Ali Eren Sürmeli YAZILI OLMAYAN KURALLARIN DİL İLE İLİŞKİSİ

advertisement
Ali Eren Sürmeli
YAZILI OLMAYAN KURALLARIN DİL İLE İLİŞKİSİ
Biz mi koyuyoruz kuralları bu dünyada? Yoksa dünyanın baştan beri kuralları var mıydı? Bu
sorular geldi aklıma Murat Özyaşar'ın Sarı Kahkaha adlı kitabını okuyunca. Hatta tam olarak ''Yan''
isimli öyküsündeki bir ayrıntı sebep oldu düşünmeme. ''Bir çay, bir çay, bir çay'' diyerek içtiği üç çayın
her birinin parasını ayrı ayrı veren Kerim adlı karakterden bahsediyor Özyaşar. ''Oysa hesaba kalkan
herkes toptan söylüyor ne içtiğini; üç melengiç, dört kahve, yedi çay... Bunu böyle demeyi ne zaman
öğrendik, ilk kim kurdu bu toptan cümleyi. Başka bir aklı var Kerim'in, oldukça eski, sakatlanmamış
daha. Dünyanın erken vaktinden gönderilmiş''(5). Böyle bir insanla karşılaştığımızı düşünelim. İlk
izlenimimiz ''Bu adam deli herhâlde!'' olur büyük ihtimalle. Neden ''Üç çay'' demediğini düşünürüz.
Ancak asıl düşünmemiz gereken şey şu: Biz neden ''Üç çay'' diyoruz? Kime göre doğru?
Hepimizin bildiği ve uyguladığı birtakım yazılı olmayan kurallar var. Bu kurallar birçok kişinin
düşünmeden, sadece alışık olduğu için uyduğu kurallar. Peki bu kurallar bir zamanlar birilerinin
koyduğu kurallar mı, yoksa kendi kendiliğine oluşan kurallar mı? Mesela Kerim'in yaptığı gibi üç çayı
tek tek ödemek neden mantıksız? Bu kurallar tamamen çoğunluk o şekilde yaptığı için mantıklı
geliyor bize. Yeni doğan bir çocuğa bu kurallar öğretilmezse, bu kuralları uygulayacağını
düşünmüyorum. Çünkü doğal olarak oluşmayan, tamamen toplumsal düzende sırıtmamak için
uyguladığımız kurallar bunlar. Doğru veya yanlış olduğunu söylemiyorum, sadece topluma uyum
sağlamak için yaptığımız şeylerden biri olduğunu söylüyorum. Yeni doğan bir çocuğun o toplumun
dilini bilmemesi gibi, bu gibi kuralları da bilemez. Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araçtır.
Ancak hiçbir insan bir dil bilerek ile doğmaz. Dili, konuşmayı sonradan öğrenir. Bu yazılı olmayan
kurallar da aynı şekilde sonradan öğrenilir. O sebepten bu kuralları uygulamayan birini, mesela
Kerim'i, deli statüsüne koymak çok mantıklı değil. Özyaşar'ın dediği gibi ''Başka bir aklı var Kerim'in,
oldukça eski, sakatlanmamış daha. Dünyanın erken vaktinden gönderilmiş''. Ancak başka bir konuya
değinmek istiyorum. Bu kurallar toplumun iyiliği için mevcut. Dil olmadan anlaşamayacağımız gibi, bu
kurallar olmadan toplum hâlinde yaşamamız da mümkün değildir. Her ne kadar doğal olarak
oluşmasalar da bu kurallar toplum hâlinde yaşayabilmemiz için varlar. Tiyatro veya sinemada bilet
için insanların kuyruğa girmediğini düşünelim. O gişede bir kargaşa, bir kaos oluşur. Toplumsal
kurallar işte tam da bu sebepten dolayı, kargaşayı ve kaosu önlemek için mevcut.
Toplumsal yaşamın işleyişini kolaylaştıran yazılı olmayan birçok kural mevcut. Bu kurallar her
ne kadar hayatın en başından beri var olmasalar da, var olmalarının sebebi hayatı kolaylaştırmak.
''Bir çay, bir çay, bir çay'' demek yerine ''Üç çay'' demek, zorunda olmadığımız ancak hayatımızı
kolaylaştırmak için kullandığımız bir söz. Nasıl dil hayatımızı kolaylaştırmak için, iletişim kurabilmek
için, toplum hâlinde yaşayabilmemiz için varsa, bu yazılı olmayan kurallar da aynı sebeplerden dolayı
var. Her ne kadar her birimiz birer birey olsak da insanlar toplum hâlinde yaşayabilmek için varlar ve
bu kurallar da olmak zorunda. Bu kuralların olmaması yukarıda bahsettiğim gibi toplumu kargaşaya
ve kaosa sürükler. Bu kurallar hakkında düşünmeme sebep olan Sarı Kahkaha adlı kitabı herkese
öneririm.
Kaynakça:
Özyaşar, Murat. Sarı Kahkaha. İstanbul: Doğan Kitap, 2015. E-kitap.
Download