III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania 1 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania III. Uluslararası Balkan Tarihi Araştırmaları Sempozyumu: Balkan Tarihi ve Balkanlar'da Türk Dili Sempozyumu III. International Symposium on Balkan History Studies: Balkan History and Turkish language in the Balkans III. Simpozional Internațional de Studii Balcanice: Interferențe Culturale Lingvistice Şi Politice în Spațiul Balcanic. Rolul limbii turce 22-26 Nisan 2015 Bükreş/ROMANYA 22-26 April 2015 Bucharest/ROMANIA 22-26 April 2015 Bucureşti/ROMÂNIA ISBN 978-9944-729-14-7 BİLDİRİ ÖZET KİTABI ©Yayımlanan bildiri metinlerindeki yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon, yazım, noktalama vb. konusundaki tüm sorumluluklar bildirilerin yazarlarına aittir. 2 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. A Şevki DUYMAZ Süleyman Demirel University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE BELGELER IŞIĞINDA ROMANYA’DA TÜRK MİMARİSİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME AN EVALUATION OF TURKISH ARCHITECTURE IN ROMANIA IN THE LIGHT OF DOCUMENTATION ENGLISH TITLE ÖZET Tarihsel süreç içerisinde Romanya’da; Hun, Avar, Hazar, Peçenek, Bulgar, Uz ve Kuman Türklerinin hâkimiyetleri görülmüştür. Anadolu topraklarından, Romanya coğrafyasına olan ilişkiler XII. yüzyıl Selçuklu hükümdarları zamanında başlayıp Osmanlı döneminde en üst seviyeye ulaşmıştır. XV. yüzyıldan itibaren bölgede etkin olan Osmanlı Devleti’nin, bu topraklardaki hâkimiyeti 1878 Berlin Antlaşması sonrası Romanya Devleti’nin kurulmasıyla son bulmuştur. Osmanlı Devleti, Romanya’da hâkim olduğu dönemlerde ortaya koyduğu imar faaliyetleriyle, bu coğrafyada kalıcı izler bırakmıştır. Günümüze kadar bu imar faaliyetlerine ait izlerin birçoğu kaybolmuş, kalanlar ise bu topraklarda var olan Osmanlı mirasının bir kanıtı olarak yaşamaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivlerindeki belgelere dayanarak Romanya’da Türk hâkimiyeti döneminde toplam 291 yapının varlığına işaret edilmektedir. Bu sayıdan günümüze kadar gelebilen yaklaşık 80-100 eserden söz edilmektedir. Bu eserlerin birçoğu Köstence, İshakça, Tulça, Mangalya, Mecidli ve Babadağ bölgelerindedir. Günümüzde var olan yapı örneklerinden bazıları şunlardır: Köstence’de Gazi Bali Bey ve Hünkâr Camileri ile Bayram Dede Türbesi, Babadağ’da Sarı Saltuk Türbesi ve Gazi Ali Paşa Camii ve Türbesi, Mangalya’da Esma Han Sultan Camii ve Mecidli’de Sultan Camii. Çalışmamız; günümüz Romanya sınırları içerisinde bulunan ve arşiv belgelerinde adı geçen mimari eserlerin durum tespiti bağlamında genel bir değerlendirmesi şeklinde olacaktır. Anahtar Kelimeler: Romanya Türk Mimarisi, Babadağ, Köstence, Mangalya, Balkanlarda Osmanlı Mimarisi. ABSTRACT Hun, Avar, Pecheneg, Bulgarian, Uz and Cuman Turks had ruled in Romania through the historical process. The relationship between Anatolia and Romanian lands began at 12th century during the reign of Seljuk sultans and reached at its peak during the Ottoman period. Ottoman reign on the Romanian lands began at 15th century, and ended in 1878 in consequence of Treaty of Berlin, which gives the way to establishment of an independent State of Romania. Ottoman reign had permanent effects and left permanent marks on the lands of Romania through the public and civil works. Most of the traces of those works were vanished, but survived ones sustain their existence as manifestations of Ottoman legacy. It can be mentioned about 291 buildings, constructed in Ottoman period, based on the documentation from the archives of T.R. Prime Ministry Directorate General of Foundations, General Directorate of Land Registy and Cadastre, and the Prime Ministry Ottoman Archives. But only about a hundred of them were survived today. Most of the survived ones are in Constanta, İshakça, Tulcea, Mangalia, Mecidli and Babadag. Some of them are Gazi Bali Bey Mosque and Emperor’s Mosque, and Bayram Dede Tomb in Constanta; Sarı Saltuk Tomb, Gazi Ali Pasha Mosque and Tomb in Babadag; Ismihan Sultan Mosque and Sultan Mosque in Mecidli. In the light of above mentioned documentation, present work aims to put forth an evaluation and assessment of present situation of those architectural works, which are mentioned in the archives. Keywords: Turkish Architecture in Romania, Babadag, Constanta, Mangalia, Ottoman Architecture in Balkans 3 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL TURKISH TITLE ENGLISH TITLE Prof. Dr. Abdullah SOYKAN Balıkesir University/Turkey [email protected] Assoc. Prof. Dr. Emin ATASOY Uludağ University/Turkey [email protected] ROMANYA DOSTU BİR TÜRK ŞAİRİ: AHMET EMİN ATASOY A FRİEND OF ROMANIA: TURKISH POET, AHMET EMIN ATASOY ÖZET Ahmet Emin Atasoy Bulgaristan Türkleri arasında çok sevilen, Balkan edebiyat çevrelerinde çok tanınan bir şair olmasına karşın, Türkiye’de çok bilinmeyen ve tartışılmayan bir yazardır. Bu makalede yazarın sanat ürünleri ve sayıları 15’i aşan şiir kitapları tartışılmaya açılmamış, sadece şairin Romanya ile ilgili gözlemleri, Romanya konulu şiirleri ve Türkiye ile Romanya arasındaki şairin bireysel kültür ilişkileri irdelenmiştir. Balkan ülkeleri arasında kültürel işbirliğinin ve siyasi hoşgörünün şiirle de sağlanabileceğini kanıtlamak isteyen Ahmet Emin Atasoy, hem Bulgaristan ile Türkiye, hem de Romanya ile Türkiye arasında adeta gönüllü bir kültür elçisi olarak Balkan halklarının kaynaşmasında büyük bir özveriyle çalışmıştır. Bu yoğun emek sonucunda şair birçok kitap, antoloji ve derleme yayınlamış, birçok şiir ve edebiyat toplantısına katılmış ve özellikle Balkan ülkelerindeki şairlerin Türkiye’de tanıtımı için şiir çevirileriyle büyük katkı sağlamıştır. Şairin baskıya verdiği son kitabı olan “Balkan Şiir Antolojisi” tüm Balkan ülkelerinin başlıca şairlerinin Türkçe’ye çevirilerini içermektedir. Bu değerli eser, Balkan şairlerini toplu bir kitapla bir araya getiren ve Türkiye’de bu alanda yayınlanan ilk şiir antolojisidir. Özetle, bu çalışmada şair Ahmet Emin Atasoy’un Romanya’ya olan sanatsal bakış açısı, Romanya’daki seyahat izlenimleri ve Romanya konulu şiirleri irdelenmiştir. Yazarın Türk edebiyat hayatına en büyük katkısı ise az bilinen Rumen şiirinin Türkiye’de çevirilerle tanıtılmasıdır. Anahtar Kelimeler: Romanya, Balkan şiiri, Romanya şiiri ABSTRACT Despite being highly cherished by the Bulgarian Turks and well discussed in the Balkan literary circles, Ahmet Emin Atasoy is a fairly unknown and undiscussed poet in Turkey. This study examines the poet’s observations about Romania, his poems about Romania and his individual cultural relationships related to Romania and Turkey rather than presenting the author’s works of art and numerous poetry books -more than 15- for discussion. Ahmet Emin Atasoy who strived to prove the fact that cultural cooperation and political tolerance among the Balkan countries could be provided through poetry worked with devotion like a voluntary cultural ambassador between Turkey and both Bulgaria and Romania to ensure socialization among the Balkan people. As a result of these extensive efforts, the poet published various books, anthologies and compilations, attended many meetings of poetry and literature and most importantly contributed to presentation of the Balkan poets in Turkey with his poetry translations. His last published book, “Balkan Poetry Anthology” includes Turkish translations of the most prominent poets from all Balkan countries. This invaluable art work is the first anthology of poetry that combines Balkan poets published in Turkey in this field. In summary, this study examines Ahmet Emin Atasoy’s artistic point of view towards Romania, his observations during his travels in Romania and his poems about Romania. The author’s biggest contribution to Turkish literature is the presentation of less known Romanian poetry in Turkey through his translations. Keywords: Romania, the Balkan poetry, Romanian poetry 4 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Abdülmecit MUTAF Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE BALKAN KADINLARININ GİYİM KUŞAM KÜLTÜRÜNDE ANADOLU ETKİSİ EDREMİT-KARAFERYE ÖRNEĞİ ANATOLIA IMPACT ON THE APPAREL CULTURE OF THE BALKAN WOMEN ENGLISH TITLE ÖZET Balkanlar’ın fethinden sonra bu coğrafyaya Anadolu'dan göçler olduğu bilinmektedir. Bu göçler ile birlikte Balkanlar’a Anadolu kültürü de taşınmıştır. Bu kültürlerden birisi de giyim-kuşam olup hem kıyafetlerin şekillerinde hem de isimlerinde ortak yönler bulunmaktadır. Bu araştırmada Karaferye ve Edremit örnekleriyle kadınların giyim tarzları ve giyeceklerin isimleri karşılaştırılacaktır. Bu şekilde hem kıyaft kültüründe hem de bunlara verilen isimlerde benzer ve farklı yönler ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Giyim-kuşam, Kadın, Edremit, Karaferye ABSTRACT After the conquest of the Balkans, it is known to be migrations from Anatolia to this region. Anatolianculture has also been moved to the Balkans with this migration. Apparel culture is also one of this culture and there are commonalities in the shape sandnames of clothes in both cultures. Inthisstudy, women’s clothing and the names of theclothing will be compared based on Edremit and Karaferye. İn thiswise, similar and different aspects of both the clothing culture and names given to them will be presented. Keywords: Apparel, Woman, Edremit, Karaferye 5 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Abidin TEMİZER Mehmet Akif Ersoy University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE OSMANLI-KARADAĞ TİCARİ İLİŞKİLERİ VE 1909 TARİHLİ OSMANLIKARADAĞ TİCARET ANLAŞMASI OTTOMAN-MONTENEGRO TRADE RELATİONS AND THE 1909 OTTOMANMONTENEGRO TRADE TREATY ENGLISH TITLE ÖZET Karadağ gerek nüfus, gerek üretim açısından Balkan ülkeleri arasında en son sırada yer almaktadır. Ancak stratejik bir konumda bulunması nedeniyle devletler her daim Karadağ ile ilişkilerini sıcak tutmaya, onu kendi tarafına çekmeye çalışmışlardır. Bu minvalde Osmanlı Devleti de Karadağ’ı özellikle II. Abdülhamid döneminde Balkanlar’da kendisine karşı olası bir ittifaktan uzak tutmak için bu devletle hem siyasi hem de ekonomik ilişkilerini sıcak tutmaya çalışmıştır. Osmanlı Devleti’nin Karadağ’ı kendi tarafına çekmek, Karadağ’ın ise ticari ilişkilerini geliştirmek için attığı önemli adımlardan biri 1909 yılında Çetine’de imzalanan ticaret anlaşmasıdır. Bu çalışmada, söz konusu ticaret anlaşmasının, iki ülke arasındaki ticari ilişkileri ne şekilde etkilediği ve bunun iki ülkenin birbirine karşı olan siyasetine ne şekilde sirayet ettiği hususu, anlaşma metni ve Osmanlı arşiv belgeleri ışığında ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı-Karadağ Ticari İlişkileri, Ticaret Antlaşması, II. Abdülhamid, Prens Nikola ABSTRACT Compare to other Balkan states, Montenegro has the lowest population and economic output numbers. Nevertheless, because of its strategic location, neigbouring states did their best to maintain friendly relations with Montenegro. In order to keep Montenegro outside a potential anti-Ottoman alliance, during the reign of Abdulhamid II, the Ottoman Empire pursued a policy to preserve warm political and economical relations with Montenegro. One of the most important steps to improve trade relations with Montenegro and to pull Montenegro on the side of Ottoman Empire was the Ottoman-Montenegro trade treaty, signed in Cetine in 1909. This study examines this trade treaty along with the related Ottoman documents and assesses the impact of this treaty on the political and economical relations between the two countries. Keywords: Ottoman Empire, Montenegro, Trade Treaty, Trade. Abdulhamid II, Prince Nicholas 6 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Adriana CUPCEA Romanian Institute for Research on National Minorities, Cluj Napoca/Romania [email protected] ENGLISH TITLE TURKS' IMAGE IN THE ROMANIAN HISTORY TEXTBOOKS, IN THE POSTCOMMUNIST PERIOD REZUMAT Studiul are ca scop identificarea pe baza analizei semantice, aplicate textului didactic, a principalelor stereotipuri aplicate turcilor, create și perpetuate de manualele de istorie, folosite în perioada post-comunistă. Pentru realizarea unei analize sistematice a textelor didactice am identificat temele mari care abordeaza sau doar intersecteaza istoria otomanilor sau a turcilor, o selecție care reflectă de altfel și structura studiului: Crearea și expansiunea Imperiului Otoman, Creștinătate versus Islam, Lupta antiotomană a Țărilor Române secolele XIV-XVIII, Problema orientală, Secolul fanariot, Lupta de eliberare a popoarelor din Imperiul Otoman-Revoluția din 1821, Războiul de independență. Cuvinte cheie: stereotipuri, manuale de istorie, ethnocentrism, Imperiul Otoman, România post-comunistă. ABSTRACT The study aims to identify, based on a semantic analysis applied to the educational texts, the main national stereotypes applied to Turks, created and perpetuated by the history textbooks used in the post-communist period. In order to achieve a systematic analysis of the educational texts, we have identifie the major themes that address or just transit the Ottoman or Turkish history, which are reflecting the structure of the study: the Creation and Expansion of the Ottoman Empire, Christianity versus Islam, the Fight of the Romanian Principalities against the Ottomans during the 14th-18th Centuries, the Eastern Question, the Phanariot Century, the Fight for Liberation of the Peoples from the Ottoman Empire - the Revolution of 1821, the War of Independence. Keywords: stereotypes, history textbooks, Turks, ethnocentrism, Ottoman Empire, post-communist Romania. 7 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Agnes Terezia ERICH Valahia University of Targovista/ Romania [email protected] ROMANIAN TITLE Prima carte tipărită în limba turcă (osmană) în Țara Românească, stolnicul Constantin Cantacuzino și cartea religioasă THE FIRST PRINTED BOOK IN TURKISH LANGUAGE IN VALACHIA, CONSTANTIN CANTACUZINO AND THE RELIGIOUS BOOK REZUMAT ENGLISH TITLE Prof. Dr. Radu Ștefan VERGATTI Romanian Academy of Sciences/Romania La sfârșitul secolului al XVII-lea în Țara Românească s-a produs o revoluție în viața culturală. Ea s-a datorat revitalizării tiparului și a cărții. Astfel a fost înlocuit manuscrisul care era un obiect de lux, mare, greoi, unicat. Cartea a devenit un instrument de lucru al intelectualului medieval, care o putea pune în buzunar, o cumpăra la un preț mic, căci era multiplicată într-un număr de exemplare cerut de piață. Pe lângă un monument al civilizației universale și românești, Biblia tradusă într-o frumoasă limbă română și alte cărți de caracter religios, în anul 1701 la București a fost tipărit Proschinatarul Ierusalimului și a toată Palestina. Textul tipărit este bilingv, în limbile greacă și turcă. Pentru descrierea în limba turcă s-a folosit alfabetul grec. Exemplarul imprimat în anul 1701 la București nu s-a păstrat. Copii ale acestuia au fost publicate în alte ediții. Ediția a doua nu este cunoscută în privința datei și a locului apariției. A treia ediție a apărut în anul 1780, la Leipzig, iar a patra ediție a fost publicată în 1799, la Viena. B.A.R. are în fondul său două exemplare ale ediției din anul 1780 și unul al ediției din anul 1799. Deci pentru tipografii cărților religioase din București limba nu a fost o barieră. Cuvinte cheie: Valahia, secolul al XVII-lea, tipărituri, carte religioasă, limba turcă ABSTRACT By the end of the XVIIth century a cultural revolution occured in Valachia. It was a consequence of reviving the printing activity and the books issued by the printing press. Thus the luxurious, expensive, heavy, unique item that was the manuscript have been replaced. The printed book have became a suitable tool for the Middle Age intellectuals, it was fit for carry into a pocket, and it could be multiplied in sufficient copies to meet market demand. In addition to the Bible, a monument of Romanian and universal civilization, translated into a beautiful Romanian language, and among other religious books, Proschinatarul Ierusalimului și a toată Palestina (Description of Jerusalem and the whole Palestine) was printed in 1701 in Bucharest. The text is bilingual, in Greek and Turkish, but all using the Greek alphabet. The first edition of 1701 was not preserved. Offprints were published in further editions. It is not known the date and place of the second edition printed. The third appeared in 1780, in Leipzig, and the fourth was published in 1799, in Vienna. B.A.R. (The Library of Romanian Academy) has two copies of the 1780 edition, and one of the 1799's. The language was not a barrier for the religious book typographers in Bucharest. Keywords: Valachia, XVIIth century, printings, religious book, Turkish language. 8 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Ahmet AKSIN Fırat University/Turkey [email protected] Öğr. Gör. Arzu AYTEKİN Tunceli University/Turkey TURKISH TITLE 19. YÜZYILDA RUSYANIN BALKANLAR’DA UYGULADIĞI DİNİ POLİTİKALAR ENGLISH TITLE RUSSIAS’S RELIGIOUS POLICIES PRACTICED IN THE BALKANS IN THE 19th CENTURY ÖZET 1789 Fransız Devrimi’nin doğrudan sonucu olan liberal ve milliyetçi düşünceler, Napolyon’un öteki Avrupa devletleri ile savaşları ve işgalleri ile hemen hemen tüm Avrupa’ya taşınmıştır. O kadar ki, bu düşüncelerden etkilenmeyen hiçbir Avrupa devleti kalmamıştır. 19. yüzyılı önceki yüzyıllardan ayıran temel öğelerden biri milliyetçiliktir. 19. yüzyıla kadar Avrupa, feodal bir temel üzerinde bir araya gelmiş birçok siyasal birimden oluşmaktaydı. 19.yüzyıl ise bu küçük siyasi birimleri bir araya getirmekte ve büyük imparatorluklar içinde yaşayan ulusların bağımsızlıklarını sağlamaktaydı. Ve endüstrileşme ile liberalizmin yanında önemli bir payı olan milliyetçilik akımı da kendini güçlü bir şekilde hissettirmiştir. Özellikle Rusya’nın Balkanlar’da yürüttüğü yayılmacı temelli politika, 1840’lardan itibaren tamamen Osmanlı’yı parçalama ve yıkmaya yönelik bir hale dönüşmüştür. Rusya’nın Osmanlı’ya yönelik uyguladığı bu yıkıcı politikanın en önemli unsurlarından birisi ise Balkanlar’daki Ortodoks Hristiyanlar üzerinde mezhebî bir politika takip etmesidir. Osmanlı aleyhine bağımsızlık isteklerinin körüklenmesi suretiyle kışkırtılması Rusya’nın Ortodoks halkların himayesi davası adı altında yürüttüğü bu yıkıcı politika, Osmanlı’nın son dönemine kadar devam edecektir Tebliğimizin ana amacı da bu Ortodoksluk politikalarının neler olduğunu ortaya koymaktır –özellikle de Ortodoks dünyası içerisinde Rusya’nın ne kadar temsil gücü olduğu. Bu gücün siyasi mi yoksa dini ağırlıklı mı olduğu konusu irdelenecektir. 19. yüzyıl boyunca Ortodoks Osmanlı azınlıklarının himayesi konusunda kendi açısından ne derece başarılı olup olmadığı da ayrıca incelenecektir. Tebliğimizi hazırlarken kullanacağımız kaynakların başında Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki defter ve belgeler gelmektedir. Bunların yanında inceleyeceğimiz konu ile ilgili hem Türkiye’de hem de yurtdışında basılmış ve yayınlanmış olan kitap ve makaleler de kullanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Balkanlar, Osmanlı Devleti, Rusya, Ortodoks ABSTRACT The liberal and nationalist ideas, direct result of the 1789 French Revolution, as a result of Nepoleon’s wars with the other Europen states and occupations almost all moved to Europe.So that, affected by these ideas will not be wrong to say that no Europen state did not stay. One of the basic elements separating to the nineteenth century from the other centuries is nationalism. By the nineteenth century, Europe was consisted by many political units which had come together on a feudal fundemental. In the nineteenth century, these political minor units came together, the nations living in the large empires obtained their independence and the curent of nationalism which had a significant share besides industrialization and liberalizm announced itself strongly. Especially Russia’s expansionist policy conducted in Balkans began to spread These activities since 1840s has evolved into becoming fragmentation and to destroy to Ottoman. One of the most importence elements of this destructive policy implemented by Russia for Ottoman, that he wanted to take over the and followed a sectarian policy Ortodox cristians in the Balkans. Demands for independence againist the Ottoman was provaked by Russia, with this policy proceedings under the auspices of the Russia Orthodox people he contiuned desire was his traditional policy. The main purpose of our notification is to reveal What are these the policies of orthodoxy. Especially, that Russia had how much representative power in the world of Orthodox. Is this power is mainly political or religious issue will be discussed. During the nineteenth century, about auspices of the Ottoman Orthodox minorities, his own interms to what extend he had successful is also examined. Keywords: Balkans, Ottoman Empire, Russian, Ortodox 9 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Ahmet Ali GAZEL Afyon Kocatepe University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE OSMANLI DEVLETİ’NDE BALKAN SAVAŞI YENİLGİSİNİN SİYASİ SORUMLULARI WHO ARE POLITICALLY RESPONSIBLE FOR THE OTTOMAN EMPIRE’S DEFEAT IN THE BALKAN WARS? ENGLISH TITLE ÖZET Türk ordusu tarihindeki en ağır yenilgilerinden birini Balkan Savaşı’nda yaşamıştır. Bu netice tabii olarak mağlubiyetin sorumlusunun kim olduğu sorusunu gündeme getirmiştir. Bu konuda ilk olarak askerler suçlanmış ve sorumluların tespiti için Divan-ı Harb-i Askeri kurulmuştur. Bu arada işin siyasi sorumluların tespiti için Meclis de harekete geçmiş ve mağlubiyetin sorumluları ile ilgili olarak 19 Temmuz 1914 tarihinde 8 maddelik bir meclis soruşturması önergesi verilmiştir. Önergede Balkan Savaşları sırasında görevde olan Ahmet Muhtar ve Kamil Paşa Hükümetlerinin Divan-ı Ali’ye sevki istenmiştir. Önerge kabul edilmiş ve 20 Temmuz 1914 tarihinde soruşturma komisyonu çalışmalarına başlamıştır. Komisyonda ilk olarak Ahmet Muhtar Paşa sorgulanmıştır. Meclis soruşturması devam ederken I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine 2 Ağustos 1914 tarihinde Meclis tatile girmiş ve soruşturma neticelendirilememiştir. Bu tarihten sonra uzun süre gündeme gelmeyen soruşturma ancak 4. Yasama Dönemi’nde 16 Şubat 1920’de gündeme gelmiştir. Belirtilen tarihte Ahmet Muhtar Paşa Kabinesi hakkındaki soruşturmanın yeni bir şubeye gönderilmesine karar verilmiştir. 2 Şube’nin Ahmet Muhtar Paşa Hükümeti hakkında soruşturmaya başlamasından kısa süre sonra 11 Nisan 1920 tarihinde Meclisin yine feshedilmesi üzerine Ahmet Muhtar Paşa hükümeti hakkındaki soruşturma tamamlanamamıştır. Meclis soruşturması TBMM’de ise hiç gündeme gelmemiştir. Bu bildiride Balkan Savaşları sırasında görevde olan hükümetler hakkında açılan meclis soruşturması ve yapılan sorgulamalar anlatılacaktır. Bunun yanında önergedeki ithamlardan yola çıkarak dönemin hükümetlerinin sorumlulukları hakkında değerlendirmeler yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Balkan Harbi, İttihat ve Terakki, Meclis soruşturması ABSRTACT One of the biggest defeats of the Turkish army in history is the Balkan Wars. This naturally raises the question of who is responsible for that defeat. Initially, soldiers were blamed on this respect, and the Military Court (Divan-ı Harb-i Askeri) was founded to identify those responsible for the defeat. By the way, the Ottoman parliament had started to identify those, who were politically responsible for the defeat and presented an eight-point proposal for a parliamentary inquiry on July 19, 1914. The governments of Ahmet Muhtar Pasha and of Kamil Pasha, running during the Balkan Wars, were invited to the Ottoman Supreme Court (Divan-I Ali). The proposal was accepted and the inquiry commission began its work on July 20, 1914. Firstly, Ahmet Muhtar Pasha was questioned. During parliamentary inquiry, the World War I had begun. The parliament went on vacation on August 2, 1914 and the inquiry could not be completed. The inquiry was taken off the agenda, but reconducted again in the fourth legislative year, namely on February 16, 1920. Exactly on that date, the inquiry about the government of Ahmet Muhtar Pasha was decided to be completed by another commission. After a short time when the two commissions started to make an inquiry about the government of Ahmet Muhtar Pasha, the parliament was repealed on April 11, 1920. Hence, the inquiry could not be completed again. It would not even be considered by the Turkish Grand National Assembly. This study mentions inquiries about the governments running during the Balkan Wars. Responsibilities of those governments will also be assessed according to the proposed accusations. Keywords: Balkan Wars, Ittihat and Terakki, Parliamentary inquiry 10 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Ahmet ALTINTAŞ Afyon Kocatepe University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ARŞİV BELGELERİNE GÖRE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ANADOLU'DA BULUNAN ROMANYALI SAVAŞ ESİRLERİ ROMANIİAN PRISONERS OF WAR FOUND IN ANATOLIA DURING THE FIRST WORLD WAR BASED ON ARCHIEVE DOCUMENTS ENGLISH TITLE ÖZET Birinci Dünya Savaşı esnasında birçok asker ve subay savaşın doğası gereği Osmanlı Devleti tarafından esir alınmıştır. Bu esirler arasında İngiliz, Fransız, Rus, Polonyalı Romanyalı v.b milletlerden çok sayıda asker, subay ve sivil esirler de bulunmaktadır. Osmanlı Devleti bu esirler için birçok kamp inşa etmiştir. Bu esir kampları daha çok cephe hattına uzak bölgelerde, demiryolunun ulaştığı güzergâhlarda, sosyo-kültürel olarak daha iyi kontrol edilebilir bölgelerde oluşturulmuştur. Sözkonusu esir kampları; Kütahya, Balıkesir, Kayseri, Afyonkarahisar, Kırşehir, Konya, Belemedik (Bilemedik) v.b. bölgelerde kurulmuştur. Osmanlı Devleti’ne esir düşen Fransız, İngiliz, Rus, Romen, Sırp, asker ve subaylar bu esir kamplarında muhafaza edilmişlerdir. Anadolu'daki esir kamplarında bulunan Romanyalı savaş esirleri daha çok Almanlar tarafından esir alınarak gönderilmiş savaş esirleridir. Almanlar esir almış oldukları Romen savaş esirlerini Anadolu'da bulunan Balıkesir-Balya, Kütahya-Tavşanlı, Afyonkarahisar, Pozantı-Belemedik, Kayseri Esir Kampları'na göndermişlerdir. Sözkonusu esir kamplarındaki Romen savaş esirleri, Osmanlı Esir Nizamnamesi çerçevesinde yaşamlarını idame ettirmişler genel kurallar çerçevesinde uygulamalara muhatap olmuşlardır. Romen savaş esirlerinin bilhassa Kütahya-Tavşanlı Esir Kampı'nda yoğun olarak muhafaza edildikleri gözlemlenmektedir. Almanlar tarafından sözkonusu esir kampına gönderilen Romen savaş esirleri, Tavşanlı bölgesindeki krom madenlerinin Almanya'ya gönderilmesi için gerekli olan yol yapım çalışmalarında istihdam edilmişlerdir. Bu kamptaki Romen esirlerin sayısı zaman zaman iki bin civarında olmuştur. Fırsat verildiği takdirde belgeler ışığında Romen savaş esirlerinin Anadolu'daki esir kamplarındaki yaşamlarını yukarıda sunmaya çalıştığım ana başlıklar altında izah etmeye çalışacağım. Anahtar Kelimeler: Romen savaş esirleri, Kütahya Esir Kampı, Tavşanlı, Kırşehir Esir Kampı, Afyonkarahisar Esir Kampı. ABSTRACT During the First World War many soldiers and officers were captured by the Ottoman Empire due to the nature of the war. There are prisoners of military men, officers and civilians from different countries such as Great Britain, France, Russia, Poland, Romania, etc. Ottoman Empire built so many camps for these prisoners. These prisoner camps were formed mainly in remote areas to the front line, in routes reached by the railway, in the regions that can be controlled socio-culturally better. Such prisoner camps were formed in the regions of Kütahya, Balıkesir, Kayseri, Afyonkarahisar, Kırşehir, Konya, Belemedik (Bilemedik), etc. Captured French, British, Romanian, Serbian soldiers and officers were maintained in these camps. Romanian prisoners of war in the prisoner camps located in Anatolia were mostly taken and sent as prisoners of war by Germans. Germans sent captured Romanian prisoners of war to the prisoner camps of Balıkesir-Balya, KütahyaTavşanlı, Afyonkarahisar, Pozantı-Belemedik and Kayseri located in Anatolia. Aforementioned Romanian prisoners of war in the prisoner camps lived their lives based on the framework of the Ottoman Captive Regulations and were addressed based on the framework of the general rules. It has been observed that Romanian war of prisoners were mainly kept in Kütahya-Tavşanlı prisoner camp. Romanian prisoners of war sent by Germans to that prisoner camp were employed in road construction work to send chromium in Tavşanlı to Germany. The number of Romanian prisoners in the camp were sometimes around two thousand. I would try to explain the lifes of the Romanian prsioners of war in prisoner camps in Anatolia within the main headings that I tried to present it above based on documents if the opportunity was given. Keyword; Romanian prisoners of war, Kutahya prisoner camp, Tavşanlı, Kırşehir prisoner camp, Afyonkarahisar prisoner camp. 11 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Ahmet KÖÇ Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE XVIII. YÜZYILDA ORTAKOL YOL SİSTEMİ ÜZERİNDEKİ HALKALIPINAR MENZİLİNE PALANGA İNŞASI VE YAŞANAN SORUNLAR THE CONSTRUCTION OF BLOCK AND TACKLE TO THE LOCATION OF HALKALIPINAR ON ORTAKOL ROUTE SYSTEM IN THE 18TH CENTURY AND EXPERIENCED PROBLEMS ENGLISH TITLE ÖZET Osmanlı Devleti egemenliği altında yaşayan reayanın güvenliğini sağlayabilmek için stratejik açıdan önemli gördüğü alanlara kaleler ve palangalar inşa ederek sınırların güvenliğini sağlamıştır. Osmanlı Devleti sadece sınır bölgelerinde değil, aynı zamanda önemli yollar üzerinde de güvenlik maksadıyla kale ve palangalar yaptırmıştır. Bu anlamda devlet, Ortakol yol sistemi üzerinde gerekli güvenliği sağlayabilmiştir. Ortakol yol sistemi, İstanbul’dan Belgrad’a kadar giden ana güzergâhın adı olmanın yanı sıra; aynı zamanda sıra sıra dizilmiş kale ve palangaları da akla getirmektedir. Palangalar, kalelere göre daha küçük binalar olmakla birlikte; her ikisi de amaç ve işlevsellik bakımından sınırların ve yolların güvenliğine hizmet etmişlerdir. Halkalıpınar Palangası bugünkü idari paylaşımda Sofya şehrine bağlı, Slivnitsa Kasabası sınırları içinde bulunmaktadır. Sofya’dan Belgrad’a ulaşan Ortakol yol sistemi üzerinde bulunan Halkalıpınar Palangası, XVIII. yüzyıl başlarında yeniden yapılmak istendiğinde; buraya camii, hamam, mekteb, çeşme, han, hamam, suyolları gibi temel yapıların da tesisi uygun bulunmuştur. Osmanlı merkezi idaresi inşaat işini mübaşir Mehmed Ağa’ya taahhüt etmiştir. Palanga inşaatı için hazineden 3500 guruş alan Mehmed Ağa, bu parayı amacının dışında kullanarak devleti zarara uğratmıştır. Müteahhit Mehmed Ağa’nın, inşaat paralarını geri vermeye yanaşmaması üzerine devlet, bir taraftan onun idamına karar verirken, diğer taraftan imece usûlüyle inşaatın yeniden başlaması için emirler göndermiştir. Sofya sicillerinde kayıtlı kale keşif ve masraf defterlerinden hareketle yapılmış olan bu çalışmada, yapısal ve işlevsel açıdan Halkalıpınar Palangası’nın durumu ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Sofya, Halkalıpınar, Palanga ABSTRACT The Ottoman Empire provided the security of its borders by building block and tackles as well as castles in areas deemed important strategically so as to ensure the safety of the raya living under its rule. The Ottoman Empire had Block and Tackles as well as castles built for the security purposes not only in the border regions but also on the major routes. In this sense, the state could supply the necessary security on Ortakol route system. Ortakol route system was the name of the main route leading from Istanbul to Belgrade as well as bringing the rows of castle and block and tackles into the mind. Block and tackles are the smaller buildings compared to the castles. However, they both served for the security of the borders and the roads in terms of its functionality and purpose. In the current administrative share, block and tackles of Halkalıpınar are situated in the borders of the town Slivnitsa in the city of Sofia. When block and tackles of Halkalıpınar located on Ortakol Route system reaching to Belgrade from Sofia was wished to be built again in early 18th century, the establishment of basic structures such as mosques, baths, schools, fountains, inns, waterways had also been found suitable. The Ottoman central administration assigned Mubashir Mehmed Agha for the construction. Mehmed Agha who took 3500 guruş from the treasury for the construction of the block and tackles inflicted damage to the state by misusing the money out of purpose. As contractor Mehmed Agha refused to return the construction pay, the state on the one hand decided on his execution and on the other hand sent orders for the resumption of the construction through collective procedures. In this study made based on the books of castle, survey and expenditures, the condition of Halkalıpınar block and tackles will be discussed from structural and functional point of view. Keywords: Ottoman Empire, Sofia, Halkapinar, tackle 12 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Ahmet YARAMIŞ Afyon Kocatepe University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE II. MAHMUT’UN EVLÂD-I FÂTİHAN’I ISLAHAT ÇABASI -1828 TARİHLİ DÜZENLEMEMAHMUT II’S REFORM EFFORTS ON SONS OF THE CONQUERORS-THE 1828 REGULATION- ENGLISH TITLE ÖZET Sultan II. Mahmut (1808-1839), Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan sonra, mevcut düzenli ve düzenli olmayan askeri ocaklara yönelik ıslahat çalışmaları yaptı. Muntazam olmayan askeri birliklerden biri olan Evlâd-ı Fâtihân da askeri ıslahata tabi tutuldu. İlk olarak, bir kısım Asâkir-i Mansûre subayı Evlâd-ı Fâtihân’ı eğitmek üzere İstanbul’dan gönderildi. Ardından, Osmanlı – Rus Savaşı(1828-1829) arifesinde bu birlikler yeniden düzenlendi. 1828 düzenlemesinin temel amacı eskimiş yapıyı düzeltmek ve yenileştirmekti. Her biri 814 kişiden oluşan dört piyade taburu olarak yeniden ıslah edildi. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, II. Mahmut, Evlâd-ı Fâtihân, 1828 Düzenlemesi, Islahat ABSTRACT After Mahmut II(1808-1839) abolished the Janissary Cops, He worked on reforms to the existing military corps. Evlâd-ı Fâtihân (Sons of the Conquerors), one of the irregular troops was subjected to the military reformation. First, a number of Asâkir-i Mansûre officers were sent from Istanbul to train Evlâd-ı Fâtihân. Then, on the eve of the Ottoman-Russian War (18281829),the troops were reorganized seriously. The main objective on the 1828 regulation was to restore and modernize the troops’ outdated system. Each of them were reorganized into four infantry battalions consisting of 814 persons. Keywords: Ottoman State, Mahmut II, Sons of the Conquerors, The 1828 Regulation, Reform 13 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Ahmet YİĞİT Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi [email protected] TURKISH TITLE XVI. YÜZYILDA RUMELİ’DE TEKKE-ZAVİYELERİN SOSYAL VE EKONOMİK FONKSİYONLARI SOCIAL AND ECONOMIC FUNCTIONS OF DERVISH LODGES IN RUMELIA IN SIXTEENTH CENTRUY ENGLISH TITLE ÖZET Rumeli’yi vatan tutmak, İslamı yaymak için mücadele eden “Kolonizatör Türk Dervişleri” diye tanımlanan mücahitler, fetihlerle beraber sınırlara yakın bölgelerde tekke ve zaviyeler kurmuşlardır. Padişahların da desteklerini alan dervişler Gelibolu’dan Tuna nehri boylarına kadar faaliyet göstermişlerdir. Rumeli’nin fethi ile başlayan süreçte padişahlar Anadolu’da uçların yani Batı Anadolu’nun İslamlaşmasında ve Türkleşmesindeki etkili olan Ahi ve Şehylere daha fazla imkanlar tanıyarak, arazileri mülknamelerle kendilerine vermişlerdir. Bu araziler evlatlık vakfı olarak sosyal ve ekonomik hayata oldukça önemli katkıları olmuştur. Bu tür vakıflar ile bölgede evlat ve dervişlerin iskanı sağlanmıştır. Sarı Saltuk Baba, Kızıl Deli Sultan gibi şeyhler bulundukları bölgelerde zaviyeler kurup yıllar boyu Rumeli’de sosyal ve ekonomik açıdan etkili olmuşlardır. Yeni fethedilen Rumeli topraklarında şehir merkezleri, yol güzergahları ve dağ başlarına gelip yerleşen dervişler, buraların vatan tutulması için mücadele etmişlerdir. Gelip geçene hizmet etmek, etrafın şenlendirilmesi ve toprağın işlenmesini sağlamışlardır. Yeni kurulan bazı köyler bu zaviyelerin etrafında teşekkül etmiş gelen muhacirlere de dervişler yardımcı olmuştur. Geçme açısından zorluk veya korku celp eden yerlere kurulan zaviyeler adeta karakol vazifesi üstlenmişlerdir. Bulundukları bölgede eğitim, din ve fikir propagandasında etkili olmuşlardır. Mahallelerde bulunan zaviyelere bağlı odalarda misafirler ve gençlerin barınmaları sağlanmıştır. Güreşçi ve okçular tekkesi gibi tekkelerde pehlivanların çocukluktan itibaren spor faaliyetleri ile meşkul oldukları yerlerdir. Zaviyeler, gelip geçenler yararlanması için kuyu, çeşme gibi tesisler inşa etmişlerdir. Zaviyeler etrafında oluşturulan değirmenler ile halkın un ihtiyacı buralardan karşılanırken aynı zamanda vakıf olarak işletilen bu değirmenler sayesinde zaviyelere ekonomik gelir temin etmişlerdir. XVI. Yüzyıl tahrir defterlerinde Rumeli’de bulunan tekke ve zaviyeler tespit edilip, bölgelere göre dağılımı yapılacaktır. Ayrıca vakıf defterlerinde yazılmış olan vakfiye şartlarından sosyal ve ekonomik yansımaları tespit edilecektir. XVI. yüzyılda bölgede bulunan zaviyedarlar, eğitim faaliyetleri, üretimleri, hasılatlar ortaya konacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Rumeli, Zaviye, Fetih, Vakıf ABSTRACT Mujahids who battled to keep Rumelia homeland, to spread Islam, identified as “Colonizer Turkish Dervishes”, founded tekkes and zaviyes (dervish lodges) in regions near to borders along with conquests. Dervishes, supported by sultans, got into the act from Gallipoli to contours of Danube river. In the period started with conquest of Rumelia, sultans, affording Ahi and Sheiks, who were effective on Islamization and Turkization of frontiers in Anatolia, namely of Western Anatolia, more opportunities, gave themselves lands with conveyances. These lands, in the form of evlatlik vakıf, contributed to social and economic life quite significantly. By means of such waqfs it was enabled children’s and dervishes’ to be inhabited in the region. Sheiks, like Sarı Saltuk Baba, Kızıl Deli Sultan, had been effective for years by founding zaviyes in their regions. Dervishes who settled in city centers, main roads, mountain tops in the newly conquered lands of Rumelia, struggled to keep those parts homeland. They enabled travellers to be served, region to be cheered, lands to be tamed. Some newly founded villages were formed around these zaviyes, incoming mujahids were helped by dervishes. Zaviyes founded in the places inviting trouble and fear in terms of passing took on nearly poliçe station position. They became effective in education, religion and opinion in their region. In the rooms belonging to zaviyes lying in neighbourhoods, it was enabled guests’ and youngs’ to be harboured. Tekkes, like wrestlers’ and archers’ tekkes, were the places where wrestlers attended to sport activities from childhood. Zaviyes built facilities like water well, fountain for visitors’s availing. While flour demand of inhabitants were supplied with mills formed around zaviyes, zaviyes generated income by means of these mills which were managed as waqf. In sixteenth century cadastral record books, tekkes and zaviyes in Rumelia, will be identified and located according to regions. Moreover, over conditions for charters of waqfs written in the waqf records, social and economic reflections will be found. In sixteenth century, zaviyedars in the region, their education activities, productions, revenues will be presented. Key words: Ottoman, Rumelia, Zaviye, Conguest, Waqf 14 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Ali DUYMAZ Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE TÜRKÜLERE YANSIYAN TARİH: “ŞEHR-İ İBRAİL” TÜRKÜLERİ HISTORY REFLECTED IN FOLK SONGS: “ŞEHR-I İBRAIL” FOLK SONGS ÖZET Romanya’nın Braila şehri, Osmanlı kaynaklarında İbrail adıyla anılmaktadır. 1538 yılından itibaren bir Osmanlı şehri olan İbrail, Osmanlı-Rus savaşları sonrasında 1878 yılında elden çıkmıştır. Bu dramatik tarihsel olay, sosyal ve insani boyutuyla halk türkülerine de yansımıştır. İbrail şehri, edebiyat dünyasında Panait İstradi’nin adıyla özdeşleşmiştir. İbrail’in Türk tarihindeki dramatik tarihi, bu bildiri çerçevesinde Ignacz Kunos derlemelerinden günümüze türküler yoluyla takip edilecektir. Anahtar Kelimeler: İbrail, Ignacz Kunos, halk türküsü. ABSTRACT Braila city in Romania, Ibrail name is referred to as the Ottoman sources. After 1538, an Ottoman city of Ibrail, has ceased to afforded the Ottoman-Russian war in 1878. This dramatic historical events, social and human dimension is reflected in the folk songs. Ibrail city, has become synonymous with the world of literature was the name of Panait İstradi. Ibrail’s dramatic history in Turkish history, the present framework of this paper will be followed through Ignacz Kunos recording songs. Keywords: Braila, Ignacz Kunos, Turkish folk song. 15 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Anastasiia ZHERDIEVA Taurida National Vernadsky University, Crimea,/Ukraine [email protected] TITLE MYTHOLOGIZATION OF THE BALKANS-OTTOMAN RELATIONSHIPS BY WAY OF EXAMPLE OF LEGENDS ABOUT DRACULA ABSTRACT Always demonologized by mass media mostly thanks to Bram Stoker’s novel. Situation was changed after the movie “Dracula Untold” was released in 2014. In the film, Dracula was finally shown as good personage and more, as national hero. One of the reasons is new fashion in modern culture such as tendency to image vampires as good personages (for example books and films series of Twilight). However the most important reason is different folklore tradition which is current in Turkey and Rumania. It is important for Cultural studies to analyze how one historical event is transformed in two cultural traditions. The legend about Dracula is a great example of the transformation. Figure of Vlad the Impare is very important for Romanian history and he is shown as national hero. Mehmed the Conqueror was an Ottoman sultan who conquered Constantinople and of cause was extremely important for Turkish history. Both personages are mythologized but in different way, depends on folklore tradition where they are current. This mythologization is analysed in the present article Keywords: mythologization of history, Vlad the Impare, Mehmed the Conqueror, Turkish folklore, Romanian folklore 16 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL M.A. Andreea STOIAN KARADELİ Osmanlı Mirası ve Türk Kültürünü Araştırma Derneği/Turkey [email protected] TITLE HUMANITARIAN ACTIVITY IN THE CONTEXT OF THE BALKAN WARS ABSTRACT Throughout history, charity in the form of humanitarian aid has been seen as a military issue during the war. The word ‘humanitarian’ hides within a variety of meanings that should be taken into account when assessing the humanitarian intervention in the context of any armed conflict. This paper will discuss the multitude of faces attributed to the humanitarian activity using as a case study the context of the Balkan Wars. It also aims to bring a relevant answer to the main research question: is humanitarian intervention undertaken for the genuine will to help the people in need, or does it hides within its various procedures any unspoken external interests in the covered area? The paper is based on mainly qualitative methods of research such as literature review, document analysis and case study Keywords: humanitarian aid, responsibility to protect, Balkan Wars, conflict. 17 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL TURKISH TITLE ENGLISH TITLE Assoc. Prof. Dr. Aylin KOÇ Marmara University/Turkey [email protected] / [email protected] EVLİYA ÇELEBİ’YE GÖRE BALKANLARDA DİLLER ACCORDING TO EVLIYA ÇELEBI THE LANGUAGES IN THE BALKANS ÖZET Evliya Çelebi’nin Seyâhatnâmesi dönemiyle ilgili tarih, coğrafya, iktisat, mimarî ve musiki gibi daha pek çok alanda zengin bir malzeme sunan kıymetli bir eserdir. Bunun yanında gezilen ve görülen yerlerde yaşayan halkların kültürleri, sosyal yaşam tarzları, dilleri, lehçeleri ve ağızları hakkında bilgiler veren önemli bir kaynaktır. Eser, 17. yüzyıl Anadolu Türkçesi’nin diliyle yazılmış olup, Evliya Çelebi’nin kendine özgü anlatım tekniği ve üslûbunu da yansıtmaktadır. Evliya Çelebi, seyahat ettiği yerlerde diller, lehçeler ve ağızlarla da ilgilenmiş ve her gittiği yerde kayıtlar yapmıştır. Bu kayıtları ve örneklerini de Seyâhatnâme’ye eklemiştir. Seyâhatnâme’de Türk lehçeleri (Türkmen Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Nogay Türkçesi, Kırım-Tatar Türkçesi vb.)’nin yanında Anadolu ağızları (Bolu, Diyarbakır, Bitlis, Maraş ağızları vb.)’na da belli ölçüde değinilmiş ve halk arasından derlenen söz varlığı örnekleriyle kaydedilmiştir. Evliya Çelebi eserinde Türkçe dışında otuz kadar dil (Arapça, Gürcüce, Yunanca, Arnavutça, Rumence, İtalyanca vb.)’den belirli bir yöntemle örnekler sıralamıştır. Bu örneklerin sıralamasında her türlü dil katmanından kullanım örneklerine rastlamak mümkündür: Deyimler, atasözleri, taklitler, şiirler ve müstehcen ifadeler gibi. Seyâhatnâme’de Balkanlardaki diller ile ilgili yer alan bilgiler, diğer dillerde olduğu gibi belirli bir çerçeve içinde verilmiştir. Öncelikle kavim adlarının etimolojisi üzerinde durulmuş, sonrasında ise dilin kaynağı, temel kelime tablosu ve cümlelerin bir listesi verilmiştir. Bu çalışmada, Evliya Çelebi’nin Seyâhatnâme’de kaydettiği Balkanlardaki diller, bu diller ile ilgili verdiği bilgiler, bu bilgileri verirken kullandığı yöntem ve örnekler üzerinde durulacaktır. Anahtar kelimeler: Evliya Çelebi, Seyâhatnâme, Balkanlar, diller. ABSTRACT The Book of Travels by Evliya Çelebi is a valuable work of literature that offers a rich amount of materials in the areas of history, geography, economy, architecture and music of its era. Besides, it is an important source that gives information on the cultures, the social lifestyles, the languages, the dialects and the local dialects of the people living in the places that are travelled to and mentioned in the book. This literary work is written in the 17th-century Anatolian Turkish and reflects the characteristic narrative technique and style of Evliya Çelebi. Evliya Çelebi was interested in the languages, the dialects and the local dialects of the places he visited and he made recordings wherever he went. He added these recordings and examples to his book, the Book of Travels. In the Book of Travels, along with the Turkish dialects (Turkmen Turkish, Azerbaijani Turkish, Nogai Turkish, Crimean Tatar Turkish, etc.), Turkish local dialects (Bolu, Diyarbakır, Bitlis, Maraş accents, etc.) are also mentioned to a certain extent and the lexical assets collected from the public are recorded with examples as well. In his work, Evliya Çelebi arranges examples from nearly 30 languages other than Turkish (Arabic, Georgian, Greek, Albanian, Romanian, Italian, etc.) with a specific technique. In the arrangement of these examples, it is possible to come across with usage examples of all language layers, such as idioms, proverbs, imitations, poems and obscene expressions. In the Book of Travels, the information relating to the languages in the Balkans is presented in a specific frame, just like in the other languages. First, the etymology of the name of the nation is mentioned and then the reader is provided with information about the source of the language, a chart showing the basic words of the language and a list of example sentences. This article will be dealing with the languages in the Balkans that are recorded by Evliya Çelebi in the Book of Travels, the information he gives on these languages and the technique and the examples he uses while giving this information. Keywords: Evliya Çelebi, The Book of Travels, Balkans, the languages. 