tc gazi üniversitesi eğitim bilimleri enstitüsü ilköğretim anabilim dalı

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İLKÖĞRETİM ANABİLİM DALI
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI
SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET
ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRENCİLERİN ALGI VE TUTUMLARINA ETKİSİ
DOKTORA TEZİ
Hazırlayan
Fadime SEÇGİN
ANKARA–2012
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İLKÖĞRETİM ANABİLİM DALI
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI
SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET
ETKİNLİKLERİNİN ÖĞRENCİLERİN ALGI VE TUTUMLARINA ETKİSİ
DOKTORA TEZİ
Fadime SEÇGİN
Danışman: Prof. Dr. Şefika KURNAZ
ANKARA–2012
i
ÖNSÖZ
Bu araştırmada ve akademik hayatımda beni yüreklendiren ve bana katkı
sağlayan birçok kişi olmuştur.
Öncelikle doktora sürecinde bana güvenen, içten ve samimi tavırlarıyla beni
yüreklendiren değerli danışman hocam Prof. Dr. Şefika Kurnaz’a şükranlarımı sunarım.
Master ve doktora süresince çalışmalarımda bana destek veren, yol gösteren,
emeğini ve yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen, bilimsel anlamda çok şey
öğrendiğim değerli hocam Prof. Dr. Sedat Yazıcı’ya, yanımda olduğunu ve bana
güvendiğini hissettiren değerli bölüm başkanım Doç. Dr. Eren Yürüdür’e ve samimi
tavırlarıyla beni yüreklendiren Doç. Dr. Aslı Yazıcı’ya çok teşekkür ederim.
Her zaman yoğunluklarına rağmen bana yardımcı olan ve destek veren değerli
dostlarım Öğr. Gör. H. Gamze Hastürk’e, Öğr. Gör. Yasemin Er Tuna’ya, Arş. Gör.
Fatma Budak’a, Arş. Gör. Tuğba Kocadağ’a, Arş. Gör. Betül Alatlı’ya, Arş. Gör. Hande
Çetin’e teşekkürlerimi sunarım.
Araştırmanın uygulama aşamasında bana yardımcı olan okul idaresine,
öğretmenlerine ve ilköğretim öğrencilerine teşekkür ederim.
Manevi olarak her zaman yanımda olan ve dualarını esirgemeyen canım anneme,
desteği ile yanımda olan eşim Öğr. Gör. Yılmaz Seçgin’e, son olarak yanında olmam
gereken zamanlarda çalışmalarım nedeniyle yeterince ilgilenemediğim, parktaki oyun
zamanlarından çaldığım, fakat yinede yaşına rağmen bu durumu büyük bir olgunlukla
karşılayan biricik oğlum Yağız’ a sevgilerimi sunarım.
Fadime SEÇGİN
Haziran–2012
ii
ÖZET
“SOSYAL BİLGİLER DERSİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET ETKİNLİKLERİNİN
ÖĞRENCİLERİN ALGI VE TUTUMLARINA ETKİSİ “
SEÇGİN, Fadime
Doktora, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı
Tez Danışmanı: Prof Dr Şefika KURNAZ
Haziran–2012
Bu tezde sosyal bilgiler dersinde toplumsal cinsiyet etkinliklerinin öğrencilerin
algı ve tutumlarına etkisi araştırılmıştır.
Araştırmada, toplumsal cinsiyet etkinliklerinin uygulandığı deney grubu ile
uygulanmadığı kontrol grubunun tutumları arasındaki farkı ortaya koymak amacıyla ön
test-son test kontrol gruplu deneysel yöntemden yararlanılmıştır.
Araştırmanın çalışma grubunu 2011–2012 eğitim-öğretim yılında Tokat ili
merkezde yer alan bir ilköğretim okulunda öğrenim görmekte olan 7. sınıf öğrencileri
oluşturmaktadır. Çalışma grubu, deney grubu 26 (7/B), kontrol grubu ise 25 (7/A)
öğrenci olmak üzere toplam 51 öğrenciden oluşmaktadır.
Araştırmada veriler, nicel ve nitel araştırma tekniklerine uygun olarak
araştırmacı tarafından geliştirilen ölçekler aracılığıyla toplanmıştır. Nicel veri toplama
aracı olarak, ilköğretim öğrencilerinin toplumsal cinsiyete ilişkin tutumlarını ölçen
araştırmacı tarafından geliştirilen “Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği” kullanılmıştır.
Nitel veri toplama aracı olarak da, ekonomi (çalışma yaşamı), eğitim, siyaset ve sosyal
yaşam alanlarına ve cinsiyet kalıp yargılarına özgü toplumsal cinsiyet etkinlikleri
hazırlanıp, drama, örnek olay, soru cevap, tartışma teknikleri ve bilgisayar destekli
öğretim materyalleri kullanılarak öğrencilere uygulanmıştır.
Araştırmada nicel verilerin analizinde, aritmetik ortalama, frekans, bağımsız t
testi ve Mann Whitney U testi kullanılmıştır.
Araştırma sonucunda çalışma grubundaki öğrencilerin deneysel işlem sonrası
puanları arasında deney grubu lehine anlamlı bir farklılık olduğu (t=2.219, p<.05)
sonucu ortaya çıkmıştır. Ölçeğin deney sonrası uygulamasında kontrol grubundaki
öğrencilerin tutum düzeyleri ortalaması X = 113.76’ya düşerken, deney grubundaki
öğrencilerin tutum düzeyleri ortalamasının X =128.88’e yükseldiği görülmektedir.
iii
Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin deney öncesi ve deney sonrası tutum puanları
incelendiğinde, hem deney hem de kontrol grubu öğrencilerinin toplumsal cinsiyete
ilişkin tutum düzeyleri cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermiştir
(p<.05). Toplumsal cinsiyet etkinliklerine dayalı toplumsal cinsiyet eğitiminin öğretim
süreci ve sürece ilişkin bulgular incelendiğinde; toplumsal cinsiyet etkinliklerinin
öğrencilerin toplumsal cinsiyete ilişkin algılarını somutlaştırdığı ve onlara farkındalık
kazandırdığı, toplumsal cinsiyet etkinlikleri yaşam örneklerini doğrudan sunduğu için
öğrenciler üzerinde etkili olduğu, cinsiyet eşitliği bakımından duyarlılık kazandırdığı
ve eğitim sürecini zevkli bir hale getirdiği uygulama sürecinde gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Bilgiler, Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet, Toplumsal
Cinsiyet Eğitimi, İlköğretim Öğrencileri.
iv
ABSTRACT
SEÇGİN, Fadime
Ph. D., Social Studies Teaching Department
Advisers: Prof Dr Şefika KURNAZ
Haziran–2012
“THE EFFECT OF GENDER ACTIVITIES IN SOCIAL STUDIES LESSON ON THE
PERCEPTION AND ATTITUDE OF THE PRIMARY EDUCATION STUDENTS”
In this dissertation, the effect of gender activities in social sciences lesson on the
perception and attitude of the primary education students was studied.
In the research, it was made use of “pretest-posttest design with the control
group” in order to show the differences between the experimental group’s attitudes on
which the social gender activities were applied and the control group’s attitudes on
which the activities were not applied.
6455The study group consists of the seventh grade students who study in 20112012 academic year at a primary school placed at the centre of Tokat. It consists of total
51 students; 26 of experimental group (7/B) and 25 of control group (7/A).
In data collection, the scales which were developed by the researcher in
accordance with the quantitative and qualitative research techniques were used. As the
tool of quantitative data collection, “Gender Attitude Scale”, developed by the
researcher, which measures the attitude of the primary education students towards
gender, was used. As for the qualitative data collection, gender activities on economy
(work life), education, politics, social living space, and sex stereotypes were prepared
and applied by using drama, case study, question-answer, discussion techniques, and
computer assisted teaching materials to the students.
In the analysis of quantitative data, arithmetic average, frequency, variable t test,
and Mann Whitney U test were applied.
At the end of the research, a meaningful difference on behalf the students in the
experimental group (t=2.219, p<.05) amongst the experimental process scores of the
study group students came out as a result. At the post-research implementation of the
scale, it is seen that while the average of the attitude level of the students in the control
group has decreased to X = 113.76, the average of the attitude level of the students in
the experimental group has increased to X =128.88. When experimental group and
v
control group students’ before and after research attitude scores are examined, both
experimental group students’ and control group students’ attitude levels in relation to
gender presented a meaningful difference according to sex (p<.05). When gender
education process based on gender activities and findings in relation to process were
examined, in the application process it was observed that gender activities made the
students’ perception of gender concrete and provided them awareness and because
gender activities presented samples from the real life directly that they were effective on
the students and created awareness in terms of gender equality and made the education
process enjoyable.
Key Words: Social Studies, Sex, Gender, Gender Education, Primary Education
Students.
vi
İÇİNDEKİLER
Sayfa
JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ............................................................................i
ÖNSÖZ ........................................................................................................................... ii
ÖZET ............................................................................................................................. iii
ABSTRACT..................................................................................................................... v
IÇINDEKILER ............................................................................................................. vii
TABLOLAR, ŞEKİLLER VE GRAFİKLER LİSTESİ .................................................ix
KISALTMALAR LİSTESİ ............................................................................................xi
I.BÖLÜM ........................................................................................................................ 1
GİRİŞ .............................................................................................................................. 1
1.1. Problem Durumu .................................................................................................. 1
1.2. Araştırmanın Amacı ............................................................................................. 3
1.3. Araştırmanın Önemi ............................................................................................. 4
1.4. Araştırmanın Varsayımları ................................................................................... 6
1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları .................................................................................... 6
1.6. Tanımlar ............................................................................................................... 6
1.7. İlgili Araştırmalar ................................................................................................. 7
II.BÖLÜM .................................................................................................................... 10
KURAMSAL ÇERÇEVE ............................................................................................. 10
2.1.CİNSİYET (SEX) VE TOPLUMSAL CİNSİYET (GENDER) TEMEL
KAVRAMLAR ............................................................................................................. 10
2.1.1. Cinsiyet (Sex) .................................................................................................. 11
2.1.2. Toplumsal Cinsiyet (Gender)........................................................................... 11
2.1.3. Toplumsal Cinsiyet Kavramını Açıklamaya Yönelik Kuramlar ..................... 15
2.1.3.1. Biyolojik Açıklamalar................................................................................ 16
2.1.3.1.1. Beyin Yapısı ....................................................................................... 16
2.1.3.1.2. Hormonlar ........................................................................................... 17
2.1.3.2. Psikanalitik Kuram .................................................................................... 17
2.1.3.3. Sosyal Faktörler ......................................................................................... 21
2.1.3.4. Toplumsal Cinsiyet Şeması Kuramı .......................................................... 23
2.1.4. Toplumsal Cinsiyet Rolü (Gender Role) ......................................................... 24
2.1.5. Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları (Gender Stereotypes).............................. 26
2.1.6. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (Gender Equality) ............................................... 28
2.1.7. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği (Gender Inequality) ........................................ 30
2.2. TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE TÜRK TOPLUMUNDA KADININ
YERİ VE ONA İLİŞKİN ALGI VE DEĞERLER ....................................................... 31
2.2.1 . İslamiyet’ten Önce ve Göçebe Devrinde Türk Kadını ..................................... 31
2.2.2. İslamiyet ve İslamiyet’ten Sonra Türk Kadını .................................................. 33
2.2.3. Cumhuriyet Döneminde Türk Kadını ............................................................... 38
1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları .................................................................................... 6
1.6. Tanımlar ............................................................................................................... 6
1.7. İlgili Araştırmalar ................................................................................................. 7
2.3. TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN ORTAYA ÇIKTIĞI
ALANLAR ................................................................................................................... 41
2.3.1. Eğitim.............................................................................................................. 41
2.3.2. Ekonomi (Çalışma Yaşamı) ............................................................................ 43
2.3.3. Siyaset ............................................................................................................ 45
vii
2.3.4. Sosyal Yaşam .................................................................................................. 47
2.4. SOSYAL BİLGİLER DERSİ VE TOPLUMSAL CİNSİYET EĞİTİMİ ........... 48
2.4.1. Sosyal Bilgiler Ders Kitapları ve Cinsiyetçilik.............................................. 55
2.4.2. Sosyal Bilgiler Dersinde Toplumsal Cinsiyet Eğitiminde
Kullanılabilecek Yöntem ve Teknikler ................................................................... 58
III. BÖLÜM .................................................................................................................... 60
YÖNTEM ....................................................................................................................... 60
3.1. Araştırmanın Modeli ............................................................................................. 60
3.2. Çalışma Grubu ...................................................................................................... 62
3.3. Verilerin Toplanması ............................................................................................ 64
3.3.1 Veri Toplama Araçlarının Hazırlanması........................................................... 65
3.3.1.1. Nicel Veri Toplama Aracının (Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği)
Hazırlanması ................................................................................................................. 65
3.3.1.1.1. Deneme Ölçeğinin Uygulama Verilerinin Analizi .............................. 69
3.3.1.1.1.1. Deneme Ölçeğinin Geçerlik Çalışması .......................................... 69
3.3.1.1.1.2. Deneme Ölçeğinin Güvenirlik Çalışması ...................................... 78
3.3.1.2. Nitel Veri Toplama Araçlarının Hazırlanması........................................... 78
3.4. Verilerin Analizi ................................................................................................... 83
3.4.1. Nicel Verilerin Analizi.................................................................................... 83
3.4.2. Nitel Verilerin Analizi .................................................................................... 83
IV. BÖLÜM .................................................................................................................. 84
BULGULAR VE YORUM .......................................................................................... 84
4.1.Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgular ..................................................................... 84
4.2.İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular ...................................................................... 86
4.3.Üçüncü Alt Probleme İlişkin Bulgular ................................................................... 88
V. BÖLÜM ................................................................................................................. 141
SONUÇLAR VE ÖNERİLER .................................................................................... 141
5.1. Sonuçlar ............................................................................................................. 141
5.2. Öneriler .............................................................................................................. 142
KAYNAKÇA.............................................................................................................. 143
EKLER........................................................................................................................ 154
EK1: İlköğretim Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyete İlişkin Görüşlerini
Belirlemeye Yönelik Kompozisyon Formu ............................................................. 155
EK2: İzin Yazıları ...................................................................................................... 158
EK3: Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması ....... 160
EK4: Öğrenci Tanıma Formu .................................................................................... 164
EK5: Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği ................................................................... 165
EK6: Toplumsal Cinsiyet Etkinlikleri Haftalık Oturumlar........................................ 167
viii
TABLOLAR
Tablo 1:Toplum İçindeki Toplumsal Cinsiyet Rolleri .................................................... 25
Tablo 2 :Türkiye’de 1935–2011 yılları arası Meclisteki Kadın Temsili ........................ 46
Tablo 3:Ön Test-Son Test Kontrol Gruplu Desen .......................................................... 60
Tablo 4:Araştırmada Uygulanan Deneysel Model ......................................................... 61
Tablo 5:Araştırmaya Katılan Çalışma Grubu Öğrencilerine Ait Bilgiler ....................... 63
Tablo 6:Deneme Ölçeğinin Madde-Toplam Test Korelâsyonları (2011, Tokat) ........... 71
Tablo 7:Deneme Ölçeğinin %27’lik Alt ve Üst Grupları İçin Bağımsız Gruplar t-Testi
Sonuçları (2011, Tokat) .................................................................................................. 73
Tablo 8:Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeğini Oluşturan 36 Maddenin Faktör Yükleri
(2011, Tokat) .................................................................................................................. 77
Tablo 9:Deney ve Kontrol Gruplarının Ön Test Tutum Puanlarına İlişkin Bağımsız TTesti Sonuçları ................................................................................................................ 84
Tablo 10:Deney ve Kontrol Gruplarının Son Test Tutum Puanlarına İlişkin Bağımsız TTesti Sonuçları ................................................................................................................ 85
Tablo 11:Tutum Ölçeğinden Elde Edilen Betimsel İstatistikler ..................................... 85
Tablo 12:Deney Grubunun Kız ve Erkek Öğrencilerinin Ön Test, Son Test Tutum
Puanları Arasındaki Farkın Test Edilmesi (Mann-Whitney U Testi) ............................. 86
Tablo 13:Kontrol Grubunun Kız ve Erkek Öğrencilerin Ön Test, Son Test, Arasındaki
Farkın Test Edilmesi (Mann-Whitney U Testi) .............................................................. 87
Tablo 14:Öğrencilerin “Kadın Erkek Eşit midir?” Sorusuna Verdikleri Cevapların
Frekansları (n:26) ............................................................................................................ 89
Tablo 15:Erkek Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Erkek Olmaktan Dolayı
Sahip Oldukları Beğendikleri ve Beğenmedikleri Özellikleri (n:12) ............................. 93
Tablo 16:Kız Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kız Olmaktan Dolayı Sahip
Oldukları Beğendikleri ve Beğenmedikleri Özellikleri (n:14) ....................................... 94
Tablo 17:Erkek Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Erkek Olmaktan Dolayı
Sahip Oldukları Kolaylıklar ve Zorluklar (n:12) ............................................................ 95
Tablo 18:Kız Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kız Olmaktan Dolayı Sahip
Oldukları Kolaylıklar ve Zorluklar (n:14) ..................................................................... 96
Tablo 19:Kız Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kadın ve Erkek Özellikleri
(n:14) ............................................................................................................................. 101
ix
Tablo 20:Erkek Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kadın ve Erkek Özellikleri
(n:12) ............................................................................................................................. 102
Tablo 21:Öğrencilere Göre Kadınlar ve Erkekler Ne Yapar/Ne Yapamaz (n:26)........ 112
Tablo 22:Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kadın ve Erkeğe İlişkin Kalıp
yargılar (n:26) ............................................................................................................... 113
Tablo 23:Öğrencilerin Röportaj Yaptıkları Kişilere Ait Bilgiler.................................. 122
Tablo 24:Kız ve Erkek Öğrencilerin İleride Seçmeyi Düşündükleri Meslekler ........... 126
Tablo 25:Öğrencilere göre Bir Kadının Yapması ve Yapmaması Gereken Meslekler
(n:26) ............................................................................................................................. 127
Tablo 26:Öğrencilere Göre Bir Erkeğin Yapması ve Yapmaması Gereken Meslekler
(n:26) ............................................................................................................................. 128
Tablo 27Öğrencilere Göre Bir Kadının ve Bir Erkeğin Hiçbir Zaman Yapamayacağı
Meslekler (n:26) ............................................................................................................ 129
Tablo 28:Öğrencilerin “Kadın Erkek Eşit midir?” Sorusuna Verdikleri Cevapların
Frekansları (n:26) .......................................................................................................... 140
ŞEKİLLER
Şekil 1:Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları ................................................................... 27
Şekil 2: Toplumsal Cinsiyet Güç İlişkileri (Eşitsizliği) .................................................. 30
GRAFİKLER
Grafik 1:Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeğini Oluşturan 36 Maddenin Faktör Yüklerinin
Değerlendirilmesi (2011, Tokat)..................................................................................... 75
x
KISALTMALAR LİSTESİ
CEDAW: Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi
KSGM: Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
MEB: Milli Eğitim Bakanlığı
NCSS: National Curiculum Social Studies (ABD Sosyal Bilgiler Ulusal Konseyi)
TCTÖ: Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği
TÜSİAD: Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği
UN: Birleşmiş Milletler
WHO: Dünya Sağlık Örgütü
xi
I. BÖLÜM
GİRİŞ
Bu bölümde araştırmanın problem durumu, problem cümlesi, alt problemler,
araştırmanın amacı, araştırmanın önemi, araştırmanın varsayımları, araştırmanın
sınırlılıkları ve tanımlara yer verilmiştir.
1.1. Problem Durumu
Toplum içinde varlığını sürdüren bireyler, davranışlarını ait oldukları sosyal
dünyanın çeşitli kültürel düşünce kalıplarına uygun olarak gerçekleştirir. Kadınlar ve
erkekler, cinsiyet itibariyle kendi başlarına biyolojik bir varlık iken toplumsal alana
girdiklerinde, bu yapıdan farklı olarak çeşitli toplumsal rol ve değerlere sahip olurlar.
Her toplum, üyelerine farklı yapılarda rol ve değerler biçebilir. Zamanın ve toplumun
şartları itibariyle rol ve değerler de kendi içerisinde farklılaşabilir. Dolayısıyla bireyin
cinsiyet değerlerinin, bir kültür motifini üzerinde taşıdığı söylenebilir (Ersoy,
2009:227).
Cinsiyetlere has bazı özellikler bulunsa da kültür, bireylerin cinsiyet kalıplarını
ve tutumlarını belirleyen esas faktörlerden biridir. Ancak kültürün kadına ve erkeğe
yönelik belirlediği rol ve modeller zamanla değişebilmektedir. Modernleşme
süreçleriyle birlikte özellikle kadınların iş imkânlarını elde etmesi, eğitim seviyesinin
yükselmesi cinsiyet rol ve değerlerinde de önemli değişmelere sebep olmuştur. Bu
süreçte kadınlar daha çok erkeklerin, erkekler de kadınların rollerini üstlenmişlerdir.
Kadınlar erkekler gibi evin geçimi için aile dışında çalışırken, erkekler de ev işlerinde
ve çocuk bakımında eşlerine yardım etmektedirler. Bu süreçte geleneksel toplum
içerisindeki kadının ve erkeğin rolleri arasındaki mesafe azalmış ve benzerlik
göstermeye başlamıştır.
Genel olarak kadın ve erkek cinsiyet grubunun özelliklerinin kendine has yönleri
bulunmakla birlikte, her iki cinsiyet grubunun da toplumsal faktörlerin etkisi altında
olduğu söylenebilir. Bu sebeple kadının ve erkeğin davranışlarını yorumlarken,
toplumsal yapının mevcut normlarının yanında, bu yapıya etki eden başka faktörleri ve
her an içinde yaşadığımız değişim süreçlerini de dikkate almak gerekmektedir.
2
Birey, toplumsallaşma adı verilen bir süreçte doğumundan itibaren başlayarak, içinde
bulunduğu toplum tarafından benimsenmiş olan bir takım değer ve yargılarla donatılır.
Bu süreçte, dişilik ve erkeklik üzerinden kurgulanan rol kalıpları da (toplumsal cinsiyet
rolleri) toplumun yeni üyeleri tarafından içselleştirilerek gelecek kuşaklara aktarılır. Her
iki cinse özgü davranış kalıpları ve değerlerin öğrenilmesi, toplumsallaşmanın önemli
bir boyutunu içerir.
Toplumsal cinsiyet kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıktan ziyade,
toplumsal, kültürel ve psikolojik farklılığa işaret eder. Kadın ve erkeğin toplumsal ve
kültürel olarak belirlenen rol ve sorumluluklarını ifade eden bu kavram, toplumun kişiyi
cinsiyetine göre nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve ondan nasıl
davranışlar beklediği ile ilgili bir kod sunmaktadır. Bu yönüyle toplumsal cinsiyet
olgusu, toplum içindeki bireyi ve bu bireyin toplumla olan ilişkisini doğrudan
etkilemektedir.
Biyolojik cinsiyetin üzerinde farklı bir güce ve anlama sahip olan toplumsal
cinsiyet, cinsiyetler arası ayrımı da beraberinde getirmekte, bireyleri dolaylı veya
doğrudan
olumlu
ya
da
olumsuz
şekillerde
etkilemekte
ve
yaşamlarını
biçimlendirmektedir. Zamana, kültüre ve hatta aileden aileye değişebilen toplumsal
cinsiyeti bireyler öğrenerek kazanmakta ve uygulamaktadır (Yaşın Dökmen, 2010;
Bhasin, 2003; Akın ve Demirel, 2003).
Toplumsal cinsiyete ilişkin olumlu ya da olumsuz tutumların kazanılması
öncelikli olarak ailede başlar. Ardından toplumsal cinsiyete ilişkin tutumların
kazanılması okulda devam eder. Bu süreç içerisinde özellikle anne-baba ve öğretmenler,
diğer taraftan kitle iletişim araçları (gazete, dergi, televizyon, internet…) öğrencilerin
cinsiyete ilişkin tutumlarının kazanmalarında etkili ve önemli unsurlardır. Dolayısıyla
toplumsal cinsiyete ilişkin tutumların sağlıklı olabilmesi için tüm bu unsurlara son
derece önemli görevler düşmektedir. Şüphesiz çocuğun ilk sosyalleşmeye başladığı yer
ailesidir. Bu dönem birincil toplumsallaşma dönemidir (Giddens, 2008:204). 0–6 yaş
dönemine
denk
gelen
bu
süreçte
kültürel
öğrenmeler
en
yoğun
olarak
gerçekleşmektedir. Diğer taraftan bu dönemde çocuklar, daha sonraki öğrenmeleri için
temel oluşturacak olan dil ve temel davranış kalıplarını öğrenmektedir. İkincil
toplumsallaşma ise, çocukluğun sonraki dönemi ile olgunluk döneminde gerçekleşir.
Bu aşamada çocukların sosyalleşmesi için okullar son derece önemlidir. Çünkü okullar,
yoğun olarak eğitimin toplumsallaştırma işlevinin gerçekleştiği kurumlardır. Toplumda
“cinsiyet” kaynaklı değerler ve algılayışlar yansımasını en yoğun olarak okullarda
3
gösterir. Eğitimin kültürel normları bireylere benimsetme işlevi, okullarda kasıtlı
cinsiyet içerikli iletileri de beraberinde getirir. Bu nedenle de bu kurumlar cinsiyete
dayalı eşitsizliklerin yeniden üretiminde de önemli bir rol oynar. Öğretmenler her ne
kadar öğrencilere karşı eşit tutum ve davranış içinde olduklarını düşünseler de farkında
olmadan kız ve erkek çocuklara farklı davranabilmektedir. Yapılan bir takım çalışmalar
eğitimcilerin, cinsiyetçiliğin yeniden üretiminde aktif özneler olarak görev yaptıklarını
göstermektedir (Tan, 2005, aktaran, Yurtsever, 2011:4).
Okullarda öğrencilere toplumsal cinsiyet eğitimini sosyal bilgiler dersi içerinde
vermek son derece önemlidir. Çünkü sosyal bilgiler dersi, demokratik değerleri
benimsemiş vatandaşlar olarak öğrencilerin içinde yaşadığı topluma uyum sağlamalarını
ve öğrencilere bu bilgi birikimini yaşama geçirebilecek donanımlar kazandırmayı
amaçlamaktadır. Bu derste öğrenciler karşı görüşleri ve bu görüşlere nasıl davranılması
gerektiğini, birbirlerine saygıyı, kültürel benzerlik ve farklılıklara duyarlılığı ve sosyal
sorumluluk almayı, öğrenmekte oldukları üzerine soru sormayı, düşünerek tepki
vermeyi, görüşleri paylaşmayı öğrenir. Öğrenciler sosyal bilgiler dersinde, “Otantik
etkinlik uygulamalarıyla pratik yaparak gerçek sosyal sorunlara ilişkin bilgili karar
vermeyi gerektiren tartışma ve sorgulamalara katılarak ve buna göre uygun sosyal ve
yurttaşlık eylemi sürdürerek yurttaşlık etkinliği geliştirirler” (NCSS, 2003:439). Sosyal
bilgiler dersi kapsamında etkin bir şekilde verilecek olan toplumsal cinsiyet eğitiminin
öğrencilere kazandıracağı son derece önemli faydaları olacaktır. Öncelikle bu eğitimle
birlikte öğrencilerinin toplumsal cinsiyet konusunda bilgi düzeyi ve farkındalıkları
artacak ve öğrenciler toplumsal cinsiyet konusunda duyarlılık kazanacaktır. Diğer
taraftan toplumsal cinsiyete ilişkin ayrımcı ve olumsuz algı, tutum ve önyargılar bir
nebze de olsa değişecek; gelecek nesiller açısından daha sağlıklı kararlar alabilen, etkin,
kendine güvenen, daha eşitlikçi ve her şeyden önemlisi hem kendi cinsine hem de karşı
cinsine karşı daha saygılı bireyler yetişecektir.
Dolayısıyla, “toplumsal cinsiyet etkinliklerinin öğrencilerin algı ve tutumlarına
etkisini incelemek, araştırmaya değer bir konudur.
1.2. Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın amacı, ilköğretim öğrencilerinin toplumsal cinsiyete ilişkin algı
ve tutumlarını cinsiyet değişkeni açısından değerlendirmek ve ilköğretim öğrencilerine
uygulanacak toplumsal cinsiyet etkinlikleri ile onlarda toplumsal cinsiyet farkındalığı ve
duyarlılığı kazandırmak; diğer taraftan toplumsal cinsiyete ilişkin ayrımcı ve olumsuz
4
algı, tutum ve önyargıları değiştirmektir. Bu amaçla aşağıdaki alt problemlere cevap
aranmıştır.
Alt Problemler
1. Toplumsal cinsiyet etkinliklerinin uygulandığı deney grubu ilköğretim
öğrencileri ile uygulanmadığı kontrol grubu ilköğretim öğrencilerinin deneysel işlem
öncesi ve sonrası ölçümlere göre toplumsal cinsiyete ilişkin tutum düzeyleri arasında
anlamlı bir fark var mıdır?
2. Öğrencilerin tutum düzeyleri arasında; cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir
fark var mıdır?
3. Toplumsal cinsiyet etkinliklerinin öğretim süreci ve sürece ilişkin bulgular
nelerdir?
1.3. Araştırmanın Önemi
Toplumsal cinsiyet ilişkileri, toplumda erkekler ile kadınlar arasında toplum
tarafından kalıplaştırılan etkileşimleri belirtir (Giddens, 2008:505). Diğer bir ifadeyle,
toplumsal cinsiyet kavramına yüklenen anlam doğuştan getirilmemekte, toplumun
kendisi tarafından inşa edilmektedir.
Demokratik toplumlarda bireylerin hakları yasalar ile güvence altına alınmış olsa
da yine de bireyler zaman zaman her türlü ayrımcılığa maruz kalabilmektedir. Yıllardır
aynı şekilde süregelen, içselleştirilen ve sorgulama ihtiyacı duyulmayan toplumsal
cinsiyet rolleri ve kalıp yargıları hayat boyunca insanı farkında bile olmadan cinsiyet
ayrımı döngüsünün içinde var edebilmektedir. Küçük yaşlarda öğrenilen bu rollerin
yarattığı küçük eşitsizlikler, ilerleyen yıllarda çok boyutlu ayrımcılığa yol
açabilmektedir. Toplumda var olan geleneksel kadın erkek rollerine karşı eşitlikçi bir
yaklaşımı sağlayacak eğitim anlayışı çocukluktan itibaren her yaştaki bireye, gerek
örgün eğitim gerekse yaygın eğitim yoluyla aşılanmaya çalışılmalıdır.
Toplumsal cinsiyet farkındalığı oluşturarak toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile
mücadelede okul son derece önemlidir. Toplumsal cinsiyet eğitimine özellikle sosyal
bilgiler derslerinde müfredat içerinde yer verilmelidir. Ancak verilen eğitim, klasik
sınav-not sistemli bir eğitim olmayıp; sorgulatıcı, katılımcı, etkileşimli ve dönüştürücü
olmalıdır.
5
Ülkemizde bugüne kadar yapılan toplumsal cinsiyet konulu çalışmalar özellikle
eğitim alanında azdır. Yapılan araştırmaların çoğu sadece öğrencilerin algısını ortaya
koymaktadır. Bu araştırmanın diğer araştırmalardan farklı yönü; toplumsal cinsiyet
kavramını eşitlik değeri ve ilköğretim programlarının amaçları ile ilişkilendirerek sosyal
bilgiler dersi kapsamında toplumsal cinsiyet eğitimi vermenin önemini ve bu eğitimin
nasıl olması gerektiğini vurgulaması ve uygulanacak olan toplumsal cinsiyet
etkinliklerinin öğrencilerin algısı ve tutumlarını değiştirme durumunu incelemesidir.
Toplumsal cinsiyet bilincinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması; eşitlikçi ve
demokratik bir toplum yaratmanın temel taşlarından biridir. Bu eşitlikçi topluma
ulaşmanın yolu cinsiyetçi kalıplardan arınmış bir eğitim sisteminden ve okullardan
geçmektedir.
Eğitim sistemi ve okullar; toplumsal değerlerin kuşaktan kuşağa aktarıldığı ve
pekiştirildiği sosyalizasyon sürecinin temel kurumlarından biri olarak kilit bir noktada
bulunmaktadır. Bu bağlamda özellikle sosyal bilgiler öğretmenlerine, öğrencilere
ulaşarak toplumsal cinsiyet, eşitlik, kadın hakları vb. kavramları doğru ve etkili bir
şekilde aktarmayı sağlamada önemli görevler düşmektedir. Toplumsal cinsiyet
eğitiminin etkili olabilmesi için sosyal bilgiler öğretmenleri öncelikle kendi sahip
oldukları toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını iyi tanımalı; toplumsal cinsiyet eşitliğini,
yani kızlar ve erkekler arasındaki eşitliği yanlış anlaşılmadan açık bir şekilde ifade
edebileceği öğretim yöntemleri ve kullanacağı dil üzerinde düşünmelidir. Sosyal bilgiler
öğretmenleri, geleneksel toplumsal cinsiyet kalıplarını ve rollerini sorgulamalı,
toplumsal cinsiyetle ilgili söylemleri tanımlamalı ve öğrenciler için toplumsal cinsiyet
duyarlılığını örnekleyen rol modelleri geliştirmelidir. Öğretmenler sınıf içinde
öğrencileri ile olan etkileşimlerinde cinsiyet ayrımcılığına yer veren davranışlardan ve
söylemlerden kaçınmalıdır. Öğretmenler, okul ve sınıf içi etkinliklerde etkinlikleri
düzenlerken, cinsiyet farkı gözetmeksizin bireylerin benzer potansiyellere sahip olduğu
bilinciyle hareket etmeli, görev ve sorumluluk paylaşımını buna göre yapılmalıdır. Bu
bağlamda bu çalışmada yer alan toplumsal cinsiyet etkinliklerinin sosyal bilgiler
öğretmenlerine yol göstereceği ve öğrencilere toplumsal cinsiyet duyarlılığını
kazandırmada etkili olacağı düşünülmektedir.
Vurgulamak istenilen önemli bir nokta ise bu araştırmanın amacının kızları
oğlan, oğlanları kız gibi yetiştirmek olmadığıdır. Araştırma ile ortaya konulmak
istenilen şey, haklar ve fırsatlar temelinde farkındalık yaratarak gündelik hayat içindeki
önyargıları ve olumsuz algı ve tutumları değiştirerek sosyal gelişme sağlamaktır.
6
Bugün, kız çocuklarının “oğlan gibi” davranması üzerindeki baskılar belli ölçüde
azaldıysa da, oğlanların “kız gibi” davranması kimi ana- babaları tedirgin etmektedir.
Oğlan ve kız ayrımı yapmadan esas olarak “çocuk” oldukları kabulünden hareketle
onlara yaklaşmak, gelecek kuşakların hayatlarını olumlu yönde etkileyebilecek, aynı
zamanda hak ve sorumluluklarını bilen, her iki cinsin de birbirine daha eşitlikçi ve
saygıyla yaklaştığı bir toplum oluşabilecektir.
1.4. Araştırmanın Varsayımları
Araştırma aşağıdaki varsayımlar üzerine kurulmuştur.
1. Araştırmanın yürütüldüğü çalışma grubunun, araştırma sonuçlarının
genellenebilirliğini sağlayacak büyüklükte olduğu varsayılmaktadır.
2. Çalışma grubundaki ilköğretim öğrencilerinin ölçekte yer alan maddelere
verdikleri cevapların gerçeği yansıttığı düşünülmektedir.
3. İlköğretim öğrencilerine uygulanacak toplumsal cinsiyet tutum ölçeğinin ve
toplumsal cinsiyet etkinliklerinin kapsam geçerliliği konusunda başvurulan uzman
görüşlerinin yeterli olacağı varsayılmaktadır.
1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları
Bu araştırma;
1. 2011–2012 eğitim öğretim yılında,
2. Tokat merkezde öğrenim gören ilköğretim öğrencileri,
3. Araştırmacı
tarafından
geliştirilen
ölçme
aracı
ve
etkinlikler
ile
sınırlandırılmıştır.
1.6. Tanımlar
Cinsiyet: Cinsiyet, kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik,
fizyolojik ve biyolojik özelliklerini ifade etmektedir.
Toplumsal Cinsiyet: Toplumsal cinsiyet, toplumun bireye verdiği roller, görev
ve sorumluluklar; toplumun bireyi nasıl gördüğü, algıladığı, ona ilişkin beklentileriyle
ilgili bir kavramdır.
7
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Fırsatları kullanma, kaynakların ayrılması ve
kullanımında, hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti nedeni ile ayrımcılığa
uğramamasıdır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sosyal, kültürel veya hukuksal nedenlerle,
kadın ve erkeğin eşit değere sahip olmaması; tüm kamusal alan ve özel yaşam
alanlarında eşit seviyede yetki sahibi olmaması, bu alanlara eşit seviyede katılmaması
ve bu alanlarda eşit seviyelerde görünür olmaması anlamına gelmektedir.
Toplumsal Cinsiyet Rolü: Toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlar ve erkeklerle
özdeşleştirilen özellikler, beklentiler ve davranışlar olup, “kadınlığı” ve “erkekliği”
tanımlar.
Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları: Tüm kadınların ve tüm erkeklerin sahip
olduklarının düşünüldüğü psikolojik ve davranışsal niteliklere ilişkin yerleşik katı ve
genellenmiş inançlardır.
1.7. İlgili Araştırmalar
Toplumsal cinsiyet konusunda yerli ve yabancı literatürde birçok çalışma
yapılmıştır. Aşağıda bu çalışmalar incelenmiştir.
1.7.1. Yurt İçinde Yapılan Araştırmalar
Kaya (2003), “İlköğretimde Kalıplaşmış Toplumsal Cinsiyet Rolü Algılama ve
Sunumları: Burdur’da Bir İlköğretim Okulunda Alan Çalışması (2001/2002)” adlı
araştırmasında, 2001-2002 eğitim öğretim yılında Burdur’da bir ilköğretim okulunun 15’inci sınıfında öğrenim gören öğrencilere okutulan ders kitaplarının toplumsal cinsiyet
rolü kalıp sunumlarını ne şekilde içerdiklerini incelemiş; ardından öğrencilerin bu tür
cinsiyetçi sunumlardan etkilenip etkilenmediğini araştırmıştır. Bu amaçla okutulmakta
olan ders kitapları önceden belirlenmiş kategorilere uygun olarak analiz edilmiş, bu
sunumların öğrencilerin üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi için onlardan resim
yapmaları ve kompozisyon yazmaları istenmiştir. Araştırma bulgularına göre, okutulan
ilköğretim ders kitaplarında toplumsal cinsiyet kalıp sunumlarına ve öğrencilerin resim
ve kompozisyonlarında da aynı yansımalara rastlanılmıştır.
Erden (2004), “Okulöncesi Eğitimcilerinin Cinsiyet Rollerine ve Disipline Karşı
Tutumları” adlı araştırmasında, okulöncesi eğitimcilerinin cinsiyet rollerine ve disipline
8
karşı tutumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma sonucunda, okulöncesi
eğitimcilerinin cinsiyet rolleri ve disiplin tutumları açısından eşitlikçi eğilimlerinin
yüksek oranda olduğu saptanmıştır.
Gümüşoğlu (2004), “İlköğretim Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Algıları”
adlı araştırmada araştırmaya katılan çocukların toplumsal cinsiyetle ilgili algılarının
geleneksel kadın-erkek rollerine paralel olduğu saptanmıştır. Araştırmaya katılan
çocuklar anneleri çalışıyor olsa da annenin görevinin ev işleri ve yemek yapmak
olduğunu, babanınsa gazete okumak ya da televizyon seyretmek gibi davranışlar içinde
olması gerektiğini belirtmişlerdir.
Özdemir (2006), “Okulöncesi dönem Çocuklarının Cinsiyet Özelliklerine İlişkin
Kalıp yargılarının İncelenmesi” isimli çalışmasında, okulöncesi dönem 5-6 yaş
grubundaki çocukların cinsiyet özelliklerine ilişkin kalıp yargıları analiz edilmiş,
araştırma bulgularına göre 5-6 yaş grubunda bulunan çocukların cinsiyet kalıp
yargılarına sahip olduğu, yaşla birlikte cinsiyet kalıp yargılarının arttığı sonucuna
varılmıştır.
Pınar, Taşkın ve Eroğlu (2008) “Başkent Üniversitesi Öğrenci Yurdunda Kalan
Gençlerin Toplumsal Cinsiyet Rol Kalıplarına İlişkin Tutumları” adlı çalışmada
Başkent Üniversitesi öğrenci yurdunda kalan gençlerin toplumsal cinsiyet rol kalıplarına
ilişkin tutumları incelenmiş; yurtta kalan çoğu gencin toplumsal cinsiyet rolleri
konusunda geleneksel bir bakışa sahip oldukları sonucuna varılmıştır.
Yazıcı ve Aslan (2011) “Değerler Eğitiminde Kahramanlardan Yararlanma:
Sosyal Bilgiler Ders Kitapları ile Öğretmen Adaylarının Kahraman Tercihlerinin
Karşılaştırılması Üzerine Bir Çalışma” adlı araştırmada, sosyal bilgiler ders kitaplarında
değerler eğitimine rol model olacak kahramanlardan yararlanma konusunda kadın ve
erkek kahramanlar açısından büyük bir eşitsizlik olduğunu tespit etmişlerdir.
1.7.2. Yurtdışında Yapılan Araştırmalar
Weitzman, Eifler, Hokada ve Ross (1972) okul öncesi çocukları için en çok
kullanılan çeşitli kitaplardaki toplumsal cinsiyet rollerini incelemişler ve toplumsal
cinsiyet rolleri arasında birçok farklılıklar bulmuşlardır. Onlara göre kitaplarda yer alan
öykü ve resimlerde, kadınlara nazaran erkeklere çok daha fazla yer verilmektedir.
Erkeklerle kadınların etkinliklerinde de çok çeşitli farklılıklar gözlenmektedir. Örneğin
kitaplardaki öykü ve resimlerde erkekler macera türü uğraşlar ile bağımsızlık ve güç
gerektiren ev dışı etkinlikleri gerçekleştirmede,
kadınlar ise erkekler için yemek
9
pişirmekte, temizlik gibi ev işleriyle uğraşmaktadır. Diğer taraftan analiz edilen bütün
kitaplarda, ev dışında bir mesleği olan hiçbir kadın yer almamaktadır.
Arditti, Godwin ve Scanzoni. (1991), çalışmalarında, kız çocukların cinsiyet
rollerinin gelişiminde ebeveynlerin rolünü incelemişler ve kız çocuklarının toplumsal
cinsiyete ilişkin gelişimlerinde, annenin etkisinin babadan daha fazla olduğu sonucuna
ulaşmışlardır.
Ayrıca
araştırmacılar,
kız
çocuklarının
gelişimlerinde
annenin
davranışlarının belirgin etkisinin yanı sıra, annelerin daha çok kız çocuklarını kültürel
olarak
dişil
içeriklere
bağlı
yöntemlerle
kısıtlama
eğilimi
gösterdiklerini
vurgulamışlardır.
Shu (2004), toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların kariyer, evliliğe ve cinsel
özgürlüğe ilişkin çeşitli haklara sahip olma konularında Çinlilerin tutumlarını
araştırmıştır. Araştırma bulgularına göre, özellikle iyi eğitim almış Çinli bireylerin,
kadınların ifade edilen haklara sahip olmaları noktasında daha eşitlikçi tutumlara sahip
olduğunu vurgulamıştır.
Ui ve Matsui (2008), Japon yetişkinlerin cinsiyet rollerine ilişkin tutumları ile
toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili kriterlerini, katılımcıların cinsiyet ve yaş grubu
farklılıklarını analiz ederek, toplumsal koşulların nasıl etkilediğini araştırmıştır.
Araştırmanın sonucunda kadınların özellikle de kırklı yaş grubunda olanların, toplumsal
cinsiyet eşitliğine ilişkin daha eşitlikçi bir tavır takındıkları sonucuna ulaşmışlardır.
II. BÖLÜM
KURAMSAL ÇERÇEVE
Bu bölümde cinsiyet ve toplumsal cinsiyete ilişkin temel kavramlara, toplumsal
cinsiyet kavramının açıklanmasına yönelik ileri sürülen kuramlara, toplumsal cinsiyet
eşitliğinin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ne anlama geldiklerine, tarihsel süreç
içerisinde Türk toplumunda kadına ilişkin yer alan algı ve değerlere, sosyal bilgiler
dersinde toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesinin önemine, sosyal bilgiler ders kitapları
ve cinsiyetçiliğe, sosyal bilgiler dersinde toplumsal cinsiyet eğitimi verilirken
kullanılabilecek yöntem, teknik ve materyallere yer verilmiştir.
2.1. CİNSİYET (SEX) VE TOPLUMSAL CİNSİYET (GENDER): TEMEL
KAVRAMLAR
Batı literatüründe sex (cinsiyet) ve gender (toplumsal cinsiyet) terimleri bazen
birbirinin yerine bazen de farklı anlamlarda kullanılır. Bazı araştırmacılar arasında da
iki kavram üzerine anlam tartışmaları devam etmektedir (Torgrimson ve Minson, 2005;
Unger ve Crawford, 1993). İki kavramın anlamları üzerindeki tartışma daha çok
nedensellik konusu üzerinde odaklanmıştır (Yaşın Dökmen, 2010:18). Kadınlar ve
erkekler arasında çeşitli farklar olduğunu kabul edenlerin bu farklılıkların nedeninin
biyolojik yapıdan mı yoksa çevresel faktörlerden mi kaynaklı olduğunu vurgulama
noktasındaki görüşleri, bu iki kavramın anlamlarının farklı kullanılmasına da yol
açmaktadır. Biyolojik temelli olan farklılıkların “cinsiyet” ile, sosyokültürel temelli olan
farklılıkların da “toplumsal cinsiyet” ile ifade edilmesi gerektiğini savunanlar olduğu
gibi, kadınlar ile erkekler arasındaki farklılıkların ikisinden de kaynaklandığını ve ayrı
nedenler olarak gösterilmesinin uygun olmadığını ileri sürenler de vardır. Sex (cinsiyet)
ve gender (toplumsal cinsiyet) sözcüklerinin ikisini de aynı anlamı verecek şekilde
birbirinin yerine kullananlar ise, cinsiyetin biyolojik ve sosyal yönlerinin çok ilişki
olduğunu ve ayırmanın bazen güç olduğunu belirtmektedir (Golombok ve Fivush,
1995).
Kimi insanlar, erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıkların genetik olarak
belirlendiğini ileri sürse de, örneğin Giddens (2008)’a göre ise toplumsal cinsiyet
farklılıklarının biyolojik temelleri olduğuna dair kesin hiçbir kanıt yoktur.
11
2.1.1. Cinsiyet (Sex)
Dünya üzerindeki bütün insanları kadın ve erkek olarak gruplandırmak ve
farklılaştırmak için kullanılan ölçütlerden ilki cinsiyettir. Cinsiyet (sex), canlıların
cinsiyet kromozomları tarafından belirlenen yapısal, işlevsel ve davranışsal özelliklerini
içerir (Torgrimson ve Minson, 2005:785; The Penguin Dictionary of Sociology,
1986:95; Dictionary of Feminist Theory, 1986:201)
En temel anlamda cinsiyet
biyolojik olarak belirlenir. Cinsiyet, kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik,
fizyolojik ve biyolojik özelliklerini ifade etmektedir. Bu yönüyle cinsiyet doğuştan elde
edilen bir statüdür.
2.1.2. Toplumsal Cinsiyet (Gender)
Toplumsal cinsiyet tanımları ise var olan cinsiyet kavramına yönelik, erkek ve
kadın tanımlamaları ile, bu tanımlamaların eleştirileri üzerine oturmaktadır. Toplumsal
cinsiyet konusunda yapılan açıklamalar uzun süredir varlığını korumaktadır. “Kadınlık”
ve “erkeklik”e yüklenen anlamların temel kaynaklarının neler olduğu, bu anlamların
kaynaklarının, sadece biyolojik olarak bedenin farklılaşmasından kaynaklanan ikilik mi
olduğu
gibi
sorulara
yönelik
tartışmalar,
cinsiyet
kavramının
toplumla
ilişkilendirilmesiyle ifadesini bulan ve farklı teorilerle açıklanan “toplumsal cinsiyet”
kavramlaştırmasına
yol
açmıştır.
