popülist türk gençliği biz kimiz milli mücadelede istihbarat

advertisement
Tarihin tekerrürü Genç Türkleri yeniden gün yüzüne çıkardı
Genç Türkler
Sayı 1 • Nisan 2017
BİZ
KİMİZ
MİSYON VE VİZYONUMUZ
MİLLİ
MÜCADELEDE
İSTİHBARAT
VAHDETTİN
VE ATATÜRK
İLİŞKİSİ
POPÜLİST
TÜRK
GENÇLİĞİ
CEHALET VATANA İHANETTİR
T-34
Var olduğu dönemin en
iyi tanklar arasında yer
alan T-34’ün hikatesi
İMPARATOR BASİELİOS
RÖNESANS PADİŞAHI FATİH SULTAN MEHMET HAN
BİZ KİMİZ?
GÖRÜNÜM
cut düzeninde ayrıştırıcı, çıkarcı ve şekilcilikten öteye gidemeyen
oluşumlar olmaktan ileri gidememektedir. Aynı zamanda particilik
Genç Türkler; tarihin tekerrürün kaçınılmaz gereği olarak, vatan-
türevi oluşumların hareketimizin temelini oluşturan çok seslilik ve
perver gençler arasında tekrar canlanan, iki yüz yıllık yenilikçi,
farklı görüş zenginliğini baltalayacağı da kaçınılmaz bir gerçektir.
ilerici ve milli bir hareketin bugünkü temsilcileridir. Ortak paydası
Genç Türkler, siyasi dogmaların arkasına sığınan ideolojik
vatan sevgisi olan bu oluşumun, hiçbir ideoloji ile doğrudan veya
oluşumların, çözümden uzak kutuplaştırıcı siyasetçilerin, kirli
dolaylı yoldan bağı olmaksızın, tek amacı Türk yurdunun bugünü
emelleri için yurtsever gençleri kullanan parti ve temsilciliklerinin,
ve geleceği için çalışmak, fikirler üretmek, devletin ve milletin
temel işlevini yerine getiremez olup kuruluş amacından tama-
huzuruna katkı sağlamaktır.
men sapmış siyasal gençlik hareketlerinin ve örgütlerin tam
Hareketimizin bugünkü durumu; aynı amaçlar doğrultusunda
karşısındadır. Tüm bunlara tepki olarak vatansever gençler
benzer isimlerle kurulan oluşumlarca yayılmakta, benimsenme-
tarafından etrafında buluşulan tek birleştirici milli harekettir. Tüm
kte ve adım adım büyümektedir. Toplumda Genç Türkler gibi
bu yolundan sapmış yapılan aksine Genç Türkler; küresel güçlerin
harekete geçmeye hazır, vatan aşkı ile yanıp tutuşan gençlere
uzantısı siyasi partilerden uzak, kalıplara sıkıştırılmış ve adı artık
ulaşarak güçlenmekte, genç nesle hareketimizin temellerini
sadece bir terim olarak kullanılan ideolojilerden bağımsız, hür bir
atmak en büyük gayemizdir. Genç Türkler oluşumunu muhak-
harekettir. Toplumda yayılma ve tanınma yöntemimiz; fikirlerimizi
kak tamamlayacak, dönemin siyasal ve toplumsal yapısı müsait
bir dernek, bir parti, bir örgüt adı altında değil; her birinin ayrı ayrı
olduğunda temelini attığımız hareket meyvelerini verecek, Genç
karakterleri olan, farkındalığı yüksek gençlerce topluma birleştirici
Türkler ülkenin geleceği adına söz sahibi olabilecek, kamuoyu
ve yapıcı bir şekilde aktarmak ve halktan dönüt almak üzerine
oluşturabilecek güce erişecektir.
kuruludur.
Genç Türkler hayalperest değil gerçekçidir, harekete hazırdır,
fedakârdır, çalışkandır, ilericidir, bilimin ışığında ilerler ve en önem-
Genç Türkler siyasal olaylara tepkisini eleştirdiği yozlaşmış
lisi vatanseverdir. Bu sebepledir ki vatanı ve milleti için hareket
oluşumlar gibi onlarca yıllık boş ve faydasız sloganlar atarak,
ederken kanunsuz, nizamsız bir eylemde bulunması söz konusu
gereksiz yıkıcı eylemler yaparak vermez. Aksine çağdaş politik
dahi olamaz.
hamlelere ve kavramlara hâkim bir şekilde siyaset, toplum ve
Genç Türkler kanun dışı örgüt ve partizan topluluğu değildir. Genç
tarih biliminden faydalanarak gerek medyada, gerekse de sosyal
Türkler vatan ve millet adına faydalı olacak her fikre açık, aynı
ortamlarda karşı algı ve görüş oluşturarak somut bir mücadele
zamanda da gelişmek için farklı fikirlere saygılı, muhtaç, bağımsız
verir. Beyinlere şiddet, umutsuzluk ve korku değil, fikir ve umut
ve vatansever bir harekettir.
eker. Bunlar hoş hülyalardan ve vaatlerden uzak gerçekçidirler.
Bundan iki yüz yıl önce Avrupa’nın “Jön Türkler” olarak bahsettiği
Son tahlilde amacımız vatanperver gençliği ümitsizlikten ve
asker, devlet adamı ve sanatçılardan oluşan Genç Türk hareketini
kendi içinde parçalanmaktan korumaktır. Bu ümitsiz ve nefret
oluşturan atalarımızın tarihte karşılaştığı zorluklardan ders alarak,
dolu ortamdan faydalanıp vatansever gençleri zehirleyen
başarılarından ise övünç duyarak vatanımızın ve milletimizin
şovenist oluşumların deli saçması hayallerinin gençlerimizi
geleceğine hizmet etmek için tekrar canlandırdığımız Genç Türkler
uyuşturmaktadır.
hareketi kutlu olsun!
Genç Türkler, son milli gençlik mutabakatıdır.
GELECEĞE BAKIŞ
Vatan sever gençler birleşin!
Genç Türkler hareketinin ilk hedefi vatanperver gençleri ortak
bir nokta birleştirebilmektir. Bu ortak nokta vatan ve hürriyet
sevdasından başka bir şey değildir. Genç Türklerin uzun vadeli
hedefi ise canlanan bu birleştirici, milli bilinci sürekli uyararak gençlik arasında zinde ve de canlı tutmaktır. Zira saygıdeğer merhum
başkomutanımız Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün de söylediği gibi
bütün ümidimiz gençliktedir.
Genç Türklerin kısa vadeli örgütlenme planlamaları arasında
paticilik, dernekçilik, teşkilatçılık yoktur. Bu yapılar günümüz mev-
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 3
MUHAMMET TEKIN
Yazar: Kürşad Yavan
MİLLİ MÜCADELEDE İSTİHBARAT
FAALİYETLERİ.
da, yurtdışında, özellikle elçiliklerde de
Kongresi ile birlikte, Osmanlı Devleti’nin
konuşlanmıştı.
toprak bütünlüğü Avrupalı Devletler
Sultan’ın kurduğu bu teşkilatın en büyük
tarafından kontrole alınmış olduğu için,
Teşkilat-ı Mahsusa’nın ilk adımı olarak
amaçlarından biri de, 1889 yılında kurulmuş
istihbarat faaliyetleri içe dönük olarak
kabul edilebilir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın
olan İttihad-i Osmani Cemiyeti’nin faaliy-
devam ediyordu.
resmi kuruluş tarihi 1914’dür. Dönemin
etlerini takip etmek ve Sultan’a karşı olan
Bu istihbarat faaliyetleri, neredeyse Jön
Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından kuru-
Her devletin bir istihbarat ağı, bu istihbarat ağına da verdikleri bir isim vardır. Osmanlı Devleti de, tıpkı diğer devletler gibi istihbarata
bu örgütü kontrol altında tutmaktı. Bu
Türklerin sonunu getirmişti. Artık Paris’te
lan teşkilat Pantürkizm’inden ilham alır.
önem vermiş ve Sultan Abdülhamid zamanında da resmi olarak bir Hafiye ağı kurmuştur. Her ne kadar bu hafiye ağı, sultanın istibdatçı
örgüt daha sonra İttihad ve Terakki adını
sadece Ahmed Rıza mücadele etmeye
Teşkilat-ı Mahsusa, resmi adı ile Umur-ı
yönetiminin bir teminatı olarak kurulmuş ve daha çok yönetime karşı olanları curnallemek amacıyla faaliyet göstermiş olsa bile modern
alacaktır. Bu amaç doğrultusunda, hafi-
devam ediyor, o da bin bir zorluğa maruz
Şarkıyye Dairesi, gönüllü birliklerden
Türk istihbaratının başlangıcı sayılabilir. Şöyle ki; 1877 yılında Kitabet Kadrosu adıyla bilinen bir haber alma örgütünün, 1896 yılı itibariyle
yeler, Jön Türklerin yoğun faaliyet göster-
kalıyordu. 1902 yılındaki Jön Türk Kongresi
oluşan, çete mücadelesi veren ve düşman
sayısının artması ve polis şeflerinin de Saray’a bilgi aktarması ile istihbarat örgütünün yapısı tam olarak oturmuştur.
dikleri Paris’e giderek para yoluyla cemi-
de İttihatçılar arasındaki ayrılıkları arttırdı
hatlarına sızıp bilgi toplayan bir teşkilattan
Daha da ilerleyen zamanlarda, Başkitabet görevlisinin, Babıali’yi bile sıkıştıracak tarzda faaliyetlere girişmesi ve hemen ardından, padişahın
yetin önemli simalarını susturmuşlardır.
ve Ahmed Rıza, iyice yalnız kaldı. İşte o
ibaretti. Bu yaptıkları göz önünde bulun-
izni ile sadrazamları bile sorgulayacak kadar ayrıcalıklara sahip olmaları, Hafiye Teşkilatı’nın resmi olarak istihbarat örgütü olmasına sebe-
Hatta o dönem Jön Türklerin liderlerinden
dönemlerde bir iletişim kopukluğunun
durulursa, Sultan’ın Hafiye Teşkilatı’ndan
biyet vermişti.
Mizancı Murad, Abdülhamid’in verdiği
farkına varan Ahmed Bey, haberleşme
ayrıldığı ve farklı amaçlarda hareket ettiği
Bahsi geçen istihbarat faaliyetlerinin doğrudan Sultan Abdülhamid’e aktarılması, şüphesiz Hafiye Teşkilatı’nın devlete değil, bireye bağlı
görevi bile kabul etmiştir.
ağının önemini kavrayarak Bahattin Şakir’i
anlaşılabilir. Öncelikli görevi düşman
olduğunu gösterir. Hafiye Teşkilatı’na bağlı Hafiyeler, ellerine geçen raporları Saray’a gönderirlerdi. Bu raporlara Curnal, veya Jurnal deni-
Abdülhamid, Hafiye Teşkilatı sayesinde,
haberleşme ve Jön Türkler arasındaki
hatları üzerinde bilgi toplayıp, sabotaj
yordu. Saray’a curnal gönderen biri, verdiği istihbarat doğruysa para ile ödüllendirilirdi.
kendisine karşı kurulan gizli örgütleri
iletişimden sorumlu kişi yaparak ilk adımı
eylemleri düzenlemek olan Teşkilat, 1919
Her ne kadar Hafiye Teşkilatı, iç sesleri bastırmak ve ülke içerisinde padişaha karşı olanları tespit etmek amacı ile kurulmuş olsa
etkisizleştirmeyi başarıyordu. 1878 Berlin
atmış olur.
yılında kapatılmıştır.
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 5
Bu, ileride kurulacak olan
Cemiyet’in kuruluş amaçlarından birisi de, Ermeni Tehciri yüzünden
olarak görüyordu.
savaş suçlusu sayılan İttihatçıların, İstanbul’daki varlıklarını başka
Karakol Teşkilatı, Mustafa Kemalsiz bir şekilde yoluna devam eder-
bir isimle devam ettirmek istemeleridir. Bu amaç doğrultusunda
ek, İstanbul içinde hücre sistemi ile örgütlenmeye gitti. Bu hücrel-
İstanbul’da kalan ve saklanan bütün İttihatçıları cemiyete davet
erden ilki Topkapı Grubu’dur. Daha sonra Şehremini, Eyüpsultan,
etmeye başlayan Kara Kemal fiili faaliyete geçerken, Kara Vasıf da
Kasımpaşa, Bayezid, Aksaray, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Üsküdar,
Karakol’un nizamnamesini kaleme almıştır.
Beykoz, Kavak, Sarıyer, Beşiktaş ve Galata hücreleri kurulmuştur.
Karakol Teşkilatı’nın nizamnamesinde geçen en can alıcı nokta 4.
Teşkilat, ilk başlarda basın yoluyla mücadeleye girişmiştir. Bu ama-
Maddeydi. Bu maddede meydan okurcasına şöyle söyleniyordu;
çla İleri Gazetesi’nde yazılar yazılıp halk uyandırılmaya çalışılmıştır.