18 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Ayşegül KILIÇ Pamukkale University/Turkey [email protected] / [email protected] TURKISH TITLE XIV. YÜZYILA AİT YANYA’DA UNUTULMUŞ BİR TEKKE: ŞEYH HAŞİM TEKKESİ A FORGOTTEN TEKKE FROM FORTEENTH CENTURY IN IOANNINA: SEYH HASIM TEKKESI ENGLISH TITLE ÖZET Yeni fethedilen Balkan topraklarında kurulan tekke ve zaviyelerin Türk ve İslam kültürüne katkıları elbette tartışılmaz. Osmanlı dönemi Balkanlar’ında en çok taraftar bulan tarikatlerin başında ise Bektaşilik, Halvetilik ve Mevlevilik gelmektedir. Halvetiliğin tarihi ise XIV. yüzyıla kadar inmektedir. İşte bu tarikate ait olan Şeyh Haşim tekkesinin önemi de Halvetiliğin Balkanlar’a yayılmaya başladığı dönemde kurulmuş olmasından kaynaklanır. Belki de Balkanlar’ın bilinen en eski Halveti tekkesi olma ihtimali de vardır. Ancak tekke hakkında şimdiye kadar ayrıntılı bir çalışma yapılmadığı gibi hakkında bilinenler ise sadece 1390’larda Evrenos Bey tarafından inşa edildiğini belirtmekten öteye geçmemiştir. Her ne kadar Osmanlı kronikleri 1430 yılındaki fetihten önce Yanya’ya yapılan seferlerden ve kısa süreli yerleşmeden bahsetmeseler de Yanya’ya ilk Türk girişleri hakkında bize önemli bilgileri sunan kaynak Yunanca kaleme alınan Epir Kroniği’dir. Kronikte, Evrenos Bey’in Yanya’ya huzur ve barışı getirdiği ve bu huzurun dört yıl boyunca da devam ettiği belirtilmiştir. Bu süre zarfında da inşa faaliyetlerine başlanmış ve Yanya’da Osmanlıların inşa ettirdiği ilk Müslüman yapı olarak bilinen Yanya Gölü’nün kıyısına bir tekke inşa edilmiştir. Bu tekkenin diğer bir önemi ise Yanya kalesinin dış kısmında inşa edilmiş olduğundan, kentin 1430’da fethinden önce şehre Türk saldırısının yapıldığını gösteren en güzel kanıtlardan biri olmasıdır. İşte bu bildiride Bizans kaynaklarından yola çıkılarak tekkenin kuruluş dönemi ve ardından tekke hakkında Osmanlı arşiv belgelerindeki bilgiler incelenecek ve sonuç olarak bugünkü durumundan bahsedilecektir. Anahtar Kelimeler: Şeyh Haşim Tekkesi, Yanya, Evrenos, Halveti. ABSTRACT The efficacy of dervish lodges which were established in the newly conquered Balkan land was surely indisputable about the Turkish and Islamic culture. In the Ottoman Balkans, the most important religious orders were Bektashi, Halveti and Mevlevi. Therefore Halveti order was one of the leading emitting sufi Islam in the Balkan lands. The history of Halveti order starts from fourteenth century. Here is the importance of Seyh Hasim Tekke came from the period that Halvetiyye began to spread to the Balkan lands. Perhaps it is the oldest known Halveti tekke in the Balkan lands which managed to extant. However until this time a detailed study about this tekke didn’t make and the only known was it was established by Evrenos Beg in 1390’s. In this respect Ottoman chronicles keep silent about the first expeditions to the Ioannina before the real conquest at 1430 by Sinan Pasha. The most important source which provides us about the first Turkish entries to Ioannina region is Chronic of Epirus, which was written in Greek. In this chronic it is indicated that Evrenos Beg brought peace and tranquility to Ioannina which had continued for four years. During that period this tekke which can be called the first Muslim structure in Ioannina was built outside the castle of the city and near the Lake of Ioannina. Another importance of this tekke was it provides us the best evidence of Turkish attacks before the conquest of the city at 1430. In this paper firstly will be examined the establishment period of tekke by using Byzantine sources, then the informations about Şeyh Hasim Tekke will be described by the Ottoman monuments and at the end the present situation of tekke will be discussed. Keywords: Şeyh Haşim Tekkesi, Ioannina, Evrenos, Halveti. 19 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Bayram YILDIZ Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE ZAHARİA STANCU’NUN ROMANLARINDA TÜRKLER TURKS IN NOVELS OF ZAHARIA STANCU ÖZET Çağdaş Romen edebiyatının önemli şair ve yazarlarından biri olan Zaharia Stancu’nun Türkçeye, Ölümle Oyun(1967), Çingenem(1971, Yaşayan Ölüler adıyla da 1976’da), Çıplak Ayaklar(1971), Tatar Kızı Uruma(1973) ve Topal(1975) olmak üzere beş romanı çevrilmiştir. Bu romanlardan konusunun değişikliğiyle farklı bir yere sahip olan Çingenem dışındaki diğer romanlarında, Panait İstrati’nin eserlerinde olduğu gibi, olaylar, neredeyse yazara karşılık gelebilecek Darie adlı topal bir kahramanın etrafında gelişir. Bu romanlarda anlatılan olaylar, adı geçen kahramanın çocukluk, ilk gençlik ve gençlik çağlarına karşılık gelen 1890’ların sonu ile 1920’lerin başında geçmekte, bu dönemde Romanya’da yaşanan siyasi, sosyal ve kültürel olaylara kurmaca gerçeklikte ışık tutmaktadır. Olaylar anlatılırken çok uzun zaman Romenlerle birlikte yaşayan, özellikle XV. yüzyıldan XIX. yüzyılın sonuna kadar Romenlerin yaşadıkları topraklara da hükmeden, romanların geçtiği dönemlerde ise artık güçlerini ve etkinliklerini yitirmiş Türklerden de bahsedilmektedir. Vaktiyle bir Türk kızına âşık olduğu için Türkleri sevdiği ve kendine yakın bulduğu söylenen yazarın eserlerinde Türklere bakış açısının olumlu olduğunu söylemek zordur. Bunda Romanya’nın yakın bir zaman önce Osmanlıdan bağımsızlığını kazanmış olmasının ve yazarın eserlerine sinen siyasi görüşlerinin etkisi olduğu sanılmaktadır. Bu dört romandan özellikle Tatar Kızı Uruma’da Türklere yoğun bir şekilde yer verilmiştir. Her şeyden önce roman bir Tatar köyü olan Sorg’da geçmekte ve romanın başkahramanı olan Topal dışındaki kahramanlar Müslüman Tatar Türkleridir. Tatar Türklerinin yanı sıra diğer Türk toplulukları da romanda yer alır. I. Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşen roman kahramanının Almanların elinden kurtulduktan sonra tekrar Bükreş’e dönebilmek için neredeyse bütün Balkanları kat ettiği Ölümle Oyun’da da hem coğrafyaya hükmeden eski güç hem de Almanların müttefiki olarak Osmanlı’dan bahsedilmektedir. Diğer iki romanda da bu iki romanda olduğu kadar olmasa da Türklerden bahsedilmektedir. Bu bildiride Zaharia Stancu’nun romanlarında Türkler, yazarın Türklere bakışı ortaya konulacaktır. Anahtar kelimeler: Romen edebiyatı, Zaharia Stancu, roman, Türkler. ABSTRACT Five novels of Zaharia Stancu, who is one of the most important poets and writers of contemporary Romanian literature, were translated into Turkish: A Gamble With Death (“Ölümle Oyun”-1967), The Gypsy Tribe (“Çingene”-1971, “Yaşayan Ölüler”-1976), Bare Foot (“Çıplak Ayaklar”-1971), Uruma: The Tatar Girl (“Tatar Kızı Uruma”-1973) and Lame (“Topal”-1975 ). Events almost come around a lame character named Daria, which may correspond to the author, in the novels of Zaharia Stancu -as in the works of Panait Istrate- except for The Gypsy Tribe which is unique with different subject. The events described in these novels take place at the childhood, the early youth and teenage of the abovementioned character from 1890 to the early 1920s, and enlighten political, social and cultural events during this time period in Romania by the way of fictional reality. These novels have also mentioned Turks, who have lived together with Romanian people for long periods and ruled from 15th century to the end of 19th century (despite attenuated strength and effectiveness at the time intervals presented in the novels) in the land where Romanian people lived. It is difficult to say that the authors’ opinion is positive regarding the Turks though he was narrated to like Turks and feel them close to himself since once upon a time he felt in love with a Turkish girl. The negative opinion was thought to be influenced by recent freedom of Romania from Ottoman Empire and the political beliefs of the author. Turks are intensively included especially in Uruma: The Tatar Girl; the novel that takes place in Sorg, a Tatar village, and except for the chief character of the lame all the characters are Muslim Tatar Turks besides other Turkish communities in that novel. Ottoman Empire was referred as the previous ruler of the Balkan geography and as the ally of Germans in A Gamble With Death whose chief character crosses all Balkan achievement to return to Bucharest after escaping the captivity to the Germans During World War I. Bare foot and lame also told about Turks but in a lesser extent. Turks in novels of Zaharia Stancu will be revealed in this report based on the authors’ point of view. Keywords: Romanian literature, Zaharia Stancu, novels, Turks. 20 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Bekir GÖKPINAR Istanbul Metropolitan Municipality/Turkey [email protected] TURKISH TITLE OSMANLI-AVUSTURYA SAVAŞLARINDA TUNA NEHRİ ÜZERİNDEN YAPILAN SEVKİYATTA YAŞANAN PROBLEMLER (1716-1717) THE PROBLEMS THAT OCCURRED DURING THE SHIPMENT MENT ON THE DANUBE RİVER IN THE OTTOMAN-AUSTRİA WARS(1716- 1717) ENGLISH TITLE ÖZET Sefere çıkan askerin mühimmat ve tayinatlarının zamanında temin edilmesi çok mühimdir. Buna istinaden Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle Belgrad, Budin, Viyana ve Macar topraklarına yapılan seferlerde zahire ve mühimmat nakli, kara yolundan ziyade Tuna nehri üzerinden gerçekleştirilmiştir. Böyle bir tercih yapılmış olmasının en önemli nedeni, nehir taşımacılığının karaya nazaran daha ekonomik olmasıdır. Nitekim 1716-1717 yıllarında Avusturya ile yapılan savaşlarda, ordunun ihtiyacı olan zahirenin % 80’nin Tuna nehri üzerinden sevkedilmesi, sefer maliyetini önemli ölçüde düşürmüştür. Ne var ki buna karşılık, nehir taşımacılığında birtakım ciddi problemlerle karşılaşılmıştır. Bu nevi problemlerin ortaya çıkmasında beşerî, fizikî ve coğrafî faktörlerin tesiri olmuştur. Gemileri girdaplardan geçirebilmek için istihdam edilen cerahorların temininde yaşanan sıkıntılar ve bunların görev yerini terk ederek firarları, zahire gemilerine karşı haydut ve eşkıya saldırıları, görevlilerin suiistimalleri beşerî problemlerdendir. Yine Tuna üzerinde kilit öneme sahip Vidin’e kadar derya gemileriyle getirilen zahirenin, buradan sonra nehir üzerinde yer alan Tahtalı, İnlik, Demirkapı, İhram gibi girdaplardan geçirilmesi başlı başına bir meseledir. Derya gemilerinin geçmesinin imkânsız olduğu bu girdaplar, Tuna gemileriyle aşılmaya çalışılmıştır. Fakat Karadeniz üzerinden gelen yüksek tonajlı gemilere nazaran daha az yük taşıyan Tuna gemilerinin kullanılması, sevkiyatın önemli ölçüde aksamasına yol açmıştır. Keza Tuna nehrinde iklim şartlarına bağlı olarak oluşan debi farklılıklarıyla, fizikî ve doğal engeller de sevkiyatta sıkıntılara sebep olmuştur. Neticede askerî lojistiğin en mühim kısmını teşkil eden zahire sevkiyatındaki sıkıntı ve gecikmelerin, seferdeki Osmanlı askerinin savaşma kabiliyetine menfi tesir ettiğini düşünmek mümkündür. İşte bu tebliğde, 1716-17 Osmanlı-Avusturya savaşları esnasında Tuna nehri yoluyla gönderilen mühimmat ve zahire sevkiyatında ortaya çıkan bu nevi problemler ele alınacaktır. Ayrıca karşılaşılan güçlüklerin üstesinden gelebilmek için, Osmanlı devleti tarafından alınan tedbirlerin neler olduğu, söz konusu sefere ait Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki kayıtlardan hareketle gösterilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Avusturya, Tuna Nehri, Girdab, Zahire, Mühimmat, Sevkiyat. ABSTRACT Delivering the military supplies and food on time for the soldiers in war is very crucial. For Ottoman Empire and especially its campaigns towards Belgrade, Buda, Wien and Hungarian territory, shipping of grains and military supplies were mostly made by the way of Danuba River rather than by-land. The most important reason to use Danuba River is that conveyance by water was much more economical. For instance, it is seen that %80 of the grains that were consumed during the wars with Austria in 1716-17, were transported by Danuba River. Although the transportation of grains by way of Danuba River decrease the cost of war, there were some important problems occur during the shipping. These problems could be classified as physical, geographic and human factors. Some of human factors are as follows: Problems to find to employ Cerahors (Christian workers in Ottoman military) that can cope with whirlpools, Cerahors' abandoning or running away the duty of place, robber and bandits' attacks against the grain ships and abuses of officals. Vidin (a port town on Danuba River) had a key importance. Derya( open sea) Ships coming through Blacksea were barely able to come to Vidin. After Vidin, there were whirlpools at Tahtalı, İnlik, Demirkapı and İhram and it is impossible for Derya Ships to pass whirlpool in these cities. Danuba Ships were used to carry the grains and military supplies. The Derya ships with high tonnage coming from Blacksea against the Tuna Ships with low tonnage capacity, was causing crucial breakdown in the shipment. Moreover, depending upon climate conditions change of flow rate, physical barriers and natural obstacles were also causing to occur problems about shipment. These problems caused delays in shipments of grains and military supplies. And these delays caused to demotivate the soldiers during war considerably. In our paper, it will be discussed the problems that occured during shipment of grain and military supplies by the way of Danuba River at the Ottoman-Austria war in 1716-17. Besides, it will also be discussed the measures taken in order to overcome the difficulties within the scope of instructions sent to the officials of shipping process by Ottoman statesmen. Keywords: Ottoman Empire, Austria, Danuba River, Whirlpool, Grain, Military supplies, shipment. 21 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Bilgehan PAMUK Gaziantep University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE XVI. YÜZYILDA DELVİNE SANCAĞI’NIN TEŞEKKÜLÜ VE SOSYALEKONOMİK DURUMU THE FORMATION AND SOCIO-ECONOMIC SITUATION OF THE SANJAK OF DELVINË IN THE 16TH CENTURY ENGLISH TITLE ÖZET Hind - Avrupa kökenli İliryalılar Balkanlar’ın, en eski sakinlerinden birisi olarak günümüzde Arnavutluk(Albania) denilen coğrafi bölgeye gelerek yerleşmişlerdi. Arbania, Arbonan, Arvanid ve günümüzde Arnavut olarak tanımlanan İliryalıların, yerleştikleri bölge MÖ. III. yüzyıldan itibaren İlirya ve Epir olarak birbirinden ayrılmıştı. İşkumbi Nehri’nin meydana getirdiği ayırımda Arnavutluk, kuzey ve güney olmak üzere iki kısma bölünmüştü. Daha ziyade dağlık kesimden meydana gelen Kuzey Arnavutluk, İşkodra, Elbasan, Prizren ve Dukakin gibi önemli yerleşim birimlerinden oluşurken, güney yani Epir havalisi ise Avlonya, Delvine ve Berat gibi yerleşim bölgelerinden vücuda gelmişti. XIV. yüzyıldan itibaren verimli tarım arazileri ve kilit ticaret yolları üzerinde bulunan Epir havalisi, Osmanlıların dikkatini çekmiş ve yüzyılın sonlarına doğru bölgeye nüfuz etmişlerdi. Bu bağlamda Kuzeyde İşkumbi nehri, güneyde Korfu körfezi, doğuda Ohri ve Prespa gölleri ve batıda İyon denizi ile çevrilen ve Epir’in kuzey kısmında yer alan Delvine, Adriyatik denizine kıyısı olduğu gibi verimli bir ova üzerinde yer aldığından Osmanlıların yakın ilgisine mazhar olmuştu. Delvine’nin tarihi geçmişi hakkında fazla bir bilgi olmamakla beraber, Sultan Çelebi Mehmed zamanında Osmanlı idaresi altına alındı. Bu çalışmada XVI. yüzyılda sancak olarak teşekkül olunan Delvine’nin sosyal ekonomik durumu ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Balkan Tarihi, Arnavutluk, İskan, Sosyal-Ekonomik Hayat ABSTRACT Illyrians, who had indo-European origin, one of the oldest habitant of the Balkans, had settled in a geographic region called Albania in today’s world. The region in where Illyrian had settled, Arbania, Arbonan, Arvanid and Alabania in today’s world, has been separated as Illyria and Epirus beginning from 3rd century B.C. Albania split in two as North and South by the river of Shkumbin. North Albania, mostly as mountainous district, consisted of the significant residence like Shkodër, Elbasan, Prizren, Dukagjin, however, the south, Epirus, composed of Vlorë, Delvinë and Berat. Beginning early in the 16th century Ottomans called attention to Epirus, which was in the fertile agricultural land and basis trade route and penetrated the region by the end of the century. In this context, surrounded by the river of Shkumbin in the north, gulf of Corfu in the south, lake Ohrid and Prespa in the east and, Ionian sea in the west, Delvinë that was located in the fertile plain north of Epirus, and in the shore of Adriatic Sea, Ottomans showed interest to it. However, there was not enough data about the history of Delvinë, it was known that in the time of Sultan Çelebi, Delvine was put under the rule of Ottomans. In this paper, the social and economic situation of Delvinë which became a sanjak in the 16th century put forth. Keywords: History of Balkan, Albania, Settlement, Socio-Economical Life 22 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE Assoc. Prof. Dr. Assoc. Prof. Dr. NAME-LAST NAME Bilgin ÇELİK, Nedim YALANSIZ INSTITUTION E-MAIL Dokuz Eylül Univ/Turkey [email protected], Dokuz Eylül Univ/Turkey [email protected] TURKISH TITLE BALKAN SAVAŞI ÖNCESİNDE OSMANLI DİPLOMASİSİ’NİN, GELİŞMELER HAKKINDAKİ BAZI DEĞERLENDİRMELERİ SOME EVALUATIONS OF THE OTTOMAN DIPLOMACY ABOUT DEVELOPMENTS BEFORE THE BALKAN WAR ENGLISH TITLE TÜBİTAK Scholarship, PhD. Candidate Senem KÜÇÜKKOYUNCU Dokuz Eylül Univ/Turkey ÖZET Balkan Savaşı öncesinde Balkan Devletleri arasında başlayan ittifak görüşmelerinin Osmanlı diplomatlarının dikkatinden kaçmış olması Osmanlı Devleti’nin düştüğü zaafın açık bir göstergesidir. Her ne kadar “Yeni Türkiye” söylemi ile Meşruti rejimin yeni bir başlangıç yapma isteği ortaya konulmuş olsa da kurumsal anlamda bir çöküşün arefesinde bulunan devletin, kendisi aleyhine yapılan hazırlıkları bile fark edemeyişi ve iç siyasetin kördöğüşüne kendisini kaptırmış bir hükümetin gelişmeleri sağlıklı bir şekilde değerlendiremeyişinin sonuçları oldukça ağır olmuştur. Bu bildirinin amacı, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Genelkurmay ATASE arşivi belgeleri ışığında Osmanlı asker ve sivil diplomatlarının İstanbul’daki Hükümete Balkanlar’daki gelişmeler konusunda gönderdikleri raporlardan bazılarını değerlendirerek Balkan Savaşı’ndaki Osmanlı başarısızlığının arkasındaki en önemli nedenlerden biri olan diplomatik bilgi eksikliğinin boyutlarını ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Diplomasisi, Balkan İttifakı, Balkan Savaşları ABSTRACT Negotiations on alliance between the Balkan States before the Balkan War had escaped from the attention of Ottoman diplomats and it is a clear sign of the weakness of the Ottoman Empire. Although constitutional regime was willing for the new start and it was introduced with the expression of "New Turkey", the results of lack of consideration of preparations against state which was on the eve of institutional collapse and of lack of healthy evaluation of the administration which lost itself in the blind fight of internal politics had been heavy. In the lights of documents of the Ottoman Archives of the Prime Ministry and Turkish General Staff ATASE Archive, the purpose of this paper is to reveal that one of the most important reasons of failure of the Ottoman Empire in the Balkan War is diplomatic imperfection of knowledge through considering some of the reports which were sent to Istanbul Government by Ottoman military and civilian diplomats in the Balkans. Keywords: Ottoman Diplomacy, The Balkan Allience, The Balkan Wars NOT: Çalışma yürütmekte olduğumuz proje içeriği ile ilgili olup TÜBİTAK Desteklidir. 23 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL ENGLISH TITLE Prof. Dr. Borislav GRGIN University of Zagreb/Croatia [email protected] THE OTTOMANS AND CROATIA AT THE END OF THE MIDDLE AGES (14581526) ABSTRACT In the collective imagery of the Croats the notion antemurale christianitatis is very much present up until today. This is certainly the consequence of centuries-long warfare on the Hungarian, Habsburg and Venetian borders with the Ottoman Empire, from the fifteenth to the nineteenth century. However, this self-image is not exclusively Croatian. These kind of honorary and flattering titles, constructed by the papal curia and formulated in various variants, were frequently used in the papal correspondence with different Christian rulers and peoples on the Ottoman borders during the fifteenth and the sixteenth centuries - from the Baltic to the Black Sea and the Adriatic Sea. Despite that, many present-day nations in the region later constructed as part of their self-image that they were the sole or at least the most important defenders against the Ottomans, who saved Christian Europe from the hoofs of the Turkish horses. This paper will attempt to confront this imagery and stereotypes with the reality of Croatian-Ottoman relations in the closing part of the Middle Ages. The so much praised and proudly emphasized notion antemurale Christianitatis during the period analyzed was in fact a gloomy and harsh reality for the Croatian lands and people, coupled with all possible kinds of existential threats, to which Croatian societies only partly and with limited success managed to respond. It is, however, true that in the long run the core of the Croatian lands and people remained preserved and the Croats later partly managed to recover and retake some of their ancestral lands. However, the price paid for all this was very high, both in political, as well as in economic and demographic terms. The Croatian lands shared the fate of other border societies on the outer edges of the great empires Keywords: Ottomans, Croatia, Late Middle Ages, antemurale christianitatis 24 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE 31 MART HADİSESİ VE BALKANLAR THE 31 MARCH INCIDENT AND THE BALKANS Esin ÖZGÜL Balıkesir University/Turkey ÖZET II. Abdülhamit’in saltanat yılları içerisinde Osmanlı Devleti’nde birçok değişik süreçler yaşanmıştır. I. Meşrutiyet’in ilanının akabinde 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin yaşanması padişahı tedirgin etmiş ve Meşrutiyet’in askıya alınması kararlaştırılmıştır. Sonraki dönemde yoğun istibdat rejimi beraberinde II. Meşrutiyet’in ilanını getirmiştir. Başta Selanik olmak üzere Balkanlar’da görevli subaylar bu süre zarfında gerek siyasi, gerekse ideolojik boyutta farklı etkileşim içine girmiş ve ülkenin kötü gidişatına çözüm yolu aramaya başlamışlardır. Genç Osmanlılardan etkilenen sivil aydınlar ve subaylar için, devletin kurtuluşuna tek çare Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesidir. Bu fikir etrafında birleşen kişilerce Avrupa’da İttihat ve Terakki Cemiyeti adıyla bir oluşum meydana gelmiştir. Subayların desteğiyle cemiyet daha da güçlenmiş ve II. Meşrutiyet’in ilanı gerçekleştirilmiştir. Meşrutiyet’in yeniden ilan ettirilmesinden sonra ülkede muhalif ve ittihatçı çatışmaları yaşanmaya başlamıştır. II. Meşrutiyet büyük umutlar ve coşkuyla karşılanmış fakat süreç bu şekilde ilerlememiştir. Ülkede beklenen mutluluğun gelmemesi, siyasi olayların şiddetli boyutlara ulaşması ve İttihatçı-muhalif tartışmalarının doruk noktalara ulaşması bütün umutları yok etmiştir. Ayrıca İttihat ve Terakki mensubu üyeleri II. Abdülhamit’i kendilerine engel olarak görmüş ve ondan kurtulmanın yolunu aramaya başlamıştır. Yaşanan tüm bu sıkıntılı süreç bir isyanla son bulmuştur: 31 Mart İsyanı. İsyanın çıkış noktası, Meşrutiyet Rejimi’ne karşı gelen kişilerin şeriatı geri getirmek istemesidir. Olay sonra farklı boyutlara ulaşmış ve isyan büyümüştür. İsyanın tam anlamıyla son bulmaması sonucu, Selanik’te III. Ordu subay ve komutanlarından bir Hareket Ordusu oluşturulmuş ve bu ordu İstanbul’daki isyanı bastırmakla görevlendirilmiştir. Balkanlardan gelen ordu kısa sürede İstanbul’u işgal etmiş, isyana son vermiş ve II. Abdülhamit’i tahttan uzaklaştırmıştır. Selanik Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’a açılan kapısı niteliğindedir. Şehrin kozmopolit yapısı, ekonomik gelişmişliği, siyasi alandan uzak oluşu ve en güçlü askeri kanadının burada olması sebebiyle bu coğrafyada teşkilatlanma diğer bölgelere nazaran daha kolay olmuştur. Bu teşkilatlanma sonucu, II. Meşrutiyet’in yeniden ilan ettirilmesi ve Hareket Ordusu’nun kurulması bölgedeki etkileşimin gücünün göstergesidir. Bu bildiride 31 Mart Olayı’nın gelişimi sürecinde Balkanlardaki gelişmeler ele alınmaya çalışılacaktır Anahtar Kelimeler: 31 Mart Olayı, İttihat ve Terakki Cemiyeti, Balkanlar, Hareket Ordusu ABSTRACT There were many events in different time periods in the Ottoman Empire during the reign of Abdulhamid II. In the second half of the nineteenth century, after the breaking out of the War of 1877-78, the first constitutional period had been ended by the sultan. Until the restoration of the constitutional system that had taken place in 1908 through the Young Turk Revolution, there had been the absolute rule of Abdulhamit II. The incident took place on 13 April 1909 and was a culmination of the stirring Ottoman countercoup of 1909. The countercoup attempted to put an end to the nascent Second Constitutional Era in the Ottoman Empire and to the newly established influence of the Committee of Union and Progress, in order to re-affirm the position of the Sultan Abdulhamit II as absolute monarch. The purpose of this paper is to shed lights on the position and the role of the Balkans (particularly some cities and towns such as Salonica in the Balkans) both in the foundation process of the Committee of Union and Progress and the culmination of the events towards the 31 March Incident. Keywords: The 31 March Incident, the Committee of Union and Progress, Balkans, Army of Action 25 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Camelia CĂLIN University of Spiru Haret/ Romania [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE Evenimente ale istoriei otomane reflectate de către cronicarii din Moldova EVENTS OF THE OTTOMAN HISTORY REFLECTED BY THE CHRONICLERS OF MOLDOVA REZUMAT Cele mai numeroase informaţii de politică externă consemnate în cronicele moldoveneşti ale secolelor XV-XVIII se referă la relaţiile dintre statul de la est de Carpaţi şi Imperiul otoman. Acest fapt este deplin explicabil atât prin apropierea geografică faţă de acest centru de putere, cât şi prin rolul decisiv pe care Poarta l-a jucat în politica internă şi externă a Țărilor Române. Cronicarii reflectă pe deplin conştiinţa acestei realităţi istorice. Orizontul politicii externe era dominat de relaţia cu otomanii şi de ceea ce se petrecea la sud de Dunăre. În lucrarea de față, vom încerca să sintetizăm cele mai importante momente ale istoriei statului otoman așa cum au fost consemnate de către cronicarii moldoveni și vom analiza semnificațiile atașate acestora. Cuvinte cheie: cronici, Imperiul otoman, păgân, barbar, sultani ABSTRACT Abstract: The most frequent foreign policy information recorded in the Moldavian chronicles of the XV-XVIII refers to relations between the state located east of the Carpathians mountains and the Ottoman Empire. This is fully explained by geographical proximity to this powerful state, and the decisive role played by the Ottoman rules in the domestic and foreign policy of the Romanian Principalities. Chroniclers fully reflect this historical reality. The Moldavian foreign policy was dominated by the relationship with the Ottomans and what was happening south of the Danube. In this paper, we try to review the most important moments in the history of the Ottoman state as they were recorded by Moldavian chroniclers of the 15th to 18th centuries and the meanings attached to them. Keywords: chronicles, Ottoman Empire, pagan, barbarian, sultans 26 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME Assist. Prof. Dr. Castilia MANEA-GRGIN INSTITUTION E-MAIL “Ivo Pilar” Institute of Social Sciences/Croatia [email protected] ENGLISH TITLE NICOLAUS OLAHUS, A BISHOP OF ZAGREB ON THE CHRISTIANOTTOMAN BORDERLINE (1543-1548) ABSTRACT An important humanist of Transylvanian origin and Romanian descent (from his father's side), Nicolaus Olahus (1493-1568) was also part of the ethnically hybrid ruling class which governed Hungary in those times. He was in the service of King Louis II Jagiellon before the battle of Mohács (1526), and subsequently in that of the Habsburgs, reaching even the highest positions of Archbishop of Esztergom and Regent of Hungary. In this paper, the author will attempt to follow Olahus' activity as Bishop of Zagreb, in which function he was named by Emperor Ferdinand I of Habsburg in 1543 (until 1548). As a matter of fact, Olahus' political career began in the difficult conditions of war and destruction of 1542, when he became Ferdinand's chancellor. Consequently, it is unlikely that Bishop Olahus ever resided in Zagreb, and the pope did not confirm him or approved him to receive episcopal consecration (these were not unusual situations at that time). However, Nicolaus Olahus indeed exercised his episcopal authority. This is evident, for example, from a few archival documents which will be presented in the paper. On the other hand, Bishop Olahus played a key role in the beginning of the construction of the Sisak fortress (1544-1552). Situated on the feudal estate of the Zagreb Chapter as well as on the Christian-Ottoman borderline, the Sisak castle had at the end of the century a very important role in the defense system built on the territory of today's Croatia. The author also intends to compare the above mentioned activity of Nicolaus Olahus with that of other prominent sixteenth-century Zagreb bishops, in the larger context of crucial historical events which took place in Hungary in those times. Keywords: Nicolaus Olahus, Ferdinand I of Habsburg, Hungary, Ottoman Empire, Zagreb Bishopric, Zagreb Chapter, Sisak fortress, 16th century 27 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania ITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Cemil BÜLBÜL Kahramanmaraş Sütçü İmam University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ROMA İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE BALKANLAR ENGLISH TITLE THE BALKANS IN ROMAN EMPIRE PERIOD ÖZET Bilindiği üzere, Roma İmparatorluğu, dünya tarihini ve medeniyetini şekillendiren önemli uygarlıklardan birisidir. Roma uygarlığı, İtalya yarımadasında doğmuş ve Akdeniz havzasında gelişmiştir. Gerçekten, Roma İmparatorluğu'nun gelişmesinde Akdeniz'in üç büyük yarımadasından biri olan İtalya'nın jeopolitik konumunun büyük katkısı olmuştur. Akdeniz'in ortasında bulunan, doğu ile batıyı birleştiren İtalya, Avrupa ile Afrika arasında da köprü görevi görmüştür. Bu sebeple bir Akdeniz uygarlığı olan İtalya, aynı zamanda Avrupa ve Afrika karakterli kültürleri, üzerinde barındırmıştır. Örneğin, İtalya'da madencilik ve kent kültürünün oluşmasında etkili olan Etrüskler'in Anadolu'dan geldiği bilim dünyasında genellikle kabul edilmektedir. İmparatorluk olma yolunda hızla ilerleyen Romalılar, Doğu Denizi'ne (Adria) hâkim olmak istiyordu. Batı Denizi'ne (Tyrhen) hâkim olmak, Roma'yı Kartaca ile bir çatışmaya götürmüş, Doğu (Adria) denizine hâkim olmak da, İtalya'ya en yakın büyük bir Hellenistik devleti olan ve Balkanlar'ın Avrupa sahillerinde ve bizzat bu denizde çok önemli menfaatleri bulunan Makedonya ile olabilecek bir çatışmayı ortadan kaldırmıştır. Görüldüğü üzere Roma İmparatorluğu, cihan hâkimiyeti olma yolunda ilerlerken, Balkanlar'ı da kontrolüne almayı hep istemiştir. Anahtar Kelimeler: Roma, Balkans, Makedonya, Trakya ABSTRACT As is known, the Roman Empire, the history of the world and is one of the major civilizations that shaped the civilization. Roman civilization was born in the peninsula of Italy, devoloped in the Mediterranean basin. Indeed, the development of the Roman Empire, one of the three major peninsulas of the Mediterranean, Italy has been a major contribution to the geopolitical position. Located in the middle of the Mediterranean, combining East and West, served as bridges among European and African. For this reason, Italy has a Mediterranean civilization, but also European and African cultures, is hosted on character. For example, mining and town in Italy the culture of which is effective in the formation of the Etruscans generally accepted in the scientific world which come from Anatolia. Advancing rapidly towards becoming the Empire, the Roman Empire, East Sea (Adria) wanted to be dominated. West Sea (Tyrh that) to dominate, Rome has led to a conflict with Carthage, East (Adria) sea control, it is a large Hellenistic state closest to Italy, Balkans in the European coast and the sea itself, a lot of interests is a conflict that could eliminate Macedonia. As seen the Roman Empire, while on its way to becoming the domination of the Choco, wanted all to take control of the Balkans too. Keywords: Rome, Balkans, Macedonia, Thrace. 28 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME Prof. Dr. Christopher L. MILLER INSTITUTION E-MAIL University of Texas—Pan American/USA [email protected] TITLE AMERICAN MISSIONARIES AND THE FORMALIZATION OF BULGARIAN NATIONALISM ABSTRACT In his comprehensive history of activities undertaken by the American Board of Commissioners for Foreign Missions in the Ottoman Empire, Rufus Anderson draws an interesting picture of the relations between American missionaries and the Bulgarian people. On one hand he notes that these people were resistant to the Protestant message borne by the missionaries because, he claims, “[f]ew were yet able to see how one could be both a Bulgarian and a Protestant.” On the other hand, he states that there was great interest among the Bulgarians in the religious books and tracts that the American Board flooded into the region: “The readiness of the Bulgarians to receive the New Testament in their spoken language, is deserving of special note,” he added. This apparent contradiction points to the key role that the American Protestant missionaries played in the movement, first, toward virtual ecclesiastical independence from the Greek Patriarchate of Constantinople in 1870, and eventually toward Bulgarian independence in 1908. By providing access to inexpensive print materials in great volume during the mid-nineteenth-century, the missionaries fuelled the fires of rising nationalism among the Bulgarians, giving shape to an “Imagined Community” that may otherwise not have solidified. Ironically, in doing so, the missionaries largely doomed any likelihood that they would succeed in converting the Bulgarians to American-style Protestantism Keywords: American Board, American Missionaries, Bulgarian Nationalism, Ottoman Empire 29 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL TITLE Dr. Dimiter MITEV Bulgarian Academy of Sciences/Bulgaria [email protected] THE NATIONALIST IDEA: A FUNDAMENTAL FACTOR IN BULGARIA’S MIILITARY POLICY DURIING THE FIRST HALF OF THE 20TH CENTURY ABSTRACT The Balkan nationalism is part of the so called “Modern Nationalism”, a powerful historic process which dominated the evolution of human civilization in Modern times. The emergence and development of the three historic modern states on the Balkans, Greece, Serbia and Bulgaria followed a similar pattern. They started as small independent monarchies, invariably perceived by the corresponding nation as a foundation, core for future expansion and unification with the rest of the “enslaved brothers”. That was the main reason for the numerous wars on the Balkans during 20th century. The historic conclusion is that nationalism has been a poor counselor for the Balkan nations. The “everyone under the same national roof” doctrine—the drive to unify all Greeks, respectively Serbs or Bulgarians, in one country, regardless of their number and distribution across Southeastern Europe or even Asia Minor—inevitably leads to national catastrophes. Keywords: Nicolaus Olahus, Ferdinand I of Habsburg, Hungary, Ottoman Empire, Zagreb Bishopric, Zagreb Chapter, Sisak fortress, 16th century 30 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Ekrem ČAUŠEVIĆ Zagreb University/Croatia [email protected] TITLE TEMEŞVARLI OSMAN AĞA'NIN YAŞAM ÖYKÜSÜ’NÜN DİLİ VE ETNİK KÖKENİ ÜZERİNE BİR İNCELEME ÖZET Temeşvarlı Osman Ağa 1670’lerin başlarında günümüzde Romanya’nın batısında yer alan Temeşvar’da dünyaya gelmiştir. 1688 yılında "Ağa" unvanıyla Avusturyalılara esir düşmüş, esaret günlerinin büyük kısmını bugünkü Hırvatistan ve Avusturya’da geçirmiştir. Maceralı bir kaçışla esaretten kurtulan Osman Ağa, 1700 yılında memleketine dönmüştür. 1716’da Temeşvar’ın, 1717’de de Belgrat’ın düşman eline geçmesiyle memleketini terk etmek zorunda kalmıştır. İstanbul’a göçen Osman Ağa 1724 yılında hatıralarını kâğıda döker. Bu eserle ilgili olarak bizi ilgilendiren şey, Osman Ağa'nın kullandığı Türkçe'nin bazı özellikleri ve yazarın etnik kökenidir. Osman Ağa'nın yaşam öyküsünü inceleyen Harun Tolasa, adı geçen hatıra yazarının bir dönme olduğunu ileri süren Kreutel'in tezini kesin olarak reddetmiyorsa da onun bir Rumeli Türkü olduğu düşüncesini öne sürüyor ve bununla ilgili olarak şunları diyor: “Dr. Kreutel, bazı Balkan dillerini bilmesi dolayısıyla Osman Ağa'nın dönme olduğundan söz eder (bk. a.e., giriş: XIX-XX). Böyle bir durum olabilir. Ama, hayat hikayesinde, bir ima ve işartle dahi olsa, böyle bir görüşü destekleyecek herhangi bir kanıta biz rastlayamadık. Osman Ağa'nın Balkan dillerini bilmesine gelince, sınır boylarında birden fazla dil öğrenebilmek için, kavgadan en yakın dostluğa kadar pek çok yakın münasebet ve vesilenin bulunduğu da düşünmelidir.“ (Tolasa, s. 18). Biz ise Osman Ağa'nın Türkleşmiş Slav kökenli bir aileden geldiğini sanmaktayız. Bu varsayımı, Temeşvarlı Osman Ağa'nın Yaşam Öyküsü'nü Hırvatçaya çevirirken metni tarayıp inceleyerek edindiğimiz dilbilimsel ve dilbilim dışı kanıtlara dayanarak ispatlamaya çalışacağız. Kongrede sunmak istediğimiz bildiride varsayımımızı destekleyen kanıtlar dinleyicilere ayrıntılı olarak sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Temeşvarlı Osman Ağa, Balkan Türkçesi, Balkanlarda konuşulan Türkçe varyantları 31 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Doc. Dr. Emin ATASOY Uludağ University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE BULGARİSTAN’DAKİ AZINLIK ALGILAMALARI VE ETNİK BULGARLARIN TÜRK TOPLULUĞUNA BAKIŞ AÇILARI PERCEPTIONS OF MINORITY IN BULGARIA AND PERSPECTIVES OF ETHNIC BULGARIANS TOWARDS TURKISH COMMUNITY ENGLISH TITLE Prof. Dr. Recep EFE Balıkesir University/Turkey [email protected] Prof. Dr. Abdullah SOYKAN Balıkesir University/Turkey [email protected] ÖZET Avrupa kıtasında en yüksek Türk nüfus oranına sahip ülkelerin başında gelen Bulgaristan, AB ve Balkan ülkelerindeki Türk kimliğini sevme / sevmeme, onaylama / onaylamama, hoşgörü ile yaklaşma / yaklaşmama açısından çok anlamlı ve çok çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. Çoğunluk ile azınlık, yöneten ile yönetilen, bizden ve ötekiler, etnik aidiyet ve dinsel aidiyet, etnik kimlik ve ulusal kimlik, asimilasyon ve entegrasyon gibi çağımızın güncel konularına Bulgaristan penceresinden yaklaşan bu çalışmada sıradan etnik Bulgarların ve siyasi elitin Türk ve Müslüman topluluklarına yönelik psikolojik algısı, bakış açısı, tutum ve davranışları, duygu ve düşünceleri tartışılmıştır. Çalışmada hem Bulgaristan’daki bilim uzmanı, akademisyen ve gazetecilerin, hem de hükümet yetkililerin, sıradan vatandaşların ve siyasi yöneticilerin Türk ve Müslüman topluluklarına olan duyguları ve algıları örnekler verilerek irdelenmiştir. Çalışmanın en önemli sonuçlarından birisi de diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Bulgaristan’da da Türk ve Müslüman topluluklarına karşı ön yargının sürdürüldüğü ve ne etnik barışın ne de etnik topluluklar arasındaki hoşgörünün sağlanamamış olmasıdır. Anahtar Kelimeler: Bulgaristan Türkleri, Etnos, Ulusal Azınlık, Etnik Azınlık, Bulgaristan ABSTRACT Bulgaria, one of the European countries with the highest ratio of Turkish population, sets important examples related to liking/disliking, approving of/disapproving of and approaching with /wit [email protected] hout understanding to Turkish identity in the EU and the Balkans. The psychological perception, perspective, attitude and actions, emotions and thoughts of the regular ethnic Bulgarians and political elite towards Turkish and Muslims societies have been discussed in this study which takes a closer look at current issues such as majority and minority, governing and governed, us and others, ethnic belonging and religious belonging, ethnic identity and national identity, assimilation and integration. In the study, the perceptions and feelings of both the scientists, academicians along with the journalists, government officials, regular citizens and political rulers in Bulgaria towards Turkish and Muslim societies are presented and examined. One of the most important results of the study is the finding that prejudices against Turkish and Muslim societies are still present in Bulgaria, as is the case in other European countries and neither ethnic peace nor understanding between the ethnic communities has been achieved. Keywords: Bulgarian Turks, Etnos, National Minority, Ethnic Minority, Bulgaria 32 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Instructor / (PhD. Candidate) Emin ONUŞ Doğu Akdeniz University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE BALKAN SAVAŞI ÖNCESİNDE RUMELİ TÜRKLERİNİN DRAMINI ANLATAN BİR BROŞÜR: BULGARİSTAN’DAKİ OSMANLILARIN AH Ü FİGÂNI A BROCHURE DESCRIBING THE DRAM OF RUMELİAN TURKS BEFORE BALKAN WAR: BULGARİSTAN’DAKİ OSMANLILARIN AH Ü FİGÂNI ENGLISH TITLE ÖZET Balkan topraklarını yüzyıllar boyunca vatan edinen Rumeli Türklerinin, XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin gerileyişine paralel olarak, Balkanlardaki Hıristiyan unsurların baskı ve çıkardıkları huzursuzluklara maruz kaldıkları görülür. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı, Balkanlardaki Türklere Bulgar ve Rusların tecavüz etmesine yol açarken İstanbul’a ve Anadolu’ya doğru ilk göçleri de tetikler. Namık Kemal mektuplarında bu durumdan söz ederken, 1908 meşrutiyetinin ardından Balkanlardaki Hıristiyan unsurlar Türklere karşı daha da hareketlenir ve ayrılıkçı faaliyetler artar. 1912-1913 Balkan savaşının ve bu savaşta Sırp, Bulgar ve Yunan çetelerinin Balkan Türklerine ve Müslümanlarına uyguladıkları temizlik harekâtı yerli ve yabancı kaynaklarca tescil edilmiştir. İşte bu tür uygulamaların Balkan savaşlarından öncelere gittiğinin bir kanıtı da 1908’de İstanbul’da basılan “Bulgaristan’daki Osmanlıların Ah ü Figanı” başlıklı on dört sayfalık broşürdür. Bu broşürde Bulgaristan’da Türklere yapılan çeşitli tecavüzler anlatılır. Bulgaristan’da Türkçe yayımlanan ve Müslüman Türklerin haklarını savunan Balkan Gazetesine ve Türk yazarlara yapılan tecavüzlere de temas edilir. Bu bildiride uyarı-propaganda-bilgilendirme eseri kapsamında değerlendirebileceğimiz “Bulgaristan’daki Osmanlıların Ah ü Figanı” başlıklı broşür tanıtılacaktır. Anahtar Kelimeler: Balkanlar, Bulgaristan, Balkan Gazetesi, Osmanlı Devleti, Bulgaristan’daki Osmanlıların Ah ü Figanı. ABSTRACT Rumelian Turks who has owned the Balkan territory as homeland for centuries are exposed pressure and disturbances by the elements of Christians in the Balkans in parallel with the decline of the Ottoman Empire since the end of the 18th century. While Ottoman-Russian War of 1877-1878 led to the rape of Turks in the Balkans by the Bulgarian and Russian, it also triggers the first migration to Anatolia. While Namık Kemal was referring to the case in his letters, the Christian elements mobilize against the Turks in the Balkans and separatist activity increases. In 1912-1913 Balkan war, Serbian, Bulgarian and Greek gangs has applied genocide to the Turks and Muslims in the Balkans has been registered by domestic and foreign sources. That such practices which are the evidence that went before the Balkan wars is a fourteen page brochure titled “Bulgaristan’daki Osmanlıların Ah ü Figanı” published in 1908 in Istanbul. This brochure discusses various rape against Turks in Bulgaria. It also tells about the Bulgaria’s Turkish released Balkan newspaper that defends the rights of Turkish Muslims and refers to the rape of Turkish writers. In this paper, “Bulgaristan’daki Osmanlıların Ah ü Figanı” titled brochure will be introduced that can be evaluated in the scope of warning-propaganda-disclosure work. Keywords: Balkans, Bulgaria, Balkan Newspaper, The Ottoman Empire, Bulgaristan’daki Osmanlıların Ah ü Figanı. 