Toplumsal
cinsiyetin
ne
olduğuna
ilişkin,
teorisyenlerin farklı bakış açıları çerçevesinde, farklı tanımlar ortaya çıkmaktadır.
Toplumsal cinsiyet kavramının kapsamlı bir şekilde ve bugünkü anlamıyla ilk
defa 1970’lerdeki feminist hareket tarafından kullanıldığını söylemek mümkündür.
1970'lerde toplumsal cinsiyetin varlığını; başka bir ifadeyle, erkekler ile kadınlar
arasındaki farklılıklar ve ayrılıkların biyolojik farklılıkla açıklanamayacağını, erkeklik
ve kadınlıkla ilgili, kültürel açıdan egemen fikirlerin gerçekliğe ancak kabaca denk
düşen kalıplaşmış yargıları temsil ettiklerini kanıtlamaya yönelik sosyolojik ve
psikolojik çabalar vardır. 1970’lerin başından itibaren feminist Marksistler ve
antropologlar cinsiyet ayrımının değişik toplumlarda değişik biçimlerde ortaya çıktığını,
dolayısıyla biyolojik yapıdan kaynaklanan tek tip bir ayrımcılıktan söz edilmeyeceğini
örnekler göstererek öne sürmeye başlarlar. Bu çalışmalar, toplumsal cinsiyetle ilgili
düşünceler ve erkeklerle kadınların rolleri söz konusu olduğunda çeşitli kültürler
arasında çok farklı değişiklikler bulunduğunu ortaya koymuştur (Marshall, 1999:98).
Aynı dönemlerde, toplumsal cinsiyet terimini sosyolojiye sokan Ann Oakley (1972)
“Sex, Gender and Society” (Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet ve Toplum) adlı eserinde
12
cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ayrımını ele almıştır. Oakley, eserinde kadın ve erkek
arasındaki biyolojik farklılıkları (üreme fonksiyonuna yönelik farklılıklar) anlatırken
cinsiyet kavramına yer vermiş; eril (erkeklik) ve dişil (kadınlık) olarak sosyal
sınıflandırmayı anlatırken de kültürel olarak inşa edilen toplumsal cinsiyet kavramına
yer vermiştir (Agrawal,2011:2).
Toplumsal cinsiyet feministler sayesinde sosyolojinin önemli bir kavramı haline
gelmiştir. Feministler kadınlarla erkekler arasındaki davranışsal ve psikolojik
farklılıkların biyolojik sebepleri olmaktan çok toplumsal ve kültürel sebepleri olduğunu
savunmuşlardır. Feministler toplumsal cinsiyet kavramını ortaya atmalarındaki neden,
biyolojik bir takım farklılıkların toplumsal eşitsizliklerin meşru bir sebebi
olamayacağını göstermek ve bu anlayışın yanlışlığını ortaya koymaktır. Cinsiyete dayalı
ilişkiye çağdaş bir yorum getirenlerin başında Gayle Rubin gelir. Rubin, “Toward an
Anthropology of Women” (Bir Kadınlar Antropolojisine Doğru) başlığıyla yayınlanan
kitaptaki cinsiyet ve toplumsal cinsiyet konularını birbiriyle ilişkili ancak farklı iki
kavram olarak ele alır. İnsanların biyolojik yapılarının onların cinsiyetlerini
oluşturduğunu söyler. Rubin’e göre kadına ve erkeğe özgü diye ele alınan seksüel
gereksinimler bile hep bu toplumsal düzenlemelerden etkilendiğinden içgüdüsel sanılan
seksüel istekler ve bunların gideriliş biçimleri gerçekte biyolojik olduğu kadar
toplumsal niteliklidir. Rubin’e göre, cinsiyet ayrımının hem başlangıç noktası hem de
garantisi ailedir. Kadın ve erkeğin dünyaya geldiği ve cinsiyetlerin oluştuğu aile ortamı
ataerkil sistemin egemenliğinde olduğundan aile her yeni kuşakta yeni yöneten erkekler;
yönetilen kadınlar üretir (1975, aktaran, Mellor, 1993).
Feminizmin öncülerinden Simon de Beauvoir 1949’da yayınlanan ve Second
Sex (İkinci Seks) adını verdiği kitabında ataerkil toplumlarda kadının nasıl erkeğe göre,
yani norm kabul edilen, geçerli sayılan cinse göre; “başka”, “eksik”, “edilgen”,
“güçsüz”, “duygusal” ve “yeteneksiz” diye tanımlandığını anlatmaktadır. Toplumdaki
birçok kurumdaki iş ve özel ilişkilerin yanı sıra bireylerin kendi aralarındaki ilişkiler de
kadınlarla ilgili gelenekselleşmiş bu önyargılarca düzenlendiğinden, Simon de
Beauvoir’a göre en bağımsız kadın bile bu çarpık görüşlerin etkisinde kalır, bilincinde
olarak veya olmayarak kendini korkunç bir kısır döngünün içinde bulur (Arat, 1995:52).
Uzun yıllar boyunca kadınlar hemen hemen her alanda ayrımcı uygulamalara
maruz kalmışlardır. Bu uygulamaların temelinde, kadınlar ve erkekler arasında mevcut
olan ayrımcılıkların doğal ve değiştirilemez olduğu inancının hâkim olduğu
görülmektedir. Diğer bir deyişle, kadınlarla erkeklerin toplumsal, psikolojik ve
13
davranışsal özelliklerinin tümünün temelinde metabolizma gerçeği bulunmaktadır. Bu
metabolik gerçekler, yalnızca kadınlarla erkekler arasındaki davranış farklılıklarının
açıklanması için kullanılmakla kalmamış; bununla birlikte toplumsal ve siyasal
düzenlemelerin nasıl olması gerektiği konusunda meşrulaştırıcı birer araç olarak da
kullanılmıştır. Örneğin kadınlara siyasal haklar tanınması, kadınların biyolojik
özellikleri nedeniyle bu hakları kullanmaya uygun olmadıkları gerekçesiyle yararsız
görülmüş, hatta çoğu kadın da bu hakların kendine uygun olamayacağını düşünmüştür
(Sayer, 2011: 9).
İkinci Seks’te
denirken,
cinsiyet
“anotomi kaderi değil”, “insan kadın doğmaz, kadın olur”
kavramının
aslında
biyolojik
değil,
toplumsal
olduğu
vurgulanmaktadır. Sosyolog Agrawal’e göre Simon de Beauvoir’ın iddiası erkekler için
de eşit ölçüde geçerlidir (Agrawal,2011:1-2). Çünkü toplum, kadın ve erkek kimliklerini
kurgulamakta; yalnızca kadınları değil, erkekleri de bu kimlikler içine sokmaktadır.
Sonuçta, cinsiyetler arasındaki ayrım veya ayrımcılık hiçbir zaman “işlenmemiş” bir
halde ortaya çıkmamakta; aksine her zaman toplumda yaratılan bir hiyerarşi içinde
erkek veya kadını önceden içine alan bir yorumla ortaya çıkmaktadır (Agacinski, 1998).
Buna göre, kadınlar ve erkeklerle özdeşleştirilen davranış özellikleri kromozomlardan
veya anatomiden kaynaklanmamakta; aksine kültürel olarak öğrenilmekte ve
kazanılmaktadır.
O halde cinsiyet kavramı salt biyoloji ile içeriğini bulurken, toplumsal cinsiyet
kavramı açıklanırken, sosyoloji ve psikolojinin kavramlarına sık sık başvurulma
gereksinimi hissedilmektedir. Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkek arasındaki
sosyal ve kültürel ilişkilere bağlı olarak yapılandırılmış ve tanımlanmış olup cinslerden
her birine yüklenen kimliklere, statülere, rol ve sorumluluklara dayanan ilişkiyi
tanımlamaktadır. Toplumsal cinsiyet, toplumun bireye verdiği roller, görev ve
sorumluluklar, toplumun bireyi nasıl gördüğü, algıladığı, beklentileri ile ilgili bir
kavramdır. “Toplumsal cinsiyet, toplumsal olarak kurulmuş erillik ve dişilik
kavramlarıyla bağlantılıdır ve bireyin biyolojik cinsiyetinin doğrudan bir sonucu olmak
zorunda değildir.” (Giddens, 2008:505) Rice’a göre toplumsal cinsiyet, bireyi kadınsı ya
da erkeksi olarak karakterize eden psikososyal özelliklerdir (1996, aktaran, Yaşın
Dökmen, 2010: 20). Toplumsal cinsiyet, kültürel olarak belirlenir (Torgrimson ve
Minson, 2005:785; Unger,1979; Kessler ve McKenna, 1978:7). Kadınlar genellikle
kadınsı (feminen), erkekler ise genellikle erkeksi (maskülen) olarak sosyalleştirilirler
(Yaşın Dökmen, 2010:22). Toplumsal cinsiyet kavramı dinamiktir. Diğer bir değişle
14
toplumsal cinsiyete yüklenen anlamlar toplumdan topluma değişebileceği gibi toplum
içerisinde de zamanla bu kavram farklı anlamlar kazanabilir.
Bazı araştırmacılar için en basit kullanımında toplumsal cinsiyet, “kadınlar” ile
eş anlamlıdır (Scott,2007:9). Scott’a göre kadın tarihi üzerine yazılmış çok sayıda kitap
ve makalenin başlığında “kadınlar” sözcüğünün yerine “toplumsal cinsiyet”
kullanılmıştır. Ona göre, toplumsal cinsiyet sözcüğü, kadın sözcüğüne göre daha nötr ve
nesnel bir anlam taşıyor gözükmektedir ve kendini feminist politika ile ayrıştırmaktadır.
Toplumsal cinsiyet ifadesi kadınları kapsar ama isimlerini zikretmez ve böylelikle
eleştirel bir tehdit ortaya koyuyor gibi görünmez (2007:10).
Scott’a göre toplumsal cinsiyet cinsler arasındaki toplumsal ilişkileri
düzenlemek için de kullanılır. Söz konusu kullanım kadınların farklı
şekillerde tahakküm altına alınmasına ilişkin ortak payda olarak ifade
edilen kadınların doğurganlığı ve erkeklerin fiziksel olarak daha güçlü
olmaları biyolojik açıklamaları reddeder. Aksine “toplumsal cinsiyet”,
kadınlar ve erkeklere ilişkin uygun rollerin tamamen toplumsal olarak
üretildiğini ifade eden “kültürel inşalar” a işaret etmenin bir yoludur.
“Toplumsal cinsiyet”, erkeklerin ve kadınların öznel kimliklerinin sadece
toplumsal kökenlerini belirgin kılmanın bir yoludur. Bu tanımlamada
“toplumsal cinsiyet”, cinsiyeti olan bir bedene zorla kabul ettirilmiş bir
toplumsal kategoridir ( 2007:11).
Scott toplumsal cinsiyetin bir ‘inşa’ olduğunu ifade etmektedir. Öyle ki; bu
tanım, kadınların doğurgan olmaları ya da erkeklerin fiziksel olarak daha güçlü
olmaları gibi biyolojik açıklamaları reddetmekle birlikte, bu tür açıklamaların,
kadınların tahakküm altına alınmasına neden olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla,
kadınlar ve erkeklere uygun rol davranışları, aslında toplumsal bir üretim olarak ortaya
çıkmaktadır.
O halde, cinsiyete ilişkin fizyolojik farklılıklar cinsiyetlerin ürettiği hücrelere,
yumurta veya sperm üretimine bağlı anatomik yapılara (ilk cinsel özellikler), göğüsler
veya saçlar gibi belli fiziksel özelliklere (ikincil cinsel özellikler) bağlıdır (White,
2003:90). Çocuklar dünyaya biyolojik cinsiyetleri bakımından bir kız çocuk ya da bir
erkek çocuk olarak iki farklı türde gelmiş olabilir. Toplumsal cinsiyet ise sonradan
kazanılır, yani “bir kadın olmak” ve “bir erkek olmak” üzerine her şey anlaşılabilir
(http://www.eycb.coe.int/gendermatters/contents.html). Biyolojik cinsiyet farklılıkları
öğrenilmemiş, yukarıda da vurgulandığı üzere doğuştan getirilen özelliklerdir.
Toplumsal cinsiyet farklılıkları ise, öğrenilen, sosyalleşme sürecinde kazanılan
farklılıklardır. Bir kişinin cinsiyeti biyolojik olarak karar verilse de kişinin cinsiyeti
kültürel ve sosyal olarak oluşturulur. Sherif’e (1982) göre toplumsal cinsiyet bireylerin
15
sosyal sınıflanması için bir şemadır (White, 2003:90) Toplumsal cinsiyet kavramı şu
şekilde tanımlanabilir: (1) kadın ve erkekler için kültürel olarak uygun kabul edilen
cinsiyetin fizyolojik olmayan bileşenleri, (2) kadın ve erkekler için kültürel olarak
uygun kabul edilen özellikler veya (3) sosyal kategoriler için etiketler, örneğin erkek,
dişi, veya çift cinsiyetli (Bern 1974; Spence ve Helmreich,1978).
Dünya sağlık örgütünün (WHO) cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ayrımı üzerine
belirlediği bazı kriterler vardır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “cinsiyet” özellikleri
yönünden insan toplulukları arasında önemli ölçüde farklılık olmazken, toplumsal
cinsiyet özellikleri açısından çok büyük farklılıklar olabilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ne göre, cinsiyete ilişkin bazı özellikler şu
şekildedir (http://www.eycb.coe.int/gendermatters/contents.html):
• Kadınlar regl olurken erkekler olamaz.
• Kadınlar hamile kalırken erkekler kalamaz.
• Erkeklerin testisleri varken kadınların yoktur.
• Kadınların genellikle süt üreten göğüsleri gelişmişken, erkeklerin gelişmemiştir.
• Erkekler genellikle kadınlara göre daha iri kemiklere sahiptir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ne göre, toplumsal cinsiyete ilişkin bazı özellikler
ise şu şekildedir (http://www.eycb.coe.int/gendermatters/contents.html):
• Birçok ülkede kadınlar erkeklerden daha az kazanmaktadır.
• Vietnam’da erkekler kadınlara göre daha çok sigara içmektedir. Çünkü,
kadınların sigara içmesi geleneksel olarak hoş karşılanmaz.
• Suudi Arabistan’da erkeklerin araba kullanmasına izin verilirken, kadınların
araba kullanmasına izin verilmez.
Toplumsal cinsiyet kavramı üzerine yapılan farklı tanımlamaların odağında,
toplumsal cinsiyet üzerine geliştirilen değişik kuramlar yer almaktadır. Bu kuramların
irdelenmesi kavramın daha iyi incelenmesi açısından yararlı olacaktır.
2.1.3. Toplumsal Cinsiyet Kavramını Açıklamaya Yönelik Kuramlar
Bu kısımda toplumsal cinsiyet kavramının oluşumuna, gelişimine ve
açıklanmasına yönelik geliştirilen kuramlara ve tartışmalarına yer verilmektedir.
Literatürde, cinsiyet rollerine ilişkin farklı kuramsal bakış açıları mevcuttur. Bu farklı
kuramsal bakış açıları birbirlerini yanlışlamazlar fakat aynı davranışın farklı yanlarına
16
odaklanırlar. Bu farklı bakış açıları biyolojik açıklamalar, psikolojik ve sosyal faktörler
açısından ele alınıp irdelenecektir.
2.1.3.1. Biyolojik Açıklamalar
Kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıkları dolayısıyla toplumsal cinsiyeti
açıklama noktasında kimi araştırmacılar toplumsal cinsiyet kavramının açıklanmasına
yönelik ortaya koydukları fikirlerde kadın ve erkek arasındaki farklılıkları ortaya
koyarlarken sosyolojik verilerle yetinmeyip, biyokimya alanına yönelmekte, biyolojik
açıklamalara yer vermektedir. Biyolojik açıklamalardan kasıt kadın ve erkeklerin beyin
yapısı farklılıkları ile bu farklılıklara hormonların etkisini ortaya koymaktır.
2.1.3.1.1. Beyin yapısı
Biyolojik açıklamaları öne süren kimi araştırmacılara göre erkekler kadınlardan
farklıdır. Çünkü öncelikli olarak her iki cinsin beyin yapıları da farklıdır. Her türlü
yaşam fonksiyonlarının ve duyguların düzenlenmesinde en etkin role sahip olan beyin
erkeklerde kadınlara göre daha farklı şekilde oluşmaktadır. Bu farklı oluşumun
sonucunda
ise
beyne
gelen
bilgiler
her
iki
cins
arasında
farklı
şekilde
değerlendirildiğinden, erkekler ve kadınlar olguları farklı şekilde değerlendirmekte,
konuları farklı bir önem sırasıyla ele alıp farklı davranmaktadır (Moir ve Jessel,
2002:13).
Cenin döllenmenin ardından altı yedi hafta sonra beynin “erkek” ya da “kadın”
olarak gelişmesi gerektiğine karar vermekte ve ana rahminde bu kritik dönemde beynin
yapısının ve bilincin nasıl oluşacağı belli olmaktadır. Bireyin kişisel özelliklerini taşıyan
yapısal planda 46 kromozom mevcuttur. Bu kromozomların yarısı anneden diğer yarısı
ise babadan alınmaktadır. Annede oluşan yumurtaların hepsinde birer X kromozomu
vardır. Bu yumurtalar döllenirken eğer babanın spermi X kromozomu taşıyorsa sonuç
ceninin kız cinsiyetine sahip olmasıdır. Diğer taraftan sperm eğer Y kromozomu
taşıyorsa o zamanda doğacak olan çocuk erkek olmaktadır (Keller, 2009).
Diğer taraftan beynin işleyişiyle ilgili ilk bilgilere beyin zedelenmesine uğrayan
hastalardan
elde
edilen
verilerden
ulaşılmıştır.
Bu
veriler
doğrultusunda
nörofizyologlar, psikologlar beynin belli bölgelerinin sahip olduğu işlevleri ortaya
koymuştur. Örneğin, beynin sol yarımküresinde; mantıksal sıralama, karar verme,
harfleri yorumlama, dil ile ilgili fikirlerin işlenmesi, düşüncelere yapı ve sıra verilmesi,
fikirlerin sınıflandırılması, sayılarla ve hesaplarla ilgilenerek fikirlerin kritik analizinin
17
yapılması ve vücudun sağ bölümünün kontrol edilmesi işlevleri yapılmaktadır. Beynin
sağ yarımküresinde ise; görsel şekillerin ve imajların (grafikler, haritalar ve çizgiler),
uzamsal bilginin, kendiliğinden rastlantısal, açık uçlu fikirlerin işlenmesi, sezginin
kullanılması, yeniliklerle, belirsizliklerle ilgilenme ve vücudun sol bölgesini kontrol
etme işlemleri yapılmaktadır (Caine ve Caine, 2002:36).
Biyolojik açıklamaları öne çıkaran kimi araştırmacılara göre erkeklerde
kadınlara nazaran beynin sol tarafı çok daha fazla özelleşmiş ve gelişmiştir. Bunun
sonucunda da, mekanı algılama, soyutlama yeteneği erkeklerde çok daha iyi noktada
olmuştur. Örneğin, daha ilkokul yıllarında matematik alanında yani soyut düşünebilme,
rakamları yorumlayabilme, formülleri anlayabilme noktasında erkek çocuklar kız
çocuklardan daha başarılı olabilmektedir (Moir ve Jessel, 2002: 27).
Benbow ve
Lubinski
yürüttükleri
matematikte
araştırmalarında,
üstün
erkeklerin
yetenekli
kızlardan
13
yaşındaki
matematik,
çocuklarla
uzaysal
ve
akıl
yürütme
yeteneklerinde daha üstün olduklarını, ama sözel muhakemede aralarında fark
olmadığını bulmuştur (1972, aktaran, Yaşın Dökmen, 2010:50). Benbow ve Lubinski,
bu sonuçları erkeklerin beyninin sağ yarım küresinin çok daha fazla özelleşmesine
bağlamıştır.
Biyolojik açıklamaları öne süren araştırmacılara göre büyüdükçe gelişen kişiliği,
nasıl davranılması gerektiğini, ne şekilde düşünüleceğini, beyin belirlemektedir. Beynin
oluşumu ve faaliyeti ise hormonlar tarafından şüphesiz etkilenmektedir.
2.1.3.1.2. Hormonlar
Kimuraya göre (1996) cinsiyet hormonları cenine ait beyinin yapısını ve işlevini
kalıcı olarak değiştirebilir. Ona göre hormonal etkiler, cinsellik ve üreme davranışları
ile sınırlı değildir. Hormonal etkiler, erkek ve kadınlarda farklı olduğu bilinen tüm
davranışları aynı zamanda genişletebilir. Hormonlar beyinle çok belirleyici bir etkileşim
içine girmektedir. Anne rahminde erkeklerin oluşmakta olan beyinlerinin erkeklere
özgü özelliklere kavuşabilmesi için erkek cinsiyet hormonuna ihtiyacı vardır. Özellikle
insan sinir sistemine en yakın hayvanlardan biri olan fareler üzerinde yapılan
deneylerde hormonlarla ilgili çarpıcı sonuçlara ulaşılmıştır. Eğer gelişmesi sırasında
beyin erkek cinsiyet hormonundan mahrum kalırsa dişi beyin gibi gelişmekte ve
şekillenmektedir. Eğer beynin gelişmesindeki kritik zaman dilimi içinde hormonlar
değiştirilirse, beynin gelişmesi de değişmekte ve karşı cinse özgü yapılanmaya doğru
yol almaktadır. Örneğin, hayvan daha annesinin rahmindeyken, hormon miktarının
18
değiştirilmesiyle bazı davranış biçimlerinin değiştiği de tespit edilmiştir (Moir ve Jessel,
2002: 40).
Biyolojik açıklamaları önemseyenlere göre, erkekler soyutlama yeteneklerinden
ötürü daha rahat harita okuyabilmekte, kadınlar ise beyin yapıları nedeniyle her türlü
uyarıya daha duyarlı olabilmektedir. Kadınlar insani ilişkileri daha rahat kurabilmekte,
iletişimde daha başarılı olabilmektedir. Kadınların işitme yetenekleri daha çok
gelişmiştir. Karanlıkta kadınlar çok daha iyi görebilmekte, dünyaya daha geniş açıdan
bakabilmektedir. Kadınlar erkeklere nazaran daha iyi empati kurabilmekte, insanlar
arasında gelişen ince mesajları daha iyi anlayabilmekte, ayrıntıları daha iyi fark
edebilmektedir (Moir ve Jessel, 2002: 100-110).
Yaşın Dökmen (2010:52) ’e göre cinsiyet farklılıklarının biyolojik faktörlere
bağlanması çoğu zaman erkek üstünlüğünün kabulü anlamına gelmiştir. Ona göre bu
görüş, kadının haklarının ve aktif olabileceği etkinliklerinin kısıtlanması riskini
taşıyabilir. Bu durumun örnekleri geçmişte çok görülmüştür. Kadınların çalışma
yaşamında aktif olmaları, onların zayıf ve güçsüz olabilecekleri göz önüne alınarak
bilhassa eşler ve babalar tarafından engellenmiştir. İşveren erkek patronlar tarafından da
yine kadınların duygusallıkları ve zayıf olabilecekleri bahane edilerek işe alınmaları sık
sık engellenmiştir. Mühendislik gibi daha mekanik düşünmeyi gerektiren meslekler,
şüphesiz toplumsal bir takım yargılar nedeniyle de erkek mesleği olarak düşünülmüş,
kadınlar tarafından çok az tercih edilmiştir. Bu tarz meslekleri yapanlara da şaşırtıcı
gözle bakılmıştır.
Çok az tercih edilen ya da kadınların tercih etmeyi bile
düşünemedikleri sürekli olarak engellenen bir diğer meslek de siyasettir. Hala
günümüzde bile mecliste aktif olan kadın siyasetçi oranı genele nazaran son derece
azdır. Giddens (2008: 505-506)’a göre ise kimi araştırmacılar kadın ve erkek arasındaki
doğuştan gelen davranış farklılıklarının nedeninin insan biyolojisi yani hormonlardan,
kromozomlardan, beyin yapısından dolayı olduğunu vurgularken, aslında toplumsal
cinsiyet yerine cinsiyetin sonucunu ortaya koymaktadır. Bireylerin doğuştan gelen bir
tür eğilime uyduklarını savunan kuramlar, insan davranışının oluşumunda toplumsal
etkileşimin oynadığı rolü göz ardı etmektedir.
2.1.3.2. Psikanalitik Kuram
Toplumsal cinsiyetle ilgili kuramlara bakıldığında özellikle kızların toplumsal
cinsiyet gelişimine ilişkin yaklaşımlarından dolayı ilk dönemlerinden itibaren eleştirilse
de Sigmund Freud’un Psikanalitik kuramı ön plana çıkmaktadır. Freud’ un görüşlerine
19
dayanan psikanalitik yaklaşım, toplumsal cinsiyetin gelişimine ilişkin olarak getirilen
ilk kuramsal açıklamalardan biridir.
Freud’un toplumsal cinsiyetin oluşmasına ilişkin kuramı yani psikanalitik
kuram, libido kavramlaştırmasına dayanır. Libido, biyolojik ve toplumsal cinsiyeti
organize eden, biyolojik temel olan cinsel enerjidir (Yaşın Dökmen, 2010:42). Freud,
libidoyu erkek cinsel organını merkeze alarak açıklamaktadır. Freud’un kuramında
toplumsal cinsiyetin kazanımına ilişkin üç dönem görülmektedir: Çocukların cinsiyetler
arasındaki farklılıkların farkında olmadıkları dönem, farklılıkları anlamaya başladıkları
dönem ve ödipal dönem (Yaşın Dökmen, 2010:43).
Oral ve anal dönemleri içeren ilk dönemde doğumdan itibaren erkek ve kız
çocukların cinsiyet ve toplumsal cinsiyet deneyimleri aynıdır. Erkek çocuklar yaşama
erkek anatomisine sahip olarak başlarlar;
yani libidoları erkek cinsel organı olan
penisle bağlantılı olarak erkektir. Kız çocukları ise anatomik olarak dişilik organı olarak
vajinaları ve erkeklik organı olarak da klitorisleri olmak üzere iki cinsiyetlidir. Yaşamın
başında kız çocuklarının deneyimleri içinde sadece klitoris yer almaktadır. Yani
libidoları erkektir. O halde Freud’a göre ilk dönemde kız çocuklarında erkek
çocuklarında cinsiyetleri erkektir ve toplumsal cinsiyetleri de erkeksidir. Bu dönemde
her iki cins de anneye bağlıdır (Yaşın Dökmen, 2010:43).
Fallik dönemini içeren ikinci dönemde ise çocuklar, kadın ve erkek arasındaki
farklılıkları anlamaya başlar ve 5 yaş civarında da kimlikleri oluşur. Freud’a göre,
bebek ve küçük çocukların toplumsal cinsiyet farklılıklarını öğrenmelerinin merkezinde,
penisin varlığı ya da yokluğu yer almaktadır. “Benim bir penisim var” demek “Ben bir
erkeğim” demekle özdeş iken; “Ben bir kızım” demek ise “Ben bir penisten yoksunum”
demekle özdeştir (Giddens, 2008: 212). Yani penisin varlığı ya da yokluğu erkeklik ya
da kadınlık için bir simgedir.
Toplumsal cinsiyet rolünün kazanımının üçüncü döneminde, yani ödipal
dönemde, anneleri için babaları ile erkeklik yarışına giren erkek çocuk, babalarının
kendi penisini kesmek istediğini düşleyerek kendisini tehdit altında hisseder. Bu
korkuyla babalarıyla olan çekişmelerinden ve annelerine olan cinsel yönelimden
vazgeçer, babalarıyla özdeşleşir ve kendi erkek kimliğinin farkına varır. Diğer taraftan
kızların ise “penis kıskançlığı” duyduğu varsayılır. Kız çocuklar babaları ile yeni
ilişkilerinde, önce babalarının onlara istedikleri cinsel organı vereceğini umarlar
(Giddens, 2008: 212). Ancak sonra bu istekten, ilişkili davranışlardan ve saldırganlıktan
vazgeçerler ve babalarıyla pasif kadınsı bir ilişki içine girerler. Freud’a göre, kız
20
çocuklarının anneleriyle tamamen özdeşleşme zorunlulukları olmadığı için süper egoları
da erkek çocuklarınki kadar gelişmemiştir. Bu nedenle, Freud’a göre, kadınlar hem
cinsel hem de ahlaki olarak erkekler kadar üstün değildir (aktaran, Yaşın Dökmen,
2010: 45).
O halde, özdeşleşme ve içselleştirme gibi bilinçaltı süreçleri vurgulayan
psikanalitik kurama göre, toplumsal cinsiyete uygun davranışlarda bulunma (erkeklerde
erkeksi, kadınlarda kadınsı davranış) ya da toplumsal cinsiyet rolü kazanma çocuğun
küçük yaşlardan itibaren kendi cinsiyetinden olan ebeveyni ile kurduğu özdeşim
sürecinde kazanılır. Freud’a göre çocuk kendi cinsiyetindeki ebeveyniyle özdeşim
kurarak onun özelliklerini alır ve sonuç olarak erkek çocuklar nasıl bir erkek olmaları
gerektiğini; kız çocuklar da nasıl bir kadın olmaları gerektiğini öğrenir (Dusek, 1987).
Özdeşim süreci süper egonun gelişimiyle sonuçlanmaktadır. Süper ego, toplumsal
cinsiyeti de içeren toplumsal standartların içsel sunumlarıdır (Dusek, 1987). Ebeveynler
çocuklarına toplum tarafından beklenen kuralları ve normları öğrettiklerinden dolayı,
ebeveynle kurulan özdeşim çocuk ve ergenler için önemli bir sosyalleşme sürecidir
(Dusek, 1987).
Freud’un kuramı pek çok yazar, özellikle de feministler tarafından çok ciddi
eleştirilmiştir Bu eleştiriler şu şekildedir (Giddens, 2008: 212): Öncelikli olarak
toplumsal cinsiyet kimliğini Freud, cinsel organların fark edilmesiyle gereğinden fazla
ilişkilendirmektedir. Olabilecek farklı etkenleri göz ardı etmektedir. İkinci olarak
kuram, penisin, yalnızca erkeklik organının yokluğu diye düşünülen vajinadan daha
üstün olduğu anlayışına bağımlı görünmektedir. Oysa kadın cinsel organı da
erkeğinkinden üstün olabilir. Üçüncü olarak Freud babayı, birincil disiplin edici kişi
olarak görmektedir. Oysaki pek çok kültürde anne, disiplinin uygulanmasında daha
önemli rol oynayabilmektedir. Dördüncü olarak ise, Freud, toplumsal cinsiyetin
öğrenilmesinin 5 yaş civarında yoğunlaştığına inanmaktadır. Oysa daha sonraki
yazarların çoğu bebeklikte başlayan öğrenmenin önemini vurgulamıştır.
Chodorow ’a göre kişilik gelişimindeki farklı yönelmelerin kaynağı kişilerarası
dürtü çatışmaları değil, kız ve erkek çocuklarının anneleriyle yaşadıkları farklı ilişki
sürecidir. Preoedipal dönemde anneler erkek çocuklarına ayrı cins olduklarını gösteren
davranışlar sergileyerek onların bireysel farklılığı deneyimleyen bir benlik gelişimine
neden olurlar. Bu nedenle erkek çocuklar ayırmayı ve öteki eğilimli düşünmeyi öğrenir.
Kızlar ise anne tarafından kendi cinsinin benzeri olarak görülerek özdeşleştirme
21
deneyimi yaşar. Sonuçta erkekler ayırmayı, kızlar özdeşleştirmeyi ve ilişki kurmayı
içselleştirir (Yazıcı ve Yazıcı, 2011:87).
2.1.3.3. Sosyal Faktörler
Toplumsal cinsiyetle ilgili literatürde kullanılan en yaygın yaklaşım,
toplumsallaşma kuramıdır. Cinsiyetin toplumsallaşması kuramları, daha çok işlevselci
yani, oğlanların ve kızların cinsiyet rollerini ve bu rollere eşlik eden erkek ile dişi
kimliklerini erilliği ve dişiliği öğrenerek elde eden düşünürlerce tercih edilmektedir
(Giddens 2008: 506).
Toplumsallaşma (sosyalleşme), “yardıma gereksinimi olan bebeğin, yavaş yavaş
içerisinde doğduğu kültür için geçerli olan becerileri edinerek, kendi bilincinde olan,
bilgili bir kişi haline gelmesi sürecidir ” (Giddens, 2008: 201). Diğer bir deyişle,
dünyaya gelen birey-insanın; ailesinin, akraba ve komşuluk çevresinin, kent ve köyünün
ve nihayet ulusunun bir parçası olduğunu öğrenmesi ve böylece toplumun bir üyesi
haline gelmesidir (Kağıtçıbaşı, 1999). İnsanın sosyalleşmesi çok karmaşık bir süreçtir.
İnsan, etrafında bulunanların, her gün karşılaştığı sayısız olayların ve kişilerin, içinde
bulunduğu sosyo-ekonomik ve kültürel koşulların, gelenek, töre ve yasaların, fiziksel
çevrenin, kalıtım yoluyla geçen birçok özelliğin ve daha pek çok etkenin etkisindedir
(Kağıtçıbaşı, 1999). Toplumsallaşma sırasında, özellikle yaşamın ilk yıllarında
çocuklar, etraflarındaki özellikle yaşça kendilerinden büyük olan ebeveynlerinin, ya da
diğer büyüklerin davranışlarını gözlemleyerek, bu davranışları öğrenir. Böylelikle
toplumsallaşma yeniden üretime yardımcı olur. Çünkü yaşça kendilerinden büyük
bireylerin davranışlarını gözlemleyen çocuklar, bir süre sonra onların değerlerini,
normlarını da benimseyip, sürdürür.
Toplumsallaşma kuramına göre, toplumsal cinsiyetin oluşumu, toplumsal
normların öğrenilmesi ve içselleştirilmesine bağlıdır. Birey, içinde doğduğu toplumun
kültürünü, değerlerini zamanla içselleştirmekte ve bu sayede doğduğunda sadece
biyolojik bir cinsiyeti olan bireyin, zamanla toplumsal cinsiyeti oluşmaktadır. Connell
bu sürecin oluşumunu şu şekilde açıklamaktadır:
Çocuk büyürken toplum da çocuğun önüne cinsiyetine uygun bir kurallar,
şablonlar ya da davranış modelleri dizisi koyar. Belirli toplumsallaştırma
etkenleri ya da failleri özellikle aile, medya, arkadaş grupları ve okul-söz
konusu bu beklentileri ve modelleri somutlaştırarak çocuğun bunları
sahipleneceği ortamı hazırlar. Bu ortamda öğrenme yoluyla çocuk bunları
içselleştirir. Bunun sonucunda, normalde belirli bir cinsiyetin toplumsal
22
beklentileriyle örtüşen bir toplumsal cinsiyet kimliği ortaya çıkar
(Connell,1998:255).
Çocukların sosyalleşmelerini anne ve babanın yanı sıra, buna ek olarak medya
ve okul gibi toplumsal güçler ve kurumlar da sağlamaktadır (Bandura, 1992; Huston,
1983). Diğer taraftan çocuklarda kendi kendilerini toplumsal cinsiyet anlamında
sosyalleştirmektedir (Martin ve Halverson, 1981). Çocuklar çok erken yaşlardan
itibaren aynı cinsiyetten oyun arkadaşları ile beraber olmayı tercih ederler (Leaper,
1994; Maccoby ve Jacklin, 1987). Her iki cinsiyetteki küçük çocuklar fakat özellikle
erkekler, yine kendi cinsiyetlerine uygun olduğunu düşündükleri oyuncaklar ile oynar.
Bu durum çoğu zaman çocukların çevrelerini gözlemleyerek gerçekleşir.
Toplumsallaşma kuramına göre, toplum erkek ve kadına farklı davranış kalıpları
biçmektedir. Cinsiyetine uygun davranışları yapan birey ödüllendirilmekte, uygun
davranışlar göstermeyen de cezalandırılmaktadır. Örneğin ağlayan erkek, toplumsal
yaptırımlarla karşılaşırken, kadın için bu durum olağan karşılanmaktadır. Özellikle anne
babalar ve öğretmenler, aynı davranış söz konusu olduğunda kız ve erkek çocuk için
farklı tepkilerde bulunmaktadırlar. Bu durum da insanların erkek ya da dişi olmak üzere
iki ayrı davranış kalıbını benimsemesine neden olmaktadır. Diğer taraftan küçük bir
oğlan yaptığı davranıştan dolayı taktir edilebileceği gibi –aferin, sen çok cesur bir
erkeksin-azarlanabilir de –oğlanlar oyuncak bebeklerle oynamazlar- Bu olumlu ve
olumsuz yaptırımlar oğlan ve kız çocuklarının kendilerinden beklenen cinsiyet rollerini
öğrenmelerine yardımcı olabilir (Giddens, 2008: 506).
Unat’ın da belirttiği gibi, çocukların doğuştan ergin bir insan haline gelinceye
kadar hangi etkenlerle kişilik kazandıklarını ortaya koymaya çalışan toplumsallaşma
teorisinin temelde irdelemeye çalıştığı sorun, Simone de Beauvoir’ın: “Biz kadın olarak
doğmuyoruz, bizi kadın haline getiriyorlar” sözüdür (Unat, 1995: 23). Buna göre,
kadınlar ve erkeklerle özdeşleştirilen davranış özellikleri kromozomlardan veya
anatomiden
kaynaklanmamakta;
aksine
kültürel
olarak
öğrenilmekte
ve
kazanılmaktadır.
Bireyler, toplumda sahip oldukları rollerini yerine getirirken aslında toplumsal
yapının onlara atfettiği rollere göre davranırlar. Rol kavramı, belirli statü ya da
toplumsal konumlara atfedilen toplumsal beklentileri ortaya koyar ve bu tür
beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmeme sürecini analiz eder (Marshall, 1999:624).
Diğer bir deyişle rol, bireylerin toplumdan beklentilerini ve toplumsal yaşamın bireylere
yüklediği görevleri tanımlamaktadır. Sosyal rol, toplum tarafından tanımlanan, bir
23
sosyal kategorideki bireylerin hepsinden beklenen, öğrenilmiş tepkilerdir (Yaşın
Dökmen, 2010:82). Toplumsal cinsiyet rolü ise toplumun tanımladığı ve bireylerin
yerine getirmelerini beklediği cinsiyetle ilişkili bir grup beklentisidir (İsen ve Batmaz,
2002: 220-222). Bütün toplumlarda, kadın ve erkeklerden beklenen sosyal roller ve
buna uygun davranış örüntüleri vardır. Örneğin, çoğu toplumda kadının ev işlerinden
birinci derecede sorumlu tutulması onun üzerinde toplum tarafından verilmiş bir baskı
yaratmaktadır. Başta annesi olmak üzere eşi, komşuları, arkadaşları evdeki işlerin
yapılmasından kadını sorumlu tutarlar ve ev işlerindeki aksamadan dolayı öncelikle onu
eleştirirler. Bu baskı, istemese de kadının kendini bu işleri yapmak zorunda
hissetmesine neden olur (Yaşın Dökmen, 2010:82).
Toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlığın ve erkekliğin sosyal ortamlarda ifade
edilişidir ve kültürel beklentileri ifade eder. Bir erkek için uygun olduğu düşünülen
davranışlar erkeksi, kadınlar için uygun olduğu düşünülen davranışlar ise kadınsı olarak
adlandırılır. Bu kadınsı ve erkeksi rollerin, cinsiyetten bağımsız olarak ifade edildiği
gibi bireylerin bulundukları ortama göre değiştiği gözlenebilmektedir (Yaşın Dökmen,
2010: 82).
Dolayısıyla toplumsallaşma kuramı, “Biyolojik anlamdaki bir varlık nasıl
toplumsal anlamda bir varlık haline geliyor?” sorusuna açıklık getirmeye çalışmakta ve
bu sürecin oluşmasında temel rol oynayan aile, öğretmenler, arkadaş grupları, medya vb
etkenler üzerinde durmaktadır.
2.1.3.4. Toplumsal Cinsiyet Şeması Kuramı (Gender Schema Theory)
Toplumsal cinsiyet şeması kuramı, Sandra Lipsitz Bem’in (1981) ileri sürdüğü
ve çocukların cinsiyetle ilişkili düşünce ve davranışları nasıl kazandıklarına yönelik
önemli açıklamalardan biridir. Şema bilişsel bir yapı olarak, bireyin algısını organize
eden ve yönlendiren bir çağrışım ağıdır. Bir şema bireyin dikkatini çeken bilgiyi,
şemayla ilgili terimlerle araştırma ve özümseme işlevi sağlar. Şematik işleme büyük
oranda seçicidir. Bireye gelen uyaranlara, şemaya uygun anlam yüklemesi sağlar (Bem,
1981: 355). Belli bir şema aracılığıyla bilgiyi işlemeye hazır bireyler, şemaya uygun
bilgiyi hemen kodlayıp, şemayla ilişkili kategoriler içinde örgütleyebilir. Bem’ e
(1981:355) göre bilgiyi toplumsal cinsiyet şeması bakımından işleme ise, özellikleri ve
davranışları “kadınsı” ve “erkeksi” kategorilerine ayırmaya yol açar. Çocuklar,
toplumlarının toplumsal cinsiyete ilişkin şemalarını gözlemleyerek, hangi niteliklerin
sahip oldukları cinsiyetleriyle dolayısıyla kendileriyle bağlantılı olduğunu öğrenir. Hatta
24
çocukların cinsiyetleriyle bağlantılı olduğunu düşündükleri şeyler, zaman zaman
cinsiyetle ilgisi olmayan şeyler bile olabilir. Örneğin erkekler güçlü kızlar ise zayıf;
“nazik” ve “bülbül” gibi özelliklerin kadınsı kategorisine, “atılgan” ve “kartal” gibi
özelliklerinde erkeksi kategorisine yerleştirilmesi (Yaşın Dökmen, 2010: 69).
Cinsiyetleri ayrıştırma sürecinde çocuk, hem kendilik kavramını oluşturur hem
de dünyayı algılarken içselleştirdiği cinsiyet şemasını kullanır (Yaşın Dökmen, 2010:
70). Gelen bilgileri cinsiyet şemasına göre algılar, kodlar ve örgütler. Dolayısıyla buna
göre çocuk kızları zayıf olarak, erkekleri de güçlü olarak algılar. Zayıf erkek çocuklar
ile güçlü kızlar fark etmemeyi öğrenir. Cinsiyetleri ayrıştıran bir birey, özelliklerin
cinsiyetle ilgili çağrışımlarını önemseyerek kendisini tanımlar. Örneğin cinsiyetini
tipleştiren bir erkek, erkeklerin ağlamaması, soğukkanlı ve sert olması gerektiğini
düşünür, kendisinden ve başka erkeklerde de bu şekilde davranması gerektiğini
düşünür.
Bem (1981) yaptığı çalışmalar sonucunda bireyleri kadınsı ve erkeksi özellikleri
barındırma bakımından dört gruba ayırmıştır. Kadınsı özellikleri daha çok erkeksi
özellikleri daha az taşıyanlar kadınsı; erkeksi özellikleri daha çok taşıyan kadınsı
özellikleri daha az taşıyanlar erkeksi; hem kadınsı hem de erkeksi özellikleri taşıyanlar
androjen; ne kadınsı ne de erkeksi özellikleri taşıyanlar ise farklılaşmamış cinsiyet
tiplemeli olarak sınıflandırılmıştır.
2.1.4. Toplumsal Cinsiyet Rolü (Gender Role)
Toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet düzeni içerisinde gelişmektedir. Connell
(2003)’a göre toplumsal cinsiyet kavramını tam olarak anlayabilmek için toplumsal
cinsiyet düzeni ile bu düzende gelişen toplumsal cinsiyet ilişkilerinin özelliklerini
ortaya koymak gerekmektedir. Toplumsal cinsiyet düzeni, kadınlarla erkeklerden
beklentilerin, kadınlarla erkekler için izin verilebilir olanların ve kadınlarla erkeklere
atfedilen
değerlerin
ortaya
konulduğu
farklı
sosyo-kültürel
ortamlarda
inşa
edilmektedir. Bu bağlamda; siyasi ve ekonomik sistemler, eğitim sistemleri, yasal
düzenlemeler, kültür ve gelenekler tarafından kurumsallaştırılmakta olan toplumsal
cinsiyet düzeni, kadınlar ve erkekler için uygun görülen toplumsal cinsiyet rollerini
belirlemektedir.
Toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlığın ve erkekliğin sosyal ortamlarda ifade
edilişidir ve kültürel beklentileri ifade eder. İçinde yaşanılan toplum tarafından
belirlenen toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlar ve erkekler tarafından doğumun hemen
25
ardından başlayan sosyalleşme süreçleri içerisinde öğrenilir (Lee, 2005). Diğer bir
deyişle toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlar ve erkeklerle özdeşleştirilen özellikler,
beklentiler ve davranışlar olup, “kadınlığı” ve “erkekliği” tanımlar. Bir erkek için uygun
olduğu düşünülen davranışlar erkeksi, kadınlar için uygun olduğu düşünülen davranışlar
ise kadınsı olarak adlandırılır. Bireyler, toplumda sahip oldukları rollerini yerine
getirirken aslında toplumsal yapının onlara atfettiği rollere göre davranırlar (Yaşın
Dökmen, 2004:18). Bu açıdan toplumsal cinsiyetle ilgili olarak vurgulanması gereken
önemli bir konu, toplumsal cinsiyetin yalnızca kadınlara özgü (sorunlar yaratan) bir
kavram olarak algılanmaması gerektiğidir. Bununla birlikte, toplumsal cinsiyet düzeni
içerisinde gelişen toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ve bu eşitsizliklerin farklı
görünümlerinin tek bir erkeğin biyolojik cinsiyetinden kaynaklanmadığının altını
çizmekte de yarar vardır.
Toplum içindeki toplumsal cinsiyet rollerini Pincha (2009:5) şu şekilde
özetlemiştir.
Tablo 1
Toplum İçindeki Toplumsal Cinsiyet Rolleri
ROLLER
Üreme Rolü
(Tipik Olarak
Kadınlar)
Üretim Rolü
(Tipik Olarak
Erkekler)
Topluluktaki Rol
KADIN
ERKEK
Biyolojik üreme işi:
Üreme ile ilgili
Bebek doğurma ve emzirme
minimum iş,
Toplumsal yeniden üretim işi:
Hareketlilik daha fazla
Çocukları büyütme, yemek pişirme,
isteğe bağlı görünür.
temizlik yapma, çamaşır yıkama,
Karar verme gücü
su/ odun/yakacak taşıma vb.
elinde.
görünmez ve karşılığı ödenmemiş.
Bağımlı karar almayı destekler.
Geçim faaliyetleri,
Geçim faaliyetleri
Düşük ücret (erkeklere göre),
Yüksek ücret
Görünmez/ikincil önemde,
(kadınlara göre),
İşin doğası genellikle yeniden
Görünür,
üretim rolüne dayalı.
Geçimi sağlayan olarak
kabul edilme.
Akraba ilişkileri, dinsel faaliyetler,
Siyasi,
sosyal etkileşim ve törenlerin
Prestij ve güç sağlayan,
(doğum/ evlilik/ölüm) vb. devamını
Ücretli iş,
sağlamak,
Fazlaca görünür.
Ücretsiz iş,
İşin doğası yeniden üretim rolüne
benzer.
26
Pincha (2009:5)’ ya göre cinsiyet ve toplumsal cinsiyet karşılaştırmasında
olduğu gibi, biyolojik ve toplumsal yeniden üretim arasında da toplumsal
olarak yapılandırılmış ayrımları anlamak önemlidir. Biyolojik yeniden üretim
işlevleri statik ve değişmezdir; sadece kadınlar hamile kalır ve bebek emzirir
ve sadece erkekler sperm sağlayıp yumurtayı dölleyebilir. (Bu saptama büyük
ölçüde doğru olmakla birlikte bilim ve teknoloji bazı yollarla bunu aşmayı
başarabilmektedir). Öte yandan, toplumsal yeniden üretim işi değişebilir ve
hem kadınlar hem de erkekler tarafından yapılabilir. Çocukları yetiştirme,
yemek pişirme ve diğer ev işleri her ikisi tarafından da yapılabilir. Toplumsal
cinsiyet temelli geleneksel ev içi işbölümü bu işleri genellikle kadınlara tahsis
etmektedir. Toplumsal yeniden üretim işlerindeki bu ayrımların altında
herhangi bir biyolojik dayanağın olmadığı konusunda bilinçlenmemiz gerekir.
