tc çukurova üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü felsefe ve din

advertisement
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
DİN VE AHLAK BİLGİSİ KİTAPLARINDA YARDIMCI
METİNLER
Şule ÖZ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA-2008
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
DİN VE AHLAK BİLGİSİ KİTAPLARINDA YARDIMCI
METİNLER
Şule ÖZ
Danışman: Prof. Dr. Kerim YAVUZ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA-2008
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,
Bu çalışma, jürimiz tarafından Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalında YÜKSEK
LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Başkan: Prof. Dr. Kerim YAVUZ
(Danışman)
Üye : Doç.Dr.Hasan KAYIKLIK
Üye : Yrd. Doç. Dr. Muhammed YILMAZ
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
...../..../2008
Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ
Enstitü Müdürü
NOT: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil
ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.
i
ÖZET
DİN VE AHLAK BİLGİSİ KİTAPLARINDA YARDIMCI
METİNLER
Şule ÖZ
Yüksek Lisans Tezi, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı
Danışman: Prof. Dr. Kerim YAVUZ
Eylül, 2008, I-VI, 114 Sayfa
Bu çalışma 1983-2000 yılları arasında 4.-8. sınıflarda okutulan Din ve Ahlak
Bilgisi ders kitaplarında yer alan ana metinleri destekleme vazifesini üstlenen yardımcı
metinleri din psikolojisi açısından incelemeyi konu edinmektedir. Burada onların,
öğrencilerin dini inanç ve yaşantılarını ne derece etkiledikleri ortaya konmaya
çalışılmakta, aynı zamanda ana metinleri destekleme düzeyleri belirlenmeye gayret
edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Din ve Ahlak Bilgisi Kitapları, Ana Metin, Yardımcı
Metin, Öğrenci, Din psikolojisi.
ii
ABSTRACT
SUPPLYING TEXT IN RELIGION AND MORAL COURSEBOOKS
Şule OZ
Master Degree Thesis, Department of Philosopic and Religious Sciences
Supervisor: Prof. Dr. Kerim YAVUZ
September, 2008, I-VI, 114 Pages
This study is based on examing the supplying texts those support the main
texts from the point of religious physchology in Religion and Moral Coursebooks
followed at
4th-8th grades between 1983-2000. It is questioned on which scale those
texts effect students’ beliefs and religious lives. And also it is looked fort he level that
those texts support the main texts.
Keywords:
Religion and Moral Coursebooks, main text, supplying text,
student, physchology of religion.
iii
ÖNSÖZ
Bu çalışma 1983-2000 yılları arasında 4.- 8. sınıflarda okutulan din dersi
kitaplarında yer alan ana metinleri destekleyen yardımcı metinlerin, öğrencilerin dini
inançlarının gelişmesinde katkılarını ortaya koymaya çalışmaktadır. Din derslerinde işlenen
konuların öğrenilmesi sırasında onların daha iyi anlaşılmasını temin etmek bakımından
yardımcı metinlerin destek sağladığını biliyoruz.
Çalışmamız beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde araştırmanın konusu
belirlenmiş, sınırlandırmalar yapılmış, aynı zamanda onun amacı, varsayımları ve yöntemi
tespit edilerek çalışmanın dayandığı temeller ortaya koyulmaya gayret edilmiştir. Ayrıca din
ve ahlakın öğrencilerin hayata hazırlanmalarındaki önemi belirtilerek bunların yardımcı
metinlerle desteklenmesinin ve bu metinlerin öneminin neler olduğu konusunda da tespitlerde
bulunulmuştur. İkinci bölümün içeriğini Allah inancı oluşturmaktadır. Burada Allah - İnsan
ilişkisi, her ikisi arasında kurulan bağların öğrencilere yardımcı metinler yolu ile nasıl
hissettirildiği, Allah inancıyla gelenlerin bu inançlarının pekiştirilişi, azda olsa inançla
tanışmamış olanların
bu inanca yönlendirilmek suretiyle hazırlanışları ele alınmaktadır.
Üçüncü bölümde, diğer inanç esaslarından söz edilmektedir. Yardımcı metinler kullanılmak
suretiyle öğrencilerin bu inançlara yönlendirilişleri ve mevcut bilgilerinin kuvvetlendirilmesi
yer almaktadır. Ayrıca dördüncü bölümde ibadetlerin öğrencilerin zihinlerine yerleştirilip
davranışlarında alışkanlık haline getirmelerinin ortaya konması söz konusu iken, beşinci
bölümde ahlaki ilkelerin onların zihinlerine yerleştirilmesinde yardımcı metinlerin nasıl bir
rol oynadıkları tespitine girişilmektedir.
Çeşitli sıkıntılar içinde ortaya koymaya çalıştığımız bu lisans üstü çalışmasının
ortaya konmasında çok değerli zamanını harcayıp fedakarlıktan hiç çekinmeyen kıymetli
Hocam Sayın Prof. Dr. Kerim YAVUZ’a en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca bana
çalışma sırasında elinden geldiğince destek veren eşime, öğrencilik hayatım boyunca beni hiç
yalnız bırakmayan, sabrı ve emekleriyle bana destek olan annem Fatma DUMAN ve babam
Sadi DUMAN’a şükranlarımı sunuyorum. Bunun yanında çalışmanın kilit taşı olan DKAB
kitaplarının bulunması sırasında emeği geçen sevgili öğrencilerime de teşekkür ediyorum.
Şule ÖZ
Adana - 2008
iv
İÇİNDEKİLER
ÖZET…………………………………………………………………………..i
ABSTRACT…………………………………………………………………..ii
ÖNSÖZ……………………………………………………………………….iii
I. BÖLÜM
GİRİŞ
1.1. Araştırma
1.1.1. Konunun Belirlenmesi Ve Sınırlandırılması……………………......1
1.1.2. Araştırmanın Amacı…………………………………………….…...2
1.1.3. Araştırmanın Varsayımları……………………………………….....2
1.1.4. Araştırmanın Metodu …………………………………………........3
1.2. Din Ve Ahlak Bilgisine Psikolojik Bakış…………………………….........3
1.3. Din Ve Ahlak Bilgisi Kitaplarında Yardımcı Metinler……………………4
II. BÖLÜM
ÇOCUKTA ALLAH İNANCININ GELİŞMESİ
2.1. Allah’ın Öğrencilerin Zihinlerine Yerleştirilmesi…………………………5
2.1.1. Gözlem Yolu İle İlahi Varlığın Algılanışı……………………........10
2.1.2. Sıfatlarıyla Mücerret Varlığın Açıklanışı…………………..... …...20
2.1.2.1. Yaratıcı Oluşu………………………...…………………...21
2.1.2.2. Allah’ın Seçkin Özellikleri………………………………..23
2.1.2.3. O’nun Diğer Üstünlükleri…………………...…………....25
2.1.3. Allah İnsan İlişkisi………………………………………………....29
2.1.3.1. Besmele…….…………………………………………… .29
2.1.3.2. Allah’a İnanma ve İtaat…………………………………...30
2.1.4. İhtiyaç Halinde İnananın Allah’ı Çağırması…...………….…….....32
2.1.4.1. Dua İle Çağırma…………………….…………………….32
2.1.4.2. İhtiyaçların Gerçekleşmesi Karşılığında Duyulan
Minnettarlık……......……………………………...............35
2.1.4.3. Farklı Beklentiler İçin Yapılan Dualar……………….…...37
v
III. BÖLÜM
ALLAH İNANCI DIŞINDA KALAN İNANÇ ESASLARI
3.1. Öğrencilerin Peygamberlere Yönlendirilişi………………………………39
3.1.1. Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kişiliği…………………..................41
3.1.2. Öteki Peygamberlere İnanmanın Aşılanması…………....................49
3.1.3. Seçkin Kişilerden Örnekler……………………………..................50
3.2. Yardımcı Metinlerde Melek İnancı……………………..…………….......54
3.2.1. Melek İnancının Uyandırılması………………………..................54
3.2.2. Meleklerin İnsanı Kontrol Altına Alışları…………………….......55
3.3. Kutsal Kitaplara İnanma…….……………………………………………57
3.3.1. Kutsal Kitapların Tanıtımı ve Telkini………………………….......57
3.3.2. Kur’an’ın İnanç Hayatına Geçirilişi………………………………..58
3.3.2.1. Kur’an’ın Genel Özellikleri……………………………….58
3.3.2.2. Kutsal Kitabın İnsan Ruhuna Etkisi ……………………..59
3.3.2.3. Kur’an’a Karşı İnanandan Beklenen Tavır……………......60
3.4. İnançla Ahiret Hayatı Arasında Bağlantı Kurulması……………………..61
3.4.1. Çocukta Ahiret İnancının Oluşması………………………….….....61
3.4.1.1. Duyularla Çocuğa Ölümün Hissettirilmesi………………..63
3.4.1.2. Ölüm Sonrası Olaylar……………………………….…….64
3.4.2. Kader ve Kaza İnancının Çocuğa Telkini……………...…………..66
3.4.2.1. Kaderde İnsan İradesinin Rolü…………..………………...67
IV. BÖLÜM
ÖĞRENCİLERİN RUHEN İBADETLERE ISINDIRILMASI
4.1. Çocukların İbadetlere Hazırlanışı…………………………………….…...71
4.2. İbadet Yerlerinin Çocuk Üzerinde Etkisi…………………………………73
4.3. İbadetlerden Namaza Hazırlanış………………………………………….75
4.3.1. Namazın İnsana Ruhsal Kazanımları………………………….…...78
4.3.2. Namaza Teşvikte Resimlerden Yararlanma……………………….79
4.4. İbadetle Toplumsal-Ekonomik Hayatın Dengelenmeye Yönelişi………...80
4.4.1. Zekatla İlgili Öğrencinin Zihninde Düşüncenin Oluşturulması……81
4.4.2. Zekatla Öğrencilerde Yardımlaşama Bilincinin Uyandırılması……83
vi
4.5. Oruç İbadetinin Benimsetilmesi………………………………..…………85
4.5.1. Orucun Gelecek Hayatta Öğrenciler İçin Değeri…………………..86
4.5.2. Oruca Heveslendirmede Geleneksel Yaşayış Biçimi……………....87
4.6. Hac İbadetinin Öğrencilere Yaklaştırılması…………………………........89
4.6.1. Bilgi İle Zihinsel Ve Ruhsal Yapılanma…………………………...89
4.6.2. Hacdaki Yaşayışların Öğrencilerin Zihinlerinde Canlandırılması…91
4.6.3. Hacda inananların Allah’a ve İnsanlara Yakınlaşması………….....93
V. BÖLÜM
AHLAKİ YAŞAYIŞA HAZIRLANIŞ
5.1. Çocuğun Gelecekteki Hayatında Ahlaki Bilincin Uyandırılması…………95
5.2. Milli Değerlerle Çocuğun Dini ve Ahlaki Gelişimine Katkı Sağlama…..101
5.2.1. Vatan Bilincinin Dini İnanç ve Yaşayış İçin Önemi………………103
5.2.2. Atatürk’ün Din Anlayışının Öğrencilere Etkisi……………….......106
SONUÇ…..…………………………………………………………………...108
KAYNAKLAR……………………………………………………………….110
ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………….114
1
I. BÖLÜM
GİRİŞ
1.1. Araştırma
1.1.1. Konunun Belirlenmesi ve Sınırlandırılması
Bu çalışma 1983-2000 yılları arasında ilköğretimin 4.- 8. sınıflarında okutulan
Din ve Ahlak Bilgisi (DKAB)1 ders kitaplarında yer alıp ana metinleri tamamlayıcı
nitelik taşıyan yardımcı metinlerin, din psikolojisi açısından incelenmesini esas
almaktadır. Bunu yaparken söz konusu yardımcı metinlerin dini inanç bakımdan
öğrencileri ne derece destekledikleri ve desteklerinde ne derece etkili olabildiklerini
görmeye çalıştık. Burada onların öğrencileri motive edebildiklerini kesinlikle söylemiş
olmuyoruz. Belki de bunların içinde beklenen destekleri sağlamayanlar ya da yeterli
seviyeyi yakalayamamış olanlar bulunabilecektir. Böyle olunca yardımcı metinlerin
öğrencileri ne derece yönlendirdiği de ortaya çıkmış olacaktır. Burada bizim hareket
noktamız, onlara din psikolojisi açısından yaklaşmak ve öğrencilerin inançlarının
oluşmasında nasıl bir rol oynadıklarını tespit etmektir.
Bu şekilde, ana metinlerin gölgesinde kaldıkları düşünülen yardımcı metinlerin
ne derece asıl konulara sahip çıktıklarını görmek suretiyle ilk defa böyle bir konu
denemesine girilmiş olunmaktadır. Bu nedenle biz tezimizin sınırlarını dar bir alan
içerisinde tutmak suretiyle ana metinlerin inceleneceği çalışmaların yanında, yardımcı
metinlerin de öğrencilerin din psikolojilerinin gelişimine nasıl bir destek sağladığını
tespit etmek istedik.
Konunun belirlenmesi sırasında kendi mesleki gözlemlerim sonucunda çeşitli
durumların ortaya çıkması, bizim bu konuya olan ilgimizin de artmasına neden
olmuştur. Zira bazı öğrencilerde görmüş olduğumuz ana metinlerdeki bir takım
ifadelerden doğan sıkılma ve bıkkınlık duygusunun yardımcı metinlerde de olup
olmadığı merakıyla ele alınan bu çalışma bizi yeni bir durum tespitine yöneltmiştir. İşte
buradan hareketle yardımcı metinlerden bizim incelemeye aldığımız şiirler, okuma
1
Sözünü ettiğimiz ders kitapları resmen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ismini taşımaktadır. Bu kitaplara
1982 anayasasının 24. maddesinde “Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi” (Doğan/Tosun, 2003, 3) dersinden
dolayı yukarıdaki isim verilse de biz çalışmamızın başlığında ve bazı yerlerde Din ve Ahlak Bilgisi
ifadesini kullanmayı bilimsel açıdan daha uygun buluyoruz.
2
parçalarından oluşan yardımcı metinler ile bunların dışında resimler ve çeşitli
süslemeler de bizim konumuzu oluşturmaktadır.
Ayrıca çalışmamızın konusu 1983-2000 yılları arasını kapsayan Din ve Ahlak
Bilgisi kitapları olduğuna göre böyle bir sınırlandırmaya gidişimizin temel sebebi 1982
Anayasası ile
birlikte bu alanda yeni bir programa ve onlara bağlı ders kitapları
yazımına gidilmesidir. Söz konusu programa uygun olarak yazdırılan ders kitapları
2000 yılına kadar okutulmuş ve bu tarihten sonra farklı bir program yapılmış, buna
uygun olarak da farklı kitaplar yazılmıştır. İşte bizim yüksek lisans konumuz bu dönem
içindeki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) kitaplarını içermekte ve bu dönemle
kendisini sınırlandırmaktadır.
1.1.2. Araştırmanın Amacı
Bu çalışmanın amacı öncelikle 1983-2000 yılları arasında ilk ve orta okullarda
eğitim görmekte olan öğrencilerin dini inanca götürülmesinde yardımcı metinlerin
yönlendirici özelliklerini belirlemektir. Bunların ana metinlerle uyumlu ve onları
destekler nitelikte olup olmadıklarını belirlerken ayrıca bu metinlere kitaplarında yer
veren yazarların onları seçmedeki isabet dereceleri, uyguladıkları yöntemlerin
öğrencilerin seviyesine uygunluğu ve bunlara bağlı hedeflerin gerçekleştirilmesi
çalışmadaki hedeflerimiz arasında bulunmaktadır. Bunun yanında çalışmamız, söz
konusu metinlerin yararsız olup kitap içinde boşuna yer dolduran serpiştirmelerden
oluşup oluşmadıkları düşüncesine açıklık getirme gayretindedir. Böylece bu çalışmanın
aynı zamanda, gelecekte hazırlanacak olan Din ve Ahlak Bilgisi kitaplarında yer alması
muhtemel yardımcı metinlerin daha olumlu yönde ve öğrencilerin dini yaşantılarını
besleyici özellikte seçilmelerine katkı sağlayacağını umuyoruz.
1.1.3. Araştırmanın Varsayımları
Her şeyden önce yardımcı metinler, ana metinlerin hizmetinde olan ve onların
eksik kalan yönlerini tamamlama niyeti taşıyan parçalardır. Bunu söylerken bütün
yardımcı metinlerin aynı rolü üstlendiklerini söylememiz söz konusu değildir. Buradan
hareketle çalışmamızın konusu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında
kullanılan yardımcı metinlerin de başta Allah olmak üzere inanç esaslarını besleyici bir
nitelik taşıdığını düşünüyoruz. Özellikle gözlem yoluyla Tanrının algılanmasının O’nun
çeşitli sıfatlarıyla desteklendiğini sanıyoruz. Sonra İnsan-Allah ilişkisinin inananların
ihtiyaçları ortaya çıktıkça kendisini belli ettiğini düşünüyor ve bunlar çerçevesinde
3
Çocuk-Tanrı ilişkisinin bilinçlenmesinde yardımcı metinlerin destek sağlayacağını
umuyoruz. Bunların yanında onlarla öğrencilerin, başta Hz. Muhammed’e ve öteki
peygamberlere, onlara gönderilen kitaplara inancın teşvik edildiği, peygamberlerin
hayatlarından ve seçkin Müslüman şahsiyetlerden seçilen örnek
yaşantılarla
öğrencilerin yönlendirilmelerine destek sağladıkları görülecektir.
Ayrıca burada öğrencilere yardımcı metinlerde diğer inanç esaslarına
bağlanmanın telkin edildiğine tanık olunacaktır. Sonra onların imkân nispetinde
ibadetlerin yaşanmasında da hisselerine düşen fonksiyonu yerine getirmede ana
metinlere aynı desteği verecekleri inancındayız. Bütün bunların yanında yardımcı
metinlerin öğrencilerin ahlaki yaşayışa ve geleneksel hayata hazırlanmalarına da destek
sağlayacaklarını düşünmekteyiz.
1.1.4. Araştırmanın Metodu
Çalışmaya başlamadan önce konuyla ilgili kaynak taraması yapıldı ve altı tane
dördüncü sınıf, altı tane beşinci sınıf, yedi tane altıncı sınıf, sekiz tane yedinci sınıf,
dokuz tane sekizinci sınıf DKAB kitabı tespit edildikten sonra bu kitapların içinde
bulunan yardımcı metinler belirlendi. Onları konularına göre belirli sınıflamalara
ayırdıktan sonra, temel konu gruplarından hareketle geçici bir plan düzenlemesine
geçildi ve onların içeriğine anlama tekniği ile nüfuz edilmeye çalışıldı. Planımız iyice
oturduktan sonra konuyla ilgili bilimsel alan çalışmalarına geçildi. Böylece yardımcı
metinleri ve alanı tanıdıktan sonra konuyu çok yönlü anlamaya çalıştık. Buradan
açıklama, yorumlama ve tasvir metotları ile konuyu yazım safhasına geçirdik.
1.2. Din Ve Ahlak Bilgisine Psikolojik Bakış
Din ve ahlak bilgisinde hayata hazırlanacak öğrencilerin zihinsel, ruhsal ve
manevi açıdan geliştirilmeleri söz konusu olduğuna göre dini ve ahlaki öğrenme, eğitici
ve öğrenci arasında cereyan eden bir eğitim ve öğretim olayıdır. Burada öğretme ve
öğrenme söz konusu olduğuna göre öğrenme ve öğretmede işin psikolojik tarafına
mutlaka bakmak gerekir. Böyle olunca her şeyden önce öğretimde öğrenciden hareket
etmek gerekir. Bu demek değildir ki öğretmen ihmal edilecektir.
Dolayısıyla Din Bilgisi dersinde öğrencilerin durumları ön plana koyulacak ama
aynı zamanda öğretmenin öğretiminin psikolojik yönü de dikkate alınacaktır. Çünkü bu
dersin öğretiminde diğer derslerde olduğu gibi fertler arası bir ilişki söz konusudur.
Bunların davranışlara dönüşmesi beklendiğine göre burada öğrenci ile öğretmen ilişkisi
4
önemli bir rol oynar. Zira dini ve ahlaki öğretim ilişkilerinde karşılıklı tesir etme söz
konusudur. Öğretimin verimli olmasında bu tesir ediş oldukça önemlidir. Bu bakımdan
yardımcı metinlerin öğrencilerle ilişkileri, öğrencilere tesir dereceleri ve onların
taşıyacağı sorumluluklar dikkate alınmak zorundadır (Yavuz, 1998, 151-154).
1.3. Din Ve Ahlak Bilgisi Kitaplarında Yardımcı Metinler
Bilindiği gibi ülkemizde DKAB kitabı olarak yazılan eserlerin içeriği iki
kısımdan oluşmaktadır. Bunların birisi ana metinler, ikincisi ise ana metinleri
destekleyici yardımcı metinlerdir. Kuşkusuz ders kitaplarında asıl olan ana metinlerdir.
Burada bunların bir kere daha vurgulanması, desteklenmesi ve ana metinde yer almayan
tamamlayıcı bilgilerin yardımcı metinler halinde verilmesi düşünülmektedir. Dolayısı
ile bunlar ikinci planda kalan yazılı metinler olup öğrenciyi çok rahatlatıcı, ve
dinlendirici özellikleri bulunmaktadır. Ayrıca her ne kadar biz yardımcı metinlerden
birinci derecede şiirler ve okuma parçalarını kastediyorsak da bunların arasına
serpiştirilmiş olan resim ve bazı süslemeleri de dikkate almak istiyoruz.
5
II. BÖLÜM
ÇOCUKTA ALLAH İNANCININ GELİŞMESİ
2.1. Allah’ın Öğrencilerin Zihinlerine Yerleştirilmesi
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarına bakıldığında ilkokul dördüncü sınıftan
itibaren sekizinci sınıfa kadar öğrencilere Allah’la ilgili verilen bilgiler ışığında onları
ruhen inanmaya hazırlama ve inançlarını pekiştirme adına yardımcı metinlerin destek
vermeye çalıştıkları görülmektedir. Buna göre ders kitapları çocukların öğrenmeye hazır
olduklarından haberdar gibidirler. Buradan hareketle söz konusu metinler onlara
sunulmak suretiyle dini inanca hazırlanmalarına ya da mevcut inançlarının
güçlendirilmeye çalışıldığına tanık olmaktayız. Burada çocuklara öğretilene daha
yakından bakıldığında, Allah’ın varlığı ve birliği ön plana geçmektedir. Bunu, O’nun
yaratıcılığı izlemektedir. Öyleyse bunlar öğrencilerin bilmekle sorumlu oldukları ilk
bilgilerdir ve İslam dininin telkin ettiği inancın en önemli temel taşıdır. Bu aynı
zamanda dini inancın hareket noktasıdır. Böylece genelde aile ocağında başladığına
tanık olduğumuz dini inanç, okul çağında ya pekişmeye başlamakta ya da inançla fiilen
yeni karşılaşanlar için onlar buna hazırlanmaktadırlar.
Burada söz konusu olan, çocuklardaki bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme
arzusunun uyandırılma veya güçlendirilmesi yoluna gidilmesidir. Çünkü başlangıçta
‘güçsüz ve yardıma muhtaç çocukta görünmeyen ve henüz açıklanmamış fakat
açıklanması gereken bitmez tükenmez bir merak duygusu vardır. Onda mevcut olan,
kendisine yardım edecek ve koruyacak sonsuz bir kuvvet olan henüz isim takamadığı
ama zamanla “kutsal ve mutlak” dendiğini öğreneceği Allah’ı durmadan ararken, ailede
ya da okulda O’nun ismini duyunca O’na ait ilk bilgileri almış olur. İşte bu noktada
çocuktaki
öğrenme
özleminin
teşvik
edilmesi
ve
uyandırılması
gerekir’
(Yavuz, 1983, 40). Ancak yardımcı metinlerin bu hedefi ne derece gerçekleştireceği
tartışma konusudur. Bu açıdan bakıldığında Allah’ın öğretimi ile ilgili yardımcı
metinlerin öğrenciler için bir ihtiyaç olan teşvik etme görevini de ne derece yerine
getirebildiği sorusu cevap bekleyen ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Nitekim, Allah’ın var ve bir oluşuyla ilgili olarak yardımcı metinlere
bakıldığında özellikle şiir türündeki metinlerde Allah’ın varlığı ve bir oluşu öğrencilere
telkin edilmek suretiyle zihinsel manada bu düşünce pekiştirilmeye çalışılmaktadır.
6
Bunların bazılarında “Kelime-i Tevhit” , “Birlik” ve diğer başlıklar altında bu konu
bütün metne yayarak vurgulanmaya çalışılırken, bazılarında ise farklı konuların içinde
bu düşünce işlenmeye çalışılmaktadır. Ancak bunların asıl beklentilere ne derece cevap
vereceği tartışma konusudur. Burada dördüncü sınıf DKAB kitaplarına bakıldığında
İslam dininin temel taşı olan Allah’ın bir olması hemen hemen bütün kitaplarda yer
almaktadır. Örneğin bu “Birlik” (Yavuz/Günay, 1989, 62; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 62;
Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 114) adlı şiirde açıkça görülmektedir.
“İkilik yok birlik var
Yalnız bunda dirlik var
Yalnız bundadır felah
La ilahe illallah”
denirken burada öğrenciye Allah’ın bir olduğu düşüncesinin net bir şekilde verildiği
görülmektedir. Bununla öğrenciye böyle bir inancı taşımak suretiyle, insanın dirliğe,
huzura ve kurtuluşa ulaşacağı telkini yapılmaktadır. Öyleyse birlik inancının kalplere
yerleştirilmesi, insanlığın kurtuluşunun ilk hareket noktasını oluşturmaktadır. Ancak bu
inancın kuru bir bilgi oluşundan öğrencinin kurtarılması gerekmektedir. Yine benzer bir
yardımcı metin olan “Tevhit” şiirinde (Gündüz, 2000, 59), her kıtanın son mısrası
Allah’ın bir olmasının ifadesi olan tevhit cümlesiyle tamamlanmaktadır. Nitekim ilgili
kıtada görüldüğü üzere tevhit cümlesinin kalpleri rahatlattığı, üzüntüden insanı
kurtardığı, İslam’ın temel yapı taşı olduğu, gönüllere sevinç kattığı ifade edilmektedir.
Bu şekilde tevhit düşüncesi ve duygusu öğrencilerin akıllarına ve yüreklerine
yerleştirilmek suretiyle onlara, Allah’a yönelip O’na kulluk eden bireyler haline
gelmeleri tavsiye edilmektedir. Böylece inananın tevhit cümlesini her telaffuz edişinde
onun içindeki manayı düşünerek huzurlu ve mutlu olacağına vurgu yapılmakta ve
öğrenciler
bu
ifadenin
içeriğini
öğrenip
ruhlarında
bunu
hissetmeye
özendirilmektedirler. Çünkü, ‘inanma, bağlanma, güvenme olayları hayatın akışı içinde
dini ve ahlaki bağlılık şeklinde kendini duyurmakta ve bu manevi ihtiyacı karşılamaları
beklenmektedir’ (Yavuz, 1998, 131). Sonuç itibariyle bu örnekle öğrencilerin kelime-i
tevhit cümlesini öğrenip bunun şuuruna varan, inanma ve bağlanma ihtiyacını gideren,
kendilerini böylece mutlu hisseden insan olmaları umut edilmektedir.
Bunların dışında bir başka örnek de “Dilimin Güzel Sesi” (Aşkar/Er/Koymaz,
1994, 4; Gündüz, 2000, 14) adlı şiirde görülmektedir.
“Birsin
Allah’ım birsin
Her şeyi Sen bilirsin”
7
şeklindeki samimi ifadelerden oluşan bu dörtlük, üç kıta olan şiirin başını ve sonunu
oluşturmaktadır. Şiirin iki kıtasında da bu derece içten bir biçimde Allah’ın birliğinin
işlenişi, tevhit inancının İslam’da nedenli önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Bütün
bunlarla birlikte aslında sözü edilen bu yardımcı metnin öğrencilerin zihinsel ve ruhsal
olarak beslenme niyetini taşıdığını söylemeliyiz. Bununla onların kolayca ve içten bir
şekilde zihinsel ve ruhsal bakımdan Allah’a bağlanmaya, samimi bir biçimde O’na
götürülmeye çalışıldıklarını düşünmekteyiz.
Burada sözü edilen şiirlerin hepsinde Allah’ın birliği, şiirlerin tamamına
hakimdir. Bazılarında ise farklı temaları içeren metinlere konu birer mısra halinde
serpiştirilmiştir. Örneğin; bunlardan biri “İslam’ın Şartları” (Günay/Yavuz, 1989, 59;
Ünal/Çakır, 2000, 38; Gündüz, 2000,56; Canbulan, 2000, 62) adlı şiirdir. Burada genel
konu İslam’ın ana prensipleri olmasına rağmen, şiirin son kıtasına Kelime-i tevhit
ifadesi bir mısra halinde serpiştirilmiştir. ‘Dini bilgilerin öğretilmesinde öğrencilerin
anlamasını ve onlara iyice nüfuz edebilmesini temin etmek için metodik arayışlar içine
girilmesi normal bir hareket tarzıdır’ (Yavuz, 1998, 19).
Ancak bu şiirin mevcut
alandaki ders kitaplarında tekrarlanan bir metot ile sunulduğunu görüyoruz. Bu da söz
konusu şiirle verilmek istenen bilgilerin aynı yardımcı metin ile senelerce, tekrar tekrar
kullanılmasının öğrencileri bıkkınlığa sürükleyebileceği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır.
Bu durum, yazarların daha önceki yıllarda yazılmış olan kitaplara bakmadan kendi
metnini yazarken buna uygun olduğunu görerek “bu uygun mu? uygun” mantığından
hareket edip kolayca işin içinden çıkma isteklerinden kaynaklanmaktadır. Zira burada
söz konusu düşüncenin aynı konuyla alakalı olarak farklı yardımcı metin ile
desteklenmediğini tespit etmiş bulunuyoruz. Aslında bu da, öğrencilerin konuya
ısındırılmalarında ciddi bir destek sağlayamadığı kanısını doğurmaktadır. Söz konusu
yardımcı metinlerin, öğrenciye gerçekten destek sağlaması beklenirken yukarıdaki gibi
bir hareket tarzını terk etmek gerekmektedir. Bunlar gibi Allah’ın varlığı ve birliği
düşüncesinin tüm metin içerisine birer cümle halinde serpiştirildiğini başka yardımcı
metinlerde de görmekteyiz (Günay/Yavuz, 1989, 19; Canbulan, 2000, 93, 61).
Öte yandan aynı konuda beşinci sınıf DKAB kitaplarına bakıldığında, Allah’ın
var ve bir olmasıyla ilgili “La İlahe İllallah” (Bilgin, 1993, 18) adlı şiir, dördüncü sınıf
kitabındaki “Birlik” (Günay/Yavuz, 1989, 62; ) adlı şiir ile aynı içeriğe sahiptir. Bunlar
birbirleri ile yakın tarihler arasında yayınlandığı halde sonraki yazarların öncekilerden
habersiz olmaları büyük bir eksiklik olarak görülmektedir. Öğrencilerin yeniden aynı
şiirle karşılaşmalarının, onların üzerinde olumlu etki yapacağı kanısında değiliz. Bu
8
şiire, A. Tanrıverdi’nin beşinci sınıf kitabında da “Birlik” (Tanrıverdi, 2000a, 6) ismiyle
daha sonraki yıllarda yeniden rastlanmaktadır. Öğrenci bunlarla karşılaştıkça sonraki
karşılaşmalar işin tesir derecesini azaltacaktır. Sonra onların bunlardan ilk bakışta
herhangi bir fayda sağlayacağı düşünülmemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken bir
husus maalesef, ‘yazılmış olan ders kitaplarına bakıldığında bazılarının pedagojik ve
psikolojik özelliklerden uzak olduğu gerçeğidir’ (Yavuz, 1998, 181). Bunun böyle
olduğunu yukarıda geçmiş tarihle yer alan iki beşinci sınıfta kullanılan yardımcı
metinde görmekteyiz. Çünkü bu kitaplar, dördüncü sınıf kitabında
geçmiş olan
yardımcı metni olduğu gibi kendi kitaplarında kullanarak, öğrencilerin iki sene üst üste
aynı
şiirle
karşılaşmalarını
önleyememişlerdir.
Bu
tür
tekrarlar
öğrencilerin
sıkılmalarına da neden olabilir. Eğer yardımcı metinler tekrar edilmesi gerekli olan bir
içeriğe sahip ise bu içeriklerin farklı yardımcı metinlerle işlenmesinin daha uygun
olacağını düşünmekteyiz.
Ayrıca dördüncü sınıf kitaplarının bir
(Günay
/Yavuz,
1989,19)
diğer
kısmında yer alan “Benim Dinim”
ismiyle
“Ben
Bir
Müslümanım”
(Canbulan, 2000, 61) adlı şiirin, beşinci sınıf kitaplarının birinde “Benim Dinim”
( Demirbaş/Manaz, 1996, 54) ismiyle yeniden yer alması, iki sene üst üste öğrencilerin
yine aynı şiirle karşılaşmaları sonucunu doğurmakta, bu da onların meraklarını
arttırmada ve onlara yeni bir kazanım sağlamada şiirlerin etkisiz bir rol oynamasına yol
açmaktadır.
Nitekim “inanmaya geçişte kavrama ve anlama hadisesiyle karşılaşıldığını ve
dinin anlaşılmasında insanın bilgilendirilmesinin önemli olduğunu” biliyoruz (Yavuz,
1998, 160). Burada, verilen şiirlerin öğrencilere sağlayacağı zihinsel ve ruhsal
kazanımları yanında, olumlu etkiden ziyade onlar üzerinde ilgi ve hevesi yavaşça
köreltici bir etki de yapabilir. Böyle bir duygunun uyanmasından uzak durmak gerekir.
Halbuki ders kitaplarında yer alan her türlü materyalin öğrencilerin heves ve
meraklarını devam ettirici
bir nitelik taşıması gerekirken, yerine göre tekrarlanan
yardımcı metinlerin asıl metinleri besler ve destekler nitelikte olması beklenmektedir.
Bu da öğrencileri sıkmayan metinlerle olacaktır. Seçilecek metinler öğrencilerin derse
olan
merak
ve
ilgilerini
çekebilecek
nitelik
taşıdığında
durum
olumlu
değerlendirilecektir. Örneğin; Allah’ın bir olmasıyla ilgili beşinci sınıf kitabında yer
alan ve orijinal bir nitelik taşıyan “Tevhit” (Tekışık/Kahveci, 2000, 14) adlı şiirin her
kıtasının sonunda “La ilahe illallah” ifadesi tekrarlanarak şiir içerisinde bu kelime ve
anlamı öğrencilerin zihinlerine yerleştirilmeye, manevi açıdan bu onlara hissettirilmeye
9
çalışılmaktadır. Burada bilinçlendirmenin de harekete geçirildiğini söyleyebiliriz.
Böylece, şiir ana metinle uygunluk arz etmektedir. Zira ana metinde tevhit cümlesinin
anlamı
verilerek
akabinde gelen şiirle
bu
cümle tekrar
edilmek
suretiyle
pekiştirilmektedir. Ayrıca şiirden daha çok yararlanmak için bilinmeyen kelimelerin
dipnotla açıklanması öğrencilerin şiiri anlamasına yardımcı olmaktadır.
Allah’ın var ve bir oluşu ile ilgili altıncı, yedinci
ve sekizinci sınıf DKAB
kitaplarına sıra ile bakıldığında bir Din ve Ahlak Bilgisi kitabında ya birkaç tane
yardımcı metne rastlandığına ya da hiçbir kitapta rastlanmadığına tanık oluyoruz.
Altıncı ve yedinci sınıf kitaplarında, daha önceki sınıflarda okutulan ders kitaplarında
yer alan birkaç şiir ile bu konu ele alınmaktadır. Bunlardan en fazla tekrar edilen
yardımcı metin alt sınıflarda da okutulan “Benim Dinim” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu,
1999a,
17;
Algül/Çetin/Öcal,
1995a,
14;
Dilaver/Gündeşli/Şirin,
1995,
15;
Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 106; Arışahin/Doğru, 1995b, 96) şiiridir. Daha önceki
sayfalarda bahsi geçen şiirin konuyla ilgili içeriğine yer verildiği için okuyucuyu
sıkmamak adına burada tekrar yer verilmemesinin uygun olmadığını düşünüyoruz. Bu
şiir dört altıncı sınıf ve bir yedinci sınıf kitabında yer almıştır. Yukarıdaki şiir gibi daha
önce değerlendirilmesi yapılmış olan, altıncı ve yedinci sınıf kitaplarında yer alan bir
diğer şiir “Birlik” adlı şiirdir (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 24; Bolay/Küçük/Tosun, 1999,
114).
Bunlarla beraber “Derviş Dedenin Dilinden” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu,
1999a, 40) adlı okuma metninde çocuklara dini bilgiler veren bir dedenin, Kelime-i
tevhit cümlesini de (La ilahe illallah) açıklayarak Yaratıcı’nın var ve bir olduğu
düşüncesini çocuklara anlatmak suretiyle onların zihinlerinde Allah’ın birliği
tasavvurunun daha da pekişmesine gayret edilmektedir.
Yedinci sınıf kitaplarının birinde bu konuyla ilgili iki tane şiire rastlanmıştır.
Bunlardan biri dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında da yer alan “Dilimin Güzel Sesi”
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 9) adlı şiir, diğeri ise aynı yazarların “Allah” (1993, 16)
şiiridir. Bu şiirlerde Allah’ın genel olarak sıfatları verilmekle beraber O’nun varlığına
vurgu yapılmaktadır. Bunlar aynı konuyu destekleyen iki farklı şiirdir. Sekizinci sınıf
kitaplarında ise bu konuyla ilgili hiçbir yardımcı metin bulunamamıştır. Dördüncü ve
beşinci sınıf kitaplarında yer alan yardımcı metinlerin aynı şekilleriyle üst sınıf
kitaplarında da geçmesi, öğrencilerde bir sıkılmaya yol açabilir. Hep aynı yardımcı
metinleri görmek onlarda motivasyon eksikliği yaratabilir. Bunlar onların konuya
dikkatlerini çekemeyen metinler haline dönüşebilir. Bu nedenle bahsi geçen şiirlerin
10
yerine, daha önceki kitaplarda yer almayan yardımcı metinlerin seçilmesinin daha
uygun olacağını düşünüyoruz.
Genel olarak Allah’ın var ve bir olduğu inancını öğrencilerin dini yaşayışlarına
yerleştirmeye çalışan bu yardımcı metinler, kelime-i tevhit cümlesini klasik din
bilgisine dayanarak vermektedir. Dini inancın başlangıcı olan bu ifade yardımcı
metinlerin içerisine serpiştirilerek onların zihinlerinde pekiştirilmeye çalışılmaktadır.
Buradaki eksiklik, bazı sınıflarda aynı şiirlerin kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Ayrıca bu kelime genelde ezbere yönelik olup sadece dinin temel prensibi olan
Yaratanın bir olması esasını teorik olarak öğrencilere sunmaktadır. Bu nedenle de
öğrencilerin inanç hayatlarına katkısı sadece, zihinlerine bu ifadenin işlenmesi ve daha
sonra öğrenecekleri bilgileri bu temel üzerine inşa etmeleri yönünde olacaktır.
2.1.1. Gözlem Yolu İle İlahi Varlığın Algılanışı
Burada Allah’ın varlığı ve birliği konusunun gözlem yöntemi ile zihinsel ve
ruhsal açıdan pekiştirildiğini görüyoruz. Bu bakımdan, duygusal ve zihinsel yönlerden
farklı yapılar sergileyen insanın içinde ‘dini inancın kendini göstermesini eğitim ve
öğretimle belirlemek mümkündür. Yalnız çocukların bazılarında bağlanma, bazılarında
ise zihinsel gücün iticiliğinde düşüncenin daha ağır bastığı’ görülecektir (Yavuz, 1998,
121). Buradan hareketle yardımcı metinlere bakıldığında, onların amaçlarının
gerçekleştirilmesi sırasında bazen telkin yolunun tercih edilip öğrencilerin Allah’a itilişi
söz konusu iken, bazen de zihinlerinde düşünceler üretilmek suretiyle onların ruhlarına
bu inanç yerleştirilmeye çalışılmaktadır.
Konumuzla ilgili dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında yoğun
bir şekilde
resim, şiir ve okuma metinlerinin yer aldığı tespit edilmiştir. Bu metinlerle öğrencilerin
duyularına hitap edilerek yer yer soru yöntemi, yeri geldikçe telkinlerle onların
tasavvurları ve düşünceleri işlenmeye çalışılmaktadır. Esasen, ‘insanın fıtratında duyu
organları yolu ile vardığı neticelerin mevcudiyetine inanmak vardır. Yapısı itibariyle
insan duyuları yolu ile kavrayamadığı bir takım şeylerin varlığına kolayca inanır. Zaten
onu hayvanlar aleminden ayırt eden en büyük meziyeti budur’ (Kutub, tarihsiz, 136) .
Öğrencilerin duyularına hitap edilen metinlerden ilki, dördüncü sınıf kitaplarının
üçünde de görülen “Allah Sevgisi” adlı şiirdir. Burada sabahleyin güneşi, gece ayı
kimin çıkardığı, dünyaya ışık verenin, yıldızları parlatanın, baharda bitkileri yetiştirenin
kim olduğu,
bülbüllerin
ormana
yuva
yaparak
ötmesinin
kimin
tarafından
11
gerçekleştirildiği, annelere sevme hissini, vatan millet sevgisini kimin verdiği soruları
şiirleştirilerek öğrencilerin zihinlerinde Allah’ın buldurulması amaçlanmaktadır
(Günay/Yavuz, 1989, 5-6 ; Ünal/Çakır, 2000, 15; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 6). Şiirin,
onların anlayışlarına uygun, kafiyeleriyle sürükleyici ve sorularıyla düşündürücü olan
bir yardımcı metin olduğu görülmektedir. Böylece Allah hakkında öğrenciler için
etkileyici bir metin seçilmiştir. Onlara çevreden örnekler verilerek Allah tasavvurları
zenginleştirilmiş ve buradan hareketle onlar zihinsel bakımdan düşünmeye daha çok
sevk edilebilmişlerdir. Bu da beraberinde akıl ve iradelerinin daha çok işletilmesine
imkân sağlamış görünmektedir. Nitekim yukarıdaki bu şiirin hemen üst kısmında
rengarenk kuşlardan ve bazı çiçeklerden oluşan bir resim (Günay/Yavuz, 1989, 5)
bulunmaktadır. Bu resim şiirle birlikte birbirini bütünlemektedir. Zira doğadaki
varlılardan olan kuşlar ve çiçekler gibi canlıları, öğrenciler sürekli gözlemekte, şiirle
sorulan her şeyi kimin yarattığı sorusu bu gözlemle beraber yaratılanlardan yaratana
açılma imkânı bulabilmektedir. Öğrencilerin bunu görsel olarak fark etmesi açısından
resim, şiirle birlikte bütünleşmiş gibidir.
Yine “Küçüğe Sorular” (Ünal/Çakır, 2000, 12; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 10;
Gündüz, 2000,18) adlı başka bir şiirde öğrencilere gülen gözlerin, tatlı sözlerin, kıvır
kıvır saçların, pamuk avuçların, ağaçların, dudakların, yanakların, ayakların, aile
fertlerinin nasıl meydana geldiği sorusu sorularak onların düşünmeleri sağlanmaya
gayret edilmektedir. Çünkü “kişinin, kendi yaratılışını ve tabiattaki sayısız varlıkların
düzenliliğini düşünmesi onu, Allah’ın varlığı ve birliğine inanmaya yöneltir” (Uyanık,
2008, 145). Böylece onların yeni düşünceler ile bilinçlendirilmeye çalışılması olumlu
bir hareket tarzıdır. Aslında yardımcı metinlerin bu tür ifadeleri öğrencilerin zihinlerini
yormadan işlemesi, bir bakıma onların gözlemlerle kolayca düşünceye geçişlerini
sağlamaktadır.
Öğrencilerin bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişmeleri ilerledikçe kendilerinde
gerçekleşecek olan değişmeler ve bireysel gelişmeler yanında diğer farklılıklar da yeri
geldikçe onların ilgisini çekecektir. Bu metin bir bakıma onların dikkatini bunlara çeken
bir özelliğe sahiptir. Ayrıca üç ayrı dördüncü sınıf kitabında yer alan bu şiir M. Ünal ve
N. Çakır’ın kitabında kız ve erkek öğrenciden oluşan resimle (2000, 12)
desteklenmektedir. Aslında bu resimle şiirin muhatabının “Bilir misin güzel çocuk?”
mısrasına rağmen küçük çocuklar yerine öğrencilerin seçilmesi, belki de onların
etkilenmeye çalışılmasına yönelik bir gayret olabilir. Bu özelliği ile o, yardımcı metnin
içeriğini kısmen de olsa öğrencilere sunan bir resimdir.
12
Bunun yanında M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz’ın yazdığı dördüncü sınıf
kitabındaki “Nokta” (1994, 4) isimli şiirde, öğrencilerin yabancılık çekmedikleri
benzetmeler ve onların anlayabilecekleri ifadeler kullanılarak Allah’ın varlığının
zorunlu oluşu onlara benimsetilmeye çalışılmaktadır. Nitekim nokta şiirinde
öğrencilerin ders yaparken kullandıkları nokta işareti ele alınmış, her noktayı koyanın
var olduğu gibi güneşi de yerine koyan bir varlığın bulunduğu belirtilmiştir. Buradaki
noktanın mecazi bir anlamı da bir olayın sona ermesinin ilanı şeklinde kullanılabilir.
