Terörizmin İslam Dışı Dinamikleri ve İslamofobia

advertisement
Eser no:
1
Yazar:
Salih Kalkan
Tarih:
2015
Terörizmin İslam Dışı Dinamikleri ve İslamofobia
Geçen ay kaleme aldığımız yazımızda, Ortadoğu’da doğan İslam güneşinin bin yıl
boyunca, doğusundan batısına dünyayı nasıl ısıttığından bahsetmiştik. Âlemlere
rahmet olarak gönderilen Peygamberin bu kutlu mirasını yüklenip, Afrika’ya,
Endülüs’e Hindistan’a ve farklı coğrafyalara taşıyan yiğitlerin medeniyet inşasından
bahsetmiştik. Avrupa’nın Ortaçağ karanlığından kurtulması noktasında İslam
Medeniyetinin etkilerini dile getirmiştik.
Geçtiğimiz günlerde Fransa’da yaşanan sözde İslam menşeli terör olayları ile yine bu
medeniyet gölgelenmeye, kirletilmeye ve dünyaya terörist olarak servis edilmeye
çalışılıyor. Yine o çok bilindik yüzlerce örnekten sahneler sergileniyor. Yani bin yıldan
fazla bir zaman boyunca dünyaya adalet dağıtan İslam ümmeti ne oluverdi de
dünyaya kin, nefret, vahşet ve terör saçan bir merkez haline dönüştü? Ne oldu da
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin oluşturulmasında kendisinden esinlenilen Hz
Peygamber’in ümmeti bu tarz kirli propagandalara maruz bırakıldı? Ne oldu
Muhammedu’l-Emin lakaplı güvenilir Peygamber’in mirasçılarına ki, artık kimse onları
‘emin’ olarak göremiyor?
Bu sorulara her köşe başında birileri tarafından farklı farklı cevaplar üretiliyor. Komplo
teorileri bir yandan diğer yandan batının mahalle baskısı derken bilgi kirliliği pek çok
şeyi gölgelemeye yetiyor.
Öncelikli olarak meseleyi sosyal bir olgu düzeyinde değerlendirmek, bizi en doğru
sonuca veya en azından mantıklı sonuçlara götüreceği kanaatindeyim. Şöyle ki,
meselenin daha iyi analiz edilmesi için (bu ifade tarzından çok haz etmesem de)
modern tabirle ‘’Radikal İslam’’ın ortaya çıkış sürecini ortaya koymak gerekiyor. Bunun
dışında yapılan analizlerin sığ kalacağı ve çözümü aydınlatmayacağı aşikardır. En
önemlisi ise bu süreci içine almaksızın oluşturulan her analiz, bu terör yapılarının arka
planında bulunan muharrik faktörleri gölgelemekten öteye geçmeyecektir.
Bu Radikal grupları sosyal bir olgu olarak değerlendirdiğimizde ilk olarak bilmemiz
gereken şey, sosyal olguların doğası gereği tek bir sebebe bağlanmasının yanlış
olduğudur. Çünkü sosyal olaylarda tek sebeplilik değil çok sebeplilik ilkesi geçerlidir.
Konumuzun merkezinde olan radikal akımların ortaya çıkışındaki dinamiklerin de
birden fazla olduğu açıktır. Fakat yazımızın sınırlarını gözeterek bunun batı menşeli
faktörlerini ortaya koymaya çalışacağız. Burada batı menşeli faktörler derken komplo
teorilerinden bahsetmiyorum. Burada bahsettiğim şey sosyal ve psikolojik bir sürecin
ortaya çıkardığı sonuçlardır. Batılıların her zaman övündükleri sosyoloji ve psikoloji
bilimlerinin verileri ışığında bu olayları değerlendirerek sonuca ulaşmak, onların da
itiraz etmeyeceği bir yaklaşım olsa gerek.
Dünya bu terör olaylarıyla, münferit olaylar cereyan etse de 11 Eylül saldırılarıyla
tanıştı. Akabinde bazı Avrupa ülkelerinde bir dizi terör eylemleri olmaya başladı.
Üzerinden on yıldan fazla zaman geçse de arkasında pek çok soru işaretiyle hala
karanlığını koruyan o saldırıların dünyaya iki tane önemli sonucu oldu. Birincisi; İslam
ülkelerinin terörizmin merkezi olduğunun dünyaya lanse edilmesi ile oluşan
İslamofobia. İkincisi ise el birliği ile bu teröristlerin barınağı olarak görülen İslam
Ülkeleri’nin bunlardan arındırılması ve oralara demokrasi getirilmesi. Birinci sonuç
dikkat edilirse ikinci sonuca giden yolda meşruiyet zemini oluşturmak adına
kurgulanmış gibi durmaktadır. Yani bir yandan terörü İslam Ülkeleri ile özdeşleştirip
dünyaya lanse eden batı ülkeleri bir yandan da hemen icraata girişerek işgallere
başlamaya hak kazanmıştır. Basın yoluyla öyle bir furya estirildi ki, yüzyıllardır aynı
hayatı yaşayan Afganistan dağlarında gezen çobanı bile özgürleştirme derdi tüm
dünyayı sardı.(!) Bu rüzgarın ikinci dalgası 2003 yılında Irak’ı özgürleştirme(!) faaliyeti
ile devam etti. İşgaller demokrasi ve özgürlük kavramlarıyla kılıflanarak sempati
topluyordu. Fakat madalyonun diğer yüzünde bu Müslüman ülkeler, her türlü terörün
yeşerip canlanabileceği iktidarı olmayan toprak parçalarına dönüştürülüyordu.