2.1.5. Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları (Gender Stereotypes)
Günlük hayatta içinde yaşadığımız toplumda farkında olmadan düşünce ve
davranışlarımızda bizim dışımızda var olan ve bizi her yönden etkileyen kalıp yargıların
etkisinde kalmaktayız. Kalıp yargılar; bütün olarak bir grubun davranışları ve özellikleri
hakkındaki genellenmiş inançlardır (Yaşın Dökmen, 2010:96). Kağıtçıbaşı'ya göre
(2010), kalıp yargılar; küçük yaşlarda gelişmeye başlamakta, bu gelişmede tarihsel,
kültürel, politik, ekonomik çeşitli etkenler rol oynamaktadır. Bu yargılar genellikle
kulaktan dolma bilgilerden oluştuğu için akılcı olmaktan çok duygusal bir nitelik
taşımaktadır. Kalıp yargıların işlevi, bilgi eksikliğini azaltmak ve kişi için gerçeği
tanımlamaktır. Tüm bunların sonucu olarak da bu kalıp yargılar değişmeye karşı
oldukça dirençlidirler.
Augustinos ve Walker “kalıp yargılar sadece bireylerin kafasındaki bilişsel
temsiller, bireysel şemalar değildir; bunlar ayrıca sosyal temsillerdir; toplum içindeki
sosyal gruplara ilişkin olarak, sosyal ortam içinde ortaya çıkan ve çoğalan bilişsel ve
duygusal yapılardır” demektedir (1995, aktaran Yaşın Dökmen, 2010:96-97).
Toplumsal cinsiyet kalıp yargıları ise, tüm kadınların ve tüm erkeklerin sahip
olduklarının düşünüldüğü psikolojik ve davranışsal niteliklere ilişkin son derece katı,
aşırı genellenmiş inançlardır (Strong ve Devault, 1994). Cinsiyet kalıp yargıları, kültür
tarafından bireylere atfedilmiş kadın ve erkek cinslerine ilişkin beklenti ve inanışlardır.
Erkekler bu kalıp yargılara göre saldırgan, aktif, bağımsız ve fen etkinlikleri ile
ilgilenen bireyler iken, kızlar ise pasif, saldırgan olmayan, sosyal uyumu yüksek
bireyler olarak tanımlanırlar. Çocuklar kadın ve erkek cinsine özgü karakteristikleri
içinde bulundukları kültürde kazanırlar (Bukatko ve Daehler, 2004).
27
Pincha (2009:9) toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını Şekil 1’de yer aldığı
biçimiyle şematize eder:
Şekil 1
Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları
Kadınlar…
• hürmetkardır.
• uzun saçlıdır.
• çocuk doğurur.
• ev işini yapar.
• bakma yükümlüdür.
• sesleri çıkmaz.
Erkekler…
• duygularını belli
etmez.
• geçimi sağlayandır.
• kaba ve serttir.
• cinsel arzularını
doyurmalıdır.
• kadınlar üzerinde güç
sahibi olmalıdır.
Cinsiyete ilişkin kalıp yargılar çocuklarda çok erken yaşlarda gelişmeye
başlamakta ve bu kalıp yargılar onların tutum ve davranışlarının birçoğunu
etkilemektedir (Cann ve Newbern, 1984). Çocukluk çağından beri ırkçı, cinsiyetçi,
tekerleme, şarkı, oyun ve oyuncaklarla zamanının çoğunu geçiren, kitle iletişim
araçlarında yayınlanan kalıp yargılar içeren reklam ve programlara maruz kalarak
büyüyen, hikâye kitaplarındaki ya da edebiyat ürünlerindeki metinlerle, çeşitli kalıp
yargıları pekiştirilen yetişkinlerin, eleştirel olmayan, basmakalıp düşünceleri ve
davranışları da, zaman içinde haklı olarak kemikleşmekte ve istenmese de kişiliklerin
birer parçası haline dönüşmektedir. Erkeklerin, örneğin çocuk bakımı gibi geleneksel
“kadın alanları” nın dışında tutulmaları ve “erkekçe” rolleri üstlenmek durumunda
bırakılmaları, onların şefkat, acı ve korku gibi son derece insani olan duygularını
özgürce
ifade
etme
yeteneklerini
duyarlılıklarını göstermekten kaçınırlar.
sınırlandırır.
Buna
bağlı
olarak
erkekler
28
İnsanın kalıp yargılı düşünüş ve davranışları en aza indirgemesi ve bunlardan
etkilenme düzeyini engellemesi için; eleştirel bir bakış açısı ile içinde yaşadığı
toplumdaki normları ve değerleri sorgulaması, eleştirel düşünce içinde yaşamayı felsefe
haline getirmesi gerekmektedir.
2.1.6. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (Gender Equality)
“Toplumsal cinsiyet eşitliği” fırsatları kullanmada, kaynakların ayrılması ve
kullanımında, hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti nedeni ile ayrımcılığa
uğramamasıdır. Cinsiyet eşitliği, her iki cinsiyetin de tüm kamusal alan ve özel yaşam
alanlarında eşit seviyede yetki sahibi olması, bu alanlara eşit seviyede katılımı ve bu
alanlarda eşit seviyelerde görünür olması anlamına gelmektedir (Çayır, Bağlı ve Esen,
2008: 354). Literatürde “Toplumsal cinsiyet eşitliği” yasalar önünde kadın ve erkeğe
eşit davranılması; aile ve toplum içinde kadın ve erkeğin kaynaklardan, fırsatlardan ve
hizmetlerden eşit biçimde yararlanmaları olarak da tanımlanmaktadır. Toplumsal
cinsiyet eşitliği, kadınlarla erkekler ve kız çocuklarıyla erkek çocukları arasında hak,
sorumluluk ve fırsatlara erişimde eşitlik anlamını taşımaktadır. Başka bir ifadeyle
toplumsal cinsiyet eşitliği, birey olmaktan kaynaklanan hak, sorumluluk ve fırsatların
kadın veya erkek olarak dünyaya gelmekle ilişkilendirilmemesi anlamına gelmektedir.
Burada kastedilen eşitlik, kadınlarla erkeklerin “aynı olmaları” anlamına gelmediği gibi
toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesi de kadınlarla erkeklerin sonuç olarak
aynı olmalarının sağlanması anlamını taşımamaktadır (UN, 2008: 4).
Toplumsal cinsiyet eşitliği planlama, karar alma ve uygulama süreçlerinde
kadınlarla erkeklerin farklı rol ve sorumluluklarının bulunmasından kaynaklanan farklı
algı, çıkar, ihtiyaç ve önceliklerine eşit değer verilmesi anlamını içermektedir (UN,
2009). Tabi ki aile ve toplum içinde kadın ve erkeğin kaynaklardan, fırsatlardan ve
hizmetlerden eşit biçimde yararlanma durumunu belirleyen unsurlardan biri de
toplumsal cinsiyete ilişkin çeşitli algı ve tutumlardır. Örneğin miras paylaşımı
konusunda İslamiyet’te kadın erkekten daha farklı bir konumda yer almaktadır. Kuran-ı
Kerim’de yer alan ayette "Allah çocuklarınız hakkında erkeğe iki kadının hissesi kadar
tavsiye eder” ifadesi yer almaktadır. İslâm’da miras, şahısların ihtiyaç ve mesuliyetine
göre paylaşıma tabi tutulmuştur. Anne, eş, kız çocuk veya kız kardeşin geçimi,
kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğundadır. Kadın
çoğunlukla kendisi dışında başkalarının geçimini sağlamakla da mükellef değildir.
Erkek ise bütün durumlarda eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini
29
sağlamakla mükelleftir. Erkek, ailesinden sorumludur. Bu sebepledir ki, “Nimet,
mesuliyete göredir.” kaidesine uygun olarak, eşinin, kızlarının, annesinin ve
gerektiğinde kız kardeşinin nafakasını sağlamakla mesul olan erkeğe, böyle bir
sorumluluğu olmayan kadının payının iki misli pay verilmiştir (Kuzu, 2001). İslam’ın
çizdiği hayat prensibine göre, kızın çalışıp kazanma mecburiyeti yoktur. O tüketici
durumundadır. Kız, baba evinde bulunduğu müddetçe ihtiyaçları babası ve onun
yerindeki yakın erkek akrabaları tarafından karşılanır, gözetilir, himaye edilir.
Evlendikten sonra da geçimi, nafakası ve ihtiyaçları kocasının üzerine geçer. Erkek
evlendikten sonra üzerine aile yükü binecek, kendisinin, çoluk çocuğunun, hatta annebabası ve muhtaç oldukları takdirde dinen bakmakla mükellef olduğu akrabalarının
nafakalarını karşılamak durumunda kalacaktır (Kuzu, 2001). Bu doğrultuda da harcama
yapma zorunluluğu bulunmayan, bakmakla yükümlü olduğu kimsesi olmayan kadının
erkeğe göre mal paylaşımında erkekten daha az alması doğal karşılanmaktadır. Diğer
taraftan geleneksel toplumdaki bir diğer bakış açısı da kızların evlendiklerinde kendi
ailelerinden kalan mirası yabancı birilerine yedirip, mirası parçalayacakları endişesi de
kadına erkeğe nazaran mirastan daha az pay verilmesine ya da hiç verilmemesine neden
olmaktadır.
Oysa günümüzde hayat şartlarının giderek zorlaşması, modern toplumlarda
sorumlulukların artması neticesinde, erkek ve kadının aile sorumluluklarını eşit
paylaşmaları ve fırsat ve kaynaklara erişmede eşit haklara sahip olmaları onların aile
içinde uyumlu olmalarını sağlayacağından; bu durum hem kendi hem de ailelerinin
iyiliği aynı zamanda demokrasinin gereği için son derece önemlidir (UN, 1995a).
Toplumsal cinsiyet eşitliği sabit bir olgu olmaktan çok bir süreçtir. Bu süreç,
toplumsal cinsiyet ilişkilerinin daha eşitlikçi, daha adil, daha demokratik, baskıdan ve
ataerkillikten uzak olacak biçimde değiştirilmesini amaçlamaktadır. Cinsiyet eşitliği,
kadın ve erkeklerin toplumsal hayata tam katılımı için uygun ortamın geliştirilmesini
amaçlar (Çayır ve diğerleri, 2008: 354). Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınlarla birlikte
erkeklerin de dönüşümüne atıfta bulunan uzun soluklu bir dönüşüm anlamını taşır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini kavrayabilmek adına geçmişten günümüze
toplumsal kurumlarda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin nasıl yer aldığını, bu eşitsizliği
ortadan kaldırabilmek adına ne gibi çalışmalar yapıldığını, eşitsizlik adına mevcut
durumu irdelemek gerekmektedir.
30
2.1.7. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği (Gender Inequality)
“Toplumsal cinsiyet eşitsizliği”, toplumsal cinsiyet eşitliğinin tersi anlamında
doğal olarak kadın ve erkeğin tüm kamusal alan ve özel yaşam alanlarında eşit seviyede
yetki sahibi olamaması, bu alanlara eşit seviyede katılamaması ve bu alanlarda eşit
seviyelerde görünür olamaması anlamına gelmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği,
fırsatları kullanmada, kaynakların ayrılması ve kullanımında, hizmetleri elde etmede
bireyin cinsiyeti nedeni ile ayrımcılığa uğramasıdır. Sosyologlar genellikle cinsiyet
eşitsizliğini gücün, maddi refah ve prestijin dağılımı açısından kadınlar ve erkekler
arasındaki hiyerarşik asimetriler olarak tanımlanmaktadır (Demirbilek, 2007:13-14).
Cinsiyet eşitsizliği; güç, prestij ve mülkiyet dağılımı bireysel meziyetlere değil, cinsiyet
esasına dayandırıldığında ortaya çıkmakta ve bir cinsin diğer cins üzerinde baskın ya da
diğerine göre üstün olduğu inancıyla açıklanmaktadır (Demirbilek, 2007:13-14).
Pincha (2009:6) toplumsal cinsiyet eşitsizliğini şekil 2’te görüldüğü gibi
sembolize etmektedir.
Şekil 2
Toplumsal Cinsiyet Güç İlişkileri (Eşitsizliği)
Biyolojik olarak kız ya da erkek olarak dünyaya gelen çocukta zamanla kültürün
etkisiyle toplumsal yaşama katılma düzeyi açısından farklılıklar oluşmaktadır. Kadın
cinsiyeti daha çok ev gibi özel alandan kalırken, erkek cinsiyeti dışarıda her türlü
kamusal alanda kendini ifade etmektedir. Bu anlamda da erkek cinsiyeti şüphesiz kadın
cinsiyetine göre daha özgür kalmaktadır. Çalışma yaşamı, siyaset, eğitim gibi her türlü
31
kamusal alanda iki cins temelindeki bu görünüm daha çok kadın aleyhine toplumsal
cinsiyet eşitsizliğini oluşturmaktadır. Dünyada hemen her toplumda ve Türkiye’de
çoğunlukla kadınlar erkeklere göre daha düşük statüye sahip olmaktadır. Bu bağlamda
kadın erkek eşitsizliğinin ortaya çıktığı alanlar irdelenmeden önce tarihsel süreç
içerisinde Türk toplumunda kadının yeri ve ona ilişkin algı ve değerlere değinmekte
fayda olacağı düşünülmektedir.
2.2. TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE TÜRK TOPLUMUNDA KADININ
YERİ VE ONA İLİŞKİN ALGI VE DEĞERLER
Türklerin tarih boyunca yaşadıkları farklı kültür ve medeniyet devreleri, onların
yaşayışlarını ve görüşlerini etkilemiştir. Bu etkilenme özellikle kadınlar ve erkekler
açısından farklılık gösterir. Kadın ve erkeğin üstlendikleri role bağlı olarak belli
davranış biçimleri oluşmuş, bu davranış biçimleri zamanla kalıplaşmış ve toplumsal
kavramları meydana getirmiştir. Bu rol dağılımı içinde kadınlar önceleri daha ön planda
ya da erkeklerle benzer konuma sahipken, toplum yaşamında zamanla giderek daha geri
plana itilmişlerdir (Arat, 1995: 97- 98).
Konu ile ilgili olarak başvurulan kaynakların bir çoğunda kadın konusu tarihsel
süreç içinde ele alınırken genellikle “İslamiyet’ten önce ve göçebelik devrinde”,
“yerleşik uygarlık ve İslam kültürü çevresine katıldıktan sonra,” ve “Batı uygarlığının
etkisi gözlendikten sonra Cumhuriyet Dönemi’nde Kadın” olmak üzere üç temel başlık
altında incelenmektedir (Doğramacı, 1992:3; Göksel, 1993:104).
Aşağıda bu dönemlere yer verilmiştir:
2.2.1. İslamiyet’ten Önce ve Göçebelik Devrinde Türk Kadını
Türklerin tarihte göçebe bir yaşam tarzı sürdürmüş oldukları bilinen bir
gerçektir. Bu yaşam tarzlarına rağmen Türklerin doğal ve geleneksel ulusal kültürlerinin
kadına kazandırdığı kişilik canlı ve hareketlidir. İslamiyet’ten önceki Türklere ait
bilgiler M.Ö. 4000 yıl gerilere kadar gitmektedir. Bu köklü bilgiler arasında kadının
temel nitelikleri “ana” lık ve “kahramanlık” tır. Kadın ata binme, silah kullanma,
savaşabilme gücü ile de değerlendirmeye tabidir (Savcı,1973:107).
Orhun yazıtları gibi tarihi belgeler, Doğulu ve Batılı birçok tarihçiler ile
özellikle Çin kaynakları ve Dede Korkut Masalları gibi folklorik materyallerin de
belirttiği gibi İslâmiyet’ten önce Türk kadını, erkeği ile günlük hayatı tamamen
paylaşmaktadır (Taşkıran, 1978: 413). Oğuz Kağan Destanı’nda kadına çok yer
32
verilmiştir. Sekizinci Yüzyıl Orhun Kitabeleri’nde Türk kadınından saygı ile
bahsedilmekte ve Oğuz prenseslerinin sosyal ve siyasi alanlardaki çalışmalarına da
değinilmektedir. Bu dönemde kadın savaşta, siyasi toplantılarda ve sosyal ilişkilerde her
zaman kocasının yanında yer almaktadır (Gündüz, 2000:135). Eski Türk ailelerinde bir
kız evladın dünyaya gelişi diğer bazı kavimlerde olduğu gibi mutsuz bir olay veya
şerefsizlik sayılmaz; aksine, bazı kadınlar kendilerine bir kız evlat vermesi için Tanrıya
yalvarmalarını Oğuz Prenseslerinden dilerlerdi. Üstelik Orhun kitabelerinde şu iki
sıklıkla karşılaşılan iki ifade “ Devleti idare eden Han ” ve “Devleti bilen Hatun”
şeklindedir (Doğramacı, 1992:3).
Türklerin İslamiyet’e girmelerinden önceki dönemde benimsedikleri dinler
arasında Totemcilik ve Şamanizm yer almaktadır. Türklerin totemi “Kurt” tur. O’ nu
“Ata” sayarlar, ona taparlar. Totemcilikten sonra Türklerin girdikleri din Şamanizm’dir.
Bu dönem “Tanrı” ve “Tanrıça” lara inanma devridir. Türklerin en fazla inandıkları ve
güçlü buldukları Tanrı’nın adının “Ana Tanrıca” dır. Eski Türk inanışlarına göre,
evrenin yaradılışında Ulu Tanrı’ya “Dünyayı yaratan fikri”ni veren “Akana” da bir
“Tanrıça” dır. Dişidir (Göksel,1993:105). Şamanizm’ de eşitlik temel kuraldır. Kadın
güçlü, kişilikli ve etkilidir.
Ziya Gökalp’in “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde de İslamiyet’in kabulünden
önceki Türk kadınının konumu ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir. Bu eserde yer alan
bilgilere göre eski Türklerde ana ve baba soyu değerce birbirine eşit tutulmuştur.
Gökalp’e göre eski Türklerde asalet yalnızca baba soyundan gelmez, ana soyundan da
gelirdi. Ayrıca ev yalnız kocanın malı olmayıp, karı ve kocanın ortak malı idi. Gökalp
adı geçen eserinde Türklerin tarihin her döneminde aile yaşamı açısından demokrat ve
feminist bir görüşe sahip olduklarını ifade ettikten sonra totemizmin etkisiyle erkeğin,
Şamanizm’in etkisiyle de kadının kutsallaştırıldığını belirtmektedir. Bu nedenle tüm aile
uygulamalarında kadın ve erkeğin birlikte bulunması zorunluluktu. Geleneklere sadece
“Hakan emrediyor ki” sözüyle başlayan bir emirname geçerli sayılmamaktadır. Geçerli
olabilmesi için “Hakan ve Hatun Emrediyor ki” şeklinde başlaması gerekmektedir.
Elçiler ancak sağda hakan ve solda hatun oturdukları bir zamanda, ikisinin birden
huzuruna çıkarlardı. Şölenlerde, kurultaylarda, ibadetlerde ve ayinlerde, harp ve sulh
meclislerinde Gökalp’e göre hatunda mutlaka hakanla beraber bulunurdu. (Gökalp,
1977:151-155). Atilla, gelenekleri sürdürür, elçileri karısıyla birlikte kabul ederdi
(Göksel, 1993:109). Kadınlar binici, silahşör, kale kumandanı, hükümdar, vali ve elçi
olabilmekteydi (Gökalp, 1977:155).
33
Eski Türklerde evlilik kurumunda, “tek kadın – Monogami” esastı. Ailede mal
mülk tamamen ortaktır. Çocuklar üzerindeki velayet hakkında da karı koca ortaklaşa
hareket etmektedir (Göksel, 1993:109). Eski Türklerde miras, babadan oğula geçer,
ancak erkek çocuk olmadığı durumlarda kıza kalırdı. Bu bilgilere dayanarak, eski
Türklerde kadının konumunun diğer toplumlara göre daha iyi bir konuma sahip
olduğunu söylemek mümkündür
Türk devletlerinde kadın yalnız ev içinde değil, tarlada, pazarda ve hatta devlet
işlerinde eşinin yardımcısı olmuş, özellikle sosyal etkinliklerde ön planda yer almıştır.
Kadının meclislere katılması, yaşlı kadının söz sahibi olması, tek eşlilik modelinin
yaygınlığı kadının taşıdığı değeri ortaya koymaktadır (Erkal, 1987:101).
İslâmiyet’in kabulünden önce toplumda kadınlar tam anlamı ile aktif bir rol
üstlenmiş ve erkeğinin yanında yer almıştır. Örneğin; hukuk alanında giyinmek,
kuşanmak, evlenmek ve veraset gibi medenî ve kişisel haklar bakımından erkekle
tamamen eşittir (Taşkıran, 1978: 413). Tarihsel süreç içerisinde meydana gelen din
değişiklikleri ataerkil bir yapıya dönüşüme neden olmuştur. Orta Asya’ da sadece
ataerkil dinleri kabul etmeyen Şamanist topluluklarda kadın kısıtlanmazken, gelişen
serbest ilişkilerle birlikte kadın üzerinde bir kısıtlama söz konusu olmuştur.
2.2.2.İslamiyet ve İslamiyet’ten Sonra Türk Kadını
İslamiyet her manevi anlayışın düştüğü ve ahlak kurallarının sıfıra indiği bir
dönemde doğmuştur. Kuran-ı Kerim ve diğer dini kitaplar, bu kapkara devre “cahiliye
devri” adını verirler (Göksel,1993:113). İslamiyet Arap ülkelerinde doğmuştur.
Arabistan’da İslamiyet doğduğu zaman kız çocukları diri diri toprağa gömülüyor ve
öldürülüyorlardı. Kız çocuğu doğuran kadınlar cezalandırılıyorlardı. Bir erkek istediği
kadar kadınla evlenebiliyor; kocası ölen kadın başka birine miras olarak
devredilebiliyordu. Erkeğin mutlak egemenliğindeki Arap kadınının hukuki yönden
durumu erkeğin çok aşağısında idi (Doğramacı, 1992:4).
İslamiyet doğduğu ortamın etkisiyle, önce o yöre için kurallar getirmiştir.
Kızların öldürülmesi yasaklanmış, evlenme ve boşanma yasal kurallara bağlanmıştır.
Evlenme ve boşanmada yalnız erkek hakim değildir. Boşanma sonrası erkek kadına
“mehr-i muaccel” denen güvence parası vermek zorundadır. Kuran-ı Kerim erkek ve
kadına
eşitlik
tanımış,
ana
ve
babaya
saygıyı
aynı
düzeyde
tutmuştur
(Göksel,1993:114-115). İslam dininin modern dünya için en büyük önemi, kadınlara
bazı ekonomik haklar tanıyarak, onları kocalarının hükümranlığından kurtaran ilk
34
sistem oluşudur (Doğramacı, 1992:4). Bu açıklama gösteriyor ki, İslamiyet evlilik, eş
sayısı, boşanma, miras hakkı, mal-mülk edinme, insanca muamele görme, cinsiyet
ayrımı gözetmeme gibi konularda kadın ve erkeği aynı düzeyde görmektedir.
Türkler İslamiyet’e girişleriyle birlikte, bir taraftan kendi örf ve adetlerini
muhafaza etmeye çalışırken, Arap ve istila ettikleri yerlerdeki Fars, Bizans ve Avrupa
ülkelerinin kültürünün de etkisi altında kalmışlardır. Bu kültür karışımı içerisinde
elbette ki Türk kadınının statüsünde de değişmeler olmuştur. Daha sonra Anadolu’ da
doğan tarikatlar da Türk kadınının durumunu etkiler olmuştur. Bunlar arasında özellikle
Mevlevilik ve Bektaşilik sayılabilir. Orta Asya’ da ki Türk kadınının üyesi olduğu
ailenin
durumu
hiçbir
zaman
babaerkil
(Pederşahi-patriarkal)
olmamıştır
(İnan,1969:19).
Selçuklular’ ın X. Yüzyılda Anadolu’ya gelişlerine kadar, İslamiyet’in
tesirlerine rağmen, Türk kadını aktiftir. Günlük yaşamda erkekle beraberdir. Eve
kapatılmamıştır. “Harem” henüz bilinmemektedir. Selçuklu egemenliği 300 yıl kadar
sürer. Bu dönemde kadının sosyal durumu oldukça değişikliğe uğrar. Bununla beraber
yine de kadının erkekten kopması olmamıştır. Kadın, sanat ve kültür hareketleriyle
ilgilidir. Kadınlar adına Medrese, Hastahane ve Kütüphaneler yapılmaktadır. İran’ın
Kirman şehrinde Kutlu Türkan Hastahanesi (1271), Kayseri’de bugün adına Tıp
Fakültesi kurulan Gevher Nesibe Şifahanesi (1206), Divrik’te Turan Melek Hatun
Kütüphanesi (XIV.yy) gibi (Göksel, 1993:128-129).
Osmanlı toplumunda, özellikle İmparatorluğun ilk dönemlerinde medreselerin,
tarikatların etkisiyle, kısmen kadına da dini inanışlarına göre sosyal hayatta bir yer
tanınmış ise de bu durum gitgide kaybolmuştur. Osmanlı toplumunda kadının “harem”e
kapatılarak toplum yaşantısının dışına itilmesinin İstanbul’un alınışından sonra
Osmanlılar’ ın köleci Bizans devlet yapısından etkilenmesiyle başladığı sanılmaktadır
(Çağlar, 1992:49). Osmanlı toplumunda, kadının önceleri sahip olduğu yerini
kaybetmesinin nedeni, İslamiyet’in kabul edilmesiyle birlikte, Arap geleneklerinin ve
kültürünün etkisi altında kalmasının bir sonucu olduğu öne sürülmektedir. İslam dininin
kabul edilmesiyle kadın toplumdaki yerini kaybetmiş, eve kapanmıştır. Diğer bir görüşe
göre Türk kadınının toplumdaki yerini kaybetmesine neden olan temel etken, Osmanlı
Devleti’ nin kuruluş aşamasından başlayarak Bizans kurumlarının etkisinde kalması ve
kadının hareme kapanmasıdır. Bu açıklamaların ikisi de kadının Osmanlı toplumunda ki
yeri konusunu çözümlemede geçerli olduğu açıktır (Doğramacı,1992:4-5). Özellikle
Osmanlıların ilk dönemlerinde büyük şehirlerde medreselerin ve tarikatların tesiriyle,
35
nispeten kadına da dini inançlarına göre sosyal hayatta bir yer tanınmış ise de, bu durum
gitgide kaybolmuştur. Osmanlı haremli kadınların kendi aralarında ve yalnızca
ailelerinde erkeklerle temas halinde yaşadıkları ve kadının temel toplumsal işlevini
çocuk doğurmak yetiştirmek ve erkeklere hizmet ve cariyelik olarak belirleyen bir
kurumdur (Tekeli,1982:377). Ancak Osmanlı toplumunda kent kadınları tümüyle eve
kapalı bir biçimde kurumsallaşmış kadınlık uğraşını sürdürürken kırsal kesim kadınının
üretimde yer aldığı bilinmektedir. Ayrıca bu dönemde yönetici sınıf kadınlarının dışında
kalan halk sınıfı kadınlarının kimi uğraşlara girdikleri padişah fermanlarından
anlaşılmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman ve Üçüncü Selim dönemlerinde halk
sınıfından kimi kadınların çalışma yaşamına girdikleri bilinmektedir. Örneğin, bu
dönemlerde kadınların pratik hekimlik yaptıklarına ilişkin belgeler bulunmuştur. Kanuni
döneminde evden eve dolaşan bohçacı kadınlar, çalışan kadınlar sayılmaktaydı (Çiftçi,
1982:81).
Kentlerdeki her türlü mesleksel etkinliklerin kadına yasak oluşu onu, kocasına
ya da çocuklarına tümüyle bağımlı kılmıştır (Caporal, 1982:61).
Gerek Selçuklular gerekse Osmanlı kadınını “Saraylı kadın” ve “kırsal alandaki
emekçi kadın” olmak üzere ikiye ayırarak değerlendirmek gerekir. Her ikisi de temelde
erkeğe bağımlıdırlar. Saraylı kadın tam bir tüketici olduğu halde, kırsal alandaki kadın
üreticidir. Saraylı kadın örneğinde özellikle Valide Sultanların padişah nezdindeki
etkilerini anımsamak gerekir. Sarayda özel bir yeri olan Valide sultanları özellikle
yükselme devrinden sonra politik bir nitelik kazanmıştır (Tunç,1981:108). Tanzimat
dönemine kadar Türk kadını ile ilgili kısıtlamalar birbirini takiben fermanlarla devam
etmiştir. Fakat bu yaşamın ilginç bir yönü de vardır. Türk kadınının bu baskıya tam
anlamıyla boyun eğdiği söylenemez. Özellikle giyim – kuşamda padişah fermanlarının
yerine “moda” cereyanları kadınları etkilemiştir. Kıyafetlerde değişme hareketleri
kendini göstermeye başlar (Sağ, 2001:15).
Osmanlı Devleti’nde kapsamlı bir toplumsal değişmeye yol açan ilk önemli
gelişme, Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla başlayan yeni tarihi dönemdir. Batı dünyasında
tanık olunan pek çok gelişmenin sonuçta Osmanlı bürokrasisini de etkilemesinin yanı
sıra batılı devletlerin Osmanlı devletini yönlendirmeye dönük politikalarının da etkisiyle
ilan edilen bu ferman, Osmanlı Devleti’nin sosyal yapısında ciddi değişmelere neden
olmuştur. Bu döneme gelinceye kadar her türlü haktan yoksun olan kadın statüsünün
durağan hali Tanzimat hareketiyle hızla değişmeye başlamıştır. Tanzimat hareketiyle
birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa’dan esinlenen bir dizi reformun
36
gerçekleştirildiği görülmektedir. Batı uygarlığına gerçek yöneliş ve alıştırmaları da bu
dönemde başlamıştır. Avrupa’ da ortaya çıkan her ideolojik hareket, er ya da geç,
kısmen birbiri üzerine binerek kısmen de eski İslam görüşünün yerini alarak, yeni bir
etik görüşün oluştuğu Osmanlı İmparatorluğu’nda yankılanmasını buluyordu (Caporal,
1982:52). Tanzimat’la başlayan çağdaşlaşma hareketi çerçevesinde Türk kadını gerek
düşünce alanında, gerekse doğrudan doğruya siyasi ve toplumsal haklar yönünde ciddi
adımlar atabilmiştir. Örneğin, ölen babanın mülkünden kız evlada da pay verilmeye
başlanır. Evlenen kızlardan alınan gelinlik vergisi kaldırılır. Köleliğin kalkması ile
Osmanlı evindeki cariyelik sistemi kaybolur. Sokağa çıkma yasağı yavaş yavaş
kaybolur. Kızlar için yeni okullar açılır (Göksel, 1993:133).
Tanzimat dönemi, Türk kadını için bazı konuların kaleme alınarak dile
getirildiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde kısmen Batı’nın etkisiyle kadının toplum
içindeki yeri tartışılmaya başlanmıştır. Bu fikirler öncelikle edebî eserlerde kendini
göstermiş, sonraları süreli yayınlarla toplumun geniş bir kesimine yansıtılmaya
çalışılmıştır. Bu dönemin edebî eserlerine bakıldığında genellikle kadının eğitimi ve çok
kadınla evliliğin sakıncalarının işlendiği görülmektedir. Yazarlar, kadın haklarından
bahsederken, daha çok İslâmiyet’in kadına verdiği hakları dile getirmişler ve bunun
Avrupa’dakilerden daha üstün olduğunu savunmuşlardır (Ahmet Mithat, Şemseddin
Sami). Bu dönemin bir başka özelliği de, bizzat kadın meselesiyle ilgili fikirler ortaya
süren hanım yazarların ortaya çıkmış olmasıdır (Kurnaz, 1992: 58-65). Bu gelişmeler
ancak, söz konusu dönemlerin düşünce yapılarının ve ideolojik kalıplarının kendine
özgü kalıpları içinde anlam kazanabilmektedir.
Batıya yönelme hareketlerinin en önemlisi kuşkusuz eğitim ve öğretim alanında
başlamıştır. Askeri okullarımızda Türk ordusu Tanzimat’tan önce başlayan batılılaşma
hareketi ile eğitim sistemimize öncülük yapar. Askeri okullarımız arasında Rüştiye
(Ortaokul), İdadi (Lise) ve 1773’te Mühendishane-i Bahri-i Hümayun (Deniz Harp
Okulu), 1793’te Mühendishane-i Berr-i Hümayun (Kara Harp Okulu), 1826’ da
Tıphane-i Amire (Askeri Tıbbiye), 1836’da Mızıkayı Hümayun (Saray Bandosu ve
Askeri Mızıka Okulu) gibi modern eğitim müesseseleri açılmış ve mezunlarını vermeye
başlamıştır (Göksel, 1993:133-134). Öte yandan toplumsal gerilemenin nedeni olarak
kadınların cehaletini ve geriliğini gören “batıcı” aydınlar, kadınların eğitilmesi gereğini
kabul ederler. Kızlarımız için ilkokul ve ortaokulların eğitimine 1858’ de başlanır.
Meslek okulu olarak ilk önce, 1842’ de Askeri Tıbbiye’ye bağlı olarak ilk “Ebe Okulu”,
1869’ da İnan Sanayi Mektebi (Kız Sanat Okulu), 1870’de Darülmuallimat” (Kız
37
Öğretmen Okulu) açılır (Göksel, 1993:134). Böylece Türk kadınının ev dışında, okulda
yetiştirilmiş olarak ilk mesleği olan Ebelik ve Öğretmenlik meslekleri için okullar
açılmış oldu. Kuşkusuz bu modern kurumlardan yararlanabilen üst tabakalara mensup
ve büyük kentlerde yaşayan kadın sayısı çok azdı. II. Meşrutiyet Dönemi’nde aydın
kadınlar, kadın statüsünün değerlendirilmesi amacıyla Teali-i Nisvan, Müdafaa-i
Hukuku Nisvan, Asri Kadınlar Cemiyeti gibi dernekler kurulmuştur. Bu dönemde
kadınları ilgilendirip de gündeme gelen tek konu evlilik statüsüdür. 1917 kararnamesi,
evliliği yasal bir çerçeveye bağlarken, kadınlara ilk defa boşanma hakkını verir. Çok
karılı evliliği karının rızasına bağlayarak sınırlandırır (Tekeli, 1982:1192).
Tanzimat döneminin reformcu havası içinde Namık Kemal, Şemseddin Sami,
Abdülhak Hamit Tarhan gibi düşünürler, dönemin gazete ve dergilerinde kadın konusu
üzerinde durmuşlardır. Batıdaki feminist hareketlerin etkisiyle Türk kadınının çeşitli
mesleklere girmesini teklif etmişler, görücü usulüyle evlenmenin zararlarını belirtmişler
ve Türk kadınının geçirdiği sarsıntıya işaret etmişlerdir (Taşkıran, 1978:24).
Birinci Dünya Savaşı Osmanlıların yenilmesi ve ardından başlayan Kurtuluş
Savaşı, kadınların gerçek yaşamlarında hukuki statülerini zorlamasına imkân veren
değişikliklere yol açar. Türk halkı tarafından başlatılan Milli Mücadelede yer alan
kadınlar çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler daha çok “mitingler
düzenlemek, toplantılar yapmak, yardım toplamak, silahlı birlikler oluşturmak, cephane
imalathanelerinde çalışmak, kağnı kollarında görev yapmak” şeklinde görülmüştür
(Kaplan, 1998: 234). Çok sayıda kadın cepheye giderek, erkeklerin yerine işçi ve
memur olarak çalışma hayatına girmiş, ilk işçi hakları kadın işçilerle ilgili olarak
tanınmıştır (Sağ, 2001:17).
Sonuç olarak teokratik bir yapıya sahip olan Osmanlı İmparatorluğunda
Tanzimat’tan birinci dünya savaşı sonuna kadar geçen dönemde kadın sorununa ilişkin
gelişmelerin temel niteliği, kapsayıcı değil, büyük kent kadınlarının çok sınırlı bir
kesimine yönelik olmasıdır (Çiftçi, 1982:29). Bu dönemde kadınların büyük bir bölümü
tarımda çalışırken, büyük kentlerde çok az sayıda bir kadın grubu öğrenim
olanaklarından yararlanabilmekte, işçi kadınlarda fabrikalarda çok düşük ücret karşılığı
çalışmaktaydı. Evlenme ve boşanma konularında şeriat hükümleri yürürlükteydi. Kentli
seçkin bir kadın kesiminin örgütlenme çabasında olmasına karşın, Batılı kadınların
yürürlükteki eşit haklar mücadelesine benzer bir mücadeleyi sürdürememiş ve
sorunların çözümünü yöneticilerden beklemişlerdir. Görüldüğü gibi İslam dininin etkisi
altında kalan Osmanlılarda, hiçbir hak ve yetkisi olmayan Türk kadınlarının bu hak ve
38
yetkilerine kavuşmalarının ilk adımı Tanzimat döneminde atılmıştır. Özellikle
edebiyatçıların ve aydınların kadının toplumsal statüsünü eleştirmeleri ve kınamaları
kadınlar için beklenen olumlu sonuçların ilk adımları olmuştur (Sağ, 2001:17).
2.2.3.Cumhuriyet Döneminde Türk Kadını
Cumhuriyet döneminde Atatürk devrimleri ile kadınların toplumsal durumları
önemli bir değişimin ve gelişimin içine girmiştir. Atatürk bu dönemde, kadın konusuna
çok önem vermiştir. Türk kadının erkeklerle aynı statüde yer alması gerektiğini savunmuş
ve bunun için adımlar atmıştır. Yasalarda kadın-erkek eşitliği büyük ölçüde
gerçekleştirilmiştir. Kadın, boşanma hakkında, seçme seçilme, eğitim, meslek seçimi,
kamu görevleri yapma haklarına kavuşmuştur. Gerçek anlamda modern bir toplumu
oluşturan bütün sektörlerde en ciddi atılımlar bu dönemde gerçekleştirilmiştir. Kadının
gerçek bilgi ve sanatla donatılmasını, şeref ve haysiyet sahibi olmasını sağlamıştır.
Türk kadınının yeteneklerinin açığa çıkarılmasını hedefleyen inkılâplar
yapılırken şu amaçlar belirlenmiştir: “Çağdaşlaşırken kadına kendi değer yargılarını
kaybettirmemek; milli bir kimliğe sahip kılmak, kadını eğitmek ve bilinçli olarak
toplum hayatına katmak; saygın bir konum kazandırmak; kadını iyi eş, iyi anne, iyi
vatandaş olmaya özendirmek; vatanın geleceğinde önemli bir güç haline getirmek;
kadın erkek eşitsizliğini gidermek” (Kaplan, 1998: 174).
Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadının durumunu değiştiren gelişmelerin ilk
sırasında eğitim ve öğretimin birleştirilmesini sağlayan ve ikili öğretimi ortadan
kaldıran 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu gelmektedir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile kadın ve erkeklerin eşit öğretim
imkânlarından yararlanması sağlanmıştır (Akyüz, 2005:299).
Kadının konumunu düzenleyen bir diğer önemli gelişme ise, 1926 yılında
Medeni Kanunu’nun kabulü ile gerçekleşmiştir. Bu kanunla, tek eşlilik, boşanma
hakkının kadına da tanınması, çocukların velayeti, miras ve mal tasarrufu gibi konularda
eşitlik sağlanmıştır. Medeni Kanun ile atılan bu ileri adımdan sonra kadının statüsü
hızla yükselmeye başlamıştır. Kadınlar tıp, hukuk alanlarında, ekonomi kurumlarında,
okul ve benzeri kuruluşlarda çalışmaya başlamışlardır (Onay, 1989: 81-82).
Kadınların yasal statülerinin eşitlenmesindeki önemli bir aşama da siyasi
hakların kazanılmasıdır. Kadınlar siyasal haklarına 1930’da Belediye seçimlerine,
1933’de Muhtarlık seçimlerine ve 1934’te ise Genel seçimlere katılma haklarının
39
verilmesiyle kavuşmuşlardır (Turan, Safran, Hayta, Çakmak, Dönmez ve Şahin,
2010:221).
Cumhuriyet Türkiye’ sinde kadınların memuriyet hayatında yer almaları için,
1926 yılında çok önemli adımlar atılmıştır. Çıkarılan 788 sayılı Memurin Kanunu ile
kadınların kamu yönetiminde çalışmaları yasal dayanak kazanmıştır. 788 sayılı
Memurin Kanunu’ nun 6. maddesinde, “Kadınların memur ve müstahdem olmaları
caizdir. Ne gibi memuriyetlerde istihdam edilecekleri, her vekâletin memurlarına ait
kanunlarda tesbit olunur.” denilmektedir (Kırkpınar, 2001: 228). Bu kanun, kadınlara
çalışması ile ilgili yasal bir dayanak sağlamış olsa da, yine de çalışması için kocasından
izin alması gerekmektedir. O dönemin şartlarında toplumda kadın ve erkeğin her alan ve
konumda eşit bir şekilde çalışması uygun görülmemektedir.
8 Haziran 1936’ da kabul edilen İş Kanunu, Türk kadınlarının çalışma hayatında
yer edinmelerinde önemli bir yere sahiptir. 3330 sayılı bu yasayla erkek, kadın ve
çocukların çalışma koşulları yeniden düzenlenmiştir. 1965 yılı 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetler Personel Kanunu hükümleri çerçevesinde de kadın erkek ayrıcalığı ortadan
kaldırılmıştır. Bu kanunda, subay temel hizmetlerinde ve yardımcı sınıflarda kadınların
yer alabileceğine dair hükümler bulunmaktadır. İş Kanunu’ nda ise 1981 yılı 1457 sayılı
yasa ile ücret konusunda “eşit işe eşit ücret” prensibi getirilmiştir. Bu kanun ile kadının
maden ocakları ve kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yeraltında ve su
altında çalışmayı gerektiren işlerde çalışması yasaklanmıştır. İşçi kesimi sosyal
güvenliği ile ilgili 1949 yılı 54354 sayılı emekli sandığı, 1965 yılı 506 sayılı SSK ve
1983 yılı 2925 sayılı tarım alanını kapsayan kanunlarla da kadın ve erkek çalışanların
sosyal güvenlikleri üzerinde günün şatlarına göre düzenlemeler yapılmaktadır
(Doğramacı, 1993: 309).
Türkiye’ de kırsal kesimde yaşayan kadınların toplumsal kalkınma sürecine
katılımının sağlanması için başlatılan girişimler yetersiz kalmıştır. Tarım alanında çalışan
kadınların hak ettikleri ücreti alamadıkları görülmektedir. Tarımda çalışan kadınların çoğu
üretim işlerini diğer aile içi işlerin bir uzantısı olarak değerlendirdiğinden dolayı doğrudan
bir maddi gelir sağlayamamaktadır. Çalışmalarının ürünü önce baba ya da erkek kardeşe
sonra da kocaya aittir. Bu nedenle kadınlar elde ettikleri geliri harcama hakkına sahip
değildirler. Kadın sadece işçi olarak görülmektedir ve kazandığı gelirde hak iddia
edememektedir. Köy kadınlarının çalışma statüsü bazı geleneklerin ekonomik temellerini
ortaya çıkarırken, kadının sosyo-ekonomik statüsünü de açıklamaya yardım etmektedir.
Kadının ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor olması, kocanın başlık parası ödemesini
40
gerektirmektedir. Çünkü kadın hizmet eden, evde ve tarlada çalışan kapital eşya olarak
görülmektedir (Kaplan, 1998: 146).
Çağımızın güncel tartışmaları arasında “kadın hakları” ve “kadın-erkek eşitliği”
önemli bir yer tutmaktadır. Gelişmiş ülkelerde hatta bazı gelişmekte olan ülkelerde
kadın ve erkek, içinde doğup büyüdükleri, yaşamlarını sürdürdükleri toplumda eşit hak
ve sorumluluk taşıyan bireyler olarak yerlerini almışlardır. İş yaşamının her
kademesinde, her alanda ve her meslek dalında kadınlar erkeklerle yan yana,
yarışırcasına çalışmakta, diretmekte, dolayısıyla başarılı olacağını göstermektedir. Buna
rağmen kadının toplumda ikinci sınıf vatandaş statüsünde bulunduğu doğrultusundaki
görüşün, gösterilen tüm tepkilere rağmen, güncelliğini koruduğu gerçeği ile karşı
karşıyayız (Sağ, 2001:10).
Bugün Türkiye’de siyasi, sosyal, ekonomik hayatın her alanında, kültürel
çalışmaların her dalında, kadın faaliyetleri görülmektedir. Türkiye’ de çalışma hayatına
göz attığımız zaman, çeşitli derneklerden, çeşitli iş ve mesleklerden, parlamento
kürsüsüne, üniversite profesörlüğüne, dekanlığına, hatta rektörlüğüne, Yargıtay,
Danıştay, Sayıştay üyeliğine kadar hemen her türlü yurt hizmetinde, kadınla
karşılaşmak mümkündür. Fakat Türkiye’de asıl önemli olan, seçkin birkaç kadının bazı
işlerde başarı göstermesinden ziyade aydın kadının yurdun her köşesinde topyekun
ilerlemesi ve hak ettiği değeri görmesidir. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM),
tarafından hazırlanan “Türkiye’de Kadının Durumu 2010 Aralık Raporu”nda (KSGM,
2010:28), eğitim, sağlık, çalışma hayatı, bürokrasi ve siyasetteki kadın varlığı
irdelenmiş, Türkiye’de bu alanlarda maalesef kadın aleyhine bir çok eşitsizlik ortaya
konulmuştur. Rapora göre, halen dört milyona yakın kadın okuma-yazma bilmemekte,
iş hayatına katılan kadın sayısı her yıl düzenli olarak azalmaktadır. Kadınların işgücüne
katılma oranı 1990’da %34.1 iken bu oran 2009’da %26’ya düşmüştür. Çalışan
kadınların üçte biri ise sigortasız çalışmaktadır. Bürokrasideki üst düzey yöneticilerin
yalnızca %7’si, Türk Dışişleri’ndeki 110 büyükelçiden sadece 11’i, 464 vali
yardımcısından 10’u (İçişleri Bakanlığı Personel Genel Md. Kasım 2010), 801
kaymakamdan 13’ü (İçişleri Bakanlığı Personel Genel Md. Kasım 2010) kadındır.
Türkiye’de 2010 yılı itibariyle hiç kadın vali bulunmazken 2011 yılı itibariyle yalnızca
1 vali kadındır. Üniversitelerde kadın öğretim elemanı oranı ise %41.5’tir. Her dört
profesörden biri kadındır. 154 üniversitenin yalnızca sekizinde kadın rektör görev
yapmaktadır.
41
Türkiye’de kadın erkek eşitliğine ilişkin görüşlerin büyük çoğunluğu
Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin kadın ve erkeğe eşit
hakları tanıdığı noktasında odaklanmıştır. Cumhuriyet Dönemi Türk kadınının yasal
haklar açısından önemli bir gelişme kaydettiği yadsınamaz gerçektir. Ancak, evlilik ve
miras konularında yapılan düzenlemeler, eşit eğitim hakkının tanınması, seçme ve
seçilme hakkının verilmesi kadınların gerçek durumunu değil, sadece yasal durumunu
belirlediğinden, günlük hayata yansımış bir kadın erkek eşitliğinden söz etmek mümkün
değildir. Tüm kadınların bu biçimsel haklardan aynı ölçüde yararlanmalarının da söz
konusu olmadığı açıktır (Günal, 1995: 67). Toplumsal cinsiyet eşitsizliği şüphesiz bütün
toplumlarda olduğu gibi Türkiye’de de daha çok kadın aleyhine gerçekleşen eşitsizlikler
şeklinde görülmektedir. Kadınlar, toplumsal yapıda özellikle eğitim, ekonomi siyaset,
sosyal yaşam, gibi kurumlarda çok sayıda eşitsizliklerle karşı karşıya kalmaktadır.
Bu bağlamda, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınlar aleyhine ortaya çıktığı
alanlar aşağıda yer alan “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğinin Ortaya Çıktığı Alanlar”
başlığı altında incelenmiştir.
2.3.TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN ORTAYA ÇIKTIĞI
ALANLAR
Kadınlar genel olarak toplumsal cinsiyet sorunlarından erkeklere göre daha fazla
zarar görmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği de şüphesiz en çok kadınlara yönelik
gerçekleşmektedir. Kadınlar, toplumsal yapıda özellikle eğitim, ekonomi siyaset, sosyal
yaşam, gibi kurumlarda çok sayıda eşitsizliklerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu
bağlamda, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınlar aleyhine ortaya çıktığı alanlar
ekonomi, eğitim, siyaset ve sosyal yaşam bağlamında incelenecektir.