Fakat bu anlamda kullanılan noktalama işareti dördüncü sınıf öğrencilerinin
anlayabilecekleri düzeyde değildir. Çünkü hepimizin bildiği noktalama işareti ile bir
olayın sahibinin ilanı ve bununla ilgili olarak her şeyin sonunda var edicisi olan Allah’ın
çağrıştırılması oldukça güç olduğu düşünülmektedir. Burada her varlığın ve onun
varlığının sebebinin ifade edilmesi yani asıl varlığı hatırlatması bu yaştaki çocuklar için
kolay değildir. Dikkatli bakıldığında burada güç olan güneşi yerine koyan birisinin
anlaşılması değil her olayı noktalayan birinin olduğunun anlaşılmasıdır. Bir olayın
noktalanması ne demek anlaşılması güç olan budur. Şiirin devamında öğrenciye akşam
eve gidince annelerinin kendilerine yemek verdiği gibi ağaçlara da meyve veren birinin
olduğu ve sebepsiz hiçbir şeyin olmayacağı onlara hatırlatılmakta ve böylece
gözlemlerle elde edilen algılamalar doğrultusunda zihinlerde Allah’ın var olduğu
düşüncesi uyandırılmaya çalışılmaktadır. Bütün bu gözlemler desteğinde Allah’ı
tanıtmak suretiyle ruhlarında bu inancı bulunduranların mutluluğa ulaşacakları
vurgulanmaktadır. Burada ‘Allah tasavvuruyla ilgili olan durum Allah’ın var olmasının
tasavvura imkân vermesidir. Çocuklar O’nun varlığını, zorunlu bir varlık olarak
görmektedirler. Başta kendi olmak üzere, herkese ve varlıkların tümüne var oluşu
sağlayan yalnız odur. O kesin olarak var olmalı ki, öteki varlıklar da olabilsin’ (Yavuz,
1983, 172). Aynı görüşü destekleyen bir diğer düşünce ise ‘7 yaşından itibaren
genellikle çocukların Allah tasavvuru oldukça açıklık kazanır. Bu yaşlarda onların
zihninde “sebeplilik” fikrinin gelişmeye başlaması bütün olayların gerisinde yer alan bir
“ilk sebep” arayışının hareketliliği ile çocuklar Allah’a yönelir. Onlar Allah’ın varlığını
zorunlu görürler’ sözleri ile Hökelekli’ye aittir
(1993, 257). Bu düşüncelerden
hareketle onlar her şeyin bir sebebi vardır ilkesini temel alarak Allah’ın varlığına
ulaşma imkânına kavuşacaklardır.
Bunun dışında bir başka şiir ise “Din” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 4) ismini
taşımaktadır. Burada yazarların benzetmelerle öğrencilerin akıllarına nüfuz etmeye
çalışarak onları Allah’ın varlığına inandırmaya çabaladıkları görülmektedir. Buradan
13
hareketle yukarıda belirttiğimiz gibi örneğin; okuduğumuz bir kitabın, gördüğümüz
güzel bir binanın sahibi olduğu gibi, yerlerin ve göklerin de bir sahibi bulunduğu görüşü
öğrencilere telkin edilmekte ve yine sebeplilik ilkesi ile onlar Allah’a ulaştırılmak
istenmektedir.
Yine yukarıdaki örneklerde olduğu gibi Ü. Günay ve K. Yavuz’un “Her Şeyi Bir
Yaratan Var” (1989, 6-7) isimli okuma parçasında ünlü mezhep imamlarımızdan
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Allah’a inanmayan birisi ile aralarında geçen konuşması
verilerek öğrencilerin inançları güçlendirilmek istenmektedir. Bu parçada Ebu Hanife
ile o kişi, Allah’ın varlığı ve yokluğu konusunda görüşürken yaşadığı bir olayı ateist
olan kişiye de yaşatarak onun zihninde bu gerçeği kanıtlamaya çalışmaktadır. Allah’ın
varlığını veya yokluğunu ispat edecekleri buluşma yerine Ebu Hanife gecikerek gider ve
buna sebep olarak da geçeceği nehrin üzerindeki köprünün yıkıldığını, ağaçların kesilip
kendi kendine ustasız, mütahitsiz köprü olmasını beklediğini öne sürer. Ateist,
kendiliğinden bir köprü olamayacağını söyleyip böyle bir şeyin mümkün olmadığını
ifade edince Ebu Hanife de bu kâinatın ustasız kendi kendine var olabileceğini nasıl
düşündüğünü sorar. O, “Bir yaprak bile kendiliğinden kımıldamadığına göre neticede
her şeyin mutlaka bir sebebinin bulunduğunu akıl erdiremiyor musun?” sorusuyla
inkarcı kişiyi sıkıştırır. Böylece soru-cevap şeklinde gelişen metin ile öğrencilerin
kolayca Allah’ın varlığına inanmalarının desteklemesini temin etmek için konuyla
onların zihinsel doyuma kısa yoldan ulaştırılmaya çalışıldıkları görülmektedir.
Ayrıca beşinci sınıf DKAB kitaplarına bakıldığında gözlem yolu ile Allah’ın
varlığını algılamamıza yardımcı olan metinlerin çok ilginç bir sınıflama oluşturduğu
görülmektedir. Bu sınıfın kitabında konuyla ilgili altı şiir, altı okuma parçası ve iki tane
de resim olduğu tespit edilmiştir. Söz konusu metinlere bakıldığında genelde içerik
bakımından aynı oldukları görülmekle beraber biz burada birbirine benzeyen
örneklerden bazılarını ortaya koyduktan sonra birbirinden farklı ve dikkat çekici
olanlara da
yer
vermeyi düşünüyoruz.
Bu
metinlerden
bazıları öğrencileri
düşündürmeye götürmekte ve onları akılla doyurmaya çalışmaktadır. Bir kısmı da
telkine daha çok ağırlık vererek öğrencileri yönlendirmek suretiyle Allah’ın varlığına
doğru onları itmektedir.
Bunlardan ilki olan, A. Demirbaş ve A. Manaz’ın ders kitabında yer alan
“Yaratan Birisi Var” (1996, 14) adlı şiirde, öğrencilere duyuların algılamalarıyla
gözlemlediği maddelerden örnekler verilerek neticede her şeyin bir var edicisi
olduğunun telkin edildiği görülmektedir. Nitekim ağaçlara yapraklarını, insanlara
14
saçlarını veren, hayvanların tüylerini, melekleri, insanları, balıkları, güneşi, ayı,
yıldızları kısaca her şeyi var eden bir varlığın olduğu söylenerek mutlak bir yaratıcının
vazgeçilmezliği vurgulanmakta ve her insanın zorunlu olarak bu varlığa ihtiyaç
duyduğu öğrencilere telkin edilmeye çalışılmaktadır. Bu haliyle şiir öğrencinin anlama
gücünü olumlu yönde işlemeye çalışarak onun duygularını da uyandırmaya gayret
etmektedir. Esasen şiir, ana metni destekleyici paralelde, anlaşılması kolay bir nitelik
taşımaktadır. Bununla birlikte onun dilinin sade ve anlaşılır olmasının, öğrencilerin
verilen örnekleri algılamalarını kolaylaştırdığı gözlenmektedir. Sonuç olarak bu ve buna
benzer şiirlerle öğrencilerin zihninde uyandırılmak istenen, onlara düşüncede Allah’ın
varlığının duyurulmasıdır. Bunlar işlenirken de, Allah’ın varlığından şüphe etmeye
herhangi bir fırsat verilmediği sezilmektedir.
Ayrıca “Bu Düzeni Kim Kurdu” (Demirbaş/Manaz, 1996, 31) adlı okuma
parçasında da aynı şekilde hareket edildiğine tanık oluyoruz. Burada farklı olan, asıl
konuyu telkin eden bir bireyin bulunmasıdır. Bu kişi sevgili kardeşim hitabıyla söze
başlayarak örneklerine geçmektedir. O, bu örneklerde güneşin her gün doğudan doğuşu,
dünya ile onun uzaklığının mükemmel bir şekilde ayarlanışı, vücut organları arasındaki
ahenkli uyum, insanların görünüş yönünden farklı oluşu hatta kişilerin parmak izlerinin
bile ayrı olması ve buna benzer doğadan yer alan çok çeşitli gözlemleri kullanmaktadır.
Bu şekilde öğrenciler meraklandırma ve hayretler içine çekilmek suretiyle onların
zihninde bunların kendiliğinden olmadığı düşüncesi uyandırılmaya çalışılmaktadır.
Böylece örnekler üzerinde düşünmekle öğrenciler Allah’a ulaştırılmak istenmektedir.
Bu nitelikte bir başka yardımcı metine de rastlanmaktadır (Demirbaş/Manaz, 1996, 17 ).
Yine başka bir beşinci sınıf kitabında A. Tanrıverdi “Hz. İbrahim Allah’ı
Arıyor” (2000, 15-16) adlı okuma metni ile öğrenciler Kur’an’da da geçen bir metottan
esinlenerek Allah’ın varlığını anlamaya sevk edilmeye çalışılmaktadır. Halbuki aynı
yöntem daha önce Ü. Günay ve K. Yavuz’un kitabında da (1989, 17-18) kendisini
göstermiştir. Bu metinlerde İbrahim Peygamber’in Allah’ı arayışı, öğrencileri hem
düşünmeye sevk etmiş hem de Allah’ın varlığını vurgulamak için, bilinen somut
örneklerden faydalanılmıştır. Olay Hz. İbrahim’in “Allah kimdir? O’nu nerede
bulabilirim?” düşüncesi ile başlamış, buna bulduğu cevaplar neticesinde de adım adım
Allah’a ulaşmıştır. Mesela yıldızı, dolunayı, güneşi rab edinmişken bunların tek tek
doğdukları
gibi
batmaları
onu,
bu
varlıkların
ilah
olduğu
düşüncesinden
uzaklaştırmıştır. Bunların kaybolduğunu görmesi onların ilah değil de, ilahın yarattıkları
fikrine ulaşması sonucunu doğurmuştur. Neticede Hz. İbrahim’in zihinsel güçler
15
sayesinde gözlemlerle Allah’ın varlığına ulaştığı
öğrencilere örnek olarak
verilmektedir. Bunların dışında içerik ve yöntem açısından aynı olan başka yardımcı
metinler de görülmektedir (Tekin, 2000, 25; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 13).
İşte yukarıda verilen metinler ve şiirlerde öğrenciler telkin yöntemi ile Allah’ın
varlığına doğru doğadaki varlıklar da kullanılarak itilmektedirler. Mevcut
şiirler,
kâinatın insan ruhuna olan etkilerini de kullanarak bu telkini gerçekleştirmeye
çalışmaktadır. Bu şekilde ‘inanan, gerek fıtri olarak gerekse tecrübelerinden edindiği
bilgi ile her şeyin bir yaratıcısı olduğunu kabul ederek son derece geniş, engin ve göz
kamaştırıcı güzelliklere sahip olan kâinatın yaratanını araştırmaya başlamaktadır’’
(Kutub, tarihsiz, 271). Böylece söz konusu yardımcı metinlerle kâinatın eşsiz
güzelliklerinden etkilenecek olan öğrencilere tüm bunları yaratan birisi olduğu mesajı
duyuları yolu ile verilmeye çalışılmaktadır. Bu yapılırken de ‘duyu organlarının, zihnin
dış dünyaya açılan pencereleri gibi olduğunu, uyarıcılar dediğimiz olaylar ve varlıklar
dünyasını genellikle duyu organları vasıtasıyla algılayabildiğimizi, onların yetersiz ve
rahatsız olmaları halinde duyumların niteliğini etkileyeceğini’ Şentürk, 2003, 27) de
unutmamak gerekir. Yani doğru algılayabilmenin yolu bu alıcıların sağlam olmasına
dayanmaktadır.
Aynı içerikten oluşmasına rağmen başka bir yöntem kullanılarak ortak amaca
hizmet eden yardımcı metinler de vardır. Bu metinlerde kullanılan yöntem soru-cevap
tekniği ile öğrencileri düşünsel aktivitede bulundurarak gözlemlenebilen nesneler
yardımı ile onları Allah’ın varlığına ulaştıran bir yöntemdir. Bunun uygulaması
yapılırken “çocuğa, özellikle onu
kendi hayat tecrübesi ve yaşadığı somut olaylar
çerçevesinde, onun zihnini karıştırmayacak tabii düzenin akışı ve mantığı içerisinde
verilmelidir. Daha yüksek ve karmaşık bir bilgi aktaran öğretim şekli çocuğun algısı
dışında kalır” (Hökelekli ,1993, 261).
H.H. Tekışık ve N. Kahveci (2000,12) ve Ü. Günay ve K. Yavuz’un (1989, 5-6)
kitaplarına aldıkları “Allah Sevgisi” adlı şiirde yukarıda anlatılan tekniğin kullanıldığı
görülmektedir. Burada konumuzla ilgili olarak öğrencilerin belirli bir yöne doğru
götürülmesi hedeflenirken yine doğadan hareket edilerek güneşi kimin ışıttığı, ayı kimin
çıkardığı, yıldızları kimin parlattığı, fidana yeşil rengini, bülbüle güzel sesini, annelere
sevme hissini kimin verdiği sorularına öğrencilerin tek bir cevap vermeleri sağlanmaya
çalışılmaktadır. Böylece cevap olarak “Allah” kelimesinin verilmesi beklenerek bu
duygu ve düşüncenin zihinlere ve ruhlara yerleştirilmesi amaçlanmaktadır. Burada
“çocuğun görülen ve görülmeyen, bilinen ve bilinmeyen her şeyin yaratıcısı olarak
16
öğrendiği Allah’a yaklaşması yine yaratıklar üzerinde düşünerek olmaktadır. Allah’ı
arayan çocuğun zihni, yine O’nu bulmak için insanların, canlıların, dünyanın, ekinlerin,
çayırların, suların yaratılışları üzerinde düşünceler yürütmektedir” (Yavuz, 1983, 207).
Yine “Bir Yaratan Var Bizi” (Tanrıverdi, 2000a, 4 ) adlı şiirde aynı yöntem
kullanılarak Allah’ın varlığı konusu soru cevapla geliştirilmeye ve böylece bu hususta
öğrenci tatmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu şiirde O’nun varlığı örneklerle ele alınırken
soru cevap yöntemi kullanılmıştır. Çocuğun sorduğu “dünya da niçin varız, niçin dua
ederiz, niçin namaz kılarız?” gibi sorulara baba “yeşil ormanları, mavi denizleri var
eden için bütün bunların yapıldığı” cevabını verir.
Çocuğun “Allah’ı niçin
göremiyoruz?” sorusuna da babası “nefesin, sesin, aklın da var olduğunu fakat
görünmediğini” örnek olarak verir. İnsanların var olmasının bile O’nun varlığının
göstergesi olduğunu belirtir. Şiirin soru cevap şeklinde verilmiş olması öğrencilere zihni
faaliyette bulunma imkânı sunmaktadır. Böylece öğrenciler Allah’ın varlığı üzerinde
düşünerek gözlemlerden faydalandırılmaktadırlar. Ayrıca burada içerik ve yöntem
olarak aynı olan yardımcı metinlerin olduğunu da tespit etmiş bulunuyoruz
(Günay/Yavuz, 1989, 8; Tekışık/Kahveci, 2000, 22-23). Bu yardımcı metindeki
yöntemde olduğu gibi “çocuk da yaratılanları merak eder; onlara sorularıyla yaklaşmaya
ve onları yakından tanımaya çalışırken bu, aynı zamanda çocuklarca yaratıcının
tanınmasına ve çocukların O’na yaklaşmalarına neden olur” (Yavuz, 1983, 207).
Bütün bunlarla birlikte M. Ünal, N. Çakır ve İ. Özkan’ın yazmış oldukları
beşinci sınıf kitabında yer alan “Allah” (2000, 15) isimli şiir ile “İmam-ı Azam ve
İnançsız Kişi” (2000, 13) adlı okuma parçasının dördüncü sınıf kitaplarında da yer
aldıkları tespit edilmiştir. Bu haliyle metinler önceki kitapların tekrarı haline gelmiş
olup konuların yardımcı metinler yönünden zayıf kalmasına yol açmaktadır. Bununla
beraber dördüncü sınıf kitaplarının tekrarı haline gelmiş olan bu kitap yardımcı metinler
yönünden çok zayıftır. Kitabın sadece bu ünitesindeki yardımcı metinler değil bütün
ünitelerdeki metinler geçmiş kitapların tekrarı niteliğinde olduğu için o eleştiriyi hak
etmektedir.
Diğer taraftan konu ile ilgili altıncı, yedinci, ve sekizinci sınıf kitaplarına
bakıldığında yardımcı metinlerde yeterli bilgiler bulunmamaktadır. Bu nedenle bu
sınıfları içeren ders kitaplarının bir arada değerlendirilmesinin daha uygun olacağını
düşünüyoruz. Sonra yazarlar önceki kitapları kontrol etmeden dördüncü ve beşinci sınıf
kitaplarında yer alan yardımcı metinlere kendi kitaplarında da yeniden yer verdikleri
için öğrenciler açısından yeni bir kazanımda bulunamadıkları gibi kendilerini onlar
17
karşısında verimsiz duruma düşürmektedirler. Bu da çocukların heveslerinin
kırılmasına,
meraklarının yok olmasına
ve yardımcı metinlere karşı duyarsız
kalmalarına zemin hazırlamaktadır.
Nitekim konuyla ilgili karşılaşılan metinler dördüncü ve beşinci sınıf
kitaplarında yer alanlarla aynı nitelik taşımaktadır. Örneğin; M. Aşkar, S. Er ve R.
Kaymaz’ın dördüncü sınıf kitabında yer alan “Din” (1994, 13) şiiri; beşinci sınıf
kitabında
“Allah” (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a,15), yedinci sınıf kitabında “Allah
Duygusu” (Algül/Öcal/Çetin’in 1995, 12), A. Tanrıverdi’nin altıncı sınıf kitabında da
“Din” (1997, 12) ismi ile geçmektedir. Bunun dışında, Ü. Günay ve K. Yavuz’un
(1989, 5-6) dördüncü sınıf kitapları ile M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz’ın (1994, 6)
dördüncü sınıf kitaplarında yer alan “Allah Sevgisi” adlı şiir de bir yedinci sınıf
kitabında (Hatiboğlu/Çiftçi’nin 1994, 19) aynı isim ile tekrar edilmiştir. Bu duruma bir
başka örnek ise daha önceki sayfalarda da görüldüğü üzere Ü. Günay ve K.Yavuz’un
söz konusu kitaplarında yer alan “Hz. İbrahim ve Putlar” (1989, 17-18) adıyla geçen
okuma parçasının, S.H. Bolay, A. Küçük ve C. Tosun’un yedinci sınıf kitabında “Hz.
İbrahim’in Allah İnancı” (1999, 12-13), Ü. Gündüz, A. Gülle ve G. Kaya’nın sekizinci
sınıf kitabında “Putun Boynundaki Balta” (1993, 23-25) isimleriyle tekrar edilmiş
olması verilebilir. Verilen örneklerin içeriğine önceki sayfalarda değinildiği için yine
tekrar edilmeye gerek görülmemektedir.
Bunlarla beraber “Allah” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 16) adlı şiirde O’nun
bütün sıfatları ile birlikte zaman üstü (ezeli-ebedi), var ve bir olduğuna vurgu
yapılmaktadır. Esasen bu şiir
“Vardır Allah” mısrasıyla Allah’ın bu özelliğini ele
almaktadır. Yine aynı yazarların din dersi kitabında yer alan “Uçak ve Sinek”
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 18-19) adlı okuma metninde iki arkadaşın uçak yolculuğu
sırasında gerçekleşen konuşmaları yer almaktadır. Birisi diğerine içinde bulundukları
uçağı yapan ve tamir edeni takdir etmeliyiz ve sineği yaratanı da unutmamalıyız der.
Ayrıca sineğin uçaktan daha üstün olduğunu belirterek, onun bakım, tamir, havalimanı
ve yakıta ihtiyaç duymadığı ifade edilmektedir. Buradan da hareketle uçağı görüp takdir
eden insanın sineği ve dünyayı uçak gibi yapıp uçuran Allah’ın varlığını kabul edip
O’na inanmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Nitekim bu okuma metni resimle de
desteklenmektedir (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 18). Resimde uçak ile sineğin
benzerliğinden faydalanılarak uçağı yapan bir insanın olduğu gibi, sineği de meydana
getiren bir varlığın olacağı düşüncesi öğrencilere duyurulmaya çalışılmaktadır. Buradan
18
hareketle doğadaki varlıkların gözlemlenmesiyle Allah’ın varlığını öğrencilere
hissettirmeye çalışmak söz konusudur.
Yine Allah’ın varlığının müşahede yolu ile öğrencilerin zihnine daha çok
yerleştirmeyi hedef edinen bir diğer metin, “Yok Ki Göresiniz” (Tanrıverdi, 1996, 17)
isimli okuma parçasıdır. Burada kendini akıllı zanneden dinsiz bir bilgin köylülerle
sohbet ederken onlara şu şekilde sorular sorar. “Şu dağı görüyor musunuz? Şu ırmağı
görüyor musunuz?” Köylüler “evet görüyoruz” diye cevap verirler. O da köylülere “tabi
ki göreceksiniz. Çünkü hepsi var ve önünüzde duruyor” der. Daha sonra da “peki
Allah’ı görüyor musunuz?” diye sorar. Köylülerden “hayır” cevabını alınca “yok ki
göreceksiniz” der. Müslüman bir bilgin olan köy imamı da bunları dinledikten sonra
köylülere yaklaşarak “bu beyi, şapkasını, ayakkabısını görüyor musunuz?” diye sorar.
Köylülerden “evet” cevabını alınca “var oldukları için görüyorsunuz” der ve son
sorusunu sorar. “Peki bu adamın aklını görüyor musunuz?” der. Köylülerden “hayır”
cevabını alınca, “Yok ki göreceksiniz” diye cevap verir ve dinsiz bilgin iddiasının
tutarsız olduğunu görünce köylülerin arasında daha fazla duramadan oradan uzaklaşır.
Burada öğrencilere Allah’ın görme duyusuyla algılanamamasının O’nun yok olduğu
anlamına gelmediği, O’nun varlığını zihnen hisseden ve kalben inanan bir birey için
ispata gerek duyulmadığı düşüncesi sunulmaktadır. Bu yardımcı metinde öğrenciler,
düşündürülmeye gayret edilmektedir. Zira dışardan gelen uyarıcılarla öğrencilerin
zihinleri çalışacak ve fikri açıdan onlarda bir gelişme görülebilecektir.
Bütün bunlarla birlikte Allah’ın varlığını gözlem yolu ile öğrencilere
hissettirmeye ve bunu düşündürmeye yönelen yardımcı metinlerden bir başkası da ana
metne uygun olarak yerleştirilen resimlerdir. Bunların birinde göl, ağaç, çalı ve kuş
figüründen oluşan görüntüler vardır (Canbulan, 2000, 12). Burada doğanın ve içindeki
varlıkların gözlemlendirilmesi suretiyle öğrencinin Allah’a ulaşması istenmektedir.
Ancak resimlerle, Allah’ın varlığının telkin edilmesinin doğadan alınan bir takım
kesitlerle güçlendirilmesi istenirken ne yazık ki bu resmin bekleneni veremediği
görülmektedir. Resim daha canlı ve renk tonlamaları daha belirgin olsaydı asıl beklenen
daha rahat gerçekleştirilebilirdi. Bunun tersi bir durum olunca da istenen telkin gücü bir
ölçüde güçsüzleştirilmektedir. Yine aynı kitapta yer alan bir tepenin eteğinde kurulmuş
olan köy ve onu çevreleyen ağaçlardan, çiçeklerden müteşekkil olan resim (Canbulan,
2000, 17) görüntü itibariyle canlı değil, boğuk ve mat bir yardımcı metin niteliği
taşımaktadır. Bu nedenle öğrencilerin dikkatini ana metne çekecek yeterlilikte değildir.
Ayrıca uzaydaki gezegenlerin sırayla dizili olduğunu gösteren resimler kâinattaki
19
düzeninde mutlak bir düzenleyicisi olduğu fikrini vermeye çalışmaktadır (Canbulan,
2000, 13). Burada dikkati çeken bir başka husus sözünü ettiğimiz bu resimlerin aynı
kitapta 3-4 sayfa içerisinde sıralanmaya kalkışılması ve bunların mükemmel bir baskı
halinde
verilmemiş
olmasıdır.
Bu
durum
resimlerden
beklenen
etkiyi
uyandıramayacağı gibi öğrencilerin görüntülere duyarsızlaşmalarına ve sıkılmalarına da
neden olabilir. Bu resimlerin sıklıkla yer alması boşluk doldurma niyetinin taşındığı
fikrini de verebilir. Aslında resimler çok ustaca seçilip ve gerçek yerlerine isabetli bir
şekilde yerleştirilebilselerdi, doğal olanın yapay olan içinde sönükleştirilmediği birer
yardımcı metin haline gelebilirlerdi.
Yine A.Tekin’in yazdığı beşinci sınıf kitabında (2000, 5, 6) bulunan iki tane
doğadan görüntü yer almaktadır. Bunların birisinde uzaydan saman yolunun
görüntüsüne; diğerinde ise karlı bir dağın, çiçeklerin ve ağaçların görüntüsüne yer
verilmektedir. Resimler, bir takım tasavvurlar ve buradan bazı düşünceleri çağrıştırması
bakımından ana metni desteklemektedir. Ayrıca hepsi doğadan alıntı olan bazı
resimlerde gökyüzüne, gezegen ve yıldızlara doğru bakarak elini çenesinin altına
koymuş veya gözlerini havaya dikmiş düşünen bir insan ( Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 10;
Gündüz/Gülle/Kaya,
1993a,
9),
uzaydan
görüntüsü
çekilen
Samanyolu
(Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 10), dünya, güneş, ay ve gezegenlerden oluşan
evren (Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 13), çiçeklere bakıp düşünen bir insan resmi
(Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 35), kâinattaki bütün varlıkların Allah’ın eseri olduğunu
vurgulayan bir alt yazı ile desteklenen papatya çiçeklerinin görüldüğü, bir çocuğun bazı
çiçekleri kokladığı, koyun ve kuzuların çayırlarda otlamasının görüntülerinin yer aldığı
resimler (Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 36, 92, 93) hep öğrencilere bunları yaratan birisinin
olduğunu düşündürmeyi hedef edinmektedir. Bu resimlerle onlar doğadaki varlıklara
bakarak gözlemler sonucunda bir yaratıcının varlığına ulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Bütün eleştirileriyle beraber söz konusu yardımcı metinlerin tümünde Kur’an-ı
Kerim’in uyguladığı (K. 3/ 190-191 ) müşahede yöntemini kullanmaktadırlar. Göklerin
ve yerin yaratılışından, gece ve gündüzden örnekler veren bu ayete bakıldığında
“insanoğluna aklını kullanarak varlıklara ve olaylara ibretle baktığında kâinatın bir
sistem dahilinde yaratıldığını ve bunların bir yaratıcısı olması gerektiğini hatırlatmakta;
Allah’ın varlığına inanması için gerekli olan akli delillere ulaşabileceğini göstermekte
ve aynı zamanda O’nun bir olduğuna da inanmayı gerektirmektedir. Burada iman
yolunda kişiye rehberlik eden ve ona inanabilmesi için varlıklara ve doğadaki olaylara
nasıl bakması gerektiğini, somuttan soyuta doğru düşünce ve değerlendirme
20
basamaklarını aşarak nasıl iman hedefine varılabileceğini gösteren Kur’an’ın üslubuna
da dikkat etmek gerekir. Kur’an imana giden yolun önünde duran engelleri kaldırmak
için insanın bütünlüğüne hitap eder. Bundan dolayıdır ki; o, önce bakmayı, sonra hayret
dolan bakışları iyi değerlendirmeyi, daha sonra düşünmeyi ve anlamayı, bütün bu fikri
ve hissi çabaları ders ve ibret alma ile tamamlamayı, itaati, şükrü ve sabrı teşvik eder”
(Şentürk, 2005, 23-24). İşte söz konusu yardımcı metinlerin daha önce de değinildiği
gibi bazı eksiklikleri olmasına rağmen, Kur’an’ın bu metodunu uygulayarak öğrencileri
zihinsel ve ruhsal yönden aydınlatarak ana metni destekleme çabası içinde oldukları
görülmektedir.
Bütün bu yardımcı metinlerin temel gayesi öğrencileri Allah inancına götürmek
veya onlarda var olan bu inancı pekiştirmektir. Çünkü bu inancın önemi onlar üzerinde
var olan etkilerinden kaynaklanmaktadır. “İnanan bir insan, inancının gereği gibi
davranma eğilimindedir. Bu eğilim hem ibadetler, hem de ahlaki davranışlar olarak
ortaya çıkar. Bu sebeple inanç insanın pasif konumdan çıkıp aktif bir birey haline
gelmesinde dolaylı da olsa önemli bir işleve sahiptir. İnancın sağladığı dinamizm
sayesinde
kişi,
hem kendi
hem de
başkaları
için
yararlı
işlere
yönelir”
(Adanalı, 2008, 123).
2.1.2. Sıfatlarıyla Mücerret Varlığın Açıklanışı
“7-12 yaş grubundaki çocuklar Allah’ı bazı temel nitelikleriyle ilişki kurarak
tasavvur etmeye çalışmaktadırlar” (Yavuz, 1983, 167). İşte burada öğrencilerin bu
tasavvurları, yardımcı metinlerle yönlendirilmeye çalışılmakta, Allah’ın sıfatlarının
nasıl sunulduğu ve bunun onların inançlarını nasıl etkilediği üzerinde durulmaktadır. Bu
yapılırken söz konusu sıfatlarla Allah’ın yaratıcılığı ön plana çıkarılmaktadır. DKAB
kitaplarının yardımcı metinlerinde öğrenciler ilk resmi din öğretimi ile yeni tanışan
insanlar olarak, dini inancın esasını oluşturan Allah’a inanmayı yeterince kavrayıp
içselleştirebilmeleri için onlara genel öğretimin içeriğine uygun olarak Yaratıcı’nın
özelliklerinden bahsedilmektedir. Böylece çocuklara Allah’ı tanıyabilme imkânı
sunulmuş olmaktadır.
Asıl metinler dışında Allah inancının pekiştirilmesi ve öğrencilerin ruhuna
yerleştirilebilmesi amacıyla ilk önce
çocuğun anlayışına uygun olarak Allah’ın
tanıtılması gerekmektedir. Çünkü “öğrenmede çocuğun zihni seviyesinin
ve
kapasitesinin göz önünde bulundurulması gerekmekte, buna göre de din dersinin
başlangıç yıllarında Allah, melek ve şeytan gibi soyut kavramlar öğrencinin anlayacağı
21
şekilde anlatılmalıdır” (Bilgili, 2005, 209). Yardımcı metinlerde
Allah tanıtılmaya
çalışılırken bir takım sıfatlarından daha çok yararlanıldığı tespit edilmiştir. Burada bazı
örnekleri vurgulamanın yararlı olacağını düşünüyoruz.
2.1.2.1. Yaratıcı Oluşu
Bununla ilgili yardımcı metin olarak yer alan birçok şiirde genel anlamda O’nun
eserleri sıralanarak öğrencilerin zihninde somut canlandırmalar oluşturulmak suretiyle
Allah’ın yaratma özelliği telkin edilmeye çalışılmaktadır. Dördüncü ve beşinci sınıf
kitaplarında O’nun yaratıcılığını gösteren şiirlerde Allah’ın varlığının doğadan alınan
örneklerle gözleme dönüştürülmesinden yararlanıldığı görülmektedir. Bir önceki
konuda da görüldüğü gibi yaratılan varlıklardan hareketle öğrencilere sürekli bir
yaratanın olduğu fikri aşılanmaya çalışılmaktadır.
Nitekim “Din” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 13; Tanrıverdi, 1997, 12) adlı şiirde yer
yüzündeki varlıklar gözler önüne serilerek gözlemler sonucunda elde edilen duyumlar
öğrencilerin zihinlerinde canlandırılmak suretiyle Tanrının yaratıcı oluşu pekiştirilmeye
gayret edilmektedir. Ayrıca bu şiirde Allah’ın herkesi ve her şeyi yaratan olduğu
vurgulanarak, O’nu bilip öğrenmenin insanların vazifesi olduğu belirtilmektedir.
Nitekim, A. Tekin’in yazdığı ders kitabında yer alan “Allah’ı Tanıyın” (2004, 4)
şiirinde gök ve yer yüzünün, yenilen ve içilen bütün nimetlerin gözler önüne serilerek
bunları yaratanın Allah olduğu belirtilmek suretiyle O’nun yaratıcılığı zihinlere etkili
bir biçimde yerleştirilmek istenmektedir. Aynı amaca hizmet eden bir başka şiir olan
“Yaratan Birisi Var” (Demirbaş/Manaz, 1996, 4) isimli yardımcı metinde ise ağaçların
yapraklarını, hayvanların tüylerini, insanları, balıkları, güneşi, ayı, yıldızları kısaca her
şeyi yaratanın Allah olduğu vurgusu yapılarak, burada da gözlemlerden yararlanıldığını
söyleyebiliriz. Ancak bu ve buna benzer hareket tarzının sık sık aynen tekrarlanışı belli
bir noktadan sonra sıkıcı olmaya başlayabilir. Nitekim buna benzer pek çok şiirin
dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında yer aldığı tespit edilmiştir. (Algül/Çetin/Öcal,
1999, 17; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 13; Gündüz, 2000, 14; Tanrıverdi, 1997, 33; Tekin,
2000, 11; Gündüz, 2000, 18; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 45; Tanrıverdi, 2000a, 4).
M.R. Hatipoğlu ve S. Çiftçi’nin ele aldıkları kitapta (1995, 10, 35, 92, 93)
genelde resimlerden faydalanılarak O’nun yaratan olduğu öğrencilere hissettirilmeye
çalışılmaktadır. Resimlerin güzelliklerinin gözlemlenmesiyle çocuklar etkilenmeye
gayret edilmektedir. Bunda doğanın güzellikleri karşısındaki gözlemlerin olumlu
etkileri dikkati çekmektedir. Böylece yaratılan güzelliklerin sahibi olan Allah’ın varlığı
22
bir kere daha hatırlatılmaktadır. Burada görme ve koklama duyularının hissesini
unutmamak gerekir. Şu halde bunlarla öğrencilere doğadaki güzelliklerin bir yaratıcısı
olduğu çağrışımı yapılmak istenmektedir.
Yine altıncı sınıfta, ana metni destekler nitelikteki “Sevmek” isimli şiirde geceyi
ve gündüzü Allah’ın yarattığı her kıta sonunda tekrarlanmak suretiyle sevginin dünyaya
yayılıp nefretin yok olması beklentisi vurgulanmaktadır. Şiirde en büyük gerçeğin
Allah’ın gece ve gündüzü yaratmış olmasının vurgusu yapılarak “yaratan” sıfatı
öğrencilere hissettirilmeye özen gösterilmektedir (Tanrıverdi, 1993, 119) .
Ayrıca Ö. Yılmaz, H. Sarısoy ve V. Vakkasoğlu’nun yazdıkları kitaptaki “Olmaz
mı?” (1999, 26) şiirinde de Allah’ın yer yüzünde yarattığı varlıklar örnek verilmekte ve
O’nun yaratıcılığı işlenmektedir. Yeri yarattığı, dünyaya deniz ve karalardan desen
verdiği, yüce dağları sıra sıra dizdiği, ormanları motif motif yarattığı, mevsimine göre
meyve verip ilkbaharda türlü türlü çiçekler bitirdiği belirtilmiştir. Bu şekilde gözlemsel
varlıklardan yola çıkarak Allah’ın yaratıcılığı öğrencilerin zihinlerinde pekiştirilmeye
çalışılmaktadır.
Yine
Yaratılanlar”
yedinci sınıf kitabında geçen bir diğer yardımcı metin “Yaratan ve
(Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 15) şiirinde öğrencilerin inançları
etkilenmeye ve pekiştirilmeye özen gösterilmektedir. Burada Allah’ın insanları yoktan
var ettiği, gökyüzünü, denizi, karaları, ormanları, kanatlıyı, hızlıyı, boyu bir metre olanı
da çok uzun olanı da, kısa ve uzun ömürlü olanları kısaca bütün varlıkları O’nun
yarattığı belirtilerek öğrenciler düşündürülmeye çalışılmaktadır.
Bir başka 7. sınıf kitabında görülen “Allah” (Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 25) isimli
şiirde yine O’nun her şeyi yoktan var ettiği, buhar zerresini kar yaptığı, iyi insanlara
cenneti kötülere cehennemi hazırlayan, ateşi faydalı yapan, yıldızı, ayı ve güneşi
yaratan, canlılara havayı, derdiyle beraber dermanını, bedene can veren bir yaratıcının
olduğu vurgulanmaktadır. Bunlarla öğrencilerin düşünceleri harekete geçirilmek
suretiyle onların inançlarının daha kararlı hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Ödül ve
ceza unsurları kullanılan metinde aynı zamanda doğada var olan bütün nesnelerin bir
yaratanı olduğu mesajı onların bilinç altına yerleştirilmeye çalışılmaktadır.
2.1.2.2. Allah’ın Seçkin Özellikleri
DKAB kitaplarında Allah’ın hem zatından olan ve hiçbir varlıkta bulunmayan,
hem de kendinde sınırsız olarak bulunup insanlara sınırlı ölçüde verdiği özelliklerine
23
değinilerek öğrencilere Yaratıcının tanıtılıp O’nun üstün vasıfları sıralanmak suretiyle
büyüklüğü ve yüceliği pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Buradaki amaç ise “O’nun her
şeyi kuşatıcı ve düzenleyici olduğu düşüncesi aşılanarak, öğrencilerin daha ilköğretim
çağlarından itibaren kendi kendilerini kontrol yeteneklerini geliştirmektedir. Değerler
dünyasının merkezine Allah inancını koyan Müslüman, hayatını O’nun emir ve
yasakları istikametinde düzenler, davranışlarını O’na göre ayarlar. Böylece Allah inancı
dışa doğru dal budak salarak tutum ve davranışlarına yansır, onlara yön ve şekil verir”
(Şentürk, 2005, 27). Bu nedenle geleceğin yeni nesli olan küçük insanların, inanç
açısından şimdiden geliştirilip toplum içinde aktif hale geldiklerinde ahlaki ve manevi
açıdan daha iyi yetişmeleri sağlanabilir.
İşte bütün bu düşünceler ışığında dördüncü ve beşinci sınıf DKAB kitaplarına
bakıldığında Allah’ın insanlardan çok üstün sıfatları bulunduğunu görmekteyiz. Bu
sıfatlar bütün şiirlerde aynı şekilde ele alınmaktadır. Örneğin; “Dilimin Güzel Sesi”
(Gündüz, 2000, 14) ve “Allah Görür” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 17) isimli şiirlerde,
Yaratıcının her şeyi bildiği, karanlıkta ve aydınlıkta, gece ve gündüzde görüp işittiği,
görmesinin ve işitmesinin bu cümleden hareketle sınırsız olduğu, kalpten geçenleri
eksiksiz bileceği vurgulanmakta ve bu şekilde öğrencilere kaçıp gizlenecek hiçbir yerin
olmadığını, her şeyin Tanrı tarafından görülüp duyulduğunu söylemekle Allah’ın,
çocuğun gözünde ve zihninde ne kadar yüce olduğu hissettirilmeğe çalışılmaktadır.
Aynı şekilde yine bu paralelde bir başka örnekle çocuklar ruhen etkilenmeye
gayret edilmektedir. Burada yazarlar Allah’ın her şeyi gördüğüne dair bir diğer metin
olan “Aliş Çoban”
(Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 69) isimli okuma parçasını örnek
verirler. Metinde çobanlık yapan bir çocuğun sürünün sahibi tarafından denenmesi söz
konusudur. Sürünün sahibi kılık değiştirerek Aliş Çoban’dan koyunları kendisine
satmasını ister. Çoban sürünün kendisine ait olmadığını ve emanete ihanet
edemeyeceğini ifade eder. Sürünün sahibi hiç kimsenin onları göremediği ve kuzuların
sahibinin burada olmadığı önerisini getirince çoban, Allah’ın her şeyi gördüğünü
belirtir. Bu davranışından dolayı da sürü sahibi Aliş’i oğlu gibi görmeye başlar. Metinde
yer aldığı üzere Allah’ın her şeyi görüyor olması, öğrencilerin ve diğer insanların
davranışlarını olumlu yönde etkileyerek onların ahlaki açıdan faydalı kazanımlar elde
etmelerine yardımcı olmaktadır. Kitaplarda bu paralelde başka örnekler de bulmak
mümkündür (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 4; Tekışık/Kahveci,2000,16; Tekin, 2000, 4, 11).
Yine yardımcı metinler arasında Allah’ın her yerde olduğunu ifade eden şiirler
de vardır. “Allah İnancı” ( Demirbaş/Manaz, 1996, 17; Tekışık/Kahveci, 2000, 21) adlı
24
şiirde Allah’ın sınır tanımaz büyüklüğü yanında, insanın kendine son derece yakın
olduğunu ve kendisini çepeçevre kuşattığını hatta kişiye şah damarından daha yakın
olduğu ifadesiyle “Allah kullarına şah damarından daha yakındır” (K. 50/16) ayeti
çağrıştırılmaktadır. Böylece şiir öğrencileri yaptıkları ve yapacakları her şeyden O’nun
haberdar olduğu bilgisi doğrultusunda onları kontrol altına almayı hedeflemektedir.
Yukarıdaki yardımcı metinlere içerik açısından bakıldığında gizli bir korkutmanın da
olduğu söylenebilir. Zira öğrencilere “Allah her yerde ve her şeyi görür, size şah
damarınızdan daha yakındır” denirken aslında onlara “dikkatli olun ha!.... yoksa
başınıza şunlar şunlar gelebilir” şeklinde bir uyarı yapılmaktadır.
Allah’ın her şeyi görme, işitme, bilme ve yaratma üstünlükleri yanında O’na eş
olabilecek hiçbir varlık olmamakla birlikte Allah’ın yarattığı insanların kusursuz
olmadıklarını bildiği, onları manevi kirlerinden temizleyerek himayesine aldığı ifade
edilmektedir. Bu şekilde insanlar O’nun affediciliği ve merhametli oluşu ile
ümitlendirilmektedirler. “Allah inancı, inanan kişiyi yalnızlık duygusundan kurtarır.
Böylece mümin yalnız olmadığını anlar, her türlü derdini söyleyebileceği bir sırdaş,
güvenebileceği bir dost veya yardımcı olarak O’na yönelir” (Şentürk, 2005, 25). Bu
ifadeden hareketle kendisinin himaye altına alındığını öğrenen çocuk Allah’a daha
yakın olabilmek için gerekenleri samimi bir şekilde yapmaya gayret gösterecektir.
Allah’ın sınırsız bir kudret sahibi oluşu bir kere de “Bir Kayısı Hikâyesi”
(Algül / Çetin, 1999, 11-12) adlı okuma metninde yer almaktadır. Burada iki kardeş bir
yaz günü bahçeye çıkarlar. Kayısı ağacından meyveleri toplayıp yemeye başlarlar ve
aralarında sohbet ederler. Abi kız kardeşine kayısının çekirdeğini göstererek “bu
çekirdeği toprağa gömsek bundan ne çıkar?” diye sorar. Kız kardeşi “bir kayısı ağacı
çıkar” der. “Bu ağaçtan ne kadar meyve verir?” sorusuna “binlerce kayısı” cevabını
verir. Bu durumda iki kardeş bu meyvelerden de binlerce kayısı ağacının meydana
geldiği fikrine ulaşacaklardır. Bu şekilde bir tohumcuktan nice ormanlar olacağı
düşüncesine ve tasavvuruna daldırılarak neticede bir çekirdeğin içine nice ormanlar
sığdıran Allah’ın gücünün ve kudretinin ne büyük, ne kadar geniş olduğu bilincine
varacaklardır. Bu şekilde Allah inancının öğrencilerin düşüncelerinde daha da
sağlamlaşması öngörülmüş olmaktadır. Söz konusu metin ile düşünmeye teşvik edilen
öğrenciler Allah’ın sonsuz bir gücü olduğunu kavramak suretiyle kendi içselliklerinde
O’na yönelip, her işlerinde O’ndan yardım dileme psikolojisine bürüneceklerdir. Ancak
bunun söz ettiğimiz yönde olabilmesi birazda dersi anlatan öğretmenlerin becerisine
bağlı bulunmaktadır. Netice itibariyle buradan öğrencilerin tek başlarına bir sonuca
25
ulaşmaları zor görülmektedir. Yardımcı metinin anlaşılması öğretmene bağımlıdır ve
anlaşılarak sonuç çıkarılmasında onun açıklamaları gerekmektedir.
2.1.2.3. O’nun Diğer Üstünlükleri
Yukarıda verilen Allah’ın özelliklerinin yanında O’nun diğer bazı üstünlüklerine
de yardımcı metinlerde yer verildiği görülmektedir. Bunlardan birisi “Allah”
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 16) isimli şiirdir. Burada O’nun bütün özellikleriyle
karşılaşılmaktadır. Hiçbir varlığa benzemediği, varlığının kendisinden olduğu, kimseye
muhtaç olmadığı, her şeye gücünün yettiği, diri olduğu, ilmi ile her şeyi bildiği, sınırsız
olan görme ve işitme özelliklerine sahip olduğu, “ol” dediği vakit her varlığın ve olayın
meydana geldiği, sonsuz bir bilgiye sahip olduğu, her şeyi yoktan var edebildiği gibi
özellikleri verilmektedir. Belki de şiirde bu şekilde yapılan bir tasvir ‘insanlarda küçük
yaşlardan itibaren var olan “her şeyden güçlü bir varlık arama ve bu varlığa sığınma”
duygusundan’ kaynaklanmaktadır (Peker, 1993, 66-67). Bu şekilde yukarıdaki yardımcı
metin, Allah’ın gerçekten inanılıp bağlanılacak yüce bir varlık olduğu bildirilmek
suretiyle O’nun gücü belirtilip üstün özellikleri telkin edilmekte böylece öğrencilerin bu
yönelme eğilimine destek olunmaktadır. Bütün bunlarla dini inançta Allah’ın
vazgeçilmezliği asıl metinlerde sunulurken yardımcı metinlerde de bunda ısrar edildiği
görülmektedir. Aynı kitapta yer alan “Allah Görür” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993, 40)
isimli şiirde de Allah’ın aynı özelliklerinden bahsetmektedir.
Bununla birlikte aynı yazarların ele aldıkları kitapta yer alan “Kutlu Ferman”
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 39-40) şiirinde Allah’ın her yerde hazır bulunduğu ifade
edilmektedir. Her nefeste, gönüldeki duygularda, bestede, güftede, dağda, taşta, her işte,
sonda, başta, mümin kişinin içinde dışında, her yerde O’nun bulunduğu duygusu
öğrencilere ısrarla verilmeye çalışılmaktadır. Bu duygunun ısrarla verilme sebebi
onların kendilerini güvenlikte hissetme ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Zira
‘çocukta emniyet, güvenme, dayanma, korunma, sığınma, kabul görme, teslim olma,
sevilme vb. temel ihtiyaçları vardır. Allah inancının bu temel ihtiyaçların
doyurulmasında önemli bir rolü olduğu kabul edilmektedir’ (Yavuz, 1983, 129).
