Hekimoğlu İsmail: “İslam Cemaatlerde Daha Kolay

advertisement
Hekimoğlu İsmail: “İslam Cemaatlerde Daha Kolay Yaşanır.”
Cuma, 03 Aralık 2010 13:21
Muhterem büyüğümüz Hekimoğlu İsmail Bey ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünü Burhan
Dergisi okurlarının istifadesine sunuyoruz. Muhterem Hekimoğlu “Derdimi seviyorum” isminde güzel bir eseriniz var. Nedir sizin
derdiniz? Neden derdinizi seviyorsunuz?
İman ile İslam sarayına girdim. Başka diyarları görmek istemedim. İslamiyet’le meşgul oldum
sadece; bu da bana yetti. İslam’ın dertlerini kendime dert edindim. İslam’ın dertleri nelerdir?
Bunları sayalım: Birincisi; Akılla vahyi bütünleştirmek… İkincisi; camiyle okulu bütünleştirmek…
Üçüncüsü; tabiatçılık ve modernizm gibi akımlarla mücadele etmek. Sonra; insanlara ahireti ve
Mahkeme-i Kübra’yı hatırlatmak… Bir de dünyayı nasıl cennet edebiliriz bunu düşünmek…
Benim derdim işte bunlar.
Derdinizi başka insanlara anlatabildiğinize inanıyor musunuz?
Allah diyenlerin sayısı artsın diye 1954 yılından beri diyar diyar dolaşıyorum. Fakat dindarların
sayısının artması bizim elimizde değil, bu bir nasip meselesi... İslam'ı önce kendi vücudumuzda
yaşamaktır asıl mesele. İnsan önce kendisini cennete layık duruma getirmelidir. Başkalarıyla
uğraşmak çıkmaz sokaktır… Yüzme bilmeyen bir insan boğulmakta olan birini kurtarmaya
çalışırsa ikisi de birbirine sarılarak boğulur. Bu sebepten, insan evvela kendini kurtarmalıdır. Su
alan gemi başka gemiyi kurtaramaz. Bu kurtarmada maneviyat ve maddiyat vardır. Bir şahıs,
manevi şüphelerden kendini kurtarabilmek için okuyacak, araştıracak, şüpheden şüphesizliğe
geçecek. Sonra öyle bir hayat yaşayacak ki onu tanıyanlar onun hayatına gıpta edecek.
Önemli şahsiyetler için yakınlarının onları yeteri kadar tanıyamadığı söylenir. Yakın
akrabalarınız bahsettiğiniz derdinizi paylaşıyorlar mı? Sizden etkilendiler mi?
İslamiyet'i öğrenmek yaşamak ve anlatmaktır bizim vazifemiz... Fakat ana-babamız,
çocuğumuz, eşimiz de olsa başkalarının İslam'ı öğrenip yaşamaları Allah'ın takdir edeceği bir
şeydir. Vazifemiz tebliğdir, irşad Allah'a aittir. Peygamberlerden birçoğu yakınlarını irşad
edememiştir. Peygamberimizin yakınları arasından bile cahiller, inkârcılar çıkmıştır. Mesela
amcası Ebu Leheb bunlardan biridir. Kur'an-ı Kerim 29 peygamberden misaller getiriyor; Hz. Lut
1/4
Hekimoğlu İsmail: “İslam Cemaatlerde Daha Kolay Yaşanır.”
Cuma, 03 Aralık 2010 13:21
aleyhi’s selam’ın karısından bahsediyor, Yusuf aleyhi’s selam’ın kardeşlerinden bahsediyor.
Bunlarla diyor ki: Senin karın Lut aleyhi’s selam’ın karısı gibi olabilir. Senin oğlun Nuh aleyhi’s
selam’ın oğlu gibi olabilir. Bütün bunlara rağmen senin vazifen İslam'ı öğrenmek, anlamak ve
yaşamaktır. Önemli olan budur.
Hasta ve yarı felçli olmanıza rağmen hala derdinizi insanlara anlatmaya devam
ediyorsunuz? Bu biraz sıkıntılı olmuyor mu?
Hastalık sevabımı artırıyor, günahlarımı azaltıyor. Bu dert değil sefadır. Yaşa gelince 1932
doğumluyum. Neredeyse 80 yaşındayım. 80 yıllık ömrüm kuş tüyü gibi uçup gitmiş. Bu geçen
zamanda Allah’ın rızasını kazanacak bir amel işledimse ne alâ…
Eserlerinizde Yunus Emre gibi hakikatleri en berrak haliyle ifade ediyorsunuz?
Üslubunuzu belirlerken dikkat ettiğiniz hususlar nelerdir? Öyle yazı yazmalıyım ki hamal “zor” demesin, Profesör de “basit” demesin. Her yazımdan her
makamdaki insan faydalansın… Adetullah böyledir. Meyve herkese faydalıdır, yazar da herkese
faydalı olmaya çalışacak. Ben kalemi elime aldığımda “Acaba okuyuculara nasıl faydalı
olabilirim?” diye düşünürüm.