2.3.1. Eğitim
Ekonomik ve sosyal kalkınma için son derece önemli olan eğitim, Türkiye’de
cinsiyet farklılıklarının altında yatan temel etkendir (Kağıtçıbaşı, 2010:13). Eğitim
sisteminde cinsiyet eşitsizliği, bireylerin cinsiyetleri yüzünden eğitim olanaklarından
yoksun kalması biçiminde ortaya çıkmaktadır. Cinsiyet temelli ayrım eğitim görme
hakkını kazanmanın önündeki en zorlu engellerden biri olarak varlığını sürdürmektedir.
Geçmişte, geleneksel olarak sosyalleşme sürecinde erkek çocuklarının eğitim alıp, iş
sahibi olmaları bir sosyal değer olarak aktarılmışken; kızların evde kalıp ev işleriyle
ilgilenmesini teşvik eden eğitim sistemi oluşturulmuştur. Bu doğrultuda, erkekler
42
kızlardan daha iyi ve daha uzun süreli eğitim alabilmişlerdir (Demirbilek, 2007:21).
Kültürel beklentilerin değişmesi ve ayırımcılığa karşı olan yasaların önündeki engellerin
aşılmasıyla günümüzde, eğitim sisteminde kız ve erkek öğrenciler arasında doğrudan
ayırımcılığın önemli ölçüde giderildiği görülse de, alınan eğitimin cinsiyetlere göre
dağılımını dünya ölçeğinde karşılaştıran veriler göstermektedir ki; birçok ülkede
kadınların okullaşma düzeyi erkeklere göre daha düşüktür. Türk Sanayicileri ve
İşadamları Derneği (TÜSİAD)’nin raporuna göre Türkiye’de okur-yazar olmayanların
oranı kentsel erkek nüfusta % 4.5, kadın nüfusta % 18.7; kırsal erkek nüfusta % 10,
kadın nüfusta % 30 olarak belirlenmiştir (TÜSİAD, 2000: 35). Eğitimde toplumsal
cinsiyet eşitsizliği gelişmekte olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere göre daha yüksektir
(Atlama ve Özsoy, 2009:2). Okuma-yazmada kadın ile erkek arasında belirgin bir
cinsiyet farkı göze çarpmaktadır. Okullaşma oranlarına bakıldığında, 1997’den itibaren
sekiz yıllık zorunlu ilköğretime geçilmesiyle birlikte kız çocuklarının eğitiminde önemli
kazanımlar elde edilmiş, önceleri beş yıllık ilkokul sonrası okuldan alınan kız
öğrencinin okula devamı sağlanılmıştır. Fakat bu devam yinede ergenlik çağındaki genç
kızların bir kısmının evliliğe itildiği ya da çalışma yaşamına sokulduğu için sekteye
uğramaktadır. Ortaöğretimde ise bu fark daha da fazlalaşmaktadır. Gerek okuma-yazma
oranları, gerek okullaşma oranlarındaki yüksek cinsiyet farkı, diğer Müslüman
Ortadoğu ülkeleriyle, Afrika ve Güney Asya ülkelerinde de görülmektedir. Dünyanın bu
bölgelerinde din ve gelenekler tarafından pekiştirilen yaygın ataerkil dünya görüşü,
kadınların eğitimine önemli bir engel oluşturmaktadır (Kağıtçıbaşı, 2010:13).
Türkiye, “Çocuk Hakları Sözleşmesi” (Türkiye tarafından 1990 yılında
imzalanmıştır), Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi” (CEDAW, Türkiye tarafından 1985’te imzalanmıştır) gibi onayladığı
uluslararası sözleşmelerle eğitim hususunda politikalar geliştirmeyi, yasal düzenlemeler
yapmayı, bu yasaları uygulamaya geçirmeyi ve kadın okuryazarlığını % 100 olarak
gerçekleştirmeyi taahhüt etmiştir (Atlama ve Özsoy, 2009. 2).
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, eşit erişim ve
eşit fırsat açısından en önemli uluslararası insan hakları belgelerinden biridir. “Eğitim
Hakkı” başlığını taşıyan 10. madde taraf devletlere, eğitimde erkeklerle eşit haklara
sahip olmalarını sağlamak için kadınlara karşı ayrımı önleyen bütün uygun önlemleri
alma yükümlülüğü getirmektedir.
“Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” 1994 yılında 4058 sayılı yasa ile iç hukuk
kurallarına dönüştürülmüştür. “Çocuk Hakları Sözleşmesi”nde taraf devletlerin
43
çocukların eğitim hakkını kabul edecekleri ve bu hakkın “fırsat eşitliği” temeli üzerinde
gerçekleştirilmesi için sözleşmede yer alan önlemleri alacağı belirtilmiştir. “Çocuk
Hakları Sözleşmesi”nde yer alan çocuğun eğitim hakkının fırsat eşitliği temeli üzerinde
gerçekleştirilmesi, ilköğretimin herkes için zorunlu ve parasız hale gelmesi ile çocuğun
okula düzenli bir biçimde devamının sağlanması ve okul terklerinin azaltılması için
önlemler alınması, Anayasanın 42. Maddesindeki “İlköğretim, kız ve erkek bütün
vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır” hükümleri ile ayrım
yapılmaksızın herkes için teminat altına alınmıştır. Buna bağlı olarak da bütün kanun,
tüzük, yönetmelik vb. hukuki düzenlemeler kadın-erkek ayrımı yapmadan bütün
vatandaşlarımızı kapsayacak biçimde düzenlenmiştir (Demirbilek, 2007).
Ayrıca Türkiye Pekin’de yapılan IV. Dünya Kadın Konferansı sonucunda kabul
edilen belgeleri (Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı) çekincesiz kabul etmiştir. Pekin
Eylem Platformu kadının ilerlemesi ve güçlendirilmesi için öncelikle harekete geçilecek
12 kritik alan belirlemiştir. Bu kritik alanlardan birisi de “Kadın ve Eğitim”dir (Atlama
ve Özsoy, 2009: 2).
Tüm bunların dışında uluslararası kuruluşlar, özel sektör ve sivil toplum
kuruluşları işbirliği ile “Haydi Kızlar Okula”, “Baba Beni Okula Gönder”,
“Kardelenler-Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş Kızları”, “Anne-Kız Okuldayız”, “Kız
Çocuklarının Okullaşmasına Destek Kampanyası” gibi kampanyalar ve “Eğitime %100
Destek”, “Temel Eğitime Destek Projesi” gibi projeler hayata geçirilmiştir. Özellikle
kız öğrencilerin okuldan ayrılma oranlarının düşürülmesi ve okuldan ayrılan kız
çocukları ve kadınlar için eğitim programlarının düzenlenmesini hedefleyen bu
kampanya ve projeler başarılı bir biçimde devam etmektedir (Atlama ve Özsoy, 2009).
2.3.2. Ekonomi (Çalışma Yaşamı)
Dünyada birçok ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de çalışma yaşamında
cinsiyete dayalı ayrımcılık nedeniyle kadınların büyük çoğunluğu işgücü piyasasının
dışında kalmakta, işgücüne katılanlar da belli sektörlerde, belli mesleklerde ve daha çok
alt kademelerde yoğunlaşmaktadırlar. Nüfus bakımından kadınlar dünya nüfusunun
yarısına sahip olmalarına rağmen iş hayatında aynı oranda pay sahibi olamamışlardır. İş
hayatında erkeklerin gerisinde kalmaları ve alınan önemli kararlarda yer alamamaları
şüphesiz toplumsal cinsiyet eşitliği anlamında araştırılması gereken önemli bir konudur.
Eğitimde ve öğretimde, işe almada ve ücret belirlemede, yerleştirmede ayrımcılığın yanı
sıra esnek olmayan çalışma koşulları, üretim kaynaklarına ulaşabilirlikten yoksun olma,
44
aile sorumluluklarının yetersiz paylaşımına ek olarak çocuk bakım hizmetlerinin
yetersiz olması, kadınların istihdam imkânlarını sınırlandırmakta ve iş gücü piyasasına
katılımlarını zorlaştırmaktadır (KGSM, 2008:6). Diğer taraftan çocuk bakma ve ev işi
yapma sorumluluğunun yalnızca kadınlara has düşünülmesi, bu nedenlerden ötürü
işlerini aksatacakları ve verimliliklerini düşürecekleri gerekçesi ile kadınların istihdam
edilmesi birçok sektörde düşünülmemekte; ya da işe alınan kadınlar daha az ücretle,
kendilerine pek de uygun olmayan statüsü düşük işlerde istihdam edilmektedir.
Böylelikle kadınların büyük bir çoğunluğu harcadıkları emeğin karşılığını hiçbir şekilde
alamamaktadır. Dolayısıyla cinsiyet temelli eşitsizlik, eğitimde, iş bölümünde,
ücretlendirmede kadın ve erkeğin yaptıkları işle değil, cinsiyet temeline dayanarak
işleme tabi tutulmasıdır (Demir ve Acar, 2000: 86).
Kadın emeğinin işgücü piyasasına sunumunda ve istihdamının şekillendirmede
aile önemli bir unsurdur. Çünkü aile daha özelde ailedeki ataerkil yapı kadınların eğitim
seçiminden, ev içindeki karar almalarını ve kariyer durumlarından daha birçok unsuru
yakından etkilemektedir. Kadınların ne tür işlerde, kimlerle, haftada kaç gün ve kaç saat
çalışacağı evli değilse baba, evli ise koca tarafından önemli görülmektedir. Diğer
taraftan evlilik, kadınların işgücüne katılımını ve kariyerini son derece derinden
etkilemektedir. Özellikle evli ve küçük çocuklu kadınların işgücüne katılım oranı
düşüktür. Kadınlar, çalışma kararı verirken ve iş tercihi yaparken ev içindeki görevlerini
aksatmayacak işleri seçmektedirler (Ecevit, 2000: 158). Evli kadınlara aynı iş için
erkeklerden daha az ücret ödenmekte ve üst düzey yönetim konumlarına terfi etmeleri
zorlaşmaktadır (Hall, 1994: 359). Kadınların çalışma hayatı; annelik, çocuk ya da yaşlı
bakımı gibi nedenlerle sıkça kesintiye uğramaktadır. Genel olarak endüstri
toplumlarında aile üyeleri, geri kalmış toplumlardaki bireylerden farklı olarak ev
işlerine yardımcı olmaktadırlar. Ancak, Dünya’nın hiçbir yerinde ev işleri aile üyeleri
arasında eşit olarak paylaşılmamaktadır. Kısacası, erkekler kadınların para kazanması
ve bu amaçla işgücüne katılması düşüncesini desteklemekte ve fakat eşlerine kariyerleri
ile ev yaşamının yönetiminde yardımcı olma konusundaki geleneksel tutum ve
davranışlarını değiştirmede güçlük yaşamaktadırlar (Macionis ve Plummer, 2002: 293).
Günümüzde, hala başarılı birçok kadın kariyerinde cam tavan denilen engellerle
karşılaşabilmektedir. Yönetici pozisyonunda çalışan kadınların, belirli bir aşamadan
sonra yükselmelerini engelleyen faktörlerin toplamına "Cam Tavan" ya da "Cam Tavan
Sendromu" adı verilir. Cam Tavan adından da anlaşılacağı gibi görünmez bir engeli
tanımlamaktadır. Cam tavan, bir kadın yönetici olarak belirli bir noktaya kadar
45
yükseldikten sonra önemli bir terfi beklediği anda adını tam olarak ortaya koyamadığı
nedenlerden ötürü istediği terfiyi alamama durumu şeklinde açıklanmaktadır (Örücü,
Kılıç ve Kılıç, 2007). Kadınların kariyer yaşamlarını etkileyen en önemli unsurlardan
birisi erkeklerden farklı olarak toplum içerisinde benimsedikleri cinsiyet rolüdür.
Cinsiyet rolü, hangi meslek ya da pozisyonun kadın işi, hangilerinin erkek işi
olduğunun belirlenmesini sağlamakta hatta çalışma hayatına başlayabilmenin temel
koşulu
olan
eğitim
ortamlarında
da
bunların
yansımaları
olabilmektedir.
Toplumsallaşma süreci kadınları, yönetmeye yönelik işlerden (yöneticilik, başkanlık,
idarecilik, müdürlük v.b) ziyade uzmanlık gerektiren işlere (doktorluk, öğretmenlik v.b)
yönlendirmektedir. Böylece cinsiyet rolüne dayalı önyargılar pekişmektedir. Kendisi de
bu önyargıların var olduğu bir ortamda büyüyen kadın; önünde örnek alabileceği rol
modellerinin olmayışı, ileri bir kariyerin aile yaşamı üzerindeki olası olumsuz etkilerini
düşünmesi, biraz da toplumsallaşma sürecinde öğrendiği roller ile iş hayatının
beklentileri arasında yaşadığı rol çatışmaları (anne-eş rolü ile işkadını rolü arasındaki
ikilem) ile iş yaşamına ilişkin isteklerini şekillendirmektedir (Örücü ve diğerleri, 2007).
Şüphesiz ekonomik büyüme, sosyal kalkınma, ve sosyal adaletin gerçekleşmesi
kadınların ve erkeklerin tam ve eşit katılımını, kadınların ekonomik ve sosyal
kalkınmanın vazgeçilmez unsurları olarak görülmesini gerektirmektedir. sürdürülebilir
bir ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma hedeflerine ulaşılması için nüfusun yarısını
oluşturan kadınların istihdama katılımının arttırılması gerekmektedir (KSGM, 2008).
2.3.3. Siyaset
Türkiye’de kadın erkek eşitsizliğinin en görünür alanlarından biri hiç şüphesiz
siyasettir. Gerek Türkiye’de gerekse demokrasi, insan hakları ve sosyal eşitlik açısından
oldukça ileri gitmiş ülkelerde bile, siyasal yaşamda ve genel olarak karar verme
süreçlerinde kadınların eşit olarak temsili söz konusu değildir (Koray, 1995:199).
Gerçekte seçme ve seçilme açısından eşitsizliğin kaldırılması, kadınlara oy verme
dışında bir eşitlik getirmekten hala uzaktır. Gerek özel gerekse kamu kesimlerinde
kadınlar üst yönetim düzeylerine gelemedikleri gibi, siyasal yaşamda da çok az varlık
göstermektedir.
20. yüzyıla kadar birçok demokraside kadınlar, oy hakkı bile elde
edememişlerdir (Coleman ve Kerbo, 2003: 266). Kadınların oy hakkı kazanmalarına
yönelik örgütlü hareketler 19. yüzyılın ortalarından itibaren başlamış (Rothman, 2002:
146) ve kadınlar ilk kez oy hakkını 1893 yılında Yeni Zellanda’da elde etmişlerdir.
46
ABD’de 1920 yılında, Fransa, Yunanistan, İtalya gibi Avrupa ülkelerinin pek çoğunda
ise İkinci Dünya Savaşından sonra oy hakkı elde edebilmişlerdir (Jaquette, 2000: 208).
Türkiye’de kadınların siyasal haklarını kazanmaları Cumhuriyet dönemiyle
birlikte gerçekleşmiştir. Kadınlar siyasal haklarına 1930’da Belediye seçimlerine,
1933’de Muhtarlık seçimlerine ve 1934’te ise Genel seçimlere katılma haklarının
verilmesiyle kavuşmuşlardır (Turan, Safran, Hayta, Çakmak, Dönmez ve Şahin,
2010:221). Fakat uzunca yıllar siyaset, geleneksel olarak erkek işi kabul edilmiştir.
Tıpkı ekonomik boyut ve çalışma yaşamında vurgulandığı üzere siyasette de
toplumsallaşma süreci kadınları, yönetmeye yönelik işlerden uzak tutmuştur. Cinsiyet
rollerinin toplumsallaşma süreçleri ile birlikte farklılaşması, kamusal/özel alan
ayrımlarının cinsiyetçi öğeler barındırması ve siyaset alanının erkek egemen bir alan
gibi algılanması, özel alan-hane içi alan eşleştirmesinde kadının burada tanımlanan
annelik sorumlulukları ve bakım yükümlülükleri gibi sosyo-ekonomik unsurlar
kadınların
parlamento
görünürlüklerinin
önünde
en
önemli
engeller
olarak
belirlenmektedir (Güneş-Ayata ve Gölgelioğlu, 2010:137). Bütün bu süreçler
sonucunda da ne yazık ki kadın politikadan uzaklaşmakta ya da uzaklaştırılmaktadır.
Türkiye’de parlamento’da kadınların temsili açısından ciddi bir eşitsizlik
yaşanmaktadır. Türkiye, kadınların temsili açısından kadınların % 10’un altında temsil
edildiği ülkeler arasında yer almaktadır (Güneş-Ayata ve Gölgelioğlu, 2010: 137).
Türkiye’de yıllara göre kadın temsili Tablo 2’de görülmektedir.
Tablo 2
Türkiye’de 1935–2011 yılları arası Meclisteki Kadın Temsili
Seçim
Meclisteki
Kadın
Yılı
Parlamenter Sayısı Parlamenter Sayısı
1935
395
18
1943
435
16
1950
487
3
1957
610
7
1965
450
8
1973
450
6
1991
450
8
1999
450
22
2002
550
24
2007
550
50
2011
550
78
(http://www.ka-der.org.tr/tr/down/2011_Kadın_Istatistikleri.pdf)
%
4.6
3.7
0.6
1.1
1.8
1.3
1.8
4.0
4.4
9.1
14.18
47
Diğer taraftan Finlandiya, Norveç, Romanya ve Küba parlamentosunun üçte biri
kadınlardan meydana gelirken, bazı Afrika ve Arap ülkelerinde ise parlamentoda hiç
kadın bulunmamaktadır. Japon Kongresi’ndeki kadın oranı da % 2’nin altındadır
(Demirbilek, 2007: 23). ABD % 13’lük kadın temsili ile bu örneklerden daha iyi
durumdadır. Ancak, gelişmiş bazı ülkelerin gerisindedir (Demirbilek, 2007: 23). İsveç,
parlamentosunun % 43’ünü kadınların oluşturması nedeniyle cinsler arasında siyasi
eşitliği sergileyen örnek bir ülkedir (Demirbilek, 2007). Ülkemizde ise, 24. dönem
parlamentosunda (2011) kadın milletvekili sayısı 78 olup, TBMM’in % 14.18’i kadın
milletvekillerinden oluşmaktadır. İlk defa 2011 seçimlerinde kadın milletvekili oranı %
10’un üzerine çıkmıştır. Fakat yine de bu rakam Türkiye için sorgulanması gereken bir
durumdur. Şüphesiz en kısa zamanda cinsiyet ayrımına yer verilmeden mecliste
kadınların lehine kota uygulamaları getirilmelidir.
2.3.4. Sosyal Yaşam
Sosyal yaşam bakımından kadına yönelik cinsiyet ayırımcılığının ve neticesinde
oluşan eşitsizliğin kapsamına; özgür davranma kısıtlılığı, giyim, konuşma ve
davranışlarına özen gösterme zorunluluğu ile kendini ifade etmedeki sınırlamalar
girmektedir (Demirbilek, 2007:23).
Sosyal yaşamda kadın; kız çocuk, kız kardeş, eş ve anne şeklindeki temel kadın
rolleri ile tanımlanmaktadır. Kız çocuk olarak erkek kardeşinden daha fazla ev işlerine
yardımcı olması, eş olarak ailede eşine nazaran ikincil bir konumda bulunması, anne
olarak çocuk bakımında daha özverili davranması beklenmektedir (Henslin, 2003a:
288). Kadın çalışıyorsa, mesleğinin yanı sıra ev işleri ve çocuk yetiştirme
sorumluluklarını da sürdürmesi istenmektedir.
Kadınların sosyal yaşamda sahip olduğu haklara karşı önemli ayırımcılık alanı
şiddettir. Kadına yönelik şiddetin en sık rastlanan şekli ise aile içi şiddettir. Aile içi
şiddet, uzun yıllar devletin ve adli sistemin müdahale edemeyeceği özel bir alan olarak
kabul edilmiştir. Fakat son yıllarda kadının korunmasına yönelik çalışmalar ve kanunlar
çıksa da şiddet mağduru kadınların yine de önüne geçilememekte, hatta çoğu zaman
şiddetin sonucu kadının ölümü ile neticelenmektedir. Tabiî ki aile içi şiddet kadının
maruz kaldığı tek tür değildir. İş hayatında da birçok kadın, yöneticisinin psikolojik
şiddetine maruz kalabilmektedir.
Diğer taraftan kadın ve kız çocuklarının seks ticareti, fahişeliğe zorlanmaları,
tecavüze uğramaları, kadının yaşama hakkını ihlal eden, kadının aynı zamanda vücut
48
bütünlüğü, sağlık ve cinsellik hakkını çiğneyen kadın sünneti de kadına yönelik
eşitsizliklerin temelini oluşturmaktadır (Hablemitoğlu, 2005:153).
2.4.SOSYAL BİLGİLER DERSİ VE TOPLUMSAL CİNSİYET EĞİTİMİ
Türkiye’de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde üniversiteler, toplum gönüllüleri,
belediyeler ve çeşitli sivil toplum örgütleri aracılığıyla insanlarda toplumsal cinsiyet
bilincini uyandırmak ve toplumsal cinsiyet duyarlılığını kazandırmak adına zaman
zaman çeşitli seminerler verilmekte, kitaplar, broşürler basılmaktadır. Şüphesiz bu
çalışmalar toplumsal cinsiyet eğitimi adına önemli çalışmalardır. Fakat bu tarz
çalışmaların sadece belli kesimlerle sınırlı kalmaması gerekmektedir. Şüphesiz sağlıklı
bir gelecek için toplumsal cinsiyet eğitimi planlı bir şekilde özellikle gerek ilköğretim
gerekse ortaöğretim müfredatına alınmalıdır.
Toplumsal cinsiyet algısı öncelikle ailede başlar, ardından okulda devam eder.
Bu süreçte özellikle anne-baba ve öğretmenler diğer taraftan kitle iletişim araçları
(gazete, dergi, televizyon, internet…) son derece etkilidir. Bu bağlamda sağlıklı ve
eşitlikçi bir toplumsal cinsiyet algısının oluşabilmesi için çocuklar açısından toplumsal
cinsiyet eğitimi son derece önemlidir. Toplumsal cinsiyet eğitimi, toplumsal cinsiyet
eşitliği oluşturmak adına pozitif bir güçtür. Öğrencilerine uygulanacak toplumsal
cinsiyet eğitimi sayesinde onlarda toplumsal cinsiyet farkındalığı ve duyarlılığı
kazandırılabilir, diğer taraftan toplumsal cinsiyete ilişkin ayrımcı ve olumsuz algı,
tutum ve önyargıları değiştirilebilir.
Toplumsal cinsiyet eğitimi, toplumsal cinsiyete ilişkin bilincin yani toplumsal
cinsiyet bilincinin oluşumu ile başlar. Toplumsal bilinç, toplumsal cinsiyet kalıp
yargılarının olumsuz etkilerini tanıma ve onlardan ortaya çıkan eşitsizliklerin
giderilmesi anlamına gelmektedir (Flowers, 2009:239–240). Bu bağlamda toplumsal
cinsiyet eğitiminin en önemli amacı, gerçekler ve inançlar ya da görüşler arasındaki
ayırt etmeyi sağlamasıdır (Flowers, 2009: 240). Örneğin, toplumsal cinsiyet eğitimi
sürecinde yapılan aktiviteler, analiz edilen hikâyeler sonucu çocuklar, özellikle
erkeklerin
kırılgan
ve
hassas
olabileceğinin,
onlarında
ağlamasının
normal
olabileceğinin olağan bir durum olduğunu kabul edebilir. Bu süreç sonunda çocuklar,
kadınların birer ev hanımı olduğuna dair inancın dışında onların da erkeklerin yaptığı
meslekleri yapabileceğini görebilir.
Toplumsal cinsiyet eğitiminin bir diğer amacı, eğitimle beraber çocukların
geleneksel kadın faaliyetlerinin sosyal değerini örneğin annelik ve onun hoşgörü,
49
sevecenlik, dikkatli ve sabırlı olma gibi önemli karakteristik özelliklerini tanımasını
sağlamaktır. Kadınların, yemek yapmak, temizlik, çocuk bakımı gibi yüzyıllardır devam
eden bir takım geleneksel faaliyetleri vardır. Bu yapılan faaliyetler zaman zaman
kadınların arasında da olmak üzere özellikle erkekler tarafından bir iş olarak
görülmemekte ve önemsenmemektedir. Toplumsal cinsiyet eğitiminin önemli bir işlevi
de bir iş olarak görülmeyen geleneksel kadın faaliyetlerinin aslında toplumun devamı
açısından ne kadar da önemli olduğunun yani sosyal değerinin öğrenciler tarafından fark
edilmesini sağlamaktır.
Şüphesiz toplumsal cinsiyet eğitiminin hem kızlar hem de erkekler açısından çok
önemli faydaları vardır. Kızlar açısından düşünüldüğünde toplumsal cinsiyet eğitimi
onların kendilerine daha fazla güven duymalarına, daha çok bağımsızlık duygusuna
kapılmalarına ve kamusal alana, sosyal hayata daha çok katılmalarına neden olabilir.
Toplumsal cinsiyet eğitimi erkeklerde ise başarısızlık duygusunun ortadan kalmasını,
daha az agresif olmayı öğrenmeyi, daha sosyal olmayı ve sorumluluklarının bilincine
daha çok varmalarını sağlayabilir.
Toplumsal cinsiyet bilincinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması; eşitlikçi ve
demokratik bir toplum yaratmanın temel taşlarından biridir. Bu eşitlikçi topluma
ulaşmanın yolu cinsiyetçi kalıplardan arınmış bir eğitim sisteminden ve okullardan
geçmektedir. Eğitim sistemi ve okullar; toplumsal değerlerin kuşaktan kuşağa
aktarıldığı ve pekiştirildiği sosyalizasyon sürecinin temel kurumlarından biri olarak kilit
bir noktada bulunmaktadır. Bu bağlamda sosyal bilgiler öğretmenlerine, öğrencilere
ulaşarak toplumsal cinsiyet, eşitlik, kadın hakları vb. kavramları doğru ve etkili bir
şekilde aktarmayı sağlamada önemli görevler düşmektedir. Okullarda özellikle
ilköğretim sınıflarında öğrencilerle yüz yüze iletişim kuran öğretmenler, etkili bir
toplumsal cinsiyet eğitiminde son derece önemlidir. Toplumsal cinsiyet eğitimini
sunacak ve öğrencilere rol model olacak olan öğretmenlerin yaşları, cinsiyetleri, aile
yapıları, yetişmiş oldukları sosyal ortam, sosyalleşme biçimleri ve eğitimleri onların
toplumsal cinsiyete ve bu bağlamda cinsiyetler arası eşitliğe bakış açılarını şüphesiz
etkilemektedir (Acker, 1988:307).
Öğretmenler her ne kadar öğrencilere eşit davrandıklarını düşünseler de farkında
olmadan kız ve erkek öğrencilere farklı davranmaktadır. Birçok araştırma, kız ve erkek
öğrencilere derste farklı davranıldığını ortaya çıkarmıştır (Torun, 2002). Kızlar iyi
notlar aldıklarında dikkatli çalışıyor olarak görülür; kötü notlarda ise yetersiz zekâ
kapasitesine sahip olduğu düşünülür. Erkekler için iyi sonuçlar zekâ ya da yetenekliliğe,
50
kötü sonuçlar ise tembelliğe yorulur. Öğretmenler öğrenciler hakkında toplumsal
cinsiyet kalıp yargısı varsayımlarını geliştirirler ve buna göre davranırlar -Kızlar
gayretli fakat zeki değil, erkekler zeki fakat çalışmaya isteksizdir-. Bu çifte standart
kızlar için zararlı iken, erkekler için avantajlıdır. Öğretmenlerin öğrencilere yaklaşımı,
ders kitaplarındaki cinsiyetçi öğeler gibi pek çok faktör erkek öğrencileri gelecek iş
yaşamına hazırlayıp, daha aktif ve girişken bireyler olmalarını desteklerken; kız
çocuklarını daha çok ev işlerinde ve çocuk bakımı gibi konularda iyi olmaya teşvik
etmektedir.
Diğer taraftan çeşitli araştırmalar da genellikle öğretmenlerin neyin geleneksel
olduğunu da belki sosyalleşme biçimlerinden ötürü sorgulamadıklarını göstermektedir.
Öğretmenlerin cinsiyet ayrımcılığını fark etmemeleri, sorgulamamaları ve özen
gösterememeleri onların da geleneksel cinsiyet rollerini içselleştirmiş olmalarının bir
göstergesi olarak tanımlanabilir (Gök, ve Okçabol, 1999; Türkoğlu, 1999; Yurtsever,
2011).
Toplumsal cinsiyet eğitiminin etkili olabilmesi için öğretmenler öncelikle kendi
sahip oldukları toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını iyi tanımalıdır. Ardından toplumsal
cinsiyet eşitliğini, yani kızlar ve erkekler arasındaki eşitliği yanlış anlaşılmadan açık bir
şekilde ifade edebileceği öğretim yöntemleri ve kullanacağı dil üzerinde düşünmelidir.
Öğretmenler, geleneksel toplumsal cinsiyet kalıplarını ve rollerini sorgulamalı,
toplumsal cinsiyetle ilgili söylemleri tanımlamaları ve öğrenciler için toplumsal cinsiyet
duyarlılığını örnekleyen rol modelleri geliştirmelidir.
Toplumsal cinsiyet eğitiminin ilköğretimde özellikle çok rahat sunulabileceği
derslerden en önemlisi sosyal bilgiler dersidir. İlköğretimde sosyal bilgiler dersi
kapsamında verilecek etkili bir toplumsal cinsiyet eğitimi sayesinde çocuklarda
toplumsal cinsiyet farkındalığı oluşturularak cinsiyete dayalı oluşabilen birçok
ayrımcılık yaratan kalıp yargılar yıkılabilir, bu sayede daha eşitlikçi, daha saygı temelli
bir toplum oluşturulabilir.
Niçin sosyal bilgiler dersinde toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesi gerekliliğinin
anlaşılabilmesi için öncelikle sosyal bilgiler dersinin amaç, kapsam ve içeriğini anlamak
amacıyla bazı tanımlar vermek gerekmektedir. Sosyal bilgiler alanında en büyük
kuruluşlardan biri olan Amerika Birleşik Devletleri Sosyal Bilgiler Ulusal Konseyi
(NCSS) sosyal bilgileri şu şekilde tanımlamıştır:
Sosyal bilgiler, “vatandaşlık yeterlikleri kazandırmak için sanat, edebiyat
ve sosyal bilimlerin disiplinler arası bir yaklaşımla birleştirilmesinden
51
oluşan bir çalışma alanıdır. Okul programı içinde sosyal bilgiler,
antropoloji, arkeoloji, ekonomi, coğrafya, tarih, hukuk, felsefe, siyasal
bilimler, psikoloji, din, sosyoloji ve sanat, edebiyat, matematik ve doğa
bilimlerinden uygun ve ilgili içeriklerden süzülen sistematik ve es
güdümlü bir çalışma alanı sağlar. Sosyal bilgilerin temel amacı, birbirine
bağımlı, global bir dünyada, kültürel farklılıkları olan demokratik bir
toplumun vatandaşları olarak, kamu yararına bilgiye dayalı, mantıklı
olmaktır” (Öztürk ve Dilek, 2005:19).
Sosyal bilgilerin en temel amacı, demokratik süreci gerçekleştirecek etkili
vatandaşlar yetiştirmektir. Etkili demokratik bir vatandaşın ise sahip olması gereken bir
takım özellikleri vardır. Bu özellikler şüphesiz sosyal bilgiler eğitimin evrensel genel
amaçlarını oluşturmaktadır. Bu amaçları “yaşam hakkında bilgi, bilmeyi bilme ve
bunları düşünmede kullanabilme, demokratik değer ve tutumlara sahip olma ve bilgi ve
değerleri harekete geçirip aktif bir vatandaş olarak kullanabilme” (Öztürk ve diğerleri,
2005:49) şeklinde sıralayabiliriz.
Bütüncül bir anlayışa sahip sosyal bilgiler eğitimi ile öğrenciler sanat ve
edebiyatı değerlendirme, sözlü ve yazılı iletişim kurma, gözlemleme ve ölçme, veri
geliştirme ve sorgulama, diğer birçok yolla araştırma yapma, sorgulama ve bütün okul
konularında öğretilmiş olan bilgi ve becerileri sentez yapma olanağı sağlar (NCSS,
1994:431) . Benzer amaçların 2005 yılında Türkiye’de uygulanmaya başlanan ve halen
ülkemizde uygulanmakta olan programda da yer aldığı görülmektedir (MEB, 2005:6).
2005 yılında kabul edilen Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı’nda “tüm dünyada
bireysel, toplumsal ve ekonomik alanda yaşanmakta olan değişimi ve gelişimi;
ülkemizde de demografik yapıda, ailenin niteliğinde, yaşam biçimlerinde, üretim ve
tüketim kalıplarında, bilimsellik anlayışında, toplumsal cinsiyet alanında, bilgi
teknolojisinde, iş ilişkileri ve iş gücünün niteliğinde, yerelleşme ve küreselleşme
süreçlerindeki değişim ve gelişimleri eğitim sistemimize ve programlarımıza
yansıtmak” zorunluluğundan bahsedilmektedir (MEB, 2005: 45).
Bu programa göre Sosyal Bilgiler:
a) Her öğrencinin birey olarak kendine özgü olduğunu kabul eder.
b) Öğrencileri düşünmeye, soru sormaya ve görüş alışverişi yapmaya
özendirir.
c) Öğrencilerin kendi örf ve âdetleri çerçevesinde ruhsal, ahlâkî, sosyal ve
kültürel yönlerden gelişmesini hedefler.
d) Öğrencilerin haklarını bilen ve kullanan, sorumluluklarını yerine getiren
bireyler olarak yetişmesini önemser.
52
e) Öğrencilerin toplumsal sorunlara karşı duyarlı olmasını sağlar.
f) Öğrencilerin öğrenme sürecinde deneyimlerini kullanmasına ve çevreyle
etkileşim kurmasına olanak sağlar.
Sosyal bilgilerin her öğrencinin birey olarak kendini özgü olduğunu kabul
etmesi, öğrencilerinde karşılıklı ilişkilerinde bu farklılıklara duyarlılığı ve saygı
göstermesini amaçlaması, cinsiyetler arası saygı ve eşitlik için son derece önemlidir.
Cinsiyet rollerinin belirlenmesinde daha öncede vurgulandığı üzere şüphesiz
toplumsal yapıyı oluşturan çeşitli öğeler belirleyicidir. Literatür incelendiğinde çeşitli
araştırmalar anne-baba, öğretmenler, akran grupları, kitle iletişim araçları… vb
unsurların çocuğun sosyalleşmesinde etkili olduğu gibi, aynı zamanda da kişinin
toplumsal cinsiyet rol kalıpları belirlemesinde de etkisini ortaya koymaktadır. İnsanlar
dış dünya ile ilk münasebetlerine ailelerinin aracılığı ile başlar. Çocuklar kendilerini
erkek ya da kız olarak adlandırmadan önce ailelerinden, yakın çevrelerinden sözle ifade
edilmeyen çeşitli işaretler alır. Daha sonra çocuk aile dışına çıkarak toplum ile
karşılaşır. Toplum da bireye bu süreç içerisinde toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili
mesajlar sunar. Okul, çocuğun toplumsal cinsiyet anlamlarının oluşturulduğu önemli bir
kurumdur. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet eğitimi açısından okulda oluşturulacak
atmosfer önemlidir. Bu süreç öğretmenden idari personele, hizmetliden servis
sürücüsüne uzanan, öğrenci ile muhatap olan her bireye çeşitli düzeylerde sorumluluk
yükleyen bir çalışmadır.
Bu bağlamda sosyal bilgiler dersi kapsamında toplumsal cinsiyet eğitimi
verilmesi önemlidir. Çünkü sosyal bilgiler dersinin amacı şüphesiz, yetişmekte olan
çocukların ve gençlerin, topluma sağlıklı ve verimli bir şekilde uyum sağlamalarına
yardım etmektir. Sosyal bilgiler eğitimi, bireyin kendisini gerçekleştirmesine yardım
ettiği gibi, aynı zamanda da insan ilişkileri geliştirmesine yardım eder. Etkili bir sosyal
bilgiler eğitimi sayesinde birey, insanlığa saygı duymayı, başka insanlara ve
farklılıklara karşı olumlu tutuma sahip olmayı dolayısıyla cinsiyet ayrımcılığı
yapmamayı, sosyal davranışlarında hoşgörü ve nezaketi, adil olmayı öğrenir. Sosyal
bilgiler dersi bireyin vatandaşlık sorumluluğunu geliştirir, sosyal adalet konusunda
duyarlı olmasını sağlar. Dolayısıyla etkili bir sosyal bilgiler dersi öğrencilere tüm bu
değerleri ve iyi özellikleri sağlayacak şekilde düzenlenmeli ve bu ders kapsamında
öğrencilere toplumsal cinsiyet eğitimi verilmelidir. Bu sayede bireyde cinsiyete ilişkin
oluşan ayrımcı söylemler ve kalıp yargılar yıkılabilir.
53
Tutarlı veya tutarsız, her eğitim sisteminin bir değer temeli vardır. Okul
programlarının ve öğretmenin seçtiği eylemler, sözler, tartışma konuları, sınıf
etkinlikleri, öğretim yöntem ve teknikleri, ders içerikleri doğal olarak bir değer tercihi
yansıtır (Yazıcı, 2007). Değer eğitiminin neden gerekli olduğu sorusu farklı gerekçeler
temelinde savunulabilir. Örneğin, Kayadibi (2001)’ne göre eğitimin iki önemli
işlevinden birisi millî kültürü ve kalıcı değerleri nesilden nesile aktararak milletin
sürekliliğini sağlamaktır Milletin geçmişiyle bağlarını canlı tutarak sürekliliğinin
sağlanması etkili bir değer eğitimiyle mümkün olabilir. Eyre ve Eyre (1993) ise
çocukların mutluluğunun değer öğretimine bağlı olmasından dolayı değer öğretiminin
gerekli olduğunu savunur. Yazıcı, S. ve Yazıcı, A. (2011)’ya göre ise okullarda değerler
eğitimi verme, gençlik krizini ortadan kaldıracağı, kültürel devamlılığı sağlayacağı ve
azim, sebat, çalışkanlık gibi özelliklerin başarılı bir eğitimin sağlanılması için
öğrencilere vurgulanması için gereklidir. Artan toplumsal şiddet, yaşanan ahlaki
çöküntüler, otoriteye uymama, okulda ve akran gruplarında suç ve şiddetin artması gibi
olumsuz gelişmeler ailede ve okulda değer eğitiminin önemini gündeme getirmiştir.
Değerler günlük eylem ve davranışlarımıza rehberlik eden, genel yaşam
tarzımızı etkileyen ve belirleyen ilkeler olmalarının yanı sıra, toplumsal varlığın
devamı, sosyal ilişkilerin düzenlenmesi açısından da son derece önemlidir. Dolayısıyla
en geniş anlamda değer eğitimi, ahlaki, kültürel, ruhsal, evrensel ve bireysel alana
ilişkin uygun duyarlılık geliştirmeyi ve bunları içselleştirmeyi ve davranış haline
getirmeyi içerir (Yazıcı, ve diğeri, 2011:115). Çeşitli toplumlarda değerlerin öncelikli
sırası değişse de genel olarak tüm demokratik eğitim sistemlerinin amacı çocukların
ahlaki olarak sorumlu ve öz-güvene sahip iyi insan ve iyi yurttaşlar olmalarını, daha
bilinçli ve duyarlı karar vermelerine katkıda bulunmayı sağlamaktır (Yazıcı, S. ve
diğeri, 2011:117). Çoğu insanın değer yargıları, içinde bulunduğu kültürden, dinsel
inançlardan, ekonomik ve politik çevreden etkilenerek oluşmaktadır. Bu bağlamda
modern toplumlarda değerler eğitimi başta aile olmak üzere, okul, akran grupları, kitle
iletişim araçları ve sivil toplum kuruluşları gibi çok çeşitli kaynaklardan
beslenmektedir. Fakat bu kaynaklar arasında okul, çocuğun vaktini daha çok geçirdiği
yer olması bakımından değerleri kazanmasında son derece önemlidir. Diğer taraftan
çocukların düşüncelerine önce aileleri sonra öğretmenler yön vermektedir. Okulun
amacı çocukta olumlu toplumsal değerleri oluşturma olmalıdır. “Okullar öğrencilere,
kamusal aklı tanımlayan eleştirel akıl yürütme becerisi ve ahlaki bakış açısını
kazandırmalıdır.” (Kymlicka, 2004).
Eğer bir toplumda cinsiyete göre ayrım
54
yapılıyorsa o toplumdaki değer yargılarında da bu ayrımı görmek mümkündür.
Toplumsal cinsiyet toplumsal değerleri etkileyebilmektedir. Dolayısıyla değerler
eğitimini ve toplumsal cinsiyete duyarlılığı verecek olan sosyal bilgiler öğretmenlerinin
bu anlamda eğitimi çok önemlidir. Özellikle sosyal bilgiler öğretmenlerinin cinsiyet
ayrımcılığı konusunda eğitilmesi gerekmektedir. Kadın ve erkek cinsiyeti arasındaki
farklılıkların biyolojik cinsiyet özellikleri olduğu, iki cinsiyetin, birbirini tamamladığı,
biyolojik farklılıkların cinsiyetlerden birine üstünlük getirmeyeceği gibi görüşler önce
aday öğretmenlere onlar tarafından da öğrencilere okul ortamında aşılanmalıdır. Sosyal
bilgiler öğretmenleri söylemlerinde cinsiyetlerden birini eğitim, çalışma yaşamı,
toplumsal etkinlikler gibi alanlarda ikincil konuma düşürmemesi gerekir
Günümüz okullarının önemli problemlerinden biri akran zorbalığıdır. Birçok
öğrenci daha güçlü bazı öğrenciler tarafından tartaklanmakta, fiziksel ve ruhsal şiddete
maruz kalmaktadır. Özellikle kız öğrenciler, bazı erkek öğrencilerin bu anlamda fiziksel
ve ruhsal şiddetine maruz kalabilmektedir. Zaman zaman kızlar güçsüzlükleri
gösterilerek aşağılanmakta, başarılı olabilecekleri göz ardı edilebilmektedir. Diğer
taraftan sağlıklı bir değerler eğitimi ile okullarda akran zorbalığı özellikle de kız
öğrencilere karşı oluşturulan negatif ayrımcılık önlenebilmekte; her iki cinsin de
birbirine daha eşitlikçi ve saygıyla yaklaştığı bir ortam oluşabilmektedir. Şüphesiz
sosyal bilgiler dersi bu tarz bir bakış açısının oluşturulmasında ayrı bir öneme sahiptir.
Çünkü sosyal bilgiler, doğrudan vatandaşlık eğitimi üzerine odaklanmış tek ders olma
özelliğine sahiptir (Öztürk, 2009:2).
İlköğretim öğrencilerinin cinsiyete ilişkin ayrımcı söylemlerin ve toplumsal
rollerle ilgili geleneksel tanımlamaların tek doğru olduğuna inanmadan, birey olarak var
olabilmeleri için sosyal bilgiler dersi son derece önemlidir. Çünkü sosyal bilgiler
öğretimi demokratik vatandaşlığa sıkı bir biçimde bağlı vatandaşlarda bir takım önemli
tutum ve değerleri geliştirmeyi amaçlar (Öztürk, 2009:10). Bu çerçevede sosyal bilgiler
dersi bireyde başka insanlara ve farklılıklara karşı olumlu tutuma sahip olmayı, adalet,
eşitlik, katılım, gerçeklik, özgürlük, farklılık, sorumluluk, saygı, hoşgörü, insan hakları
gibi değerlere bağlı kalmayı sağlar. Bu bağlamda sosyal bilgiler dersi, ilköğretim
düzeyindeki çocuklara toplumsal cinsiyet kavramını cinsiyet ayrımcılığına yer
vermeden, onlarda toplumsal cinsiyet farkındalığı ve duyarlılığı kazandıracak şekilde
sunacaktır. Diğer taraftan bu ders çocukta ailesinden ve yakın çevresinden toplumsal
cinsiyete ilişkin kazandığı ayrımcı ve olumsuz algı, tutum, önyargı ve değerleri
değiştirebilecektir.
55
“Yurttaşlık” terimi, siyasal bir topluluğun parçası olunduğunu ifade eder;
topluluk içinde belirli etkin davranış biçimleri içinde olunacağına işaret etmenin yanı
sıra tüm yurttaşları, eşitlik statüsünün beraberinde getirdiği hak ve görevler bakımından
eşit kılar (Georgi, 2011:55).
Oysa her toplumda kadın ve erkek için oluşturulan
cinsiyete dayalı birçok kalıp yargı toplumun bütün üyelerinin eşit olma statüsünü
etkileyebilmektedir. 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde
“herkesin yaşama hakkını, bireyin hür ve güvende oluşunu (3. madde) ve hiç kimsenin
şiddet, işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı davranışlara maruz bırakılamayacağını (5.
madde)” belirtir (Hablemitoğlu, 2005:229). Genel olarak yeryüzündeki bütün insanların
toplumsal açıdan eşit ve adil yaşama hakkı vardır. Temel insan haklarına baktığımızda
insan onuru için ve haklar bakımından eşitlik hakkı, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın
özgürlük hakkı, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığa maruz kalmama hakkı
cinsiyete dayalı kalıp yargılar tarafından engellenebilmektedir. Oysa ilköğretimde
özellikle de sosyal bilgiler dersi kapsamı çerçevesinde verilecek etkili bir toplumsal
cinsiyet eğitimi ile çocuklarda toplumsal cinsiyet farkındalığı oluşturularak cinsiyete
dayalı oluşabilen birçok kalıp yargı yıkılabilir, bu sayede daha eşitlikçi, saygı temelli bir
toplum oluşturulabilir.
Sonuç olarak, sosyal bilgiler dersinde toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesinin
önemini öğrencilerin toplumsal cinsiyet konusunda bilgi düzeyi ve farkındalıklarını
arttırmak, öğrencilere toplumsal cinsiyet konusunda duyarlılık kazandırmak ve onlarda
oluşabilecek toplumsal cinsiyete ilişkin ayrımcı ve olumsuz algı, tutum ve önyargıları
değiştirmek şeklinde sıralayabiliriz.
2.4.2. Sosyal Bilgiler Ders Kitapları ve Cinsiyetçilik
Sosyal bilgiler dersi kapsamında toplumsal cinsiyet eğitiminde edebi ürünler,
filmler,
resimler,
fotoğraflar,
karikatürler,
gazeteler,
dergiler
ve
broşürler
kullanılabileceği gibi özellikle ders kitapları öğrencilerin çok etkileşime girdiği
materyaller olması bakımından son derece önemlidir. Ders kitapları yıllardır sosyal
bilgiler dersinde kullanılan etkili bir eğitim ve öğretim aracıdır. Bu bağlamda, sosyal
bilgiler dersinde etkili bir toplumsal cinsiyet eğitimi verilebilmesi için sosyal bilgiler
ders kitaplarının her türlü cinsiyetçi öğelerden arındırılmış olması gerekmektedir.
Ders kitaplarında cinsiyetçilik, yıllardır araştırmacılar tarafından dikkat çekilen
ve araştırılan bir konu olmuştur (Helcavıoğlu, 1996; Severge, 1998; Arslan, 2000,
Asan, 2006). Yapılan bu pek çok araştırmadada ders kitaplarının cinsiyetçi ayrımcı
56
bakış açısından izler taşıdığını göstermiştir. Hem içerik hem de söylem olarak ders
kitapları cinsiyetçi öğeler taşımaktadır. Bu çalışmalardan en geniş kapsamlısı olan
Helvacıoğlu’nun (1996) çalışması, 1928 ile 1995 yılları arasında Türkiye’de yayınlanan
ders kitaplarını ele almış ve çeşitli iktidar dönemlerinde okutulan ders kitaplarının kadın
imgesi üzerinden kendi ideolojilerini yerleştirmek konusundaki işlevlerini saptamıştır.
