Mesane tümörleri ve genetik tanı Bladder cancer and genetics

advertisement
DERLEME / REVIEW
Mesane tümörleri ve genetik tanı
Bladder cancer and genetics
Dr. Ata Özen1, Dr. Cavit Can2
1
Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi, Van
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Eskişehir
2
ÖZET
Klinikte mesane kanserlerinin çoğunluğu adele invazif olmayan
(yüzeyel) tipte görülür. Tedavi sonrasında rekürrensler sıktır ve idrar sitolojisi ve sistoskopik olarak takibi gerektirir. Ayrıca progresyon riski de oldukça yüksektir.
ABSTRACT
The majority of bladder cancers seen in the clinic are of non-muscle invasive (superficial) type. Recurrences following therapy are
frequent and requiring surveillance by urine cytology and cystoscopy. In addition, the risk of progression is likewise high.
Konvansiyonel histopatolojik değerlendirme çoğu mesane kanserinin davranışını öngörmede yetersiz kalmaktadır. Adele invazif olmayan kanserlerin hangisinin tekrarlıyacağı veya progrese
olacağı ve invazif kanserlerden hangisinin metastaz yapacağını
belirleme gerekliliği mesane kanserli hastalar için çeşitli prognostik belirleyicilerin tanımlanmasına yol açmıştır. Bununla birlikte,
bugüne kadar tanımlanan belirteçlerden hiç biri mesane kanserinin belirlenmesi ve davranışını öngörmede yeterli duyarlılık ve
özgüllüğe sahip değildir.
Conventional histopathologic evaluation is inadequate to accurately predict the behavior of most bladder cancers. The
need to establish which non-muscle invasive cancers will recur
or progress and which invasive cancers will metastasize has
led to the identification of a variety of potential prognostic
markers for bladder cancer patients. However, none of the biomarkers reported to date have shown sufficient sensitivity and
specificity for detecting and predicting the behavior of bladder cancer.
Son yıllarda mesane kanserindeki genetik değişiklikleri belirlemek amaçlı çok çalışma yapılmaktadır. Moleküler düzeydeki bilgilenme, yakın gelecekte risk gruplamasında yeni yöntemlerin
gelişmesine yardımcı olacaktır.
At last years, much work has been done to identify genetic alterations in bladder cancer. Hopefully, information at the molecular
level will help improve current methods of risk stratification in the
near future.
Anahtar kelimeler: mesane kanseri, tümör belirteçleri, genetik değişiklikler
Keywords: bladder cancer, tumor markers, genetic alterations
İletişim (): [email protected]
M
esane tümörü tüm kanserler içinde erkeklerde 4. kadınlarda 8. sıklıkta görülmektedir (1). Adele invazif olmayan hastalarda erken nüksü ve progresyonu tespit
edebilmek için takipte altın standart yöntem halen sistoskopidir. Bununla beraber sistoskopinin invazif bir yöntem olması
sebebiyle sistoskopi sayısını azaltmak ve hastaların hayat kalitesini
bozmamak adına mesane tümörü tanısında ve takibinde invazif
olmayan tanı yöntemleri geliştirilmiştir. Ayrıca bu non-invazif tanı
yöntemlerinden bir kısmı ile sadece hastalığın takibi değil, hastalığın
prognozu hakkında da fikir sahibi olunabileceği görülmüştür.
Sistoskopi ile tümör görülerek ve tümörün rezeksiyonu sonrası patolojik inceleme ile, sitolojide ise hücre morfolojisindeki malignite
bulguları ile tanı konulurken, diğer tümör belirleyicileri ile tümör
hücrelerinde veya tümör hücrelerinin bulunduğu stromadaki biyokimyasal (dipstick veya ELISA ile protein tayini) veya genetik (RT-PCR
ile mRNA ekspresyonu veya floresan in situ hibridizasyon ile kromozomal düzensizliklerin belirlenmesi) değişikliklerin belirlenmesi
ile tanı konulur. BTA-Stat/Trak, NMP-22, UBC-Rapid, HA-HAase gibi
36
testler idrarda çözünebilen tümöral ürünleri belirlerken, FISH, telomeraz, mikrosatellit DNA analizi eksfoliye hücrelerin hücre yüzey
antijenlerinin, nükleer morfolojinin veya gen expresyonunun tespit
edilmesine olanak sağlar. Tümöral belirteçlere idrarda, yıkama sıvısında ve dokuda bakılabilir. Genelde idrarda ve yıkama sıvısında bakılanlar tanı amaçlı kullanılırken dokuda bakılanlar tümörün oluşumu ve doğal seyrini belirleyebilmek amaçlıdır.
Genetik tümör belirteçlerinden bahsetmeden önce halen kullanımda
olan bazı yöntemlerden ve sentezi genetik olarak kontrol edilen idrarda tanı amaçlı araştırılan proteinlerden bahsetmek faydalı olacaktır.
Mesane kanserinde tümör belirteçleri
Sitoloji
İdrar sitolojisinin tanısal değeri tümörün histolojik derecesiyle, materyalin tedavi öncesi veya tedavi sonrası alınmasıyla, spesmenin kalitesiyle, materyalin elde edilme yöntemiyle ilişkili olarak değişiklik göstermektedir (2). İdrar sitolojisinin mesane tümörü tanısında özgüllüğü
ÜROONKOLOJİ BÜLTENİ
%90-95 fakat duyarlılığı %11-76 (ortalama
%35-40) civarındadır (3,4). Özellikle düşük
dereceli tümörlerin değerlendirilmesinde sitolojinin duyarlılığı oldukça düşüktür. Yüksek
dereceli tümörlerin belirlenmesinde ise yüksek duyarlılığa sahiptir (2,5).
BTA-STAT ve TRAK
Bu iki yöntem idrarda insan kompleman faktör H bağımlı proteinin tespitine dayanmaktadır. Hücre kültürlerinde, normal hücreler
H-ilişkili protein eksprese etmezler (6). BTAStat immünassay prensipleri ile kalitatif olarak protein tespiti yapar. BTA-Trak ise ELISA
yöntemiyle kantitatif olarak protein ölçümü
yapmaktadır.
BTA-Stat testinin genel sensitivite ve spesifitesi sırasıyla %57-83 ve %60-92 olarak bildirilmektedir (7,8). Düşük dereceli tümörlerde
sensitivitesi %13-55 iken yüksek dereceli
tümörlerde %36-90 olarak belirtilmektedir
(9,10). Histolojik derece arttıkça BTA Stat
sensitivitesi artar. İdrar sitolojisi ile karşılaştırıldığında BTA Stat testinin sensitivitesinin
daha iyi olduğu ve daha düşük dereceli tümörlerin de tespit edilebileceği bildirilmektedir. Ancak idrar sitolojisinin BTA-Test’ine
göre spesifitesinin çok daha yüksek olduğu
rapor edilmiştir (11). BTA-Trak testinin ise
sensitivitesi %57-83, spesifitesi ise %50-70
arasında değişmektedir (12).
Sağlıklı bireylerdeki spesifitesi oldukça yüksek olan (%97) bu iki testin özgüllüğü hematüri, benign prostat hipertrofisi, üriner
taş, sistit ve nefrit gibi hastalıklarda %46’ya
kadar düşer (13).
Bakıldığında her iki test tanıdan çok rekürrensin izleminde faydalı olacaktır. İkisi de
FDA tarafından sistoskopi ile kombinasyon
için onaylanmıştır ve yüksek yalancı pozitiflik oranları nedeniyle tek başlarına kullanımı
önerilmemektedir (12,13).
NMP-22
NMP (Nuclear Matrix Protein) hücre çekirdeğinin yapısal elemanlarındandır. Hücre çekirdeğinin yapısal bütünlüğünün korunmasına
yardımcı olur ve DNA replikasyonu ve gen
ekspresyonunda görev alır. Tümör hücrelerinde nükleer mitotik aktivite artar ve NMP22 hücrelerden salınır. Sağlıklı bireylerde
idrarda NMP miktarının düşük olduğu ancak
mesane tümörlü olgularda normalin 25 katına kadar yükselebildiği bildirilmiştir (14,15).
