obezite cerrahisi sonrası kontrol/vitamin mineral takviyeleri,prof. dr

advertisement
OBEZİTE CERRAHİSİ
KONTROL/VİTAMİN
TAKVİYELERİ
SONRASI
MİNERAL
https://www.youtube.com/watch?v=aLJDjjqrpGw
PROF. DR. HALİL COŞKUN –
BARİATRİKLAB NUROL TOWER’DA!
Sizler için daima en iyi hizmeti, en iyi şartlarda verme
gayretinde olduğumuz için şu anki şartlarımızdan çok daha
üstün hizmet kalitesiyle sizlerle buluşabileceğimiz bir ofis
tasarladık.
Yıllar içinde danışanlarımızın görmek istediği ve ihtiyaç
duyacağı şeyleri aklımıza yazdık. Şimdi ise rüyalarımızın
tasarıma dönüştüğü adımdayız.
BariatrikLAB – Prof. Dr. Halil Coşkun ve ekibi olarak 1 Mart
2017′den itibaren danışanlarımızı Nurol Tower 5.kat 505 no’lu
ofisimizde görmeye başlayacağız.
BARİATRİK AMELİYATLARIN KİLO
VERMENİN ÖTESİNDE 7 ÖNEMLİ
YARARI
Bariatrik ameliyatlar sadece kilo kaybı sağlayarak fiziksel
değişim sağlamazlar, asıl önemli olan kilo kaybı sonrası
vücudumuz için bu 7 önemli yarardır!
1- Tip 2 Diyabetin uzun süreli gerilemesi!
Kısa
süre
önce
yapılan
bir
Cleveland
Klinik
çalışması
bariatrik ameliyatın kontrol altına alınması zor Tip 2
diyabetin uzun vadeli gerilemesine sebep olduğunu
göstermektedir.
Bu çalışmanın sonuçları bariatrik ameliyatların Tip 2 diyabeti
olan obez hastalar için son derece etkili olduğunu, ameliyat
sonrası
hastaların
insülin
ve
ilgili
ilaçları
kullanmadıklarını ve/veya ilaç dozlarında ciddi azalma
olduğunu göstermiştir.
2- Kalp ve Damar sağlığında düzelme!
Bariatrik ameliyatların kişinin koroner kalp hastalığı, felç
ve periferik kalp hastalığı riskini azalttığı tespit
edilmiştir. Tansiyon ve kolesterol seviyeleri ameliyattan
sonra normale dönebilir, veya normale yaklaşabilir, bu riskler
azalır ve genel olarak sağlık düzelir.
3- Depresyondan kurtulma!
Çoğu obez kişi olumsuz vücut görüntüsü ve sosyal aşağılanma
sebebiyle depresyon semptomları yaşamaktadır. Önemli ölçüde
aşırı kiloları olan gençler, hoşlanacakları aktivitelere
katılmada güçlük çektikleri için, sosyal yönden soyutlanarak
depresyona girebilirler. Fazla kiloları vermenin bu hastalarda
duygusal sağlığı da iyileştirdiği tespit edilmiştir.
4- Engelleyici uyku apnesini ortadan kaldırma!
Obez kişiler yüksek oranda uyku apnesi ile mücadele etmek
zorundadırlar. Bariatrik ameliyat sonrası normal kilo aralığı
elde etmek ve bunu sürdürmek, genellikle uyku apnesi olan
kişilerin gece yatarken yüksek oranda bir CPAP makinesi
kullanmayı bırakmasını sağlamaktadır.
5- Eklem ağrılarını ortadan kaldırma!
Fazla kiloyu sürekli taşımak, ağırlığı taşıyan eklemlerinize
çok fazla baskı yaparak genellikle kronik ağrıya ve eklemlerde
hasara sebep olur. Bariatrik ameliyattan sonra meydana gelen
önemli ölçüde ve sürdürülen kilo kaybı eklemler üzerindeki
baskıyı kaldırır, hastalar ağrı kesici ilaçlar kullanmayı
bırakır ve daha fazla hareketliliğin tadını çıkarır.
6- Doğurganlıkta artış!
Bariatrik ameliyatlar çocuk doğurma yıllarında doğurganlıkta
da iyileşme sağlar. Çocuk sahibi olamayan bir çok kadın,
ameliyat sonrası tedavi görmeksizin gebe kalımında artış
olduğu tespit edilmiştir.