Ona göre, Cumhuriyetin ilk yıllarında ders kitapları kadınlara özgür birer yurttaş olma
bilinci vererek kamusal alanda yüreklendirmesiyle günümüz ders kitaplarından farklı bir
özellik taşımaktadır. 1928 yılından 1945 yılına kadar yaratılmaya çalışılan kadın imgesi
ile 1945 yılından sonra yaratılmaya çalışılan kadın imgesi arasında büyük farklılıklar
göze çarpmaktadır. 1945 öncesinde anneye ülkenin kuruluşuna katkıda bulunması
açısından önemli toplumsal işlevler yüklenir ve aile içi geleneksel rolleri yoğun olarak
vurgulanmazken, bu tarihten sonra ders kitaplarına kadınların asıl görevinin evi ve ailesi
olduğu bilgisi girmektedir (Helvacıoğlu, 1996). Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ders
kitaplarında toplumda ve aile içinde dayanışmayı güçlendirmeyi hedef alan örnekler
bulunmaktadır. Örneğin 1928 yılında ilkokul 4. Sınıflarda okutulan Yurt Bilgisi ders
kitabında şu ifadeler yer almaktadır: “Şu annem, görüyorum ve anlıyorum ki hiçbir işte
babamı yanlı bırakmıyor, her şeyde ona yardım ediyor. Demek babamla annem arasında
sıkı bir tesanüt (dayanışma) var… Babam geçende bana bir de müşterek maksattan
bahsetmişti. Bizim ev de müşterek maksatla vücuda getirilmiş bir müessese olacak.
Babamla annem birleşmişler, hem kendilerinin, hem çocuklarının saadetini temin etmek
için çalışıyorlar… Anne ile baba galiba her evin temel taşı.” Görüldüğü gibi
Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadın ve erkek evi ve ailesi için eşit sorumluluklara sahip
olmaktadır. Hem anne hem de baba aile için eşit derece de önemlidir; çünkü her ikisi de
evin temel taşı olarak görülmektedir. Oysa 1950’lerden sonra ders kitaplarının büyük
çoğunluğunda “baba evin direğidir, mesut etmek ereğidir” değerlendirilmesi ile
karşılaşılmaktadır. Anne her tür resimde yemek yapan, evi temizleyen, çamaşır yıkayan,
ütü yapan biri olarak gösterilmektedir. Örneğin 1953 Yurttaşlık Bilgisi ders kitabında,
“Evde iş bölümü” başlıklı konuda “Baba para kazanır. Anne temizlik, yemek, dikiş
işlerine bakar, evde düzen ve temizliği sağlar.” denilmektedir (Helvacıoğlu, 1996).
Açıkça görülebileceği gibi, ders kitapları yoluyla aktarılan toplumsal cinsiyet
rollerine ilişkin mitler ve kalıp yargılar, toplumdaki güç ilişkilerinin erkekten yana
olduğu bir yapılanmayı pekiştirmektedir. Bu yapılanma içindeki geleneksel kadın
imgesi, zayıf, duygusal, korkak, edilgen, güçsüz, yeteneksiz, vb. bir dizi olumsuz kişilik
özellikleriyle tanımlanır. Kadının kimliğini ve toplumdaki yerini betimleyen bu kalıp
57
yargılar, kadının hem benlik algısını hem de özsaygısını biçimlendirmekte, toplumsal
yaşamda kendine biçtiği değeri ve üstleneceği görevleri belirlemektedir. Ayrıca
kadınların "ne" olduklarına ve ne olabileceklerine ilişkin imgeler, kız öğrencilerin,
eğitimsel geleceklerine ilişkin kararlarında belirleyici olmaktadır (Stanworth, 1990).
Tarih Vakfı tarafından bulguları 2003 yılında yayımlanan Ders Kitaplarında
İnsan Haklan I Projesi'ne göre kitaplarda kadınlar ve erkekler hep belirli rollerde
gösteriliyordu ve birçok ayrımcı ifade vardı. Yine Tarih Vakfı'nın 2009 yılındaki Ders
Kitaplarında İnsan Haklan II Projesi'ne göre kısmî ilerlemelere rağmen, kitaplar
toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirme açısından hâlâ sorunluydu. Fakat yine de
önceki yıllarla karşılaştırma yapıldığında cinsiyet temelli ayrımcılığı ortadan kaldıran
olumlu örnekler olumsuz örneklere göre ders kitaplarında daha çok yer almıştır (Tarih
Vakfı, 2009:5). Ders kitapları hakkında önceki yıllarda yapılan çalışmalar, kitapların
keskin toplumsal cinsiyet rollerini güçlendiren örneklerle dolu olduğunu göstermiştir.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Birimi (SEÇBÎR)
tarafından Kasım 2011 tarihinden bu yana yürütülen 'Ders Kitapları izleme Projesi'nin
toplumsal cinsiyet konulu 2012 yılında yayınlanan bulgularına göre, ders kitaplarında
kadınları, "kadın olmak ile bağdaştırılan meslekler" (öğretmen, hemşire vs.) dışındaki
mesleklerde temsil eden birçok örnek vardır. Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler
kitaplarının farklı konularıyla bağlantılı olarak ve çeşitli görsellerde kadınlar, doktor,
okul müdürü, polis, itfaiyeci, muhtar, hakem, akademisyen, sanatçı, siyasetçi gibi
rollerle yansıtılmıştır. Kadınları sadece ev içi rollerle tanımlayan örneklerin oldukça
azalmış olduğu görülmektedir. Ailede eşit rol dağılımını temsil eden görsellere yer
verilmektedir. Ev işlerine katılan baba görsel ve metinleri, ev içi kararların birlikte
alınması gibi demokratik aile ortamını olumlayan birçok örnek mevcuttur. Cinsiyetçi
dil kullanımının önceki kitaplara göre gittikçe azalmış olduğu görülmektedir. Yaşayan
ya da geçmişte yaşamış başarılı kadın rol modellere sıklıkla yer verilmiştir. Bu tür
örnekler, kadını sadece belirli rollerle tanımlayan cinsiyetçi kalıp yargıların kırılması ve
kadınlara yönelik ayrımcılığın azaltılması açısından oldukça önemlidir. Tüm
ilerlemelere rağmen, sayıları az da olsa bazı kitaplarda meslek tanıtımlarında kadınlara
yer vermeyen, erkek ve kadınların tamamen farklı alanlarda uzmanlaştığını ima eden
örneklere de rastlanmaktadır. Annenin mutfaktan sorumlu olduğu, babanın bütçeye
hakim olduğu örnekler de mevcuttur (2012).
Esen ve Bağlı’ya (2002:69) göre ders kitapları, öğretmen açısından izlenmesi
gereken eğitim programının hem tamamlayıcısı hem de uygulamalarda sınıf içi
58
çalışmalara eşlik eden temel kaynak olması yönünden önem arz etmektedir. Kendi
varlığını ve içinde yaşadığı sosyal yapılanmayı, kültürü yeni yeni kavrayan ilköğretim
öğrencilerine verilecek her cinsiyetçi değer daha uzun yıllar o ülkenin kültüründe
cinsiyetçiliğin diri ve canlı tutulacağını, cinsler arası eşitsizlik ve dengesizliğin devam
edeceğini göstermektedir. Bu bağlamda sosyal bilgiler dersinde etkili bir cinsiyet
eğitimi verilebilmesi için, öğrencilerin en çok etkileşime girdiği sosyal bilgiler sosyal
ders kitaplarının ayrımcılık yaratacak cinsiyetçi öğelerden arındırılması gerekmektedir.
Sosyal bilgiler ders kitaplarında, hem kız hem de erkek çocuklara yönelik cinsiyet
ayrımını ve toplumsal geleneksel rolleri pekiştiren örnekler verilmemelidir.
Ders
kitaplarında kadının çalışma hayatında yer almasının aileye katkı ya da ihtiyaçtan değil,
doğal ve olması gereken normal bir olgu olduğu vurgusu yapılmalı ve sınıf ortamında
da öğretmen tarafından desteklenmesi gereken bir olay olmalıdır. “Kadın her mesleği
yapabilir” fikri öğrencilerin kafasında doğallaştırılmalıdır. Sosyal bilgiler ders
kitaplarında cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadına karşı ayrımcılığın engellenmesi
amacıyla, ilgili kaynaklarda kadın-erkek ile kız ve erkek çocuklara ait bilgi, fotoğraf ve
resimlerde sayısal ve niceliksel açıdan eşitlik sağlamaya çalışılmadır. Ünitelerde daha
çok kadın kahramana, yazarlara, siyasetçilere ve bilim insanlarına yer verilmelidir.
Geleneksel olarak kadın için uygun görülen rollerde/işlerde (öğretmenlik, annelik,
hemşirelik, ev kadınlığı gibi) ya da önemsiz rollerde gösterilen kadınlar yerine,
toplumda aktif olarak rol alan ―başarılı kadın vurgusuna yer verilmeli, erkeğin güçlü,
başarılı, zeki, aktif ve bağımsız, kadının ise uysal, düzenli, duygusal gibi özelliklerle
tanımlanmasından kaçınılmalıdır.
Kız çocuklarına ve kadınlara belirli toplumsal
rollerin yakıştırılması ve bunun sürekli pekiştirilmesi anlamına gelecek ifade ve
uygulamalar ders kitaplarından çıkartılmalıdır.
2.4.3.
Sosyal
Bilgiler
Dersinde
Toplumsal
Cinsiyet
Eğitiminde
Kullanılabilecek Yöntem ve Teknikler
Sosyal
bilgiler
dersinde
verilecek
olan
toplumsal
cinsiyet
eğitiminde
kullanılabilecek yöntem ve teknikler drama, örnek olay, gözlem, tartışma, soru-cevaptır.
Drama Tekniği: Sosyal bilgiler dersinde öğretmen öğrencilerle birlikte
toplumsal cinsiyete, kadın erkek eşitliği, rolleri, toplumun kadına bakış açısı… gibi
konulara yönelik çeşitli drama örnekleri gerçekleştirebilir.
59
Örnek Olay: Günlük yaşamda gerçekleşmiş ya da gerçekleşebilecek toplumsal
cinsiyetle ilgili bir olay sosyal bilgiler dersinde öğrencilere anlatılıp, ya da izletilip
üzerinde görüş bildirmeleri istenebilir.
Gözlem: Öğrencilerin en yakın çevresi olan ailelerinde gerçekleşen durumları
toplumsal cinsiyet açısından gözlemlemeleri istenebilir. Ardından öğrencilerin sosyal
bilgiler dersinde bu durumlarla ilgili düşünmeleri ve görüş bildirmeleri sağlanabilir.
Tartışma: Öğrencilere sosyal bilgiler dersinde toplumsal cinsiyetle ilgili bir
hikâye okutulup, bir video gösterilip ya da bir örnek olaydan bahsedilip tartışmaları
sağlanabilir.
Soru Cevap: Öğretmen etkinlikler boyunca, yani öncesinde, devamında ve
sonrasında öğrencilere belli aralıklarla sorular sorarak, onların işlenilen konu ile ilgili
hazır bulunuşluk düzeylerini tespit edebilir, onların zaman zaman görüşlerini alabilir,
öğrencilerin ne kadar ve ne şekilde öğrendiklerini bu sayede tespit edebilir.
III. BÖLÜM
YÖNTEM
Bu bölümde, araştırmanın modeli, evren ve örneklem, veri toplama araçları, veri
toplama süresi ile toplanan verilerin değerlendirilmesinde kullanılan istatistiksel
yöntemler açıklanmıştır.
3.1. Araştırmanın Modeli
İlköğretim düzeyinde, var olan programlarda yer alan adil olma,
özgürlük,
hoşgörü
değerleri
dikkate
alınarak
hazırlanan
toplumsal
saygı,
cinsiyet
etkinliklerinin uygulama sürecine katılan öğrencilerde herhangi bir değişime neden
olup-olmadığının incelendiği bu araştırmada nitel ve nicel araştırma modelleri birlikte
kullanılmıştır.
Araştırmada, toplumsal cinsiyet etkinliklerinin uygulandığı deney grubu ile
toplumsal cinsiyet etkinliklerinin uygulanmadığı kontrol grubunun tutumları arasındaki
farkı ortaya koymak amacıyla ön test-son test kontrol gruplu deneysel yöntem
kullanılmıştır.
Ön test-son test kontrol gruplu desen, sosyal bilimlerde yaygın kullanılan karışık
bir desendir. Katılımcılar, deneysel işlemden önce ve sonra bağımlı değişkenle ilgili
olarak ölçülürler. Ön test-son test kontrol gruplu desen bir ilişkili desendir. Çünkü aynı
kişiler bağımlı değişken üzerinde iki kez ölçülürler (Büyüköztürk, 2001: 21).
Aşağıda Tablo 3’te ön test-son test kontrol gruplu desen sembolize edilmiştir.
Tablo 3
Ön Test-Son Test Kontrol Gruplu Desen
Ön Test
Son Test
DG
R
Ö1
KG
R
Ö2
X
Ö3
Ö4
Yukarıdaki şekildeki sembollerin anlamı aşağıdaki gibi açıklanmaktadır:
DG deney grubunu, KG kontrol grubunu; R, deneklerin gruplara yansız
(Random) atandığını; Ö1 ve Ö3, deney grubunun ön test ve son test ölçümlerini; Ö2 ve
61
Ö4, kontrol grubunun ön test ve son test ölçümlerini; X deney grubundaki deneklere
uygulanan bağımsız değişkeni (deneysel değişkeni) göstermektedir.
Desenin mantığı şu şekilde özetlenebilir:
1.
R, ilgili değişkenler üzerinde sadece şansla oluşan farklara sahip grupları
yaratır.
2. Ö1– Ö3 ön test ve son test gözlemleri arasında grubu etkileyen kontrol
edilmemiş her hangi bir değişken ve deneysel değişken nedeniyle deney grubunda
oluşan farkı gösterir.
3. Ö2 – Ö4 ön test ve son test gözlemleri arasında grubu etkileyen kontrol
edilmemiş her hangi bir değişken nedeniyle kontrol grubunda oluşan farkı gösterir.
4. (Ö1– Ö3) – (Ö2 – Ö4), deney değişkenin etkisini gösterir.
Araştırmada kullanılan deneysel model Tablo 4’deki şekilde tasarlanmıştır.
Tablo 4
Araştırmada Uygulanan Deneysel Model
Gruplar
Ön Test
Deney
T1
Kontrol
T1
İşlem
TCE Uygulanan
Grup
TCE
Uygulanmayan
Grup
Son Test
T2
T2
TCE: Toplumsal Cinsiyet Etkinlikleri
Araştırmanın nitel boyutunu ise eylem araştırması oluşturur. Eylem araştırması
“Araştırma ve uygulamayı bir araya getiren ve araştırma sonuçlarının uygulamaya
aktarılmasını kolaylaştıran bir yaklaşımıdır” (Yıldırım ve Şimşek, 2008:78). Eylem
araştırmasının en önemli özelliği, araştırma sürecine uygulayıcının aktif olarak
katılmasıdır. Katılımcılar, araştırma ekibinin bir parçası olarak sürece dahil olur. Eylem
araştırmasının süreç odaklı olması, belirli bir sürecin kendi ortamı içinde uzun bir süre
çalışılması, odaklanılan soruna ilişkin veri toplaması ve bu verilerin çözümlenmesi söz
konusudur. Böylece süreç içerisindeki bireylerde yaşanan değişimler, gelişimler
ayrıntılı ve derinlemesine irdelenir. Araştırma sonuçlarının hemen uygulamaya
aktarılabilir olması katılma, yansıtma, geliştirme süreçlerinin verimli geçmesine sebep
olur (Ekiz, 2003:146; Yıldırım ve Şimşek, 2008:78; Büyüköztürk, Kılıç Çakmak,
62
Akgün, Karadeniz ve Demirel 2011:18). Berg eylem araştırmalarını üç tür olarak
sınıflamaktadır (aktaran, Yıldırım ve Şimşek, 2008);
1. Teknik/bilimsel/işbirlikçi eylem araştırması.
2. Uygulama/karşılıklı işbirliği/tartışma odaklı eylem araştırması.
3. Özgürleştirici/geliştirici/eleştirel eylem araştırması.
Bu araştırmanın nitel boyutunu ise “Özgürleştirici/geliştirici/eleştirel eylem
araştırması” oluşturmaktadır. Özgürleştirici/geliştirici/eleştirel eylem araştırmasında
uygulayıcı bütün süreci yaşadığı için, araştırma sırasında yaşanan sorunları yerinde
tespit edebilir, uygulamalara eleştirel gözle bakıp kendini sorgulayabilir. Araştırmacı
öğretmen, toplanan verilerin çözümlenmesinde sorunları ve çözümleri yerinde saptar
(Yıldırım ve Şimşek, 2008:296–297). Eylem araştırmasında yer alan veri toplama
yöntemleri; günlükler, kişisel bilgi formu, video kayıtları, görüşme, öğrenci
portfolyoları ve gözlemdir.
Toplumsal cinsiyet etkinliklerinin bireyde olumlu sonuçlar doğurması, bir veya
iki uygulamalı çalışma sonunda sağlıklı sonuçlara ulaşılamayacağı düşüncesiyle, 8
haftalık uygulamalı bir toplumsal cinsiyet eğitimi programı tasarlanmıştır. Araştırmacı
ders öğretmeni olarak araştırmanın içinde bulunmuştur.
Çalışmada, nice ve nitel araştırma yöntemlerinin beraber kullanılmasındaki amaç
araştırmanın güvenirliği artırmaktır. Araştırmanın nitel araştırma ile desteklenmiş
olması araştırmaya görecelik ve zenginlik katacağı düşünülmüş, böylece nitel sosyal
araştırma sürecinde nicel araştırmaya yönelik eleştirilerin (ölçeklerin, testlerin, anket
sorularının ve standart araçlarla yapılan araştırmaların “ele alınan kişilere” söz hakkı
tanımadığı) en az düzeye indirgenmesine çalışılmıştır.
3.2. Çalışma Grubu
Deney ve Kontrol Grubu
Araştırma 2011–2012 eğitim-öğretim yılı bahar dönemi Tokat İli merkezde bir
ilköğretim okulunda öğrenim görmekte olan 7. sınıf öğrencileri üzerinde yapılmıştır.
Araştırmada deney grubu ve kontrol grubu seçilmiştir. Araştırmada 7/B sınıfı deney
grubu (26 öğrenci), 7/A sınıfı kontrol grubu (25 öğrenci) olarak seçilmiştir. Deney
grubunda bulunan öğrencilerin 14’ü kız 12’si ise erkektir. Kontrol grubunun ise, 10’u
kız 15’i ise erkek öğrencilerden oluşmaktadır.
Öğrencilerin demografik bilgileri Tablo 5’te özetlenmiştir:
63
Tablo 5
Araştırmaya Katılan Çalışma Grubu Öğrencilerine Ait Bilgiler
Deney Grubu(7/B) n:26
14
Anne
Eğitim
İlkokul
17
Baba
Eğitim
İlkokul
12
Ortaokul
6
Ortaokul
6
Memur
9
Lise
3
Lise
10
İşçi
8
Üniversite
0
Üniversite
2
Emekli
2
Serbest
Meslek
6
Cinsiyet
n
Kız
Erkek
n
n
8
Anne
Mesleği
Ev
Kadını
n
26
Baba
Mesleği
İşsiz
n
1
Kontrol Grubu (7/A) n:25
Cinsiyet
n
Kız
10
Anne
Eğitim
İlkokul
10
Baba
Eğitim
İlkokul
Erkek
15
Ortaokul
6
Ortaokul
7
Memur
9
Lise
6
Lise
9
İşçi
6
Üniversite
3
Üniversite
5
Emekli
1
Serbest
Meslek
8
n
n
4
Anne
Mesleği
Ev
Kadını
n
25
Baba
Mesleği
İşsiz
n
1
Tablo 5’te yer alan çalışma grubu öğrencilerine ait veriler incelendiğinde hem
kontrol grubu hem de deney grubu öğrencilerinin annelerinin tamamının ev kadını
olduğu görülmektedir (n:51). Deney grubu öğrencilerinin annelerinin eğitim düzeyi ele
alındığında ise çoğunluğunun (n:17) ilkokul mezunu olduğu görülmektedir. Sırasıyla
ortaokul (n:6) ve lise (n:3) mezunu anneler deney grubu öğrencilerinin annelerinin
eğitim düzeylerini oluşturmaktadır. Deney grubunda üniversite mezunu hiçbir anne
yoktur. Deney grubu öğrencilerinin baba eğitim düzeyi incelendiğinde çoğunluğunun
lise mezunu (10) olduğu, 8’inin ilkokul, 6’sının ortaokul, 2’sinin ise üniversite mezunu
olduğu görülmektedir. Deney grubu öğrencilerinin babalarının çoğunluğu memur (n:9),
8’si işçi, 2’si emekli, 1’i ise işsizdir. 6 kişi ise serbest meslek işleri ile uğraşmaktadır.
Kontrol grubu öğrencilerinin annelerinin eğitim düzeyi incelendiğinde ise,
10’unun ilkokul, 6’sının ortaokul, 6’sının lise, 3’ünün ise üniversite mezunu olduğu
görülmektedir. Kontrol grubu öğrencilerinin babalarının ise çoğunluğu lise (n:9), 4’ü
ilkokul, 7’si ortaokul, 5’i ise üniversite mezunudur. Kontrol grubu öğrencilerinin
64
babalarının meslekleri ele alındığında ise 9’u memur, 6’ı işçi, 1’i emekli, 1’i işsiz, 8’i
ise serbest meslekle uğraşmaktadır.
3.3. Verilerin Toplanması
Araştırma iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda, ilköğretim öğrencilerinin
toplumsal cinsiyete ilişkin algı ve tutumlarını ölçen araştırmacı tarafından geliştirilen
“Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Bu ölçek yardımıyla örneklem
grubunun toplumsal cinsiyete ilişkin tutumları çeşitli değişkenler açısından ölçülmüştür.
Toplumsal Cinsiyet etkinliklerinin 8 haftalık uygulanması sonucunda öğrencilere
“Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği” tekrar uygulanıp ardından eğitim sonrası
öğrencilerde oluşan farkındalığa, algı ve tutumlarındaki değişime bakılmıştır.
Araştırmanın ikinci kısmında ise, ekonomi (çalışma yaşamı), eğitim, siyaset ve
sosyal yaşam alanlarına ve cinsiyet kalıp yargılarına özgü toplumsal cinsiyet etkinlikleri
hazırlanıp, drama, örnek olay, soru cevap, tartışma teknikleri kullanılarak öğrencilere
uygulanmıştır.
Bilimsel araştırmada gerçeğin doğasına uygun, sistematik ve tutarlı bir sürecin
takip edilmesi önemlidir. Nitel araştırma yöntemi, bu amaca yönelik olduğundan ve
araştırma konusu ve verilerinin doğasına uygunluğu nedeniyle bu araştırmada
özgürleştirici/geliştirici/eleştirel eylem araştırması yapılmıştır. Öğrencilere uygulanan
toplumsal cinsiyet eğitimi programında kişisel bilgi formu, araştırmacı günlüğü ve
öğrenci portfolyolarından yararlanılmıştır.
Kişisel Bilgi Formu: Bu form öğrencilerin kişisel ve aile bilgilerini almaya
yönelik olarak hazırlanmıştır.
Araştırmacı Günlüğü: Araştırmacı günlüğü araştırmanın her aşaması ile ilgili
görüş ve gözlemlerin kaydedildiği bir defterdir. Araştırma sürecinin her adımının
araştırmacı tarafından betimlenmesi amacıyla kullanılan araştırmacı günlüğü gözlemler,
analizler, diyagramlar, kısa notlar, doğrudan alıntılar, öğrenci yorumları, puanlar,
görüşler ve izlenimler gibi çeşitli verileri kapsayabilir (Johnson, 2005: 63). Araştırmacı
her öğretim etkinliğinin ardından süreçte karşılaşılan çeşitli durum ya da sorunlarını
yansıtan bir araştırma günlüğü tutmuştur. Böylece, araştırmacı eylem araştırması
sürecinde
izlenen
tüm
süreçleri
kendi
bakış
açısıyla
değerlendirmelerde bulunduğu bir veri kaynağı elde etmiştir.
yansıttığı
ve
çeşitli
65
Öğrenci Portfolyoları: Portfolyo, bir öğrencinin bir ya da daha fazla alanda
harcadığı çabayı, ilerlemeyi ve ulaşılan sonuçları gösteren amaçlar doğrultusunda
hazırlanmış öğrenci çalışmalarının koleksiyonudur. Portfolyo öğretim sürecinde,
öğrencilerin ürettikleri çalışmaları, işbirliği içinde, bir amaç doğrultusunda ve kendi
çalışmaları üzerinde düşünebileceği bir biçimde toplanması olarak tanımlanır (Paulson
ve diğerleri, 1991). Bu araştırmada öğrenciler uygulama boyunca çalışmış oldukları
konu ve yapmış oldukları etkinliklerle ilgili olarak (resimler, broşürler…) bir portfolyo
tutmuşlardır. Bu portfolyolar süreç boyunca zaman zaman toplanmış, öğrencilerin
gelişme durumu incelenmiş, genelde öğrencilerin yaptığı gibi son anda hazırlanmış bir
dosya olmasının önüne geçilmesi sağlanılmıştır. Öğrencilerin hazırlamış olduğu
portfolyolar “Portfolyo Değerlendirme Ölçeği” ile değerlendirilmiştir. Portfolyo
değerlendirme, öğrencinin öğrenme süreci içerisindeki performansının ve başarısının
kaydedilmesidir (Korkmaz ve Kaptan, 2002a). Böylece öğrenci “Ne öğrendi?
Öğrenirken nasıl bir yol izledi? Nasıl düşündü? Nasıl soru sordu? Nasıl analiz etti?
Diğer insanlarla nasıl bir iletişim kurdu? Öğrenirken karşılaştığı güçlükler nelerdi?” gibi
sorulara yanıt verilmiş olur.
İlgili literatür doğrultusunda kullanılan portfolyo değerlendirme kriterleri
“konunun tanımlanması, içerik, yaratıcılık, araştırma, yazım kurallarına uygunluk ve
öğrenci potansiyeli” olarak belirlenmiştir.
3.3.1. Veri Toplama Araçlarının Hazırlanması
Veri toplama araçları nicel veri toplama araçları ve nitel veri toplama araçları
olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
3.3.1.1. Nicel Veri Toplama Aracının Hazırlanması
Nicel veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından “Toplumsal Cinsiyet
Tutum Ölçeği” geliştirilmiştir. Ölçek geliştirme süreci aşamalar halinde aşağıda yer
almaktadır.
3.3.1.1. Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği’nin Geliştirilme Süreci
Öğrencilerin toplumsal cinsiyete ilişkin tutumlarını belirlemek amacıyla
araştırmacı tarafından geliştirilen “Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği”nin (TCTÖ)
geliştirilme aşamasında aşağıdaki adımlar izlenmiştir:
66
1. Ölçekle ölçülecek niteliklerin saptanması.
2. Maddelerin yazılması.
3. Maddelerin dil ve bilimsel denetimden geçirilmesi.
4. Maddelerin düzeltilmesi ve deneme ölçeğinin oluşturulması.
5. Deneme uygulamasının yapılması.
6. Deneme uygulamasından elde edilen verilerin işlenmesi, analizi ve nihai
formun oluşturulması.
a) Ölçekle ölçülecek niteliklerin saptanması: Bu aşamada ilköğretim
öğrencilerinin toplumsal cinsiyete ilişkin görüşlerini belirlemek ve tutum cümlelerinin
oluşturulmasında kullanılmak üzere kompozisyon formu hazırlanmıştır (EK1).
Kompozisyon formunda bulunan yönlendirme sorularının hazırlanmasında ilgili
literatürden yararlanılmış ve bu konuda uzmanlardan1 görüş alınmıştır. Bu doğrultuda
açık uçlu sorulardan oluşan kompozisyon formu Tokat ilinde yer alan bir ilköğretim
okulunun 7. sınıf öğrencisi 40 kişilik bir gruba uygulanmıştır. Kompozisyon çalışması
yapılan öğrencilerin (n=40), %37,5’i kız (n=15), % 62,5’i erkektir (n=25). Literatür
taranarak ve kompozisyon çalışmasından elde edilen veriler incelenerek öğrencilerin
toplumsal cinsiyete ilişkin tutumlarını belirlemeye yönelik bilişsel ve duyuşsal alana
yönelik tutum cümleleri hazırlanmıştır.
b) Maddelerin yazılması: Ölçek maddeleri oluşturulurken, ölçekte yer alacağı
tahmin edilen madde sayısının en az üç katı kadar maddenin hazırlanması
önerilmektedir (Tezbaşaran, 1997). Deneme ölçeği için tahmin edilen madde sayısı 40
olarak düşünülmüştür. Yazılan kompozisyondan elde edilen veriler; araştırmacı
tarafından değerlendirilerek, tutum ifadesi olabileceği düşünülen ifadeler belirlenmiştir.
Bu ifadeler tutum cümlesi yazma kurallarına uygun olarak yeniden düzenlenerek,
tahmin edilen madde sayısının üç katı olan 120 maddelik deneme ölçeği hazırlanmıştır.
c) Maddelerin dil ve bilimsel denetimden geçirilmesi: Uzman görüşleri ve
literatür doğrultusunda hazırlanan tutum ifadelerinin amacına uygun olma ve ölçülmek
1*
Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Felsefe Grubu Öğretmenliği ABD.
Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Felsefe Grubu Öğretmenliği ABD.
***
Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması Ekonomisi ABD.
****
İlköğretim Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ABD.
*****
İlköğretim Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ABD.
**
67
istenen alanı temsil etme durumunun belirlenmesinde Ölçme ve Değerlendirme,
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Eğitim Bilimleri, Sosyoloji, Psikoloji, Felsefe,
Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği, Çalışma Ekonomisi alanlarında
olmak üzere on bir kişilik bir uzman grubu2, tutum ifadelerini inceleyip; dil, kapsam ve
psikometrik geçerlilik yönünden değerlendirmiştir.
d) Maddelerin düzeltilmesi ve deneme ölçeğinin oluşturulması: Uzman
grubun değerlendirmeleri ve önerileri araştırmacı tarafından dikkate alınarak anlamlı
olan bilişsel ve duyuşsal alana yönelik tutum cümleleri deneme ölçeği kapsamına
alınmış ve ölçek üzerinde gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Bu değerlendirmeler
sonucunda 120 maddelik deneme ölçeği 100 maddeye indirilmiştir.
Maddelerdeki
ifadelerin öğrenciler tarafından anlaşılırlığını test etmek ve yaklaşık uygulama süresini
belirlemek için Tokat İli’nde yer alan bir İlköğretim Okulu 7. sınıf öğrencilerinden
oluşan 34 kişilik bir gruba deneme ölçeğinin ön deneme uygulaması yapılmış,
uygulama esnasında öğrencilere maddelerdeki gerek kelimelerin gerekse ifadelerin
anlaşılırlığı sorulmuştur. Değerlendirme sonucunda öğrenciler tarafından anlaşılmayan
ya da oldukça güç anlaşılan ifadeler ve kelimeler değiştirilerek 100 maddelik deneme
ölçeği araştırmacı tarafından 90 maddeye indirilmiş ve deneme uygulamasına hazır hale
getirilmiştir. Deneme ölçeğinde yer alan toplumsal cinsiyete ilişkin eşitlikçi tutum
ifadeleri
“tamamen
katılıyorum”,
“çoğunlukla
katılıyorum”,
“orta
derecede
katılıyorum”, “çok az katılıyorum“, ”hiç katılmıyorum” şekilde cevaplandırılmıştır,
cevaplar sırasıyla 5’ten 1’e doğru puanlanmıştır. Toplumsal cinsiyete ilişkin geleneksel
tutum ifadeleri ise; yukarıda belirtilen puanlamanın tam tersi olarak 1’den 5’e doğru
puanlandırılmıştır. Bu puanlama şekli ile deneme ölçeğinden alınabilecek en yüksek
puan 450; en düşük puan ise, 90 olarak hesaplanmıştır.
2*
Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Felsefe Grubu Öğretmenliği ABD.
Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitimde Psikolojik Hizmetler ABD.
***
Psikoloji Bölümü Sosyal Psikoloji ABD.
****
Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitimde Psikolojik Hizmetler ABD.
*****
Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Felsefe Grubu Öğretmenliği ABD.
******
Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Felsefe Grubu Öğretmenliği ABD.
*******
Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması Ekonomisi ABD.
********
Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması Ekonomisi ABD.
*********
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkiler Bölümü Yönetim ve Çalışma Ekonomisi ABD.
***********
Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme ABD.
************
Türkçe Eğitimi Bölümü.
**
68
e) Deneme uygulamasının yapılması: Literatürde, ölçek geliştirilirken her bir
ölçek maddesi için 5–10 kişinin örnekleme alınması önerilmektedir (Linn&Gronlund,
1995; Tezbaşaran, 1997). Bu nedenle hazırlanan 90 maddelik deneme ölçeğinin geçerlik
ve güvenirlik çalışması için 500 öğrencinin örneklem kapsamına alınmasının yeterli
olacağı düşünülmüş ve 500 öğrencinin örnekleme alınmasına karar verilmiştir. Deneme
ölçeği uygulanmadan önce, araştırmanın örneklemine alınan Tokat ili ilköğretim
okulları için Tokat İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gerekli izinler alınmış (EK2); 2011–
2012 eğitim öğretim yılının güz döneminde 15 okulda 7. ve 8. sınıfta öğrenimine devam
eden 500 öğrenciye deneme ölçeği uygulanmıştır.
Deneme ölçeği 3 ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler;
• Yönerge,
• Demografik bilgiler,
• İfadeler ve yanıt seçenekleridir.
Deneme ölçeğinde yer alan yönergede ölçeğin amacı, toplam ifade sayısı,
yanıtlama biçimi ve yanıtların özelliklerine ilişkin bilgiler bulunmaktadır.
Demografik bilgiler bölümünde, katılımcıların cinsiyetlerine, sınıf düzeylerine
ilişkin bilgi edinilmesini sağlayacak sorular bulunmaktadır.
İfadeler ve yanıt seçenekleri bölümünde ise öğrencilerin toplumsal cinsiyete
ilişkin tutumlarının belirlenmesini sağlayacak ifadeler ve bu ifadelere karşılık gelen
yanıt seçenekleri bulunmaktadır. Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeğinin deneme ölçeği,
Tokat İli ilköğretim okullarında 7. ve 8. sınıfa devam eden 500 öğrenciye araştırmacı
tarafından okullara gidilerek uygulanmıştır.
Deneme Ölçeği Ek3’ de verilmiştir.
f) Deneme uygulamasından elde edilen verilerin işlenmesi, analizi ve nihai
formun oluşturulması: Katılımcıların deneme ölçeğinde yer alan maddelere verdikleri
cevaplar,
Deneme
Ölçeğinin
Uygulama
Verilerinin
Analizi
başlığı
altında
detaylandırılan istatistiksel analiz yöntemleriyle analiz edilmiştir. Ölçeğin yapı
geçerliğine yönelik olarak açımlayıcı faktör analizi yapılmıştır. Ölçeğin güvenirliğinin
belirlenmesine yönelik olarak iç tutarlılık güvenirliği (Cronbach alfa katsayısı)
hesaplanmıştır. Yapılan analizler neticesinde ölçeğin nihai formu oluşturulmuştur.
Ölçeğin nihai formu Ek5’ te verilmiştir.
69
3.3.1.1.1. Deneme Ölçeğinin Uygulama Verilerinin Analizi
Deneme ölçeği geçerlik ve güvenirlik bakımından incelenmiştir.
3.3.1.1.1.1. Deneme Ölçeğinin Geçerlik Çalışması
Deneme ölçeğinin geçerlik çalışması kapsam ve yapı bakımından incelenmiştir.
a) Kapsam Geçerliliği
Literatürde kapsam geçerliliği; bir bütün olarak ölçeğin ve ölçekteki her bir
maddenin amaca ne kadar hizmet ettiğinin belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır
(Anastasi, 1988; Haynes, Richard ve Kubany, 1995).
Kapsam geçerliliği, ölçeğin
yeterli sayıda ve aynı zamanda ölçülmek istenen olguyu temsil edebilecek soruları
içerdiğinden emin olmak için yapılır (Altunışık, Coşkun, Bayraktaroğlu ve Yıldırım,
2004). Evreni yeterli/dengeli olarak örnekleyen ve içerdiği maddelerin her biri ölçmek
istediği konuyu ölçen bir ölçek kapsam geçerliğine sahiptir. Kapsam geçerliği
aşamasında; ölçekteki her bir maddenin ve ölçeğin bütününün, ölçme amacına uygun
olup olmadığı, ölçülmek istenen alanı temsil edip etmediği, benimsenen sorun ile ilgili
olup
olmadığı
ve
alan
dışında
farklı
kavramları
barındırıp
barındırmadığı
değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme, konu alanında uzman görüşleri alınarak
yapılmaktadır (Büyüköztürk, 2008).
Kapsam geçerliğini sağlamak amacıyla öncelikle literatür taraması yapılarak,
ilgili araştırmalar ve ölçekler incelenmiştir. Öğrencilerin toplumsal cinsiyete ilişkin
tutumlarını ortaya koyabilecek açık uçlu sorulardan oluşan bir kompozisyon çalışması
yapılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen 120 maddelik form ile birlikte
araştırmanın amacı ve kapsamı da uzman görüşüne sunulmuştur. Uzman görüşlerine
göre gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra 20 madde deneme formundan çıkarılmıştır.
b) Yapı Geçerliği
Yapı geçerliği, ölçeğin ilgili kavram ya da kavramsal yapıyı, özelliği ne ölçüde
ölçtüğünü ya da tümünü ölçme yeteneğini gösterir (Anastasi ve Urbina, 1997). Diğer bir
deyişle yapı geçerliliği, ölçme aracının yapısı ile hedeflenen yapının uygunluğunun
derecesini test eder (Haynes, Richard ve Kubany, 1995). Bunun yanında ölçekten elde
edilen puanın ne anlama geldiğini araştırma sürecidir. Ölçeğin yapı geçerliliğinin
belirlenebilmesi için madde analizi ve faktör analizlerinin yapılması gerekmektedir.
Madde analizinde, ölçme aracını oluşturan maddelerin ölçme aracına ne kadar katkıda
70
bulundukları ve ölçme aracıyla ilişkileri belirlenmektedir. Ölçme aracını oluşturan
maddelerin ölçme aracı ile ilişkisinin yüksek olması, ölçme aracının ölçülen konu ile
ilişkisinin de yüksek olduğunu göstermektedir. Faktör analizi yöntemi ile aynı yapıyı ya
da niteliği ölçen değişkenleri bir araya toplayarak ölçmeyi az sayıda faktör ile
açıklamayı amaçlayan bu sayede alt boyutlar oluşturulmayı hedefleyen bir istatistiksel
tekniktir (Linn ve Gronlund, 1995; Büyüköztürk, 2008). Toplumsal cinsiyet tutum
ölçeğinin yapı geçerliliğini belirlemek için izlenen aşamalar aşağıda verilmiştir.
1. Aşama: Ölçeğin iç tutarlılığı madde-toplam test korelâsyonları hesaplanarak
belirlenmiştir. “Madde-toplam test korelâsyonu, test maddelerinden alınan puanlar ile
testin toplam puanı arasındaki ilişkiyi açıklar” (Büyüköztürk, 2008:171).
Madde-
toplam test korelâsyonunun pozitif ve yüksek olması, maddelerin benzer davranışları
örneklediğini gösterir. Bu durumda testin iç tutarlılığının yüksek olduğu kanısına varılır.
Madde-toplam test korelasyonunu yorumlamada bazı sınır değerlerin ölçüt olarak
alındığı görülmektedir. Genel olarak, madde-toplam test korelasyonu .30 ve daha
yüksek olan maddelerin bireyleri iyi derecede ayırt ettiği söylenebilir (Büyüköztürk,
2008:171).
90 maddelik deneme formunda yer alan her madde için madde-toplam test
korelâsyonları Pearson Momentler Çarpım Korelâsyon Katsayısı ile hesaplanmıştır.
Hesaplanan madde-toplam test korelâsyonları ve istatistiksel anlamlılık düzeyleri Tablo
6’da yer almaktadır.
71
Tablo 6
Deneme Ölçeğinin Madde-Toplam Test Korelâsyonları (2011, Tokat)
Madde No
1
r
.496*
Madde No
31
r
.674*
Madde No
61
r
.272*
2
.476*
32
.230
62
.569*
3
.621*
33
.506*
63
.551*
4
.346*
34
.210
64
.428*
5
.434*
35
.167
65
.312*
6
.508*
36
.537*
66
.493*
7
.514*
37
.580*
67
.635*
8
.426*
38
.566*
68
.531*
9
.542*
39
.567*
69
.554*
10
.065
40
.476*
70
.653*
11
.356*
41
.424*
71
.438*
12
.494*
42
.596*
72
.357*
13
.232
43
.558*
73
.540*
14
.547*
44
.529*
74
.084
15
.461*
45
.447*
75
.492*
16
.308*
46
.486*
76
.356*
17
.404*
47
.352*
77
.554*
18
.399*
48
.389*
78
.200
19
.662*
49
.686*
79
.417*
20
.424*
50
.420*
80
.477*
21
.452*
51
.230
81
.633*
22
.577*
52
.479*
82
.594*
23
.540*
53
.409*
83
.452*
24
.691*
54
.591*
84
.402*
25
.574*
55
.587*
85
.710*
26
.468*
56
.117
86
.515*
27
-.241
57
.263*
87
.491*
28
.512*
58
.528*
88
.437*
29
.697*
59
.481*
89
.452*
30
.436*
60
.656*
90
.329*
n=500, *p<0.01
Tablo 6’da görüldüğü gibi “10, 13, 27, 32, 34, 35, 51, 56, 74, 78” nolu maddeler
dışında her madde birbirleriyle ve ölçek puanlarıyla yüksek korelâsyonlar vermektedir.
Ölçek maddeleri arasındaki anlamlı korelâsyon katsayıları, iç tutarlılık göstergesi olarak
72
kabul edilmektedir. Korelâsyon katsayılarının yüksek olması, ilgili maddenin ölçülen
teorik yapıya uygunluğunun yüksek olduğunu göstermektedir. Korelasyon katsayısının
“0.25” değerinin altında olması ise, bu maddelerin ölçekten çıkarılmasının uygun
olacağını göstermektedir (Tavşancıl, 2010:34). Deneme formunda yer alan maddelerin
madde toplam test korelâsyonları incelendiğinde; “10, 13, 27, 32, 34, 35, 51, 56, 74, 78”
nolu maddelerin toplam test korelâsyonu “0.25”den küçük olduğu için ölçekten
çıkarılmalarına karar verilmiştir. Böylece deneme formu madde sayısı 80’e indirilmiştir.
Elde edilen sonuçlar ölçek kapsamında yer alan maddelerin her birinin ölçtüğü özellik
ile ölçeğin bir bütün olarak ölçtüğü özelliğin aynı olduğu şeklinde yorumlanabilir.
2. Aşama: Deneme formunda yer alan maddelerin ayırt edicilik güçlerini
belirlemek için alt-üst grup ortalamaları farkına dayalı madde analizi yapılmıştır
(Büyüköztürk, 2008). Ölçek puanları en yüksekten en düşüğe doğru sıralanmış ve 500
kişilik gruptan en düşük puanlara sahip 135 kişi alt %27’lik grup, en yüksek puanlara
sahip 135 kişi de üst %27’lik grup olarak tanımlanmıştır. Yapılan tanımlama ile her bir
madde için üst gruptan elde edilen puanların ortalaması ile alt gruptan elde edilen
puanların ortalaması arasındaki fark Bağımsız Gruplar t-Testi kullanılarak analiz
edilmiştir. Alt ve üst grupta yer alan öğrencilerin maddelere verdikleri cevaplara ait
puanların ortalamalarının tüm maddeler için 0,01 düzeyinde istatistiksel olarak manidar
farklılık gösterdiği gözlenmektedir. Elde edilen bu bulgu, maddelerin her birinin, o
madde ile ölçülmek istenen özelliğe sahip olanlar ile olmayanları iyi ayırabildiğini
göstermektedir.
Analiz sonuçları Tablo 7’de yer almaktadır.
73
Tablo 7
Deneme Ölçeğinin %27’lik Alt ve Üst Grupları İçin Bağımsız Gruplar t-Testi
Sonuçları (2011, Tokat)
Madde No
1
t
10.867*
Madde No
31
t
23.075*
Madde No
63
t
14.938*
2
10.725*
33
10.893*
64
9.537*
3
13.538*
36
13.579*
65
6.000*
4
5.450*
37
14.053*
66
11.377*
5
9.961*
38
13.540*
67
18.630*
6
13.445*
39
14.810*
68
11.993*
7
12.435*
40
10.126*
69
13.923*
8
9.501*
41
8.499*
70
18.349*
9
13.733*
42
14.205*
71
10.206*
11
6.326*
43
14.133*
72
7.673*
12
10.820*
44
13.472*
73
14.118*
14
13.305*
45
8.248*
75
10.320*
15
9.809*
46
11.749*
76
7.700*
16
6.746*
47
9.150*
77
13.687*
17
8.255*
48
8.375*
79
9.284*
18
9.535*
49
19.636*
80
9.582*
19
18.085*
50
10.054*
81
16.420*
20
10.806*
52
11.018*
82
16.150*
21
10.236*
53
8.724*
83
8.834*
22
13.957*
54
15.198*
84
7.977*
23
11.359*
55
14.959*
85
21.190*
24
21.783*
57
6.031*
86
12.842*
25
12.410*
58
13.105*
87
11.228*
26
10.219*
59
9.601*
88
8.625*
28
11.664*
60
15.490*
89
8.699*
29
24.917*
61
6.008*
90
8.168*
30
10.520*
62
13.190*
n=500, *p<0.01
Tablo 7’de de görüldüğü gibi, madde analizi sonucuna göre, %27’lik alt ve üst
gruplar için hesaplanan “t” değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark
olduğu bulunmuştur (p<0.05). Bu analizin sonuçlarına göre, ölçekte yer alan hiçbir
maddenin ölçekten çıkarılmamasına karar verilmiştir.
74
3. Aşama: Faktör analizi yöntemi, ölçekte aynı faktörü ölçen maddeleri bir
araya getirilerek ölçeğin alt boyutlarını oluşturma işlemidir. “Bir faktörle yüksek
düzeyde ilişki veren maddelerin oluşturduğu bir küme var ise bu bulgu, o maddelerin
birlikte bir kavramı- yapıyı-faktörü ölçtüğü anlamına gelmektedir. Faktör yük değerinin,
0.45 ya da daha yüksek olması seçim için iyi bir ölçüttür” (Büyüköztürk, 2011:124).
Verilerin ve örneklemin faktör analizi için uygun olup olmadığını belirlemek için
uygulanan kısmi korelâsyonların küçük olup olmadığını test eden Kaiser-Meyer Olkin
(KMO) katsayısına bakılmıştır. KMO testi, örneklemden elde edilen verilerin faktör
çıkarmak için uygunluğunu belirler. Örneklem yeterliliği için ise Bartlett testi
kullanılmıştır. Bartlett testi ile popülasyondaki değişkenlerin korelâsyon matrisinin
birbiri ile korelasyonları olmadığı H0 istatistiksel hipotezini test ederek, örneklem
büyüklüğünün yeterli olup olmadığına bakılır (Stevens, 1996). Çalışmada Kaiser-Meyer
Olkin (KMO) katsayısı .94 bulunmuş ve bu değer kabul edilebilir sınır olan .50
değerinin üzerinde bulunduğundan sonuçlar faktör analizinin yapılabileceğini
göstermektedir. Ayrıca Bartlett testi anlamlı bulunduğundan örneklem büyüklüğünün
yeterli olduğu kabul edilmiştir (p<.001).
Öğrencilerin ölçekteki maddelere verdikleri yanıtların, ölçeğin yapı geçerliğine
uygunluğunu
belirlemek
amacıyla
faktör
analizi
uygulanmıştır.
Bu
amaçla,
döndürülmemiş temel bileşenler ve asal eksenlere göre döndürülmüş temel bileşenler
analizi kullanılarak, maddelerin her biri için faktör yükleri hesaplanmıştır. Buna göre,
faktör yükü “0.50” nin altında olan maddeler (1, 2, 4, 5, 6, 7, 8, 11, 12, 15, 16, 17, 18,
20, 21, 26, 30, 40, 41, 45, 46, 47, 48, 50, 52, 53, 57, 59, 61, 64, 65, 66, 71, 72, 76, 79,
80, 83, 84, 86, 87, 88, 89 ve 90 nolu maddeler) ölçekten çıkarılarak ölçeğe son şekli
verilmiştir (Ek 5).
Toplumsal cinsiyet tutum ölçeğini oluşturan 36 maddenin faktör yüklerinin
değerlendirilmesi Grafik 1’ de yer almaktadır.
