MALZEME BİLGİSİ

advertisement
MALZEME BĠLGĠSĠ
Doç. Dr. Ali GÜNDOĞDU
Gıda Müh. Böl.
GĠRĠġ
Genel anlamda ,ihtiyaç duyulan maddelere
malzeme denir.
 Teknik anlamda ise, mühendislik
uygulamalarında kullanılan katı maddelere
malzeme adı verilir.
 Günümüzde kullanılan malzemeler dört ana
grupta incelenir:
1. Metalik Malzemeler: Al, Cu, Zn, Fe ve Ni
gibi saf metaller ile bir metalin diğer
elementlerle oluĢturduğu çelik (Fe–C), pirinç
(Cu–Zn) ve bronz (Cu–Sn) gibi alaĢımlardır.

2. Seramik Malzemeler: Genelde metallerle metal
olmayan elementlerin oluĢturduğu Al2O3, MgO,
SiO2, Al2Si2O5(OH)4 ve SiC gibi inorganik kimyasal
bileĢikler veya böyle bileĢiklerin cam, tuğla, beton
ve porselen olarak adlandırılan karıĢımlarıdır.
Cam; ana madde SiO2’nin yanında alkali ve toprak
alkali metal oksitleriyle bazı diğer metal oksitlerini
içerir.
Tuğla; kilden yapılır. Killer genelde Al2O3, Fe2O3, SiO2,
CaO, MgO, NaO vb. içerirler.
Beton; çimento ve su karıĢımıdır. Çimento ise; CaO,
MgO gibi alkalin öğeler ve SiO2, Al2O3 ve Fe2O3 gibi
hidrolik öğelerden oluĢur. Betonun sertleĢmesi için su
gerekir.
Porselen; seramikten farkı, piĢirme sıcaklığı daha
yüksektir. Seramik su emer ve daha dayanıksızdır.
Ayrıca seramik ıĢığı geçirmezken porselen geçirir.
3. Organik Malzemeler: Karbonun baĢta
hidrojen olmak üzere oksijen, azot, flor ve klor
gibi metal olmayan elementlerle oluĢturduğu
büyük moleküllü organik bileĢiklerdir. Bunlar
doğal ya da yapay olabilirler. Ağaç, deri ve
kauçuk olanlar doğal, poliester, polietilen,
politetrafloroetilen (teflon) ve polivinilklorür
(PVC) gibi plastikler de yapay olanlara örnektir.
4. Karma veya Kompozit Malzemeler:
Yukarıdaki grupların farklı özelliklerini belirli
ölçüde bir malzemede toplamak amacıyla
değiĢik gruplardaki malzemelerin makro
düzeyde birleĢtirilmesiyle oluĢturulan
malzemelerdir.




Örneğin; betonarme (beton+çelik), cam lifleriyle
kuvvetlendirilmiĢ plastik (plastik+cam lifleri), metal
matriksli kompozitler (metal+seramik).
Malzemelerin özellikleri iç yapılarına bağlıdır.
Örneğin bir malzeme çok yüksek sıcaklığa çıkartılıp
soğutulduğunda mukavemeti azalır. Bu iĢlemle
kimyasal yapı değiĢmez, ancak iç yapıdaki değiĢim
mukavemeti etkiler.
Malzeme seçiminde yalnızca mekanik özellikler
yetmez. Bu nedenle üretilen bir parçanın özelliklerini
anlamak için iç yapısına bakmak gerekir.
Ayrıca kullanım sırasında da parçanın iç yapısında
yapısal değiĢimler olabilir ve böylece parçanın
davranıĢı etkilenebilir.
MALZEMELERĠN ATOM YAPISI
Malzemelerin özellikleri yapılarına bağlıdır.
 Bu yapılar da atomlarının cinsine, diziliĢine ve
birbirine bağlanıĢ Ģekillerine göre değiĢir.
 Atomların malzeme içerisine diziliĢleri birim
hücreler yardımıyla gösterilebilir.
 Milyarlarca birim hücrenin belirli bir düzen
içerisinde bir araya gelmesiyle malzemelerin
taneleri oluĢur.
 Bu taneler de bir araya gelerek malzemenin iç
yapısı oluĢur.
 En küçük yapı taĢı atom olduğundan
malzemelerin yapılarının anlaĢılması atomik
özelliklerinin incelenmesiyle yapılır.

ATOM YAPISI VE ELEKTRON DÜZENI
Bütün yapılar kimyasal elementlerden oluĢur.
 Elementler de atomlardan meydana gelir.
 Bir elementin kimyasal özelliklerini taĢıyan en
küçük parçasına o elementin atomu denir.
 Bir atom 3 parçacıktan oluĢur: elektronlar
(negatif elektrik yüklü), protonlar (pozitif
elektrikle yüklü) ve nötronlardır (yüksüz ya da
nötr).
 Atomun neredeyse tüm kütlesi çekirdekte
toplanmıĢtır.
 Çekirdek proton ve nötronlardan oluĢur.
 Protonun kütlesi yaklaĢık 1,673 x 10–24 g ve
nötronun kütlesi de yaklaĢık 1,675 x 10–24 g’dır.

Elektronun kütlesi ise 9,11 x 10–28 g olup bu
değer protonun kütlesinin yaklaĢık olarak
1/1800’üne eĢittir.
 Proton ve nötronları içeren pozitif yüklü çekirdek
negatif yüklü elektronlarla sarılmıĢtır.
 Atom elektrik yükü bakımından nötrdür. Yani
atomun toplam elektrik yükü sıfırdır.
 Elektronlarla protonların elektrik yükleri eĢit,
ancak zıt iĢaretli olduklarından nötr bir atomun
elektron sayısı proton sayısına eĢittir.
 Proton sayısı Z, nötron sayısı N ise o elementin
atom numarası Z olur ve kütle numarası veya
atom ağırlığı A ise Z + N ile verilir.

Bir elementin atom numarası aynı, kütle
numarası farklı olan türlerine o elementin
izotopları denir.
 Doğada bulunan elementler genelde farklı
izotoplardan oluĢur.
 Bu nedenle bir elementin atom ağırlığı
izotopların ortalama ağırlığı olup, bu değer tam
sayı olmayabilir.
 Elementlerin atom numaraları ile atom
ağırlıkları veya kütle numaraları periyodik
tablolarda belli bir düzene göre gösterilir.

Alkali Metals
THE PERIODIC TABLE
Alkaline Earths
Halogens
Main Group
Transition Metals
Main Group
Noble Gases
Lanthanides and Actinides
ġekil 1. Periyodik Tablo
Elektron sayısı proton sayısından farklı olan
atoma iyon denir.
 Atom dıĢarıdan elektron alırsa negatif yüklü
iyon veya anyon, elektron kaybederse pozitif
yüklü iyon veya katyon durumuna geçer.
 Bohr Atom Modeline göre elektronlar çekirdek
etrafında yarıçapı rn olan belirli dairesel
yörüngelerde dönerler.
 Her yörüngedeki elektronun belirli bir enerjisi
vardır.
 Söz konusu enerji çekirdekten çekirdekten
uzaklaĢtıkça artar ve n=∞ olduğunda, yani
serbest elektron için enerji sıfır kabul edilir.

ġekil 2. Elektron kabukları
ġekil 3. Bohr Atom Modeli
ġekil 4. Enerji Seviyeleri
Buna göre bir atomun elektronlarının enerji
değerleri negatif iĢaret taĢır ve bu enerji değeri;
2
2
 𝐸 = −13,6 × 𝑍 /𝑛 𝑒𝑉 formülü ile belirlenir.
 Z: atom numarası veya proton sayısı, n=yörünge
sayısı ya da baĢ kuantum sayısıdır.
 Ancak Bohr Atom Teorisi’nde bazı hatalar ve
eksiklikler vardır.
 Daha sonra bilim adamları elektronların hem
parçacık hem de dalga karakterine sahip
olduklarını kanıtladılar.
 Modern Atom Teorisi matematiksel bağıntılarla
tanımlanmaktadır.

Heisenberg ve Schroedinger’in 1920’li yıllardaki
çalıĢmaları ve dalga mekaniğindeki geliĢmeler
sonucu, Modern Atom Kavramı bir takım
matematiksel bağıntılarla ifade edilir hale
gelmiĢtir.
 Bir elektronun yörüngesini tam olarak
belirlemek mümkün değildir.
 Elektronun konumu ancak belirli bir olasılıkla
belirlenebilir.
 Yani elektronun ait olduğu atomun verilen
bölgesinde bulunup bulunmayacağı ancak
belirlenebilir.