NMP-22 testi iki antikorlu bir mikroelisa testidir. Araştırmacılar arasında kestirim değeri
C i l t : 12 • S a y ı : 1 • M a r t 2 0 1 3
konusunda kesin bir görüş birliği yoktur.
Duyarlılığı %47-100 arasında değişmektedir.
Bu farklılığın sebebi ise tümör büyüklüğü,
histolojik derecesi, evre ve farklı kestirim
noktalarının kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Özgüllüğü %60-90, pozitif öngörü
değeri ise %34-76, negatif öngörü değeri ise
%77-98 aralığındadır (16,17). Taş hastalığı,
BPH, enflamasyon ve üriner sistem hastalığı
bulunanlarda yanlış pozitifliği artmaktadır.
Bu koşullar ekarte edilirse spesifitesi %95
civarındadır (18,19). Sistoskopi ile kombinasyonun rekürrens tespitinde %99 başarılı
olduğu bildirilmiştir (20).
BLCA-1 ve BLCA-4
BLCA-1 ve BLCA-4 (Bladder Cancer Specific
Nuclear Matrix Protein 1-4) transkripsiyon
faktörü olup, fazla ekspresyonu hücrenin
büyüme hızını arttırır. BLCA-1 sadece malign ürotelyumdan salınıp malign olmayan
ürotelyumdan salınmazken, BLCA-4 hem tümörden hem de tümöre komşu alanlardan
salınır. Ancak malignite bulunmayan ürotelyumdan BLCA-4 salınımı olmaz (21,22).
BLCA-4’ün idrarda ölçülebilir sensitivitesi
%89-96, spesifitesinin de %100’e ulaştığı bildirilmektedir (23,24). BLCA-1’in sensitivitesi
%80 ve spesifitesi %87’dir. Her iki belirteç de
tümörün histolojik derecesinden etkilenmemektedir. Ayrıca BLCA-4 seviyeleri kataterizasyon, sistit, sigara kullanımı gibi durumlardan etkilenmemektedir (25). Yapılacak geniş
serili çalışmalar ve validasyon çalışmaları ile
ileride kullanılabilecek potansiyel bir tümör
belirteci olmaya adaydır.
Survivin
Survivin proteini, apopitoz gen inhibitörüdür. Survivin gen aktivasyonunun idrardaki
seviyesi mesane tümör varlığı, nüks, progresyon ve tümör derecesi ile ilişkilidir (26-29).
Sensitivitesi %64-100, spesifitesi ise %78-100
arasında değişmektedir (26,30). Ancak düşük
dereceli tümörlerin tespitinde yeterince güvenilir (sensitivite %35) değildir (31).
Sitokeratinler
Sitokeratinler hücre iskeleti proteinleridir.
Mesane tümörlerinde protein 8, 18, 19, 20 ya
da mRNA düzeyinde tümör belirteci olarak
kullanılmaktadırlar (15).
UBC testi ile sitokeratin 8 ve 18, CYFRA 21-1
testi ile de sitokeratin 19 tespit edilebilir(15).
UBC testinin sensitivitesi %57-83, spesifitesi ise %70-90 arasında değişmektedir (29).
CYFRA 21-1 testinin sensitivitesi ise %75-97,
spesifitesi %67-71’dir ve taş hastalığı, üriner
enfeksiyonlar, BPH sonucu etkilemektedir
(32-34). İdrar sitolojisi ile karşılaştırıldığında
UBC test daha düşük sensitivite ve spesifiteye sahiptir (35). Yine BTA-Stat ve BTA-Trak
testlerinin sensitivitesi UBC testine göre
daha iyidir (32,36).
Hyaluronik asit-hyaluronidaz testi
(HA-HAase) testi
Hyaluronik asit ve hyaluronidazın idrardaki
miktarını ölçen testtir. Hyaluronik asit hücre
adezyon, migrasyon ve proliferasyonunda
rol alır. Ayrıca tümör hücrelerini çevreleyerek immün sistemden korunmasını sağlar
(37). Hyaluronik asit’in hyaluronidaz tarafından parçalanmasıyla anjiogenik özelliğe sahip küçük fragmanlar ortaya çıkar ve tümör
anjiogenezisinde rol alır. Hyaluronik asit ile
tüm derecelerdeki tümörler tespit edilebilirken hyaluronidaz ile sadece yüksek dereceli
tümörler tespit edilebilmektedir. Hem hyaluronik asit hem de hyaluronidaz testlerinin
kombinasyonu daha iyi sonuçlar vermiştir.
Testin sensitivitesi %83-94, spesifitesi ise
%77-84 olarak bildirilmiştir (38-39). Tümör
rekürrensinin tespit edilmesinde BTA-Stat
testine göre daha iyi olduğu bildirilmiştir
(10). Ancak özellikle düşük dereceli tümörlerin tespitinde sitolojiye göre başarı oranı
düşüktür (40).
İmmunocyt
Sitoloji ile bir immünofloresan testin kombine edilmesidir. Bu test ile idrar fikse edilerek
eksfoliye hücreler izole edilir ve floresanla
işaretlenmiş, mesane tümörü için spesifik
olan M344, LDQ10, 19A211 gibi 3 monoklonal antikorla boyanır. Testin sensitivitesi
%38-100, spesifitesi ise %75-90 arasında
değişmektedir. Duyarlılığındaki değişkenliğin sebebi olarak taranan hasta popülasyonundaki ve testi uygulayan kişiler arasındaki farklılıklar gösterilmektedir (41-43). BPH
veya sistitli hastalarda spesifitesi %69-70’e
kadar düşebilir (42). Sitolojiye göre düşük
dereceli tümörlerde daha yüksek sensitiviteye sahip olduğu bildirilmiştir (44).
DD23
Bir IgG1 monoklonal antikorunun mesane
kanseri hücrelerinde bulunan bir protein dimerini tanıması ile uygulanmaktadır. DD23’ün
sensitivitesi ve spesifitesi sırasıyla %80,5 ve
59,7’dir. Sitoloji ile kombine kullanımının düşük dereceli kanserlerin tanısında daha iyi sonuçlar verebileceği bildirilmektedir (45).
37
Genetik tümör belirteçleri
Mikrosatellit analizleri
Mikrosatellitler kısa, oldukça polimorfik sıralı DNA dizinleridir. Somatik kromozomların
maternal ve paternal iki kopyasında farklı
sayıda fakat aynı mikrosatellit satellit sekansı mevcuttur. Mesane tümöründe 4p, 8p, 9p,
9q, 11p, 13p, 16q, 17p’de heterozigosite kaybı tespit edilmiştir. Mikrosatellit değişikliklerin tespiti için idrardaki hücrelerden DNA
izole edilir ve PCR ile çoğaltılır. Bu teknikle
tümör hücre transformasyonundan kaynaklanan genomik değişikliklerde oluşan
iki allel arasındaki normal oran kaymaları
değerlendirilir. Mikrosatellit DNA analizinin
sensitivitesi %72-97, sağlıklı bireylerde spesifitesi %95’in üzerindedir (46,47). Sitoloji ile
kombine edildiğinde sensitivitesinin arttığı
bildirilmiştir (48). Ancak tek başlarına, özellikle düşük dereceli tümörlerin tespitinde
etkinlikleri yeterli değildir (49).
Sistoskopisi normal ancak FISH testi pozitif
hastalarda 12 ay içerisinde pozitif mesane
tümörü biyopsisi görüldüğü bildirilmektedir
ve FISH testinin stabil olmayan ürotelyumu
önceden tespit edebildiği şeklinde yorumlanmaktadır (55,56). Ayrıca FISH testinin
BCG tedavisinden etkilenmediği hatta BCG
tedavisi sonrası FISH pozitif hastalarda erken
nüks ihtimalinin arttığı bildirilmiştir (57).
