Moliere - Kibarlık Budalası www.CepSitesi.Net

advertisement
Moliere - Kibarlık Budalası
www.CepSitesi.Net
KİŞİLER
Mösyö Jourdain, Burjuva Madam Jourdain, Karısı Lucile, Kızı
Cleonte, Lucile’nin Âşığı Dorimene, Markiz Dorante, Kont,
Markiz’in Âşığı Nicole
Covielle, Cleonte’nin Uşağı
Müzik Öğretmeni
Müzik Öğretmeninin Öğrencisi
Dans Öğretmeni
Kılıç Öğretmeni
Felsefe Öğretmeni
Terzi
Terzi Çırağı İki Uşak
Olaylar Paris’te Mösyö Jourdain’in evinde geçer.
SAHNE I
Perde, birçok enstrümanın çaldığı uvertürle açılır; müzik
öğretmeninin öğrencilerinden birinin, sahne ortasındaki bir masada, Mösyö
Jourdain’in bir serenat için sipariş ettiği ezgiyi bestelemeye çalıştığı görülür.
Müzik Öğretmeni, Dans Öğretmeni, Üç Mızıkacı, İki Kemancı, Dört
Dansçı.
Müzik Öğretmeni (Mızıkacılara): Gelin, bu salona gelin; bizimki
gelinceye değin şurada soluklanın.
Dans Öğretmeni (Dansçılara): Siz de şuraya geçin.
Müzik Öğretmeni (Öğrencisine): Bitirdin mi?
Öğrenci: Evet.
Müzik Öğretmeni: Göreyim bir... Güzel.
Dans Öğretmeni: Yeni bir şey mi?
Müzik Öğretmeni: Evet. Bizimki uyanıncaya değin burada oturtup bir serenat
bestelettim.
Dans Öğretmeni: Dinleyebilir miyiz?
Müzik Öğretmeni: Bizimki geldiğinde besteyi de, güfteyi de dinlersiniz,
zaten geldi gelecek.
Dans Öğretmeni: Her ikimizin de buradaki işleri yayılıp çoğaldı.
Müzik Öğretmeni: Evet. İşimize yarayan adamı bulduk. Mösyö
Jourdain’in aklına taktığı soyluluk ve kibar olma hayalleri iyi bir gelir
kaynağı oldu bizim için. Dünyadaki herkes ona benzeseydi keşke. Benim
müziğim ve sizin dansınız için o kadar iyi olurdu ki...
Dans Öğretmeni: Tam olarak öyle değil de; ona öğrettiğimiz şeyleri
daha iyi anlasa, benim daha çok hoşuma gidecek.
Müzik Öğretmeni: Evet, zor anlıyor fakat iyi para ödüyor. Bizim
sanatımız için de öncelikle gereken şey para.
Dans Öğretmeni: Kendi adıma söyleyeyim ki, ben şeref-lendirilmeyi
severim: Alkışa bayılırım; bence güzel sanatların hepsinde insanın yapıtlarını
aptallara göstermesinden, yapıtları hakkında bir ahmağın zırvalarını
dinlemesinden daha katlanılmaz bir eziyet olamaz. Bu sanatın zarafetini
sezme gücünde olan bir adam için, bir yapıtın güzelliklerine kayıtsız
kalmayan biri için emek vermekte, gururumuzu okşayan, beğenisiyle
çabamızın ödülünü verenler için çalışmakta eşsiz zevkler vardır. Kuşkusuz,
yapıtlarımızın en güzel ödülü herkesçe tanınması, gurur okşayan alkışlarla
beğenildiğinin gösterilmesidir. Bence emeklerimize verilecek en büyük ödül
budur. Anlayışlı kimselerce övülmekten daha hoş ne olabilir?
Müzik Öğretmeni: Ben de böyle düşünüyor; böyle hissediyorum.
Kuşkusuz, sizin de değindiğiniz o alkışlar ölçüsünde insanın ruhunu
gıcıklayan bir şey bulunamaz. Fakat şu da var ki, öyle yavan övülmekle
karnımız doymaz. İnsana bolluk ve bereket getirmez alkış; bu alkışlara biraz
da sağlam bir şeyler katmalı, bu yüzden övmenin en iyi biçimi parmak
oynatarak övmektir. Değil mi ki bu adam çok dar kafalı, ufuksuzdur, olur
olmaz yerde olur olmaz şeylerden söz eder, alkışlanmayacak yerde alkışlar.
Ama para, akıl yürütmesindeki aksamayı düzeltir. Onun kesesi iyiyle kötüyü
ayıracak duyarlılıktadır. Parayla över kişiyi. Sizin de bildiğiniz gibi,
şu kütükten farksız adam, bizi buraya davet eden kişizadeden daha değerlidir.
Dans Öğretmeni: Söylediklerinizde doğru yanlar var; ancak bana öyle
geliyor ki parayı fazla önemsiyorsunuz. Nazik, ince, bilgili bir adamın
çıkarcılık gibi adice bir şeye fazla bağlı olmaması gerekir.
Müzik Öğretmeni: Orası öyle fakat bizimkinin verdiği parayı
alıyorsunüz ama...
Dans Öğretmeni: Elbette alıyorum ama sadece verdiği para yetmiyor
bana; parasıyla birlikte birazcık da beğenisi olsun istiyorum.
Müzik Öğretmeni: Ben de öyle olmasını istiyorum: böyle olması için ikimiz
de elimizden geleni yapıyoruz. Şu kesin ki, onun yardımıyla kendimizi kibar
beylere tanıtma fırsatı yakalayabiliyoruz Diğerlerinin onun yerine övecekleri
şeye, diğerleri yerine para ödüyor o.
Dans Öğretmeni: İşte geliyor.
SAHNE II
Mösyö Jourdain ropdöşambrı ve gecelik başlığıyla, Müzik Öğretmeni,
Dans Öğretmeni, Müzik Öğretmeninin Öğrencisi, Bir Mızıkacı Kadın, İki
Mızıkacı, Dansçılar, İki Uşak
Mösyö Jourdain: Nasılsınız efendiler, şu maskaralığınızı gösterecek
misiniz bana?
Dans Öğretmeni: Anlamadım? Hangi maskaralık?
Mösyö Jourdain: Şey... Adı neydi demiştiniz; hani şu şarkılı danslı prolog
mu, diyalog muydu?
Dans Öğretmeni: Ha... Evet...
Müzik Hocası: Hazır.
Mösyö Jourdain: Sizi beklettim biraz. Ama bugün beyzade gibi
giyineceğim, terzim de ipek çoraplar göndermiş ki asla giyemem.
Müzik Öğretmeni: Efendim, görevimiz uygun zamanı beklemek.
Mösyö Jourdain: İkinizden de ricam, elbisem gelinceye kadar bir yere
gitmemeniz; giyineyim de, elbisemi görün.
Dans Öğretmeni: Emriniz başımız üstüne, efendim.
Mösyö Jourdain: Layık olduğum gibi, tepeden tırnağa giyinip kuşanacağım.
Müzik Öğretmeni: Ona ne şüphe, efendim!
Mösyö Jourdain: Şu ropdöşambrı diktirdim kendime.
Dans Öğretmeni: Çok şık, efendim.
Mösyö Jourdain: Terzimin söylediğine göre beyzadeler sabahları
giyerlermiş bunu.
Müzik Öğretmeni: O kadar yakışmış ki...
Mösyö Jourdain: Uşaklar... Hey ikiniz...
Birinci Uşak: Buyurunuz, efendim?
Mösyö Jourdain: Hiç... öylesine, beni duyup duymadığınızı anlamak
için seslendim. (Müzik Öğretmeniyle, Dans Öğretmenine):
Uşaklarımın giysileri için ne düşünüyorsunuz?
Dans Öğretmeni: Mükemmel.
(Mösyö Jourdain, ropdöşambrını usulca aralayıp kırmızı kadife
dizliğini ve yeşil kadife kaftanını gösterip):
Sabah alıştırmalarımda giymek için diktirdiğim giysi.
Müzik Öğretmeni: Çok kibar.
Mösyö Jourdain: Uşak!
Birinci Uşak: Buyurunuz, efendim?
Mösyö Jourdain: İkinci Uşak!
İkinci Uşak: Buyurunuz,efendim?
(Mösyö Jourdain, ropdöşambrını çıkartıp): Şu ropdöşambrımı alın.
(Müzik öğretmenine): Böyle daha mı iyiyim?
Dans Öğretmeni: Daha iyisi olamaz.
Mösyö Jourdain: Şu yeteneğinizi görelim bir.
Müzik Öğretmeni: Öncelikle, bana buyurduğunuz serenat için
(Öğrencisini işaret ederek): bestelediği ezgiyi dinlemenizi rica edeceğim. O,
benim öğrencilerimdendir ve böy-lesi işlerde olağanüstü yeteneklidir.
Mösyö Jourdain: Pek güzel fakat bu ezgiyi bir öğrenciye
yaptırmamalıydınız. Bu iş için siz bile pek usta sayılmazsınız.
Müzik Öğretmeni: Öğrencimdir sözüne aldanmayınız, efendim. Böyle
öğrencilerin en büyük sanatçılar ölçüsünde yetenekleri vardır. Kendisinin
bestesi de, daha iyisi yapılamayacak kadar güzeldir. Bir kez dinleyin,
kendiniz de göreceksiniz.
Mösyö Jourdain: Şu ropdöşambrımı verin de, daha iyi dinleyeyim...
Ama sanırım ropdöşambrsız daha iyi olacak. Hayır, hayır, verin şunu, böylesi
daha iyi.
Mızıkacı Kadın:
Gözleriniz aşkın yollarına atalı beni
Sabah akşam inliyorum, yücelerdedir derdim;
Merhametiniz buysa gölgenizin kuluna
Kim bilir neler görür düşmanınız?
Mösyö Jourdain: Bu beste biraz dertli gibi geldi bana. Dinlerken uyku
çöküyor üstüme. Siz de biraz orasıyla burasıyla uğraşın da, neşeli bir şey
olsun.
Müzik Öğretmeni: Efendim, bilirsiniz, bestenin sözlere uygun olması gerekir.
Mösyö Jourdain: Uzun zaman önce çok güzel bir şarkı öğretmişlerdi
bana. Durun bakayım, nasıldı?..
Dans Öğretmeni: İnanın, bilemiyorum, efendim...
Mösyö Jourdain: İçinde kuzu geçiyordu!
Dans Öğretmeni: Kuzu mu geçiyordu?
Mösyö Jourdain: Tamam... Buldum...
Sevgilim güzeldir,
Sevecendir sanırdım,
Kuzu gibi tatlıdır,
Sanırdım ki sevgilim.
Yazık çok yazık sevgilim,
Kat kat daha acımasız;
Ormandaki kaplandan,
Yüz bin kere daha acımasız.
Güzel, değil mi?
Müzik Öğretmeni: Dünyada bundan güzel şarkı olamaz.
Dans Öğretmeni: O kadar da duyarak okudunuz ki...
Mösyö Jourdain: Müzik eğitimi almadığımı da biliyorsunuz, değil mi?
Dans Öğretmeni: Dans etmeyi öğrendiğiniz gibi, müziği de öğrenmelisiniz,
efendim. İkisi birbiriyle çok ilgili iki sanat dalıdır.
Dans Öğretmeni: İki sanat dalı vardır ki, güzel şeylere karşı insan ruhunda
yetenek uyandırır.
Mösyö Jourdain: Asiller müzik de mi öğrenirler?
Müzik Öğretmeni: Elbette, efendim.
Mösyö Jourdain: Öyleyse ben de öğrenirim, ama buna nasıl zaman
ayıracağımı bilmiyorum. Çünkü kılıç öğretmenimden başka, bir de felsefe
öğretmeni tuttum, derslerine bu sabah başlayacak.
Müzik Öğretmeni: Felsefe de önemlidir, evet, ama müzik efendim, müzik...
Dans Öğretmeni: Müzik ve dans... Asıl gerekli olan müzik ve danstır.
Müzik Öğretmeni: Bir devlet için müzikten daha yararlı bir şey olamaz.
Dans Öğretmeni: İnsanlar için bu dünyada en gerekli şey, danstır.
Müzik Öğretmeni: Bir devlet müziksiz yaşayamaz, hiçbir şey yapamaz.
Dans Öğretmeni: Dansı öğrenmeyen bir adamın bir şeyler yapması
olanaksızdır.
Müzik Öğretmeni: Dünyadaki bütün karışıklıklar, bütün savaşlar
müzik eğitimi alınmamasından çıkıyor.
Dans Öğretmeni: İnsanların, tarih kitaplarını dolduran bütün
yıkımların, bahtın bütün tersliklerinin, önemli komutanların bütün hatalarının
nedeni dans etmeyi bilmemeleridir.
Mösyö Jourdain: Bu nasıl olabilir?
Müzik Öğretmeni: Savaşlar neden çıkar? İnsanlar arasında birlik
olmamasından değil mi?
Mösyö Jourdain: Evet...
Müzik Öğretmeni: O halde, şu insanlar müziği bilselerdi, beraberce
akort edilirlerdi; dünyada da genel bir barış olurdu, öyle değil mi?
Mösyö Jourdain: Haklısınız...
Dans Öğretmeni: Bir adam aile işlerinde, devlet yönetiminde ya da bir
ordunun komutasında bir hata yaparsa ne deriz? Yanlış bir adım attı deriz,
değil mi?
Mösyö Jourdain: Evet, öyle deriz.
Dans Öğretmeni: Onun yanlış adımlar atmasının nedeni, dans
bilmemesi değil mi?
Mösyö Jourdain: Evet; ikiniz de haklısınız.
Dans Öğretmeni: Size bu sözleri, dansla müziğin yücelik ve yararını
görmeniz için söylüyorum.
Mösyö Jourdain: Bunları şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Müzik Öğretmeni: Yapıtlarımı dinlemek ister misiniz?
Mösyö Jourdain: İsterim. Evet.
Müzik Öğretmeni: Daha önce de söylemiştim, bu bir zamanlar
yaptığım küçük denemelerden biri. Müzikle dile getirilebilecek çeşitli
duyguları göstermek için bestelenmiştir.
Mösyö Jourdain: Pek güzel...
Müzik Öğretmeni: İlerleyin haydi. (Mösyö Jourdain’e): Efendim, şimdi
bunları çoban kılığında varsayın.
Mösyö Jourdain: Azizim, nedir bu kuzular, bu çobanlar! Nereye gitsem hep
çoban, hep kuzu! Başka bir şey göremeyeceğiz mi biz?
Dans Öğretmeni: Kişileri müzikle konuşturmak gerekirse, bir doğruluk
duygusu vermek için çobanlar işlenir. Türkü çığırmak hep .çobanların işi diye
kabul edilmiştir. Bu yüzden, kralların ya da halktan birilerinin konuşurken
duygularını bir türküye döküp ifade etmeleri olağan karşılanmaz.
Mösyö Jourdain: Öyleyse şunu bir dinleyelim.
MÜZİKLİ KONUŞMA
Bir Mızıkacı Kadın, İki Mızıkacı
Mızıkacı Kadın:
Aşkın buyruğuna boyun eğen,
Sürekli çırpınır kaç endişeyle,
Gözyaşında aşkın, zevk saklıdır derler.
İsterlerse desinler, çok güzeldir özgürlük.
Birinci Mızıkacı:
Bir dilekte iki yürek yaşatan,
Sönüp giden duygulardan,
Daha güzel ne vardır?
Güzellikleri aşkın, yaşatır insanları.
Aşk olmazsa hayatta,
Keyif olmaz yaşamakta.
İkinci Mızıkacı:
Gönüle sızı salar, acıtır vefasızlık;
Kimseler görmemiştir sadık bir çoban kızı,
Hayata yakışmayan o vefasız kadınlar,
Sevdiklerini söylemeyi bıraksınlar, artık can yakmasınlar.
Birinci Mızıkacı: Ne güzel, ne tatlıdır sevmek.
Mızıkacı Kadın: Ne kutsal şey özgür olmak.
İkinci Mızıkacı: Kadın demek aldatılmak demek.
Birinci Mızıkacı: Benim için çok değerlisin sen.
Mızıkacı Kadın: Gönlüm senden hoşlandı.
İkinci Mızıkacı: Müthiş göründün ruhuma.
Mızıkacı Kadın: Sen de şevki, kinin sızısı çıksın yüreğinden.
Mızıkacı Kadın: Çok ararsan bulunur,
Sadık bir çoban kızı.
İkinci Mızıkacı: Nerelerde bulunur?
Mızıkacı Kadın: Kadınlığın gururunu kurtarmak istiyorum, Yemin
olsun ki sana ben gönlümü sunuyorum.
İkinci Mızıkacı: Gönlün de vefalı mı, bunu nerden bileyim? Mızıkacı
Kadın: Hangimiz çok sevecek, deneyelim göreİkinci Mızıkacı: Tanrımız lanetlesin sözünde durmayanı.
Üçü bir ağızdan: Gönlümüz yana yana aşktan bir pay alalım;
Dünya cennet olur gönlüne aşk bulana.
Mösyö Jourdain: Hepsi bu mu?
Müzik Öğretmeni: Evet.
Mösyö Jourdain: İyi yapmışsınız, çok güzel, çok dokunaklı sözler
geçiyor içinde.
Dans Öğretmeni: Şimdi de bizim yapıtımıza gelelim: bir dansta
bulunan en zarif figürleri, en hoş duruşları harmanlama denemesi yapmak
istedim.
Mösyö Jourdain: Bu yapıtta da çoban var mı?
Dans Öğretmeni: Eğer hoşlanacaksınız, var diyelim.
Bale: Dört dansöz, dans öğretmeninin buyurduğu çeşitli hareketleri yaparlar.
İKİNCİ perde
SAHNE I
Mösyö Jourdain, Müzik Öğretmeni, Dans Öğretmeni
Mösyö Jourdain: Doğrusu hiç de kötü bir şey değil; adamlar ne hoş
tepiniyorlar.