Söz konusu olasılık, matematiksel olarak belirli
bir denklem ile gösterilebilir.
 Bu dalga denkleminin çözümü ile n, l, ml ve ms
harfleriyle gösterilen dört kuantum sayısı elde
edilir.
 Bu sayılar elektronun konumunu, enerji
seviyesini ve dönme (spin) yönünü belirler.
 BaĢ kuantum sayısı (n): Elektronun
bulunduğu enerji kabuğunu gösterir.
 Numaralama iç kabuktan dıĢa doğru yapılır. Ve
n = 1, 2, 3, 4….. gibi tam sayılarla gösterilir.
 Bir ana kabukta bulunabilecek maksimum
elektron sayısı 2n2 ile sınırlıdır.

Tablo 1. BaĢ kuantum sayısının gösterdiği enerji kabukları ve
elektron sayıları
BaĢ kuantum
sayısı
Kabuk
Kabukta bununabilecek maks.
Elektron sayısı (2n2)
1
K
2
2
L
8
3
M
18
4
N
32
.
.
.
.
.
.






Açısal kuantum sayısı (l): Bir elektron kabuğu
içindeki alt kabukları veya alt enerji düzeylerini
belirler.
Bu sayı, orbital türünü belirler. Alabildiği değerler;
l = 0, 1, 2, 3, ….(n–1). Bu alt kabuklar rakamla
gösterilebileceği gibi s(0), p(1), d(2), f(3), g(4), … gibi
harflerle gösterilebilir. Açısal kuantum sayıları
elektron kabukları içinde bulunan elektron
bulutlarını ifade eder.
n = 1 için l = 0 haline karĢılık gelen orbital s
n = 2 için l = 1 haline karĢılık gelen orbital p
n = 3 için l = 2 haline karĢılık gelen orbital d
n = 4 için l = 3 haline karĢılık gelen orbital f
Tablo 2. Ġlk beĢ elektron kabuğu için alt kabuklar
n
l
1
2
3
4
5
0
0,1
0,1,2
0,1,2,3
0,1,2,3,4
s
s,p
s,p,d
s,p,d,f
s,p,d,f, g



Magnetik kuantum sayısı (ml): Atom etrafında
dolanan elektrolar, bir telden geçen elektrik akımı
gibi düĢünüldüğünde manyetik alan oluĢtururlar.
Atom dıĢ bir manyetik alana yerleĢtirildiğinde dıĢ
manyetik alanın etkisiyle her bir alt kabuktaki
orbitaller enerji yönünden farklılaĢır. DıĢ manyetik
alan olmadığında her alt kabuktaki orbiatallerin
enerjileri birbirine eĢittir. Bu kuantum sayısı
manyetik alanda orbitallerin yöneliĢi ile ilgilidir.
Magnetik kuantum sayısı, orbitallerin sayısı ve
uzaydaki yöneliĢlerini belirler.
ml = –l, …., 0, …., +l
kadar değer alır.
Örneğin: l = 1 ise ml = – 1, 0, +1

Bu kuantum sayısı açısal kuantum sayısı ile
belirlenen her bir alt kabukta kaç tane orbitalin
olduğunu gösterir. ml harfi ile gösterilir. – l’den
başlayarak +l’ ye kadar 0 dahil tam sayılı
değerler alabilir. ( ml = –l,….0, ….+l). Her bir l
değeri için 2l+1 kadar ml değeri yani orbital
vardır. s alt kabuğunda 1 orbital p alt
kabuğunda 3 orbital, d alt kabuğunda 5 orbital,
vb. bulunur.
Tablo 3. Ġlk üç elektron kabuğu için açısal ve
magnetik kuantum sayıları
n
l
m
Orbital Sayısı
1
s
0
1
1
2
s
p
0
-1, 0, +1
1
3
4
3
s
p
d
1
3
5
9
0
-1, 0, +1
-2,-1, 0, +1,+2
 BaĢ
kuantum sayısı n’ye kabuk, açısal
kuantum sayısı l’ye ise alt kabuk da
denir.
 Her bir kabukta (yani enerji düzeyinde) n2
tane orbital vardır.
 Her bir alt kabuk (2l + 1) tane orbital
içerir.
Spin kuantum sayısı (ms): Elektronların kendi
ekseni etrafında dönmesi ile ilgili kuantum
sayısıdır ve ms ile gösterilir.
 Spin kuantum sayısı, bir yöndeki dönme için +½
ve diğer yöndeki dönme için –½ değerini alır.
 Bu da orbitalde en fazla 2 elektronun
bulunabileceği anlamına gelir.
 Elektronların biri saat yelkovanı yönünde
dönerken diğeri ters yönde döner.
 Böylece her bir elektronun oluĢturacağı manyetik
alanlar birbirini yok edeceğinden elektronlar
orbitalde kararlı bir halde dururlar.

ATOMLARARASI VE MOLEKÜLLERARASI
BAĞLAR
Malzemelerde atomları bir arada tutan bağlar,
birincil bağlar ve ikincil bağlar olmak üzere iki
grupta incelenebilir.
 Birincil bağlar oldukça kuvvetli olan metalik,
iyonik ve kovalent bağlardır. Bunlar
atomlararası bağlardır.
 Ġkincil bağlar ise daha zayıf olan Van der Waals
ve hidrojen bağları’dır. Bunlar da
moleküllerarası bağlardır.

METALIK BAĞLAR
Genel olarak metallerin dıĢ kabuklarında en
fazla 3 elektron bulunur.
 Valens elektronları olarak bilinen bu elektronlar
çekirdeğe oldukça zayıf bağlarla bağlıdırlar.
 Elektronların çekirdeğe kuvvetli bağlarla
bağlanabilmesi için 8 tanesinin bir araya gelerek
kapalı bir kabuk oluĢturması gerekir. Buna
oktet kuralı denir.
 Bu nedenle metal atomları çekirdeğe gevĢek
olarak bağlanan valens elektronlarını kolayca
serbest bırakarak metal içerisinde bir elektron
bulutu oluĢtururlar.

Elektron bulutu ile pozitif iyon haline geçen
atomlar arasında kuvvetli bir elektrostatik çekim
kuvveti sayesinde atomlar birbirine sıkıca
bağlanırlar.
 Bu Ģekilde oluĢan bağa metalik bağ denir (ġekil
5).
 Magnezyum atomları metalik bağa örnek
verilebilir (ġekil 6).

ġekil 5. Metalik bağın oluĢumu
Mg2+ iyonları
Elektron bulutu
ġekil 6. Magnezyum iyonları arasında metalik bağın oluĢumu
Atomları metalik bağ ile bağlanan malzemeler,
serbest elektronlara sahip olduklarından
elektriği ve ısıyı iyi iletirler.
 Çünkü, bir metal parçasının uçlarına bir
potansiyel farkı (gerilim) uygulandığında metal
içerisindeki serbest elektronlar harekete geçerek
bir elektrik akımı oluĢtururlar.
 Ayrıca, yeterince kuvvet ya da gerilme
uygulandığında, birbirine göre kayan atom
grupları arasında elektron bulutu sayesinde
yeniden bağlantı sağlandığından, metalik
malzemeler plastik gibi Ģekil değiĢtirmeye
müsaittirler.


Atomları arasında metalik bağ bulunan
malzemelerin belli baĢlı özellikleri aĢağıdaki gibi
sıralanabilir:
1. Elektrik ve ısıyı iyi iletirler,
2. ġekil değiĢtirmeye elveriĢlidirler,
3. Katı halde kristal yapıya sahiptirler,
4. IĢığı yansıtırlar.
IYONIK BAĞ





Bu bağ, metal atomları ile metal olmayan
elementlerin (ametaller) atomları arasında oluĢur.
Metal olmayan element atomlarının dıĢ kabuklarında
bulunan elektron sayısı, metal atomlarının dıĢ
kabuklarında bulunan elektron sayısından daha
yüksektir.
Yani ametal atomları metal atomlarından daha fazla
valens elektronuna sahiptir.
Örneğin dıĢ kabuğunda 7 elektron bulunan klor (Cl)
atomu, bu kabuğunu doldurmak veya kararlı bir
yapıya sahip olmak için bir elektronu rahatlıkla
kabul eder.
Klor bir elektron alınca elektron sayısı proton
sayısından bir fazla olacağından –1 yüklü Cl– haline
geçer.
Klor atomları, bir metal olan sodyum (Na)
atomlarıyla yan yana geldiğinde, dıĢ kabuğunda
bir valens elektronu bulunan Na atomlarından Cl
atomuna elektron transferi olur.
 Bu durum, pozitif Na+ iyonları ile negatif Cl–
iyonları arasında kuvvetli bir elektrostatik çekim
oluĢturur.
 Sonuçta, yemek tuzu olarak bilinen sodyum
klorür (NaCl) bileĢiği meydana gelir.
 Ġyonik bağın oluĢumu Ģematik olarak ġekil 7’de
gösterilmiĢtir.