Epigenetik değişiklikler
İdrarda gen metilasyon analizi yapılabileceği
gösterilmiştir. Çeşitli gen metilasyonları üzerinde çok sayıda çalışma yapılmıştır. DAPK,
RARbeta ve E-Cadherin metilasyonunun
mesane tümörünün idrarda tespitinde iyi
sensitivite ve spesifiteye sahip olduğu rapor
edilmiştir (58). Yine TWIST-1 ve NID-2 hipermetilasyonunun %90’ın üzerinde sensitivite
ve spesifiteye sahip olduğu gösterilmiştir.
FGFR3 Mutasyonu
Telomeraz
Telomerler kromozomların sonunda bulunan DNA yapısında tekrarlayan baz dizileridir. Her hücre bölünmesinde telomerler
kısalır. Telomerlerin kısalması sonucunda
kromozom instabilitesi meydana gelerek
hücre ölümüne neden olur. Telomeraz, tekrarlayan telomer dizilerinin sentezinde yer
alır ve somatik hücrelerde inaktif olarak bulunur. Enzimin aktivitesindeki değişiklikler
hücrenin ölümsüzleşmesine yol açar (50).
Telomeraz idrarda iki yöntem ile ölçülebilir.
Birincisi TRAP (Telomeric repeat amplification protocol assay), diğeri ise human telomeraz RT-PCR yöntemidir. Her iki test için
%7-95 aralığında sensitivite bildirilmektedir.
Farklılığın sebebi ise telomeraz ve telomeraz
mRNA’sının idrarda stabilitesinin düşüklüğüdür (30 dakikadan kısa). Spesifitesi ise %6070 civarındadır ve idrar yolu enfeksiyonu ve
taş hastalığında azalır (51,52).
Florasan in situ Hibridizasyon (FISH)
Mesane tümöründeki kromozomal anormallikleri idrara dökülen kanser hücrelerinde
FISH yöntemi ile tespit etmek mümkündür.
FISH testi sitolojideki morfolojik değişiklikler
ile moleküler DNA değişikliklerini kombine
eden bir testtir. Multitarget multicolor FISH
çalışmasının duyarlılığı standart FISH çalışmasına göre daha yüksektir. Urovysion, p16
tümör supresör geninin 9p21 lokus kaybı ile
birlikte 3, 7 ve 17. kromozomlardaki anöploidiyi tespit eden multitarget FISH testidir (53). Urovysion ile bildirilen sensitivite
%70-100, spesifite ise %90 civarındadır (54).
38
FGFR3 mutasyonu özellikle düşük dereceli
tümörlerde yaygındır ve vakaların %85’inde
pTa tümörlerde görülür. 9 farklı FGFR3 mutasyonunu tespit eden bir test ile sensitivite
%62 olarak belirtilmiştir (59). Yine rekürrenslerin tespiti için yapılan bir çalışmada sensitivitenin %58 ile sitolojiden daha iyi olduğu
görülmüştür (60)
İdrarda genetik değişikliklerin
saptanması - tek nükleotid
polimorfizm değişiklikleri
Pek çok kanser genomik instabilite ile karakterizedir. Kanser hücrelerini saptamanın
diğer bir yolu da neoplastik hücrelerden
kaynaklanan atipik nükleik asitlerin ortaya
çıkarılmasıdır. Heterozigot alleller arasında
doğal olarak var olan oranda ortaya çıkan
değişiklikleri, genomik delesyonları ve neoplastik hücrelerin karakteristiği olan amplifikasyonları saptayarak, normal hücre ile
kanserli hücre ayırt edilebilir. Bu orandaki
değişiklikler tek nükleotid polimorfizmi ile
saptanabilir (61). Yapılan bir çalışmada mesane tümörlü hastaların idrarında 24 veya
daha fazla tek nükleotid polimorfizmi saptanmış ve az miktardaki hücreyi saptamada
geleneksel mikrosatellit analize göre daha
duyarlı olduğu gösterilmiştir(62).
Sentrozomal anormallikler
Kromozomların anormal dengelenmesine bağlı anöploidi, kanser hücrelerindeki
genetik instabilitenin nedenlerinden birisidir. Anöploidinin, dengeli kromozomal
“Bu tekniklerle anlık
moleküler bir profil elde
edilir. Bu nedenle verilerin
doğru yorumlanabilmesi
için, karsinogenezis
dinamiklerinin, tümörün
kalıtsal heterojenitesinin
gözden geçirilmesi gerekir.
Ayrıca eksprese edilen genler
her zaman işlevsel proteinlerin
oluşumuna neden olmazlar.”
ayrışmadan sorumlu organel sentrozomun
tam işlev görmemesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı iddia edilmektedir (61).
Sentrozomal anormallikleri saptamak için
γ-tubulin immünoassay kullanımının veya
kromozomal bozuklukları saptamak için
multi-target FISH kullanımının, DNA anöploidi saptamasından daha basit ve duyarlı
testler olabileceği ileri sürülmektedir (63).
Düşük dereceli tümörlerde bile önemli oranda sentrozomal bozukluk olduğu göz önüne
alınırsa mesane tümörünün tanısında ve
progresyonunun tespitinde önemli bir belirteç olabilir (61).
Mesane tümörünün tanısı için çok sayıda
genetik marker üzerinde çalışılmıştır. Ancak
halen bunların klinik kullanımı konusunda
görüş birliği yoktur. Yirmi idrar belirtecinin sitoloji ile karşılaştırıldığı, 54 yayının ve
10.000’in üzerinde hasta verilerinin incelendiği bir meta-analizde tümör belirteçlerinin
özellikle düşük dereceli tümörlerde sitolojiye göre daha duyarlı oldukları ancak spesifite konusunda sitoloji kadar değerli olmadıkları sonucuna varmışlardır (64). Yine primer
mesane tümörü tanısında kullanımı konusunda yapılan 42 çalışmanın incelenmesi
sonucunda sitoloji en spesifik belirleyici iken
sensitivitesi en yüksek belirleyici telomeraz
olarak bulunmuştur (65).
Tümör belirteçlerinin mesane tümörünün
tanısında ve takibinde değişik çalışmalarda
farklı sonuçlar vermesi ve yeterli sensitivite
ve spesifiteye sahip olmamaları nedeniyle
klinik kullanımları kısıtlı kalmıştır. Bu tekniklerle anlık moleküler bir profil elde edilir. Bu
nedenle verilerin doğru yorumlanabilmesi
için, karsinogenezis dinamiklerinin, tümörün kalıtsal heterojenitesinin gözden geçirilmesi gerekir. Ayrıca eksprese edilen genler
her zaman işlevsel proteinlerin oluşumuna
ÜROONKOLOJİ BÜLTENİ
“Kanser gelişiminde ve
seyrinde hücre siklusu
kontrolü ve hücre
metabolizmasının önemli
basamaklarında rol alan
genlerde meydana gelebilecek
olası genetik değişimler aktif
rol oynamaktadır. Aynı
zamanda bu faktörlerin
yanında çeşitli çevresel
etkenler de kanser gelişiminde
yer almaktadır.”
neden olmazlar. Bu nedenle genetik analizle birlikte, tümör hücrelerindeki proteinlerin
de analizi yapılmalıdır. Bazı testlerin idrar sitolojisi ile klinik kullanımı faydalı olabilse de
günümüzde halen daha mesane tümörünün
tanı ve takibinde altın standart sistoskopi ve
sitolojidir.
Mesane tümörünün doğal seyrine
etki eden genetik faktörler
Mesane tümörünün doğal seyrini öngörebilmek için genetik ve moleküler belirteçler üzerine çok sayıda araştırma yapılmıştır.