H. Kayıklık da bunu ‘tehlikelerden uzak, güvenli bir ortamda yaşama arzusu’ (2001,
141) olarak ifade etmektedir. “Hayatın bütün alanlarında sağlıklı bir gelişme ve uyumun
gerçekleşmesi, büyük ölçüde türlü ihtiyaçların tatmin edilmesine bağlıdır. Allah
inancının, temel ihtiyaçların karşılanmasında önemli rolü olduğu kabul edilmektedir.
Nitekim Allah, çocuklar için gerçek ve kaçınılmaz bir sığınak, dayanak ve emniyet
26
kaynağıdır”
(Yavuz, 1983, 128-129). İşte bu ihtiyaçları karşılanmayan çocuklar
kendilerini tehlikede hissederler. Bu yardımcı metinle Allah’ın mutlak hakim ve sonsuz
kuşatıcı olduğu vurgulanarak, O’nun daima kendilerinin yanında olduğu telkin edilmek
suretiyle öğrencilere güven aşılanmaya çalışılmaktadır. Burada ayrıca söz konusu inanış
çerçevesinde onların metinde bildirilen Allah’ın özellikleri ile
dini yaşayışlarını
etkileyip, inançlarının öngördüğü şekilde davranmaları istenmektedir. Allah’ın her
yerde hazır olduğunu öğrenen öğrencilerden, ahlaki yaşayışını ayarlarken bunu göz
önünde bulundurmaları beklenmektedir.
Bunların dışında O’nun her şeye gücünün yettiğinin kanıtı olarak sunulan ve
Kehf suresinde de anlatılan bir kıssanın yardımcı metin olarak seçildiği görülmektedir
(Tanrıverdi, 2000a, 65-67). Burada Allah’a inançlarından dolayı zalim hükümdardan
kaçıp bir mağaraya sığınan ve orada uzunca bir süre uykuya daldıktan sonra yine Allah
tarafından uyandırılan gençlerin yaşantılarına yer verilmek suretiyle öğrencilere
“yeniden diriltme” gibi hiçbir kimsenin gerçekleştiremeyeceği bu olayın sunumu
yapılmaktadır. Böylece onların gözünde Allah’ın her şeye güç yetiren olarak kabul
edilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.
Diğer bir yardımcı metin ise O’nun merhameti ile alakalı olan “Asrı Saadetten
Önemli Bir Hadise” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğolu, 1999, 22) diğer adıyla “Allah Bir
Anneden Daha Merhametlidir” (Tanrıverdi, 2000a, 60) isimli okuma metnidir. Bedir
savaşından sonra esirler arasında bulunan bir kadın, henüz sütten kesilmemiş olan
küçük yaştaki çocuğunu nihayet arayıp bulmuş, onu sevgi ve şefkatle kucağına alıp
bağrına basmış, hemen orada çocuğunu emzirmeye başlamıştır. Bunu izleyen
Hz. Muhammed ashabına Allah’ın kullarına karşı, bu kadının çocuğuna duyduğu
merhametinden daha fazla merhametli olduğunu söylemiştir. Ana metinle uyumlu olan
okuma parçası bir yerde büluğ çağına adım atacak olan gençlerin işledikleri veya
işleyecekleri günahlar karşısında Allah’ın merhametli olduğu ve O’nun tövbeleri kabul
edeceği bilgisini öğrencilerin zihinlerine yerleştirmeye çalışmaktadır. Böylece şiir onları
Allah’ın merhametine sığınmaya davet etmekte, ancak devamlı olarak günah işleyip
arkasından tövbe etmenin süreklilik kazanması ya da alışkanlık haline gelmesinin doğru
olmadığı telkinini yapmaktadır.
Bunun dışında Ünver Günay ve Kerim Yavuz’un eserlerinde yer alan “Allah’a
Karşı Kulluğun Mükâfatı” (1989, 48) adlı okuma metninde Hz. Musa zamanında adı
kötü olarak anılan bir adam hiçbir söze aldırmayarak ibadet etmektedir. Musa
Peygamber Allah’tan aldığı emir ile adama gider ve adının kötüye çıktığı halde niçin
27
Allah’a ibadet edip durduğunu Allah’ın sorduğunu söyler. Bunu duyan adam daha çok
ibadet etmeye başlar. Peygamber “sen kötülerdensin, ne yapıyorsun?” diye sorunca,
adam; “Ey Musa! Benim Allah’a karşı kulluk görevlerim var. Ben bunu yerine
getiriyordum. Ama
adım kötüye çıktığı için kimsenin benimle ilgilenmediğini
sanıyordum. Senin getirdiğin haber ile Rabbimin benimle ilgilendiğini öğrendim ve
bunun için ibadetimi arttırdım” der. Bunun üzerine Allah, o kulunu imtihan ettiğini ve
kulluk görevini gönülden yerine getirdiği için onu affettiğini Hz. Musa vasıtasıyla o
adama iletir. Bunu örnek alan öğrenciler yaptıkları yanlışlar sonucunda ümitsizliğe
kapılmayarak Allah’a ibadet edip bağışlanma dilemek suretiyle affedilebilecekleri
düşüncesine sahip bireyler olarak yetişeceklerdir. Ne var ki bu yaş grubundaki çocuklar
henüz buluğ çağına gelmemiş ya da çok nadir kısmı gelmiş olsa bile henüz günah ve
sevap kavramı tam olarak gelişmemiş olacağından hali hazırda onların affedilmesi olayı
da onların zihnini meşgul etmeyecektir. Fakat ileride bulüğ çağına girdiklerinde günah
işlememeleri için bir uyarı niteliği taşıyan bu metin, günah neticesinde ümitsiz olmamak
gerektiğini ve Allah’tan af dilenmesinin sonuçta bağışlanmaya götüreceği müjdesini
öğrencilere vermektedir.
Söz konusu metinlerle onlar, henüz resmi dini eğitime geçmeden önce gerek
ebeveyn, çevre ve gerekse camilerde öğrendikleri dini bilgiler ışığında Allah’ın sadece
korku verici ve cezalandırıcı olmadığı, aynı zamanda O’nun merhametinin ve affının
sınırsız olduğu düşüncesine ulaşmaktadır. Bu özellikler sayesinde öğrencilere Allah
tanıtılarak O’na yakınlaştırılmaya çalışılıp, içlerinde duydukları sevgi ve ilginin
arttırılmasına gayret edilmektedir.
Allah’ın merhametli ve affedici olmasından başka, yeri geldiğinde O’nun
cezalandırıcı yönünün de olduğu bir yardımcı metinle ele alınmaktadır. Bu yönü
öğrencilere sunulmakla dini yaşantısında gerektiği gibi davranmaları zihinlerine
yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Cezalandırmanın örnek verilmesi bir nevi onlarda korku
duygusunu da uyandırmaktadır. Nitekim “Allah korkusunun zamanı geldiğinde
verilmesinin her zaman olumsuz bir etki yapacağı düşünülemez. Çünkü dini
heyecanlarda korkunun da olduğu bir gerçektir. Önemli olan korku duygusunun sevgi,
saygı, hayranlık gibi ılımlı heyecanlanmalara dönüştürülebilmesidir” (Bilgili, 2005,
143). İşte buradan hareketle Allah’a karşı çıkan, O’na meydan okuyanlara ve bunda inat
edenlere gerekli cevabın verileceği “Fil Olayı ve Fil Suresi” (Bilgin, 1993, 58-59) adlı
okuma parçasında dile getirilmektedir. Metinde dönemin Yemen Valisi Ebrehe kendi
yaptırdığı mabedin içinin Araplar tarafından kirletildiğini görür ve intikam almak için
28
Kâbe’yi yıkmaya gelir. Mekkelilerin hepsi şehri boşaltıp kayalık yerlere ve mağaralara
çekilirler. Kâbe Allah tarafından korunur. Deniz tarafından kırlangıca benzer kuş sürüsü
gelerek gök yüzünü bulut gibi kaplar. Bunların taşıdıkları taşlar hızla askerlerin üzerine
düşer ve onları yok eder. Ebrehe de yaralı bir şekilde ülkesine kaçar ve orada ölür. Bu
olay Arapların Kâbe’ye olan bağlılıklarını daha da arttırır. Burada Allah’ın gücünün
sonsuz
olmasıyla
ilgili
bir
yardımcı
metin
daha
bulunmaktadır
(Arışahin/Doğru, 1995b, 15).
Bu hikâye ile öğrencilere hem Allah’ın gücü, hem de koruyucu olduğu
gösterilirken onların yaşantılarında olumlu gelişmeler çizilmek istenmekte ve bunları
yüreklerinde duymalarına gayret edilmektedir. Böylece Allah’ın merhametinin ve
affediciliğinin çok olması karşısında gerektiğinde azabının da şiddetli olduğu düşüncesi
öğrencilerin ruhlarına işlenmeye çalışılmaktadır. Hem mükâfat, hem de ceza yolu ile
onların dini yaşayışları düzene sokularak geliştirilmek istenmektedir. Zira, “sevgi ve
korkudan kaynaklandığı söylenen iman duygusu, daha sonra ümit, bağlanma, sığınma
ve hayranlık gibi duygulara dönüşebilmektedir. Sevgi duygusunun Allah sevgisiyle
derinleşerek kendini bulabileceği düşünülür. Kur’an imanın ümit ve korku duygularını
bir arada bulundurduğundan bahseder. Bu konuda müminlerin hem Allah’ın rahmetini
ümit ettikleri, hem de O’nun azabından korktukları ifade edilir” (Bilgili, 2005, 73). İşte
yukarıda geçen bazı yardımcı metinler de, bir yerde Kur’an’ın metoduyla öğrencilere
hitap etmektedir.
Ayrıca burada ilköğretim dördüncü ve beşinci sınıflarda verilen bu konudaki
bilgilerin, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıflarda aynı yardımcı metinlerle tekrar edilerek
verilmesi metinlerin eski canlılığını ve sürükleyiciliğini kısıtlamakta, böylece öğretimde
yenilik ve tazelik ortaya
çıkmamakta, bu durum öğrencileri gevşemeye sevk
etmektedir. Allah’ın tanıtılmasıyla O’na duyulan inancın pekiştirilmesi olayı öğrenciler
arasında bir bıkkınlığa yol açmayacak şekilde olmalıdır. Netice itibariyle öğrenciler
içlerindeki inancı sağlamlaştırmaları yönünde beklenti içinde olurlarken, bu inancın her
yıl aynı içerik ve tondaki yardımcı metinler ile tekrar gözden geçirilmesi onların
beklentilerinin tersine dönme ihtimalini de ortaya çıkarabilir. Bu nedenle aynı konular
aynı uyaranlarla ele alınmamalıdır. Zira farklılık arayacak olan öğrenciler aynı
metinlerle karşılaştıklarında onları okuma faaliyetine bile girişmeyebilirler. Bu da
metinle ulaşılmak istenen hedefte sapmaya neden olacağı gibi onların kitaptan bile
soğumaları sonucunu doğurabilir. Bu nedenle yardımcı metinlerin itinayla seçilmesi ve
29
yazarların diğer kitaplardan haberdar olarak bu işleri yapması öğrencilerin sağlıklı bir
dini yaşantı geliştirmeleri açısından önem arz etmektedir.
2.1.3. Allah İnsan İlişkisi
2.1.3.1. Besmele
“Bismillahirrahmanirrahim”; esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla başlarım
demektir (Günay/Yavuz, 1989, 8). Bu sözcük, henüz dini hayata açılışın yani çocukların
geleneksel İslami hayata hazırlanmalarının ilk basamağı olarak görülebilir. Zira besmele
çocuklar açısından ele alındığında o, “hayatın akışı sırasında öğrencilerin bir işe
başlamalarında o işin Allah’ın isteğine uygun olmasını dilemek üzere O’nu anmalarının
söz konusu olduğu bir mana içermektedir. Çünkü, o bütün işlerin başıdır. Kul besmele
ile şunu demek ister; “Allah’ın izniyle, O’nun lütfu ve keremiyle, yardımıyla, koruması
ve gözetimiyle” demektir” (Yıldız, 2008, 276). Ayrıca, besmele ile “Allah’ım senin
adınla başlarım. Her işimde kolaylık ver! Benden yardımını esirgeme! Beni senden
ayırma! Bana yanlış iş yaptırma! Anlayışımı arttır! Kalbime huzur ve mutluluk ver!
Allah’ım dinimizi ve doğru olanı öğrenmek isterim. Senin yüceliğini bilmek,
buyruklarını tutmak ve böylece hayatımı sürdürmek isterim” (Günay/Yavuz, 1989, 8)
şeklinde bir yakarış da söz konusudur. Aşağıda gelecek olan yardımcı metinlerde
öğrencilerden besmeleyi bu şekilde benimsemeleri istenirken, bunu ileride onlardan
karşılarına çıkarılacak olan dini hayata alışmalarını sağlayacak bir ifade olarak
görmeleri de beklenmektedir. Bu nedenle önem arz eden besmele cümlesi, öğrencilerin
ilköğretimde ilk defa gördükleri DKAB kitaplarında yer yer verilmektedir. Genellikle
de dördüncü sınıf kitaplarında geçen bu sözün bazı beşinci sınıf kitaplarında da yer
aldığı tespit edilmiştir.
Örneğin; “Besmele” (Canbulan, 2000, 15) adlı şiirde her insanın ilk başlangıç
sözünde Allah’ın var olduğu, inancın özünde bunun bulunduğu, uyanırken, bir şey yiyip
içerken bu sözün dile getirilmesiyle beraber Allah’ın insanın yanında olmasını, bununla
kendisini rahat ve kuvvetli hissetmesi telkini yapılmaktadır. Çocuklara dini atmosferin
devamlı teneffüs ettirilmesiyle manevi hayata alışmaları için bunu insanın dilinden hiç
düşürmemeleri tembihlenmektedir. Bu şekilde İslami yaşantının ilk basamağı besmele
ile devreye sokulmaktadır. Aynı şiirin diğer bazı ders kitaplarında da yer aldığını
belirlemiş bulunuyoruz. (Günay/Yavuz, 1989, 8; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 4; Bilgin,
1993, 11)
30
Ayrıca M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz (1994, 5) ile Ü. Günay ve K. Yavuz’un
(1989, 8) yazdıkları ders kitaplarında besmelenin Arap harfleriyle ifade edildiği sanat
değeri yüksek olan bir yazı yer almaktadır. Bu yazı ile öğrenciler herhangi bir yerde
karşılaştıklarında onun besmele olduğunu anlayıp gerektiği gibi bir tutum sergileyerek,
anlamını düşüneceklerdir. Bu şekilde onlar Yaratıcılarını hatırlayacaklar veya bu
kelimeyi söyleme ihtiyacı hissederek sonuç itibariyle yaşanmış deneyimle içlerinde
besmeleye karşı bir takım duygular oluşturabileceklerdir. Yine bu konuyu destekleyen
başka bir şiir ise “Besmele” adı altında, farklı iki kitapta yer almaktadır (Gündüz, 2000,
16; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 14). Burada inan insanın her işe besmele ile başladığı, bu
ifadenin ona güç ve kuvvet verdiği, Allah’ı daima yanında hissetmesine vesile olduğu,
zararlı işlerden onu koruduğu, “Bismillah” diyen insanı Allah’ın her zaman sevdiği ve
işlerinin hayırlı olmasına vesile olduğu telkini öğrencilere aşılanmaya ve bunun
söylenip benimsenmesine çalışılmaktadır.
“Besmelenin Anlamı” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 13-14) adlı okuma metninde ise
dede ve torunu arasında bir diyalog geçmekte ve torun öğretmeninin verdiği
“besmelenin ne anlama geldiği” hakkındaki ödevini dedesine sormaktadır. Dedesi ise
besmelenin sadece “esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla başlarım” demek olmadığını
aynı zamanda genel bir dua manası da içerdiğini belirtmektedir. Bu duada, ise kişi işini
kolaylaştırmasını, yardımını esirgememesini, hataları olursa kendini affetmesini,
kötülerden ve kötülüklerden kendini korumasını, yaptığı işlerin kendine ve diğer
insanlara yararlı hale gelmesini dilemiş olmaktadır. Bu şekilde öğrencilerin besmelenin
mahiyetini ve önemini benimsemeleri hedeflenmektedir. “Bir nevi burada besmele
inanan kişinin ibadet ve faaliyetlerinin gayesini gösteren pusula gibidir. O bununla
Allah’ın rahmet evine girmek için kapıyı aralar ve yüce divanın eşiğine ilk adımı atar”
(Yıldız, 2008, 276). Sonuç olarak, ders kitaplarında yer alan bu konu öğrencilerin
zihinlerini yormadan yumuşak bir geçişle işlenmektedir. Bununla aynı zamanda,
besmelenin bir işe girişildiğinde her zaman hatırlanması bilincinin uyandırılmaya
çalışıldığını da söylemeliyiz.
2.1.3.2. Allah’a İnanma ve İtaat
İnsanoğlu doğduğu andan itibaren kendini güvende hissetmek istemektedir.
Daha bebeklik çağlarından başlayarak annesinin yanında büyüyen çocukların
kendilerini
güvende
hissetmek
istemeleri,
kendilerine
olan
güvenlerini
de
etkilemektedir. Fakat ilerleyen hayatlarında anne-babanın da birer insan olarak
31
yetersizlikleri bulunduğunu fark edince, daha güçlü emniyet kaynaklarını aramaya
yönelir. İşte burada kendini daima koruyacak ve varlığını daima yanında hissedecek
emniyetini sağladığına inandığı ve güvendiği bir varlığa ihtiyaç duyacaktır. Bu
varlığında Allah olduğunu öğreneceği dini eğitim sayesinde aradığının Allah olduğunu
fark edecektir.
İşte bahsedilen kitapların yardımcı metinlerinde de Allah’a duyulan inancın
insana neler kazandırdığı ve onu hangi yönlerden tatmin ettiği konusuna yer yer
değinilmektedir. Bunlardan ilki “Allah İnancı” (Demirbaş/Manaz, 1996, 17;
Tekışık/Kahveci, 2000, 21) adlı şiirdir. Burada Allah inancının öğrencilerin kalbinde
pekiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu inancın hayatta yaşam mücadelesi verirken
insana kuvvet verdiği, dualarda kolayca duyulduğu ve böylece kişinin inancını canlı
tuttuğu izlenimi uyanmaktadır. Ayrıca Allah’ın bizzat kendisi tarafından Kur’an’da vaat
ettiği hem dünya, hem de ahiret hayatında insana dayanak olarak yeteceği bildirilirken,
ihtiyaç duyulan güveni ve desteği bu şekilde Allah’ın sağladığı inancıyla, insanın
kendini daha rahat hissetmesine sebep olacağı vurgulanmaktadır. Ve bu şekilde
öğrenciler Allah inancına yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Çünkü, “diğer bütün inanç
esasları Allah inancına bağlı ve dayalı olduğundan, Allah inancı olmadan başka hiçbir
inancın anlamı yoktur. Zira müminin gerek iç dünyasındaki uyum ve bütünlüğü, gerekse
iç alemin dışa yansıması olan davranışlarındaki tutarlılığı büyük çapta bu inanca
bağlıdır” (Şentürk, 2005, 19). Bu nedenle onların söz konusu inanca yönlendirilmeleri
ve bunun pekiştirilmesi açısından bu yardımcı metin önem arz etmektedir.
Ayrıca Allah’a inanıp O’nun çizdiği kurallar doğrultusunda yaşayan insanların
darlık ve sıkıntıya düşmeden inancıyla mutlu olabileceklerini ifade eden “Allah”
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 16) adlı şiirde de öğrenciler, inanmanın vereceği huzura
davet edilmektedirler. Yine insanın Allah’a açılımıyla oluşan inancın sağladığı
getirilerin anlatıldığı “Yönelirsen Allah’a” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 70) adlı şiirde de
müminin Allah’a yönelmesiyle her türlü dileğinin kabul edileceği, bu güçle bütün
zorluklar karşısında kuvvetli bükülmez bir bileğe sahip olacağı kısaca O’na duyulan
güven ve inancın insanın psikolojisinde tarifi imkânsız duygular uyandıracağı
öğrencilere telkin edilmektedir. Bununla birlikte onun her türlü sıkıntıdan kurtulup
bolluk ve berekete de sahip olacağı belirtilmektedir. Böylece Allah inancının faydasının
çok olduğu ifade edilerek öğrenciler bu inanca çekilmeye çalışılmaktadır. Kendisini
güçsüz hisseden çocuk, O’nun gücünün farkına vardırılmak suretiyle Allah inancına
itilmeye gayret edilmekte, böylece onların iç huzurlarının temini arzulanmaktadır.
32
2.1.4. İhtiyaç Halinde İnananın Allah’ı Çağırması
İnanan insan inandığı varlık ile duygusal bağlar geliştirir. İnanan ile inanılan
arasındaki bu bağlardan biri de duadır. Ayrıca o dünyada yaşadığı sırada her zaman
Allah’ın varlığını yanında hissetmek ister. Çünkü bu onun kendisini emniyet içerisinde
olduğuna inanmasına vesile olur. Özellikle hayatın inişli yokuşlu yollarında yürürken
karşılaşılan güçlükler nedeniyle Allah’ın daha çok yakınında olmasını bekler. Bununla
birlikte normal yaşayışını sürdürdüğü dönemlerde de Yaratıcısını yanında hissetmesi
mümkündür. Zira o huzurlu bir hayatın devamında yine Allah’a muhtaç olduğunun ve
gerektiğinde O’nu hemen imdada çağırabileceğinin bilincindedir. Bu sırada kullandığı
vasıtalardan en önde geleni duadır.
DKAB kitaplarında bu durum öğrencilerin ruhsal hayatlarına yerleştirilmeye ve
alışkanlık haline getirilmeye çalışılarak yeni yetişen nesillere Allah’ın yardımı geldikçe
bundan dolayı O’na dua ile şükretmelerinin gerekliliği telkin edilmektedir.
2.1.4.1. Dua İle Çağırma
“İnsan içinde bulunduğu zor ve sıkıntılı durumlarda veya genellikle kötü
durumlara maruz kalmamak için Allah’ı hatırlayıp içtenlikle aczini, güçsüzlüğünü ve
suçsuzluğunu itiraf ederek O’ndan yardım ister” (Parladır, 2008, 329). İşte “ıstılahi
manada dua, inanan kişinin Allah’a yakarışı, yalvarışıdır. Duanın geniş bir tanımı şu
şekilde yapılabilir: Dua, hürmetlerini sunmak, dileklerini bildirmek ve lütfünü istemek
için insanın Allah’a yönelmesi ve O’nunla konuşması halidir” (Peker, 1993, 69).
Bireyler için aynı zamanda bir ihtiyaç olan dua konusuyla ilgili ayrıntılı bir
şekilde öğrencilerin zihinlerini aydınlatan
“Öğrenciler Dersi Öğretmenle Birlikte
İşliyorlar” (Bilgin, 1993, 25) isimli okuma parçası önem arz etmektedir. Burada
öğretmen ve öğrenciler arasında geçen diyalogda duanın niçin yapıldığı, onu kimin
kabul edeceği, nasıl dua edildiği, duada nelerin söylendiği, nerelerde ve ne zaman dua
edildiği gibi konular karşılıklı soru cevap yolu ile öğrencilere buldurulmaya
çalışılmaktadır. Dua ederken en çok “Allah” dendiği, dileklerin yerine gelmesi için dua
edildiği, duayı Allah’ın kabul edeceği, bildiğimiz duaları okumakla beraber kendi
kelimelerimizle de içimizden geldiği gibi, namazda, yatarken, sokağa çıkarken,
mezarlıklarda dua edilebileceği konuları öğrencilere kavratılmaya çalışılmaktadır.
Böylece dua ile ilgili temel usuller onlara verilmektedir. Ayrıca her zaman dua
edebileceğini öğrenen öğrenciler Allah ile olan irtibatlarını devamlı kurabilecekleri
33
sonucuna ulaşarak kendilerini daha huzurlu ve güvende hissedeceklerdir. Çünkü, “dua,
namaz ve oruç gibi sadece belli zamanlarda yapılan bir ibadet değil, daha çok kişinin
ihtiyaç anıdır. Kişi ihtiyacı olan şeyleri ve darda kaldığı zaman sıkıntılarını Allah’a arz
eder, O’na yalvarır ve O’nun yardımını ve merhametini diler” (Şentürk, 1997, 161). Bu
parça öğrencilerin ilgilerini çekecek düzeyde, anlaşılması rahat ve ana metni destekler
niteliktedir. Konuyla ilgili başka yardımcı metinlere de rastlanmaktadır (Günay/Yavuz,
1989, 30; Gündüz, 2000, 48).
Ayrıca DKAB kitaplarına bakıldığında duanın bir çok yerde “Dua” ya da
“Yakarış” başlığı ile yer aldığı görülmektedir. M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz’ın
dördüncü sınıflar için yazmış oldukları kitapta geçen isimsiz bir şiirde özetle minareleri
ezansız, cihad meydanlarını zafersiz, Müslümanlıkla yoğrulan yurdu müslümansız, bizi
sevgisiz, susuz, havasız ve vatansız bırakmaması için Allah’a bir sesleniş söz
konusudur. Burada, dua ile “hem zihnin ve kalbin Allah’a yönelişi hem de O’ndan
gerekli şeylerin istenmesi söz konusudur” (Peker, 1993, 69). Zira “Allah, kuluna cevap
vermek için onun, her ne vesileyle olursa olsun kendine müracaatta bulunmasını
istemektedir” (Parladır, 2008, 533).
Yine, dua ile ilgili olarak çocukları buna alıştırmak üzere yer alan bir şiirde
(Günay/Yavuz, 1989, 48),
Allah’ın karanlık yolları aydınlatması ve bu yolları
kendisine ulaştıran yollar etmesi, aşırı hırslarla birbirinden uzaklaşan insanları birbirini
kucaklayanlardan eylemesi, onların birbirlerini sevmelerini sağlaması, iyi niyetlerle
Allah’a açılarak bu yolda çıkan engelleri kaldırması, O’na giden yoldaki uçurumların
düzlenmesi, dikenli yolların güllerle donatılması istenmektedir. Bu dua şiirini başka
ders kitaplarında da görmek mümkündür. (Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 44;
Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 21; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 97).
Ders kitaplarında “İbadetin İnsana Kazandırdıkları” başlıklı ana metin
işlenirken, bunları desteklemek üzere konulan başka yardımcı metinlerle de ana metin
güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Burada dua, insanı Allah’a yakınlaştırmada ve O’na
bağlanmada bir teşvik unsuru olarak görülmektedir. Konu ile ilgili diğer yardımcı metin
iki resimden oluşmaktadır. Bunların birinde; M. Kemal’in 1920 Temmuzundaki kurban
bayramı gününde devletin ileri gelenleriyle birlikte yaptıkları duaya yer verilmiş,
ikincisinde ise; beş çocuğun cami görünümündeki bir mekânda beraber dua edişleri
gösterilmektedir (Günay/Yavuz, 1989, 46-47). Bu resimlerle çocuklara “sizlerde dua
edin” der gibi bir telkinde bulunulmaktadır (Tanrıverdi, 2000a, 10). Aslında bir bakıma
yardımcı metinlerin tamamı düşünüldüğünde, bunların içerik olarak, Ü. Günay ve K.
34
Yavuz’un ele aldıkları kitapta yer alan dua örneğini (1989, 12) kapsamaktadırlar. Bu
Allah’a yakarışın da bir örneğidir.
Ana metin olarak çok çeşitli konuları içeren “İslam’da İman ve İbadet Esasları
ve Yükümlülükleri” ünitesinin son sayfasına yerleştirilen “Ordunun Duası” adlı şiirde
ise askerler Allah’tan bir takım taleplerde bulunmaktadırlar. Burada yurda tek bir
düşmanın ayak basmaması, putları ilah edinenlerin mescidin veya camilerin girişlerine
çan asmamaları, milleti için sefere çıkan ordudan dökülen kanın bir damlasının toprağa
boş yere akmaması, Peygamberin askerlere yar ve yardımcı olması ve ondan alınan
güçle kimsenin vatana ihanet etmemesi için yapılan bir yalvarış söz konusudur
(Şener/Karmış, 1988, 21; Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 49). Ancak bu metinde anlaşılması
zor olup açıklanması gereken yerler vardır. Bu nedenle şiirin dili bu yaş grubundaki
öğrenciler için ilgi çekici olmaktan uzak görünmektedir. Böyle olunca M. Akif’in bu
şiirindeki ifadeleri 10-12 yaşındaki çocukların kavrama seviyelerinin üstünde
olduğundan ana metne destek sağlama konusunda beklenen sonucu gösteremeyeceği
kanısındayız.
Dua ile insan bir bakıma Allah’a olan bağlılığını da ifade etmiş olmaktadır.
Bununla birlikte inanan insan içinde bulunduğu ruhsal durumu Yaratıcısına dilediği
şekilde, gerektiğinde iletmektedir. K.Yavuz’un da ifade ettiği gibi “duaların içeriğine,
etkileyiciliğine, karakteristik özelliğine, aniden parlayışlarına (yoğunluk derecesine), ve
hedeflerine bakıldığında bunların çeşitli gruplara ayrıldığı görülecektir. Fr. Heiler
bunları genelde arzu, şükür ve tövbe ile ilgili olmak üzere üç kısma ayırıyorsa da
K. Yavuz bunların sayılarını daha çok gruplara ayırmanın mümkün olduğu
kanısındadır” (K. Yavuz, görüşme, 28 Ağustos 2008).
Bunlarla birlikte yine duanın nasıl ve ne zaman yapıldığına ve bu yapılırken
insan ruhunda nelerin yaşanabileceğine dikkat çeken yardımcı metin “Dua”
(Şener/Karmış, 1988, 67) adlı şiirdir. Burada ellerin gökyüzüne doğru açılıp istek ve
beklentilerin Allah’a doğru iletildiği ve bunların seher vaktini bile kapsadığı
söylenmektedir. İnanan dua edince üzüntü ve kederlerinin kısmen azaldığı, Allah’ın dua
edene yakın olduğu, tövbelerle günahların eridiği duygusunun bilinçlenmeğe açıldığı
ifade edilerek seher vakitlerinde Allah’ı akla getirmenin inananın içine mutluluk
verdiği, dua yapılırken ortaya çıkan özel duyguların oluştuğu belirtilmektedir. Bu
yardımcı metin, dua yapılırken insanda ne gibi değişikliklerin meydana geldiğine
ayrıntılı olarak yer verme konusunda yetersizdir. Zira işin özünü yeterince sunamaması
sebebiyle öğrencilere istenilen ölçüde fayda sağlamayacağı düşüncesindeyiz.
35
Peygamberimizin
yaptığı
taleplere
yönelik
bir
diğer
dua
örneği,
“Peygamberimizden Dualar” (Günay/Yavuz, 1989, 93) başlığı taşıyan okuma metninde
yer almaktadır. Burada Hz. Muhammed’in Allah’tan umduğu bir takım beklentileri
vardır. İnananlar arasındaki birlik ve beraberliği bozacak her şeyden ve kötü huylardan
kendini korumasını, ahlakını güzelleştirmesini, doğru yolu gösterip haram şeylerden
uzaklaştırmasını ve kimseye muhtaç etmemesini, dünya ve ahirette güzellik vermesini
talep eden dua örneklerinin oluşturduğu bir yardımcı metindir. Burada öğrencilere
Hz. Peygamberin yaptığı dualar da verilerek onlara nasıl dua yapabilecekleri hususunda
örnekler sunulmaktadır. Nitekim kendilerinin de bu ve buna benzer dualarla Allah’a
yakınlaşabilecekleri belirtilmektedir. Bunlara benzer talep ve isteklere yönelik yapılan
dualara
yardımcı
metinlerde
rastlanmaktadır
(Aşkar/Er/Kaymaz,
1994,
35;
Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 35).
Bunlarla beraber hiçbir yardımcı metinde duanın ne gibi faydası olduğuna
ayrıntılı bir şekilde yer verilmemektedir. Ancak faydalarına değinen yukarıda da
görüldüğü üzere bir kısım yardımcı metin bulunmakla beraber samimi bir inançla dua
eden kimsenin ruhen dinleneceği ya da huzur bulacağını düşünmekteyiz.
2.1.4.2. İhtiyaçların Gerçekleşmesi Karşılığında Duyulan Minnettarlık
DKAB kitaplarında geçen dualar, arzu, beklenti ve ihtiyaçlara yönelik dualardır.
Ayrıca biz
burada hayatın akışı sırasında beklentilerin gerçekleşmesiyle doğan
dualardan söz edebiliriz. Bunlar bireylerin içlerinde yaşadıkları bir sevincin veya bir
iyiliğin karşılığında yapılan ve şükür içeren dualardır. Ders kitaplarında yardımcı metin
olarak şükür içeren ifadelere rastlanmaktadır. Burada ilk dikkati çeken şükretmenin
öğretilişine tanık olmamızdır. Örneğin “Köye Yolculuk” adlı okuma parçasında köye
giden bir çocuğun orada dayısıyla arasında geçen konuşma anlatılmaktadır. Onlar gece
damda yatarlarken çocuk gökyüzüne bakıyor ve orada bir çok yıldızın yanıp söndüğünü
görüyor. Dayısına “burada çok fazla yıldız var” deyince dayısından “sizin elektriğiniz
var, bizim de yıldızlarımız” cevabını alıyor. Çocuk dayısına onların kârlı olduklarını,
zira hiç elektrik parası ödemediklerini ve Allah’ın yarattığı ay ve yıldızlardan bedava
aydınlandıklarını söylüyor. Dayısı ise günü gününe ücretini ödediklerini belirterek
Allah’ın ay, yıldız ve güneşle ışık göndermesinin, sırtımızı ve toprağımızı ısıtmasının,
suyla bütün canlılara hayat vermesinin karşılığı olarak ibadetlerimizle O’na dua ederek
teşekkür borçlarını ödediklerini ifade ediyor. Bu şekilde öğrencilere Allah’ın verdiği
bütün nimetler karşısında O’na olan minnettarlığın ifadesi olarak dua etmenin önemi
36
üzerinde durularak bu benimsetilmeye çalışılmaktadır (Gündüz, 2000, 21). İbadet
sırasında şükretmeye örnek teşkil edecek olan başka bir yardımcı metinde
M. R. Hatipoğlu ve S. Çiftçinin kitaplarında yer almaktadır (1995, 69).
Bu konuyla ilgili bir diğer örnek “Allah’a Karşı Görevimiz” isimli okuma
parçasıdır. Burada babası ve Ali arasında geçen diyalog şiir şeklinde yer almaktadır.
İçerik olarak babası Ali’ye iyilik yapan insanların teşekkür beklentisi içinde olduğu gibi
Allah’ın da verdiği nimetlerden dolayı yani dünyayı ya da kâinatı yaratarak bizi de
yaratıp bedenimizi, el, burun, göz, akıl, beyin gibi organlarımızla beş duyumuzu,
ihtiyacımız olan havayı, suyu, ekmeği, eti, sütü ve bir çok nimetleri verdiğinden dolayı
Allah’a şükretmenin doğal bir eğilim olacağı, bunun ifadesinin de O’nun huzurunda
saygıyla eğilmek olduğu belirtilmektedir. Böylece öğrencilere çevrelerinde kendilerine
verilenlerden dolayı şükür bilinci yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu metin aynı
zamanda resimlerle de desteklenmektedir (Canbulan, 2000, 19-20).
Yine şükür konusuyla ilgili geçen bir diğer şiir ise “Müslümanım Müslüman”
adını taşımaktadır. Burada Müslüman birisinin yaptığı dua yer almaktadır. Bu şiir ile
öğrencilere, müslüman oldukları ve kalplerinde tam bir inanca sahip bulundukları
hatırlatılarak, Allah’ın
yeri göğü yaratıp onları donattığı, insanı yoktan var ettiği,
inananın dilinden Allah adını düşürmediği, O’nun kitabı Kur’an’ın ellerinde
olduğundan dolayı hayatın bütün zamanlarında “Allah” diyerek şükrünü bu şekilde
yerine getirmesi telkini yapılmaktadır (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 47; Tanrıverdi, 1997,
33; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 45). Netice itibariyle bu metinlerle öğrencilere
başkalarına duyulan minnettarlığa verilen karşılığın örneği sunulmak suretiyle kendileri
için hayati önem taşıyan konularda yardım eden, sınırsız merhameti ve lütfüyle onlara
her şeyi veren Yaratıcıya da bunun karşılığında minnettarlıklarını göstermeleri arzu
edilmektedir. Böylece onlar içlerinde yaşadıkları bu ruhsal hallerini nasıl ifade
edeceklerini bu şekilde benimsemeye çalışacaklardır.
Ayrıca Allah’a yakarışın söz konusu olduğu dua çeşidine mevcut kitaplarda bir
tane rastlanmaktadır. “Mevlam Sana” (Gündüz, 2000, 48) adlı şiirde inanan insanın
gece gündüz boyun büküp yaşlı gözlerle Allah’a yalvardığı dile getirilmektedir. Aynı
zamanda doğadaki kuşların, dağların, taşların ve dertli kulların yalvardığı gibi bir
yalvarışın söz konusu olduğu telkini de öğrencilere yapılmaktadır. Yunus Emre’nin
Allah’a olan aşkı gibi, çöllerin suya hasret kalması, yolların sonunun olmaması, aşkı
büyük olan kulların bulunması gibi bitmez tükenmez bir sabır ve sevgi ile Mevla’ya
yalvarma söz konusudur. Şiirde bu yalvarışın neden kaynaklandığı açık bir şekilde
37
anlaşılamamaktadır. Dördüncü sınıf öğrencilerinin de anlam veremeyecekleri bu
yakarışta onlar çeşitli sebepler arayabilirler. Bu nedenle çocukların cevap arayışına
girmesi ve bunu bulamamalarından kaynaklanacak olan bir anlam kargaşası, yardımcı
metinden sağlanacak olan faydanın zarar görmesine neden olacaktır.
Bütün bunlarla beraber inanan insanlar günah işledikleri ya da işleme ihtimalleri
olduğunu düşünerek hata yapmamak için dua ederken hatalarının bağışlanması için de
Allah’a yönelip O’na dönüş yaparlar yani tövbe ederler. Ancak bu konuyla ilgili DKAB
kitaplarında fazla yardımcı metne rastlanmamaktadır. Bunun sebebi belki de dini
vecibelerini yeni yeni öğrenerek dini yaşantısını buna göre tanzim etmeye alışacak olan
ve çoğunluğu henüz büluğ çağına gelmemiş öğrencilerin daha günahsız sayılmalarından
kaynaklanmaktadır.
2.1.4.3. Farklı Beklentiler İçin Yapılan Dualar
Bilindiği
gibi
dualar,
ibadetlerin
içerisinde
olduğu
gibi,
onların
gerçekleştirilmesi sırasında, bitiminde veya başka hallerde de yapılmaktadır. Yardımcı
metinlerde de buna uyulduğu tespit edilmiştir.
Bunlardan birisi iftar duasıdır. Allah’a bağlılığın en içten ifade edildiği günlük
orucun bozulması sırasında müminin mutluluğunu dile getirerek paylaştığı bir duadır.
Bu duada inanan yaratanına, O’na güvenip O’nun rızası için oruç tuttuğunu belirterek,
O’na itaatini içtenlikle göstereceğini ve oruca her gün samimiyetle devam edeceğini
belirtmektedir. Allah’tan, gelmiş geçmiş bütün günahları bağışlamasını, anne babasını
ve bütün insanları affetmesini istemektedir (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 70, 43;
Şener/Karmış, 1988, 60; Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 76).
Dua ile ilgili bir başka şiir de “Dağlar İle Taşlar İle” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994,
8; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 16) adlı ilahidir. Yunus Emre dağlar, taşlar, kuşlar,
Hakkı seven kullar ve peygamberlerle Mevla’yı çağırmakta, bütün bunlarla O’na
duyduğu sevgiyi içten duygularla ifade etmekte ve her sıkıntısında bu sevgi ile Allah’a
dua edip O’nu yanında hissettiğini vurgulamaktadır. İnanan insan Allah’a şükrünü
sevgisiyle, imanıyla, ibadet ve dualarıyla göstermektedir. Y. Emre de burada dualarıyla
Allah’a olan şükrünü, saygı ve sevgisini dile getirmektedir. Şiirde Allah’a karşı yerine
getirilmesi gereken görevler üzerinde durulmakta, konu neticede O’na bağlanma ve
yaslanmaya götürülmektedir. Nitekim “Bazı psikologların ileri sürdüğü güçsüzlük,
sığınma duygusu ile beraber insanın yaradılışında vardır. Ancak daha sonra buna korku,
hayranlık, sempati ve sevgi gibi duygular karışarak, güçsüzlük ve aczin verdiği
38
“korunma, sığınma ve emniyette olma” ihtiyacı küçük yaştan itibaren tüm hayat
boyunca devam eder. Bu ihtiyaç, inananı başkalarından yardım, sevgi ve şefkat
görmeye ittiği gibi en büyük koruyucu ve sığınılan olarak Allah’a yöneltmekte, O’na
bağlılığa götürmektedir” (Peker, 1993, 67). Bu da şiirde genel bir dua niteliği içerisinde
içten duygular uyandıracak biçimde görülmekte ve bu şiir, Y. Emre’nin duamsı bir eda
içinde dile getirdiği ilahisinde yardımcı metin olarak ifade edilmektedir. Sonuçta o, ana
metinde geçen duayı yüzlerce yıl önceden destekler mahiyette, bir insanın Allah’a olan
samimi sevgisini dile getirirken bu sevgiyi dua formuna yakın bir tarzda vermektedir.
Bu yardımcı metin, kul ile Allah arasındaki içten kaynayan sevgi duygularının coşkun
bir şekilde dile gelişini bize göstermektedir. İnananın Allah’a bu tür yaklaşımı insanın
O’nun ile kucaklaşması manasına geldiğinden sanki bu ilahi, dua niteliği taşıyan bir
yakınlık içinde ifadelendirilmektedir. Bütün bunlara çocukların ders kitaplarında yer
verilmekle Allah sevgisi ve dua etme isteği onların kalplerine de aşılanmak
istenmektedir. Böylece çocukların Allah’a olan bağlılıklarının devam etmesi ve
kendilerine verdiği her şey için şükretme duygularının tazeliğini kaybetmemesi arzu
edilmektedir. Bazı resimlerle de bu düşünce desteklenmeye çalışılmaktadır (Canbulan,
2000, 18; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 45; Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 35; Tanrıverdi, 1996,
26; Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 34).
Bu metinlerden başka B. Bilgin’in ele almış olduğu beşinci sınıf kitabında
istek ve talep içeren küçük dua örnekleri de yer almaktadır. Bunlar, uyku duası, yemek
duası (1993, 38), dua başlığı altında yer alan bir başka uyku ile ilgili dua (1993, 22),
bilgi ve anlayışı arttırmaya yönelik yapılan dua (1993, 60), Allah’ın yardımının
istendiği ve doğru yolu göstermesi için yapılan dualardır (1993, 93). Bu metinlere
benzer başka dua örnekleriyle de yer yer karşılaşılmaktadır (Günay/Yavuz, 1989, 129).
39
II. BÖLÜM
ALLAH İNANCI DIŞINDA KALAN İNANÇ ESASLARI
3.1. Öğrencilerin Peygamberlere Yönlendirilişi
‘İnsanda Allah’a inanma eğilimi ve din duygusu olmakla beraber, hangi dini
kurallara göre
hareket etmesi gerektiğini bilemeyeceğinden ilahi dinlerce kabul
edildiğine göre Allah, insanlara aralarından seçtiği peygamberler vasıtasıyla kişinin
uyması gereken dini kuralların, esasların ve yapması gereken ibadetlerin neler olduğunu
bildirmiştir’ (Peker, 1993, 66). Yani “Allah insanlara doğru yolu göstermek için din,
dini insanlara ulaştırmak için de peygamberler göndermiştir” (Görgün, 2008, 159).
Hiç şüphesiz Allah, dinini peygamberleri vasıtasıyla insanlara ulaştırmış ve
onlara doğru yolu bu şekilde göstermiş olduğunu ayetleriyle de bildirmektedir (K. 68/4;
K. 16/36). Bu nedenle onlar, dinin insanlara aktarılmasında son derece önemli bir rol
oynamışlardır. “Tarih boyunca insanlara hep kendi halleri ve konumları yanında
vazifelerini de hatırlatmışlar ve onları Müslümanlığa taşıyan dini öğretmişlerdir”
(Görgün, 2008, 54).
Ders kitaplarında peygamberlerin gönderiliş sebeplerini açıklayan şiir ve okuma
parçalarıyla karşılaşılmaktadır. Bu yardımcı metinlerden ilki “Peygamberlik” (Bilgin,
1993, 49) adlı şiirdir. Burada Allah’ın gerekli görmesi halinde o toplumun içinden bir
peygamber seçip kavmine mutlu haberi getirdiği ve ümmetine önder olduğu
belirtilmektedir. Buna göre Hz. Adem’in ilk, Hz. Muhammed’in de son peygamber
olduğu ifade edilerek bu ikisi arasında gelen bütün peygamberlerin muteber oldukları
vurgusu yapılmaktadır. Buradaki amacın, bütün peygamberlerin Allah tarafından
gönderilip O’nun elçisi oldukları bilincini öğrencilerin zihinlerine yerleştirmek olduğu
kanısındayız. Ayrıca değinilmesi gereken önemli bir nokta da metinde geçen bazı
bilinmeyen kelimelerin onunla aynı sayfada yer almaması, bu durumun da öğrencileri
vakit kaybına ve motivasyon eksikliğine götürme olasılığını ortaya çıkarmasıdır. Aynı
sayfada olmaları bize metinden beklenen amacın daha hızlı gerçeklemiş olacağını ve
kelime
araştırmadan
kaynaklanan
bir
bıkkınlığın
öğrencilerde
kendini
hissettirmeyeceğini düşündürmektedir. Zira kavramların öğrenilmesi önem arz
etmektedir. Çünkü “düşüncenin oluşmasında önce kelimelerin ve kavramların oluşması;
bunlara giderek yenilerinin eklenmesi ve hükümlere dönüşmesi zamana bağlı bir
40
gelişmedir” (Yavuz, 1991, 67). Bu açıdan kavramların kolayca öğretilmesine önem
verilmesi gerekmektedir.