ġekil 7. Ġyonik bağın oluĢumu ve NaCl bileĢiği






NaCl bileĢiği hem Na’dan hem de Cl’den farklı
özelliklere sahiptir.
ġöyle ki, yiyecek maddesi olarak kullanılan tuz
(NaCl) zararsız olmasına karĢın, Cl zehirlidir. Na ise
çok reaktif bir maddedir.
ĠyonlaĢma ile oluĢan iyonik bağ oldukça kuvvetlidir.
Atomları iyonik bağlarla bağlanan malzemelerde
elektronlar sıkıca tutulduklarından bu maddelerin
elektriksel iletkenlikleri, serbest elektron bulutuna
sahip metalik malzemelerin iletkenliklerinden çok
daha düĢüktür.
Atomları iyonik bağlarla bağlanan malzemeler
oldukça kırılgandır.
Çünkü iyon düzlemlerinin birbiri üzerinden kayması
durumunda, farklı iyonların elektrik alanları
birbiriyle zıtlaĢır ve oluĢan itme kuvvetleri
malzemenin kırılmasına neden olur.
KOVALENT BAĞ







Elektron çifti bağı olarak da adlandırılan bu bağın en önemli
özelliği, elektronların sıkıca tutulması ve komĢu atomlar
tarafından eĢit olarak (ortaklaĢa) paylaĢılmasıdır.
Bazı element atomları bir veya iki elektronunu komĢu
atomlarla paylaĢarak daha kararlı bir yapı oluĢtururlar.
Örneğin atom numarası 7 olan azotun (N) dıĢ kabuğunda 5
elektron bulunur ve bu kabuğun doldurulabilmesi için 3 tane
daha elektrona ihtiyacı vardır.
Öte yandan, hidrojen (H) atomunun dıĢ kabuğunda ise
yalnızca 1 elektron vardır.
Kararlı bir yapının oluĢumu için N ve H, Na ve Cl’den daha
farklı davranır.
Yani, 1 N atomu, 3 H atomunun elektronlarını paylaĢır, buna
karĢılık kendi 3 elektronunu H atomlarıyla paylaĢarak
amonyak (NH3) bileĢiğini oluĢturur.
Bu durumda iyon oluĢmaz, paylaĢılan elektronlarla pozitif
yüklü çekirdek arasında oluĢan çekim kuvvetinden dolay
kuvvetli bağ oluĢur (ġekil 8).
ġekil 8. Kovalent bağın oluĢumu
Kovalent bağ daha çok gaz moleküllerinin
atomları arasında meydana gelir.
 Ancak seramik malzemelerinin çoğu da kovalent
bağlarla bağlıdır.
 Atomları arasında kovalent bağ bulunan
malzemelere tipik bir örnek de elmas
kristalidir.
 Elmas kristalinde dört yüzeyli bir prizmanın
merkezinde bulunan her bir karbon atomu dört
elektronundan her birini komĢu atomlarla
paylaĢır.
 Elmas kristalinin karbon atomları arasındaki
kovalent bağlar ġekil 9’da gösterilmektedir.

(a)
ġekil 9. (a) Grafit, (b) Elmas’ın yapısı
(b)


Kovalent bağ 4 valens elektronlu yarı iletkenlerde de
görülür.
Örnek olarak silisyum verilebilir. Silisyum atomları
arasındaki kovalent bağın oluĢumu aĢağıdaki gibidir:
(a)
(b)
ġekil 10. (a) Silisyum atomu ve (b) silisyum atomları
arasında kovalent bağ oluĢumu
VAN DER WAALS BAĞI






Bir moleküldeki elektronlar sürekli hareket
ettiğinden çarpıĢmalar veya elektriksel çekim kuvveti
etkisiyle herhangi bir anda elektronların molekülün
bir bölgesinde yığılma olasılığı vardır.
Böyle bir durumda, apolar olan bir molekül kısa
süreliğine polarlaĢır ve bir anlık dipol oluĢur.
Bir molekülde oluĢan anlık dipol yakında bulunan
baĢka bir moleküldeki elektronu da etkiler ve bu
molekülde de dipol oluĢur.
Bu dipol, indüklenmiĢ dipol olarak adlandırılır.
Anlık dipol ve indülenmiĢ dipoller arasındaki
etkileĢim moleküllerarası çekim kuvvetlerinin
oluĢmasına neden olur.
Bir tür Van Der Waals etkileĢimi olan bu çekim
kuvvetleri London kuvvetleri olarak adlandırılır.





London kuvvetleri, geçici zayıf bağlara sebep
olduğundan sadece bu tür bağları içeren apolar
maddeler genelde oda sıcaklığında gaz halinde
bulunur.
Ancak çok düĢük sıcaklıklarda ve yüksek basınç
altında London kuvvetleri CO2 gibi apolar maddelerin
katı ya da sıvı halde kalmasını sağlayabilir.
London kuvvetleri, apolar maddelerin birbiri içinde
çözünmesinde de etkilidir.
Apolar moleküllerden oluĢan iyodun, yine apolar
moleküllerden oluĢan brom sıvısı içerisinde
çözünmesi London kuvvetleriyle açıklanabilir.
Aslında London kuvvetleri polar moleküller arasında
da söz konusudur (NaCl ve H2O gibi). Ancak bu
kuvvetler diğer Van Der Waals bağları yanında çoğu
zaman ihmal edilebilecek kadar küçüktür.
Van Der Waals bağı özellikle plastik
malzemelerin özelliklerini büyük ölçüde etkiler.
 Bir plastik malzeme olan zincir yapılı polivinil
klorür (PVC) çok sayıda molekül içerir (ġekil 11)

ġekil 11. PVC’de polimer zincirine bağlanan klor atomları negatif,
hidrojen atomları ise pozitif olarak yüklenmiĢtir. Zincirler birbirlerine
zayıf Van der Waals bağı ile bağlanmıĢtır.
HIDROJEN BAĞI




Hidrojen bağı, bir molekülde oksijen, azot veya flor gibi
elektronegatif bir atoma bağlı hidrojenin kısmi artı yükle
yüklenmesi sonucu, baĢka veya aynı moleküldeki
elektonegatif atom ile yaptığı kuvvetli bağdır.
Van der Waals kuvvetinden güçlü olmasına karĢın, tipik
hidrojen bağı iyonik bağ ve kovalent bağdan daha
güçsüzdür.
Proteinler ve nükleik asitler gibi makromoleküller içinde,
aynı molekülün iki parçası arasında var olabilir.
Hidrojen bağı ismi, bağın bir hidrojen atomunu
kapsamasından gelir. Genelde bağ, hidrojenin flor, oksijen
ve azot gibi elektronegatifliği yüksek atomlarla yapmıĢ
olduğu kuvvetli bir etkileĢim türüdür.(Sadece F, O, N ile H
atomu arasında oluĢabilir)






Eğer hidrojen bağı iki atom arasında ortak kullanılıyor ise
meydana gelen iki molekül arasındaki bağ zayıf bir bağdır.
Hidrojen bağları genellikle oksijen ve azot gibi negatif
elektrik yüklü atomlarla diğer bir negatif yüklü atomlara
kovalent olarak bağlanmıĢ hidrojen atomları arasında
oluĢan bağlardır.
Dipol dipol etkileĢmesinin kimyadaki en bariz örneğini
teĢkil eder.
Hidrojen Bağı Van der Waals bağından güçlüdür,
molekülleri arasında daha güçlü etkileĢim olan maddenin
kaynama noktası daha yüksektir.
Bu yüzden hidrojen bağı içeren maddelerin erime kaynama noktaları Van der Waals bağı içeren maddelere
göre daha yüksektir.
Ġki farklı molekül birbirleriyle hidrojen bağı oluĢturabilir.
ġekil 12. (a) Sudaki Hidrojen bağları
(b) Karboksilli asitlerde Hidrojen bağları
KRĠSTAL YAPILAR







Malzemeler yapılarına göre kristal yapılı
malzemeler ve kristal yapılı olmayan malzemeler
olarak iki gruba ayrılabilir.
Kristal yapılı olmayan malzemelere amorf veya camsı
malzemeler de denir.
Kristal yapılı malzemelerde atomlar üç boyutlu olarak
belirli bir düzene göre dizilerek bir hacim kafesi
oluĢtururlar.
Kristal yapılı olmayan malzemelerde ise genelde bir
düzen söz konusu değildir.
Kristal yapılı malzemelerin hacim kafeslerini
oluĢturan basit geometrik Ģekillere birim hücre, atom
veya atom gruplarının bulunduğu yerlere de kafes
noktası denir.
Bir kristal yapıda bütün kafes noktaları özdeĢtir.
Birim hücrenin kenar uzunlukları kafes parametresi
olarak adlandırılır.