75
Grafik 1
Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeğini Oluşturan 36 Maddenin Faktör Yüklerinin
Değerlendirilmesi (2011, Tokat)
Yamaç-Birikinti Grafiği
12,5
Özdeğerler
10,0
7,5
5,0
2,5
0,0
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36
Bileşen Sayısı
Grafik 1’de maddelerin faktör yüklerinin değerlendirme sonuçları yer
almaktadır. Faktör analizi sonucunda son şekli verilen ölçek maddelerinin, anlam
bütünlüğü açısından dağılımını görmek amacıyla “Yamaç Birikinti Grafiği” yapılmıştır.
Yamaç Birikinti Grafiği, ölçek maddelerinin faktör yüklerinin dağılımı sonucunda
ortaya çıkan kırılma noktalarının daha net değerlendirilmesini sağlayarak ölçeğin boyut
sayısına karar verilmesinde kullanılmaktadır. Grafik 1’de verilen faktör özdeğerlerine
ilişkin kırılma noktası grafiği incelendiğinde birinci faktörden sonra yüksek ivmeli bir
düşüş olduğu görülecektir. Sonuç olarak özdeğeri 1’in üzerinde olan dört nokta daha
gözlense de içerik analizi ve ilk faktör özdeğerinin diğerlerinden hayli yüksek olması;
diğer faktörlerde grafiğin genel gidişinin yatay bir şekilde önemli bir düşüş eğilimi
göstermesi; bu faktörlerin varyansa olan katkılarının düşük ve birbirine yakın olması
ölçeğin tek faktörlülüğüne işaret eden kanıtlar olarak alınabilir. Lord (1980:21, aktaran,
Gelbal, 1994) tek boyutluluğun belirlenmesinde tetrakorik korelasyonlarla hesaplanan
korelâsyon matrisiyle yapılan faktör analizinde ilk faktör yüküne ait özdeğerin yüksek
olmasının ölçeğin tek faktörlü sayılmasında ölçüt olabileceğini belirtmiştir. Analize
76
alınan 36 maddenin özdeğeri 1’den büyük olan tek faktörün ölçeğe ilişkin açıkladıkları
toplam varyans oranı % 36,475’ tir. Tek faktörlü ölçeklerde, açıklanan varyansın % 30
ve daha fazla olması yeterli görülebilir (Büyüköztürk, 2008:125).
Her bir maddenin tek faktörde aldıkları faktör yükleri Tablo 8’de verilmiştir.
77
Tablo 8
Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeğini Oluşturan 36 Maddenin Faktör Yükleri (2011,
Tokat)
n=500
Madde
No
85*
49*
24*
29*
31*
19*
60*
70*
81*
3*
67*
42
62
55*
82*
25*
54*
22*
37*
77
69
73
36
23*
38*
43*
39*
63*
14*
68
33
44*
28
58*
75
9*
Maddeler
Erkeklerin hâkim olduğu bir toplumun daha güçlü olduğuna inanıyorum.
Ev işleri yalnızca kadının görevidir.
Erkeğin evde her dediği yapılmalıdır.
Evin reisi erkektir.
Erkekler kadınlardan daha iyi yöneticilik yapar.
Kadınlar bir işte çalışmak yerine ailesi ile ilgilenmelidir.
Erkekler her alanda kadınlardan üstündür.
Erkekler evlenip, aile geçimini sağlayacakları için, erkeklerin okutulması
kızlardan daha önemlidir.
Yalnızca erkekler siyasetle uğraşmalıdır.
Aile geçimini sağlayan erkek olduğu için kadının çalışmasına gerek yoktur.
Erkekler bazı derslerde daha çok başarılıdır.
Kadınların yönetime daha çok katılması beni mutlu eder.
Kadınlar yönetimde yüksek kademelerde (mevkilerde) yer almalıdır.
Kızlar erkeklerden farklı oyunlar oynamalıdır.
Bir kadın kocası izin verirse çalışmalıdır.
Aileler erkek çocuklarına kız çocuklarından daha fazla harçlık vermelidir.
Kadınların erkeklerin yaptıkları meslekleri yapamayacağına inanıyorum.
Ailedeki miras paylaşımında (anne-babadan kalan mallar) erkeklere
kadınlardan daha çok pay verilmelidir.
Aynı işte çalışmalarına rağmen erkekler, kadınlardan daha fazla maaş
almalıdır.
Cumhurbaşkanımızın bir kadın olması beni mutlu eder.
Ailede ev işleri eşler arasında eşit paylaşılmalıdır.
Kadınların yönetimle ilgili işleri (bakanlık, müdürlük, valilik, vb) iyi
yapacağına inanıyorum.
Erkeklerin ev işlerini yapmasını önemserim.
Kadınlar bilim alanında erkekler kadar başarılı olamaz.
Ailede erkek çocuğun öğrenim görmesine öncelik tanınmalıdır.
Erkeklerin ev işlerini yapmasını (ütü, bulaşık, yemek yapmak…) doğru
bulmuyorum.
Kızlar ve erkekler farklı oyuncaklarla oynamalıdır. (kızlar bebek, erkekler
araba gibi)
Kadınlar, duygusallıklarından dolayı siyasette yer almamalıdır.
Üniversite eğitimi erkekler için daha önemlidir.
Kadın ve erkek mesleği diye bir şey yoktur; kızlar ve erkekler her meslek
alanında eğitim alabilir.
Mecliste daha çok kadın milletvekili görmeyi isterim.
Kadınlar erkeklerden farklı meslekleri seçmelidir.
Kadınlar iyi bir meslek sahibi olacak şekilde yetiştirilmelidir.
Bir erkeğin ağlamasını doğru bulmuyorum.
Kadın ekonomik özgürlüğünü elde etmek için çalışmalıdır.
Kocası ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda ise kadın
çalışmamalıdır.
(*) işaretli maddeler negatif maddeleri göstermektedir.
Faktör
Yükü
.725
.704
.701
.697
.689
.672
.668
.665
.657
.645
.642
.633
.606
.603
.597
.597
.596
.591
.578
.576
.574
.574
.570
.567
.566
.561
.561
.556
.543
.541
.541
.534
.533
.532
.526
.523
78
Tablo 8 yer alan toplumsal cinsiyet tutum ölçeğine ilişkin 36 madde
incelendiğinde 10 madde dışındaki bütün maddelerin negatif madde olduğu
görülmektedir. Toplumsal cinsiyet konusunu şüphesiz içinde negatif özellik barındıran
ve verilecek cevaplar dikkate alındığında da kültürel bakımdan içeriği kişiden kişiye
değişiklik gösterebilecek bir konudur. Bu bakımdan aslında toplumsal cinsiyet kadın ve
erkek arasında toplumsal açıdan belirlenmiş her bakımdan farklılıkları ortaya koyar. Bu
bağlamda deneme ölçeğinde yer alan negatif maddelerin neredeyse tamamının bir boyut
olarak algılanması ölçeğinin tek boyutlu ve negatif madde içerikli olmasında bir etken
olabilir.
3.3.1.1.1.2. Deneme Ölçeğinin Güvenirlik Çalışması
Ölçeğin taşıması gereken özelliklerden birisi olan güvenirlik, bir ölçme aracıyla
aynı koşullarda tekrarlanan ölçümlerde elde edilen ölçüm değerlerinin kararlılığının bir
göstergesidir (Balcı, 2001; Karasar, 2008). TCTÖ Likert tipi bir dereceleme ölçeği
olduğu için güvenirliği hesaplamak için iç tutarlılık ölçüsü olan “Cronbach Alfa
Güvenirlik Katsayısı” kullanılmıştır. Linn ve Gronlund (1995), tutum gibi özellikleri
ölçmek amacıyla geliştirilmiş ölçeklerde iç tutarlılık katsayısının önemli olduğunu
belirtmektedir. Bu katsayıda güvenirliğin yüksek olması grubun homojen, ölçek
maddelerinin birbirleriyle tutarlı ve aynı zamanda geçerliği olan bir ölçek olduğunun
göstergesidir (Tavşancıl, 2010:28-29). Cronbach Alfa Güvenirlik Katsayısının “0.40”ın
altında olması ölçeğin “güvenilir olmadığını”, “0.40-0.59” arası “düşük güvenirlikte”,
“0.60-0.79” arasında “güvenilir” ve “0.80-1.00” arasında “yüksek güvenirlikte”
olduğunu ifade etmektedir (Tezbaşaran, 1997). TCTÖ’ nün Cronbach Alfa Güvenirlik
Katsayısı 36 madde için “0.95” olarak bulunmuştur. Bu sonuç, ölçek maddelerinin
birbiriyle yüksek iç tutarlılığa ve yüksek güvenirliğe sahip olduğunu göstermektedir.
3.3.1.2. Nitel Veri Toplama Araçlarının Hazırlanması
Toplumsal cinsiyet eğitiminin etkinliklere dayalı olarak öğretimi sürecinde,
öncelikle 8 haftalık bir öğretim planı yapılmıştır. Bu 8 haftanın 1. haftası ölçme
araçlarının uygulanması şeklinde, 7 haftası etkinliklere dayalı toplumsal cinsiyet eğitimi
şeklinde gerçekleştirilmiştir. Süreç, toplam 8 hafta, 16 oturumdur. Aşağıda haftalar
bazında gerçekleştirilen öğretim süreci sunulmuştur.
1. Hafta; toplumsal cinsiyet eğitiminin etkinliklere dayalı olarak öğretimi
sürecinin ilk haftasında ilk oturumda öncelikli olarak öğrencilerle tanışılmış, ardından
79
süreç ile ilgili açıklama yapılmadan onlara “Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği”
uygulanmıştır. Öğrencilerin ölçekleri doldurmalarının ardından onlara kısaca 8 hafta
uygulanacak etkinlik programından bahsedilmiş, bu 8 hafta boyunca cinsiyet eşitliğini
sosyal yaşam içerisinde, eğitim, siyasette, çalışma yaşamında ve mesleklere sahip olma
yönünden ele alınacağı vurgulanmıştır. Açıklama yapılırken çocukları yönlendirmemek
adına çok fazla derine inilmemiştir. Araştırmacı ayrıca bu ilk hafta diğer haftalardaki
etkinlik uygulamalarına başlamadan önce öğrencilerin kadın erkek eşitliği ile ilgili
görüş ve düşüncelerini almak için onlara bir kompozisyon yazdırmıştır. Bu
kompozisyon benzer şekilde öğrencilere 8. haftanın sonunda da yazdırılmıştır.
Araştırmacının bu kompozisyonu yazdırmasındaki amacı, yapacağı analiz sonucunda
öğrencilerde ne gibi değişimlerin olduğunu tespit etmektir.
2. Hafta; araştırmacının amacı öğrencilerin biyolojik cinsiyete ve toplumsal
cinsiyete ilişkin özellikleri bulmalarını sağlamak; biyolojik cinsiyet özellikleri
dışındakilerin toplum tarafından kadına ve erkeğe atfedilen özellikler olduğunu fark
ettirip, kavratmaktır. Araştırmacı öğrencilerin öncelikle kendi cinsiyet özelliklerini
tanımalarını sağlar. Bu hafta sayesinde öğrenciler, cinsiyetin öncelikli olarak biyolojik
yollarla kazanıldığını fark eder. Derse giriş olarak araştırmacı öğrencilere “İnsanlar
dünyaya kız ya da erkek bebekler olarak gelirler. Bu durum dünyaya gelen insanın
kendisinin seçtiği bir şey değildir. Hangi kültürde, hangi çağda yaşanırsa yaşansın, kız
ya da erkek bebek olarak doğmak, insanın biyolojik varlığının bir niteliğidir.” şeklinde
açıklama yapar. Biyolojik olarak cinsiyetin nasıl oluştuğu görsel materyal aracılığı ile
kısaca anlatılır. Bu sürecin doğal yollarla gerçekleştiği vurgulanır. Kız ve erkek
kavramlarının öncelikli olarak biyolojik cinsiyete atfedilen, onu anlamlandıran
kavramlar olduğu açığa çıkartılır. Öğrencilerin katılımı ile yapılan “Ne Özelliği Var”
etkinliğinin ardından, cinsiyetimizin bir biyolojik yönü olduğu ama bununla birlikte
toplumsal olarak şekillenen diğer bir yönü de olduğu vurgulanır. Çocuğu önce ailesi,
ardından okul, arkadaş çevresi, kitle iletişim araçları cinsiyetine uygun bir takım
özelliklerle donatır. Bu sonradan şekillenen özellikler cinsiyetin toplumsal yönünü,
değişebilen kısmını oluşturur, şeklinde uygulama eğitmeni tarafından değerlendirme
yapılır.
3. Hafta; araştırmacı toplumda yer alan çeşitli alanlardaki kadın erkek
eşitsizliğini öğrencilere fark ettirmek amacıyla öğrencilerin aktif olarak katılımı ile “Ne
Kadar Eşitiz?”etkinliği yaptırmıştır. Ardından kadınların ve erkeklerin sahip oldukları
iş yüklerine ait farkındalığı sağlamak, toplumun özellikle kadına verdiği birden çok
80
rolleri öğrencilerin fark etmesini sağlamak ve erkekler ve kadınların ev işlerinde
sorumluluğu paylaşmaları gerektiğini fark ettirmek amacıyla öğrencilere “İmkânsız
Rüya” adlı video izlettirilip, bu videoda gerçekleşen olaylar üzerine öğrencilerin örnek
sorular çerçevesinde tartışmaları sağlanılmıştır. Bu etkinlik sayesinde öğrencilerin kadın
ve erkeğin toplum içindeki çeşitli rollerine ilişkin bilinçleri eğlenceli bir şekilde
arttırılmaya çalışılmıştır. Etkinliklerin sonunda, toplum hem erkekten hem de kadından
birçok görevi gerçekleştirmesini ister. Fakat genel olarak bakıldığında kadının iş yükleri
erkeğin iş yüklerine göre çok daha fazladır. Bir kadının sanki doğuştan kazandığı sırf
onun göreviymiş gibi hem ev içinde yerine getirmesi beklenilen yemek pişirme,
temizlik yapma, ütü, bulaşık yıkama, çocukların her türlü işleriyle ilgilenme gibi rolleri
varken, bir de eğer dışarıda çalışıyorsa ona has görevleri yerine getirmesi beklenir. Yani
hem ailesinin genel bakımını sağlar, hem de ev dışında çalışarak para kazanır. Dışarıda
her hangi bir işte çalışmayan kadının bile evde gün içinde yerine getirmesi beklenilen
bir yığın sorumlulukları vardır. Dolayısıyla bu durum kadının hem fiziksel hem de
psikolojik sağlığını ciddi şekilde etkilemektedir. Toplumda kadın ve erkeğin rollerinde
modernleşmeye paralel değişimler görülmektedir. Daha huzurlu ve mutlu bir aile
yaşantısı için, özellikle de kadınların sağlığı açısından erkekler ve kadınların ev
işlerinde sorumluluğu paylaşmaları gerekir, şeklinde değerlendirme yapmıştır.
4. Hafta; araştırmacının amacı öğrencilere günlük yaşamda kullanılan
basmakalıp cinsiyet özelliklerini ve rollerini tanıtmak, geleneksel cinsiyet rollerini
onlarla tartışmak ve cinsiyete ilişkin basmakalıp rollerin değişebilirliğini ve kalıp
yargıların hayali ve gerçek dışı olduğunu fark ettirmektir. Araştırmacı öncelikle
öğrencilere önyargının ve kalıp yargının ne olduğundan söz etmiştir. Ardından
öğrencilerin zihninde hem kadınlar hem de erkekler için oluşan kalıp yargıları açığa
çıkartmak için onlara “Kalıp Yargılı Düşünüş” etkinliğini yaptırmıştır. Ardından
araştırmacı öğrenciler tarafından kalıp yargıların farkına varılması için “Bil Bakalım
Ben Kimim?” etkinliği yaptırır. Bu etkinlikte bir önceki dersten hareketle öğrencilere
çeşitli rollerde bulunan ve bir takım cinsiyet kalıp yargılarını temsil eden sıfatlara sahip
yüzleri kapatılmış kadın ve erkek resimleri göstermiştir. Bu resimlerdeki şahsiyetler bir
önceki dersteki kalıp yargıları da düşünerek kadın ve erkeklerin yapamayacakları ya da
sahip olmadıkları yargıları içeren kadın ve erkek resimleridir. Onlara bu resimlerdeki
şahsiyetlerin kadın mı yoksa erkek mi olduğu sorulur. Bu resimler sırasıyla mavi renk
giyen kadın, güçlü kadın, araba süren kadın, kamyon şoförü kadın, futbol oynayan
kadın, pembe renk giyen erkek, yemek yapan erkek, ağlayan erkek, kormuş erkek,
81
temizlik yapan erkek, ütü yapan erkek şeklindedir. Öğrencilerin verdikleri cevapların
ardından resimlerin suratları açılır. Bu şekilde onlara kalıp yargıların değişebileceği
gösterilmiştir. Etkinlikler sonunda araştırmacı cinsiyete özgü kalıp yargılardan ve bu
kalıp yargıların insanları kısıtlamasından ve onları zaman zaman huzursuz ve mutsuz
etmesinden ve bu tarz kalıp yargıların aslında gerçek dışı ve hayali olduğundan
bahsetmiştir.
Araştırmacı
öğrencilere
kalıp
yargıların
toplumdan
topluma
değişebileceğinden söz etmiş; mutlu ve huzurlu daha adil bir yaşam için bu tarz kalıp
yargılı düşüncelerden uzak durmak gerektiğini vurgulamıştır.
5. Hafta; araştırmacının amacı, öğrencilere eğitim alma hakkının en temel insan
haklarından biri olduğunu fark ettirip, özellikle kızların eğitilmesi gerekliliğini
kavratmak; kızların okula gitmesini engelleyen kalıp yargıların ve düşüncelerin farkına
varılmasını sağlamaktır. Bu amaçla araştırmacı öncelikle öğrencilere, eğitimin ne
olduğu ve eğitim almanın önemi ile ilgili çeşitli sorular yöneltmiştir. Ardından özellikle
kadın ve erkek okullaşma oranlarının eşitsizliğine vurgu yapmış; kız ve erkek okullaşma
oranlarının orantısızlığından yola çıkarak kızların eğitilmesi gerekliliğini kavratmak,
kızların okula gitmesini engelleyen kalıp yargıların farkına varılmasını sağlamak ve
eğitim almada cinsiyet eşitliğine vurgu yapmak amacıyla uygulama eğitmeni kısaca
öğrencilere “Kızlar ve Okul” etkinliğini yaptırmıştır. Öğrenciler tarafından örnek
tartışma soruları çerçevesinde öncelikle etkinlikte yer alan karakterlerin psikolojik
tahlilleri yaptırılıp, metinlerin irdelenmesi istenmiştir. Bu sayede onlarla öğrencilerin
empati kurmaları sağlanmıştır. Araştırmacı, öğrencilerin bir sonraki hafta getirmeleri
için eğitim ile alakalı bir ödev vermiştir. Araştırmacı öğrencilerin öncelikle anne ve
babalarını dikkate alarak, akrabalar içerisinde okula gönderilmeyen ya da sadece
ilkokula gönderilen veya eğitimini yarıda bırakmış aile üyelerinden biri ile röportaj
yapmasını istemiştir. Bu sayede öğrencilerin, okula gönderilmemiş veya eğitimini
yarıda bırakmış kimselerle empati kurmaları sağlanarak, onların pişmanlıkları
noktasında okula gitmenin ve eğitim almanın önemi konusunda farkındalık
kazandırılmaya
çalışılmıştır.
Özellikle
öğrencilerin
kız
çocuklarının
okula
gönderilmeme nedenlerini yakından görmelerinin sağlanılması da bir diğer amaçtır.
Röportajlara ilişkin değerlendirmeler 6. haftanın birinci oturumunda yapılmıştır.
6. Hafta; araştırmacı bir önceki hafta verilen ödevlerin, sorulan her bir soru
için ayrı birer değerlendirmesini yapmış; bu verileri öğrencilere slayt eşliğinde
sunmuştur. Her bir değerlendirme esnasında öğrencilerin örnek tartışma soruları
çerçevesinde fikirleri alınmış; böylece okula gönderilmemiş, ya da yarıda kesmiş
82
kişilerle empati kurmaları sağlanılmıştır. Öğrenciler, bu kişilerin neden okula
gönderilmedikleri, ya da neden eğitimlerini yarıda kestikleri noktasında fikir sahibi
olmuşlardır.
7. Hafta; araştırmacı öğrencilerin zihninde oluşan “yalnızca kadınlara özgü
meslekler” ya da “yalnızca erkeklere özgü meslekler” ifadelerini sorgulayarak
mesleklere özgü cinsiyet kalıp yargılarını ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Bu hafta
araştırmacı öncelikle öğrencilere, zihinlerinde yer alan mesleklere özgü kalıp yargıları
açığa çıkartmak için “kadın ve erkeklerin en iyi hangi meslekleri yapabilecekleri, bir
kadının/erkeğin hangi meslekleri yapmaları gerektiği, hangilerini ise yapmamaları
gerektiği” gibi çeşitli sorular sormuştur. Ardından araştırmacı öğrencilere “Farklı
Mesleklere Sahip Kadın ve Erkeklerin Kısa Hikâyeleri” etkinliğini yaptırmıştır. Bu
hikayeler, taksi şoförlüğü, polislik, pilotluk ve mesleklerini yapan kadınlar ile,
hemşirelik, aşçılık ve ana okulu öğretmenliği yapan erkeklere ait hikayelerdir.
Etkinlikte gönüllü öğrencilere farklı meslekleri yapan bu kadın ve erkeklerin kısa
hikâyelerini okutturmuş; örnek tartışma soruları çerçevesinde bu hikâyelerdeki
karakterlerin bu meslekleri seçme nedenleri, yaşayabilecekleri sorunlar, çevrelerinin
tepkisi tartışılmıştır. Araştırmacı ayrıca bu hafta avukatlık ve polislik mesleğini yapan
birer kadın ve hemşirelik mesleğini yapan bir erkeği öğrencilerin bu kişilerle soru cevap
eşliğinde birebir iletişime geçmelerini sağlayıp, bu mesleklere ilişkin meraklarını
gidermek amacıyla sınıfa getirmiştir. Bu sayede uygulama eğitmeni öğrencilere meslek
seçiminde kadın ve erkek eşitliğini, kadınların ve erkeklerin aynı alanlarda
çalışabileceğini fark ettirmiştir.
8.Hafta;
araştırmacı
kadınların
da
yönetimde
yüksek
kademelerde
bulunabileceğini, tıpkı erkekler gibi siyasetle uğraşabileceğini göstermek, bu alanların
sadece erkeklere has olmadığını kavratmak amacıyla “Kadın Yöneticiler” etkinliğini
yaptırır. Etkinliğe başlamadan önce araştırmacı siyaset kavramına öğrencilerin ilgisini
çekmek için, onlara Türkiye’nin cumhurbaşkanının, başbakanının, adını ve görevlerini
sormuş; ardından milletvekillerinin görevleri nelerdir, sizce sadece ülkeler mi yönetilir,
başka neler ve nereler yönetilir, kadın yönetici olur mu, gibi sorularla devam etmiştir.
Bu tartışmanın ardından 1935 ve 2010 yılları arasında Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ndeki kadın milletvekillerinin sayısından bahsedip, ülkemizde başarılı olmuş
kadın yöneticilerin kısa hayat öykülerinden örnekler vermiş; kadınlarında siyasette ve
yönetimde bulunabileceğine dikkat çekmiştir. Bir sonraki oturumda ise, sekiz haftanın
genel değerlendirilmesi yapılmış; toplumsal cinsiyet konusunda yanlış ve eksik
83
öğrenmeleri düzeltilmiştir. Bu amaçla araştırmacı 8 hafta boyunca hangi konular
üzerinde durduğunu öğrencilere soru cevap eşliğinde tekrar ettirerek; kadın erkek
eşitliğini bir kez daha vurgulamıştır. Son oturumda ise araştırmacı, ilk hafta öğrencilere
uyguladığı toplumsal cinsiyet tutum ölçeğini tekrar uygulamış; kadın erkek eşitliği
üzerine olan kompozisyonu onlara tekrar yazdırmıştır.
3.4. Verilerin Analizi
Araştırmada verilerin analizinde hem nicel hem de nitel analiz teknikleri
uygulanmıştır.
3.4.1. Nicel Verilerin Analizi
Araştırmada nicel verilerin analizinde, aritmetik ortalama, frekans, bağımsız t
testi ve Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Deney ve kontrol grubu öntest ve son test
tutum puanları ile elde edilen tutum puanlarının karşılaştırmasında bağımsız t testi;
grupların tutum puanlarını belirlemek için Mann Whitney U testi uygulanmıştır. Yine
deney ve kontrol grubunun cinsiyet değişkenine göre tutum puanlarının analizinde
Mann Whitney U testi kullanılmıştır.
3.4.1. Nitel Verilerin Analizi
Toplanan nitel verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Bu
yaklaşıma göre elde edilen veriler, etkinlik sürecinde kullanılan sorulara göre
özetlenmiş ve yorumlanmıştır. Betimsel analizde, etkinlik sürecinde görüşülen
öğrencilerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara çok
defa yer verilmiştir. Betimsel analiz yapılmasındaki amaç, elde edilen bulguları
düzenleyerek yorumlamak ve anlam bütünlüğü içinde okuyucuya sunmaktır. Bu amaçla
elde edilen veriler, önce mantıklı ve anlaşılır bir biçimde betimlenmiş, daha sonra bu
betimlemeler yorumlanmıştır.
IV. BÖLÜM
BULGULAR VE YORUM
Araştırmanın bu bölümünde, veri toplama araçlarının uygulanması sonucu elde
edilen bulgular, araştırmanın amaçları dahilinde alt problemlere göre analiz edilmiş ve
yorumlanmıştır.
4.1. Birinci Alt Probleme İlişkin Bulgular ve Yorum
Toplumsal cinsiyet etkinliklerinin uygulandığı deney grubu ilköğretim
öğrencileri ile uygulanmadığı kontrol grubu ilköğretim öğrencilerinin deneysel işlem
öncesi ve sonrası ölçümlere göre toplumsal cinsiyete ilişkin tutum düzeyleri arasında
anlamlı bir fark var mıdır?
Araştırmada ilk olarak deney ve kontrol grubu öğrencilerinin toplumsal cinsiyete
ilişkin deney öncesi tutumlarını belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen
tutum ölçeği uygulanmış, ölçeğin bütününe yönelik elde edilen sonuçlar Tablo 9’da
sunulmuştur.
Tablo 9
Deney ve Kontrol Gruplarının Ön Test Tutum Puanlarına İlişkin Bağımsız T-Testi
Sonuçları
Grup
n
X
ss
Deney
26
124.50
24.78
Kontrol
25
126.92
27.69
t
p
.328
.744
p>.05
Tablo 9’daki sonuçlar analiz edildiğinde, deney ve kontrol grubunda yer alan
öğrencilerin ön test tutum puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı, (t=.328, p>.05)
her iki grupta yer alan öğrencilerin de başlangıçta toplumsal cinsiyet ile ilgili olarak
benzer tutumlara sahip oldukları görülmektedir. Bu durum uygulanacak olan
etkinliklere başlamadan önce grupların tutum olarak aynı düzeyde olmaları açısından
olumlu görülmektedir.
Araştırmada
sonraki
aşamada
toplumsal
cinsiyet
etkinliklerinin
uygulanmasından sonra, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin toplumsal cinsiyete
85
ilişkin deneysel işlem sonrası tutumlarını tespit etmek amacıyla araştırmacı tarafından
geliştirilen tutum ölçeği tekrar uygulanmış, elde edilen sonuçlar Tablo 10’da
sunulmuştur.
Tablo 10
Deney ve Kontrol Gruplarının Son Test Tutum Puanlarına İlişkin Bağımsız T-Testi
Sonuçları
Grup
N
X
ss
Deney
26
128.88
23.87
Kontrol
25
113.76
24.77
t
p
2.22
.031
p<.05
Tablo 10’da yer alan sonuçlar incelendiğinde, öğrencilerin deneysel işlem
sonrası puanları arasında deney grubu lehine anlamlı bir fark olduğu (t=2.22 p<.05)
sonucu ortaya çıkmıştır. Deney grubunun son test puanlarının ortalaması ( X =128.88)
kontrol grubunun test puanları ortalamasından ( X =113.76) yüksektir. Bu sonuçlar
uygulanan toplumsal cinsiyet etkinliklerinin deney grubunda yer alan öğrencilerin
toplumsal cinsiyete ilişkin genel tutumlarını olumlu yönde etkilediği şeklinde
yorumlanabilir. Okuyucuya daha ayrıntılı şekilde bilgi sunabilmek amacıyla deney ve
kontrol gruplarında yer alan öğrencilerin tutum ölçeğinden elde ettikleri puanlara ilişkin
betimsel istatistikler Tablo 11’de özetlenmiştir.
Tablo 11:
Tutum Ölçeğinden Elde Edilen Betimsel İstatistikler
Ön Test
Son Test
Fark (Erişi)
Gruplar
n
X
Ss
X
ss
Deney
26
124.50
24.78
128.88
23.87
4.38
Kontrol
25
126.92
27.69
113.76
24.77
-13.16
Tablo 11’de görüldüğü gibi toplam 36 maddeden oluşan ölçeğin deney öncesi
uygulamasından, deney grubunun ortalaması 124.50 iken kontrol grubunun ortalaması
126.92’dir. Ölçeğin deney sonrası uygulamasından ise kontrol grubundaki öğrencilerin
86
tutum düzeyleri, yaklaşık 113 puana düşerken deney grubundaki öğrencilerin tutum
puanlarının yaklaşık 128 puana yükseldiği görülmektedir. Her iki grubun deney öncesi
ile deney sonrası yapılan ölçümlerdeki tutum puanlarının farklarına bakıldığında, deney
grubunda tutum puanlarının yükseldiği, kontrol grubunda ise düştüğü görülmektedir.
4.2. İkinci Alt Probleme İlişkin Bulgular ve Yorum
Öğrencilerin tutum düzeyleri arasında cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir fark
var mıdır?
Araştırmada deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin, deneysel işlem
öncesi ve sonrası tutum puanları arasında, cinsiyet değişkenine göre farklılık gösterip
göstermediği Mann Whitney U testi ile sınanmıştır.
Deney grubu öğrencilerinin cinsiyet değişkenine göre ön test ve son test tutum
puanlarının farklılık gösterip göstermediğine ilişkin sonuçlar Tablo 12’de yer
almaktadır.
Tablo 12
Deney Grubunun Kız ve Erkek Öğrencilerinin Ön Test, Son Test Tutum Puanları
Arasındaki Farkın Test Edilmesi (Mann-Whitney U Testi)
Ön Test
Son Test
14
Sıra
Ortalaması
18.50
Sıra
Toplamı
259.00
Erkek
12
7.67
92.00
Kız
14
18.51
260.00
Erkek
12
7.69
93.00
Cinsiyet
n
Kız
U
p
14.000
.000
14.000
.000
p<.05
Tablo 12’de yer alan deney grubuna ilişkin veriler incelendiğinde, cinsiyet
değişkenine göre öğrencilerin hem ön test hem de son test tutum puanları arasında
anlamlı bir farklılık (U=14.000, p<.05) bulunmuştur. Sıra ortalamaları dikkate
alındığında kız öğrencilerin toplumsal cinsiyete ilişkin tutum düzeyleri hem ön test hem
de son test puanları bakımından erkek öğrencilerden daha yüksektir.
87
Kontrol grubu öğrencilerinin cinsiyet değişkenine göre ön test ve son test tutum
puanlarının farklılık gösterip göstermediğine ilişkin sonuçlar ise, Tablo 13’de yer
almaktadır.
Tablo 13
Kontrol Grubunun Kız ve Erkek Öğrencilerin Ön Test, Son Test, Arasındaki Farkın
Test Edilmesi (Mann-Whitney U Testi)
Ön Test
Son Test
10
Sıra
Ortalaması
17.60
Sıra
Toplamı
176.00
Erkek
15
9.93
149.00
Kız
10
18.05
180.50
Erkek
15
9.63
144.50
Cinsiyet
n
Kız
U
p
29.000
.010
24.500
.004
p<.05
Tablo 13’te yer alan veriler incelendiğinde, kontrol grubunda yer alan
öğrencilerin hem ön test (U=29.000, p<.05) hem de son test (U=24.500, p<.05) tutum
puanları arasında cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Sıra
ortalamaları dikkate alındığında kız öğrencilerin toplumsal cinsiyete ilişkin tutum
düzeyleri hem ön test hem de son test puanları bakımından erkek öğrencilerden daha
yüksektir.
Toplumsal cinsiyete ilişkin yapılan birçok çalışmada da benzer şekilde kız ve
erkeğin toplumsal cinsiyete ilişkin tutum düzeylerinde cinsiyet değişkenine göre kız
öğrencilerin lehine anlamlı farklılık bulunmuştur. Araştırmalarda bulunan sonuçlar
genellikle erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre daha geleneksel bakış açısına sahip
olduğunu göstermektedir. Ayrıca, erkek öğrencilerin kendi cinsiyetleri lehine yanıtlar
verdiği, bu yanıtlarında eşitlikçi olmayıp, geleneksel bakış açısını yansıttığı için,
dolayısıyla toplumsal cinsiyete ilişkin tutum puanlarının düşük olduğu şeklinde
yorumlanabilir (Vefikuluçay , Zeyneloğlu, Eroğlu ve Taşkın, 2007; Pınar ve diğerleri,
2008; Yılmaz, Zeyneloğlu, Kocaöz, Kısa, Taşkın ve Eroğlu, 2009; Seçgin ve Tural,
2011 ). Dolayısıyla, araştırmadan elde edilen sonuçların literatürü destekler nitelikte
olduğu görülmektedir.
88
4.3. Üçüncü Alt Probleme İlişkin Bulgular ve Yorum
Toplumsal cinsiyet etkinlikleri temelli toplumsal cinsiyet eğitiminin öğretim
süreci ve sürece ilişkin bulgular nelerdir?
Toplumsal cinsiyet eğitiminin etkinliklere dayalı olarak öğretimi sürecinde,
öncelikle 8 haftalık bir öğretim planı yapılmıştır. Bu 8 haftanın 1. Haftası ölçme
araçlarının uygulanması şeklinde, 7 haftası etkinliklere dayalı toplumsal cinsiyet eğitimi
şeklinde gerçekleştirilmiştir. Aşağıda haftalar bazında gerçekleştirilen öğretim süreci ve
bu sürecin analizi ayrıntılı şekilde sunulmuştur. Analiz sürecinde kız ve erkek
öğrencilerin direkt olarak isimleri kullanılmamış; isimler yerine erkek öğrenciler için
“E”, kızlar öğrenciler için ise “K” harfi kullanılmıştır. Bu kodlama 12 erkek öğrenci için
“E1, E2, E3, E4, E5, E6, E7, E8, E9, E10, E11, E12”, 14 kız öğrenci için ise “K1, K2,
K3, K4, K5, K6, K7, K8, K9, K10, K11, K12, K13, K14” şeklindedir.
HAFTALIK OTURUMLARI DEĞERLENDİRME SÜRECİ
1.HAFTA- I. OTURUM
Toplumsal cinsiyet eğitiminin etkinliklere dayalı olarak öğretimi sürecinin ilk
haftasında öncelikli olarak öğrencilerle tanışılmış, ardından program ilgili açıklama
yapılmadan onlara “Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği” uygulanmıştır. Öğrencilerin
ölçekleri doldurmalarının ardından onlara kısaca 8 hafta uygulanacak programdan
bahsedilmiş, bu 8 hafta boyunca cinsiyet eşitliğini sosyal yaşam içerisinde, eğitim,
siyasette, çalışma yaşamında ve mesleklere sahip olma yönünden ele alınacağı
vurgulanmıştır. Açıklama yapılırken çocukları yönlendirmemek adına çok fazla derine
inilmemiştir.
1.HAFTA- II. OTURUM
Araştırmacı II. Oturumda diğer haftalardaki etkinlik uygulamalarına başlamadan
önce öğrencilerin kadın erkek eşitliği ile ilgili görüş ve düşüncelerini almak için onlara
bir kompozisyon yazdırır (Etkinlik 1). Kompozisyon konusu “Sizce kadın ve erkek
eşit midir?/Eşit olmalı mıdır? Kadın erkek eşitliği konusunda görüş ve
düşüncelerinizi yansıtan yaklaşık bir sayfalık bir kompozisyon yazınız.”
şeklindedir. Araştırmacının bu kompozisyonu yazdırmasındaki amacı, uygulamalara
başlamadan önce öğrencilerin kadın ve erkek eşitliği ile ilgili görüşlerini yazılı olarak
89
almaktır. Araştırmacı tarafından öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlar analiz edilmiş,
öğrencilerin kadın erkek eşitliği ile ilgili görüşlerine yer verilmiştir.
Araştırmacının sorduğu ilk soru “Kadın ve erkek eşit midir?” şeklindedir.
Öğrencilerin “Kadın ve erkek eşit midir?” sorusuna verdikleri cevapların frekansları
Tablo 14’te yer almaktadır.
Tablo 14
Öğrencilerin “Kadın Erkek Eşit midir?” Sorusuna Verdikleri Cevapların Frekansları
(n:26)
İfadeler
“Kadın ve erkek eşittir”
“Kadın ve erkek eşit değildir”
Toplam
Öğrenci Sayısı (f)
20
6
26
Öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlar incelendiğinde 26 öğrencinin 6’sı kadın
ve erkeğin eşit olmadığını ifade etmiştir. Bu 6 öğrencinin tamamı erkektir. Öğrencilerin
20’si ise kadın ve erkeğin eşit olduğunu ifade etmiştir. “Kadın erkek eşit değildir”
diyen öğrenciler, eşit olmama gerekçesi olarak kadın ve erkeğin yaşamlarında rol ve
sorumluluklarının farklı olmasını göstermişlerdir. Daha açık ifadeyle, para kazanıp,
evin geçimini sağlayan kişinin erkek olduğu, evin düzenini ve temizliğini sağlayan
kişinin de kadın olduğu düşüncesi bazı öğrencilerin eşit olmama fikrini oluşturmuştur.
Diğer taraftan kadın ve erkeğin fiziksel bakımdan güçlü olma ve olmama düşüncesi de
öğrencilerin kadın erkek eşitliğine bakış açısını oluşturmaktadır.
Bu konuda “kadın erkek eşit değildir?” diyen bazı öğrencilerin ifadeleri şu
şekildedir:
E1 “Kadın erkek eşit değildir, çünkü kadın bulaşık yıkar, yemek vb işleri yapar.
Ama erkek işe gider, çalışır. Her ikisinin de yaptıkları farklı şeylerdir. Bence erkek hep
ön plandadır. Çünkü erkek her işi yapabilir. Ama kadın her işi yapamaz. Çünkü erkekle
aynı değiller…..”
E2 “Bence kadın ve erkek eşit değildir. Çünkü erkek evin giderlerini karşılamak
için çalışıp, evine ailesine bakıyor. Kadın ise ev işleriyle uğraşıyor. Bir erkek alışveriş
yapar ve kadın da erkeğin aldığı malzemelerle yemek yapar……”
90
E3 “Bana göre kadın ve erkek eşit değildir. Kadın ev işi yapar, erkekse para
kazanır……”
E4 “Kadın erkek eşit değildir. Kadınlar ev işi yapar, yemek yapar, bulaşık yıkar.
Ama erkekler yemek yapamaz, evi süpüremez…..”
E5 “Eşit değildir. Kadın güçsüzdür, inşaat işlerinde çalışamaz, tuğla
taşıyamaz…. Erkekler askere gider, koşabilir, silah taşıyabilir, kadınlar, koşamaz, silah
taşıyamaz…”
E6 “Kadın ve erkek eşit değildir. Aralarında güç farkı vardır. Kadınlar
güçsüzdür. Kadınlar erkeklerin yaptığı bazı meslekleri yapamaz. Örneğin hiç kadın
marangoz ya da kadın tamirci yoktur. Kadınlar güzel yemek yapar. Erkekler ise
yapamaz…..”
“Kadın erkek eşittir” fikrine sahip öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlar
incelendiğinde ise öğrencilerin tamamı yazdıkları ifadelerde öncelikli olarak kadın ve
erkeğin birer insan oldukları için ve her ikisinin de Allah tarafından eşit yaratıldıkları
için eşit olduğunu ve olması gerektiğini savunmuşlar, fakat yine de kadın ve erkeği rol
ve sorumlulukları bakımından ayırmışlardır.
Bu konuda “kadın erkek eşittir?” diyen öğrencilerin bazı ifadeleri şu şekilde
özetlenebilir:
K1 “Kadın ve erkek eşittir, eşit olmalıdır. Çünkü bütün insanlar bir ve eşittir.
Fakat yaptığımız işler bakımından kadın ve erkek zaman zaman ayrıdır. Kadınlar daha
çok ev işleri yapar, erkekler ise evin geçimini sağlar…..”
K2 “Kadın ve erkek eşittir. Bir erkeğin yaptığı çoğu şeyi kadın da yapabilir.
Ama Kadınların yapamayacakları işler de vardır…..”
K3 “Kadın erkek eşittir. Çünkü Allah herkesi eşit ve insan olarak yarattı. Hiç
kimse birbirini üstün göremez. Ama bazı durumlarda kadın ve erkeği eşit görmüyorum.
Örneğin, kadınlar sigara içmemeli, sadece erkekler içmelidir. Bence sadece erkekler
araba kullanmalıdır. Erkekler yemek, temizlik yapmamalıdır. O zaman kadın erkek,
erkekse kadın olur…..”
K4 “Kadın erkek her zaman eşittir. …Fakat erkeklerin okuması kızlara göre
biraz daha önemlidir. Çünkü erkeklerin evi geçindirmesi gerekir….Bir de bence aile
reisi ne kadın olur ne de erkek. Eve kim para getiriyorsa aile reisi o olmalıdır. …..”
(dışarıda bir işte çalışıp da eve para getiren, bu öğrencinin kendi evi de baba olduğu için
aslında kendi içinde çelişmekle beraber, erkeği kadından farklı olarak görmüş ve farkına
varmadan eşitlik konusunda kadın aleyhine bir tutum takınmıştır.)
91
K5 “Bence kadın ve erkek eşittir. Hatta eşit olmalıdır. Çünkü erkeğin kadından
ya da kadının erkekten hiçbir üstünlüğü yoktur. Erkekler güçlü, yiğit, mert ve her işi
yapabilir. Kadınlar ise saygılı ve cömerttir. O nedenle Allah herkese yapabileceği işleri
vermiştir. Örneğin, erkek sanayide çalışabilir ama kızlar çalışamaz. Kızlar ev hanımlığı
yapabilir (ütü, bulaşık vb). Ama erkekler yapamaz. Erkekler güçlü, kızlar beceriklidir.
Ama her ikisi de eşittir……”
E8 “Bence kadın erkek eşittir. Mesela erkek güçlü işlerde çalışabilir. İnşaatta
çalışır. Taksicilik yapar. Kadında ev işleriyle uğraşır. Nakış dikiş, çocuk bakmak, yemek
yapmak… bu nedenle kadın ve erkeğin farklı görev ve sorumlulukları olduğu için
eşitlerdir. Yani her ikisinin de yapacağı işler vardır.….”
E9 “Bence kadın ve erkek eşittir. Çünkü erkeğin sahip olduğu haklara kadınlar
da sahiptir. Erkek nasıl bir mesleğe sahipse onu kadınlarda yapabilir. Kadınlar da
erkekler gibi meslek sahibi olabilir. Örneğin erkek doktorsa o mesleği kadında
yapabilir. Kadın çalışmak isterse erkeğin izin vermesi doğru olur……”
E10 “Bence kadın ve erkek eşittir. Anayasamızda da bu konudan bahsediliyor.
Fakat bazı işler için kadın ve erkek eşit değildir. Örneğin kadından asker olur mu
olmaz. Ev hanımlığı kadınlara göredir, erkeklere göre değildir…”
Uygulama yapılan deney grubunun annelerinin mesleğine baktığımızda
tamamının dışarıda herhangi bir işte çalışmayıp, ev kadını olduğu görülmektedir.
Öğrencilerin en yakın çevrelerinde yani birlikte yaşadıkları ailelerinde, ev dışında aktif
olarak çalışıp, para kazanan kendilerine rol model olacak bir kadın yoktur. Dolayısıyla,
hem kız hem de erkek öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlara baktığımızda para
kazanan, evin geçimini sağlayan kişi olarak “erkek” yani “baba” demesi doğal bir
durum olarak nitelendirilebilir. Ev içi alan ve bu alana ilişkin görevler ise yani bulaşık
yıkama, ev işlerini yapma, çocuk bakma kadına yani anneye ait olarak görülmektedir.
Bu durumda kız öğrencilerin neredeyse tamamı da aynı cinse sahip oldukları
annelerinin görevlerinin yalnızca kendilerine ait olduklarını düşünmekte, kendilerini
annelerine yardımcı olarak görmektedir. Erkek çocukları ise doğal olarak yetiştirilme
tarzlarından ötürü, kendileri de büyüdüklerinde evin geçimini sağlayacaklarını
düşündüklerinden ev içi alana özgü işlerin kendilerine ait olmadıklarını düşünmektedir.
Çünkü onlara göre babaları da ev içi alana özgü görevleri yapmamaktadır.
Öğrencilerin neredeyse tamamı kadın erkek eşitliğinden yanadır. Fakat
öğrenciler eşitliği savunmalarına rağmen kadın ve erkeğe farklı roller biçmekte;
yukarıda da ifade edildiği gibi kadını güçsüz, becerikli, sabırlı gibi nitelendirmelerle ev
92
içine yönlendirmekte, ev işlerinin yalnızca kadına ait olduğunu düşünmektedir.
Öğrenciler, bir yandan içinde yaşadıkları modern dünyanın sıklıkla kadın ve erkek
eşitliğinden söz etmekte, diğer taraftan da kadınlar için bir birey olmanın kadınlara
dayatılan, sınırları zorlayan güçlükle dolu olmanın aslında farkındadırlar. Diğer taraftan
ev dışı, kamusal alanda çalışmayı ve para kazanmayı erkeğe atfetmişlerdir. Dolayısıyla
öğrenciler daha çok “kadın kadınlığını, erkek de erkekliğini yapmalıdır” görüşünü
savunmaktadır. Onlara göre kadın ve erkek kendi cinsiyetlerinin onlara biçtiği rollere
uygun davranırlarsa ki bu rolleri onlara toplum biçmektedir, bu şekilde kadın erkek
eşitliği de sağlanacaktır.
2.HAFTA-I OTURUM
Bu oturumun amacı öğrencilerin öncelikle kendi cinsiyet özelliklerini
tanımalarını sağlamaktır. Bu oturum sayesinde cinsiyetin öncelikli olarak biyolojik
yollarla kazanıldığını fark eder.
Derse giriş olarak araştırmacı öğrencilere “İnsanlar dünyaya kız ya da erkek
bebekler olarak gelirler. Bu durum dünyaya gelen insanın kendisinin seçtiği bir şey
değildir. Hangi kültürde, hangi çağda yaşanırsa yaşansın, kız ya da erkek bebek olarak
doğmak, insanın biyolojik varlığının bir niteliğidir.” şeklinde açıklama yapar. Biyolojik
olarak cinsiyetin nasıl oluştuğu görsel materyal aracılığı ile kısaca anlatılır. Bu sürecin
doğal yollarla gerçekleştiği vurgulanır. Kız ve erkek kavramlarının öncelikli olarak
biyolojik cinsiyete atfedilen, onu anlamlandıran kavramlar olduğu açığa çıkartılır.
Ardından araştırmacı öğrencilere beyaz bir kâğıt dağıtır. Onlara belirli bir süre
tanıyarak,
bu
kâğıda
kendi
sahip
oldukları
cinsiyetlerine
ait
beğendikleri/beğenmedikleri özelliklerini, bu cinsiyete sahip olmanın verdiği
kolaylıkları/zorlukları ve cinsiyetlerinden memnun olup olmadıklarını yazmalarını
ardından da sınıfta sözel olarak tartışmalarını ister (Etkinlik 2). Bu etkinliğin amacı bir
sonraki oturuma bu tartışmalar sayesinde hazırlık yapılmış olmaktır.
Bu bağlamda öncelikle erkek öğrencilerin erkek olmaktan dolayı sahip oldukları
beğendikleri ve beğenmedikleri özelliklerine ait cevapların frekans listesi Tablo 15’te
verilmiştir.
93
Tablo 15
Erkek Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Erkek Olmaktan Dolayı Sahip
Oldukları Beğendikleri ve Beğenmedikleri Özellikleri (n:12)
Beğendikleri Özellikleri
f
Güçlüyüm.