Kanser gelişiminde ve seyrinde hücre siklusu
kontrolü ve hücre metabolizmasının önemli
basamaklarında rol alan genlerde meydana
gelebilecek olası genetik değişimler aktif rol
oynamaktadır. Aynı zamanda bu faktörlerin
yanında çeşitli çevresel etkenler de kanser
gelişiminde yer almaktadır. Günümüzde
yüzeyel ve yavaş ilerleyen mesane tümörlerinin oluşumunda genetik yatkınlığın varlığı,
agresif ürotelyal karsinomların ve skuamoz
hücreli karsinomların çeşitli karsinojenler
ve kimyasalların etkisiyle sonradan geliştiği
düşünülmektedir.
Ürotelyal karsinomların genetik özelliklerine bakıldığında iki ayrı yolak dikkati çekmektedir. Papiller lezyonlar hiperplazik ürotelyumdan köken alırken, invazif tümörler
ise displazik ürotelyumdan gelişmektedir.
Papiller tümörler RAF/MEK/ERK ve PIK3CA
yolağındaki genlerin değişimi ile ilgili iken,
invazif tümörler p53 ve pRb yolağındaki değişimlerle ilgilidir. Her iki yolağın da başlangıcında 9. kromozomda değişimler olduğu
düşünülmektedir (66). Çok sayıda kromozomal değişiklik tanımlanmıştır. Özellikle 9.
kromozomdaki kayıplar hem yüzeyel hem
C i l t : 12 • S a y ı : 1 • M a r t 2 0 1 3
de invasif tümörlerde gösterilmişken 3p, 5p
ve 17p’deki kayıplar sadece invazif tümörlerde tanımlanmıştır (67).
Mesane tümörünün gelişimi ve seyrini açıklamak için çok sayıda tümör supresör gen,
onkogen ve büyüme faktörleri ve reseptörlerini kodlayan gen araştırılmıştır. Bunlar
kromozomal anomaliler, DNA mutasyonları,
epigenetik değişiklikler, miRNA başlıkları altında incelenebilir.
Kromozomların yapısal ve sayısal
anomalileri
Kromozom 9’da gözlenen delesyonlar mesane tümörünün hem invasif formunda hem
de yüzeyel formunda gösterilmiştir. Ancak
bu durum normal histolojik yapıdaki hücrelerde de gözlendiği için hastalığın başlangıç
aşamasını gösterdiği düşünülmektedir (68).
Mesane tümörü ve 9. kromozomun uzun
kolu arasındaki ilişki etkilenen bölgede farklı tümör baskılayıcı genlerin olabileceğini
düşündürmüştür. Özellikle TSC1, PTCH1 ve
DBC1 tümör baskılayıcı genlerinin etkili olabileceği gösterilmiştir (69). Yine 9. kromozomun kısa kolunda meydana gelen kayıpların
önemli bir bölümü hücre döngüsünü kontrol eden üç farklı proteinin (p16INK4A, p14ARF,
p15INK4B) kodlandığı 9p21 bölgesinde olmaktadır (70-72). Bu bölgede bulunan CDKN2A
ve CDKN2B tümör baskılayıcı genleri homozigot delesyon ile inaktive olmaktadır ve
hücre döngüsünü kontrol eden protein sentezinin durmasıyla kontrolsüz hücre çoğalmasına yol açmaktadır (73). Heterozigosite
kaybı, bir alelin daha önceden inaktive olduğu bir hücrede kalan alelin de normal fonksiyonunu yitirmesi olarak tanımlanmaktadır.
Yapılan çalışmalar kromozom 9’un uzun
kolundaki (9q) heterozigosite kaybının kısa
koldakilere (9p) oranla daha fazla prognostik
değer taşıdığını göstermektedir (74).
Mesane kanserinde görülen diğer kromozomal değişiklikler ise özellikle invasif mesane
kanserlerinde görülen 6q, 11p, 18q delesyonları ve 1q, 8q, 17q kazanımlarıdır (75).
DNA dizilim anomalileri
Genomun DNA dizilimindeki değişiklikler
mutasyonlar ile ortaya çıkmakta ve işlev
kaybına ya da kazanımına yol açmaktadır.
Mesane tümörü ile ilişkili en önemli mutasyonlar p53’ün işlev kaybı ve FGFR3’ün işlev
kazanımına yol açanlardır (74).
H-RAS mutasyonları: RAS gen ailesi tirozin
kinaz reseptörleri ile etkileşim içinde olup
sinyal iletiminde rol oynayan bir proteini
kodlar. Tüm RAS geni ürünleri GTPaz aktivitesine ve hücre çoğalmasının kontrolü gibi
fonksiyonlara sahiptir (76). RAS geninde sık
gözlenen nokta mutasyonları en sık kodon
12 olmak üzere kodon 13 ve 61’de görülür.
Sonuçta onkogenik RAS oluşumuna neden
olarak hücre çoğalmasının hızlanmasına yol
açmaktadırlar. Özellikle kodon 12’de gözlenen nokta mutasyonunun hastalığın kötü
prognozu ile ilişkili olduğu belirtilmektedir
(77). Yine H-Ras D intronu bölgesindeki 2719.
pozisyonda adenin yerine guanin gelmesine
sebep olan nokta mutasyon sonucunda Ras
geni ürünü olan p21 proteini düzeyinde artış görülmekte ve bu tümörlerin çoğunu da
kasa invasif tümörler oluşturmaktadır (78).
FGFR-3 mutasyonları: Daha önce bahsedildiği üzere mesane tümörünün tanısında da kullanılmak üzere araştırılan FGFR-3,
embriyolojik gelişim, hücre büyümesi, hücre
farklılaşması, hücre çoğalması ve anjiogenez
için önemli olan tirozin kinaz reseptör gen
ailesindendir. FGFR-3 aktivasyonu birçok kinaz yolağını tetiklemektedir ve bunlar içinde
en önemlisi Ras yolağıdır. Bu nedenle FGFR3 ve Ras mutasyonlarının karşılıklı etkileşim
sonucunda aynı fenotipik değişikliklere yol
açtığı düşünülmektedir (79). Düşük dereceli
kasa invasif olmayan tümörlerin %70’inden
fazlasında FGFR-3 mutasyonu saptanırken,
bu oran invasif tümörlerde sadece %1020’dir (80). FGFR-3 mutasyonları etkilenen
hücrelere büyüme avantajı sağlasa da, hücre
döngüsünün düzenlenmesi ve apopitoz mekanizmaları bozulmamaktadır. Bu nedenle
daha yavaş seyreden tümörlerde daha sık
görüldüğü söylenebilir. Kas invasif tümörlerde ise apopitoz mekanizmalarının da bozulduğu p53 mutasyonu gibi değişiklikler daha
sık görülmektedir (74).
p53 işlev kaybı: Kromozom 17p13 yerleşiminde olan p53 geni, hücre döngüsünün
durdurulması için yaşamsal öneme sahip
bir proteini kodlayan tümör supresör gendir. DNA hasarlanması saptandığında hücre
döngüsünü durdurmak için p53 protein düzeyi artar. Böylece DNA tamirine olanak sağlanarak hatalı DNA sentezi önlenir (81). p53
gen mutasyonu vahşi tip proteinden daha
uzun yarılanma ömürlü işlev bozukluğu olan
proteinlerin üretilmesine yol açar ve mutant
p53 gen ürünlerinin hücre çekirdeğinde birikimine neden olur (82).
Kromozom 17p kaybı ve p53 mutasyonları
kasa invazif tümörlerde, yüzeyel tümörlere göre daha sık görülmektedir. Ancak yüzeyel tümörlerde p53 mutasyonu varlığı
39
önemlidir. p53 mutasyonu görülen yüzeyel
tümörlerde nüks daha sıktır (83).