Karakol’un dahildeki faaliyeti, milli ve mülki birliği hürriyet ve
Kemalettin Sami, bu basın propagandasından sorumlu kişi olmuş
tabii hakları meşru ve sessiz teşebbüslerle temine matuf ve
ve kamuoyu oluşturarak İngiliz ve Fransızlara karşı Aydınlar Grubu
maksur olup, şu kadar ki her hürriyeti boğan, her hakkı ezen
ile ortak mücadele yürütmüştür. Yarbay Edip Servet Bey ise, casu-
ve yalnız kuvvet ve menfaat önünde secde eden müstebitlere
sluk faaliyetlerinden sorumlu olmuş ve düşman karargahlarıyla
karşı zaruret duyuldukça ihtilal silahına sarılacak ve kırılmaz
işbirlikçilerin arasına sızma operasyonları düzenleyerek çok
bir azim ile yumruğunu sallayacak, hür ölecek fakat esir ve zelil
sayıda belge ele geçirmiştir. Ayrıca düşman elçiliklerine ajanlar
yaşamayacaktır!
yerleştirerek ele geçirilen bütün bu belgeler, şifreli bir şekilde
Karakol, hücre sistemi temelinde örgütlenmişti. Hücre üyeleri,
Anadolu’ya iletilmiştir.
tıpkı İttihat ve Terakki’de olduğu gibi isimle değil numaralar ile
Kısa zamanda örgütlenmesini tamamlayan Karakol Cemiyeti’nin
kodlanmışlardı. Baha Sait din adamlarını, Galatalı Şevket gazete-
Milli Mücadele’ye yaptığı en büyük katkı, silah, cephane ve
cileri örgütlemekte, Kemalettin Sami ise öğrencileri örgütlemek-
subayların İstanbul’dan gizlice Anadolu’ya kaçırılması ve İngiliz
Milli Mücadele’de İstihbarat Faaliyetleri
teydi. Bunlar arasında en aktif çalışan kişi Galatalı Şevket’in adamı
Muhipleri Cemiyeti’nin planlarının Mustafa Kemal Paşa’ya iletilme-
Süleyman Nazif’ti. Öyle ki 8 Ocak 1919 yılında, General Esperey’in
si olmuştur.
A-) Karakol Teşkilatı
İstanbul’a girişini alaycı bir şekilde kaleme alan Nazif tutuklanarak
Cemiyet, İstanbul’dan, Anadolu’ya geçmeye çalışan asker ve siv-
idama mahkum edilmişti. Fakat bu karar asla uygulanamadı.
illerin güvenilir olduklarını göstermek amacıyla tavassut bel-
Mustafa Kemal Paşa da, Samsun’a çıkmadan önce Karakol
gesi vermiştir. Cemiyet bir yandan Anadolu’nun direktifleri
Teşkilatı’nın varlığından haberdar oldu. Cemiyet, Mustafa
doğrultusunda çalışırken, diğer yandan da Paşavat denen İttihatçı
Kemal’in yanında olduğunu belirtmekle birlikte, gizliden başka bir
liderlerden de emir almıştır. Halil Paşa’nın İstanbul, Nuri Paşa’nın
düşünceyi de geliştirmeye çalışmaktaydı. Bunda, yurtdışında bulu-
Ardahan’daki cezaevlerinden kaçırılmaları hep Karakol’un işidir.
nan İttihatçıların direktiflerinin olduğu muhakkaktır. Bu düşünce,
Karakol, Anadolu’da örgütlenebilmek amacıyla bütün ordu
Mustafa Kemal Hareketi ve Milli Mücadele’nin İttihat ve Terakki
makamlarına ve sivil kuruluşlara tüzüğünü göndermiştir. Bunun
uzantısı olduğunu yaymak, ve Sarı Paşa’yı bu çizgiye çekmektir.
hemen ardından Mustafa Kemal Paşa, 9 Ağustos 1919 yılında
Bu düşünce, Enver Paşa’nın Anadolu’ya tekrar girememesi ve
yayınladığı bir genelge ile; “Cemiyetle bir ilişkisinin olmadığını,
halkın İttihad ve Terakki nefretinin bastırılamaması yüzünden rafa
ikililik yaratılmaması gerektiğini ve cemiyeti araştıracağını”
kaldırıldı ve uygulanamadı.
belirtmiştir.
Bir diğer gerçekte, Karakol Cemiyeti’nin belirli bir süre lider-
Karakol Cemiyeti ile Mustafa Kemal arasındaki uçurum bu
siz kalmasıydı. İlk başlarda Halil Paşa’nın liderliğe gelmesi
açıklamadan sonra hayli derinleşmiştir. Cemiyetin, Milli Mücadele’yi
kararlaştırıldı lakin kendisinin Erivan’a atanması, merkezi İstanbul
İTC’ye bağlama fikri Mustafa Kemal tarafından anlaşılmıştır. Sarı
olan teşkilata liderlik yapmasını engelledi. Daha sonra Nuri Paşa
Paşa, bunu Kara Vasıf Bey’e iletmiş ve aralarında bir tartışma
bu iş için düşünülse bile, onun da Kafkasya’ya atanması, teşkilatın
çıkmıştır. Fakat Karakol, İstanbul’da bir hayli güçlendi ve Mustafa
planlarını suya düşürdü.
Kemal’den bağımsız hareket etmeye başladı.
En sonunda, liderliği üstlenmesi için Mustafa Kemal Paşa ile
28 Haziran 1919’da Rami Kışlası’nın deposunda büyük bir yangın
Cevat Abbas üzerinden iletişime geçildi. O günlerde Mustafa
çıktı ve işgal kuvvetlerinin cephaneleri tümüyle imha oldu. Bu
Kemal, Şişli’de ikamet ediyordu. Halil Paşa’nın anılarına göre,
sabotaj eylemi, Karakol Teşkilatı’nın İstanbul’da yaptığı en büyük
Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya gideceğini biliyordu ve milli bir
eylem olarak tarihe geçti.
direniş kurmayı çoktan kafasına koymuştu. Anadolu’da bir direniş
Karakol Teşkilatı, Kara Kemal Bey’in kurduğu Beşler Örgütü ile
başlatmanın daha mantıklı olacağına inanan Mustafa Kemal,
ayrı bir oluşum içine gitti. Bunun yanı sıra, Kuvay-ı Milliye grupları
Karakol’un bu teklifini reddetti.
oluşmaya başladığı sırada Karakol, Anadolu’ya ulaşım için yeni
Sarı Paşa’nın bu teklifi reddetmesindeki en büyük etken,
bir örgüt olan Menzil Teşkilatı’nı örgütledi.
İttihatçılara güvenmemesiydi. Keza Enver Paşa’ya hizmet ettikleri-
Anadolu tarafından Dudullu üzerinden çizilen Menzil hattından
ni biliyordu çünkü İTC’nin tartışmasız askeri fraksiyonunun lideri
devam ediyordu. Burada görev alan subayların üzerinde gizli bir
Enver Paşa’ydı. Mustafa Kemal, hem cemiyette, hem savaşlarda
Karakol damgası bulunuyordu. Mustafa Kemal, istediği subayların
hem de sosyal hayatta, Enver’in hep gerisinde kalmıştı. Ayrıca,
ismini cemiyete iletiyor ve cemiyet de bu subayların Anadolu’ya
Ermeni Soykırımı ve savaş yenilgisi yüzünden Cemiyet’i kirlenmiş
atanmalarını sağlıyordu.
Milli Mücadele zamanında faaliyet gösteren haber alma örgüt-
toprakları geri alma umudu vardır. Ayrıca büyük devletlerin
leri, kısmen de olsa Teşkilat-ı Mahsusa ile bağlantılıdır. Karakol
Osmanlı’yı kendi aralarında paylaşacakları korkusu da yöneticiler
Teşkilatı’nın kurucusu Kara Kemal Bey, Teşkilat-ı Mahsusa
arasında hakimdi. Bunun yanı sıra Osmanlı parasızdı ve Almanlar
tarafından doğuya gönderilen ajanlardan sadece biriydi.
harp boyunca Osmanlı’ya para yardımında bulunmuşlardı.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir diğer önemli faaliyeti ise, Cihan Harbi
Savaş, Osmanlı açısından tam bir hezimetle sonuçlandı. 10 Ocak
zamanında, Müslüman ülkeleri, İtilaf Kuvvetleri’ne karşı örgütle-
tarihinde Sarıkamış’ta, 3 Şubat tarihinde de Kanal Harekatı’nda
mekti. Özellikle Ohrili Eyüp Sabri Bey, İtalyanlara karşı Arnavutları
ordu büyük kayıplara uğradı. Çanakkale Savaşı’nda ise galibiyet
teşkilatlandırmış fakat hükümetin ihaneti sonucu başarısız
alınsa bile çok sayıda şehit verildi. En büyük başarı ise Halil Paşa
olmuştur.
komutasındaki Kut Muharebeleri’nde kazanıldı.
Yine aynı şekilde, 1914 Ağustos’unun başlarında, Enver Paşa’nın
Savaşın kaybedilmesi kesinleşince, İttihad ve Terakki Fırkası 1
emri ile Teşkilat-ı Mahsusa’nın ajanları Afganistan’a giderek
Kasım tarihinde kendini fes ederek hükümetten çekildi. 1 Kasım
İngilizlere karşı yerli halkı örgütlemeye çalışmışlardır. Bu amaçla
gecesi ise başta Enver, Talat ve Cemal olmak üzere 8 İttihatçı lider
Rauf Bey ve Süleyman Şefik Paşa Afganistan’a hareket etmişlerdir.
bir Alman zırhlısı ile ülkeyi terk ettiler. 13 Kasım tarihinde İstanbul
Curnalcilikten Teşkilat-ı Mahsusa’ya geçiş, Türk istihbaratı açısından
işgal edildi ve resmen devlet yenilmiş oldu.
mühim bir yer kaplamaktadır. Saray’ın hafiyelerine karşı, etki tepki
Bu dakikadan itibaren, ülkeye giriş yapmak için çabalayan İttihatçı
sonucu doğan Umur-i Şarkıyye Dairesi, işgal yıllarında kilit roller
liderlerden Talat Paşa Berlin’de, Cemal Paşa Tiflis’te, Enver Paşa da
oynayarak milli mücadeleye büyük katkılar sağlayan istihbarat
Tacikistan’da şehit oldular. Anadolu’da ise Mustafa Kemal Paşa
teşkilatlarına örnek olmuş ve modern Türk istihbaratının temel
komutasında bir Milli Mücadele Hareketi başladı.
taşlarını oluşturmuştur. Bu istihbarat ağı, sadece milli mücadele
zamanında değil, Cumhuriyet’imizin ilk yıllarında da aktif görevler
üstlenerek yeni devletin ilk resmi dairelerinden birini meydana
getirmişlerdir.
Birinci Cihan Harbi, hızla sanayileşen ve silahlanan dünyanın kutuplara ayrılması sonucu patlak veren ve geniş bir coğrafyaya yayılan
Mondros Mütarekesi’nin hemen sonrası, İstanbul’daki azınlıkların
bir savaştır. Savaşın her ne kadar görünen sebebi Avusturya
taşkınlık çıkartması, ve İtilaf Kuvvetleri’nin gemilerinin İstanbul
veliahdının Sırp bir milliyetçi tarafından öldürülmesi olsa bile, asıl
Boğazı’na demirlenmesi, İstanbul’da gizli bir teşkilat zorunluluğu
sebep, hız kazanan silahlanmanın ve sömürge yarışının durdu-
doğurmuştur.
rulamaz hale gelmesidir. Bu yarışta en ön safta yer alan İngiltere
Bu zorunluluk sonucu ortaya çıkan ilk direniş ve istihbarat örgütü
ve Almanya’nın, aynı şekilde silahlı savaşta da ana unsurları
Karakol Cemiyeti’dir. Karakol Cemiyeti, İttihatçılar tarafından
oluşturması, bu tezi doğrulayacak niteliktedir.
kurulmuş, Milli Mücadele’ye silah, teçhizat ve adam kaçırmış,
28 Haziran 1914 tarihinde Saraybosna’yı ziyaret etmekte olan
haber alma hizmetleriyle büyük yardımlarda bulunmuştur.
Avusturya veliahdı ve eşinin, Sırp milliyetçisi bir tetikçi tarafından
Cemiyet, İttihat ve Terakki’nin devamı niteliğinde olup, Enver
öldürülmesiyle Cihan Harbi başlamış oldu.
Paşa’nın emri ile Mondros’tan kısa bir süre sonra kurulmuştur. Yine
28 Temmuz 1914 tarihinde ise Avusturya, Sırbistan’a savaş ilan
Enver Paşa’nın emri ile Teşkilat-ı Mahsusa depolarından, cemiyete
ederek ilk fiili adımı attı. Bunun üzerine de Almanya 1 Ağustos
savaş malzemeleri sağlanmıştır.
tarihinde Rusya’ya, 3 Ağustos tarihinde Fransa’ya, 4 Ağustos tari-
Karakol Cemiyeti’nin resmi kurucuları eski İaşe Nazarı Kara Kemal
hinde ise Belçika’ya savaş ilan etti. İngiltere ise 4 Ağustos tarihinde
ve Miralay Kara Vasıf Bey’dir. Diğer önemli şahsiyetler arasında
Almanya’ya savaş ilan ederek safını netleştirdi.
Emekli Yüzbaşı Baha Said, Galatalı Şevket, Yenibahçeli Ahmed
Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi ise ancak kasım ayında
Şükrü, Halil Paşa, Japon Rıza, Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk
olmuştu. Almanya’ya ait Goeben ve Breslau zırhlıları İngiliz takib-
vardır. Bu isimlerin hepsi, eski İttihat ve Terakki üyesidir. Bu da,
inden kaçarak 11 Ağustos 1914 tarihinde Enver Paşa’nın izni
Karakol Cemiyeti’nin, İttihat ve Terakki’nin illegal bir devamı
ile Marmara’ya girdiler. Osmanlı Devleti, bu gemilerin isimlerini
olduğunu açıkça ortaya koyar.