33 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Lecturer Enache TUȘA Ovidius University/Romania [email protected] ROMANIAN TITLE ENGLISH TITLE O analiză a elitei politice turco-tătare dobrogene în perioada 1880-1930 AN ANALYSIS OF THE TURKISH-TATAR POLITICAL ELITE DOBRUDGEA BETWEEN 1880-1930 FROM REZUMAT Imediat după preluarea administraţiei Dobrogei de la autorităţile ruseşti au fost înfiinţate instituţii adminstrative românești care să preia prerogativele instituţiilor administrative otomane. S-au menținut în cele mai multe cazuri anumite obiceiuri și tradiții în spațiul dobrogean. În cadrul consiliilor comunale s-au respectat realitățile etnice mulți dintre primarii de după 1878 fiind turci și tătari conform compoziției etnice. La Medgidia, de exemplu, primari turci şi tătari au fost aleşi până la sfârşitul secolului al- XIX-lea și începutul secolului al XX-lea. Multe dintre numele primarilor, consilierilor şi parlamentarilor turci şi tătari sunt cunoscute, cu atât mai mult, date despre acești oficiali care au participat la administrarea instituțiilor și derularea politicii dobrogene. Cuvinte cheie: turco- tătare, dobrogene, ABSTRACT After taking over Dobrudgea governance from Russian authorities, there have been founded Romanian administrative institutions that could retrieve the prerogatives of Ottoman administrative institutions. In most cases, there have been maintained certain customs and traditions within Dobrudgea space. Within communal councils,ethnic realities were respected, many of mayors after 1878 being Turkish and Tatars according to ethnic structure. In Medgidia, for instance, there were elected Turkish and Tatar mayors up to the end of 19th century and the beginning of 20th century. Many of the names of Turkish and Tatar mayors, counsellors and parliamentarians are well-known, as well as data concerning these officials that got involved in the administration of institutions and the ongoing of Dobrudgean politics Keywords: Turkish Tatar, Dobrudgea, Dobrudgean politics, politicii dobrogene 34 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Engin SELÇUK Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE BALKANLI NAKŞİ DİVAN ŞAİRLERİNİN ŞİİRLERİNDE NASİHATE DAİR BAZI TESPİTLER SOME COUNSELLING RELATED DETERMINANTS WITHIN THE WORKS OF NAQSHI DIVAN POETS IN THE BALKANS. ENGLISH TITLE ÖZET İslamiyet etkisinde gelişen Türk Edebiyatı kendisini besleyen kaynakların da işaret ettiği üzere nasihat konusuna oldukça önem vermiştir. Bu dönem sanatçılarının hemen hepsi eserlerinde açık veya kapalı bir tarzda nasihat konusuna eğilmiş, başta kendileri olmak üzere okuyucularına değişik konularda nasihatler vermiştir. Divan edebiyatında nasihat konulu yapılan çalışmalara bir göz atıldığında nasihatlerin genel olarak dinî - tasavvufî, genel ahlak ve sosyal hayatla ilgili konular, toplumsal eleştiri ile ilim ve meslekle ilgili hususlar gibi ana başlıklar altında toplandığı görülmektedir. Bu tebliğimizde daha önceki çalışmalarda tespit edilen Balkanlı Nakşi divan şairlerinin şiirleri incelenerek nasihate dair unsurlar ortaya konacaktır. Tespit edilen bu unsurlar tasnif edildikten sonra bir incelemeye tabi tutularak Balkanlı Nakşi divan şairlerinin şiirlerinden hareketle dönemin dinî - tasavvufî, genel ahlak ve sosyal hayatla ilgili konular, toplumsal eleştiri ile ilim ve meslekle ilgili bazı hususiyetleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışma bir yönüyle Balkanlı Nakşi divan şairlerinin bulundukları döneme ve topluma bakış açıları ile onlara nasihat yoluyla sağladığı katkıları anlamaya yardımcı olmayı hedeflemektedir. Anahtar Kelimeler: Nakşi, Divan Şairleri, Balkanlar, nasihat ABSTRACT As amply obvious by looking at the literary sources that has made it, Turkish Literature evolving under the influence of Islam has attached great importance to the subject of "counselling". Just about all the authors from that period made a reference to the subject provided counselling to their readers including themselves. A review of the counselling related works produced in Divan literature reveals that counsels have generally been given on religious, mystical, ethical and social subjects and put together under the heading of Social Criticism, Science and profession related issues. The primary objective of this presentation is to assemble some elements of counselling by examining the works of Naqshi divan poets who had been determined during our earlier research papers. Following a process of classification and a closer scrutiny, these elements will then be re-enacted to lay dawn the peculiarities in relation to religious, mystical, ethical and social subjects and Social Criticism, Science and profession related issues. With respect to that this presentation aims to reveal the Naqshi Divan poets' viewpoint in the Balkans with respect to their time period and society as well as help understand their contribution to the society which has resulted from their counselling. Keywords: Naqshi, Divan Poets, Balkans, counselling 35 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Lecturer Esra ÖZSÜER İstanbul University /Turkey [email protected] TURKISH TITLE 19. YY AVRUPA ROMANTİK AKIMININ 1821 YUNAN İSYANI ÜZERİNDEKİ SİYASİ VE KÜLTÜREL ETKİLERİ POLITIICAL AND CULTURAL EFFECTS OF 19TH CENTURY EUROPEAN ROMANTIC MOVEMENT IIN 1821 GREEK REVOLT ENGLISH TITLE ÖZET 1789 Fransız İhtilali sonrasında monarşinin çöküşü eşitlik, özgürlük ve adalet kavramlarının halka ait olduğu yönündeki düşüncenin ortaya çıkmasına sebep oldu. Böyle bir düşünce sistemi ilkesel olarak imparatorluk içinde yaşayan ulusların kendi kimliklerini keşfetmesine ve ulus-devlet anlayışı ile milliyetçi olgunun doğmasına sebebiyet verdi. Nitekim akılcı düşüncenin egemen olduğu Aydınlanma Çağı ve akabinde Avrupa'da oluşan Romantik Akım karşısında hiçbir imparatorluğun varlığını tek güç olarak sürdürmesi de olası değildi. Böyle bir süreç elbette ki dönemin etkin gücü olan Osmanlı İmparatorluğu içinde farklı ulusların imparatorluğa karşı isyan hareketlerini de beraberinde getirdi. Balkanlar'da çıkan bu isyanlar sonucunda Osmanlı İmparatorluğundan bağımsızlığını ilk alan Yunanistan, 1821-1829 yılları arasında yaşanan isyan sürecinde en büyük desteği Avrupa'dan gördü. Antik Yunan hayranlığının hüküm sürdüğü Avrupa'da temel gündem, demokrasi ve özgür düşüncenin doğduğu toprakların kendi oryantalist düşünceleri doğrultusunda despot ve "Doğulu" saydığı Osmanlı'dan kurtarılması gerekliliğiydi. Nitekim Avrupa'daki Rönesans ve Reform hareketlerinin oluşması Yunan'ın atalarından kalan bir mirasın da neticesiydi. Avrupa böyle bir bilincin ötesinde "Yunan Davasını" kendileri açısından vicdani bir mesele olarak da görüyordu. Avrupa Yunanistan'a bir özgürlük borçluydu ve bu borcun ödenmesi için her türlü ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri desteğin verilmesi gerekliydi. Başta Lord Byron, Victor Hugo, Chateaubrıand, Shelley gibi dönemin Romantikleri gerek verdikleri eserlerle, gerek bizzat davanın içinde aktif rol alarak isyan süresince Yunanistan'a yardım ve destekte bulundular, Avrupa'nın pek çok yerinden gelen Yunanseverler/Filhelenler Antik Yunan'ı yeniden bulma ve yaratma ümidiyle geldikleri Yunan topraklarında isyana bizzat katılıp destek verdiler. Kısaca, 1821 Yunan İsyanı Avrupa ve Yunan diasporası güdümünde gerçekleşen ve Avrupalı Romantiklerin ideolojik gördüğü bir mesele olarak destek alan siyasi bir harekettir. Bu bildiride de Avrupa ve Romantik Akım temsilcilerinin Yunan İsyanına nasıl katkıda bulundukları, farklı cephelerden değerlendirilerek anlatılacaktır. Anahtar Kelimeler: Yunan İsyanı, Romantik Akım, Yunanseverler, Oryantalizm ABSTRACT Collapsing of Monarchy after French Revolution in 1789 has caused the ideology that concept of equality, of freedom and of justice is belonged to public. This ideological system has given rise to discovering of identity of the nations who live in the empire and to concept of nation-states with nationalism. Indeed, any empire couldn’t keep its existence as a single power against to the Romantic Movement that emerged during and after the Age of Enlightenment when the rational thinking was dominant. As a result of this course, rebellion movements of the different nations were emerged against to the Ottoman Empire which was the effective power of the era. After these rebellions in Balkans, Greece which was the first nation-state that gained its independence from Ottoman Empire, had had greatest support from Europe during the rebellion years of 1821-1829. The main agenda in Europe was the necessary of salvation of the lands which was the cradle of democracy and of free thought, from Ottomans which was considered as despot and “Oriental” by European orientalist ideas. Actually, emerging of renaissance and reform movements was the result of the heritage of Greek Ancestors. This “Greek Matter” was also a conscience problem for Europe beyond the consciousness of former statement. Europe was in debt freedom to Greece and every economic, political, cultural and military support should be given to Greece to pay this debt. Especially the romantics of the era as Lord Byron, Victor Hugo, Chateaubriand and Shelley were supported and assisted Greece both their works and their active roles in the action during the rebellion. Greek – Lovers /philhellenes from many places of Europe who were come with expectation to find and to recreate the Ancient Greek has supported and attended the rebellion personally. Briefly, 1821 Greek Rebellion was a political movement which was emerged by leading of European and of Greek diaspora and supported by European Romantics as an ideological matter. In this report, contribution of representatives of Europe and of Romantic Movement will be evaluated and discussed from different aspects. Key words: Greek Rebellion, Romantic Movement, Greek – Lovers / philhellenes, Orientalism 36 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Eyüp KUL Recep Tayyip Erdoğan University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE XVI. YÜZYIL SONU XVII. YÜZYIL BAŞLARINDA BALKANLARDAKİ DARPHANE MUKATAALARI MINT MUKATAAS IN THE BALKANS DURING THE LATE XVITH. AND EARLY XVIITH. CENTURIES ENGLISH TITLE ÖZET Rumeli’ye geçişin ardından sistemli bir düzende devam eden fetih politikası sayesinde, daha Fatih Sultan Mehmed döneminde bölgedeki maden yatakları Osmanlı Devleti’nin denetimine geçmişti. Madenler, günlük ihtiyaçların yanı sıra askeri alanda ve para basımında istifade edilen temel hammaddelerden biriydi. İşletilmesinde pek çok problem yaşansa da yöneticilerin, sürekliliği sağlamak adına yoğun gayretler gösterdiği bir iş koluydu. Osmanlılar, darphane faaliyetlerini payitaht ile sınırlı tutmamış, imparatorluğun pek çok yerinde yerel darphaneler kurmuştu. Bu çalışmada, 1588 yılındaki sikke tashihleri denilen para operasyonları üzerine başta Novaberde ve Sidrekapsi bölgesinde olmak üzere, Balkanlarda belli bir dönem için kiraya verilen darphanelerdeki işletme faaliyetleri, maden ocaklarından elde edilen hâsıllar ve yaşanan aksaklıklar değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Rumeli, Maden, Darphane, Sikke. ABSTRACT After the transition to Rumelian, minerals in the region had been taken under control of the Ottoman Empire more in the period Conquer Sultan Mehmed due to the ongoing policy of conquest in a systematic order. Mines were the basic raw material that utilized in military and in coinage in addition to the daily needs as well. Whatever the operation endure so many problems, it was a job that managers was intense efforts in order to ensure the continuity. Ottomans didn’t limit the mint activities with capital city. They established local mints in many parts of Empire. In this study, monetary operations those had been called “correction of coins” in 1588 for Novaberde and Sidrekapsi, revenues from mines, some difficulties of mint/mining processes, activities of periodical rented mines in Balkans will be evaluated. Keywords: Ottoman State, Rumelian, Mines, Mint, Coin. 37 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Fahri SAKAL Ondokuz Mayıs University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE YİRMİNCİ YÜZYILIN BALKANLAR’A BAKIŞI İKİNCİ ÇEYREĞİNDE TÜRK KAMUOYUNUN ENGLISH TITLE ÖZET Balkanlar coğrafi, etnik, dini ve kültürel olarak çok büyük farklılıkları olan bir sahadır. Bu yapısından dolayı siyasi, askeri ve ideolojik çeşitlilik orada daima etkili olmuş, bu kargaşa ortamının adı “Balkanlaşma” olarak tarihe ve literatüre girmiştir. Vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun vilayetleri olan şimdiki Balkan ülkelerinde günümüzde Osmanlı bakiyesi Müslüman azınlıklar yaşamaktadır. Onların bazen karşılaştıkları dini, siyasi ve etnik amaçlı baskılardan dolayı şikâyetleri olmaktadır. Bu sebepten Türkiye zaman zaman bu azınlıkların karşılaştığı problemlerden dolayı Balkanlı komşularıyla ihtilaflar yaşamaktadır. Bu yazıda Romanya ve Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman azınlıkların karşılaştığı zorluklar ve göçe zorlanmaları üzerinde durulan birinci konudur. Diğer bir ihtilaf konusu da Balkanlar üzerinde tahakküm kurmak isteyen büyük güçler veya NATO ve Varşova Paktı gibi devletler-üstü kuruluşlar ve bunların temsil ettiği ideolojilerden kaynaklanmaktadır. Mesela II. Dünya harbi sonunda Türkiye önce Batı’ya yaklaşmış ve sonra NATO’ya girmişken, Bulgaristan Sovyetlere yaklaşmış ve Varşova Paktı üyesi olmuştur. Böylece iki komşu ülke farklı ideolojilerin ve farklı uluslararası hesapların figüranı durumuna düşmüşlerdir. Bu iki temel ihtilafın dışında Türk kamuoyunu sürekli taciz eden bir olgu basında veya yetkililerin demeçlerinde rastlanılmamıştır. Göçlerin Türkiye’ye güç kattığı dolayısıyla Balkanlıların gelmesinin yararları basında ve bilimsel kitaplarda sürekli vurgulanmıştır. Ayrıca Balkanlı Partilerle Türk siyasi partilerinin zaman zaman işbirliği ve etkileşme içine girdikleri bile görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Balkanlar, Rumeli, Azınlıklar, Bulgaristan, Romanya, Gagavuzlar, Göç Abstract The Balkans comprise of many different geographical, ethnic, religious and cultural elements. Because of its this structure political, military and ideological varieties have always become effective there and this chaos environment called by Balkanism has taken place in both history and literary. In the Balkan cities which were the provinces of Ottoman Empire formerly, the Muslims minority live as Ottoman remainder. Sometimes these people complain of religious, political and ethnic oppressions. Because of these problems time by time Turkey has conflicts with his Balkan neighbours. The first subject of this paper is the difficulties that Muslims and Turks come face to face live in Romania and Bulgaria and compelling them for migration. The other conflict subject is the dominate wish of the great powers or the supra-state organizations like NATO and Warsaw Treaty Organization and the ideologies they represent. For instance, at the end of the WWII Turkey first come close to West than became a member of NATO meanwhile Bulgaria come close to Soviets and member of Warsaw Treaty Organization. So that two neighbour countries become figurants of different ideologies and international accounts. Except of these two main conflicts another fact which disturbed Turkish public opinion continuously, 38 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania has not been seen in Turkish press nor declaration of politicians. The benefits of Balkans emigration to Turkey had always been emphasized in press and scientific publications that the migrations made Turkey stronger. From time to time, also, the collaboration and interaction rised between Balkan and Turkish politicians. Key Words: the Balkans, Rumelian, minorities, Bulgaria, Romania, Gagavuz, migration 39 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Feyza KURNAZ ŞAHİN Afyon Kocatepe University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE I. DÜNYA SAVAŞI’NDA GALİÇYA CEPHESİ’NDE HİLAL-İ AHMER CEMİYETİ’NİN SIHHÎ HİZMETLERİ HEALTH SERVICES OF THE OTTOMAN RED CRESCENT SOCIETY IN GALICIA FRONT DURING THE FIIRST WORLD WAR ENGLISH TITLE ÖZET Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı sırasında Avrupa cephelerinde Rusya’ya karşı Avusturya-Macaristan’a yardım etmek amacıyla bir birlik göndermeyi planlamıştır. Bu meyanda Galiçya Cephesi’ne 10 Temmuz 1916’da 15. Kolordunun 19. ve 20. tümenlerini içine alacak şekilde asker gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Orduya emir ulaştıktan hemen sonra hazırlıklara başlanmış, ancak hazırlık süresinin son derece kısıtlı olması birtakım sıkıntılara neden olmuştur. Bu sıkıntılardan birisi de sıhhî hizmetlerle ilgilidir. Galiçya Cephesi’nde hasta ve yaralı Osmanlı askerlerinin tedavileri ve sıhhî hizmetleri Avusturya’nın sağlık birimleriyle koordineli olarak yürütülmüştür. Ancak bu durum bazı olumsuzluklar doğurmuştur. Çünkü cephe gerisinde Avusturya hastanelerinde tedavi altına alınan askerlerle bağlantı kopmuş, onların durumları ile ilgili haber alınamaz hale gelinmiştir. Bunun üzerine Osmanlı genelkurmayı, Viyana’da çeşitli hastanelere dağılmış olan Osmanlı askerlerinin sağlık durumları hakkında bilgi almak ve yerlerini öğrenmek için harekete geçmiştir. Hastanelerde tedavi altında bulunan askerler hakkında bilgi almak için Dr. Hulusi Fuad Bey’i Viyana’ya gönderilmiştir. Öte yandan Hilal-i Ahmer Cemiyeti de bölgeye bir sıhhî heyet göndererek askerlerin planlı ve düzenli bir şekilde tedavi edilmelerini sağlama hususunda ciddi bir çalışma içerisine girmiştir. Bu meyanda Viyana’da bulunan Hilal-i Ahmer şubesi, Galiçya Cephesi’nde yaralanan askerler için çeşitli yardımlar toplamıştır. Keza, Bükreş’te bulunan sıhhiye heyeti tarafından bin yataklı Hilal-i Ahmer hastanesi kurulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada, Kızılay Arşiv belgeleri ve Hilâl-i Ahmer raporları kullanılarak Galiçya Cephesi’nde Hilal-i Ahmer’in açmış olduğu hastaneler ve buralarda verilen sıhhî hizmetler değerlendirilecektir. İlk olarak sıhhî alanda yapılan hazırlıklar, sıhhî hizmetlerin planlanması üzerinde durulacaktır. Bilahare harp sırasında Hilal-i Ahmer tarafından yürütülen sıhhî hizmetlerin işleyişi ve şartlara göre takviyesi irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, Galiçya Cephesi, Hilal-i Ahmer, Sağlık Hizmetleri. ABSTRACT The Ottoman Empire planned to send a troop against Russia in European fronts to help Austro-Hungarian Empire during the First World War. For this purpose, it was decided that a troop consisting of the 19th and 20th divisions of the 15th Corps would be sent to Galicia Front on the 10th of July 1916. As soon as the army got the command, preparations started, but several problems emerged due to the time limitation for preparation. One of these problems is related to health services. In Galicia Front, treatments and health services of ill or wounded Ottoman soldiers were conducted in collaboration with Austrian health agents. However, this situation led to some problems because no contact was provided with the soldiers receiving treatment behind the front in Austria hospitals, and it was not possible to get news about their situation. Then, the Ottoman General Staff moved to get news about the health conditions of the Ottoman soldiers being in various hospitals in Vienna and to learn their locations. They sent Dr. Hulusi Fuad Bey to Vienna to get some information about these soldiers being treated in hospitals. On the other hand, The Ottoman Red Crescent Society made a serious effort to get these soldiers treated in a planned and regular way by sending a health committee to the region. The Red Crescent office in Vienna, inter alia, started a whip-round for the soldiers wounded in Galicia Front. Likewise, A Red Crescent hospital having a one-thousand-bed capacity was tried to be built by the health committee in Bucharest. In this study, the hospitals opened by The Ottoman Red Crescent in Galicia Front and the health services given there were evaluated by using archive documents of The Turkish Red Crescent and reports of The Ottoman Red Crescent. Firstly, preparations on health services and the planning of them will be focused on. Later on, the process of health services conducted by The Ottoman Red Crescent and strengthening of these services based on the conditions will be examined. Keywords: The First World War, The Ottoman Empire, The Galicia Front, The Red Crescent, Health Services. 40 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Filip STANCIU UESEL Bucharest/Romania [email protected] Assoc. Prof. Dr. Florea SURDU UESEL Bucharest/Romania ENGLISH TITLE THE WORK OF DIMITRIE CANTEMIR AND HIS CONTRIBUTION IN THE DEVELOPMENT OF GEOPOLITICS AND MILITARY ARTS IN XVII – XVIII CENTURY EUROPE ABSTRACT Although Dimitrie Cantemir has not excelled in his views on the geopolitical, geostrategical and military art, however, all his work, all his academic writings and not only, replete with references and connections made to the areas mentioned. The starting point of our analysis was Cantemir's statements and views on the place and role of personalities in history, affiliation to being Latin and Christian. The compatibility of values and of full harmony with history were Cantemir's ideals. In fact, our approach is centered on a rereading of the vast work of the scholar and on decoding in a modern key timeliness and legitimacy of political science. Keywords: geostrategy, geopolitics, military art, Caucasian campaign, , misinformation, mass manipulation, psychological operations 41 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL M.A, Librarian Filiz MEHMETOĞLU İstanbul University ve Sv. Kiril i Metodi University-Üsküp/Macedonia [email protected] TURKISH TITLE MAKEDON HALK DİLİNDE KULLANILAN HAYIR DUALAR VE İYİ DİLEKLER USED IN MACEDONIAN LANGUAGE PUBLIC PEOPLE'S PRAYERS AND BLESSINGS ENGLISH TITLE ÖZET Makedon dilindeki folklor ürünlerinden olan hayır dualar ve iyi dileklerin, önemli folkloristlerden olan Marko K. Cepenkov tarafından derlenmiş biçiminin Türk diline çevirisidir. Bu çalışmanın bir diğer amacı da kalıplaşmış olan bu deyişlerdeki Türkçe kökenli kelimeleri ayıklayarak ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Hayır dualar, Makedon Folkloru, Makedon dili. ABSTRACT This is a translation into Turkish of a compilation of prayers and good wishes, which are among the folkloric elements of the Macedonian language, by folklorist Marko K. Cepenkov. Another aim of the study is to identify the words with Turkish origins within these expressions. Keywords: Blessings, Macedonian Folklore, Macedonian Language. 42 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL M.A Füsun Gülsüm GENÇ Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE EVLİYA ÇELEBİ TUNA KIYISINDA: 17. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA RUSÇUK, YERGÖĞÜ VE NİĞBOLU EVLIYA CELEBI BY THE DANUBE RIVER: RUSE, GIURGIU AND NIKOPOL IN THE SECOND HALF OF THE 17TH CENTURY ENGLISH TITLE ÖZET Evliya Çelebi, 1651 yılında Melek Ahmet Paşa’nın Özi Eyaleti’ne (Silistre) tayini dolayısıyla çıktığı yolculuğu esnasında Rusçuk, Yergöğü ve Niğbolu’yu ziyaret etmiştir. Bu süreçte Tuna Nehri kıyısında bulunan bu yerlerdeki kaleler başta olmak üzere, şehirlerin özellikleri hakkında bilgiler vermiştir. Bu bildiride, Evliya Çelebi’nin Rusçuk, Yergöğü ve Niğbolu izlenimlerini değerlendirdikten sonra bunlar arasında 40 gün kaldığı Rusçuk üzerine odaklanılarak, Rusçuk pazarında satılan temel tüketim maddeleri, fiyatlar ve Rusçuk’ta teşekkül etmiş olan esnaf grupları ile bunların şehirdeki sosyo-ekonomik konumları üzerine Evliya Çelebi’nin anlatıları ile karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılacaktır. Konu ile ilgili olarak Seyahatname ile Rusçuk kadı sicillerinden yararlanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Evliya Çelebi, Rusçuk, Yergöğü, Niğbolu. ABSTRACT Evliya Çelebi had visited the cities of Ruse, Giurgiu and Nikopol in 1651 on the way to Province of Ochakiv (Silistre) consequently of the appointment of Melek Ahmet Pasha. Throughout the voyage, Evliya Çelebi informed the charasteristics of primarily fortresses and cities along Danube River. In this proceeding, focusing on Ruse among others, where Evliya stayed for 40 days, there will be done a comparative evaluation between the basic consumer goods sold in Ruse market, the prices, the formation of artisan groups in Ruse and their socio-economic status and the narratives of Evliya Çelebi behind the assessment of Evliya’s impression on Ruse, Giurgiu and Nikepol. Travel books and the qadi records will be used which is relevant to the topic. Keywords: Evliya Çelebi, Ruse, Giurgiu, Nikopol. 43 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Gülsüm TÜTÜNCÜ Dokuz Eylül University/Turkey [email protected], TURKISH TITLE KLASİK DÖNEMDEN MODERN DÖNEME GEÇİŞTE OSMANLI RUMELİSİ’NDE KADINLARIN SOSYO-EKONOMİK KONUMLARINDAKİ GELİŞİM DEVELOPMENT OF WOMEN'S SOCIO-ECONOMIC POSITION IN OTTOMAN RUMELIA DURING THE TRANSITION FROM THE CLASSICAL PERIOD TO THE MODERN PERIOD ENGLISH TITLE Dr. Neslihan ÜNAL Dokuz Eylül University/Turkey [email protected] ÖZET Osmanlı kadınının sosyal hayat içindeki yeri, ekonomik hayat içindeki yerine kıyasla daha fazla incelenmiştir. Ancak klasik dönemden modern döneme geçişte kadının farklılaşan konumunu, özellikle de karşılaştırmalı yöntem aracılığıyla ortaya koyabilmek, sosyal ve ekonomik değişimlerin birlikte düşünülmesi ile daha net anlaşılacaktır. Bu çalışmanın amacı; Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluştan itibaren önemli bir parçası olan Rumeli’de kadınların konumunun klasik dönemden modern döneme nasıl değiştiğini açıklayabilmektir. Rumeli’de kadının konumundaki değişimi ortaya koyabilmek; Osmanlı modernleşmesinin sosyal hayata yansıyan bir parçasına ışık tutmuş olacaktır. Rumeli’de de imparatorluğun genelinde olduğu gibi kadının yaşamdaki konumu; kırsal ve kentsel olarak farklılaşmaktadır. Klasik dönemde kırsal yaşamda tarım ve hayvancılığın öne çıkması kadının yerini önemli kılmaktaydı. Kırsal bölgede yaşayan kadının sosyal yaşamı daha özgür ve ekonomik hayata katkısından dolayı da aile içindeki konumu güçlüdür. Kentlerde ise kadınların yaşam standartları daha iyi ve sosyal imkânları fazlaydı. Ancak kentlerde çalışmak zorunda olan bir kadının iş bulma olanağı, kırsalda yaşayan kadına göre daha zordu. 19.yy gelişmeleri ile birlikte Rumeli kadınının genel konumu da değişti. Özellikle kentli kadınların ekonomik imkânları arttı. Rumeli’de artan fabrika üretimi, ekonomik gelişmeler ve savaşlar nedeniyle erkek işgücünün üretime daha az katkı sağlaması, kadınların ekonomik hayat içinde daha fazla etkin rol almalarını sağladı. Ekonomik olarak güçlenen kadınların sosyal konumu da iyileşti. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Tarihi, Rumeli, Kadın Tarihi ABSTRACT Ottoman women’s position in social life has been studied much more compared to their position in economic life. However, being able to put forth the changing position of women during the transition from the classical period to the modern period chiefly with the help of comparative history method will be better understood by approaching together with social and economical transitions. The purpose of this study is to explain how the position the women in Ottoman Rumelia, an important part of Ottoman Empire since her foundation, changed from the classical period to the modern period. Being able to state the changing position of women in Ottoman Rumelia will light the way for a part of Ottoman modernization reverberated in social life. In Rumelia, as throughout the empire territory, women’s positions are dissimilar in rural and urban areas. In the classical period, agriculture and livestock's being prominent added to women’s position. Social life of women living in the countryside was more free and their family position was strong due to their contribution to economic life. In the urban, on the other hand, women's life standards were better and they had more social opportunities. However, the possibility of a woman living in urban to find a job was lower compared to a woman living in the countryside. With the advancements of 19th century, the general position of Rumelian women also changed. Especially, urban women’s economic opportunities increased. Increased factory production in Rumelia, economic developments and male labour force's less contribution to the production due to wars provided women to take an active role in economic life. Women’s social position prospered as they became economically stronger. Keywords: Ottoman History, Rumelia, Women’s History 44 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Gürsoy ŞAHİN Afyon Kocatepe University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE I. DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA OSMANLI DEVLETİ’NİN SIRBİSTAN İLE İLİŞKİLERİNDE MİSİLLEME (MUKABELE-İ BİLMİSİL) UYGULAMALARI RETALIATION PRACTICES IN RELATIONS BETWEEN OTTOMAN EMPIRE AND SERBIA DURING THE WORLD WAR I ENGLISH TITLE ÖZET Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı sırasında Sırbistan’a karşı sergilediği misilleme uygulamaları değerlendirilecektir. Esasen savaş dönemlerinde asker ve sivillerin acılarını hafifletmek, dürüstçe savaşmak, yaralılara, kadın ve çocuklara zarar vermemek amacıyla bir “savaş hukuku” oluşturulmaya gayret edilmiştir. Savaş hukuku çerçevesinde değerlendirilecek ve caydırıcılık unsurunu amaçlayan önemli uygulamalardan birisi de misillemedir. Misilleme bir başka ifadeyle misliyle mukabele; devletlerin, yabancı bir ülkede bulunan kendi tabiiyetindeki gerçek ve tüzel kişilerin çeşitli haklarının ihlal edilmesine karşılık, aynı şekilde muamele etme hakkına sahip olmasıdır. Bu usul ilk bakışta zalimce bir tavır gibi değerlendirilebilir. Ancak bu uygulamanın en önemli faydası, savaş hukuku çerçevesinde yapılması istenmeyen eylemleri fiilleri ve muhtemel vahşet eylemlerini olabildiğince en aza indirmektir. Ülkeler arasında gösterilen misilleme hareketleri siyasi, askeri, diplomatik veya ekonomik alanlarda görülebilmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin, I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve Sırbistan gibi rakip devletlerle karşılıklı misliyle mukabele eylemleri söz konusu olmuştur. Bu bağlamda çalışmanın konusunu oluşturan Osmanlı Devleti ile Sırbistan arasında da söz konusu tavırlarla ilişkiler dengelenmeye çalışılmıştır. Bu meyanda Osmanlı Devleti, Sırbistan’ın savaş sırasındaki fiillerine karşılık olarak Sırp elçiliğinin basılması, Sırp tarafına olan borçların ödenmesinin ertelenmesi, basın-yayın organlarına sansür uygulanması, eğitim müesseselerine, ticarethane, demiryolu ve banka gibi kurumlara el konulması misilleme uygulamalarına örnek teşkil etmektedir. Araştırmanın temel amacı I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin Sırbistan’a yönelik olarak gerçekleştirdiği misilleme uygulamalarını irdelemek olacaktır. Çalışmanın kaynaklarını temel olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri oluşturacaktır. Anahtar Kelimeler; I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, Sırbistan, Misilleme ABSTRACT In this study, the applications of retaliation that The Ottoman Empire exhibited against Serbia during World War I will be considered. In fact, a “law of war” was tried to be created in order to alleviate the suffering of soldiers and civilians, to fight honestly, and not to harm women, children, and injured people during the times of war. Retaliation is one of the important applications aiming at deterrence factor evaluated within the framework of law of war. In other words, retaliation refers to mutual response actions which means that states has the right to treat in the same way in response to the violation of the various rights of individuals and legal entities in their true nationality living in a foreign country. This method can be considered as a cruel demeanor at first glance. But the most important benefit of this application is to reduce possible adverse action in the framework of the law of war, and possible acts of violence to the minimum. Shown between countries, retaliatory actions can be seen in political, military, diplomatic, or economic areas. Indeed, there were mutual response actions of the Ottoman Empire with rival countries such as Great Britain, France, Russia, Italy, and Serbian during World War I. In this context, the affairs/relations were tried to be equated through mentioned manners between the Ottoman Empire and Serbia forming the subject matter of this study. Concordantly, in response to actions of Serbia during the war , the Ottoman Empire’ actions such as busting the Serbian embassy, postponing payment of the debt to the Serbian side, censoring the press and media organizations, retaining educational institutions, business organizations, railways and banks are examples to retaliatory actions. The main objective of the study will be examining the retaliatory actions that Ottoman Empire implemented towards Serbia during World War I. The Prime Minister’s Ottoman Archive documents will form the basic source of the study. Keywords: World War I, The Ottoman Empire, Serbia, Retaliation. 45 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Hasan BABACAN Mehmet Akif Ersoy University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ’NİN ROMANYA İLE İTTİFAK ARAYIŞLARI ALLIANCE QUEST OF OTTOMAN STATE WITH ROMANIA BEFORE THE WORLD WAR I ENGLISH TITLE ÖZET Birinci Dünya Harbi’ne Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında girmesi kesinleşince ve 3 Ağustosta gizli ittifak antlaşması imzalanınca, Almanya ve Avusturya’dan gelecek yardımların sorunsuz olarak İstanbul’a ulaşmasını temin etmek için Bulgaristan’ın da ittifaka dâhil edilmesi gerekmekteydi. Bu amaçla Dâhiliye Nazırı Talât Bey başkanlığındaki bir heyet Bulgarlarla ittifak yapmakla görevlendirilmişti. Bulgar hükümeti ise Romenlerden emin olmak istiyordu. Bu çerçevede Talât Bey ve Halil (Menteşe) Beyler Bulgar ve Romen hükümetleri arasında mekik diplomasisi gerçekleştirmeye başladılar. Çalışmamızda bu görüşmeler ve Osmanlı-Romen ittifakının gerçekleşmesi ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, Romanya, ittifak ABSTRACT Having finalised that the Ottoman Emire would enter the war at the side of Germany and signing a secret alliance agreement on 3rd August , Bulgaria was supposed to be included in the alliance in order that the auspices from Germany and Austria would reach İstanbul smoothly. For this aim, a delegation under the chairmanship of ministry of interior ,Talat Bey was assigned to make an alliance with the Bulgarians. But the Bulgarians wanted to be sure about the Romanians.In this context, Talat Beg and Halil (Menteşe) Bey initiated to carry out shuttle diplomacy between the Bulgarian and Romanian governments. In our study, these negotiations and the realisation of Ottoman- toman alliance will be discussed. Keywords: World War I, Ottoman Empire, Romania, alliance 46 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Research Assist. Hasan Hüseyin YILMAZ Uşak University [email protected] TURKISH TITLE TAHRİR DEFTERLERİNE GÖRE ŞUMNU KAZASINDAKİ KAYIP YERLEŞMELER LOST SETTLEMENTS IN THE DİSTRİCT OF SHUMEN AS IN TAX REGİSTER RECORD ENGLISH TITLE Assoc. Prof. Dr. Nusret KOCA Afyon Kocatepe University [email protected] ÖZET Osmanlı klasik döneminin en önemli kaynakları olan tahrir defterleri incelendiğinde bu döneme ait önemli coğrafi bilgilere ulaşmak mümkündür. Bunlardan birisi de XVI. yüzyıl yoğun nüfus hareketliliğine bağlı olarak gerçekleşen kayıp yerleşmeler sorunudur. Kayıp yerleşmeler, sahanın tarihi coğrafyası bakımından oldukça önemlidir. Bunların ortaya çıkarılması, sadece geçmişin coğrafyasını aydınlatmakla kalmayacak, aynı zamanda modern coğrafi sorunların çözümüne de yardımcı olacaktır. XVI. yüzyılda Niğbolu Sancağına bağlı bir kaza olan Şumnu; bu dönemde Balkanlarda yoğun nüfus hareketlerinin ve buna bağlı olarak kayıp yerleşmelerin açıkça görülebildiği örnek bir yer olması açısından önemlidir. Nitekim bu çalışma, Balkanlar’ın tarihi coğrafyasında, benzer tarihi coğrafya çalışmaları için de ilk adım olacaktır. Anahtar Kelimeler: Tahrir, Balkan, Şumnu, Coğrafya ABSTRACT It is possible to get geographical information when tax registers, the most important resources in classical Ottoman period, are analysed. Lost settlements occurred depending on heavy population movements of XVI century are also one of those. Lost settlements are vital in terms of field’s historical geography. The act of revealing them will not only enlighten geography of the past it will also help to solve modern geographical problems. Shumen being a district of Nikopol Sandjak in XVI century; is crucial as it is a sample place where dense population movements of the period in Balkans and lost settlements can be seen accordingly. Thus, this paper is going to be the first step for similar historical geography studies in Balkans’ historical geography. Keywords: Tax registers, Balkan, Shumen, Geography 47 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Hristo MILKOV Bulgarian Academy of Sciences/Bulgaria [email protected] TITLE THE FOREIGN POLICY OF POMPIDOU TOWARDS ROMANIA ABSTRACT Some of the fundamental principles in the foreign policy of France were formulated by President Charles de Gaulle in his statement of September 9, 1968: "No ideologies, especially communism, are to prevail over national feeling. And if we are to speak about our common aspiration for progress and peace, we must say that it is too late to keep Europe divided into two parts forever. France will continue to work all over the world and especially in our continent, and above all for the independence of nations and the freedom of people. On the other hand, it will continue to work for détente, understanding, cooperation, in other words, for peace." The General launched his policy of "thaw, consent, cooperation with the East." He opposed the existence of the blocs, to which, in his view, should be put an end. He visited Poland and told the Poles they were a great people, capable of making things which at the time seemed impossible. In the turbulent month of May 1968 the General went to Romania, where he spoke in the same way. This line in the relations with the countries of Eastern Europe was continued by his successor Georges Pompidou. During his presidency Pompidou carried out a very active foreign policy towards the countries of the socialist camp. Significant results were achieved in improving the cooperation with Romania. The relations with Romania could even be described as privileged. The proximity of the foreign policy doctrines of the two countries, the permanent political contacts at various levels until the meeting of Pompidou with Ceausescu in 1970, the large number of joint financial projects predetermined the outcome of the bilateral cooperation at a substantially higher level. Keywords: De Gaulle, George Pompidou, Nicolae Ceausescu, France, Romania. 48 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Lecturer Ionut COJOCARU UESEL Bucharest/Romania [email protected] ENGLISH TITLE TURKISH-ROMANIAN EFFORTS TO HALT THE SPREAD OF REVSIONISM IN THE BALKANS ABSTRACT In the increasingly troubled international context, the fate of Southeastern and Central European countries became the subject of discussion among the Great Powers. And their opinions were of interest in equal measure both to Romania and Turkey, located in this area. Both France and Great Britain had supported the attempt of grouping small and medium states from Central and South Eastern Europe. Winston Churchill declared that a defensive agreement should be orchestrated with all states that wanted to defend their freedom: Romania, Czechoslovakia, Yugoslavia, Hungary and Poland. Initially, the actions of Romania and its Balkan allies, Yugoslavia, Turkey and Greece were headed in the direction of this policy. These countries tried to find effective ways for bringing Bulgaria closer to the Balkan Entente. Keywords: Turkey, Romania, Balkan Entente, Little Entente, the Balkans 49 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. İbrahim Etem ÇAKIR Atatürk University/Turkey İ[email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE VIII. YÜZYILIN ORTALARINDA PRAVADİ KAZÂSI PROVADIA IN THE MID-XVIIIth CENTURY ÖZET Pravadi, Bulgaristan'ın kuzeydoğusunda Varna yakınlarında yer almaktadır. I. Murad döneminde Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Zamanla pek çok camisi ve canlı ekonomisiyle müslüman bir Türk kasabası haline gelmiştir. Bu kasabada, Müslümanların yanında Bulgar, Ermeni, Yahudi toplulukları da bulunmaktaydı. Pravadi kazâsı, XVI. yüzyıldan itibaren Silistre sancağına bağlı bir kazâ haline gelmiştir. Bu incelemede Pravadi’nin Osmanlı hâkimiyetine girişi, idari teşkilatlanması ve özellikle 1750 tarihinde düzenlenen avarız defterindeki kazaya ait bilgilere yer verilecektir. Bu bilgiler Pravadi Kazası’nın sosyal ve ekonomik tarihine katkı sağlayacaktır. Anahtar kelimeler: Pravadi, avârız, kazâ. ABSTRACT Provadia, Bulgaria is located in the northeast near Varna. During the 1nd Murad period under the domination of the Ottoman Empire. By the time, many mosques and Muslims has become a vibrant economy with a Turkish town. Besides the Muslims in this town, Bulgarian, Armenian, Jewish communities were also included. Provadia of town, XVI. Silistra century onwards has become an town depends on the sanjak. This study mentions falling of Provadia under domination of The Ottoman Empire, its administrative organization and information of the township in the "avârız defteri" (register) prepared especially in 1750. Such information would contribute to social and economic history of township of Provadia. Key words: Provadia, avariz, township. 50 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof.Dr. İbrahim YILMAZÇELİK Fırat University/Turkey [email protected] Assist Prof. Dr. Ali Gökçen ÖZDEM Plato University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE 1812 BÜKREŞ ANLAŞMASI VE RUSYA’NIN BALKANLAR’A MÜDAHALESİ THE TREATY OF BUCHAREST IN 1812 AND RUSSIA'S BALKANS INTERVENTION ÖZET XVIII. yüzyıl sonları ile XIX. yüzyıl başları, Napolyon tarafından Avrupa düzenin değiştirilmeye çalışıldığı ve bu manada Avrupa için hem diplomatik, hem askeri açıdan o zamana kadar hiç karşılaşılmayan değişikliklerin ve mücadelenin olduğu bir dönem olmuştur. Bu dönemi Osmanlı İmparatorluğu için gerileme döneminin nihayetlendiği, yıkılma sürecine girilen dönem olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır. Doğal olarak, hâkimiyet altında tuttuğu yerlerin stratejik önemin bir gereği olarak; başta Rusya olmak üzere Fransa, İngiltere ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun en önemli hedefleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyetinde bulunan topraklar ve bu topraklar üzerinde yaşayan topluluklar olmuştur. Nitekim Düvel-i Muazzama olarak adlandırılan devrin büyük devletleri, emellerini gerçekleştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmamışlar ve bu uğurda başta askeri güç olmak üzere tüm vasıtaları kullanmışlardır. Nitekim inceleyeceğimiz 1812 Bükreş Anlaşması ve Rusya’nın Balkanlar’a müdahalesi konusu, yukarıda bahsedilen mücadelelerin sonuçlarından birisidir. Fransa’nın kışkırtmasıyla Eflak ve Boğdan Beyliklerinde yapılmak istenen değişikliği gerekçe gösteren Rusya; aslında nihai amacını gerçekleştirmek maksadıyla 1806 yılında Osmanlı Devleti’ne saldırmış, 6 yıl fasılalarla süren savaş, 1812 yılında imzalanan Bükreş Barış anlaşması ile nihayetlenmiştir. 1812 Bükreş anlaşması, sadece savaşan kuvvetler arasında barışın sağlanması gibi sıradan barış anlaşmalarının ötesinde anlamlar ifade etmektedir. Bükreş Anlaşması; muhtevasında bulunan konular açısından geleceğe sirayet eden ve hatta günümüzde dahi tesirleri devam eden bir anlaşmadır. Bu çalışmada, Rusya'nın Balkanlar’daki jeopolitik doktrininin temelini oluşturan belgelerden birisi olan 1812 Bükreş Anlaşması; başta Rus diplomatik heyeti başkanı General Mikhail Kutuzov’un mektupları ile diğer Rus kaynakları ve Osmanlı arşiv belgeleri ile beraber ele alınacaktır. Böylece anlaşmanın, Balkanlar’ın şekillenmesine olan tesirleri ayrıntılı bir şekilde ortaya konacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı, Bükreş Anlaşması, Balkanlar, General Kuzutov, Galip Efendi ABSTRACT The end of the 18th and the beginning of 19th were unprecedented periods for Europe with respect to diplomatic and military changes and struggles during which Napoleon was intending to change the European order. It would not be erroneous to define these periods as the final stage of the decline of the Ottoman Empire and the first stage of its collapse. Ottoman Empire and the territories under its sovereignty and the people living there were one of the main targets of, especially, Russia and also of France, England and Austro-Hungarian Empire due to the strategic importance of its territories. Hence the great countries of the epoch that were called as “Great Powers” didn’t miss any opportunity to realize their goals and for this purpose they used all the forces including especially military one. As we will see lately, the Treaty of Bucharest signed in 1812 and the discussion about the Russian intervention on the Balkans is one of the consequences of above mentioned struggles. Russia, by using the changes intended on Moldavia and Wallachia upon the provocation of France as an excuse, attacked to the Ottoman Empire in 1806 to realize its ultimate goal. The war that lasted 6 years was ended by the Treaty of Peace signed in Bucharest in 1812. The Treaty of Bucharest, by the subjects found within its content, is placed above the ordinary treaties of peace whose aim consists solely of establishing peace between the sides of the war and its effects are extended into the future as we can perceive them today. In this work we will expose the effects of the Treaty upon the shaping of Balkans by studying the Treaty of Buccharest signed in 1812 which is one of the documents underlying the basis of the Russian geopolitic doctrine on the Balkans, together with the letters of the president of the Russian diplomatic envoy Mikhail Kutuzov and the relevant documents found in the Ottoman Archives. Keywords: The Ottoman Empire, The Russian Empire, the Treaty of Bucharest, the Balkans, General Kutuzov, Galip Efendi. 