Müzik Öğretmeni: Dansa müziği de karıştırınca daha çok
etkileneceksiniz. Sizin için hazırladığımız bale de çok hoş.
Mösyö Jourdain: Birazdan öğreniriz. Bunları izlemesi için davet
ettiğim konuğum buraya gelip bizi onurlandıracak.
Dans Öğretmeni: Biz hazırız.
Müzik Öğretmeni: Efendim, bu kadarı yetmez. Sizin gibi görkemli bir
hayat yaşayan, güzel şeylere düşkün birinin her çarşamba, ya da perşembe
evinde bir müzik dinletisi düzenletmen.
Mösyö Jourdain: Asiller böyle dinletiler mi düzenletiyor?
Müzik Öğretmeni: Elbette, efendim.
Mösyö Jourdain: Öyleyse ben de düzenletirim. Ne dersiniz, güzel olur mu?
Müzik Öğretmeni: Kuşkusuz. Üç ses bulmalıyız size. Tiz, yarım tiz ve
pes. Ayrıca, bir bas keman, bir lavta, baslar için klavsen, şarkıların giriş ve
bitiş bölümleri için de iki keman.
Mösyö Jourdain: Aralarına bir de çifte nara koyun. Çifte naraya
bayılırım. O ne uyumlu çalgıdır ama!
Müzik Öğretmeni: Bu işi bize bırakın.
Mösyö Jourdain: Biz yemekteyken çalgıcıları göndermeyi sakın
unutmayın, gelip bir fasıl geçsinler.
Müzik Öğretmeni: Gereken her şey yapılacak, efendim.
Mösyö Jourdain: Özellikle şu bale güzel bir şey olsun.
Müzik Öğretmeni: Baleden çok hoşlanacaksınız. Bir de iki kişinin
karşılıklı oynadığı bir bölüm var ki, hayran kalacaksınız.
Mösyö Jourdain: O karşılıklı oynanan oyunu benim kadar iyi
oynayamaz kimse: Bir oynayayım da görün. Haydi üstadım.
Dans Öğretmeni: Başınıza bir şapka takar mısınız, lütfen? (Jourdain
uşağın başındaki şapkayı alıp gecelik başlığının üstüne geçirir. Üstat ellerini
tutup, bir oyun havasını karşılıklı söyleyerek Jourdain’i oynatır.): La, la, la,
la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la, la,
la, la, la, la, la, la, la, la, la, la. Lütfen ayak uydurun. La, la, la, la, la, la, sağ
bacağınızı la, la, la, la, omuzlarınızı fazla oynatmayın la, la, la, la, kollarınızı
sakat gibi tutmayın. La, la, la, la, başınızı biraz yükseltin. Ayak uçlarınızı
dışa getirin, la, la, la, bedeninizi dikleştirin.
Mösyö Jourdain: Nasıl buldunuz?
Müzik Öğretmeni: Kusursuz!
Mösyö Jourdain: Ha, şimdi anımsadım. Bir Markiz’e nasıl selam
verileceğini bana öğretir misiniz? Birazdan gerekecek.
Dans Öğretmeni: Bir Markiz’e selam vermek mi?
Mösyö Jourdain: Evet. Dorimene adlı bir Markiz’e.
Dans Öğretmeni: Verin elinizi bana.
Mösyö Jourdain: Hayır, hayır. Siz yapın, ben hatırlarım.
Dans Öğretmeni: Alabildiğine saygılı bir selam vermek istiyorsanız,
önce arkaya doğru eğilirsiniz. Sonra üç kez daha eğilip ona doğru
yürürsünüz. Sonuncusunda dizlerine kadar eğilirsiniz.
Mösyö Jourdain: Yapın da göreyim.
(Dans Öğretmeni üç kez eğilip selamlama hareketi yapar.) Çok güzel.
SAHNE II
Mösyö Jourdain, Müzik Öğretmeni, Dans Öğretmeni, Bir Uşak.
Uşak: Kılıç öğretmeniniz geldi, efendim.
Mösyö Jourdain: Ona söyleyin de, gelip dersini versin. (Dans ve
müzik öğretmenlerine): Bu derste beni izlemenizi istiyorum.
SAHNE III
Mösyö Jourdain, Kılıç Öğretmeni, Müzik Öğretmeni, Dans
Öğretmeni, elinde iki flöreyle bir uşak
(Kılıç Öğretmeni, uşağın elinden flöreleri alıp, birini Jour-dain’e
uzattıktan sonra.)
Kılıç Öğretmeni: Haydi efendim, reverans yapın. Bedeninizi dik
tutun. Sol uyluklarınıza doğru eğilin. Bacaklarınız
bu kadar ayrık olmamalı. Ayaklarınızı aynı doğrultuda tutun.
Bileğinizi kalçanızın tam karşısına getirin. Kolunuzu çekin biraz. Sol eliniz
göz düzeyinde olsun. Daha cesur bakın. İlerleyin. Bedeninizi dik tutun. Öne
doğru çıkarak kılıcınızla vurun bana ve öylece bitirin. Bir, iki, yerinize
dönün; kararlı bir tavırla giderek şiddetlenin. Arkaya doğru bir sıçrama.
Efendim, atağa geçtiğinizde önce kılıcınız devinmeli, bedeniniz tamamen
yana çekilmeli. Bir, iki. Haydi atağa geçip kılıcınızla vurun bana ve öylece
bitirin, ilerleyin, beden dimdik, ilerleyin. Şu yönde devinin. Bir, iki. Dönün,
hızlanın; bir, iki. Arkaya doğru sıçrayın. Dikkat, efendim, dikkat. (Kılıcıyla
iki üç kez dokunan Kılıç Öğretmeni): Dikkat...
Mösyö Jourdain: Ha... Nasıl...
Müzik Öğretmeni: Kusursuz, efendim, kusursuz.
Kılıç Öğretmeni: Daha önce de söylemiştim. Silahın inceliği iki şeyden
oluşur: vurmak, vurulmamak. Geçen size de kanıtladığım gibi, hasırımızın
kılıcını, bedeninizin bulunduğu yönden çevirebilirseniz, vurulmanız
olanaksız. Bunun için bilekle içeri ya da dışarı doğru devinmek yeter.
Mösyö Jourdain: Yani bir adam cesur olmasa da, bu yolla hasmını
öldüreceğine ve kendisinin ölmeyeceğine güvenebilir.
Kılıç Öğretmeni: Kuşkusuz, efendim. Kanıtını göstermiştim size.
Mösyö Jourdain: Evet...
Kılıç Öğretmeni: İşte bu durum da memlekette bizlerin nasıl saygı
görmesi gerektiğini ve kılıç biliminin müzik gibi, dans gibi yararsız kimi
bilimlerden ne kadar üstün olduğunu...
Dans Öğretmeni: Ağır olun, kılıççı bey. Danstan söz ederken biraz
daha saygı gösterin...
Müzik Öğretmeni: Rica ederim, müziğin yücelik hakkını da gözetin...
Kılıç Öğretmeni: Sanatlarınızı benimkiyle karşılaştırmak istiyorsunuz, ha?
Ne garip adamlarsınız!
Müzik Öğretmeni: Şu büyük adama bakın hele!
Dans Öğretmeni: İşte göğsü zırhlı, eğlenceli bir hayvan...
Kılıç Öğretmeni: Dansçı öğretmenciğim, sizi daha sonra güzelce dans
ettiririm. Size de azizim, müzisyen bey, size de güzel şarkılar söyletirim.
Dans Öğretmeni: Kılıç oynatıcı bey, ben de size sanatınızı öğretirim.
Mösyö Jourdain: Delirdiniz mi siz? Adam üçüncü atağı biliyor; somut
kanıtla adam öldürmeyi biliyor. Onunla kavgaya girilir mi hiç?
Dans Öğretmeni: Ne kanıtı, ne atağı, ne de üçüncü atağı umurumda.
Mösyö Jourdain (Dans Öğretmenine): Sakin olun dedim ama...
Kılıç Öğretmeni (Dans Öğretmenine): Nasıl... Seni küstah!
Mösyö Jourdain (Kılıç Öğretmenine): Aman, Kılıç öğretmeni...
Dans Öğretmeni (Kılıç Öğretmenine): Sen ne dedin? Seni kaba herif!..
Mösyö Jourdain: Aman, dans öğretmeni...
Kılıç Öğretmeni: Üstüne bir saldırırsam...
Mösyö Jourdain: Sakin olun.
Dans Öğretmeni: Yüzüne tokadı bir indirirsem...
Mösyö Jourdain (Dans Öğretmenine): Sakin olun...
Kılıç Öğretmeni: Seni öyle bir döverim ki...
Mösyö Jourdain (Kılıç Öğretmenine): Sakin olun...
Dans Öğretmeni: Seni öyle bir ıslatırım ki...
Mösyö Jourdain: Rica ederim...
Müzik Öğretmeni: İzin verin de, şuna adam gibi konuşmayı öğreteyim.
Mösyö Jourdain: Biraz durun yahu...
(Felsefe Öğretmeni görünür.)
SAHNE IV
Felsefe Öğretmeni, Mösyö Jourdain, Müzik Öğretmeni, Dans
Öğretmeni, Kılıç Öğretmeni, Bir Uşak
Mösyö Jourdain: Oo... Filozof Bey... Tam zamanında geldiniz. Haydi
şu adamları yatıştırın.
Felsefe Öğretmeni: Ne oldu, beyler? Sorununuz nedir?
Mösyö Jourdain: Üçü de kendi sanatlarının üstün olduğunu söyledi.
Sonunda birbirleriyle kavgalaşmaya başladılar.
Felsefe Öğretmeni: Bunun anlamı nedir, efendiler? Böyle öfkelenmek doğru
mu? Seneca’nın öfkeye ilişkin yazdığı o bilgelik yüklü yapıtı okumadınız mı?
İnsanı yabanıllaştıran öfkeden daha adi, daha kınanacak bir şey var mı?
Bütün tutumlarımıza akıl ve denetimin egemen olması gerekmez mi?
Dans Öğretmeni: Haklısınız, efendim ama benim sanatım olan dansla,
arkadaşımın sanatı olan müziği küçümseyip ikimizi de aşağıladı.
Felsefe Öğretmeni: Akıllı kişi kendisine edilecek hakaretlerin üstündedir. Bu
türden hakaretlere verilecek en güzel yanıt, ılımlı ve sabırlı olmaktır.
Kılıç Öğretmeni: Sanatlarını benimkiyle karşılaştırmaya kalkışıyorlar...
Felsefe Öğretmeni: Bunun için üzülmeye gerek var mı? İnsanların
birbirinden almak istedikleri şey yararsız bir onur ve konum değildir.
İnsanları diğerlerinden ayırt eden, akıl ve erdemdir.
Dans Öğretmeni: Ben dansın, ne kadar yüceltilse, değecek bir sanat
olduğunu söyledim.
Müzik Öğretmeni: Ben de müziğin yıllardır saygı duyula-gelmiş bir
sanat olduğunu...
Kılıç Öğretmeni: Bense, bu sözlere karşılık diyorum ki, kılıç sanatı en
güzel ve en yararlı sanattır.
Felsefe Öğretmeni: İyi ama felsefeye ne dersiniz? Üçünüz de çok
küstahsınız, karşımda durmuş, böbürlene böbür-lene, sanat adının verilmesi
bile fazla olan, kılıç-kalkan oyuncusu, çalgıcı, dansöz gibi bayağı sanat
halleriyle anılması gereken şeylere utanıp sıkılmadan sanat diyorsunuz...
Kılıç Öğretmeni: Hadi oradan, sefil filozof...
Müzik Öğretmeni: Boş versene bu lafları, çokbilmiş...
Dans Öğretmeni: Yıkıl git şuradan, küstah...
Felsefe Öğretmeni: Ne dediniz, sizi alçaklar...
(Felsefe öğretmeni, diğer iki öğretmenin üzerine atılır; öğretmenler de
onu iyice döverler.)
Mösyö Jourdain: Filozof efendi!..
Felsefe Öğretmeni: Alçaklar! Hainler, utanmazlar!..
Mösyö Jourdain: Filozof efendi!..
Kılıç Öğretmeni: Seni uğursuz hayvan seni!..
Mösyö Jourdain: Beyler!..
Felsefe Öğretmeni: Utanmazlar!..
Mösyö Jourdain: Filozof efendi!..
Dans Öğretmeni: Cehenneme git, ahmak!..
Mösyö Jourdain: Beyler...
Felsefe Öğretmeni: Sizi katiller sizi!..
Mösyö Jourdain: Filozof efendi!..
Müzik Öğretmeni: Seni uğursuz saygısız seni!..
Mösyö Jourdain: Beyler!..
Felsefe Öğretmeni: Şarlatanlar! Kopuklar! Alçaklar! Mösyö Jourdain:
Filozof efendi!.. Beyler! Filozof efendi! Beyler! Filozof efendi!
(Dövüşe dalaşa çıkarlar.)
SAHNE V Mösyö Jourdain, Bir Uşak
Mösyö Jourdain: Öf... İstediğiniz kadar kavgalaşın, hiç umurumda
değil, sizi ayıracağım diye giysilerimi eskitemem; ben deli miyim ki aralarına
girip birkaç tokat da ben yiyeyim!
SAHNE VI
Felsefe Öğretmeni, Mösyö Jourdain, Bir Uşak
Felsefe Öğretmeni (Yakasını düzeltip): Şimdi de gelelim dersimize!..
Mösyö Jourdain: İnanın, size dayak atmalarına çok üzüldüm!..
Felsefe Öğretmeni: Önemli değil. Filozof dediğin, her şeyi gerektiği
gibi kabullenmeyi bilir... Latin yergici Juve-nal’ın biçemiyle bir taşlama
yazıp onları mahvedeceğim. Onları boş verin. Bugün neler öğrenmek
istiyorsunuz?
Mösyö Jourdain: Mümkün olan her şeyi öğrenmek; çünkü bilgin
olmayı çok istiyorum. Çocukluğumda bana her bilimi öğretmeyen annemle
babama o kadar kızıyorum ki!..
Felsefe Öğretmeni: Bu duygunuz anlaşılır bir şey! Nam sine doctrina
vita est quasi mortis imago; anladınız değil mi? Eğer Latince biliyorsanız...
Mösyö Jourdain: Biliyorum fakat beni bilmiyor varsayın ve o
sözlerinizin anlamını söyleyin!
Felsefe Öğretmeni: Anlamı şu: bilimsiz yaşam, ölümün yaklaşık
olarak hayalidir!
Mösyö Jourdain: Latince çok doğru söylüyor.
Felsefe Öğretmeni: Bilimin kimi ilkelerini biliyor musunuz?
Mösyö Jourdain: O, kuşkusuz, okuyup yazmayı biliyorum.
Felsefe Öğretmeni: Nereden başlamayı istersiniz? Mantık öğretmekle
başlayalım mı?
Mösyö Jourdain: Mantık da nedir?
Felsefe Öğretmeni: Üç edimle aklı eğiten bilim!
Mösyö Jourdain: O dediğiniz de nedir?
Felsefe Öğretmeni: Birinci edim, ikinci edim, üçüncü edim. İlki,
bütünleme aracılığıyla, derin düşleme, İkincisi, akıl yardımıyla ulamlama,
üçüncüsü de biçim yoluyla iyi bir çıkarsamaya ulaşmaktır: Barbara, Celarent,
Darii, Ferio, Bara-lipton...
Mösyö Jourdain: Ama bunlar çok çatık kaşlı sözler: mantıktan
hoşlanmadım. Daha güzel bir şey öğrenelim.
Felsefe Öğretmeni: Bilimsel etiği öğrenmek ister misiniz?
Mösyö Jourdain: Bilimsel etik mi?
Felsefe Öğretmeni: Evet.
Mösyö Jourdain: Nelerden söz eder o?
Felsefe Öğretmeni: Mutluluktan söz eder, insanlara duygularını
değiştirmelerini öğretir. Ayrıca...
Mösyö Jourdain: Hayır, onu boş verelim. Ben çok öfkeli biriyim:
bilimsel etik filan işlemez bana. Canımın istediği kadar ve istediğim kadar
öfkelenmek isterim ben.
Felsefe Öğretmeni: Fizik bilimini öğrenmek ister misiniz?
Mösyö Jourdain: O hangi masalı anlatıyor?
Felsefe Öğretmeni: Fizik bilimi, doğadaki olayların nedenleriyle,
cisimlerin özelliklerini anlatır. Elementlerin, madenlerin, taşların, bitkilerin,
hayvanların niteliklerinden söz eder; hava olaylarının, gökkuşağının,
bataklıklardan çıkan alevlerin, kuyrukluyıldızların, şimşeklerin, gök
gürültüsünün, yıldırımın, yağmurun, kar ve dolunun, rüzgârın,
fırtınaların nedenlerini gösterir.
Mösyö Jourdain: Ama bu da çok gürültülü patırtılı ve karışık...
Felsefe Öğretmeni: Peki ne öğreteyim size?
Mösyö Jourdain: Dilbilgisi öğretin.
Felsefe Öğretmeni: Emredersiniz!
Mösyö Jourdain: Sonra da takvim öğretin ki, aylı ve aysız geceleri bileyim.
Felsefe Öğretmeni: Pek iyi. Dileğinizi yerine getirmek ve sorunu
bilgince yönetmek için, sırasıyla, önce harflerin doğasından, ve
seslendirmenin çeşitli biçimlerini kusursuzca öğrenmekten başlamalıyız.
Şimdi bilin ki harflerin bir bölümüne ses verdikleri için sesli, bir bölümüne
de sesli harfler olmayınca ses veremedikleri için ve sadece seslerin kaynağını
gösterdikleri için sessiz denir. Sesli harflerin sayısı beştir: A, E, I, O, Ü.
Mösyö Jourdain: Bunu anladım.
Felsefe Öğretmeni: A sesi ağzı fazla açarak verilir: A.