Yavuz ve Midilli yaparak satın aldığını açıkladı ve Amiral Şuşon da
Karakol Cemiyet’i, ilerleyen zamanlarda daha da güçlendi ve yeni
olmak üzere bütün mürettebata Osmanlı üniforması giydirildi. Bu
katılımlarla büyümeye başladı. Malta’da savaş esiri olarak tutu-
gemiler 29 Ekim tarihinde Enver Paşa’nın 22 Ekim’de verdiği emir
lan Eşref Kuşçubaşı, savaş esirlerinin değişimi sonucu İstanbul’a
doğrultusunda Rus limanlarını bombalayarak Osmanlı Devleti’ni
dönerek Karakol Teşkilatı’na katıldı. Daha sonraları yakalanması
savaşa sokmuşlardır.
emredilen Kuşçubaşı, Ege’ye giderek milis kuvvetlerine katıldı ve
1 Kasım tarihinde Rusya, 2 Kasım’da Sırbistan, 3 Kasım’da Karadağ,
Karakol’un bölgede teşkilatlanmasına yardımcı oldu.
5 Kasım’da da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş ilan
Karakol Teşkilatı’nın idare merkezi, Bab-ı Ali Caddesi’ndeki Resne
ettiler.
Fotoğrafhanesi’nde bulunan Baha Said Bürosu’ydu.
Osmanlı Devleti’nin neden savaşa bu kadar istekli olduğu merak
Karakol Teşkilatı’nın ismi ise, kurucuları Kara Kemal ve Kara Vasıf’ın
konusudur. Bu isteğin altında Balkan Savaşları’nda kaybedilen
ortak lakapları olan Kara’dan gelmektedir.
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 7
Silah kaçakçılığı,
Karakol’un bu faaliyetleri, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilme-
Grup, daha sonra da Muharip ismini aldı ve faaliyetlerine devam
Eski TM ajanı olan Yüzbaşı Galip, Damat Ferit’in köşkünde irtibat
Felah Grubu’na katılmıştır.
si ile durma noktasına geldi. Birçok cemiyet üyesi, tutuklanarak
etti. Bu istihbarat örgütünün sürekli isim değiştirmesinin sebebi sık
subayı ve tercümandı. Topkapılı için çalışan Galip Bey, 1920’de
Muavenet-i Bahriye Heyeti; Dönemin bütün istihbarat örgütleri,
Bekirağa Bölüğü’ne gönderildi. Geri kalan üyeler ise Anadolu’ya
sık İngilizler tarafından deşifre olmasıydı.
Ankara’nın üzerine gönderilecek olan Hilafet Ordusu’nun strateji-
Kara Kuvvetleri hizmetinde kurulmuştu. Bunun üzerine Bahriye
giderek fiili olarak Milli Mücadele’ye katıldılar. Fakat cemiyetin
Sakarya Savaşı sırasında, İzmit’ten kaçırılan mühimmatların,
sini ve konumunu ele geçirip Mustafa Kemal’e iletti. Ayrıca Hilafet
Nezareti’nde bir örgüt kurulmasına karar verildi. Fakat ayrı bir
İstanbul Hücreleri görevlerine devam ettiler ve bu hücrelerden biri
İngilizler tarafından ele geçirilmesi ve mührün deşifre edilmesi
Ordusu’nun arasına katılan askerlerin arasına sızan Hüsamettin
teşkilat olarak değil de Hamza Grubu’nun bir şubesi olarak kuruldu.
olan Üsküdar, Kurmay Albay Mustafa Bey tarafından 27 Ekim 1920
sonucunda grup Felah ismini aldı ve telgraflarda “F” damgasını
Ertürk’ün adamları, askerler arasında propaganda yaparak onları
Berzenci Grubu; Bahriye İmamı Ahmet Berzenci kurmuştur. Karakol
tarihinde tekrar canlandırırdı ve Zabitan Grubu adını alarak faaliy-
kullandı.
kendi saflarına çekmeye çalıştı.
Teşkilatı’na bağlıdır.
etlerine devam etti.
Bu zamana kadar kurulan grupların ve cemiyetlerin en önem-
15 Aralık 1920 tarihli bir M.M. raporuna göre, Rus Mareşali ve
Namık Grubu; Anadolu’ya silah ve mühimmat temin etmek
Zabitan Grubu da, aynı Karakol gibi Anadolu’ya silah ve subay
li faaliyetlerinden birisi de propaganda yapmaktı. Sultanahmet
yardımcısı, Wrangel Birlikleri arasında propaganda yapmak ve
amacıyla 30 Ocak 1921 tarihinde Topçu Yüzbaşısı Halil İbrahim
kaçırmakla uğraştı ve Karakol mührünü kullandı. Ama Zabitan
Mitingi ve Fatih gösterileri bu propaganda faaliyetlerinden sadece
Türk milliyetçilerine karşı savaşmayacaklarına dair garanti almak
ve Mülazım Ahmet Naci tarafından kurulmuştur. Fazla sevkiyat
Grubu’nun, Ankara’daki Hamza Grubu ile mücadeleye girmesi ve
birkaçıydı. Felah Grubu da propaganda yaparak Milli Mücadele’ye
amacıyla Gelibolu’ya gitmişlerdi. General Wrangel, askerlerin,
yapmayı başaramamıştır.
Anadolu’ya gönderdiği bazı subayların İngiliz ajanı çıkması gözden
halkın desteğini çekmeye çalışmış ve başarılı da olmuştur.
Kemalistlerle savaşmaya gönderilmeleri için bir emir çıkardığı
Ferhat ve Kerimi Grupları; Gizli bir ihtiyat grubudur. Hamza Grubu
düşmelerine sebep oldu. Ayrıca Karakol mührünün İngilizlerin
Felah Grubu, Milli Mücadele için adam kaçırmaya devam ederken,
zaman erler isyan ettiler ve İngiliz askerlerini öldürdüler.
tarafından kurdurulmuştur.
eline geçmesi de cemiyetin sonunu getirdi. Aynı cemiyet 1921
İngiliz yanlısı Damat Ferit Paşa tarafından ifşa edildi ve ajanlarının
olay, M.M. Teşkilatı’nın yaptığı propaganda ile alakalıdır. Şöyle ki;
P Teşkilatı; Askeri Polis Teşkilatı’dır. Çoğu istihbarat teşkilatı
yılına kadar Yavuz Grubu ismi ile devam etmiş olsa bile pek bir
listesi ele geçirilerek EHUR’a gönderildi.
Hüsamettin Ertürk’ün adamlarının bu birliklere sızarak karşı pro-
İstanbul’da kurulmuş ve haber alma ile ilgilenmişlerdir. Askeri Polis
icraat yapamadı ve böylece Karakol Teşkilatı tarihe karışmış oldu.
Grup, 4 Ekim 1923 yılına kadar görevine devam etti ve bu tarihten
paganda yapmaları, askerlerin İngilizlere baş kaldırmalarına sebep
Teşkilatı ise Anadolu’nun çeşitli yerlerinde örgütlenmiş bir istih-
sonra görevine son verildi.
olmuştur. Böylece İngilizlerin, Kuvay-ı Milliye’ye karşı Türkleri kul-
barat teşkilatıdır. Genellikle şehirlerin girişlerinde konuşlanarak,
lanma teşebbüsü de suya düşmüş oluyordu.
Ankara’ya gelen subay ve cephaneleri kontrol etmekle görevliy-
M.M. Grubu’nun faaliyetlerine 5 Ekim 1923 yılında resmen son
diler. Ankara Hükümeti tarafından kurulmuştur.
B-) Felah Grubu
C-) M.M. (Mim Mim Grubu)
İlk kuruluşta Moltke ismiyle tarih sahnesine çıkan grup, sırasıyla
Bu
verildi.
Kurulan bu teşkilatlar, Milli Mücadele döneminde birçok sevkiyat
Hamza, Mücahit ve Muharip isimlerini kullanmış, en sonunda da
1920’DE Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin askeri kanadı, İstanbul’daki
M.M. Grubu, Karakol ve Felah Cemiyetlerinden çok çok farklıydı.
ve istihbarat faaliyetlerine girişmişler ve Anadolu’ya büyük ölçüde
Felah ismini almıştır. Yukarıda bahsettiğimiz, Karakol Cemiyeti ile
Müslüman nüfusu, gayrimüslimlerden gelebilecek saldırılara karşı
Felah Grubu daha çok silah ve subay sevkiyatı ile meşgul olurken,
hizmetlerde bulunmuşlardır. Öyle ki 1920 yılında İstanbul’dan
rekabet içine giren Hamza Grubu, Milli Mücadele’nin sonuna kadar
koruyordu. Bu hücreye kısaca M.M. deniyordu.
M.M. ise istihbarat ve sızma üzerine yoğunlaşmıştı. Ayrıca karşı
Ankara’ya o kadar çok subay sevki yapılmıştı ki artık İngilizler il
Felah ismini kullanmıştır.
M.M Grubu’nun liderleri eski Karakol’un üyeleriydiler ve birçoğu
propaganda işlerini de iyi bir şekilde yürüten M.M. asıl istihbarat
sınırlarında kontrol devriyeleri kurma yoluna gitmişlerdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 tarihinde
İttihatçıydı. İttihatçıların o devirde hala güçlü olduklarını ve faa-
örgütü diye nitelendirilebilir.
İstihbarat Teşkilatlarından M.M. Grubu, sadece tek başına
toplanmasından sonra, başta İstanbul olmak üzere, ülkenin her
liyetler içerisinde bulunduklarını görebiliyoruz. Teşkilat-ı Mahsusa
KC ile farkı ise daha sistematik bir şekilde çalışmasıdır. Her iki
Anadolu’ya 38.000 ton silah, cephane ve teçhizat kaçırmayı
yerinin Ankara’ya bağlanması kararının çıkması, Felah Grubu’nun
faal olarak M.M. Grubu’na dönüşmüştü ve İstanbul’daki semtlerde
teşkilatı da İttihatçılar kurmuş olsa bile M.M. daha yoğun ve
başardı. 1921 Mart’ında uyarılan İngilizler, Sarıyer Karakolu’na
etkinleştirilmesi için bir fırsattı. Çünkü Ankara’ya subay ve silah
mücadeleye devam ediyorlardı.
sistemli çalışmış ve KC’ye nispeten şiddet olaylarına daha çok
verdikleri bir baskında 474 tüfek, 7 makineli tüfek, 25 el bombası
kaçırılması artık resmi bir teşkilat üzerinden yapılmalıydı. Bunun
M.M. Grubu’nun en önemli görevi karşı istihbarat yapmaktı. Bu
başvurmuştur.
vee 35 kasa cephane buldular. Bu baskın sırasında da Davutpaşa
üzerine 23 Eylül 1920 yılında Felah Grubu kururdu.
maksatla, Doğu Anadolu Bölgesi’nde çıkarılmak istenen isyanı
Hamza (Felah) Grubu’nun teşkilatlanması üç şekilde yapıldı.
ve Milli Meclis’e karşı yürütülen anti-milliyetçi propagandayı gün
Karakol’un bu faaliyetleri, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilme-
en etkin yer altı direniş örgütü olan M.M.’nin yaptığı muhtemeldir.
Yüzbaşı Seyfettin’in sorumluluğunda bulunan istihbarat şubesi,
yüzüne çıkararak hükümeti büyük bir faciadan kurtarmıştı.
si ile durma noktasına geldi. Birçok cemiyet üyesi, tutuklanarak
10 Mart 1921 yılında İstanbul Boğazı’nda, Anadolu’ya 264 sandık
Yüzbaşı Neşet Bey sorumluluğunda bulunan subay sevki bölümü
Mim Mim Grubu’nun, İstanbul’da örgütlendiği ilk yer Topkapı-
Bekirağa Bölüğü’ne gönderildi. Geri kalan üyeler ise Anadolu’ya
cephane taşıyan bir motor yakalandı. Aynı ayın sonunda General
ve Yüzbaşı Muzaffer Bey sorumluluğunda bulunan iaşe temin
Şehremini oldu. Burada eski TM mensubu Canbaz Mehmet
giderek fiili olarak Milli Mücadele’ye katıldılar. Fakat cemiyetin
Harington, kaçakçılığın artması sebebiyle sıkı önlemler almaya
dairesinden müteşekkildir.
tarafından etkinleştirilen örgüt, Gelibolu’da Mustafa Kemal’in
İstanbul Hücreleri görevlerine devam ettiler ve bu hücrelerden
başladı.
Hamza Grubu,Ankara destekli bir İstanbul örgütüydü. Grubun ilk
emri altında savaştığı için, İstanbul’dan Ankara’ya gitmeden önce
biri olan Üsküdar, Kurmay Albay Mustafa Bey tarafından 27 Ekim
Fakat bu önlemler istihbarat örgütlerini durdurmadı. 21 Mayıs
faaliyetleri daha çok istihbarat üzerineydi ancak 10 Mayıs 1921
Paşa’nın güvenliğini sağladı.
1920 tarihinde tekrar canlandırırdı ve Zabitan Grubu adını alarak
1921 yılında Beylerbeyi Jandarma Okulu’ndan süngüleri ile birlikte
yılından sonra silah ve subay sevkiyatına geçebilmişlerdi.