51 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. İsmail ARSLAN Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE I. DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE KUZEY YUNANİSTAN’IN SAĞLIK DURUMU: SELANİK ÖRNEĞİ THE HEALTH STATUS OF NORTHERN GREECE DURING WORLD WAR I: THE CASE OF SALONICA ENGLISH TITLE ÖZET Tarihsel süreç içerisinde savaşlar ve göçler toplumları etkileyen önemli olgular arasındadır. I. Dünya Savaşı, bütün bir dünyayı kapsaması nedeniyle insanlığı soyal, ekonomik ve kültürel anlamda etkilemiş topyekün bir savaştır. Bu etkilenmelerin başında da yetersiz sağlık şartları gelmektedir. Özellikle de savaş koşulları sebebiyle gerekli hijyenik ortamın ve sağlık hizmetlerinin sağlanamaması hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Savaş ortamının tetiklediği kötü sağlık koşulları, I. Dünya Savaşı örneğinde de görüldüğü gibi, cephede savaşarak ölen asker sayısından çok daha fazla sayıda insanın ölümüne sebebiyet vermiştir. Bu çalışmada 1430 yılında Sultan II. Murat zamanında fethedilerek uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinde kalan ve Balkan Savaşları sonunda 10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Antlaşması ile Yunanistan’a bırakılan Selanik şehrinin I. Dünya Savaşı (1914-1918) sürecinde sağlık durumu Amerikan arşiv belgeleri ışığında değerlendirilecektir. Şehirde görülen difteri, tifo, tüberküloz ve veba gibi epidemik hastalıklara ait istatistiki veriler belirli zaman aralıklarıyla Amerika’nın Selanik Konsolosluğu tarafından kaydedilmiştir. Bu çalışmada mevcut arşiv kayıtları üzerinden savaş sürecinde Selanik şehrinin gündelik yaşamı içerisinde sağlık durumu değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Selanik, Salgın Hastalıklar, Sağlık Durumu ABSTRACT War and migration are among the important phenomena affecting the societies in the historical process. World War I is a global warfare having affected the humanity socially, economically and culturally since it includes all the world. One of its major effects is inadequate sanitary conditions. The lack of hygiene and healthcare services, especially on acoount of warfare conditions, have caused the emergence of diseases. Poor health conditions triggered by warfare have caused much more people to die than the soldiers dying on the fronts as in the example of World War I. This study will assess the health status in the city of Salonica during the First World War (1914-1918) conquered in the reign of Murat The Second in 1430 and left to Greece, after many years under the rule of Ottoman Empire, with the Treaty of Bucharest signed on 10 August 1913 at the end of Balkan Wars in light of Archival Records of the U.S.A. Statistical information about epidemic diseases such as diphteria, typhoid fever, dysentery and black death have been periodically recorded by the U.S. Consul in Salonica. In this study the health status of the city of Salonica in everyday life during the war will be assessed by the archival records. Keywords: World War I, Salonica, epidemic disease, health status 52 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. İsmail AVCI Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE SAVAŞTAN ŞİİRE: MEHMET CELÂL'İN KALEMİNDEN SULTAN III. MEHMET'İN AVRUPA SEFERİ FROM WAR TO POETRY: THE EXPEDITION OF THE OTTOMAN SULTAN MEHMET III TO EUROPE WRITTEN BY MEHMET CELAL ENGLISH TITLE ÖZET Şiir, hikâye, roman, makale ve tenkit türünde birçok eseri bulunan Mehmet Celâl, yaşadığı dönemin tanınmış isimlerinden biridir. Celâl'in eserleri içinde manzum tarihleri önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle bunlardan 1891-1895 yılları arasında, bir seri hâlinde kaleme aldığı ve "Manzum Osmanlı Tarihi" olarak andığı 12 eseri dikkat çekicidir. Ortalama 150-300 beyitlik bu kısa mesnevilerin her birinde şair bir Osmanlı padişahını (Osman Gazi'den III. Mehmet'e kadar olan 12 padişah, III. Murat hariç) ve o padişah döneminde meydana gelen önemli olayları anlatmıştır. Şairin bu 12 eserden başka bir iki eksik dışında II. Abdülhamit'e kadar olan Osmanlı padişahlarını anlattığı "Selâtîn-i Âl-i Osmân" ve "Merhûm Muallim Nâcî'nin Selimiyye'sini Terbi" başlıklı şiirleri ile Sultan II. Abdülhamit, 1897 Türk-Yunan Savaşı ve Gazi Osman Paşa hakkında yazılmış eserleri varsa da ilk 12 şiir kapsam ve bütünlük olarak diğerlerinden farklıdır. Bu çalışmada müellifin söz konusu bu manzum tarihleri hakkında kısaca bilgi verilecek ve ardından Sultan III. Mehmet ve onun Avrupa seferini anlatan Sultân Mehemmed-i Sâlis Yâhûd Fâtih-i Şehîr adlı eseri üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Mehmet Celâl, manzum tarih, Osmanlı, III. Mehmet ABSTRACT Having written a variety of literary works including poetry, fiction, novels, articles, and reviews, Mehmet Celal was a notable figure during his period of life. The poetic history written by Celal was significant. Described by the author himself as “poetic Ottoman history”, the poetic history consisting of 12 works written by the author as serials between 1891 and 1895, had a significant place amongst these works. In each of these brief mathnawis composed of an average of 150 to 300 couplets, the author mentioned about an Ottoman sultan (12 sultans from Osman Gazi to Mehmet III except for Murat III) and significant events that took place during the period of the respective sultan. Although the poet wrote several other poems such as "Selatin-i Al-i Osman" and "Merhum Muallim Naci'nin Selimiyye'sini Terbi", in which he mentioned about the Ottoman sultans until Abdul Hamit II except the fact that one or two sultans were not mentioned, and wrote a number of works about Sultan Abdul Hamit II, 1897 Greco-Turkish War, and Gazi Osman Pasha, the first 12 poems mentioned above were somehow different from the later works in terms of their scope and coherence. In this work, a brief introduction about the abovementioned poetic history works of the author will be provided and then the author’s work titled as Sultan Mehemmed-i Salis Yahud Fatih-i Şehir, in which Sultan Mehmet III and his expedition to Europe were mentioned, will be reviewed. Keywords: Mehmet Celal, poetic history, The Ottomans, Mehmet III 53 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Iulia CHEŞCĂ Facultatea de Arhivistică, Bucharest/Romania [email protected] ROMANIAN TITLE ENGLISH TITLE Identitate si interculturalitate in cartierul Fanar din Istanbul la inceputul sec. XX IDENTITY AND INTERCULTURALISM IN FENER DISTRICT IN EARLY TWENTIETH CENTURY ISTANBUL REZUMAT Problema raporturilor dintre Imperiul otoman si popoarele crestine aflate pe teritoriul sau comporta si astazi la nivelul cercetarilor istorico-geografice, lingvistice, juridice o semnificatie aparte, tinand cont de locul pe care l-a avut acest imperiu in istoria Europei, precum si de noua abordare a politicii la nivel european referitoare la intensificarea relatiilor economice, interetnice si interculturale. Plecand de la aceste premise, comunicarea noastra isi propune sa prezinte si sa valorifice o lucrare de memorii apartinand lui Haris Spataris, un grec care a locuit in Istanbul. Scrisa in limba turca moderna, cartea ofera informatii importante despre Fanar, la inceputul sec. XX, exprimand in mod atent si sensibil ideile de identitate si interculturalitate din cadrul acestui renumit cartier din Istanbul. Cuvinte cheie: Fanar, identitate, interculturalitate, limba turcă, memorii, Imperiul otoman ABSTRACT The relations between the Ottoman Empire and Christian peoples on its territory still hold a special significance with historical, geographical, linguistic and legal research, considering the place this empire had in the history of Europe as well as the new European approach to politics in what concerns the improvement of economic, interethnic and intercultural relations. Our work starts from these premises and aims at shedding light on Istanbul-residing Greek originated Haris Spataris’ memories. Written in modern Turkish, the book offers important information on early 20th century Fener, expressing carefully and sensitively the concepts of identity and interculturalism specific to this famous Istanbul district. Keywords: Fener, identity, interculturalism, Turkish language, memories, Ottoman Empire 54 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Iulia Cristina BULACU Ovidius University/Romania [email protected] ENGLISH TITLE THE SPIRITUAL LIFE OF TURKISH-TATARS IN CONSTANTA AT THE BEGINNING OF THE TWENTIETH CENTURY ABSTRACT At the beginning of the twentieth century the Turkish-Tatars from Constanta were trying to keep traditions alive and at the same time live with the majority of population and other minorities. Constanţa has always been a mosaic of ethnicities, cultures and spirituality in terms of a model of coexistence that still lives. Mosques, schools and religious events together with the cultural arts are the main elements on which the specific TurkishTatar spirituality and the Balkans were kept . Keywords: community, spiritual life, ethnicity, minority, Balkan traits 55 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Kadir ŞEKER Mehmet Akif Ersoy University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ARŞİV BELGELERİNE GÖRE 1930-40 YILLARI ARASINDA ROMANYA’DA YAŞAYAN TÜRKLERİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR VE TÜRKİYE’YE GÖÇLERİ ACCORDING TO ARCHIEVE DOCUMENTS, THE PROBLEMS FACED BY TURKS LIVING IN ROMANIA BETWEEN THE YEARS 1930-40 AND THEIR MIGRATION TO TURKEY ENGLISH TITLE ÖZET Osmanlı Devleti Rumeli’ye 1353 tarihinde çıkmış, fetihlerin genişlemesine paralel olarak zamanla Balkanlar da ele geçirilmiştir. Fetih sonrası uygulanan iskân politikalarıyla bölgenin Türkleşip İslamlaşması sağlanmıştır. Uzunca bir dönem Türk egemenliğinde yaşayan Balkan coğrafyası 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı ve arkasından gelen Balkan savaşları sonucunda elimizden çıkmıştır. Bu hadiseler neticesinde Balkanlarda yaşayan binlerce Türk göç etmek durumunda kalırken çoğu da bölgelerinde kalmayı tercih etmiştir. Balkanlarda kalan Türklerin sıkıntıları sonraki dönemlerde artarak devam etmiştir. Bu sıkıntılardan bunalan bazı Türkler, cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Anadolu’ya göç etmek durumunda kalmışlardır. Göçmenler, devletin aldığı kararlar gereği Anadolu’nun muhtelif yerlerine yerleştirilmişlerdir. Bu bildiride 1930-40 yılları arasında Romanya sınırları içinde yaşamakta iken karşılaştıkları değişik sebeplerle Türkiye’ye iltica eden Türkler ve onların sorunları ile orada kalan Türklerin karşılaştıkları problemler, Cumhuriyet Arşivi belgelerine yansıyan yönleriyle ele alınıp incelenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Balkanlar, Romanya, Göçler, Felaket ABSTRACT The Ottoman Empire emerged Rumelia in 1353 and in parallel with the expansions of the conquests the Balkans have been seized, too. With the housing policy implemented there, the region has been Turkified. Living under the Turkish rule for a long period, the region was out of our hands as a result of the wars between the Ottoman and Russia in 1877-78 and the following Balkan wars. As a result of these events, thousands of Turks lived in Balkans had to migrate whereas most of them preferred to stay their own settled places. Difficulties of Turks settled in Balkans continued increasingly in subsequent periods. Some Turks become exasperated from difficulties, obligated to migrate to Anatolia with the establishing of republic of Turkey. Immigrants had been settled in Anatolia to various locations in accordance with the decision taken by the government. Both the immigrants and the Turks staying there faced many different tragedies. In this paper, the problems of the Turks, who were living within the boundaries of Romania between 1930-40 but somehow were forced to migrate to Turkey, and the problems of the Turks who had to live there were tried to be analyzed in terms of the documents of the Republic’s archive. Keywords: The Balkans, Romania, The migrations, Tragedy 56 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Kerim SARIÇELİK Necmettin Erbakan University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE SELÂNİK VİLÂYETİ MECLİS-İ UMÛMİSİ’NİN 1909 YILI KARARLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME AN EVALUATION ON THE DECISIONS OF THE GENERAL COUNCIL OF THE PROVINCE OF THESSALONIKI ENGLISH TITLE ÖZET Osmanlı Devleti’nde “Vilâyet Meclis-i Umûmileri”, vilâyet teşkilatının kurulduğu 1864 yılında oluşturulan bir yönetim organıdır. Üyeleri vilâyete bağlı kaza ve livalardan seçilen bu meclisler, her yıl belirli zamanlarda vilâyet merkezlerinde valinin başkanlığında toplanarak vilâyeti ilgilendiren yol, eğitim, tarım, sanayi ve ticaret ile ilgili çeşitli konuları görüşürdü. Toplantılar kırk günü geçemezdi. Meclislerin aldığı kararları uygulama yetkisi yoktu. Bunları hükümete bildirirlerdi. Hükümet bu sayede vilâyetlerin öncelikli istek ve ihtiyaçlarını belirlemiş olurdu. Selânik Meclis-i Umûmisi, II. Meşrutiyet Dönemi’nin ilk toplantısını 6 Şubat 1909 tarihinde yaptı. Meclis üyeleri Maarif, Nafia, Ziraat ve İdare komisyonlarına ayrılarak vilâyetin çeşitli sorunları üzerinde çalışmaya başladılar. Komisyonların ön çalışmasını tamamladığı konular mecliste 17 oturum boyunca tartışılarak nihai kararlar alındı. Bu kararlar daha sonra hükümete arz edilmiştir. Araştırmada meclisin çalışma sistemi, görev ve yetkileri hakkında bilgiler verildi. Meclisin tespit ettiği ve çözüm yolları önerdiği konuların içeriği üzerinde duruldu. Ayrıca hükümetin, meclisin aldığı kararları dikkate alarak vilâyeti ilgilendiren hususlarda yaptığı icraatlar, örneklerle izah edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Selanik, Vilayet Meclis-i Umumileri, Mahalli İdareler, II. Meşrutiyet ABSTRACT General Council of the Province (Vilâyet Meclis-i Umûmisi) was an administrative branch in the Ottoman Empire formed in 1846 in which the “Vilâyet” system was organized. Its members whom were elected from the towns and other administrative units of the Vilayet gathered in the center of the province under the presidency of the governor in the particular times of the year and discussed the issues regarding the vilayet like education, agriculture, industry and trade. These gatherings couldn’t be over more than forty days. The councils didn’t have the authority of execution of their decisions. They used to inform the government about their decisions. By means of these, government had the chance of determining the province’s wills and needs of priority. General Council of the Thessaloniki, made its first gathering of the Second Constitutional Period on 6th of February 1909. Members of the council were parted to the commissions as education, public works, agriculture, administration and started to work on the various issues of the province. Subjects which were pre-studied by the commissions were discussed in the councils along the 17 sessions and final decisions were made. Those decisions were offered to the government later. In the study information was given about the working system, duties and authority of the council. It was dwelled on the subjects which were determined and proposed solutions by the council. Furthermore, actions of the government which was made considering the decisions of the councils were explained. Keywords: Thessaloniki, General Council of the Province, Local Governments, Second Constitutional Period 57 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Krastyo Yordanov YORDANOV Institute for Historical Studies –Bulgaria Academy of Science/Bulgaria [email protected] TITLE THE VOYNUK INSTITUTION IN ROUMELIA IN XVITH CENTURY ABSTRACT Data about the condition of the voynuk institution in Roumelia in XVI century are presented in the report mostly on the basis of the Ottoman registers the originals of which are kept in Başbakanlık Osmanlı Arşivi in Istanbul. The main source of information – an unpublished voynuk register from 1529 – allows me to examine the organizational structure of the iFnstitution, the numerical strength and the geographical distribution of the voynuks from the State Stables in Roumelia as well as the nature of the voynuk service in the stables of the capital city. The register data from the first half of XVI century show that during this time the voynuks in Roumelia are divided into two main groups. The voynuks from the Sofia and Nikopol sandzhaks, subordinate to nine (9) seraskers, perform service in the Small Stable for pack animals or take care of the horses of secondary importance in the Big Stable. The voynuks from Tatar Pazar, Filibe and Edirne kazas from the Pasha sandzhak as well as these from the Silistra sandzhak were directly subordinate to the voynuk sandzhak-bey. This second group of voynuks is intended to serve in the so called Inside Court Stable where it takes care of the best horses of the Sultan and the court servants. Keywords: voynuks, voynuk register, seraskers, voynuk sandzhak-bey, State Stables 58 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Lecturer M. Fatih SANSAR Çukurova University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ROMANYA BERAT DEFTERİ'NE GÖRE OSMANLI DEVLETİ'NİN EFLAK VE BOĞDAN İLE İLİŞKİLERİ THE RELATIONS BETWEEN OTTOMAN EMPIRE AND WALLACHIAMOLDAVIA ACCORDING TO ROMANIAN CERTIFICATE BOOK ENGLISH TITLE ÖZET Eflâk ve Boğdan, 15. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine alındıktan sonra, imtiyazlı eyalet olarak özel bir statüde yönetilmiştir. Yıllık bir vergi vermek, İstanbul'un iaşesine katkıda bulunmak, seferlere askerî destek vermek görevleri karşılığında, Eflak ve Boğdan kendi prensleri tarafından yönetilmiştir. 18. yüzyılda Eflak ve Boğdan'a voyvoda seçiminde önemli bir değişiklik olmuş, İstanbul'daki Fenerli Rumlar, voyvoda olarak prensliklere gönderilmeye başlanmıştır. II. Mahmut döneminde yaşanan Rum İsyanı üzerine, Romen ileri gelenlerinden voyvoda tayin edilmeye başlanmıştır. 19. yüzyıl aynı zamanda Eflak ve Boğdan'ın yavaş yavaş Osmanlı'dan ayrılarak bağımsızlığını kazandığı dönem olmuştur. Tebliğimize konu olan "Romanya Berat Defteri" veya "Ecnebi Berat Defteri", Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde A.DVN.DVE.d 082/6 numara ile kayıtlıdır. Ve H.1234 (1818-1819) ile H.1322 (1904-1905) yılları arasında Eflak ve Boğdan hakkında merkezden yazılan ferman, berat ve hükümlerin kaydedildiği defterdir. Romanya berat defterindeki belge nüshalarında voyvoda tayinleri, Eflak ve Boğdan'ın İstanbul'a göndermesi gereken vergiler, dönemin siyasi olaylarının Eflak ve Boğdan'a yansımaları, Paris Antlaşması sonrası Eflak ve Boğdan'ın yeni durumu gibi konular hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Tebliğimizde Romanya Berat Defterindeki belgelere göre Osmanlı Devleti'nin Eflak ve Boğdan ile ilişkileri ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Romanya, Eflak, Boğdan, Balkanlar, Berat defteri ABSTRACT Being taken under the Ottoman dominance in the 15th century, Wallachia and Moldavia was ruled as a privileged state in a special status. In return for tasks such as giving an annual tax, contributing to the food supplies of Istanbul and providing military support to the campaigns, Wallachia and Moldavia were ruled by their own princes. A significant change took place in the election of voyvoda in the 18th century in Wallachia and Moldavia and Phanariotes in Istanbul were begun to be appointed to the principalities as a voyvoda. Upon the Greek rebellion that occurred during Mahmut II., Voyvoda was initiated to be appointed from Romanian notables. The 19th century was also the period when Wallachia and Moldavia gradually gained independence from the Ottoman Empire. “Romanian Certificate Book” or “Foreigner Certificate Book in question is registered in the Prime Ministry Ottoman Archives with the number of A.DVN.DVE.d 082/6. It is the book in which edicts (ferman), certificates (charters) and its provisions written by the centre were recorded about Wallachia and Moldavia between the years Hegira.1234 (1818-1819) and Hegira .1322 (1904-1905). There is significant information in document copies in Romanian certificate book about subjects such as voyvoda appointments, the taxes which had to be sent to Istanbul by Wallachia and Moldavia, the reflection of political events of the period to Wallachia and Moldavia, and the new status of Wallachia and Moldavia subsequent to Paris Treaty. In this study, the relations between Ottoman Empire and Wallachia and Moldavia according to Romanian certificate book will be discussed. Keywords: Romania, Wallachia and Moldavia, Romanian Certificate Book, Balkans. 59 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Margareta ASLAN Babeș-Bolyai University/Romania [email protected] ENGLISH TITLE FROM THE PAGES OF ORIENTALISTICS: GÉZA KUUN TRANSYLVANIAN TURKOLOGY AND ABSTRACT In Transylvanian Turkology one may notice a strong set-back of scientific activities for nearly a century compared to those carried out up to the end of the 19th century. Given the periods of foreign occupation, the regime changes, etc., the activities of some scientific elites was left to be forgotten, because of their belonging to ethnicities other than Romanian. The work of the great Orientalist scholar, Géza Kuun (Sibiu 1838 – Cluj-Napoca 1905), was abandoned throughout history. Pieces of correspondence, work drafts are scattered through various archive funds. During previous research, a number of such materials have been identified and processed. This study will focus on the Turkology work of the great nobleman from Hunedoara, who wrote the Codex Cumanicus in the late 19th century (1880). The bibliographical resources on this subject are almost nonexistent, except for some contributions of the author. In such a context, this study is needed for recovering the values and work of the Transylvanian elite in the field of Orientalistics, generally, and within Turkology, in particular. Keywords: Orientalistics, Turkology, Géza Kuun, Transylvania, elites. 60 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL M.A Mariana BUDU İstanbul University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE TÜRKÇE’DEN RUMENCE’YE GEÇEN KELIMELERIN FONO-SEMANTIK BAŞKALAŞMA THE PHONO-SEMANTIC METAMORPHOSIS OF THE WORDS THAT PASSED FROM TURKISH TO ROMANIAN ENGLISH TITLE ÖZET Tarih boyunca Türk ve Rumen toplumları arasında görülen economik, sosyal, politik ve kültürel etkileşim, dil üzerinde de görülmektedir. Çünkü her etkileşim, dil vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bu etkileşim sırasında Rumence’ye geçen Türkçe kelimeler, Rumen dilinin gramerine göre ses özelliklerinde değişikliğe uğramaktadırlar. Türkçeden alınma bu kelimeler, Rumence’ye geçerken sadece ses acısından değişikliğe uğratılmamakta; bu kelimelerde anlam değişiklikleri de görülmektedir. Bu alınan kelimelerin anlam ve ses değişikliği sonucunda fonosemantik başkalaşma dediğimiz olay meydana gelmektedir. Rumence’ye geçen bu Türk kökenli kelimelerin bir kısmında sadece ses değişikliği olmuş; bir kısmında ise, ses değişikliği yanında anlam değişikliği de meydana gelmiştir. Biz bu çalışmada inceleyeceğimiz örneklerle, kelimelerin, hangi ses olayları neticesinde fono-semantik başkalaşmaya uğradıklarını tespit etmeye çalışacağız. Anahtar Kelımeler: Fono-Semantik Başkalaşma, Türk Dili, Rumen Dili. ABSTRACT Throughout history, besides the economical, social, political and cultural interactions seen between the Turkish and the Romanian communities, interactions have been seen in language as well. Because each interaction is made through language. During this interaction, the sound characteristics of the words that passed from Turkish to Romanian were subjected to a change according to the grammar of the Romanian language. These words, which are derived from Turkish, were not modified at the phonic level only; changes in the meaning were also seen when they passed to Romanian. As a result of the semantic and phonic changes in these words, the process known as phono-semantic metamorphosis occurs. In some of the Romanian words derived from Turkish only phonic changes happened; while in other words, in addition to phonic changes, changes in the meaning have also occurred. In the examples that we will analyze in this study, we will try to determine which sound events lead to phono-semantic metamorphosis. Keywords: Phono-Semantic Metamorphosis, Turkish Language, Romanian Language. 61 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Lecturer Marin DRAMNESCU UESEL Bucharest/Romania [email protected] ROMANIAN TITLE ENGLISH TITLE Efectele populismului asupra valorilor democratice THE EFFECTS OF POPULISM ON DEMOCRATIC VALUES REZUMAT Ca fenomen politic, populismul nu a apărut din nimic, ci este rezultatul firesc al apogeului unei etape de banalizare şi epuizare culturală si ideologică a elitelor aflate la putere. Frustrarea, dezamăgirea constantă, decepţia repetată, şi așteptare fără un orizont de speranţă sunt principalii factori determinanţi ai recrudescenţei acestui fenomen. În esenţa manifestării sale, populismul nu se constituie un simptom al sfârșitului unui sistem sau a debutului altuia ci apare ca un indicator al coroziunii şi al slăbirii consistenţei unei guvernări democratice. Tratarea cu indiferenţă a acestui indicator poate genera coagularea energiilor unor mulțimi sau grupuri populare tot mai largi şi manifestarea lor în mod visceral, fără direcţie, fără un program coerent şi fără obiective precise. Cuvinte cheie: populism, retorică populistă, democrație, naționalism, intolerantă, extremism, conservatorism ABSTRACT As a political phenomenon, populism is the natural result of the apogee of a state of cultural and ideological exhaustion experienced by the elites in power. Frustration, constant and repeated disappointment and hopeless waiting are the main causes of the reiteration of this phenomenon. Essentially, populism is neither a symptom of the ending of a system nor of the beginning of another, but it indicates the corrosion and weakening of democratic government. A superficial analysis of this indicator can lead to hostile attitudes of larger and larger groups and masses of common people. Consequently, these masses can have impulsive, chaotic reactions, lacking a coherent program and concrete objectives. Keywords: populism, populist rhetorics, democracy, nationalism, intolerance, extremism, conservatism. 62 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Mehmet Ali KARAMAN Mehmet Akif Ersoy Univeristy/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE SULTAN REŞAD’IN RUMELİ SEYAHATİ SULTAN RESHAD’S RUMELIA JOURNEY ÖZET Rumeli toprakları, Osmanlı Devleti’nin Batıya açılan kapısı olduğundan İmparatorluğun en önemli parçası olma özelliğini göstermiştir. Osmanlı Devleti’nde hemen her hükümdar Balkan topraklarıyla yakından ilgilenmiş, bölgeye olan duyarlılıklarını her fırsatta hissettirmişlerdir. Öyle ki Osmanlı Sultanları Balkanlar’da ortaya çıkacak sancılı bir durumun bütün imparatorluğu yakından ilgilendireceğinin farkındaydılar. ‘Şark Meselesi’ kapsamında, Batılı devletlerin Osmanlı aleyhinde ürettiği projelerin hayata geçirilmesi ile tertiplenen isyan hareketleri Balkanlar’a olan ilgiyi daha da artırmıştır. Avrupa’da başlaması muhtemel Umumi Harb öncesi planlanan Balkan buhranı ve bölge topraklarının elden çıkma ihtimalinin önlenmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun öncelikli hedefleri arasındadır. Balkanlar’ın fethi devletin imparatorluk sürecine girişinde önemli bir aşama olduğu kadar, mezkûr toprakların elde tutulma çabaları da bir o kadar devletin fazla mesai harcamasına neden olmuştur. Osmanlı Sultanının olası çatışmayı önlemek ve bölgedeki unsurları kontrol altında tutmak adına gerçekleştirdiği Rumeli Seyahati, savaş öncesi dikkate şayan bir gelişme olmuştur. Mevcut çalışmamızda, Sultan Reşad’ın Rumeli seyahatini ele alarak, mezkûr seyahatin kamuoyu üzerindeki süreç ve sonuçlarını değerlendireceğiz. Çalışmada seyahat ile ilgili bugüne kadar ele alınmamış konular, Başbakanlık Osmanlı Arşivi vesikaları ile birlikte dönemin sivil ve askeri basını doğrultusunda aktarılacaktır. Anahtar Kelimeler: Sultan Reşad, Rumeli Seyahati, Osmanlı Devleti, Balkanlar ABSTRACT Rumelia lands have the qualification of being the most important part of the empire since they are the expansive door of the Ottoman Empire to the West. Almost every emperor in the Ottoman Empire dealt with the Balkan lands closely, they made feel their susceptibility to the region on all occasions. So, the Ottoman Sultans were aware of the fact that a torminous situation comes up in the Balkans would concern all the empire. Rebellion movements arranged with actualization of the projects against to the Ottoman produced by the Western States within the context of ‘Eastern Question’ increased the attention to the Balkans. Balkan crisis which was planned before the probable General War in Europe and prevention of the possibility of getting out hand of the Balkan lands were among the preferential objectives of the Ottoman Empire. As far as the conquest of Balkans was an important grade in entering the state to the process of empire, holding efforts of aforesaid lands caused the working overtime of the state. Rumelia journey which the Ottoman Sultan made real on behalf of preventing the possible conflict and keeping the elements in the region under control became a highly remarkable development before the war. In this available study, by discussing Sultan Reshad’s Rumelia journey, we will evaluate the process and conclusions of aforesaid journey on the public opinion. In the study, the subjects which haven’t been dealt related with the journey, up to the present will be transmitted in the direction of the civilian and military press of the period with the certificates of the Ottoman Archieve of the Prime Ministry. Keywords: Sultan Reshad, Rumalia Journey, Ottoman Empire, Balkans 63 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Mehmet Ali ÜNAL Pamukkale University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE EVLİYA ÇELEBİ’YE GÖRE BALKANLARDA KURULAN PAZARLAR VE PANAYIRLAR -17. YÜZYILDA BALKANLARDA TİCARETMARKETS AND FAIRS IN THE BALKANS IN THE LIGHT OF EVLIYA ÇELEBI’S RECORDS: TRADE IN THE 17TH CENTURY-BALKANS ENGLISH TITLE ÖZET Evliya Çelebi, seyahatnamesinin birçok yerinde gezdiği yerlerde karşılaştığı pazar ve panayırlar hakkında bilgi verir. Evliya, gezip dolaştığı yerlerde karşılaştığı ankâ bâzergân diye nitelendirdiği büyük tüccarlar ve hangi alanlarda ticaret yaptıkları ve hangi malların ticaretini yaptıkları ve şehirlerin ticarî fonksiyonları hakkında orijinal bilgiler aktarır. Baharat ve İpek yolları, Osmanlılar için uzun süre bir zenginlik kaynağı oldu. Zannedildiği gibi 1630’larda Baharat Yolu hemen devre dışı kalmadı. 17. yüzyıl ortalarında Osmanlı memleketlerinin her tarafında hala canlı bir ticaret vardı. Son yapılan araştırmalar bunu doğrulamaktadır. Evliya Çelebi, Rumeli’de bizzat gezip gördüğü panayırları över. Panayırlar bölgeler arası ticaret ağlarının birer parçasıdır. 17. yüzyılda panayırların bir önceki yüzyıla göre gerilediği tahmin olunsa da Evliya’nın anlatımına bakılırsa durum pek öyle görünmemektedir. Evliya, Rumeli’deki mühim bir kale ve şehir olan Ösek panayırını övgüyle anlatır; bu panayıra baharda ve sonbaharda pek çok ülkeden binlerce tüccârlar gelip mallarını satarlar. Eflâk ve Boğdan prensliklerini birbirinden ayıran Fohşan nehri üzerindeki Fohşan şehri önemli bir ticaret merkezidir. Bu şehrin bir tarafı Eflak’a bir tarafı Boğdan’a dâhildir. Eflâk tarafında yılda bir kere yaz, Boğdan tarafında da güz panayırı kurulur. Evliya, Eflâk tarafındaki Temmûz bâzârına rast gelmiş, üç gün kaldığı bu şehirde acayip ve garâip şeyler görmüştür. Yedi iklim dört köşeden yüz binden fazla kara şapkalı, elvan çuka kalpaklı tâ Kılbarak’dan, Kozak (Kazak) vilayetinden ve Çin ü Mâçin’den, Mahan vilâyetinden insanlar mallarıyla gelip, çadır ve kilimden dükkânlar yapmışlardır. Şehir kenarındaki kârgir dükkânlarda kefere tüccarları çeşitli ipek kumaşları satarlar; yük çözüp, yük bağlayıp, 40 gün 40 gece bâzâr-ı İsevî kurup herkes nadir bulunan mallarını satar. 40 günün üç gecesi eğlenceler tertip olunur ve zevk ü safâ edilir. Panayır tertip olunan Rumeli şehirlerinden Alasonya, Tırhala sancağındaki Maskolar kasabalarında da büyük panayırlar kurulur. Buralardaki panayırlara da Rûm (Anadolu), Arap, Acem, Sind ü Laristan ve Moltan’dan kısacası yedi iklimin ankâ tüccârları gelir. Nice kere yüz bin yük çözülüp satılır ve alınır. 20 gün süren panayırdan sonra herkes vatanlarına döner. Evliya’ya göre bu panayır Osmanlılardan çok önceye dayanır. Bu bildirimizde Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiler merkez alınarak 17. yüzyıl ortalarında Balkanlarda kurulan pazar ve panayırlar ele alınacak ve bunların Osmanlı iç ve dış ticaretindeki yeri ve önemi üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Evliya Çelebi, Balkanlar, pazar ve panayır, ticaret 64 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL M.A Mehmet EMLİK Necmettin Erbakan University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK GEZİ EDEBİYATINDA “ROMANYA” İMGESİ ENGLISH TITLE “ROMANIA” IMAGE IN REPUBLICAN PERIOD TURKISH TRAVEL LITERATURE ÖZET Gezilip görülen yerleri, o yerlerin özelliklerini, oralardaki insanların yaşantılarını, geleneklerini anlatan düzyazı türü olarak tanımlanan gezi yazıları edebî türler içinde ayrı bir öneme sahiptir. Gezi yazılarında gezilip görülen bölgelerin coğrafi, tarihî, kültürel ve sosyal özellikleri özgün bir üslupla kaleme alınır. Bireyler ve toplumlar arasında sağlam bir bağ kurulmasında; birbirlerini tanımasında ve anlamasında; iletişimin ve kültür alışverişinin sağlıklı bir biçimde sağlanmasında gezi yazıları ayrı bir yer tutar. Bununla birlikte gezi yazıları öznel bir nitelik taşır. Bu yazılar kurgulanırken çeşitli çağrışım ve imgeler aracılığıyla okur üzerinde bir algı oluşturma kaygısı göze çarpar. Yazarın bakış açısı ekseninde okur yönlendirilmek istenir. Bu bildiride Cumhuriyet döneminde yazılan İsmail Habib Sevük’ün “Tuna’dan Batı’ya” (1935), Sadri Ertem’in “Ankara-Bükreş” (1937), Çetin Altan’ın “Bir Uçtan Bir Uca” (1965), Yılmaz Çetiner’in “Şu Bizim Rumeli” (1967) ve Yusuf Ziya Bahadınlı’nın “Dört Sosyalist Ülke” (1970) adlı gezi kitapları çerçevesinde genelde Balkan coğrafyasının, özelde ise Romanya ve çevresinin Türk okura hangi düzlemde aktarılmaya çalışıldığı irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Gezi, Gezi Yazısı, Balkanlar, Romanya ABSTRACT Travel literature is defined as a prose type that tells the travelled places, the features of these places, the lives of people who live there, and it has an important place among literary genres. In travel writing, geographical, historical, and social characteristics of the travelled places are put pen to paper with a unique style. Travel writings have an important place in establishing a strong bond between individuals and societies, their knowing and understanding each other, enabling healthy communication and culture interchange. Additionally, travel writings have a subjective quality. In building these writings, there is a distinctive concern to create a perception on the readers through various associations and images. These writings try to direct readers to the axis of author’s perspective. The present paper studies in which context the Balkan geography in general; and Romania in specific were tried to be told to Turkish readers in travel books written in the Republican Period; “From Danube to the West” (1935) by İsmail Habib Sevük, “Ankara- Bucharest” (1937) by Sadri Ertem, “From One End to the Other” (1965) by Çetin Altan, “Our Rumelia” (1967) by Yılmaz Çetiner, and “Four Socialist Countries” (1970) by Yusuf Ziya Bahadınlı. Keywords: Travel, Travel Writing, Balkans, Romania 65 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Mehmet GÜNAY Celal Bayar University/Turkey [email protected] Research Assist. Mustafa AKBEL Celal Bayar University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE 40 NUMARALI ŞER’İYYE SİCİLİNE GÖRE MANASTIR ŞEHRİ ŞERIYYE REGISTRATION NUMBERED 40 ACCORDING TO MANASTIR CITY ÖZET Osmanlı tarihi kaynakları arasında Şer’iyye Sicilleri’nin önemli bir yeri vardır. Bu siciller içerisinde bulunan tereke defterleri sosyal ve iktisadi tarih açısından bize çok önemli veriler sunarlar. Tereke defterleri, Osmanlı Devlet teşkilatında idari-adli birimlerden biri olan kazalarda, kadılar tarafından tutulan ve Şer’iyye Sicilleri adı verilen defterler içerisinde yer almakta olup, kişilerin dolayısıyla şehirlerin sosyal ve ekonomik durumları hakkında detaylı bilgiler sunmaktadır. Çalışmamızda; Balkanlar’ın en önemli şehirlerinden birisi olan Manastır şehrinin 40 numaralı Şer’iyye Sicilinde bulunan tereke kayıtları ele alınıp değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Manastır, Şer’iyye Sicili, Tereke. ABSTRACT Şer’iyye registers, considered as crucial resources of Ottoman Empire history, provides valuable information on social and economic history through tereke notebooks involved. Tereke notebooks, recorded by the kadis and being among the Şer’iyye records notebooks in the districts which are one of the administrative - judicial units in Ottoman state organisation, represent detailed information about the persons’ social and economic structures. In our study, One of the most important cities in the Balkans the city of Manastır that it is discussed that Tereke records registered at numbered 40 Seriyye Registration records. Keywords: Manastır, Şer’iyye Register, Tereke. 66 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Mehmet İNBAŞI Erciyes University/Turkey [email protected] [email protected] TURKISH TITLE DİVAN-I HÜMAYUN NİŞAN KALEMİ KAYITLARINA GÖRE XVIII. YÜZYILDA RUMELİ EYALETİ RUMELI STATE AT THE BEGINNING OF XVIIIth CENTURY BASED ON IMPERIAL COUNCIL PRINCIPAL CLERK RECORDS ENGLISH TITLE ÖZET Bu bildiride, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve 1108 / 1696 ile 1183 / 1770 tarihleri arasını kapsayan “ATİK VÜZERA DEFTERİ” adını taşıyan defterdeki bilgiler incelenecektir. Defterde Anadolu ve Rumeli Eyaletleri’nde görev yapan çeşitli beylerbeyleri ve sancakbeyleri hakkında kısaca bilgiler verilmiştir. Atandığı yeni yerin ismi, önceki görev yeri, atandığı tarih kaydedilmiştir. Bu defterdeki bilgilerin Rumeli Eyaletleri’nde görev yapan idarecilerin isimleri incelenmiş ve bunlarla ilgili bir değerlendirme yapılmıştır. Anadolu ve Mısır Eyaletleri ile diğer eyaletlerde görev yapanların isimleri ise başka bir çalışma konusunda değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Rumeli Eyaleti, Atik Vüzere Defteri, Divan-ı Hümanyun. ABSTRACT In this paper, records in registration book, exist in Prime Ministry Ottoman Archives, called “Atik Vüzera Defteri” which covered the periods from 1108 to 1696 and from 1183 to 1770 will be examined. In that book, short information were given about governor and sandjakbeyi who performed duty in Anatolia and Rumeli States. The name of the place they have been appointed, previous place of work and date of appointment have been recorded. The names of the administrators who have worked in Rumeli States have been browsed and assessed. The names of the ones who have performed duty in the states, Anatolia and Egypt will be handled within the scope of another study Key Words: Rumeli State, Atik Vüzere Defteri, Imperial Council 67 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL TURKISH TITLE ENGLISH TITLE Prof Dr Mehmet İPÇİOĞLU Necmettin Erbakan University/Turkey [email protected] DİGİTAL ORTAMDA YAYINLANAN BULGARİSTAN DEVLET ARŞİVİNDEKİ BELGELER IŞIĞINDA OSMANLI YÖNETİMİNDE BALKAN TARİHİNE DAİR BAZI TESPİTLER SOME OBSERVATIONS ON THE HISTORY OF THE OTTOMAN BALKANS DOCUMENTS BY THE LIGHT OF THE DOCUMENTS İN THE BULGARIA NATIONAL DIGITAL LIBRARY ÖZET Sofya Kiril i Metodiy Merkez Kütüphanesi bünyesinde; yazı dili Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça olan; yazma eser, defter kolleksiyonu ve perakende arşiv belgelerinden oluşan bir milyonu aşkın Osmanlı tarihine ilişkin kitap ve belge barındırmaktadır. Bu kitap ve belgelerin bir kısmı yakın zamanda digital ortamda taranarak internette araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Biz de bu çalışmamızda bu belgelerden yararlanarak Osmanlı dönemi Balkan topraklarında yaşayan halkların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bazı tespitler yapmaya çalıştık. Söz konusu belgeler arasında Dobruca, Vidin, Rusçuk, Sofya’ya ait 190 adet şeriye sicil defteri öne çıkmaktadır ki, çalışmamızın temelini de bu defterler oluşturmaktadır. Bunun yanında Edirne, Dimetoka, Gümülcine, Gelibolu Cizye-i Gebran Muhasebe kayıtlarından bölgedeki gayrimüslimlere ait bilgilere ulaşılmış, Vize, Timurhisarı Tımar defterleri ile Sofya, Şehirköy ve İzvornik Voynuk defterleri ve yine Sofya, Kefe, Filibe Tahrir defterinden bölgenin gelir kaynakları ortaya çıkarılmaya çalışılmış, Tezakir-i Esnaf defterinden meslek erbabına dair bilgilere ulaşılmıştır. Bu şekilde Osmanlı dönemi Balkan tarihi ile ilgili yapılmış olan Türkiye’deki arşiv ve kütüphanelerde bulunan belgelere dayalı yüzlerce çalışmanın yanında Sofya Devlet Kütüphanesi’ndeki bu defterlerden de bir takım bilgiler edinilerek söz konusu çalışmalara katkı sağlamaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Sofya, Niş, Dobruca, Rusçuk, Vidin, Kefe, Şeriye Sicili, Tapu Tahrir Defteri, Cizye Defteri ABSTRACT Sofia Kiril i Methodius Central Library has , that language of these Ottoman Turkish, Arabic, and Persian, that consists of books from manuscripts, archives and retail collection ; books and documents on the history of the Ottoman Empire more than a million. Some of these books and documents were submitted the recent services to researchers on the internet scanned by digital media. We also try to do in this study some of the findings benefiting from these documents are related to the social and economic status of the people living in the Ottoman period, in the Balkan lands. In these documents, Dobrogea, Vidin, Ruse, Sofia 190 of Shari'a courts book excels that constitute the basis of our work on this book. Besides, from the Edirne, Dimetoka, Komotini, Gallipoli Cizye-i Gebran recordings to accounting information of non-Muslims in the region. From Visa, Timurhisari Timar books and Sofia, Şehirköy and İzvornik Voynuk Books and Tahrir Book of Sofia, Feodosiya, the Plovdiv has tried to reveal the income sources. It has also been reached with information about the occupation permit from the book trades. As a result, using data from the aforementioned book in the library Sofia has tried to contribute to the social and economic study of the Ottoman period of the Balkan States. Keywords: Sofia, Nis, Dobrogea, Ruse, Vidin, Feodosiya, Kadi Register, Land Register Book, Jizya Book 68 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Mehmet KIRBIYIK Necmettin Erbakan University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE 17. YÜZYILDA RUMELİ’DE KADI BİR ŞAİR AVNÎ MAHMÛD’UN DÖNEMİNE TANIKLIĞI WITNESS OF THE 17TH CENTURY: CADI- POET AVNÎ MAHMÛD ENGLISH TITLE ÖZET 16. yüzyılın son çeyreğinde doğduğu kuvvetle muhtemel olan Avnî Mahmud Filibeli’dir. H. 1075/ M. 1664-65’te vefat etmiştir. Rumeli’nin Kurşunlu (Sırbistan), Trebçe (Vulçıtrın), Srişnik (Bulgaristan), Berenvar (Peç) gibi şehir ve kasabalarında müderrislik ve kadılık görevlerini icra etmiştir. Özellikle kadılık görevini yürütürken yaşadıklarını, şikâyetlerini, adalet sisteminin işleyişini, mansıpların verilişindeki aksaklıkları ve tarafgirlikleri, halka dengesizce yüklenen vergileri, sosyal problemleri, yöneticilerin gafletlerini Tuhfetü’l-Hukkam (Hâkimlere Hediye) adlı mesnevisinde tenkidî bir üslupla dile getirmiştir. Bunları ifade ederken ekseriyetle yer ve şahıs adı vermekten kaçınmamış; bazen de olayları ve zihniyeti isim vermeksizin eleştirmekle yetinmiştir. “Hissi bir tarih metni”, olmasının yanında, manzum tarihler içinde de değerlendirilebilecek Tuhfetü’l-Hukkam adlı eseriyle Avnî, Rumeli’nin Osmanlı hâkimiyeti dönemindeki tarihine ışık tutmakla, zamanının cesur bir tanığı olduğunu göstermiştir. Anahtar kelimeler: Rumeli, kadı, divan şiiri, manzum tarih, tenkit. ABSTRACT Avnî Mahmud most probably born in the last quarter of the 16th century is from Plovdiv. He passed away in 1075 according to the Hegira Calendar and in 1664-65 according to the Gregorian Calendar. He served as a Cadi and Mudarris (professor) in cities and villages in Rumelia (Ottoman Grounds in Europe) such as Kurşunlu (Serbia), Trebçe (Vučitrn), Srişnik (Bulgaria), Berenvar (Pécs - Hungary). He depicted his experiences, especially during the time he served as a Cadi, in Tuhfetü’l-Hukkam (Present to the Rulers) in the form of mathnawī (poem based on independent, internally rhyming lines) composed of topics such as his experiences, complaints, the judiciary system, malfunctions and partiality in the dispersion of positions, unjust taxation, social problems, and unwary rulers with a critical tone. While doing this, he did not refrain from mentioning names and places; yet, sometimes he criticized the events and underlying mentality without naming them. Besides being an “emotional historical document”, in his work Tuhfetü’l-Hukkam that can be considered among historical texts in verse, Avni shed light to the Ottoman Era in Rumelia and was a brave witness of his time. Keywords: Rumelia, Cadi, Ottoman Poetry, Criticism, History in Verses. 