Neden yazmayı tercih ettiniz?
Her şey zıddıyla bilinir. Ehli dalalet batıl davalarına hizmet etmek için çok büyük gayretler sarf
ediyorlar. Baktım romanla kendi davalarına hizmet eden insanlar var, ben de Minyeli Abdullah'ı
yazdım.
Eserlerinizde Bediüzzaman’ın etkilerini gözlemliyoruz. Neden Bediüzzaman sizin için
bu kadar önemli? Diğer âlimlerden fakı nedir?
Allah vazife taksimi yapmış. Nasıl ki her meyvenin tadı başka kokusu başka faydası başkaysa
aynen öyle de her âlimin vazifesi ayrı ayrıdır. Bediüzzaman Said Nursi de Allah tarafından
gönderilmiş bir baştabiptir. Derdi teşhis etti: Zaaf-ı iman… Eserlerini iman üzerine yazdı.
2/4
Hekimoğlu İsmail: “İslam Cemaatlerde Daha Kolay Yaşanır.”
Cuma, 03 Aralık 2010 13:21
Cevapsız kalan sorulara cevap verdi. Bu zamanda İslamiyet’i nasıl anlamalıyız, nasıl
yaşamalıyız, onun yollarını gösterdi. Onun sözleri insanlara tesir etti. Mıknatıs, demiri nasıl
çekerse o da bizleri çekip kendine bağladı. Üstad, okulla camiyi, akılla vahyi bütünleştirdi.
İslamiyet’in müspet ilim olduğunu ispat etti. Avrupalılar gibi yaşamanın felaketlerini gösterdi.
Ametü’nün altı esasını ispatlı olarak anlattı, bizler de okuduk inandık. Bu zamanda en önemli
mesele tahkiki imandır. Bu zamanda mutlaka bir cemaate mensup olmak lazım... İslamiyet
cemaatlerde daha kolay yaşanır ve anlaşılır. “Dünyaya ait işler, kırılmaya mahkum şişeler hükmündedir; sonsuz ahirete ait işler ise
gayet sağlam elmaslar kıymetindedir” Üstad’ın bu sözünü nasıl anlamalıyız?
Dünyaya ait işler, mevki makam sahibi olayım zengin olayım konforlu yaşayayım gibi
düşüncelerdir. Nefis şöhret ister. Adam istiyor ki etrafında insanlar toplansın, sözü dinlensin.
Halbuki hubbu cahtan, hubbu riyasetten şiddetle kaçınmak lazım. Yani reis olmak, baş olmak
sevdası... Ben şöyle yüksek yerlere geleyim, şöyle yüksek makamlar edineyim diyerek hizmet
etmek... Bu kişide ihlâs yoktur. Bana göre yaptığı bütün ameller havaya gidiyor. Bir adam
diyordu ki, “zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada şaşırır. Öyleyse ben zengin
olacağım.”
Zengin olmak için ne lazımsa yaptı. Bir zaman sonra çok hastalandı.
Doktorlar onu evine gönderdi. Bu demektir ki,
“git evinde öl.” O adama
dedik ki,
“h
ani para her şeyi hallediyordu?” “Gerçeği anladım ama iş işten geçti”
dedi. Müslüman'ın her sözü, her hareketi İslam'a uygun olmalı. Bu hal, külli ibadettir.
Buradan dünya ve ahiret işlerinin ayrı ayrı olduğu sonucuna gitmek doğru olur mu?
Müslüman için dünya işi ayrı, ahiret işi ayrı olamaz. Çünkü namaz kılan her Müslüman'ın
yaptığı helal işlerin bütünü ibadet hükmüne geçer. Böylece dünya ve ahiret bir bütün olarak ele
alınır, her ikisi de mamur edilir.
Hayatımızda her nedense terazinin dünya tarafı hep ağır basıyor?
"Benim, dünya ile olan misalim, bir ağacın altında biraz gölgelendikten sonra onu bırakarak
yoluna devam eden bir süvarinin misali, gibidir." Bu hadisten anlaşılacağı üzere masiva
(Allah’tan başka her şey) fanidir. Fani olana gönül verilmez. 3/4
Hekimoğlu İsmail: “İslam Cemaatlerde Daha Kolay Yaşanır.”
Cuma, 03 Aralık 2010 13:21
Madem ki dünya fanidir. Madem ki ömür kısadır. Öyleyse hayatımızın gayesi ne
olmalıdır?
Allah rızasını kazanmaktır. Bu noktaya gelmeyen Müslüman, bedavadan yaşar ve ölür. Hayatı
ona cenneti kazandıramamıştır. Allah bizi kendisini tanıyalım ve gerektiği gibi kulluk edelim diye
yaratmıştır. Asıl maksada ulaşabilmek önemli. Dünya, rehavet yeri, sefa sürme yeri değildir.
Eğer bunu, böyle kabul etmezsek, bedeli ağırdır.
Teşekkür ederim, Allah razı olsun.
Ecmain.
4/4
Download