Mim Mim, faal olduğu müddet boyunca İngilizlerin ve Fransızların
faaliyetlerine devam etti.
151 adet tüfek, askeri öğrenciler tarafından çalındı. O dönemde
Bu grubun faaliyet alanı, milliyetçilerin kontrolü altında
savaş depolarını soyarak ele geçirilen malzemeleri Ankara’ya iletti.
Zabitan Grubu da, aynı Karakol gibi Anadolu’ya silah ve subay
Kuleli’de okuyan öğrenciler, zorla Beylerbeyi Jandarma Karakolu’na
bulunmadığından, güvenlik tedbirlerine kesin uyulmasına özen
Teşkilatın Üsküdar reisi Ethem Pehlivan, Erenköy’de İngilizlerin
kaçırmakla uğraştı ve Karakol mührünü kullandı. Ama Zabitan
götürülmüşlerdi. Burada M.M. ve Felah ile iletişime geçen askeri
gösterilmiştir. Bu yüzden kullanılan ajanların deşifre olması ihti-
korumakta olduğu silah deposuna iki kere baskın yaptı ve sonunda
Grubu’nun, Ankara’daki Hamza Grubu ile mücadeleye girmesi ve
öğrenciler bir gece Karadeniz’den gelen Laz motorcuların
maline karşı ayrı bir istihbarat ağı kurmuşlardı. Bu grubun merkezi
İngilizler buradaki silahları Marmara Denizi’ne boşalttılar.
Anadolu’ya gönderdiği bazı subayların İngiliz ajanı çıkması göz-
motorlarına, Hintli nöbetçilerin göz yumması sayesinde silahları
İstanbul Sirkeci’de bulunan postanenin bodrum katıydı. Kısa süre
M.M. Grubu, diğer teşkilatların yanı sıra şiddet olaylarına daha çok
den düşmelerine sebep oldu. Ayrıca Karakol mührünün İngilizlerin
yükleyip, Anadolu’ya göndermişlerdi.
içerisinde İstanbul sınırları dışında da geniş bir ağ grubu kuran
önem veriyordu. Bu suretle Üsküdar’ın hemen ardından, Kasımpaşa
eline geçmesi de cemiyetin sonunu getirdi. Aynı cemiyet 1921
Öteki belli başlı soygunların arasında Yeşilköy Çobançeşme
Hamza (Felah) Grubu, İngilizlerin bir numaralı hedefi haline geldi.
Donanma cephaneliğine ve Zeytinburnu’ndaki cephaneliklere
yılına kadar Yavuz Grubu ismi ile devam etmiş olsa bile pek bir
cephaneliğinden 250.000 adet fişeğin çalınması ve Haliç’teki
Hamza Grubu, 3 aylık bir dönem içerisinde, muhbirlerini Bursa,
baskınlar düzenlendi. Bu baskınların sonunda Ethem Pehlivan ve
icraat yapamadı ve böylece Karakol Teşkilatı tarihe karışmış oldu.
Karaağaç silah deposundan 500 sandık cephanenin kaybolması
İzmir ve Manisa’ya kadar sokarak, Yunan Ordusu’nun hareketi ile
arkadaşları Damat Ferit’in yardımıyla yakalanarak idam edildiler.
ilgili önemli bilgiler ele geçirmiş ve bunları Ankara’ya iletmiştir.
Kasım 1920’de ise, Topkapı Hücresi, birçok milliyetçi ajana işkence
Hamza Grubu, Şakir Muzaffer Bey’in, Saray’a ve İngilizlere
eden İngiliz İstihbarat Subayı John Bennet’i öldürmeye teşebbüs
bilgi vermesinden ötürü ve Ankara’ya iletilen bazı evrakların
etti. Fakat bu suikast başarısız oldu. Yine de Bennet bu saldırıdan
İmalat-ı Harbiye Grubu; İşgal Devletleri’nin depolarından,
Zeytinburnu silah deposuna yapılacak bir baskının istihbaratını
kaybolmasından dolayı isim değiştirerek “Mücahit Grubu” adını
sonra ömür boyu topal kaldı.
Anadolu’ya silah kaçırmak maksadıyla kurulan hususi teşkilattır.
alan İngilizler, bunu Fransızlara iletmişler fakat yine de baskın
almıştır.
M.M.’nin davaya en önemli katkısı istihbarattı.
Kurucusu Ağır Topçu Kaymakamı Eyüp Bey’dir. Aralık 1920’de
gerçekleşmişti.
Kışlası’ndan 8 adet makineli tüfek çalınmıştı. Bu eylemi, dönemin
gösterilebilir. Bu soygunlar Türk cephaneliklerinde meydana
Diğer Gruplar
geldiği için, Türk yetkililer silahların imha edilmesini talep ettiler.
Bu silah soygunlarına, Fransız Kuvvetleri göz yumuyorlardı.
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 9
kurulmuş olan yeraltı örgütleri sayesinde olmuştur. Bu kaçırılan
silahlar, Anadolu’da Ankara hattı üzerinde savunmaya geçmiş
olan ordunun iaşe sıkıntısını çözmüştür. Öyle ki,
yerli halkın
sağladığı silah gücü, 1920 yılı itibariyle yetersiz kalmış, devreye
İstanbul’daki Karakol, M.M. ve Felah Grupları girmiştir. Bu grupların
silah kaçakçılığı hem Anadolu’yu güçlendirmiş, aynı zamanda da
işgal kuvvetlerine büyük zararlar vermiştir.
Bu istihbarat gruplarının bir diğer amacı da bahsettiğim üzere
propaganda yapmaktı. Bu propaganda çalışmaları, halkın direncini
yükseltmiş ve mücadele azmini ateşlemiştir. Bu propaganda sayesinde çeşitli yerlerde düzenlenen mitingler olumlu sonuçlar vermiş,
halkın Anadolu’da devam eden Milli Mücadele’ye destek vermesine
sebep olmuştur.
İstihbarat Örgütleri’nin haber alma faaliyetleri ve sızma
operasyonları Anadolu’ya karşı oluşacak faal hareketlerin önüne
geçmiştir. Hilafet Ordusu Operasyonu buna çok iyi bir örnektir. Mustafa Kemal Paşa, bu istihbarat raporları sayesinde, Milli
Mücadele’nin yönünü istediği şekilde değiştirebilmiş ve yine olumlu sonuçlar almıştır.
Milli Mücadele, istihbaratsız kalsaydı daha can alıcı sonuçlar
doğabilirdi. Anadolu çok büyük bir silah desteğinden mahrum
kalır ve İtilaf Kuvvetleri’nin operasyonlarını engelleyemeyebilirdi.
Bu suretle işler zora girer ve hareket yıpranırdı.
Depoların tümünü korumaya yetecek kadar müttefik askerinin
İstihbarat faaliyetleri, Milli Mücadele’den, yeni kurulan devlete
olmaması, bu silahların imha edilmesi fikrini doğurdu. Fakat
kadar bu toprakların kilit taşı olmuştur.
Mondros Anlaşması’nda, Osmanlı silahlarının imhasını içeren bir
madde olmadığı için, Ziya Paşa bu fikre karşı çıktı ve depoların
Kaynakça;
korunmasının Fransız Kuvvetleri’ne bırakılmasını önerdi. Bu suretle
birçok mühimmat Fransız depolarına taşındı.
Türk Yer altı Örgütleri, mühürlenen Fransız depolarından da çatıdan
AKŞİN, Sina, Kısa Türkiye Tarihi, İş Bankası Yayınları,
İstanbul, 2016
girerek silah kaçırmaya devam ettiler ve Milli Mücadele’nin sonuna
kadar bu faaliyetler engellenemedi.
Müttefiklerin, silah kaçırılmasını önlemek amacıyla aldığı tedbirler,
BARDAKÇI, Murat, Enver, İş Bankası Yayınları,
İstanbul, 2015
TÜRK GENÇLIĞI VE
AHLAK
EMIRHAN YILMAZ
Türk Yer altı Örgütleri’ni sabotaj eylemleri yapmaya yöneltti. Bunun
ilk adımı Bernett’e yapılan suikasttı. Hemen ardından General
Harington’a karşı da bir bombalı eylem saldırısı planlandı fakat bu
CRISS, Bilge, İşgal Altında İstanbul, İletişim
Yayınları, İstanbul, 2011
İngiliz istihbaratı tarafından gün yüzüne çıkartıldı. Yine İngiliz bir
ajanın Eylül 1920 yılında gönderdiği bir raporda, İttihatçı Teşkilat-ı
Mahsusa gibi örgütlerin tüzükleri gereği işgal altındaki topraklarda
terörist (!) eylemler içerisinde bulunacağı iddia edildi.
Bütün bu gelişmelerin ışığında, yer altı örgütlerinin sabotaj eylem-
KOLOĞLU, Orhan, Curnalcilikten Teşkilat-ı
Mahsusa’ya, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2013
TANSU, Samih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası, İlgi
Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2011
lerine pek girmedikleri görülür. Bir silah deposunu patlatmaktansa,
o silahları Anadolu’ya kaçırmak daha mantıklı bir yoldu. İstihbarat
örgütleri de bu yolu seçmişlerdi.
Sonuç
TETİK, Ahmet, Teşkilat-ı Mahsusa Tarihi, İş Bankası
Yayınları, İstanbul, 2014
YURTSEVER, Serdar, Milli Mücadele Dönemi
İstihbarat Faaliyetleri, ATAM, Ankara, 2013
13 Kasım 1918 İstanbul’un İşgali’nden başlayıp, 4 Ekim 1923 yılına
kadar devam eden 5 yıl boyunca çeşitli istihbarat faaliyetleri bu
makalede incelendi. Milli Mücadele’de düzenl ordu kadar önemli
olan bir şey varsa o da şüphesiz İstihbarat faaliyetleridir. Öyle
ki, Anadolu’ya kaçırılan silahların neredeyse tamamı, İstanbul’da
Kürşad Yavan
F
ark
etmeliyiz ki ahlâksızlık
Türkiye’nin her yerine bir veba gibi
sıçramış, Türk milletini günden güne zehirlemeye devam
etmektedir. Okullarda, sokaklarda, kamu kuruluşlarında vb.
bilumum alanlara kadar yayılan
ahlâksızlık, bilinçli ya da bilinçsiz
bir şekilde Türk ahlâkını yavaş
yavaş da olsa sonuna kadar yok
etmek, ortadan kaldırmaktadır.
Bu durum da kaba tabir ile
‘Batı’nın ekmeğine yağ sürmektedir. Milletimiz Batı’nın teknolo-
jisini, ilimini, ekonomisini örnek
almak yerine; edepsizliğini ve
ahlâksızlığını örnek almayı tercih etmiş olması ülke adına hayli
üzücü bir gelişme olmaktadır.
Ahlâkı olmayan bir toplumun
hayvan sürüsünden bir farkının
kalmayacağı aşikârdır. Günden
güne toplumu zehirlemekte
olan ahlâksızlık toplumumuzun
en büyük ve en sinsi düşmanıdır.
Bir milleti yıkmanın temel kuralı
eski dönemlerde top ve tüfek
ile saldırmak olsa da günümüzde bu ahlâkını bozup kültürünü
yıkmak anlamına gelmektedir.
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 11
Her zehrin bir panzehiri vardır.
Bu kültürel yıkımın da tek ilacı
Türk ülküsüdür.Diğer mazlum
devletler gibi benliğimizi kayıp
etmememizin tek yolu ahlaklı
ve kültürüne bağlı nesiller
yetiştirmemizdir.Bunun için
Türk gençlerinin ahlâki doğruları
bizzat kültürümüzden almaları
gerekmektedir.Görmekteyiz ki
yıkım sürecine giden devletler
gittikçe ahlâksızlaşmışlardır.Bu
da bize ahlaksızlığın bir devleti
yıkıma bile götürebileceğinin
göstergesidir.Umarız tarih bu
noktada tekerrür etmez..
Fatih küçük yaşta Latince, Yunanca, Farsça vs.
birçok dil öğrenmiş ve üstüne bu dillerdeki birçok
kitabı (Yunan mitolojik eserleri, Heredot tarihi
vs.) okumuş ve kütüphanesinde bulundurmuştur.
Daha küçük yaştan sanata özellikle resme ilgi
duymuştur(çoğunuz Fatih’in küçük resim defterini görmüştür).
Tüm Osmanlı kuruluş dönemi padişahlarının özelliklerini üstünde bulundurmaktadır. Tıpkı babası
gibi şair ve büyük mareşaldir. Her padişah gibi
onun da bir mesleği vardır. Kendisi ince ruhlu bir
adam olmasından dolayı bahçıvanlığa yönelmiştir.
İstanbul’u büyük zorluklarla fethettikten sonra
Fatih, 12 yaşındayken Fatih’i tahttan indiren
sadrazam Çandarlı Halil Paşa’yı idam etmiştir.
Bunun nedenleri özetle:
-İstanbul Muhasarası sırasındaki aşırı muhalefeti
ve olumsuz bakış açısı.
- Çandarlı’nın daha önce onu tahttan
indirebilmesi(bu güce sahip olması)
Tıpkı IV. Murad’ın gücü ele geçirip güçlü annesi
Kösem’i bir saraya kapatması gibi Fatih de gücü
ele aldığı an iktidarını sağlamlaştırmak adına
böyle bir hamle yapmıştır.