Nükleer p53 birikiminin BCG tedavisi sonrası
progresyonu öngörmede önemli olduğu bildirilmektedir (84). Yine radikal sistektomi uygulanan hastalarda p53 ekspresyonundaki
değişim hastalık nüksünü önemli oranda artırmakta ve vahşi tip p53 ekspresyonu olan
hastalarla karşılaştırıldığında yaşam süresini
kısaltmaktadır (85).
Tüm bunlara karşılık tümör evresi ve histolojik grade ile karşılaştırıldığında p53’ün immünohistokimyasal olarak saptanmasının
hastalığın doğal seyrini öngörmeye yönelik
ek katkı sağlamadığını bildiren çalışmalar da
vardır (86-88).
Çok sayıda yapılan çalışmaya rağmen p53’ün
prognozu öngörmedeki rolü henüz net olarak tanımlanamamıştır. Çalışmalar arasındaki çelişkilerin sebebi immunohistokimyasal
olarak seçilen antikorların ve kullanılan
eşik değerlerin çeşitliliğidir. Aynı zamanda
boyanmanın yetersiz olduğu durumlarda
yorumlayıcılar arasındaki görüş farklılığı bir
diğer neden olarak sayılabilir (89).
Rb işlev kaybı: Kromozom 13q14 yerleşiminde bulunan Rb geni, hücre döngüsünün
ilerlemesini G1/S noktasında engelleyen bir
fosfoproteinin kodlanmasından sorumludur
(90). Ortaya çıkan mutasyonlar sonucunda
p53 mutasyonlarına benzer şekilde hücre
döngüsünün kontrolü kaybolur. Defosforilize
haldeyken aktif, fosforilize edildiğinde ise
inaktif hale geçer. pRb inaktivasyonu fosforilasyonu katalizleyen siklinler tarafından
gerçekleştirilirken, Cdk inhibitörleri (p21WAF/
Cip1
, p16INK4A, p27Kip1) Cdk/Cyclin kompleksini
inhibe ederek pRb’nin fosforilasyonunu önlerler (91-93). Rb değişimleri yüksek derece
ve evredeki tümörlerde sıklıkla bulunur (94).
Rb kaybı bulunmayan hastalarda evreden
bağımsız olarak genel yaşam süresi Rb kaybı
bulunanlara göre daha uzundur (95). Ayrıca
hem p53 hem de Rb yolağında değişiklikler
saptanan hastalarda, saptanmayanlara göre
rekürrens ve progresyon daha fazla görülür
ve sağkalım süreleri daha kısadır (96).
Epigenetik değişiklikler: DNA metilasyonu tümör gelişiminde ve progresyonunda
rol oynayan önemli bir epigenetik mekanizmadır. DNA promoter bölgesindeki
sitozin-guanin adacıklarında DNA metiltransferaz enzimi tarafından katalize edilen
40
“... hücre döngüsünü kontrol
eden proteinler, anjiyogeneze
etki eden moleküller ve genetik
değişimler, gelecekte mesane
kanserinin doğal seyrini
ve tümörün uygulanacak
tedavilere vereceği yanıtı daha
güvenilir biçimde öngörmede
rol oynayabileceklerdir.”
bir reaksiyonla tümör supresör genlerde
transkripsiyon durmakta ve gen sessiz hale
geçmektedir. Bu mekanizmanın tümör gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir.
Genomun düzenleyicisi olan promoter bölgedeki anormal hipermetilasyon hastalığa
özgü olabilecek bazı tümör supresör genler,
proto-onkogenler, hücre adezyonunu ve
hücre siklusunu düzenleyen genlerde hipermetilasyon araştırılmaktadır. RUNX-3 metilasyonun tümör oluşumunda ve hatta sigara
içiminde semptomlar ortaya çıkmadan önce
risk altındaki popülasyonu belirlediği öne
sürülmüştür (97). TIMP-3 metilasyonun hastalığın progresyonu ve hasta prognozu ile
ilişkili olduğu bulunmuştur (98). Literatürde
CDH-1, RASSF1A gibi genlerdeki hipermetilasyonun yüksek tümör grade’ i ile, APAF-1,
IGFBP3, p16INK4A, p14ARF metilasyonunun tümör rekürrensi ile RUNX-3, Myopodin metilasyonunun da tümör progresyonu ile ilişkili
olabileceği gösterilmiştir (99-104).
DNA hipometilasyonu da mesane kanseri gelişiminde önemli rol oynamaktadır.
DNA’nın bölgesel metilasyonu, gereksiz
genetik aktivitenin artmasını kontrol eden
bir savunma mekanizmasıdır. Bu mekanizma demetilizasyon veya hipometilizasyon
ile düzenlenmektedir. Mesane tümöründe
HPSA gen hipometilasyonunun normal üroepitele oranla daha yüksek olduğu bildirilmektedir (105).
Mikro-RNA regülasyon kaybı: Mikro
RNA’lar gen ekspresyonu ile ilgili RNA parçalarıdır ve bu RNA’ların aşırı üretimi farklı
genler üzerine etki ederek tümör oluşumuna katkıda bulunabilir. Mikro-RNA’ların
bir kısmı tümör baskılayıcı gen özelliğine
sahipken diğer bir bölümü onkogen olarak
davranmaktadır. Düşük dereceli tümörlerde
birçok mikro-RNA molekülünün ekspresyonunda azalma saptanırken, yüksek dereceli
tümörlerde düzeylerinde artış saptanmakta
ve p53 işlevinde baskılanmaya yol açmaktadır (106).
Diğerleri
AKT1 ve PIK3CA mutasyonları: PIK3CA
geni 3q26.3 kromozomunda lokalizedir.
PIK3CA geninde meydana gelen mutasyonlar sonucunda PIK3CA’nın enzimatik aktivitesi artmakta ve AKT yolağının anormal
aktivasyonu gerçekleşmektedir ve hastalığın
kötü prognozu ile ilişkilendirilmiştir (107).
PTEN mutasyonları: Kas invasif mesane tümörlerinin yaklaşık %50’sinde 10. kromozomunun uzun kolunda heterozigotluk kaybı
gözlenmektedir. PTEN geni 10q23.3 bölgesinde lokalize ve tümör supresör bir gendir.
Pek çok kanser türünde PTEN geninde mutasyon saptanmıştır. İnvasif mesane tümörlerinde yaklaşık %50 oranında PTEN mutasyonu bildirilmektedir. PTEN mutasyonlarının
daha çok invasif nitelikteki ve kötü prognozlu kas invasif mesane tümörlerinde görüldüğü belirtilmektedir (108,109).
Epidermal büyüme faktörü reseptör ailesi: Epidermal büyüme faktörü reseptör ailesi,
hücre çoğalması, farklılaşması, invazyon ve
metastaz gibi pek çok hücresel fonksiyondan
sorumludurlar. Mesane tümörlerinde epidermal büyüme faktörlerini kodlayan genlerde
mutasyonların varlığı saptanmış ve prognoz
ile ilişkili olduğu söylenmektedir (110).
Myc Gen Ailesi: Kromozom 8q bölgesinde
bir onkogen olan myc gen kopya sayısının
artımı mesane tümörlerinde sık gözlenen bir
değişimdir. Bu değişim hastalığın daha agresif bir nitelik kazanması ile sonuçlanmaktadır (111).
Halen mesane tümörünün doğal seyrini
öngörebilmek için gen ve genlerin ürünleri
olan proteinler üzerinde çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Umut verici bulgular
olmasına rağmen henüz sonuçlar yeterli
değildir. Bununla beraber, hücre döngüsünü
kontrol eden proteinler, anjiyogeneze etki
eden moleküller ve genetik değişimler, gelecekte mesane kanserinin doğal seyrini ve
tümörün uygulanacak tedavilere vereceği
yanıtı daha güvenilir biçimde öngörmede
rol oynayabileceklerdir.