Yine
aynı
amaca
hizmet
eden
bir
başka
şiir
ise
“Peygamberler”
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 68) adını taşımaktadır. İnsanların zaman zaman asıl
dinlerini yitirerek bunun yerine geçen bir takım putları ilah kabul ettikleri dönemler
olduğu ve bu nedenle yüce Allah’ın insanlara gerçekleri göstermek amacıyla
peygamberler gönderdiği şiirde belirtilerek Kur’an’da adı geçen peygamberler
zikredilmiştir. Bu doğruların ahlaki ilkeleri de kapsaması bakımından, ‘aynı zamanda
peygamberler insanlığın ilk eğitim önderleri olarak, yaşantımızı düzenleyen ilke ve
kuralları belirleyen ahlakçılar da olmuşlardır’ (Bilgin, 1987, 121). Nitekim yukarıda
ifade edilen şiirlerle ana metin genel çerçevede desteklenmekle birlikte aslında şiir
kendi ahengi içerisinde öğrencilerin duygularını harekete geçirmek suretiyle onları dini
bakımdan bu inanca teşvik etme niyeti taşımaktadır.
Bunlarla beraber peygamberlere duyulan ihtiyacın bazı okuma metinleriyle de
öğrencilere hissettirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Buna bağlı olarak yine “Karanlıkta
Bir Işık” (Tekışık/Kahveci, 2000, 61-62) adlı okuma metninde bir çocuk ile kaptan olan
babasının gemiyle yapmış oldukları yolculukta başlarına gelen olayların peygamberlerle
ilişkilendirilerek anlatıldığı görülmektedir. Gece fırtına çıkar, gemideki her şey altüst
olur ve pusula kırılır. Pusulanın ne olduğunu babasına soran çocuk yönlerini bulmalarını
sağlayan
bir alet olduğunu öğrenir. Gemidekiler, fırtına dindikten sonra ne yöne
gittiklerini bilmeden karanlıkta yol alırken güvertedekilerin sevinç çığlıklarını duyan
çocuk, bunun sebebini sorar. Gemiciler deniz fenerini gördüklerini söyleyince,
babasından onun; gemicilerin en büyük dostu olduğunu çünkü sayesinde yollarını
bulduklarını, karanlıkta kendilerine daima dost elini uzattığını öğrenir. Sonra babası bu
örneğe dayanarak peygamberlerinde Allah tarafından gönderildiklerini, insanlara doğru
yolu gösterdiklerini söyler. Böylece çocuğa babası, denizde yolunu kaybetmiş insanlara
deniz fenerinin yolu gösterdiği gibi, peygamberlerin de insanlara doğru yolu göstermek
için Allah tarafından görevlendirildiklerini kavratmaya çalışmaktadır.
Bununla birlikte “Kılavuz Kaptan” (Arışahin / Doğru, 1997, 55-56) adlı metinde
İstanbul Boğazından geçen yabancı gemilerin bu bölgeyi tanımadıklarından dolayı
onları, bazı yerlerde daralan, bazı yerlerde genişleyen boğaz içinden rahat geçirebilmek
için yanlarına kılavuz kaptan aldıklarından bahsedilmektedir. Akıntıya kapılmamak, bir
kayaya çarpmamak, karaya oturmamak ve diğer gemilerle çarpışmamak için kılavuz
kaptanın gerekliliğine vurgu yapılmak suretiyle dünya, boğaz içi gibi uzun ve kıvrımlı
41
bir yola benzetilip, bu boğazdan geçenlerin de bir kılavuz kaptana ihtiyaç duydukları
belirtilmektedir. İşte Allah’ın dünyadan geçen her kuluna kılavuz kaptanlık yapmaları
için peygamberler göndermiş olduğu belirtilerek onlara uyanların tehlikelerden
kurtulacağı, “benim kılavuz kaptana ihtiyacım yok” diyenlerin ise kendilerini bekleyen
tehlikelerden habersiz karanlık sulara dalmış ve hem hayatını, hem de geleceğini
kaybetmiş oldukları öğrencilere duyurulmaya çalışılmaktadır.
Böylesine önemli bir görev üstlenen Allah’ın elçilerinin bireysel özelliklerini
bilmek, o dinin daha kolay anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca
“dinin
öğreticisinin onu bizzat yaşayarak model olmaları, çocukların uygulamalarında da bu
insanları örnek almalarını ve İslami yaşantıya öğrencilerin daha çabuk uyum
sağlamalarını kolaylaştırabilir. Zira çocukların başkalarını gözlemleyerek ve onların
yaptıklarını yaparak davranış biçimleri oluşturdukları bilinmektedir. Bu nedenle
çocukların olumlu davranışları kazanabilmek için sağlıklı davranış modellerine ihtiyaç
vardır” (Çağdaş/Seçer, 2002, 72). İşte burada öğrencilere peygamberleri tanıtmada ve
onların kişisel özelliklerini ortaya koyarak bu inancı pekiştirmede, yardımcı metinler
büyük önem arz etmektedir.
3.1.1. Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kişiliği
‘İnsanların hayatlarında örnek alabilecekleri şahsiyetlere ihtiyaçları vardır. Bir
inancın, ilkenin ve yaşam biçiminin öğrenilmesi,
benimsenmesi ve kendine mal
edilmesi, ancak onların iradesi ile mümkündür. Sevilmeden veya zorla kabul ettirilen bir
yaşam biçimi zorun ve baskının bittiği yerde biter. Bu sebeple bir müslümanın İslam’ı
sağlıklı bir şekilde öğrenmesi ve yaşaması, onun peygamberleri özellikle de Hz.
Muhammed’i tanımasına ve sevmesine bağlıdır’ (Şentürk, 2005, 33). Bu durum bütün
insanlar için geçerli olduğu gibi dini inancını kuvvetlendirmek isteyecek çocuğu da
kapsayacaktır. Bu sevgi ve bağlılığın gerçekleşmesi bir bakıma
Peygamberin
tanıtılmasıyla kuvvet bulacaktır.
Hz. Muhammed insanlığa gönderilen en son peygamberdir. O Kur’an’da
tanıtılırken insanların en çok ihtiyaç duydukları iki özelliği vurgulanmaktadır. Burada,
“Sen elbette yüce ahlak üzeresin” (K. 68/4) denilmekte, sonra onun en seçkin kişi
olduğunu ifade ederken “Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır”
(K. 33/21) ayetleriyle de Hz. Peygamberin çok önemli kişisel özelliklerinden ikisi ifade
edilmektedir. Bunlar burada dile getirilirken Hz. Peygamberin hayatı, örnek ahlakı ve
dini yaşayışı öğrencilere yakından tanıtılarak onlar üzerinde etki bırakmaya özen
42
gösterilmektedir. Böylece Allah elçisi için “Ey Peygamber ! Biz seni gerçekten bir
müjdeleyici, bir uyarıcı, Allah’a ve O’nun izniyle O’na ibadete davetçi ve ışık saçan bir
güneş olarak gönderdik” (K. 68/45-46) hitabıyla insanlara, çok güzel ve mutlu bir
yaşantı gerçekleştirmek üzere orada hayatın nasıl programlanacağını, nelere uyulup
nelerden uzak durulacağını gösteren bir elçi olarak seçtiğini ilan etmektedir. Bütün bu
ayetlerden dolayı da kanaatimizce yardımcı metinlerde onun özelliklerine fazlaca yer
verilmesi gerekmektedir. Birçok kitapta yer alan “Benim Dinim” (Günay/Yavuz,1989,
19;
Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu,
1999a,
17;
Demirbaş/Manaz,
1996,
54;
Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 106; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 14; Dilaver/Gündeşli/Şirin,
1995, 15) şiiri ile, yazarının niçin böyle bir isim değişikliğine gittiği anlaşılamayan
“Ben Bir Müslümanım” (Canbulan, 2000, 61) adlı konusu itibariyle aynı olan şiirde
genel olarak İslam’ın önemi ve değerine yer verilmekle beraber, bu dinin Peygamberi
Hz. Muhammed de yüceltilmektedir. Onun hem dünya, hem de ahiret yurdunda her yeri
aydınlatan ve ısıtan bir güneş gibi olduğu, peygamberler içinde çok üstün bir yere sahip
bulunduğu ve İslam dinini Allah’tan getirip insanlara ileten kişi olduğu vurgusu
yapılmaktadır.
Allah Resulünün doğmasıyla birlikte oluştuğu söylenen olayların anlatıldığı
“Hz. Muhammed Sen Doğmasaydın” (Tekin, 2000, 42) adlı şiirde onun doğumunun
olağan üstü bir hal olduğu ve bunların tesiriyle Hz. Muhammed’e karşı daha çok
sevginin uyanması arzu edilmektedir. Bu şiirin içeriğine girildiğinde, o doğduğunda
fevkalade olayların olduğu, peygamberliği sırasında insanları değiştirdiği, iyilik ve
doğruluğu tüm dünyaya yaydığı ve insanlığa onları gösterdiği, herkese emniyette olma
yolunu açtığı, medeniyet ve yükselişin onunla birlikte gerçekleştirildiği belirtilmektedir.
Güzel ahlakın onunla gerçekleşip yayıldığını belirten şiir,
tamamen okuyucusunu
etkilemeye yöneltmektedir. Özellikle Hz. Muhammed’in hayatını ve İslam’ı tebliğ
ederken verdiği mücadelesini bilmeyen öğrencilerin sempatisini kazanmak adına ve ana
metinde Hz. Peygamberin hayatı anlatılırken verilen bilgilerin teyit edilmesi
bakımından bu şiirin etkili olabileceği söylenebilir. Ayrıca ona duyulan sevginin ifade
edilişi çocukların da kalplerinde ona karşı ılımlı duygular uyanmasına sebep olacaktır.
Bu, öğrencilerin İslami hayat tarzını benimseyip yaşantılarında onu göstermeleri
açısından da önem arz etmektedir. Çünkü biz biliyoruz ki; “çocukların sevmediği bir
kişinin davranışlarına verdiği anlamla, sevdiği kimsenin davranışlarına verdiği anlam ve
algılama aynı değildir” (Bilgili, 2005, 36).
43
Yine Hz. Muhammed’in hayatının anlatıldığı “Bir Gece” (Çelebi/Bebek, 1994,
75) adlı M. Akif’in yazmış olduğu şiirde Hz. Peygamberden önce dünyanın karışıklık
içinde olduğu, insanların birbirini kolayca öldürdüğü, yırtıcılıkta hayvanları bile geçtiği,
ayrılık ve kötülüklerin en üst safhada olduğu bir toplumda var olan zulmün ve
haksızlıkların
onun kırk yaşına gelip peygamber olmasıyla beraber yok olduğu
belirtilen şiirde, kullanılan dilin anlaşılma güçlüğü şiirin öğrenciler üzerindeki etkisini
azaltmaktadır. Çünkü şiirde geçen birtakım kelimelerin onların bilişsel seviyelerinin
üstünde olmasından dolayı metni sıkıcı hale getirmektedir. Bu bakımdan bu tür
metinlerle öğrencilerin zihinsel ve ruhsal açıdan desteklenmesi ana hedef olmasından
ötürü, onların seçiminde dikkatli olunup metinlerin öğrencileri kucaklayıcı nitelik
taşımaları gerekmektedir. Çünkü “kavramlar, akıl yürütmeler ve sonuç çıkarmalar
düşüncenin
temelini
oluştururlar.
Hiç
şüphesiz
öğrenciler
düşündüklerini
manalandırırken veya bunları hükümlerle açıklamaya çalışırken vasıta olarak dili
kullanır. Bu anlamda dile, kelimelere dökülen manalara ve hükümlere yansıtıcı
düşünmenin bir ürünü gözüyle bakılabilir” (Yavuz, 1991, 67). İşte bu açıdan
bakıldığında metinlerde henüz soyut düşüncenin başlangıcında sayılan on iki-on dört
yaş grubuna hitap eden bu kitaplarda yer alan yardımcı metinlerin kelimelerine dikkat
etmek gerekir.
Hz. Muhammed’in Allah tarafından seçilip insanlara peygamber olarak
gönderildiğinin vurgulandığı bir başka şiirde (Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 87;
Tanrıverdi, 1997, 12; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 13; Algül/Öcal/Çetin, 1995, 12),
Allah’ın insanlara onu Kur’an ile birlikte bir peygamber olarak gönderdiği, bu kitap ile
de Peygamberin bize doğruları anlattığı, kendisinin son derece güvenilir olduğu
belirtilmiştir. Böylece Hz. Muhammed’in Allah tarafından bir peygamber olarak
gönderildiği
öğrencilere
ısrarla
vurgulanarak
onlar
bu
inanca
götürülmeye
çalışılmaktadırlar.
Bunlarla beraber öğrencilere gösterilen Hz. Peygamberin sabrı, uzlaştırıcılığı,
yardım severliği, cömertliği, çocuklara duyduğu sevgisi, insanlarla olan münasebetleri,
güvenirliği, din ve vicdan özgürlüğüne verdiği değeri, merhameti, kolaylığı tercihi gibi
kendi kişiliğine ait üstün ahlaki özelliklerin, onların sempatisini daha çok kazandıran
nitelikler olarak görülmektedir. Buradan hareketle,
öğrencilerin ilgisini daha çok
çekmek için Hz. Muhammed’in güvenilirliği ile alakalı olan “Muhammed’ül Emin” adlı
okuma metninde Kâbe’nin onarımı sırasında Hacer-i Esved taşını yerine koyma
konusunda müşrikler arasında doğan anlaşmazlığın Peygamberin, hakem seçilmesi ve
44
taşın yerleştirilmesi sırasında onun kıvrak zekâsıyla problemin ortadan kalkması
öğrencilere sunulmakta bu şekilde çıkması muhtemel kan davalarının önüne geçilmiş
olduğu vurgulanmaktadır (Tanrıverdi, 2000a, 55-56; Günay/Yavuz, 1989, 39-40).
Netice itibarıyla güvenilirliği üzerinde müşriklerin bile aralarında uzlaştıkları biri olan
Hz. Muhammed’in bu özelliğinin öğrenciler tarafından da benimsenmesi bu metnin
amacı olarak görülmektedir. Bu yapılırken, “toplum içindeki kişilerin gönlünde hangi
tür insan kişiliği yaşarsa yaşasın, her zaman için insanların doğruya, iyiye ve güzele
yöneltilmesi
isteğinin olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle peygamberimiz dürüst
davranışı, güzel görünüşü ve bütün işlerde ölçülü hareketi ile insanlara” (Bilgin, 1987,
131-132) dolayısıyla da öğrencilere örnek olarak sunulmaktadır.
Bütün bunların yanında öğrencilerin hoşuna gidecek özelliği, onun çocukları
sevmesi ve insanlara karşı cömertlik göstermesi olayıdır. Zira o, çocukları
düşündüğünü “çocukları ayrı tutmadan genel olarak insanlara akıllarının erdiğince hitap
ediniz” (Bilgin, 1987, 127) sözüyle ifade etmektedir. Farklı başlık taşımalarına rağmen
aynı konudan bahseden okuma metninde (Algül/Öcal/Çetin, 1999, 44-45; Canbulan,
2000, 40-41) Peygamberimiz kendisine giyecek almak için çarşıya çıkar ve eve
dönerken Medinelilerden bir kişi yanına gelerek kendisine bir gömlek giydirmesini
ister. Peygamber yeni aldığı gömleği adama çıkarır verir ve geri dönerek tekrar
kendisine bir gömlek alır. Geri dönüşünde cebinde iki dirhem parası kalmıştır. Bu
esnada yolun kenarında ağlayan bir kız çocuğu görür ve ona niçin ağladığını sorar. Kız
çocuğu da kimsesiz olduğunu, zengin bir kişinin yanında çalıştığını, alışveriş yapmak
için ona para verdiklerini, fakat parayı kaybettiğini ve bu yüzden eve gidemediğini
anlatır. Peygamber cebinde kalan iki dirhemi verdiği halde kız halâ ağlayınca,
Hz. Muhammed onun elinden tutup evine kadar götürür. Onun kıza karşı duyduğu
merhameti ve insanlara gösterdiği cömertliği okuyan öğrenciler Allah’ın elçisine karşı
daha
çok
sevgi
besleyip
Peygamberin
hayatını öğrenmek
için
gayretlerini
arttıracaklardır. Onu tanıdıkça da dini hayatlarını bu örnek yaşantı doğrultusunda
şekillendirip geliştireceklerdir.
Görüldüğü üzere bu kitaplarda Peygamberimizin metaneti, fedakârlığı,
insanlarla birlikte hayvanlara karşı duyduğu merhameti ve cömertliği ile ilgili daha pek
çok örneklerle karşılaşılmaktadır. Bütün bunlar Hz. Peygamberin üstün bir şahsiyete
sahip oluşunu gösteren canlı örneklerdir (Gündüz, 2000, 40; Ünal/Çakır, 2000, 27;
Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 34; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 71-72; Gündüz/Gülle/Kaya,
1993a, 28; Bilgin, 1993, 97; Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 30-31).
45
Hz. Peygamberin şahsiyeti içerisinde insanlara daima kolay olanı gösterme
özelliği de vardır. “Hz. Peygamberin Kolaylığı Tercihi” (Fığlalı, 1987, 40) adlı okuma
parçasında Hz. Ayşe’den rivayet edilen bir hadis yer almaktadır. O sahabelerden birini
bir iş için gönderdiği zaman “müjdeleyin nefret ettirmeyin, kolaylık yolunu gösterin
güçlük çıkartmayın” derken insanların gönüllerine göre hareket edilmesini, onların önce
kalplerini kazanma yoluna gidilmesini bekler. Çünkü ona göre “din kolaylıktır”. Bunun
da yolu müjdelemek ve kolaylaştırmaktan geçer. Böylece bir işin yapılmasından önce
bunun benimsenmesi önemli bir etkendir. Burada da görüleceği üzere bu yardımcı
metinler ana metni ve öğrencileri olumlu yönde desteklediği ölçüde verimli olmaktadır.
Yine Hz. Peygamberin ahlaki hayatı üzerinde durularak onun öğrencilerin
beğenisine sunulduğu görülmektedir. Bu yapılırken de daima kişisel özelliklerinin
övüldüğü görülmektedir. Çünkü, “bir kişinin yaptığı bir davranışın övülüp
pekiştirildiğini
gören
çocuklar
da
benzer
davranışları
yaparlar”
(Çağdaş/Seçer, 2002, 72). İşte Peygamberimizin de temizliğe önem veren, güler yüzlü
tatlı sözlü, kimsenin eksiklerini yüzüne vurmayan, gönlünü kırmayıp sözünü kesmeyen,
sözünde duran, cesaretli ve sabırlı olan, fakir, yoksul, yetim, kimsesiz ve dulların
işlerini görmekten zevk alan, utanma hissinin geliştiği, evine ve ailesine bağlı,
büyüklerini sayan, küçüklerini seven, komşu hakkını gözeten, en ufak haksızlığa ve
zulme tahammül edemeyen, biri gelip özür dilese onun özrünü kabul eden, ev işlerinde
hanımlarına yardımcı olan, yalandan ve yalancılardan nefret eden, yolda giderken
karşılaştığı kişilere selam veren, kişisel münakaşa ve mücadeleden kaçınan, gereksiz
yere konuşmayan, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmaktan çekinen, hiç kimseyi
tenkit etmeyip küçümseyerek mahcup etmeyen, kendisinin övülmesinden hoşlanmayan
ahlaki özelliklerinin dile getirilerek övülmesinin altında hep bu sebep yatmaktadır.
Ayrıca
Peygamberimiz,
“İslam nedir?” sorusuna “güzel ahlaktır, güzel ahlakta
başkaları ile iyi ilişkiler kurmaktır” diye cevap vermektedir (Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 6667; Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 23-24; Tekin, 2000, 19-20; Tanrıverdi, 2000b, 107). Hz.
Muhammed’in bu yönleri öğrencilere sunulmak suretiyle onların sevgisi ve ilgisi
Peygamberin hayatına yöneltilmeye çalışılmaktadır. Çünkü “inançta duygunun önemli
bir rolü vardır. İnsan sevdiği kimseye inanmaya istekli ve eğilimlidir. Öyle ki; irade ve
muhakeme yönüyle kuvvetli olan insanlar bile, sevginin etkisiyle karşısındaki kişiye
kolayca inanır” (Peker, 1993, 46). İşte bu yardımcı metinlerle de öğrenciler duygusal
bağlamda Peygambere doğru itilmeye gayret edilmektedir.
46
Sonuç
itibariyle ahlakı,
Kur’an’ın tavsiye
ettiği ahlâka uygun olan
Peygamberimiz, İslam’ın canlı örnek olarak seçtiği en güzel modeldir. Müslümanların
nasıl yaşamaları ve olmaları gerektiği hususunda ümmetine örnek bir hayat teşkil
etmiştir. Öğrencilerin de bir kısım kazanımlarını model alarak öğrendikleri düşünülürse,
onun ahlakının bu şekilde yardımcı metinlerde yer alması bir bakıma onların dini
yaşantılarında değişikliklere yol açacağı gibi kişiliklerinin oluşmasına da katkı
sağlayacaktır. Zira ‘o davranışlarımız için bir modeldir. İnsan sevdiği ve önemsediği
kişileri kendisine örnek alır. Peygamberimizi de örnek alan kişi ona uyar ve bunu
yaptığı sürece, Allah da bu kişileri sevecek, esirgeyerek bağışlayacaktır’(Uyanık, 2007,
89). Ancak bu düşüncelerin yukarıda bahsi geçen kitaplarda nesir şeklinde verilmiş ve
öğrencilerin gözleri önüne yaşanmış hikâyelerle serilmemiş olmasının metinlerde bir
kuruluğa ve sıkıcılığa sebep olduğu, bunların örnek olaylarla sunulmasının daha etkili
olacağı kanısındayız.
Ahlaki özellikleri bu kadar çok olan Hz. Peygamberin bir çok yardımcı metinde
övüldüğü görülmektedir. Örneğin, “Peygamberim” isimli şiir ders kitaplarının çoğunda
kullanılmaktadır. Burada, yer yüzündeki en büyük insanın Hz. Muhammed olduğu,
ahlaki açıdan kötü olan, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan insanlar için
Peygamberin çözüm yolu üreten ve derman veren birisi olduğu vurgulanmaktadır. Onun
hareket ve fiillerinde bir kusur bulunmadığı, insanların izinden yürümelerine layık
olduğu, bunların hepsinin Kur’an’da tasvir edilip gösterildiği, insanlığın en kötü
dönemlerinden
biri olan Cahiliyye Döneminden geçerken Hz.
Peygamberin
gönderildiği, onların yaralarını sardığı belirtilerek öğrencilere böyle bir Allah elçisinin
sevilmeyi ve arkasından gidilmeyi çoktan hak ettiği, onların kalplerine sevgiyi iyice
yerleştirmeğe özen gösterdiği ifade edilmektedir (Tekışık/Kahveci, 2000, 37; Canbulan,
2000, 37; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 9-10; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 35; Gündüz,
2000, 36; Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 55).
Yine bu konu ile ilgili olarak Peygamberimiz hakkında üç kitapta yer alan şiir
“Peygamberim Uludur” (Tanrıverdi, 2000b, 28; Gündüz, 2000, 28; Günay/Yavuz, 1989,
30) adını taşımaktadır. Burada Hz. Peygambere ayrı bir yer verilerek o yüceltilmektedir.
Onun doğuşuyla annesi Amine’nin evine nurlar saçıldığı, Allah’a ortak koşanların
sonunda çok zararlı çıkacakları ifade edildiği, altı yaşında annesinin öldüğü bundan
sonra dedesi ve amcasının ona baktıkları, 40 yaşında bütün insanlara peygamber olduğu,
onları Allah yoluna çağırdığı, putların yok olduğu, kalabalık topluluklara karşı direnç
gösterdiği, yerine göre onlarla mücadele ettiği ve sonunda insanları kurtuluşa
47
kavuşturduğu, 23 yıl boyunca insanlığa büyük bir rehberlik yaptığı ve bu zaman
içerisinde büyük beğeni ve fedakârlık örnekleri gösterdiği, dünya malına, servetine ve
şanına göz dikmediği, her zaman mütevazı, halim-selim bir hayat sürerek 63 yaşında
vefat ettiği belirtilmektedir. Böylece onun hayatı
ahenkli bir şekilde öğrencileri
yormadan, onların ilgilerini çekecek biçimde tasvir edilmeğe çalışılmaktadır.
Öğrencilerin anlayışını kolaylaştırmak için bilinmeyen kelimelerin dipnot olarak aynı
sayfada verilmesi yöntemi ile onlara benimsetilmeye çalışılan
Hz. Peygamberin
hayatını daha kolay öğrenecekleri ve zihinlerinde bu bilgilerin daha kalıcı olacağı
düşüncesindeyiz. Sözü edilen bu iki yardımcı metine, Peygamberin ahlaki ve insani
özelliklerinin övülmesi ve hayatının anlatılması suretiyle ona duyulan sevgiyi arttırmaya
yönelik amacı olan metinler gözüyle bakılabileceği kanaatindeyiz.
Ayrıca “Sevgili Peygamberim” (Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 17) şiirinde bir şahsın
dilinden en çok Peygamberi sevdiği, onun uğrunda canını verebileceği, Peygamberin
bütün sözlerinde fiil ve hareketlerinde haklı olduğu, onu çok sevdiğini, içinden hep onu
düşünerek hayal ettiğini, içinin onun sevgisiyle dolduğunu, bunun kendine huzur ve
mutluluk verdiğini dile getiren, anlaşılması rahat ve öğrencilerin seviyelerine uygun bir
metindir. Aynı kitapta yer alan “Altın Çağ” (Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 17) adlı şiirde ise
hayali olarak öğrenciler on beş asır önceye götürülmeye çalışılarak Peygamberimizin o
devirde sağ olduğu, o devrin insanlarının onu gördüğü için sevinçli oldukları
belirtilmektedir. Böylece bu şiirlerle peygamber sevgisi öğrencilerin gönüllerine
yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Bunun din psikolojik hayatları için önemi de sevilen
kişinin
yaşantısı
ve
görüşlerinin
daha
kolay
benimsenecek
olmasından
kaynaklanmaktadır. Bu sebeple Peygamberin öğrencilere çok iyi tanıtılmasında ve onun
sevgisinin yüreklere yerleştirilmesinde yardımcı metinlere büyük görevler düşmektedir.
Hz. Muhammed’ e duyulan sevgi ve özlemin belirtildiği Y. Emre’nin “Canım
Arzular Seni” adlı ilahisinin tam dokuz kitapta farklı isimlerle yer aldığı tespit
edilmiştir. Bu şiirde onun yüzünü görmeyi her çağdaki insanın arzuladığı ifade
edilmektedir (Gündüz, 2000, 32; Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 30; Şener/Karmış, 1988, 72;
Tanrıverdi, 1997, 100; Arışahin/Doğru, 1995b, 61; Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 39; Fığlalı,
1987, 34; Günay/Yavuz, 1989, 33).
Ayrıca Hz. Muhammed’i bizzat gören sahabenin kendilerinden çok, ona önem
vererek onu sevdiklerinin anlatıldığı görülmektedir. Mesela Hz. Ebu Bekir’in başından
geçen olayın anlatıldığı “Peygamber Sevgisi” adlı okuma parçasında Müslüman
olduktan sonra müşrikler tarafından Mekke’de çok fazla dövülür ve halktan bir grup
48
onun öleceğini düşünerek alıp evine götürürler. Akşama doğru kendisine gelen Ebu
Bekir’in ilk sözü Resulullah’ı sormak olur ve ondan haber alıncaya kadar da yemeden,
içmeden kesilir. Ne zaman ki onun nerede olduğunu öğrenir o zaman rahatlar ve
yanındakilerin yardımıyla Peygamberin yanına gider (Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 60-61) .
Ona duyulan sevginin ölçüsünün ne derece ruhların derinliğine sindiğini anlatan, o
sevgiyi öğrencilerin de gönüllerine işlemeyi ve kuvvetlendirmeyi amaçlayan bir
metindir. Bununla birlikte ona duyulan içten saygı ve sevgiyi ifade eden “Salavat-ı
Şerife” bazı kitaplarda yer almaktadır. Hz. Muhammed’in isminin geçtiği yerlerde onun
yüceltildiğini gösteren bu ifadenin her zaman söylenmesinin beklendiği bilinen bir
gerçektir (Günay/Yavuz, 1989, 31; Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 68). Esasen Allah Kur’an’da
Hz. Peygamberi övdüğü için inananların da ona salavat ile buna katılmaları
beklenmektedir (K.33/56).
istenmektedir.
Salavt-ı
Öğrencilerden de bu tutumu devam ettirmeleri
şerifeden
başka
Süleyman
Çelebinin
yazdığı
ve
Peygamberimizin doğum olayının bir parçasının anlatıldığı mevlit metnine de
yer
verilmektedir. Ancak, bunun çocukların anlayamayacakları bir dille, orijinal şekline
bağlı kalınarak kitaplarda yer alması kavranmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle
kendinden beklenilen hedefi gerçekleştirmekte yetersiz kalacak bir yardımcı metin
olmaktadır (Fığlalı, 1987, 69; Tanrıverdi, 2000b, 66). Bu tip metinlerin telkin edici
özelliği olmadığı gibi bir hedefi de bulunmamaktadır.
Bunlarla birlikte Hz. Muhammed’in Müslümanlara yaptığı veda konuşmasında
çeşitli konularda insanları etkili bir şekilde uyarmış ve öğütler vererek Müslümanları
birliğe, bütünlüğe ve kaynaşmaya davet etmiştir. Örneğin; “Müslüman müslümanın
kardeşidir, hepiniz eşitsiniz ve bir kardeş topluluğun üyelerisiniz. Herhangi birinizin
kardeşinin olan bir şeyi isteği ile kendisi vermedikçe yasaktır. Kimin yanında bir
emanet varsa sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, o ayağımın altındadır.
Lakin borcun aslını vermek gerekir. Kan davaları kaldırılmıştır. Kadın hürriyeti ve
hukuku, mal ve namusun kutsallığı, eşitlik ve topluluk ahlakı bu söylevde en açık
ifadesini bulmuştur. Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan
korkmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar üzerinde, onların da sizin üzerinizde hakları
vardır. Size bir emanet bırakıyorum ki ona sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O
emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır. Onda Rabbimizin bir olduğu, hepimizin Adem’in
çocukları olduğumuzu kimsenin kimseye üstünlüğünün olmadığını, üstünlüğün Allah’a
duyulan saygı ölçüsünde” olduğunu vurgulamaktadır (Özdemir/Arslan, 1993, 32;
Gülle/Gündüz/Kaya,
1993,
35-36;
Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu,
1999c,
39-40;
49
Çelebi/Bebek/Bozkurt, 1994, 28-29; Arışahin/Doğru, 1995c, 40; Ünal/Çakır/Özkan,
2000b, 45-46;Tanrıverdi, 2000b, 27; Karmış/Şener, 1995, 71; Hatiboğlu/Çiftçi, 1995,
90; Fığlalı, 1987, 32-33;). Bu metinlerden beklenilen amaç, öğrencilerin verilen öğütleri
dikkate alıp uygulayarak kişiliklerini bu yönde oluşturup kendilerini geliştirmelerini
sağlamaktır.
3.1.2. Öteki Peygamberlere İnanmanın Aşılanması
Hz. Muhammed’in kişiliğinin benimsenmesi ve buna destek sağlanması için yer
verilen yardımcı metinlerin yanında ağırlıklı olarak Hz. İbrahim’den ve Hz. Nuh’tan
bahseden metinlerle de karşılaşılmaktadır. Bu peygamberlerin kıssalarının çocuklara
sıcak ve okşayıcı bir dille sunulması, onların henüz çok taze ve işlenmeye hazır olan
psikolojilerine hitap ettikçe bu konuya karşı içlerinde gittikçe artan bir ilgi
hissedeceklerdir. Bu nedenle yardımcı metinlerde peygamberlerin kıssalarına yer
verildiği görülmektedir.
Bunlardan ilki; kutsal dinlerin ortak atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in
putlara karşı tepkisinin anlatıldığı okuma metnidir (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 23-25;
Günay/Yavuz, 1989, 17-18; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 12-13). Burada Hz. İbrahim’in
başlangıçta ayın ve güneşin ilah olabileceğini düşünmesi, fakat tecrübe ile hepsinin
teker teker battığını görünce aklı ile düşünerek kendi iradesiyle her şeye gücü yeten,
yöneten ve bütün varlıkların hakimi olan varlığın yalnızca Allah olduğuna karar vermesi
söz konusudur. O bu kararıyla birlikte putlar ve Nemrut ile mücadeleye girişir. Nitekim
bir gün Hz. İbrahim halkın tapınaktan çıktığını görünce oraya gidip bütün putları kırar
ve baltayı en büyük putun boynuna asar. Onun putlara karşı olduğunu bilen halk,
Peygamberin bu işi yaptığını düşünürler. Ancak İbrahim baltanın büyük putta asılı
olduğunu bu nedenle de diğer putları onun kırdığını söyleyince putperestlerden putların
konuşmadığı, hareket etmediği ve bu işi yapamayacakları cevabını alır. Peygamber de
onlara o halde bu kadar aciz olan putlara niçin taptıklarını sorunca onlar şaşkınlıktan
donup kalırlar. Bunun üzerine Nemrut onu yakalatır ve odun toplatıp yakılması için
emir verir. Fakat ateşin onu yakmadığını, onun ortasında Peygamberin yanmadan
kaldığını gören inkarcılar “bu bir şeytandır” deyip kaçıştılarsa da Allah’ın gazabı onları
yakalar ve Hz. İbrahim’in dışında hepsi mahvolur. Bu hikâyeyi okuyan öğrencilere
bundan etkilenmeleri halinde, zihinlerinde Allah’ın yanlarında olduğu düşüncesinin
uyanması beklenir. Bu da bir bakıma onlara Allah’ın benimsetilmesinden başka bir şey
değildir. Yine konuyla ilgili bir şiirde (Tekin, 2000, 36) Hz. İbrahim’in putları kırışı,
50
Allah’ı tek Tanrı olarak buluşu, Nemrut’un ona düşman, inkar edenlerin pişman oluşları
işlenmeğe çalışılmaktadır1.
Hz. İbrahim ile alakalı bir başka yardımcı metin “Hz. İbrahim’in Adağı”
ismindedir. O bir erkek evladı olması halinde onu Yaratan’a feda edeceği sözünü verir.
İshak ve İsmail adında iki erkek çocuğu dünyaya gelir. Hz. İsmail büyüyüp delikanlı
olunca Hz. İbrahim kendisine adağını hatırlatan rüyalar görmeye başlar. Halbuki bu vaat
yerine getirilmesi son derece güç olan bir söz olmasına rağmen Hz. İbrahim ve İsmail’in
buna razı olup metanet ve sabır göstermeleri ve Allah’a ısrarlı itaatlerinden dolayı O,
onlara ödül olarak kurban edilmek üzere bir koç verir. Hz. İbrahim de bu koçu kurban
ederek vaadini yerine getirmiş olur (Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 91). Böylece bu
olayın tasviri ile Hz. İbrahim’in büyük peygamber olmayı hak ettiği, sevilmeye layık
olduğu, öğrencilerinde bunu model alarak özü sözü bir, vaadini yerine getiren kimseler
olmaları için teşvik edildiklerini söylemek mümkündür.
Peygamberliğinin anlatıldığı bir diğer insan da Hz. Nuh’tur (Günay/Yavuz,
1989, 10-11; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 68-69). Nuh tufanının tasvir edildiği metin ile
öğrencileri Allah’ın gazabıyla korkutma söz konusudur. Ayrıca peygamber ailelerinin
bile inkarı seçmeleri halinde azaba layık oldukları bu olayla çocukların zihinlerine
işlenmeye çalışılmakta ve böylece onların Allah’a karşı sorumluluklarını yerine
getirmelerinde bu tufanın teşvik edici bir rol oynaması amaçlanmaktadır. Bu korku
duygusu da dini duygulardan biri olması nedeniyle öğrenciler, korkularından yine Ona
sığınma hissiyle baş başa bırakılmaktadırlar. Zira “din duygusundaki korku kişiyi
korktuğu ilahi varlığa yaklaştırması ve O’na teslimiyete götürmesi bakımından diğer
korkulardan farklıdır. Çünkü korkuda uzaklaşmak, kaçmak, nefret etmek gibi eğilimler
varken, dini duygulardan olan korkuda sığınmak, sokulmak, ümitlenmek gibi eğilimler
bulunur. Yani Allah korkusundan yine O’na sığınılmakta, teslimiyet ve bağlılık
gösterilmektedir” (Peker, 1993, 62-63).
3.1.3. Seçkin Kişilerden Örnekler
Burada, ünlü sahabelerin hayatlarından alınan bir takım yaşanmış olaylara yer
verilmektedir. Bu olaylar sözünü edeceğimiz sahabelerin öğrencilere örnek olabilecek
hayat sahneleridir. Bunlardan ilki ve en çok bahsedileni dört halifeden ikincisi olan Hz.
1
Fakat bu şiirin isim ve içeriğinin birbiriyle uyuşmadığı görülmektedir. “Peygamberlere İman” ismiyle
geçiyor olmasına rağmen sadece Hz. Muhammed ve Hz. İbrahim’den bahsetmesi içeriğinde bir
daralmaya neden olmaktadır. İsmine bakılarak diğer peygamberlerin ismi de aranmıştır. Netice itibariyle
bu üniteye yeterince yardımcı olamayan bir metindir (Tekin, 2000, 36)
51
Ömer’e aittir. Bu metinlerin birinde onun Müslüman oluş olayı tasvir edilmektedir
(Günay/Yavuz, 1989, 34-35). İslam’ın hızla yayılması karşısında sert bir mukavemete
girişen Müslüman karşıtları, yeni harekete engel olabilmek için Hz. Muhammed’i
öldürmeye karar verirler. Onu ortadan kaldırma işini de Hattab oğlu Ömer üstlenir.
Hemen harekete geçerek Hz. Muhammed’i öldürmek için yola çıkar. Yolda Nuaym b.
Abdullah isimli biriyle karşılaşır. O, Hz. Ömer’e kendi kız kardeşi ile eniştesinin bile
Müslüman olduğunu söyleyince buna öfkelenen Ömer doğru onların yanına giderek
kapıya dayanır ve içeride Kur’an okunduğunu duyar. Kendisi içeri biraz geç alınır ve
buna iyice canı sıkılır. Onlara okuduklarının ne olduğunu sorar, cevap alamayınca
öfkelenerek kız kardeşine ve eniştesine karşı saldırganlaşır. Eniştesini dövmeye
başlayınca buna engel olmaya çalışan kardeşine de fiziksel müdahalede bulunur ve onu
yaralar. Bunun üzerine kardeşi “Allah’tan kork! Bir kadına bu muamele yapılır mı?
Bizimle uğraşma biz artık müslümanız, sen ne yaparsan yap biz müslümanlığımızdan
vazgeçecek değiliz ve bu yoldan asla dönmeyeceğiz” deyince İslam’ı kabul edişlerini
sarsılmaz bir tavır içerisinde ifade ettiklerini gören Ömer yumuşamaya başlar. Sakin bir
eda içinde okuduklarını kendisinin de dinlemek istediğini söyler. Kız kardeşi onun
oldukça yumuşadığını görünce Kur’an sayfalarını ona verir ve bunları okuyan Ömer,
onlar karşısında sarsılır. Bu sarsıntı onu büyük bir değişmeye götürür. Eniştesi ve kız
kardeşine yaptığı muameleden dolayı pişman olur, İslam’ı kabul etmeye karar verecek
hale gelir. Nitekim büyük bir dönüşüm yaşayan Ömer kendini Hz. Muhammed’e
götürmelerini söyler. Kız kardeşi onun Müslüman olmaya iyice yöneldiğini anlayınca
Rasulullah’ın yerini söyler. Onun kendine geldiğini gören Peygamber huzuruna
gelmesine izin verir. Ömer Müslüman olmaya karar verdiğini bildirir ve bu değişim
süreci Kelime-i Şehadet ile sona erer. Bu yazı ile İslam’ın üstün olduğu telkini yapılarak
öğrencilerin zihninde “iyi ki biz de doğru yolu bulmuşuz” gibi bir düşünce oluşturarak
İslam hakkında daha çok güven duygusu aşılandığını söyleyebiliriz.
Ayrıca Hz. Ömer’in insanların beğenisini kazanan davranışlarını öğrencilere
gösteren bir başka metinden de söz edilmektedir. Bu metnin konusu insanın insana
gönülden gelerek destek olmasıdır. Hz. Ömer geceleri kimsenin haberi olmadan
mahalleleri dolaşır, darda olup yardıma ihtiyacı olan insanlar görürse onlara yardımcı
olurdu. Yine bu amaçla dolaşmaya çıktığında bir çadırda bir kadın ve ağlaşan çocuklar
görür. Çocuklar kadının torunladır ve açlıktan ağmaktadırlar. Kadın da tencerede su ve
çakıl taşı kaynatıp onların yorgunluktan uyumalarını beklemektedir. Hz. Ömer bunu
öğrenince çok üzülür. Zekâtların konulduğu depoya gider ve oradan yiyecek ve giyecek
52
alıp kadına götürür. Bu davranışıyla o, yaşlı kadının gönlünü alır (Günay/Yavuz, 1989,
116-117; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 76-77). Öğrencilerin bu örnek davranış karşısında
kolayca etkilenebileceğini söylemek mümkündür. Ayrıca bu olayla biz Hz. Ömer’in
sorumluluk duygusunun ve yardımseverliğinin bilinçli bir harekete dönüştüğünü
görmekteyiz. Hz. Ömer sadece insanların yardımına koşan birisi değil, aynı zamanda
kişiliği ve karakter yapısıyla ön plana geçen bir yapıya sahiptir. Bu metin aynı zamanda
idaresi altında sorumluluğunu aldığı halkının ihtiyaçlarını gidermesi konusunda da
gelecekte idareci olmak isteyen öğrencilerin nasıl davranmaları gerektiği hususunda
onları aydınlatmaktadır.
Bunların dışında “Hz. Ömer Nasıl Göç Etti?” isimli okuma metninde ise onun
cesaretine yer verilmektedir. Mekkelilerin aşırı baskısı altında kalan Müslümanlar gizli
gizli birer ikişer Medine’ye göç etmeye başladılar. Onlar, göç eden Müslümanları
yakaladıklarında geri getiriyorlar ve hapis ediyorlardı. Hz. Ömer ise göç kararı
aldığında hazırlıklarını tamamlayıp, silahlarını kuşanmış ve gün ortasında Kâbe’ye gelip
namaz kıldıktan sonra atına binerek Mekkeli putperestlere “ben Medine’ye göç
ediyorum. Kimseye Ömer gizli kaçtı dedirtmem. İşte yola çıkıyorum. Karısını dul,
çocuğunu yetim bırakmak isteyen varsa arkamdan gelsin” diyerek Mekke’den
uzaklaştığı söylenmektedir (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 36). Bu örnekle inançlı insanın
gerektiğinde kişilik yapısında cesaretin ve atılganlığın var oluşu öğrencilere yaşanmış
bir örnek olarak sunulmaktadır.
Ayrıca “Bir Vefa Örneği” adındaki okuma metninde ise Müslüman insanın söz
verdiğinde onu yerine getirmesi gerektiği bilinci öğrencilere kazandırılmaya
çalışılmaktadır. Burada Hz. Ömer’in halifeliği sırasında İran’da bir kale kuşatılmış uzun
süren mücadelelerden sonra düşmanın gücü zayıflamıştır. Müslüman bir köle “eğer
kendiliğinizden teslim olursanız, size dokunmayacağız” diye bir mektup yazar. Onu taşa
sarar ve kale içine fırlatır. Bunun üzerine kale kapıları açılır. Müslüman askerler kale
halkıyla savaşı sürdürmek isteyince onların reisi ellerine geçen mektubu gösterir.
Durumu halifeye haber verirler ve o da mesajı yazanın bir Müslüman olduğunu ve
ortada da verilmiş bir söz bulunduğunu hatırlatarak bu sözün tutulmasını ister
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 22). Bütün bu metinlerle inanan insanın sözüne sadık,
cesaretli, yardımsever, adil ve sorumluluk sahibi bir kişiliğe sahip olmasının güzelliği
53
öğrencilere Hz. Ömer’in
hayatından örnekler sunulmak suretiyle sergilenmeye
çalışılmaktadır 1.
Önemli şahsiyetlerden biri de Hz. Ali’dir. Onun Müslüman oluşunun ve
hayatının anlatıldığı yardımcı metinlere de rastlamaktayız. Hz. Ali 4-5 yaşında iken
babası Ebu Talip fakirleştiği için Peygamberimizin evinde kalıyordu. O, 10 yaşına
geldiğinde Hz. Muhammed ve Hz. Hatice’yi garip hareketler yaparken gördü. Bu
yaptıklarının ne olduğunu sordu. Peygamber bunun namaz olduğunu , Yüce Allah’a bu
şekilde ibadet edildiğini, taş ve ağaç putların asla ilah olmadığını, kendinin peygamber
olduğunu anlatarak onu İslam’a davet etti. Fakat o, kendisine müsaade etmelerini ve
babasına danışacağını söyleyince Peygamberimiz, ona danışmasını fakat hiç kimseye
bir şey söylememesini tembihledi. Sabaha kadar düşünen Ali uyanınca Hz.
Muhammed’in yanına gelip Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Peygamber
“babana danıştın mı?” diye sorunca “Allah beni yaratırken babama sormadığına göre,
ben O’na iman etmek için babama mı soracağım?” cevabını verir. Bunun dışında Hz.
Hamza’nın müslüman oluşunun anlatıldığı başka bir metinde o, Peygamberin Kâbe’de
müşrik olan Ebu Cehil tarafından Peygamberin hakarete uğradığını duyunca yeğenine
yapılan bu aşağılayıcı hareketi içine sindiremez ve hiddetle oraya giderek bundan sonra
Hz. Muhammed’in karşısına çıkacak olanların karşılarında kendini bulacağını ifade
ederek müslüman olduğunu ilan ettiği anlatılmaktadır (Algül/Çetin/Öcal, 1999,32). Bu
şekilde verilen örneklerle ilk Müslümanların hangi şartlar altında Allah inancını
yaşamaya çalıştıkları, öğrencilere verilmek suretiyle onların içinde yeşeren inanç
tohumlarının pekiştirilmesine ve ilerletilmesine çabalandığı görülmektedir.
Bunlarla beraber sahabenin fedakârlığının anlatıldığı “Sevginin Ve Kardeşliğin
Böylesi” adlı yardımcı metinde ise Huzeyfe isminde bir sahabenin Yermük savaşında
başından geçen olaya yer verilmektedir. Savaş sırasında amcasının oğlunu bulmaya
çalışan Huzeyfe, onun yaralanmış olduğunu görür ve susuzluktan dudakları kurumuş
bir vaziyette onu bulur. Su vermek için su kabının ağzını açar tam içireceği sırada başka
birinin su istediğini duyar ve amcasının oğlu suyu diğer kişiye götürmesini ister. O
kişinin yanına gelip suyu ona içirmek üzere iken başka bir sahabe “ne olur bir damla su
verin! Allah rızası için” deyince ikinci kişi üçüncü kişiye suyu götürmesi için
Huzeyfe’ye işaret eder. Fakat oraya ulaştığında o kişinin kelime-i şahadet getirip şehit
1
Hz. Ömer’den başka Hz. Osman’ın da cömertliğinden bahseden bir yardımcı metin ile karşılaşmış
bulunuyoruz (Günay/Yavuz, 1989, 109).