Mösyö Jourdain: A, evet.
Felsefe Öğretmeni: E sesi alt çeneyi üst çeneye yaklaştırarak verilir.
A. E.
Mösyö Jourdain: A, E; A, E. Gerçekten öyle. Aman ne hoş!
Felsefe Öğretmeni: I sesi ise, çeneleri birbirine iyice yaklaştırıp, ağzın
iki köşesini kulaklara doğru uzaklaştırarak verilir. A. E. I.
Mösyö Jourdain: E. I. I. I. I. Evet, yaşasın bilim!
Felsefe Öğretmeni: O sesi çeneleri açıp dudakların alt ve üst
köşelerini birbirine yaklaştırarak verilir: O.
Mösyö Jourdain: O. O. Evet, daha doğru bir şey olamaz. A. E. I. O. I.
O. Kusursuz bir şey. I. O. I. O.
Felsefe Öğretmeni: Ağzın açıklığı bu sırada küçük bir daire gibi olur ve O
sesi çıkar.
Mösyö Jourdain: O. O. O. Haklısınız: O. Bir şeyler öğrenmek ne güzel.
Felsefe Öğretmeni: Ü sesi çıkarmak için, dişleri birbirine iyice
yaklaştırmalı ama dokundurmamalı, dudakları aşağı doğru uzatmalı, birbirine
dokunmayacak kadar yaklaştırmalı: Ü.
Mösyö Jourdain: Ü. Ü. Ne kadar doğru bir şey. Ü.
Felsefe Öğretmeni: Dudaklarınızı somurtur gibi uzatırsanız, U dersiniz.
Mösyö Jourdain: U. Ü. Ne kadar da doğru; keşke önceden eğitim alıp
bunları öğrenseydim.
Felsefe Öğretmeni: Yarın da sessiz harfleri okuyacağız.
Mösyö Jourdain: Onlarda da böyle eğlenceli şeyler var mı?
Felsefe Öğretmeni: Hiç olmaz mı? Sözgelimi, D sessiz harfi dilin üst ucuyla
dişlere dokunarak verilir: Da.
Mösyö Jourdain: Da, da. Ah! Ne hoş şeyler, ne hoş!
Felsefe Öğretmeni: F harfi dişleri alt dudağa bastırarak verilir: Fa.
Mösyö Jourdain: Fa, Fa. Evet; anacığım babacığım kahrolun!
Felsefe Öğretmeni: R sesi de dil ucunu damağa kaldırarak çıkarılır. O
kadar ki, dil şiddetle çıkan havaya dokununca, geri çekilir ve biraz titreyerek
yerine gelir. R, Ra.
Mösyö Jourdain: R, R, Ra; R, R, R, R, Ra. Evet ne kadar bilgili bir
adamsınız siz, ben ömrümü ziyan etmişim! R, R, R, Ra.
Felsefe Öğretmeni: Bu ilginç şeylerin hepsini ayrıntılarıyla
anlatacağım.
Mösyö Jourdain: Bunu ben de isterim. Ayrıca size bir derdimi de
açacağım. Ben çok kibar bir kadına sevdalıyım; küçük bir pusula yazıp
ayaklarının ucuna düşürmek istiyorum. Bu konuda bana yardım eder misiniz?
Felsefe Öğretmeni: Elbette.
Mösyö Jourdain: Çok kibar işi bir hareketle olacak.
Felsefe Öğretmeni: Kuşkusuz. O kadına şiir mı yazmak istiyorsunuz?
Mösyö Jourdain: Hayır, şiir filan istemem.
Felsefe Öğretmeni: Düzyazı mı olsun?
Mösyö Jourdain: Hayır. İkisini de istemem.
Felsefe Öğretmeni: İyi ama ikisinden birinin olması gerekiyor.
Mösyö Jourdain: Neden?
Felsefe Öğretmeni: Çünkü dert anlatmak için ikisinden başka yazı
biçimi yoktur.
Mösyö Jourdain: ikisinden başka bir biçim yok mu?
Felsefe Öğretmeni: Şiir olmayan şey yazıdır; yazı olmayan şey de şiir.
Mösyö Jourdain: Peki konuşulan şey nedir?
Felsefe Öğretmeni: Düzyazı.
Mösyö Jourdain: Yani ben, Nicole terliklerimi getir, gecelik başlığımı
ver desem, bu düzyazı olur mu?
Felsefe Öğretmeni: Evet, efendim.
Mösyö Jourdain: Demek kırk yıldır farkında olmadan düzyazı
konuşuyormuşum; bunu öğrettiğiniz için teşekkür ederim. Bu hanıma
yazacağım pusulada: «Markiz, güzel gözlerinizden gönlüme akan aşkla
ölüyorum,» demek istiyorum. Ama bu sözlerin çok kibarca ve güzel
yazılmasını istiyorum.
Felsefe Öğretmeni: Yani, gözlerinin ateşinin kalbinizi yakıp
kavurduğunu, onun için her gün pek çok acıya katlandığınızı...
Mösyö Jourdain: Hayır. Böyle şeyler olmasın. Sadece size söylediğimi
isterim: Güzel Markiz, gözlerinizden gönlüme akan aşkla ölüyorum.
Felsefe Öğretmeni: Bunu biraz işlemeliyiz.
Mösyö Jourdain: Hayır. Pusulada sadece bu sözlerin olmasını
istiyorum. Ama modaya uygun biçimde düzenlensin. Rica ederim, söyleyin,
bu sözleri ne tür biçimlere uydurabili-riz?
Felsefe Öğretmeni: ilki, sizin söylediğiniz biçim: Güzel Markiz, güzel
gözlerinizden gönlüme akan aşkla ölüyorum. Ya da: Gönlüme akan aşk beni
öldürüyor, güzel Markiz. Ya da: Öldürüyor beni güzel gözlerinizden gönlüme
akan aşk, güzel
Markiz. Ya da: Güzel gözlerinizden akan aşk öldürüyor beni, güzel
Markiz. Veya akan aşkla gözlerinizden ölüyorum...
Mösyö Jourdain: Söyledikleriniz arasında en iyisi hangisi?
Felsefe Öğretmeni: Sizin söylediğiniz: Güzel Markiz, gözlerinizden
gönlüme akan aşkla ölüyorum.
Mösyö Jourdain: Oysa ben eğitimli değilim, bu sözleri bir anda
söyleyiverdim. Size içtenlikle teşekkür ederim. Rica ederim, yarın erken
gelin.
Felsefe Öğretmeni: Emredersiniz.
SAHNE VII
Mösyö Jourdain, Bir Uşak
Mösyö Jourdain: Ne o, giysim gelmedi mi daha?
Uşak: Gelmedi, efendim.
Mösyö Jourdain: Bu uğursuz terzi, bunca işimin olduğu bir günde
bekletiyor beni. Öfkeden deliriyorum. Bu alçak terzi vebaya yakalanır
umarım. Cehennem olası teres. Teneşire gelesi herif. O alçağı şimdi bir
geçirsem elime...
SAHNE VIII
Mösyö Jourdain, Terzi, (Çırağı elinde bir giysi taşıyor.), Uşak
Mösyö Jourdain: Sonunda gelebildiniz; artık öfkelenmeye
başlamıştım.
Terzi: Daha erken gelemezdim. Giysinizin ütüsüyle yirmi çırak birden
uğraşıyordu.
Mösyö Jourdain: O kadar dar bir ipek çorap yollamışsınız ki, ayağıma
giyinceye dek çekmediğim eziyet kalmadı. İki ilmeği de koptu.
Terzi: Bir süre giyin; istediğiniz kadar bollaşır.
Mösyö Jourdain: Evet, hep ilmiklerini kopartırsam olur. Yaptırdığınız
ayakkabılar da ayaklarımı öyle bir acıtıyor ki...
Terzi: Mümkün değil, efendim.
Mösyö Jourdain: Nasıl mümkün değil?
Terzi: Ayakkabılar canınızı acıtmıyor!
Mösyö Jourdain: Fakat ben size acıttığını söylüyorum.
Terzi: Size öyle geliyor.
Mösyö Jourdain: Öyle geliyor, çünkü öyle hissediyorum. Ne güzel
akıl yürütme ama!
Terzi: Bakın ne hoş bir saray giysisi. Her şeyi olağanüstü, siyah
dışında bir renkle ciddi bir giysi hazırlamak başyapıt yaratmak gibi. En usta
terziler gelip böyle bir giysi diksinler de görelim.
Mösyö Jourdain: O da ne? Çiçekleri giysinin altına iliştirmişsiniz?
Terzi: Yukarı iliştirin demediniz ki...
Mösyö Jourdain: Bunu söylemem mi gerekli?
Terzi: Evet. Soyluların hepsi çiçekleri alt bölüme iliştirti-yorlar.
Mösyö Jourdain: Soyluların giysilerinde çiçekler aşağıda mı?
Terzi: Aşağıda, efendim.
Mösyö Jourdain: Öyle mi? İyi o zaman.
Terzi: Arzu ederseniz, söküp yukarı iliştireyim.
Mösyö Jourdain: Hayır, hayır...
Terzi: Emretmeniz yeterli...
Mösyö Jourdain: Hayır dedim ya; iyi olmuş. Nasıl, üzerimde güzel
duruyor mu?
Terzi: Çok hoş bir soru! Bir ressam gelsin de fırçasıyla bundan
yakışığını yapsın. Bir kalfam var; çakşır dikiminde benzeri yoktur. Biri daha
var ki, çağımızda ondan iyi kaftan diken bulamazsınız.
Mösyö Jourdain: Peruka ve tüyler gerektiği gibi mi?
Terzi: Tam istediğiniz gibi.
Mösyö Jourdain (Terziye bakarak): A! Usta, giysiniz bana diktiğinizin
kumaşından; ilk bakışta anladım.
Terzi: Kumaşını o kadar beğendim ki, kendime de bir tane dikeyim dedim.
Mösyö Jourdain: Ama yine de bu giysiyi benimkinin kumaşından
çıkarmamalıydınız!
Terzi: Giysinizi deneyecek misiniz?
Mösyö Jourdain: Evet, verin.
Terzi: Bekleyin. Böyle olmaz; sizi dengeli devinimlerle giydirmek
için adam getirdim. Bu tür giysiler törenle giyilir. Hey!.. Gelin.
SAHNE IX
Mösyö Jourdain, Terzi Çırağı, Dans Eden Terzi Çırakları, Bir Uşak
Terzi (Çıraklarına): Beyefendiye bu giysiyi soylulara giydirdiğiniz gibi
giydirin!
Birinci Baleye Giriş
Dans eden dört terzi çırağı Mösyö Jourdain’e yaklaşırlar; ikisi
dizliklerini, diğer ikisi de içliğini çıkarır. Sonra düzenli devinimlerle yeni
giysilerini giydirirler. Mösyö Jourdain aralarında dolaşır. Üzerinde iyi durup
durmadığını anlamak için onlara gösterir.
Terzi Çırağı: Efendim, çıraklara biraz bahşiş verin lütfen!
Mösyö Jourdain: Ne dediniz?
Terzi Çırağı: Efendim...
Mösyö Jourdain: Efendim! Beyzadeler gibi giyinmenin yararını gördün mü!
İstersen burjuvalar gibi giyinmeyi sürdür! Bak o zaman kimse sana efendim
der mi? (Biraz para verip): Şunu alın bu efendi aşkına.
Terzi Çırağı: Minnettarız, efendimiz!
Mösyö Jourdain: «Efendimiz!» Oo! «Efendimiz» ha! Bu «Efendimiz»
bir şeylere değer. Önemsiz bir söz değil bu. İşte size «Efendimiz»in verdiği.
Terzi Çırağı: Hepimiz zatı şahanelerinin sağlığına kadeh kaldıracağız
efendim!
Mösyö Jourdain: «Zatı şahaneleri» ha! Oo! Durun! (Kendi kendine
yavaş sesle):
Bu adam işi zatı necibanelerine kadar götürürse kesemin dibine darı
ekecek. (Yüksek sesle): Alın, bu da zatı şahaneleri için!
Terzi Çırağı: Bağış ve iyiliğinizden dolayı zatı şahanelerine değersiz
teşekkürler ederiz, efendimiz!
Mösyö Jourdain: İyi etti adam; yoksa beni soyup soğana
çevireceklerdi!
ikinci Bale Girişi
Dört terzi çırağı Mösyö Jourdain 'in bahşişlerine dans edip sevinirler.
ÜÇÜNCÜ PERDE
SAHNE I
Mösyö Jourdain, İki Uşak
Mösyö Jourdain: Siz ardım sıra gelin: gidip giysimi herkese
göstereyim. Hemen arkamdan gelin ki, uşağım olduğunuz anlaşılsın!
Uşaklar: Emredersiniz, efendim.
Mösyö Jourdain: Bana Nicole’ü çağırın, bazı emirler vereceğim.
Hayır, gitmeyin; bakın, geliyor.
SAHNE II
Mösyö Jourdain: Nicole!
Nicole: Efendim.
Mösyö Jourdain: Beni dinle!
Nicole: Hah! Hah! Hah!
Mösyö Jourdain: Ne var, neden gülüyorsun?
Nicole: Hah! Hah! Hah!
Mösyö Jourdain: Nesi var bu terbiyesizin?
Nicole: Hah! Hah! Hah! Bu nasıl bir giysi! Hah! hah! hah! Mösyö
Jourdain: Ne, ne dedin?
Nicole: A! A! Yüce Tanrım! Hah! hah! hah!
Mösyö Jourdain: Ne utanmaz şey! Benimle alay mı ediyorsun?
Nicole: Hayır, efendim, Tanrı esirgesin! Hah! hah! hah! hah!
Mösyö Jourdain: Gülmeye devam edersen, tokadı patlatacağım.
Nicole: Kendimi tutamıyorum, efendim! Hah! hah! hah!..
Mösyö Jourdain: Susmayacak mısın?
Nicole: Bağışlayın, efendim. O kadar komik görünüyorsunuz ki,
gülmeden duramıyorum. Hah! hah! hah!
Mösyö Jourdain: Bakın şu terbiyesize!..
Nicole: Öyle garip görünüyorsunuz ki! Hah! hah!
Mösyö Jouurdain: Seni...
Nicole: Ne olur kabahatimi bağışlayın! Hah! hah! hah!
Mösyö Jourdain: Bana bak, gülmeye devam edersen, yüzüne öyle bir
tokat indiririm ki, benzerini kimse yememiştir.
Nicole: Peki efendim, artık gülmem.
Mösyö Jourdain: Sakın güleyim deme! Az sonra konuklarımız gelecek.
Nicole: Hah! hah.
Mösyö Jourdain: Gelecek konuklarımız için salonu temizlemeli!
Nicole: Hah! hah.
Mösyö Jourdain: Salonu iyice temizlemelisin, ayrıca... Sen daha
gülüyor musun?
Nicole (Gülmekten tepinerek): İsterseniz dövün, ama bırakın
istediğim kadar güleyim de rahatlayayım; hah! hah! hah!..
Mösyö Jourdain: Öfkemden öleceğim!..
Nicole: Ne olur izin verin de güleyim, efendim, hah! hah! hah!
Mösyö Jourdain: Seni bir elime alırsam...
Nicole: Efendim... gülmez... sem, patlayacağım! Hah! hah! hah!
Mösyö Jourdain: Ne uğursuz kız bu! Emirlerimi yerine getireceğine
benimle eğleniyor.
Nicole: Emirleriniz nedir, efendim?
Mösyö Jourdain: Birazdan gelecek konuklar için eve bir çekidüzen
ver, terbiyesiz!
Nicole (Yerinden kalkarak): Oh! Gülmem geçti artık. Konuklarınız
evi öyle dağıtıyorlar, konuk denildi mi, tüylerim diken diken oluyor...
Mösyö Jourdain: Demek sana kalsa, kapımızı kimseye açmayacağız?..
Nicole: Hiç değilse birkaçına.
SAHNE III
Madam Jourdain, Mösyö Jourdain, Nicole, İki Uşak
Madam Jourdain: İşte bir tane daha! Bu giysi de nedir böyle,
kocacığım? Herkesle eğlenmek için mi giydin bunu? Ya da herkesin seninle
eğlenmesini mi istiyorsun?
Mösyö Jourdain: Benimle eğlenmeye kalkan aptaldır, karıcığım!
Madam Jourdain: Aslında seninle eğlenmek isteyenler bugüne kadar
beklemedi. Tavır ve hareketlerinle herkes çoktandır eğleniyor.
Mösyö Jourdain: O herkesler de kim, lütfedip söyler misin?
Madam Jourdain: O herkesler haklı olan, senden daha akıllı olan
herkesler! Sürdürdüğün hayat sonucu ben rezil oldum, insan içine
çıkamıyorum. Evimiz ev olmaktan çıktı. Gören bu evde her gün ayrı bir
karnaval olduğunu sanıyor. Daha sabahın köründe, sanki geç kalmışlar gibi,
çengi köçek kıyamet: komşular gürültüden rahatsız oluyorlar.
Nicole: Hanımefendi haklı. Eve doluşturduğunuz bu yararsız
kalabalıktan ortalığı temiz tutmak mümkün olmuyor. Kentin bütün çamurunu
ayaklarıyla buraya taşıyorlar; sizin o kibarlarınızın çamura buladığı tahtaları
ovmaktan, Franço-is’ın kamburu çıktı.
Mösyö Jourdain: Oo, maşallah! Nicole Bacı! Köylü filansın ama,
dilin ne de düzgün sözler ediyor.
Madam Jourdain: Nicole haklı. O, senden daha akıllı. Bu yaşı
bulduktan sonra dans öğrenip de yapacağını bir öğ-renebilsem...
Nicole: Bir de ayaklarıyla zemini döve döve evi temelinden sallayan,
camları zangırdatan kılıç öğretmenini!
Mösyö Jourdain: Hanımım, hizmetçim, ikiniz de susun.