Doğada bulunan yedi değiĢik kristal sistemi ile
bunların geometrik özellikleri ve kafes türleri Tablo
4’de, birim hücreleri de ġekil 13’de gösterilmiĢtir.
Kristal
sistemi
Kübik
Tetragonal
Eksenel uzunluklar ve
açılar
a = b = c,
α = β = γ = 90o
a = b ≠ c,
α = β = γ = 90o
a ≠ b ≠ c,
α = β = γ = 90o
Rombohedral a = b = c,
α = β = γ ≠ 90o
Ortorombik
Hegzagonal
a = b ≠ c,
90o
α = β = 120o,
Monoklinik
a ≠ b ≠ c,
α = β = 90o ≠ γ
Triklinik
Kafes türü
Basit
Hacim merkezli
Yüzey merkezli
Basit
Hacim merkezli
Basit
Hacim merkezli
Yüzey merkezli
Taban merkezli
Basit
γ=
Basit
Basit
Taban merkezli
Basit
ġekil 13. Kristal
kafes yapılarının
birim hücreleri
Metal malzemeler çok özel durumlar
dıĢında daima kristal yapıya sahiptirler.
 Metaller genelde hacim merkezli kübik
(HMK), yüzey merkezli kübik (YMK) ve sıkı
düzenli hegzagonal (SDH) yapılara sahiptir.
 Diğer kristal yapı türlerine metal ve
seramiklerde çok seyrek rastlanır.

BIRIM HÜCREDEKI ATOM SAYISININ
BELIRLENMESI



a) Hacim Merkezli Kübik (HMK) Kafes Yapısı:
HMK yapının birim hücresi ile atomların bu birim
hücre içerisinde kalan bölümleri ġekil 14’de
gösterilmiĢtir.
ġekillerde görüldüğü gibi, köĢelerde 8*1/8 = 1 atom ve
merkezde 1 atom olmak üzere HMK kafes yapısının
birim hücresinde toplam 2 atom bulunur.
(a)
(b)
ġekil 14. (a) Hacim merkezli kübik yapının birim hücresi ve (b)
atomların birim hücre içerisinde kalan bölümleri


b) Yüzey Merkezli Kübik (YMK) Kafes Yapısı:
YMK yapının birim hücresi ile atomların bu birim
hücre içerisinde kalan bölümleri ġekil 15’de
gösterilmiĢtir.
Bu Ģekillerde görüldüğü gibi, yüzeylerde 6*1/2 = 3
atom ve köĢelerde 8*1/8 = 1 atom olmak üzere
YMK kafes yapısının birim hücresinde toplam 4
atom bulunur.
(a)
(b)
ġekil 15. (a) Yüzey merkezli kübik yapının birim hücresi ve (b)
atomların birim hücre içerisinde kalan bölümleri


c) Sıkı Düzenli Hegzagonal (SDH) Yapı: SDH
yapının birim hücresi ve birim hücredeki atomların
düzeni ġekil 16’da gösterilmiĢtir.
12*1/6 = 2 atom, içerde 3 atom ve taban
merkezlerinde 2*1/2 = 1 atom olmak üzere SDH
yapının birim hücresinde toplam 6 atom bulunur.
(a)
(b)
ġekil 16. (a) Sıkı düzenli hegzagonal yapının birim hücresi
ve (b) bu birim hücredeki atomların düzeni
KOORDINASYON SAYISI




Koordinasyon sayısı, belirli bir atoma temas eden
veya en yakın konumda bulunan komĢu atomların
sayısını ifade eder.
Bu sayı, atomların ne kadar sıkı paketlendiklerini
veya hangi yoğunlukta dizildiklerini gösterir.
Kristal yapılı malzemelerde koordinasyon sayısı
kafes yapısına bağlıdır.
ġekil 17’de verilen birim hücreler incelendiğinde,
basit kübik (BK) yapının koordinasyon sayısının
altı, hacim merkezli kübik (HMK) yapının
koordinasyon sayısının sekiz, yüzey merkezli
kübik (YMK) yapının koordinasyon sayısının ise
sözü edilen sayının en yüksek değeri olan on iki
olduğu görülür. Bu da kübik sistemde en yoğun
atom diziliĢinin YMK yapıda meydana geldiğini
gösterir.
Basit kübik yapı
Hacim merkezli kübik yapı
Yüzey merkezli kübik yapı
ġekil 17. Basit, hacim merkezli ve yüzey merkezli kübik yapılarda
atomların paketlenme düzenleri
ATOMSAL DOLGU FAKTÖRÜ





Atomsal dolgu faktörü (ADF), kristal kafes
yapısındaki doluluk oranını gösterir ve birim
hücredeki atomların toplam hacminin birim
hücrenin hacmine bölünmesiyle bulunur.
Bu faktör, kristal yapılı malzemelerin hacim
kafesindeki atomların ne kadar sık dizildiklerini
göstermek için kullanılır.
a) Hacim Merkezli Kübik (HMK) Yapıdaki
Atomsal Dolgu Faktörünün Belirlenmesi
Bunun için önce söz konusu yapıda kafes
parametresi ile atom yarıçapı arasındaki
iliĢkinin belirlenmesi gerekir.
Bu iliĢki ġekil 18’de görüldüğü gibi HMK
yapının birim hücresinden yararlanarak
belirlenebilir.
ġekil 18. HMK yapıda kafes parametresi ile atom yarıçapı
arasındaki iliĢkinin gösterimi




Bu Ģekilde a kafes parametresini, r ise atom yarıçapını
gösterir.
Birim hücreden çıkarılan DAG dik üçgenine göre,
(𝟒𝒓)𝟐 = 𝒂𝟐 + (𝒂 𝟐)𝟐 bağıntısı yazılarak gerekli iĢlem
𝒂 𝟑
yapılırsa 𝒓 =
olarak bulunur.
𝟒
Bu bağıntı, HMK yapıda atom yarıçapı ile kafes
parametresi arasındaki iliĢkiyi gösterir.
𝟒
Bir atomun hacmi, 𝑽𝒂𝒕𝒐𝒎 = 𝝅𝒓𝟑 formülü ile belirlenir.
𝟑
Birim hücredeki atomların toplam hacmini
𝑉𝑡 ile gösterelim.
 Birim hücredeki toplam atom sayısı 2
𝟐×𝟒
olduğuna göre, 𝑽𝒕 =
𝝅𝒓𝟑 olur.

𝟑


Atom yarıçapının değeri bu formülde
yerine konulup gerekli iĢlemler yapılırsa;
𝑽𝒕 =
𝝅 𝟑𝒂𝟑
𝟖

𝟐×𝟒
𝒂
𝝅(
𝟑
𝟒
𝟐×𝟒 𝟑𝒂𝟑 𝟑
𝟑
𝟑) =
𝝅 𝟑
𝟑
𝟒
=
𝟐 𝟑𝝅𝒂𝟑
𝟒𝟐
=
olarak bulunur.
Birim hücrenin hacmi = 𝑎3 olarak alınıp
ilgili büyüklükler aĢağıdaki formülde
yerine konulduğunda;






Atomsal dolgu faktörü (ADF)
Birim hücredeki atomların toplam hacmi
=
𝑨𝑫𝑭 =
Birim hücrenin hacmi
𝝅 𝟑𝒂𝟑
𝝅 𝟑
𝟑,𝟏𝟒 𝟑
𝟖
𝒂𝟑
𝟖
𝟖
=
=
= 𝟎, 𝟔𝟖 olarak bulunur.
Bulunan bu sonuç, HMK yapının veya bu yapıya ait birim
hücrenin %68’inin atomlarla dolu, %32’sinin ise boĢ
olduğunu gösterir.
b) Yüzey Merkezli Kübik (YMK) Yapıdaki Atomsal
Dolgu Faktörünün Belirlenmesi:
Önce YMK yapıda atom yarıçapı ile kafes parametresi
arasındaki iliĢkinin belirlenmesi gerekir.
Bu iliĢki ġekil 19’daki birim hücreden yararlanılarak
çıkarılabilir.
ġekil 19. YMK yapıda kafes parametresi ile atom yarıçapı
arasındaki iliĢkinin gösterimi




Bu Ģekilde a kafes parametresi ve r atom yarıçapıdır.
Birim hücreden çıkarılan DAB dik üçgenine
göre
𝒂
𝟐
𝟐
𝟐
𝟐
(𝟒𝒓) = 𝒂 + 𝒂 = 𝟐𝒂 yazılarak, 𝒓 =
𝟐 olarak
𝟒
bulunur.
Bu bağıntı YMK yapıdaki kafes parametresi ile atom
yarıçapı arasındaki iliĢkiyi gösterir.
𝟒
Atomun hacmi 𝑽𝒂𝒕𝒐𝒎 = 𝝅𝒓𝟑 formülü ile belirlenir.
𝟑