69 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Mehmet Nuri ÇINARCI Yüzüncü Yıl University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ÂŞIK ÇELEBİ’NİN ŞİİRLERİNDE VE MEŞÂ’İRÜ’Ş-ŞU’ARÂ’SINDA BALKAN ŞEHİRLERİ İLE İLGİLİ İZLENİMLERİ IN ASHIK CHALABI’S POETS AND HIS MEŞÂ’IRÜ’Ş-ŞU’AR IMPRESSIONS ABOUT BALKAN CITIES ENGLISH TITLE ÖZET XVI. yüzyılda daha çok şairler tezkiresiyle ön plana çıkan Âşık Çelebi, küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim almış ve hem anne hem de baba tarafından devrin nam sahibi ailelerine mensup şahsiyetlerden biridir. Tezkireciliğinin yanı sıra kaleme aldığı şiirleriyle şairliğinden de söz ettiren Âşık Çelebi, Balkanlar’ın önemli şehirlerinden biri olan Prizren’de Vılcıtrın adında bir köyde doğmuştur. Âşık Çelebi eğitim hayatının önemli bir bölümünü İstanbul’da geçirmesine rağmen eğitim hayatını ifa ettikten sonra üstlenmiş olduğu devlet kurumlarındaki memuriyetlerin hemen hemen hepsini Balkan sınırları içerisinde bulunan çeşitli şehirlerde icra etmiştir. Görevleri vesilesiyle de bazı Balkan şehirlerinde yerleşerek oralarda uzun müddet yaşamış tabi bu esnada tezkiresinde ifade ettiği kadarıyla yakın şehirlere seyahat etme fırsatı bulmuştur. Bu nedenle Âşık Çelebi’nin hem şiirlerinde hem de şairler tezkiresi olan Meşâ’irü’ş-şu’arâ adlı eserinde bulunduğu ya da gezdiği Balkan şehirleri ile ilgili edindiği birçok izlenime rastlamak mümkündür. Âşık Çelebi’nin eserlerinde bu şehirler kimi zaman fiziksel özellikleriyle kimi zaman da güzellikleri yönüyle şairin ruhunda uyandırdığı etkileri bakımından ele alınmıştır. İki bölüm halinde hazırladığımız bu bildirinin ilk bölümünde Âşık Çelebi’nin şiirlerinde ikinci bölümünde ise şairler tezkiresinde Balkan şehirleriyle ilgili aktarmış olduğu izlenimler üzerinde durulacaktır. Anahtar Sözcükler: Balkan şehirleri, Âşık Çelebi şiirleri, Meşâ’irü’ş-şu’arâ. ABSTRACT XVI. century poets more prominent in Ashik Chalabi papers, received a good education from a young age and is one of the personalities belonging to the family on behalf of the owner of the transfer by both parents. From the poetry as well as poems penned by bioghrapy Ashik Chalabi , was born in a village called Vılcıtr in Prizren , which is one of the important cities of the Balkans. Ashik Chalabi located within the boundaries of the civil service training, almost all of the Balkans in spite of a significant portion of the review undertaken by the Gujarat state after execution of the educational institution of your life life has performed in various cities. Duties found with some Balkan subject in the meantime settled there lived a long time in the city the opportunity to travel to nearby cities as far as stated in the anthologies occasions. Therefore, Ashik Chalabi and poets as well as anthologies of poetry in his work where he or visit the Meşâ'irü'ş-şu'arâ gained about Balkan cities, it is possible to come across a lot of impressions. Ashik Chalabi's work in these cities, sometimes the effects are discussed in terms of the direction in which evoke the spirit of the poet wonders sometimes with physical properties. The second part of the first section of the poem in Ashik Chalabi in two sections of this paper we have prepared will focus on the impression that the poet has transferred about Balkan cities where the anthologies. Keywords: Balkan cities, Ashik Chalabi’s poets, Meşâ’irü’ş-şu’arâ. 70 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Mehmet Turgut BERBERCAN Çankırı Karatekin University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE DİYALEKTOLOJİK BİR İNCELEME: ROMANYA TATARCASI (ROMANYA TATAR AĞIZLARI) A DIALECTOLOGICAL ANALYSIS: ROMANIAN TATAR (ROMANIAN TARTAR DIALECTS) ENGLISH TITLE ÖZET Tuna nehrinin Karadeniz’e döküldüğü noktadan başlayarak Romanya’nın Köstence, Tulça ve Bulgaristan’ın Dobriç ve Silistre dolaylarını içine alan Dobruca bölgesinde konuşulan Türk ağızları Romanya Tatarcası veya Dobruca Tatarcası olarak anılır. Genel olarak Dobruca Nogaycası, Dobruca Tatarcası ve Dobruca Tatçası olarak belirlenen üç ana ağzı bulunan Romanya Tatarcası, gösterdiği diyalektolojik özelliklere bağlı olarak Kırım Tatar ağızlarının Romanya’daki tarihî devamı olmakla birlikte ses, yapı ve söz varlığı açısından çeşitli farklılıklar göstermesi ve Anadolu ağızlarına yaklaşan diyalektolojik farkları nedeniyle karma dil özellikleri taşıyan ilgi çekici bir yapıya sahip bulunmaktadır. Bu çalışmada, Dobruca Tatar edebiyatının önemli şair ve yazarlarından seçilmiş çeşitli metinlerden (şiirler, hikâyeler), derlemelerden (dörtlükler, destanlar, atasözleri, bilmeceler vs.) yararlanılarak diyalektolojik bir inceleme yapılmıştır. Çalışmada Romanya Tatarcasının Türk dili tarihi içindeki yeri belirlendikten sonra, metinlerdeki örnekler üzerinden ve karşılaştırmalı olarak genel diyalektolojik özellikler tespit edilmiş, Romanya Tatar ağızlarında mevcut bulunan karakteristik ses bilgisi ve yapı bilgisi özelliklerine işaret edilmiştir. Anahtar Kelimeler: diyalektoloji, Romanya Tatarcası, Dobruca, Türk dili. ABSTRACT Turkic dialects which are called Romanian Tartar or Dobrogea Tartar spoken in the region Dobrogea where begins from the flowing point of the River Tuna into the Black Sea and includes the Constanza and Tulcea districts of Romania and also Dobrich and Silistra districts of Bulgaria. Generally, Roman Tartar is classified into three main dialect groups which are Dobrogea Nogai, Dobrogea Tartar, Dobrogea Tat dialect. Depending on the dialectological specialities, Romanian Tartar which is an historical extension of Crimean Tartar dialects but also indicates various differences from the phonetical, morphological ve vocabulary view and bears resemblances to Turkish Anatolian dialects by means of its dialectological differences. Because of these metioned reasons Romanian Tartar has an interesting research based pattern. In this analysis, a dialectological analysis is made on the selected works (poems, short stories) of eminent poets and writers of Romanian Tartar literature and coompiled folk texts (verses, epics, adages, riddles etc.). Firstly the standing point of the Romanian Tartar in Turkish language history is determined and secondly, general dialectological specialities of the dialects are comparatively defined via the selected texts and additionally the characteristic phonological and morphological specialities of Roman Tartar dialects are pointed out in the research. Keywords: dialectology, Romanian Tartar, Dobrogea, Turkish language. 71 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL PdD .Candidate Mehmet TÜTÜNCÜ SOTA Research Centre for Turkish and Arabic World [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE TOWARDS A CORPUS OF OTTOMAN INSCRIPTIONS IN ROMANIA ROMANYA’DA OSMANLI KİTABELERİ KÜLLİYATI HAKKINDA ABSTRACT One of the less researched field neglected fıelds of the Ottoman Balkan Studies is the Ottoman Inscriptions. There is no corpus of these important witnesses of history, which can tell some hidden stories of building activities in the Balkans. I am some years involved with producing a corpus of Ottoman Inscriptions in the Balkans. Such a corpus can contribute to the history of Ottoman and Turkish language in the Balkans. In this contribution, I would like to give a survey Ottoman Inscriptions in Romania and Moldavia and surrounding areas, and of and make a balance of Ottoman Inscriptions. My main source will be the inscriptions that I have collected in my field research during last years in Romania where I have recorded still existent inscriptions. Another source will be the written sources like the Seyahatname of Evliya Celebi. The oldest inscription in Romania is from the times of Yildirim Bayezid from the year 1396 (during the War of Nigbolu) and the latest is from the year 1886, the last year of Ottoman rule. Key words: Corpus Ottoman Inscriptions, Romania ÖZET Osmanlı Balkanı Araştırmalarının ihmal edilmiş bir alanı da kitabe araştırmalarıdır. 600 yıllık Osmanlı hâkimiyetindeki Balkanlarda yazılan kitabelerin ve hâkimiyet alanlarındaki yapıların, bize fetihler hakkında önemli bilgiler vermesi beklenmektedir. Son yıllarda böyle bir külliyatı hazırlamak için Hollanda’da çalışmalar yapılmaktadır. Bu bildiride bu çalışmanın Romanya ve çevresindeki ülkelerde yaptığımız araştırma sonuçlarını açıklamak istiyorum. Bu yaptığımız araştırmada Romanya’daki en eski Osmanlı kitabesinin Yıldırım Bayezid devrinde yazılmış olduğu ve en yenisinin ise 1886 yılında Osmanlı hâkimiyetinin son yıllarına ait olduğu görülmektedir. Sahada yaptığımız araştırmaların yanı sıra yazılı kaynaklarda bulabildiğimiz kitabeleri de dikkate alarak hazırladığımız korpusun bize Romanya’daki Osmanlı hâkimiyeti ve varlığı hakkında önemli veriler sunması beklenmektedir. Anahtar Kelimeler: Osmanli Kitabeleri, Romanya 72 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Melek FETISLEAM Babeş-Bolyai University/Romania [email protected] ROMANIAN TITLE ENGLISH TITLE Afirmare identitară la tătarii dobrogeni in perioada interbelică IDENTITY ASSERTION IN DOBROGEA TARTARS IN THE INTERWAR PERIOD ABSTRACT Between the homeland Romania and the dream of the Crimea,our paper will analiyse the origins of the national consciousness of the Dobrudja Tatars in interwar period. With the rise of reform movements in the late Ottoman Empire, some local intellectuals who were inspired by Young Turk thinking called for a modernisation of the Muslim educational system in the Dobrudja and a more active participation of the Muslim minority in Romania's political life. These activities led to the emergence of a Turkish language press in Romania and finally gave birth to an organised national movement among the Dobrudja Tatars at the end of the 1920s, which lasted until 1945. Its main aim was to implement an explicit Tatar identity among the Diaspora which centred around the Crimea as the historical homeland of all Tatar groups. This longing for the Crimea was suppressed during the communist period, but reappeared in the early 1990s. The present article analyses the emergence of a Crimean Tatar national consciousness in the Dobrudja during the 20th century and bases its arguments on printed material in the Turkish, Tatar and Romanian languages Keywords: identity, homeland, education,press, national movement. 73 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Memli KRASNIQI Institute of Albanology/Republic of Kosovo [email protected] ENGLISH TITLE SOCIAL CONTRADICTIONS IN THE SANJAK OF SKOPJE DURING THE FIRST HALF OF THE NINETEENTH CENTURY ABSTRACT It is well known that European regions of the Ottoman Empire had a great importance for the “Sublime Porte", not only for their huge tax contribution, but also as part, from where the government gathered many soldiers for the needs of the empire. In one of the Ottoman archival documents dated 1815 it is written about the governor Maliq Pash Gjinolli from town of Pristina, who had sent 4.000 of his soldiers in the region of Nis, to fight against Serbians insurgents. It must be said that in Kosovo another powerful family, were Rrotllajt, who ruled with the Sanjak of Prizren, and who had good and close relations with the family of Gjinolljat from Gjilane. Those two families used the political power for their own interest, which brought contradictions with the majority of population including the Muslim citizens. As a result of mass discontent with Gjinollajt and after a number of protest letter sent to the government in Istanbul, people from the Sanjak of Skopje decided to go directly to the capital of the Ottoman Empery. So, from these documents it’s clear that in the beginnings of century XIX, one of the main problems of this huge empire was the inner economic crisis, which firstly brought social contradictions and secondly with inability of the ruling class to solve them, helped the process of disintegration of the Ottoman Empire. Keywords: Ottoman Empire, Sanjak of Skopje, Sublime Porte, Istanbul, Gjinolljat, Pristina, Gjilane. 74 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI Yüzüncü Yıl University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE BALKAN SAVAŞI ÖNCESİ HAZIRLANAN SEFERBERLİK PLANLARI MESELESİ THE ISSUE OF MOBILIZATIİON PLANS BEFORE THE BALKAN WARS ÖZET Zaferlerle dolu Türk tarihi içinde, Balkan Harbi kadar acıklı, fakat bugünkü ve gelecek nesiller için bütün safhaları ile birlikte, çeşitli yönlerden ibret dersi veren bir harp yoktur. Ahmet İzzet Paşa'nın Genel Kurmay Başkanlığı sırasında hazırlamış olduğu projelerden en önemlisi, belki de üzerinde en fazla konuşulanı, Balkanlarda çıkması muhtemel harplerle ilgili olarak hazırladığı seferberlik planlarıdır. Balkan hükümetlerinin her biri ile ayrı ayrı veya birkaçıyla toplu olarak savaşa girilmesi ihtimallerine göre beş ayrı savaş plânı ve bunlara göre yığınak cetvelleri hazırlanmıştır. Kendisinin “Balkanlar'da çıkması muhtemel harplere dair” başlığı ile adlandırdığı bu 12 projeden ilk beşini bizzat hazırlamıştır. Bunlar içerisinde, Balkan Harbi'nde tatbike en uygun olanı, 5 numaralı sefer plânı olduğu halde, bu plân ordulara tebliğ edilmemiş ve seferberliğin başında, şark ordusuna 1 nolu, garp ordusuna da 4 nolu plân verilmiştir. Biz burada, Türk Harp Tarihi’nde cidden büyük bir öneme haiz bu harp plânlarından Türk Ordusu için Balkan Harbi'ne hazırlanmak üzere emredilen 1, 4 ve bilhassa Balkan Harbi'ndeki duruma en uygun olan 5 numaralı sefer plânları üzerinde duracağız. Bu yenilgi üzerine yapılan bazı tenkilleri de değerlendireceğiz. Anahtar kelimeler: Balkan Savaşları, Genel Kurmay, Seferberlik Planı, Osmanlı Devleti, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Karadağ, Romanya ABSTRACT There isn't a war as pathetic as Balkan War that is that various aspects of caveat for today and for future generations with all stages in Turkish History full of victories. The most important of these projects which is prepared by Ahmet Izzet Pasha during the Chief of Staff probably most spoken on The mobilization plans are prepared about probable wars in Balkans. Each of the Balkan governments separately or more of five battle plan and buildup rulers has been prepared collectively according the possibility of entering the war. The first five of these 12 projects which has prepared by himself “About possible wars in the Balkans is” the name with the title. although the five number plan which is the most suitable application in Balkan War among these. this plan has not been notified to the army and it has been given the number one plan for east arrmy and the number four plan for the west army on the beginning of mobilization. We will analyze the five numbered plan for Turkish Army which is the most appropriate that is really having a great importance Turkish Military History in the Balkan War. We will consider some criticisms on this defeat. Keywords: Balkan Wars, General Staff, Mobilization Plan, the Ottoman Empire, Bulgaria, Serbia, Greece, Montenegro, Romania 75 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Metin OKTAY Necmettin Erbakan University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE OSMANLI DEVLETİ SONRASI BALKAN COĞRAFYASINA İKİ FARKLI BAKIŞ: “DRİNA KÖPRÜSÜ” İLE “VİRAN DAĞLAR” ENGLISH TITLE TWO DIFFERENT PERSPECTIVES ON BALKAN GEOGRAPHY AFTER OTTOMAN EMPIRE: “BRIDGE ON THE DRINA” AND “RUINED MOUNTAINS” ÖZET Çok kültürlü, çok kimlikli ve çok dinli bir yapıya sahip olan Balkan coğrafyası özellikle Fransız İhtilali sonrası ortaya çıkan milliyetçilik rüzgârının etkisiyle parçalanmanın ve ayrışmanın eşiğine gelmişti. Osmanlı Devleti’nin bölge üzerindeki gücünün ve hâkimiyetinin de her geçen gün azalması bu süreci hızlandırmıştı. 1800’lerin başından itibaren 500 yıllık Osmanlı varlığı, Balkan topraklarından çekilmeye başlar. Bu çekilme Balkanlarda yaşayan değişik kimliklere, kültürlere, dinlere ve dillere sahip insanlar arasında huzura ve barışa değil huzursuzluğa, savaşa ve bölünmeye yol açar. İnsanların ortak yaşama kültürü büyük zarar görür. Bu durum hayata tutulan bir ayna olan edebiyatta da yansımasını bulur. Bu bildiride İvo Andriç’in “Drina Köprüsü” ile Necati Cumalı’nın “Viran Dağlar” adlı romanlarında Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan çekilmesiyle oluşan kaotik ortam karşılaştırılmalı olarak ele alınacaktır Anahtar Kelimeler: Balkanlar, İvo Andriç, Necati Cumalı, Drina Köprüsü, Viran Dağlar ABSTRACT The Balkan geography that had a multi-cultural and multi-faith structure was on the edge of fragmentise and separation due to nationalism trend after French Revolution. The power and domination of Ottoman Empire weakened day by day, and that accelerated this process. As of early 1800s, 500 year-old Ottoman existence started to retreat from the Balkans. This retreat resulted in not peace, but unrest, battle and separation between people of different identities, cultures, religions and languages, who lived in the Balkans. Common life culture of people took a knock. This situation was also reflected in literature, which mirrors life. The present paper comparatively studies the chaotic environment resulted from the retreat of Ottoman Empire from the Balkans, in the novels “Bridge on The Drina” by Ivo Andriç”, and “Ruined Mountains” by Necati Cumalı. Key words: Balkans, İvo Andriç, Necati Cumalı, Bridge on The Drina, Ruined Mountains. 76 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME Professor Mihai D. DRECIN INSTITUTION E-MAIL University of Oradea/Romania [email protected] ENGLISH TITLE ADMINISTRATION AND TURKISH CIVILIZATION IN THE PASHALIK OF ORADEA (1660-1692) ABSTRACT In the documentary fund of the Department of History of the Ţării Crişurilor Museum of Oradea they store an amount of source materials, consisting of military and domestic pottery, antique prints, descriptions of the area due to some Turkish travelers etc. dating from the period of the Pashalik of Oradea. The study and their interpretation enable us to understand exactly how the social and economic, religious and administrative life in Oradea has been carried out and the hinterland of the city, until the parties Pomezeu and Beiuş, under the temporal Ottoman rule, ensuring to the urban and rural settlements a functionality in step with the times in constant modernization. 77 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Mihai RETEGAN University of Bucharest/Romania [email protected] ENGLISH TITLE THE BALKAN ENTENTE BETWEEN WISHFUL THINKING AND STRATEGIC REALITY ABSTRACT Abstract: The alliance made by four Balkan states in the mid of 30s was actually marked by serious problems, i.e. national interest and alliance planning. The paper tries to enlighten the real strategic options of the four powers. It will be a discussion about political background, military plans and strategic disagreement. Keywords: Balkan states, Balkan Entente, national interest, military policy, military planning. 78 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Research. Assist. Muharrem ERENLER Istanbul University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE RUS JEOPOLİTİĞİNDE ORTODOKSLUK FAKTÖRÜ: TARİHİ SEYRİ İÇERİSİNDE MOLDOVA ÖRNEĞİ THE ORTHODOX FACTOR IN RUSSIAN GEOPOLITICS: THE CASE OF MOLDAVIA ENGLISH TITLE ÖZET Coğrafya, milletlerin ve devletlerin kaderi üzerinde tek belirleyici olmasa da devletlerin hareket alanlarını çizen şartları oluşturan, onların davranışlarını şekillendiren kısıtlamaları yaratan vasatı tesis eder. Coğrafyanın dış politika ve güvenlik alanlarında Rusya’nın davranışlarını tayin edici etkisi sıklıkla vurgulanmaktadır. Tabi savunma hatlarının yokluğu ve saldırılar karşısında Rus sınırlarının savunmasızlığı gerçekleri rejimlerin değişmesinden bağımsız olarak Rus siyasi davranışında bir sürekliliğin teşekkülünde rol oynamıştır. Diğer yandan, jeopolitik başarı stratejik bir derinliğin temini olmaksızın güven altına alınamaz. Bu teminat ise sadece maddi araçlar ve askeri güç ile gerçekleştirilemez. Rus askeri gücünün bir tehdit unsuru olmaktan çıktığı anda Sovyet imparatorluğunun uyduları ile birlikte dağılması bu gerçeğe işaret etmektedir. Söz konusu stratejik derinlik bir devletin ortak değerler ekseninde diğer devletleri cezbedebilmesi ile sağlanabilir. Bu durum Joseph Nye tarafından yumuşak güç olarak kavramsallaştırılmış olup bir devletin temsil ettiği fikirler, değerler ve ilkelerde tecessüm etmektedir. Rus jeopolitik hedeflerinin gerçekleştirilmesinde Çarlık ordularının ve Sovyet ideolojisinin bir araç vazifesi görmediği durumlarda Rusya, bu eksiklikleri Ortodoksluğun birleştirici gücü ile tazmin edebilmektedir. İşlevsel olarak, Ortodoks kardeşliği Rusya’ya, askeri ve ideolojik unsurların kaybının sebep olduğu jeopolitik dezavantajı bertaraf etmesine yardım etmektedir. Bu makalede Rus devlet geleneğindeki jeopolitik süreklilikleri Moldova örneğinden hareketle incelemekteyim. Makalede Rus jeopolitik amaçlarının, imtiyazlı nüfuz alanı saydığı Çarlık ve Sovyet topraklarında neşet eden devletlerin somut özelliklerine göre farklı araçlarca temin edildiğini, Moldova örneğinde ise bu aracın Ortodoksluk olduğunu öne sürmekteyim. Anahtar Kelimeler: Rusya, Ortodoksluk, Balkanlar, Moldova, Jeopolitik ABSTRACT The geography is not the fate of nations and its organized political form, the state. Nevertheless, the geography sets the setting in which the states perform and it establishes the constraints the states are to shape their behaviors accordingly. Many scholars hold the view that the geography is the underlying factor behind Russian behavior pertaining to foreign and security policy. The absence of natural defense lines and the vulnerability of Russian borders vis-à-vis nomadic incursions left its mark on the formation of consistent Russian political behavior irrespective of the different regime types. However, the geopolitical success is not safe and guaranteed without strategic depth which is by no means provided by the material capabilities of the state. This is well-proven by the breakup of the former satellites and inner empire of the Soviet Union when the military might of Moscow was no longer perceived as a threat. The strategic depth can best be served by the attraction of the state based on shared ideas. This is conceptualized as a soft power by Joseph Nye and embodied as ideas, values and principles of a state. As ideology is no longer an instrument for promoting Russian geopolitical aims, and not to mention the outdatedness of an authoritarian rule, Russia rests on Orthodoxy to compensate for the solidarity provided by ideology and the handicap created by the inviolability of borders principle. Orthodox fraternity functionally helps Russia neutralize its geopolitical disadvantages it has inherited from the dissolution of the USSR. In this article, I look at the geopolitical constants in Russian statehood with a special focus on Moldavia. Also, I argue that the Russian geopolitical aims are best served by various tools depending on the concrete characteristics of each state born out of the Soviet Union, whose space Russia considers its area of privileged interest, and in Moldavia the key tool is Orthodoxy. Keywords: Russia, Orthodoxy, Balkans, Moldavia, Geopolitics 79 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof.Dr. Muhittin ELİAÇIK Kırıkkale University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE TOKATLI KÂNÎ’NİN, EFLAK VOYVODASI İSKERLET-ZÂDE KOSTANTİN’İN YEĞENİ ALEKSANDR İÇİN YAZDIĞI DİDAKTİK BİR DİL REHBERİ – TERTİP/METOD LANGUAGE LEARNING GUIDE WHICH WAS WRITTEN BY TOKATLI KANI FOR VOYVODA ALEKSANDR'S NEPHEW-STRUCTURE/METHOD ENGLISH TITLE ÖZET Türk dili ve edebiyatının öğretimi üzerine tarihsel süreç içinde kaleme alınmış pek çok eser olup, bu eserlerin yabancılar için yazılmış olanları gerek metod, gerekse Türk dilinin sözlü incelikleri bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu eserlerde yüzlerce yıllık birikimin ürünü olan kelime ve cümleler özenle seçilmiş ve ideal bir Türkçe öğretilmeye çalışılmıştır. Denilebilir ki bu eserler, yabancılara doğru, akıcı ve çekici Türkçe’nin öğretilmesi için yazılmıştır. Dolayısıyla Türkçe’yi en doğru ve güzel öğrenmenin bir yolu da bu eserlerden geçmektedir. Bu eserlerden birisi de Tokatlı Kânî (ö.1791) tarafından Eflak voyvodası İskerletzâde Kostantin’in yeğeni Aleksandr’ın Türkçe‘yi öğrenip konuşabilmesi amacıyla yazılmış didaktik tarzdaki Be-nâm-ı Havâriyyûn Bürûc-ı Fünûn adlı eserdir. Bu eser, uzun süre Romanya’da divan kâtiplikleri yapan ve orada Eflak voyvodasıyla özel bir yakınlık kuran Tokatlı Kânî’nin, o zamanın Türkçesi ile yazdığı bir eserdir. Kânî bu eserini istek üzerine ve pratik Türkçe’yi öğretmek amacıyla yazmıştır. Eser, sadece Aleksandr için değil, onun şahsında bütün Türkçe öğrenip konuşmak isteyenler için de güzel bir kılavuz nitelindedir. Bildirimizde bu eser, Türkçe öğrenme ve öğretmenin pedagojik boyutları bakımından incelenip tanıtılacaktır. Anahtar kelimeler: Türk dili, Tokatlı Kânî, Eflak, voyvoda, Aleksandr, Bürûc-ı Fünûn ABSTRACT There are many works were written on the teaching of Turkish language and literature. Methods of these works written for foreigners and are of great importance in terms of verbal subtleties of the Turkish language. In this works, is selected carefully words and sentences the product of hundreds of years of experience and is taught ideal Turkish. It can be said, in these works to foreigners is tried to teach fluently, attractive and towards Turkish. Therefore, in the most accurate and beautiful way of to learn Turkish this works is. One of these works is Tokatlı Kani's Buruc-ı Fünun named. This book is written for voyvoda İskerletzâde Constantine's nephew Aleksandr the Turkish learning. This work, which was written by Tokatlı Kani who work in Romania for a long time and is a very intimate friend with voyvoda Aleksandr. This book was written to teach practical Turkish. This work is also a good guide for all who want to learn Turkish. Keywords: Turkish language, Kani, Wallachia, İskerletzade, Aleksandr, Büruc-i Funun 80 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Research. Assist. Muhittin KUL Artvin Çoruh University [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE XV ve XVI. YÜZYILLARDA TIRHALA KAZÂSI VAKIFLARI KAZA OF TIRHALA FOUNDATIONS IN THE 15th and 16th CENTURIES ÖZET 1395 yılında Sultan I. Bayezid tarafından ele geçirilen Tırhala, Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Balkanlardaki en önemli uç sancaklarından biriydi. Turahan Bey ve oğlu Ömer Bey’in Teselya bölgesinde yapmış olduğu akınlar şehirden idare edilmişti. Tırhala, fethin ardından askerî bir üs olmanın yanında, kurulan vakıf eserleri ile de kısa zamanda bir Osmanlı şehrine dönüşmüştü. Bu çalışmada, 859 (1454-1455), 912 (1506-1507), 927 (1520-1521), 977 (1569) ve 1010 (1601-1602) tarihli Tahrir defterlerine göre kazada kurulan vakıf eserleri değerlendirilecektir. Özellikle Sultan I. Bayezid başta olmak üzere akıncı beylerinden Turahan Bey ve onun çocukları ile şehrin ileri gelenleri tarafından kurulan diğer vakıflar ele alınacaktır. Ayrıca şehirdeki vakıfların gelir-giderleri ve vakıf personelinin ücretleri hakkında bilgi verilecek, vakıfların şehrin inkişafına katkısı üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Tahrir, Vakıf, Tırhala, Turahan Bey. ABSTRACT Trikala seized by Sultan I. Bayezid in 1395, was one of the most important starboard end in Balkans till the era of the Conqueror Sultan Mehmed. Turahan Beg and his son Omer Beg raids in Thessaly region was ruled from the city. Trikala besides being a military base became an Ottoman City after a short time with foundation works. In this work, according to the 859 (1454-1455), 912 (1506-1507), 927 (1520-1521), 977 (1569) and 1010 (1601-1602) dated cadastral record books, foundation works will be evaluated. Other foundations established by especially Sultan I. Bayezid at first and Turahan Beg, one of the raider begs and his children and the notables of the city will be handled. Moreover, information about income-expenditures of foundations, foundation staff wages, the contribution of foundations to the city’s progress will be focused. Keywords: The Ottoman State, Cadastrial Record, Foundation, Trikala, Turahan Beg. 81 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Murat ÖZTÜRK Yüzüncü Yıl University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE DİVAN ŞİİRİNDE RUMELİ IRMAKLARI RIVERS OF RUMELIA (BALKAN) IN DIVAN POETRY ÖZET Klasik Türk şiirinde şairler gelenek çerçevesinde şiirler yazmakla beraber ilgileri ve üsluplarıyla şahsiliği yakalayabilmişlerdir. Şairlerin bireyselliği yakaladıkları unsurlardan biri de dış âlemle olan ilgileridir. Pek çok şair gerek toplumsal, gerek coğrafi olarak içinde bulunduğu mekâna ve zamana dair ilgisini dışa vurmuştur. Mekâna ait unsurlar arasında şehirler, yapılar ve bahçelerin yanı sıra dağlar ve nehirler gibi doğal güzellikler de gelir. Bu çerçevede şehrengiz, biladiye, belde-name ve dariye türlerine ait çok sayıda şiir yazılmıştır. Bu makalede de Rumeli’de yaşayan şairlerin divanlarından taranan ve ırmak etrafında yazılan şiirler işlenecektir. Başta Âşık Çelebi olmak üzere şairlerin Tuna, Tunca, Arda ve Meriç gibi ırmaklarla ilgili tasvirleri ve bunlar etrafındaki hissiyatları ele alınacaktır. Divan şiiri geleneğinde klasik teşbih unsurları vardır. Bunlardan biri akan gözyaşlarının ırmağa benzetilmesidir. Irmakla ilgili şiirlerde de nehirlerin akışına bulunan sebepler ve nehir-insan ilişkisi dikkat çekmektedir. Bu nedenle bu nehirlerin teşbih, teşhis ve mübalağa gibi edebi sanatlar çerçevesindeki kullanımları incelenecektir. Nehirler etrafında yazılan şiirlerin bazı özellikleri de Rumelili şairlerce yazılan ırmak şiirleriyle kısmi olarak mukayese edilecek; Fırat, Dicle, Nil ve Sakarya nehirleri üzerine yazılan şiirlerdeki ortak ve benzer hususlara dikkat çekilecektir. Anahtar Sözcükler: divan şiiri, Tuna, Âşık Çelebi, Tunca, Meriç, ırmak ABSTRACT Poets in classical Turkish poetry could catch individuality with their interests and styles as well as writing poems within the framework of tradition. One of the elements that capture the individuality of the poets is their interest with the outside world. Many poets externalized their interest in their era and environment in which he/she lives geographically or socially. The elements concerning the environment include natural beauties like mountain ranges and rivers as well as cities, buildings and gardens. Within this framework, many of poems were written in the kinds of “şehrengiz”, “biladiye”, “belde-name” and “dariye”. In this article, the poems that were scanned from divans of the poems lived in Rumelia and written around the river will be analyzed. The poets’ -especially Çelebi- descriptions and sentiment concerning the rivers such as Tuna, Tunca, Arda and Meriç will be discussed. In the tradition of Divan poetry, there are classic “simile (teşbih)” elements. One of them is flowing tears that are likened to the river. In the poems about rivers, reasons contained in the flow of rivers and river-human relations are noticed. Therefore, the use of these rivers within the framework of literary arts such as “teşbih”, “teşhis” and “mübalağa” will be examined. Some features of poems written around the river will be compared partially with river poems written by poets from Rumelia; common and similar points in poems written about Fırat, Dicle, Nile, and Sakarya rivers will be remarked. Keywords: Divan Poetry, Tuna, Ashik Çelebi,Tunca, Merich, river 82 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Mustafa ALKAN Gazi University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE XVI. YÜZYILDA OSMANLI SARAYI’NDA AV TEŞKİLATININ SİLİSTRE SANCAĞINDAKİ YAPILANMASI OTTOMAN HUNTING ORGANIZATION OF SILISTRA SANJAK IN THE 16th CENTURY ENGLISH TITLE Research Assist. Ferdi GÖKBUĞA Gazi University/Turkey [email protected] ÖZET Geleneksel toplumlarda avcılık iş, beslenme, spor ve eğlence olarak yaygın bir uğraşı iken, Türklerde devlet teşkilatlanmasının bir parçası, aynı zamanda askerî bir tatbikat olagelmiştir. Osmanlılarda ilk hükümdarlardan itibaren sarayda bir av teşkilatı vardır. Organize bir av teşkilatı, belli aralıklarla ava çıkma, ava katılım ve avlanılan av sayısı hükümdarların bir güç gösterisi olarak da algılanmıştır. Av organizasyonu, hükümdara ülkenin ve halkın vaziyetini görmek, yöneticileri teftiş etmek ve halkın dertlerini dinlemek için de vesile olmuştur. Bu açıdan av merasimine yüklenen anlam büyük önem arz etmektedir. Osmanlı Devleti sarayında avcı kuşu yetiştiriciliği teşkilatı erken devirlerinden itibaren müesseseleşmiştir. Bu teşkilatın taşra idaresinde belli sancaklarda uzantıları da oluşturulmuştur. Av teşkilatının taşra yapılanması; taşra doğancıları, sayyad (avcılar), yavrucu ve yuvacı, kayacı, görenceci ve tuzakçı şeklinde örgütlenmiştir. Av teşkilatının Osmanlı Devleti’nde taşradaki yapılanmasında bu gruplar, sarayın av kuşu ihtiyacını karşılamalarının yanı sıra, tabiî çevrenin ve vahşi hayvan varlığının korunması görevini de yerine getirmişlerdir. Avcılığın taşra teşkilâtı Silistre sancağında, doğan, seyfi, balaban, zağnos, çakır, gibi avcı kuşlar ile aşiyan (kuş yuvası) ve kayacılar gibi mensupları bulunmaktadır. Bunların terkibi, sayısı ve yayılımı ve görevlerinin babadan oğula geçme yoluyla sürdürüldüğü konusu hakkında Osmanlı arşivlerinde kayıtlar bulunmaktadır. Bu çalışmada 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde sarayın av teşkilatının Silistre sancağındaki uzantısı ele alınacaktır. Çalışmada kaynak olarak tahrir defterleri, maliyeden müdevver defterler, bâzdârân defterleri ile mühimme kayıtları kullanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Avcılık, Av Teşkilatı, Osmanlı Sarayı, Silistre Sancağı, Tahrir ABSTRACT While hunting in traditional societies is most commonly done for job, food, sports or entertainment, it has been fully part of Ottoman State organization as a military exercise or war game. From the first Ottoman rulers, there has been hunting organization in the palace. A hunting organization, regularly hunting practices and the number of prey has been perceived symbols of power. Hunting organization has been instrumental in identifying the situations of the country and people, inspecting managers and listening to their problems. In this respect, the meaning of hunting ceremony gains great importance. Hunting bird-growing organization in Ottoman Empire palace has been institutionalized for early years. Its provincial administration has been created for particular sanjaks. The structure of provincial hunting organization is organized in the form of provincial doğancıları, sayyad(hunter), yavrucu, yuvacı, kayacı, görenceci, tuzakçı. These provincial hunting organization of Ottoman Empire have also heavily contributed to the providing needs of the palace, pest control and protecting generation of many wild animals. In the provincial organization of hunting in Silistra Sanjak. there we find Imperial hunt officials called- doğan, Seyfi, balaban, zagnos, çakır, avcı with aşiyan (bird’s nest) and kayacı. In this study, in the 16th century provencial Ottoman hunting organization and services in Silistra has been inspected using tahrir defters, mühimme defters" (book records of an imperial assembly), bâzdârân defters, "maliyeden müdevver defters" (transferred from the financial office) Key Words: Hunting, Hunting organization, Ottoman Palace, Silistra Sanjak, Register 83 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Mustafa GENCER Abant İzzet Baysal University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE OSMANLI KAYNAKLARINDA KAZIKLI VOYVODA ALGISI VLAD TEPEŞ (KAZIKLI VOYVODA)’S PERCEPTION IN OTTOMAN SOURCES ÖZET Vlad Tepeş (Kazıklı Voyvoda)’in Osmanlı ile karşılaşması, babası Drakula’nın 1443 yılında Sultan II. Murad’ın karşısına çıkması ile başlar. Sultan, Drakula’dan şüphelendiği için oğlunu esir alır. 1448 yılına kadar Osmanlı topraklarında kalan Vlad Tepeş, II. Kosova savaşından hemen sonra Eflak’a geçerek babasının yerine geçmek üzere Osmanlı başkentini terk eder. Böylece Vlad’ın tutsaklığı ve Osmanlı subaylığı görevi sona erecektir. Hakkında psikolojik tahliller yapan Osmanlı tarih yazıcıları, Vlad hakkında “kazıklı” tabirini Osmanlı’dan hemen ayrıldıktan sonra kullanmazlar. Hatta bu ayrılığından sonra bile yaklaşık 5 yıl ülkesini Voyvoda olarak yönetmekte ve Osmanlı’ya vergi vermekte, sultanla iyi geçinmektedir. Bu beş yıl boyunca bile Osmanlı yazarları için Vlad Tepeş, henüz “kazıklı” değildir. Peki, Vlad ne zaman Osmanlı yazarları için “kazıklı voyvodadır?”: Osmanlı’ya başkaldırdığı zaman… Osmanlı’ya başkaldıran ve vergisini göndermeyen Vlad’ın bütün insanlık dışı ve kötülüklerini Osmanlı tarih yazıcıları ortaya dökmeye başlarlar. Bildiri, Vlad Tepeş’in ilkin saygı ve kabul gören / baş tacı / cesaretli voyvoda, ardından asi / isyankâr / haddini aşan ve padişah II. Mehmed’e karşı hilekâr tavrı, akabinde zalim / katil / melun: kazığa vurmayı siyaset edinen özelliklerini ele alacaktır. Ayrıca onun, kötü tabiatlı, akılsız, dinsiz ve batıl, fitneci ve bozguncu biri ve korkak olduğu dönemin kaynaklarına yansıyan diğer hususiyetleridir. Anahtar Kelimeler: Kazıklı Voyvoda, Vlad Tepeş, Drakula, Osmanlı kaynakları ABSTRACT Vlad Tepeş’s (Kazıklı Voyvoda) first encounter with the Ottomans was in 1443 when his father, Dracula, appeared before the Sultan Murad II. The Sultan took Vlad as a captive because he suspected from Dracula. Vlad Tepes stayed in Ottoman lands until 1448. After the Second Kosova War, he left Ottoman capital to take his father’s throne. Therefore, his captivity in Ottoman hands and compulsory service in the Ottoman army had ended. The Ottoman chroniclers, who analyzed Vlad Tepeş’s personality, did not use “kazıklı” to describe Vlad immediately after his departure. He ruled Eflak as an Ottoman voyvoda for five years, he paid his tributes, and he was loyal to the Sultan. During this period, the Ottomans did not use “kazıklı” to describe him. The moment he rebelled against the Ottoman rule, he became “kazıklı voyvoda” for the Ottomans. From that moment on, the Ottoman chroniclers started to focus on the diabolical deeds, and misbehaviors of rebellious Vlad. This presentation will be about different discourses on Vlad Tepeş in the Ottoman realm, from his honored and confirmed figure to his depiction as a rebel and transgressor, and his deceitful attitudes towards Sultan Mehmed II., subsequently his representations such as vicious, murderer, damned, and Vlad’s impaling practices. Keywords: Kazıklı Voyvoda, Vlad Tepes, Dracula, Ottoman Sources 84 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Mustafa ÖZSARI Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE 1930-1940 YILLARI ARASINDA BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN SOSYAL VE KÜLTÜREL DURUMUNA GENEL BİR BAKIŞ GENERAL OVERWIEV TO SOCIAL AND CULTURAL SITUATION OF BULGARIAN TURKS BETWEEN 1930-1940 ENGLISH TITLE ÖZET Bulgaristan’da 1930’lu yıllarda yaklaşık yarım milyon Türk nüfus yaşamaktadır. Türkler, Plovdiv, Razgrad, Sofya, Vidin ve Şumnu gibi Bulgaristan’ın çeşitli yerleşim birimlerine yayılmıştır. Bu dönemde Bulgaristan ekonomik ve siyasal açıdan kaotik bir görünüm ortaya koymaktadır. Halk bir yandan ekonomik kriz ile mücadele ederken, öte yandan askeri darbelerin, hükümet buhranlarının ve komünist propaganda faaliyetlerinin etkisi altında kalmıştır. Bu durum ülkedeki Türk azınlığı olumsuz anlamda biraz daha fazla etkilemiştir. 1930’lu yılların ilk yarısında Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığa karşı yeni bir baskı, sindirme ve göç politikası başlatılmıştır. Söz konusu dönemde büyük bir asimilasyon ile karşı karşıya kalan Türkler, Bulgaristan’daki varlıklarını sürdürebilmek için kısıtlı imkânlarla ciddî çaba göstermişlerdir. Türkler bu dönemde Bulgaristan’da çeşitli dernekler kurmuşlar, süreli yayınlar neşretmişler, eğitim-öğretim faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu arada aynı dönemde Kemalist Türkiye’nin benimsediği yeni dünya görüşü ile uyum sağlayamayan bazı Türkiyeli entelektüeller Bulgaristan’a yerleşmiş, onlar da siyasal ve kültürel çalışmalarını bu ülkede sürdürmüşlerdir. 1930-1940 yılları arasında Bulgaristan’da irili ufaklı 28 tane Türkçe gazete ve dergi yayımlanmıştır. Bunlara ilave olarak, geleneksel usullerle eğitim veren medreseler, modern mektepler, tekkeler ve zaviyeler, çeşitli dernek ve kurumlar 1930’lu yıllarda Bulgaristan Türklerinin sosyal ve kültürel konumunu etkileyen müesseselerdir. Bu bildiride önce 1930’lu yıllarda Bulgaristan’ın siyasal ve kültürel durumu değerlendirilecek, ardından Bulgaristan Türklerinin çıkardıkları gazeteler, kurdukları dernekler ve buradaki Türk eğitim kurumları eldeki veriler ölçüsünde genel hatlarıyla ele alınacak, söz konusu gelişmeler Türkiye’deki değişim ve dönüşümle mukayese edilecektir. Anahtar Kelimeler: Bulgaristan Türkleri, Bulgaristan Türk basını, Bulgaristan’da Türk ABSTRACT Nearly half million Turks had been living in Bulgaria during the years of 1930. Turks had been spreaded out various cities such as Plovdiv, Razgard , Sofia, Vidin and Shumnu. In this period there had been a caotic situation from the points of economical and political. Bulgaria not only had been exposed strongly with the economic crisis but also they had stayed under the influence of the communist propagands . This situation had negatively influenced the Turks minority. In the fist half of the 1930’s a nev migration politic and intimidation against Turks minority had begun in Bulgaria. Turks, stayed under the politic of assimilation, had struggled seriously with limited facilities in order to continue to exist in Bulgaria. Turks had founded various associations, published periodicals and continued education ctivities. In this period some entellectuals who couldn’t have adopted to nev world vision of Kemalist regime ın Turkey had left and settled in Bulgaria and they had continued to their culturel and political activities. 28 Turkish periodical published between 19301940. In additon to these madrasas which give education with traditional methodes, modern schools, Tekke and Zaviyahs, various associations are the most important instutions which had been influenced the social and cultural situations of Bulgaria Turks in the years of 1930’s. In this paper, firstly we vill evaluate the political and cultural situation of Bulgaria in 1930’s; secondly we will take into considiration the published periodicals, estaplished associations and opened schools by Bulgaria Turks. As a result we will compare the situations in Bulgaria Turks with Modern Turkey from the points of changing and transformation. Keywords: Bulgarian Turks, Turkish pres in Bulgaria, Turkish assocaitons in Bulgaria. 85 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Mücahit ÖZÇELİK Erciyes University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ROMANYA’NIN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA GİRMESİNİN TÜRK BASININDAKİ YANKILARI THE ECHOING EFFECTS OF ROMANIA'S ENTRANCE TO THE WORLD WAR I ON THE TURKISH MEDIA ENGLISH TITLE ÖZET Türk kamuoyu Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra Balkan Devletlerinin savaş karşısındaki tutumlarını yakından takip etmiştir. Çanakkale harekâtı sırasında İtilaf kuvvetlerinin Ege adalarını istediği gibi kullanmasına ses çıkaramayan Yunanistan, İtilaf Devletlerine yakın görünüyordu. Osmanlı Devleti açısından asıl önemli olan ise Almanya ile bağlantı ve İstanbul’un konumu açısından tarafsız Romanya ve Bulgaristan’ın takip edeceği politikalardı. Romanya, Rusya baskısından dolayı İtilaf Devletlerine daha yakın duruyordu. Askeri ve ekonomik açıdan Almanya’nın etkisinde olan Bulgaristan ise İkinci Balkan Savaşı’nın yaralarını sarmak için İttifak Devletlerinin yanında savaşa katılma konusunda istekli görünüyordu. Almanya’nın girişimleri ve Çanakkale Savaşlarının da etkisiyle Bulgaristan İttifak devletlerinin yanında savaşa dâhil olmuştur. Bundan sonra en önemli soru Romanya’nın durumuydu. Türk basınında Romanya’nın savaşa girip girmeyeceği, girerse hangi grubun yanında savaşa gireceği veya tarafsızlığını ne kadar devam ettirebileceği sürekli gündemdeydi. Romanya’nın 27 Ağustos 1916’da İtilaf Devletlerinin yanında savaşa girmesinin ardından ise basında bu durumun İstanbulBerlin Demiryoluna etkisi, Boğazlara, Karadeniz’in konumuna etkisi ve Dobruca’da başlayan çarpışmalara yer verilmiştir. Bu çalışmamızda, Sabah, Tanin, Tercüman-ı Hakikat, Tasvir-i Efkâr ve İkdam gibi dönemin Türk basının önemli gazetelerinde çıkan haber ve köşe yazılarına dayanarak Romanya’nın savaşa giriş tarihi olan 27 Ağustos 1916’nın öncesinde ve sonrasında yapılan değerlendirmeleri ve bakış açılarını ortaya çıkarmaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Birinci Dünya Savaşı, Romanya, Balkanlar, Türk Basını ABSTRACT Subsequent to the beginning of the 1st World War, the Turkish Media closely monitored the attitudes of the Balkan countries towards the war. Greece, which could not oppose the Allies to use the Aegean Islands at will during the Battle of Dardanelles, seemed to be close to the Allies. The most significant topics for the Ottoman Empire were the connection with Germany and the policies of neutral Romania and Bulgaria in terms of the position of Istanbul. Romania was close to the Allies due to the pressure by Russia. On the other hand, owing to Germany's military and economical influence, Bulgaria seemed to be willing to form an alliance with the Central Forces to amend the injuries left by the 2nd Balkan War. Owing to the initiatives of Germany and the effects of the Battle of Dardanelles, Bulgaria joined the war on the side of the Central Forces. After this, the most important matter was the condition of Romania. Whether Romania would join the war, which side the country would join or how long Romania would maintain neutrality towards the war was among the most frequent themes on the Turkish Media. After Romania joined the war on 27 August, 1916 with the Allies, the effects of this on Istanbul-Berlin Railroad, the Straits, the position of the Black Sea and the battle that started in Dobruja (Romenian: Dobrogea) became the main subjects on the media. In this study, we aim to reveal the evaluations and points of view before and after the date Romania joined the war, on 27 August, 1916, based on news and columns published on notable Turkish newspapers such as Sabah, Tanin, Tercümanı Hakikat, Tasvir-i Efkar and İkdam. Keywords: World War I, Romania, The Balkans, The Turkish Media 86 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL M.A Nadezhda VASILEVA Sakarya University/Turkey [email protected] ENGLISH TITLE BULGARIAN-TURKISH RELATIONS AT THE PREPARATION AND AFTER THE BEGINNING OF THE FIRST WORLD WAR ABSTRACT Since 1878, when it was resumed the Bulgarian state until 1914, when the First World War began, the relations between Bulgaria and Turkey is evolving quite unstable. Just one year before the military conflict that will outbreak apart in Europe and will be extended to the other continents around the world, on the Balkan Peninsula, there had been completed two consecutive wars - the First and the Second Balkan Wars. The first one lead to the Balkan Union created by Bulgaria, Serbia, Greece and Montenegro against the Ottoman Empire, and the second one broke out among the allies in an attempt to fairly redistribute the occupied territories in the European provinces of the Ottoman Empire. As a result of this, Bulgaria was forced to fight with Serbia, Greece, Romania and Turkey. After the end of the wars Ottoman Empire lost a significant part of its territory in the European provinces, Bulgaria faced with failure to complete its national unity. However, none of the two countries- Bulgaria and Ottoman Empire- did not suspect that soon there will be not only normalization of relations between them, but also that they will become allies. This was really carried out after the outbreak of World War First listed first when the wo states took the side of Triple Allies at the military conflict. The purpose of this article is to examine the bilateral relations of the two countries since the beginning of military conflict and to trace out the path that they walked during joining the Central Powers and thereby becoming actually allies. In preparing the article documents and materials are used from the Bulgarian National Archives, correspondence between Bulgarian representatives in Istanbul and Bulgarian government. Keywords: Ottoman Empire, Bulgaria, Central Powers 87 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL M.A. Nazmiye DEMİROĞLU Dokuz Eylül University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE TÜRKÇE’NİN BALKAN DİLLERİYLE İLİŞKİSİNDE KADIN VARLIĞI WOMEN’S PRESENCE IN THE RELATION OF TURKISH LANGUAGE WITH THE BALKAN LANGUAGES ÖZET Balkanlar’da 4. yüzyıldan beri varlıkları bilinen Türk boylarının dili, yerel köklerle boyanmış iplerle dokumuştur motiflerini. Getirdiği özgün motifleri yerel kumaşlara çizmiştir aynı zamanda. Bu dokumada doğaldır ki kadınların varlığından söz etmek gerekir. Ancak Balkan dilleri ve Türkçe’nin, Balkan folkloru ve Türk folkloru etkileşimlerinin, Balkanlar’da Osmanlı Devleti’nin izlerinin araştırıldığı çalışmalarda ‘kadın’ ve ‘kadına dair olan’ın yeterince konu olmadığını görüyoruz. Virginia Woolf’un 1929’da yazdığı ‘Kendine Ait Bir Oda’ kitabında ortaya koyduğu nedenlerle açıklayabileceğimiz gibi kadınlar, dünyanın her yerinde olduğu gibi Balkan coğrafyasındaki bütün halklar, milletlerde de yazılı edebiyatta varlık gösterememiştir. Ancak sözlü ürünler, edebiyatın çıktığı ilk kaynaklar değil midir? Kadınlar, erkeklerin olmadığı alanlar da dahil yaşamın her aşamasında sevinçlerini, hüzünlerini, özlemlerini, kayıplarını türkülere, masallara, atasözlerine, danslara, kumaşlara yazmışlardır. Aksini ileri sürmek mümkün değildir. 