10
Akıllı ve zekiyim.
8
İstediğim zaman dışarı çıkabilirim.
6
Her istediğimi yapabilirim.
4
Bütün sporları yapabilirim.
3
Yetenekliyim.
3
Saçlarımın kısa olması her zaman kolaylık sağlar.
3
Beğenmedikleri Özellikleri
f
Beğenmediğim özelliğim yok.
7
Dağınığım.
5
İyi arkadaşlık kuramıyorum.
4
Sürekli kavga ediyorum.
3
Tablo 15’te yer alan ifadeler incelendiğinde, erkek öğrencilerin en çok
cinsiyetlerine ait beğendikleri özelliklerinin güçlü olmak olduğu gözlenmektedir (f:10).
Ardından akıllı ve zeki olmak (f:8), istedikleri zaman dışarı çıkabilmek (f:6), her
istediklerini yapabilmek (f:4), bütün sporları yapabilmek (f:3), yetenekli olmak (f:3),
saçlarının kısa olmasının kolaylık sağlaması (f:3) erkek öğrencilerin cinsiyetlerine ait
bir diğer beğendikleri özellikler arasında yer almaktadır.
Erkek öğrencilerin cinsiyetlerine ait beğenmedikleri özellikler incelendiğinde
ise, 7 öğrenci beğenmedikleri özelliklerinin olmadığını ifade etmiştir. Diğer öğrencilerin
verdikleri cevaplar arasında ise dağınıklık özelliği (f:5), iyi arkadaşlık kuramama
özelliği (f:4), sürekli kavga etme özelliği (f:3) erkek öğrencilerin cinsiyetlerine ait
beğenmedikleri özellikler arasında yer almıştır.
Kız öğrencilerin etkinlik formlarına yazdıkları kız olmaktan dolayı sahip
oldukları beğendikleri ve beğenmedikleri özelliklerine ait cevapların frekans listesi
Tablo 16’ da verilmiştir.
94
Tablo 16
Kız Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kız Olmaktan Dolayı Sahip
Oldukları Beğendikleri ve Beğenmedikleri Özellikleri (n:14)
Beğendikleri Özellikleri
f
Becerikliyim.
11
Zekiyim.
7
Kibarım.
7
Daha terbiyeliyim.
6
Güzel ve ince sese sahibim.
4
Güzelim.
3
Uzun ve güzel saçlara sahibim.
3
Beğenmedikleri Özellikleri
f
Zayıf ve güçsüzüm.
11
Duygusalım.
7
Kırılganım.
6
Kıskancım.
4
Tablo 16’da yer alan ifadeler incelendiğinde ise, kız öğrencilerin en çok
cinsiyetlerine ait beğendikleri özellikler arasında becerikli olmak (f:11) özelliğinin yer
aldığı gözlenmektedir. Ardından sırasıyla zeki olmak (f:7), kibar olmak (f:7), daha
terbiyeli olmak (f:6), güzel ve ince sese sahip olmak (f:4), güzel olmak (f:3) ve uzun ve
güzel saçlara sahip olmak (f:3) cinsiyetlerine ait bir diğer beğendikleri özellikler
arasında yer almaktadır.
Kız öğrencilerin cinsiyetlerine ait beğenmedikleri özellikler incelendiğinde ise,
zayıf ve güçsüz olmak (f:11) ilk sırada yer almaktadır. Ardından duygusal olmak (f:7),
kırılgan olmak (f: 6) ve kıskanç olmak (f:4) da kızların kız olmaktan dolayı sahip
oldukları beğenmedikleri özellikler arasında yer almaktadır.
Kız ve erkek öğrencilerin cevapları karşılaştırıldığında, kız öğrenciler arasında
beğenmediğim özelliğim yoktur diyen hiçbir öğrenci olmazken, erkek öğrencilerin
neredeyse tamamı beğenmedikleri özelliklerin olmadığını ifade etmiştir (f:7).
Toplumdaki cinsiyete ilişkin yargıların öğrencilerin verdiği cevaplara da
yansıdığı görülmektedir. Örneğin, kız dediğin becerikli olur, erkek dediğin güçlü olur,
95
kadınlar zayıf ve güçsüzdür, erkek her istediğini yapabilir, kızlar kibar ve terbiyeli olur,
kızlar kıskanç olur, erkekler her zaman dağınık olur, erkekler kavgacıdır, …gibi
ifadelerin geleneksel tutuma uyduğu, onu yansıttığı görülmektedir.
Şüphesiz bu
yargılar, toplumun belirlediği, zaman zaman anne babaya empoze ettiği yargılardır.
Birçok anne babanın da bu yargılarla yetişip; “biz babamızdan annemizden böyle
gördük” diyerek kendi çocuklarını da bu tarz yargılarla yetiştirme üslubudur. Diğer
taraftan şüphesiz çocukların yetişme sürecinde anne baba ve yakın aile büyüklerinden
sonra en etkili unsurlar, toplumsal çevresi yani öğretmenleri ve kitle iletişim araçlarıdır.
Medyada yayınlanan birçok film, reklam ve haberlerde de kadına ve erkeğe ilişkin
çeşitli kalıp yargılı nitelendirmeler yapılmaktadır. Bu nitelendirmeler karşısında da
çocuklar biyolojik cinsiyetlerinin özellikleri aksine, toplumsal cinsiyet kalıp yargıları ile
büyümektedir.
Araştırmacı ikinci olarak öğrencilere sahip oldukları cinsiyetlerin onlara
verdiği kolaylıkları ve zorlukları sormuştur.
Tablo 17’de erkek öğrencilerin kendi cinsiyetlerinden dolayı sahip oldukları
kolaylıklar ve zorluklara ilişkin verdikleri cevapların frekans listesi yer almaktadır.
Tablo 17
Erkek Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Erkek Olmaktan Dolayı Sahip
Oldukları Kolaylıklar ve Zorluklar (n:12)
Kolaylıklar
f
Futbol gibi istediğimiz her türlü oyunu oynayabiliyor; özgürce koşabiliyorum.
8
Kendimi koruyabiliyorum.
7
Güçlü olduğum için zor işlerde başarılı oluyorum.
5
Okulda pantolon giymek büyük kolaylık sağlıyor.
5
Erkek olduğum için, baba, amca, dede gibi aile büyükleri daha çok ilgi
4
gösteriyor.
Zorluklar
f
Güçlü olduğumuz için büyükler erkeklere her zaman zor işleri yaptırıyor.
8
Yaşadığım zorluk yok.
4
Tablo 17 incelendiğinde, erkek öğrencilerin erkek olmaktan dolayı sahip
oldukları kolaylıklar arasında en çok tekrarlanan ifadenin futbol gibi istediğimiz her
96
türlü oyunu oynayabiliyor; özgürce koşabiliyorum (f:8), olduğu görülmektedir. Diğer
taraftan, kendimi koruyabiliyorum (f:7), güçlü olduğum için zor işlerde başarılı
oluyorum (f:5), okulda pantolon giymek büyük kolaylık sağlıyor (f:5), erkek olduğum
için baba, amca, dede gibi aile büyükleri daha çok ilgi gösteriyor (f:4) yine erkek
öğrencilerin erkek olmaktan dolayı yaşadıkları kolaylıklar arasında yer almaktadır.
Erkek öğrencilerin erkek olmaktan dolayı sahip olduğu zorluklar incelendiğinde
ise en çok tekrarlanan ifadenin güçlü olduğumuz için büyükler erkeklere her zaman zor
işleri yaptırıyor (f:8), olduğu görülmektedir. 4 öğrenci ise sahip oldukları
cinsiyetlerinden ötürü zorluk yaşamadıklarını ifade etmiştir.
Tablo 18’de kız öğrencilerin kız olmaktan dolayı sahip oldukları kolaylıklar ve
zorluklar yer almaktadır.
Tablo 18
Kız Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kız Olmaktan Dolayı Sahip
Oldukları Kolaylıklar ve Zorluklar (n:14)
Kolaylıklar
f
Temizlik yapma, yemek pişirme gibi ev işlerine daha yatkınım.
8
Erkeklerin giremediği bazı ortamlara kolaylıkla girebiliyorum.
7
Becerikliyim.
5
Zorluklar
f
İstediğim zaman dışarı çıkamıyorum.
9
Ev işlerine yardım etme zorunluluğum var.
7
Güçsüzüm.
5
Epilasyon yapma zorunluluğum var.
4
Okulda etek giymek zorundayım.
4
Bisiklet sürmeme izin verilmiyor.
3
Futbol gibi top oyunlarını, erkek olmadığım için oynamama izin vermiyorlar.
3
Tablo 18’de yer alan ifadeler incelendiğinde kız öğrencilerin kız olmaktan
dolayı sahip oldukları kolaylıklar arasında en çok tekrarlanan ifadenin temizlik yapma,
yemek pişirme gibi ev işlerine daha yatkınım (f:8) olduğu görülmektedir. Ardından,
erkeklerin giremediği bazı ortamlara kolaylıkla girebiliyorum (f:7), becerikliyim (f:5),
97
ifadeleri kız öğrencilerin kız olmaktan dolayı yaşadıkları kolaylıklar arasında yer
almaktadır.
Kız öğrencilerin kız olmaktan dolayı sahip olduğu zorluklar incelendiğinde ise
en çok tekrarlanan ifadenin istediğim zaman dışarı çıkamıyorum (f:9), olduğu
görülmektedir. Ev işlerine yardım etme zorunluluğum var (f:7), güçsüzüm (f:5),
epilasyon yapma zorunluluğum var (f:4), okulda etek giymek zorundayım (f:4), bisiklet
sürmeme izin verilmiyor (f:3), futbol gibi top oyunlarını, erkek olmadığım için
oynamama izin vermiyorlar (f:3) ifadeleri ise kız öğrencilerin kendi cinsiyetlerinden
dolayı yaşadıkları zorluklar arasında yer almaktadır.
Kız ve erkek öğrencilerin cinsiyetlerinden ötürü yaşadıkları kolaylıklar ve
zorluklar karşılaştırıldığında ise yine bu soruya verdikleri cevaplarda da toplumsal
cinsiyetin kadına ve erkeğe dayattığı özellikleri görmek mümkündür. Ev içi alan ve bu
alana ilişkin görevler ise yani bulaşık yıkama, ev işlerini yapma, çocuk bakma kadına
yani anneye ait olarak görülmektedir. Kız öğrenciler de anneyi kendilerine rol model
olarak gördüğü için, annelerinin görevlerinin yalnızca kendilerine ait olduklarını
düşünmekte, kendilerini annelerine yardımcı olarak görmektedir. Aslında kız
öğrencilerin kendilerini yaradılış gereği ev işlerine yatkın olarak görmeleri, toplumun
eril yapısının onlara bir dayatması ve aynı zamanda kadını ev içi alana itmenin bir
bahanesidir. Kız öğrencilerin istedikleri zaman aileleri tarafından dışarı çıkmalarına izin
verilmeme nedenleri şüphesiz yine eril yapının onlara zarar vermesinden endişe
duyulmasıdır.
Geleneksel toplumda aktif ve hareketli olmak, spor yapmak genellikle erkeğe ait
olarak görülmektedir. Herhangi bir spor dalıyla uğraşmaya kalkışan kadına zaman
zaman sen erkek misin, dayatılması yapılmaktadır. Tıpkı yemek yapmaya, ya da evi
temizlemeye kalkışan bir erkeğe sen kadın mısın denilmesi gibi.
Araştırmacının öğrencilere yönelttiği bir diğer soru, “Keşke karşı cinsten (kız
iseniz erkek, erkek iseniz kız) olsaydım dediğiniz anlar oldu mu?” şeklindedir. Bu
soruya verilen cevaplar ele alındığında kız öğrencilerin tamamının (n:14) “evet oldu”
dediği gözlenmiştir. Erkek öğrencilerin cevapları incelendiğinde ise kız öğrencilerin
aksine erkek öğrencilerin birçoğunun (n:8) “hayır olmadı” dediği yalnızca 4 öğrencinin
“evet oldu” dediği gözlenmiştir.
“Bazı zamanlar keşke erkek olsaydım dediğim anlar oldu” diyen bazı kız
öğrencilerin gerekçeleri söyledikleri haliyle şu şekildedir.
98
K6 “Keşke karşı cinsten olsaydım dediğim anlar oldu. Mesela, okulda bazı
oyunlar oynadığımızda kıyafet yönünden zorluk çekiyoruz. Başka bir örnek daha,
erkeklerle oyun oynadığımızda bayan öğretmenler kızların erkeklerle oynamasını
istemiyor.”
K1 “Keşke karşı cinsten olsaydım dediğim anlar çok oldu. Bazen gelişim
açısından diyorum keşke erkek olsaydım diye. Yani öğretmenim özel konular, kızsal
konular, epilasyon, adet görme.”
K4 “Evet oldu, çünkü evde her türlü işi kızlar yapıyor, erkekler sadece işe
gidiyor. Kadınlar ise çamaşır yıkıyor, bulaşık yıkıyor, tozları alıyor, evi süpürüyor,
camları siliyor, bir türlü zorluklar var. Erkekler çok daha rahat.”
K7 “Evet oldu, çünkü erkekler kızlara göre daha özgür ve istediği çoğu şeyleri
oluyor.”
K2 “Bazen erkek olmak isterdim. Çünkü bisiklet sürmeyi kendim çok severim,
ama ailem “sen erkek misin?” deyip bana bisiklet sürdürmez. Aynı zamanda ev işlerini
de yapmamış olurdum, rahat olurdum. Erkekler özgürler. Her istediklerini yapabilirler.
Ama biz o kadar özgür değiliz.”
“Bazı zamanlar keşke erkek olsaydım dediğim anlar oldu” diyen kız
öğrencilerin gerekçeleri incelendiğinde genel olarak, erkeklerin kızlara göre daha özgür
olması ve istedikleri birçok şeyi yapmalarına büyükler tarafından izin verildiği için,
evdeki her türlü temizlik, bulaşık, ütü… vb işleri kadınlar yaptıkları için, fiziksel
gelişimlerinin zaman zaman rahatsız etmesinden ötürü, erkekler gibi okul bahçesinde
rahat koşup oynayamadıklarından dolayı gibi ifadelerin etrafında toplandığı
görülmektedir.
“Bazı zamanlar keşke kız olsaydım dediğim anlar oldu” diyen bazı erkek
öğrencilerin gerekçeleri ise söyledikleri haliyle şu şekildedir:
E11 “Bazı zamanlar keşke kız olsaydım dediğim anlar oldu, çünkü kızlara
kolaylıklar saplanıyor.” Burada alperen ne tür kolaylıklar sağlandığını yazmamıştır.
E12 “Evet oldu, çünkü öğretmenlerimiz hep kızları tutuyor, o nedenle çok
zamanlarda keşke kız olsam diyorum. Ama erkek olduğum için mutluyum.”
E1 “Sünnet olurken keşke kız olsaydım demiştim.”
E4 “Öğretmenlerimiz en çok erkekleri dövdüğü için kız olsaydım dediğim anlar
oldu.”
“Keşke kız olsaydım dediğim anlar hayır olmadı”
öğrencinin cevabı ise şu şekildedir:
diyen birkaç erkek
99
E9 “Hayır hiç olmadı. Çünkü kızlar her zaman ev işi yapıyor ve yoruluyor. Bu
nedenle kız olmak istemem, yorulmak istemem.”
E6 “Hayır olmadı. Çünkü babam, bana daha çok önem veriyor, her dediğimi
yapıyor. Zaten hep erkeklere önem veriliyor.”
E3 “Hayır olmadı. Çünkü kızlar hem çok güçsüz hem de çok sulu göz. Oysa
erkekler daha güçlü.”
Bu etkinlikte de görüldüğü gibi kadınların karşılaştığı engellerden dolayı erkek
olmayı istedikleri zamanlar olmuştur. Fakat bu çalışmada da görüldüğü gibi herhangi
bir zorluk karşısında “Keşke kadın olsaydım” diyen bir erkeğe rastlamak pek de
mümkün olmamaktadır. Çünkü ataerkil toplumda erkeklik çoğu zaman itibarlı bir
konuma sahiptir. Diğer bir deyişle ataerkillik, genel olarak erkek tahakkümünü yansıtan
bir kavramdır (Marshall, 1999: 47). Ataerkillik, erkeklerin iktidarlarını kurmalarını ve
denetimlerini sürdürmelerini sağlayan cinsel politikadır (Mitchell, 2006:14). Daha genel
bir tanımlama yapılacak olunursa; ataerkillik erkeklerin yönetiminde güçle, doğrudan
baskı ile ya da gelenek, hukuk, din, töre, eğitim, emeğe uygulanan cinsiyet ayrımcılığı
yoluyla işleyen sosyal, ideolojik, politik bir sistem olarak tanımlamıştır (Eisenstein
1983:5, aktaran, Kundakçı, 2007).Yani kurallarını erkeklerin belirlediği bir sistemdir.
Ataerkillik, toplumda soyun aktarılması, mirasın devredilmesi ve ekonomik güce sahip
olma ile çocuklar ve kadın üzerinde tam yetkiye sahip olma gibi temel görevlerin
erkeklere verilmesi anlamına gelir (Demez, 2005:61, aktaran, Kundakçı, 2007).
Kadınsa, erkeğe göre tanımlanmaktadır. Kadınlar her zaman birinin kızı, birinin eşi,
birinin kız kardeşidir. Toplum, kadınları cinsiyet ayrımcı bir bakış açısına göre
değerlendirir. Ataerkilliğin toplumun derinliklerine nüfuz etmesi, onu görünmez
kılmakta ve bu sebeple bize “doğal olan” bir varoluş biçiminde görülmektedir (Bhasin
1993:9, aktaran, Kundakçı, 2007). Kadınların çoğu, cinsiyet ayrımcılığını karşı
konulması ve sorgulanması olanaksız bir yaradılış kuralı olarak algılar ve kabul eder.
Karşı çıkmak ya da sorgulamak isteseler de, yalnızlaşmaktan ve şiddete maruz
kalmaktan çekinirler. Bunların hepsi toplumsal cinsiyeti belirleyen ve besleyen erkek
egemen düzenin göstergeleridir. Bu düzen kendini kadınları denetim altına alarak var
eder. Bununla beraber, ataerkil sistemin diğer önemli özelliği, belirli bir erkek ve kadın
söylemi üzerine inşa edilmiş olmasıdır (Kundakçı, 2007:31). Bu söylemler, bireylerin
bütün yaşamları boyunca, “normal erkek” ve “normal kadın” olabilmek için uymaları
100
gereken kriterleri belirler. Anne babalar ise bu kriterlere uygun çocuk yetiştirme arzusu
içinde olur.
2. HAFTA-II. OTURUM
Bu oturumun amacı cinsiyetin bir biyolojik bir de toplumsal yönü olduğunu,
cinsiyete has birçok özelliklerin toplum tarafından oluşturulduğunu ve değişebilirliğini
fark ettirmektir.
Cinsiyetin biyolojik ve toplumsal yönünü öğrencilere fark ettirmek için öncelikli
olarak araştırmacı öğrencilere “Ne Özelliği Var” (Etkinlik 3) etkinliğini yaptırır. Onlara
beyaz bir kâğıt dağıtır. Ek-E.1 de olduğu gibi, öğrencilerin bu kâğıda iki sütun
çizmelerini, birinci sütunun başına “Kadın” ikinci sütunun başına “Erkek” yazmalarını
ister. Öğrencilerden öncelikli olarak “kadın” denince akıllarına hangi özelliklerin
geldiği, toplumda kabul edilen kadına ait “iyi/kötü” özellikleri kadın sütununa
yazmaları istenir. Ardından “erkek” denince akıllarına hangi özelliklerin geldiği,
toplumda kabul edilen erkeğe ait “iyi/kötü” özellikleri erkek sütununa yazmaları ister.
Bu arada araştırmacı da tahtaya iki sütun çizer. Sütunların başına “Kadın” ve “Erkek”
kavramlarını yazar. Diğer taraftan öğrencilerin etkinlik formlarına yazdıkları özellikleri
sırasıyla okumalarını söyler.
Kız öğrencilerin etkinlik formlarına yazdıkları kadın ve erkek denilince
akıllarına gelen özellikler tekrarlanma sıklıklarına göre Tablo 19’da yer almaktadır.
101
Tablo 19
Kız Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kadın ve Erkek Özellikleri (n:14)
KADIN
Ev işlerini yapar
Yemek yapar
Becerikli
Temizlik yapar
Zayıf
Sorumluluk sahibi
Akıllı
Duygusal
Sabırlı
Bakımlı
Kibar
Yardımsever
İyi kalpli
Sevecen
Adet görme
Hamile kalır
Yumurta hücresi
Güzel
Makyaj yapar
Cömert
Çalışkan
Dedikodu yapar
Empati kurar
Uzun saçlı
f
14
11
10
9
8
8
8
7
7
7
7
6
6
6
6
6
5
5
5
5
5
5
5
3
ERKEK
Evin geçimini sağlar
Güçlü
Özgür
Kavgacı
Cesur
Soğukkanlı
Sert
Duygularını ifade etmez
Çevik
Katı
Sperm hücresi
Pasaklı
Kısa saçlı
Zeki
Kalın sesli
Sakal-Bıyık
Küfür eder
Alkol-sigara
Şımarık
f
10
10
9
8
7
7
7
7
6
6
6
5
5
5
5
5
4
4
3
Tablo 19 incelendiğinde kız öğrencilerinin tamamı kadın özelliği olarak ev
işlerini yapar (f:14) ifadesini kullanmıştır. Diğer taraftan kız öğrencilere göre erkeğin
en önemli özelliği ise evin geçimini sağlaması (f:10)’ dır. Kız öğrencilerin ifade ettiği
kadına ait diğer özellikler incelendiğinde de yine ev işlerinin daha özele indirildiği
haller görülmektedir. Örneğin yemek yapar (f:11), becerikli (10), temizlik yapar (f:9),
gibi. Diğer taraftan zayıf olmak (f:8), duygusal olmak (f:7), gibi güçsüzlük ifade eden
özellikler yine kız öğrenciler tarafından kendi hemcinslerine ait özellikler olarak
görülmüştür. Erkekler ise kız öğrencilere göre güçlü (f:10), özgür (f:9), cesur (f:7) ve
kadınların aksine soğukkanlı (f:7) ve duygularını belli etmez (f:7) olarak görülmektedir.
102
Sabırlı (f:7), iyi kalpli (f:6), sevecen (f:6) gibi dinginlik ve sakinlik ifade eden özellikle
kız öğrenciler tarafından kadına ait özellikler olarak görülürken; kavgacı (f:8), sert (f:7),
katı (f:6) gibi çatışma ifade eden özellikler ise erkeğe atfedilmiştir. Bu özellikler ileriki
aşamalarda da öğrencilere ifade edileceği şekliyle toplumsal cinsiyete has özelliklerdir.
Kız öğrenciler tarafından ifade edilen kadına ait adet görme (f:6), hamile kalma
(f:6) ve yumurta hücresi (f:5) özellikleri ile erkeğe ait sperm hücresi (f:) ve sakal-bıyık
(f:5) özellikleri ise biyolojik cinsiyete ait özelliklerdir.
Erkek öğrencilerin etkinlik formlarına yazdıkları kadın ve erkek denilince
akıllarına gelen özellikler tekrarlanma sıklıklarına göre Tablo 20’de yer almaktadır.
Tablo 20
Erkek Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kadın ve Erkek Özellikleri (n:12)
KADIN
Ev işlerini yapar
Yemek yapar
Becerikli
Zayıf
Anne
Çocuklara bakar
Duygusal
Güçsüz
İyi kalpli
Hamile kalır
Kibar
Misafirperver
Korkak
Dedikodu yapar
Yardımsever
Güzel
Uzun saçlı
Bakımlı
Yumurta hücresi
f
12
12
10
10
10
10
9
9
8
7
7
6
6
6
6
5
5
5
5
ERKEK
Evin geçimini sağlar
Para kazanır
Güçlü
Akıllı
Cesur
Baba
Kaslı
Mert
Zor işlerde çalışır
Ağlamaz
Dürüst
Korkusuz
Şiddet uygular
Kavgacı
Alkol-Sigara
Teknik konularda iyi
Sperm hücresi
Misafirperver
Kısa saçlı
f
12
12
12
10
10
10
9
9
9
9
7
7
6
6
6
5
5
5
5
Cömert
Geveze
4
4
Yakışıklı
4
Tablo 20 incelendiğinde erkek öğrencilerin tamamı da tıpkı kız öğrencilerin
tamamı gibi kadın özelliği olarak ev işlerini yapar (f:12) ifadesini kullanmıştır. Yine
103
tıpkı kız öğrenciler gibi yemek yapar (f:10) ifadesi erkek öğrenciler tarafından bir kadın
özelliği olarak görülmüştür. Erkek öğrenciler de kız öğrenciler gibi kadını becerikli
(f:10) olarak nitelendirmektedir. Erkek öğrencilere göre kadın bir anne (f:10), çocuklara
bakar (f:10), duygusal (f:9), iyi kalpli (f:8), yardım sever (f:6), kibar (f:7) fakat güçsüz
(f:9) ve korkak (f:6)’tır.
Erkek öğrencilerin tamamı yine tıpkı kız öğrencilerin tamamı gibi erkek özelliği
olarak evin geçimini sağlar (f:12) ifadesini kullanmıştır. Diğer taraftan para kazanma
(f:12), özelliği erkek öğrenciler tarafından yalnızca erkeğe ait bir özellik olarak
görülmüştür. Erkek öğrencilere göre erkek güçlü (f:12), akıllı (f:10), cesur (f:10), kaslı
(f:9), mert (f:9), zor işlerde çalışan (f:9), dürüst (f:7), korkusuz (f:7), ağlamayan (f:9)
fakat şiddet uygulayan (f:6) ve kavgacı (f:6)’dır. Yine erkek öğrenciler tarafında da
biyolojik cinsiyetin bir sonucu olan hamile kalır (f:7), yumurta hücresi (f:5) gibi
özellikle yalnızca kadına, sperm hücresi (f:5) ise erkeğe atfedilmiştir.
Kız ve erkek öğrencilerin kadına ve erkeğe atfettiği özellikler karşılaştırıldığında
hem kız öğrenciler hem de erkek öğrenciler, daha dinginlik, sakinlik ve ağırbaşlılık
ifade eden özellikleri kadına verirken; daha hareketli, katı, ve çatışma ifade eden
özellikler erkeğe verilmiştir. Hem kız hem de erkek öğrenciler tarafından yine
toplumumuz içerisinde zaman zaman alay konusu olan ve insanların ön yargılı bir
şekilde yaklaştığı “kadınlar dedikodu yapar” ifadesi hem kız öğrenciler hem de erkek
öğrenciler tarafından kadına atfedilmiştir. Diğer taraftan hem kız hem de erkek
öğrenciler tarafından ev içi alan ve bu alana ilişkin görevler yani bulaşık yıkama, ev
işlerini yapma, çocuk bakma kadına ait olarak görülmekte, erkek ise evin dışındaki
alanda görevlendirilmekte, para kazanma işi erkeğe verilmektedir. Türk toplumuna
uygun bir cinsiyet rolü ölçeği geliştirme çalışması yapan Altan’ın çalışmasında da
ülkemizde kadınlara ve erkeklere yüklenen olumlu özelliklere bakılmış, kadınları ve
erkekleri en iyi betimleyen yirmişer sıfat belirlenmiştir. Kadınlar için beklenen olumlu
özellikler, duygusal, çekici, düzenli, etkileyici, fedakâr, görgülü, iyi huylu, kibar,
terbiyeli, pratik, sevimli, sabırlı, sevecen, sadık, tatlı dilli, itaatkar, üretken, yumuşak,
zarif iken; erkekler için beklenen olumlu özellikler ise, atılgan, bağımsız, cesur, çevik,
kavgacı, dayanıklı, sporsever, güçlü, girişimci, hakkını savunabilen, hızlı, hırslı,
kendine güvenen, kararlı, mert, mücadeleci, onurlu, otoriter, sert, soğukkanlıdır (1993,
aktaran, Yaşın Dökmen, 2010:109).
Hem kız öğrencilerin hem de erkek öğrencilerin kadın ve erkeğe ilişkin ifade
ettiği özellikler karşılaştırıldığında aslında bu özelliklerin toplumsal cinsiyetin bir
104
göstergesi olarak, toplumun kadına ve erkeğe atfettiği görevler, sorumluluklar ile
kadından ve erkekten beklentileri ile ilgili kavramlardır. İfade edilen özellikler aslında
doğrudan ne kadının ne de erkeğin biyolojik cinsiyetinin bir sonucu değildir. Çocuklar
biyolojik cinsiyetlerine uygun olduğu düşünülen normları ve beklentileri zamanla
öncelikle kendi anne babalarını, yakın çevrelerini, diğer taraftan öğretmenlerini, kitle
iletişim araçlarını gözlemlemeleri sonucu öğrenerek içselleştirirler. Böylelikle bu
normlara ve beklentilere uygun “cinsiyet rollerini” erkek ve dişi kimliklerini
benimserler (Giddens, 2008:526). Toplumsallaşma sürecinde dişilik ve erkeklik
üzerinden kurgulanan rol kalıpları (toplumsal cinsiyet rolleri) toplumun yeni üyeleri
tarafından benimsenerek gelecek kuşaklara böylece aktarılır (Giddens, 2008).
Çoğunluğu geleneksel bir yapıya sahip olan Türk toplumunda özellikle çalışma, aile,
evlilik yaşamı ve toplumsal yaşam alanlarına ilişkin kadına ve erkeğe yüklenen
geleneksel rol ve özelliklerin öğrenciler tarafından benimsenmesi de normal gibi
görülmektedir. Özellikle kadın özelliklerine baktığımızda kadının bir işte çalışıp, para
kazanması ile ilgili ne erkek öğrenciler ne de kız öğrenciler her hangi bir vurguda
bulunmamışlardır. Fakat şüphesiz bu araştırmada amaç deney grubu öğrencilerinin
cinsiyete özgü kalıplaşmış bir takım değer yargılarının değiştirilip, yanlış anlamalarının
ortadan kaldırılmasıdır.
Ardından öğrencilere Etkinlik 3’teki tartışma soruları üzerinden biyolojik
cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları fark ettirilmeye çalışılır. Bunun için
öğrencilere “Kadına ait hangi özellikler değiştirilemez?, Kadına ait hangi özellikler
değişebilir?, Erkeğe ait hangi özellikler değiştirilemez?, Erkeğe ait hangi özellikler
değişebilir?,” soruları yöneltilir. Öğrenciler bu özellikler içerisinden aslında neredeyse
tamamını değişmez özellikler olarak nitelendirir. Fakat araştırmacı daha sonra
söyledikleri bu değişmez nitelikteki özelliklerin aslında toplumsal kökenli olduğunu,
yani değişebilirliğini ortaya koymak için onlara, söyledikleri her bir özellik için
“Dünyanın her yerinde kadınlar duygusal mıdır? Örneğin, duygusuz olan kadın
yok mudur? ya da “Dünyanın her yerinde erkekler güçlü müdür?, Güçsüz olan
erkek sizce yok mudur?”, şeklinde düşündürücü sorular yöneltir. Eğer bir özellik
biyolojik temelli ise, bunun dünyanın her yerinde ve her zaman bütün erkekler ya da
kadınlar için geçerli olması gerektiğini belirtir. Örneğin, tanıdıkları pek çok sabırlı
kadının olabileceğini, ancak bunun “sabırlılık” özelliğinin biyolojik temelli olduğuna
işaret etmediği söylenir. “Dünyanın her yerinde ve tarih boyunca bütün kadınlar
sabırlı mıdır?” sorusu sorulur. Kadın olan ama sabırlı olmayan bireylerin de
105
olabileceği vurgulanır. “Bütün erkekler cesur mudur?” sorusu yine öğrencilere
sorulur. Aynı şekilde dünyada cesur olmayan birçok erkeğin de olabileceği vurgulanır.
Bu sayede öğrencilerin biyolojik cinsiyete ve toplumsal cinsiyete ilişkin özellikleri
bulmaları sağlanır. Bir müddet sonra öğrenciler kadına ve erkeğe ait atfettikleri
özelliklerin sadece bir kaçı dışındakilerin değişebileceğini fark eder. Kadına ait
değiştirilemeyen özelliklerin, “yumurta hücresine sahip olmak, adet görmek ve hamile
kalmak” erkeğe ait değiştirilemeyen özelliklerin ise “sperm hücresi, sakal-bıyık”
olduğunu bunların biyolojik olarak hem erkek hem de kadın için ayrı ayrı kazanıldığını
vurgularlar. Bunların dışında kalan diğer özelliklerin ise toplum tarafından bireye
sunulan, öğretilen özellikler olduğunu ve değişebilirliğini fark ederler.
Öğrencilerin katılımı ile yapılan bu etkinliğin ardından, cinsiyetimizin bir
biyolojik yönü olduğu ama bununla birlikte toplumsal olarak şekillenen diğer bir yönü
de olduğu vurgulanmış, bu sayede onlara toplumsal cinsiyet kavramı öğretilmiştir. Bu
sonradan şekillenen özelliklerin cinsiyetin toplumsal yönünü oluşturduğu, öğrenme
sonucu meydana geldiği, içinde yaşanılan kültüre bağlı olduğu vurgulanmıştır.
3.HAFTA-I.OTURUM
Bu oturumun amacı, öğrencilere toplumda çeşitli alanlardaki kadın erkek
eşitsizliğini fark ettirip, bu alana ilişkin onlara farkındalık kazandırmaktır.
Bu derse araştırmacı öğrencilerin dikkatini çekmek amacıyla öğrencilere
öncelikli olarak “Sizce toplumumuzda çeşitli konularda ailede, iş hayatında
eğitimde, okulda… vs kadın ve erkek ne ölçüde eşittir? Sizlerin bu alanlarda
gözlemlediğiniz eşitsizlikler var mıdır?”
sorularını yöneltir. Bu sorulara verilen
yanıtlar genellikle kadın ve erkeğin eşit olmadığı yönündedir.
Bazı öğrencilerin verdiği yanıtlar hiç değiştirilmeden şu şekildedir:
K4 “Ülkemizde kadın ve erkek eşit değildir. Özellikle eğitim alanında
eşitsizlikler
görüyorum.
Özellikle
geri
kalmış
bazı
yerlerde
kızların
okula
gönderilmemesi beni üzüyor. Bu nedenle Baba Beni Okula Gönder gibi çeşitli
kampanyalar düzenleniyor.”
K5 “Toplumumuzda kadın ve erkek eşit değildir. Çünkü özellikle erkekler
kadınların erkekler gibi her şeyi yapamayacaklarını düşünüyorlar. Özellikle onların bir
meslek sahibi olmalarını istemiyorlar. Sadece evlerinde oturup, ev işi yapıp varsa
çocuklarına bakmalarını istiyorlar.”
106
K8 “Bir iş yerine eleman alacakları zaman özellikle işe başvuran kadına, acaba
bir kadın olarak bu işi yapabilir, becerebilir mi diye şüpheyle yaklaşıyor ve çoğu zaman
kadınları işe almıyorlar.”
K1 “Kızları aileleri bazen çok küçük yaşta evlendirip, okula göndermiyor.”
E5 “Bence de kadın ve erkek eşit değil. Köyümde, tarlada, inşaatta hep zor
işlerde erkekler çalıştırılıyor. Kadınlar ise evde oturuyor.”
K9 “İşe gitmek, çalışmak isteyen kadını, evini, çocuklarını ihmal eder diye
kocası çalıştırmak istemiyor.”
E3 “Kadın erkek eşit değiller, çünkü kadınlar askere gitmiyor. Bence onlar da
gitmeli.”
K2 “Aile yaşantısında eşitsizlikler var. Yapmak istediğimiz birçok şeyi, sen
kızsın yapamazsın diye engelleniyor. Oysa erkeklere bu şekilde denilmiyor.”
Öğrencilerin verdikleri cevaplar incelendiğinde, ifadelerin büyük çoğunluğunun
kadın aleyhine gerçekleşen eşitsizlikler olduğu görülmektedir. Okula gönderilmeme,
küçük yaşta evlenme, ev işlerinde, işe alımlarda adaletsizlik… vb gibi. Kadının dışarıda
bir işte çalışmayıp evde oturduğunu ifade eden öğrencilerin ise, toplumun bazı kesimleri
tarafından da sahip olunan kadın evde oturur kalıp yargısına sahip olduğu
görülmektedir. Oysa dışarıda bir işte çalışmayan kadın da kendi evinin yemek, bulaşık,
ütü, temizlik, çocuk ve diğer aile üyelerinin bakımı …. vb gibi oldukça fazla işiyle
boğuşmaktadır.
Ardından sınıf gruplara ayrılır. Her gruba önceden uygulama eğitmeni tarafından
hazırlanmış “Ne Kadar Eşitiz?” (Etkinlik 4) temalı bir drama metni verilir. Dramalar
genel olarak kadın erkek eşitsizliği temellidir. Dramaların canlandırılması sonucu,
dramalarda gerçekleşen durumların ne kadar adil olduğu öğrencilere sorulmuştur.
Aşağıda hem dramalar, hem de bazı öğrencilerin dramada gerçekleşen durumlara ilişkin
yorumları bulunmaktadır.
Drama 1: Yiğit’in anne ve babası hafta içi çok çalıştıkları için hafta sonu
Yiğit’le çok fazla ilgilenemezler. Yiğit ise bu durumdan çok mutsuzdur. Tatil günlerinde
anne ve babası ile gezmeyi, onlarla birlikte oynamayı, sohbet etmeyi çok özler. Yine bir
tatil günü Yiğit erkenden kalkar. Hava sıcacık, güneş pırıl pırıldır. Yiğit çok mutludur.
Bugün anne ve babası ile dilediği kadar vakit geçirebilir. Onlarla oyun oynayabilir.
Yiğit bu düşünceler içindeyken annesinin,
___“Günaydın Yiğit” diyen sesini ardından da babasının sesini duyar. O da geçireceği
güzel günün heyecanı ile onlara,
107
___ “Günaydın” der.
Annesi güzel bir hafta sonu kahvaltısı hazırlar. Bu arada Yiğit oyuncakları ile
oynamakta babası ise gazetesini okumaktadır. Yiğit aklından geçenleri babası ile
paylaşmak için yanına gider. Babası gazetesinden başını kaldırmadan,
___“Tamam, Yiğit’çim hallederiz” diyerek onu oyalar. Yiğit babasının bu tavrından
çok mutsuz olarak bu sefer hayallerini annesine anlatır. Annesi ise yorgun bir sesle,
___“Seninle oynamak isterdim Yiğit’çim ama kahvaltıdan sonra yapacağım birçok iş
var. Bütün bir hafta kirlenen ve dağılan evimizi temizleyeceğim, çamaşırları yıkayıp,
ütü yapacağım” diyerek Yiğit’i reddeder.
Ardından tekrar babasının yanına döner. Babası ise Yiğit’e,
___ “Öğleden sonra televizyonda çok önemli bir futbol maçı var ve onu izleyeceğim”
der. Yiğit çok mutsuz olmuş tüm hayalleri yıkılmıştır. Hafta sonu için kurduğu hayalleri
suya düşmüştür.
“Bu dramada olanlar, roller bakımından sizce adil mi?” sorusuna bazı
öğrencilerin verdikleri cevaplar hiç değiştirilmeden şu şekildedir:
K4 “Annenin iş yükü ve sorumlulukları daha çok olduğu için anne çok daha
fazla çalışıp yoruluyor. Oysa baba hafta sonu, ev işlerine yardım etmeyip, sadece
dinleniyor. Bu durum bence adil değil. Çünkü annede baba gibi dışarıda bir işte
çalışıyor. Onun da dinlenmek hakkı. ”
K10 “Bence adil değil. Anne baba ev işlerinde birbirlerine yardımcı olmalıydı.
Böylelikle çocuklarına da daha çok vakit ayırabilirlerdi.”
E1 “Bence de anne için hiç adil değil. Çünkü anne aynı zamanda para
kazanmak için dışarıda çalışıyor. Baba ise ona hiç evde yardım etmiyor.”
E6 “Belki de annenin dışarıda çalışmasına gerek yoktur. O bence evi ve
çocuklarıyla ilgilenmeli, böylece daha az yorulurdu.”
Drama 2: Baba ailenin diğer fertlerine fikirlerini sormadan onlara danışmadan,
tartışmadan, sürekli olarak tek başına kararlar almakta ve onların da bu kararlara
uymalarını istemektedir. Bir gün aile alışverişe çıkacaktır. Anne, Beril ve Emre içinde
hem oyun parkı hem de kadınlara özel bir mağazanın olduğu evin yakınındaki alış veriş
merkezine gitmek istemektedir. Fakat baba aldığı kararlarda anneye ve çocuklarına
hiçbir zaman fikirlerini sormadığı için bu isteklerini söyleyemezler.
Baba: Hazırlanın alışverişe çıkacağız.
Anne: Alış veriş için nereye gideceğiz?
Baba: Üç Sokak ötedeki alış veriş merkezine.
108
Anne: Ama biz evin yakınındaki yeni açılana gitmek istiyoruz. Sen ne dersin?
Çocuklarda oraya gitmek istiyor. Beraber karar alsak olmaz mı?
Baba: Bu evde kararları yalnızca ben veririm.
“Ailede alınan kararlar bakımından sizce bu durum adil mi?” sorusuna bazı
öğrencilerin verdikleri cevaplar hiç değiştirilmeden aşağıda yer almaktadır:
K3 “Bu durum bence adil değil. Baba gidilecek yer için anneye sormalıydı.
Anne ve çocukların da birlikte fikri alınmalıydı.”
E2 “Eğer evde mutlu ve huzurlu olmak istiyorsak, alınan kararlarda ortak
hareket etmeliyiz.”
K8 “Ailede alınan kararlarda eşit davranılmalı, herkesin fikri sorulmalı,
demokratik davranılmalıdır.”
E11 “Örneğin, eve bir koltuk takımı alınacak, sadece annenin değil, evin diğer
üyelerinin de fikri alınmalıdır. Belki onlar beğenmeyecek.”
Drama 3: Elif ve Emir kardeşler sabah okula gitmek için hazırlanır. Ardından
çocuklar babalarından haftalıklarını almak için yanına gider. Baba Elif’e 5 lira, Emir’e
ise 10 lira haftalık harçlık verir. Baba Emir’e,
___ “Sen erkeksin paraya daha çok ihtiyacın olabilir”, der.
“Sizce bu durum adil mi?” sorusuna bazı öğrencilerin verdikleri cevaplar hiç
değiştirilmeden şu şekildedir:
K11 “Bu durum hiç de adil değildir. Çünkü kız ya da erkek fark etmeksizin her
ikisinin de ihtiyaçları olabilir. Bu nedenle eşit davranılmalıdır. Çocuklar arasında
ayrım yapılmamalıdır.”
E6 “Bence adil, çünkü erkekler daha çok para harcıyorlar. Örneğin bir yerlere
gidildiğinde erkek kız arkadaşına bir şeyler ısmarlıyor. Yani erkek parayı ödüyor. O
nedenle erkek daha çok paraya sahip olmalıdır.”
Oynan dramalar ve bu dramalar sonucunda gerçekleştirilen tartışmalar
neticesinde öğrenciler evin içinde, ailede huzurun sağlanması ve aile üyelerinin daha
mutlu olabilmesi için, alınan kararlarda ve hem ev içi hem de ev dışı rollerde ortak
hareket edilmesi, iş bölümü yapılması ve kadın erkek cinsiyet ayrımı yapılmaması
gerektiğini önermişlerdir. Öğrenciler, özellikle aile içerisinde babanın ailenin diğer
üyelerine fikirlerine sormadan sadece kendi istek ve arzuları doğrultusunda hareket
ederse, bu durumun hiç de adil olmayacağını vurgulamıştır.
109
3. HAFTA-II. OTURUM
Bu oturumun amacı toplumun özellikle kadına verdiği birden çok rolleri
öğrencilerin fark etmesini sağlayarak, erkekler ve kadınların ev işlerinde sorumluluğu
paylaşmaları gerektiğini kavratmaktır. Gösterilen “İmkânsız Rüya” (Etkinlik 5) adlı
video sayesinde öğrencilerin, kadın ve erkeğin toplum içindeki çeşitli rollerine ilişkin
bilinçleri eğlenceli bir şekilde attırmaya çalışılmaktadır. İmkânsız rüya adlı videodaki
gerçekleşen hikâye özetle şu şekildedir:
“İmkânsız Rüya” adlı videodaki hikâyenin kahramanları anne, baba ve
çocuklardan oluşmaktadır. Hikâye genel olarak onların aile yaşamına ilişkin özellikleri
anlatmaktadır. Hikâyede evde sabahleyin ilk olarak anne yataktan kalkar, kahvaltıyı
hazırlar, bebeğinin bakımını sağlar, çocukları okula hazırlar ve her birine öğlen
yemeleri için beslenme çantaları hazırlar. Baba ve oğlu eğer kahvaltı hızlı bir şekilde
hazırlanmazsa sabırsızlanmaya başlar. Anne çalıştığı fabrikaya gitmek için evden
ayrılmadan önce ev işlerini bitirmek zorundadır. Kadın bir hazır giyim fabrikasında
çalışmaktadır. Gün boyu dikiş makinesi önünde dikiş dikmektedir. Yaptığı iş çok sıkıcı
ve yorucudur. O bu arada işlerin hiç durmadan hızlı bir şekilde çalışmasını isteyen
erkek bir amirin baskısı altındadır. Kocasının yaptığı işle karşılaştırıldığında, kocasının
işi modern şekilde oluşturulmuş bir makine tarafından daha kolay yapılmaktadır. Hatta
ara sıra iş yerinde vakit bulup arkadaşlarıyla sohbette edebilmektedir. Kadının iş
yerindeki haftalık kazancı kocasının yarısı kadardır. İşten sonra kocası arkadaşlarıyla
dışarıda eğlenmeye gider ve haftalığın büyük bir kısmını harcar, oysa kadın kazandığı
haftalığı ile alış veriş yapar, ardından kreşten bebeğini alır, eve geldiğinde de yemek
yapma, bulaşık yıkama, ütü, bebek bakımı gibi birçok işle uğraşır. Üstelik işten
geldiğinden beri hiç durmaz ve dinlenemez. Bu arada kızı da ona yardım etmek
zorundadır. Oğlu ise odasında oyun oynar. Kocası akşam eve geldiğinde, kıyafetlerini
değiştirir, çıkardığı kıyafetleri ise yere atar. O ve oğlu televizyon izleyerek keyifli bir
akşamın tadını çıkarırlar. Bu arada sürekli olarak karısına emir vererek, ondan su,
meyve, yiyecek gibi bir takım şeyler ister. Adam yorulduğunda, uyumaya yatağa gider.
Kadın ise yatağa gitmeden önce bütün ev işlerini bitirmek zorundadır. Gece yarısı,
kadın uyurken bir rüya görür…
“Rüyasında sabahleyin kadın ve kocası aynı anda yataktan kalkarlar. Kocası
çocukların okul için hazırlanmasına ve ev işlerine yardımcı olur. Karı ve koca ev
işlerinin sorumluluğunu birlikte üstlenmişlerdir. Kocası ve oğlu geleneksel olarak kadın
110
için ayrılmış kadına özgü görülen görevleri yerine getirmektedir. Hatta kocası dikiş
dikmeyi bile öğrenir…” Bu imkânsız bir rüya mıdır? Ya da bu rüya gerçek olabilir mi?
Öğrencilere video gösteriminin ardından videodaki hikâyeye ilişkin çeşitli
sorular yöneltilir.
Öğrencilere yönetilen ilk soru, “Videoda izlediğiniz kadının evde ne gibi
sorumlulukları vardır?”, şeklindedir. Bu soruya özetle öğrenciler, yemek yapmak,
bulaşık yıkamak, kahvaltı hazırlamak, ütü yapmak, çocuklara bakmak, çocukları
okullarına hazırlamak eşine hizmet etmek gibi cevaplar vermiştir.
Öğrencilere
yöneltilen
ikinci
soru,
“Videoda
izlediğiniz
erkeğin
sorumlulukları nelerdir?”, şeklindedir. Öğrenciler bu soruya özetle, videodaki erkeğin
evde herhangi bir sorumluluğunun olmadığı, fakat dışarıda bir işte çalıştığı şeklinde
cevap vermişlerdir.