7- Diğer tıbbi hastalıkları ortadan kaldırma!
Bariatrik ameliyatlar metabolik sendromu, hamilelikte
oluşabilen komplikasyonları, karaciğer yağlanmasını ve çok
daha fazla rahatsızlığı ortadan kaldırır. Ülkemizde endişe
verici bir hızla artan obezite ve ilgili sağlık sorunları ile
karşı karşıya kalmaktadırlar. Hiç kuşkusuz bariatrik
ameliyatlar aşırı kilolu insanlar için sürdürülebilir bir
rahatlama sağlamak için güçlü bir aracı temsil etmektedir.
Yapılan bilimsel çalışmalar göstermektedir ki bariatrik
ameliyatlar çok güvenlidir ve bilgi sahibi ve tecrübeli bir
ekip tarafından yapıldığı zaman, diz veya safra kesesi
ameliyatından daha fazla riski yoktur.
Bariatrik ameliyat geçirecek kişilerin tecrübeli bir bariatrik
cerrah, bariatrik beslenme uzmanı, psikiyatrist/psikolog ve
takiplerinin kontrolünü sağlayan tecrübeli bir koordinatörden
oluşan tecrübeli bir ekip tarafından destekleniyor olması
başarı şansını artırmaktadır.
Prof. Dr. Halil Coşkun
DİYABET CERRAHİSİ NEDİR? NE
DEĞİLDİR?
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de obezite cerrahisi hızlı
bir artış gösteriyor. Elde edilen son verilere göre dünyada
her yıl yaklaşık 500 bin ameliyat yapılır duruma geldi, bu
ameliyatların yaklaşık 300 bin nini ABD, geri kalanını ise
diğer dünya ülkeleri yapıyor, ülkemizde de net veriler
olmamakla birlikte yıllık 12-15 bin ameliyat sayısını erişmiş
bulunuyoruz. Bununla birlikte Dünya Sağlık Örgütü verilerine
göre 1980’li yıllarda dünyada 108 milyon insan diyabetli iken,
2014 yılında bu sayı 500 milyon dolayına ulaştı. Bu sayının
yaklaşık %90’nını Tip2 Diyabetli hastalar oluşturuyor. Obezite
oranı arttıkça Tip2 Diyabetli hasta sayısıda artıyor, çünkü
Tip2 Diyabetli hastaların %90’ı obezite grubunda bulunuyor.
Beni tanıyan meslektaşlarımın büyük kısmı uzun yıllardır
obezite cerrahisi ile ilgilendiğimi bilirler (Genel Cerrahi
Uzmanlık Tezi; İstanbul Tıp Fak. Genel Cerrahi ABD, 1999, Tez
Yayınlama;
Coşkun, H., A.Bozbora, Y.Erbil, S.Özarmağan ve
Y.Orhan, “Morbid Obezite Cerrahisinde Ayarlanabilir Silikon
Mide Bandı Uygulamalarımızın Sonuçları”, Ulusal Cerrahi
Dergisi, 18, 31-37, 2002). Obezite cerrahisi diyorum çünkü bu
yıllarda Metabolik Cerrahi veya Diyabet Cerrahisi kavramı
yoktu. Oysa bu işle uğraşan cerrahlar biliyordu ki obezite
ameliyatlarından sonra bir çok hastamızın Tip2 Diyabetlerin de
ciddi düzelmeler görüyorduk. Yani obezite ameliyatları sadece
zayıflama sağlamıyor, kilo vermeden bağımsız başta Tip2
Diyabet olmak üzere bir çok metabolik hastalığın da
gerilemesine hatta tamamen düzelmesine neden oluyordu.
Tüm bu verilerin bir araya gelmesi sonucunda 2007 yılında
American Society for Bariatric Surgery (ASBS) ve International
Fedaration for the Surgery of Obesity (IFSO) elde edilen
sonuçların neticesinde isim değişikliğine giderek, ASMBS
(American Society for Metabolic and Bariatric Surgery), IFSO
ise isminin sonuna “Metabolic Disorders” ekini alarak yapılan
ameliyatların artık sadece tek başına kilo kaybı ameliyatı
olmadığını, hala araştırmaları devam etmekle birlikte başta
Tip2 Diyabet olmak üzere “Metabolik Hastalıkları” düzelten bir
cerrahi olduğunu onaylamış oldu.