Madam Jourdain: Felç olacağın günlerin için mi dans öğrenmek
istiyorsun?
Nicole: Ya da niyetiniz birini öldürmek mi?
Mösyö Jourdain: İkiniz de susun! Bunların kişiye nasıl bir başkalık
verdiğinden haberiniz yok!
Madam Jourdain: Bunlarla uğraşacağına evlilik çağına gelmiş kızınla
ilgilensen daha iyi olur.
Mösyö Jourdain: İyi bir kısmeti çıkınca kızımı evlendirmeyi de
düşünürüm; fakat güzel şeyleri öğrenmekten de geri kalmam.
Nicole: Hanımcığım, bütün olanlar az gibi, duydum ki bir de felsefe
öğretmeni tutmuş.
Mösyö Jourdain: Tutarım elbette. Ben bilgin olmak, akıllı, kibar
insanlar arasında konuşabilmek istiyorum.
Madam Jourdain: Böyle giderse, bir gün okula da başlayıp, falakaya
yatarsın sen!
Mösyö Jourdain: Başlasam ne olur ki? Keşke herkesin gözü önünde
falakaya yatsam da, okulda öğretilen şeyleri öğrensem...
Nicole: Gerçekten iyi olur, falakaya yatarsanız bacaklarınız daha
düzgün olur.
Mösyö Jourdain: Olur elbette.
Madam Jourdain: Evinin yönetimi için bunlara da ne çok ihtiyacın var ya!
Mösyö Jourdain: İkiniz de aptal gibi konuşuyorsunuz, cahilliğiniz
yüzümü kızartıyor. (Madam Jourdain’e): Sözgelimi sen şimdi ne söylediğini
biliyor musun?
Madam Jourdain: Elbette biliyorum! Hem sözümün gayet yerinde ve
doğru olduğunu da biliyorum, tıpkı senin başka türlü bir hayat yaşaman
gerektiğini bildiğim gibi.
Mösyö Jourdain: Bunu sormuyorum. Ettiğin lafların ne olduğunu
soruyorum.
Madam Jourdain: Ettiğim laflar akıllıca laflar. Ama senin-kiler
akıllıca laflar değil!
Mösyö Jourdain: Bunu sormadığımı söyledim ya! Seninle konuşup
sana söylediğim şeyi soruyorum.
Madam Jourdain: Boş laf!
Mösyö Jourdain: Hayır, canım öylesi değil. İkimizin söylediği şey,
konuştuğumuz dil!
Madam Jourdain: Ey...
Mösyö Jourdain: Ne derler ona? _
Madam Jourdain: Sen ne istersen öyle derler.
Mösyö Jourdain: Düzyazı derler, cahil, düzyazı!
Madam Jourdain: Düzyazı mı
Evet, düzyazı. Düzyazı olan şey, şiir değildir, şiir de düzyazı. Gördün
mü? işte eğitimin yararı. (Nicole’a): U demek için ne yapmak gerektiğini
biliyor musun sen?
Nicole: Anlamadım?
Mösyö Jourdain: U dediğinde ne yaparsın?
Nicole: Ne...
Mösyö Jourdain: Hadi bir U de, bakalım!
Nicole: U, işte...
Mösyö Jourdain: Peki ne yapıyorsun?
Nicole: U diyorum.
Mösyö Jourdain: Peki ama U dediğinde ne yapıyorsun?
Nicole: Bana söylediğinizi yapıyorum.
Mösyö Jourdain: Cahillere laf anlatmak da ne zor iş! Dudaklarını
dışarı uzatıp, üst çeneni alt çenene yaklaştırıyorsun! U, gördün mü, U?
Nicole: Evet, pek güzel!
Madam Jourdain: Pek güzel gerçekten de.
Mösyö Jourdain: Hele O’yu... D’yi, F’yi düşünürseniz, onlar daha başka.
Madam Jourdain: Nedir bütün bu saçmalıklar?
Nicole: Bunlar insanın hangi derdine derman olur?
Mösyö Jourdain: Cahil bir kadın gördüğümde deliye dönüyorum.
Madam Jourdain: Sen bu öğretmenleri de, o zırva laflarını da kovsan
iyi edersin.
Nicole: Özellikle de evimizi kir pas içinde bırakan o kılıç öğretmeni
olacak çam yarmasını...
Mösyö Jourdain: Demek o kılıç öğretmeni çok ağırına gidiyor ha!
Küstahlık etmenin ne demek olduğunu şimdi gösteririm sana. (İki flöre
getirip birini Nicole’a uzatarak): Bak, somut kanıt. Beden doğrultusu; atağa
geçildiğinde, böyle yapılır; üçüncü atakta böyle... İşte can kurtarmanın çaresi.
İnsan biriyle dövüştüğünde, ne yaptığını bilmesi ne iyi, değil mi?
Haydi bana saldır!
Nicole: Peki, saldırayım. (Flörenin ucuyla Mösyö Jourda-in’i birkaç
kez düdükler.)
Mösyö Jourdain: Ağır ol! Hey! Dur biraz. Kahrolası edepsiz!
Nicole: Saldır demediniz mi...
Mösyö Jourdain: Dedim ama, sen üçüncü hareketle atağa geçmeden
saldırıyorsun. Ayrıca siper hareketi yapmamı beklemiyorsun.
Madam Jourdain: Kocacığım, sen aklını kaçırdığın için böyle şeylerle
uğraşıyorsun. Bunlar sende soylularla vakit geçirmeye başladıktan sonra
oldu.
Mösyö Jourdain: Onlarla konuştuğumda düşüncelerimi
söyleyebiliyorum. Bu, senin burjuvalarınla vakit geçirmekten daha iyi.
Madam Jourdain: Ben de bunu diyorum işte. Onlarla vakit geçirmek
senin pek iyiliğine! O kadar beğendiğin şu Kont’la güzel işler başardınız.
Mösyö Jourdain: Sus! Söylediğin bu sözleri düşün bir. Kont’tan söz
ederken onun kim olduğunu unutuyorsun. O, senin sandığından daha saygın
biri, sarayda sözü geçer, kibar biridir. Kralla sen ben gibi konuşuyor. Bu
düzeydeki bir adamın, evime sık sık geldiğinin görülmesi, bana
dostum demesi, kendisiyle birmişim gibi davranması, benim için de bir onur
değil mi? Bana o kadar iyilikleri dokundu ki kimsecikler bilemez! Ayrıca,
herkesin içinde bana öyle beğeni sözleri söylüyor ki, ben bile utanıyorum.
Madam Jourdain: Doğru; sana iyilikleri oluyor, beğeni sözleri
söylüyor fakat ödünç para da alıyor senden...
Mösyö Jourdain: Bu düzeyde birinin benden ödünç para alması,
benim için onur değil mi? Bana sevgili kardeşim diye seslenen kibar bir adam
için bu kadarını yapmayayım mı?
Madam Jourdain: Peki, o kibar adam senin için ne yapıyor?
Mösyö Jourdain: Öyle şeyler yapıyor ki duyulsa herkes şaşkınlık
içinde kalır.
Madam Jourdain: Ne yapıyor?
Mösyö Jourdain: Orasını geç, anlatamam. Şu kadarcı-ğını söyleyeyim
ki benden ödünç para aldı, ama getirip ödeyecek, hem de gecikmeden.
Madam Jourdain: Getirecek ya! Sen beklemeye devam et!..
Mösyö Jourdain: Kuşkusuz! Bana kendisi söyledi.
Madam Jourdain: Söylemiştir elbette fakat verdiği sözü yerine
getirmemekte duraksamaz.
Mösyö Jourdain: Soyu üzerine yemin etti.
Madam Jourdain: Palavra!
Mösyö Jourdain: Ne kadar inatçısın, karıcığım, sözünde durur dedim
sana, eminim.
Madam Jourdain: Bense durmayacağına eminim. O beğeni sözleri de
seni kandırmak için.
Mösyö Jourdain: Sus, geliyor.
Madam Jourdain: Bize gereken tam da bu. Belki yine ödünç para
isteyecektir. Onu görünce patlayıncaya kadar yemişim gibi tıkanıyorum.
Mösyö Jourdain: Artık sus!
Dorante, Mösyö Jourdain, Madam Jourdain, Nicole
Dorante: Mösyö Jourdain, sevgili dostum, nasılsınız?
Mösyö Jourdain: Çok iyiyim, efendim, emirlerinizi bekliyorum.
Dorante: Madam Jourdain nasıllar?
Madam Jourdain: Madam Jourdain nasıl olabiliyorsa, öyle.
Dorante: Oo, Mösyö Jourdain, bu ne şıklık? Dünyanın en güzel
giysisini giymişsiniz.
Mösyö Jourdain: Öyle oldu.
Dorante: Bu giysiyle o kadar zarif görünüyorsunuz ki! Sarayda bile
sizden iyi giyinen birini gösteremem.
Mösyö Jourdain: Aman efendim.
Madam Jourdain (Kendi kendine): Can damarını nasıl da biliyor!
Dorante: Şöyle birazcık dönün bakalım; çok şık bir giysi.
Madam Jourdain (Kendi kendine): Önden bakınca ne kadar aptalsa,
arkadan bakınca da o kadar aptal.
Dorante: Mösyö Jourdain, inanın sizi o kadar özledim ki. Benim şu
dünyada en çok beğendiğim adam sizsiniz. Daha bu sabah kralın odasında
sözünüzü ettim.
Mösyö Jourdain: Bana ne büyük bir onur verdiğinizi bilseniz,
efendim! (Karısına): Kralın odasında!
Dorante: Hadi şapkanızı da takın.
Mösyö Jourdain: Size saygı göstermek benim görevimdir, efendim.
Dorante: Allah Allah! Takın şapkanızı efendim, aramızda teklif mi
var, rica ederim.
Mösyö Jourdain: Efendim...
Dorante: Takın efendim, takın, siz benim dostumsunuz!
Mösyö Jourdain: Kulunuz kölenizim efendim.
Dorante: Siz şapkanızı takarsanız, ben de takarım.
Mösyö Jourdain (Şapkasını takıp): Sizi rahatsız etmektense, kaba
davranmayı yeğlerim.
Dorante: Biliyorsunuz, size biraz borcum var...
Madam Jourdain (Kendi kendine): Bunu gereğinden faz-ia biliyoruz.
Dorante: Pek çok nedenle bana ödünç para verdiniz; beni elbette
alabildiğine sevindirdiniz.
Mösyö Jourdain: Abartıyorsunuz, efendim.
Dorante: Borçlarını ödemeyi, yapılan iyiliğin hakkını vermeyi
bilenlerdenim ben.
Mösyö Jourdain: Ona ne şüphe, efendim!
Dorante: Size olan borcumu ödemek isterim. Beraberce bir hesap
görelim diye geldim.
Mösyö Jourdain (Kısık sesle karısına): Gördün mü, nasıl da kabalık ettiğini?
Dorante: Ben borçlarını erken ödemeyi seven bir adamım.
Mösyö Jourdain (Karısına kısık sesle): Demin söylememiş miydim?
Dorante: Size ne kadar borcum var bakalım?
Mösyö Jourdain (Karısına kısık sesle): Kuşkularının ne kadar yersiz
olduğunu gördün mü şimdi?
Dorante: Size ne kadar borcum olduğunu anımsıyor musunuz?
Mösyö Jourdain: Evet, anımsıyorum. Bir kenara yazmıştım: Bir 200
altın vermiştim...
Dorante: Evet.
Mösyö Jourdain: Bir kez de 120 altın.
Dorante: Doğru.
Mösyö Jourdain: Başka bir kez de 140 altın.
Dorante: Doğru.
Mösyö Jourdain: Üçünün toplamı 460 altın, yani 5060 frank ediyor.
Dorante: Hesabınız doğru, 5060 frank.
Mösyö Jourdain: Şapka tüycüsüne de 1832 frank.
Dorante: Evet.
Mösyö Jourdain: 2780 frank terzinize...
Dorante: Doğru.
Mösyö Jourdain: 4379 frank, 12 akçe, 8 pul alışveriş ettiğiniz dükkâna.
Dorante: Güzel, 12 akçe, sekiz pul, hesapta hata yok.
Mösyö Jourdain: 1748 frank, yedi akçe, dört pul eyercinize.
Dorante: Tam da dediğiniz gibi. Hepsinin toplamı nedir?
Mösyö Jourdain: 15800 frank.
Dorante: Toplam da doğru. On beş bin sekiz yüz frank. Şimdi
vereceğiniz 200 altını da buna ekleyin: tam olarak 18000 frank olur ki, yarın
öbür gün hepsini öderim.
Madam Jourdain (Kısık sesle kocasına): Ne dersin? Tahminimde
yanılmış mıyım?
Mösyö Jourdain (Kısık sesle karısına): Sus!
Dorante: istediğim bu parayı vermek ağır gelmesin size?
Mösyö Jourdain: Aman efendim! Gelmez.
Madam Jourdain (Kısık sesle kocasına): Seni sağmal ineği yapmış bu adam,
habire sağıp duruyor.
Mösyö Jourdain (Kısık sesle karısına): Sus!
Dorante: Sizin için zor olacaksa, başka bir yerden alırım.
Mösyö Jourdain: Olmaz, efendim.
Madam Jourdain (Kısık sesle kocasına): Adam neyin var neyin yok almadan
rahata ermeyecek.
Mösyö Jourdain (Kısık sesle karısına): Sana sus dedim.
Dorante: Bu parayı vermek sizin için zor olacaksa, söyleyin.
Mösyö Jourdain: Asla, efendim.
Madam Jourdain (Kısık sesle kocasına): Adam tam bir şarlatan!
Mösyö Jourdain (Kısık sesle karısına): Artık sus!
Madam Jourdain (Kısık sesle kocasına): Son kuruşuna kadar alacak.
Mösyö Jourdain (Kısık sesle karısına): Artık susacak mısın?
Dorante: Bana seve seve ödünç verecek pek çok kişi var; ama siz
benim en iyi dostum olduğunuz için, başkasından alırsam size saygısızlık
etmiş olacağımı düşündüm.
Mösyö Jourdain: Benim için ne büyük bir onur bu, efendim! Şimdi
sorununuzu çözerim.
Madam Jourdain (Kısık sesle kocasına): Ne, ne? Bu parayı da verecek misin
ona?
Mösyö Jourdain (Kısık sesle karısına): Ne yapayım, bu düzeyde bir adamı,
daha bu sabah kralın odasında benden söz eden bir adamı geri mi çevireyim.
Madam Jourdain (Kısık sesle kocasına): Çok iyi! Ahmağın tekisin sen!
SAHNE V
Dorante, Madam Jourdain, Nicole
Dorante: Hüzünlü görünüyorsunuz, Madam Jourdain. Neyiniz var?
Madam Jourdain: Başım çok ağrıyor, size yanıt verecek halde
değilim, halim olsa bile...
Dorante: Hanım kızınız nerede? Onu hiç göremiyorum.
Madam Jourdain: Hanım kızım olduğu yerde.
Dorante: Nasıl, neler yapıyor?
Madam Jourdain: Ne yapsın, Tanrı’nın verdiği canı taşıyor.
Dorante: Bir gün kızınızla beraber, kralın huzurunda oynanan bale ile
komediyi izlemeye gelmez misiniz?
Madam Jourdain: Evet, canımız gülmek istiyor; canımız gülmeyi çok istiyor.
Dorante: Gençliğinizde hayli güzel, tatlı yaradılışlı olduğunuz için
size pek çok kimselerin tutulduğunu düşünüyorum.
Madam Jourdain: Allah! Allah! Yani şimdi kocayıp bunadım, öyle mi?
Dorante: Ah... ne olur bağışlayın, Madam, sizin genç olduğunuzu
unutmuşum. Çoğu zaman böyle saçma sözler söylerim, ne olur bağışlayın.
SAHNE VI
Mösyö Jourdain, Madam Jourdain, Dorante, Nicole
Mösyö Jourdain (Dorante’a): Buyrun, size iki yüz altın.
Dorante: Şuna emin olun Mösyö Jourdain, ben sizin en yakın
dostunuzum. Sarayda size bir yardımım olmasını o kadar çok istiyorum ki...
Mösyö Jourdain: Minnettarım, efendim.
Dorante: Madam Jourdain, kralın düzenlediği eğlenceye katılmak
isterse, salonun en iyi yerini verdireyim.
Madam Jourdain: Teşekkür ederim.
Dorante (Jourdain’e kısık sesle): Yolladığım pusulada da yazmıştım.
Bizim güzel Markiz, az sonra hem bale hem de yemek için buraya gelecek;
düzenlemek istediğiniz eğlenceye katılmayı zor bela kabul ettirdim.
Mösyö Jourdain: Şöyle bir kenara çekilelim.
Dorante: Sekiz gündür sizinle görüşemedik. Ona armağan etmem için
verdiğiniz elmastan size söz edemedim, çünkü Markiz’in kuruntularını
gidermek için epey eziyet çektim; armağanınızı ancak bugün kabul etmeye
karar verdi.
Mösyö Jourdain: Elması beğendi mi?..
Dorante: Çok beğendi; bu elmasın güzelliğinin Markiz'in ruhunda, adınıza
olumlu etkileri olacak.
Mösyö Jourdain: Umarım öyle olur.
Madam Jourdain, (Nicole’a): Adamı bir gördü mü, bir daha ayrılamaz.
Dorante: Markiz’e bu armağanınızın ne kadar değerli olduğundan, ve
aşkınızın büyüklüğünden de söz ettim.
Mösyö Jourdain: Bu iyiliklerinizin altında eziliyorum. Sizin gibi
birinin, benim için bunları yapması, beni o kadar utandırıyor ki...
Dorante: Alay etmeyin. Dostlar arasında böyle şeylerin sözü mü olur?
Siz de benim için aynı şeyleri yapmaz mıydınız?
Mösyö Jourdain: Oo! Kuşkusuz. Seve seve yapardım.