54
olduğunu görür. Diğer iki kişiye de aynı şekilde ulaşır. Ama hepsi de şehit olmuştur
(Tekin, 2000, 80-81). Akrabalık bağı bile olmamasına rağmen Müslümanların
birbirlerine olan saygı, sevgi ve şefkatlerinin sunulduğu bir yardımcı metindir.
Genel olarak burada gerek peygamberlerin gerekse örnek şahsiyetlerin verilme
sebebi “çocukların sıcak ve okşayıcı dini hikâyeler, menkıbeler ve buna benzer şeylerle
dini inanca karşı içinde gittikçe artacak olan bir alaka duymalarını sağlayacak
olmasından kaynaklanmaktadır” (Yavuz, 1983, 45). Böylece bunlar öğrencileri dini
inanca ve yaşayışa yaklaştıracak ve bilinçlendirecek birer model olmaktadırlar. Model
alma yolu ile bu kişilerin yaşantılarını kendilerine örnek almaları beklenen öğrenciler,
zamanla dini şuurun da gelişimiyle inançlarını içselleştirip ruhlarında derinleştirerek
gelecek nesillere onların da hayran kalınacak bir yaşantıyla model olmaları sağlanmaya
çalışılmaktadır.
3.2. Yardımcı Metinlerde Melek İnancı
İslam’ın inanç esaslarından biri de meleklere inanmaktır. Bu nedenle “Meleklere
İman” adlı ünite hem beşinci, hem de yedinci sınıf kitaplarında yer almaktadır. Beşinci
sınıf kitaplarında bol bol yardımcı metin ile desteklenen konu, yedinci sınıf kitaplarının
sadece birinde tek bir metin ile desteklenmeye çalışılmaktadır (Demirbaş/Manaz, 1996,
27; Tekin, 2000, 16; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 21; Tekışık/Kahveci, 2000, 28, 30;
Tanrıverdi, 2000a, 21; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 34). Bunun azlığına bakarak bu
konudaki yardımcı metinlerin etkisinin zayıf kalacağını şimdiden söylemek yanlış
olmasa gerek…Yardımcı metinlerde öğrencilere bir taraftan meleklerin özellikleri ve
çeşitleri hakkında bilgi verilip bu inanç onların zihinlerine yerleştirilirken, bir taraftan
da bunun insan hayatını etkileyişi üzerinde durulmaktadır.
3.2.1. Melek İnancının Uyandırılması
Okulda din dersi görmeye başlamadan önce aileden ve okul dışındaki bazı
çevrelerden melekler hakkında bilgi alamayan öğrenciler olduğu düşünülecek olursa
burada bahsi geçecek olan yardımcı metinlerin, hem ana metni açıklayıcı hem de
öğrencilerin dini yaşayışları içerisine bu inancın da dahil edilmesinde rol oynayıcı
etkilerinin olacağı düşünülmektedir.
Ayrıca “Allah’ın Melekleri” adlı şiirde çocuklar meleklerin varlığına
götürülmektedirler. Burada Allah’ın yaratmış olduğu her şeyin görülmediği ve onlara el
süremediğimiz halde varlıklarını hissettiğimiz bilgisi verilmiştir. Kelebeğin kanadından
55
çıkan sesin duyulmadığı, havayı göremediğimiz halde içimize çektiğimizi, elektriğin
görülmemesiyle beraber enerjisiyle insanlara pek çok faydasının olduğu, meyvelerin
tadının görülmeyip tatma duyusuyla bunun algılanabildiği, güllerin kokusunun koklama
duyusuyla
hissedildiği
öğrencilere
duyurularak
melek
inancına
doğru
onlar
yönlendirilmeye çalışılmaktadırlar (Demirbaş/Manaz, 1996, 27; Tekışık/Kahveci, 2000,
28; Tekin, 2000, 16). Nitekim burada onlar “dünyada sadece duyu organlarıyla
doğrudan algılanabilen somut varlık ve olayların değil, bir takım soyut varlık ve
olayların da bulunduğunu düşünerek dünya görüşlerini bu istikamette geliştirip,
hayatlarında madde ve mana dengesini sağlamaya yöneleceklerdir” (Şentürk, 2005, 30)
düşüncesiyle öğrencilerin meleklere inanmalarının normal bir olay olduğu telkin
edilmektedir.
Yardımcı metinlerde gördüğümüz “Melekler”
isimli
şiirde onların sürekli
Allah’a ibadet ettikleri, O’nun emrinden hiç çıkmadıkları, nurani varlıklar oldukları,
günaha girmedikleri, onlara inanmanın inanç esaslarından biri olduğu bilgileriyle
özellikleri öğrencilere sunulmaktadır (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 21; Tekışık/Kahveci,
2000, 30; Tanrıverdi, 2000a, 21). Yine benzer isimle yer alan başka bir şiirde
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 34) Allah’ın onları nurdan yarattığı vurgulanarak, onlarla
ilgili özellikler ve genel olarak meleklerin görevleri öğrencilere bildirilmektedir. Bu
metinin, onlar hakkında her şeyi veren ve özet niteliği taşıyan, öğrencileri ana metne
hazırlayan bir nitelik taşıdığını söylemeliyiz.
Bu şiirde bazı meleklerin büyük melekler olduğu ve onların isimleri verilerek
görevlerine değinilmektedir. Önceki sınıflarda melekler hakkında bilgi verildiği için
bunların burada sadece isimlendirilmeleri normal sayılmalıdır. Çünkü öğrencilerde
melek
inancının oluşturulabilmesi için
ilk
önce bunun bilgisinin
verilmesi
gerekmektedir. Yukarıda bahsi geçen iki metin de bu özelliğe sahiptir1.
3.2.2. Meleklerin İnsanı Kontrol Altına Alışları
“Melek inancı ve anlayışı, Müslüman’ın sorumluluk duygusunun gelişmesine
yardımcı olmakta, tutum ve davranışlarının da bu sorumluluğun gereklerine uygun
olmasına zemin hazırlamaktadır” (Şentürk, 2005, 29). Bu açıdan bakıldığında yardımcı
metinlerin,
bilinci
1
meleklerin özelliklerinden ve çeşitlerinden bahsederek öğrencilerde bu
uyandırmaya
ve
melek
inancını
kalplerine
yerleştirmeye
çalışıldığı
Aynı konuyu ele alan bir okuma metini de “Derviş Dede Melekleri Anlatıyor” (Tanrıverdi, 2000, 27)
ismini taşımaktadır.
56
görülmektedir. Aynı zamanda onlara inanmanın insan hayatını nasıl etkilediği vurgusu
da yapılarak bu inancın sağladığı faydalar verilmek suretiyle onların zihin ve
kalplerinde bunun pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yapılırken yardımcı metinlerin
“yaptıklarınızı bilen değerli yazıcılar sizleri gözetmektedir” (K. 82/10-12) diyen
Allah’ın, söz konusu ayetini destekler bir nitelik taşıdığını söyleyelim.
Yardımcı metinlerin
kimisinde meleklerin bizi izledikleri, hayatımızı kayıt
altına aldıkları, günlük hayatımızda her yanımızda meleklerin bulunduğu, ne söylersek
ya da ne yaparsak hepsini yazdıkları (Tekışık/Kahveci, 2000, 30; Ünal/Çakır/Özkan,
2000a, 21; Tanrıverdi, 2000a, 21) ; diğer bazısında onların aramızda dolaştıkları,
insanın yalnızken bile sağında ve solunda meleklerin olduğunu bilmesinin onu bütün
dertten, tasadan kurtaracağı, güzel düşünceleri kuvvetlendirdikleri, insana arkadaş
oldukları (Demirbaş/Manaz, 1996, 27; Tekışık/Kahveci, 2000, 28; Tekin, 2000, 16); bir
başkasında da yazıcı melekelerin insanların yanında bulunup onların fiillerini yazdıkları
ve
insanların bu meleklerin yazdıklarına göre sorumluluk taşıyacaklarını, netice
itibariyle de onların yanlarında daima kontrolcü bir meleğin bulunduğunu hissederek
davranışlarına dikkat etmeleri telkini yapılmaktadır (Tanrıverdi, 2000a, 27). Bunlarla
öğrenci tamamıyla dini yaşantısını, meleklerin yanında olduğunu bilerek ve hissederek
şekillendirmeye özen gösterecektir. Böylece meleklerin yanında olduğuna inanan çocuk
kendini daha çok güvende hissedecek ve günahlara alışmadan onlardan uzak durmasını
öğrenecektir.
Bunlardan farklı olarak yine bu inancın insan hayatına nasıl etki ettiğini anlatan
okuma metni de “Meleğin Sesi” (Tekışık/Kahveci, 2000, 35-36) adını taşımaktadır. Bu
şekliyle ‘Meleklere inananın kalbine onlar, iyilik duygularını ilham ederek, onu bu yöne
sevk ederler. İnsanın kalbi, sadece olumsuz yöne sevk eden kötünün değil, aynı
zamanda meleklerin etkisine de açık bulunmaktadır’ (Şentürk, 2005, 29) görüşünün de
desteğini alan okuma metninde, bir çocuk annesine ev işlerinde yardımcı olamamanın
ona sıkıntı verdiğini, kendisine ihtiyacı olduğunu bildiği halde ona yardım etmeyip
dışarıda oynamak istediğini babası ile paylaşır. Babası da bu halin sadece kendisinde
değil bütün insanlarda olduğunu söyleyerek onu rahatlatmaya çalışır. Çocuk bunun
sebebini sorunca da babası insanın gözünün görmediği iki varlığın devamlı etkisinde
olduğunu, meleğin bize iyiliği şeytanın ise kötülüğü telkin ettiğini, bu şekilde onların
düşüncelerimizi etkilediğini söyleyerek örnek olarak da “anneciğim çok yoruluyor ona
yardım edeyim” diye düşündüğünde bunun meleğin sesi, “sonra yardım ederim, biraz
dışarı çıkıp hava alayım, oynamak benimde hakkım” dediğinde bunun da şeytanın sesi
57
olduğunu söylemiştir. Bu şekilde öğrencilere iyi ve güzel olarak hissedilen her şeyin
meleklerden kaynaklandığı ve bu nedenle uygulanması gerektiği telkini yapılmaktadır.
Öğrencilere bu telkin yapılarak henüz kişilikleri oturmadan iyi hissi uyandıran
davranışları yapmaları konusunda teşvik edilmek suretiyle bunların alışkanlık haline
getirilmesi
yönünde bir çaba harcandığı tespit edilmektedir. Görüldüğü üzere bu
görüşler, çocukların meleklere inanmalarının sağlanması için bir takım yapay örneklerle
desteklenmektedir.
3.3. Kutsal Kitaplara İnanma
İnanç esaslarının bir diğeri olan “Kitaplara İnanma” konusu hakkında DKAB
kitaplarının yardımcı metinlerine gelince; bunlar Allah’ın insanlığın aydınlanması için
gönderdiği bilgileri içeren kutsal kitaplardan bahsetmektedir. “Kutsal kitaplar, Allah ile
kul arasında iletişimi sağlayan ilahi mesajın gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde
ulaşmasına ve böylece onların hayatlarını Rablerinin taleplerine göre düzenlemelerine
imkân verirler” (Şentürk, 2005, 31). Yaratıcının yaratılandan yapmasını veya
yapmamasını istediği emir ve yasakları insanlara bu kitaplar bildirmektedir. Bu nedenle
inanan insan kabul ettiği dinin esaslarını kutsal kitaptan öğrenip uygulama ihtiyacı
hissedecektir. Ayrıca ‘kitaplara inanç konusu bir bakıma dinin içeriği ile ilgilidir. Zira
inanan insan Allah’a nasıl inanması gerektiğini, nasıl kulluk yapacağını O’nun
göndermiş olduğu kitaplardan öğrenecektir’ (Şentürk, 2005, 32). Bu da mevcut DKAB
kitaplarında bu konudan bahsetmeyi zorunlu hale getirmekte ve hedefi gerçekleştirmek
için konular yer yer yardımcı metinlerle desteklenmektedir.
3.3.1. Kutsal Kitapların Tanıtımı ve Telkini
İnsan ruhunda inancın oluşabilmesi için ilk önce inanılacak olanın bilinmesi
gerekmektedir.
“Yüce
Allah’ın
Kitapları”
(Ünal/Çakır/Özkan,
2000a,
29;
Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 49) adlı şiirde, Allah’ın insanlara doğru yolu göstermek
için kitapları göndermesi, bazı peygamberlere suhuf denilen kitapçıklar, bazılarına da
kutsal kitapları indirmesi hakkında öğrenciler bilgilendirilmektedirler. Bu bir bakıma
onların inançlarının bilinçlendirilmeye çalışılması hareketidir. Hz. Muhammed’e
gönderilen Kur’an’ın son kitap olduğunu ifade eden şiirle öğrencilere kutsal kitaplara
inançla ilgili telkin yapılmaktadır.
Bir diğer şiirde ise (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 38) dört kitabın
insanlara Allah tarafından gönderilip her bilginin bu kitaplarda verildiği, insanların
58
seçeceği yollara bu kitapların ışık tutacağı, bu kitaplarda yazılanların din olarak kabul
edildiği, dört büyük kitabın hangi peygamberlere indirilmiş olduğu öğrencilere
bildirilmekte ve arkasından onlar, bunların böyle olduğuna inanmaya davet
edilmektedirler. Fakat adı geçen şiirler yanlış bir inancı da öğrencilerin zihinlerine
yerleştirebilirler. Çünkü bu şiirlerde tahrif edilmiş kitaplardan bahsedilmemektedir. Zira
bozulmuş ve aslını koruyamamış oldukları halde, yardımcı metinlerin telkini
doğrultusunda
öğrenciler
bütün
kutsal
kitaplara
günümüzdeki
halleriyle
de
inanabileceklerini düşünüp dinin aslı ile çelişebilirler. Bu da onların zihinlerini
karıştırıp, duygularını bulandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Biz biliyoruz ki;
“bir müslümanın Kur’an dışında kalan kitaplara tahrif olmaları nedeniyle bu günkü
halleriyle değil, Allah’tan nasıl gönderilmişse öylece, orijinal halleriyle inanma gereği
vardır” (Şentürk, 2005, 30). Bu nedenle yardımcı metinler seçilirken öğrencileri yanlış
inanmalara götürecek türden olmamasına dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
3.3.2. Kur’an’ın İnanç Hayatına Geçirilişi
3.3.2.1. Kur’an’ın Genel Özellikleri
İnanan insanın Kur’an’ı, yaşadığı hayata dahil edebilmesi için onun genel
özelliklerine öğrencinin nüfuzu öngörülmektedir. Burada Kur’an’ın özelliklerinin yer
aldığı bir çok yardımcı metin ile karşılaşılmaktadır. Genelde “Kur’an” veya “Kur’an-ı
Kerim” başlığı altında olan bu metinlerde (Tekin, 2000, 27; Bilgin, 1993, 45;
Tekışık/Kahveci, 2000, 41; Demirbaş/Manaz, 1996, 40; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 55;
Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 43; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 48; Tanrıverdi, 1996, 39;
Fığlalı, 1987, 14) onun çok sayıdaki özelliğinden bahsedilmektedir. Bu kitabın Allah
katından geldiği, Peygamber tarafından insanlara ulaştırıldığı, Yaratıcının sözü, dinin
özü olduğu, diğer kitaplarda yanlışın çok olup günümüzde gerçeklerinin bulunmadığı,
fakat Kur’an’ın değişmeden bu güne geldiği, Allah tarafından korunduğu, insanların
yanılmamaları için öğütler verip uyarılarda bulunduğu, kötülüğü yasaklayıp güzellikleri
tavsiye ettiği, insana yapacağı davranışları açıkladığı, onun okunması esnasında bir
çok sanatın ortaya çıktığı, ondaki manaların çok derin olduğu, sözlerin en güzelinin ona
ait olduğu, en büyük kitabın bu olduğu, Cebrail adlı meleğin hak katından indirildiği,
Fatiha ile başladığı, 114 suresi bulunduğu, onun benzerini hiç kimsenin bir ömür boyu
uğraşsa bile getiremeyeceği, onu bilmeyenin cahil olacağı belirtilip bu konularda
öğrenciler aydınlatılmaya çalışılmaktadır.
59
Fakat burada öğrenciler Kur’an’da yer alan sanatın ne olduğunu ve ne işe
yaradığını anlayamayabilirler veya ondaki manaların derinliğine inilmesi problemi ile
karşılaşabilirler. Bu konulara mevcut şiirlerde ayrıntılı olarak yer verilmemiş, bu
öğretmenin açıklamasına ya da öğrencinin anlayışına bırakılmıştır.
Ayrıca bunlarla birlikte Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tefsirleri ve meallerinin
verildiği aynı isimdeki okuma metninde (Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 45-46) ise ana metinde
geçen tefsir, meal, tercüme konularına binaen onun çeşitli kişiler tarafından yazılmış
olan meal, tefsir ve tercüme isimlerine yer verilmekte olup bilgilendirme yapılmaktadır.
Öğrencilere inanç yönünden bir kazanım sağlamayacağı düşüncesinde olduğumuz bu
yardımcı metin ile onlar sadece ileride konuyla ilgili araştırma yapacak olduklarında
“hangi kaynaklardan faydalanırız ?” bilgisini edinmişlerdir.
3.3.2.2. Kutsal Kitabın İnsan Ruhuna Etkisi
İnanan insana rehberlik edecek olan kutsal kitabın etkileyici olması ve kişiye
kazandıracağı faydaların bilinmesi inancın desteğinide alarak, daha heves ve merakla
öğrencileri kendisine yaklaştırabilir. Kur’an’a yaklaşmada özendirmenin katkısını
unutmamak gerekir. Kur’an’ın etkileyiciliğinin bir nevi onun okunurken çıkan
musikisinin ve buyruklarının sağladığı yararlarıyla yakından ilişkisi vardır.
“Kur’an-ı Kerim” (Demirbaş/Manaz, 1996, 40)
şiirinde onun dinlenmesinin
inananların ruhunda hoş bir etki bırakacağı, onların kalplerinde ilahi olanı daha çok
hissedecekleri, onda yazılanların hayata geçirilmesiyle önerdiği ahlaki yapının inananın
kişiliğini etkileyeceği ve doğru yolda ilerleyeceği, bu haliyle de Kur’an’ın bir öğüt
olduğu ifade edilmektedir. “Kur’an” (Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 48; Algül/Çetin/Öcal,
1995b, 43; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 55) adlı şiirde ise O’nun ayetlerinin şifa, tüm
dertlere deva olduğu vurgulanmış, onu okumanın ve anlamını öğrenmenin bir ibadet
olduğu belirtilmekte, ondan habersiz kimsenin cahil ve bilgisiz kalacağı, Kur’an’ı
tanıyan ve uygulayan insanların şükretmesi gerektiği ifade edilmektedir. Zira “bütün
kutsal kitaplarda olduğu gibi Kur’an da Allah ile kul arasındaki iletişimin sağlanması,
kulun O’nun emir ve yasaklarına göre hayatını düzenleyebilmesi, sevdiği, razı olduğu
bir kişi olabilmesi için gerekli olan temel bilgi kaynağıdır” (Şentürk, 2005, 31).
Yine “Kur’an” (Bilgin, 1993, 45; Tanrıverdi, 1996, 39) adlı başka bir şiirde ise
her kapıyı onun açtığı, insanlara rahmet saçtığı ve ona inanana Müslüman dendiği
belirtilmektedir. Ayrıca evlerin süsü olduğu ve insanları ruhsal bakımdan coşturup
Hakk’a doğru koşturduğu da vurgulanmaktadır. Tabi burada açıklanması gerekli olan
60
bazı durumlar öğretmene bırakılmaktadır. Zira Kur’an’a somut bir kitap olarak
bakıldığında onun her kapıyı nasıl açtıracağı ya da rahmetin ne olduğu ve bunu nasıl
saçtıracağı konuları öğrencilerin zihinlerinde aydınlatılmalıdır. Aksi taktirde bu mısralar
kuru ifadeden öteye gitmeyecektir. Ayrıca bu şiirde bir başka ilginç durumla
karşılaşılmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere şiir iki kaynakta yer almakta, fakat bu
kaynaklarda şiiri yazan kimse farklılık göstermektedir. Bu şiirin kime ait olduğu belli
değildir. Bilgin’in kitabında üç kıta olan şiir, A. Tanrıverdi’nin kitabında beş kıta olarak
yer almaktadır. Şairi belli olmayan bu şiir, bazı DKAB kitabın yazarlarının yeterince
kaynak taraması yapmadan rasgele seçim yaptıklarını bize göstermektedir.
Ayrıca E. R. Fığlalı’nın kitabında yer alan “Kur’an-ı Kerim” (1987, 14) adlı
şiirde, onun insan hayatı için ne kadar önemli olduğu ve ruhlarda derin bir etki bıraktığı,
dikkatli bakıldığında kendisini insanlara tanıttığı, her yerde bir yaratıcı olduğunu
hissettirdiği, inanana bir benlik kazandırdığı ve ruhunun derinliklerinde yaratana
ulaştırıcı yollar açtığı, yüreklere iyilik verdiği ve insanlar arasında dostluk bağlarını
güçlendirdiği, “düşün sonra inan” diyen ayet doğrultusunda aklını kullanması yönünde
insana telkinde bulunduğu, onda yer alan bilgilerin uygulanması halinde insanı saygın
yerlere getireceği, her türlü güzelliği arttıracağı gibi faydalar belirtilerek öğrencilere
okuyup anlamaları gereken bir kitaba sahip oldukları mesajı verilmektedir. Böylece
onların ilgisi kutsal kitaba çekilmeye çalışılmaktadır1.
Bütün bunlarla beraber yine bu konu ile ilgili farklı kitaplarda başka başka
şiirlerle karşılaşılmaktadır (Tekışık/Kahveci, 2000, 41-43; Tekin, 2000, 27). Söz konusu
yardımcı metinlerle, öğrenciler kutsal kitap Kur’an’ a yönlendirilmeğe çalışılarak,
fiillerini onun beklentilerine göre ayarlamaları için çocuklar yüreklendirilmektedirler2.
3.3.2.3. Kur’an’a Karşı İnanandan Beklenen Tavır
Kendisine dinini öğreten kutsal kitabına karşı inananın yerine getirmesi gerekli
olan bir takım vazifelerin bulunduğu bilinmektedir. Bu şekilde bir bilincin
oluşturulmaya çalışılmasında kullanılan yardımcı metinlerden ilki, onu anlayarak
1
Fakat bu şiirde anlaşılması zor olan ve açıklanmayan iki mısra yer almaktadır. “İl-bağına girme! diyen,
dost yarasın bağlatan” mısrası ile “Bu şey size özgünüzü açmak için verildi” ifadelerinin deyimsel ya da
mecazi anlamlarından dolayı öğrenciler tarafından anlaşılması problem olabilir.
2
Bunların dışında Hz. Ömer’in onun ayetlerini okuyup etkilenerek nasıl Müslüman olduğunu anlatan
“Kur’an Hz. Ömer’i Nasıl Etkiledi” (Tanrıverdi, 2000, 39-40) adlı okuma metni ile yabancı politikacı ve
bilim adamlarının Kur’an hakkındaki görüşlerine yer veren “Kur’an-ı Kerim” (Demirbaş/Manaz, 1996,
43) isimli okuma parçasına da rastlanmaktadır.
61
okuma
görevinin
ele
alındığı
“Kur’an-ı
Kerim’i
Anlayarak
Okuma”
(Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 43-44) adlı metindir. Burada Araf suresinin 204.
ayeti olan “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin”
sözü ile metne başlanmış ve bu ayet etrafında her kitabın ve sözün olduğu gibi
Kur’an’ın da doğru bir şekilde anlaşılması gerektiği, uygulanabilirliğinin buna bağlı
olduğu aksi halde anlatanı da dinleyiciyi de sıkacağı, anlaşılması ölçüsünde huzur ve
sevinç vereceği ifade edilmektedir. Ayrıca onun anlaşılmasının ne kadar önemli olduğu
Mevlana’nın “Mesnevi” adlı eserinde yer alan bir hikâye ile örneklendirilmeye
çalışılmaktadır. Burada sağır bir adam ile hasta komşusunun arasında geçen yanlış
anlaşılmalarla dolu olan bir konuşma geçmektedir. Söz konusu metinle öğrencilere
Kur’an’ın okunmasının gerekliliği benimsetilmeye çalışılmaktadır. Böylece onlar Yüce
Allah’ın Kur’an’da bizden neler istediğini öğrenmiş ve dini ruh hayatlarını ona göre
şekillendirme yoluna gitmeleri arzu edilmektedir.
İnanan insanın Kur’an’a karşı takınacağı tavırların bir çoğunun sıralandığı
“Kur’an’a Saygı” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 60) adlı okuma metninde ise onun emir
ve yasaklarına uyup tavsiye ettiği şekilde yaşamanın, onu öğrenmeye çalışıp başkalarına
da öğretmenin, abdestli ve temiz bir şekilde okumanın, onun hakkında gereksiz laf
söylememek ve söyleyenleri de uyarmak gerektiğinin, başkalarının da Kur’an’a saygı
göstermesinin beklenmesinin normal olduğunu, çünkü onun bunu hak ettiğini, esasen
Kur’an’a duyulması beklenen saygı ve sevgi duygusunun öğrencilerin ruhuna ekilmeğe
gayret edildiğine tanık oluyoruz.
3.4. İnançla Ahiret Hayatı Arasında Bağlantı Kurulması
İslam dini Allah’ın peygamberlere bildirdiği kutsal kitaplarda, inananlara dünya
hayatından başka bir hayatın daha olacağını haber vermektedir. Ahiret ismi verilen bu
hayat, dünya hayatının sona ermesinden sonra başlayacaktır. Bu hayatın varlığı inanç
esaslarından birisi olarak görülmektedir. DKAB kitaplarında öğrencilerin bu inancı
içtenlikle kabul etmelerine destek vermek üzere bununla ilgili asıl metinleri destekleyen
bir çok yardımcı metinlerle karşılaşılmaktadır.
3.4.1. Çocukta Ahiret İnancının Oluşması
Çocuk yaşta insanoğlu kendisinin ölüme çok uzak olduğu düşüncesinden
hareketle bu olay üzerinde derin derin düşünmek istemez. Ancak ölüm olaylarından şu
62
ya da bu şekilde haberdar oldukça bu olay onun zihninde yer etmeye başlar. Hele iç
güdüsel olarak varlığını koruma ya da yaşama arzusunun şiddeti onu ölümle karşı
karşıya getirebilir. Böylece çocuk her zaman iç güdüsel olarak ölümden uzak durmak
isteyecektir. Bunu öğrendiği bilgilerle güçlendirme imkânına kavuşacaktır. Ancak
konuyla ilgili bilgi birikimi yanında, yakından görerek veya duyarak yaşadığı ölüm
olayları onu bu konuda daha da içselleşmeye götürebilecektir. İşte burada “Allah ve
buna bağlı olarak gelişecek olan ahret inancı mümini, ölüm karşısında daha güçlü,
ölümü onun için daha az ürkütücü veya daha katlanabilir kılmaktadır. Çünkü insanın
ölümsüzlük veya ebediyet arzusuna bir cevap teşkil etmektedir” (Şentürk, 2005, 26).
Bu nedenle çocuklarda uyandırılarak yerleştirilmeye çalışılan bu inanç onlara ilk olarak
yardımcı metinlerde geçen ayetler vasıtasıyla bilgilendirme yöntemi kullanılarak
verilmeye çalışılmaktadır. Ancak ahiret inancından beklenilenlerin ne derece çocukların
zihinlerinde ve duygularında yer ettiği de bir tartışma konusudur. Çünkü
bilgilendirmeyle beraber güçlü bir etkilenmenin olduğunu söylemek öyle kolay değildir.
Öyleyse sadece bilgi verip geçerek çocuğun zihninde
ve kalbinde kalanı hiç
düşünmeden bunun isabetli bir hareket tarzı olduğunu söylemek bir cesaret işidir. Keşke
kuru bir bilgilendirme yolu ile çocukların merakını giderme olayının ne derece mümkün
olduğu henüz çözülebilmiş değildir. Bütün bunlarla beraber öğretmenin de az ya da çok
öğrenci nazarında kalıcı izlerinin olabileceğini kabullenmemiz gerekir.
Bu arada Kur’an’la ilk defa zihinsel manada temasa geçen öğrenciler bir kısım
ayetler karşısında dini bakımdan daha çok bilinçlenebilirler. Şu ayetler bu niteliktedir.
“Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah’ın yaratmaya nasıl başladığını bir görün. Allah
yeni bir ahiret hayatını da tekrar yaratacaktır. Allah’ın gücü her şeye yeter” (K. 29/20).
“Göğün ve yerin O’nun emri ile durması da yine O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi öyle
bir çağırışla çağırır ki, hemen yerlerinizden çıkarsınız” (K. 30/25), (Bilgin, 1993, 6366). Burada, kıyamet gününe ait bilgilerin küçük yaştaki çocuğu ne derece ilgilendirdiği
sorusu sorulabilir. Orada nelerin olacağının anlatılması sonucunda bundan ne yarar
bekleneceği tartışmalıdır. Aslında bu
konulara yer vermenin
çocuklar açısından
zihinsel ve psikolojik yönü ele alınmış değildir.
Yine aynı kitapta “Ahiret Gününe İman” adlı şiirde ahiretle ilgili bilgiler
verilmekle bu dünyanın bir sonunun olduğu, günün birinde her yaşayanın öleceği ve
kıyametin kopup yeniden bir düzen kurulacağı ifade edilmektedir ( Bilgin, 1993, 66).
Ancak bu yardımcı metnin anlaşılması öğrenciler tarafından güçlükler doğurduğu için
ondan beklenen yararın hedefine ulaşması zor olacaktır. Aslında bilinmeyen kelimelerin
63
yardımcı metnin geçtiği sayfanın altında dipnot olarak verilmesi bu hedefe ulaşmayı
kolaylaştırabilirdi düşüncesindeyiz. Ölüm sonrası hayata inançla ilgili olarak yer alan
“Ahiret Gününe İman” (Arışahin/Doğru, 1995b, 68) ve “Ahiret” (Gündüz/Gülle/Kaya,
1993a, 81) adlı şiirlerde de dünyaya gelen insanların günün birinde mutlaka burayı terk
edeceği, ölenlerin diriltilip yeni bir hayata başlayarak orada hesaplaşmanın olacağı,
günahsızların kurtulacağı ifade edilmektedir. Böylece ahiret inancı öğrencilerin
zihinlerine yerleştirilmeğe çalışılmaktadır.
Öğrencilerin zihinlerinde ahiret
inancının oluşturulmasıyla ilgili başka
örneklerde verilmektedir. “Bir Film Geriye Oynatılınca” (Demirbaş/Manaz, 1996, 6566; Tekışık/Kahveci, 2000, 75-76) isimli, okuma metninde bir olay gösterisiyle
insanların öldükten sonra nasıl dirilecekleri çocuklara izlettirilmek suretiyle somut bir
şekilde öğrencilerin zihinsel düzeylerine uygun ifadelerle bu inanç pekiştirilmeye
çalışılmaktadır. Bu inancın çocuklara verilmeye çalışılmasındaki amacın, ‘mümini ölüm
karşısında daha güçlü, ölümü onun için daha katlanılabilir kılmak olduğunu
düşünürken, bu inancın insanın ölümsüzlük veya ebediyet arzusuna cevap teşkil etmekte
olduğunu görüyoruz’ (Şentürk, 2005, 26). Çünkü çocuklar ölümün kendilerinden çok
uzak olduğunu düşünmekte ve onun ne kendilerine ne de sevdiklerine gelmesini
istememektedirler. Bu nedenle onların, ölümün bir son olmayıp tekrar dirilmenin
gerçekleşeceğini kavramaları ve böylece kendi içlerindeki korkuları yenmeleri arzu
edilmektedir.
3.4.1.1. Duyularla Çocuğa Ölümün Hissettirilmesi
Ölüm konusuyla ilgili yardımcı metinlere bakıldığında, DKAB kitaplarında buna
belirli ölçüde ağırlık verildiği tespit edilmiştir. Bu konunun öğrencilerin zihninde
aydınlatılması ölüm sonrası inancı pekiştirmekle beraber, başkalarının ölümlerini
kabullenme konusunda da onlara destek olabilir düşüncesindeyiz.
“Ne Söylerler Ne Bir Haber Verirler” (Tekışık/Kahveci, 2000, 68) adlı Y.
Emre’nin bu şiirinde dünyanın geçici olduğu, ölülerin toprağa gömüldükten sonra
bunun üzerinde çeşitli bitkilerin yetiştiği, bedenlerinin toprağa karıştığı, dua ederken
onların unutulmamasının gerekliliği, ölülerin hiçbir şeyden haber veremedikleri
öğrencilere sunulmuştur. Ancak bu şiir dolaylı anlatımların çokça yer almasından dolayı
beşinci sınıf öğrencilerinin yardımsız anlayamayacağı özelliktedir.
Yine ölüm düşüncesinin duyu yolu vasıtasıyla öğrencilere ulaştırılmaya
çalışıldığı “Dönme Dolap” (Tekışık/Kahveci, 2000, 71) şiirinde ağaçların yeniden açıp
64
çiçeğe dönmek için yaprak döktüğü gözleminden hareketle bedenin de yeniden hayat
bulmak için çürüyüp bu dünyadan yok olduğu ifade edilmektedir. Burada ağaçların
yaprak dökmesi; ölüme, tekrar yeşerip çiçek açması; yeniden dirilmeye örnek verilerek
somut olup gözlemlenebilen varlıklar yardımı ile soyut olan ölüm olayının anlaşılması
temin edilmeye çalışılmaktadır
Ayrıca şiir ve okuma metinlerinden başka karşılaşılan kabir resimleri ile ana
metin desteklenmiş, öğrencilerin zihinlerinde kabir hayatı düşüncesi oluşturulmaya
çalışılmıştır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 84; Arışahin/Doğru, 1995b, 65). Bu şekliyle
metinler, mezarı belki de hayatında hiç görmeyen çocuklara onu tanıtmakta, görenlere
de hatırlatmaktadır. Fakat fotoğraf makinesiyle çekilmiş olan resimler karikatürize
edilmiş olanların yerine tercih edilseydi öğrencilerin sanatsal duyarlılıklarını daha çok
kamçılayabilirdi. Nitekim, öğrencilerin kendilerini ölümden uzakta hissetmeleri kabir
resimlerinin gösterilmesi suretiyle bu konunun üstünde düşünüp durumun hiç de öyle
olmadığı sonucuna onları götürebilir. Bu da dini yaşantılarını şekillendirmede onları
teşvik edecektir düşüncesindeyiz.
3.4.1.2. Ölüm Sonrası Olaylar
Bu başlık altında ilk önce cennette nelerin bulunduğunu tasvir eden metinler ile
kısmen
kimlerin
cennete
gideceklerinin
belirtildiği
yardımcı
metinlere
yer
verilmektedir. “Şol Cennetin Irmakları” (Tekin, 2000, 52; Tanrıverdi, 1996, 64;
Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 71) adlı şiirde cennette ırmakların bulunduğu ve oradaki
bülbüller ile Allah’ı zikrettikleri, tuba ağacının adeta insana benzetilerek dillerinin
Kur’an okuduğu, cennetteki güllerin Allah diye koktukları, inananların aradıkları her
şeyi orada bulabilecekleri, meleklerin rahmet saçtığı belirtilmiştir. Bu şekilde
öğrencilere ölümden sonraki yaşantıda bir çok ödülün bulunduğu teşvikiyle hayatta iken
Kur’an’ın önerdiği ahlakı benimsemesinin önemli olduğu düşüncesinden hareketle
ahiret yurduna hazırlık yapması telkin edilmektedir. Bu yapılırken de şiirde mükâfatlara
yer verilmek suretiyle bu hayat onların zihinlerinde rağbet görür hale getirilmeye
çalışılmaktadır.
A. Tanrıverdi’nin kitabında geçen bu şiirde bilinmeyen kelimeler dipnot olarak
aynı sayfada yer almıştır. Bu yönüyle öğrencilerin anlaması kolaylaştırılmaktadır. Zira
Yunus Emre’ye ait olan bu şiirde kapalı ifadelerin ve bazı tamlamaların anlaşılması
zordur. A. Tanrıverdi’nin yedinci sınıflar için yapmış olduğu bu kolaylık maalesef
A. Tekin’in beşinci sınıf kitabında görülmemektedir. Zira bu kitapta, “şol, İslam
65
bülbülü, tuba, budak, huri kızı” gibi kelimelerin anlamları dipnot olarak verilmediği
gibi, “tuba” kelimesi dışında hiçbir kelime sözlük kısmında da yer almamaktadır.
Öğretmen yardımı olmaksızın öğrencilerin bu şiiri anlamaları bilişsel yapılarına uygun
değildir.
Yine ayrıca dünya da iken nasıl bir hayat sürülmeli ki Ahiret aleminde cennete
gidilebilsin? İşte bu bilinç de onlara iki okuma parçasıyla verilmeye çalışılmaktadır.
“Cennet Komşusu” adlı metinde fakirlerin durumundan haberdar olmayan bir
hükümdarın onların konuşmasına kulak misafiri olması ve bunun üzerine pişman olup
muhtaçlarla daha iyi ilgilenmesi örneği yer almaktadır (Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 67).
Bu anlatılmakla gelecekte yönetici de olabilecek olan çocuklara toplumunu mutlu
edemedikleri takdirde bunun hesabını Allah’a veremeyecekleri mesajı iletilmektedir.
Onlara sorumluluklarını idrak edip yönetimleri altında bulunan her insanın mutluluğunu
temin etmek için uğraşın telkinin de bulunulmaktadır. Ayrıca burada öğrencilere
gelecekte insanlara karşı herhangi bir sorumluluk taşıma durumuna geldiklerinde
onların hiçbirisini ihmal etmeden eşit ölçüde yardımcı olmaları ve mutlulukları için
çalışmaları telkin edilmektedir. Çünkü, “bir yönetim ilkesi olarak Müslümanlar
yönettikleri insanlar hakkında adil olmak zorunda oldukları gibi; zulme uğrayan, baskı
altında zayıf düşürülmüş insanlara da yardım etmek zorundadırlar” (Güler, 2008, 251).
Başka bir hikâye de haksızlığa uğramış olan bir insanın çözüm üretmesi
amacıyla Hz. Muhammed’e gelmesinin anlatıldığı “Cennete Beraber Girdiler” isimli
okuma metnidir (Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 75). Bu olayda da haksızlığa uğramış olan
insanın kendisine haksızlık yapan kişiyi affetmesi halinde ona peygamberler için
cennette hazırlanmış olan yerlere gideceği bildirilerek diğer adamı affetmesi sağlanır.
Bu şekilde öğrencilere dünya hayatında bir tarafı haksız yere kayırarak öbür tarafı geri
plana itmenin bir müslümanın hayatında asla yer almaması gereken bir anlayış olduğu
mesajı verilmeye çalışılmaktadır. Her iki olayda da öğrencilere ölüm sonrası verilecek
olan cennet ve cehennem
pekiştireçlerinin insanın Allah’a karşı yerine getirdiği
görevlere bakılaraktan verileceği telkin edilmek suretiyle onların hareketleri kontrol
altına alınmak istenmektedir. Ahiret inancının aynı zamanda ‘insana sorumluluk
duygusu vererek mümini daha çok Allah’a yaklaştıran, inananı gerek ibadetleri yerine
getirerek, gerekse ahlaki ve sosyal konulardaki emir ve yasaklara uygun davranarak
hem Allah’ın hem de kullarının sevdiği dindar ve olgun bir şahsiyet haline getirme’
(Şentürk, 2005, 34) özelliği olmasından kaynaklanan önemi nedeniyle yardımcı
metinlerde de gereken yerini almaktadır. Burada anlaşılması zor olan meselelerde
66
öğretmen faktörünün devreye sokulması, verilmek istenen mesajın daha iyi
anlaşılmasını sağlayacaktır. Öğrenciye haksızlık ve adaletsizliğin dini yaşantıyla
uyuşmayacağının kavratılması sağlanmaya çalışılan bu yardımcı metin ile onlardan,
gelecek hayatlarında başkalarının hakkını gasp etmemeye özen göstermeleri
istenmektedir.
3.4.2. Kader ve Kaza İnancının Çocuğa Telkini
Kaza ve kadere inanma imanın altı şartından birisidir. Kader; Allah’ın geçmiş ve
gelecekteki bütün olayların nerede ve ne zaman gerçekleşeceğini bilip takdir etmesi,
kaza; önceden bilip takdir ettiği olayları kadere uygun olarak yaratmasıdır. Bu inancın
çocuklara telkin edilmesi esnasında bir takım zorluklarla karşılaşılabilir. Burada şu
noktayı hatırlatmakta yarar vardır. Konunun bilinçli bir şekilde sunulmaması öğrencileri
her şeyi Allah’tan beklemeye itebilir, yani onlar yaşadıkları her olayda kaderi
suçlayarak çalışıp emek harcamadan kazanç elde edebileceklerini düşünebilirler. İşte bu
hassas konuya yardımcı metinlerde de yer verilmektedir.
“Kader” adlı farklı iki şiirde (Tekışık/Kahveci, 2000a, 80; Gündüz/Gülle/Kaya,
1993a, 93) bu konuyla ilgili şu bilgi ve telkinlerde bulunulmaktadır. H. H Tekışık ve
N. Kahveci’nin ele aldıkları kitapta yer alan şiirde (2000, 80), kaderin çok hassas bir
konu olduğu ve alın yazısı diye de bilindiği, var olmuş ve olacak her şeyin ilahi takdir
olduğu ve buna da “kader” dendiği, hayır ve şerrin Allah’ın bilgisinde bulunup mahşer
yerinde kulların yerine getirdiği fiillerin gözler önüne serileceği, insanın kaderini
bilemeyeceği, bu bilginin yalnızca Allah’a ait olduğu, insanın görevinin iyi işler
yapmak olduğu öğütleri verilmiş öğrencilere bu konuda telkinde bulunulmuştur.
Ü. Gündüz, A. Gülle ve G. Kaya’nın kitabında yer alan şiirde (1993, 93) ise
kaderin hak olduğu, hayır ve şerrin Allah’tan geldiği ifade edilmiş, insanın ve her şeyin
kaderinin yazıldığı, kaderi inkar edenin Allah’ı da inkar etmiş olduğu vurgulanmaktadır.
Ayrıca kader anlayışının yanlış anlaşılması sonucunda, insanların gerçeği bulamayacağı
belirtilmektedir.
Tedbirin
kuldan
takdirin
Allah’tan
olduğu
duyurulmaya
çalışılmaktadır. Burada kavram kargaşası çözülmeden yardımcı metin verilmekte, ana
metinde açıklanacak kavramlar ünite öncesi yardımcı metin sayılan bu şiirde yer
almaktadır. Bu da şiirin hedefinin gerçekleşmesine engel olmaktadır. Zaten kader ve
kaza konusu insanlar arasında anlaşılması en zor dini konulardan kabul edilmektedir.
Böyle bir karmaşa içinde, hazır bulunuşluk düzeyi bu konuyu anlamaya yetmeyecek
olan öğrencilerin, kavramları da açıklanmayan böyle bir yardımcı metin ile zihinsel
67
olarak kader ve kazayı anlayıp inanma sürecine geçmelerinin sağlıklı bir şekilde
seyretmesi beklenemez. Ana metni okuyan öğrencinin şiiri anlayabilmesi için yardımcı
metne tekrar dönmesi gerekir. Bunu da ancak bu konuya ilgisi olan öğrenciler
yapacaktır. Bütün öğrencilerden bu verimi almak ya da geri dönüt vermelerini beklemek
mümkün görülmemektedir. Bunun kontrolünü yapmakta zor bir iştir. Bu sebeple şiirin,
ana metinden sonra verilmesi daha faydalı bir yöntem olurdu düşüncesindeyiz.
“Kaderden Yine Kadere Kaçmak” (Tanrıverdi, 1996, 73) adlı okuma parçasında,
Hz. Ömer’in Şam’ı ziyaret edeceği vakit oraya yakın bir yerde ordu komutanları gelerek
gidecekleri bölgede salgın hastalık olduğunu söylerler. Beraberinde gelen gruplarla ayrı
ayrı görüşen Hz. Ömer geri dönmek veya yola devam etmek konusunda fikir birliğine
varamaz. Geceyi orada geçirdikten sonra gitme kararını açıklayınca, sahabeden birisi
“Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun ey Ömer?” der. Hz. Ömer de Allah’ın kaderinden
yine O’nun kaderine kaçtığını söyler. Bunu da, “biri verimli diğeri çorak olan iki
tarladan hangisini seçerseniz seçin tercih edilenin yine Allah’ın kaderi olacağı”
örneğiyle ispata çalışır. Bu durumu gören sahabeden birisi Hz. Muhammed’in “bir
yerde salgın hastalık olduğunu duyarsanız oraya yaklaşmayın. Siz orada iken salgın
hastalık çıktığında oradan ayrılmayın”
hadisini söyleyerek Hz. Ömer’i destekler.
İnsanın tercih yaparken iradesini kullanması gerektiği vurgulanan bu metinle
öğrencilere hür iradeleri ile yaptıkları seçimlerden kendilerinin sorumlu olacağı
telkininde bulunulmaktadır. Bunu zihinsel olarak kavrayan öğrenciler atacakları her
adımdan mesul olacakları fikrine ulaşarak davranışlarını kontrol altına almaya
çalışacaklardır.
3.4.2.1. Kaderde İnsan İradesinin Rolü
Kendisi için önceden belirlenen kaderi yaşayan insan (saç, göz rengi, aile,
milliyet), bazı yaşadıklarını da yine kendi hür iradesi ile belirlemektedir. “Bu inancın
insanları ilgilendiren yönü; onların yapıp ettiklerini, yani davranışları itibariyle
iradelerinin ve buna bağlı olarak sorumluluklarının ne kadar veya nereye kadar
olduğuyla ilgilidir. Bu konu yanlış anlaşılmaya müsait olduğu için, çok dikkatle ve
önemle üzerinde durulması gerekmektedir” (Şentürk, 2005, 37). İşte insan değişik
konularda bir takım davranışlar yerine getirirken başarılı olmak için elinden gelen
çalışmayı yapıp sonucu Allah’ın takdirine bırakıyorsa orada tevekkül olayı meydana
gelmektedir. Bu konuyla bağlantılı olarak çalışmanın önemli olduğunu vurgulayan bir
çok yardımcı metin bulunmaktadır. Çünkü, çalışmak doğrudan tevekkül ile
68
bağlantılıdır. Bu haliyle o, ana metinlerde de kader-kaza konusuna dahil edilmiştir. Hz.