RÖNESANS PADİŞAHI FATİH SULTAN MEHMET
Bu yazı Fatih hakkında bugüne kadar okuduklarım
ve dinlediklerimden oluşmakta olup bazı kısımları
kendi görüşümdür.
Fatih Sultan Mehmet II. Murat’ın dördüncü
oğlu olarak 1432 yılının 30 Mart’ında dünyaya
gelmiştir. II. Murat şehzadelerin eğitimine aşırı
derece önemseyen bir padişahtı. Kendisi de iyi
eğitilmiş bir insandı.
Fatih daha küçük yaştan ufku çok geniş hocalar
tarafından yetiştirilmiş ve bu hocaların Fatih’in
entelektüel karakterine etkisi oldukça büyük
olmuştur. Akşemseddin bunlardan biridir. Tıp
alanında önemli çalışmaları vardır. Bu konu
hakkında hocamız Halil İnalcık, Akşemşeddin’in
bitkileri çok iyi bildiğini ve Türklerde var olan
Şamanizm geleneğini devam ettirdiğini söyler.
Fatih entelektüel bir padişah olup bilim
adamlarına çokça önem vermiş, dönemin bilim
insanlarını sarayına davet etmiştir.
Ali Kuşçu en büyük örnektir. Ve Fatih’in
Hıristiyanlara bakış açısı hem akılcı olup, hem
de medenidir. Ortodoks kilisesini ve patriğini
himayesi altına alıp hem Hristiyan halkı memnun
etmiş, hem de Katoliklere karşı Ortodoksların güç
kaybetmesini engellemiştir. Özetle Hıristiyanları
ikiye ayırmıştır. Tıpkı Müslümanların bugün ŞiaSünni vs. diye ayrılması gibi.
Yaptırdığı Topkapı Sarayı’nın bahçesinde onun
döneminden heykeller vardır. Ve heykelciliğe de
önem vermiştir. Halkın gözünde bunlar Hıristiyan
adedi olduğu için İstanbul’un Müslüman halkı
Fatih’i sevmezdi. Sadece halk değil, yönetim de
sevmezdi. Nitekim kimse karşı çıkamazdı çünkü
o Fatih’ti.
Kimileri Fatih için gizli Hristiyan der fakat
bu konuda kesin ve net deliller ve belgeler
bulunmamaktadır. Fatih bahsettiğimiz kimliğinin
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 13
yanında İslam dinine göre Peygamber’in müjdecisidir. O bir Müslümandı ve hoşgörülüydü aynı
zamanda ufku açıktı.
İstanbul’u fethettikten sonra kendini Roma
İmparatoru ilan etmiştir. Çünkü bu öyle bir vizyon
ki adeta bu ilanla sonraki hedefin Vatikan yani
Roma olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Osmanlı kurumlarının ve yasalarının bazıları
Roma İmparatorluk yasaları ve kurumlarıdır.
Osmanlı bunları kullanmıştır. Tarihçi İlber Ortaylı
‘’ilk Roma Pagan, ikinci Roma Hristiyan, üçüncü
Roma neden Müslüman olmasın’’ diyerek bu
konunun en büyük savunucularındadır.
Fatih’ten önce ve torunu Yavuz’a kadar bizde
bu gelenek hâkimdi. Kendimizi Roma olarak
görürdük. Ordumuz dahi bu yapıya oldukça
uygundu. Yaya askerlerimiz ağırlıktaydı ki bu Türk
ordu yapısına ters bir durumdu.
Fatih’in yaptığı her şey onu döneminin hatta
ondan sonraki yüzyılın en entelektüel padişahı
yapmaktadır.
Kendisi Türk rönesansının başlatıcısıdır. 1881’de
bize gelen dahi lider 1432’de de geldi. Yani
demem o dur ki bugün kendini Fatih’in torunu
sayan herkes şunu bilsin:
Fatih’in torunu olduğunu tüm dünyaya ve Türk
milletine kanıtlamış tek adam, yaptığı icraatleriyle
ve siyasi zihniyetiyle Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Ve gurur duymalıyız ki bu iki lider de bizimdir.
FURKAN SARI
İhtiyaçlar Hiyerarşisi
üyelerinin popülizmin doruğunda yaşadığı açık ve net bir şekilde
görülmektedir.
Hemen hemen iktisadi bir alanla ilgilenmiş, ders görmüş, kitap
okumuş insanın bildiği yegâne şey Abraham Maslow’un, insan
davranışlarından yola çıkarak ortaya atmış olduğu ihtiyaçlar teo-
Final: Ayrıştırıcı
Değil Kucaklayıcı Milliyetçilik
risidir. Bilmeyenler için kısaca anlatmak gerekirse normal bir
POPÜLIST TÜRK GENÇLIĞI
UMUR BILGEHAN TARIM
S
üçgenin içerisinde temelden en üste kadar beş farklı maddede
Tüm bunların özelinde ne yapılmalı, ne şekilde hareket edilmeli,
insan ihtiyaçlarını anlatan bir şablondur.
insanları ayrıştıran kişilere karşı nasıl davranılmalıdır?
Bu şablonun üçüncü aşamasında “Ait olma ve sevgi ihtiyacı” adı
İşin en temeli kişinin kendisinden başlamaktadır. Genciyle,
altında bir kısım var. Bu kısım fizyolojik ihtiyaçlar ve güvenlik
yaşlısıyla vatanperver insanların ocu, bucu, şucu diyerek insanlara
ihtiyacından sonra gelen bir ihtiyaç. İşte bu ait olma isteği ve kabul
karşılı önyargılı davranmaması en önemli faktördür. Türk mille-
görme arzusu yüzünden ülkemizin hemen hemen birçok insanı
tini ayrıştıran her türlü siyasi partiyi, derneği, teşkilatı tamamen
belki de hiç alakaları olmamalarına rağmen kendisi düşünceleriyle
görmezden gelmeli, bu kişi ve kurumları ciddiye almamalıdır.
alakasız ideolojileri benimsiyor, normalde asla okumayacakları bir
Vatanının iyiliğini isteyip bu bilinç doğrultusunda hareket
kitabı kendilerini okumaya zorluyorlar. Çevresindeki insanlar sırf
eden, gururla Türklüğünü ifade edip Türklüğünden şeref duyan
Harley marka bot aldı diye bot alan, Starbucks’ta kahve içerken
ülkücüsünü de, Türkçüsünü de, Atatürkçüsünü de, ulusalcısını da,
fotoğraf attı diye Starbucks’a gidip fotoğraf çekilen gençliğin siyasi
dindarını da sahiplenmek ülkenin iyiliği adına yapılacak en doğru
fikrinin özgün olmasını beklemek oldukça masumane bir hareket
bir davranış şeklidir.
olurdu.
Bu vatanın insanlarını farklı fikirlerinden dolayı yargılayıp
dışlayan, daha kendi ülkesinin insanını birlik haline getirmek
osyal Medyanın Tüketim Toplumu
21. yüzyılın insanlarının karakterinden, yaşayış
biçiminden, iş hayatından ziyade en büyük ortak
noktası tüketim toplumu olmasıdır dense yanlış bir söylem olmaz.
Tüketim boyutu diğer ülkelere oranla Türkiye’de bir tık daha
yukarıda. İnsanlarımız cep telefonlarından bilgisayarlara, kitaplardan dergilere, kahve firmalarından giyim mağazalarına kadar
hemen hemen her şeyi hızlıca tüketip demode hale getirip bir
daha asla yüzüne bakmıyor. Hal böyleyken hiçbir şeye acımayan
insanımızın herhangi bir ideolojiye acımasını beklemek biraz
abesle iştigal etmek olacaktır. İnternetin de etkisiyle bir anda
moda haline gelip daha sonra yıldızı sönen Türkçülükten bahsetmemek olmaz.
Facebook, Twitter gibi sosyal medya sitelerinde paylaşım yapan
sayfaların hiç şüphesiz ki ülke gençlerinin üzerinde etkisi büyük.
Özellikle bu tür mecralarda fazla kişiye ulaşabilen sayfaların,
istediği zaman kişilerin zihinlerinde bir algı oluşturabileceği
yadsınamaz bir gerçek.
Sosyal medya öyle bir yer ki kimi videolar kısa sürede popüler
hale gelip tüketildikten sonra bir daha hatırlanmamak üzere tozlu
raflardaki yerini alırken, kimi ideolojiler de bir anda insanlarda
gündemin de verdiği etki sebebiyle popüler hale gelip zamanla
unutulmaya yüz tutuyor. İşbu sebepten ötürü bundan çok değil 5
sene önce Türkçülük namına internet ortamında elle tutulur herhangi bir içerik bulunmaz iken şu an Türkçülük ile ilgili herhangi
bir kitap, fikir adamı, tarih vb. konularda on binlerce içerik mevcut
durumda. O halde bu durumun üzerinde internetin etkisi var
mıdır? Yoksa insanlardaki bu ani benimsemenin, doğduğundan
beri o fikirdeymişçesine savunmanın, antitezini savunan insanlara
karşı öfkelenmesinin sebebi nedir?
Gençliğin Gözde İdeolojisi
yerine ayrıştırdıkça ayrıştırarak Turan’ı kuracağını veya dünya devi
olacağını iddia eden her türlü siyasi yapıya, derneğe, teşkilata karşı
Türkiye üç tarafı denizlerle, dört tarafı da hainlerle çevrilidir diye
çıkmak Türk gençliğinin boynunun borcu olmalıdır! Türk genci
hemen hemen herkesin bildiği çok klasik bir laf vardır. Türkiye’nin
hiçbir kişi ve kurumun kölesi olamayacak kadar değerlidir.
dört tarafı cumhuriyet döneminden bu yana hainlerle çevriliydi
Ülkesinin iyiliğini isteyen vatanperverler ayrıştırıcı değil kucaklayıcı
ancak bir yandan PKK’nın, bir yandan IŞİD’in, diğer yandan PYD’nin
milliyetçilerdir!
eylemlerinin artması, öteki yandan Suriyeli mültecilerin durumu
Türkçülüğü gençlik arasında son dönemin gözde ideolojisi haline
getirdi. Türkçülüğü popüler hale getiren etkenlerden birisi de hiç
şüphesiz ülke siyasetinin insanları milliyetçiliğe itmesi, ülke siyasilerinin ve ana akım medyanın milliyetçi söylemleri olsa gerek.
Durum böyle olunca da gençliğin ister istemez milliyetçi
bir karaktere bürünmesi olağan hâl alıyor almasına ancak çoğunun
milliyetçiliği içi boş bir milliyetçilikten öteye gidemiyor. Bunun en
büyük etkeni de az önceki İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ndeki ait olma
ihtiyacından kaynaklanıyor.
Teşkilat Eşittir Dergi Satışı
Gençlik arasında bazı mağazalar, restoranlar, kafeteryalar nasıl
popüler ise bahsettiğim gibi Türkçülük de ideolojik açıdan popüler. Bu sebepten ötürü etrafta birçok aynı amacı güden farklı farklı
yapılarda Türkçü teşkilatlar görmek mümkün. Her kesimin kendine
göre teşkilatı en doğru teşkilat, her kesimin teşkilat lideri en iyi
lider. Hiç kimse kendi teşkilatına, kendi liderine toz kondurmamaya elinden geldiğince gayret ediyor. A, B, C teşkilatı ayırt etmeksizin hepsinin ortak bir noktası var ki o da dergi çıkarıp satmak,
haftada bir toplantı düzenlemek ve özel günleri teşkilat içinde
slayt sunumu yaparak geçirmek… Bu bir ego mastürbasyonu
değil de nedir?
Hüseyin Nihâl Atsız’ın “Türkçüler dayanışma içerisinde yaşamaya
mecburdur” sözüne üç maymunu oynayan bu Türkçü teşkilatların
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 15
Umur Bilgehan Tarım
KAHRAMANLAR
KÖŞESİ
GIRAY HAN
Dergimizin bu köşesinde vatana
canlarını gözlerini kırpmadan feda
etmiş kahramanlarımızın hikayelerini sizlere aktarıp onları hepimizin huzurunda bir kez daha yâd edeceğiz. Köşemizin
ilk kahramanı Piyade Üsteğmen Gökhan
Yavuz olacak.
II. DÜNYA SAVAŞI’NIN YILDIZLARINDAN: T-34
GİRAY HAN
Sovyet yapımı orta sınıf tank olan T-34, İkinci Dünya Savaşı’na merakı olan bazı kesimler tarafından savaşın en iyi tankı olarak kabul edilir.
Bu tank, kendisinden sonraki birçok tankın yapımında örnek alınmıştır. Alman ordusuna doğu cephesinde ter döktürmüştür. Kendisine
cevaben yapılan Tiger ve Panther tanklarının karşısında esas gücü sönük kalsa da bulunduğu ortamın iklimine dayanıklığı, sağlam zırhı
ve kolay üretilmesi diğer alanlarda T-34’ü üstün kılmaya yetmiştir. T-34’ün ateş gücü, hızı ve zırhı düşmanı kıskandırıyor ve korkutuyordu.
Kimi tank tutkunlarına göre ilk muharebe tankı olarak yâd edilir. Kişisel konuşmak gerekir ise T-34’ün en dikkat çeken özelliği, zırhının
bilinenin aksine eğik olmasıdır. Bu sayede düşman tanklarının atmış olduğu mermiler tanka zarar vermeden sekmesine neden olmaktaydı.