İşte bu tarihten itibaren işler biraz karmaşık bir durum
almaya başladı. Çünkü bir grup araştırmacı özellikle tüm Tip2
Diyabeti bulunan hastaları bu ameliyat ile tedavi etmenin
uygun olup olamayacağını sorgulamaya başladı. Aslında konuyla
ilgili olarak tıbbi litaretür de ilk kez Pories WJ ve ark. Ann
Surg 1992 yılında Is type II diabetes mellitus (NIDDM) a
surgical
disease?
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1242519/pdf/annsur
g00088-0109.pdf yapmış oldukları çalışmada morbid obez+Tip2
Diyabetli hastalarda Gastrik Bypass ameliyatının olumlu
etkilerini yayınlamışlardı ancak kişisel düşüncem o dönemde
çok fazla bir etki uyandırmamıştı.
Diyabet Cerrahisini bu kadar gündeme getiren asıl kişi ise
Prof. Dr. Francesco Rubino oldu, kendisi gerçekten bu alanda
ciddi akademik çalışmalar yaparak obezite ameliyatlarının Tip2
diyabet üzerinde nasıl düzelme meydana getirdiğini açıklığa
kavuşturmaya çalıştı. Bu gün hala dünyada bu alanın
önderliğini yapmaya devam etmektedir. Kendisi ve bu alanda
çalışmalar yapan bir çok araştırmacı ile birlikte ilk kez 2007
yılının sonunda İtalya, Roma da 1. Diyabet Cerrahi Zirvesini,
2011 yılında ise ABD, New York da 2. Diyabet Cerrahi Zirvesini
yaparak akademik dünyayı bir araya getirdi. En son olarak da
2015 yılında İngiltere, Londra da 3. Diyabet Cerrahi Zirvesini
(http://www.wcitt2d.org) gerçekleştirerek tüm veriler bir
araya toparlanarak 2016 yılı içerisinde Diabetes Care
dergisinde bu alanla ilgili bir konsensus raporu yayınlandı.
Raporun
tüm
detaylarına
http://care.diabetesjournals.org/content/diacare/39/6/861.full
.pdf linkinden ulaşabilirsiniz. Yapılan son 2 toplantıya bende
katılarak çalışmaları yakından takip etme imkanı buldum.
2012 yılında Diyabet Cerrahisinin detaylarını ve güncel
çalışmaları takip edebilmek amacıyla F. Rubino nun o dönemde
çalıştığı merkez olan ABD, Cornell Medical Center Diabetes
Surgery Dept. da kendisiyle belli bir süre çalışma imkanı
yakaladım. Temelde şunu söyleyebilirim ki Tip2 Diyabet için
yapılan özel bir ameliyat şekli yoktu, halada yok maalesef,
yapılan ameliyatlar obezite ameliyatlarının kendisi, tüm
obezite ameliyatları belli oranda Tip2 Diyabetin düzelmesini
sağlıyor. Ama buna rağmen günümüzde Obezite ve Diyabet
Cerrahisi diye bir kavram gündeme geldi ve bende bunu 2012
yılından itibaren hem web sitelerimde hem de sosyal medya
alanlarında kullanmaya başladım. Ancak şunu da itiraf
etmeliyim ki, pekte doğru bir kullanım yapmamışım, nitekim son
dönemde bu kavramdan vazgeçerek “Obezite ve Metabolik Cerrahi”
kavramına tekrar geri dönüş yaptım. Bunun nedenlerini aşağıda
maddeler halinde açıklayacağım;
1Yukarıda linkini verdiğim Diabetes Care de yayınlanan
makale bugün için 45 tıbbi organizasyonun onayladığı ve Tip2
Diyabet in cerrahi tedavisi ile ilgili güncel bilimsel
verileri içermektedir ve bizler bu çıkarımlara etik
değerlerimiz gereği uymak zorundayız.
2Diabetes Care de yayınlanan makalede Diyabetin tedavisi
için geçen ameliyat tipleri Gastrik Bypass, Sleeve Gastrektomi
(Tüp Mide), Duedonal Switch ve Mide Bandı (Kelepçe) dan
oluşmaktadır, başka bir özel ameliyat tarifi yapılmamaktadır.
3Diyabet Cerrahisi kavramı bugün için obez (VKİ>30 kg/m2)
bireyler için geçerlidir, hiç bir şekilde normal kilolu
hastalara uygulanması söz konusu değildir.