Birim hücredeki atom sayısı 4 olduğuna göre
atomların toplam hacmi;
𝑽𝒕 =
𝟒×𝟒
𝒂
𝝅(
𝟑
𝟒
𝟑
𝟐) =
𝟒×𝟒 𝟐 𝟐𝒂𝟑
𝝅 𝟑
𝟑
𝟒
=
𝝅 𝟐𝒂𝟑
𝟔
bulunur.
Bu yapıya ait birim hücrenin hacmi 𝒂𝟑 olarak
alınır.
Söz konusu büyüklükler atomsal dolgu
faktörünün hesaplanmasında kullanılan
𝝅 𝟐𝒂𝟑
𝟔𝒂𝟑

𝝅 𝟐
𝟔
formülde yerine konulursa, 𝑨𝑫𝑭 =
=
=
𝟎, 𝟕𝟒 olarak bulunur.
Elde edilen bu sonuç, YMK yapının %74’ünün
atomlarla dolu, %26’sının ise boĢ olduğunu
gösterir.
KRĠSTALLEġME MEKANĠZMASI






KristalleĢme, sıvı durumdan katı hale geçiĢ olarak
tanımlanır ve çekirdekleĢme ve tanecik büyümesi
olarak bilinen iki mekanizmayla gerçekleĢir.
Sıvı içerisindeki atomlar belli bir düzende
bulunmazlar.
Ancak bazı atomlar belli zamanlarda katı durumdaki
uzay kafesine karĢı gelen konumlarda bulunabilirler.
Bu tür gruplaĢma ya da bir araya gelme durumu
sürekli olmayıp, devamlı bozulup tekrar baĢka
konumlarda ortaya çıkabilir.
Bu grupların ömürleri sıcaklığa ve grubun
büyüklüğüne bağlıdır.
Yüksek sıcaklıklarda atomun kinetik enerjisi de
yüksek olduğundan atom grubunun ömrü kısa olur.






Birkaç atomdan oluĢan atom grupları çok kararsız
olurlar.
Çünkü, böyle bir grubu oluĢturan atomlardan
herhangi birinin ayrılması durumunda o grup
dağılabilir.
Sıvı metalin sıcaklığı düĢtükçe atomların hareketi
yavaĢlar ve bunun sonucunda hem grup sayısı artar
hem de bu grupların ömrü uzar.
Malzeme içindeki atomlar hem kinetik hem de
potansiyel enerjiye sahiptir.
Kinetik enerji atomların hareket hızı ile ilgili olup
tamamen sıcaklığa bağlıdır.
Sıcaklık arttıkça atomlar aktif, yani hareketli
duruma geçtiklerinden kinetik enerjileri de artar.







Atomların potansiyel enerjileri ise aralarındaki uzaklığa
bağlıdır.
Atomlar arasındaki ortalama uzaklık arttıkça atomların
potansiyel enerjileri de artar. (Detayları gör)
KatılaĢma noktasında bulunan bir saf metali ele alalım.
KatılaĢma noktasında sıvı ve katı fazların her ikisi aynı
sıcaklıkta bir arada bulunur.
Bu noktada sıvı ve katı fazların içerisinde bulunan
atomların kinetik enerjileri aynı olur, ancak potansiyel
enerjileri farklıdır.
Katı faz içerisindeki atomlar sıvı içerisindeki atomlara
göre birbirlerine çok daha yakındırlar.
Bu nedenle, katılaĢma sırasında enerji açığa çıkar.
Sıvı durum ile katı durum arasındaki bu enerji
farkına gizli ısı ya da ergime ısısı denir.
 Ancak, katı ve sıvı arasında bir yüzey
oluĢturmak için enerji gerekir.
 KatılaĢma noktasında veya sıcaklığında bulunan
saf metallerde gizli ısı ile kararlı bir sınır
oluĢturmaya yetecek ölçüde enerji açığa çıkmaz.
 Bu nedenle, kararlı bir çekirdek oluĢturmak için
her zaman bir miktar aĢırı soğuma gerekir.
 AĢırı soğumanın ardından dıĢarı verilen gizli ısı,
sıcaklığı tekrar katılaĢma noktasına çıkartır.
 Bu durum, ġekil 20’deki soğuma eğrisinde
görülmektedir.

A
B
D
Ergime ya da
katılaĢma sıcaklığı
AĢırı soğumaC
E
ġekil 20. Saf metalin soğuma eğrisi. ABDE ideal soğuma
eğrisini, ABCDE de gerçek soğuma eğrisini göstermektedir.





AĢırı soğuma miktarı, gerekli yüzey enerjisini azaltan
katı katkı maddeleri veya safsızlık elementleri ile
azaltılabilir.
Sıvı metalin sıcaklığı katılaĢma noktasının altına
düĢünce, sıvı içerisindeki değiĢik nokta veya
konumlarda kararlı çekirdekler oluĢur.
Bu çekirdekler kristalleĢmeye merkezlik yapar, yani
kristalleĢme bu çekirdeklerin etrafında meydana
gelir.
Soğuma devam ettikçe daha çok sayıda atom ya
mevcut çekirdeklere bağlanır ya da kendileri yeni
çekirdekler oluĢturur.
Her çekirdek sıvı fazdan atom çekerek kendi uzay
kafesi içerisinde büyür.





Kristal büyümesi üç boyutlu uzayda devam eder ve
atomlar belirli doğrultularda, genellikle büyüme ekseni
boyunca birbirlerine bağlanırlar.
Bu büyüme olayı dentrit olarak adlandırılan ve ağaç
dalına benzeyen karakteristik bir yapının oluĢmasına
neden olur.
Her çekirdek tesadüfen oluĢtuğundan kristal eksenleri
geliĢi güzel sıralanır ve dolayısıyla dentritler farklı
doğrultularda büyürler.
Sıvı miktarı azaldıkça dentrit kolları arasındaki
boĢluklar dolar ve dentritlerin büyümesi komĢu
dentritler tarafından engellenir.
Bu durum, dentritlerin veya kristallerin düzensiz
biçimde görünmelerine neden olur.




Kristallerin birbirine temas etmeleri sonucunda oluĢan
çizgilere tane sınırları adı verilir ve bu sınırlar taneleri
birbirinden ayıran ara yüzeyleri gösterirler.
Tane sınırlarındaki atomların belirli bir yerleĢim
düzenine sahip olmamaları nedeniyle bu bölgelerde
kristal olmayan (amorf) yapılar oluĢur.
Geri kalan sıvının en son tane sınırlarına karĢı gelen
yüzey bölgelerinde katılaĢması nedeniyle de tane
sınırlarındaki safsızlık elementi oranı nispeten yüksek
olur.
ÇekirdekleĢmeden baĢlayıp tane yapısının oluĢumuna
kadar geçen kristalleĢme aĢamaları Ģematik olarak ġekil
21’de gösterilmiĢtir.
ġekil 21a. ÇekirdekleĢme ve dentrit büyümesi Ģeklinde meydana
gelen kristalleĢmenin Ģematik gösterimi
ġekil 21b. ÇekirdekleĢme ve dentrit büyümesi Ģeklinde meydana gelen
kristalleĢmenin Ģematik gösterimi
MALZEMELERĠN DEFORMASYONU
Malzemeler, uygulanan kuvvetin büyüklüğüne
göre elastik ve plastik olmak üzere iki çeĢit
deformasyona maruz kalır.
 Elastik Deformasyon
 Elastik Ģekil değiĢtirme, genel olarak kuvvet
uygulanan malzemeye ait atomların
komĢularından ayrılmadan aralarındaki
uzaklığın değiĢmesi anlamına gelir.
 Uygulanan kuvvetin ortadan kalkması
durumunda cisim eski boyutlarına geri
dönüyorsa bu cisimde meydana gelen Ģekil
değiĢimine elastik deformasyon denir.