ÜROONKOLOJİ BÜLTENİ
Kaynaklar
1. Jemal A, Siegel R, Ward E, et al. Cancer statistics
2006. CA Cancer J Clin. 2006;56:106-130.
2. Juan Rosai. Rosai and Ackerman’s Surgical
Pathology. New York, Mosby, 2004;1330-31.
3. Wiener HG, Mian C, Haitel A et al. Can urine
bound diagnostic tests replace cystoscopy in
the management of bladder cancer?. J Urol
1998;159:1876-80.
4. Konety BR, Metro MJ, Melham MF et al.
Diagnostic value of voided urine and bladder
barbotage cytology in detecting transitional
cell carcinoma of the urinary tract. Urol Int
1999;62:26-30.
5. Brown FM, Urine cytology: It is stil the gold
Standard for screening? Urol. Clin. North Am
2000;27:25-37.
6. Poulakis V, Witzsch U, De Vries R et al.
Acomparison of urinary nuclear matrix
protein-22 and bladder tumour antigen tests
with voided urinary cytology in detecting
and following bladder cancer: the prognostic
value of false-positive results. BJU Int.
2001;88:692-701.
7. Leyh H, Marberger M, Conort P, et al.
Comparison of the BTA-Stat test with voided
urine cytology and bladder wash cytology
in the diagnosis and monitoring of bladder
cancer. Eur Urol 1999;35:52-6.
8. Leyh H, Mazeman E. Bard BTA test compared
with voided urine cytology in the diagnosis
of recurrent bladder cancer. Eur Urol
1997;32:425-8.
9. Boman H, Hedelin H, Jacobsson S, et al.
Newly diagnosed bladder cancer: the
relationship of initial symptoms, degree of
microhematuria and tumor marker status. J
Urol 2002;168:1955-59.
10. Lokeshwar VB, Schroeder GL, Selzer MG, et
al. Bladder tumor markers for monitoring
recurrence and screening comparison of
hyaluronic acid-hyaluronidase and BTA-Stat
tests. Cancer 2002;95(1):61-72.
11. Mungan NA, Atan A, Tekdoğan ÜY et al.
Mesane kanserinin tespitinde BTA testi
ile idrar sitolojisini tanısal değerinin
karşılaştırılması. Türk Üroloji Dergisi
2002;28(3):276-280.
12. Thomas L, Leyh H, Marberger M, et al.
Multicenter trial of quantitative BTA-TRAK
assay in the detection of bladder cancer. Clin
Chem 1999;45:472-77.
13. Tsihlias J, Grossman HB. The utility of
fibrin/fibrinogen degradation products in
superficial bladder cancer. Urol Clin North
Am 2000;27:39-46.
14. Zippe C, Pandrangi L, Potts JM, et al. NMP-22:
a sensitive, cost cost effective test in patients
at risk for bladder cancer. Anticancer Res
1999;19:2621-23.
15. Baltacı S, Gökçe İ. Ürolojide tümör
belirleyicileri. Türkeri L, Özer A, Narter F eds.
Moleküler Üroloji. 2012:20;365-78.
16. Serretta V, Lo Presti D, Vasile P, et al. Urinary
NMP-22 for the detection of recurrence after
transurethral resection of transitional cell
carcinoma of the bladder: experience on 137
patients. Urology 1998;52:793-96.
17. Ponsky LE, Sharma S, Pandrangi L, et al.
Screening and monitoring for bladder
cancer: refining the use of NMP-22. J Urol
2001;166:75-78.
18. Sharma S, Zippe CD, Pandrangi L, et al.
Exclusion criteria enhance the specificity and
positive predictive value of NMP-22 and BTA
stat. J Urol 1999;162:53-57.
19. Sanchez-Carbayo M, Herrero E, Megias J,
et al. Evaluation of nuclear matrix protein
22 as a tumour marker in the detection of
transitional cell carcinoma of bladder. BJU Int
1999;84:706-713.
20. Grossman H.B, Soloway M, Messing E, et al.
Surveillance for recurrent bladder cancer
using a point of care proteomic assay. JAMA
2006;295:299-305.
C i l t : 12 • S a y ı : 1 • M a r t 2 0 1 3
21. Myers-Irvin JM, Landsittel D, Getzenberg
RH. Use of the novel marker BLCA-1 for
the detection of bladder cancer. J Urol
2005;174:64-68.
22. Konety BR, Nguyen TS, Dhir R, et al.
Detection of bladder cancer using a novel
nuclear matrix protein, BLCA-4. Clin Cancer
Res Res 2000;6:2618-25.
23. Van Le TS, Miller R, Barder T, Babjuk M, et
al. Highly specific urine-based marker of
bladder cancer. Urology b2005;66:1256-60.
24. Van Le TS, Myers J, Konety BR, et al. Functional
characterization of the bladder cancer, BLCA4. Clin Cancer Res 2004;10:1384-91.
25. Konety BR, Nguyen TS, Brenes G, et al.
Clinical usefulness of the novel marker BLCA4 for the detection of bladder cancer. J Urol
2000;164:634-39.
26. Schultz IJ, Kiemeney LA, Karthaus HF, et al.
Survivin mRNA copy number in bladder
washings predicts tumor recurrence
in patients superficial urothelial cell
carcinomas. Clin Chem 2004;50:1425-8.
27. Shariat SF, Casella R, Khoddami SM, et al.
Urine detection of survivin is a sensitive
marker for the noninvasive diagnosis of
bladder cancer. J Urol 2004;171:626-30.
28. Smith SD, Wheeler MA, Plescia J, et al. Urine
detection of survivin and diagnosis of
bladder cancer. JAMA 2001;285:324-8.
29. Weikert S, Christoph F, Schrader M, et al.
Quantative analysis of survivin mRNA
expression in urine and tumor tissue of
bladder cancer patients and its potential
relevance for disease detection and
prognosis. Int J Cancer 2005;116:100-4.
30. Sanchez-Carbayo M, Ciudad J, Urrutia M, et
al. Diagnostic performance of the urinary
bladder carcinoma antigen ELISA test and
multiparametric DNA/cytokeratin flow
cytometry in urine voided samples from
patients with bladder carcinoma. Cancer
2001;92:2811-19.
31. Horstmann M, Bontrup H, Hennenlotter J,
et al. Clinical experience with survivin as
a biomarker for urothelial bladder cancer.
World J Urol 2010;28:399-404.
32. Mian C, Lodde M, Haitel A, et al. Comparison
of two qualitative assays, the UBC-Rapid
test and the BTA-Stat test, in the diagnosis
of urothelial cell carcinoma of the bladder.
Urology 2000;56(2):228-31.
33. Pariente JL, Bordenave L, Jacob F, et al.
Analytical and prospective evaluation of
urinary cytokeratin 19 fragment in bladder
cancer. J Urol 2000;163:1116-69.
34. Retz M, Lehmann J, Amann E, et al. Mucin
7 and cytokeratin 20 as new diagnostic
urinary markers for bladder tumor. J Urol
2003;169:86-89.
35. Hakenberg OW, Fuessel S, Richter K, et al.
Qualitative and quantitative assessment
of urinary cytokeratin 8 and 18 fragments
compared with voided urine cytology in
diagnosis of bladder carcinoma. Urology
2004;64:1121-6.
36. Babjuk M, Kostirova M, Mudra K, et al.
Qualitative and quantitative detection of
urinary human complement factor H-related
protein (BTA-Stat and BTA-Trak) and
fragments of cytokeratin 8 and 18 (UBC rapid
and UBC IRMA) as markers for transitional
cell carcinoma of the bladder. Eur Urol
2002;41:34-9.
37. Knudson W. Tumor associated hyaluronan:
providing an extracellular matrix that
facilitates invasion. Am J Pathol 1996; 148 (6):
1721-26.
38. Lee JY, Spicer AP. Hyaluronan: a
multifunctional, megaDalton, stealth
molecule. Curr Opin Cell Biol 2000;12:581-6.