İktidarsız ve istikrarsız olan bu topraklarda terörün yayılması için körüklenen mezhep
çatışmaları yavaş yavaş kazanı kaynatıyordu. Bunun yanında naçizane önemli
gördüğüm en önemli aşamaya geçiliyordu. Bu da dünyanın farklı yerlerinden
toplanan makul şüpheli sıfatındaki kimseler için kurulmuş toplama kampları.
Guanatanamo ve Ebu Gureyb tutuk evleri bunların en önde gelen merkezleridir.
Buraya getirilen şüphelilere uygulanan akıl almaz işkenceler bizzat batı medyası
tarafından fotoğraflanarak dünyaya ulaştırıldı. Bunların hepsini tek tek zikretmemiz bu
yazının sınırlarını bir hayli zorlar. Fakat öyle ya da böyle yayınlanan görüntüler vicdan
sahibi herkesi derinden etkilemişti. Dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu işkenceler
ve aşağılamalar oraya şüpheli sıfatıyla giren kimseleri intikam duygusuyla dolup taşan,
gözlerini kan bürüyen kimselere dönüştürüyordu. Hatta öyle ki dünyanın farklı
yerlerinde bu olayları medyadan takip eden birçok Müslüman bile intikam duygularını
hat safhada yaşıyordu. Tüm bunların yanında İslamofobia ile ötekileştirilen dünya
Müslümanları kendilerine yeni yaşam alanları aramaya başlamıştı. Bu sürecin sonunda
terörün yayılması için elverişli hale getirilmiş, istikrarsız başıboş topraklara, haddi
zatında psikolojisi alt üst olmuş, manevi duyguları tahrik edilmiş, akıl almaz
işkencelere maruz kalmış, büyük bir travma yaşayan insanlar salıverilmişti. Öyle ki
Irak’ta, Afganistan’da yapılan işkenceler, öldürülen çocuklar ve tecavüze uğrayan
kadınlar gibi pek çok faili meçhul tahrik edici olayların intikamının alınması görevini
üstlenivermişlerdi. Bu intikam sadece batılılardan değil aynı zamanda kendileri gibi
olmayan, sessiz kalan Müslümanlardan da alınmalıydı. İsimlerini farklı ülkelerde ne
koyarsak koyalım bu akımlar; Irak, Afganistan, Nijerya, Somali gibi pek çok İslam
ülkesinde terör eylemi gerçekleştirmiştir ve halen de gerçekleştiriyorlar. Burada altını
çizerek bir örnek vermem gerekiyor; Fransa’da yaşanan terör eyleminin gerçekleştiği
günlere rastlayan ve iki binden fazla insanın ölümüyle sonuçlanan Nijerya’daki terör
eylemini de yine bu grupların uzantısı olan bir örgüt yapmıştır. Fransa’da yaşanan
olaylar, yaşanan karikatür krizinin bir buçuk milyar Müslümanın manevi duygularını
tahrik etse de bu saydığımız gruplar tarafından şiddete dönüşmüş halidir. Şiddetin
ortaya çıkmasında etkili olan amilin yukarıda bahsettiğimiz şartlarla birleşmesi bu
sonucu doğurmuştur.
Sonuç olarak özgürleştirme ve demokrasi götürme gibi meşru kılıflarla İslam Ülkelerini
işgal eden batının, orada yapmış olduğu gayri ahlaki faaliyetler, o toprakların
istikrarsız ve iktidarsız hale getirilmesi, hapishanelerde ve toplama kamplarında
yapılan işkenceler, batılı ülkelerde yaşayan Müslümanlara karşı yürütülen islamofobia
ve ötekileştirmeler gibi sosyolojik faktörler, o gün ekilen tohumlardır. Bugün gelinen
noktada karşılaşılan tablo o tohumların meyve vermiş halidir. Bu meyvelerin
tohumlarının İslam tarafından ekildiği büyük bir iftiradır. Ortada büyük bir terör
yapılanması var ise bu sadece Müslümanların değil tüm dünyanın sorunudur ve bu
terör faaliyetlerinin müsebbibi de Müslüman toplumu değil bu terörün ortaya
çıkmasında fail konumunda olan herkestir. Bunu İslam ile özdeşleştirmek yangının
üzerine benzin dökmek gibi meseleyi daha da büyütmekten öteye geçemeyecektir.
Dünya üzerinde yaşayan her insanın bu konu hakkında düşünürken İslam
Peygamberinin Dünya’ya hediye ettiği sadece ahlaki değerleri bile göz önünde
bulundurması,
yapılan
kara
propagandayı
ortaya
koyacaktır.
İnsanların
samimiyetlerinin sorgulanması gerektiği bu günlerde yazılan çizilen o kadar çok şey
var ki! İnsan gerçekten hayret ediyor. Çünkü yukarıda bahsettiğim ve iki bin insanın
acımasızca katledildiği Nijerya, Fransa’da aynı duygularla öldürülen insanlar kadar ne
medyada ne de vicdanlarda yer yapmamıştır. Bu da dünyadaki mahalle baskısının en
açık örneğidir. Avrupa’da doğan çocuk sayısının Ortadoğu’da ölen çocuk sayısına
denk olduğu bir Dünya’da ‘’adalet’’ kavramının algılanış biçimini de siz değerli
okuyucuların takdirlerine bırakıyorum.
Salih Kalkan - 2015
Download