Madam Jourdain, (Nicole’a): Bu adamın burada bulunması o kadar
ağır bir yük gibi geliyor ki bana.
Dorante: Ben kendi adıma bir arkadaşa yardım etmek gerektiğinde
hiçbir şeye bakmam. Dostum olan Markiz’e
duyduğunuz aşktan bana söz ettiğinizde, sizin de bildiğiniz gibi,
yardım etmeyi kendim önerdim.
Mösyö Jourdain: Bu öneriniz beni o kadar utandırıyor ki.
Madam Jourdain, (Nicole’a): Artık çekip gitmeyecek mi?
Nicole: Birlikte çok rahatlar.
Dorante: Markiz’in gönlüne girmek için en iyi çareyi buldunuz.
Kadınlar kendileri için para harcanmasını severler. O sık sık yaptırdığınız
serenatlar, sürekli yolladığınız çiçekler, o kusursuz elmas, verdiğiniz şölen...
Bunlar aşkınızı, söyleyebildiğiniz bütün sözlerden daha anlaşılır
biçimde gösterir.
Mösyö Jourdain: Para harcamakla gönlüne gireceğimi bilsem, hiçbir
şeye aldırmam: Soylu bir kadının benim için öyle albenili bir değeri var, bu,
benim için öyle bir onur ki, ne yapıp edip satın alırım.
Madam Jourdain, (Kısık sesle Nicole’a): Ne konuşuyorlar bu kadar?
Git bir kulak misafiri ol bakalım.
Dorante: Onu birazdan doya doya görme zevkine erişeceksiniz.
Mösyö Jourdain: Rahatça ve serbestçe göreceğim belki; bu işi öyle bir
düzenledim ki karım kız kardeşinin evine yemeğe gidecek, akşama kadar da
gelmeyecek.
Dorante: Mükemmel düşünmüşsünüz; karınız bizi rahat bırakmazdı.
Aşçıya sizin adınıza gereken emirleri verdim, bale için de öyle. Bale benim
bir yapıtım. Oynanırken yazılış amacına bağlı kalırlarsa, çok iyi biliyorum
ki...
Mösyö Jourdain, Nicole’un dinlediğini ayrımsayıp bir tokat atarak:
Seni utanmaz seni! (Dorante’a): Buradan çıkalım, rica ederim.
Madam Jourdain, Nicole
Nicole: Kulak misafiri olmak bana pahalıya geldi, hanımcığım; ama
bana kalırsa bu işin içinde bir bityeniği var. Sizin aranızda olmasını
istemedikleri bir şeyler konuşuyorlardı.
Madam Jourdain: Kocamdan ilk kuşkulanışım değil ki bu, Nicole. Ya
ben resmen aldanıyorum ya da ortada bir gönül işi var. Anlamaya çalıştığım
şey bu. Yine de biz kızımızı düşünelim. Cleonte’un kızımı ne çok sevdiğini
biliyorsun; bence iyi bir genç. Bu yüzden ben de onun isteğine yardımcı
olmak, eğer başarabilirsem kızımı ona vermek istiyorum.
Nicole: Aslında, hanımcığım, böyle düşündüğünüzü gördüğüme çok
sevindim. Çünkü efendiyi siz uygun buluyorsanız, uşağını da ben uygun
buluyorum. Tanrı’dan dileğim, onlarınkiyle birlikte bizim düğünümüzün de
aradan çıkması..
Madam Jourdain: Git Cleonte’u bul, biraz sonra buraya gelsin de,
gidip onun adına, kocamdan kızımı isteyelim.
Nicole: Hemen ve güle oynaya giderim, hanımcığım. Bana bundan
daha tatlı bir iş veremezdiniz. (Kendi kendine): Herkesin sevineceğine
eminim.
SAHNE VIII Cleonte, Covielle, Nicole
Nicole: Ne hoş bir zamanda geldiniz! Bende çok sevineceğiniz
haberler var. Şimdi...
Cleonte: Yıkıl karşımdan hain, beni o ihanet yüklü sözlerinle eyleme.
Nicole: Diyeceklerimi böyle mi...
Cleonte: Yıkıl karşımdan dedim sana; hemen gidip vefasız hanımına
de ki, temiz kalpli Cleonte’u bir daha kandıramayacak.
Nicole: Ne garip şey! Hiç değilse sen söyle Covielle’ci-ğim. Bunlar
nasıl sözler?
Covielle: Covielle’ciğim mi? Alçak. Hemen defol, zalim kız, beni
rahat bırak!
Nicole: Nasıl? Sen de mi bana...
Covielle: Defol! Benimle bir daha konuşma!
Nicole (Kendi kendine): Ne tuhaf! Bunlara ne oldu ki? Gidip küçükhanıma
haber vereyim.
SAHNE IX
Cleonte, Covielle
Cleonte: Ne demek? Bir âşığa, üstelik en sadık âşığa böyle yapmak?
Covielle: İkimize de yaptıkları korkunç!
Cleonte: Bir hanıma ölçüsüz bir sevgi ve ilgi gösteriyorum. Gözüm
ondan başkasını görmüyor. Kalbimde yalnızca o var. Bütün özenlerim ona,
istediğim yalnızca o. Sevincim o, sözcüklerim onun; aklımda o var.
Düşlerimde bile yalnızca onu görüyorum. İçime çektiğim hava onun! Kalbim
onun için atıyor, işte bunca sevginin ödülü! Onu iki gündür görmüyorum;
ama bu iki gün bana korkunç iki yüzyıl gibi geliyor; derken yolda görüp
sevinçten delirecek gibi oluyorum; gözlerim parlıyor ve deli gibi yanına
koşuyorum: o vefasız, yüzünü öte yana çevirip, beni hiç tanımıyor gibi, hızla
yürüyüp gidiyor.
Covielle: Benim dediğim de bu işte!
Cleonte: Şu kadirbilmez Lucile’in yaptığının benzeri görülmüş
müdür, Covielle?
Covielle: Ya Nicole’un uğursuzluğuna ne buyrulur?
Cleonte: Güzelliğine yanıp kavrularak bulunduğum bunca özveri,
çektiğim azap ve vaatlerden sonra...
Covielle: Ona gösterdiğim onca saygı, uyum, mutfağındaki bunca
hizmetimden sonra...
Cleonte: Ayaklarının ucunda döktüğüm onca gözyaşından sonra...
Covielle: Onun için kuyudan çektiğim onca sudan sonra...
Cleonte: Onu, yana yana kendimden çok sevmeme karşın...
Covielle: Sıcaktan kavrula kavrula onun yerine kebap şişlerini
çevirmeme karşın...
Cleonte: Küçümseyerek kaçıyor benden...
Covielle: Utanıp sıkılmadan arkasını dönüyor bana...
Cleonte: Bu yaptığı en ağır cezalara layık bir ihanet.
Covielle: Bin tokat atılmayı hak ediyor...
Cleonte: Sakın bir daha onun iyiliğine sözler etme bana!
Covielle: Kim, ben mi? Tanrı göstermesin!
Cleonte: O vefasızın yaptığını hoşgöstermeye kalkışma bana!
Covielle: Kaygılanmayın, efendim!
Cleonte: Sakın ha! Onu savunmak için söyleyeceğin sözler işe yaramaz.
Covielle: Bunu düşünmedim bile.
Cleonte: Ona duyduğum kini ömrüm boyunca saklayacağım. Hayatım
boyunca yüzüne bir daha bakmayacağım.
Covielle: Ben de!
Cleonte: Evlerine uğrayan o Kont, hanımefendinin başını döndürdü
herhalde! Bence ruhu unvanlara tutuluyor. Ama ben onurumu kurtarmak için,
kadirbilmezliğini göstermesini beklemeyeceğim. Bu değişiminde kaç adım
attıysa, ben de o kadar adım atacağım. Bu yolla, beni terk etme gururunu ona
kaptırmayacağım.
Covielle: İyi dediniz, ben de aynı düşüncedeyim.
Cleonte: Kırgınlığımı korumama yardım et; içimde o hain için biraz
sevecenlik kalıntısı kalmıştır belki; kararımı korumak için senin yardımına
ihtiyacım var. Ona ilişkin mümkün olan her şeyi söyle; onu öyle tanımla ki,
iğrendirici bulayım; bildiğin bütün kusurlarını sırala ki; yüzünü bir daha
görmeyeyim.
Covielle: Efendim, onda sizin sevginize değecek ne var ki; onca naz
ve böbürlenmeyle kendini gülünesi hallere getiriyor. Bence her şeyi sıradan;
size yaraşan bir yığın kadın bulursunuz. Öncelikle, gözleri küçük.
Cleonte: Evet; küçük ama pırıltılı; yeryüzünde onun gözlerinin
deldiğinden daha fazla yürek delen, bakanı etkileyen başka bir göz
görmedim.
Covielle: Kocaman da bir ağzı var...
Cleonte: Haklısın; ama ağzının, başkalarında bulunmayan pek çok
güzelliği var; o ağız bilsen ne arzular veriyor. Yeryüzünün en albenili, en
âşıkça ağzı.
Covielle: Boyu da pek uzun değil...
Cleonte: Değil ama uyumlu ve düzgün.
Covielle: Konuşması ve tavırları o kadar yapay ki...
Cleonte: Evet ama bu halleri ona ne kadar yaraşıyor; insanı nasıl
büyülüyor; nasıl da yüreğe işliyor.
Covielle: Gelelim zekâsına...
Cleonte: OoL Ne kadar ince, işlek bir zekâ ondaki.
Covielle: Konuşmaları...
Cleonte: Dayanılmaz...
Covielle: Hep de ağırbaşlıdır ha!
Cleonte: O abartılı neşesi, vara yoğa sevinmesini mi seviyorsun? Olur
olmaz gülen kadınlardan daha densiz kadın olur mu!..
Covielle: Hele hoppalığı! Yeryüzünde ondan daha hoppa biri olamaz.
Cleonte: Haklısın; ama güzele ne yakışmaz ki? Onların her hali kişiye
güzel görünür.
Covielle: Eğer öyle diyorsanız, onu hâlâ seviyorsunuz demektir.
Cleonte: Kim? Ben mi? Ölürüm de yine sevmem! Onu ne kadar
sevdiysem, o kadar da nefret edeceğim.
Covielle: İyi ama ona toz kondurmazken, bu olası mı?
Cleonte: Alacağımın öcün şiddetini bunda göreceksin; onu öyle hoş,
öyle albenili, öyle cana yakın bulmama karşın, ondan iğrenip terk etmekle,
yüreğimde ne büyük bir güç olduğunu göstereceğim. İşte, geldi.
SAHNE X
Lucile, Cleonte, Covielle, Nicole
Nicole, (Lucile’e): Kendi adıma, onurumu o kadar yaraladı ki...
Lucile: Mesele sana dediğim gibidir, Nicole. İşte o da burada.
Cleonte, (Covielle’e): içimden konuşmak bile gelmiyor. Covielle:
Sizin yaptığınızı yapacağım ben de.
Lucile: Ne var, Cleonte, neyiniz var?
Nicole: Neyin var Covielle?
Lucile: Derdiniz ne?
Nicole: Canın bir şeye mi sıkıldı?
Lucile: Konuşmuyor musun, Cleonte?
Nicole: Konuşmayı unuttun mu, Covielle?
Cleonte: Bu nasıl bir hainlik?
Covielle: Bu ne acımasızlık!
Lucile: Sanırım deminki karşılaşmaya sıkılmışsınız.
Cleonte (Covielle’e): Oo! Ne yaptıklarını biliyorlar!
Nicole: Sabahki tavrımıza gücendin galiba?
Covielle (Cleonte’a): Sorunun ne olduğunu anladılar!
Lucile: Dargınlığınızın nedeni bu mu?
Cleonte: Bu, hain. Size şu kadarım söyleyeyim ki vefasızca
davranmakla, aklınızdan geçirdiğiniz gibi yengin olamayacaksınız. İlişkimizi
önce ben bitireceğim, size bana kapıyı gösterme mutluluğunu
yaşatmayacağım. Size duyduğum sevgiyi bitirmek elbette çok zor olacak,
üzüleceğim, acılar içinde kalacağım bir zaman. Ama sonunda başaracağım.
Gerekirse kalbimi söküp atacağım ama size dönmek gibi bir zayıflık
göstermeyeceğim.
Covielle, (Nicole’a): Alın benden de o kadar.
Lucile: Gereksiz yere bu ne şamata böyle, Cleonte? Bu sabah yanınıza
gelmeyiş nedenimizi şimdi söyleyeceğim.
Cleonte, (Lucile’den kurtulmak isteyerek): Bir tek sözcük duymak
istemiyorum.
Nicole, (Covielle’e): Neden öyle hızlı geçtiğimizi söyleyeyim.
Lucile: Bir saniye!
Cleonte: Asla!
Nicole: Sabırlı ol!
Covielle: Sabır ha!
Lucile: İki sözcük!
Cleonte: Hayır, bitti artık!
Nicole: Bir tek sözcük!
Covielle: Bağlantımızı kestik.
Lucile (Duraksayarak): Peki, mademki sözlerimi duymak
istemiyorsunuz, canınızın istediği gibi düşünün!
Nicole (Duraksayarak): Mademki böyle davranacaksın, istediğini yap.
Cleonte, (Lucile’e dönerek): Böyle kibar bir karşılamanın nedenini öğrenelim
bir.
Lucile, (Cleonte’tan sıyrılmak isteyerek): İçimden söylemek gelmiyor.
Covielle, (Nicola’a dönüp): Şu meseleyi bir de sen anlat!
Nicole, (Covielle’den sıyrılmak isteyerek): Artık anlatmayı istemiyorum.
Cleonte, (Lucile’i kovarak): Söyleyin...
Lucile, (Clonte’a bakmadan): Hayır, hiçbir şey söylemek istemiyorum!
Covielle, (Nicole’ü kovarak): Anlat bana...
Nicole, (Covielle’e bakmadan): Hayır, hiçbir şey anlatmam.
Cleonte: Ne olur...
Lucile: Hayır diyorum size.
Covielle: Acı bana...
Nicole: Hayır!
Cleonte: Rica ederim!..
Lucile: Bırakın beni!
Covielle: Yalvarırım!..
Nicole: Çekilin şuradan!
Cleonte: Lucile!
Lucile: Hayır!
Covielle: Nicole!
Nicole: Hayır!
Covielle: Nicole!
Nicole: Hayır!
Cleonte: Tanrı aşkına!
Lucile: istemiyorum!
Covielle: Söyle bana!
Nicole: Asla!
Cleonte: Kuşkularımı geçirin!
Lucile: Hayır!
Covielle: Kafa karışıklığımı gider!
Nicole: Hayır, yapmak istemiyorum!
Cleonte: Pekâlâ! Değil mi ki beni kaygıdan kurtarmayı
önemsemiyorsunuz; değil mi ki duygularıma karşı yaptığınız o kötü davranış
için özür dilemek istemiyorsunuz; bilin ki bu beni son görüşünüz. Duygusuz
kadın! Ben de gidip buralardan uzakta, acıdan ve aşktan öleceğim!
Covielle, (Nicole): Ben de ardı sıra gideceğim!
Lucile, (Çıkmak isteyen Cleonte’a): Cleonte!
Nicole (Efendisinin ardından Covielle’a): Covielle! Cleonte
(Duraklayarak): Ne var?
Covielle (Duraklayarak): Efendim...
Lucile: Nereye gidiyorsunuz?
Cleonte: Söylediğim yere.
Covielle: Öleceğiz.
Lucile: Ölecek misiniz Cleonte?..
Cleonte: Evet, merhametsiz! Ölmemi istiyorsunuz! Lucile: Ben mi istiyorum?
Cleonte: Evet, siz!
Lucile: Bunu kim söyledi size?
Cleonte: Kuşkularımı geçirmek istemediğinize göre, ölmemi
istiyorsunuz demektir.
Lucile: Bunun suçu bende mi? Eğer söyleyeceklerimi dinlemek
isteseydiniz, yakındığınız meseleye, yanımdaki ihtiyar halamın neden
olduğunu söylerdim size. Halam bir delikanlının yanıma rastgele
yanaşmasının bile namusumu lekeleyeceğini söylüyor! Bize sürekli bu
konuda öğütler veriyor! Erkekler yanlarından uzaklaşılması gereken
şeytanlardır diyor!
Nicole, (Covielle’e): işte bu durumun açıklaması!..
Cleonte: Bizi kandırmıyorsunuz değil mi, Lucile?
Covielle, (Nicole’a): Beni kandırmıyorsun değil mi?
Lucile, (Cleonte’a): En doğrusu bu!
Nicole, (Covielle’e): O mesele tam da dediğim gibi oldu.
Covielle, (Cleonte’a): Buna inanacak mıyız?
Cleonte: Ah! Lucile, söylediğiniz bir tek sözle beni nasıl da
yatıştırıyorsunuz, bilseniz! İnsan sevdiklerinin söylediklerine nasıl da hemen
inanıyor...
Covielle: Şu şeytanlar, insanın şöyle bir yüzüne gülüp hemen de
kandırıveriyorlar!
SAHNE XI
Madam Jourdain, Cleonte, Lucile, Covielle, Nicole
Madam Jourdain: Sizi gördüğüme çok sevindim Cleonte. Tam
zamanında geldiniz. Kocam geliyor, kızımı kendisinden isteyin hemen.
Cleonte: Ah hanımefendi! Bu sözleriniz ne kadar tatlı, isteklerimi ne kadar da
yanıtlıyor. Bundan daha hoş bir emir, daha değerli bir bağış olur mu?
Cleonte, Mösyö Jourdain, Madam Jourdain, Lucile, Covi-elle, Nicole
Cleonte: Ne zamandır düşündüğüm bir şeyi size bildirmek için araya
kimseyi koymak istemedim, efendim. Bu konu beni yakından ilgilendirdiği
için, kendim yapmak istedim. Sözü uzatmayayım. Damadınız olmak gibi
onurlu bir iyiliği bana bağışlamanızı rica edeceğim.