Ömer döneminde yaşanan olayın anlatıldığı “Siz Müteekkilsiniz (Yiyicisiniz)” (Bilgin,
1993, 75) adlı yardımcı metinde, Halife Ömer camiye girdiğinde oturmuş sohbet eden
bir topluluk görür. Yanlarına yaklaşıp “siz kimsiniz? Ne iş yaparsınınız?” der. Onlar da
“bizler mütevekkil (Allah’a dayanıp güvenen) insanlarız. Çalışmayız. Allah her canlının
yiyeceğini yaratmaktadır. Bizler vaktimizi ibadetle geçiririz” derler. Hz. Ömer bu
sözlere kızar ve “sizler mütevekkil değil müteekkil (yiyici, başkalarının sırtından
geçinen) insanlarsınız” diyerek camiden uzaklaşmalarını talep eder.
Yine buna benzer bir yardımcı metin de “Sadi’den Bir Hikâye” (Bilgin, 1993,
79) adlı okuma parçasıdır. Adamın biri geceyi kırda geçirmek zorunda kalır. Yırtıcı
hayvanlardan korunmak için bir ağaca çıkar. Bakar ki ağacın dibinde kötürüm bir tilki
yatmakta. Daha sonra uzaktan ağzında bir ceylan olan aslan gelir. Avının yiyeceği
kadarını yer ve kalan artıkları da tilki yer. Adam da “kötürüm bir hayvanın ayağına
Allah yiyeceği nasıl gönderiyor aç bırakmıyorsa kendisine de öyle yiyeceğin geleceğini
düşünüp” bir mağaraya çekilir. Bir gün, iki gün , üç gün bekler, gelen giden yok,
açlıktan baygın düşüp uyur. Rüyasında kendine şöyle dendiğini işitir: “Ey adam ne
yatıp duruyorsun? Kalk! Vücudun sağlam iken bu miskinlik niye? Niçin kendini sakat
tilkinin yerine koyuyorsun? Git aslan gibi ol da avının artığıyla başkaları geçinsin.”
Bahsi geçen her iki metinde de çalışmanın boş durmaktan daha hayırlı olduğu ve
inanan insanın da tevekkül sahibi olmasının gerekliliği düşüncesi öğrencilere
sunulmaktadır. Bu örnekleri düşünüp fikir yürüten öğrenciler yaşantılarında, çalışan
birey olmak için çaba sarf edeceklerdir. “Kişi Allah’ın ilminin ve kudretinin sonsuz ve
sınırsız olduğunu bilir ve buna bağlı olarak hayatını kader, alın yazısı veya yazgı
denilen bir plan ve programa bağladığına inanır. Ancak bu durum onun hür iradesini
etkilemez. Çünkü, o tedbir almakla görevlidir. Allah’ı ve takdir ettiğini bilemez. Bu
anlayışa dayalı bir inanç da onu Allah’a teslim olmaya, O’na güvenip dayanmaya sevk
eder. Böylece o, bir taraftan sorumluluğunun gereği olan tedbirlere baş vururken, bir
taraftan da inancının sağladığı manevi destek ile huzur ve güven duyguları içinde
yaptıklarının sonucunu beklemeğe, yapacaklarını da planlamaya devam edecektir”
(Şentürk, 2005, 38). Buradan hareketle ele alınan “Güzel Öğütler” (Tanrıverdi, 2000a,
75-76) adlı okuma metninde bir adamın hikâyesi anlatılarak öğrencilere öğütler
verilmektedir. Aç ve çıplak kalacak kadar yoksul düşen adamın evine hırsız girer.
Çalınacak bir şeyi olmadığını düşündüğü sırada hırsız
buğday çuvalı görür ve
“emeğimin boşa gitmesini istemem iyisi mi şu buğday çuvalını alıp götüreyim” der.
69
Bunu duyan yoksul adam “çıplaklığıma bir de açlık eklenecek” düşüncesiyle baş
ucunda duran bastonunu alarak “hırsız var !” diyerek bağırır. Ev sahibinin sesini duyan
hırsız hemen kaçar.
İşte bu hikâye doğrultusunda öğrencilere akıllı kimsenin tedbir alması ve işi
şansa bırakmaması gerektiği vurgulanarak insanların birçoğunun içinde bulunduğu
durumu düzeltmek için çalışan, elinden geleni yapıp yorulan kimselerden oluştuğu
mesajı verilmekte onların da böyle olmaları tembihlenmektedir. İnsanın hayatında üç
şeyin önemli olduğu, bunlardan birincisinin; çalışmak, ikincisinin ; diğer insanlarla iyi
ilişkiler kurmak ve üçüncüsünün de öldükten sonra ardında güzel anılma sağlayacak
işler yapmak olduğu öğrencilere telkin edilmektedir. Tembellik ve umursamazlığın,
fırsatları kaçırmanın, kendisine her söylenene inanmanın da insanların işini kötüye
götüreceği öğüdü okuma metninde yer almaktadır. Metne hikâye ile başlayıp
öğrencilerin dikkatlerinin çekilmesi yerinde bir yöntemdir. Bu hikâyenin ardından gelen
öğütleri öğrencilerin algılaması ve benimsemeleri örnek olay yöntemiyle daha pratik
olacaktır.
Bütün bunlardan başka, “Arılar ve Karıncalar” (Günay/Yavuz, 1989, 126127; Tekışık/Kahveci, 2000a, 86-87) isimli şiirde de çalışmakla ilgili bir teşvik söz
konusudur. Burada ders çalışmak istemeyen bir çocuk kırlara gezintiye çıkar ve orada
gözlemlediği hayvanların hepsinin birer işle uğraştığını görür. Çocuk doğada kuşların
yuva yaptığını, yavrularına yiyecek taşıdığını, karıncaların küçücük boylarıyla
yiyeceklerini ağızlarına alarak yuvalarına taşımalarını, arıların çiçekten çiçeğe konarak
onlardan bir şeyler alıp uçtuğunu, koyun sürürsünün otlayıp, çoban köpeklerinin
koyunları koruduğunu gözlemleyerek, kendisinin akıllı olmasına rağmen bu küçük
hayvanlar gibi çalışmadığından utanır. Eve gelip derslerine çalışmaya başlar, hem
okulun birincisi olur hem de büyük adamlar arasına girer. Bunu okuyan öğrencilerin
kendileri de doğada var olan bu hareketliliğe dikkat edecekler, belki de onlar da bu
şekilde çalışma azmi ile dolup taşacaklardır.
Yine ayrıca “Cırcır Böceği İle Karınca” (Tanrıverdi, 1997, 126) adlı okuma
metninde ikisi arasında geçen diyalogdan bahsedilmektedir. Yaz boyu saz çalıp yani
ötüp duran cırcır böceği kış gelince karıncanın kapısını çalıp borç buğday ister. Çünkü
kış gelmiş ortalıkta yiyecek hiçbir şey kalmamıştır. Borç vermeyi sevmeyen karınca
“yaz boyu saz çaldın, şimdi de biraz oyna”
diyerek onun isteğini geri çevirir.
Çalışmamanın insanı böyle kötü duruma düşüreceği mesajı öğrencilere verilmeye
çalışılmaktadır. Ayrıca Manaz ve Demirbaş’ın kitabında yer alan “Çalışan Çocuklar”
70
(1996, 74) şiirinde onların duygularının tertemiz oluşu, karşılıksız sevmeleri övülmekte,
gerçeğin aydınlık yolunu çizerek ahlak ve fazilet yolunda durmadan çalışıp bu konuda
birbirleriyle yarışmaları tavsiye edilmektedir
Bunların dışında çalışmanın gerekli bir erdem olduğuna ve faydaları
bulunduğuna değinen, konuyla ilgili ünlü kişilerin sözlerinin yer aldığı yardımcı
metinlere de rastlanmaktadır (Demirbaş/ Manas, 1996, 73; Ünal / Çakır/ Özkan, 2000,
49). Konusu çalışmak olan
başka yardımcı metinlerle de karşılaşılmaktadır
(Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 81; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 97 ). Bunlarla öğrencilere
çalışmanın güzel bir davranış olduğu mesajı verilmek suretiyle onlar çalışkanlığa teşvik
edilmeye çabalanmakta ve yaşantılarından tembellik sökülüp atılmak istenmektedir.
71
III. BÖLÜM
ÖĞRENCİLERİN RUHEN İBADETLERE ISINDIRILMASI
4.1. Çocukların İbadetlere Hazırlanışı
“İnsanoğlunun fıtratında Yaratıcı güç karşısındaki aczi ve kimsesizliği
hissetmesi, kâinattaki fevkaladelikler karşısında hayranlık duyması onu secdeye kapatır
ve ibadete sevk eder” (Kutub, tarihsiz, 276). “Her ne kadar dinin esası inanç ise de
inanan insan kuru bir inanç ile yetinmeyerek inandığının peşine düşer ve bunu
davranışlarına da yansıtarak O’na olan bağlılığını söz ve hareketleriyle göstermeğe
çalışır. Böylece insanın kalbinde yaşattığı dini yaşayış ve tecrübeler davranış halinde
dışa akseder ki genel anlamda bunlara ibadet denir” (Peker, 1993, 67). İşte “Allah
inancı da inanan kişinin öncelikle kulluk borcu olan ibadetler ile bir davranış haline
gelir” (Şentürk, 2005, 27).
“ ‘Ağaç yaşken eğilir’ atasözünü temel alarak, insanın düşünce ve inancının
oluşmasında ve bunların zamanla benimsenmesinde alışkanlıkların etkili olduğu’
(Bilgili, 2005, 66) düşüncesinden hareketle, küçük yaştaki öğrencilerin bu erken
dönemlerinde ibadetlere olan ilgilerini çekebilmek ve bunu alışkanlık haline
getirmelerine yardımcı olabilmek için DKAB kitaplarındaki bu metinlerden de
faydalanmanın gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü henüz dini inançla resmi anlamda
yeni karşılaşan çocuklarda belli durumlarda belli hareketlerin yaptırılması onlarda
alışkanlık haline gelecek ve bu alışkanlıklar kalıcı olup, zamanla sökülüp atılamayacak
derecede sağlamlaşacaktır. “Alışkanlık kazanmakla çocuklarda var olan bir çok
kabiliyet istenilen yönde geliştirilmiş olup, bu hareketler zamanla iç yaşantı haline
dönüşecek ve kişiye huzur verecektir” (Bilgin, 1987, 134). Zaten “ibadetlerde az da
yapılsa devamlılık ve süreklilik asıldır” ( Koca, 2008, 261). İşte bu alışkanlıkların
kazanılmasında rol oynaması gerektiğini düşündüğümüz ana metnin destekleyicileri
olan yardımcı metinlerin, maalesef bu konuda çok yetersiz kaldıkları görülmektedir.
Metinlerden biri öğrencileri bilgilendirmeyi, diğer ikisi ise onları düşündürerek
yönlendirmeyi amaç edinmektedir. Bu da bize öğrencilerin psikolojik açıdan yeterince
tatmin edilmediklerini göstermektedir.
İşte bu metinlerden ilki, “İslam’ın Şartları” adlı şiirden oluşan ve bilgilendirmeyi
hedef edinen yardımcı metindir. Burada ibadet kelimesinin günlük dilde, şekli
72
belirlenmiş, yapılması gereken davranışlar olarak dar manada kullanılan anlamı yer
almaktadır. Aslında genel anlamda bakıldığında inanan insanın her hareketi ibadet
olarak değerlendirilebilir. Zaten “İslam dinine göre Allah’ın rızasını kazanmak için
yapılan hareket ibadet hükmündedir” (Peker, 1993, 67). Bunun dışında söz konusu
metinde İslam’ın beş şartı olduğu, beş vakit namaz kılmakla inançlı kişinin Allah’a
ulaşmasının mümkün olduğu, otuz gün oruç tutulup sonrasında bayram yapıldığı ve bu
yönüyle Müslümanların sabırsızlıkla ramazan ayını bekledikleri, zengin olup hacca
gittiğinde Kâbe’yi ziyaret etmenin zevkli bir ibadet olduğu, malın kırkta birinin zekât
verilmesinin farz olduğu, gece gündüz her müslümanın kelime-i tevhiti söylediği,
öğrencileri sıkmadan akıcı bir üslupla sunulmaktadır (Ünal/Çakır, 2000, 38; Gündüz,
20005, 56; Günay/Yavuz, 1989, 58-59; Canbulan, 2000, 62). İslam’ın şartlarını
zihinlerine bu şekilde işleyecek olan çocuklar, bunların her birinin Allah’a yapılan
ibadet olduğunu kavrayacaklar ve heveslenip benimseyince bu ibadetleri yapar hale
gelmeye çalışacaklardır. Dolayısıyla dini yaşantıları da bu yönde şekillenecektir. Zira
“ibadetler, kul ile Allah arasında bir iletişim, inanç ve duygu bağı, kulun Allah’a bir
yönelişi, sevgi, saygı ve acizliğini, yalvarıp yakarışını, naz ve niyazlarını sunduğu
davranış tarzlarıdır” (Şentürk, 2005, 55). Bunun böyle olduğunu hissetmeleri istenen
öğrencilerin de ibadetleri uygulamaları amaçlanmaktadır
Yine
bu
konuyla
ilgili
yer
alan
“İslam
İbadetindeki
Faziletler”
(Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 34) adlı okuma parçasıyla öğütler verilerek öğrencilerin
dini inanca yönlendirilmeye ve bunun pekiştirilmesine çalışılmaktadır. Bu yapılırken
onların duygu ve düşünceleri uyandırılmak istenmektedir. Bununla öğrencilerin
İslam’ın taleplerine sempatiyle yaklaşmaları arzu edilmektedir. Çünkü, “inancın pratiğe
yansıması olan ibadetler, hem bireyi hem de toplumu huzura kavuşturmayı
hedeflemektedir” (Erul, 2008, 302). Buradan hareketle, İslam’ın emrettiği bütün
ibadetlerin ahlaki yaşayışla ilişkilendirilerek hayatın değerini yükselttiği, kalbi ve ruhu
temizlediği, insanlarda düzen ve temizlik fikrini canlandırdığı, insanlar arası ilişkilerin
güzel bir şekilde sürmesini sağladığı, toplumsal bağları güçlendirdiği, yine insanlar
arasındaki dengesizliği kaldırdığı, birlik ve beraberlik hislerini kuvvetlendirdiği gibi
faydalarının öğrencilere sunulması da onların ibadetlere olan ilgilerini çekecek ve
bunları gerçekleştirmek için çaba sarf edeceklerdir. Bu şekilde ibadetlerin yapılmasına
çocuklar
ruhsal
hedeflenmektedir.
olarak
hazırlanmaya
çalışılmakta
ve
bunun
güçlendirilmesi
73
Yukarıdaki metne benzer bir diğer okuma parçası “İslam-İman-İhsan” ismini
taşımaktadır. Hz. Ömer’in anlatımıyla sunulan bu metinde Allah Resulünün yanına
gelen yabancı bir adamın ard arda ona sorduğu sorulara ve bunlara verilen cevaplara
değinilmektedir. O kişi İslam’ın ne olduğunu sorar, Peygamber “İslam’ın Allah’tan
başka Tanrı olmayıp Hz. Muhammed’in Allah’ın Peygamberi olduğuna iman etmek,
namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek diye cevap verir”. İkinci
sorusunda “iman nedir?” diyen yabancıya Resul, “Allah’a, O’nun meleklerine,
peygamberlerine, kitaplarına, ahiret gününe, hayır ve şerrin Allah tarafından
yaratıldığına inanmaktır” der. Yabancı adam “ihsan nedir?” deyince Allah Resulü,
“Allah’a sanki O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir” der. Bu şekilde öğrencilere dinin
tam olabilmesi için İslam’ın ve imanın şartlarını yerine getirip bunları hayat içinde
gerçekleştirirken de Allah’ın huzurundaymışız gibi davranmanın gerekliliği telkin
edilmektedir. Böylece bizzat Resulün sözüyle bu şartları öğrenen çocukların
zihinlerinde herhangi bir şüpheye yer vermeyecek şekilde dini esaslar pekiştirilmekte
onlar ibadetleri yapmaya yönlendirilmektedirler. İbadete verilen önem onun “insanın
Tanrı ile ilişkisini canlı tutup davranışlarına dikkat ederek Tanrı sevgisi, insan sevgisi
hatta bütün varlıklara karşı duyulan sevgiyi birleştirici” (Bilgin/Selçuk, 1999, 96) bir
özelliğinin bulunmasından da kaynaklanmaktadır. Çünkü “bir bütün halinde ibadetler,
insanların güçlüklere katlanma ve zorluklarla mücadele etme, sıradan benliği aşarak
hemcinslerine karşı engin bir anlayış ve hoşgörüyle davranma yeteneklerini geliştirir”
(Koca, 2008, 263).
4.2. İbadet Yerlerinin Çocuk Üzerindeki Etkisi
Söz konusu yardımcı metinlerde soyut olarak bilgilenme yolu ile öğrenciler
ibadetlere hazırlanırken ayrıca çocuğun ibadetle olan ilişkisiyle bağlantılı olarak
bunların gerçekleştirildiği somut mekânların sunumunun
yapılmasının da bir nevi
onları ibadetlere ısındıracağı düşüncesindeyiz. Çünkü, “üzüntülü ve sevinçli anlarda,
kalabalık halinde, farklı insanlarla birlikte kılınan cemaat namazları inanana sürekli
olarak yalnız olmadığını, şerefli ve organize bir cemaatin üyesi olduğunu hatırlatarak”
çocuklar da bu yöne kanalize edilmeye çalışılmaktadır (Yıldız, 2008, 282). Bu açıdan
ibadet yerlerinin onlara etkisinin olup olmadığı yardımcı metinler incelenerek ortaya
koyulmaya gayret edilmektedir. Bazı yardımcı metinlerde, toplu ibadetlerin yapıldığı
cami ve Allah’a uzanışı sembolize eden minarelerin yer aldığı tespit edilmiştir. Bu
şekilde öğrencilerin merakları uyandırılarak buraları ziyaret etmeleri için bu metinlerin
74
yönlendirme yaptıkları görülmektedir. Bunlardan ilki “Camiler” ( Gündüz, 2000, 53)
adlı şiirdir. Dünya da beş kıtanın üstünde beş vakit ezan okunduğu, bu haliyle de onun
manevi olarak hastalara nefes, sağlara da güç verdiği, ezan ve kametlerin camilerin
bestesi olarak görüldüğü, her yerde irili ufaklı pek çok caminin bulunduğu ve asırlardan
bu güne kadar hep canlılıklarını korudukları, mü’minlerin katında içlerinin nurlu
olduğuna inanıldığı, soyut olarak kubbelerinin gökyüzünü selamladığı, ilk cami temelini
atanın Allah’ın Resulü olduğu ve bizzat çalışarak taş taşıyıp harç koyduğu, buraların
hayır alınıp satılan
ticarethane, saygı ve sevgi derslerinin başladığı
okul, toplu
ibadetlerin yapılarak kardeşlik ve barışın yayıldığı, toplumsal birleşmenin gerçekleştiği
mekânlar olduğu, minarelerin manevi olarak caminin gökyüzüne doğru açılarak Allah’a
dua eden elleri gibi görüldüğü, camilerin yer yüzünde İslam’ın bir işareti olmasından
dolayı korunmasının gerekli olduğu bilgileri verilmiştir. Zira “cami ve cemaat sosyal
dayanışma açısından çok önemli bir imkândır. Ekonomik ve sosyal statü bakımından
farklı insanların aynı safta yan yana, omuz omuza namaz kılmaları, zengin-fakir, amirmemur, yönetici-yönetilen, güçlü-zayıf ayırımının olmaması, dayanışmayı pekiştirir;
renk, dil, yöre, gelenek farklılıklarını tamamen ortadan kaldırır” (Yıldız, 2008, 283).
Bu şekilde onların faydalarının da olduğunu öğrenen öğrenciler camiler hakkında pek
çok bilgiyi metinde işlemekte ve anlatılanların gerçek olup olmadığını oraları görerek
kavramak için
çaba sarf edeceklerdir. Ayrıca bu yardımcı metinde
anlatılanlarla
onların bir takım olumlu duygular hissetmeleri de sağlanmaya çalışılmaktadır. Bunun
dışında dini eserler ve mekânlarla öğrencilerin ilgilerini çekebilmek için daha başka
örneklerle de karşılaşılmaktadır (Günay/Yavuz, 1989, 52; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 41;
Gündüz, 2000, 51).
Tanıtımı yapılıp öğrencilere merak ettirilen dini mekânlara davetin yapıldığı
“Camiye Gel” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 65) şiirinde, engelleri aşıp kalabalık
bir şekilde camilere gidilmesi için öğrenciler teşvik edilmekte, camiye gidilmesi halinde
insanın bakış açısının değişip ufka doğan güneş gibi olacağı, gönüllerin huzur ve
sükunetle dolacağı, insanların birbirine kardeş olacağı, buralara gelmek suretiyle
Hz. Muhammed’in manevi olarak baş tacı yapılacağı, burada okunan Kur’an’ın
inananların ruhlarını serinleteceği ve kulların birbirlerini kanat açarak koruyacakları
vurgulanmaktadır. Camilerin dünya ve ahiret düzenini kurmada insanları içten ve dıştan
kucakladığı, birbirlerinin dertlerini paylaştığı, kini nefreti bırakıp dost olmalarına fayda
sağlayan yerler olduğu ve bütün bunlardan mahrum kalmayıp iş işten geçmeden önce
bütün insanların camiye gelmesinin teşvik edildiği bir yardımcı metindir. Camiye
75
gelinmesinin teşvik edilmesi, “cemaatle yapılan ibadetlerin birlik ve beraberlik
duygularını kuvvetlendirip, fertleri içine kapanık ve kendine dönük olmaktan kurtarıp,
yalnızlık duygularından uzaklaştırma fonksiyonu bulunmasından kaynaklanmaktadır.
Ayrıca insanların giderek yalnızlaşıp bireysel sorunlarıyla baş başa kaldığı çağımızda,
cemaat namazları vesilesiyle günde beş kez bir araya gelebilmek Müslümanlar için
büyük bir rahmettir” (Yıldız, 2008, 283). Bu cemaatin bir araya gelme yeri olan
camilerin önemi buradan da kaynaklanmaktadır. Yukarıdaki şiir, verdiği mesajla
öğrencileri camiye davet etmekte ve onların iç huzurlarını bu mekânların
sağlayabileceği düşüncesini onlara iletmeye çalışmaktadır. Ergenliğin başlangıcında
olan ve bütün dünyanın merkezinin kendileri olduğunu düşünen gençlere hitap eden
metin, onların bu aşamada karşılaşmaları muhtemel sıkıntılardan camilere gelmekle
kurtulacakları fikrini vermeye çalışılıyorsa da bunda başarılı olunduğunu söylemek
oldukça güçtür. Bununla birlikte bu metinlerle öğrencilerin dikkati bu mekânlara
çekilmek suretiyle onların meraklanmaları sağlanarak buraların ürkütücü olmayıp onları
dostça davet edip bekledikleri mesajı verilmektedir.
4.3. İbadetlerden Namaza Hazırlanış
Bilindiği üzere ibadet, Allah’a kendi kuralları içinde bir nevi bağlılığın ve itaatin
gösterilmesidir. Namaz da, inananın Yaratanına karşı yerine getirdiği ibadetlerden
biridir. Öğrencilerin Yaratana karşı içten bir bağlılığın oluşması için önceden onların
ısındırılması bakımından yardımcı metinlerle desteklenmelerinde yarar vardır. Namaz
öncesinde öğrencilerin duyuşsal olarak uyandırılması, bu ibadete fiziken ve ruhen
ısındırılmaları hususunda isteyerek katılım gösterebilmeleri için bazı yardımcı
metinlerden yararlanılmaktadır.
Din Bilgisi kitaplarının bir çoğunda namaza hazırlığın ön şartlarından biri olan
abdestin nasıl alındığı resimlerle öğrencilere sunulmaktadır (Canbulan, 2000, 67-72;
Algül/Çetin/Öcal, 1999, 68-70; Gündüz, 2000, 65-66; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 55-56;
Ünal/Çakır, 2000, 42-43; Günay/Yavuz, 1989, 69-75; Doğru/Arışahin, 1995/8, 45-47;
Algül/Öcal/Çetin, 1995, 45-46; Tanrıverdi, 1997, 44-47; Htipoğlu/Çiftçi, 1995, 41-44).
Öğrencilere görsel olarak sunulan bu kolaylık, onların fiziksel ve ruhsal temizliği
öğrenmeleri açısından da önem arz etmektedir. Buradaki resimlerden öğrencilerin
zihinsel olarak anlam çıkarabilmeleri, abdestin onlara manevi olarak neler ifade
ettiğinin anlatılması oranında artabilir. Zira abdest ruhen Allah’ın huzuruna çıkmaya
76
hazırlıktan ibarettir. Bu davranışı ile kul “sadece vücut azalarını kir ve pislikten
temizlemekle kalmaz, aynı zamanda iç dünyasını da arındırır. İnanan, her azasını
yıkarken eliyle, ağzıyla, diliyle, gözüyle, kulağıyla, ayaklarıyla… bilerek ya da
bilmeyerek yaptığı tüm hatalardan pişmanlık duyup vazgeçmeye karar verir” ( Yıldız,
2008, 274). Namazın öneminin ona hazırlık amacıyla yapılan abdestten de
kaynaklandığını anlatan okuma metninde (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 57) Hz. Peygamber
kendisinden sonra gelen ümmetini nasıl tanıyacağı sorusuna, öğrencilerin anlayışlarını
kolaylaştıracak şekilde cevap verir. Bunun bir hadisle destekleniyor olması öğrencilerin
biraz daha abdest konusunda bilinçlenmelerini sağlayabilir. Ayrıca abdestle ilgili bazı
resimlere yer verilmişse de bunlar genelde öğrencilerin ilgisini çekecek nitelikte
görülmemektedir (Dilaver/Gündeşli, 1995, 43; Gündüz, 2000, 64)
Bununla beraber “Namaz” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994,53; Algül/Çetin/Öcal, 1999,
86) ve “Namaz Kılmak” ( Algül/Çetin/Öcal, 1999, 86) ismiyle sunulan farklı şiirlerde
hemen hemen aynı amaçların yer aldığı tespit edilmektedir. Bu yardımcı metinlerde
namazın dinin direği olması bakımından herkesin bu ibadete önem vermesinin
gerekliliği, namaz çeşitleri, bu ibadet gerçekleştirildiği takdirde
mükâfatının çok
olacağı, namaz kılmanın insana huzur ve rahatlık verdiği, yaz-kış mevsime bakmaksızın
samimi inananların abdest alıp namaz kılacağı, sabah namazının camilerde kılınmasıyla
seher
vaktinde
bile
Müslümanların
bir
araya
gelmelerinin
tavsiye
edildiği
görülmektedir. Böylece öğrencilere dini yaşayışta namazın şart olduğu vurgusu
yapılarak bunun sonucunda ödülünün de büyük olduğu belirtilmek suretiyle onların
namaz kılmaya yönlendirilmek istenildiği görülmektedir. Zira “namaz müminin
miracıdır” diyen Peygamberimiz, bununla inananların namaz esnasında Allah’ın
huzurunda durduklarını ve buna göre bir takım duygulanmalar içine gireceklerini
belirtmektedir. ‘Namaz sırasında Allah’ın huzurunda bulunduğunun bilincine varan
mümin,
bu
sayede
yoğun
bir
dini
duygu
ve
tecrübe
yaşayabilecektir’
(Şentürk, 2005, 44). Öğrenciler de bunu ilerleyen yaşlarında tecrübe ederek
göreceklerdir.
Yine “Namaz Kılmayı Öğreniyorum” isimli okuma metninde ise iki arkadaşın
konuşmalarına tanıklık ediyoruz. Arkadaşının resimli roman okuduğunu düşünen bir
çocuk bunun resimlerle namaz kılmayı öğreten bir kitap olduğunu öğrenince kendilerine
birkaç yıl sonra namazın farz kılınacağını da duymuş ve bu nedenle söz konusu kitabı
almak için içinde bir istek uyanmıştır (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 81-82). Bu şekilde
zamanı geldiğinde kendilerine de namazın farz kılınacağının farkına vardırılan
77
öğrenciler tıpkı metindeki çocuğun yaptığı gibi namaz kılmayı öğrenmek isteyecekler
ve içlerinde hissettikleri bu arzuyu yerine getirebilmek için harekete geçmeye
çalışacaklardır.
Buna benzer, öğrencileri namaz ibadetine heveslendirmeye yönelik bir diğer
okuma metni ise “Kutsal Yama” adını taşımaktadır. Burada da her vakit dedesiyle
camiye namaza giden ve sürekli yapılan secdelerden dolayı annesinin bin bir zorlukla
ördüğü pantolonunun dizlerini eskiten bir çocuğun hikâyesi anlatılmaktadır. Dedesinin,
uzun bir süre misafirliğe gittiği sırada camiye gitmeyi yavaş yavaş bırakan çocuğun bu
hali annesinin gözünden kaçmaz ve bunun sebebini sorar. Çocuk pantolonu eskittiğini
ve utancından annesinin yüzüne bakamayacağını söyleyince anne duygulanır ve
pantolonu tamir ederek “kıyamet gününde yaptığımız davranışlara her organın tanıklık
edeceğini, dizlerinin de dile gelip kendisi hakkında Allah’a pantolonunu namaz
kılmaktan eskittiğini ve onu cennete koymasını söyleyeceklerini” belirtip çocuğunu
tekrar ibadete teşvik etmeye çalışmaktadır (Gündüz, 2000, 86-88). Öğrenciler de bu
örnek olayla ibadete teşvik edilmekte ve namazlarını kıldıkları takdirde Allah tarafından
ödüllendirilecekleri telkinleriyle ibadete ısındırılmaya çalışılmaktadır.
Bütün bu şiir ve okuma parçalarına ek olarak yer alan resimlerle de öğrencilerin
din psikolojik yönden söz konusu ibadete katılımlarının sağlanmaya çalışıldığı
görülmektedir. Bu bazen caminin iç mekân görüntüleri (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 67, 8485; Ünal/Çakır, 2000, 53), bazen ayrıntılı olarak caminin minber ve mihrap kısımları
(Günay/Yavuz, 1989, 85-86), camiye ait olan kandil (Şener/Karmış, 1988, 54) ve
seccade (Şener/Karmış, 1988, 40; Algül/Öcal/Çetin, 1995, 49) gibi eşyaların resimleri
sunularak, bazen de cami içinde namaz kılan (Algül/Öcal/Çetin, 1999, 75;
Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 59) ve hutbe dinleyen cemaat (Canbulan, 2000, 8890) görüntüleri verilmek suretiyle çocuklarda ibadet yerlerine karşı bir merak
uyandırılmaya çalışılmaktadır. Bunları merak ederek araştırmaya başlayan öğrenciler
onların ne amaçla yapıldığını öğrenecekler ve tıpkı resimdeki insanlar gibi olmak
isteyecekler,
bu şekilde namaz ibadetini gerçekleştirmek için ruhlarında bir arzu
uyanacaktır. Burada Ö. Yılmaz, H. Sarısoy ve V. Vakkasoğlu’nun ele aldıkları kitapta
yer alan cami içi görüntüsü (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu 1999a, 61), yine aynı kitapta
yer alan cami içindeki cemaat resminin (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu 1999a, 59)
bulunmasından dolayı dikkat ve ilgi çekecek özelliğe sahip değildir. Bu haliyle resmin
bir boşluk doldurma unsuru olduğunu düşünmekle beraber öğrencilerin de ilgisini
çekemediği kanısındayız. Nitekim buradaki amaç öğrencilerin ilgisini çekerek buraları
78
görmelerini temin edeip söz konusu mekânlardaki manevi atmosferi hissetmelerinin
sağlanması olmakla beraber yukarıda da görüldüğü gibi bazı resimlerin bu amaca
hizmet etmedikleri tespit edilmiş bulunmaktadır.
4.3.1 Namazın İnsana Ruhsal Kazanımları
“Kişinin iç dünyasındaki ahengi sağlamada, iç barış ve bütünlük açısından
önemli fonksiyonları olan ve onu düzenli olarak kılan insanlarda daha çok kendini
göstereceği namaz, mümini sık sık Allah’ın huzuruna çıkararak onda güçlü bir Allah
şuurunun oluşmasına zemin hazırlar. Bu şuurla hayatını disipline eden kişinin, kendini
Allah’ın sevgili bir kulu olarak hissetmesi, böylece iç huzuruna kavuşması mümkün
olmaktadır. Ayrıca bu şuur onda iç denetim mekânizmasının işlerliğini sağlayarak
sorumluluk duygusunu veya vicdanı geliştirecektir” (Şentürk, 2005, 45).
Buradan hareketle, namaz kılan insanın bir takım ruhsal kazanımlara sahip
olabileceği telkininin yapıldığı yardımcı metinlerden ilki olan “Namaz Yabanda
Komaz” (Günay/Yavuz, 1989, 91) diğer adıyla “Namaz” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 68)
adlı şiirde müslümanın namazını bir gün geri bırakmaması gerektiği, beş vakit kılınan
namazın inanan insanı rahatlatacağı, Allah’ın talebini yerine getirmenin mutluluğunu
hissedeceği, çünkü inanan için namazın Allah’ın huzuruna çıkma anlamına geldiğinden
dolayı değeri büyük olduğu telkin edilmektedir.
Ayrıca “Namaz Kılarsan” (Algül/Çetin/Öcal,1999, 90) adlı şiirde isteyerek
namaz kılanın içinin dışının temiz olacağı, kişiliğinin de sürekli gelişeceği dolayısıyla
inananların ve Allah’ın yanında sevilen kişiler arasında sayılacağı belirtilmektedir. Hele
günlük hayatın içerisinde kendine düşen görevlerini hakkıyla yapacak olursa onun Allah
katında aranan bir kişi olacağından şüphe olmadığı söylenmektedir. Böylece yardımcı
metin ile ‘Namazın bedeni bir hareket olduğu kadar aynı zamanda ruhi bir hareket
olmasına, abdestle başlayan dış temizliğin namazla iç temizliğe doğru yöneldiğine ve bu
temiz huşu havası içinde insanın Allah ile ilgi kurdurulup’ (Kutub, tarihsiz, 85) dini bir
bilinçlenme olayına doğru öğrenciler götürülmeye çalışılmaktadırlar.
Bunun yanında “Anamın Namazları” (Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 69) adlı şiirde,
öğrencilere örnek olarak bir annenin kıldığı namazlar gösterilip onlardan doğan manevi
zenginliğin verdiği mutluluk dolaylı olarak çocuklara da duyurulmak istenmektedir.
Böylece onların henüz hissedemediği mutluluğu ileride kendilerinin de anneleri gibi
hissedebilecekleri telkininde bulunulmaktadır. Burada öğrenciler olasılığı devreye
sokarak şimdi kendilerinde mevcut olmayan hevesi ilerde kazanabilecekleri ihtimalini
79
düşüneceklerdir. Böylece muhtemel bir olasılıktan yararlanarak yetişkinlerin kendilerini
içtenlikle ibadete verebileceklerini ve bir annenin buna güzel bir örnek olduğu
belirtilerek, bu samimi davranışların onlar tarafından da içten kabul edilip yapılmasının
arzu edilmesi söz konusudur. Bununla kendini gönülden Allah’a veren mü’minin
duyduğu huzurun öğrencilere de aktarılmasını arzu eden yazar, namazları ve dualarıyla
bu içten görünüşün onlara geçmesi neticesinde öğrencilerinde ileride samimi
mü’mininler arasına karışmasını ümit etmektedir.
Ancak bu şiirlerde öğrencilerin gelişim durumuna ve anlama kapasitelerine pek
yaklaşmayan onların ruhsal ve manevi atmosferlerine yabancı kalabilecek hususlarında
olduğunu söylemek durumundayız. Bu örneklerde her ne kadar iyi niyet aransa da yer
yer öğrencilerin kendilerine, gelişim durumlarına uygun olmayan ve bundan dolayı
onları cezp edemeyen ifadelerin de olduğunu söylemeliyiz. Sonra soyut düşüncenin
daha başlangıcında olan öğrencilerin değişik ruhsal beklentileri olduğunu düşünürsek,
bu dizelerin çoğunlukla öğrencilerin ilgi alanının dışına taştığını ve onların alakasını
çekmek üzere öğrencilerin gelişim durumları ile ilgi alanları dikkate alınmadan seçilmiş
metinler olduğu söylenebilir. Çünkü, bunların sunulduğu dönem on iki- on dört yaş
çağıdır. Bu da “zihinsel gelişme bakımından henüz somut düşünce döneminin geride
kaldığı, soyut düşüncenin başladığı bir çağdır. Bu çağın ergeni soyut düşünebilmektedir.
Psikolojik ortamda artık dini konulara ilgisi artmış ve dinin özünü yeni yeni kavramaya
başlamıştır. Bu yüzden bu çağa ve özellikle on üç yaş için dini uyanış çağı
denmektedir” (Şentürk, 2005, 106). Dini uyanışın yeni başladığı dönemlerde onların
başka şeylere olan ilgilerinin de uyanacağı düşünülürse onların dikkatinin bu konuya
çekilmesi zor görünmektedir.
4.3.2. Namaza Teşvikte Resimlerden Yararlanma
İnsanın zihninde görerek öğrendiği bilgilerin etkisi ve kalıcılığı teorik
bilgilerden daha üstündür. Bu açıdan bakıldığında DKAB kitaplarının çoğunda namaz
ibadetinin nasıl yapıldığı görüntülü olarak da verilmektedir. Bu, öğrencilerin pratiklik
kazanmaları yönünden yararlı bir hareket tarzıdır.
Nitekim, namazın kılınışı ile ilgili resimlerden hemen hemen her kitapta
yararlanıldığı görülmektedir. Böylece teorik gibi görünen namaz, resimlerle görsel hale
getirilmekte ve bu ibadetin uygulanışı iyice kolaylaştırılmış olmaktadır. Bu bakımdan
namazın şekilleriyle ilgili güzel görüntülü resimler öğrencilerin de ilgisini her zaman
80
çekmektedir. Özellikle bu resimlerden oluşan yardımcı metinlerde iki rekatlık bir
namazın nasıl kılınacağı hem erkek hem de kız çocuklarının hareketleriyle
gösterilmektedir (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 62-64; Günay/Yavuz, 1989, 79-83;
Algül/Çetin/Öcal, 1999, 76-81; Canbulan, 2000, 75-83; Gündüz, 2000, 69-73;
Ünal/Çakır, 2000, 46-50; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 50-52; Doğru/Arışahin, 1995/8, 5359; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 52-55; Dilaver/Gündeşli, 1995, 49-50;
Tanrıverdi, 1997, 54-63). Bunlar göze hitap ederek yazılı metinle birleştirildiğinde
çocuğun namaz kılmayı daha kolay öğrendiğini ve kolayca uygulamaya geçebileceğini
söylemek mümkündür.
Ayrıca yukarda bahsi geçen iki rekatlık bir namazın kılınış görüntüleri dışında
A. Karmış ve O. Şener’in kitabında (1988, 43-51)
bütün namazların şeklen
görüntülerine yer verilmektedir. Ancak bunların hepsinin ayrı ayrı pratikleşmesinin
öğrenilmesi öğrencilere belirli ölçüde bir öğrenme güçlüğü getirmektedir. Yalnız
bunların üstesinden gelmede öğretmenlere de sorumluluk düşmektedir. Aksi halde
bunların boşluk doldurma amacıyla ele alındıklarını söylemek durumundayız. Buna
benzer bir diğer yardımcı metin T. Arışahin ve M. Doğru’nun (1995/8, 65-72) ele
aldıkları kitapta görülmektedir. Görüntüde sabah namazının iki rekat farzı, öğle
namazının dört rekatlık sünnet ve farzı, ikindi namazının dört rekat sünneti, akşam
namazının üç rekat farzı, vitir namazının üç rekatı, bayram namazının birinci ve ikinci
rekatı yer almaktadır 1. Bu şekilde öğrencilere yoğun bir görsel yükleme yapmanın
onların namaza ısınması bakımından pedagojik açıdan yararlı olmadığını aynı zamanda
psikolojik açıdan öğrencileri zorlamaya götüreceği için onları heveslendirici bir nitelik
taşımadığını söylemeliyiz.
4.4. İbadetle Toplumsal-Ekonomik Hayatın Dengelenmeye Yönelişi
“Zekât, farz bir ibadet olarak, kulun Allah ile olan bağını güçlendirmenin
ötesinde, ekonomik ve sosyal fonksiyonlarıyla da ön plana çıkmaktadır. İslam’ın
değerler sistemindeki bir çok bireysel ve sosyal değerle doğrudan bağlantılı olan zekât
ibadeti, aynı zamanda İslam’daki mali ibadetlerin simgesi konumundadır” ( Gözübenli,
2008, 310). İşte burada toplumun ekonomik seviyesini birazcık olsun iyileştirmek
1
Bununla beraber M. R. Hatipoğlu ve S. Çiftçi’nin kitabında farklı bir durum yer almaktadır. Namazın
kılınış görüntüsünün dışında (1995, 50-55), üniteye girişte namaz içinde yapılan hareketlerin
görüntülerine de yer verilmektedir (Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 47-48). Namazın kılınış görüntülerinin
yanında bu görüntüler öğrencilerin ilgisini çekme hususunda yeterli sayılmamaktadır. Belki de bunlar
bulundukları yerlere boşlukları doldurmak için konulmuş olabilir.
81
bakımından dindarlar arasında dengenin kurulmaya çalışılması ve toplumsal
bütünleşmenin sağlanması için İslami inancın yönlendirici gücünden yararlanma yoluna
gidildiğini görüyoruz. Bu da mü’minlerin toplum içinde muhtaç kardeşlerinin
ihtiyaçlarını karşılamaları, birbirlerine yardım üreterek sahip çıkmalarıyla mümkün
olmaktadır.
Bunlardan birisi de, zekât denen mali destekleme buyruğu ile
gerçekleştirilmektedir.
Başta
Allah
Kur’an’da
ekonomik
durumu
iyi
olan
Müslümanların zayıf olanlara maddi açıdan sahip çıkmalarını açıkça emretmektedir
(K. 2/110, 267; 3/92). Yine zekâtla ilgili bazı ders kitaplarında Hz. Peygamberin bu
konuyla ilgili sözlerine yer verilmektedir (Günay/Yavuz, 1989, 107). Böylece hem
Allah’ın buyrukları, hem de Hz. Peygamberin sözü birlikte kullanılmak suretiyle
zenginleri fakirlere doğru yönlendirerek toplumdaki bütün insanların mutlulukları hedef
alınmış olmaktadır.
Görüldüğü üzere hadis ve ayetler eşliğinde
öğrencilerin de ileride zekât
verebilecek duruma geldikleri zaman onlarında anne-babaları gibi zekât ve başka
vasıtalarla toplumun bireylerini korumaları altına almaları teşvik edilmektedir. Böyle
bir idealin gerçekleşmesi toplumdaki bütün insanların beklentileri haline gelmesinin
sağlanması evrensel dine yakışan bir bakış tarzıdır. Bu anlayışın öğrencilerin zihinlerine
ve kalplerine yerleştirilmek istenmesi önemli bir husustur. Böylece bu ayetler ve hadisle
öğrencilere, zekâtın bir buyruk olduğu hususu kesinlik kazandırılmaya çalışılarak,
onların buna güvenleri artmakta ve yetişkin insan haline geldiklerinde ciddi manada
sorumluluk duygusuna sahip olmaları hedeflenmektedir.
4.4.1. Zekâtla İlgili Öğrenci Zihninde Düşüncenin Oluşturulması
‘İnanan kişi kendisini ve bütün varlıkları yaratarak, rızıklarını veren Allah’ın,
kendisine verdiklerinden gene O’nun emri ve rızasına uygun olarak ihtiyaç sahiplerine
vermek durumundadır. Böylece inanan, Allah’ın mülkünde söz sahibinin gene O’nun
olması gerektiği inanç ve düşüncesiyle Allah’ın verdiği nimetlerden Yaratıcısının
rızasını kazanmak için ihtiyaç sahiplerine vererek kulluk vazifesini yapmaktadır’
(Şentürk, 2005, 52). Allah’ın sevgisini kazanmak amacıyla yapılan, birey ve toplum için
önemli olan zekât ibadetinin bir yandan öğrencilere genel olarak bilgileri verilirken,
diğer yandan da çocuğun zihninde zekât verme bilinci oluşturulmaya çalışılmakta, bu
şekilde
konuyla ilgili inancın sağlam bir biçimde pekiştirilmesi yoluna gidildiği
görülmektedir.
82
Örneğin “Zekât” (Gündüz, 2000, 102; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 80) adlı şiirde
zekâtın Allah tarafından fakirlere verilmek üzere buyrulduğu, böylece fakirlerin birazcık
olsun ihtiyaçlarının karşılanmasına destek verileceği, bunun zekâtı hem alan hem de
veren üzerinde mutluluk uyandıracağı telkin edilirken olayın manevi hazzının özellikle
verenlere hissettirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bunlar yapılırken aynı zamanda
zekât verenle alan
arasında oluşan manevi atmosferin çeşitli tasvirler içerisinde
sergilenişi de dile getirilmektedir. Bu tasvirlerle hareket edilirken inançlı zenginleri bu
inançlarıyla daha çok motive edebilmek için onların yaptıkları hayırlı işler karşılığında
ahirette alacakları mükâfatlardan da bahsedilerek öğrenciler yüreklendirilmeye ve
heveslendirilmeye çalışılmaktadır. Bu konudaki örnekler istenirse daha da çoğaltılabilir
(Günay/Yavuz, 1989, 106; Canbulan, 2000, 103-104). Zira “zekât öz itibariyle, insanları
rencide etmeden, temel ihtiyaçlarını karşılamayı hedeflediğinden, insanlar arası
kardeşlik duygularının pekişmesine de vesile olacağı açıktır. Zekât zengin ile fakir
arasında mal konusundaki uçurumun azalmasına, sosyal ilişkilerde ise böyle bir
uçurumun kalkmasına vesile olacağı” (Gözübenli, 2008, 327) için yukarıdaki şiirde de
belirtildiği üzere inananlar arasında bir takım tasvirlerde bulunulması muhtemel
davranışlara ve duygulara yol açacaktır.