Piyade
Üsteğmen
G ök han
Yavuz:
9 Mayıs 1982 yılında doğmuş, henüz okula gitmeden okuma
T-34’ün fikri nasıl çıktı?
yazmayı öğrenmiştir. 1955 yılında girdiği lise sınavında birçok okul
“... Selam size!
Üstünüzde bütün
bakışlar,
Bir gün olur tarih
sizi elbet alkışlar!”
türünü kazansa da tercihini Şanlı Yuva Kuleli’den yana kullandı.
O dönem Sovyet ordusunun elinde bulunan BT tanklarının modernize edilmesi üzerine birçok firma kafa yoruyor, canla başla çalışıyordu.
1999 yılında askeri liseden mezun olup Kara Harp Okulu’na aynı
Bu yeni tank BT gibi hem paletli, hem de tekerlekli olacak ve esas ölçü mekanize birliklere uygunluk olacaktı. Bu süreç devam ederken
yıl başladı. Harbiye’de öğrenim gördüğü zamanlarda paraşüt
beklenen haber 1937 yılının Kasım ayında A-20 adında ilk prototip ortaya çıkartılması ile geldi. O dönemdeki Sovyet tanklarından
kurslarına katılıp başarı belgesi aldı. 2003 yılında omzunda 8
daha kalın ve eğimli bir zırha sahip olan bu A20, hemen hemen 17 tondan daha ağırdı ve 45mm’lik bir top ile sunulmuştu. Tankın
yıllık emeğin ilk meyvesi olan yıldızı taktığında Türk ordusunun
şasesi BT tanklarına göre daha gelişmişti. Bundan sonra çıkarılan A-30’da, eski modelde kullanılan top yerine 76.2 mm’lik top kullanıldı.
şerefli bir subayı olmuştu. Mezun olduğu yıl Isparta’da bulunan
azı askeri kesimler tankın tasarım süresi boyunca paletli ve tekerlekli bir tank tasarlamanın gereksiz olduğunu ve bu siste-
Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda dağ komando temel kursu, 2004
min tanka ek yük olacağını savundu. Öte yandan hem paletli, hem tekerlekli tankın üretim aşamasında çıkardığı sorunlar da
yılında Piyade Okulu’nda temel subaylık kursunu tamamladıktan
bu kesimleri haklı çıkarıyordu. Karşı çıkanların başında ise Koşkin gelmekteydi. Koşkin tankın üretim aşamasında çıkardığı
sonra Bolu’da 2. Komando Tugayı’nda göreve başladı.
sorunlara bir öneride bulundu. Tamamen paletli bir tank tasarlamanın daha uygun olduğu fikrini savundu. Bu şekilde A-32
adında prototip ortaya çıkartıldı. Bu prototip daha sonra T-32 olarak adlandırıldı. Sovyet ordusu, tasarım aşaması biten A-20
2005-06 yıllarında kol komutanı olarak iç ve dış güvenlik
ve A-32 arasında seçim yapmak durumunda kaldı. Yapılan testler sonucunda ise A-32 tankının üretilmesinde karar kılındı.
operasyonlarına iştirak edip çeşitli makamlardan takdir belgesi
Sovyet ordusu bunun haricinde tankın ateş gücünün arttırılmasını ve zırhının daha da sağlamlaştırılmasını istedi. Bu istek doğrultusunda
aldı. 30 Ağustos 2006 yılında ise üsteğmen rütbesine terfi etti.
T-34 doğmuş oldu. 1940 yılında hiçbir prototip olmamasına rağmen dönemde yaşanan olayların öneminden ötürü T-34’ler seri üretime
13 Ekim 2007 yılında saat 09.35 civarında Şimşek Operasyonu
geçildi. Bu ilk tanklara ise T-34/06 adı verildi.
dahilinde Şırnak Küpeli Dağı, Sırmalı Tepe mevkinde terör
örgütü mensupları ile girilen silahlı çatışma öncesinde öncü kol
Geliştirilmesi
komutanı olarak pusuyu sezmiş, diğer kolları uyararak mevzilere
girmelerini sağlamış ve kayıp sayısını önlemiştir. Emrinde görevli
Seri üretimin başlamasından kısa bir süre sonra tankın tasarımcıları test aşamasında eksik olan yanlarını not edi-
Iğdırlı Piyade Er Erdem Yüce’nin ilk ateş ile vurulması üzeri-
yor, vakit kaybetmeden işe koyulmak istiyorlardı. Zorlu arazi şartlarında rahat hareket etmesi, zırhı ve ateş gücü gibi özellikler
ne büyük bir kahramanlık örneği göstererek askerini güvenli
göz önüne alındığında oldukça iyi bir performans veriyordu ancak şanzıman sorunu(Bu sorundan dolayı üretilen bazı tank-
bölgeye çekmek için mevzisini terk etmiş, kucağında askeri
lar kullanılamadı), sadece tank bölük komutanının tankında iletişim sisteminin bulunması, tank komutanının çevr-
olduğu halde atılan el bombası sebebiyle şehit düşmüştür.
eye
hakim
olmak
için
kullanılan
dışarıya
açılan
kapağın
bulunmaması
büyük
ölçüde
sorun
yaratmaktaydı.
Şahsi fikrim tankın en bük sorunu optik sistemindeydi. Bu sistemin zayıflığı neticesinde düşman tankına düzgün isabetli bir atış yapmak
Biz de bu büyük kahramanımızı saygı ve minnet ile yad ediyoruz.
için hedef tanka yakınlaşmak zorunda kalınıyordu. Bu sorunların büyük bir kısmı 1943 modelinde ortadan kaldırıldı.
“...
T-34/76’nın savaş alanındaki etkinliği azalınca tankın ateş gücünün arttırılması söz konusu oldu. Bu sebeple tanka yeni
Selam
size!
Üstünüzde
Bir gün olur tarih sizi elbet alkışlar!”
bütün
bakışlar,
bir top takılması kararlaştırıldı.(Ateş gücünün arttırılmasının nedeni o dönemlerde Tiger ve Panther gibi zırhı sağlam tankların
üretilmesidir) Bu karar sonucunda ilk modernize tanklara D-5 topu eklendi. Daha sonraları S-53 topu ana top olarak belirlendi.
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 17
BASILEIOS
KÜRŞAD GÖRGEN
B
izansın şüphesiz en yüksek dönemine tanıklık
oldu. Hatta Bardas, Magnaura Sarayı’nda bir üniversite kurma
etmiş bu hanedanı konu ettiğim yazımı sunarım.
çabasına dahi girişti.
Basileios, III.Mikhael döneminde ortaya çıkmış bir
Ermeni köylüsüdür. Sonradan İmparator olacak ve
Son yıllarda imparatorun en yakışıksız davranışlarından biri, süslü
hanedanı, Bizans’ı en yüksek konumuna getirecek bu köylünün
kıyafetler giyip yanına arkadaşlarını da alaran Konstantinopolis
hayatına bakmamız için, öncelikle Mikhael’i incelememiz gerekir.
sokaklarında gezmesi olmuştur. Bu adamlardan biri de, 857
Yazımın konusu olmadığı için Mikhael’i sadece 857 yılından iti-
civarları ortaya çıkan Basileios adında cahil ve kaba bir Ermeni
baren inceleyeceğiz.
köylüsüdür. Halkının büyük bölümü gibi ailesi de Trakyadan iskan
edilmiş ancak sonrasında Tuna’nın ötesinde Makedonya adı ver-
Yazıda Mikhael’in silik bir kişi gibi görünmesinin sebebi ise çok
ilen bir bölgeye götürülmüşlerdir.Çocukluğunun burada geçme-
zayıf karakterinin, onu annesinin, dayısı Bardas’ın ve katili-halefi
si nedeniyle, Makedon kanı taşımamasına ve dilinin Ermenice
Basileios’un uydusu haline getirmiş olmasıdır. Gerçi en baştan iti-
olmasına rağmen O ve hanedanı yanlış biçimde Makedonyalı
baren iyi bir yönetici olamayacağı bellidir ama tamamen yetenek-
olarak tanınmıştır. Çok cahildir ve bütün hayatı boyunca öyle
siz de değildir. Onda eksik olan şey azimdir. Yirmi yedi yaşında
kalacaktır. Sadece iki özelliği ile ön plandadır: Güçlü oluşu ve atlara
öldürülmesinden önceki son beş yılı ayyaşlık içinde geçmiştir, ki
yakınlığı.
zaten lakabı da “Ayyaş”tır.
Genesios, bir güreş müsabakasında dev bir Bulgarı nasıl odanın
Şans eseri dizginleri ele alan başkaları vardı. 859 yılında Bardas,
öteki ucuna fırlattığını anlatmaktadır. Olayı benzer bir şekilde
kouropalates unvanını almış bulunuyordu. Ancak Bardas bununla
Theophanes de anlatmaktadır. Bu olaydan çok etkilenen impara-
yetinmedi ve 862 yılının Nisanı, Paskalya sonrası sezar oldu.
tor, Ermeni’yi hemen yanına alır.
Mikhael’in çocuğu da yoktu. Bardas herkes tarafından sonraki
Basileios saraya girdikten sonra çabuk ilerlemiştir. Birden
imparator olarak görüldü ve herkes, alkolizmin ağır etkisinde
Parakomomenos (imparatorla birlikte uyuyan saray personeli)
olan Mikhael’in yerine tahta geçmesi konusunda hemfikirdi. Bu
olmuştur. Hatta bazı tarihçiler aralarında homoseksüel bir ilişki
süreçte Bardas “basileus” gibi davranmaya başladı ve başarılı
olduğundan bahseder ama bu olanaksızdır, çünkü imparator
da oldu. 10 yıllık yönetimi süresince doğuda müslümanlara
alışılmadık bir düzenleme yapar. Basileios karısından boşanacak
karşı kazanılan muazzam zaferler, Bulgarların hristiyan oluşu ve
ve Mikhael’in eski metresi Eudokia Ingerina ile evlenecektir.
Ortodoks Kilisesinin Romadan bağımsız olması çabalarına şahit
Mikhael, başka türlü bir skandala sebep olacağından bu şekilde
kadını saraya sokmuştur. Ancak bu bizi daha önemli bir yere
Basileios’un bir hareket yaptığını görmüş ancak geç kalmıştır. Tek
bağlar. Eudokia imparatorluk soyunun parçası haline gelecektir. Bu
bir darbeyle Basileios onu yere sermiş ve ölmüştür.
durumda, Eudokia’nın 19 Eylül 866 yılında dünyaya getirdiği bebek
Leon, büyük ihtimalle Mikhaelin oğludur ve bugün bizim bugün
İmparator hiç kıpırdamamıştır. Olanlar karşısında pek şaşırmış
Makedon hanedanı dediğimiz hanedan Amorion Hanedanının
görünmez ve zaten büyük ihtimalle komplonun içindedir. Derhal
devamından başka bir şey değildir.
Konstantinopolisteki Patrik Photios’a bir mektup yazarak dayısının
hainlikten suçlu bulunduğunu ve öldürüldüğünü bildirir. Photios,
Basileios’un Mikhael üzerinde etkisi arttıkça, Bardas ve Mikhael
cevabında İmparator’un şehre dönmesi için yalvarmaktadır. Birkaç
arasındaki sürtüşme de paralel olarak artmıştır. Sezar, Ermeninin
gün sonra imparator ve Basileios şehre döndüler. Girit Seferi
onun için bir tehdit olduğuna karar vermiş gibi görünmektey-
başlamadan sona ermişti.
di. Basileios’a gelince, henüz hırsını tatmin etmemişti. Basileios,
İmparator’u sessizce Bardas’a karşı kışkırtmaktadır. Bardas’ın, O’nu
866 yılının, Paskalya’dan sonraki yedinci pazar günü Ayasofya’da
bertaraf etmek istediğini söylüyordu. Çok geç olmadan harekete
toplananlar, her zaman tek tahtın bulunduğu yerde iki taht
geçilmeliydi.
bulunca meraklarını gizleyemediler. İmparator muazzam kiliseye
geldiğinde hemen vaiz kürsüsünün en tepesine çıkar. Basileios
Son zamanlarda Doğu’da Müslümanlara karşı kazandıkları zafere
ortada bölüme çıkmış ve sekreterlerden biri imparator adına şu
rağmen, Bizans’ın sonuç elde edemediği bir savaş alanı vardı:
satırları okumuştur:
Girit. Adaya 866 yılında yapılacak bir sefer hazırlığı başlatılır.
Bana sadık kalan, beni koruyan ve bağlılık gösteren
Ordu, Miletos yakınında Menderes ırmağı kenarında demir atmış
Parakoimomenos Basileios, imparatorluğumun koruyucusu olmalı
donanmanın bulunduğu yere gelmiştir. Gemiye binmeden önce
ve basileus ilan edilmelidir.