Mösyö Jourdain: Beyefendi, size yanıt vermeden önce bana şunu
söyleyin, rica ederim. Soylu musunuz, değil misiniz?
Cleonte: Efendim, insanların pek çoğu, bu konuda bocalamazlar,
hemen kestirip atarlar. Soyluluk unvanı almakta titizlenmezler; zamanın
alışkanlıkları uyarınca bu unvan çalınabi-liyor. Bana gelince, bu konuda çok
titiz olduğumu söyleyebilirim. Düşünceme göre, dürüst birine, nasıl olursa
olsun, ikiyüzlülük yakışmaz; Tanrı’nın yaratırken bize verdiğini değiştirmek,
halkın huzurunda çalıntı bir unvanla gösteriş yapmak, kendisini olmadığı bir
şey gibi göstermek alçaklıktır. Kaldı ki ben onurlu memuriyetler almış bir
aileden geliyorum. Kendim de orduda altı yıl görev yapma onuruna eriştim.
Rahatça yaşayıp gidecek kadar malım mülküm var. Ama yine de, yerimde
başkası olsa, kendisinde taşıma hakkı bulacakları unvanı ben almam; bu
nedenle size açıkça söylüyorum: ben soylu değilim.
Mösyö Jourdain: Tutun elimi. Kızım sizin için uygun değil, efendim.
Cleonte: Anlamadım?
Mösyö Jourdain: Soylu olmadığınız için kızımla evlene-mezsiniz!
Madam Jourdain: Soylu da ne demek? Biz Kral Saint-Louis’nin soyundan
mı geliyoruz sanki?
Mösyö Jourdain: Sen karışma hanım; ne demek istediğini biliyorum.
Madam Jourdain: ikimiz de halktan kişiler değil miyiz?
Mösyö Jourdain: Yine çok konuşmaya başladın!
Madam Jourdain: Senin baban da benimki gibi esnaf değil miydi?
Mösyö Jourdain: Lanet olası kadın! Her şeye de karışır. Senin baban
esnaftı, elbette; ama benimkine esnaf diyenler, babamın kim olduğunu
bilmeyenlerdir. Sana şu kadarcığını söyleyeyim: ben soylu bir damat
istiyorum.
Madam Jourdain: Senin kızına, dengi olan bir damat gerek. Kızın için
dürüst, varsıl, yakışıklı bir talip, hayta ve biçimsiz bir soyludan iyidir.
Nicole: Doğru söylediniz, bizim köy soylusunun bir oğlu var, ondan
daha yeteneksiz, daha densiz, daha aptal ve bön birini görmedim.
Mösyö Jourdain: Kapa çeneni terbiyesiz! Sürekli lafa karışıyorsun;
benim kızıma yetecek kadar malım mülküm var; ben onur istiyorum. Kızımı
bir Markiz yapacağım.
Madam Jourdain: Markiz mi?
Mösyö Jourdain: Markiz ya!..
Madam Jourdain: Tanrı göstermesin!
Mösyö Jourdain: Böyle olmasına karar verdim!..
Madam Jourdain: Böyle bir şeyi asla kabul edemem. Kendinden büyüklerle
akraba olmanın üzücü yanları vardır. Ben damadımın, kızımın başına
ailesiyle takaza etmesini, torunlarımın bana anneanne demeye utanmalarını
istemem. Bir gün, kızım beni bir hanımefendi kıyafetinde ziyarete geliyor;
mahalleden birine yanlışlıkla selam vermiyor; bunu nasıl yaparsın; sersemce
sözlerin arkası gelmez artık: «A! Onca böbürlenen şu Markiz’i gördünüz mü?
Mösyö Jourdain’in kızı, çocukken bizimle misafircilik oynamayı pek severdi,
işte o; önceleri bu kadar kibar değildi; dedeleri Saint-lnnocent Kapısfnda
kumaşçılık ederdi; çocuklarına topladıkları malın mülkün hesabını öbür
dünyada belki hayli zorlanarak veriyorlardır; namuslu insanlar bu kadar varsıl
olamaz» gibi sözlerin bini bir para. Böyle dedikoduların edilmesini istemem.
Kısaca ben öyle birini isterim ki kızımla evlendiği için bana minnettar olsun;
ona, şuraya oturun da, damadım, birlikte yemek yiyelim diyebileyim.
Mösyö Jourdain: Ne kadar da bayağı bir ruhun duyguları bunlar; bu
kadın sürekli ayaktakımında kalmak istiyor. Başka laf istemem. Benim kızım
herkese karşın Markiz olacak. Beni biraz daha öfkelendirirseniz onu bir
Dük’e verir, Düşes yaparım.
SAHNE XIII
Madam Jourdain, Lucile, Cleonte, Nicole, Covielle
Madam Jourdain: Cesaretinizi koruyun, Cleonte. (Luci-le’e): Sen
benimle gel; gidip babana da kararlı bir dille, seni Cleonte’a vermezse, başka
kimseyle evlenmeyeceğini söyle.
Covielle: Benimle eğleniyor musunuz, böyle bir adam ağırbaşlılıktan
arılar mı? Adamın zırdeli olduğunu görmüyor musunuz? Onun istediği gibi
biri olduğunuzu söyleseydiniz ne yitirirdiniz?
Cleonte: Haklısın; ama Mösyö Jourdain’e damat olmak için soylu
olduğumu kanıtlamam gerektiğini düşünmemiştim.
Covielle: Hah! hah!
Cleonte: Neden gülüyorsun?
Covielle: Adama bir oyun oynayıp, isteğinizi gerçekleştirmek için
aklıma bir şey geldi...
Cleonte: Nedir o?
Covielle: Pek eğlendirici!
Cleonte: Anlatsana...
Covielle: Kısa süre önce, bize uygun görünen komik bir maskaralık
oyunu oynandı. Ben bu maskaralığı, bizim komik adama oynayacağım
oyunun içine yerleştireceğim. Oynayacağım oyun onun zırvalarına benziyor
fakat bu adamla her şey denenebilir. Öyle uzun uzun düşünmek gereksiz.
Kendisi rolünü en iyi biçimde oynayacak, yumurtlanan bütün herzelere
kanacak biri; oyuncular elimin altında, kostümler de hazır, izin verin de bu işi
yapayım.
Cleonte: Peki ama bana da anlat...
Covielle: Anlatırım; ama buradan gidelim. Geliyor.
SAHNE XIV
Cleonte, Covielle
Covielle: O güzel duygularınızla müthiş işler başardınız! Cleonte: Ne
yapabilirim, bu konuda hiçbir şeyin yenemeyeceği kadar tutucuyum ben.
SAHNE XV Mösyö Jourdain, kendi başına.
Mösyö Jourdain: Tam da çattık; durup dinlenmeden soyluları
kakıyorlar başıma. Oysa bana kalırsa onlarla görüşmekten daha hoş bir şey
yok; onur onlarda, incelik onlarda; keşke Kont ya da Marki olarak doğsaydım
da, iki parmağım olmasaydı...
SAHNE XVI Mösyö Jourdain, Bir Uşak
Uşak: Mösyö le Kont geldi; yanında elini tuttuğu bir hanım da var.
Mösyö Jourdain: Ne! Aman Tanrım! Tembihleyeceğim birkaç şey
var. Kendilerine hemen geleceğimi söyle!
SAHNE XVII Dorimene, Dorante, Bir Uşak
Uşak: Beyefendi, hemen buraya geleceğini söyledi. Dorante: Pekâlâ...
SAHNE XVIII Dorimene, Dorante
Dorimene: Anlamıyorum Dorante! içerideki hiç kimseyi tanımadığım
bir eve beni getirmenize izin vermekle ben de tuhaf davranmış oluyorum.
Dorante: Ne yapayım! Dedikodu edilmesinden korkarak
kendi evim için de hayır dediniz. Öyleyse sizi eğlendirmek için nereyi
seçseydim!..
Dorimene: Ama sevginizin her gün pek büyük işaretlerini
göstermekle, ayrımında olmadan kimi yükler altına girdiğimi
söylemiyorsunuz! Kendimi ne kadar savunursam savunayım, direncimi
kırıyorsunuz! O kadar kibar üstelemeleriniz var ki bana her istediğinizi
yaptırıyor. Önce sürekli ziyaretler geldi, ardından aşk ilanı ve serenatlar.
Bunların ardından da eğlentiler, şölenler. Hepsine hayır dedim ama siz hiç
vazgeçmiyorsunuz; ısrarımı geçersizleştiriyorsunuz. Ben de artık hiçbir şeye
hayır diyemiyorum. Bana kalırsa bir gün sonunda hayli uzak bulduğum
evliliğe evet dedirteceksiniz.
Dorante: Aslında buna şimdiye dek çoktan evet demiş olmalıydınız.
Dulsunuz; karışacak kimseniz yok. Benim de öyle. Sizi kendimden çok
seviyorum; beni hemen mutlu etmemeniz için nasıl bir nedeniniz olabilir?
Dorimene: Mutlu olabilmek için iki tarafın da kimi özelliklerinin
bulunması gerek, Dorante! Dünyanın en akıllı iki insanı bile kendilerini
mutlu edecek bir hayat kurmakta zorlanıyorlar.
Dorante: Alay mı ediyorsunuz? Neden dediğiniz kadar zor olsun bu?
Yaşadığınız deneyim başkalarına bir şey anlatmaz.
Dorimene: Ben hep bu konuya dönüyorum: bana ettiğiniz masraflar
iki nedenden dolayı kaygılandırıyor; ilki, size istemediğim kadar bağlanmış
oluyorum, İkincisi, ağırınıza gitmesin ama eminim bunca masraf yüzünden
zor durumda kalıyorsunuz; ben de bunu istemiyorum.
Dorante: Bunlar önemsiz, hanımefendi, ayrıca bu masraflar beni...
Dorimene: Ben ne dediğimi biliyorum; en çok da, zorla kabul
ettirdiğiniz elmasın değeri...
Dorante: Ah... hanımefendi, size layık bile bulmadığım bir şeye bunca
değer vermeyin ve lütfedin de... İşte ev sahibi geliyor...
SAHNE XIX
Mösyö Jourdain, Dorimene, Dorante
Mösyö Jourdain, eğilip iki kez selamladıktan sonra, Do-rimene’e
yaklaşabildiğince yaklaşır: Biraz uzaklaşın, hanımefendi!
Dorimene: Anlamadım!..
Mösyö Jourdain: Bir adım atın lütfen...
Dorimene: Bu da ne demek?
Mösyö Jourdain: Üçüncü adım için biraz gerileyin!
Dorante: Hanımefendi, Mösyö Jourdain kamışındakileri tanır ve ona
göre davranır.
Mösyö Jourdain: Hanımefendi, varlığınızla beni onurlandırma
iyiliğini bana bağışlama mutluluğunu vermekle ve bu kadar mutlu olmak ve
kendimi bu kadar şanslı bulmak benim için büyük bir şereftir. Sizin kadar
erdemli olmaya layık olsaydım ve benim iyiliğimi isteyen Tanrı... Layık olma
ayrıcalığını... Bana bağışlamış olsaydı...
Dorante: Mösyö Jourdain, bu kadarı yeter, hanımefendi abartılı
gösterilerini sevmez, sizin ne kadar kibar biri olduğunuzu biliyor. (Usul sesle
Dorimene’e): Gördüğünüz gibi, bu adamın hal ve tavırları epey komiktir.
Dorimene, (Usul sesle Dorante’a): Bunu anlamak çok kolay.
Dorante: Madam, işte en iyi dostum.
Mösyö Jourdain: Büyük bir onur veriyorsunuz bana...
Dorante: Eşsiz kibarlıkta bir adam.
Dorimene: Onu hayli beğenirim.
Mösyö Jourdain: Bu iyiliğinize layık olacak bir şey yapmadım henüz,
hanımefendi.
Dorante, (Jourdaine, usul sesle): Sakın ha, verdiğiniz elmastan söz
etmeyin.
Mösyö Jourdain, (Dorante’a usul sesle): En azından beğenip
beğenmediğini sorayım?
Dorante, (Jourdain’e usul sesle): Nasıl! Sakın! Ayıp edersiniz. Nazik
davranmak için ona bu armağanı veren siz değilmişsiniz gibi hareket
etmelisiniz! Hanımefendi; Mösyö Jourdain sizi evinde gördüğü için çok
mutlu olduğunu söylüyor.
Dorimene: Ne büyük bir onur bu!
Mösyö Jourdain, (Usul sesle Dorante’a): Kendisine benden bu
biçimde söz ettiği için, size ne çok minnetar olsam azdır.
Dorante, (Usul sesle Jourdaine’e): Onu getirmek için ne zorluklar
çektiğimi bilseniz...
Mösyö Jourdain, (Usul sesle Dorante’a): Size nasıl teşekkür etsem...
Dorante: Dünyanın en güzel kadınının siz olduğunu söylüyor,
hanımefendi.
Dorimene: Yüce gönüllü davranıyorlar.
Mösyö Jourdain: Yüce gönüllü olan sizsiniz, hanımefendi! Ayrıca...
Dorante: Artık yemek yesek...
Mösyö Jourdain, Dorimene, Dorante, Bir Uşak
DÖRDÜNCÜ PERDE
Uşak, Jourdaine’e: Yemeğe geçebilirsiniz, efendim. Mösyö Jourdain:
Sofraya oturabiliriz! Mızıkacılara haber versinler.
SAHNE I
SAHNE XXI
Şöleni hazırlayan altı aşçı dans ederler ve üzerinde pek çok yemek
olan bir masa getirirler.
Dorimene, Mösyö Jourdain, Dorante, Üç Mızıkacı, Bir Uşak
Dorimene: Çok leziz bir yemek, Dorante.
Mösyö Jourdain: Şaka mı ediyorsunuz, hanımefendi; bu yemeğin size
daha yaraşır biçimde olmasını isterdim.
Dorimene, Mösyö Jourdain, Dorante ve üç mızıkacı masaya geçerler.
Dorante: Mösyö Jourdaine bu sözleri söylemekte haklı, hanımefendi.
Size evinde böyle sunuda bulunmakla beni de kendine borçlandırıyor.
Yemeğin size yaraşır olmadığı konusunda onunla aynı düşüncedeyim; bu
yemek düzenini hazırlayan benim. Bu konuda dostlarınız ölçüsünde bilgili
olmadığım için, beğeneceğiniz türde yemekler
bulamayacaksınız; yiyecekleriniz sağduyuya aykırı, karışık şeyler olacak.
Eğer dostumuz Damis bu işe el atsaydı, daha uygun şeyler çıkarırdı. Bilgi,
kibarlık olurdu her şeyde; kendisi de hazırlattığı her yemeği abartıyla
övmekle, leziz yemek hazırlama konusundaki ustalığını size onaylatırdı. Ama
ben konudaki bilgisizliğimi biliyorum. Mösyö Jourdain’in de isabetle
buyurduğu
gibi, bu yemeğin size sunulmayı daha çok hak etmesini
isterdim.
Dorimene: Ben de bu övgülerinizi yemekleri yiyerek yanıtlıyorum.
Mösyö Jourdain: Ah! Elleriniz ne güzel!
Dorimene: Ellerim sıradan eller, Mösyö Jourdain! Sanırım elmastan
söz etmek istiyorsunuz; elmas harika.
Mösyö Jourdain: Ben mi, hanımefendi? Elmastan hiç söz eder miyim?
Tanrı esirgesin! Kibarlığa hiç uyar mı bu? Elmas alabildiğine önemsiz bir
şey.
Dorimene: Siz de hiçbir şeyi önemli bulmuyorsunuz.
Mösyö Jourdain: Çok kibarsınız.
Dorante, (Jourdain’i gösterip): Mösyö Jourdain’e şarap getirin,
beylere de verin ki, bize bir şarap ezgisi dinletsinler!
Dorimene: Bir yemeğe müziğin eşlik etmesi, lezzeti çoğaltır.
Benzersiz bir şölen veriyorsunuz bana!
Mösyö Jourdain: Hanımefendi bu...
Dorante: Mösyö Jourdain, susalım ve beylerin müziğine kulak
verelim; onların dinletecekleri, sanırım bizim söylediklerimizden daha iyi
olur.
Ellerinde birer kadehle, Birinci ve İkinci Mızıkacı:
Bir içimlik doldur Filis, başlayalım içmeye,
Ne güzel de duruyor kadeh elinde.
Arkadaştır, yardımcıdır bade sana;
Sana olan sevgim de artıyor her gün, badeye de;
Sen, ben, şarap hadi bir yemin edelim,
Ölmeyecek bir aşka!
Dudağına değen şarap güzelleşiyor,
Dudakların güzelleşiyor şaraba dokununca;
İkisini de istiyor kalbim.
Ben senden de sarhoşum her zaman, şaraptan da; Sen, ben, şarap, hadi
yemin edelim,
Ölmeyecek bir aşka!
ikinci ve Üçüncü Mızıkacı Beraberce:
Beraberce içelim!
Akan zamanlar adına diyor;
Olabildiğince,
Zevk edelim hayatta.
Toprak olup gidince,
Aşk da kalmaz, bade de.
Durmadan dinlenmeden içelim,
Gün gelir içilmez artık.
Bırak ahmaklar düşünsün,
Nedir hayatın zevki diye.
Bizim anlayışımızda,
Zevk, bade yudumlamakta.
Büyüklük, bilgi, servet,
Geçirmez kaygıları;
Bil ki sade badeyle,
Gidilir mutluluğa.
Üçü Birden:
Durma, bade içelim, bir daha doldur,
Durma, doldur, doldur! Yeter deyinceye kadar.
Dorimene: Daha güzel okunamaz; ne de hoş!
Mösyö Jourdain: Benim gördüğüm daha güzel bir şey var,
hanımefendi.
Dorimene: Oo! Mösyö Jourdain kadınlara karşı sandığımızdan daha
nazik.