Bu arada yardımcı metinlerin zekât konusunda ana metinlerde verilen bilgileri
tasvir edici ve destekleyici tutumlarını da unutmamak gerekir. Yalnız bu yardımcı
metinler içerisinde öğrencilere zekât veren müminin fakirleri desteklemekle hem
Allah’a, hem de insanlara yaklaştığını ve böyle bir davranışın mü’mine yakışan en güzel
davranış olacağı telkin edilmektedir. Ayrıca zekât konusunda inançlı zenginler
yüreklendirilirken öğrencilerin kalplerine de bunun değerini yerleştirmek üzere bazı
örneklerden yararlanıldığına tanık olunmaktadır. Yani burada zekâtı verenler ve alanlar
açısından meydana gelen psikolojik ve sosyal etkiler üzerinde durmak gerekmektedir.
“Zekâtını veren kişi psikolojik olarak bir taraftan Allah’a yakınlaştığını, O’nun sevgisini
kazandığını düşünerek mutlu olurken, ihtiyaç sahiplerini sevindirerek onların
mutluluğuna da ortak olur. Alan kişiler ise, ihtiyaçlarını karşılayan bir imkâna
kavuştuğu için sevinir, verene sevgi ve saygı hisleri besler. Böylece zenginle fakir
arasında bir sevgi bağı oluşur. Toplumsal barışı temin ederek servet düşmanlığı,
kıskançlık, kin ve nefret duygularını yok edip yerine, zengin ve fakir arasında dostluk
köprüleri kurulur” (Şentürk, 2005, 53). Fonksiyonunun bu kadar önemli olduğu görülen
bu ibadette, manevi atmosferden kastedilen bir bakıma bu görüşler olabilir.
83
Bundan başka; “Ağaçların Zekâtı” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 104-105) adlı
okuma parçasında ağaçları budayan bir dede ile çocuklar arasında geçen konuşmaya yer
verilmektedir. Dede ağaçların budanmasıyla zekât arasındaki ilişkiyi çocukların
anlayabilecekleri bir örnekle ortaya koymaktadır. “Ağaçların budanması onları
küçülüyor gibi gösterebilir” diyerek bu iş yapılmazsa meyvelerinin kalitesiz ve güzel
olmayacağına vurgu yapan dede, zengin sayılanların da zekâtlarını fakirlere vermek
suretiyle tıpkı ağacın meyve ve yapraklarının çoğalması gibi para ve mallarının Allah
tarafından arttırılacağını çocuklara ifade etmektedir. Böylece öğrenciler ısrarla ileride
verecekleri zekât için heveslendirilerek bu şekilde onların zihinsel olarak zekâta
alıştırılmalarının istenmesi söz konusudur.
Bunların yanı sıra öğrencilere zekâtın nelerden verileceği hususunda
bilgilendirme amaçlı verilen resimlerin bulunduğunu da görmekteyiz. Resimlerde
çocukların heveslendirilmelerinden ziyade zekât konusuna giren hususların görüntülü
bir şekilde bilgilerine yer verilmekte,
heveslendirme ve ibadete ısındırma gibi bir
özellik taşıdıkları görülmemektedir. Bu resimlerde zekâtın altın, gümüş, para, büyük ve
küçük baş hayvanlardan, ticaret mallarından verileceğine dair örnekler sunulmaktadır
(Ünal/Çakır, 2000, 65; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 106). Bir
resimde bu ibadet yalın
manada maddi alışveriş gibi düşünülerek para alıp para veren el görüntülerine yer
verilmektedir (Gündüz, 2000, 101). Ancak bu resmin manevi açıdan öğrencilere yeni
bir kazanım sağlamayacağı düşüncesindeyiz. Netice itibariyle öğrencilere, zekâtın
nelerden verileceği söz konusu resimlerle iletilmeye çalışılmakla beraber bazılarının bu
konuda yeterince verimli olmadıkları görülmektedir. Zira onların ilgisini çekmeyecek
olan bu resimler onların daha önce günlük yaşantılarında karşılaşmış oldukları nesneleri
içermesinden dolayı çok fazla dikkat çeken bir özellik göstermemektedir.
4.4.2. Zekâtla Öğrencilerde Yardımlaşma Bilincinin Uyandırılması
Yukarıdan beri yaptığımız tespitlerde yer yer söylediğimiz gibi ana metinlerde
zekât veren inananın, yardım etme hususunda fedakârlık yapmaya yüreklendirilip,
paylaşma ve yardımlaşmayı kişiliğinin bir parçası haline getirmesi amaçlanırken, bazı
yardımcı metinlerle de bu durum pekiştirilmeye çalışılmaktadır.
Örneğin, “Hz. Osman ve Cömertlik” (Günay/Yavuz, 1989, 109) isimli okuma
metninde
Hz. Ebu Bekir’in halife olduğu dönemde meydana gelen kıtlıktan ve
Hz. Osman’ın buğday yüklü kervanıyla Şam’a gelip ihtiyaç sahiplerine buğdayı
satmayarak
ücretsiz
dağıtıp
cömertliğin
en
güzel
örneğini
göstermesinden
84
bahsedilmektedir. Bu ve buna benzer yardımcı metinlerle öğrencilerin yardımlaşmada
canlı örneklerle beslendiği görülmektedir. “Fatih’in Kardeşi” isimli metnin konusu ise
Fatih Sultan Mehmet’in karşısına çıkan bir dilenciye yardım etmesidir (Saidoğlu/Çiftçi,
1995, 84).
Bir başka canlandırılmış örnek de “Halamın Umresi” (Gündüz, 2000, 106-108)
ismindeki okuma metnidir. Burada umreye gitmek için biriktirdiği parayı, köyden gelen
ve elverişsiz şartlar altında yaşamını sürdürerek okumaya gayret eden fakir iki
öğrencinin eğitim masraflarına
harcayan bir halanın hikâyesi anlatılmaktadır.
Bunlardan başka çeşitli metinlerle yardımlaşmanın önemi üzerinde durularak öğrenciler
zekâta özendirilmeye çalışılmaktadır (Ünal/Çakır, 2000, 68-69; Aşkar/Er/Kaymaz,
1994, 83-84;). Bütün bu metinlerin ortak amacı geleceğin nesillerini hem düşünceleriyle
hem de duygularıyla yardımlaşma ve paylaşmaya, birlik ve beraberlik içerisinde mutlu
bir şekilde yaşamaya hazırlamaktır. Böylece öğrenciler başkalarına yardımcı olmanın
vereceği mutluluğu hissetmeye doğru itilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca bu hikâyelerden
başka paylaşma ve yardımlaşmayı öğütleyen genelde bilgi ağırlıklı, zekât vermenin
önemini öğrencilere telkinde bulunan yardımcı metinlerin olduğu da görülmektedir
(Dilaver/Şirin/Gündeşli, 1995, 85; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 73; Algül/Çetin/Öcal,
1999, 108; Tanrıverdi, 1997, 92-93). Bunların dışında resimlerle de öğrencilerdeki bu
yardımlaşma duygusunun güçlendirilmesi veya bilinçlendirilmesi üzerinde ısrarla
durulmaktadır. Örneğin; bir ekmeğin iki el tarafından paylaşılması (Hatipoğlu/Çiftçi,
1995, 78; bir kuşun diğer bir kuşa gagasıyla yiyecek getirmesi (Hatipoğlu/Çiftçi, 1995,
79), sınıf ortamında öğrencilere yardımda bulunan bir hayırseverin (Gündüz, 2000,
104) fotoğrafı bu tür resimlerdendir. Bunlar, öğrencilere görsel olarak yardımlaşma
mesajı veren yardımcı unsurlardır. Netice itibariyle zekât konusu işlenirken yardımcı
metinlerin hangi formu olursa olsun öğrencileri inanç yönünden beslemeye çalışarak
ileride zekât verecek duruma geldiklerinde hiç çekinmeden gerektiği gibi davranmaları
hususunda
onlara
telkinde
bulunmaktadır.
Onlar
bu
konuda
çok
yönlü
bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bunlarla beraber bazı yazarlarımızın ders
kitaplarında zekâtı vurgulayan, öğrencileri yüreklendiren veya heveslendiren yardımcı
metinlere yer vermediklerini (Şener/Karmış, 1988) ya da alakasız yardımcı metinlerle
bunu yapmaya çalıştıklarını söylemeliyiz (Saidoğlu/Çiftçi, 1995, 85).
85
4.5. Oruç İbadetinin Benimsetilmesi
İslam’ın önemli ibadetlerinden birisi de, oruç ibadetidir. “Oruç; ağzı, hem
yemeye–içmeye hem de kötü ve yalan söz söylemeye karşı tutmak; gözü, yanlış
görüntülerden uzak tutmak; kulağı, haram kapsamına giren her türlü sese karşı tutmak;
eli, kaba kuvvete ve çalmaya çırpmaya karşı tutmak; zihni, bütün çirkin düşüncelere
karşı tutmaktır. Kısacası bütün organlara oruç tutturmak gerekir” (Özafşar, 2008, 285).
Böylesine dikkat gerektiren bir ibadetin öneminin öğrencilere hissettirilmesi
bakımından yardımcı metinler DKAB kitaplarında kullanılmakta ve bu ibadetin onlara
benimsetilmeye çalışıldığı görülmektedir.
M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz (1994, 74) ile Ü. Günay ve K. Yavuz’un
(1989, 99) ders kitaplarında görülen “Oruç” şiirinde, orucun Müslümanlara farz olduğu
belirtilerek, bu ibadetle inananların dinen olgunlaşıp kalplerini temizlediklerini,
Allah’ın sevgisini gönüllerine yerleştirdiklerini, bunun yanında oruç tutmakla açlığı,
muhtaç olmayı ve muhtaç olanlara yaklaşmayı öğrenmeleri talep edilmektedir. Zira,
“oruçlu fakirin ve ihtiyaç sahiplerinin halini, kendisini başkasının yerine koyarak yani
empati yapmak suretiyle çok daha iyi kavramış olur” (Ahatlı, 2008, 285). Ayrıca bu
şiirle aynı zamanda orucu Allah için tutmak suretiyle O’nun rızasını ve merhametini
kazanma isteği oruçluyu umutlandırmaktadır. Böylece oruçlu, tuttuğu orucuyla Allah’ın
huzuruna O’nun hoşlandığı şekilde ulaşmayı beklemektedir. Burada orucun sadece
Allah’ın rızasını kazanmak için yapıldığını öğrenen öğrenci O’na yaklaşmak ve O’nun
merhametini kazanmak amacıyla oruç tutmasının gerekliliğini kavrayacak, bu ibadeti
içselleştirerek elinden geldiğince gerçekleştirmeye çalışacaktır. Ancak şiirdeki söz
konusu ibadetle iç temizliği yapmalarının ne anlama geldiğini kavramada dördüncü
sınıf öğrencileri güçlük çekebilirler. Onların oruç tutmakla fiziksel anlamdan daha çok
onun hissedilmesini ön planda tutmaları beklenen bir durumdur. O bakımdan
öğrencilere oruçla içselleşmenin önemini hissettirmek öyle kolay olmayabilir. Esasen
bu şiirlerin öğreticilik özelliğinin ön plana geçtiği görülmektedir. Yine de onların
oruçla temiz kalacakları fikrine yaklaşmaları mümkündür. Öğrenciler buradaki iç
temizlik sözünün manevi anlamda kullanıldığını, oruç ibadeti sayesinde inananın
hissettikleri ile ruhi anlamda da sakinleştiğini, iradesini güçlendirerek sabretmeyi
kavradığını, oruçlu kimsenin elini, dilini, gözünü günahlardan uzak tutarak ruhunu
manevi olarak arındırdığını düşünme konusunda fikir yürütecek kapasitede olmaya
86
bilirler. Bu nedenle bu sözün diğer dizelerde açıklandığı bir başka şiir seçilebilirdi. Aynı
amaca hizmet eden başka şiirler de bulunmaktadır(Algül/Çetin/Öcal, 1999, 93) .
Bir başka “Oruç” (Gündüz, 2000, 92) isimli şiirde ise ramazan ayının toplumda
oluşturduğu atmosfer ve dindarlar arasında oluşan manevi havanın zenginliği çeşitli
örneklerle tasvir edilmektedir. Örneğin; inanan kişilerin oruç tuttukları, bu ayın
bağışlanma ayı olduğu, yerin ve göğün manevi olarak aydınlandığı, minarelerde
kandillerin yanıp söndüğü, akşamları iftar açılıp sabahları sahur yemeği yendiği ve
teravilere gidildiği, davulların sahurda çalınıp inananların uyandırıldığı ve bu ibadetin
bir sabır sınavı olduğu vurgulanmaktadır. ‘Bilindiği gibi sabır Allah rızası için
zorluklara ve sıkıntılara göğüs germek katlanmak demektir. İnsan hayatın farklı
zamanlarında çeşitli şartlar ve durumlarla karşılaşabilir. Böyle bir durumda onun engeli
aşabilmesi için sabırla sıkıntılara katlanması gerekmektedir’ (Şentürk, 2005, 50). Bu
şekilde öğrencilere sabır sınavı olan orucun birey için sağlayacağı yarar verilmek
suretiyle onlar ibadete yaklaştırılmaya çalışılmaktadırlar. Yine “Mutluluk Oyunu”
(Tanrıverdi, 1997, 83) şiirinde ise oruç tutmak bir oyuna benzetilerek öğrencilerin
dikkati bu ibadete çekilmeye çalışılıyorsa da burada öğrencilere oruç tutmanın bir oyun
gibi gösterilmesiyle kolayca yapılacak bir ibadet olduğu izlenimi uyandırılmak
istenmektedir. Ancak oruç denemelerine girişen öğrencilerin düşüncelerinde orucun bir
oyun gibi takdim edilmesinin onlara bir şey kazandırmayacağı bu ibadeti denemeleriyle
kısa zamanda ortaya çıkacaktır.
4.5.1. Orucun Gelecek Hayatta Öğrenciler İçin Değeri
Bu ibadetin çocuklar için ileride ne gibi faydalar sağlayacağının onlar tarafından
bilinmesi, bu ibadete verilen önemi arttıracaktır. Oruçla ilgili bir takım bilgilerin
verildiği “Ramazan Ayı ve Oruç” (Şener/Karmış, 1988, 60-61) isimli okuma metninin
bir bölümünde, varlık içinde doğan insanlara yoksul olanların halini hatırlatarak onlara
yardım ellerinin uzatılması, ramazan ayının ve bayramların sevincinin onlarla
paylaşılması
telkini
yapılmaktadır.
Böylece
çocuklara
paylaşma
duygusunu
hissettirerek, gelecekte ihtiyaç sahiplerine gereken yardımı yapmaları hususunda öğüt
verilmektedir. Bu şekilde gelecek nesillerin temsilcileri olan öğrenciler kendilerine
benimsetilmeye çalışılan paylaşma ve yardımlaşma duygularıyla büyüyeceklerdir. Zaten
“oruç, müminin merhamet, şefkat ve yardımlaşma duygularını geliştirerek ona sosyal
yönden daha güçlü bir kişilik kazandırmaktadır” (Şentürk, 2005, 51). Buradan hareketle
87
onlardan, zengin-fakir olsalar da bütün müslümanların eşit olduğu bilincine vararak
birbirleriyle kaynaşmaları, aralarında ayrılık ve bölünmelerin olmaması beklenecektir.
Ayrıca burada geçen ramazan ayında camilerin insanlarla dolup taşması, güzel
seslerle okunan Kur’an ve hatimlerin, cemaatle kılınan namaz ve teravilerin inancı
güçlendirmesi,
gösterilmesi
inananlar arasında dayanışmanın pekişmesi hareketinin çocuklara
ve
onların
inançlarının
şimdiden
pekişip
ileriki
hayatlarında
bilinçlenebilmeleri için orucun insanda uyandırdığı ortak duyguları yaşamaları konusun
da onlara telkinde bulunulmaktadır.
Yine bu konuyla ilgili “Ramazan Orucu” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a,
75) adlı şiirde ramazan ayının insanların yüzünü güldürdüğü, ara bozucu insanların
heveslerinin yok edildiği belirtilerek burada da yukarıdaki şiirlerde görülen telkinler
öğrencilere yapılmaya çalışılmaktadır. Aslında burada bir bakıma orucun manevi
yönden insanları kötülüklerden alıkoyduğu ifade edilmektedir. Nitekim ‘oruç sadece
yeme içmeden kesilmek değil Allah’tan sakınma duygusu ile beraber ruhun
temizlenmesi, göz, dil ve el ile işlenecek olan kötülüklerden uzak durulması anlamına
da gelmektedir’ (Kutub, tarihsiz, 86). Böylece oruç onların içine yerleştirilmeye
çalışılırken aslında bir çok yardımcı metinle asıl metinler desteklenmekle birlikte,
bunların yerine göre aynı şeyleri tekrarlama niteliğini taşıdığını söylemeliyiz. Bunun da
öğrencilerin nazarında bıkkınlığa sebep olabileceğini hatırlatmamız gerekmektedir.
4.5.2. Oruca Heveslendirmede Geleneksel Yaşayış Biçimi
Bazı kitapların bu konuyla ilgili yardımcı metinlerine bakıldığında öğrencilere
geçmiş dönemde yer almış, günümüzde de değişime uğrayarak devam eden bir takım
gelenekler sunulmaktadır. Bu geleneksel yaşayış biçimi öğrencilerin zihinlerinde
canlandırılmak suretiyle onların oruç ibadetine heveslendirilmeye çalışıldıklarını
görmekteyiz.
“Lale’nin İlk Orucu” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 95) adlı okuma parçasında,
mutfakta ilk sahur için hazırlık yapan Lale ile annesi arasındaki genelde bilgi ağırlıklı
olarak yapılan konuşma yer almaktadır. Annesinin telaş içinde hazırlık yaptığını görüp
ramazan ayının geleceğini öğrenen Lale bu ayı davulcuların geceleyin davul çalıp
maniler söyledikleri ay olarak zihnine yerleştirmiştir. Bundaki amacında sahur vaktinde
gece yemeği için halkı uyandırmak olduğunu öğrenmiştir. Burada öğrencilere eski
ramazanlarda davulcuların maniler söyleyerek dolaştıkları olayı verilmektedir. Ama
günümüzle kıyaslama yapacak olan öğrenciler şimdi bunun böyle olmadığını görecekler
88
ve o eski ramazan coşkusunu yaşamayı merak edeceklerdir. Zira günümüzde bu olay,
geleneği yaşatmaktan daha çok para karşılığı yapılan bir meslek halini almıştır. Öyle ki
inanıp oruç tutan insanlar bile neredeyse davulların yasaklanmasını ister hale
gelmişlerdir. Bu nedenle öğrenciler geleneksel davul çalma olayı ile şimdikini
bağdaştırmada güçlük yaşayabilirler. Bunun yanında söz konusu okuma parçası
geleneksel kıyafetleri giymiş gece davul çalan bir adam resmi (Algül/Çetin/Öcal, 1999,
95) ve iftar vakti masanın etrafında toplanmış oruçlarını açmaya hazırlanan ev halkının
yer aldığı bir başka resimle ( Algül/Çetin/Öcal, 1999, 96) desteklenmektedir.
Öğrencilerin, metinde anlatılanları zihinlerinde canlandırmalarına bu resimler yardımcı
olmaktadır. Ev halkının iftar sofrasında oruç açmasını sembolize eden benzer bir
resimle daha (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu’nun, 1999a, 69) karşılaşılmaktadır. Aile
içindeki beraberlik ruhunu vermesi açısından bu resimler önemlidir. Zira görsel olarak
beyine ulaştırılan bilgiler daha etkili ve kalıcı olmaktadır.
Ayrıca “Ramazan Manileri” (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 67) metninde ise eski
ramazanlarda söylenilen manilerden derlemeler yer almaktadır. Öğrenciler geçmiş
ramazanlarda özellikle ramazan davulcularının söylemiş oldukları manileri duymamış
olsalar da sunulan bilgiler doğrultusunda bunu öğrenmektedirler. Burada dikkati çeken
husus yazarların bu metni, dördüncü sınıflar için yazmış oldukları kitapta
(Algül/Çetin/Öcal, 1999, 95) yer alan ramazan davulcusu resmi ile desteklemiş
olmalarıdır. Aynı resmin aynı yazarlar tarafından hem dördüncü , hem de altıncı sınıf
kitaplarında kullanılmış olmaları özellikle altıncı sınıf öğrencileri açısından bu resmin
çekicilik özelliğini yitirmesine yol açacak ve olumlu bir etkilenmede bulunmayacaktır.
Bu nedenle alt sınıf kitapları için seçilen materyallerin üst sınıf kitaplarında
kullanılmaması önemlidir. Yine bunun gibi başka kitaplarda da ramazan manilerinin yer
aldığı görülmektedir (Günay/Yavuz, 1989, 133; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 79; Fığlalı,
1987, 78-79).
Bunlarla beraber bazı yardımcı metinlerde cami minarelerinin arasına asılan
ışıklı süslemelerden oluşan mahya resimlerinin olduğu da tespit
edilmiştir
(Algül/Çetin/Öcal, 1999, 93; Gündüz, 2000, 91; Arışahin/Doğru, 1995a, 77;
Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 74; Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 72; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995,
73; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 68; Tanrıverdi, 1997, 77; Özdemir/Arslan,
1993, 60; Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 86; Tanrıverdi, 2000b, 73). Bazısı aynı, bazısı
farklı yazılardan oluşan bu mahyalar öğrencilerin dikkatini çekmekle beraber onların
içlerinde, ne derece olumlu duygular uyandıracağı tartışmalıdır. Belki de minarelerin
89
renkli ışıklarla süslenmesi geçici bir zaman için öğrencilerin hoşlarına gidecektir, fakat
bununla birlikte her yıl bu mahyalardaki yazıların olduğu gibi tekrarlanmasının
öğrencilerin dikkatlerinin gittikçe dağılmasına neden olabileceğini de söylemeliyiz.
Öğrencilerin ilgilerini sürekli çekebilmek için her yıl ramazanda değişik yazılar ve
içeriklerle mahyaların yenilenmesi ve ertesi ramazan da “acaba bu ramazan yazılar nasıl
olacak?” diye ilgilerinin artmasına destek verilmesi yerinde bir hareket tarzı olacaktır.
Buradan hareketle oruç ibadeti konusunun sonunda bazı kitapların yardımcı metin
yönünden eleştirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Dilaver, Şirin ve Gündeşli’nin ele
almış oldukları kitapta oruç ünitesi sonunda yer alan “Farkında mısın?”(1995, 74) şiiri
ile “Güvercin ile Karınca” (1995, 75) şiiri ana metinle alakasız iki yardımcı metindir.
Şiirlerin ikisinin de bu ünite sonunda verilmesi öğrencilere konuyla ilgili herhangi bir
kazanım sağlamamaktadır. Bu açıdan bakıldığında bunlar boşluk doldurmadan öte bir
role sahip değildir. “Güvercin ile Karınca” şiirinin zekât ünitesi sonunda verilmesi daha
uygun olurdu kanaatindeyiz.
Ayrıca “Ramazan” (Yılmaz / Sarısoy/ Vakkasoğlu, 1999, 72) ile “Ramazan
Orucu” (Yılmaz / Sarısoy/ Vakkasoğlu, 1999, 75) şiirlerine birer sayfa arayla içerik
yönünden aşağı yukarı aynı olduğu halde aynı ünitede yer verilmesi bu kitabın
yazarlarına şüpheyle bakılmasına sebep olmaktadır. Zira aynı amaca hizmet eden iki
şiirin bu kadar yakın arayla yer almaları öğrencilerde usandırıcı bir etki yapacağı gibi
boşluk doldurma çalışmalarını da zihinlere getirip yazarların şüphe altında kalmalarına
neden olacaktır ki bu da ilmi açıdan sakıncalı bir durumdur. Bundan başka bazı yazarlar
ana metinle alakasız bazı resimlere de kitaplarında yer vermişlerdir. Bunlardan biri
“ebru” resmi (Algül/ Çetin/ Öcal 1995, 69) ile güneş ışımasını anımsatan belirsiz bir
resimdir (Hatiboğlu/ Çiftçi, 1995,71). Bunlar, öğrencilere din psikolojik herhangi bir
kazanım sağlamayan gereksiz, boşluk doldurmadan başka bir göreve sahip olmayan
resimlerdir. Bütün bunların dışında konu sonunda sahurun, iftarın, orucun, oruçla ilgili
hangi duaların okunabileceği, iftar duasının nasıl olduğu gibi sadece bilgi ağırlıklı
meselelerin yer aldığı yardımcı metinler de görülmektedir (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 100;
Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 70; Doğru/Arışahin, 1995/8, 81).
4.6. Hac İbadetinin Öğrencilere Yaklaştırılması
4.6.1. Bilgi İle Zihinsel Ve Ruhsal Yapılanma
Hac ibadeti İslam’ın beş şartından biri, hem bedeni, hem de ruhi bir ibadet olup,
bu fiilin gerçekleştirilmesi sırasında bir araya gelen toplulukta, öğrenciler açısından
90
verilen bazı mesajların bulunduğunu düşünmekteyiz. Çünkü “hac, dünyanın her
tarafından gelen Müslümanların aynı amaç için bir araya gelmelerini sağlayan ve
böylece kolektif bilincin oluşmasına imkân veren evrensel bir olaydır” (Erul, 2008,
309). Bununla bağlantılı olarak çocuklara verilmek istenen mesajlar da yeri geldikçe
konuların içerisinde yer alacaktır. Bu bağlamda bakıldığında yardımcı metinlerde hac,
ilk önce onların zihinsel yapılarına işlenmekte, bunun akabinde de manevi olarak bu
inancın yaşanması onlara telkin edilmektedir.
Burada öncelikli olarak bu ibadetin nerede yapıldığı konusunda öğrencilere
harita sunulmak suretiyle görsel bir şekilde buralar onlara öğretilmeye çalışılmaktadır.
Bu haritada (Yavuz/Günay, 1989, 111) kutsal şehirlerin nerelerde bulunduğu
gösterilmekte böylece öğrenciler hacıların buluşma yerlerini harita üzerinde görerek
bilgilendirilmektedirler. Bu da onların hac sırasında yerine getirilen ibadetleri
düşünürken,
nerede
hangi
ibadetin
yapıldığı
konusunda
zihinsel
çıkarımda
bulunmalarına yardımcı olacaktır diye düşünmekteyiz. Fazla psikolojik unsur içermeyen
daha ziyade merak giderici özellik taşıyan bir yardımcı metindir.
Ayrıca bir çok yardımcı metinde de haccın temel şartlarından biri olan tavafın
yapıldığı mekân Kâbe’nin resmi (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 110; Dilaver/Gündeşli/Şirin,
1995,86; Arışahin/Doğru, 1995a, 88) yer almaktadır. Böylece belki de o güne kadar
kutsal olan Kâbe’yi sözde duyan fakat görsel olarak temas etmemiş öğrencilere onun
resmi gösterilmek suretiyle hem onların merakları giderilmekte, hem de psikolojik
olarak
“Allah’ın
evi”
diye
nitelenen
bu
yerden
etkilenmeleri
sağlanmaya
çalışılmaktadır. Çünkü “Kâbe, tevhit dini olan İslam’da Allah’ın bir olmasının önemli
sembollerinden birisidir. Ayrıca O, sayıları milyonlarca olan Müslümanların namazda
yöneldikleri kıble ve mukaddes bir merkezdir. Aynı Allah’a ve Peygambere inanan
insanların aynı kıbleye yönelerek namazlarını kılmaları onlar için manevi bir birlik
ifadesi olduğu gibi birleştirici ve bütünleştirici bir fonksiyon da icra etmektedir. Bu
durum hac ibadetinde daha somut ve belirgin olarak ortaya çıkmaktadır” (Şentürk,
2005, 56-57). Ancak, Kâbe resmine birden fazla yer veren kitapların çokça olması
1
bu
şekilde aynı resimleri görecek olan öğrencilerde bıkkınlık yaratacak ve söz konusu
resimler onlar için sıradanlık etkisi bırakacağı için ilgilerini çekmeyerek onları
1
Algül/Çetin/Öcal, 1995, 59, 78, 81; Günay/Yavuz, 1989, 114, 119; Gündüz, 2000, 111, 115; Ünal/Çakır,
2000, 71, 73; Canbulan, 2000, 107, 110; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999, 87, 88; Hatiboğlu/Çiftçi,
1995, 86, 91
91
incelemeden konuyu işleyeceklerdir. Bu da resimlerin onlar adına yeni bir kazanım
sağlamamasından dolayı gereksiz oldukları düşüncesini zihinlerde oluşturmaktadır.
Bununla birlikte hac ibadetinin farz kılınışı ile ilgili ayete yer veren M. Aşkar,
S. Er ve R. Kaymaz’ın kitabında ayet (1994, 86) verildikten sonra konu anlatılmakta
böylece haccın önemli bir ibadet olduğu Allah’ın sözüyle onlara ulaştırılmaya
çalışılmaktadır. Bu ayet “İnsanları hacca çağır, yürüyerek veya binekler üstünde uzak
yollardan sana gelsinler” (K. 22/27) şeklindedir. Böylece öğrenciler zihinsel ve ruhsal
açıdan zamanı geldiğinde hac yapmaya davet edilmektedir. Haccın farz olduğunu ayetle
öğrenen çocuklar gelecekte durumları uygun olduğunda içlerinde hac yapma isteği
duyacaklardır. Fakat burada ana metni desteklemek için bu ayetin üzerine konmuş olan
Kâbe resmi zor seçilen gereksiz, estetik açıdan bir şey ifade etmeyen, öğrencilere yeni
bir kazanım sağlamayan, verimsiz bir resimdir ( Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 86).
Diğer bir yardımcı metin olan “Hac” (Gündüz, 2000, 12) şiirinde her zenginin
ömründe bir kez hacca gitmesinin farz, tavaf etmenin de bir dua olduğu belirtilerek
suretiyle hacca gidip gelenlerin günahtan arınıp, Kâbe’ye sürülen her yüzün kıyamet
günü ay gibi parlak olacağı ifade edilmektedir. Bu haliyle şiir öğrencilere etki etmeyi
amaçlamaktadır. Zira ileriki hayatında bilerek veya bilmeyerek işleyeceği günahların bu
ibadetin yerine getirilmesinden sonra af olacağını bilmekle onlar psikolojik açıdan
kendilerini rahat hissedeceklerdir. Ayrıca Kâbe’yi tavaf etmenin dua olması da onlarda
bu fiili gerçekleştirme isteği uyandıracak, böylece dua yolu ile isteklerine kavuşma
heyecanı duyacaklardır. Bu şekilde bahsi geçen yardımcı metinler ile hem görsel, hem
de yazınsal olarak öğrencilere bilgiler sunulmakta bu şekilde onların zihinsel ve ruhsal
yönlerine hac ibadeti de eklenmeye gayret edilmektedir.
4.6.2. Hacdaki Yaşayışların Öğrencilerin Zihinlerinde Canlandırılması
İnanan insan hac ibadeti sırasında bir takım davranışları göstererek Allah’a dua
etmekte ve bu hareketleriyle O’nunla konuştuğunu düşünmektedir. İşte bu davranışların
öğrencilere de gösterilerek anlatılması, onların olayları daha iyi kavramalarına ve
bunları henüz hac mekânlarına gitmeden zihinsel olarak düşünmelerine olanak
sağlayacağı inancındayız. Bunun içinde genelde yazı ile ele alınan davranışların,
resimlerden oluşan yardımcı metinlerle de desteklendiği görülmektedir.
‘Hac ibadeti söz konusu olunca Kâbe ve çevresindeki mukaddes yerler merkezi
bir konumda bulunmaktadır. Bu mekânlar peygamberlerin insanları Allah’ın birliğine;
şirkten, hurafe ve batıl inançlardan uzak olan fıtrat dinine çağırdığı; tevhit mücadelesini
92
yaptığı yerler’ (Şentürk, 2005, 56) olması bakımından önem arz etmektedir. Bu
mekânların nereler olduğu ve buralarda nelerin yapıldığına dair öğrencilere bir takım
telkinlerde bulunmayı amaçlayan yardımcı metinlerden ilki
“Hac” (Günay/Yavuz,
1989, 112) isimli şiirdir. Burada; Kâbe’nin çevresinde dönen insanlar güneşin etrafında
dönen yıldızlara benzetilmiştir. Hacda yapılan ibadetlere de yer veren şiirde hacca giden
insanların günahlardan sıyrılarak Allah’a yakınlaşma hissi duydukları belirtilmektedir.
Öğrenciler de ileriki yaşantılarında O’na daha yakın olabilmek için bu ibadeti yapmaya
istek duyacaklardır.
Onlar kendilerine bu şiirde bildirilen tavaf etme, ihram giyme, Arafat’ta vakfeye
durma olaylarını merak ederek buralarda ne yapıldığını, neler hissedildiğini tıpkı
“Zemzem ve Hurma” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 112-113) adlı okuma metninde olduğu
gibi merak edip zihinsel olarak aydınlanmaya çalışacaklardır.
Bu metinde iki
öğrencinin okulda hac konusu işlenirken Kâbe’de tavaf eden yüz binlerce müslümanı
videodan izleyerek bu kalabalıktan etkilendikleri belirtmektedir. O günün akşamı da bu
görevini yapmış olan bir dededen hac ibadetinin yapıldığı yerler hakkında bilgi
edindikleri öğrencilere sunulmaktadır. Bu şekilde onlara zihinsel bakımdan bir takım
yerler kavratılmaya çalışılmaktadır. Burada da Arafat ve Mina’nın nereler olduğu,
burada nelerin yapıldığı, Say’ın ne ifade ettiği gibi bilgilendirme yolu ile öğrencilerin
bu konuda aydınlanmaları amaçlanmaktadır. Genelde bilgi ağırlıklı bir metin olsa da
buradaki dedenin olayları anlatırken ki heyecanını, sevincini ve oralara duyduğu özlemi
onu dinleyen çocuklara yansıtması yer almakta, öğrencilerin de bu metinden ruhsal
olarak etkilenmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu parça çocuklar ve dededen oluşan
bir resimle de (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 112) desteklenmektedir. Söz konusu resim
öğrencilerin ruhsal hayatlarında herhangi bir yeniliğe yol açmayan ve çok gerekli
olmayan bir resimdir.
Ayrıca bu metinlerin dışında oradaki olayları öğrencilerin gözleri önüne seren
bazı resimler de bulunmaktadır. Arafat’ta vakfeye durarak dua eden (Arışahin/Doğru,
1995a, 89; Canbulan, 2000, 108; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 80) ve ihrama giren
(Tanrıverdi, 1997, 97) hacıların görüntülendiği resimlerle öğrencilerin merakları
giderilmeye çalışılmaktadır. Müzdelife’de şeytan taşlama olayını sembolize eden,
Kâbe’de tavafı, Safa ile Merve arasında sa’y ibadetini gösteren resimlere de
rastlanmaktadır (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 81). Bu şekilde bu ibadet esnasında
gerçekleşen olaylar sadece kelimelerle anlatılmayıp görsel olarak da öğrencilere
sunulmuş olmaktadır.
93
Hac sırasında ziyaret edilen mekânlardan olan Medine’deki Peygamber Mescidi
ve Peygamberimizin kabri de öğrencilere resimlerle verilmektedir (Ünal/Çakır/Özkan,
2000b, 37; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 82; Canbulan, 2000, 109; Saidoğlu/Çiftçi, 1995,
87,). Bu yerlerin Müslümanlar için ne kadar önemli olduğunu çevresinden ve
kitaplardan öğrenen çocuklar resimlerini de gördüğü bu mekânlara karşı içlerinde bir
merak ve özlem duygusu ile yetişip ilerde hac yapacak kişilerde bulunması gereken
özelliklere sahip oldukları zaman bu yerleri görmek ve hacı olmak için
hevesleneceklerdir.
4.6.3.Hacda İnananların Allah’a Ve İnsanlara Yakınlaşması
Hac ibadetinin gerçekleştirilmesi esnasında ve sonunda inananların birbirlerine
karşı tutumlarının güzelleşmesi ve Allah’ın rızasının kazanılması için yapılan bir ibadet
olan “Kurban” olayının O’na yakınlaşmada araç olması bazı yardımcı metinlerin
içeriğini oluşturmaktadır. “Dilleri, renkleri, ırkları, ülkeleri, kültürleri, sosyal ve
ekonomik durumları farklı olan milyonlarca Müslüman, aynı inanç ve duygular
içerisinde kardeş olduklarını, bir bütün olduklarını yaşayarak idrak ederler. Bu haliyle
hac
Müslümanlar
arası
etkileşim
ve
iletişim
için
bulunmaz
bir
fırsattır”
(Erul, 2008, 309).
“Hac” (Gündüz, 2000, 112) şiirinde zenci, beyaz, kızıl ve sarı tenli olan bütün
Müslümanların
Kâbe’de
Rablerinin
tek
olmasından
dolayı
birlik
oldukları
vurgulanırken “Leblebi Şekerleri” (Gündüz, 2000, 116) adlı okuma parçasında hacılar
dışı rengarenk fakat tadı aynı olan leblebi şekerlerine benzetilmektedirler. Burada
Afrikalı, Amerikalı, Çinli ve Avustralyalı bütün Müslümanların aynı inancı paylaşıp
Kâbe’de buluştuklarını öğretmen öğrencilere somutlaştırma yöntemi ile sunmaktadır.
İslam kardeşliğinde ırk ve rengin bir öneminin olmadığı, önemli olanın Allah’a inanmak
olduğu vurgulanarak öğrencilerin gelecek yaşantılarında diğer Müslümanlara muhabbet
besleyerek yetişmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır.
Hacda insanların birbirlerine yakınlaşmasının örneğini veren bu yardımcı
metinlerden başka ibadetin sonunda gerçekleştirilen, hacca gitmeyenlerinde kurban
bayramında uygulamış oldukları, inananın Allah’a ulaşma vesilesi sayılan kurban
kesme ibadeti de birkaç yardımcı metinle ana metni destekler mahiyette kitaplarda yer
almaktadır. Bunlardan biri; “Hz. İbrahim’in Adağı” (Dilaver/Gündeşli, 1995, 91) adlı
okuma
parçasıdır.
Burada
kurban
olayının
tarihçesi
anlatılarak
öğrenciler
bilgilendirilmektedir. Hz. İbrahim’in dua ederek kendisine erkek evlat vermesi
94
durumunda onu Allah’a kurban edeceğinin anlatıldığı metinde Hz. İbrahim’in sadakati
ve Hz. İsmail’in de teslimiyeti karşılığında Allah’ın Hz. İsmail yerine kesilmesi için bir
koç gönderdiğinin anlatılmaktadır. Metinin sonunda ise kurbanın kesildikten sonra
fakirlere dağıtılıp komşulara ikram edilmesinin gerekliliği öğrencilere sunulmaktadır.
Böylece Allah’ın insanları bir takım sınavlardan geçirdiği, bunları başarıyla
geçenlerin O’na ulaşacağı, bu bağlamda kurbanın da Allah’a ulaşma yollarından biri
olduğu öğrencilerin zihinlerinde oluşturulmakta ve onlara yetişkin olduklarında bu
ibadeti gerçekleştirmeleri tavsiye edilmektedir. Ailede kurban kesme olayını öğrenen
öğrenciler için gereksiz fakat hazır bulunuşluğu uygun olmayanlar için bir çok kitapta
verilmiş
olan
kurbanlık
koç
resimleri
de
(Algül/Çetin/Öcal,
1999,
118;
Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 90; Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 89; Günay/Yavuz,
1989, 115, 117; Gündüz, 2000, 116; Arışahin/Doğru, 1995a, 92; Algül/Çetin/Öcal,
1995a, 83; Canbulan, 2000, 112) öğrencilere görsel olarak sunulmaktadır.
Zekât ünitesinde olduğu gibi hac ünitesinde de hiçbir yardımcı metne yer
vermeyen Abdülkadir Şener ve Orhan Karmış’ın yazdığı altıncı sınıf (1988) kitabı bu
konuda yetersizdir.
95
IV. BÖLÜM
AHLÂKİ YAŞAYIŞA HAZIRLANIŞI
5.1. Çocuğun Gelecekteki Hayatında Ahlâki Bilincin Uyandırılması
“Ahlâk; kişinin mesuliyet duygusunun gereği olarak yapması ve yapmaması
gereken davranışlar bütünüdür denebilir. Kişinin riayet etme gereği duyduğu kurallar
bütünü veya davranış kuralları olarak da tarif edilebilir” (Şentürk, 2003, 45). “Her
insanın kendine özgü bir ahlâk anlayışı vardır. Bunda kişinin aile ve toplumu, kültürel
birikimi, inandığı din, benimsediği dünya görüşü de etkilidir” (Uyanık, 2008, 229).
Geleceğin emanetçisi olan çocukların okul hayatına yeni başladıkları
dönemlerden itibaren bir takım ahlâki ilkelerle donatılmaları, ileride yaşayacakları
hayatta daha başarılı olmalarını sağlayacak, vatana ve millete faydalı bireyler haline
gelmek suretiyle sağlıklı bir toplumun oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Onlara
kazandırılacak olan dürüstlük, temizlik, çalışkanlık, sorumluluk alma, saygılı, adaletli,
düzenli ve hoşgörülü olma, görgü kurallarına uyma ve misafirperverlik gibi bir çok
değeri kazanmaları hem kendi mutluluklarına hem de toplumun huzurlu olmasına fayda
sağlayacağından dolayı yardımcı metinlerle de ısrarla desteklenerek pekiştirilmesi
gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü ‘ahlâki değerler ortak duygu ve düşüncelerin,
beklenti ve arzuların oluşmasında ve ortak bir kader birliğinin sağlanmasında önemli bir
tesir gücüne sahip olması’ (Yavuz, 1998, 145) bakımından önem arz etmektedir. Ayrıca
“ilk ahlâki duygulardan haya duygusunun çocuğun ahlaki gelişimi için çok önemli
olduğu ortadadır. Zira çocuk bu duyguyla kötüden uzaklaşarak iyiye yönelir. Böylece
davranışlarına çeki düzen vermeye başlar. Eğer bu duygu geliştirilmeyip körleştirilirse
çocukta iyi ve kötü, inanç anlamında günah ve sevabın bir anlamı kalmaz”
(Bilgili, 2005, 53).
İşte bu açılardan önemli olan değerlerin bir çok yardımcı metinde şiir ve
hikâyelerle öğrencilere sunulduğu görülmektedir. Bütün bu ilkeler bir araya gelerek
öğrencilerin ahlâkının güzelleşmesi telkininde bulunup onların ahlaklı olabilmesini
sağlamada görev üstlenmektedir. Ahlâkın önemli olmasına binaen yardımcı metin
olarak Hz. Muhammed’in söylemiş olduğu hadislerin Ü. Günay ve K. Yavuz’un
kitabında (1989, 38) yer aldığı görülmektedir. Bu hadislerde Peygamberimiz, “babaların
çocuklarına güzel terbiye ve edepten daha faydalı bir bağışta bulunamayacakları,
96
Allah’tan sağlık ve güzel ahlâkın dilenmesinin gerekliliği, sirkenin balı bozması gibi
kötü ahlakın da iyiliği bozduğu” konularına işaret edilmekte böylece bu konunun önemi
Peygamberin sözü ile de öğrencilere fark ettirilmeye çalışılmaktadır.
Bununla beraber “okul hayatıyla sosyal çevresi iyice genişleyen çocukta
doğruluk ve dürüstlük gibi kavramlar iyice anlaşılmaya başlanır. O, okulda veya evde
öğrendiklerini sosyal hayatında arkadaşlarıyla pratiğe yansıtmaktadır” (Bilgili, 2005,
116). Bunun gerçekleşebilmesi için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitapları da üstüne
düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışarak birçok yardımcı metinde öğrencilere bu
ilkeler aşılanmaya gayret edilmektedir. Bu nedenle yardımcı metinlerde ahlakın en fazla
üzerinde durulan konusu “dürüstlük” ilkesidir. Bu yardımcı metinlerden ilki
“Doğruluğun Yararı” (Tanrıverdi, 2000a, 104-105), “Kırk Altının Hikâyesi” (Fığlalı,
1987,
45),
“Yalan Söylemeyen
Çocuk” (Tekışık/Kahveci,
2000a,
115-116),
“Doğruluğun Faydası” (Tekin, 2000, 89-90) isimleri altında yer alan ünlü İslam
bilginlerinden Abdülkadir Geylani’nin başından geçen olayların anlatıldığı bir okuma
metnidir. Burada o daha on bir yaşında iken ilim öğrenmek için Bağdat’a yolculuk
yapmaya çıkar ve bulunduğu kervana soyguncular saldırır. Ne var ne yoksa bütün
değerli eşyaları alırlar. Abdülkadir Geylani’ye kendisinde değerli ne bulunduğu
sorulunca da yalana sapmadan kırk altını olduğunu söyler. Soyguncuların lideri niye
doğruyu söylediğini sorunca o, önce Allah’a sonra da annesine yalan söylememe
konusunda söz verdiğini ifade eder. Bunun üzerine lider yaptıklarına pişman olur “şu
küçücük çocuğun yaptığını biz yapamıyoruz” diyerek tövbe eder ve bütün malları
sahiplerine geri verir. Bu şekilde öğrencilerin dürüst davranıp yalan söylememeleri
halinde, kendilerine fayda sağlamıyor gibi görünen olayların hem kendilerine hem de
karşıdakilere faydalı bir hale dönüşebileceğini kavrarlar. Onlara bu yönde telkinde
bulunularaktan Allah’ın emrini yerine getirip ömürlerini dürüst geçirerek kendilerini
rahat ve mutlu hissetmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır.
Ayrıca dürüst olma ile ilgili “Ticaret Ahlakı” (Manaz/Demirbaş, 1996, 98) isimli
okuma metninde de İslam bilginlerinden Ebu Hanife’nin kumaş satıcılığı yaparken
kendisinin yanlışlıkla ortağına kusurlu kumaş göndermesi, ortağın da bunu fark
etmeyerek satmasına değinilmektedir. Bu satıştan gelen parayı gönderip müşteriye iade
etmeye çalışması fakat onu bulamayınca da yine müşteri adına sadaka olarak dağıtması
anlatılmaktadır. Bu sayfada aynı başlık altında yer alan benzer bir metinde de bir
tüccarın dükkanını yeğenine emanet edip namaza gitmesi sırasında 200 liralık malı 400
liraya satın alan müşteriyle cami çıkışında karşılaşarak kumaşını tanıyıp onu aldığı
97
fiyatı öğrenmesi
bunun üzerine de müşteriyi geriye döndürerek
parasının üstünü
vermesi anlatılmaktadır. İşte böylece tarihten bu yana inanan insanların daima dürüst ve
doğru davranışlarda bulunarak başkalarının hakkına göz dikmedikleri mesajı
öğrencilere verilmekte, bu davranışların onlardan da beklendiği iletilmektedir. Benzer
amaçları
ihtiva
eden
başka
yardımcı
metinlerle
de
karşılaşılmaktadır
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 47-49; Tanrıverdi, 2000a, 102-103; Tekin, 2000, 61;
Tanrıverdi, 2000b, 42-43 ).