1960’lardan başlayarak feminist düşünce, tarihteki kadın görünürlüğünü, bilime, sanata kattıklarını açığa çıkarma çabasını derinleştirerek sürdürmektedir. Bu projeksiyon ışığında günümüzdeki kadın üretimlerinden yola çıkmalıdır. Balkan Dilleri ve Türkçe ilişkisinde yazılı eserlerin çevirisi konusunda önemli çalışmalar yapan çevirmen- yönetmen Bilge EMİN, kadınlığın derin hafızasını da işe koşarak, bu dillerin kesişim kümelerini görmekte, göstermekte ve tiyatro sahnesinde görünür kılmaktadır. Bu çalışmanın amacı kadının, Balkan Dilleri ve Türkçe etkileşiminde önemli bir yeri olduğunu, Balkan coğrafyasında Türkçe’ nin yerel dillerle ilişkisinde geçmişten bu güne kadınların rolünün araştırılması gereğini ortaya koymaktır. Bu amaçla Bilge Emin’in çeviri eserlerinden yararlanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kadın, Türk Dili, Balkanlar, Bilge Emin. ABSTRACT The language of the Turkish tribes whose existence in the Balkans is known to date back to the 4th century has woven its motifs with the yarns dyed by the local roots. It is naturally necessary to speak of women’s presence in this weaving. However, we witness that “woman” and “what is relating to woman” are not sufficiently in question in the studies in which the Balkan languages and Turkish language, the interaction between the Balkan and the Turkish folklore, and the tracks of the Ottoman Empire in the Balkans are researched. As it is possible to explain with the reasons set forth in “A Room of One’s Own” which Virginia Woolf wrote in 1929, women were not able to come in sight in the written literature among all the people, nations of the Balkan geography as well as in all the other regions across the world . Yet, aren’t the oral products the primary fountain out of which the literature emerges? Women have written their happiness, sorrows, longings, losses on the ballads, fairy tales, proverbs, dances, fabrics at every stage in their lives including the fields where men do not exist. To assert the contrary is not possible. Starting in the 1960s the feminist thought depeeningly maintain its efforts to uncover the women’s visibility and their contributions to science and art. It is to get by on today’s women’s productions under the light of this projection. Having done significant studies on the translation of the works within the relation of the Balkan languages and Turkish, the translator and director Bilge EMİN, by setting the deep memory of womanhood into the work, sees into, demonstrates the intersection sets of these languages, and make them visible on the theatre stage. The objective of this paper is to reveal that women has a place in the interaction of the Balkan languages and Turkish, and that it is required to research on the role of women from past to present in the relation of Turkish language with the local languages in the Balkan geography. For that purpose, the translated works of Bilge Emin will be drawn upon. Keywords: woman, Turkish language, Balkans, Bilge Emin 88 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Öğr. Gör. Neval KONUK Marmara University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE BULGARİSTAN’DA TÜRK MİMARİ TERİMLERİNİ İÇEREN TÜRKÇE YER İSİMLERİ TURKISH TOPONYMS THAT CONTAIN TURKISH ARCHITECTURAL TERMS IN BULGARIA ENGLISH TITLE ÖZET Günümüzde Bulgaristan, topraklarının her tarafında, beş asırlık Osmanlı medeniyetinin inkâr edilemeyen izlerini taşımaktadır. Osmanlı medeniyetinin en önemli kanıtları olan mimarî eserler, günümüzde her şehirde bulunmaktadır. Bununla birlikte, Bulgaristan sınırları içinde pek çok yerleşim yeri de, Osmanlı döneminde mimari terimlerle anılmaktaydı. Tebliğimizde, Hisar (Akça-hisar, Hisarlık, Başhisarlık, v.d.), Han (Demirhanlı, Emirhanlı, v.d.), Çeşme (Gündüz Çeşmesi, Çörtlen Çeşmesi v.d.), Köprü (Erköprü, Yerköprü, v.d.), Konak (konak, konak kuyucuğu, araba konak, v.d.), Kurna (Üçkurnalı, Kurna, Kurna-mogina v.d.), Türbe (Türbe, Türbeler,Türbeliler, Kadı Türbesi v.d.), Köşk (Köşkler v.d.), Palanka (Akça-palanka, Lom Palanka, v.d.), Saray (Saray, Paşasaray, v.d.), Tekke (Akpınar Tekkesi Ali Baba Tekkesi Köyü, v.d.), Kule (Kule, Kız Kulesi, v.d.), Kapı (Kapı, Kapıcık, Demirkapı,v.d.), Kale (Kodaman Kale, Kurt Kale, v.d.), Kaplıca (Beden Kaplıcası, Simitli Kaplıcası, v.d.), Ilıca (Ilıcaköy, Ilıcatatarı, v.d.), Hamam (Hamamdere) ve Tabakhane (Debbağhane Mahallesi) terimlerini içeren köy, akarsu, mahalle ve yerleşim yerleri Bulgarca ve Türkçe kaynaklar ve dönemin haritalarıyla ele alınarak anlatılacaktır. Ayrıca, yerleşim yerlerinin bugün aldıkları Bulgarca isimlere de yer verilecektir. Günümüze kısmen de olsa gelebilen Bulgaristan’daki Türkçe yer isimlerimizin derlenmesi ve incelenmesi, sistemli olarak bir araya getirilmesi ve bu işi derinliğine inceleme çalışılması amacını taşıyan bu yazı, böyle bir çalışmanın örneklerinden biridir. Beş yüzü aşkın senedir, Bulgar medeniyetini ve kültürünü belirlemiş, kültürel hayatında hâlâ gözle görülen izler bırakmış olan Osmanlı medeniyetinin, yer isimleri aracılığılıyla bir başka önemli etkisi ortaya çıkarılacaktır. Anahtar Kelimeler: Türk dili, yerleşim yerleri, mimari terimler, Osmanlı ve Türk Mimarisi, Osmanlı Medeniyeti. ABSRTACT Nowadays, Bulgaria retains undeniable traces of five-centuries-old Ottoman civilization all around its lands. Architectural products, which are the most important evidences of the Ottoman civilization, can be found in every city today. On the other hand, many sites situated in today’s Bulgaria were called by architectural terms during the Ottoman era. In this paper, villages, rivers, districts and sites that contain the terms Hisar (Akça-hisar, Hisarlık, Başhisarlık, etc.), Han (Demirhanlı, Emirhanlı, etc.), Çeşme (Gündüz Çeşmesi, Çörtlen Çeşmesi etc.), Köprü (Erköprü, Yerköprü, etc.), Konak (konak, konak kuyucuğu, araba konak, etc.), Kurna (Üçkurnalı, Kurna, Kurna-mogina etc.), Türbe (Türbe, Türbeler,Türbeliler, Kadı Türbesi etc.), Köşk (Köşkler etc.), Palanka (Akça-palanka, Lom Palanka, etc.), Saray (Saray, Paşasaray, etc.), Tekke (Akpınar Tekkesi Ali Baba Tekkesi Köyü, etc.), Kule (Kule, Kız Kulesi, etc.), Kapı (Kapı, Kapıcık, Demirkapı, etc.),Kale (Kodaman Kale, Kurt Kale, etc.), Kaplıca (Beden Kaplıcası, Simitli Kaplıcası, etc.), Ilıca (Ilıcaköy, Ilıcatatarı, etc.), Hamam (Hamamdere) and Tabakhane (Debbağhane Mahallesi) will be dealt with, using Bulgarian and Turkish sources and historical maps of the era. Moreover, the Bulgarian names of the sites that they acquired today will also be covered. This paper aims to compile, examine and gather the Turkish toponyms which survived, even though few in numbers, in Bulgaria in a systematic way, and to study these toponyms in detail; this work is another example of such a study. Another important effect of the Ottoman civilization will be uncovered through toponyms; a civilization which shaped Bulgarian civilization and culture for more than five centuries, and which left a visible trace in its cultural life to this day. Keywords: Turkish language, sites, architectural terms, Ottoman and Turkish architecture, Ottoman civilization. 89 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Reyhan Şahin ALLAHVERDİ Mehmet Akif Ersoy University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE II. BAYEZİD’İN KIZI HÜMAŞAH SULTAN VAKIFLARI THE FOUNDATIONS OF HUMASAH SULTAN WHO IS DAUGHTER OF SULTAN BAYEZID II ÖZET Bu çalışmada, Sultan II. Bayezid’in (1481-1512) kızı Hümaşah Sultan’ın Bursa’daki türbesi vakfı ile Üsküp ve Prizren’deki vakıfları ele alınmaktadır. Hümaşah Sultan vakıflarının hukuki yapısı ile vakfa ait köyler; vakfın gelir ve giderleri, dolayısıyla sosyal ve iktisadi yapısı da incelenecektir. Hümaşah Sultan vakıflarının vakfiyesi mevcut olmamakla birlikte ilgili vakıf defterlerinden vakfın tevliyet şartlarını öğrenebilmekteyiz. Buna göre vakıf zürri/evlatlık bir vakıf olup, tevliyetini kendi soyundan kız evladının erşedine şart koşmuştur. Anahtar kelimeler: Hümaşah Sultan, II. Bayezid, evlatlık vakıf, Malkoçoğlu Bali Paşa ABSTRACT In this study examines foundations (waqf) of Humasah Sultan who is daughter of Sultan II. Bayezid her tomb’s waqf in Bursa and, in Skopje and Prizren. It is examined foundations’ incomes and expense; villages belongs to waqfs and legal structure of Humasah Sultan’s waqfs, in this contex waqfs’ social and economic structure. Although there is no endowments of waqfs we can learn entailed estate of her waqfs by waqf registors. Arcording to these registors the waqfs are zurri/evlatlık (from generation to generation) waqf and her rightminded daughter’s daughters provide from waqf. Keywords: Hümasah Sultan, Bayezid II, evlatlık vaqf, Malkocoglu Bali Pasha 90 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Orhan KILIÇ Fırat University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE RUMİLİ EYALETİ’NE BAĞLI SANCAKLARIN 18. YÜZYILDAKİ İDARİ STATÜLERİ THE ADMINISTRATIVE STATUS OF SANJAKS DEPENDENT ON RUMILI STATE IN 18TH CENTURY ENGLISH TITLE ÖZET Rumili, Osmanlı Devleti'nin ilk beylerbeyiliğidir. Osmanlı Devleti’nin fetih hareketlerinin ağırlıklı olarak batı yönünde olması, Rumili Eyaleti’ni idari bakımdan etkilemiş ve sancak düzeyindeki idari taksimatı siyasi duruma göre sürekli olarak değişmiştir. Yapılan fetihlerle Rumili’deki sancak sayısı fazlalaşmış bu münasebetle bazı sancaklar ayrılarak kurulan yeni eyaletlerin bünyesine dâhil olmuşlardır. Cezayir-i Bahr-i Sefid, Kefe ve Bosna eyaletleri kurulunca Rumili Eyaleti’ne bağlı bir kısım sancaklar buralara bağlanmıştır. Kanuni döneminde; Paşa Sancağı (Edirne), Gelibolu, Silistre, Niğbolu, Vize, Çirmen, Sofya, Köstendil, Midüllü, Semendre, İskenderiye, Avlonya, İlbasan, Ohri, Ağrıboz, Tırhala, Prezrin, Alacahisar, Vidin, Florina, Mora, Vülçetrin, Yanina (Yanya), Karlıili, İzvornik, Hersek ve Bosna Rumili eyaletinin sancakları idi. Aynı dönemde bu sancakların dışında Karadağ, Kefe, Müsellem, Voynuk ve Çingâne sancaklarının da Rumili Eyaleti içinde olduklarını gösteren kaynaklar mevcuttur. 1630-1642 yıllarına ait tevcih kayıtlarının bulunduğu sancak tevcih defterindeki kayıtlara göre, ilgili dönemde Rumili Eyaleti şu sancaklardan müteşekkildi: Paşa Sancağı (Manastır), Köstendil, Tırhala, Prezrin, Yanya, Delvine, Vulçıtrin, Üsküb, İlbasan, Avlonya, Dukagin, İsklenderiye-i Arnavud, Ohri, Alacahisar ve Selanik. Kanuni dönemi başlarında 30-32 civarında olan sancak sayısı neredeyse bir asır sonra yarı yarıya azalmış ve 15’e düşmüştür. Rumeli Eyaleti 18. yüzyılda sancak sayısı bakımından 17. yüzyıla oranla çok fazla bir farklılık göstermemiştir. Rumili Eyaleti’ne bağlı sancakların hemen tamamı uzun bir süre klasik sancak statüsünde yönetilmişlerdir. Ancak 18. yüzyılda vezir ve beylerbeyi rütbesindeki paşalara verilecek eyalet kalmayınca ve bunlara sancak tevcihi uygulaması başlayınca Rumili Eyaleti’ndeki birçok sancağın arpalık suretiyle paşalara tevcih edilmeye başlandığı görülmektedir. 18. yüzyılda Köstendil, Tırhala, Yanya, Delvine, İlbasan, Avlonya, Dukakin, İskenderiyye ve Selânik sancakları genellikle arpalık olarak tasarruf edilmişlerdir. Bu tebliğde özellikle sancak tevcih defterleri ve ruus kayıtlarından elde edinilen bilgilerle Rumili Eyaleti’ndeki sancakların idari statüleri ortaya koyulacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Rumili, sancak, arpalık, eyalet ABSTRACT Rumili is the Ottoman Empire's first governorship. The fact that conquest moves of Ottoman was mainly on the western side affected Rumili administratively and administrative division has changed continuously according to the political situation. With the conquests, the number of flags in Rumili increased therefore some districts separated and took part in the new states. When the states of Cezayir-i Bahr-i Sefid, Kefe and Bosnia were founded, some districts of Rumili joined to these states. During the reign of Suleiman the Magnificent, Pasha Sanjak (Edirne), Gelibolu, Silistre, Niğbolu, Vize, Çirmen, Sofya, Köstendil, Midüllü, Semendre, İskenderiye, Avlonya, İlbasan, Ohri, Ağrıboz, Tırhala, Prezrin, Alacahisar, Vidin, Florina, Mora, Vülçetrin, Yanina (Yanya), Karlıili, İzvornik, Hersek and Bosna were provinces (districts) of Rumili. There are some resources showing that at the same period apart from these provinces Karadağ, Kefe, Müsellem, Voynuk and Çingâne were in the state of Rumili. In terms of grant record book of the years of 1630-1642, Rumili consists of these provinces; Pasha Sanjak (Manastır), Köstendil, Tırhala, Prezrin, Yanya, Delvine, Vulçıtrin, Üsküb, İlbasan, Avlonya, Dukagin, İsklenderiye-i Arnavud, Ohri, Alacahisr and Selanik. In the beginning period of the Suleiman The Magnificent, the number of provinces which were about 30-32, decreased by half nearly after a century and became 15. Rumili State did not show too much of difference in the 18th century compared to the 17th century in terms of the number of provinces. Nearly all of the provinces dependent upon Rumili, were ruled for a long time in the classic province statute. However, when there were no provinces for vizier and governors in the 18th century and after province grant system were started for them, a lot of provinces were directed to the Pashas by means of ecclesiastical benefice. In the 18th century Köstendil, Tırhala, Yanya, Delvine, İlbasan, Avlonya, Dukakin, İskenderiyye and Selânik were often saved as ecclesiastical benefice. In this paper, particularly sanjak grant register and administrative status of provinces in Rumili State will be introduced with the information collected from and Ruus register. Keywords: Rumili, Ottoman, sanjak, ecclesiastical benefice, state 91 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Ömer BIYIK Ege University/Turkey [email protected] / [email protected] TURKISH TITLE BARTINLI ES-SEYYID İBRAHIM HAMDI EFENDI'NIN ATLAS'INDA EFLAKBOĞDAN (MEMLEKETEYN) ENGLISH TITLE WALLACHIA AND MOLDAVIA (MEMLEKETEYN) IN ATLAS WRITTEN BY BARTINLI ES-SEYYID IBRAHIM HAMDI EFENDI ÖZET XVIII. yüzyıl ünlü Osmanlı coğrafyacılarından Bartınlı Es-Seyyid İbrahim Hamdi Efendi, Atlas isimli eserinde gerek Osmanlı memleketleri gerekse dünya coğrafyası hakkında değerli bilgiler vermektedir. İki ciltlik eserin ikinci cildi ve bilinen tek nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Eserler Kataloğunda muhafaza edilmektedir. İbrahim Hamdi eserinde bizzat gördüğü yerleri detaylı bir şekilde anlatmıştır. XVIII. yüzyılın ilk yarısında Hotin'de Cebehâne kâtibi ve defterdar kâtibi olarak görev yapan İbrahim Hamdi'nin eseri incelendiğinde, Besarabya topraklarını oldukça iyi bildiği anlaşılmaktadır. Eflak ve Boğdan memleketlerinin tarihi coğrafyasını anlatırken, bölgenin iktisâdi ve sosyo-kültürel durumunu da yansıtmıştır. Çalışmamızda, Atlas'da bahsedilen Eflak-Boğdan memleketlerinin (Memleketeyn) tarihi coğrafyası ve kültürel durumu değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Eflak, Boğdan, İbrahim Hamdi, Atlas, Besarabya ABSTRACT Bartınlı Es-Seyyid İbrahim Hamdi Efendi, Ottoman Geographer of the 18th century, provide valuable information on the Ottoman countries as well as world geography in his work titled "Atlas". It has consists of two chapters and its only known and preserved chapter is in the Catalogue of Manuscripts Collection of Suleymaniye Library. Ibrahim Hamdi especially described in details where he saw in his work. In the first half of 18thcentury he worked in Khotyn as Cebehâne Kâtibi and Defterdar Kâtibi. Hence it can be understood that he also knew Bessarabia very well. He also defined economic and socio-cultural condition of the region explaining the Wallachia and Moldavia’s historical geography. In the present study, historical geography and cultural situation of Wallachia and Moldavia were assessed as mentioned in Atlas. Keywords: Wallachia, Moldavia, Ibrahim Hamdi, Atlas, Bessarabia 92 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Özhan KAPICI Hacettepe University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE DEVRİM İHRACI: KIRIM HARBİ SONRASINDA BALKANLARDA YABANCI İHTİLALCİLER (1856-1876) ENGLISH TITLE EXPORT OF REVOLUTION: FOREIGN REVOLUTIONARIES IN THE BALKANS FOLLOWING THE CRIMEAN WAR (1856-1876) ÖZET 19. yüzyılın ikinci yarısı, siyasî ve ideolojik hareketlerin dolaşımı bakımından bazı tarihçilerce “erken küreselleşme” olarak adlandırılır. İdeolojilerin ve siyasî hareketlerin hızla dünyanın ücra köşelerine kadar yayıldığı bu dönemde, Avrupa’nın herhangi bir merkezinden zuhur eden ihtilalci bir hareket, dünyanın herhangi bir bölgesinde kendisine muhatap veya taraftar bulabilirdi. Yüzyılın ortasından itibaren Avrupalı ihtilalciler; sürgünler, firar yahut maceraperest heveslerden olsun, dünyanın geri kalan kısmına daha sık seyahat etmeye başlar. Avrupa’nın en yakın uzantısı Osmanlı coğrafyası, bunların dolaysız temasta bulundukları ilk topraklardı. 1848 İhtilalleri ve Kırım Savaşı sonrasında Orta ve Doğu Avrupa, bir dizi ayaklanmaya sahne olur. Avusturya’ya karşı İtalyan ve Macar, Rusya’ya karşı Polonya ihtilalleri, Osmanlı İmparatorluğu’nu yalnızca siyasî mülteciler meselesiyle karşı karşıya bırakmaz, aynı zamanda özellikle Balkanlarda kalıcı sosyo-politik etkiler de bırakır. 1860’larda Osmanlı topraklarına Garibaldici anarşistler gelir. Kırım Savaşı sonrasında III. Napoléon rejiminin Orta ve Doğu Avrupa’daki monarşi karşıtı devrimci hareketlere verdiği destekle bunları himayesine alması, Osmanlı İmparatorluğu’nu da etkiler. Bir yandan İtalyan Garibaldicilerin ajitasyonları, diğer yandan Polonyalı ve Macar ihtilalcilerin faaliyetleri, Balkanlardaki mahalli ihtilal hareketlerini doğrudan etkiler. Öte yandan Rusya’daki otokratik rejimden Balkanlar’a firar eden münferit marjinaller de bölgede görülmeye başlar. Girit isyanı sırasında gelen Slavcı Rus romantik ihtilalcilerle birlikte Balkanlar, karmaşık bir ideolojik hareketler manzumesini andırır; Garibaldici, Polonyalı, Rus anarşist ve firarilerin bireysel veya örgütlü devrimcilerin ihtilal senaryolarına sahne olur. Avrupalı ihtilalcilerin faaliyet gösterdiği başlıca bölge, Romanya’dır ve Bükreş, Osmanlı tabiyetinde olmayan yabancı ihtilalcilerin Balkanlı ihtilalciler ile doğrudan etkileşime geçtiği başlıca siyasî merkezdir. Bu politik ajitatörler ile Osmanlı toprakları sosyalist ve anarşist hareketlerle de tanışır. Balkanlı ihtilalcilerin bir kısmı Osmanlı karşıtı ulusalcılık hissiyatlarını bu marjinal ideolojilerle beslemişlerdir. Bu tebliğin amacı, Tanzimat’ın ikinci evresinde Balkanlardaki Macar, Polonyalı, Rus ve Garibaldici devrimcilerin ajistayonlarını, tarihsel problematikler etrafında Osmanlı, Fransız, Rus ve İngiliz arşiv kaynaklarına istinaden değerlendirmektir. Anahtar Kelimeler: Balkanlar, ihtilalciler, anarşistler, Garibaldiciler, mülteciler ABSTRACT The Second half of the 19th century is characterized by some historians as an “early globalization period” with respect to the circulation of the ideology and political movements which were rapidly spread to the distant lands of the world, a revolutionary revival that was emerged anywhere in the Europe, could immediately have found herself any follower or supporter in the another part of the world. Beginning from the middle of the century European adventurer revolutionaries travelled across the world due to the political exiles, asylum or romantic and revolutionary motives. The Ottoman Empire that was the close extension of Europe was the first land who established connections directly with these adventurers or expelled revolutionaries. Central and Eastern Europe had been the stage for a number of upheavals following the Revolutions of 1848 as well as the Crimean War. Ottoman Empire encountered with not only the refugee question but also sociopolitical turmoils in the Balkans as the result of the reactions in Italy and Hungary against the Habsburg Empire and Polish revolts against Russia. Garibaldians arrived into the lands of the Ottoman Empire in 1860’s. Patronizing revolutionary activities against the monarchies in the Central and Eastern Europe by the Regime of Napoléon III brought had some socio-political impacts in the Balkans. Garibaldian agitations, Polish and Hungarian revolts directly affected revolutionary movements in Balkans. On the other hand, individual marginal revolutionaries ran away from the autocratic regime of Russia to the Balkans came into sight in the Ottoman lands. Thus the Peninsula appeared as a composition which comprised of the different ideological and revolutionary movements. Thus, this paper aims to focus on the activities of Garibaldians as well as Russian, Polish and Hungarian revolutionaries and their interactions in the Balkans during the second half of the Tanzimat period based on the Ottoman, French, British and Russian archival sources. Keywords: Balkans, revolutionaries, refugees, anarchists, Garibaldians 93 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Paul DOMINTE Ovidius University/Romania [email protected] ENGLISH TITLE ROMANIA’S PUBLIC OPINION ON THE ATTACK IN SARAJEVO IN JUNE 1914 ABSTRACT The attack in Sarajevo disrupted public opinion in Romania, at least as much as in the rest of Europe, especially since Franz Ferdinand gave some hope of autonomy to the oppressed nationalities of Austria-Hungary. In this context the Transylvanian Romanians supported the new policy promoted by the crown prince, Franz Ferdinand, which seemed to emerge on the horizon, being directly interested to gain a better status in regard to the Hungarian politicians who proved quite deaf to the requirements of other nationalities in Hungary. For this reason the attempt was to become the pretext for the outbreak of World War I, which prompted a large interest in Romania, where it made the headlines of various publications of national interest; it equally held the attention of politicians and memoir writers, which gave the event a specific importance. Keywords: Sarajevo, attack, Franz Ferdinand, public opinion, local mass-media 94 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Petre TURLEA Romanian Academy of Scientist/Romania [email protected] ENGLISH TITLE ROMANIANS FROM SERBIA 1940–1944 ABSTRACT During the Second World War, Yugoslavia disappeared after the invasion of Germany, Italy, Hungary and Bulgaria. Romania has not taken part to aggression. Romanians situation from Serbia, very heavy and before 1940, has become dramatic, they were under pressure and violence because of occupying armies, but were also subject to the violence yugoslav partisans. Under these circumstances, the romanians have asked for joining their territories with Romania. Althought Ion Antonescu was not accepted adopting this fairly desideratum in time of war, but only see him to be discussed at the Peace Conference, however, he has granted romanians from Serbia all the support material and diplomatic. Keywords: Yugoslavia, Serbia, Germany, romanians, serbians, Ion Antonescu 95 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Raşit KOÇ Yüzüncü Yıl University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ŞEMSEDDİN SAMİ’NİN DİL ÇALIŞMALARININ TÜRK DİLİ VE TÜRKÇE ÖĞRETİMİ AÇISINDAN ÖNEMİ IMPORTANT OF LANGUAGE STUDIES OF SEMSEDDIN SAMI FROM THE ASPECTS OF TURKISH LANGUAGE AND TURKISH EDUCATION ENGLISH TITLE ÖZET Bilinen yazılı geçmişi Göktürk Kitabeleri ile başlayan Türk Dili’nin tarihi süreç içerisinde değişik adlarla anılan yazı dilleri olmuştur. Yüzyıllar içerisinde hâkimiyet ve yayılma alanı genişleyen Türk boyları birbirlerinden uzaklaşarak birden fazla yazı dili kullanır hâle gelmiştir. Bunlar içerisinde Eski Türkçe ve Orta Türkçe dönemlerine göre daha fazla yabancı kelimenin görüldüğü 15. yüzyıldan sonra Osmanlı Türkçesi (Osmanlıca) olarak adlandırılan yazı dili olmuştur. Arapça ve Farsça’nın etkisiyle giderek yalın Türkçe’den uzaklaşan bu yazı dili, zamanla tamamen Arapça ve Farsça kelimelerin ve dil bilgisi kurallarının etkisi altına girmiştir. Tanzimat dönemiyle başlayan dilde sadeleşme düşüncesiyle beraber Türkçe’nin gramerinin ve sözlüğünün yazılması tartışmaları da hız kazanmış ve böylece Arapça ve Farsça’dan ayrı bir Türkçe’nin varlığı adeta yeniden hatırlanmıştır. Dönemin aydınlarının girişimleri neticesinde Türkçe Sarf ve Nahiv (dil bilgisi) kitapları ve sözlükleri hazırlanmaya başlanmıştır. Hazırlanan gramer kitaplarında neredeyse tamamen Arapça ve Farsça dil bilgisi kurallarına yer verilmişse de zamanla bu kitaplarda Türkçe dil bilgisi kuralları da işlenmiştir. Gramer kitaplarındaki Arapça ve Farsça etkisi hazırlanan ilk sözlüklerde de görülmektedir. Dilimizin adı Türk dili olmasına rağmen ilk hazırlanan sözlüklerin çoğunun isminin “Lûgat-i Osmanî”dir. Bu devirde daha bilinçli çalışmalar yapan aydınlar da olmuştur. Bunların başında Şemseddin Sami gelmektedir. Aslen bir Arnavut olan Şemseddin Sami hazırladığı sözlüğün ismini zamanındaki pek çok yazarın aksine “Kâmûs-ı Türkî” koyarak dilimizin adının Türkçe olduğunu haykırmak istemiştir. Şemseddin Sami eserine neden bu ismi verdiğini de eserin ilk nüshasında şöyle belirtmektedir: “Bizce müsta’mel lûgat-ı Arabiyye ve Farisiyyeyi câmi olduğu hâlde, bu kitabın “Kâmûs-ı Türkî” namıyla tesmiyesine belki itiraz edenler bulunur. Lakin lisânımız Lisân-ı Türkîdir. Bu lisâna mahsus lûgat kitabına dahi başka isim düşünmek abestir. Lisânımızda müstamel kelimelerin cümlesi de herhangi bir lisândan mahuz olursa olsun, hakikaten müstamel ve malum olmak şartıyla, Türkçeden maduddur.” Bu çalışmada, Balkan kökenli bir Osmanlı aydını olan Şemseddin Sami’nin görüşleri ve eserleri ile Türk diline ve Türkçe öğretimine olan katkıları üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Şemseddin Sami, Türk dili, Türkçe öğretimi. ABSTRACT Turkish language which has begun with Göktürk Inscriptions named with different names in historical process has different inscriptive languages. Turkish Principalities which has dominated and spread on a large area has grown away from eachother and thus they used more than one inscriptive languages. Ottoman Turkish which includes more borrowed words than Old Turkish and Middle Turkish has became inscriptive language after 15th century. This inscriptive language which lost its nominativity in time, came under the control of Arabic and Persian words and grammer rules. With the affect of nominativity of Turkish which begins with Tanzimat Period made writing of Turkish grammar and dictionary to be done faster and difference of Turkish from Arabic and Persian understood. Turkish grammar books has begun to be written with the results of mentioned term’s intelectuals. Arabic and Persian grammer rules are worked most in Written grammer books but then Turkish grammer rules are worked too. Affect of Arabic and Persian to grammer books can also be seen in first dictionaries too. Inspite of Turkish as a language name, our first dictionary named as “Lûgat-i Osmanî”. In mentioned period there are intellectuals who worked more consciously. Şemseddin Sami who is one of them is from Albania. He wanted to express that our language name is Turkish by naming his his dictionary as “Kâmûs-ı Türkî”. He tells reason why he named his dictionary as Kâmûs-ı Türkî in the first volume of this work: “Bizce müsta’mel lûgat-ı Arabiyye ve Farisiyyeyi câmi olduğu hâlde, bu kitabın “Kâmûs-ı Türkî” namıyla tesmiyesine belki itiraz edenler bulunur. Lakin lisânımız Lisân-ı Türkîdir. Bu lisâna mahsus lûgat kitabına dahi başka isim düşünmek abestir. Lisânımızda müstamel kelimelerin cümlesi de herhangi bir lisândan mahuz olursa olsun, hakikaten müstamel ve malum olmak şartıyla, Türkçeden maduddur.” In this study contributions of Şemseddin Sami who is an Albanian and an Ottoman intellectual will be examined with the aspects of Turkish Language and Turkish education. Keywords: Şemseddin Sami, Turkish Language, Turkish education. 96 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof.Dr. Assoc. Prof. Dr. Recep EFE İsa CÜREBAL Balıkesir University/Turkey recepefe@h [email protected] otmail.com om TURKISH TITLE 1877-1925 YILLARI ARASINDA BALKANLAR’DAN YAPILAN GÖÇLERİN OSMANLI İMPARATORLUĞU VE TÜRKİYE’DE DEMOGRAFİK YAPI ÜZERİNE ETKİLERİ IMPACTS OF BALKAN MIGRATION OF 1877-1925 ON DEMOGRAPHIC STRUCTURE OF OTTOMAN EMPIRE AND TURKEY ENGLISH TITLE Assist. Prof. Dr. Süleyman SÖNMEZ muhtesemnef@gmail. com Prof. Dr. Abdullah SOYKAN [email protected] ÖZET İnsanlık tarihi ile başlamış olan göçler günümüzde de devam etmektedir. Göçlerin çoğu, yaşanılan yerlerde meydana gelen doğal ve siyasal olaylar sonucu yapılmıştır. Fakat bazı göçler ise insanların yerlerinden yurtlarından zorla başka yerlere gitmeye zorlanması şeklinde ortaya çıkmıştır. Tarihte yaşanan kitlesel göçler ülkelerin demografik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu değişiklik ekonomik, siyasal ve sosyal değişimlere de neden olmuştur. Bu çalışmada; göçler 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı, 1912-1913 Balkan savaşları ve 1923-1925 arasında Mübadele sonucu yapılanlar olarak 3 dönem halinde incelenmiş demografik yapı üzerindeki etkileri ortaya konmuştur. Osmanlı döneminde XIV. yüzyılda Balkanlar’ın fethi ile Anadolu’dan göçler başlamış ve bu süreç birkaç yüzyıl sürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamaya ve Avrupa’daki topraklarını kaybetmeye başlamasıyla XVIII. yüzyıldan itibaren Avrupa ve Balkanlardan Anadolu’ya ya da Trakya dâhil Osmanlı topraklarına göçler başlamıştır. Balkanlar’a ve Rumeli’ye yapılan göçler planlı ve iskân politikası çerçevesinde olmuştur. Hâlbuki tersi olan göçler kaybedilen savaşlar sonucu kitleler halinde plansız yapılmış olup Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında hem demografik değişimlere neden olmuş ve hem de önemli iskân sorunları ortaya çıkarmıştır. Bu göçler değişik sayıdaki gruplar halinde XIX. yüzyıl ortalarında başlamış olup bazı dönemlerde kitleler halinde göçe dönüşmüştür. Anahtar Kelimeler: Balkanlar, Göç, Osmanlı Devleti, Türkiye ABSTRACT Migrations that started with the history of humanity still continue today. Most of the migrations resulted from natural and political events. However some migrations have occurred when people were forced out of their homes and homelands. Mass migrations have extremely changed demographic structures of involved countries throughout history and caused economic, political and social changes as well. In this study the results of immigrations that took place during 1877-1878 Ottoman-Russian War, 1912-1913 Baltic Wars and the population exchange of 1923-1925 were studied in 3 stages and their effects on the demographic structure were presented. Migrations out of Anatolia began during the Ottoman period in the 14. Century with the conquest of the Balkan Regions, a process which continued for a few hundred years. Migrations to Anatolia from Europe and The Balkans or to Ottoman land including Trachea began in the 18th century with the weakening of The Ottoman Empire and the loss of its lands in Europe. Migrations to the Balkans and Rumelia were planned and coordinated as part of the Habitation/Housing Policy. However the reverse mass migrations due to lost wars were unplanned and caused demographic changes and important housing/settlement problems in the Ottoman Empire and the Turkish Republic. These migrations began in the mid 19th century with groups of varying numbers and in some periods turned into mass migrations. Keywords: The Balkans, Migration, Ottoman Empire, Turkey 97 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL TURKISH TITLE ENGLISH TITLE Dr. Reyhan İsmet ÖZSARI Balıkesir University/Turkey [email protected] [email protected] TÜRK ROMANINDA BALKAN BEKTAŞİLİĞİ ve BEKTAŞİ TİPLERİ: ‘Bir Balkan Şarkısı Saranda’ Örneği TYPES OF BEKTASHI AND BALKAN BEKTASHISM IN TURKISH FICTION: Example of ‘Bir Balkan Şarkısı Saranda’ ÖZET Türk romanında konusu doğrudan Bektaşilik, kahramanları da Bektaşiler olan az sayıda roman yazılmıştır. Bunların en meşhuru Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Nur Baba” (1922) adlı romanıdır. Bektaşiliği doğrudan konu alan diğer bazı romanlarımız ise Ahmet Niyazi Banoğlu’nun “Bektaşi Kız”, Murat Küçük’ün “Lâmekân” (2011), Yılmaz Soyyer’in “Çerağlar Uyanırken”(2008), Reha Çamuroğlu’nun “İsmail”(2000), Emine Işınsu’nun “Hacı Bektaş Veli” (2008), Kemal Derin’in “Şahdiz” (2012), Elif Şafak’ın “Pinhan”(1998) adlı eserleridir. Bu eserlerin kimi tarihi-biyografik roman kimi de belgesel romanlar olarak değerlendirilmektedir. Anlatılanların yaşandığı yer ise genel olarak İstanbul ve Anadolu’dur. Bektaşilik Balkanlarda Osmanlı’nın o toprakları fethiyle birlikte yayılmaya başlamış ve Osmanlılar Balkanları terk ettikten sonra da kısmi olarak devam etmiştir. Edebiyatımızda Balkan Bektaşiliği de pek fazla işlenmiş bir konu değildir. Ailesi bir Balkan göçmeni olan Zeliha Midilli’nin, “Bir Balkan Şarkısı Saranda” (2003) adlı eseri, konusu Arnavutluk Bektaşileri olan bir Türk romanıdır. Eserde 1900 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun İyonya Denizi kıyısındaki Saranda isimli bir kasabada yaşayan Bektaşilerin hayatından kesitler anlatılmaktadır. Romanda anlatılan zaman dilimi Arnavutluk’un henüz Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmadığı fakat ayrılık çanlarının çaldığı bir dönemdir. Adı geçen şahıslar o dönemde Arnavutluk’ta yaşayan zengin, seçkin ve eğitimli Bektaşi tipleridir. Bu tipler aynı zamanda bağımsız bir Arnavut devleti kurma idealinin de bir parçasıdırlar. Romanda yoğun bir Bektaşilik terminolojisi kullanılmıştır ve bu terminoloji, eser günümüzde yazılmasına rağmen ustaca kullanılan eski kelimelerle harmanlanmıştır. Bu bildiride Bektaşilik hakkında kısa bir genel bilgi verildikten sonra Balkan Bektaşiliğinin romandaki yansımaları üzerinde durulacak, ayrıca söz konusu terminolojiden yola çıkılarak basit bir semantik dil incelemesi yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Balkan Bektaşiliği, Bektaşilik, Arnavut Bektaşiler ABSTRACT Limited number of novel whose topic was directly based on Bektashism with Bektashi characters were narrated in Turkish fiction. The most famous of them is Yakup Kadri Karaosmanoğlu’s novel named “Nur Baba” (1922). Some of the other novels about Bektashism are Ahmet Niyazi Banoğlu’s “Bektaşi Kız”, Murat Küçük’s “Lâmekân” (2011), Yılmaz Soyyer’s “Çerağlar Uyanırken”(2008), Reha Çamuroğlu’s “İsmail”(2000), Emine Işınsu’s “Hacı Bektaş Veli” (2008), Kemal Derin’s “Şahdiz” (2012), Elif Şafak’s “Pinhan”(1998). Some of these novels were evaluated as historic-biographic and some as documentary novels. The locations where the story was narrated were generally Istanbul and Anatolia. Bektashism spread in Balkans with the Ottoman conquest and went on partly after Ottomans left Balkans. Balkan Bektashism is also not a topic worked on in our literature. “Bir Balkan Şarkısı Saranda” (2003) whose topic is Albanian Bektashis, is a Turkish novel of Zeliha Midilli whose family is Balkan immigrant. Parts from the lives of Bektashis living in a town called Saranda which is located along with the Ionian Sea of Ottoman Empire in 1900 was narrated in the novel. The time the story takes place is the period when the Albania was still under Ottomans but ringing alarm bells of being apart. The characters mentioned were the rich, privileged and educated Bektashis living in Albania in that period. These people were also the part of the idea of forming a free Albanian state. A dense Bektashism terminology was used in the novel and this terminology was skillfully collated with the old words although it was written at the present time. In this report, the reflection of the Bektashism in the novel will be discussed after giving general information about Bektashism. Besides, a simple semantic language review will be done on the basis of the terminology. Keywords: Balkan Bektashism, Bektashism, Albanian Bektashis 98 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Rıfat GÜNALAN İstanbul University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ANADOLU VE RUMELİ’NDE GAYRİ MÜSLİM CEMAAT LİDERLERİNİN VAZİFELERİ BAĞLAMINDA PATRİKLİK MAKAMI VE PATRİK YERMİYALAR (16. YÜZYIL) ANATOLIA AND RUMELIA IN THE NON-MUSLIM COMMUNITY LEADERS AND PATRIARCH YEREMIA’S DUTIES ARE COVERED BY THE PATRIARCHAL AUTHORITY (16TH CENTURY) ENGLISH TITLE ÖZET Anadolu ve Balkanlar’ın fethiyle birlikte Osmanlı Devleti toplumsal uzlaşma ve birlikte yaşam gereği olarak gayr-i müslim reaya ile ilgili çeşitli kanuni düzenlemeler yapmıştır. Bu düzenlemelerin başında gayr-i müslimlerin dini hayatlarını özgürce yaşayabilmeleri için gayr-ı müslim toplumun kendi içlerinden seçtikleri rahipleri merkezden patrik olarak tayin etmesidir. Böylece gayr-ı müslim toplumun hem dini hayatının, kanunlarla koruma altına alınmasında hem de toplumsal adaletin yerine getirilmesinde patriklere önemli sorumluluklar yüklenmiştir. Bu düzenlemelerle gayr-i müslim reayanın sadece dini ritüelleri koruma altına alınmamış, devletle olan ilişkileri, müslim, gayr-i müslim arasındaki toplumsal ilişkiler, gayr-i müslim toplumların kendi aralarındaki ihtilafların çözüm yeri olarak da başta patriklik makamı adres gösterilmiştir. Bunların dışında gayr-i müslimlerden devlete ait vergilerin toplanması konusunda ve kendi dini ihtiyaçlarının giderilmesi için para toplanmasında patrik ve adamları yetkili kılınarak patriklik makamı devlet mekanizması içerisinde önemli bir konuma getirilmişdir. Çalışmanın temel özneleri İstanbul patriklik makamına 16. yüzyılın ilk çeyreğinde Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta geçtiği yıldan bir yıl sonra (1522) İstanbul patriği tayin edilen rahip I. Yeramiye ve yüzyılın son çeyreğinde patrik tayin edilen II. Yeramiyedir. Patrik Yeramiyelere ait özellikle 16. yüzyıl maliye ahkâm defterlerinde önemli belgeler bulunmaktadır. Bu iki patrik ve arası dönemde belgelere yansıyan patrik, metrepolid, papas, keşiş gibi gayr-i müslim reayanın din adamlarının tayinleri, görevleri, gayr-i müslim reayanın kendi içlerinde yaşadığı problemler ve devletle olan ilişkileri belgeler ışığında değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Ek olarak gayri müslim din adamlarının kilise ve manastırlarının yönetim şekilleri, sahip oldukları vakıf arazileri ve bunların yönetimine ait belgeler de çalışma kapsamında incelenmiştir. Konu hakkında döneme ait Şeriye Sicilleri, Mühimme Defterleri ve Kanunnameler de değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Patrik Yermiye, Patriklik ABSTRACT Ottoman Empire with the conquest of Anatolia and the Balkans, as required by social consensus and living together has made various legal regulations related to the non-Muslims. This is the non-Muslims at the beginning of the arrangements to live freely in the religious life of the non-Muslim society is not appointed as the patriarch of the centers of their choice from among themselves priests. Thus, the non-Muslim religious life in society and be protected by law have been uploaded to the patriarch important in fulfilling the responsibilities of both social justice. Only be protected religious rituals of the non-Muslims with this arrangement, the relationship with the state, the social relations between the Muslim and the non-Muslim, the non-Muslim communities is shown in particular patriarchate address as the location for resolving their conflict between them. Also in the collection of state taxes and the collection of money for the removal of their religious needs of the patriarchate by the patriarch and his men were raised to authorized an important position within the state mechanism. Basic subjects at the Istanbul patriarchate authority 16th Century in the first quarter a year after the year in which Suleiman the throne (1522), Istanbul patriarch appointed priest I. Yerami and century who are appointed patriarch in the last quarter II. is Yerami. There are important documents, especially in the 16th century finance ahkam register about the Patriarch Yeramiye’s. Patriarch reflected in the documents in these two patriarchal period, metrepolid, papas, the non-Muslim determination of the clergy, such as monks, tasks, the nonMuslim relations with the rear the problems and the state has been assessed in light of documents. In addition, the non-Muslim clerics management forms of churches and monasteries, foundations land they have, and documents were also analyzed in the study about their management. About the issue, the court registers for the year, were also examined Mühimme Registers and legal descriptions (Kanunname’s). Key Words: The Ottoman Empire, Prime Ministry Ottoman Archives, Patriarch Yermiye, Patriarchate 99 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Richat SABITOV UESEL, Bucharest/Romania [email protected] ENGLISH TITLE RUSSIA AND BALKANS THROUGHOUT HISTORY: FROM IDEOLOGY TO PRAGMATISM ABSTRACT After being under Soviet influence for several decades, the countries of the Central Eastern and South Eastern Europe choose to integrate euroatlantic institutions. The North Atlantic Treaty followed by the European Union accept progressively new member states. The latters consequently readjust their foreign policy objectives and comply with priorities set by powerful umbrella organisations. For Russia, NATO enlargement is considered as a security threat. In this context, it is important and interesting to analyze the effects of the political westernisation of the former Yougoslavia, Albania, Bulgaria and Romania on Moscow’s attitude towards them in terms of political, economic relations. Keywords : South Eastern Europe, Russia, energy, trade, politics 100 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Lecturer Said OLGUN Siirt University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE XIX. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİNDE ROMANYA’DA YAŞAYAN ARNAVUT DİASPORASININ ARNAVUT MİLLİYETÇİLİĞİNİN GELİŞİMİNE KATKILARI THE CONTRIBUTIONS OF ALBANIAN DIASPORA LIVING IN ROMANIA IN THE LAST QUARTER OF THE 19th CENTURY TO THE DEVELOPMENT OF ALBANIAN NATIONALISM ENGLISH TITLE ÖZET Ayrılıkçı ve milliyetçi Arnavutların, Balkan ülkeleri arasında en yoğun şekilde bulundukları ve desteklendikleri ülke Romanya olmuştur. Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan’ın Makedonya topraklarını ele geçirerek topraklarını genişletmek istedikleri bu dönemde Romanya da bundan geri kalmak istememiş ve bu mücadeleye ciddi ve güçlü bir unsur olarak dâhil olmuştur. Söz konusu hâkimiyet mücadelesinde Romanya, Arnavutlardan mümkün mertebe istifade etmekten geri durmamış; Arnavut milliyetçileri tarafından yürütülen eğitim ve kültür faaliyetlerini destekleyerek Arnavutlar üzerindeki nüfuzunu artırmaya çalışmıştır. Bu çalışmada XIX. yüzyılın sonlarında siyasî ve ekonomik nedenlerle Osmanlı topraklarında rahat bir şekilde faaliyetlerini yürütemeyen Arnavut milliyetçilerinin, sığındıkları önemli limanlardan biri olan Romanya’da, kurmuş oldukları cemiyetler aracılığıyla yürüttükleri basın-yayın, eğitim ve kültür faaliyetleri hakkında bilgiler verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Arnavut Milliyetçiliği, Drita Cemiyeti, Drituria Cemiyeti, Lumina Enstitüsü ABSTRACT Among the Balkan States, Romania was the country in which the separatist and nationalist Albanians lived and were supported the most intensely. In this period when Serbia, Greece, and Bulgaria desired to extend their lands by invading Macedonia, Romania didn’t want to get behind and it has been included in the fight as a serious and powerful component. In the struggle for the dominance at issue, Romania hasn’t refrained from taking advantage of Albanians as much as possible; it has also tried to lift its effectiveness by supporting the educational and cultural movements executed by the Albanian nationalists. In this study, information is given about the media, educational and cultural activities executed through the communities established by Albanian nationalists in Romania, one of the important ports that the Albanian nationalists refuged because they couldn’t carry on their activities conveniently in Ottoman Empire because of political and economic reasons in the late 19th century. Keywords: Albanian Nationalism, Community of Drita, Community of Drituria, Lumina Institute. 