Dorante: Aman hanımefendi, siz Mösyö Jourdain’i ne sanıyorsunuz?
Mösyö Jourdain: Beni kendi anlatacağım gibi sansa ne güzel olurdu.
Dorimene: Yine mi?
Dorante, (Dorimene’e): Onu henüz tanımıyorsunuz.
Mösyö Jourdain: Kendisi ne zaman isterse o zaman tanıyacak.
Dorimene: Oh! Sizinle yanşamam ben.
Dorante: Yanıtları hazır. Ama gözden kaçırdığınız bir şey var,
hanımefendi; siz hangi yemeği yiyorsanız, Mösyö Jourdain de onu yiyor.
Dorimene: Ondan hoşlanıyorum.
Mösyö Jourdain: Bir de kalbiniz hoşlansa...
SAHNE II
Madam Jourdain, Mösyö Jourdain, Dorimene, Dorante, Mızıkacılar,
Uşaklar
Madam Jourdain: Aa! Konuklarımız varmış. Demek ki benim
geleceğimi sanmıyordunuz. Yani beni bu yüzden kız kardeşimin evine
yemeğe yolladın kocacığım. Aşağıda bir oyun hazırlığı yapılıyor; burada da
mutlu bir şölen. Paralarını böyle savuruyorsun işte; yokluğumu fırsat bilip
hanımlara şölen veriyor; müzikle, tiyatroyla konuk ediyorsun; beni
de ortalıkta görmek istemiyorsun.
Dorante: Bu sözleriniz ne anlama geliyor, Madam Jourdain? Aklınızı
mı kaçırdınız ki kocanız para harcıyor, hanımefendiye şölen veriyor
sanıyorsunuz. Şunu bilin ki, şöleni veren benim. Mösyö Jourdain sadece bize
evini açtı. Konuştuklarınıza biraz daha dikkat edin.
Mösyö Jourdain: Evet, saygıdan anlamaz kadın, hanımefendiye
sunuda bulunan Kont. Bunu benim evimde yapıp, yanında beni de
bulundurarak onurlandırıyor.
Madam Jourdain: Bu sözlerin hepsi palavra; ben neyin doğru
olduğunu biliyorum.
Dorante: Gözlüklerinizi değiştirip bakın çevrenize!
Madam Jourdain: Gözlüğe ihtiyacım yok, mösyö, gözlerim keskindir.
Neler olup bittiğini ne zamandır biliyorum; hayvan mıyım ben. Sizin gibi
yüksek konumdaki birinin kocamın aptallıklarına yardım etmesi çirkin. Siz
de hanımefendi, kibar bir kadınsınız; bir evin huzurunu bozmak, evli bir
erkeği kendinize âşık etmek uygunsuzdur.
Dorimene: Bu da ne anlama geliyor, Dorante! Beni bu sersem kadının
sözleriyle yüz yüze bırakarak eğlenmek mi istiyorsunuz?
Dorante, kalkıp giden Dorimene’nin ardı sıra koşarak: Hanımefendi!
Hanımefendi! Nereye gidiyorsunuz?
Mösyö Jourdain: Hanımefendi!.. Mösyö le Kont, ondan benim adıma
özür dileyin, geri getirmeye çalışın.
SAHNE III
Madam Jourdain, Mösyö Jourdain, Uşaklar
Mösyö Jourdain: Sen ne kaba bir kadınsın; şu yaptığına bak. Gelip
herkesin yanında beni aşağılıyorsun, soylu konuklarımı evden kovuyorsun.
Madam Jourdain: Gülerim öyle soyluluğa...
Mösyö Jourdain: Ah lanet kadın!.. Şu dağıttığın şölenin takımlarıyla
kafanı niye yarmıyorum ki!..
Uşaklar masayı götürürler.
Madam Jourdain, (Çıkarken): Bu sözlerine gülerim. Kendi hakkımı
savunuyorum ben. Bunda dünyanın bütün kadınları benden yana çıkar.
Mösyö Jourdain: Hışmımdan kaçmakla iyi ediyorsun.
SAHNE IV
Mösyö Jourdain, bir başına.
Mösyö Jourdain: Ne uygunsuz bir zamanda geldi: ne güzel sözler
söyleyecektim; kendimi hiç o kadar kibar bulmamıştım. Neydi o?..
SAHNE V
Mösyö Jourdain, giysi değiştirmiş halde Covielle
Covielle: Efendim, acaba tarafınızdan tanınma onuruna erişmiş
olabilir miyim?
Mösyö Jourdain: Sanmıyorum, efendim.
Covielle, (elini biraz yukarıda tutarak): Sizi gördüğümde
şuncacıktınızL
Mösyö Jourdain: Ben mi?..
Covielle: Evet, çok güzel bir çocuktunuz. Sizi gören bütün kadınlar
kucağına alır, öper, severdi.
Mösyö Jourdain: Öper miydi?
Covielle: Evet, rahmetli beybabanızla iyi arkadaştık.
Mösyö Jourdain: Rahmetli beybabamla mı?
Covielle: Evet. Çok kibar bir soyluydu!..
Mösyö Jourdain: Anlamadım?..
Covielle: Çok kibar bir soyluydu!..
Mösyö Jourdain: Benim babam mı?
Covielle: Evet.
Mösyö Jourdain: Onu iyi tanır mıydınız?..
Covielle: Elbette!
Mösyö Jourdain: Soylu olarak mı?
Covielle: Kuşkusuz!
Mösyö Jourdain: Şu dünyayı anlamadım gitti!
Covielle: Nasıl yani?
Mösyö Jourdain: Bazı ahmaklar babamın esnaf olduğunu söylüyorlar
da!..
Covielle: Rahmetli babanızın mı?.. Bu resmen dedikodu; rahmetli,
hayatında hiç esnaflık yapmadı ki. İyilik etmekten hoşlamrdı. Kumaş işinden
de anladığı için oradan buradan kumaş seçer, aldığı parayı dostlarına
dağıtırdı.
Mösyö Jourdain: Babamın soylu olduğuna tanıklık ettiğiniz için,
sizinle tanıştığıma sevindim!
Covielle: Herkesin huzurunda da onun bir soylu olduğunu
söyleyebilirim.
Mösyö Jourdain: Çok minnettar olurum. Ziyaretinizin nedeni?
Covielle: Demin de söylediğim gibi, rahmetli beybabanızı tanıdıktan
sonra, bütün dünyayı dolaştım.
Mösyö Jourdain: Bütün dünyayı mı?
Covielle: Evet!
Mösyö Jourdain: Elbette ki çok uzak diyarlara gittiniz?
Covielle: Evet!.. O uzun yolculuktan döneli dört gün oldu; sizinle
ilgili her şey beni de ilgilendirdiği için, güzel bir haber getirdim size.
Mösyö Jourdain: Nedir o haberiniz?
Covielle: Türk padişahının oğlunun burada olduğunu duydunuz
elbette?..
Mösyö Jourdain: Ben mi? Duymadım.
Covielle: Nasıl duymadınız? Gösterişli bir hayat sürüyor. Herkes onu
görmeye gidiyor. Ülke onu çok büyük bir padişah gibi karşıladı.
Mösyö Jourdain: Haberim yok...
Covielle: Sizin için iyi olan, kızınıza âşık olması...
Mösyö Jourdain: Kim? Türk padişahının oğlu mu?..
Covielle: Evet. Üstelik size damat olmayı istiyor!
Mösyö Jourdain: Bana damat mı olmak istiyor?
Covielle: Evet. Onu ziyarete gitmiştim. Dilini bildiğim için havadan
sudan konuştuktan sonra bana: aksiyam krok soler onş alla mustaf jidelim
amanahem ussere karbulat, dedi; anlamı şu: Paris soylularından Mösyö
Jourdain’in kızı olan genç, tatlı bir kız var; kendisini hiç gördün mü?
Mösyö Jourdain: Türk Padişahının oğlu benim için mi söyledi
bunları?..
Covielle: Evet. Ona, sizi iyi tanıdığımı, kızınızı gördüğümü
söylediğimde, bana: ah, marababa sahem! Yani, o kızı o kadar seviyorum ki!
dedi.
Mösyö Jourdain: Marababa sahem: ah, o kızı o kadar seviyorum ki mi
demek?
Covielle: Evet!
Mösyö Jourdain: İnanın, bunu söylemekle çok iyi ettiniz; çünkü
marababa sahem demenin, o kızı o kadar seviyorum ki demek olduğunu
bilmiyordum! Şu Türkçe çok güzel bir dil!
Covielle: Düşündüğünüzden daha güzel! Kakarakamu-şerı ne anlama
geliyor, biliyor musunuz?
Mösyö Jourdain: Hayır...
Covielle: Canım sevgilim.
Mösyö Jourdain: Kakarakamuşen canım sevgilim demek ha?
Covielle: Evet.
Mösyö Jourdain: Garip şey doğrusu: kakaramuşen canım sevgilim
demek ha? Kimsenin aklına gelmez. Çok şaşırdım.
Covielle: Neyse, ben aracılık görevimi bitireyim: kızınızla evlenmeye
niyetli; kaynatasının kendisine yaraşır olması için de size mamamuşi
rütbesini veriyor; mamamuşilik kendi ülkesinde hayli yüksek bir konumdur.
Mösyö Jourdain: Mamamuşi mi?
Covielle: Evet. Kendi dilimize çevirirsek; padişahların savaştaki özel
yardımcısı anlamına geliyor. Dünyada bundan daha yüksek bir konum yok.
Artık bütün dünya soylularıyla eşit konumda olacaksınız.
Mösyö Jourdain: Türk padişahının oğlu şeref veriyorlar bana.
Kendisine saygılarımı sunmam için beni yanına götürün.
Covielle: Ne diyorsunuz! Kendisi neredeyse burada olacaklar.
Mösyö Jourdain: Buraya mı geliyor?
Covielle: Evet: size rütbe vermek için gerekenleri de yanında
getiriyor.
Mösyö Jourdain: Biraz hızlı değil mi bu?
Covielle: O kadar sevdalı ki, sabredemiyor.
Mösyö Jourdain: Meselenin asıl can sıkan yanı, kızımın hayli inatçı
olması. Aklına Cleonte diye birini takmış; ölürüm de başkasına varmam
diyor.
Covielle: Türk padişahının oğlunu görünce vazgeçer. Bu işte tuhaf bir
konu daha var, Türk padişahının oğlu, sizin Cle-onte’a epey benziyor. Onu az
önce gördüm, birisi gösterdi. Kızınız Cleonte’a olan aşkını hemen diğerine
yöneltir, işte geliyor...
SAHNE VI
Cleonte, Türk giysili, Cleonte’un harmaniyesini taşıyan üç maiyet
soylusu, Mösyö Jourdain, Covielle
Cleonte: Amusabim oki boraf, jiyurdina salameleki.
Covielle, (Mösyö Jourdain’e): Diyorlar ki: Mösyö Jourdain, yıl
boyunca yüreğiniz çiçekli bir gül ağacı gibi olsun. Türk diyarlarında bunlar
övgü sözleridir.
Mösyö Jourdain: Soylu Türk şehzadesi hazretlerinin değersiz
kölesiyim.
Covielle: Karigar kamboto üsten moraf.
Cleonte: Üsten yok katamaleki bozum baze alla moran.
Covielle: Diyorlar ki: Allah size aslan gücü ve yılan uyanıklığı versin.
Mösyö Jourdain: Soylu Türk şehzadesi hazretleri beni ayağa
kaldırıyorlar; mutluluk ve huzurları için duacıyım.
Covielle: Ossa biname sadok baballi orakaf uram.
Cleonte: Bel men.
Covielle: Diyorlar ki: Hemen onunla gidip törene hazırlanınız;
ardından, kızınızı görüp nikâh kıyacaklar.
Mösyö Jourdain: Bu sözler bunca şey mi anlatıyor?
Covielle: Evet, Türkçe’nin özelliği bu, az laf, çok şey. Siz hemen
şehzadenin isteğini yerine getirin.
Covielle tek başına
Covielle: Hah! hah! ha! Ne hoş, ondan daha sersemi olamaz! Bu rolü
ezberlese daha iyisini yapamazdı. Hah! hah!
SAHNE VIII
Dorante, Covielle
Covielle: Burada döndürdüğümüz işlerde bize yardım edin, rica
ederim.
Dorante: Hah! hah! Bu sen misin Covielle? Seni kimsecikler tanıyamaz, bu
ne kılık böyle!
Covielle: İşte görüyorsunuz!.. Hah! hah!
Dorante: Neden gülüyorsun?
Covielle: Gülünç bir şeye.
Dorante: Nedir gülünç olan?
Covielle: Kızını bizim efendiye vermesi için Mösyö Jourdain’e
ettiğimiz oyunu bilebilirseniz, bravo size.
Dorante: Oyunu bilemiyorum ama oynayan sen olduğuna göre,
herhalde etkili olur.
Covielle: Adamın ne kadar aptal olduğunu biliyorsunuz...
Dorante: Bana da anlatın, ne olur.
Covielle: Lütfen biraz kenara çekilin de, gelenlere yer açılsın. Olanın
bitenin birazını kendiniz görürsünüz, üst tarafını ben anlatırım.
TÜRK TÖRENİ
Müftü, Dervişler, dans eden, türkü söyleyen Türkler, müftünün
yardımcıları türkü söyler ve oynarlar.
Birinci Baleye Giriş
Mızıka çalınırken ağırbaşlı tavırlı altı Türk, ikişer ikişer gelirler. Kimi
dans figürlerinden sonra ellerindeki üç halıyı havada tutarlar. Türkü söyleyen
Türkler bu halıların altından geçip, sahnenin iki kenarına dizilirler. Ardından,
yanında dervişleriyle müftü gelir. Türkler hemen halıları yere serer, üzerine
diz çökerler. Müftüyle dervişler aralarında ayakta beklerler. Müftü bedenini
eğip bükerek, yüzünü kırıştırıp buruşturarak, hiç konuşmadan Hazreti
Muhammed’den yardım isterler. Yardımcı Türkler de bu sırada Allah deyip
yerlere kadar eğilip, Allah diyerek kollarını göğe kaldırırlar. Yalvarış böylece
sürer. Sonra Allahü Ekber deyip hepsi kalkarlar. İki derviş Mösyö Jourdain’/'
aramaya giderler.
SAHNE X
Müftü, dervişler, dans edip türkü söyleyen Türkler, Türk giysili, başı tıraşlı,
sarıksız, kılıçsız Mösyö Jourdain
Müftü, (Mösyö Jourdain’e):
Se ti sabir Ti respondir;
Se non sabir,
Tazir, tazir,
Mi star müfti,
Ti ki star si?
Non entandir;
Tazir, tazir O
İki derviş Mösyö Jourdain ’i dışarı çıkarır.
SAHNE XI
Müftü, Dervişler, Türkü söyleyen ve oynayan Türkler
Müftü. Diçe, Türk, ki star kista? Anabatista? Anabatista9 Türkler:
Yok.
Müftü: Zuinglista?
Türkler: Yok.
Müftü: Koffita?
Türkler: Yok.
Müftü: Hussita? Morista? Frontista?
Türkler: Yok, yok, yok.
Müftü: Yok, yok, yok. Star Pagana?
Türkler: Yok.
Müftü: Luterana?
Türkler: Yok.
Müftü: Puritana?
Türkler: Yok.
Müftü: Bramina? Moffina? Zurina?
Türkler: Yok, yok, yok.
Müftü: Yok, yok, yok. Muhametana? Mahametana?
O Müftünün Fransızca sözlerinin anlamı: Biliyorsan yanıt ver, bilmiyorsan
sus.
Ben muftuyıım. Sen kimsin? Anlamıyorsan sus.
Türkler: Ey vallahi, ey vallahi.
Müftü: Korno şamara? Korno şamara?
Türkler: Jiyurdina, Jiyurdirıa.
Müftü, (Sıçrayarak): Jiyurdina, Jiyurdina.
Türkler: Jiyurdina, Jiyurdina.
Müftü: Mahemeta, per Jiyurdina,
Mi pregar sera e matina.
Voler far un paladina De Jiyurdina, de Jiyurdina;
Dar turbante, e dar skarrina,
Kon galera, e birgantina,
Per defender Palestina.
Mahameta. Per Jiyurdina.
Mi pregar e matina.
(Türklere): Star bon Türka Jiyurdina?
Türkler: Ey vallahi! Ey vallahi!
Müftü, (Dans ederek): Hu Allah, hu Allah, hu Allah. Türkler: Hu
Allah Allah, Hu Allah, Hu Allah.
SAHNE XII
Dans edip şarkı söyleyen Türkler ikinci Baleye Giriş
SAHNE XIII
Müftü, Dervişler, Mösyö Jourdain, Türkü söyleyip dans eden Türkler
Müftü epey büyük ve yanan dört-beş sıra mumla süslü
tören kavuğuyla gelir. Beraberinde başlarına sivri ve mumlarla süslü
başlıklar takmış, ellerinde Kuran olan iki derviş vardır. Öbür iki derviş
Mösyö Jourdain’/' getirip elleri yerde olacak biçimde diz çöktürürler. Mösyö
Jourdain 'in üzerine Kuran konulmuş olan sırtı müftünün rahlesi olur. Müftü
ikinci kez, gülünç yalvarışlarda bulunup kaş çatar; kimi zaman Kuran’a vurup
hızla sayfalarını çevirir. Daha sonra kollarını yukarı kaldırıp Hu! diye bağırır.
Bu iki yalvarış sırasında hazır bulunan Türkler eğilip kalkarak Hu! Hu! diye
bağırırlar.
Mösyö Jourdain, (Kuran sırtından kaldırıldıktan sonra): Ooooh!
Müftü, (Mösyö Jourdain’e): Ti non star furba?
Türkler: No, no, no.
Müftü: Non star forfanta?
Türkler: No, no, no.
Müftü, (Türklere): Donar Turbanta.
Türkler: Ti non star furba?
No, no, no.