Elastik deformasyonun iyi anlaĢılabilmesi için atomlar
arasındaki bağların bir yay gibi davrandıkları ve Ģekil
değiĢimi sırasında kopmadıkları düĢünülebilir.
Yay gibi davranan atomlar arası bağ ġekil 22’de, kristal
yapılı malzemelerde elastik deformasyonun meydana
geliĢini gösteren Ģematik diyagram da ġekil 23’de
verilmiĢtir.
ġekil 22. Atomlar arası bağın Ģematik gösterimi
Gerilmesiz
durum
Çekme gerilmesi
uygulandığında meydana
gelen durum
Basma gerilmesi
uygulandığında meydana
gelen durum
Gerilme kaldırıldıktan
sonraki durum
ġekil 23. Çekme ve basma gerilmeleri uygulanan kristal yapılı bir
malzemenin birim hücresinde elastik deformasyonun meydana geliĢini
gösteren Ģematik diyagram





Plastik Deformasyon
Uygulanan gerilmenin malzemenin elastiklik sınırını
aĢması durumunda meydana gelen kalıcı Ģekil
değiĢimine plastik deformasyon denir.
Plastik Ģekil değiĢtirme yeteneği, malzemeleri
birbiriyle karĢılaĢtırmak için kullanılan karakteristik
özelliklerin baĢında gelir.
Haddeleme, presleme, markalama, dövme, derin
çekme, tel çekme ve ekstrüzyon gibi Ģekil verme
iĢlemleri malzemenin plastik Ģekil değiĢimi ile
ilgilidir. Detayları gör
ġekillendirme iĢlemlerinin doğru yapılabilmesi için
plastik deformasyon mekanizmaları ile malzemelerin
davranıĢlarının iyi bilinmesi gerekir.
ALAŞIMLAR






En az biri metal olmak üzere iki veya daha fazla
kimyasal elementten oluĢan ve metal özelliği gösteren
maddelere AlaĢım denir.
Ġki elementten oluĢan sisteme iki bileĢenli veya ikili
alaĢım sistemi, üç elementten oluĢan sisteme ise üçlü
alaĢım sistemi adı verilir.
Doğada en yaygın olarak bulunan 45 adet metal 990
adet ikili ve 14000 adet de üçlü sistem oluĢturur.
Kimyasal bileĢim %1 oranında değiĢtirildiğinde her
bir ikili sistemden 100 adet farklı alaĢım elde edilir.
Ticari alaĢımların çoğu çok sayıda element içerir.
Bu hususlar dikkate alındığında mevcut elementlerle
sonsuza yakın sayıda alaĢım yapılabileceği sonucuna
varılabilir.
ALAŞIMLAR





Metallerin birçoğu yeterince dayanıklı olmadıklarından
veya büyük bir sertlik arz ettiklerinden, bir kısmı da
kolay aĢındıklarından doğrudan doğruya
kullanılamazlar.
Bir metale belirli oranlarda baĢka elementler ilave
edilerek özellikleri değiĢtirilebilir.
Bu suretle yine bir metalden farklı görülmeyen fakat
tamamen ayrı özelliklere sahip yeni bir çeĢit metal
üretilir.
Elde edilen bu metale alaĢım denir. AlaĢımların üretimi
için iki veya daha fazla metal uygun Ģartlarda fırında
eritilir.
Bazı alaĢımlar ve bileĢimleri (Tablo 1’de) verilmiĢtir.
Tablo 5. Bazı alaĢımlar ve bileĢimleri
Adı
Tunç
Pirinç
Lehim
Paslanmaz çelik
Krom çeliği
Mond metal
Wood metal
Yüzde
oranları
Özelliği
Kullanım yerleri
%65 Cu,
%35 Zn
%75 Cu,
%25 Zn
%60–%40 Sn,
%40–%60 Pb
%73 Fe, %18 Cr
%8 Ni, %1 C
Sert
Çan, ev eĢyası, heykel
Parlak, paslanmaz
Yapı gereçleri,
Süs eĢyası
Lehim
%98 Fe, %1 Cr,
%1 C
%60 Ni
%34 Cu, %6 Fe
%50 Bi, %25 Pb
%12.5 Sn,
%12.5 Cd
Sert, sağlam,
esnek
Sert, aside
dayanaklı
70 0C’de erir.
Kolay erir
Paslanmaz
Ameliyat aletleri,
Gıda sanayi aletleri,
Mutfak eĢyası
Yaylar,
Doğrama takımları
Asit tankları, basınçlı
buhar boruları
Elektrik sigortalarında
kullanılır.
METAL VE ALAġIMLARIN
MEKANĠK ÖZELLĠKLERĠ




Çekmeye mukavemet:
Uzunluğu L ve kesit alanı S olan silindir Ģeklindeki
homojen bir metal çubuğa gittikçe artan bir F kuvveti
uygulayalım.
∆
Apsise (x ekseni)
= 𝐴 uzamalarını ve ordinata (y
𝐿
ekseni) kuvvetin, çubuğun kesitine oranı olan P yükünü
(P=F/S) gösterirsek aĢağıdaki Ģekilde gösterilen bir eğri
elde edilir.
Deneyden sonra çubuk eski uzunluğuna döndüğü
müddetçe yani, Ģekil değiĢiklikleri elastik kaldıkça
uzama kuvvetle orantılıdır. Buna karĢılık gelen eğri
parçası OM doğrusudur. Bu seviyede kuvvet
kaldırılırsa, çubuk OM doğrusu boyunca tekrar eski
haline döner.
Max.yük
P kopma
R
Kuvvet
Elastik
limit
M
A
II
I
O
Elastik uzama
( P’)Plastik uzama
S
ġekil 24. Metal Çubuğun Çekmeye Mukavemeti Grafiği
Yük, A’ya karĢılık gelen değeri aĢarsa AP eğrisi
elde edilir.
 Uzama kuvvetle orantılı olmaz. Daha çabuk
meydana gelir.
 Bu esnada metal elastikiyetini kaybeder.
 Yük maksimuma ulaĢınca çubuğun belli bir
yerinde bir daralma görülür ve ikiye kırılır.
 P noktası metalin kopma yükünü, A noktası
elastik limitini gösterir.
 Bu incelemelere dayanarak pratikte önemli olan
bazı tanımlar yapılmıĢtır.

1-Elastik limit: Silindirik çubuğun elastikiyetini
kaybetmeden 10 s’de 1 mm2’sinin kg olarak
çekebileceği en fazla yüktür. (kg/mm2)
 2-Kopma yükü: Metalin kopmadan çekebileceği
en fazla yüktür. Genellikle kg/mm2 olarak verilir.
 3-Kopmaya kadar uzama: Teorik olarak
maksimum yüke karĢılık gelen nispi uzamadır.
Pratik olarak deneme çubuğunun koptuktan
sonraki uzunluğunun ilk uzunluğuna oranıdır.
 4-Daralma sayısı: Çubuğun baĢlangıç kesiti (S1)
ve koptuktan sonraki en küçük kesiti (S2) ise
ε=100.(S1–S2) / S1. Daralma sayısı, metalin
uzama yeteneğini ifade ettiğinden önemlidir.










Metaller kopma Ģekillerine göre 2’ye ayrılırlar:
1-Kırılganlık Kopmasına Uğrayan Metaller (Gevrek
malzemeler):
Bunlar da elastik bölge çok geniĢ olup plastik bölgeye
geçmeden kopma meydana gelir.
Bu metaller cam gibi sert ve kırılgan olup aynı tipte
kopma diyagramı verirler.
SulanmıĢ çelikler bu gruba girer.
2-Plastik Kopmasına Uğrayan Metaller (Sünek
Malzemeler):
Bu grupta plastik Ģekil değiĢimleri büyük değerlere
ulaĢabilir yani, metal çok küçük bir kuvvetle bile
uzamaya baĢlar ve kolayca kopar.
Bu nedenle böyle metaller, mekanik uygulamada
kullanılamaz. Bakır, bakır alaĢımları ve alüminyum bu
guruba örnek olarak verilebilir.
AlaĢımlarla elde edilen diyagramların çoğu, bu iki sınırın
arasında bulunmaktadır.

Uygulanan gerilmeler (yüklenme) altında; katılarda
önce elastik (geri dönüĢümlü) deformasyon daha
sonra da ani gevrek kırılma, ya da bir plastik
(kalıcı) deformasyonu takip eden sünek kırılma
oluĢur.
Seramikler ve camlar gevrek kırılma, metaller
ve polimelerler sünek kırılma davranıĢı
gösterirler.








Su verme (sulama):
Metallerin belli bir sıcaklığa kadar ısıtıldıktan sonra
birden bire soğutulmasına dayanan iĢleme su verme
denir.
Tavlama:
Metallerin belli bir sıcaklığa kadar ısıtıldıktan sonra
yavaĢ bir Ģekilde soğutulmasına denir.
SulanmıĢ bir metal ile tavlanmıĢ bir metal arasında
genellikle büyük farklar vardır.
Metale su verilmiĢ çelik çok sert olup çabuk kırılır. Buna
karĢılık tavlanmıĢ çelik kolayca iĢlenebilir.
Ancak bazı hallerde bu iki iĢlem istenmeyen sonuçlar
verebilir.
Bu durumda metal daha düĢük bir sıcaklığa kadar yavaĢ
yavaĢ ısıtılır ve aniden soğutularak istenilen özellik elde
edilebilir. Bu iĢleme meneviĢleme denir.
METALLERĠN KOROZYONU






Metallerin hemen hepsi doğada bileĢik halinde
bulunurlar.
Bu bileĢiklerden ilave malzeme, enerji, emek ve bilgi
ile metaller veya alaĢımlar üretilir.
Üretilen metal ve alaĢımlar ise tekrar karalı halleri
olan bileĢik haline dönme eğilimi gösterirler.
Bu nedenle metaller, içinde bulundukları ortamın
bileĢenleri ile reaksiyona girerek önce iyonik duruma,
sonra da bileĢik haline dönmeye çalıĢırlar.
Bu reaksiyon sonucunda da metalik malzemeler
kimyasal değiĢme veya bozunmaya uğrarlar.
Bir baĢka deyiĢle, metallerin fiziksel, kimyasal,
mekaniksel ve elektriksel özelliklerinde istenmeyen
bazı değiĢiklikler bir takım zararlara yol açar.