101 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Lecturer Seçil ÖZDEMİR İstanbul University – Bartın University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE “II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA YUGOSLAVYA (1946-TÜRK BASININDA YANSIMALAR) THE SITUATION OF YUGOSLAVIA AFTER THE SECOND WORLD WAR ENGLISH TITLE ÖZET Balkanlar, Türk Tarihi değerlendirildiğinde göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir coğrafya, bir kültür sahasıdır. Yüzlerce yıl devam eden ortak bağların izleri, bugün siyasi çizgiler ile ayrılmış olsa da kültürel hatlar için bu durum söz konusu olamamıştır. Siyasi çizgilerin oluştuğu dönemlerde de Türkiye Balkanlarda yaşanan olaylara duyarsız kalmamış gerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde resmi yollarla, gerekse basın yayın organları ile Balkan halkları ile Türk halkının iletişimi sürdürülmüştür. Bu noktada amacımız tüm dünya gibi Türkiye ve Balkanlar için önemli bir tarih olan 1946 senesi gelişmelerini, özellikle Türkiye’de çok partili hayata geçilirken Yugoslavya’da oluşturulan yeni anayasayı Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtları ve dönemin Türk basınını göz önünde bulundurarak değerlendirmektir. Anahtar Kelimeler: Bosna-Hersek, Hırvatistan, Sırbistan, Makedonya, Karadağ, Slovenya Balkanlar, Yugoslavya, Türk Basını ABSTRACT The Balkans in general, which can not be ignored when you are prompted consideration of Turkish History a cultural geography course. Traces of the common ties that continue for hundreds of years, although these days of political and cultural lines separated by lines, this has not been the case. Turkey in the period in which the political lines have not only insensitive to the events in the Balkans and Turkey Grand National Assembly of official media organs continued communication with the peoples of the Balkans and the Turkish people. At this point, our goal is an important date for all the world as well as Turkey and the Balkans developments in the year 1946, especially in Turkey during the transition to multi-party system in Yugoslavia, Turkey Grand National Assembly created a new constitution, considering the minutes of the period to evaluate the Turkish press. Keywords: Bosnia and Herzegovina, Croatia, Serbia, Macedonia, Montenegro, Slovenia, Balkans, Yugoslavia, Turkish Press m 102 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Selçuk DEMİR Atatürk University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE XVI. YÜZYILDA NİĞBOLU SANCAĞI’NDA NESL-İ TİMURHANLAR ENGLISH TITLE NESL-I TIMURHANS IN NICOPOL SANDJAK IN THE XVIth CENTURY ÖZET Tahrir Defterleri’nde Timur Dede, Timurhan ve Şeyh Timurhan şeklinde kaydedilen Demir Baba, Velayetnamesinde belirtildiği üzere XV. yüzyılın sonlarında doğmuştur. Gençliğinde Akyazılı Sultan Dergâhı’na katılmış, hilafet aldıktan sonra kendi tekkesini kurmuştur. Yanındaki dervişler ile birlikte Budin Seferi’ne katıldığı ve sefer sırasında birçok kahramanlıklar gösterdiği rivayet edilmiştir. Fetihten sonra burada bir tekke kurmuş ve yaptığı hizmetler neticesinde yöre halkının sevgi ve saygısını kazanmıştır. XVI. yüzyılda Niğbolu Sancağı’na tabi Çernovi, Eski Cuma, Hezargrad, Şumnu ve Tırnova kazalarında Demir Baba’nın soyundan gelen kişiler meskûndur. Osmanlı Devleti, bu kişilere ihtimam göstermiş ve onları avârız-ı divânîye ve tekâlif-i örfîye vergilerinden muaf tutmuştur. Bu çalışmada arşiv vesikaları ışığında nesl-i Timurhanların Niğbolu Sancağı’nda meskûn olduğu yerler, nüfus durumları ve vergi muafiyetleri hakkında bilgiler verilmiştir. Baba; Balkan Alevi-Bektaşiliğinin önde gelen simgelerinden biridir. Anahtar Kelimeler: Niğbolu Sancağı, Alevilik-Bektaşilik, Demir Baba, Nesl-i Timurhan ABSTRACT Demir Baba who is recorded as Timur Dede, Timurhan and Şeyh Timurhan in tahrir registers is one of main figüres of Alevi-Bektashi order in Balkans. He was born in the late XVth century. When he is young, he had joined to dergah of Akyazılı Sultan and he had established his own dergah. İt has been narrated that he had participated Budin warfare and he had showed a lot of bravery. After the conquest, he had set up a dergah and he had been useful for people in there. Descendants of Demir Baba have lived in Nicopol Sandjak in the XVth century. Ottoman Empire had respected for these people and had been free some taxes for them. This study gives information about places where descendants of Timurhan lives in Nicopol Sandjak, population status and tax allowance. Keywords: Nikopol Sandjak, Alevi-Bektashi order, Demir Baba, Descendant of Timurhan 103 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Selim PARLAZ Pamukkale University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE XV. YÜZYIL BALKAN TOPRAKLARINDA OSMANLI VE CENEVİZ TÜCCARLARI (1450-1500) OTTOMAN AND GENOESE MERCHANTS ON BALKAN LANDS IN XV. CENTURY (1450-1500) ENGLISH TITLE ÖZET XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Balkanlarda varlığını görmeye başladığımız Osmanlı Devleti’nin ilişki kurduğu devletlerden biri de Cenevizliler idi. İlk defa 1352 yılında başlayan ilişkilerin gelişim alanlarından biri Balkanlardı. Osmanlıların, Balkanlar’a geçmesini sağlayan ve en önemli destekçilerinden biri olan Cenevizliler, Osmanlı askerlerinin Balkanlar’a nakledilmesinde önemli bir görev ifa etmişlerdi. Varlığını ticarete borçlu olan bu denizci devletin Osmanlılarla ilişki kurduğu alanlardan biri de Balkan coğrafyasıydı. XV. yüzyılda Anadolu’da varlığını gördüğümüz ticari ve siyasi ilişkiler, aynı şekilde Balkanlarda da devam etmekteydi. Osmanlıların sahip olduğu Edirne, Galata, Selanik, Serez, Avlonya, Zihne, vd. Balkan topraklarında, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ege adaları örneğinde olduğu gibi Cenevizliler yoğun bir şekilde ticaretlerini sürdürmekteydi. Osmanlıların kurulmasından önce Anadolu ve Balkanlarda varlığını sürdüren Ceneviz İtalyan kent devleti ile ilişkiler kurmak, şüphesiz kurulma aşamasını tamamlamaya çalışan Osmanlılar için hayati derecede önemliydi. Onlar da ticareti gözeterek devamlılığını sağlama konusunda Cenevizlilerle her türlü ilişkiyi kurmaktan kaçınmıyorlardı. Nitekim bu ilişkiler, XV. yüzyılda da yoğun bir şekilde devam etmekteydi. Çalışmamızda ticari ilişkilerle şekillenen siyasi ilişkilerin Balkanlarda nasıl tezahür ettiği, Osmanlı-Ceneviz ticaretine konu olan mallar ve ticaret eksenli ilişkilerin gelişim seyri hakkında bir değerlendirme yapılacaktır. Aynı zamanda her iki devlet arasındaki ekonomik ilişkiler açıklanarak Osmanlıların ve Cenevizlilerin Balkan ekonomisine katkıları izah edilmeye çalışılacaktır. Çalışmamızın temel kaynağını Cenova devlet arşivine (Archivio di Stato di Genova) ait noter belgeleri ve gümrük kayıtları teşkil edecektir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Ceneviz, Selanik, Serez, Avlonya, Zihne, Edirne, Ticaret ABSTRACT Since the second half of the century of XIV, we begin to see the presence of establishing relations in the Balkans, one of the state of the Ottoman Empire was also Genoese. For the first time relationship that begins in 1352, one of the growth areas were Balkans. Genoese that allowing the passage of the Ottomans in the Balkans and one of the most important supporters, they fulfill an important task for the transfer of Ottoman troops in the Balkans. This sailor state that owes its existence to trade with the Ottoman Empire was also one of the areas where the Balkan geography. XV. century ,the presence in Anatolia century commercial and political relations that we see, likewise was ongoing in the Balkans. Galata, Thessaloniki, Serres ,Zihne ,Edirne, Avlonya the cities owned by the Ottomans,in the Balkan territory as in the example of the Eastern Mediterranean, Black Sea and the Aegean islands Genoese was continuing its intensive trade. Before the establishment of Ottoman in Anatolia and Balkans Italian city-states build relationships with the continued presence of the Genoese the, no doubt trying to complete the set-up stage was vitally important for the Ottomans. They also did not avoid making all the relations for providing continuity with the Genoese in considering the trade .This relationship in XV. century were ongoing intensively. In our study, how it manifests in the Balkans political relations shaped by commercial relations, there will be an evaluation of the development course of goods and trade relations axis subject to Ottoman-Genoese trade. At the same time explaining the economic relations between the two states will try to explain the contribution of the Balkan economies Ottoman and Genoese. The main source of study by notary public documents and customs records belong to Genoa state archives (Archivio di Stato di Genova) Keywords: Ottoman, Genoese, Thessaloniki, Serres, Avlonya, Zihne, Edirne, Trade 104 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL TURKISH TITLE Dr. Sibel AKOVA İzocam Ticaret ve Sanayi A.Ş./Turkey [email protected] Öğr. Gör. Dr. Tuba Çevik ERGİN Plato Meslek Yüksekokulu/Turkey [email protected] BATI BALKAN GÖÇMENLERİNİN TÜRKİYE’DEKİ SOSYAL BÜTÜNLEŞME DÜZEYLERİ ENGLISH TITLE Balkan Coğrafyası, Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayarak oluşan kültürel ve tarihi bağların, birlikte yaşam düsturuna imkan sağlayan, Türk ruhunu ve izlerini, içinde bulunulan zamana ve yapıya göre, görece artan veya azalan ivmede korumayı başarabilmiş, naif, etnik zengini ve çokkültürlü bir mizansene haiz bir bölgedir. Tarihsel süreç içerisinde, birlikte yaşam pratiğini tatbik etmiş, Türk kültürüne aşina Balkan topraklarından, Osmanlı İmparatorluğu’nun çekilmesi itibariyle özellikle Batı Balkanlar’dan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yaşanan göçler, kültür taşımacılığı niteliğinde adlandırılsa da kültürel bütünleşme kavramlarının en bariz, en net ve naif örneklerini resmetmektedir. Sosyal bütünleşme, farklı disiplinler tarafından farklı ve çok çeşitli şekillerde tariflenen ve kurgulanan bir kavramdır. Bu çalışma ile Türk ve Balkan kültürlerini incelemek, Batı Balkan göçmenlerinin, Türkiye’deki sosyal bütünleşme süreçlerini, biçimlerini, indikatörlerini ve araçlarını irdeleyerek, kültür kavramını, bütünleşme motivasyonu bağlamında açıklamak, bir anlamda toplum haritasını tahayyül etmek amaçlanmaktadır. Çalışmamız, sosyal bütünleşme kavram ve kuramları çerçevesinde, bireysel ve grup düzeyinde sosyal bütünleşme sürecini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Batı Balkan, Kültür, Kültürlerarası İletişim, Sosyal Bütünleşme, Göç. 105 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Sorin MITULESCU UESEL Bucharest/Romania [email protected] ROMANIAN TITLE ENGLISH TITLE Cetăţi turceşti la nordul Dunării: consecinţele retragerii THE NORTH OF THE DANUBE TURKISH CITIES: THE CONSEQUENCES OF WITHDRAWAL DURING XVIIITH AND XIXTH CENTURIES REZUMAT Opinia publică din România devine din ce în ce mai conştientă de bogăţia culturală pe care o aduce unei societăţi, multietnicitatea. Interesul pentru trecutul minorităţilor este tot mai accentuat. În secolul XVIII şi la începutul secolului XIX Imperiul Otoman pierde numeroase cetăţi pe care le ocupase timp de câteva secole în teritorii de la nord de Dunăre, din Banat şi Ungaria la vest până în Moldova şi Polonia la est. Printre acestea unele aflate astăzi pe teritoriul României: Timişoara, Giurgiu, Brăila. Deşi în aceste cetăţi se dezvoltase în perioada otomană o viaţă economică şi socială intensă, astăzi ştim prea puţin despre aceasta iar cu privire la soarta populaţiei civile musulmane care a trăit pe aceste locuri putem mai degrabă să bănuim. Inamicii creştini ai otomanilor nu par să fi împărtăşit perspectiva pe care Mohamed II cuceritorul Constantinopolelui a avut-o în legătură cu populaţia civilă a oraşului ocupat de armata sa. Armatele imperiale ale Rusiei şi Austriei au distrus aproape orice dovadă de civilizaţie materială acumulată în perioada de stăpânire turcească iar populaţia civilă de origine turcă a dispărut fără urmă. Atât Imperiul Ţarist cât şi cel de la Viena au practicat dărâmarea din temelii a oraşelor cucerite şi construirea unor aşezări noi, „moderne”, purtând amprenta propriei culturi. Mult timp, istorigrafia românească nu a fost foarte preocupată de aceste evenimente, decât dintr-o perspectiva etnocentristă. Perioadele de stăpânire turcească sunt adesea învăluite în mister. Totuşi accesul la arhivele turceşti, austriece sau ruse a devenit mai frecvent în ultima vreme şi promite să aducă informaţii interesante în acest domeniu. Cuvinte cheie: populaţie civilă musulamană, civilizaţie materială, ocuparea cetăţilor, perspectivă istorică etnocentristă ABSTRACT Public opinion in Romania is becoming increasingly aware of the cultural richness multi-ethnicity brings to the society. The interest in the minorities past is increasingly emphasized. In the eighteenth and early nineteenth century the Ottoman Empire lost many cities they had occupied for centuries in territories north of the Danube, from Banat and Hungary to the west until Moldova and Poland in the east. Among them some are today in Romania: Timisoara, Giurgiu, Brăila. Although these cities had developed during the Ottoman period intense economic and social life, today we know little about it and about the fate of Muslim civilians who lived in these places we rather suppose. The Christian enemies of the Ottomans do not seem to be shared perspective that Mohammed II conqueror of Constantinople had it in connection with the civilian population of the city occupied by the army. Russian and Austrian imperial armies destroyed almost all evidence of material civilization gained during Turkish rule and the civilian population of Turkish origin has disappeared. Both the two empires practiced tearing down the foundations of conquered cities and building new settlements, "modern", bearing the mark of their own culture. Long time, Romanian historians were not very concerned about these events, than from ethnocentric perspective. Periods of Turkish rule are often shrouded in mystery. However access to the Turkish, Austrian or Russian archives has become more common lately and promises to bring interesting information in this area. Keywords: Key words: muslim-civilian population, material civilization, occupying cities, ethnocentric historical perspective 106 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Suat ZEYREK İstanbul University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE BALKANLARDA BEKTAŞİLİĞİ YENİDEN DİRİLTME ÇABALARI VE ÇATIŞMALAR THE EFFORTS TO REVITALIZE BEKTASHI ORDER IN THE BALKANS IN ABDULHAMID ERA AND THE CONFLICTS ENGLISH TITLE ÖZET İslamiyet, ekonomik ve toplumsal nedenlerle, Osmanlı döneminde Balkanlarda geniş bir kabulle karşılanmıştır. Katolik ve Ortodoks mezhepleri arasındaki mücadelede, Arnavut ve Boşnakların kendi kültürel kimliklerini koruma kaygısı, İslamiyet’e yönelişlerini hızlandırmıştır. Yeni bir İslam yorumu olarak Bektaşilik, Balkanlarda en yaygın olarak Arnavutluk’ta yayılırken, sistemli olarak da Türkçe konuşan asker ve memurların ihtiyaçlarını karşılamıştır. İslam’ın özellikle şehirlerde yayılması Bektaşiler vasıtasıyla olmuştur. Bektaşiliğin, XVI. yüzyıldan itibaren devletin tanıdığı tek Sünni olmayan heteredoks tarikat olması yönüyle çok ilgi çeken bir yapısı vardır. Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşundaki etkisi dolayısıyla yüzyıllarca nüfuzunu korumuş önemli siyasi roller üstlenmiştir. Aynı zamanda farklı dini inanç ve anlayışları da üzerinde taşımıştır. Bektaşilik aynı zamanda Yeniçeri Ocağı’nı bütünüyle kontrolü altına almış, Yeniçeriler bütün teşkilatlarıyla Bektaşilik ananelerine bağlanmışlardır. Bu tebliğde II. Mahmut tarafından 1826'da Yeniçeri Ocağı'yla birlikte ilga edilen Bektaşiliğin 1908 yılına kadar süren varlık mücadelesi üzerinde durulmuştur. II. Mahmut, bütün Bektaşi tekkelerini Nakşibendi tarikatının emrine vererek Bektaşiliği Sünni bir tarikat bünyesi içinde zamanla eritmeyi düşünüyordu. Ancak bu mümkün olmadı. Bektaşi tekkelerini kaldırmakla Bektaşilik kaldırılmış olmadı. Abdülaziz zamanında Bektaşilik yeniden eski haline dönme yoluna girdi. Ancak Bektaşiliği diriltme çabaları esas olarak II. Abdülhamid döneminde yaşandı. Tahrip edilen bazı zaviyeler onarıldı. Fakat bu defa Yeniçeri Ocağı'nın güçlü desteğinden mahrum bulunan Bektaşilik, başka desteklerle, Balkanlar’ın aksine Anadolu’da daha hızlı bir yayılma içine girdi. İran’dan bazı desteklerle özellikle orta Anadolu’da İslam’ın emir ve yasaklarını reddederek bir tarikat haline geldikleri, aşar topladıkları görülmektedir. Arşiv belgelerinin de yardımı ile Bektaşiliğin bütünüyle yasaklanmasının daha tehlikeli sonuçlar doğurduğu, yer altına indiği ve toplumu kemirici bir mahiyet kazandığı ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Bektaşilik, Yeniçeri Ocağı, Balkanlar, Arnavutluk, Osmanlı Devleti, II. Mahmut, II. Abdülhamid. ABSTRACT Islam was widely welcome in the Balkans under Ottoman rule for economic and social reasons. The conflict between the Catholic Church and Orthodoxy furthered the Islamization of Albanians and Bosnians to protect their cultural identities. As a new interpretation of Islam, Bektashi sect most widely spread in Albania, and systematically met the needs of Turkish speaking soldiers and civil servants. The spread of Islam was overwhelmingly through Bektashi efforts. Bektashi order is also of an interesting case in terms of being the only officially recognized non-orthodox non-Sunni order in the Ottoman state after 16.th century. Due to its contribution to the establishment of janissary corps, it maintained its influence and played crucial political roles. Additionally, it preserved various religious faiths and considerations. The Bektashi sect kept the janissary corps under control and the janissaries institutionally stuck with the Bektashi traditions. This paper look at the struggles for existence of Bektashi order, promulgated by Mahmud II in 1826 together with Janissary corps, through 1908. Mahmud II attempted to assimilate Bektashi order in a Sunni one by transferring their lodges to Nakhsibendi order. However, he failed as abolishing Bektashi lodges did not mean the end of the order. Under Abdulaziz’s rule, Bektashi order started to recover. The struggles to revive the order revitalized mainly in Abdulhamid II era. The damaged lodges were repaired. However, the Bektashi order, this time deprived of the strong support of the Janissary corps, started to spread more rapidly in Anatolia than the Balkans. With some support from Iran, they developed into an order that rejected Islamic principles and collected local taxes. In this paper, with the help of archive documents, it will be demonstrated that the absolute ban on Bektashi order brought about serious results, it operated underground and took a detrimental form to society. Keywords: Bektashi Order, Janissary, Balkans, Albania, Ottoman Empire, Mahmut II, Abdulhamid II 107 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE Prof. Dr. Ph.D. Candidate NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Süleyman DEMİRCİ Erciyes University /Turkey [email protected] Kâzım KARTAL Erciyes University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE 1857/1858 TARIHLI NÜFUS DEFTERINE GÖRE EYÜP, GALATA VE ÜSKÜDAR KAZALARINDA SAKİN EFLÂKLI TAIFESININ NÜFUSU VE SOSYO-EKONOMIK DURUMU HAKKINDA BIR DEĞERLENDIRME ENGLISH TITLE A STUDY ON THE WALLACHIAN POPULATION AND THEIR SOCIOECONOMIC STATUS IN THE DISTRICTS OF EYUP, GALATA AND USKUDAR ACCORDUNG TO 1857/ 1858 DATED CENSUS REGUSTRY ÖZET Bu çalışma ilk aşamada Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan nüfus sayımlarının önemini kısaca anlatarak, İstanbul (Eyüp, Galata ve Üsküdar) kazalarının coğrafi konumu ve tarihi önemini vurgulamaktadır. Daha sonra “1857/1858 Tarihli İstanbul (Eyüp, Galata ve Üsküdar) kazalarında sakin Eflâklı ve Kazak Taifesinin Nüfus defterinin” değerlendirmesi yapılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Nüfus, Nüfus Sayımı, Eflâklı, İstanbul, Osmanlı Devleti, 19. yüzyıl ABSTRACT This study initially discusses the importance of population censuses conducted in the Ottoman Empire, and summarizes the geographical and historical significance of İstanbul (Eyüp, Galata and Üsküdar districts). Later on the research assesses settled wallachians and their professions as recorded in the 1857/1858 dated population registry book for the districts of Eyüp, Galata and Üsküdar in İstanbul. Keywords: Population , Census, Wallachians, İstanbul, Ottoman Empire, 19th century 108 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Şaban ORTAK Afyon Kocatepe University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE DOSTLUĞUNUN BİR GÖSTERGESİ: TÜRKİYE-ROMANYA ARASINDA İMZALANAN MEZARLIKLARIN MUHAFAZASINA DAİR ANLAŞMA (18 EYLÜL 1930) AN ARGUE OF FRIENDSHIP: “CONSERVATION OF THE CEMETERIES AGREEMENT” SIGNED BY TURKEY-ROMANIA (18TH OF SEPTEMBER, 1930) ENGLISH TITLE ÖZET Kurtuluş Savaşı sırasında çok gelişme gösteremeyen Türk-Romen ilişkileri, savaştan sonra gelişmeye başlamıştır. Balkanlarda mevcut statükonun ve barışın korunması politikasını benimsemiş olan iki devlet arasındaki ilişkiler iyi bir seyir izlemiştir. 6 Haziran 1924'te Ankara ve Bükreş'te karşılıklı olarak elçilikler oluşturulmuştur. Bundan sonra Türkiye ile Romanya arasında ikili ve uluslararası birçok anlaşma imzalanmıştır. Lozan Anlaşması'nın 126. maddesinde; 27 Ağustos 1916 tarihinden sonra Romanya sınırları içinde vefat eden askerlerin mezarlarının korunmasıyla ilgili olarak Türkiye ve Romanya arasında özel bir anlaşma yapılması kararlaştırılmıştı. Bu çerçevede 18 Eylül 1930 tarihinde Bükreş'te Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Krallığı arasında "Mezarlıkların Muhafazasına Dair Anlaşma" imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre; karşılıklılık ilkesi çerçevesinde 27 Ağustos 1916 tarihinden sonra iki ülke topraklarında ölen asker ve sivillerin mezarlıklarının korunması için alınacak tedbirler şunlardır: - Mezarlıkların tespiti, nakli ve yönetimi için iki Türk ve iki Romen'den dört kişilik bir komisyon kurulacaktır. - Her iki ülkedeki diğer ülke vatandaşlarının kabirlerinin bulunduğu mezarlıklar tespit edilecektir. - Romanya'daki Türklerin mezarlıkları Bükreş, İbrail, Kalas ve Mecidiye'de, Türkiye'deki Romenlerin mezarlıkları İstanbul'da birleştirilecektir. - Her iki ülke bu mezarlıkların arazisini diğer ülkeye bırakacaktır. - Mezarlıkların yönetimi, ilgili ülke tarafından gerçekleştirilecektir. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Romanya, Lozan Anlaşması, mezarlık. ABSTRACT Turkish-Romanian relations couldn’t improve during the Turkish Indepence War. After the war, relations started developing. Relations between two governments, which had the same policy about the status quo and peace in the Balkans, have developed. Embassies of two countries were formed mutually on 6th June 1924. Then, a lot of bilateral and international treaties have been singed by Turkish and Romanian governments. In 126th article of Lausanne Treaty, Turkish and Romanian governments decided to sign a specific treaty which was about graves of Turkish soldiers that was martyred in Romanian borders after 27th August 1916. In this context, on 18th of September 1930, “ Conservation of the Cemeteries Agreement” was signed by Romanian Kingdom and Republic of Turkey. According to this agreement, in mutualness context, precautions of the protecting of military and civilian cemeteries in Turkey and Romania are: -A committee, which compose of two Turkish and two Romanian officers, will be formed in order to detect, transport and conduct these cemeteries. -In both countries, graves of the other country citizens will detected. -Turkish cemeteries in Romania will get together in Bucharest, Kalas, Ibrail and Mecidiye; Romanian cemeteries in Turkey will get together in Istanbul. -Both countries will give up areas of these cemeteries. -Both countries conduct these cemeteries. Keywords: Turkey, Romania, the Treaty of Lausanne, the cemetery. 109 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Tahir ZORKUL Yüzüncü Yıl University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE RUMELİ’YE, TARİHE VE YAŞANANLARA BİR YOLCULUK: BALKAN YOLCUSU A JOURNEY TO RUMELIA, TO THE HISTORY AND EXPERIENCES: BALKAN TRAVELER ENGLISH TITLE ÖZET Balkan Yolcusu, Türk öykücülüğünün önde gelen isimlerinden Füruzan’ın, Bosna-Hersek savaşının tüm hızıyla devam ettiği bir dönemde, Balkanları kapsayan yolculuğunun bir ürünüdür. Yazar, 1993 Şubat’ında çıktığı ve Bosna-Hersek, Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan’ı içeren Balkan seyahatini aynı yılın Mayıs ayında tamamlar. Bir gezi- röportaj demetinden oluşan kitap ilkin, 1994’te Can Yayınları arasında İşte Bizim Rumeli adıyla basılır. Sonraki baskılarında ise, (Yapı Kredi Yayınları, 1996) Balkan Yolcusu adıyla çıkar. Kitap, sırasıyla Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan ve Yunanistan olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Füruzan bu seyahatini, “savaş dehşetiyle dolu darmadağın edilmiş kentlerin, çaresizlikle kuşatılmış insanların içine yapılmış acılı bir yolculuk” olarak değerlendirir. Balkan Yolcusu, tarihe tanıklık etmesi bakımından büyük bir değere sahiptir. Füruzan, Türk ve Dünya edebiyatından pek çok sanatkârın eserinden yaptığı alıntılarla kendi eserini renklendirir. Bu tutumuyla, gezi-röportaj türünün bilinen kalıplarının dışına çıkar. Yazar bu seyahatteki izlenimlerini tarihsel bir düzlemde sunar. Kitap bir bakıma da bir öyküler toplamıdır: Hayatlarından olan, yerlerinden yurtlarından edilen, zorla isimleri değiştirilen, her türlü eziyete maruz kalan insanların trajik öyküleri… Anahtar kelimeler: Füruzan, Balkanlar, Osmanlı, edebiyat, gezi-röportaj. ABSTRACT Balkan traveler which is a production of Füruzan who is a leading name of Turkish storytellers, it involves his journey to all Balkans at full steam war in Bosnia-Herzegovina. The author starts his journey in February 1993, his journey to Bosnia-Herzegovina, Macedonia, Bulgaria, and Greece, he completes his Balkan journey in the same year in May. The book which is consisted of a travel-interview, first published with the name of There Our Rumelia in 1994 by Can Publication. The next publications, (Yapı Kredi Publications, 1996) are done as Balkan Traveler. The book consists of four parts respectively Macedonia, Bosnia-Herzegovina, Bulgaria, and Greece. Füruzan evaluates the journey as “journey to inside of humans who occupied with desperation, into messed up and demolished cities by the terror of war”. Balkan Traveler has a big value in terms of being a victim of the history. Füruzan colorizes his work thanks to quotes from many artists’ works in Turkish and World Literature. With this manner he goes the beyond the ordinary in travelinterview type. The author presents his impressions in the travel with historical level. The book in a sense is a total of stories: the tragic stories of people who killed, displaced from the areas, removed from their homes, whose names changed forcibly, exposed to violence. Key words: Füruzan, Balkans, Ottoman, Literature, Travel-Interview. 110 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Teodora STĂNESCU-STANCIU Spiru Haret University, Bucharest/Romania [email protected] ROMANIAN TITLE CROCHIU DE ANTROPOLOGIE EUROPEANĂ: SPAŢIU URBAN VERSUS SPAŢIU RURAL ÎN BALCANI. INCEPUTUL SECOLULUI XX EUROPEAN ANTHROPOLOGY: URBAN VERSUS RURAL SPACES IN BALKANS. EARLY TWENTIETH CENTURY ENGLISH TITLE REZUMAT Definirea spaţiului balcanic a cunoscut, în funcţie de perioade, şcoli, afinităţi politice, etnicităţi, religie sau identităţi culturale, multiple variaţiuni. Dar, mai ales acum, la începutul noului mileniu, problematica definirii – redefinirii spaţiilor (cu predilecţie europene!) poate fi un exerciţiu extrem de util pentru înţelegerea mecanismelor care au jucat roluri decisive, au impus modele sau, dimpotrivă, au marcat diferenţele de-a lungul istoriei. Perspectiva antropologică, în special cea oferită de antropologia europeană – văzută atât ca demers istoric sau literar, de ştiinţe naturale sau sociale – poate oferi în studiul Balcanilor noi valenţe. Ne propunem să analizăm, de asemenea, modul în care individul a perceput noua Europă de la începutul secolului al XX-lea, noul spaţiu balcanic. Sistemul de oraşe al Europei şi, în special, al spaţiului balcanic, a fost rezultatul unor transformări succesive, extrem de vizibile cu predilecţie în acest areal. Cuvinte cheie: antropologie, antropologie europeană, antropologie urbanp, Balcani, definiţii ale spaţiului, cultură europeană, cultură balcanică, mentalităţi, valorizare pozitivă-negativă, mitologii ABSTRACT The Balkans was defined in various ways, depending on ethnicity, religion, cultural identity, balance of power. This kind of analysis can be a very useful exercise for understanding the mechanisms that played a decisive role, imposed patterns or, on the contrary, marked differences throughout history. Anthropological perspective, especially that provided by European anthropology – seen as part history, part literature; part natural science, part social science – can give new meanings to Balkans studies. We want to explore how people adjust to their different experiences of the early twentieth century Europe, of the Balkans space. The cities of Europe and, in particular, the Balkan area, was the result of successive transformations, highly visible mainly in this space. Key words: anthropology, european anthropology, urban anthropologoy, Balkans, spatial definitions, european cultures, Balkans cultures, mentalities, positive-negative valorisations, mythologies 111 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Research. Assist. Tolga ÖNTÜRK Yüzüncü Yıl University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE BALKAN VE RUMELİ ŞEHİRLERİNİ ŞAİRLERİNİN GÖZÜYLE OKUMAK ACCOUNTING BALKAN AND RUMELIAN CITIES IN POETS’ POINT OF VIEWS ÖZET Osmanlı Devleti, yüzyıllar boyunca geniş bir coğrafyada hâkimiyet kurmuştur. Hüküm sürdüğü topraklarda medeniyetinin izlerini her alanda aksettiren Osmanlı, önemli şehirler kurmuş ve birçok şehrin de kültürel açıdan gelişmesine katkı sağlamıştır. Arap, Acem ve Rum illerinin yanı sıra Balkan ve Rumeli coğrafyası da Osmanlı’nın hem stratejik hem de kültürel anlamda önemli bir parçasını teşkil etmiştir. Pek çok sanatkârın yetişmiş olduğu bu coğrafyada, Divan şiiri de büyük ölçüde gelişme sahası bulmuştur. Divan şairleri, soyut bir dünya oluşturmakla kalmamış, yaşadıkları bölgeyi de toplumsal ve sosyo-kültürel açıdan şiirlerine dâhil etmişlerdir. Şehirler ve şehir kültürleri, şairlerin şiirlerinde sıkça konu ettikleri unsurların başında gelmektedir. “Gazel, kaside, tarih manzumesi, sur-name, şehr-engiz” gibi şiir ve şiir türlerinde tasvirleri yapılan şehirler, birer teşbih unsuru olarak da kullanılmıştır. Şairler, bazen sevgilinin saçını Şam’a, yüzünü Mısır’a, ben’ini Hind’e benzetmiş, bazen de sevgiliyi elde etmeyi Rum ilini fethetmekle bir saymışlardır. Böylesine canlı kullanım ve tasvirler, şehirlerin divan şiirini nasıl zenginleştirdiğini ve şairlerin şehirleri nasıl algıladıklarını görmek bakımından önemlidir. Bu çalışma ile Balkan ve Rumelili bazı Divan şairlerinin şiirlerinde ismi geçen şehirler incelenerek, bu şehirlerin şairler tarafından nasıl algılandığı ve tasvir edildiğinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Böylece Osmanlı’nın Balkanlardaki kültürel zenginliği, divan şairlerinin gözüyle okunmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Balkan Şehirleri, Divan Şiiri, Balkan Şairleri ABSTRACT The Ottoman Empire dominated a wide geography for centuries. Reflecting the traces of its civilization in the land it ruled, the Empire established major cities, and contributed to the development of many cities in de-cultural aspect. As well as Arab, Persian and Rum provinces, the Balkan and Rumelian geographies constituted an important part of the Empire both strategically and culturally. In this geography where many artists were trained, the Ottoman Divan Poetry too found a large place for its development. Divan poets not only created an abstract world, but also included the region they lived in in their poems in social and socio-cultural aspects. City and city culture are among the main subjects the poets frequently used. Cities depicted in such poetries as "gazelle, ode, poem of history sur-name, şehrengiz” were also used as simile elements. The poets sometimes liken the lover’s hair to Damascus, the face to Egypt and the beauty spot to India, and sometimes liken getting the lover to the conquest of Rum province. Such vivid depictions and styles are important in that how cities enrich the Divan poetry and how the poets perceived the cities. This study intends to examine the so-called cities in the poems of some Balkan and Rumelian poets, and to examine how these cities are perceived and depicted by the poets. It has thereby been tried to account the cultural richness of Ottoman in Balkans in the poets’ perspectives. Keywords: Balkan Citıes, Divan Poetry, Balcan Poets 112 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Turğrul ÖZCAN Ordu University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE MUHTARİYETTEN BAĞIMSIZLIĞA GEÇİŞ SÜRECİNDE BULGARİSTAN’DA SİYASİ PARTİ VE GRUPLAR POLITICAL PARTIES AND GROUPS IN BULGARIA IN PROCESS FROM AUTONOMY to INDEPENDENCE ENGLISH TITLE ÖZET Uzun süre Osmanlı hâkimiyetinde yaşayan Bulgarlar, 1789’da meydana gelen Fransız İhtilali’nin sonucunda ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisiyle ayaklanmışlar; 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Berlin Antlaşması’yla Osmanlı Devleti tarafından muhtar bir prenslik olarak tanınmışlardır. Bu antlaşmaya göre Bulgar Muhtar Prensliği, iç işlerinde serbest bırakılmış; dış işlerinde ise Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Bulgar Muhtar Prensliğinin kurulmasını müteakip 1879’da açılan İlk Bulgar Millî Meclisi, Sırplardan örnek alınarak hazırlanan bir anayasayı kabul etmiştir. Bu anayasa, 1908’de kurulacak olan Bulgaristan’ın siyasi ve idari çekirdeğini oluşturmuştur. Bulgarların muhtariyetten bağımsızlığa geçiş sürecinin (1879-1908) ele alındığı bu makalede, bahsedilen süreç dâhilinde Bulgaristan’da faaliyet gösteren siyasi parti ve gruplar; bu parti ve grupların muhtariyetten bağımsızlığa geçiş süreçlerinde Bulgarların siyasi ve sosyal hayatlarına katkıları ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Sobranya, Doğu Rumeli, Bulgaristan, Bulgar Muhtar Prensliği, Osmanlı Devleti. ABSTRACT Bulgarians who remaining under the control of the Ottoman long period have risen due to flow of nationalism resulting from the French Revolution that happened in 1789. The Ottoman Empire which defeat in Ottoman-Russian War (1877-1878) recognized Bulgaria regard as an autonomous principality. Bulgarian Principality which established would be free in its internal affairs and also depend upon the Ottoman Empire in its foreign affairs. After a period of, the Bulgarians have completed as independent state by seperating from Ottoman Empire this separation processes in 1908. The Bulgarians established their first national council which called Sobranya towards independence in 1879, and then prepared their constitution by taking the example of the Serbian constitution. In this article, ıt will be discussed those fundamental topics: the entering process from autonomy to independence in Bulgarians, contribution to the operating in Bulgaria of political parties and groups. Keywords: Sobranie, Eastern Rumelia, Bulgaria, The Autonmous Principality of Bulgarian, Otoman State. 113 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Uğur KURTARAN Karamanoğlu Mehmetbey University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE XVIII. YÜZYIL OSMANLI-AVUSTURYA ANTLAŞMALARINDA BELGRAD İLE İLGİLİ HÜKÜMLER BELGRADE-RELATED ARTICLES IN OTTOMAN-AUSTRIAN TREATIES OF XVIIIrd CENTURY ENGLISH TITLE ÖZET Belgrad, Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda hâkim olduğu en önemli ve stratejik bölgelerden biridir. İlk olarak II. Murad döneminde kuşatılan bölge, 1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilerek Osmanlı yönetimine geçti. Bundan sonra Osmanlı’nın Batı’ya yapacağı seferlerde önemli bir askeri üs haline getirilen Belgrad, Osmanlı belgelerindeki adıyla “Belgrad-ı darü’l cihad” haline geldi. Belgrad’ın fethi, Osmanlı-Macar ilişkilerinde de bir dönüm noktası olmuş ve 1526 Mohaç Meydan Muharebesi’nde Macaristan krallığı ortadan kaldırılmıştır. Bu savaşın ardından başlayan Osmanlı-Avusturya münasebetlerinde 1606 tarihli Zitvatoruk Antlaşması ile taraflar arasında eşitlik dönemi; 1699 Karlofça Antlaşması’ndan sonra ise Avusturya’nın Osmanlı’ya karşı üstün olduğu dönem başlamıştır. Bu şekilde XVIII. yüzyıla gelindiğinde ise Avusturya ile imzalanan 1718 tarihli Pasarofça Antlaşması’nda Osmanlı Devleti’nin en önemli kaybı, Belgrad’ın Avusturya’ya bırakılması olmuştur. Bu olayın ardından 1736’da tekrar başlayan yeni savaş süreci 1739 yılında imzalanan Belgrad Antlaşması ile sona ermiş ve antlaşma ile Belgrad tekrar Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. 1747 yılında yapılan antlaşma temdidinde 1739 antlaşmasının şartları aynen kabul edilmiş olup, yine bu antlaşmada da Belgrad ile ilgili hükümler yer almıştır. Son olarak taraflar arsında yüzyılın sonlarında 1791 yılında Ziştovi Antlaşması imzalanmış olup, antlaşmanın hükümlerinde yine Belgrad ile ilgili önemli maddeler mevcuttur. Görüldüğü üzere OsmanlıAvusturya ilişkilerinin başlangıcından itibaren önem arz eden Belgrad bölgesi, XVIII. yüzyılda da bu önemini muhafaza etmiş ve taraflar arasındaki diplomatik ilişkilere yansımıştır. Bizde Belgrad’ın önemine binaen böyle bir çalışmayı yapmayı düşündük. Çalışmamızın temel amacı Belgrad konusunun XVIII. yüzyıl Osmanlı-Avusturya diplomatik ilişkilerine ne şekilde yansıdığını ortaya koymaktır. Ayrıca çalışmamızda XVIII. yüzyılda Avusturya ile yapılan antlaşmalarda Belgrad ile ilgili alınan kararların uygulanışı ile taraflar arasındaki barış sürecinde Belgrad ile ilgili yaşanan gelişmelerin, ilişkilerin gelişimi üzerindeki etkisinin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Çalışmamızda bu amaçları gerçekleştirmek için belirtilen döneme ait antlaşma metinleri transkripte edilmiş ve bu metinlerde geçen Belgrad ile ilgili hükümler tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Avusturya, Belgrad, Pasarofça, Ziştovi. ABSTRACT Belgrade is one of the most important and strategic territories in the Balkans ruled by Ottoman Empire. The territory, which was firstly enveloped in the period of IInd Murad, switched to Ottoman rule with the conquest by Kanuni Sultan Suleyman in 1521. Being made an important military base in excursions of Ottomans to the West thereafter, Belgrade became “Belgrad-i daru’l cihad” with its name in Ottoman documents. The conquest of Belgrade was also a milestone in Ottoman-Hungarian relations and the Kingdom of Hungary was destroyed in the Pitched Battle of Mohacs in 1526. In Ottoman-Austrian relations starting after this war, the period of equity between parties started with 1606 Zitvatorok Treaty and the period of Austrian supremacy over Ottomans after 1699 Karlofca Treaty. Thus, when it came to XVIIIrd century, the most important loss of Ottoman Empire in 1718 Pasarofca Treaty signed with Austria was leaving Belgrade to Austria. The new war period starting again in 1736 following this case ended by Belgrade Treaty signed in 1739 and Belgrade switched to Ottoman rule again. In the extension of the treaty made in 1747, the conditions of the treaty in 1739 were accepted totally and Belgrade-related provisions were still included in this treaty. Lastly, Zistovi Treaty was signed between parties in 1791 in the later century and important Belgrade-related articles were present again in the treaty. As is seen, Belgrade territory, which had been important from the beginning of Ottoman-Austrian relations, maintained its importance also in XVIIIrd century and been reflected to the diplomatic relations between parties. And we have intended to make such a study based on the importance of Belgrade. The main objective of our study is to suggest how the matter of Belgrade was reflected to Ottoman-Austrian relations of XVIIIrd century. In addition, it is aimed in our study to reveal the implementation of the decisions taken on Belgrade in treaties signed with Austria in XVIIIrd century and the effect of the Belgrade-related developments on the development of relations in the peace period between parties. In our study, the treaty texts related to the mentioned period have been transcripted and Belgrade-related provisions in these texts have been identified for the realization of these objectives. Keywords: Ottomans, Austria, Belgrade, Pasarofca, Zistovi. 114 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Uğur ÖZCAN İstanbul University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE İSTANBUL’DA KARADAĞLI BİR SEFİR: MİTAR BAKİÇ A MONTENEGRIN MINISTER PLENIPOTENTIARY IN ISTANBUL: MITAR BAKIC ÖZET Osmanlı Karadağ ilişkilerinde, önce 1884-1887 yılları arası maslahatgüzar, daha sonra 1890-1902 yılları arasında orta elçi olarak Karadağ Devleti adına İstanbul’da görev yapan Mitar Bakiç’in müstesna bir yeri vardır. Sultan Abdülhamid’in serkâtibi Tahsin Paşa Yıldız Hatıraları’nda onun Osmanlı-Karadağ ilişkilerine yaptığı olumlu katkıya ve bu yolda sarf ettiği gayrete özellikle değinirek, Prens Nikola ile Sultan Abdülhamid arasındaki dostlukta onun payının büyük olduğunu söyler. Osmani ve Mecidi Nişanlarına mazhar olan Karadağlı diplomat, ayrıca altın ve gümüş imtiyaz madalyalarına da sahiptir. Normalde Osmanlı Devleti’nde elçilerin kendi adına tasarruf ve istimlâk hakkı yokken Bakiç’e İstanbul’da emlak ve istimlâk izni verilmesi, görevi sona erdiğinde bile oğluna, daha sonra eşine maaş tahsis edilmesi, Mekteb-i Sultani’de okuyan akrabaları Milo ve Pavle Bakiç kardeşlere sağlanan burs, onun Osmanlı nezdindeki itibarının ne derece yüksek olduğunun delilleridir. Görevi süresince sınır sorunları, iade-i mücrimin meselesi, Karadağlı işçiler sorunu gibi mevzularda Karadağ adına yaptığı diplomatik temaslar kayda değerdir. Bu bildiride Karadağlı sefir Mitar Bakiç’in İstanbul’daki diplomatik misyonu, çalışmaları ve iki ülke ilişkilerine yaptığı katkı, Osmanlı arşiv belgeleri ışığında ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Mitar Bakiç, Sefir, Osmanlı-Karadağ İlişkileri, II. Abdülhamid, Prens Nikola ABSTRACT Mitar Bakiç, first serving as charge d'affaires between the years 1884-1887, then as minister plenipotentiary in Istanbul on behalf of the State of Montenegro from 1890-1902, has an exceptional place in the Ottoman-Montenegro relations. Sultan Abdulhamid’s Head Clerk Tahsin Pasha, in his book Yıldız Hatıraları, made mantion about Bakiç's positive contribution and efforts exerted in the Ottoman-Montenegro relations, especially his major role in the friendship between Prince Nikola and Sultan Abdulhamid. He was honered with Osmani and Mecidi Orders besides Nishan-i-Imtiaz in gold and silver classes. Normally eventhough it is not permited foreigners to save the property of the Ottoman Empire, on behalf of Montenegrin minister plenipotentiary Mitar Bakiç in Istanbul this right has given to him. Even after his task is finished, allocating salary first to his son later on to his wife, granting the scholarship to his relatives Milo and Pavle brothers are the evidence of what a high degree of credibility in the eyes of Ottoman State. During his task, diplomatic contacts done by him on behalf of Montenegro in matters of border issues, restitution of criminals, Montenegrin workers problem, are noteworthy. In this paper, Montenegrin plenipotentiary Mitar Bakiç’s diplomatic mission his works in Istanbul and contribution to the bilateral relations, will be discussed in the light of the Ottoman archives. Keywords: Mitar Bakiç, minister plenipotentiary, Ottoman-Montenegro Relations, II. Abdul Hamid II, Prince Nikola Petrovich 115 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL M.A Vahide Bilgi ERDİN Kocaeli University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE YEDİ KELİMEYE BİR KİMLİK: Bir Balkan ailesinin iki dünya savaşı arasında yaşadığı göçlerin sonucu taşıdığı travma ve bağlanma sorunlarının konstelasyon bağlamında Ruppert yöntemi ile incelenmesi. AN IDENTİTY WITH SEVEN WORDS: An analysis of Balkan family who owned trauma and bonding problems by reason of immigration between world wars usıng Ruppert methodology in constelation context. ENGLISH TITLE ÖZET İnsan kendi 'dışında' olanın konumunu kendini merkez alarak açıklamaktan vazgeçmelidir. Öteki oradadır ve 'vardır'. Varlığını kabul edip kendiyle dışında olanın arasındaki 'bağ'ı anlamaya çalışmalı, asıl çabası 'bağ'ı anlamlandırmak olmalıdır. Bu noktada ciddi bir kabullenme bilincinden ve bağ kurma eyleminden söz etmek gerekir. İnsanı insan yapan bütün değerler ve insanlığını taçlandıran bütün erdemler bundan sonra ortaya çıkar. İnsani bağ kurulduktan sonra bir sırrın ağırlığı, bir hatanın telafisi, bir kabahatin hoş görülmesi, bir ölümün derin acısı, yaşanmış ve olmuş bitmiş olanın gün ışığına çıkması hepimiz için kaçınılmazdır. Savaş ve göç sıradan insanları bağlı bulunduğu alanın dışına atan insanlık tarihi kadar eski eylemlerdir. Kitlelerin etkilendiği bu eylemlerin sonucunu bireyler nesiller boyu yaşantılarının her alanında deneyimler. Travma, savaşın ve göçün dağıttığı gündelik yaşamlarda her an varlığı hissedilen bir gölgedir. Toplumsal anlamda aidiyet ve kimlik problemleri oluştururken bireysel anlamda dilde saklanma ve ilişkilerde bağlanma sorunlarını ortaya çıkarır. Kadın toplumun mayası ve toplumsal hafızanın taşıyıcısıdır. Anadolu'dan göç edip Balkanlar'a yerleşen ailedeki kadın, toplumsal yaşamı ve ev içindeki edimlerinin hepsinde ait olduğu coğrafyayı temsil eder. Yüzyıllar içinde Balkan dokusunu her türlü üretimine işler. Göç yoluyla tekrar anayurduna, Anadolu'ya döndüğünde bu kez öz yurdunda ötekidir. Ötekinin ilk eylemi diğerinin yanında susmaktır. Kadın sustuğunda tarih susar, acı konuşur. Travmanın gölgesi büyür. Anamızın dilinde, kopup geldiği coğrafyadan gelmiş kelimeler olabilir. Ondan bize geçen 'yabancı' kelimelerin varlığını kabul eder, onları da kimliğimize katarsak ana dilimizin de DNA sarmalları gibi pek çok bağlayıcı ögesi olduğunu fark edebiliriz. Bizi biz yapan ötekinin yanında kullanmadığımız o kelimelerdir. Dışımızda olan ve öteki kalanla bağ kurmanın tek yolu budur. Şimdi ve burada konuşmanın zamanıdır. Anahtar Kelimeler: savaş, göç, dil, kimlik, kadın, aile, bağlanma ABSTRACT Humanity is supposed to avoid clarifying himself as the center. The other is over there 'exists'. Human beings should try to find out the bonding out of themselves believing their own existance and mainly should a im to define this bonding. From this point of view, a serious concience of appropriating and the effort of bonding must be taken into consideration. All the values and virtues which make us human emerges respectively. Right after humanitarion bonding is established, a forre of a secret, make up of a mistake, tolerance of a blame, deeply pain of death and a appearence of all the facts are inevitable for all of us. War and immigration is a historic facts as old as history of humanity which lives people out of the zone they belong to. In every part of their lives, individuals experience the results of those movements that masses are affected. Trauma always reveals itself like a shadow an it felt in entire lives that wars break out. While, in sociallife, it creates possesion and identity problems, on the other hand, in effects collectivity and exists bounding problems individually which hides itself in mutual language. Woman conducts social bconsciousness as a bound. Woman in a family immigrated from Anatolia to Balkans, represents heritage of all practices in cluding social or private life. She pierces in every kind of Balkan pattern beyond centuries. 