....................................................................................................................................................................................................................................... YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy Piazzola, bandoneonu ile Astor Piazzola Tango müzi¤inde devrim yapan sanatç› Piazzola, 11 Mart 1921’de Arjantin’in başkenti Buenos Aires’ten 400 kilometre uzakta, Atlantik kıyısında bir sayfiye yeri olan Mar del Plata’da doğdu. Yoksul bir İtalyan göçmeni olan ailesi 1924 yılında New York’a gelip yerleştiler. Babası müzisyendi ve o dönemin efsanevi adı şarkıcı ve besteci Carlos Gardel’in orkestrasında çalıyordu. Evlerinin bulunduğu semt, küçük Astor’un yetişmesi yönünden çok kötüydü. Mahalle arkadaşlarından Rocky Marciano sonradan dünya ağır sıklet boks şampiyonu olacak; ama öteki arkadaşlarının bir bölümü New York’taki Sing Sing, bir bölümü de Kaliforniya’daki Alcatraz Hapisanesi’nde zorunlu olarak yaşamlarını sürdüreceklerdi. Ama Astor’u müzik kurtardı diyebiliriz. Dokuzuncu doğum günü armağanı olarak babası ona pırıl pırıl bir bandoneon almıştı.Bandoneon, akordeona benzer bir çalgıdır. Almanya asıllıbu müzik aleti daha sonra tango ile bütünleşmiş ve Arjantin orkestralarının vazgeçemeyeceği bir enstrüman olmuştur. Bandoneonu tangonun ruhu olarak tanımlayan Piazzola, akordeonla tango çalmayı, dondurmayı hardalla yemeye benzetir. Astor bir taraftan bandoneon çalma derslerine devam ederken diğer taraftan da tangonun yeni formunu oluşturmuş, birçok yönetmenin filmlerine ruh katmış, caz, klasik müzik ve geleneksel tangonun harmanlanmasından oluşan yeni bir müzik türü yaratmıştır. sağlam b i r müzik kültürü edinebilmek için piyanist Bella Wilda’dan teorik müzik dersleri alıyordu. Nitekim Astor yaşamı boyunca bir Bach ve Rachmaninov fanatiği oldu. B andoneon derslerine başlayalı henüz bir yıl olmuştu ki, tango şarkılarının unutulmaz adı Carlos Gardel iyi bir bandoneoncu arıyordu. Astor’u dinleyip çok beğendi ve hemen orkestrasında görev verdi. 1936 yılında Piazzola’nın ailesi tekrar Mar del Plata’ya döndü. Astor burada da boşdurmayıp bir tango orkestrasında çalışmaya başladı. 1938’de Buenos Aires’te şansınıdenemeye karar verdi. Bir süre ufak tefek işler yakalayan Astor, bir yıl sonra Anibal Troilo orkestrasında iş bulup uzun sure bu orkestra ile çalıştı. Başarı merdivenlerini hızla tırmanırken bandoneon çalma konusunda da zirveye ulaşmıştı. Tüm başarılarına ve yoğun çalışmalarına karşın teorik müzik eğitimine de bıkmadan usanmadan devam ediyordu; çünkü iyi bir müzisyen olabilmek için çok iyi müzik bilgisine gereksinimi olduğunun bilincindeydi. T roilo grubundan 1944 yılında ayrılıp şarkıcıFrancisco Fiorentino’ya eşlik edecek kendi orkestrasını kurdu. 140 Bu arada, orkestrası kendi bestelerini de seslendiriyordu. 1949 yılında dans müziğine bir süre ara verdi ve Ravel, Bartok, Stravinsky çalıştı, Amerikan caz müziğini inceledi. 1954 yılında kazandığıbir bursla Paris’e gitti. Burada tanıştığımüzisyenler ve özellikle Nadia Boulanger, ona özellikle tangoyu bırakmayıp tekrar canlandırmasını ve daha değişik bir yorum kazandırmasını önerdi. 1955’te Buenos Aires’e dönen Astor hemen, sekiz kişiden oluşan bir grup kurdu. Bu grup, bir şarkıcıya ya da dansçıya eşlik etme yerine yalnızca müzik yapıyordu. 1958’de grubu dağıtarak New York’a gitti. 1960’da tekrar Buenos Aires’e dönüp beş kişiden oluşan yeni bir grup kurdu. 1973’de bir kalp krizi geçirdi. İyileştikten sonra daha duygusal bir ortamda yaşam sürmeyi düşünerek İtalya’ya geldi. 1976’da Buenos Aires’te büyük bir konser verdi. N e yazık ki Astor Piazzola’nın ünüher gün artarken sağlığıise gün be gün düşüş gösteriyordu. 1988’de bypass ameliyatıoldu; ama çabuk toparlandı ve 1989’da büyük bir turneye çıktı. 1990’da tekrar bir kalp krizi geçirdi. Bu kriz onun çalışma ve beste yapma yaşamının sonu oldu. Yaklaşık iki yıl sonra 4 Temmuz 1992’de, ardında birbirinden güzel besteler ve saygın bir ad bırakarak çok sevdiği Buenos Aires’te yaşama veda etti.•