Bardas komplo uyarısı almış ancak gülüp geçmiştir. Yine de, tüm
Hadımlar Basileosa erguvan renkli çizmeleri ve diğer impara-
gece boyunca uyumamıştır. Ve ertesi gün yani 21 Nisanda bu
tor eşyalarını giydirirken, Mikhael de tacı patriğe verir. Patrik
endişesinden arkadaşı Philotheos’a bahsetmiştir. Philotheos onu
tacı tekrar Mikhael’in başına takar ve sonra Mikhael bizzat tacı
rahatlatmak için elinden geleni yapmış ve “Düşman karşında
Basileios’un başına takar. Ahır işçiliğinden imparator olmaya giden
dağılacak” demiştir. Son derece şık kıyafetile imparatorluk çadırına
yol sadece 9 yıl sürmüştü.(857-866)
giren Sezar, yeğeninin yanına oturmuş ve dikkatle sabah raporunu
Paylaşılan monarşı ise aksine sadece 16 ay sürdü ve tahmin
dinlemiştir. Bittiğinde Mikhael’e dönmüş ve görüşülecek başka
edebileceğiniz üzre bir cinayet ile bitti.
bir şey yoksa gemilere binmesini önermiştir. İşte tam o anda
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 19
Mikhael ve Basileios, 867 yılı konsülünün açılışını yapmak üzere
başkanlık edeceklerini sanmakla yanılmışlardı, bu işi ya basileus’un
yanyana oturduğunda, pek az kimse aralarındaki gerçek ilişkiyi
kendisi ya da onun bir temsilcisi[1] üstlenecekti. Sonrasında konu
anlayabilirdi. Mikhael arkadaşını tahta çıkarmıştı çünkü yönet-
en önemli meseleye, yani Photios’a geldiğinde İmparator, hemen
me gücünden yoksun bir ayyaştı. Giderek daha tehlikeli hale
mahkumiyet isteğine karşı çıktı ve savunma konusunda ısrar etti.
geldiğinde ortaklık yürümez oldu. Bir şey yapılmalıydı.
Photios geldiğinde sessizlik kararı almıştı ve 5 Kasım’da aforoz
24 Eylül 867 günü iki imparator ve Ingerina Aziz Mamas Sarayı’nda
edildi. Ancak bunun İmparator açısından pek de sıkıntı edildiği
beraber yemek yiyorlardı. Yemeğin sonuna doğru Basileos masa-
sanılmamaktadır. Öncelikle her ayrıntıda Bizans yasal prosedürü
dan ayrıldı ve doğruca Mikhaelin odasına gitti. Odanın sürgül-
uygulanmış ve mahkuma itiraz etme hakkı doğmamıştır. İkincisi de,
erini kitlenmeyecek şekilkde kanırttı. Tekrara masaya döndüğünde
hükmü kendisi vermiştir.
Mikhael ayyaştı ve sızmıştı. Yatağa taşındı. Bu arada Basileios sarayın
diğer tarafındaki komploculara katılmıştı. Bizans İmparatorları asla
Konsül oturumları 870 Şubatı’na kadar devam etmiştir, oturumların
yalnız uyumazlardı. Ancak o gün normal zamanda onun odasında
kapanmasına az kala Konstantinopolis’e iki ayrı elçi gelmiştir. İlkini
kalan görevli başka bir işe alınmış ve onun yerine Mikhael’in eski
Boris(Bulgar) göndermişti. Halkını hristiyan yapmakla büyük bir
alem arkadaşı Basiliskianos geçmişti. Sürgünün durumunu fark
Boyar isyanının önünü açmış ve bunu güçlükle bastırabilmiştir.
etmişti ve ayak seslerini duyduğunda tetikte bekliyordu, ne var ki
İlk önce şansını Bizans Patriğinde denemiştir lakin Photios ona
bir kılıç darbesi ile yere yuvarlandı. Basileios’un kuzeni Asylaion son
bir başpiskopos göndermemiştir. Roma ile yakınlaşmış, ama bir
darbeyi imparatora vurdu.
süre sonra Hadrianus’un da en az Photios kadar kararlı olduğunu
Ölü Mikhael kan gölünün ortasına bırakıldı ve onları bekleyen bir
görmüştür. Daha önce de Roma-Bizans çatışmasını kullanmıştı,
kayıkla komplocular Büyük Saray’a vardılar. Cinayet haberi pek
şimdi çözülmüş gibi görünse de, şansını bir kez daha deneyebilirdi.
şaşkınlık yaratmamış ve Mikhael’in ölümüne ailesinden başka
Elçilerin konsüle soracak soruları vardı. Eğer Bulgaristan’ın kendi
kimse üzülmemişti. Ertesi gün cenaze işlerini halletmek üzere
piskoposluğu olmayacaksa, Roma’ya mı Konstantinopolis’e mi
gönderilen bir memur, eski imparatorun cesedinin, bir şaka olarak
bağlı olacaklardı?
Basileios bu soruya cevap vermekten kaçınarak, tarafsız olması
gereken üç doğu patriğine yöneltti. Bu patriklerin cevabı ise bel-
Böylece Basileios tek imparator olmuştur.
liydi. Papalık elçilerinin karşı koymaları fayda etmedi, pek aldıran
olmamıştı. Öfkeden tabiri caizse çılgına dönmüş halde Roma’ya
III. Mikhael’in ölümüyle rahatlayan Basileios, hiç vakit kaybet-
doğru yola çıktılar. Ancak gemi Adriyatik’te korsanlar tarafından
meden imparatorluğu değiştirecek çalışmalara başladı. Daha ortak
alıkondu ve dokuz ay sonra, yollarına devam edebildiler.
İmparator’un cesedi soğumadan, patrik Photios görevinden alındı.
Karar sessizlikle karşılandı. Ayin sırasında onun yanında duran din
Ve böylece Bulgaristan, günümüzde de bağlı kaldığı Ortodoks
adamları, Photios’un ilahi okumadığına tanıklık etmeye hazırdılar.
Kiliseye geri döndü. Photios’un bertaraf edilmesiyle, Boris de
istediğini elde etmişti. 4 Mart günü Ignatios Hagia Sophia’da bir
Bizanslılar’ın çoğu da Photios’un II. Lugwig’e imparatorluk ünvanı
Bulgar başpiskoposunu takdis etti. Basileios, teknik bakımdan
bahşetme isteği karşısında dehşete düşmüşlerdi. Görevden
Konstantinopolis’e bağlı ancak günlük olaylarda özerk olacakları
alındıktan iki ay sonra ezeli düşmanı Ignatios’un patrik olmasıyla
sisteme onay verdi.
daha da küçük düşmüştü.
Başkente Şubat ayında gelen ikinci elçi ise, II. Ludwig’den(II.Louis,
Dikkat çekilmesi gereken durum, Justinianos’tan beri Bizans
Kutsal Roma İmparatoru, Genç Ludwig) bir mektup getirmişti.
tahtına ilk defa yeniden fethi düşünen biri geçmiş olmasıdır. Bu
Mektubun pek hoş olduğu söylenemezdi. Batıdaki İmparator
iş için Photios ayak bağıydı. Görevden azledildikten hemen sonra
kendini aşağılanmış hissediyordu. Çünkü 869 yılında Bari’ye
Roma’ya elçilerin gitmesi bu durumu daha da açıklar niteliktedir.
gelen Bizans Donanması Amirali Niketas, İmparator’a Frank Kralı
Papa Nicolaos’un bu değişimi kabullenip kabullenmediğini bil-
diye hitap ederek küçümsemiş ve gördükleri karşısında dehşete
emiyoruz, zira 13 Kasım 867’de ölmüştür. Yerine geçen yeni Papa
düşerek[2] geri dönmüştü. Elçiler Basileios’un huzuruna çıktığında,
Hadrianus ise ılımlı ve sakin biriydi. Bu yüzden, Basileios’un öneri-
öfkelerini dile getirmişlerdir.
sini dostane bir biçimde karşıladı ve pişmanlık belirtisi olduğunu
düşündü. Konstantinopolis’te toplanacak konsüle heyet gönder-
Böylece birkaç hafta içinde Bizans her iki müttefiğini de ken-
meyi kabul etti, ki bu sayede Photios döneminde başlayan hizipler
dine düşman etmiştir.
tatlıya bağlanacaktı.
Güney İtalya konusundaki anlaşmazlığa evrilip büyük bir savaş
Ludwig’le yaşanan sürtüşme, kolaylıkla
çıkarabilirdi. Ama Beneventum’un Lombard Dükü Adalgis 871
Lakin bu konsül Ekim 869’da başladığında papalık heyeti,
Basileios’un pişman ya da uysal olmadığının farkına vardı. Oturuma
886 yılında Apamea’daki sarayı yakınlarında avlanırken hayatını
çekilip, 875 yılında arkasında varis bırakmadan Brexia’da ölmüştür.
kaybetmiştir. Ancak nasıl öldüğü bir sır olarak kalmıştır.
Bizans donanması Adriyatik’te iken, ordunun büyük çoğunluğu
Şimdi esas son ve en önemli soruya gelelim. İddia edildiği gibi
doğuda konuşlanmıştı. Burda iki düşman vardı: Heretik Pavlikanlar
Basileios’un ölümü sadece bir av kazası mıdır, yoksa Leon’un bilgisi
ve araplar. Basileios ve Khristophoros, Heretik Pavlikanlar üzerine
ve onayı dahilinde Basileios bir komploya kurban mı gitmiştir?
çıktığı iki hızlı seferle merkezlerine baskın yapmış ve üs olarak
kullandıkları Divriği’yi yerle bir ederek, liderleri Khrysokheiros’u
Elimizde bir kanıt yoktur, bu durumda karar da açıkta kalmaktadır.
öldürmüşlerdir. Bölgedeki heretik tehlike ortadan kalktıktan
Eğer baba katili olmaya yetecek herhangi bir sebep varsa, Leon’un
sonra, dikkatler araplara çevrilmiş ve Zapetra, Samosata ile Fırat
bu hakkı kesinlikle vardır ve yaşlı adamın yaptığı bütün faydalı işler
Vadisi’ndeki bazı kaleler ele geçirilmiştir.
tahta büyük bir kan gölü içinde çıktığı gerçeğini değiştirmez. Eğer
düşündüğümüz gibi hayatını bir suikastçının elinde kaybettiyse, bu
Batı’da da Bizans başarıları aynı şekildedir. Arapları Dalmaçya’nın
dışına itmiş, 873 yılında
sonu hak etmiştir.
Adalgis’e Bizans hakimiyetini kabul
ettirmiştir. Aynı sene Otranto ele geçirilmiş ve 876’da Barise, Bizans
[1] İmparator, oturumların sadece dördüne katılmış, gerisine
üstünlüğünü tanımıştır.
Praepositos Baanes başkanlık etmiştir.
[2] Niketas, Frankların sarhoşluklarına ve sayıca az olmalarına
Hakimiyetinin son on yılında Basileios’un kendini yeni Justinianos
olarak gördüğüne şüphe yoktur.
dayanamamıştır
İtalyayı yeniden ele geçiri-
yor, kanunları topluyor ve elden geçiriyordu. 879 yılı ortasında,
Basileios on iki yıllık başarısıyla övünecek duruma gelmiştir. Ordu
Kürşad Gürgen
her zamankinden daha güçlüdür, hem doğuda hem batıda Araplar
çekilmiştir. Pavlikanlar ezilmiş, Bulgarlar ve Sırplar Hristiyanlığın
Kaynaklar:
çatısı altında birleşmiştir. Photios hizbi sona ermiş ve Romadaki
at çuluna bağlandığını görmüştür. Mikhael, Üsküdar’da yapılan bir
törenle defnedilmiştir.
872 yılında serbest kalmış ancak bazı yenilgilerden sonra kuzeye
yılında Ludwig’i karısıyla birlikte esir almıştır.
Papa’ya, Bizans’ın hafife alınmaması gerektiği gösterilmiştir.
Oman, Byzantine Empire
Prokheiron yayınlanmış, Epanogoge çalışması hızla devam etme-
Aristkes, History of the Armenia
ktedir. Bizansın gördüğü en alçak iki cinayetle tahta geçen Ermeni
Attaleiates, Historia
köylüsü, Justinianos’tan beri gelmiş geçmiş en büyük hükümdar
Photios, Epistolae
olduğunu herkese göstermiştir.
Psellus, Chronographia
Adontz, L’age et l’Origine de l’Empereur Basilie
Ayrıca Justinianos’un tahtını verecek bir oğlu yokken, Basileios’un
Baynes, Byzantine Studies
tam dört oğlu vardı. Küçük oğullarıyla pek ilgilenmemiştir ancak en
Bury, History of the Later Roman Empire
büyük oğlu Konstantinos’u baş tacı etmiştir.
Cambridge Medieval History
Ancak Konstantinos, 879 yılı eylül başı aniden ölür. Ölüm nedeni
Bryennius, Histories
anlaşılamaz ve Basileios bir daha kendine gelemez. Bunu işlediği
Dvornik, The Photian Schism
cinayet karşısında Tanrının verdiği bir ceza olarak düşünür. O andan
Oman, The Dark Ages.
itibaren kabuğuna çekilir, depresyona girer ve cinnet nöbetleri
Timothy, Bizans Tarihi
geçirir. Onu kendine getirebilen tek kişi vardır: Photios.
Norwich, Bizans
Photios’un tek bir amacı vardır: Leon’un imparator olmasını önlemek.
Basileios’un oğlundan nefret etmesi için elinden geleni
yapmıştır.
On altı yaşındaki Leon, istemediği halde Theophano ile evlendirilmiş
ancak sevgilisi Zoe’den asla vazgeçmeyeceğini söylediğinde,
Theophano onu Basileios’a şikayet etmiş ve Basileios öfkeden
çılgına dönerek oğlunu kendi elleriyle kırbaçlamıştır. Zoe saraydan
kovulmuş, Gutzuniates adlı biriyle evlendirilmiştir. Bu arada Photios
kulislerine devam etmiş ve vatan hainliği söylentileri çıkarmıştır.
Aradan bir yıl geçtikten sonra, genç prens tutuklanır ve hapsedilir.