4VKİ 30-35 kg/m2 olan Class 1 obez grup için eğer diyabet
medikal tedavi ile kontrol altındaysa cerrahi tedavi gene
önerilmemektedir (detaylar için makalenin kendisini
incelemenizi öneririm).
5Obezite ameliyatında uygulanan cerrahi yöntemler Tip2
Diyabeti %60-90 oranında tedavi etmektedir ancak her yöntem
herkes de aynı etkiyi göstermemektedir, burada diyabetin
süresi, diyabete bağlı komplikasyonların oluşup oluşmadığı,
diyabetin kontrol altında olup olmadığı gibi bir çok değişken
faktör rol oynamaktadır.
6-
Yukarıda da belirttiğim gibi tek başına Diyabet Cerrahisi
kavramını doğru bulmuyorum çünkü yapılan ameliyatlar sadece
diyabeti değil diğer metabolik hastalıkları da ciddi oranda
düzeltmektedir. Dolayısıyla yarın bir gün bir meslektaşım
çıkıpta ben “Hipertansiyon Cerrahisi” yapıyorum derse,
söyleyecek bir lafımız olamaz! Söylediğine yanlıştır diyecek
hiç bir verimiz bulunmamaktadır çünkü obezite ameliyatları
hipertansiyonu %50-85 oranında tedavi etmektedir.
Şimdi bana sorabilirsiniz bu yazıyı neden yazma ihtiyacı
hissettin diye! Son dönemde maalesef bir çok meslektaşımız ve
hatta hastanelerimiz Diyabetin farklı bir şekilde tedavi
etmekte olduklarını vurgulayan haberler ile gündeme
gelmektedirler. Hele ki Diyabeti bitiriyoruz!, İnsülin
iğnelerini kaldırıp atın! vs benzetmeli çıkarımlar son derece
tehlikeli ve gereksiz sorunlarla karşılaşmamıza neden
olabilir. Bugün için ülkemizde Sağlık Bakanlığı, SGK ve TTB
bünyesinde diyabetin cerrahi tedavisine yönelik tariflenmiş
hiç bir özel ameliyat tipi bulunmamaktadır.
Uzun yıllardır bu alanda çalışmalar yapan, bir çok merkezde
bir çok otör ile çalışmış birisi olarak “Diyabet Cerrahisi”
kavramının
yerine
“Metabolik
Cerrahi”
kavramının
kullanılmasını öneriyorum. Tabiki bu bir öneri, kimseyi buna
zorlayamam ancak kendilerini özellikle Obezite ve Diyabet
Cerrahı olarak tanımlayan meslektaşlarımın olası etik ve
hukuki sorunlarda karşılaşacakları problemlere karşı
dikkatlerini çekmeyi bir hekim olarak görev biliyorum.
Prof. Dr. Halil COŞKUN
Gastrik Bypass Ameliyatını
Takiben
Kilo
Kaybının
Mekanizması
Gastrik Bypass (GB) ameliyatı sonrası mide hacmi küçüldüğü
için hastaların daha çabuk doyup daha az yemek yediği bilinen
bir gerçektir. GB’nin başarılı olmasının sebebi olarak en sık
söz edilen iki mekanizma;
1.
Malabsorpsiyon (gıda emiliminin azalması)
2.
Dumping sendromu dur.
Klinik açıdan önem taşıyan ve dışkıdaki yağ miktarının artması
ile karakterize olan Malabsorpsiyon, standart GB sonrası
görülmemektedir. Dumping sendromu (bulantı, şişkinlik, kolik
tarzı ağrı, ishal, baş dönmesi , terleme ve çarpıntı) tipik
olarak yüksek karbohidratlı yemekler sonrası bazı hastalarda
görülmektedir. Bu oluşan etkilerden dolayı bu sendrom
hastalarda şeker gibi şişmanlatıcı yiyeceklere karşı negatif
bir yaklaşım oluşturmaktadır.
GB sonrası gelişen Ghrelin sekresyonundaki bozulmanın
iştahsızlık gelişiminde etkili olabileceği belirtilmektedir.