Hem metal malzemelerin bozunma reaksiyonuna hem
de bu reaksiyonun neden olduğu zarara korozyon
denir.
Genel anlamda ise, ortamın kimyasal ve
elektrokimyasal etkilerinden dolayı metal
malzemelerde meydana gelen hasara korozyon
denir.
Korozyon, esasında metal malzemelerin içinde
bulundukları ortamla reaksiyona girmeleri
sonucunda dıĢarıdan enerji vermeye gerek olmadan
kendiliğinden meydana gelir.
Ġçinde su bulunan ortamlarda meydana gelen
korozyona sulu ortam korozyonu denir.
Atmosferde, toprak altında, suda ve her türlü sulu
kimyasal madde içerisinde meydana gelen korozyon
buna örnek olarak verilebilir.





Yüksek sıcaklıklarda gaz ortamlarında metalik
malzemelerde meydana gelen korozyona ise kuru
korozyon veya yüksek sıcaklık korozyonu denir.
Kazanların alevle veya sıcak gazlarla temas eden
bölgelerinde meydana gelen korozyon da bu tip
korozyona örnek olarak verilebilir.
Korozyon büyük zararlara yol açarak önemli israf
kaynaklarından birini oluĢturur.
Korozyon nedeniyle meydana gelen malzeme, enerji
ve emek kaybının yıllık değeri ülkelerin gayri safi
milli gelirinin (GSMG) yaklaĢık %5’i düzeyindedir.
Bu değer ciddi bir ekonomik kayıp demektir.
Korozyon, maddi kaybının yanında çevre
kirliliğine de yol açar.
 Bu nedenle, korozyon ve korozyonu önleme
ilkelerinin metal malzeme kullanan her kesim ve
özellikle teknik elemanlar tarafından
bilinmesinde büyük faydalar vardır.
 Korozyonu önleme yöntemlerini doğru
uygulamak suretiyle korozyon kayıpları %40’lara
kadar azaltılabilir.

KOROZYON HÜCRESI




Yalnız sulu ortamdaki metallerin yüzeylerinde değil,
atmosfere maruz kalan veya toprak altında bulunan
metallerin yüzeylerinde de her zaman su veya değiĢik
kalınlıklarda su filmi bulunur.
Hava ve onun bir bileĢeni olan oksijen gazı,
atmosferle temas eden her çeĢit su içerisinde belirli
oranlarda çözünür.
Suda çözünen oksijen gazı metal yüzeyinde
indirgenerek, yani elektron alarak iyonik hale
dönmeye meyleder.
Eğer indirgenme için gerekli elektronlar metal
tarafından sağlanırsa, elektronlarını oksijene vererek
oksitlenen metalin atomları sulu iyon haline geçer ve
sonuçta metal kimyasal değiĢime uğrar.
Sulu ortamda elektron verme (yükseltgenme,
oksidasyon) ve elektron alma (indirgenme,
redüksiyon) Ģeklinde meydana gelen
reaksiyonlara Elektrokimyasal Reaksiyonlar
denir.
 Su içinde, atmosferde ve toprak altında meydana
gelen bütün korozyon reaksiyonları
elektrokimyasal reaksiyonlardır.
 Korozyon olayı ġekil 26’da görülen korozyon
hücresi yardımıyla daha iyi açıklanabilir.

Elektronların hareket yönü
Anot
Katot
Elektronik iletken
Ġyonlar
Elektrolit
ġekil 26. Korozyon hücresi
Korozyonun oluĢabilmesi için korozyon hücresi
çevriminin kesintisiz çalıĢması gerekir.
 Bu çalıĢma durumu, anottaki kimyasal değiĢim
sonucunda meydana gelen metal iyonlarının
çözeltiye geçmesi sırasında açığa çıkan
elektronların, elektronik bir iletken vasıtasıyla
katota taĢınmalarıyla gerçekleĢir.
 Metallerde elektronlar, elektrik akıĢına ters
yönde hareket ederler.
 Akım, birim zamanda hareket eden elektronların
bir ölçüsü olduğu için aynı zamanda anotta
meydana gelen kimyasal değiĢimin de miktarını
gösterir.

Katot yüzeyinde harcanan elektronlar, oksijenin
(O2) hidroksit (OH–) iyonu haline dönüĢmesine
neden olur.
 Ġyonların sulu çözelti içerisindeki hareketi
sayesinde anot ile katot arasında elektrik akımı
meydana gelir.
 Pozitif yüklü iyonlar katoda, negatif yüklü
iyonlar da anoda giderler.
 Böylece hücre çevrimi tamamlanmıĢ olur.







Korozyon hücresinden geçen akıma korozyon akımı
denir.
Korozyon hücresinde anot reaksiyon hızı (korozyon hızı)
ile katot reaksiyon hızı birbirine eĢittir.
Sulu çözeltide indirgenecek, yani elektron harcayacak
madde yoksa korozyon da meydana gelmez.
Çünkü anotta açığa çıkan elektronlar harcanamaz.
Bir baĢka deyiĢle, katodik olay yoksa anodik reaksiyon
yani korozyon da olmaz.
Ayrıca anot ile katot bölgeleri arasında elektronik bağın
olmaması, yani elektronların taĢınamaması, anot ile
çözelti veya katot ile çözelti arasındaki temasın
engellenmesi ve sistemde sulu iletkenin bulunmaması
durumlarında da korozyon oluĢmaz
Korozyon hızı veya metalin çözünmesi, karĢıt
reaksiyonun yani indirgenme reaksiyonunun hızı
ile orantılıdır.
 Çözelti içinde indirgenecek madde miktarı
düĢükse korozyon hızının artma tehlikesi yoktur.
 Örneğin, deniz suyunda metallerde meydana
gelen korozyon, çözünmüĢ oksijen miktarı ile
orantılıdır.
 Dolayısıyla deniz suyundaki korozyon hızı
metalin cinsi ile değil, daha çok çözünmüĢ oksijen
miktarı ile iliĢkilidir.









Korozyonun baĢlıca sorumlusu sudur.
Elektrokimyasal seride indirgenme potansiyeli –0,83
V’dan daha düĢük olan herhangi bir metal std Ģartlar
altında;
2H2O(s) + 2e– → H2(g) + 2OH–(suda) Eo = –0,83 V
Yarı-reaksiyonunun sonucu olarak su ile yükseltgenebilir.
Bu std potansiyel pH=14’e, yani kuvvetli bazik çözeltiye
karĢılık gelir (1 mol L–1 deriĢimindeki OH–).
Ancak Nernst eĢitliği gereği pH=7’de bu çiftin E= –0,42 V
olur.
Demirin potansiyeli yaklaĢık aynı olduğu için demirin saf
su ile yalnızca çok hafif yükseltgenme eğilimi vardır.
Fe2+(suda) + 2e– → Fe(k) için Eo = –0,44 V
Bu nedenle demir, su depolama sistemlerindeki
boruların yapımında kullanılabilmekte ve
paslanmaksızın oksijen içermeyen su içinde
saklanabilmektedir.
 Ancak demir, oksijen ve su içeren nemli havada
bırakıldığında;
O2(g) + H+(suda) + 4e– → 2H2O(s) Eo = +1,23 V
yarı-reaksiyonu dikkate alınmalıdır.
 Bu çiftin potansiyeli pH=7’de +0,81 V olup
demire ait değerin üstünde bulunmaktadır.
 Bundan dolayı, oksijen ve su ortaklaĢa demiri
Fe2+’ye yükseltger, bu iyon da daha sonra Fe3+
haline yükseltgenecektir.

Demirin yüzeyindeki bir damla su küçük bir
elektrokimyasal hücredeki elektrolit olarak
davranır.
 Damlanın kenarındaki çözünmüĢ oksijen demiri
yükseltger.
 Fe + ½ O2 + H2O → Fe2+ + 2OH– → Fe(OH)2
 Fe2+ iyonları, çözünmüĢ oksijen ile Fe3+
iyonlarına yükseltgenir.
 Fe(OH)2 + ½ O2 + H2O → Fe(OH)3
 Bu iyonlar daha sonra bizim pas diye
adlandırdığımız kahverengi, çözünmeyen bir
madde olan hidratlaĢmıĢ demir(III) oksit
(Fe2O3.xH2O) olarak çöker.