Bunun dışında ailedeki sevgi ve saygının pekiştirilmesi ve komşuluk ilişkilerine
de önem verilmesi adına yer alan yardımcı metinlerle de öğrencilerin bu konularda
bilinçlendirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu sevgi ve saygının verilmesi ahlaki
gelişim açısından önem arz etmektedir. Çünkü çocuk “kendi büyüklerinden edindiği
deneylere ve dinsel kültürün etkisi sonucu elde ettiği bilgilere uyarak dinsel adet ve
gelenekleri olduğu gibi kabullenip, büyüklerinden elde edecekleri yararları da
düşünerek bazı dinsel davranışları yerine getireceklerdir” (Armaner, 1980, 88). Bunun
gerçekleşebilmesi içinde öğrencilerin içinde bulundukları ortamdaki gerek aile
bireylerini, gerekse komşuları sevmesi ve onlara saygı duyması önemlidir. Zira “çocuk
karşısındaki kişinin reaksiyonlarını dikkate alarak kendi davranışlarını düzenleme ve
verilen problem durumunu düşünerek çözebilme yeteneğine ancak 11-12 yaşlarında
ulaşabilmektedir” (Çağdaş/Seçer, 2002, 110). Bu nedenle söz konusu etkenlerin önemi
yardımcı metinlerde verilmeye çalışılmakla beraber bütün kitapların yeterince konuya
temas etmemelerinden dolayı yetersiz kalındığını düşünmekteyiz. Bu amaçla ele alınan
aile sevgisi, özelliklede bu kurumun direği olan baba sevgisine yönelik yer alan
“Babacığım” (Bilgin, 1993, 100) isimli şiirde, ona karşı duyulan ilgi bir çocuğun
sözleriyle dile getirilmektedir. Onun evin direği olduğu, akşamları eve geldiği vakit
gece de olsa ailenin gündüzmüş gibi hissettiği, aile fertlerinin mutlu olmasının onun
mutluluğuna bağlı olduğu, hep onun sözünü dinlediklerine vurgu yapılarak öğrenciler
içlerinde yaşattıkları baba sevgisini nasıl ifade edeceklerini anlayıp ona olan duygularını
rahatça itiraf edebilme imkânına sahip olurlar. Bu şiir bir baba ve ona sarılan çocuk
resmi ile de desteklenmektedir.
Bununla birlikte ana-baba hakkına önem vermenin gerekliliği öğrencilere bir
dedenin başından geçen örneğin verilmesi
ve
merhamet duygularının harekete
geçirilmesi suretiyle sunulmaktadır. “Tahta Çanaklar” (Günay/Yavuz, 1989, 124-125)
isimli okuma parçasında bir dedenin çeşitli sakarlıklar yapmasından dolayı oğlu ve
gelini tarafından azarlanması, yüzüne bile ondan bıktıklarını söylemeleri ve sofrada
98
yanlışlıkla yemek tabağını kırmasından dolayı yemeğini odasında tahta çanaklarla
yemeye mahkum edildiği belirtilmektedir. Bunları gören ve dedesini çok seven torunu
Aliş de bir gün bıçağı ile tahtaları yontmaya uğraşırken anne ve babası ne yaptığını
merak edip sorunca o da ileride yaşlandıkları zaman yemek yedirmek için tahtadan
çanak yaptığını söyler. Bu durum karşısında anne ve baba kendilerini birden dedenin
yerine koyup yaşlandıklarını düşünürler ve yaptıklarına pişman olup babalarından özür
dilerler. Bu şekilde öğrencileri vicdani yönden uyarmayı amaçlayan bu yardımcı metin
ile kendilerinin de günün birinde yaşlanacakları hatırlatılarak ana-babaları onlara ihtiyaç
duydukları zaman onlara yardımcı olmaları telkini yapılmaktadır.
Bunların
dışında
komşuluk
ilişkilerinin
yer
aldığı
okuma
metninde
(Yavuz/Günay, 1989, 134-135) Fatih Sultan Mehmet döneminde geçen bir olay
öğrencilere sunulmaktadır. O, kılık değiştirerek halkının içinde gezindiği bir gün
esnafın birinin dükkanına alış veriş için girer ve ondan yağ alır. Sonra balı olup
olmadığını sorar. Esnaf balının olduğunu söylemekle birlikte onu da yan taraftaki esnaf
komşusundan almasını önerir. Zira onun iki gündür bir şey satamadığını, kendisinin ise
günlük kazancını sağladığını da ekler. Bunu duyan padişah çok duygulanır ve halkının
böyle güzel ve üstün ahlaklı olmayı devam ettirdikleri sürece devletin de başarıdan
başarıya koşacağını söyler. Öğrenciler buradaki fedakârlığı görüp kendilerinin de ileride
öyle olmalarının gerekliliğini fark edecekler ve bu bilinçle yetişeceklerdir. Fakat sadece
bu metni okuyup söz konusu bilincin yerleşmesini beklemek yetersizdir. Çünkü onların
yanında yetiştikleri kimselerden etkilenebilecekleri için bu şahıslarında komşularına
karşı fedakârlık gösterdiklerini görmeleri gerektiğini düşünmekteyiz. Zira “çocuğa ideal
davranış biçimini öğretip, nasıl olsa anlamaz diyerek, kendileri rahat ettikleri başka
davranış biçimini devam ettirenler, çocukların bu durumu fark edip geriye doğru
bağlantı kurabildiklerini göreceklerdir. Çocuklara genelde hep ideal davranışlar
öğretilmekte, onlar bu öğrendiklerini çevrelerinde bulamayınca büyüklere olan
güvenlerini kaybetmektedirler” (Bilgin, 1987, 75). Bu nedenle yardımcı metinlerin de
bunları gözeterek seçilmesi ve gerektiğinde büyüklere uyarı niteliğinde sözcüklere yer
verilmesi önemlidir.
Bundan farklı olarak yine Sultan Fatih döneminde geçen “Öğretmene Saygı”
isimli metinde İstanbul’a ilk girişinde halk çiçeklerle onu karşılar. Etrafında hocaları
bulunmaktadır. Halk padişahın, Fatih’in hocası Akşemseddin olduğunu düşünerek
çiçekleri ona doğru götürürler. Fakat hocası Fatih’i göstererek padişahın o olduğunu
ifade
etmeye
çalışırken,
Sultan
Mehmet
hocalarına
kıymet
verdiğini
99
“Sultan Mehmet’im ama o benim hocamdır” deyip, halkı ona yönlendirerek gösterir. Bu
şekilde padişah olmuş bir kişinin bile öğretmenini kendinden önde tutması olayı
çocukların örnek davranışı benimsemeleri için sunulmaktadır.
Öğrencilerin günlük yaşantısında kazanmaları gereken bir takım alışkanlıklar da
vardır. Temiz, tertipli ve düzenli olmak bunlardandır. Temizlik konusunda “Allah
temizlenenleri sever” (K. 9/108) buyrulmakta ve yardımcı metin olarak bu ayet bir
kitapta yer almaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a,
122). Bu konu hakkında olan
“Temizlik” (Tanrıverdi, 2000a, 97) adlı şiirde ağaçların, çiçeklerin temiz olmasından
kedi, köpek ve kaplanların kendilerini temizleme şekillerinden bahsederek gözlem yolu
ile bazı öğrencilerin de tanıdıkları bu yöntemle söz konusu hayvanlardan örnek
verilmek suretiyle onlarında temizlenme davranışından geri kalmamaları tavsiye
edilmektedir. Sağlıklı bir şekilde yaşama isteği, dinin temizliği emrettiği, temiz olan bir
milletin çocuklarına diğer bütün milletlerin saygı duyacağı ifadeleriyle bu davranışı
yapma isteği kamçılanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca bu yardımcı metin sınıfta çöp
kovasına kalem tıraşıyla kalem açan bir kız öğrenci resmi ile de desteklenmektedir.
Bununla beraber “Temiz Gitmeli” (Demirbaş/Manaz, 1996, 88) şiirinde ise manevi
temizlikten bahsedilerek insanın ömür boyu yapacağı iyiliklerle Allah’ın huzuruna
temiz bir şekilde çıkacağı, başkalarının hakkına el koymadan, kimsenin bedduasını
almadan, günahlardan uzak durarak Yaratıcının huzuruna temiz bir şekilde çıkması
tavsiye edilmektedir. Bu şekilde çocuklara maddi temizliğin yanında bir de manevi
temizliğin olduğu kavratılmaya çalışılmaktadır. Bahsedilen konularda da duyarlı olup
Hakk’ın yanına temiz çıkmaları önerilmektedir.
Yine “Sağlık” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 115) adlı şiirde de kirliliği kimsenin
sevmediği, temiz giyinenlere herkesin saygı duyacağı, mikrop saçan yerlere
gidilmemesi, çevrenin kirletilmemesi konularında öğütler verilirken, gurur, kibir, yalan
gibi kötü huylarında manevi olarak kalbi kirleteceği belirtilerek öğrencilere çevrelerini
ve bedenlerini temiz tutmaları, böyle yaparlarsa sağlıklı olacakları tavsiyesinde
bulunulmaktadır. Ayrıca bütün bunlarla beraber “Temizlik Müslümanlıktan Gelir”
(Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 100-101) isimli okuma parçasında soru cevap şeklinde yer
alan temizlik konusu, çeşitleri bakımından ele alınmıştır. Kalp, dil, beden, ev, yeme,
içme ve iş temizliğinin ne olduğu konusunda öğrenciler bilinçlendirilmeye
çalışılmaktadır. Bu şekilde öğrencilerin, hem maddi hem de manevi temizliğe
örneklerin verilmesi suretiyle anlama kolaylığı yaşarlarken bunları yaşantılarına da
yansıtma çabası içerisine girecekleri düşüncesindeyiz.
100
Diğer taraftan tertipli ve düzenli olmayla ilgili yer alan yardımcı metinlerle de
öğrencilere bu alışkanlığın benimsetilmesi için gayret edilmektedir. Burada onlara
günlük hayatın akışı içerisinde tertipli ve düzenli oldukları takdirde işlerinin
kolaylaşacağı ve gelecekte birer yetişkin oldukları zaman kazandıkları bu alışkanlığın
faydasını
görecekleri
mesajı
verilmektedir
(Demirbaş/Manaz,
1996,
87-88;
Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 109).
Ayrıca öğrencilerin tabiat ve diğer canlı varlıklarla kuracakları duygusal bağı
harekete geçirmek için yardımcı metinlerin kullanıldığını da tespit etmiş bulunuyoruz.
“Hayvanlara Acıyın” (Günay/Yavuz, 1989, 142) isimli metinde Hz. Muhammed’in
anlattığı örnek olayla hayvanlara acıma duygusu çocuklara aşılanmaya çalışılmaktadır.
Vakti zamanında günahkar olarak bilinen bir adam kırda susamış bir köpek görür.
Köpeğin susuzluktan dolayı verdiği tepkiler ondaki merhamet duygularını canlandırır.
Zor şartlar içinde ipi olmayan bir kuyuya inerek bir kaba su koyup dişleriyle bu kabı
taşır ve hayvana suyunu içirir. Yaptığı bu davranıştan dolayı Allah’ın onu affettiği
belirtilerek öğrencilere de kendilerinin ahiret yurdunda sıkıntıya düşmemeleri için
yeryüzündeki merhametli olmaları tavsiye edilmektedir.
Bununla birlikte öğrencilerin doğa sevgisiyle büyümelerini amaçlayan yardımcı
metin ise “Yaşlı Dedenin Meyve Veren Fidanı” (Yavuz/Günay, 1989, 143) adını
taşımaktadır. Burada bir padişah, titrek elleriyle fidan dikmek için uğraşan bir ihtiyar
görür ve ona “bir ayağın çukurda, iki günlük ömrün kalmış sen daha fidan dikmeye
uğraşıyorsun. Bu fidan ağaç olacak sende meyvesini yiyeceksin öyle mi?” diyerek
çıkışır. Bu sözler üzerine ihtiyar kendilerinden öncekilerin şu anda var olan ağaçları
dikmiş olduklarını şimdi bunlardan meyve yediklerini kendilerinden sonrakilerinde
ileride şimdi dikilen fidanların meyvelerini yiyeceklerini hatırlatır. İhtiyarın cevabını
beğenen padişah ona bir kese altın verir. İhtiyarda kinayeli bir şekilde “bizim fidan
şimdiden meyve vermeye başladı” der. Böylece bunun, öğrencilerin bencillik
duygularından arınıp gelecek nesilleri düşünmelerini,
ağaç sevgisi ile dolmalarını
sağlamaya çalışan bir metin olduğu görülmektedir. Bu şekilde gelecek adına dikilen her
fidanın kendilerine olmasa dahi çocuklarına ve torunlarına faydası olacağını fark edecek
olan öğrencilerin fidan dikme konusunda istekli olmaları sağlanmaya gayret
edilmektedir.
Orman sevgisine yönelik bir diğer yardımcı metinde A. Şener ve O. Karmış’ın
kitabında yer almaktadır. “Ormanların Dilinden” (1988, 89) isimli bu şiirde Anadolu,
insana benzetilerek ormanların yok olmasından dolayı onun kıraç kaldığı ve beynini
101
güneşin yaktığı, yeşilliklerin yok olup suların kuruduğu, ormanların yerinde bozkırların
olduğu, ormanı korucunun değil yurt sevgisiyle ve inançla dolu yüreklerin koruyacağı
belirtilmekte ve orman dile gelerek öğrencilere öğüt vermektedir. Orman olmadan
yurtta barınılamayacağı, onu yok eden kişinin düşmanın dostu olduğu, saadet kaynağı
olmasının yanında savaşta da barışta da yurdun dayanağı olarak kabul edildiği ifade
edilmektedir. Bu metin ormanların önemini öğrencilerin zihinlerinde kavratmaya
yönelik bir çalışmadır.
Bütün bunların dışında öğrencileri ahlaki yönden beslemeye yönelik çeşitli
konularda da yardımcı metinler yer almaktadır. Örneğin; onlara bir takım görgü
kurallarını
benimsetmeyi
hedefleyen
(Gündüz/Gülle/Kaya,
1993a,
121-122;
Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 108; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 109-110), öğrencilerin
hoşgörülü ve misafirperver olmalarını sağlamaya yönelik yazılan (Tanrıverdi, 2000b,
52-53; Çelebi/Bebek/Bozkurt, 1994, 30; Özdemir/Arslan, 1993, 80; Bilgin, 1993, 93),
tutumlu olup israftan ve savurganlıktan kaçınmayı öğütleyen yardımcı metinler
(Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 104; Hatipoğlu/Çiftçi ,1995, 110) bunlardandır. Geleceğin
emanet edileceği çocukların sağlıklı bir toplum oluşturmaları adına benimsemeleri
istenen bu ahlaki ilkeler bir takım örnek olaylarla bu şekilde DKAB kitaplarında onlara
sunulmaktadır.
5.2. Milli Değerlerle Çocuğun Dini ve Ahlaki Gelişimine Katkı Sağlama
Öğrencilere milli ve manevi değerlerin verilmesinin onların ahlaki gelişimine
önemli katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz. Tarihte yaşantılarıyla kendilerine örnek olan
atalarının çeşitli okuma parçalarıyla hayatlarını öğrenen çocuklar bu yardımcı metinlerle
manevi yönden etkilenmeye çalışılmaktadır. Burada ecdadının adaletli, yardımsever,
inancın verdiği cesarete sahip oluşlarını, düşmanı dahi olsa gösterdikleri merhamet
örneklerini yardımcı metinlerle kavramaya çalışan öğrenciden onları kendisine örnek
alarak ahlaki yaşayışını bu şekilde düzenlemesi beklenmektedir.
Bu
yardımcı
metinlerden
ilki
olan,
“Türk’ün
Yardımseverliği”
(Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 64) adlı okuma parçasında Çanakkale savaşı sırasında Türk
siperleriyle düşman siperleri arasında kalan düşman subayının, Türk askeri tarafından
savaş devam ediyor olduğu halde düşman siperlerinin önüne taşınması olayına
değinilmektedir. Yine benzer bir yardımcı metinin konusunu mayına çarpması sonucu
batan bir gemiden karaya çıkan düşman askerinin Türk askeri tarafından yaralarının
sarılması oluşturmaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 107). Her iki metinde de
102
öğrenciler atalarının düşman askeri dahi olsa esir düştüklerinde veya yaralı oldukları
zaman kendilerinde bulunan merhametle onlara iyi davrandıkları gösterilmek suretiyle
çocukların da bu bilinçle yetiştirilmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak böylesi bir
merhametin nereden kaynaklandığını da yardımcı metinlerde görmek söz konusu
değildir. Sonuçta bu merhametin yoğunluğunun bu kadar çok olmasının sebebi olarak
dini duyguyu ve Allah inancını öğretmeninden öğrenecek olan çocuklardan böyle bir
durumla karşılaştıklarında ataları gibi davranmaları talep edilmektedir.
Diğer taraftan öğrencilere verilmeye çalışılan adalet duygusunun örneğini
oluşturan “Yavuz’un İlahi Adalet Endişesi” (Çelebi/Bebek/Bozkurt, 1994, 121) isimli
okuma metninde padişah olmasına rağmen Yavuz Sultan Selim’in bile Allah inancından
kaynaklanan bir adalet duygusuna sahip olduğu vurgulanmaktadır. Burada padişahın
aldığı bir karardan dolayı müftü tarafından uyarılması, kendi emrine muhalefet eden bu
adama kızması, kızdığı halde müftünün padişahın bu kararının ahiretle ilgili olduğu ve
uygulaması halinde ilahi cezaya çarptırılacağını söyleyerek onu vazgeçirmesi konu
edilmektedir. Bu şekliyle padişah din adamının tavsiyesine uyarak adaletsizlik
yapmaktan kurtulur. Böylece adaleti devlet başkanlarının ve bütün insanların daima
gözetmesi gerektiği, öğrencilerin de kendilerine bu şekilde çeki düzen vermelerinin
önemli olduğu mesajı onlara iletilmeye çalışılmaktadır.
Yine öğrencilere ecdadının adil davranış örneğinin verilerek onların da böyle
olmalarının tavsiye edildiği “Türk Askeri” (Demirbaş/Manaz, 1996, 119) ve “Türk
Adaleti” (Demirbaş/Manaz, 1996, 119) isimli iki yardımcı metinde de Türk askerinin
fethe giderken geçtikleri yollar üzerinde bulunan bağlardan bahçelerden çeşitli meyveler
aldıkları ve yerine keselerle altın bıraktıkları belirtilmektedir. Ayrıca Yavuz’un Mısır’ı
fethetmek üzere yola çıkması sırasında uğradıkları yerlerdeki meyvelerden hiçbir
askerinin üstünde bulunmayışının onu memnun etmesi olayı konu edilmektedir. Zira
yardımcı metinlerin duyarlı olan öğrencilerin atalarına olan saygısını arttırıcı ve onların
davranışlarını benimsetici bir rol oynamaya çalıştıkları görülmektedir. Ayrıca atalarının
sahip oldukları güzel ahlaki ve manevi özelliklerinden gurur duymalarını teşvik edici bir
metnin de burada yer aldığı tespit edilmiştir (Arışahin/Doğru, 1995b, 78). Bunlara
benzer başka metinler de bulunmaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 121-122;
Arışahin/Doğru, 1995c, 148-150; Bilgin, 1993, 120) .
103
5.2.1. Vatanın Dini İnanç ve Yaşayış İçin Önemi
Yurt savunmasının önemli olduğunu ifade etmeye yönelik olan “Şehitlik ve
Gazilik” (Tekin, 2000, 100-101) isimli okuma metninde Romalıların Hıristiyan
kabilelerle
beraber
Medine’ye
saldırmak
için
harekete
geçmesi
üzerine
Peygamberimizin zengin fakir bütün Müslümanları malları ve canlarıyla savaşa
çağırması anlatılmaktadır. Vatan savunmasının söz konusu olduğu zamanlarda tüm
Müslümanların yediden yetmişe birbirleriyle yarışarak savaşa destek verdikleri ifade
edilen bu metinle öğrencilere Peygamberimizin bile savaşarak halkını ve ülkesini
koruduğu iletilmekte, bunun sonunda da gazilik ve şehitlik mertebelerinin bulunduğu
telkin edilmektedir. Bu şekilde “Şehitlik” ve “Gazilik” tabirleri ana metinde yer almakta
ve yurt savunmasının önemi Hz. Muhammed’in örnek hayatıyla da ortaya konularak
öğrenciler bu yönde teşvik edilmeye çalışılmaktadır.
Yine vatana olan sevginin onun övülmesi yolu ile dile getirildiği “Anadolu”
((Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 93), “Vatan Sevgisi” ( Tanrıverdi, 2000a, 110), “Güzel
Yurdum” (Tanrıverdi, 2000b, 96) isimli şiirlerde genel olarak Türk milletinin
Anadolu’da doğup büyüdüğü, gazilerin buralardan gelip geçtiği ve onun pınarlarından
abdest aldıkları, burasının erenlerin durağı olduğu, taşının toprağının kıymetli olduğu,
bu vatanda dört mevsimin yaşandığı, içinde doğal güzellikleri barındırdığından dolayı
bütün milletlerin gözünün buralarda olduğu, onun güzelliklerinin cennete benzetildiği,
üzerinde kurulan yuvaların huzurlu, gelinlerin damatların mutlu, ormanlarının,
ırmaklarının, denizlerinin güzel, kadın ve kızlarının çalışkan olduğu öğrencilere ifade
edilmek
suretiyle onların gönüllerinde vatan sevgisi oluşturulup
bu
duygu
pekiştirilmeye gayret edilmektedir. Ayrıca vatanın sadece üstündeki güzelliklerden
dolayı sevilmesi gerektiği mesajı verilmek suretiyle onların zihinlerinin yeterince
aydınlatılamadığı düşüncesindeyiz. Zira yardımcı metinlerde dini inancın özgürce
yaşanılabileceği yer olan vatanın bu özelliğinden dolayı da sevilip korunmasının
gerekliliği belirtilmemektedir. Bu nedenle onların eksik kaldığı kanısındayız. Bu açıdan
bakıldığında yardımcı metinlerin öğrencilere milli şuuru vermekle beraber manevi şuuru
oluşturmada yetersiz kaldıklarını da söylemeliyiz. Bu özellikte başka yardımcı
metinlerle de karşılaşılmaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 89-90; Şener/Karmış,
1988, 103; Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 118)
Ayrıca “Bu Vatan Kimin” isimli şiirde ise (Demirbaş/Manaz, 1996, 112;
Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 98; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 131) vatanın sahibi olarak
104
sıradağlar gibi dizilmiş bir vaziyette onu koruyan, yolunda evini barkını, canını veren,
ardında kalan sevdiklerini düşünmeden şimşek misali hızlı, sel gibi coşkulu bir şekilde
onu savunmaya giden, alnından vurulup kara toprağa giren insanlar gösterilmektedir.
Bu şekilde öğrencilerin verilen cevaplardan etkilenmeleri sağlanmaya çalışılmakta ve
onlara vatan sevgisinin yapılacak fedakârlıklarla ölçüleceği bilinci kazandırılmaya
gayret edilmektedir. Böylece, yetişen genç neslin ülkesini ve milletini savunmada istekli
olmaları temin edilmeye çalışılmaktadır.
Diğer taraftan ecdadın cesaretine ve kahramanlığına örnek olan bir başka
yardımcı metin de Alparslan’ın Malazgirt savaşıyla Türklere Anadolu’nun kapılarını
açıp burayı yurt edinmesi sırasında Bizans imparatoru Romen Diyojen ile aralarında
geçen konuşmanın yer aldığı şiir ve okuma metinleridir (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b,
130; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 83-85; Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 99-100;
Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 83-84).
Bütün bunların dışında DKAB kitaplarında bayrağa duyulan sevgi ve saygının
anlatıldığı şiir ve okuma parçalarının da olduğu görülmektedir (Şener/Karmış, 1988, 90;
Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 104; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 101; Algül/Çetin/Öcal,
1995c, 100; Arışahin/Doğru, 1995c, 108). Bayrak sevgisinin Peygamber Efendimiz
döneminden beri var olduğunu anlatan “Bayrak Sevgisi ve Cafer-i Tayyar” (Bilgin,
1993, 113) isimli okuma metninde Hz. Muhammed İslam’a davet için gönderdiği bir
elçisinin gönderdiği topluluk tarafından öldürülmesi üzerine onlara karşı ordu hazırlar
ve kumandanlığına da manevi oğlu Zeyd’i tayin eder. Bayrağı ona kendi elleriyle
teslim ettikten sonra Zeyd’in şehit olması halinde onu kimin alacağını, alacak kişinin de
şehit olması durumunda kimin alacağını bayrağın yere düşmemesi için tespit eder. Zeyd
şehit olunca bayrağı alan Cafer-i Tayyar’ın da fena bir şekilde şehit edilmesine rağmen
bayrağı elinden hiç bırakmaması öğrencilere bayrağa dolayısı ile bağımsızlığa ne kadar
değer verildiğini göstermesi açısından güzel bir örnektir. Ayrıca bir çok kitapta yer alan
“Bayrak” (Tanrıverdi, 2000a, 122; Demirbaş/Manaz, 1996, 118; Fığlalı, 1987, 91;
Tekin, 2000, 105; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 103) isimli, şiirde de bayrağın mavi
gök yüzünü süslediği, herkesin onu sevdiği ve bundan dolayı ona kötülük yapmak
isteyenlere iyi gözle bakılmayacağı, onun dalgalandığı yerde korku ve kederin
bulunmadığı, sabah olmasa bile onun ay ve yıldızının her yeri aydınlatacağı, karlı
dağlarda manevi olarak onun kırmızılığının ateşe benzetilmesi suretiyle ısınılıp, kurak
çöllerde gölgesinde serinlendiği belirtilerek ona duyulan sevginin öğrencilere de
yansıması arzu edilmektedir. Böylece bu sevgi ile büyüyecek olan öğrenciler, gelecek
105
yaşantılarında bağımsızlığın tehlikede olduğu durumlarda özgürlüğün sembolü olan
bayrağı koruma adına kendilerinde güç bulacaklardır. Bu yardımcı metinlerde yer alan
amaç onlarda bu gücün oluşmasını sağlamaktır.
Bunlarla birlikte kahramanlık öykülerinin anlatıldığı bir çok yardımcı metin ve
şiirlerde de öğrencilerin dikkati vatan sevgisinin kutsallığına çekilmeye çalışılmakta, bu
şekilde onlara atalarının çok zor şartlar altında bu vatanı kurtararak kendilerine emanet
ettikleri vurgulanmak suretiyle bazı hikâyelerin etkileyiciliği kullanılarak onlar milli ve
manevi
yönden
kuvvetlendirilmeye
çalışılmaktadır.
“Kınalı
Mehmet”
(Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 104-105) isimli okuma metninde Mehmet adındaki bir
askere eline kına yakılmasından sonra “kınalı” lakabının verilmesi ve bu kınanın sebebi
anlatılmaktadır. O sebebini annesine mektupla sormuş; kocasına kurban olup ona bağlı
kalsın diye gelinlik kızlara, Allah’a kurban olsun diye kurbanlık koyunlara, vatana
kurban olsun diye de askere giden gençlere kına yakıldığını öğrenmiştir. Netice
itibarıyla öğrencilere milli kültürlerinde var olan fedakârlığı bu hikâye ile benimsetmek
suretiyle onlarında gün geldiğinde böyle bir tutum sergilemeleri istenmektedir.
Ayrıca
kahramanlık
hikâyesi
anlatılan
bir
diğer
kişi
“Öksüz
Ali”
(Arışahin/Doğru, 1995c, 101) isimli okuma metninde yer almaktadır. Burada da savaşta
askere su taşıyan Ali’nin Mehmetçiğin elindeki bayrağı yere düşürmemek için kendini
feda edişi söz konusudur. Benzer bir yardımcı metinde de annesi ordu için cephane
taşırken yanında yürüyen çocuğunun vurulması karşısında önce cephaneyi emniyet
altına alıp sonra çocuğuyla ilgilenmesi anlatılmaktadır(Tekışık/Kahveci, 2000a, 135137). Bir annenin bile vatanına karşı fedakârlığı çocukların gözleri önüne serilmekte, bu
bilinç onlara da yerleştirilmeye gayret edilmektedir.
Ayrıca düşman askerini sargı yerine doğru götürmeye çalışırken ateş altında
şehit olan Durmuş Çavuş’un (Şener/Karmış, 1988, 95-967), 1877 Osmanlı-Rus
savaşında cephede korkusuzca mücadele veren Nene Hatun’un (Ünal/Çakır/Özkan,
2000a, 84-85), İstanbul’un fethi sırasında gövdesine birçok ok saplanmasına rağmen
burçlara Türk bayrağını diken Ulubatlı Hasan’ın (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 84)
kahramanlıklarının yer aldığı yardımcı metinlerle de karşılaşılmaktadır. Bunların
dışında konu ile ilgili bir çok kitapta fazlasıyla şiir ve okuma parçasının olduğu da tespit
edilmiştir 1
1
Bilgin, 1993, 124-126, 134-135; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 101-102, 113; Tanrıverdi, 1996, 80;
Fığlalı, 1987, 92; Ünal/Çakır/Özkan, 2000, 108; Algül/Çetin/Öcal, 1995, 104; Gündüz/Gülle/Kaya,
106
5.2.2. Atatürk’ün Din Anlayışının Öğrencilere Etkisi
Türk milletinin örnek aldığı en büyük şahsiyetlerden biri olan, vatanın
kurtarıcısı, ulu önder Atatürk çocukların model alacağı bir kişiliktir. Bu nedenle onun
din hakkındaki görüş ve düşüncelerinin de mevcut kitaplarda yer alması onları dini
inanca heveslendirme bakımından önem arz etmektedir. “Atatürk’ün Peygamberimize
Olan Hayranlığı” (Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 39-40) isimli yardımcı metinde İslam
düşmanı olan insanlar tarafından Peygamberimiz aleyhinde yazılan bir kitabın Atatürk
tarafından onaylanmamasına, Bedir savaşı sırasında bir avuç müslümanla kalabalık ve
zengin Kureyş ordusunu yenmesinin fani insanların yapacağı bir şey olamayacağı
belirtmesine ve bunun onun peygamberliğinin delillerinden olduğunu söylemesine yer
verilmektedir. Bu şekilde okullarda sürekli olarak işlenen Atatürk sevgi ve saygısı
kullanılmak suretiyle onun konu ile ilgili görüşlerine yer verilip öğrencilerin de bu
konuda onun düşüncesine sahip olmaları arzu edilmektedir.
Yine Atatürk’ün Peygamberimizi övmesi ile ilgili olan yardımcı metinde
(Arışahin/Doğru, 1995c, 35; Tekışık/Kahveci, 2000a, 95-96) “dünyanın en büyük insanı
kimdir?” sorusuna yöneltilen cevaplar yer almaktadır. Çevresindekilerin tarihteki bütün
ünlü insanların adını söylemeleri karşısında her birinin cevabına “hayır” diyen Atatürk
en büyük insanın Hz. Muhammed olduğunu, çünkü Allah’tan sonra günde beş vakit
ismi en çok söylenen kimsenin o olduğunu belirtmektedir. Bu şekilde Atatürk’ün
sevgisiyle dolu olmaları umulan çocuklar onun görüşleriyle yönlendirilmek suretiyle
Peygamber sevgisine itilmeye çalışılmaktadırlar.
Ayrıca “Atatürk’ün Balıkesir Paşa Camii’ndeki Hutbesinden” isimli yardımcı
metinde o, Allah’ı överek Hz. Muhammed’in gerçekten dini bildirmekle görevli,
camilerin sadece ahiret işleri için değil dünya işleri için de ne lazım geldiğini düşünüp
kararlaştırma yerleri olduğunu vurgulayarak buralarda hutbelerin tamamen Türkçe ve
zamanın ihtiyaçlarına uygun olmasının gerekliliğini belirtip insanları uyarmaktadır
(Demirbaş/Manaz, 1996, 81; Tanrıverdi, 1996, 100). Burada konuyu okuyan
öğrencilerden ileride böyle bir görevi üstlendiği zaman onun tavsiyelerine uymaya
çalışmaları ve burada yapılacak olan görevin bilincinde olmaları istenmektedir.
Bunların dışında Atatürk’ün ‘Türk Milleti’nin dindar olması gerektiğini, gerçeğe nasıl
inanıyorsa dinine de öyle inandığı, dinimizin akla aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey
1993b, 95; Tekışık/Kahveci, 2000, 126, 129; Tanrıverdi, 2000a, 120-121; Demirbaş/Manaz, 1996, 117118; Tanrıverdi, 2000b, 117; Tekin, 2000, 93, 97, 103, 107; Özdemir/Arslan, 1993, 90
107
ihtiva etmediği’ sözünün yer aldığı bir metinin olduğu da tespit edilmiştir
(Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 113).
Ana ve yardımcı metinlerin bazıları yer yer Atatürk’ün ve arkadaşlarının dua
eden
resimleri
ile
de
desteklenmektedir
(Ünal/Çakır/Özkan,
2000a,
56;
Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 111; Tekin, 2000, 68; Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 116;
Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 107). Bunlarla da öğrencilerin onun dua ediş
şeklinden etkilenmeleri umulmaktadır. Ayrıca kurtuluş savaşı ve sonucunda millet
meclisinin açılışı ile tam bağımsızlığın ilan edilişi dolayısıyla duanın kaçınılmaz
olduğunu hissedecek olan öğrencilerde kendi yaşantılarında dua etmeleri gereken
zamanlar olacağını da düşünebileceklerdir.
108
SONUÇ
DKAB kitaplarında yer alan yardımcı metinlerin öğrencilerin dini inancının
uyanıp bilinçlenmesi ve yönlendirilmesinde belirli katkıları olduğunu tespit etmiş
bulunuyoruz. Buradan yola çıkarak biz mevcut kitaplarda yer alan yardımcı metinlerin
onların dini yaşantılarına katkı sağladıklarını belirlemiş olduk.
Bunlar yapılırken söz konusu metinlerin başta Allah inancı olmak üzere diğer
inanç esaslarını besleyici bir nitelik taşıdıkları tespit edilmiştir. Öncelikle Allah
inancının zihinlere yerleştirilmesi sırasında O’nun bazı özelliklerinin öğrencilere
sağlayacağı faydalar belirtilerek bilgilendirme yöntemi ile sunulmaktadır. Ayrıca
bunların dışında yardımcı metinlere bakıldığında, onların amaçlarının öğrencilere
ulaştırılmasında yer yer telkin yolunun tercih edildiği görülmekle beraber bazen de
zihinlerde düşünceler üretilmek suretiyle bu amaçlar öğrencilerin ruhuna yerleştirilmeye
çalışılmıştır. Bunun dışında sebeplilik ilkesinden hareketle öğrencilere gözlemler
yaptırılmak suretiyle bu metinlerle onların Allah’ın varlığına götürülüşleri de söz
konusudur. Bu düşünceden hareketle onlar her şeyin bir sebebi vardır ilkesini temel
alarak Allah’ın varlığına ulaşma imkânına kavuşmuş olmaktadırlar. Ayrıca metinlerde
soru
cevap
tekniği
kullanılmak
suretiyle
öğrenciler
düşündürülerek,
gözlemlenebilen nesneler yardımıyla Allah’ın varlığına ulaştırılmaya
onlar
gayret
edilmektedir. Bu yapılırken de metinlerin dışında bol bol resimlerden faydalanıldığı
tespit edilmiştir.
Bunlarla birlikte öğrencilerin peygamberlere inanmalarını ve önemli kişileri
örnek alabilmeleri bakımından bir takım kıssa ve hikâyelerden de yararlanma yoluna
gidildiğini tespit etmiş bulunuyoruz. Diğer inanç esasları da bilgilendirme ve telkin
yöntemiyle öğrencilerin zihinlerinde oluşturulmaya çalışılarak bazı pekiştireçlerle
onların kalbine yerleştirilmeye gayret edilmiştir.
Konuya ibadet açısından bakıldığında ise; onların inanana sağlayacağı faydalar
daha ön plana çıkarılarak öğrencilere benimsetilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca bu
yardımcı metinler, geleceğin büyükleri, vatanın emanetçisi olan öğrencilere milli ve
manevi değerleri çeşitli kahramanlık hikâyeleriyle benimsetme gayretindedir. Böylece
bu duyguların onların kalplerine yerleştirilmesi amaçlanmaktadır. Sonuç itibariyle
toplumu oluşturacak çocuklara verilen ahlaki ve milli değerler, gelecekte daha temiz ve
manevi yönden sağlıklı genç nesil yetiştirme olanağını bizlere sunmaktadır.
109
Bu arada yardımcı metinlerin bazılarının senelerce tekrar tekrar kullanıldığı
görülmüş ve bununla, öğrencilerin bıkkınlığa ve sıkılmaya sürüklenme ihtimali ortaya
çıkmıştır. Bu durum yazarların daha önceki kitaplara bakmadan kendi metinlerini
yazarken buna uygun olduğunu görüp öğrencilere hangi yararları sağlayacağına fazla
itibar etmeden aynı metni kullanmış olduklarını göstermektedir. Öyle ki onlar
kitaplarını birbirlerine yakın tarihler arasında yayınladıkları halde sonraki öncekinden
habersiz bir şekilde aynı metinleri kullanabilmişlerdir. Bundan başka kitaplarla ilgili bir
başka durum ise bazı kitapların yardımcı metinlere hiç yer vermemiş olmasıdır. Bu da o
kitaplarda yer alan ana metinlerin desteklenerek pekiştirilmesinden yoksun kalmalarına
neden olmuştur. Fark edilen olumlu bir husus da yazarların bazı yardımcı metinlerin
bilinmeyen kelimelerine sayfa altında dipnot şeklinde yer vermiş olmalarıdır. Bu
yöntemle öğrenciler kitapların arka sayfasında yer alan sözlük kısmını çok
açmayacaklar, böylece dikkatleri dağılmadan konuyu daha iyi anlamaları temin
edilecektir.
Son olarak yardımcı metinlerin hareket noktasının öğrencilerin gelişim düzeyleri
olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Her ne kadar bazı metinler onların anlamayacakları
kelimeler ihtiva etse, kavranması güç olan deyim ve mecazlara yer verse de genel olarak
bu metinler çocukların anlayabilecekleri düzeyde görülmektedir.
110
KAYNAKLAR
Adanalı, A. Hadi, (2008), “İslam Dininde İnancın Bireysel Boyutu”, İslam’a Giriş Ana
Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı) İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları.
Ahatlı, Erdinç, (2008), “Oruç: İrade ve Sabır Eğitimi”, İslam’a Giriş Ana Konulara
Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Algül, H.- Çetin, O.- Öcal, M., (1999), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders
Kitabı, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
_____: (1995a), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Türkiye: Altın
Kitaplar Matbaası.
_____: (1995b), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Türkiye: Altın
Kitaplar Matbaası,
_____: (1995c), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Türkiye: Altın
Kitaplar Matbaası.
Arışahin, T.- Doğru, M., (1995a), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı,
İstanbul: Damla Yay.
_____: (1995b), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Damla
Yayınevi.
_____: (1995c), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Damla
Yayınevi.
Armaner, Neda, (1980), Din Psikolojisine Giriş, Ankara: Ayyıldız Matbaası,
Aşkar, M.- Er, S.- Kaymaz, R., (1994), 4. Sınıf, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders
Kitabı, Ankara: SEK Yayınları: 47.
Bilgili, Fatih Menderes, (2005), Çocuğun Din Eğitimi ve Karşılaşılan Güçlükler,
İstanbul: Beyan Yayınları.
Bilgin, Beyza, (1993), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, (13.Baskı),
Ankara: Emel Matbaacılık.
_____: (1987), İslam’da Çocuk, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Bilgin, B.- Selçuk, M., (1999), Özel Öğretim Yöntemleri, Ankara: Gün Yayıncılık
Bolay, S.H.- Küçük, A.- Tosun, C., (1999), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders
Kitabı, İstanbul: Murat Yayınları.
111
Canbulan, Sabit, (2000), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul:
Meram Yayıncılık
Çağdaş, Aysel – Seçer (Şahin), Zarife, (2002), Çocuk ve Ergende Sosyal ve Ahlak
Gelişimi, (1. Baskı), Ankara: Nobel Yayınları.
Demirbaş, A.- Manaz, A., (1996), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı,
Ankara: Özgün Matbaacılık.
Dilaver, H. H.- Gündeşli, A.- Şirin, H., (1995), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Ders Kitabı, Ankara: Gün Yayıncılık.
Erul, Bünyamin, (2008), “Hac: Evrensel Buluşma ve Kutsal Yolculuk”, İslam’a Giriş
Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları .
Fığlalı, Ethem Ruhi, (1987), Ortaokul 3 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı,
(6.Baskı), İstanbul: Milli Eğitim Basımevi,
Görgün, Tahsin, (2008), “Nübüvvet: İnsanlığa Rahmet”, İslam’a Giriş Ana Konulara
Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Gözübenli, Beşir, (2008), “ Zekat: Rahmet Getiren Paylaşım”, İslam’a Giriş Ana
Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları .
Güler, İlhami, (2008), “Kamusal Ahlak”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar,
(4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Günay, Ü.- Yavuz, K. (1989), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı
(8.Baskı), İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Gündüz, Üzeyir, (2000), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul:
Gendaş Yayıncılık.
Gündüz, Ü.- Gülle, A.- Kaya, G., ( 1993a), Ortaokul 2 Sınıf Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Gendaş Yayıncılık.
_____: (1993b), Ortaokul 3 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Gendaş
Yayıncılık.
Hatiboğlu, M. R.- Çiftçi, S., (1995), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı,
İstanbul: Uygun Yayıncılık.
_____: (1994), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Uygun
Yayıncılık.
Hökelekli, Hayati, (1993), Din Psikolojisi, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
112
Kayıklık, Hasan, (2001), “Kur’an’daki Dualar Üzerine Bir Değerlendirme”, Ç.Ü.
İlahiyat Fakültesi Dergisi, S: 1, C: 1, Adana: Çukurova Üniversitesi Basımevi.
Koca, Ferhat, (2008), “İbadet: İnsani Varoluşun Anlamı”, İslam’a Giriş Ana Konulara
Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Kutub, Muhammed, (Tarihsiz), İslam’a Göre İnsan Psikolojisi, (Çev. A. Nuri),
(3. Baskı), Türkiye: Hicret Yayınları.
Özafşar, M. Emin, (2008), “ Toplumsal Dayanışma ve Kardeşlik”, İslam’a Giriş Ana
Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları.
Parladır, Selahattin, (2008), “Dua: Varlığın Özü, İbadetin Ruhu”, İslam’a Giriş Ana
Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları.
Peker, Hüseyin, (1993), Din Psikolojisi, Samsun: Sönmez Matbaa ve Yayınevi.
Şener, A.- Karmış, O., (1988), Ortaokul 1 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı,
(7. Baskı), İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi.
Şentürk, Habil, (1997), Din Psikolojisi, İstanbul: Esra Yayınları: 177.
_____: (2005), İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, Isparta: Tuğra Ofset.
_____: (2003), Eğitim Psikolojisi, Isparta: Tuğra Ofset.
Tanrıverdi, Aydın, (2000a), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı,
Ankara: Özgün Matbaacılık.
_____: (1997), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Kitabı, Ankara: Bilim ve Kültür
Yayınları.
_____: (1996), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Bilim ve
Kültür Yayınları.
_____: (2000b), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Bilim ve
Kültür Yayınları.
Tekışık, H. H.- Kahveci, N., (2000a), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı,
Ankara: Tekışık Yayıncılık.
Tekin, Ahmet, (2000), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Gizem
Yayıncılık.
Uyanık, Mevlüt, (2008), “Tevhid: Kainatın Dili”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni
Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
_____:(2008), “Bireysel Ahlak”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar,
(4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
113
Ünal, M.- Çakır, N.- Özkan, İ., (2000a), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders
Kitabı, İstanbul: Uygun Yayıncılık.
_____: (2000b), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Uygun
Yayıncılık.
Ünal, M.- Çakır, N., (2000), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul:
Uygun Yayıncılık.
Yavuz, Kerim, (1983), Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişimi, Ankara: Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları.
_____: (1982), “Din Psikolojisinde Metot Meselesi ve Yeni Gelişmeler”, Atatürk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, s:153-185, Erzurum: Atatürk
Üniversitesi Basımevi.
_____: (1998), Günümüzde Din Eğitimi, Adana: Çukurova Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Yayınları.
_____: (11 Ağustos 2008), Dünden Bugüne Din Psikolojisi, (Basılmamış Kitap)
_____: (1991), Eğitim Psikolojisi, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları.
Yıldız, Abdullah, (2008), “Namaz: Tevhid İnancının Pratiği”, İslam’a Giriş Ana
Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı) İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları.
Yılmaz, Ö.- Sarısoy, H.- Vakkasoğlu, V., (1999a), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Ders Kitabı, İstanbul: Kaan Yayıncılık.
_____: (1999b), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Kitabı, İstanbul: Kaan Yayıncılık.
_____: (1999c), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Kaan
Yayıncılık.
114
ÖZGEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
Adı Soyadı: Şule ÖZ
Doğum Yeri ve Tarihi: Adana-1978
Medeni Durumu: Evli
Adres: İsmet Paşa Mah. 66 Sk. No: 12 Seyhan/ADANA
E Posta Adresi: [email protected]
EĞİTİM DURUMU
Yüksek Lisans: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din
Bilimleri Ana Bilim Dalı Din Psikolojisi Bölümü
Lisans: Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Lise: 19 Mayıs Lisesi (Adana)
Orta Okul: 19 Mayıs Ortaokulu (Adana)
İlkokul: Orhangazi İlkokulu (Adana)
İŞ DURUMU
2007-....... Dede Korkut İlköğretim Okulu – Seyhan/Adana
2005-2007 Şehit Avukat Mehmet Özel İlköğretim Okulu – Yüreğir/Adana
2004-2005 Arıklı İlköğretim Okulu – Kızıltepe/Mardin
Download