Üç ay yahut üç yıl sonra babası tarafından salıverilir. Büyük ihtimalle
Basileios halkın baskısına dayanamamıştır zira Leon halk tarafından
sevilen biridir ve hiçbir suç işlememiştir.
Acıyla geçen son yıllarında Basileios ava çıkarak avunmuş ve
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 21
Adana Aladağ yurt yangını
CEHALET, VATANA
İHANETTİR
Ü
HALIL BAKI ÇELEN
lke
üzerinde
can sıkıcı olaylar
dönüyor.
“Neler
oluyor
ülkede, nereye gidiyoruz?” diye sorularımızı yükseltsek de sorduklarımız
sorulduğuyla
kalıyor.
Sesimizi duyan, bizi umursayan yok. Acımasız siyasetçilerimiz ve medyamız
insanlarımızın aklıyla dalga
geçiyor fakat kimsenin
umurunda değil. Peki bizim
umurumuzda mı? Tabiki
de umurumuzda. Ancak
tek silahımız kalemimiz.
Yapabildiğimiz en kuvvetli
şey, duyarlılığımızı dile getirip dışa vurmak ve üç beş
satırla milletimizin şuuruna
seslenebilmektir. Ne yazık
ki insanlarımızın başarıya
olan inancı yalakalık
ve torpilciliğe endeksli
olduğundan “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”
anlayışıyla hareket ediyor-
lar. Bu eylemleri ise haklının
ve mazlumun yanında olan
aziz insanlarımızın varlığını
daha da köreltip zalimi
güçlendirip şımartıyor.
Kalemi kılıçtan keskin olanlar memleket dahilindeki
iktidar sahiplerinin hıyaneti
altında eziliyor. Yıllarca
cehalet, din sömürüsü ve
çıkarcılıkla yoğrulan zihniyetler bu yangını daha da
körüklüyor.
Benim çocukluğumdan
bu yana halkımız o
kadar değişti ki... Çocuk
bayramlarında
köy
sokaklarında
10.
Yıl
Marşı söylediğim saf
Türk Milleti ile bugünkü
Türk Milleti aynı değil. Bu
değişimler içinde ilimde,
fende,sanayide, tarımda
değerlendirmeye girsem
sonu gelmez. Eğitimin içine
girsem vurgun yerim. Yapboz haline getirilen eğitim
sistemini, çoğalan gereksiz din okullarını, eğitirken
öğütenleri,
hacılarıhocaları bu yazımda
bahsetmeyeceğim
bile. Zira anlatsam bile
külahına takan yok ki?
Beyni samanla dolu olanlar, karakterini parti ve
kişi fanatikliğine kilitlemiş
olanlar yazdıklarımı nasıl
anlasın? Rayına oturtulmayan eğitim sistemiyle, havuz medyası haline
gelen yayın organlarıyla
cahilleştirilen, sorgulama
kabiliyetini kaybeden halk,
önüne konulanı yiyor ve
kolayca komuta ediliyor.
Tek elden kumanda edilen toplumun, büyük bir
savaşın tarafı haline gelmesi için beslenip büyütülüyor. Bu savaş; ne Haç
ile Hilal’in savaşı, ne doğu
ile batının, ne de sağ ile
solun. Bu savaş, cehaletin
savaşı. Memleketi cehaletin karanlığına boğanlar, bu
karanlığa bir kibrit yakanı
bile yok etmekle meşguller.
Zira göz yumdukları
terörizm bile eli kalemliler
kadar tehlikeli olmadı.
Her seferinde yarattıkları
cehaletle daha da büyüdüler. Ne kadar büyüdülerse
o kadar kontrolden çıktılar.
Güçlendikçe daha fazlasını
istediler. Daha çok güce,
daha çok yetkiye kavuştular.
Eğitimi katletmekle istila
etmeye başladıkları yönetim, orduyla, yargıyla ve
nihayetinde ülkenin rejimiyle devam etti. Ne isterlerse yapıyorlar, ne derlerse
uyguluyorlar. Yani her alanda söze ve yetkiye sahipler. Anayasa zaten askıda.
Makama gelirken bağımsız
ve tarafsız olacaklarına,
ülke toprakları üzerindeki
herkesi temsil edeceklerine
namusları ve şerefleri zerine yemin edenler, bugün
her türlü yasayı bertaraf
etmiş, yarattıkları hayali düşmanlarla danışıklı
dövüş içine girip, devletin
ordu ve yargı kanadında
ülke menfaatini düşünen
ne kadar insan varsa yok
etmişlerdir.
Ekonomiye değinmiyorum
bile. İşsizlik oranları gün
geçtikçe zirve yapıyor, turizm desen ayaklar altında.
İhracat rakamları hepimizce malum. Cehaletten
başka ürettiğimiz tek bir
şey yok. Samanı hatta
iğneyi bile ithal eden bir
ülke haline geldik.
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 23
Sözde PKK ile müzakereden
sonra analar ağlamayacaktı.
O sözlerden sonra bugüne
dek yüzlerce evladımızı sırf
PKK’ya kurban verdik. O da
yetmedi, komşu ülkemizdeki yangına körükle gittik.
Suriye’de onlarca evladımız
şehit oldu. “Suriyeli gençler sahillerimizde tatil
yaparken, karımıza kızımıza
sarkıntılık ederken bizim
gencecik evlatlarımızın ne
işi var orada?” sorusunu
iktidar sahiplerine kimse
soramıyor.
Bu cehaletin beslediği
iktidar sahipleri, ülkenin
dünya nazarındaki itibarını
derinden sarstı. Yüzyıllarca
hürmet gösterilen aziz millet artık saygınlığını yitirmiş,
tembel, beceriksiz, sesi çok
çıkan mahalle kabadayısı
muamelesi görüyor.
Demem o ki; memleketi
önce insanların şuurunu
yok ederek, sonra da cehaleti körükleyerek fethetmeye başladılar. Yönetimde
aptal ve çıkarcı insanları
kadrolaştırıp,
eğitimli
insanları çiğnediler. Halk da
bunu destekledi. Bu cehalettir, çıkarcılıktır. Ve cehalet, vatana ihanettir...
Ancak ölü bir devleti yönetmemek, yönetememek hainlik
değildir.
Vahdettin’in yapabileceği tek
şey Milli Mücadeleyi başlatmak
veya halkın ayaklanmasını
sağlayarak Saltanat için direniş
başlatması olacaktır. Lakin bunlardan hiç birisini yapmamıştır.
ATATÜRK VE VAHDETTIN
SAMET PIŞKIN
Y
akın Türk Tarihinin
en çok konuşulan
konularından
olan Atatürk ve
Vahdettin ilişkisini gün yüzüne
çıkarmak önemlidir. Çünkü
bu gibi konular çok önemli olmasada halk arasında
ikilemler yaratıyor, insanları
taraflara ayırıyor. Dönem için’’
Osmanlının en şanssız döneminde doğan Vahdettin hain midir
? Atatürk, Samsuna Vahdettin
tarafından mı göderilmiştir ?
Atatürk Samsuna ne amaçla
gönderilmiştir ?’ soruları üzeri-
nden açıklamak tüm konuya
yetkinlik getirecektir.
İstanbul düşman tarafından
tamamen
işgal
edilmiş,
Mondros hükümleri Saltanata
zorluklar çıkarmaya başlamıştır.
Ülke halihazırda bir çok noktadan işgal edilmiş, Mondros
hükümleri
sayesinde
de
işgaller artmış. Vahdettin tahta
çıkışı için kılıç kuşanma töreni yapılacaktır. Tarihçi İlber
Ortaylı o günleri: ‘’ Eyüboğlunda
Vahdettinin kılıç kuşanma
töreni olacak. Demişşler ki ya
bombalarlarsa, bombalanmaz
protokol demişler. Aynı gün
Haydarpaşa’yı hava uçurmuşlar’’
Vahdettinin tahta çıktığı birortam bu iken haindir veya
değildir demek gerçekten de
yoruma açıktır. Askeri olarak
dağıtılmış, başkenten yurdu
yöneten işgalci kuvvetlerinin
varlığında Vahdettin’in ne gibi
bir etkisi olabilir ki.
Bu demek değildir ki hatası yoktur. Damat Ferit denen vatan
hainine güvenmesi ve desteklemesinin hiç bir olumlu tarafı
yoktur.
Milli Mücadelenin Vahdettin
tarafından
başlatıldığı,
Atatürk’ün, Samsuna, Vahdettin
tarafından gönderiliği bir
kısım insanlar tarafından iddia
edilmektedir. Zira burada
ifade edilmesi gereken konu
Vahdettin’in, Mustafa Kemali ne
amaçla Samsuna gönderdiğidir.
Araştırıldığın bu konu ile ilgili fazla kaynak bulmak mümkün değildir. Genel olarak
Vahdettin’in sırdaşı olan Ali Fuat
Bey, Atatürk Hatıralarını ele alan
Falih Rıfkı Atay’a ve dönem resmi
belgelerine ulaşım sağlanabilir.
Atatürk’ün Samsuna gönderilmesi sanılanın aksine orada
ki isyanları bastırılması nedenidir. Mondros’un işgal maddeleri nedeni ile uyarılan Sultan
Vahdettin’e Samsun’un karışık
olduğu, İttihat ve Terrakicilerin
halkı ayaklanmaya bir araya
getirmeye çalıştıkları bilgisi verilir. Sultan Vahdettin de
bunun üzerine Samsun isyanını
bastırmak için harekete geçer.
Dönemin
parlak
isimleri
arasında geçen Mustafa Kemal
hakkında karar verir. Onu gönderecektir. Mustafa Kemal talep
üzerine saraya gider ve görevi
alır.
En tartışılan kısımlardan birisi
ise Vahdettin’in Atatürkü Milli
Mücadeleyi başlatması için bir
görev icabı Anadoluya göndermesidir ki bu tamamen
asılsızdır.
21 Nisan 1919’da Amiral
Calthorpe Osmanlı Harbiye
Nazırlığı’na verdiği bir notada
şunları iletmiştir:
1- Erzurum, Erzincan, Bayburt
ve Sivas yörelerindeki ordunun
terhis ve silahlarının toplanması
işi çok yavaş gitmektedir.
2- Bu yörelerde, Kars’ta olduğu
gibi baştan başa şuralar
kurulmuştur.
3- Bu şuralar, ordunun denetimi
altında asker toplamaktadır. Bu
gelişmeler o bölgede yaşayan
halkı rahatsız etmektedir.
4- Bu gelişmeler, Ermenistan
hakkında verilecek karara
karşı koymak için İttihatçı-Jön
Türklerce örgütlenmektedir.(1)
Bu bildirinin ardından Amiral
Calthorpe Damat Ferit ve Sultan
Vahdettin’e de bilgi vermiş
ve derhal 9.Orduyu kontrol
altına almasını talep etmiştir
ve Mustafa Kemal’in, Samsun
gönderilmesi bu şekilde
gerçekleşmiştir. (2)
Mustafa Kemal, Samsuna
vardığında ise bildiğimiz gibi
Milli Mücadele’ye başlamıştır.
Olaya bir kaç farklı yerden
baktığımızda
da
Sultan
Vahdettin’in Milli Mücadele
ile yakından uzaktan alakası
olmadığını görebiliriz.
Ali Fuat Türkgeldi’in ‘’Görüp
İşittikleri’’ kitabına bakıldığı
zaman Vahdettin’in en ince
detaylarına kadar anlatıldığını
görürken, Milli mücadele ile
ilgili herhangi bir ayrıntıya yer
verilmemiştir.(3)
Sultan Vahdettin’in 1923
yılında Mekke ziyareti sırasında
yayınladığı
beyannamede
“Mustafa Kemal’i Anadolu’ya
gönderen kabineye uydum.”
demiştir.(4)
Son olarak Nutuk kitabına
Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 25
baktığımızda ise Başkomutan
Gazi
Mustafa
Kemal
Atatürk:”Onlar bu yetkiyi bana
bilerek ve anlayarak vermediler,
ne pahasına olursa olsun benim
İstanbul’dan
uzaklaşmamı
isteyenlerin buldukları gerekçe ‘Samsun ve dolaylarındaki
güvenlik olaylarını yerinde
görüp tedbir almak üzere
Samsun’a kadar gitmem idi. Ben
bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu
ileri sürdüm. Bunda hiçbir
sakınca görmediler. O tarihte
genelkurmayda bulunan ve
benim maksadımı bir dereceye
kadar sezmiş olan kimselerle
görüştüm. Müfettişlik görevini
buldular. Yetki konusu ile ilgili
emri de ben kendim yazdırdım.
Hatta Harbiye Nazırı olan Şakir
Paşa, bu talimatı okuduktan
sonra imzalamaya çekinmiş,
anlaşılır, anlaşılmaz bir biçimde
mührünü basmıştır.” ifadesine
kendi Nutuğunda yer vermiştir.
(5)
Kaynak
1- Sir Andrew Ryan, The Last of
the Dragomans, Londra, 1951,
s.129-131’den aktaran Osman
Ozsoy, Kurtuluş Savaşının Perde
Arkası, İstanbul, 1999, s.133;
Meydan, age, s.483.
2- Jaeschke, age, s.104.
3- Görüp İşittiklerim, Ali Fuat
Türkgeldi
5- Nutuk
6- Sinan Meydan, İlber Ortaylı,
Halil İnalcık isimlerinden özellikle yaralanılmıştır.
Download