39. Lokeshwar VB, Obek C, Pham HT, et al.
Urinary hyaluronic acid and hyaluronidase
markers for bladder cancer detection and
evaluation of grade. J Urol 2000;163:348-56.
40. Hautmann S, Toma M, Lorenzo Gomez MF, et
al. Immunocyt and the HA-HAase urine tests
for the detection of bladder cancer: a sidebyside comparison. Eur Urol 2004;46:466–71.
41. Mian C, Pycha A, Wiener H, et al. Immunocyt:
a new tool for detecting transitional
cell cancer of the urinary tract. J Urol
1999;161:1486-89.
42. Olsson H, Zackrisson B. Immunocyt: a
useful method in the follow-up protocol for
patients with urinary bladder carcinoma.
Scand J Urol Nephrol 2001;35:280-2.
43. Lodde M, Mian C, Negri G, et al. Role of uCyt
in the detection and surveillance of urothelial
carcinoma. Urology 2003;61:243-247.
44. Pfister C, Chautard D, Devonec M, et al.
Immunocyt test improves the diagnostic
accuracy of urinary cytology: results
of a French multicenter study. J Urol
2003;169:921-4.
45. Sözen S. Mesane kanserlerinde tümör
belirleyicileri. Haluk Özen, Levent Türkeri ed.
Mesane Kanserlerinde Tümör Belirleyiciler.
Üroonkoloji Kitabı 2007. Cilt 1:185-190.
46. Sengelov L, Christensen M, von der Maase HD,
Horn T, Marcussen N, Kamby C, Orntoft T. Loss
of heterozygosity at 1p, 10p, 13q and 17p in
advanced urothelial cancer and lack of relation
to chemotherapy response and outcome.
Cancer Genet Cytogenet 2000; 123 (2): 109-13.
47. Utting M, Werner W, Dahse R, Schubert
J, Junker K. Microsatellite analysis of free
tumor DNA in urine, serum and plasma of
patients: a minimally invasive method for the
detection of bladder cancer. Clin Cancer Res
2002; 8 (1):35-40.
48. Wild PJ, Fuchs, T, Stoehr, et al. Detection of
urothelial bladder cancer cells in voided
urine can be improved by a combination of
cytology and standardized microsatellite
analysis. Cancer Epidemiol Biomarkers Prev.
2009, 18, 1798–1806.
49. Roupret M, Hupertan V, Yates DR, et al.
A comparison of the performance of
microsatellite and methylation urine analysis
for predicting the recurrence of urothelial
cell carcinoma, and definition of a set of
markers by Bayesian network analysis. BJU
Int 2008;101:1448–53.
50. Bavaccini, S., Casadio, V., Amadori, D., Calistri,
D., and Silvestrini, R. The current role of
telomerase in the diagnosis of bladder
cancer. Indian J. Urol 2005, 25, 40–46.
51. Kavaler E, Landman J, Chang Y, et al.
Detecting human bladder carcinoma cells
in voided urine samples by assaying for the
presence of telomerase activity. Cancer1998;
82 (4): 708-14.
52. Ito H, Kyo S, Kanaya T, Takakura M, Koshida
K, Namiki M, Inoue M. Detection of human
telomerase reverse transcriptase Messenger
RNA in voided urine samples as a useful
diagnostic tool for bladder cancer. Clin
Cancer Res1998; 4 (11): 2807-10.
53. Junker K, Boerner D, Schulze W, Utting M,
Schubert J, Werner W. Analysis of genetic
alterations in normal bladder urothelium.
Urology 2003;62:1134–8.
54. Friedrich MG, Toma MI, Helsstern A, et al.
Comparison of multitarget fluoresence
in situ hybridization in urine with other
noninvasive tests for detecting bladder
cancer. BJU Int 2003;92(9):911-4.
55. Skacel M, Fahmy M, Brainard JA, et al.
Multitarget fluorescence in situ hybridization
assay detects transitional cell carcinoma in
the majority of patients with bladder cancer
and atypical or negative urine cytology. J
Urol 2003;169:2101–5.
56. Gofrit ON, Zorn KC, Silvestre J, et al. The
predictive value of multitargeted fluorescent
in-situ hybridization in patients with history
of bladder cancer. Urol Oncol 2008;26:246–9.
41
57. Kipp BR, Karnes RJ, Brankley SM, et
al. Monitoring intravesical therapy
for superficial bladder cancer using
fluorescence in situ hybridization. J. Urol.
2005, 173, 401–404.
58. Phe V, Cussenot O, Roupreˆt M. Interest of
methylated genes as biomarkers in urothelial
cell carcinomas of the urinary tract. BJU Int
2009;104:896–901.
59. Van Oers JM, Lurkin I, van Exsel AJ, et al. A
simple and fast method for the simultaneous
detection of nine fibroblast growth factor
receptor 3 mutations in bladder cancer and
voided urine. Clin Cancer Res 2005;11:7743–8.
60. Zuiverloon TC, van der Aa MN, van der Kwast
TH, et al. Fibroblast growth factor receptor
3 mutation analysis on voided urine for
surveillance of patients with low-derece
nonmuscle-invasive bladder cancer. Clin
Cancer Res 2010;16:3011–8.
61. Quek ML, Sanderson K, Daneshmand S, et al.
New molecular markers for bladder cancer
detection. Curr Opin Urol 2004;14:259-264
62. Hoque MO, Lee J, Begum S, et al. Highthroughput molecular analysis of urine
sediment for the detection of bladder
cancer by high-density single nucleotide
polymorphism array. Cancer Res
2003;63:5723-6
63. Jiang F, Caraway NP, Sabichi AL, et al.
Centresomal abnormality is common in and
a potential biomarker for bladder cancer. Int
J Cancer 2003;106:661-5
64. Lotan Y, Roehrborn CG. Sensitivity and
specificity of commonly available bladder
tumor markers versus cytology:results of
acomprehensive literature review and metaanalyses. Urology 2003;61(1):109-118
65. Glas AS, Roos D, Deutekom M, et al. Tumor
markers in the diagnosis of primary
bladder cancer. A systematic review. J Urol
2003;169(6):1975-82
66. Baffa R, Letko J, McClung C, et al. Molecular
genetics of bladder cancer: targets for
diagnosis and therapy. J Exp Clin Cancer Res.
2006;25(2):145-60.
67. Lopez-Beltran A, Sauter G, Gasser T, et al.
Infiltrating urothelial carcinoma. In:Eble
NJ, Sauter G, Epstein JI, et al. World Health
Organization Classification of Tumours,
Tumours of the Urinary System and Male
Genital Organs. France, Lyon, 2004; 90-109.
68. Abraham R, Pagano F, Gomella L, et
al. Chromosomal deletions in bladder
cancer:shutting down pathways. Front.
Biosci. 2007;12:826-838.
69. Pollard C, Smith SC, Theodorescu D.
Molecular genesis of non-muscle invasive
urothelial carcinoma(NMIUC). Expert Rev
Mol Med.2010;25:12:e10.
70. Ruas M, Peters G. The p16INK4a/CDKN2A
tumor suppressor and its relatives. Biochem
Biophys Acta.1998;1378:115-117.
71. Quelle DE, Zindy F, Ashmun RA et al.
Alternative reading frames of the INK4a
tumor suppressor gene encode two
unrelated proteins capable of inducing cell
cycle arrest. Cell 1995;83:993-1000.
72. Hirai H, Roussel MF, Kato JY, et al. Novel
INK4 proteins, p19 and p18, are specific
inhibitors of the cyclin D-dependent
kinases CDK4 and CDK 6. Molecular Cellular
Biology.1995;15:2672-2681.
73. Chapman E, Harriden P, Chambers P, et al.
Comphrensive analysis of CDKN2A status
in microdissected urothelial cell carcinoma
reveals potential haploinsufficiency , a high
frequency of homozygous co-deletion and
associations with clinical phenotype. Clin
Cancer Res 2005;11:5740-5747.