Suda iyonlar çözündükçe iletkenlik artar ve pas
oluĢumu hızlanır.
Sahil Ģehirlerinin tuzlu havasının ve anayolların
buzlanmaması için kullanılan tuzun temasta olduğu
metale çok zararlı olmasının nedeni budur.
Korozyonu önlemenin en basit yolu, boyayarak metal
yüzeyini hava ve su ile temastan korumaktır.
Metali galvanize etmek daha iyi koruma sağlamak
için bir yöntemdir.
Bu teknikte, demirin yüzeyi düzgün ve çatlaksız bir
çinko filmiyle kaplanır.
Çinko elektrokimyasal seride demirin altında yer alır,
dolayısıyla eğer bir çizik metali açığa çıkarırsa, daha
kuvvetli indirgen olan çinko, elektronları demire verir
Böylece demir değil, çinko yükseltgenir. Çinko çiziksiz
yüzeyde reaksiyonlara karĢı dirençlidir.
KOROZYONUN MEYDANA GELIġI



Korozyon, birbiri ile elektriksel ve elektrolitik teması
olan ve aralarında potansiyel farkı oluĢan iki metalik
bölge veya nokta arasında meydana gelir.
Bu bölge veya noktalardan potansiyel bakımdan daha
asil olanın yüzeyinde katodik reaksiyon meydana gelir,
diğer bölge veya nokta ise çözünür.
Potansiyel farkının oluĢum nedenleri Ģu Ģekilde
sıralanabilir:
 Metal veya alaĢımın yapısal, kimyasal, mekanik ve
ısıl farklılıklar gösteren bölgeleri arasında potansiyel
farkı oluĢabilir.
 Farklı iki metal veya alaĢımın birbirine temas etmesi
nedeniyle potansiyel farkı oluĢabilir.
 Ortamın katodik olarak indirgenebilen bileĢiklerinin
metalin değiĢik bölgelerinde farklı oranlarda
bulunması potansiyel farkı oluĢturabilir.






Demirde meydana gelen korozyonu açıklayalım:
Sıradan bir demir parçası HCl çözeltisine
daldırıldığında hidrojen kabarcıklarının oluĢtuğu
görülür.
Enklüzyon (homojenliği bozan safsızlıklar), yüzey
pürüzlüğü, bölgesel gerilme ve tane yönlenmesi gibi
etkenler ile ortamda meydana gelen değiĢimlerden
dolayı demir parçasının yüzeyinde çok sayıda anot ve
katot bölgeleri oluĢur (ġekil 27).
Anot bölgesindeki demir atomları pozitif iyonlar
halinde parçanın yüzeyinden ayrılarak sıvı çözeltiye
geçerken, negatif yüklü elektronlar metal (demir) içinde
kalırlar.
Bu elektronlar, çözeltiden metal yüzeyine ulaĢan pozitif
hidrojen iyonlarını karĢılayarak onları nötrleĢtirir.
Nötr atomların bazıları da bir araya gelerek hidrojen
gazı oluĢur.



Bu iĢlem devam ettikçe demir anot bölgesinde oksitlenir ve
korozyona uğrar.
Parçanın katot olan bölgeleri ise hidrojenle kaplanır.
Çözünen metal miktarı, uygulanan gerilim ile metalin
direncine bağlı olan hareketli elektron sayısı veya akım
Ģiddeti ile doğru orantılıdır.
H+ H+
Fe++ Fe++
Fe++
Anot
Fe
H+
H+
H+
H+
H2
e–
e–
e–
e–
Katot
H+
ġekil 27. Bölgesel hücre çevriminde anotta iyon, katotta hidrojen
oluĢumunu gösteren Ģematik resim






Korozyonun devam edebilmesi için anot ve katottaki
korozyon ürünlerinin giderilmesi gerekir.
Bazı durumlarda, hidrojen gazı katotta çok yavaĢ
birikir ve metal yüzeyinde oluĢan hidrojen tabakası
korozyon reaksiyonunu yavaĢlatır.
Katodik polarizasyon olarak bilinen bu olay ġekil
28’de gösterilmiĢtir.
Bununla birlikte elektrolitte çözünen oksijen, metal
yüzeyinde biriken hidrojenle tepkimeye girerek su
oluĢturur ve böylece korozyonun devam etmesi
sağlanır.
Demir ve su için film giderme hızı, katoda temas eden
suda çözünmüĢ oksijenin etkin konsantrasyonuna göre
değiĢir.
Sözü edilen etkin konsantrasyon değeri havalandırma
derecesi, hareket miktarı, sıcaklık ve çözünmüĢ
tuzların bulunmaması gibi etkenlere bağlıdır.
Anot
H2
H2
Katot
H2
ġekil 28. Hidrojen filmi tarafından oluĢturulan bölgesel katot
polarizasyonu





Anot ve katotta meydana gelen reaksiyon ürünlerinin
zaman zaman karĢılaĢıp yeni reaksiyonlara girmeleri
sonucunda gözle görülebilir pek çok korozyon ürünü
oluĢabilir.
Örneğin su içerisindeki demirde katodik reaksiyon
sonucunda oluĢan hidroksit iyonları elektrolit içerisinde
anoda doğru hareket ederken, ters yönde hareket eden
demir iyonlarıyla karĢılaĢır.
Bu iyonlar birleĢerek demir(II) hidroksit, Fe(OH)2
oluĢtururlar.
ġekil 29, oluĢan demir(II) hidroksit, hemen çözelti
içerisindeki oksijenle birleĢerek demir pası olarak
adlandırılan demir(III) hidroksit, Fe(OH)3 oluĢturur.
Bu pas çözeltinin alkalitesine, oksijen oranına ve
karıĢtırılma durumuna göre ya demir yüzeyinden
uzakta ya da korozyonun daha da ilerlemesini önleyecek
uzaklıktaki bir konumda oluĢur.
OH–
OH–
Fe++
Fe(OH)2
Fe++
OH–
Fe(OH)2
OH–
ġekil 29. Demirin paslanmasında demir hidroksitin oluĢumu






Demirin korozyonunda hücre reaksiyonunu oluĢturan anodik ve
katodik reaksiyonlar Ģu Ģekildedir:
Anodik reaksiyon: 2Fe → 2Fe2+ + 4e–
Katodik reaksiyon: O2 + 2H2O + 4e– → 4OH –
Hücre reaksiyonu: O2 + 2Fe + 2H2O → 2Fe2+ + 4OH – → Fe(OH)2
Ġkinci aĢamada aĢağıdaki reaksiyon meydana gelir ve pas olarak
bilinen Fe(OH)3 bileĢiği oluĢur.
2Fe(OH)2 + ½O2 + H2O → 2Fe(OH)3
Hücre reaksiyonunun sol tarafında yer alan bileĢenlerin enerjilerinin
veya serbest enerjilerinin toplamı (ΔGsol), sağ tarafındaki bileĢenlerin
enerjileri toplamından (ΔGsağ) fazla ise reaksiyon soldan sağa
kendiliğinden geliĢir.
Bunun sonucunda da demir çözünür ve oksijen indirgenir.
Bu olay, suyun yüksekten alçağa veya ısının sıcaktan soğuğa doğru
doğal akıĢına benzer biçimde meydana gelir.






Hücre reaksiyonunun iki tarafı arasındaki enerji
farkı (ΔGkor = ΔGsağ – ΔGsol) belirlendikten sonra
aĢağıdaki formülle korozyon hücresinin enerjisi
(ΔEhücre) bulunur ve bu enerji negatif değere sahiptir.
∆𝑬𝒉ü𝒄𝒓𝒆 =
−∆𝑮𝒌𝒐𝒓
𝒏𝑭
Bu bağıntıdaki n, korozyon hücresinde alınıp verilen
elektron sayısını, F ise Faraday sabitini gösterir.
Korozyon hücresine ait enerjinin veya hücre
potansiyelinin bir kısmı anodik ve katodik
reaksiyonların belirli bir hızla geliĢmesi için, bir
kısmı da sistemin direncinin yenilmesi için harcanır.
Sistemin direnci ne kadar yüksekse harcanacak
enerji de o kadar fazla olur ve toplam enerjiden
anodik ve katodik reaksiyonlara harcanan pay da
azalır, yani korozyon yavaĢlar.
Korozyon hızının bu Ģekilde azaltılması, uygulamada
yaygın olarak baĢ vurulan bir yöntemdir.
Anodik ve katotdik reaksiyonların enerji ve gerilim
farkları da benzer Ģekilde hesaplanabilir.
 Ġndirgenme olarak adlandırılan reaksiyonların
hesap yöntemiyle bulunan potansiyel farkları en
düĢük değerden en yüksek pozitif değere doğru
sıralanarak metallerin elektromotor kuvvet
serisi elde edilir.
 Dolayısıyla bu seri, metallerin en aktiften en pasife
veya asile doğru sıralanıĢını gösterir.

Download