Non star forfanta?
No, no, no.
Donar turbanta.
Üçüncü Baleye Giriş
Dans eden Türkler mızıka çalındığı sırada Mösyö Jourdain ’in başına
kavuğu geçirirler.
Müftü, (Mösyö Jourdain’e bir kılıç uzatıp): Ti star nobile, non star fabola.
Pigliyar şiyabola.
Türkler (Kılıçlarını çekip): Ti star nobile, mon starfobola.
Pigliyar şiyabola.
Müftü: Dara, dara
Bastonnara.
Dara, dara
Bastonnara.
Beşinci Baleye Giriş
Dans eden Türkler uyumlu devinimlerle Mösyö Jourdain 7 döverler.
Müftü: Non tener honta
Kuesta star lultime afronta.
Türkler: Non tener honta
Kuesta star lultima afronta.
Müftü üçüncü yalvarışına başlar, dervişler koltuklarından tutarlar.
Daha sonra dans edip türkü söyleyen Türkler müftünün çevresinde sıçrayıp
onunla birlikte Mösyö Jourdain i götürürler.
BEŞİNCİ PERDE
SAHNE I
Madam Jourdain, Mösyö Jourdain
Madam Jourdain: Ah! Yüce Tanrım! Bu ne kılık böyle! Şimdi de
maskaracılık mı yapacaksın? Bunun sırası mı şimdi? Bu ne haldir böyle? Seni
bu kılığa kim soktu?
Mösyö Jourdain: Bakın şu kendini bilmeze; bir mama-muşi’yle böyle
konuşulur mu?
Madam Jourdain: O da ne?
Mösyö Jourdain: Bana artık saygılı davranacaksın; ben mamamuşi
rütbesi aldım.
Mösyö Jourdain: Mamamuşi mi?
Mösyö Jourdain: Mamamuşi ya! Ben mamamuşiyim. Madam
Jourdain: Nasıl bir hayvanın adı o?
Mösyö Jourdain: Mamamuşi kendi dilimize çevirirsek, padişahların
savaşta özel yardımcısı demektir. Sen de ne cahilsin. Özel bir törenle bana
özel savaş yardımcısı rütbesi verdiler. Madam Jourdain: Nasıl bir törenle?
Mösyö Jourdain: Mahameta per Jiyurdina.
Madam Jourdain: O da nedir?
Mösyö Jourdain: Jiyurdina Jourdain’e demektir.
Madam Jourdain: Jourdain’e ne oldu ki?
Mösyö Jourdain: Voler far un paladina de Jiyurdina. Madam
Jourdain: Anlamadım?
Mösyö Jourdain: Dar turbanta kon galera.
Madam Jourdain: Bu da ne demek?
Mösyö Jourdain: Per def ender Palestina.
Madam Jourdain: Bunun anlamı ne?
Mösyö Jourdain: Dara dara baston nara.
Madam Jourdain: Ne tuhaf dilmiş bu!
Mösyö Jourdain: Non tener honta, kuesta star lultima afronta.
Madam Jourdain: Bütün bunlar ne anlama geliyor, söylesene!
Mösyö Jourdain (Dans ederek bağırır): hu la ba, ba la şu, ba la ba la da. (Yer
düşer.)
Madam Jourdain: Aman Tanrım! Kocam aklını kaçırdı!..
Mösyö Jourdain, (Kalkıp yürüyerek): Sus kendinibilmez seni!
Mamamuşi hazretlerine saygı göster.
Madam Jourdain, (Kendi başına): Aklını nerede kaçırdı bu? Gidip
şunu tutayım da dışarı çıkmasın. (Dorimen’le Dorente’ı görüp): Tamam,
şimdi oldu işte! Nereye baksam bela geliyor.
SAHNE II
Dorante, Dorimene
Dorante: Evet, hanımefendi, dünyadaki en eğlenceli oyununu
izleyeceksiniz; dünyada bundan daha deli biri olduğunu sanmıyorum! Hem
Cleonte’un aşkına da yardımcı olmalı. Oynadığı oyunu izlemeli. Cleonte pek
kibar bir adam: yardım etmeye değer.
Dorimene: Evet, değerli biri, bu nedenle mutlu olması gerek.
Dorante: Ayrıca, hanımefendi, burada oynanacak bir bale de var; onu
da izleyelim. Bakalım başarılı mıyım?
Dorimene: Aşağıda epey hazırlık yapılıyor, ben artık bu tür şeylere
katlanamıyorum; sizin bu kadar para harcamanızı önlemek istiyorum. Bu
harcamalara son vermek için sizinle evlenmeye karar verdim. İşte olanın
bitenin gerçek açıklaması; evlenirsek bütün bunlar bitecek...
Dorante: Ah hanımefendi, gerçekten bunca güzel bir karara vardınız mı?
Dorimene: Bu kararı servetinizi bitirmeyin diye verdim. Çok iyi
biliyorum ki böyle bir karar almasam, yakında meteliğiniz kalmayacak!
Dorante: Servetimin korunması için özenmenizden çok etkilendim!
Her şeyim sizindir ve istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.
Dorimene: Her şeyinizi kullanırım, işte sizin adamınız! Ne güzel bir
kılıkta böyle!
SAHNE III
Mösyö Jourdain, Dorimene, Dorante
Dorante: Hanımefendiyle beraber, aldığınız yeni rütbe için
saygılarımızı sunmaya geldik. Kızınızı Türk padişahının oğluyla
evlendirmenize sizin kadar, biz de sevindik.
Mösyö Jourdain, (Alaturka bir selam verip): Allah’ın size yılanların
gücünü, aslanların uyanıklığını vermesini dilerim, beyefendi.
Dorimene: Aldığınız yeni konum için sizi ilk kutlayanlar arasında
olduğum için çok seviniyorum.
Mösyö Jourdain: Hanımefendi, gül ağacınızın yıl boyu çiçeklenmesini
dilerim. Kavuştuğum büyük onurla ilgilenmenizden ötürü minnettarım. Tekrar buraya geldiğinize çok sevindim.
Karımın ettiği çılgınlık için de sizden özür diliyorum.
Dorimene: Önemli değil. Onun davranışını anlayışla karşılıyorum.
Sizin gönlünüz, onun için elbette değerlidir. Sizin gibi bir erkeğin onu
kaygılandırması olağan.
Mösyö Jourdain: Gönlüm tamamen sizindir.
Dorante: Gördünüz, ya hanımefendi! Mösyö Jourdain rütbeyle, onurla
gözleri kararanlardan değil; bu müthiş rütbesiyle de dostlarını düşünmekten
geri durmuyor.
Dorimene: Böyle davranmaları yüce gönüllü olduğuna işaret eder.
Dorante: Devletli, soylu Türk şehzadesi neredeler? Dostlarınız olarak
kendilerine saygılarımızı iletmek isterdik.
Mösyö Jourdain: Bakın, geliyorlar. Kızıma da haber saldım, onu
kendilerine vereceğim.
SAHNE IV
Mösyö Jourdain, Dorimene, Dorante, Cleonte, Türk giysileriyle
Dorante, (Cleont’a): Kaynatanızın dostları olarak size saygılarımızı
bildirmeye geldik.
Mösyö Jourdain: Tercüman nerede? Sizin kim olduğunuzu, neler
dediğinizi kendisine iletsin. Göreceğiniz gibi size yanıt verecek. Türkçe’yi o
kadar iyi konuşuyor ki! Hey! Nereye gitti? Struf, strif, strof. Bu Mösyö bir
grande Senyore'dir. Grande Sen-yore, grande Senyore; hanımefendi bir
grande Dama! (Derdini anlatamadığını ayrımsayıp): Ah! (Cleonte’a Dorante’ı
gösterir): Efendim, bu Fransız mamamuşi. Bu da Fransız Mamamuşya. Daha
anlaşılır ne söyleyebilirim ki. Hah! İşte tercüman.
Mösyö Jourdain, Dorimene, Dorante, Cleonte, Türk giysileriyle,
Covielle kılık değiştirmiş halde.
Mösyö Jourdain: Nerelere kayboldunuz böyle? Siz olmayınca
konuşamıyoruz. (Cleonte’u gösterip): Mösyö ile madamın çok soylu kimseler
olduğunu, dostlarım olarak kendilerine saygılarını iletmeye geldiklerini
söyleyin. (Dorimene ile Dorante’a): Bakın nasıl bir yanıt verecek!
Covielle: Alabala krosiyam akci boram alabamen.
Cleonte: Katelukui tubaI urin soter amaluşan.
Mösyö Jourdain, (Dorimen ile Dorante’a): Gördünüz mü?
Covielle: Diyorlar ki: zenginlik ve dinginlik yağmuru aile bahçenize
her zaman yağsın.
Mösyö Jourdain: Size Türkçe konuştuğunu söylemiştim.
Dorante: Ne kusursuz şey!
SAHNE VI
Lucile, Cleonte, Mösyö Jourdain, Dorimene, Dorante, Covielle
Mösyö Jourdain: Gel kızım, yaklaş; seninle evlenme onuruyla övünen
mösyöye elini uzat.
Lucile: Nasıl! Aman babacığım bu nasıl bir kıyafet? Komedi mi
oynuyorsunuz?
Mösyö Jourdain: Hayır, hayır, komedi değil, çok ciddi bir iş. Senin
için dilenmesi olanaksız bir onur meselesi. (Cleonte’u işaret ederek): İşte,
seni verdiğim kocan.
Lucile: Beni mi, baba?
Mösyö Jourdain: Evet, seni. Haydi elini uzat da, kavuştuğun onur için
Tanrı’ya şükret...
Lucile: Ben evlenmek istemiyorum.
Mösyö Jourdain: Peki ama, ben babanım ve evlenmeni istiyorum.
Lucile: İsterseniz isteyin.
Mösyö Jourdain: Oo! Bu ne şamata böyle! Haydi uzat elini dedim sana.
Lucile: Uzatmayacağım baba. Cleont’tan başkasıyla evlenmeye hiçbir
güç razı edemez beni. En kötü şeyleri yaparım da... (Oleont’u tanıyarak):
Haklısınız. Siz babamsınız; size boyun eğmek zorundayım. Siz ne isterseniz
onu yaparım.
Mösyö Jourdain: Yola gel şöyle! Durumu bu kadar çabuk anladığına
sevindim.
SAHNE VII
Madam Jourdain, Cleonte, Mösyö Jourdain, Lucile, Do-rante,
Dorimene, Covielle
Madam Jourdain: Bu da nasıl iş? Kızını bir maskaraya vermek
istediklerini söylüyorlar?
Mösyö Jourdain: Sen çeneni kapat küstah kadın Gelip bütün işleri
deliliğinle karıştırıyorsun. Sana aklı başında davranmayı öğretmek imkânsız.
Madam Jourdain: Aklı başında davranması imkânsız olan sensin.
Delilikten deliliğe koşuyorsun. Amacın nedir? Bunca adamı buraya neden
topladın?
Mösyö Jourdain: Kızımı Türk padişahının oğluna vereceğim.
Madam Jourdain: Türk padişahının oğluna mı?
Mösyö Jourdain, (Covielle’i işaret ederek): Tercümanı aracılığıyla kendisine
saygılarını ilet.
Madam Jourdain: Tercüman filan istemiyorum. Kendim yüzüne karşı,
kızımı vermeyeceğimi söylerim.
Mösyö Jourdain: Bir daha söylüyorum, artık çeneni kapatacak mısın?
Dorante: Anlamadım, Madam Jourdain, böyle bir onuru ret mi
ediyorsunuz?.. Türk padişahının oğlunu damatlığa kabul etmiyor musunuz?
Madam Jourdain: Yüce Tanrım! Canım efendim, kendi işinize bakın siz.
Dorimene: Bu reddedilmesi olanaksız bir onur.
Madam Jourdain: Hanımefendi, siz de üzerinize vazife olmayan işlere
karışmayın.
Dorante: Size duyduğumuz dostluk nedeniyle, hakkınızda iyi olacak
şeylerle ilgileniyoruz.
Madam Jourdain: Dostluğunuza ihtiyacım yok benim.
Dorante: Bakın, kızınız babasının buyruğuna boyun eğdi.
Madam Jourdain: Kızım bir Türkle evlenmeyi kabul ediyor mu?..
Dorante: Tabiî ya!
Madam Jourdain: Cleont’tan vaz mı geçiyor?
Dorante: İnsan yüksek tabakadaki bir hanım olmak için neler yapmaz?
Madam Jourdain: Kızım öyle bir şey yapacak olursa, kendi ellerimle
öldürürüm onu.
Mösyö Jourdain: Ne lafazanlık ama! Bak bu iş olacak diyorum.
Madam Jourdain: Ben de olmayacak diyorum.
Mösyö Jourdain: Bu ne şamata böyle!
Lucile: Anneciğim!..
Madam Jourdain: Çekil şuradan terbiyesiz!
Mösyö Jourdain, (Karısına): Emirlerimi dinlediği için kızımı mı
hırpalıyorsun?
Madam Jourdain: Evet! Sadece senin kızın değil o.
Covielle, (Madam Jourdain'e): Hanımefendi!
Madam Jourdain: Siz hangi palavrayı atacaksınız bana?
Covielle: Bir tek şey söyleyeceğim.
Madam Jourdain: Söyleyeceğiniz söze ihtiyacım yok!
Covielle, (Mösyö Jourdain’e): Beyefendi, eğer hanımefendi kendisine
özel olarak söyleyeceğim bir tek şeyi dinlerse, söz veriyorum, ona sizin
istediğinizi kabul ettireceğim.
Madam Jourdain: Böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceğim!
Covielle: Önce beni bir dinleseniz!
Madam Jourdain: Dinlemeyeceğim!
Mösyö Jourdain, (Karısına): Bir kez dinle.
Madam Jourdain: Hayır.
Mösyö Jourdain: Sana diyecek ki...
Madam Jourdain: Hiçbir şey dinlemeyeceğim.
Mösyö Jourdain: Ne inat ama!.. Söyleyeceğini bir kez dinlesen ne olur?..
Covielle: Önce beni bir dinleyin! Sonra istediğinizi yaparsınız!
Madam Jourdain: Peki, söyleyin!
Covielle, (Usul sesle Madam Jourdain’e): Size bir saattir işaret
veriyoruz, hanımefendi. Daha anlamadınız mı, bütün bunları kocanızın
deliliğine uymak için yapıyoruz, giysilerimizi değiştirip onu kandırıyoruz. O
Türk padişahının oğlu Cle-onte’un ta kendisi.
Madam Jourdain, (Kısık sesle Covielle’e): Ya! Ya!..
Covielle, (Kısık sesle Madam Jourdain’e): Tercüman da ben Covielle!
Madam Jourdain, (Kısık sesle Jourdain’e): Tamam, o zaman, sözüm yok.
Covielle, (Kısık sesle Madam Jourdain’e): Sakın belli etmeyin!
Madam Jourdain: Peki, istediğiniz gibi olsun, evlenmelerine ben de
izin veriyorum.
Mösyö Jourdain: İşte böyle! Herkes istiyor. (Madam Jourdain’e): Bir
de onu dinlemeyecektin! Türk padişahının oğlunun ne demek olduğunu sana
anlatacağına emindim.
Madam Jourdain: Evet, çok iyi anlattı, ben de güvendim. Adam salıp
bir noter getirtelim.
Dorante: İyi dediniz, Madam Jourdain. İçinizin iyice rahat olması,
ayrıca kocanıza ilişkin kıskançlıklarınızın tamamen geçmesi için,
çağıracağınız noter, hanımefendiyle beni de evlendirecek.
Madam Jourdain: Ona da peki.
Mösyö Jourdain, (Kısık sesle Dorante’a): Aldatmak için
söylüyorsunuz değil mi?
Dorante, (Kısık sesle Jourdain’e): Evet, böyle oyunla kandırmalı...
Mösyö Jourdain, (Kısık sesle): Çok iyi! Çok iyi! (Yüksek sesle):
Gidip notere haber versinler.
Dorante: Noter gelip sözleşmeleri yazıncaya kadar, biz de şu baleyi
sergiletip soylu Türk padişahını eğlendirelim!
Mösyö Jourdain: İyi fikir. Haydi yerlerimize geçelim!
Madam Jourdain: Nicole ne olacak?..
Mösyö Jourdain: Onu tercümana vereceğim, karımı da kim isterse ona.
Covielle: Teşekkür ederim efendim. (Kendi kendine): Dünyada
bundan daha deli biri varsa, ben de hiçbir şey bilmiyorum.
Kitap Taramak Gerçekten İncelik Ve Beceri İsteyen, Zahmet Verici Bir İştir.
Ne Mutlu Ki, Bir Görme Engellinin, Düzgün Taranmış Ve Hazırlanmış Bir E-Kitabı Okuyabilmesinden
Duyduğu Sevinci Paylaşabilmek Tüm Zahmete Değer.
Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin
5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir.
Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız.
Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan Hiç Bir Şekilde
Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım.
Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi Beğenirseniz
Kitapçılardan Almanızı YaDa E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm.
Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir Sahibi Olmanız Ve
Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir.
Benim Bu Kitaplarda Herhangi Bir Çıkarım YaDa Herhangi Bir Kuruluşa Zarar Verme Amacım Yoktur.
Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz. Daha Sonrası Sizin
Sorumluluğunuza Kalmıştır.
1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı
2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız 30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi
3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur
4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız
Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz
5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne Yazmanızı Tavsiye Ederiz
www.CepSitesi.Net www.MobilMp3.Net www.ChatCep.Com www.İzleCep.Com
www.MobilMp3Ler.Com
Bu Sitede Yayınlananlar (Film/Dizi/Proğram/Oyun/Mp3/E-Kitap V.S. Gibi Tüm İçerikler) İnternet
Ortamında Elden Ele Dolaşan Kopyalardır.
Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki Kitapları
Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin.
Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi Yönetime Bildirin
Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara.
By-Igleoo www.CepSitesi.Net
Download