74. Tınay İ, Türkeri L. Mesane Kanserinde
Moleküler Süreç ve Tedaviler. Türkeri L,
Özer A, Narter F eds. Moleküler Üroloji.
2012:23;411-421.
42
75. Chan M, Hui A, Yip S, et al. Progressive
increase of genetic alteration in urinary
bladder cancer by combined allelotyping
analysis and comparative genomic
hybridization. Int J Oncol 2009 ;34:963-970.
76. Barbacid M. ras genes. Annu Rev Biochem.
1987;56:779-827.
77. Buyru N, Tigli H, Ozcan F, Dalay N. Ras
oncogene mutations in urine sediments of
patients with bladder cancer. J Biochem Mol
Biol. 2003;36(4):399-402.
78. Czerniak B, Cohen GL, Etkind P, et al.
Concurrent mutations of coding and
regulatory sequences of the H-ras gene in
urinary bladder carcinomas. Hum Pathol
1992;23:1199-204.
79. Jebar AH, Hurst CD, Tomlinson DC, et al.
FGFR-3 and Ras gene mutations are mutually
exclusive genetic events in urothelial cell
carcinoma. Oncogene 2005;24:5218-25.
80. Lacy S, Lopez-Beltran A, MacLennan GT,
et al. Molecular pathogenesis of urothelial
carcinoma: the clinical utility of emerging
new biomarkers and future molecular
classification of bladder cancer. Anal Quant
Cytol Histol 2009;31:5-16.
81. Lane DP. p53, guardian of the genome.
Nature 1992;358:15-16.
82. Esrig D, Spruck CH 3rd, Nichols PW, et al.
p53 nuclear protein accumulation correlates
with mutations in the p53 gene, tumor
grade and stage in bladder cancer. Am J
Pathol.1993;143:1389-1397.
83. Ecke T, Sachs M, Lenk S, et al. TP53 gene
mutations as an independent-marker for
urinary bladder cancer progression. Int J Mol
Med 2008;21:655-661.
84. Toktas G, Turkeri LN, Unluer E, et al.
Clinical significance of nuclear p53 protein
accumulation in bladder cancer. Int Urol
Nephrol 1999;31(3):327-34.
85. Esrig D, Elmajian D, Groshen S, et al.
Accumulation of nuclear p53 and
tumor progression in bladder cancer.
1994;331:1259-1264.
86. Shiina H, Igawa M, Nagami H, et al.
Immunohistochemical analysis of
proliferating cell nuclear antigen, p 53
protein and nuclear DNA content in
transitional cell carcinoma of the bladder.
Cancer 1996;78:1762-1774.
87. Pfister C, Buzelin F, Casse C, et al.
Comparative analysis of MiB1 and p53
expression in human bladder tumors and
their correlation with cancer progression. Eur
Urol 1998;33:278-284.
88. Pfister C, Moore L, Allard P, et al. Predictive
value of cell cycle markers p53, MDM2,
p21 and Ki-67 in superficial bladder tumor
recurrence. Clin Cancer Res 1999;5:40794084.
89. Çal Ç. Mesane Kanserlerinin Doğal Seyrinin
Moleküler Mekanizmaları. Özen H., ent
Türkeri ed. Üroonkoloji Kitabı 2007 Cilt 1.
13:159-172.
90. Bookstein R, Lee EY, To H, et al. Human
retinoblastoma susceptibility gene: genomic
organisation and analysis of heterozygous
intragenic deletion mutants. Proc Natl Acad
Sci USA. 1988;85:2210-2214.
91. Mihara K, Cao XR, Yen A, et al. Cell cycledependent regulation of phosphorylation
of the human retinablastoma gene product.
Science 1989;246:1300-1303.
92. Sherr CJ. Cancer cell cycles. Science
1996;274:1672-1677.
93. Nurse P. A long twentieth century of the cell
cycle and beyond. Cell 2000;100:71-78.
94. Xu HJ, Cairns P, Hu SX, et al. Loss of RB
protein expression in primary bladder cancer
correlates with loss of heterozygosity at the
RB locus and tumor progression. Int J Cancer
1993;53:781-784.
95. Cordon-Cardo JC, Wartinger D, Petrylak D, et
al. Altered expression of the retinoblastoma
gene product: prognostic indicator
in bladder cancer. J Natl Cancer Inst
1992;84:1251-1256.
96. Chatterjee SJ, Datar R, Youssefzadeh D, et
al. Combined effects of p53, p21 and pRb
expression in the progression of bladder
transitional cell carcinoma. J Clin Oncol
2004;22:1007-1013.
97. Erika M. Wolff, Gangning Liang, Connie
C.Cortez et al. RUNX-3 methylation reveals
that bladder tumours are older in patients
with a history of smoking. Cancer Res 2008;
68(15): 6208-14.
98. Mohammad Obaidul Hoque, Shahnaz
Begum, Mariana Brait et al. TIMP-3
prometer methylation is an independent
prognostic factor for bladder cancer. J Urol
2008;179:743-747.
99. Horikawa Y, Sugano K, Shigyo M, et al.
Hypermethylation of an E-cadherin (CDH-1)
promoter region in hihg grade transitional
cell carcinoma of the bladder comprising
carcinoma in sutu. J Urol 2003;169:1541-5.
100. Maruyama R, Toyooka S, Toyooka KO, et
al. Aberrant promoter methylation profile
of bladder cancer and its relationship to
clinicopathological features. Cancer Res
2001;61:8659-63.
101. Frank C, Steffen W, Carsten K, et al. Regularly
methylated novel pro-apoptotic genes
associated with recurrence in transitional
cell carcinoma of the bladder. Int J Cancer
2006;119:1396-1402.
102. Ken K, Hideki E, Takenari G, et al. p16INK4a
and p14ARF methylation as a potential
biomarker for human bladder cancer. BBRC
2006;339:790-796.
103. Eun-Jung K, Yong-June K, Pildu J, et al.
Methylation of the RUNX-3 promoter as a
potential prognostic marker for bladder
tumor. J Urol 2008;180:1141-1145.
104. Miguel A, Virginia C, Jesus M.F, et al.
Myopodin methylation is associated with
clinical outcome in patients with T1G3
bladder cancer. J Urol 2010;184:1507-1513.
105. Ogishima T, Shiina H, Breault JE, et al.
Promoter CpG hypomethylation and
transcription factor EGR1 hyperactivate
heparanase expression in bladder cancer.
Oncogene 2005;24:6765-6772.
106. Catto JW, Miah S, Owen HC, et al. Distinct
microRNA alterations characterize high
and low grade bladder cancer. Cancer Res
2009;69:8472-81.
107. Meng Q, Xia C, Fang J, et al. Role of PI3K
and AKT specific isoforms in ovarian cancer
cell migration, invasion and proliferation
through the p70S6K1 pathway. Cell Signal.
2006;18(12):2262-71.
108. Cairns P, Evron E, Okami K, et al. Point
mutation and homozygous deletion of
PTEN/MMAC1 in primary bladder cancers.
Oncogene. 1998;16(24):3215-8.
109. Aveyard JS, Skilleter A, Habuchi T, et al.
Somatic mutation of PTEN in bladder
carcinoma. Br J Cancer. 1999;80(5-6):904-8.
110. Chow NH, Chan SH, Tzai TS,et al. Expression
profilesof ErbB family receptors and
prognosis in primary transitional cell
carcinoma of the urinary bladder. Clin Cancer
Res. 2001;7(7):1957-62.
111. Sardi I, Dal Canto M, Bartoletti R, et al.
Molecular genetic alterations of c-myc
oncogene in superficial and locally advanced
bladder cancer. Eur Urol. 1998;33(4):424-30.
ÜROONKOLOJİ BÜLTENİ
Download