'Other' remain slient near the others. When women keep their slience, history become slient suffering increase. The effect of trauma expands. Provided we accept the existance of foreign words in mother tongue and add then to our identities, we may notice that there mıght be several bonding of our mother tongue just lıke DNA spirals. What we pay attention to is those words which we do not use compared to others. Now, it is time to deal with this subject. Keywords: war, immigration, language, identity, woman, family, bounding 116 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION Prof. Dr. Valentin CIORBEA Ovidius University/Romania E-MAIL [email protected]. ROMANIAN TITLE Mărturii privind cultura comunității musulmane din Dobrogea surprinse în ilustrate de epocă TESTİMONIES ON THE CULTURE OF THE MUSLIM COMMUNITY IN DOBROGEA CAPTURED IN OLD PICTURE POSTCARDS ENGLISH TITLE Președintele Asociației Filateliștilor Tomis Gabriel Octavian NICOLAE Asociației Filateliștilor Tomis, Constanța/Romania REZUMAT Istoria comunității musulmane din provincia României, Dobrogea, ce cuprinde gurile Dunării și spațiul dintre fluviu și Marea Neagră, a debutat în a doua jumătate a secolului al XIII-lea cu așezarea primelor grupuri de turci. După integrarea regiunii în Imperiul Otoman începând cu anul 1420, numărul musulmanilor a crescut prin politica de colonizare a turcilor și tătarilor crimeeni, regiunea având în geostrategia Înaltei Porți rolul de apărare și totodată bază de pregătire a unor expediții militare la nord de fluviu. Viața și activitatea comunității musulmane dobrogene, ca de altfel și a celorlalte populații care locuiau în regiune, a început să fie afectată de războaiele ruso-turce, începând cu secolul al XVIII-lea, care au deschis așa numita „chestiune orientală”, și au transformat Dobrogea în teatru de operații militare prelungit și în veacul al XIX-lea. Soarta Dobrogei s-a modificat după războiul din 1877-1878 prin decizia Congresului de la Berlin (1/13 iunie-1/13 iulie 1878), care a decis unirea celei mai mari părți a regiunii la România, căreia i s-a confirmat și independența statală. Dobrogea a adus astfel României o importantă comunitate musulmană care a dorit și acceptat unirea. Autoritățile române și-au asumat prin domnitorul Carol să respecte religia, familia și moravurile musulmanilor fără discriminare. Beneficiind de liniște și protecția legii, musulmanii devenind cetățeni si României, și-au conservat și perpetuat cultura materială și spiritualitatea. Stau mărturie izvoare istorice și elemente arhitecturale păstrate. Între aceste surse, mai puțin puse în evidență, datorită faptului că au trebuit colecționate, activitate ce necesită timp și fonduri, se află ilustratele de epocă puse în circulație între 1898-1940. Comunicarea de față aduce în circuitul cunoașterii din ilustratele, unele unicat, din colecția Gabriel Octavian Nicolae, care numără aproape 600 de piese. Ilustratele ne relevă imaginea fidelă, surprinsă de fotograf, a moscheilor și geamiilor, a personalului de cult, a școlilor musulmane, obiceiuri, tipologie umană, funcționari, negustori, ș.a. Cuvinte cheie: comunitate musulmană, Dobrogea, ilustrate, geamii, moschei, școli musulmane, îmbrăcăminte, obiceiuri ABSTRACT The history of the Muslim community in the province of Romania, Dobrogea, which includes the space between the river mouth of the Danube and the Black Sea began in the second half of the 13th century with the first group of Turkish settlement. After the integration of the region in the Ottoman Empire, since 1420, the number of the Muslims increased by a colonization policy of the Turks and Crimean Tatars, the region having in the geostrategy of the High Gate the role of defense and also of base for preparing military expeditions north of the river. The life and work of the Muslim community in Dobrogea as well as of the other populations living in the region began to be affected by the Russian-Turkish wars, beginning the 18th century, which opened the so-called “Eastern question” and turning Dobrogea in a theater of military operations extended in the 19th century. The fate of Dobrogea changed after the war of 1877-1878 by a decision of the Congress of Berlin (June 1/13 1 / July 13, 1878), which decided the union of the greater part of the region with Romania, whose state independence was confirmed. Dobrogea brought to Romania such an important Muslim community which wanted and accepted the union. Romanian authorities took, through Prince Charles, the decision to respect the religion, family and morals of Muslims indiscriminately. In peace and under the protection of law, the Muslims become citizens of Romania, preserving and perpetuating their material culture and spirituality. Historical sources and architectural elements preserved testify to these ideas. Among these sources, less emphasized, because they had to be collected, an activity that requires time and money, there are old picture postcards that circulated between 1898-1940. This article brings into the circuit of knowledge picture postcards, some unique, from Gabriel Octavian Nicolae’s collection, which includes nearly 600 pieces. The postcards reveal the true image, captured by photographer, of mosques, the religious personnel, Muslim schools, customs, human typology, officials, merchants, etc. Keywords: Muslim community, Dobrogea, illustrated, mosque, mosques, Muslim schools, clothing, customs 117 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE Senior Researcher Senior Researcher Curator NAME-LAST NAME INSTITUTION Valentina VOINEA Museum of National History and Archaeology, Constanta/Romania Bartłomiej SZMONIEWSKI Institute of Archaeology and Ethnology- Polish Academy of Sciences, Krakow/Poland, E-MAIL [email protected] [email protected] Aurel MOTOTOLEA Museum of National History and Archaeology, Constanta/Romania [email protected] m ENGLISH TITLE CLAY TOBACCO PIPES DISCOVERED AT CHEILE DOBROGEI AND ISTRIA: AN EXAMPLE OF THE OTTOMAN´S CIVILISATION IN THE CENTRAL DOBROUDJA ABSTRACT Clay pipes are a class of objects that prove widespread practice and habit of smoking pipe tobacco in the Ottoman Empire, implicitly in the areas under Ottoman domination or influence. During the XVI – XIX centuries, especially due to their economic potential, the culture of tobacco and especially clay tobacco pipes craft achievement acquires new issues: tobacco cultivation becomes a state monopoly and pipe production takes the form of artistic manifestations. In Dobroudja, who came under Ottoman rule in the XVth century (udj initially in Silistra sanjak of Rumelia vilayet; since 1599 included in the elayet of Silistra until 1864, when it was transformed into the Danube vilayet), pipe smoking habit is taken up and adapted to the Oriental mentality. In this region were discovered many clay pipes in Turkish style, which were produced in well known and specialized centers, from both the Istanbul and Balkans. Most of these objects have been discovered in the former Ottoman centers that have benefited from a long habitation (administrative residences of the kaza´s): Babadag, Mangalia, Isaccea. The recent discovery of clay tobacco pipes, and other artifacts, in Central Dobroudja (Cheile Dobrogei - Istria) allow the identification of new Ottoman sites (settlements, cemeteries, discoveries in caves) and mapping of commercial routes in the province. These new finds add to the existing collection of the Museum of National History and Archaeology of Constanta and may help to reconstruct a general life picture in Dobroudja under the Ottoman domination during the XVI-XIX centuries. Keywords: clay tobacco pipes, Turkish pipes,Silistra sanjak, XVI-XIX centuries, central Dobroudja 118 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Veysi SEVİNÇLİ Yüzüncü Yıl University [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE ROMANYALI TARİHÇİ VE TÜRKOLOG MİHAİL GUBOĞLU MIHAIL GUBOGLU ROMANIAN HISTORIAN AND TURKOLOG ÖZET Aslen Gagauz Türklerinden olan ünlü Romanyalı Tarihçi ve Türkolog Mihail Guboğlu 1911 yılında Moldavya'nın Ceader-Lunga şehrinde dünyaya geldi. İlköğrenimini doğum yeri olan Ceadar(Çadır)-Lunga, ortaöğrenimini Bender, yükseköğrenimi ise Cemauti University Edebiyat ve Felsefe Fakültesi’nde tamamladı. 1938 yılında hazırladığı Gcıgauzi in Lumia Istoriei (Tarih Işığında Gagauzlar) teziyle buradan mezun oldu. Daha sonra Realite Române-turce in DecursuiVeacurilar (Yüzyıllar Boyunca Türk-Romen İlişkileri) adlı teziyle doktora çalışmasını tamamladı (1940). Yaş şehrinde dönemin büyükelçisi Hamdullah Suphi Tanrıöver adına açılan Türkoloji Enstitüsü’nde çalışan Guboğlu, 1945 yılında Bükreş’te kurulan Balkanoloji Enstitüsü’ne tayin edildi. Bükreş ve Yaş Üniversitelerinde Türk Dili ve Tarihi derslerini verdi. 1948-1963 yıllarında Romen İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü, 1963-1968 yılları arasında akademinin Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü’nde görev aldı. 1966 yılından itibaren her yıl Türkiye’ye gelerek Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve İstanbul kütüphanelerinde araştırmalar yaptı. 1968-1977 yılları arasında Bükreş University’de hocalık yaptı ve buradan emekli oldu. Guboğlu, bir makalesinde Romen ve yabancı bilim adamlarının eserleri hakkında geniş bilgi vermiş, Romen dilinde mevcut 3000 Türkçe kelimenin daha iyi araştırılması gerektiğini belirtmiştir. (M. Guboğlu, Rumanya Türkolojisi ve Rumen Dilinde Türk Sözleri Hakkında Bazı Araştırmalar. 11. Türk Dili Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler, Ankara 1968, 271.s) Birçok ülkede konferanslara katılan ve buralarda çeşitli bildiriler sunan Guboğlu, Türkoloji Konferansı için geldiği İstanbul’da hayata gözlerini yumdu (11.05.1989). Başta tarih olmak üzere Türk dili ve kültürü ile ilgili pek çok eseri bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Guboğlu, dil, tarih, kültür, Osmanlı ABSTRACT Mihail Guboğlu who is originally Gagauz Turks, one of the famous Romanian historian and Turcologist, was born in Moldavia Cead-Lunga in 1911. He finished primary school in his birthplace where is Ceadar(Tent)-Lunga, he finished secondary school in Bender, then he went to Cemauti Universitesi for his higher-edecation and then He graduaded from university with a thesis , Gcıgauzi in Lumia Istoriei(Gagauzs in Light of History) , prepared in 1938. Then he completed his PhD with a thesis Which called Realite Române-Turce in DecursuiVeacurilar (Turks-Romanian relations over the centuries) in 1940. He worked in Yas city, Turcology Institute which was opened on behalf of Hamdullah Suphi Tanrıöver who is ambassador, then Guboğlu was appointed to Balkanological Institute, established in Bucharest in 1945. He gave the Turkish language and history classes in Yas and Bucharest universities. He worked in History institute of the Romanian Academy of Science from 1948 to 1963, and then he took charge in Research Institute of the Acedemy of Southeastern Europe between the years 1963-1968. He started to came to Turkey every year since 1966, and he did research in the Ottoman Archives and İstanbul”s libraries. He taught at the University of Bucharest between 1968-1977 and then He retired from University. Guboğlu gave extensive information in one of his article about the works of Romanian and Foreign Scientists. And he stated that the current 3000 Turkish words in Romanian language should be studied better. (M. Guboğlu, Rumanya Türkolojisi ve Rumen Dilinde Türk Sözleri Hakkında Bazı Araştırmalar. 11. Türk Dili Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler, Ankara 1968, 271.s) Guboğlu offers various leaflets and has been participating in many conference in many countries . While he came to istanbul for Turcology conference , he passed away (05.11.1989). He has a lot of books about History and Turkish language and Turkish Culture. Keywords: Guboğlu, language, history, culture, ottoman. 119 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Dr. Virgil Coman Arhivele Nationale Romane/Constanta/Romania [email protected] ENGLISH TITLE TURKISH LANGUAGE SCHOOLS IN DOBRUJA – ARCHIVE DOCUMENTS (19481960) ABSTRACT For a better knowledge of the situation of the Turkish language educational system in Dobruja, the present study introduce in the scientifical research a series of documents included in the patrimony of Constanţa County Service of the National Archives, which were worked out between 1948 and 1960. Although they have specific ideological aspects of the period when they were elaborated, they provide us the oportunity to analyse very interesting information about the number of Turkish language schools and their working conditions, as well as the number of students, teachers’ professional level, how manuals were used, etc. Keywords: archive documents, Dobruja, Turkish language schools, manuale 120 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania UNVAN Assoc. Prof. Dr. MA: Öğretmen ADI-SOYADI Yıldırım ATAYETER Mustafa ARSLAN Menderes BERKÜZ KURUMU Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi [email protected]. tr Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi [email protected] Isparta Ahmet Melih Doğan Anadolu Lisesi [email protected] E-MAİL ADRESİ TÜRKÇE BAŞLIK İNGİLİZCE BAŞLIK ANADOLU’DAN AVRUPA’NIN KALBİNE GİDEN YOL: TUNA VADİSİ The way through the heart of Europe from Anatolİa: Tuna Valley ÖZET Kaynaklarından bazıları Almanya sınırları içerisinden doğan Tuna Nehri Havzası, Volga Nehri’nden sonra Avrupa’nın en büyük ikinci nehir havzasıdır. Günümüzde Tam 10 ülkeden geçen nehir bu özelliği ile 80 milyondan fazla insanı etkileyen bir havzaya sahiptir. Üzerinde birçok liman kurulmuş olan Tuna Nehri ve Havzası önemli bir ticaret ve ulaşım yolu konumundadır. Roma döneminden beri nehir balkanların kuzey sınırı olarak belirlenmiştir. Bölgenin Karadeniz’e inen başlıca ticaret yolu Tuna Nehri olduğu için, bu havza ve nehir tarih boyunca balkanlara hâkim olan devletler tarafından elde tutulmaya çalışılmıştır. Balkan devletleri ve Avrupa devletleri arasında sınırların çizilmesinde önemli noktalardan biri haline gelmiştir. Kuzeyi ile güneyi arasında kurulan devletlerin sınırlarını ayırıcı bir etken olan nehir havzası, MÖ VIII. Yüzyılda Yunanlılar için önemli bir ticaret bölgesi haline gelmiştir. Roma İmparatorluğunun bölgede etkili bir güç olarak ortaya çıkması ile birlikte nehir ve havzası Romalıların kontrolüne geçmiştir. Tuna Nehri’nin coğrafi ve stratejik öneminden dolayı zaman zaman birçok Türk Kavminin de akınlarına maruz kalmıştır. Nehirde yüzyıllar boyunca gemilerle ticari faaliyetler sürdürülmüş, aynı zamanda nehrin Avrupa’nın içine kadar yol almasından dolayı, Hun, Macar ve Avar istilalarının sızma yolu olarak kullanılmıştır. İlerleyen yüzyıllarda ise önceki yılların aksine bu kez Haçlı Seferlerinin güzergâhlarından biri haline gelmiştir. Osmanlıların Balkanlara geçişiyle beraber, Balkanların dağlık yapısı içerisinde ilerleyebilmenin yollarından birisi de Tuna Havzası olmuştur. Balkanların fethi için öncelikle Tuna’ya ulaşan yollara hâkim olunmuş ve akabinde Tuna Nehri’ne hâkim olunarak Balkanların ve Avrupa’nın fethinde önemli bir destek yolu sağlanmıştır. Tuna Nehri’nin Avrupa’nın içlerine kadar uzanan stratejik durumu bilhassa Osmanlıların Nehir boyunca yukarıya doğru ilerlemelerini sağladı. Tuna Nehri’nin coğrafi özellikleri onu Avrupa’daki diğer nehirlerden ayırmaktadır. Geçmişten günümüze dünyadaki karalar üzerindeki en uzun suyollarından biri halinde olan nehir hem ticaret hem de askeri mücadelelerde önemli bir rol oynamıştır. Bu çalışma da Tuna Nehri Havzasının özellikleri ve bölge üzerindeki etkileri ile tarihi coğrafya açısından bu havzanın önemi hakkında bilgi verilecektir. Anahtar Kelimeler: Tuna, Nehir, Havza, Balkanlar, Tarihi Coğrafya ABSTRACT Tuna river basin, some sources of which born in the borders of Germany, is the second biggest river basin of Europe after Volga River. Today, Tuna River passes over 10 countries and with this characteristic it has a river basin that affects more than 80 million people. Tuna river and its basin with lots of harbors make the river important trade and transportation way. The river has been decided the North border of the Balkans since Roman Empire. This river and its basin are wanted to have been controlled by the Balkan states because Tuna River is the most important trade way of the Balkan region. It always became the important point while deciding the borders between Balkan and European countries. The river basin, with distinctive affect for borders between North and South countries, became important trade region for Greeks in 8th Century b.c. After Roman Empire existed as the effective power in region, the control of river and its basis passed to the hands of Romans. Because of the geographical and strategic importance of the river, it had been exposed to some other attacks by Turkish peoples. Trade facilities in the river had been kept by ships during centuries, at the same time due to the advantage of the river that flows through the inside parts of Europe, it had been used as permeation ways for Hun, Hungarian and Avar invasions. In the later centuries, it had been routes of crusades. By the pass of Ottomans to the Balkans, one of the ways to go through the inside of Balkan mountains had been tuna river basin. For the conquest of Balkans the ways to reach Tuna River had been controlled firstly, than by the control of Tuna River it had been easy way to conquer Balkans and Europe. The strategic situation of the river that flows through the inside parts of Europe supplied especially for the Ottomans to conquer the upper parts of Balkans throughout the river. Geographical characteristics of Tuna River make it more important than the other rivers in Europe. The river which is one of the longest waterlines in all over the World has had important role both for trade and military battles from past to nowadays. In this study, knowledge will be given about characteristics of Tuna river basin, its affects over the region and the importance of this river basin in terms of historical geography. Key words: Tuna, River, River Basin, The Balkans, Historical Geography 121 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Yücel YİĞİT Police Academy /Türkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE II. BALKAN SAVAŞI’NDA SÜLEYMAN ASKERİ BEY SÜLEYMAN ASKERİ BEY DURING THE SECOND BALKAN WAR ÖZET XVII. yüzyılda başlayıp XVIII. yüzyılda hız kazanan Osmanlı ordusunun mağlubiyetler silsilesinin en son halkalarından biri de kuşkusuz Balkan Savaşları’dır. Osmanlı Devleti’nin çok kısa sürede dört küçük Balkan Devleti’ne mağlup olması onu ciddi bir sıkıntıya sokmuştur. Zira savaşın başlamasından altı gün sonra Bulgar orduları İstanbul kapılarına dayanmış, Batı yakasındaki Osmanlı Ordusu da neredeyse hiçbir çatışmaya girmeden elindeki cephaneyi de rakiplerine kaptırarak geri çekilmek zorunda kalmıştır. I. Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Genelkurmay Başkanı Ahmet İzzet Paşa Yemen’de, Osmanlı Ordusu’nun en zeki ve cevval subaylarından Enver Bey, Mustafa Kemal, Fethi Okyar, Süleyman Askeri Bey ve Nuri Conker’in ise Trablusgarp’ta bulunması oldukça tuhaftır. Bahsedilen kişiler ancak II. Balkan Savaşı öncesinde yurda dönerek akabinde savaşa iştirak etmişlerdir. Çalışmamızın temel amacı, II. Balkan Savaşı sırasında Süleyman Askeri Bey’in rolünü ve faaliyetlerini ortaya koymaktır. Yine bu bağlamda Teşkilat-ı Mahsusa’nın, resmi ve gayri resmi ilişkileri de konumuz içerisinde yer alacaktır. Çalışmada kullanılan belgeler, Başbakanlık Osmanlı, Cumhuriyet ve Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivleri’nden ve dönemin Vakit, İkdam ve Yenigün gibi süreli yayınlarından elde edilecektir. Ancak ikinci dereceden de bazı kaynaklar kullanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Balkan Savaşları, Teşkilat-ı Mahsusa, Süleyman Askeri Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti ABSTRACT One of the latest examples on the series of defeats of the Ottoman Army starting from the XVII century to XVIII century is undoubtedly the Balkan Wars. That the Ottoman Empire was defeated by four small Balkan states at a very short time put it into serious trouble. Six days after the outbreak of the war, Bulgarian Army nearly reached İstanbul and the Ottoman Army on the west side was forced to retreat by having the ammunition in its hands snatched to its rivals without any conflict. It is quite strange that during the First Balkan War, Ahmet Izzet Pahsa, the Ottoman Army Chief of Staff, was in Yemen and Enver Bey, Mustafa Kemal, Fethi Okyar, Süleyman Askeri Bey and Nuri Conker, the most intelligent and active officers of the Ottoman Army, were in Tripoli. The said people returned home and subsequently participated in the war only prior to the Second Balkan War. The main purpose of the study is to reveal the role and the activities of Süleyman Askeri Bey during the Second Balkan War. In this context, formal and informal relationships of the Special Organization will also be involved in the subject. Documents used in the study will be obtained through Prime Ministry Ottoman Archives, Republic and the Chief of Staff ATASE Archives as well as periodical publications of the period such as Vakit, İkdam and Yenigün. However, some sources of second-degree will also be used. Keywords: Balkan Wars, Special Organization, Süleyman Askeri Bey, the Committee of Union and Progress 122 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assist. Prof. Dr. Yüksel NİZAMOĞLU Turgut Özal University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE MANASTIR VİLAYET GAZETESİ GÖZÜYLE MANASTIR (1907-1908) MANASTIR (BITOLA) THROUGH THE EYES OF MANASTIR LOCAL NEWSPAPER (1907-1908) ÖZET Osmanlı Devleti’nde resmi gazete olarak yayınlanmaya başlayan Takvim-i Vakayi’yi yarı resmi ve özel basın takip etmiştir. Takvim-i Vakayı, Türkçe’nin yanında Osmanlı ülkesinde konuşulan azınlık dilleri ve Fransızca olarak da yayın yapmıştır. Takvim-i Vakayı payitahtta yaşananları diğer yerlere duyurduğu gibi, taşrada meydana gelen hadiseleri de bütün ülkeye duyurmayı amaçlamışsa da, kendi bölgeleriyle ilgili haber almak isteyen halkın ihtiyaçlarını karşılaması mümkün olmamıştır. Bundan dolayı vilayet gazetelerinin çıkarılması düşünülmüş ve her vilayette matbaa kurularak gazete basılması kararlaştırılmıştır. Tuna Vilayet gazetesi ile 1865 yılında başlayan vilayet gazeteleri; Anadolu ve Rumeli vilayetleriyle sınırlı kalmamış, diğer vilayetlerde de yayınlanmıştır. Vilayet gazetelerinden birisi de Manastır Vilayet Gazetesi’dir. Vilayetin adıyla Manastır olarak yayınlanan gazetenin elimizde yirmi birinci ve yirmi üçüncü yıllarına ait sadece iki yıllık nüshaları bulunmaktadır. Manastır, Makedonya sorunu adıyla uluslararası platforma taşınan bölgenin üç vilayetinden birisidir. Yine, III. Ordu’dan dolayı İttihat ve Terakki’nin hızla örgütlendiği ve 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyetin ilanına ev sahipliği de yapan bir şehirdir. Bu yönlerden Manastır’ın, Meşrutiyet öncesi döneminin aydınlatılması büyük bir önem taşımaktadır. Vilayet gazeteleri, Osmanlı dönemi vilayetlerinin yerel tarihlerinin aydınlatılması için önemli kaynaklardır. Manastır gazetesinin elimizde bulunan iki yıllık nüshalarında resmi tebligatlar, tevcihler, nişanlar gibi duyurular yer aldığı gibi, havadis-i vilayet başlığıyla Manastır vilayetinde yaşananlar haber olarak yer almıştır. İşte bu bildiride Manastır gazetesinden hareketle Manastır vilayetinin 1907-1908 yıllarına ait durumu ortaya konulmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Manastır, Manastır vilayet gazetesi, iç güvenlik, Hüseyin Hilmi Paşa. ABSTRACT After the publication of the first official Ottoman newspaper, Takvim-iVakayi, semi-official and private press followed. Takvim-iVekayi was printed in French and in the languages of minorities as well as in Turkish. Although Takvim-iVekayi aimed at publishing news about provinces all over the country as it published the news about the capital city to other places, it was not able to meet the needs of people who wanted to be informed about their own regions. As a result, it was thought that local newspapers should be launched and was decided that in every province printing press should be established and newspapers should be printed. Starting in 1865 with Tuna Vilaye tnewspaper, local newspapers, not limited to the provinces of Anatolia and Rumelia, spread to other provinces. One of the local newspapers is Manastır local newspaper. Printed with same name as the province, the newspaper is available in two-year of copies belonging to twenty first and twenty third years. Manastır is one of the three provinces of the region that was brought into the international platform with the name of Macedonian question. It is a city where the Committee of Union and Progress quickly organized because of the III. Army and the Second Constitutional Monarchy was declared in 23 July 1908. Therefore, it is of great importance that pre-constitution period of Manastır should be enlightened. Local newspapers are important resources for enlightening the local histories of Ottoman-era provinces. The twoyear copies of Manastırlocal newspaper we have include news about Manastır with the title of provincial news as well as news about official notifications, promotions, sultanic patents (nişanlar). In this paper, the status of Manastır in 1907-1908 will be presented from the Manastır local newspaper’s point of view. Keywords: Manastır (Bitola), Manastırlocal newspaper, internal security, Hüseyin Hilmi Pasha. 123 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Zafer GÖLEN Mehmet Akif Ersoy University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE BOSNA HERSEK’TE NİZÂMİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞU SETTLEMENT OF GUARDHOUSE COURTS IN BOSNIA HERZEGOVINA ÖZET Osmanlı Devleti XIX. yüzyılda ülkedeki kötü gidişata dur demek için bir dizi önlem aldı. Bu önlemlerin en önemlilerinden biri hiç şüphesiz Vilâyet Nizamnamesidir. Tebliğe konu olan Bosna Hersek’te Nizamiye Mahkemelerinin kuruluşu Vilayet Nizamnamesi’nin getirdiği bir düzenlemeydi. Düzenlemenin amacı, özellikle Islahat Fermanı’ndan sonra Düvel-i Muazzama’nın (İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, İtalya) sürekli şikâyet ettiği Müslüman-gayrimüslim arasındaki eşitsizliği gidermekti. Bu maksatla 1865’de Bosna Hersek, vilayete dönüştürülünce Nizamiye Mahkemeleri burada da kuruldu. Nizamnamenin 16-26, 39-43, 54-57, 71, 75, 77, 79, 81. maddelerini içeren ‘Umûr-ı Hukûkiyye’ bölümü, mahkemelerin kuruluşu ve işleyişiyle ilgili maddeleri içermektedir. Mahkeme heyetlerine Müslim ve gayrimüslim üyelerin bulunması esası kabul edildi. Böylece yargı, cemaatlerin tekelinden alınarak standart hukuk sistemine geçilmiş olacaktı. Düzenleme ile vilâyette, Ceza (Meclis-i Cinayet)ve Dava Meclisi (Meclis-i Deâvî) adı ile iki mahkeme teşkil edildi. Ancak, kısa zaman sonra bu iki meclis Divân-ı Temyîz adı altında birleştirildi. Divân-ı Temyîz-i Vilâyet merkez hâkiminin başkanlığında hukukçu memurlar, seçilmiş 3 Müslim ve 3 gayrimüslim üyeden oluşmaktaydı. Divân-ı Temyîz-i Vilâyet şer‘i mahkemelerle, gayrimüslim cemaatlerin ruhanî mahkemelerinin baktığı davaların istinaf mercii olarak işlev gördü. Aynı teşkilat livalarda (sancak merkezleri) Meclis-i Temyîz adıyla oluşturuldu. Liva temyîz mahkemesinin başkanlığını liva merkez hâkimi yapacak, mahkemede bir hukukçu memur, 3 Müslim, 3 gayrimüslim seçilmiş üye bulunacaktı. Kazalarda ise üyeleri kaza müdürü, naip, 2’si Müslim, 2’si gayrimüslim seçilmiş 4 üyeli bir mahkeme oluşturuldu. Anahtar Kelimeler: Bosna-Hersek, Nizamiye Mahkemeleri, Vilayet Nizamnamesi ABSTRACT The Ottoman Empire took several preventive measures in XIX. century in order to stop downhill progress in the country. One of the most important measures was undoubtedly Province Constitution. Settlement of Guardhouse Courts in Bosnia Herzegovina, which was the subject of notification, was a regulation issued by Province Constitution. The goal of the regulation was to eliminate the disparity among Muslims and non-Muslims, which was a continuous subject of complaint by Great Powers (England, France, Russia, Germany, Italy), especially after the Edict of Reforms. When Bosnia Herzegovina was transformed into a province in 1865, Guardhouse Courts were settled also here. The section ‘Umûr-ı Hukûkiyye’ which contains items 16-26, 39-43, 54-57, 71, 75, 77, 79 and 81, covers the articles explaining the settlement and operations of these courts. The principle of having both Muslim and non-Muslim members in the court commissions was accepted. So that, justice would be freed from the monopoly of congregations and a standard legal system would have been achieved. With the regulation, two courts, namely Criminal and Trial Court, have been constituted in the province. However, after a short time, they have been united under the name Supreme Court. Province of Supreme Court was composed of legist officers, 3 selected Muslim and 3 selected non-Muslim members led by the head judge. Province of Supreme Court has functioned as the appeal reference for Muslim canonical courts and non-Muslim congregations’ clerical courts. The same organization was settled in the brigades (district centers) under the name Supreme Court. Brigade appeal courts would be moderated by brigade head judge and consist of one legit officer, 3 Muslim and 3 non-Muslim selected members. In case of the districts, the courts were composed of district manager, regent, 2 Muslim and 2 non-Muslim selected members. Keywords: Bosnia Herzegovina, Guardhouse Courts, Province Constitution. 124 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Zehra GÖRE Necmettin Erbakan University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE SELANİKLİ HASAN ÂKİF DİVANINDA BİR DEVLET ADAMI: SEREZLİ YUSUF MUHLİS PAŞA A STATESMAN IN THE DIVAN OF HASAN AKIF OF SALONICA: YUSUF MUHLIS PASHA OF SEREZ ENGLISH TITLE ÖZET Selanik’te doğan ve Divan edebiyatının son dönem şairlerinden olan Hasan Âkif’in (d.?/?-ö.1243/1827) hayatı hakkında elde fazla bilgi yoktur. Tahsilini tamamladıktan sonra Evranos-zâdelerden Abdurrahman Bey ve Selim Sırrı Paşa’nın kâtipliğini yapmıştır. 1783’te Serez’de doğan Yusuf Muhlis Paşa ise Serez ayanından İsmâil Râsih Bey'in oğludur. İsmail Râsih Bey, oğlu Yûsuf Muhlis'i hükümet adamı olarak yetiştirmeye çalışmıştır. Sened-i İttifâk'ın yürürlüğe girmesinden sonra o sırada idaresi altındaki diğer bölgelere ek olarak Selanik vilayeti de İsmail Rasih Bey’in uhdesine verilmiş, o da buranın idaresini oğluna bırakmıştır. Serezli Yûsuf Muhlis Paşa, müsellimlikle Selanik’e gittiği vakit Hasan Âkif’i de kendi kâtipleri arasına almış, hatta Paşa başka bir vilayete tayin edildiğinde de, o sıralarda yaşı ilerlemiş olan Âkif Bey’in maaşını kesmeyerek Selanik’te bırakmıştır. Yusuf Muhlis Paşa’nın yadım ve desteğini gören Hasan Âkif, aynı zamanda kendisi de bir şair olan Yusuf Muhlis Paşa etrafında o dönemde oluşan edebi muhitin içerisinde yer almış, Paşaya birisi Mora isyanından dönüşünde takdim ettiği 3 kaside ile 1 terkib-i bend, 8 musammat, 9 tarih yazmış ve 25 gazelinde ondan söz etmiştir. Bu sayede Paşaya karşı minnet duygularını ifade eden şair, aynı zamanda Paşayla yakınlığını da göstermiştir. Bildiride bu manzumeler incelenmek suretiyle bir taraftan dönemin şiirlere yansıyan hadiseleri anlaşılmaya çalışılırken, diğer taraftan Hasan Âkif Paşa’nın kaleminden Yusuf Muhlis Paşa’nın portresi ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Selanik, Selanikli Hasan Âkif, Serez, Yusuf Muhlis Paşa ABSTRACT There is not much information about the life of Hasan Akif (b.?1243-d.1827) who was born in Salonica and is one of the poets of divan literature’s last period. After completing his education, he served as a clerk to Abdurrahman Bey from the Evranos-zâdes and Selim Sırrı Pasha. Born in 1783 in Serez, Yûsuf Muhlis Pasha is the son of Ismail Râsih Bey from the Serez ayan. Ismail Râsih Bey tried to raise his son ,Yûsuf Muhlis, as a statesman. After the Charter of Allience came into effect, in addition to the territories under his administration, the responsibility of the province of Salonica was also given to İsmail Rasih Bey, and he left the administration of it to his son. When Yûsuf Muhlis Pasha of Serez went to Salonica as a mutesellim, he employed Hasan Âkif as one of his clerks, and even when the Pasha was appointed to another province, he left Âkif Bey, who attained advanced age , in Salonica without cutting his salary. Aided and supported by Yûsuf Muhlis Pasha, Hasan Âkif took part in the literary environment which was formed around Yûsuf Muhlis Pasha who himself was also a poet, and he wrote 3 odes, one of which he presented to the Pasha when he returned from the rebellion in Mora, and 1 terkib-i bend, 8 musammats, 9 histories and he mentioned about him in his 25 ghazals. By means of these, he expressed his thankfulness to the Pasha and also showed his closeness with him. In this paper, while the events of that period reflected on the poems are going to be explained by analysing these poems, and on the other hand the portrait of Yûsuf Muhlis Pasha is going to be presented from the writings of Hasan Âkif Pasha. Keywords: Salonica, Selanikli Hasan Âkif, Serez, Yusuf Muhlis Pasha 125 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Assoc. Prof. Dr. Zeki ÇEVİK Balıkesir University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE II. DÜNYA SAVAŞI’NDA BALKANLARDA ALMAN İŞGALİ: TÜRKİYE’NİN TUTUMU VE İSTANBUL BASININA YANSIMALARI THE GERMAN OCCUPATION IN THE BALKANS IN WORLD WAR II: THE ATTITUDE OF TURKEY AND ITS REFLECTIONS TO ISTANBUL PRESS ENGLISH TITLE Lecturer Emirhan YIKILMAZPEHLİVAN Balıkesir University/Turkey [email protected] ÖZET 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırısıyla başlayan II. Dünya Savaşı, 7 Mayıs 1945 tarihinde Almanya’nın teslim olmasıyla Avrupa’da sona erdi. Bu savaşta Almanya’nın amacı, Berlin-Roma ekseninde toplanan ve ağırlık merkezini Büyük Almanya’nın teşkil edeceği bir Avrupa oluşturmaktı. Buna, Kuzey Afrika ile Doğu ülkeleri de hammadde kaynağı olarak eklenecekti. Diğer yandan, Uzak Doğu’da da Japonya ile ittifak edilerek büyük bir blok kurulacaktı. İşte bu amaçlar doğrultusunda, Hitler, 27 Ağustos 1940’ta Almanya, İtalya ve Japonya arasında Üçlü Pakt’ı gerçekleştirdi. Daha sonra da, başta Sovyet Rusya olmak üzere, İspanya, Vichy Fransası, Yugoslavya, Romanya ve Bulgaristan’ı bu ittifaka sokmaya çalıştı. 1940 yılında Almanya ile Sovyet Rusya’nın arası Balkanlar üzerindeki çıkar çatışmaları yüzünden açıldı. İngiltere’yi adalarda yenemeyeceğini anlayan Almanya, Balkan devletlerine yöneldi ve önce güney doğusunu emniyete almak istedi. 1940 yılı Kasım ayının 20’sinde Macaristan’ı, 23’ünde Romanya’yı, 24’ünde Slovakya’yı, Üçlü İttifak’a aldı. 1 Mart 1941’de başta direnen Bulgaristan, sonunda Üçlü Pakt’a girmek zorunda kaldı. Böylece, Balkanlarda başlayan Alman işgali, 17 Nisan 1941’de Yugoslavya’nın teslim olmasıyla devam etti. 28 Ekim 1940’ta Yunanistan’a saldıran İtalya başarısız olmuştu. Bunun üzerine Bulgaristan’da toplanan Alman kuvvetleri 6 Nisan 1941’de Yunanistan’a girdiler, 25 Nisan’da Atina, 31 Mayıs’ta da Girit düştü. Bu bildiride, Türk sınırına dayanan Almanlara ve Müttefiklere karşı Türkiye’nin izlediği dış politika, basına yansımalarıyla birlikte değerlendirilip tartışılacaktır. Anahtar kelimeler: Türkiye, II. Dünya Savaşı, Balkanlar, Almanya. ABSTRACT The World War II starting with the attack of Germany to Poland on 1 September, 1939 ended with the surrender of Germany on 7 May, 1945 in Europe. The aim of Germany in this war was to create a Europe which would gather in the axis of Berlin- Rome and the gravity centre of which would be constituted by the Greater Germany. Also, North Africa and East countries would be added to this purpose as a source of raw materials. At the same time, a large block would be established by an alliance with Japan in the Far East. In accordance with these purposes, Hitler made the Tripartite Pact between Italy and Japan on 27 August, 1940. Subsequently, it attempted to put Russia in particular, Spain, Vichy France, Yugoslavia, Romania and Bulgaria into this alliance. Germany and Russia were on strained terms due to the interest conflicts in the Balkans. Upon realizing that it would not defeat England in the islands, Germany headed for the Balkan States and first wished to get its SouthernEastern side into safety. Germany took Hungary on 20 November, 1940, Romania on 23 November and Slovakia on 24 November into the Tripartite Pact respectively. Bulgaria that initially resisted had to enter the Tripartite Pact in March 1941. Thus, the German occupation that began in the Balkans continued with the surrender of Yugoslavia on 17 April, 1941. Italy that attacked Greece on 28 October, 1940 failed. Accordingly, German forces that gathered in Bulgaria invaded Greece on 6 April, 1941 and occupied Athens on 25 April and Crete on 31 May. In this paper, the foreign policy that Turkey followed against the Allies and Germany that leaned upon the Turkish border will be evaluated and discussed with the reflections to the press. Keywords: Turkey, The World War II, The Balkans, Germany 126 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Research Assist. Zeynep DİNÇER BERDİBEK Gazi University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE ENGLISH TITLE 16. YÜZYIL BOŞNAK ŞAİRLERİNDE HÜKÜMDAR PORTRESİ THE PORTER OF SULTANS IN THE POEMS OF BOSHNAK POETS IN 16TH CENTURY ÖZET Hemen her döneme, olaya veya şahsa tanıklık eden edebi metinler; estetik olduğu kadar didaktik bir işleve de sahiptir. Özellikle iletişim unsurlarının bu denli yaygın ve çeşitli olmadığı Osmanlı dönemi metinleri -bilhassa şiir- liderler açısından da ayrı bir önem taşımaktaydı. Çünkü bu konuda en çok rağbet edilen kasideler; bilhassa devletin önde gelen isimlerine ithaf ediliyor, onları tanıtıp övüyordu. Bu durum liderin olumlu kimliğini gelecek kuşaklara aktardığı için lidere; şiirin karşılığında caize adı verilen ödüller aldığı için de şaire katkı sağlıyordu. Bu bağlamda söz konusu çalışmada, Bosnalı bazı şairlerin divanından yola çıkılarak ele alınan hükümdar portresi analiz edilecektir. Bu yapılırken de 16. yy. hükümdarları esas alınacaktır. Ayrıca şairler açısından örnekler aracılığıyla hem aynı hükümdara yönelik farklı anlatımlar ortaya konacak hem de dönemsel olarak değişen hükümdar portresi belirlenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Bosnalı Şairler, Klasik Edebiyat, Osmanlı, Hükümdarlar, 16.yy. ABSTRACT In the ottoman period, leader’s identity was not only affecting economic, sociologic, political process but also improving literature and esthetic. Of course, ottomans sultans had been engaged with literature. The most important task for poem, kaside in particular, to learn about sultans and its period. Poets and Novelists, because of poem traditions, always mentioned about sultans in their poems or novels. In divans, the poem that written for sultans, because of hierarchic order, had priority than other poems. For that reason, poets glorify sultans and in return reache rewards. In this study, in the view of Boshnak poets, the porter of sultans will be analyzed and 16th century poets will be main focus. In that perspective, Sultans characteristic differences will be determined and also try to explain how poets mentioned about them. Key Words: Boshnak Poets, classical literature, ottoman, sultans and 16th century 127 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Prof. Dr. Zuhal KÜLTÜRAL Marmara University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE MOSTARLI ZİYÂİ'NİN ŞEYH-İ SAN'AN HİKÂYESİ'NİN DİL ÖZELLİKLERİ VE SÖZ VARLIĞI ÜZERİNE THE CHARACTERISTICS OF LANGUAGE AND VOCABULARY OF SEYH SAN’AN STORY OF MOSTARLI ZIYAI ENGLISH TITLE ÖZET Klâsik Türk Edebiyatında Leylâ vü Mecnûn, Yûsuf u Züleyhâ, Hüsrev ü Şîrîn, Cemşîd ü Hurşîd, Şem’ ü Pervâne, Hüsn ü Dil, Mihr ü Müşterî gibi genellikle iki kahramanlı aşk hikâyelerini konu edinen mesnevilerin önemli bir yeri vardır. Bu mesnevilerde, aşk uğrunda katlanılan sıkıntılar dile getirilerek, aşkları uğrunda her tür fedakârlığı göze alan âşıklar söz konusu edilmektedir. Bu konuda yazılmış eserlerden biri de tebliğimize konu olan Şeyh-i San'an (Abdürrezzâk) mesnevisidir. İlk olarak Ferîdüddîn Attâr’ın Mantıku’t-tayr adlı Farsça eserinde yer alan Şeyh-i San’an Hikâyesi, bu eserin tercümesi yoluyla XIV. yüzyılda Anadolu sahası Türk edebiyatına geçmiş, sonraki yüzyıllarda Mantıku’t-tayr’ın farklı tercümeleriyle yeniden işlenmiştir. Yapılan çalışmalardan elde edilen bilgilere göre Şeyh-i San'an Hikâyesi'nin Türkçe ilk çevirisi Gülşehri tarafından yapılmış olup onun Mantıku’t-Tayr adlı eserinde Dāsitān-i Seyh Abdurrezzāk adıyla yer almaktadır. Eser, Anadolu sahasında XIV. yüzyıl divan şairi Ahmedî, XVI. yüzyılda Kadızâde Şeyh Mehmed, Rumelili Za'îfî tarafından işlenmiş olup Balkan kökenli şairlerden XVI. yüzyıl divan şairi Mostarlı Ziyâ’î tarafından da müstakil bir hikâye olarak kaleme alınmıştır. Ziyâî’nin Kıssa-i Şeyh San'an Hikâyesi, bu konuyu anlatan eserler içinde en hacimli olanıdır. Bu durumun, Ziyâî'nin konu bakımından Attâr’ın Mantıku’t-tayr’ına sadık kalmakla birlikte çeşitli ilâveler ve değişiklikler yapmış olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Gerek Anadolu sahasında yazılmış Kıssa-i Şeyh San'an mesnevileri, gerek Mostarlı Ziyâî'nin eseri çeşitli araştırmacılar tarafından ele alınmış, eserin muhtevası, klâsik edebiyatımızdaki yeri, eserdeki edebî sanatlar vb. konularda incelemeler yapılarak metinleri neşredilmiştir. Ancak bu çalışmalarda eserlerin dil özellikleri ve söz varlığı üzerinde durulmamıştır. Bu bakımdan tebliğimizde Mostarlı Ziyâ'î'nin Şeyh-i San'an Hikâyesi'nin dil özellikleri ele alınacak ve eserin söz varlığı konusunda değerlendirmeler yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Şeyh San'an Hikâyesi, Mostarlı Ziyâî, Türkçe söz varlığı. ABSTRACT There's an important role of the mathnavis having love stories generally with two heroes like Leylâ vü Mecnûn, Yûsuf u Züleyhâ, b Hüsrev ü Şîrîn, Cemşîd ü Hurşîd, Şem’ ü Pervâne, Hüsn ü Dil, Mihr ü Müşterî in classical Turkish literature. In these mathnavis, lovers that sacrificies everything for their love are told by expressing all the difficulties they have. One of the works that has been written in this subject is Sheikh San'an matnavis mentioned in our study. Seyh San'an story has been firstly in Ferîdüddîn Attâr’s persian work Mantıku’t-tayr, expressed in Anatolian Turkish literature with translation of this work in XIV. century and has been studied again with different translation Mantıku’t-tayr throughout the next centuries. According to the gained informations from the studies, the first Turkish translation of Seyh San'an has been done by Gülsehrî and named as Dāsitān-i Seyh Abdurrezzāk in his work of Mantıku’t-tayr. This work has been studied in XIV.century by Ottoman poet Ahmedî in Anatolian literature and performed in XVI.century by Seyh Mehmed, Rumelili Za'îfî, also written a separate story by one of the poets of Balkans origin that is a XVI.century Ottoman poet Mostarlı Ziyâî. Seyh San'an story of Ziyâî is one of the most voluminous work describing the subject. The reason for this can be explained that Ziyâî has the same subject with Attâr’s Mantıku’t-tayr but with some additions and alterations. Both Seyh San'an's mathnavis in Anatolian literature and Mostarlı Ziyâî's work have been published after examined by some researchers with studying on the contents, the position of it in our classical literature and the art of literature in this work. However the characteristics of literature and vocabulary have not been examined in these studies. Therefore, in our study we are going to make evaluation on the characteristics of language and vocabulary of Mostarlı Ziyâî's Seyh San'an story. Keywords: The story of Seyh San'an, Mostarlı Ziyâî, Turkish vocabulary 128 III. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BALKAN HISTORY STUDIES: Balkan History and Turkish language in the Balkans 22-26 April 2015 Bucharest-Romania POSTER SUNUM TITLE NAME-LAST NAME INSTITUTION E-MAIL Research Asssit. Okay PEKŞEN Sütcü İmam University/Turkey [email protected] TURKISH TITLE Balkanlar'da Frigler'e Ait Buluntular ENGLISH TITLE Bu sunumda Balkanlar’da yapılna çeşitli kazılarda Frigler’e ait buluntuların yer aldığı resimler ve açıklamaları sunulacaktır. 129