Ghrelin enterik bir peptit olup bilinen ve dolaşıma katılan
tek oreksijinen dir (iştah açıcı). Endojen seviyeleri yemek
öncesi artıp, yemek sonrası azalmaktadır. Ghrelin genel olarak
mideden ve az bir kısım da duodenumdan üretilir. Bu iki
bölgede GB sonrası bypass edilir. Yenilen yemek Ghrelin
salgılanmasındaki başlıca tetikleyici olduğu için ve bu
yemeğin GB sonrası mide ve duodenuma temas edemiyor olması bu
ameliyatın Ghrelin salgılanmasını bozduğu hipotezinin
doğruluğunu kuvetlendirmektedir. 24 saatlik Ghrelin
düzeylerinin araştırıldığı bir çalışmada; 1.5 sene önce GB
yapılan hastaların değerlerinde, zayıf hastalara oranla %77
oranında azalma ve obez kontrol grubuna göre %72 oranında daha
az salgılandığı görülmüştür.
Gastrik Bypass’ın Anti-Diyabetik Etkileri
GB tarafından en dramatik şekilde iyileşme gösteren obeziteye
ilişkin yandaş hastalık Tip 2 Diabetes Mellitus’dur (DM).
Diyabet hastalarının %82-98 oranında hastalıklarının tam
olarak iyileşme gösterdiği belirtilmiştir. Yaklaşık 5.5 yıl
süren, bozulmuş glukoz toleransı olan obez hastaların
prospektif bir çalışmasında, obezite ameliyatlarının diyabetin
ilerleme oranını 30 kattan fazla azaltığı gösterilmiştir.
Böylece, GB geleneksel olarak progresif ve amansız bir
hastalık olarak kabul edilen diyabeti tersine çevirmekte büyük
ölçüde efektif olduğu görülmüştür.
GB ameliyatı sonrası önemli derecede kilo veren hastaların
Adiponektin
seviyelerinde
ve
kas
insülin-reseptör
konsantrasyonunda artış, buna ek olarak da lipidler ve yağlı
acyl-Coenzim A moleküllerde azalma (insülin direncini neden
olan moleküller) gösterilmiştir. GB indüklenmiş kilo kaybından
sonra, minimal modellemeyle ölçülen insülin duyarlılığını
yaklaşık 4-5 kata kadar artmıştır. Diyabetin azalması insülin
duyarlılığında artış etkisi iyi bilinen kilo kaybına
bağlanabilir, böylece glikoz toksisitesi ve lipotoksisitesi
azaltılır ve hücre fonksiyonu iyileştirilir.
GB’nin insulin salgılanması etkisini düzeltmesinden sonra
barsak hormonlarında olumlu değişiklikler oluşturur. Ghrelin
ameliyat sonrası azalma ihtimali olan bir hormondur,
Ghrelin’nin uyarılması insanlarda Ghreline bağlı indüklenmiş
hiperglisemi yaratmasına rağmen, insülin seviyelerini
bastırır. Glukagon Like Peptide-1 (GLP-1) hormonu ve Glukoz
Bağımlı İnsülinotropik Peptide (GIP) enteral besinlere karşın
insülin sekrasyonunu stimule eden klasik incretinlerdir. GB
sonrası, mideye inen besinler, üstbarsağın bir bölümünü
atlayarak son barsağa daha kolayca ulaşır. GB sonrası son
barsaktan besinlerin daha büyük postprandiyal bolusu GLP-1
seviyelerini yükseltmektedir. Peptide YY (PYY) insanlarda
yemek yemeyi ve vucut ağırlığını azaltığı gösterilmiştir. Bu
da bir son barsak hormonu olduğu için, seviyeleri, GB den
sonra, özellikle yemek yenildikten sonra artmaktadır ve buda
kilo kaybına yardımcı olduğu düşünülmektedir.
Özetle; GB sonrası kilo kaybına ve iyileştirilmiş glukoz
toleransını açıklayabilen mekanizmalar;
1.
Erken doyma, küçük yemek porsiyonlarına ve negative
şartlandırmaya sebep veren mide hacim küçülmesi
2.
Tam olarak belirlenemeyen mekanizmalardan dolayı,
Ghrelin sekresyonunun bozulması ve hafif malabsorsiyon yaratan
üst barsağın bypassı
3.
PYY ve GLP-1’nin salınımının artması ve besinlerin alt
barsağa ulaşımının hızlandırılması
4.
Konsantre karbohidratların alınmasından dolayı Dumping
sendromunun oluşumu bazı insanlardaki kilo kaybına katkıda
bulunur.
Doç. Dr. Halil Coşkun
GASTRİK
BYPASS
TİPLERİ
NELERDİR? FARKI NEDİR?
http://www.youtube.com/watch?v=cYwAZVeawJA
Download