Öğrencilere yöneltilen bir üçüncü soru, “Videoda izlediğiniz kadın ve erkeğin
çalışma koşullarını ve yaptıkları işleri karşılaştırıp, bir günlerini açıklayın ve
değerlendirin?”, şeklindedir. Öğrenciler özetle, videodaki kadının iş yerindeki çalışma
koşullarının erkeğin çalışma koşullarından daha ağır ve zor olduğunu, sürekli amirinin
baskısı altında olduğunu bu nedenlerden dolayı da daha çok yorulduğunu, üstelik
kocasından da daha az para aldığını ifade etmişlerdir. Öğrencilere göre erkeğin yaptığı
iş zor gibi görünse de, daha kolay ve daha az yorucudur. Üstelik kadın gibi bir erkek
amirin baskısı altında da değildir. Diğer taraftan evde de bir gün boyunca en çok işi
kadın yapmaktadır. Kadın evin bütün işlerinden tek başına sorumludur. Çocuk bakmak,
yemek yapmak, bulaşık yıkamak… gibi işler hep kadın tarafından yapılmaktadır. Erkek
ise akşam işten eve geldiğinde yemeğini yedikten sonra televizyonun karşısında
dinlenmektedir. Onlara göre kadının sorumlulukları erkeğin sorumluluklarından daha
çok görünmektedir.
Öğrencilere yöneltilen dördüncü soru, “Kadının rüyasında gördüğü şeyleri
açıklayınız? Sizce kadın niçin bu tarz bir rüya görmüştür?”, şeklindedir. Özetle
öğrencilere göre her ikisi de dışarıda çalıştığı için akşam eve geldiklerinde yorgun
oluyorlar. O nedenle akşam eve geldiklerinde ev işlerini kocası karısı ile birlikte
yapmalıdır ki, karısı daha az yorulsun. Öğrenciler göre, kadın bütün gün çok çalışıp,
yorulduğunun farkına varınca gece rüyasında da olmasını istediği eşitlikçi ortamı
görmüştür.
Öğrencilere yöneltilen beşinci soru, “Kadının rüyasında gördüğü haliyle ev
içinde kadının ve erkeğin görevleri nelerdir?”, şeklindedir. Özetle öğrencilere göre,
111
rüyada kadın ve erkek ev işlerini, çocukların bakımı, onların derslerini birlikte
yapıyorlar. Erkek çocuk da kız çocukla birlikte ev işlerine yardım ediyor. Böylece ev
içinde daha mutlu bir yaşam sürüyorlar.
Öğrencilere yöneltilen altıncı soru, “Sizce bu rüya gerçek olabilir mi,
açıklayınız?”, şeklindedir. Bu soruya bazı öğrencilerin verdikleri cevaplar hiç
değiştirilmeden şu şekildedir:
K10 “Bu rüya bence gerçek olabilir. Karı koca olan karşı komşumuzun her ikisi
de dışarıda bir işte çalışıyor. Akşam eve geldiklerinde ise kocasının karısına yardım
ettiğini görüyoruz. Bu nedenle evde kadın daha az yoruluyor ve birlikte daha mutlular.”
E9 “Bu rüya bence de gerçek olabilir. Erkek çocuklarında sorumluluk sahibi
olması gerekir. O da ev işlerine yardımcı olmalı, odasını kendisi toplamalı, sofra
kurulurken ve toplanırken yardımcı olmalıdır.”
K9 “Bu rüya gerçek olabilir. Benim babam da ağabeyim de zaman zaman
annemden daha güzel yemek yapar. Bu nedenle erkekler yemek yapamaz demek çok
yanlıştır.”
K6 “Bu rüya gerçek olabilir. Okulumuzda temizlik görevlileri de erkek, bu
nedenle erkeklerde aslında güzel temizlik yapabilir.”
Etkinlik sonunda öğrenciler, erkek ve kadın yapabilecekleri ölçüde ev işlerini
birlikte yapmalıdır, çünkü ev işleri yalnızca kadının görevi değildir, yargısına varırlar.
Öğrenciler, araştırmacının yorumları ile de, ev işlerinde, çocukların bakımında evde
kadın ve erkeğin, ortak sorumluluk almasını ve birbirlerine yardımcı olmaları
gerektiğini vurgular.
Tüm toplumlarda kadının rolü çok yönlü ve çok boyutlu olmuştur. Bu nedenle
kadının iş olanaklarını arttırmaya, düzeltmeye yönelik düzenleme ve politikaların
başarılı olabilmesi için aynı zamanda aile içi rol ve ilişkilerin yeniden tanınması, yeni
koşullara uymayan, gelişme ve uyumu zorlaştıran köhnemiş değer yargılarıyla
mücadele edilmesinin yanı sıra, gerek kadın gerekse erkeğin eğitiminde ve
sosyalleşmesinde köklü değişikliklere gidilmesi gerekmektedir. Bu eşitliğe yöneliş
içinde cinsiyete göre belirlenmiş geleneksel işbölümü yerine, cinsiyeti ne olursa olsun
her bireyin yeteneğine göre işbölümünde yer alacağı yeni bir toplumsal düzende, gerek
kadın gerekse erkek, kişiliklerinin çeşitli yönlerini geliştirerek en üst düzeyde verimli
olabileceklerdir (Özden,1990:19).
112
4. HAFTA-I. OTURUM
Bu oturumun amacı günlük yaşamda kullanılan cinsiyete ilişkin kalıp yargıları
ve basmakalıp cinsiyet özelliklerini ve rollerini tanıtmak, bu kalıp yargıların aslında
gerçek dışı ve hayali olduğunu vurgulamak; kalıp yargıların insanları kısıtlayabileceğini
ve onları zaman zaman huzursuz ve mutsuz edebileceğini öğrencilere fark ettirmektir.
Araştırmacı derse başlamadan önce öğrencilere önyargının ve kalıp yargının ne
olduğundan söz etmiş; kısaca bu kavramları tanımladıktan sonra hem önyargılara hem
de kalıp yargılara ilişkin belirgin örnekler vermiştir. Ardından araştırmacı “Kalıp yargılı
düşünüş” (Etkinlik 6) etkinliğinin yer aldığı formları öğrencilere dağıtmıştır. Daha
sonra onlara belirli bir süre tanıyarak bu sütunların içine hem kadınların hem de
erkeklerin ne yapabildiklerini ve yapamadıklarını, akıllarına gelen bildikleri kalıp
yargıları hem kadınlar hem de erkekler için karışık olarak yazmalarını istemiştir.
Araştırmaya katılan öğrencilerin bu etkinlikteki formalara yazdıkları cevaplara
Tablo 21 ve Tablo 22’de yer verilmiştir.
Tablo 21
Öğrencilere Göre Kadınlar ve Erkekler Ne Yapar/Ne Yapamaz (n:26)
Kadınlar Ne Yapar/Yapamaz?
Erkekler Ne Yapar/Yapamaz?
Kadınlar,
Erkekler,
9 Yemek yapar,
9
Araba sürer,
9 Temizlik yapar,
9
Futbol oynar,
9 Makyaj yapar,
9
Çocuk bakamaz,
9 Çocuk bakar,
9
Temizlik yapamaz,
9 Tamirat yapamaz,
9
Yemek yapamaz,
9 Dedikodu yapar,
9
Siyasetle uğraşır,
9 Siyasetle uğraşamaz,
9
Spor yapar,
9 Futbol oynayamaz,
9
Tamirat yapar,
9 Araba süremez.
9
Alış veriş yapar.
Tablo 21 incelendiğinde öğrencilere göre kadınlar siyasetle uğraşamaz, araba
süremez, tamirat yapamaz, futbol oynayamaz, fakat bunların tersine kadın ev içi rolleri
sergiler. Yani yemek yapar, çocuk bakar, temizlik yapar. Daha öncede vurgulandığı
üzere bu ev içi roller sanki sadece kadının sorumluluğundaymış gibi, kadın üzerine
113
yapıştırılan rollerdir. Öğrencilere göre erkekler ise bunların tersi rolleri yapar ya da
yapamaz. Yani erkekler öğrencilere göre araba sürebilir, siyasetle uğraşabilir, futbol
oynayabilir, spor yapabilir, tamirat yapabilir, alış veriş yapabilir; fakat temizlik, yemek
yapamaz, çocuk bakamaz.
Tablo 22
Öğrencilerin Etkinlik Formlarına Yazdıkları Kadın ve Erkeğe İlişkin Kalıp yargılar
(n:26)
Kadına İlişkin Kalıp yargılar
Kadınlar,
9 Zayıf,
9 Güçsüz,
9 Bakımlı,
9 Güzel,
9 Bakımlı,
9 Pembe renk kıyafet giyer,
9 Duygusal,
9 Narin,
9 Fedakâr,
9 Becerikli,
9 Kırılgan,
9 Topuklu ayakkabı giyer,
9 Etek giyer,
9 Titiz,
9 Kolaylıkla ağlar,
9 Evde oturur, işte çalışmaz,
9 Oyuncak bebek ile oynar.
Erkeğe İlişkin Kalıp yargılar
Erkekler,
9 Güçlü,
9 Akıllı,
9 Acıya dayanıklı,
9 Ağlamaz,
9 Korkusuz,
9 Dağınık,
9 Mavi renk kıyafet giyer,
9 Oyuncak araba ile oynar,
9 Kavgacı,
9 Sigara-alkol
9 Kıskanç,
9 Duygusuz,
9 Sinirli,
9 Az konuşur,
9 Kaba,
9 Cesur,
9 Soğukkanlı,
9 Küfreder,
9 İşte çalışır,
9 Para kazanır.
Tablo 22 incelendiğinde ise, öğrencilerin etkinlik formlarına yazdıkları bu kalıp
yargıların onların ikinci haftadaki oturumda yazdıkları kadına ve erkeğe ait özellikler ile
örtüştüğü görülmektedir. Best ve Williams’ın, 25 ülkede 5 ve 8 yaşındaki çocuklarla
yaptıkları çalışmada da çocukların erkeklere daha çok güçlü, saldırgan, kaba, macera
seven, bağımsız, baskın, kendine güvenen, mantıklı; kadınlar için de zayıf, yufka
yürekli, duygulu, kibar, heyecanlı, duygusal, bağımlı, konuşkan gibi özellikleri
yüklediklerini belirlemişlerdir (1993, aktaran, Yaşın Dökmen, 2010:108)
Araştırmacı 2. hafta yaptırdığı etkinlikte de olduğu gibi, buradaki bütün
kavramları öğrencilerin sorgulayacağı “Dünyanın her yerinde kadınlar duygusal
114
mıdır/fedakâr mıdır/zayıf mıdır/güçsüz müdür/ kırılgan mıdır/kolaylıklar ağlar mı/evde
oturur, bir işte çalışmaz mı/pembe renk kıyafet mi giyer? Örneğin, Duygusuz
olan/fedakâr olmayan/zayıf olmayan/güçsüz olmayan/kırılgan olmayan/kolaylıkla
ağlamayan kadın yok mudur? ya da “Dünyanın her yerinde erkekler güçlü
müdür/korkusuz mudur/dağınık mıdır/ağlamaz mı/cesur mudur/duygusuz mudur/sinirli
midir?, şeklinde düşündürücü sorular yöneltir. Araştırmacının kadına ve erkeğe
atfedilen bu kalıp yargıları öğrencilere ilettiği çeşitli sorularla çürütmesi üzerine,
öğrenciler,
bu kalıp yargılar gerçekte geçerli olabilir mi, diye düşünmeye
başlamışlardır. Öğrencilerin çevrelerindeki örneklerden de yola çıkarak, artık kadının
para kazanmamasının bir kalıp yargı olduğunu, oysa bir işte çalışıp, para kazanan evin
geçimini sağlayan, araba kullanan, kendi okullarında ki kız futbol takımından örnek
vererek futbol oynayan kadınların ve güzel yemek yapan, çok sakin olan, sinirli
olmayan, küfretmeyen, dağınık olmayan erkeklerin de olduğunu vurgulamışlardır.
Araştırmacının sorduğu bir diğer soru ise, “Toplumun ortaya koyduğu bu
kalıp yargılar nedeniyle kız ya da erkek olarak kendiniz kısıtlanmış/engellenmiş
hissediyor musunuz? Nasıl hissediyor sunuz? Açıklayınız” şeklindedir. Bu soruya
bazı öğrencilerin verdikleri cevaplara hiç değiştirilmeden aşağıda yer verilmiştir:
K2 “evet zaman zaman engellenmiş hissediyorum. Örneğin, yapmak istediğim
birçok şeyi sen kızsın yapamazsın diye büyüklerimiz engelliyor.”
E9 “Bazen kendimizi güçsüz hissettiğim anlar olsa da, erkekler her zaman
güçlüdür, dedikleri için hep güçlü olmamız gerekiyor.”
E3 “Oysa biz erkekler de canımız yandığında ya da üzüldüğümüzde
ağlayabiliriz. Ama küçüklüğümüzden beri bize erkekler ağlamaz, diyorlar.”
K3 “Ben de erkekler gibi futbol oynamayı seviyorum, ama köyde her zaman sen
erkek misin, top peşinde koşuyorsun, diyorlar.”
K9 “Kadınlar da erkekler fırsat verse çok güzel araba sürebilir.”
K4 “Kadınlar da bir işte çalışıp, para kazanabilir. Yalnızca evde oturup, ev işi
yapmaz. Mesela öğretmenim siz bir kadınsınız. (uygulama eğitmenini hitap ediyor.)”
E4 “Erkekler hiçbir şeyden korkmaz diyorlar. Ama ben de zaman zaman bazı
hayvanlardan, ya da karanlıktan, gürültüden korkabiliyorum.”
Öğrencilerin ifadeleri incelendiğinde hem kız öğrencilerin hem de erkek
öğrencilerin zaman zaman toplum tarafından benimsenen kalıp yargılar tarafından
kısıtlanmış ve engellenmiş hissettiğini görmekteyiz.
115
4. HAFTA-II. OTURUM
Bu oturumda araştırmacı kalıp yargıların farkına varılması için “Bil bakalım ben
kimim?” (Etkinlik 7) etkinliğini yaptırır. Araştırmacı bir önceki dersten hareketle
öğrencilere çeşitli rollerde bulunan ve bir takım cinsiyet kalıp yargılarını temsil eden
sıfatlara sahip yüzleri kapatılmış kadın ve erkek resimleri gösterir. Bu resimlerdeki
şahsiyetler bir önceki dersteki kalıp yargıları da düşünerek kadın ve erkeklerin
yapamayacakları ya da sahip olmadıkları yargıları içeren kadın ve erkek resimleridir.
Onlara bu resimlerdeki şahsiyetlerin kadın mı yoksa erkek mi olduğu sorulur. Bu
resimler sırasıyla mavi renk giyen kadın, güçlü kadın, araba süren kadın, kamyon şoförü
kadın, futbol oynayan kadın, pembe renk giyen erkek, yemek yapan erkek, ağlayan
erkek, kormuş erkek, temizlik yapan erkek, ütü yapan erkek şeklindedir. Sırasıyla bu
resimlerin kadın mı yoksa erkek mi olduğu öğrencilere sorulur. Öğrenciler özellikle
pembe renk giyen, ağlayan ve temizlik yapan erkek resimlerine, kadın, kamyon süren ve
futbol oynayan kadın resimlerine ise erkek demiştir. Onların verdikleri cevapların
ardından resimlerin suratları açılmış; bu şekilde onlara kalıp yargıların değişebileceği
gösterilmiştir.
Bu haftanın sonunda, araştırmacı cinsiyete özgü kalıp yargılardan ve bu kalıp
yargıların insanları kısıtlamasından ve onları zaman zaman huzursuz ve mutsuz
etmesinden bahsetmiştir. “Erkekler ağlamaz” yargısı geçerli olsa idi, erkek bebekler
hiçbir zaman ağlamazdı, ya da “kadınlar siyasetle uğraşmaz” yargısı geçerli olsa idi
mecliste şuan hiç kadın milletvekili olmazdı. Diğer taraftan “erkekler yemek yapamaz”
yargısı geçerli olsa idi, hiç erkek aşçı olmazdı, gibi her bir kalıp yargıyı içeren ifadeler
kullanarak, araştırmacı bu tarz kalıp yargıların aslında gerçek dışı ve hayali olduğundan
bahsetmiştir. Kalıp yargıların toplumdan topluma değişebileceğinden söz etmiş; mutlu
ve huzurlu daha adil bir yaşam için bu tarz kalıp yargılı düşüncelerden uzak durmak
gerektiğini vurgulamıştır.
5.HAFTA-I.OTURUM
Bu oturumun amacı öğrencilere eğitim alma hakkının en temel insan haklarından
biri olduğunu fark ettirip, özellikle kızların eğitilmesi gerekliliğini kavratmak, kızların
okula gitmesini engelleyen kalıp yargıların ve düşüncelerin farkına varılmasını
sağlamaktır.
116
Araştırmacı derse girişte öğrencilere öncelikle “Eğitim nedir, sizce insanların
eğitim alması, okula gitmesi önemli midir” sorularını yöneltmiş, böylece eğitim
konusuna dikkat çekmiştir. Öğrencilerin tamamı insanların eğitim almasının ve okula
gitmesinin önemli olduğunu vurgulamışlardır. Bu süreçte bu soruya tüm katılımcıların
verdikleri cevapların bir listesi çıkarılmış; öğrenciler, insanların eğitim almasının ve
okula gitmesinin gerekçesi olarak,
9 Yeni bilgiler öğrenmek için,
9 Kendimizi geliştirmek için,
9 Meslek sahibi olmak için,
9 Bilmediklerimizi öğrenmek için,
9 Davranışlarımızı olumlu yönde değiştirmek için,
gibi cevapları verdikleri gözlenmiştir.
Eğitim konusuna dikkat çektikten sonra araştırmacının öğrencilere sorduğu bir
diğer soru, “Sizce kızlar mı yoksa erkekler mi muhakkak okutulmalıdır, niçin?”
şeklindedir. Bazı öğrencilerin bu soruya ilişkin cevapları hiç değiştirilmeden aşağıda
verilmiştir:
E3 “Bence erkekler daha çok okutulmalıdır. Çünkü kızlar büyüdüklerinde
evlenir. Onların okumasına gerek yoktur. Nasıl olsa kocaları onlara bakar. Ama
erkekler öyle değil. Onlar çalışıp, eşlerine ve çocuklarına bakacaklar.”
E5 “Bence evin geçimini erkek sağladığı için erkek okutulmalıdır.”
E1 “Erkeğin bir mesleğinin olabilmesi için okuması daha önemlidir.”
E7 “Bence de erkek daha çok okumalıdır. Kızlar okumasa da olur. Örneğin
benim annem de okumamış, ama babam ona bakıyor. ”
K1 “Bence her ikisi de okutulmalıdır. Çünkü her ikisinin de yeni şeyler
öğrenmeye ihtiyacı vardır.”
K12 “Her ikisi de kendilerini geliştirmek ve meslek sahibi olmak için muhakkak
okutulmalıdır.”
K2 “Bence ikisi de okutulmalıdır. Ama en çok da kızların okuması gerekir.
Yoksa bazı aileler kızları erken yaşta evlendiriyor.”
Öğrencilerin yorumları incelendiğinde, bazı öğrencilerin kız ve erkeğin eşit
derecede okutulması gerekliliğini savunduğu görülürken; bazı öğrencilerin ise erkek
lehine cevaplar verdiği görülmüştür. Özellikle erkek öğrenciler, erkeklerin muhakkak
okutulması gerekliliğini savunmuşlardır. Bu savunmada şüphesiz yine toplumsal
cinsiyetin ayrımcı izlerini görmek mümkündür. Çünkü bu tarz düşüncede olan
117
öğrenciler, neden olarak evin geçimini sağlayanın erkek olduğunu düşünmektedir. Bu
tarz öğrenciler, okula gidip, eğitim almayı sadece meslek sahibi olmak olarak
görmektedir.
Tartışmanın ardından uygulama eğitmeni öğrencilere slâyt eşliğinde kısaca
eğitim, siyaset, çalışma yaşamı gibi alanlarda kadın ve erkeğe ait çeşitli istatistikî
bilgiler sunmuştur. Bunun amacı bir önceki haftadan da hareketle öncelikle bu
alanlardaki cinsiyet eşitsizliğine bir kez daha dikkat çekmektir. Araştırmacı özellikle
kadın ve erkek okullaşma oranlarının eşitsizliğine vurgu yapar.
Araştırmacı, kız ve erkek okullaşma oranlarının orantısızlığından yola çıkarak
kızların eğitilmesi gerekliliğini kavratmak, kızların okula gitmesini engelleyen kalıp
yargıların farkına varılmasını sağlamak ve eğitim almada cinsiyet eşitliğine vurgu
yapmak amacıyla kısaca öğrencilere yer alan “Kızlar ve Okul” (Etkinlik 8) etkinliğini
yaptırır. Kızlar ve okul etkinliği, okula gitmek istediği halde gidemeyen Sevcan’ın,
kendi haklı gerekçeleriyle okula gönderilmesini istemeyen Sevcan’ın annesinin ve
Sevcan’ın okula gitmesini, eğitim almasını önemseyen öğretmeninin görüşlerini anlatan
bir etkinliktir.
Araştırmacı gönüllü olan bir kız öğrenciye yazılı metni vererek Sevcan’ı
canlandırmasını ister. Sevcan’ın ağzından öyküsü şu şeklidedir:
“Ben Sevcan. Bence kızların okuması önemlidir. Ben okumak istiyorum. Okul
benim için önemli. Çünkü okulda aldığım eğitim geleceğimi oluşturacak. Geçen gün
öğretmenim Türkiye’nin birçok yerinde kızların okumasına önem veriliyor, erkek ve kız
çocuk ayrımı yapılmıyormuş, dedi. Burada Doğu Anadolu’da biz kızlar bir eşya gibi
görülüyoruz. Annem de belki kendine göre haklı bütün evin işlerine yetişemiyor,
akrabaların ve çevrenin dedikodu yapmasından korkuyor. Ama ben hem okula gidip
hem de evin işlerini yapabilirim. Çevremdeki insanların konuşmasına fırsat vermemek
için çok dikkatli davranırım. Yeter ki okula gideyim. Okuyup öğretmen olabileyim.”
Araştırmacı öncelikle öğrencilere “Sizce Sevcan haklı mıdır? Neden?”
sorusunu yöneltmiştir. Bazı öğrencilerin bu soruya verdikleri yanıtlar şu şekildedir:
K9 “Sevcan okumak istemekle çok haklı bence. Çünkü okuyup, bir meslek sahibi
olabilir, bu sayede kendi hayatını kurtarabilir.”
K7 “Bence Sevcan haklı. Çünkü okula giderse Sevcan yeni bilgiler öğrenip
kendini geliştirebilir.”
E6 “Sevcan haklı okula gitmelidir. Böylece cahil kalmaktan da kurtulur. Belki
de öğretmen olup, kendi köyündeki çocuklarında cahil kalmasını önleyebilir.”
118
E8 “Sevcan haklı, okula gitmeli, fakat köyündeki insanların dedikodu
yapmasından ötürü annesi rahatsız olabilir.”
K2 “Sevcan haklı, hem okula gidip hem de annesine ev işlerinde yardımcı
olabilir.”
K8 “Sevcan okula gitmek istemekte haklı, fakat akrabalarının dedi doku yapması
çok saçma bence. İsteyen herkes okula gitmeli, eğitim almalı. ”
Yorumlarda da görüldüğü gibi, öğrenciler Sevcan’ın okula gidip, eğitim almayı
istemesini doğal bir hak olarak görmektedir. Onlara göre Sevcan okula giderse eğer,
yeni bilgiler öğrenip, cahil kalmayacak, belki de bir meslek sahibi olacaktır.
Araştırmacı daha sonra Sevcan’ın annesini canlandırmak üzere sınıftan gönüllü
bir öğrenci belirleyip, yazılı metni ona verir. Sevcan’ın annesinin ağzından kızını okula
göndermeme gerekçeleri şu şeklidedir:
“Ben Sevcan’ın Annesiyim. Sevcan okuyunca ne olacak. Yarın bir gün
evlenecek. Şimdiden çeyizini yapmaya başlasın, ev nasıl idare edilir, ev işi nasıl yapılır
onu öğrensin. Ben okumadım. O okuyunca ne olacak. Bizim buralarda kızlar okula
gönderilmez. Gitse bile okuma yazma öğrenince okuldan alınır. Kızlarını okula
göndermeyen ailelerin tamamının, yoksulluk, aile bakış açısı- toplumun bakış açısı,
geleneklerimiz, okula ulaşım, ailenin eğitimsizliği gibi çeşitli nedenleri vardır. Hiçbir
aile bunların dışına çıkmıyor. Ben niye farklı davranayım. Ben ailemden nasıl
gördüysem çocuklarımda öyle yetişecek.”
Araştırmacı ardından öğrencilere “Sizce Sevcan’ın annesi haklı mıdır?
Neden?” sorusunu yöneltmiştir. Bazı öğrencilerin bu soruya verdikleri yanıtlar şu
şekildedir:
E7 “Annesi haklı değil bence, bir kız hem okuyup, meslek sahibi olup hem de ev
işlerini nasıl yapacağını öğrenebilir.”
E5 “Annesi haklı değil, annesi okumamış olabilir. Fakat Sevcan okuyunca bir
meslek sahibi olabilir.”
K3 “Annesi haklı değil bence, kendisini ailesi okula göndermemiş olabilir, ama
artık herkes kız erkek fark etmeksizin çocuğunu okula gönderiyor.”
K4 “Bence de Sevcan’ın annesi haklı değil. Bazı köylerde kız çocuklarını okula
göndermeyip, erkek yaşta evlendiriyorlar. Kızlar sonra çok mutsuz oluyor, cahil
kalıyorlar.”
E4 “Sevcan’ın annesi bence haklı değil, Sevcan okula gitmeli. Fakat kızları
okula göndermeyen bazı ailelerinde haklı gerekçeleri olabilir. Örneğin annemlerin
119
köyünde de okul yokmuş, şehirdeki okula da kız çocuğu başına bir şey gelir diye dedem
annemi göndermemiş.”
Yorumlardan da anlaşılacağı üzere, öğrencilere göre Sevcan’ın annesi haksızdır.
Fakat öğrenciler, bazı ailelerin özellikle kız çocuklarının okula göndermeme
nedenlerinin de farkındadır. Erken yaşta evlilik, köyde okulun olmayışı, ev işlerine
yardım… gibi.
Son olarak araştırmacı Sevcan’ın öğretmenini canlandırmak üzere sınıftan
gönüllü bir erkek öğrenci seçip, yazılı metni ona verir. Sevcan’ın okula gitmesini,
eğitim almasını önemseyen öğretmeninin görüşleri şu şekildedir:
“Ben
Sevcan’ın
Öğretmeniyim.
Bence
kızlar
okumalı.
Kızlar
okula
gönderilmelidir sözüne karşı çıkabilir miyiz? sanmıyorum. Türkiye'de kız çocukları eğer
imkân verilse zaman zaman erkeklerden çok daha başarılı olabiliyor. Bazı illerde
kızların daha başarılı olduğu da araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu durum
aslında dünyadaki tüm ülkelerde rastlanılan bir durum değildir. Kendi alanında bir ilk
olan, başarılı olmuş çok fazla kadın var. İlk kadın muhtar, Gül ESİN, ilk kadın
milletvekillerinden Esma NAYMAN, ilk kadın belediye başkanı Müfide İLHAN, ilk kadın
bakan Türkan AKYOL, ilk kadın vali Lale AYTAMAN, ilk kadın başbakan Tansu
ÇİLLER, ilk kadın kaymakamlardan Elif ASLAN bunlar kendi alanlarında bir ilk
oldular. Neden kadınlar bu ilklerin devamını getirmesinler? Bunun tek çaresi okuyan
kızların yanında, bekli de başka alanlarda bir ilk olabilecek, okula gönderilmeyen
kızları da okula gönderilmesini sağlamaktır. Kim bilir belki onların içinde de
Türkiye’nin bir ilki vardır. Üstelik eğitim almak kız ya da erkek olmak fark etmeksizin
herkes için en temel insan haklarından biridir. Kızlar ve erkekler eğitim almada eşit
haklara sahiptir. Kız çocuklarının, ‘Evlenecek kocası bakar nasıl olsa’, ‘Paramız yok
ancak oğlanı okutabiliyoruz’ gibi nedenlerle okula gönderilmemesinin arkasında uygun
olmayan, eşitsizliğe yönelik düşünce kalıpları yatmaktadır. Bu uygun olmayan düşünce
kalıplarını ve eski anlayışları yok etmek gerekmektedir. Bu da cinsiyet konusunda her
bir bireyin farkındalığının değişmesiyle ve eşitlik ilkesinin benimsenmesiyle başlar.
Eşitlik ilkesi, okuldaki tüm öğrencilerin cinsiyet, dil, din, ırk, sosyo-ekonomik düzey,
konularında hiç bir ayırım gözetilmeksizin aynı eğitim olanaklarından faydalanabilmesi
ve onlara eşit şekilde davranılması demektir. Bu nedenle kızların eğitilmesinin önündeki
engeller kaldırılmalıdır.”
Araştırmacı öğrencilere “Sizce Sevcan’ın öğretmeni haklı mıdır? Neden?”
sorusunu yöneltmiştir. Bazı öğrencilerin bu soruya verdikleri yanıtlar şu şekildedir:
120
E6 “Sevcan’ın öğretmeni kesinlikle haklı, gelişmiş bir ülke olabilmemiz için kız
erkek fark etmeksizin herkes eğitim almalıdır.”
K2 “Sevcan’ın öğretmeni bence de haklıdır. Okumuş, iyi bir eğitim almış,
meslek sahibi olmuş çok fazla kadın vardır.”
K12 “Sevcan’ın öğretmeni haklı bence. Seviye belirleme sınavlarında çok iyi
derece yapmış kızlar var.”
E1 “Sevcan’ın öğretmeni haklı bence de. Kız erkek fark etmeksizin herkes eğitim
almalıdır.”
E9 “Sevcan’ın öğretmeni haklı bence. Kız erkek ayrımı yapmamak gereklidir.
Okula göndermemek için de bahaneler üretilmemelidir.
Yorumlarda da görüldüğü gibi, öğrencilere göre Sevcan’ın öğretmeni kızların
eğitim almasını istemekle çok haklıdır. Öğrencilere göre kız erkek ayrımı yapmaksızın
herkes eğitim almalıdır.
5.HAFTA-II. OTURUM
Etkinlik yapıldıktan sonra araştırmacı öğrencilere “Bazı ailelerin kız
çocuklarını okula göndermeme nedenleri sizce neler olabilir?” sorusunu yöneltmiş,
yapılan “okul ve kızlar” etkinliği doğrultusunda da öğrenciler şu cevapları
vermişlerdir:
9 Ekonomik Nedenler,
9 Gelenek ve görenekler,
9 Cahillik,
9 Adetler,
9 Nasıl olsa evlenince kocası bakar, okula gitmese de olur, düşüncesi,
9 Küçük yaşta kızları evlendirdikleri için,
9 Kızların çeyizlerini hazırlaması gerekliliği,
9 Ev işlerini öğrenmeleri için,
9 Ev işlerinde annelerine yardım etmeleri için,
9 Kızları daha az önemsedikleri için,
9 Kızlar okula giderse kötü yola düşer endişesi.
9 Kızlar okutulursa hem anne babasına hem de kocasına karşı asi olur
düşüncesi.
121
Araştırmacı tarafından “Kız ya da erkek fark etmeksizin bütün çocuklar
eğitim almalı mıdır? Nedenlerini açıklayınız”, sorusu öğrencilere yöneltilmiş, verilen
cevaplar incelendiğinde bir erkeğin okutulması kızlara göre daha önemlidir, yargısında
olan öğrencilerin de diğer öğrenciler gibi bu soruya kız ve erkek fark etmeksizin bütün
çocuklar eşit derecede eğitim almalıdır, şeklinde cevap verdikleri gözlenmiştir.
Öğrencilerin bu soruya ilişkin cevapları hiç değiştirilmeden aşağıda verilmiştir:
E5 “Bence her ikisi de okutulmalıdır. Ama en çok kızlar okutulmalıdır. Çünkü
erkekler, ne iş olsa yapar. Ama kızlar yapamaz.”
E1 “Her ikisi de okutulmalıdır. Kızlar da erkekler de aynıdır.”
E5 “Kız ve erkek her ikisi de okuyup, kendini kurtarması gerekiyor.”
K7 “Her ikisi de okutulmalıdır. Çünkü her çocuğun okuma hakkı vardır ve bu
kısıtlanamaz.”
E11 “Kız ya da erkek ayrımı yapmadan her ikisi de okutulmalıdır. Çünkü
erkeğin yapabileceği iş olanakları fazladır. İstediği zaman iş bulabilir. Ama kızın
yapabileceği işler sınırlıdır. Bu nedenle kızlar okutulmalıdır. Kızların da hayali
olabilir.”
K10 “Bütün çocuklar eğitim almalıdır. Bir erkek evini geçindirmesi için, bir
kızın kendi ayakları üzerinde durması için, ülkenin kalkınması için, kızların başkaları
karşısında ezilmemesi için.”
E3 “Bütün çocuklar okutulmalıdır. Çünkü kız çocuğunun da erkek çocuğu gibi
okuma hakkı vardır. Mesela, kız çocukları köylerde yaşı gelmeden evlendiriliyor. Bu
çok yanlıştır. Kız çocuklarının da okula gitmeye hakkı vardır.”
E7 “Evet bence de sadece meslek sahibi olmak için okula gidilmiyor, yeni
bilgiler öğrenip, kendimizi geliştirmek için de okula gidiyoruz. O halde kız erkek ayrımı
yapmadan bütün çocuklar eğitim almalıdır.”
K5 “Kız ya da erkek fark etmeksizin bütün çocuklar eğitim almalıdır. Çünkü
kadın ve erkek eşittir. Hem erkeğin hem de kadının okumaya hakkı vardır ve her çocuk
eşittir.”
K4 “Eğitim herkesin hakkıdır. Kız erkek fark etmeksizin okutulmalı ve
okumalıdır.”
E9 “Kız erkek fark etmeksizin bütün çocuklar okula gitmelidir. Çünkü erkek ve
kızların okuma hakkı vardır, onları okumaktan mahrum bırakmamalıyız. Onların iyi bir
meslek sahibi edinmesi ve devletimize iyi hizmet etmeleri için çocukları okutmalıyız.”
122
Araştırmacı, öğrencilerin öncelikle anne ve babalarını dikkate alarak, akrabalar
içerisinde okula gönderilmeyen ya da sadece ilkokula gönderilen veya eğitimini yarıda
bırakmış aile üyelerinden biri ile Etkinlik 9 formunda yer alan ifadeler çerçevesinde
röportaj yapmasını istemiştir. Araştırmacı, öğrencilerin bu çalışmayı ödev olarak bir
sonraki hafta getirmeleri için vermiştir. Bu sayede öğrencilerin, okula gönderilmemiş
veya eğitimini yarıda bırakmış kimselerle empati kurmaları sağlanarak, onların
pişmanlıkları doğrultusunda okula gitmenin ve eğitim almanın önemine ilişkin
farkındalık kazandırılmaya çalışılmıştır. Özellikle öğrencilerin kız çocuklarının okula
gönderilmeme nedenlerini yakından görmelerinin sağlanılması da bir diğer amaçtır.
Röportajlara ilişkin değerlendirmeler 6. hafta yapılmıştır.
6. HAFTA
Araştırmacı bu hafta bir önceki hafta verilen ödevlerin, sorulan her bir soru için
ayrı birer değerlendirmesini yapmış; bu verileri öğrencilere slâyt eşliğinde sunmuştur.
Her bir değerlendirme esnasında öğrencilerin örnek tartışma soruları çerçevesinde
fikirleri alınmış; böylece bu kişilerle empati kurmaları sağlanmıştır.
Öğrenciler 26 kadın ve 26 erkek ile röportaj yapmıştır. Röportaj yapılan
kadınların yakınlık dereceleri incelendiğinde 21’i anne, 5’i hala/teyze, 1’i de abladır.
Röportaj yapılan erkeklerin yakınlık dereceleri incelendiğinde ise 20’si baba, 5’i
amca/dayı ve 1’ i ise ağabeydir.
Röportaj yapılan kişilere ait veriler Tablo 23’de görülmektedir.
Tablo 23
Öğrencilerin Röportaj Yaptıkları Kişilere Ait Bilgiler
KADIN
Anne
Hala/Teyze/Babaanne/Yenge
Abla
Toplam
EĞİTİM DÜZEYİ
İlkokul
Ortaokul
Lise
Toplam
f
21
5
1
26
f
22
3
1
26
ERKEK
Baba
Amca/Dayı
Ağabey
Toplam
EĞİTİM DÜZEYİ
İlkokul
Ortaokul
Lise
Toplam
f
20
5
1
26
f
8
7
11
26
123
Tablo 23’de öğrencilerin röportaj yaptıkları kişilere ait bilgiler yer almaktadır.
Öğrenciler ilk olarak röportaj yaptıkları kişilere eğitim düzeylerini sormuştur.
Öğrencilerin röportaj yaptıkları katılımcıların eğitim düzeyleri incelendiğinde kadın
katılımcıların 22’si ilkokul, 3’ü ortaokul, 1’i ise lise mezunudur. Erkek katılımcıların ise
8’i ilkokul, 7’si ortaokul, 11’i ise lise mezunudur. Röportaj yapılan kişilerin eğitim
düzeyleri karşılaştırıldığında röportaj yapılan kadınların çoğunluğunun eğitim
seviyelerinin röportaj yapılan erkeklere göre daha düşük olduğu görülmektedir.
Öğrenciler röportaj yaptıkları kişilere eğitim düzeylerini sorduktan sonra onlara
ikinci olarak, “Daha fazla okumak ister miydiniz?” sorusunu yöneltmiş, hem kadın
hem de erkek katılımcıların tamamı (n:52) bu soruya “evet” yanıtını vermiştir.
Bazı kadın ve erkek katılımcıların bu soruya ilişkin cevapları hiç değiştirilmeden
aşağıda verilmiştir:
Kadın1: “Evet tabiî ki daha fazla okumak isterdim.”
Kadın2. “ Çok isterdim, okuyamadığım için üzülüyorum.”
Kadın3: “Daha fazla okumak isterdim. Çünkü hayatın bu kadar zor olduğunu
bilmiyordum.”
Kadın4: “Evet isterdim. Eğer okusaydım, şu an daha iyi bir iş yerinde
çalışabilirdim.”
Kadın5: “Çok isterdim. Hem iyi bir mesleğim olurdu, hem de bu sayede erkek
emrinden çıkabilirdim.”
Kadın6: “Evet isterdim. Okumadığım için çok mu çok pişmanım.”
Kadın7: “Şimdiki aklım olsaydı kesinlikle okumak isterdim.”
Kadın8: “Daha çok bilgili, kültürlü ve iyi bir meslek sahibi olmak için okumak
isterdim.”
Kadın9: “Evet çok isterdim. Bu nedenle ben çocuklarımın okumayıp da cahil
kalmasına izin vermeyeceğim.”
Kadın10: “İsterdim, ama eskiden okul yoktu.”
Erkek1: “Evet daha fazla okumak isterdim.”
Erkek2: “Çok isterdim. Okuyamadığım için pişmanım.”
Erkek3: “Evet. En azından bir memur olmak isterdim.”
Erkek4: “Evet. Evlatlarıma daha iyi bir gelecek sağlamak, bilinçli ve kültürlü
bir baba olmak için daha fazla okumak isterdim.”
Erkek5: “Evet. En az lise mezunu olmayı çok isterdim.”
Erkek6: “Evet okuyup da bir makam sahibi olmayı çok isterdim.”
124
Erkek7:“Çok isterdim. Bu nedenle de çocuklarımı sonuna kadar okutacağım.”
Öğrencilerin röportaj yaptıkları kişilere yönelttikleri üçüncü soru ise
“Eğitiminize neden ara verdiniz? Hangi nedenler sizi eğitiminizden alıkoydu?”
şeklindedir. Bu soruya verilen cevaplar ele alındığında kadın ve erkekler arasında
eğitime ara verme konusunda katılımcıların ailelerinden ve çevrelerinden kaynaklı
eğitime yönelik çeşitli toplumsal cinsiyet farklılıkları gözlenmiştir. Kadınların daha
fazla okumama ya da okutulmama nedenleri genellikle erken yaşta evlenmeleri, ev
işlerinde anneye yardım etme gereği, kardeşlere bakma sorumluluğu, ataerkil aile
yapısı, babanın ya da ailedeki dede, amca gibi bir erkek aile büyüğünün izin vermemesi
şeklinde iken; erkeklerin okumama ya da okutulmama nedenleri maddi imkânsızlık, ya
da daha çok aileleri istediği halde kendilerinin istememesi şeklinde görülmüştür.
Bazı kadın ve erkek katılımcıların bu soruya ilişkin cevapları hiç değiştirilmeden
aşağıda verilmiştir:
Kadın1: “Liseden sonra üniversite okumak isterdim. Fakat evlendiğim için
okuyamadım.”
Kadın2: “Babamın izin vermemesi nedeniyle eğitimimi bitirmek zorunda
kaldım.”
Kadın3: “Ailemin maddi sıkıntısından dolayı eğitimime ara vermek zorunda
kaldım. Bir de üzerimde kardeşlerime bakma sorumluluğu vardı”
Kadın4: “Annemin vefat etmesiyle kardeşime bakmak için okulu bıraktım”
Kadın5: “Babam daha fazla okumama izin vermedi, okuyup da ne olacaksın
sanki derdi.”
Kadın6: “Babam beni okutmayıp erken yaşta evlendirdi. Daha sonra da eşim
okumama izin vermedi.”
Kadın7: “Benim yetiştiğim yer köy olduğu için, orada ki kızlar okula çok fazla
gönderilmezdi. Biz 5 kardeşiz. Babam 3 kızını okula göndermedi. Sadece 2 erkek
kardeşimi okula gönderdi. Onların şimdi biri öğretmen bir diğeri ise sağlık memuru.
Ben de onlar gibi okumayı çok isterdim.”
Kadın8: “Annem ve babam yaşlı idi. Onlara bakma gerekçesi ile beni okula
göndermediler.”
Kadın9: “Köyde ortaokul ve lise yoktu. İlçeye gitmek için de ulaşım beni
zorluyordu.”
Kadın10: “Aile baskısından dolayı okuyamadım. Ama kocam bana ortaokulu
bitirtti. Liseyi de okumayı düşünüyorum.”
125
Erkek1: “Futbola çok düşkündüm. O nedenle derslerime özen göstermedim.
Okuyamadım.”
Erkek2: “Sınavlarda sürekli başarısız olunca okula devam etmedim.”
Erkek3: “Maddi yetersizlikten dolayı eğitimimi tamamlayamadım.”
Erkek4: “Okulu kendi isteğimle bıraktım. Ama şimdi çok pişmanım.”
Erkek5: “Ben okumak istemedim.”
Erkek6: “Kendim okumak istemedim. Köyde yaşadığımızdan dolayı, okula
gitmek yerine hayvanlarımızı otlatmak daha çok hoşuma gidiyordu.”
Erkek7: “Maddi durumumuz iyi olmadığından dolayı işe girip, çalışmak
zorundaydım”
Erkek8: “Ailemde okumuş bir insan olmadığından dolayı, benimde okumaya
yönelik bir hevesim olmamıştır.”
Öğrencilerin
katılımcılara
yönelttiği
dördüncü
soru
ise
“Daha
fazla
okumadığınızdan dolayı pişman mısınız?” şeklindedir. Hem kadın hem de erkek
katılımcıların tamamı (n:52) bu soruya “evet pişmanım” yanıtını vermiştir.
Araştırmacı öğrencilere “Sizce katılımcılar daha fazla okumadıkları için
niçin pişman olmuşlardır?” diye sormuş, öğrenciler ise özetle okuyabilselerdi
özellikle kadınlar iyi bir meslek sahibi olabilirdi, kendi paralarını kazanabilirlerdi,
toplumda daha saygın yerlerde olabilirlerdi, gibi yanıtlar vermişlerdir.
Bu etkinlik sayesinde öğrenciler okula gönderilmemiş veya eğitimini yarıda
bırakmış kimselerle yaptıkları röportaj sayesinde, bu kişilerle empati kurmuş; onların
pişmanlıkları doğrultusunda okula gitmenin ve eğitim almanın önemine ilişkin
farkındalık kazanmışlardır. Özellikle öğrenciler, kız çocuklarının aileleri tarafından
okula gönderilmeme nedenlerini bizzat bu kişilerin ağzından duyma fırsatı
bulmuşlardır.
7. HAFTA-I.OTURUM
Bu oturumun amacı öğrencilerin zihninde oluşan “yalnızca kadınlara özgü
meslekler” ya da “yalnızca erkeklere özgü meslekler” ifadelerini sorgulayarak;
mesleklere özgü cinsiyet kalıp yargılarını ortadan kaldırmaktır.
Araştırmacı bu oturumdaki etkinliklere başlamadan önce, öğrencilere ileride
seçmeyi düşündükleri mesleği bir kâğıda yazmalarını istemiş; daha sonra bu kâğıtları
değerlendirme için toplamıştır.
126
Kız ve erkek öğrencilerin ileride seçmeyi düşündükleri mesleklerin listesi Tablo
24’te yer almaktadır.
Tablo 24
Kız ve Erkek Öğrencilerin İleride Seçmeyi Düşündükleri Meslekler (n:26)
Kız Öğrencilerin Seçmeyi Düşündükleri Meslekler
Öğretmenlik (Anaokulu 5; Müzik 3)
Doktorluk
Hemşirelik
Avukatlık
Erkek Öğrencilerin Seçmeyi Düşündükleri Meslekler
Polislik
Doktorluk
Bilgisayar Mühendisliği
Askerlik
Öğretmenlik (Beden Eğitimi)
Veteriner Hekim
f
8
3
2
1
f
5
2
2
1
1
1
Tablo 24 incelendiğinde kız öğrencilerin çoğunluğunun (f:8) öğretmen olmayı
istediği görülmektedir. Öğretmen olmayı isteyen kız öğrencilerin 5’i anaokulu, 3’ü ise
müzik öğretmeni olmayı istemektedir. Diğer kız öğrencilerin ise ileride seçmeyi
düşündükleri meslekler arasında doktor (f:3), hemşire (f:2) ve avukat (f:1) olmak yer
almaktadır.
Erkek öğrencilerin seçmeyi düşündükleri meslekler arasında ise ilk sırada polis
olmak (f:5) yer almaktadır. Erkek öğrencilerin meslekler kategorisinin kız öğrencilere
göre daha çeşitli olduğu görülmektedir. Erkek öğrenciler sırasıyla doktor (f:2),
bilgisayar mühendisi (f:2), asker (f:1), öğretmen (f:1) ve veteriner hekim (f:1) olmayı
istemektedir.
Genel olarak öğrenciler tarafından ileride seçilmek istenilen meslekleri
incelediğimizde öğretmenlik, polislik, doktorluk, hemşirelik, avukatlık gibi mesleklerin
öğrencilerin günlük hayatında en çok duyduğu ve karşılaştığı meslekler olduğu
görülmektedir. Yapılan araştırmalarda özellikle çocukların en çok öğretmen olmayı
istedikleri gözlenmiştir. Gümüşoğlu’nun (2004) ilköğretim öğrencilerinin toplumsal
cinsiyet algıları adlı çalışmasında da öğrenciler, “kızlar narin ve bilgili oldukları için”
kızlara öğretmenliği, erkeklere güçlü oldukları için polis olmayı yakıştırmışlardır.
127
Infakto Research Workshop’un Ankara, İzmir, İstanbul, Denizli, Bursa, Gaziantep,
Erzurum, Konya, Kayseri, Antalya, Adana, Samsun, Trabzon, Malatya, Diyarbakır gibi
Türkiye kentsel nüfusunu temsil eden örneklemle 11-17 yaşları arasında 407 çocuk ve
407 ebeveyn ile gerçekleştirilen Infakto Meslekler Araştırması da öğrencilerin meslek
seçimleriyle ilgili bilgiler verilmektedir. Araştırmanın sonuçlarına göre çocuklar ve
ebeveynler tarafından en çok tercih edilen meslekler öğretmenlik, doktorluk, polislik ve
avukatlıktır. Meslekler Araştırması’na göre Türkiye genelinde çocuklar ve ebeveynler
tarafından en çok tercih edilen meslek öğretmenliktir. Çocukların yüzde 25′i öğretmen
olmak
isterken,
ebeveynlerin
yüzde
30′u
çocuklarının
öğretmen
olmasını
hedeflemektedir. Yine sonuçlara göre çocukların yüzde 17′si doktor, yüzde 13′ü polis,
yüzde 5′i ise avukat olmak istemektedir (Visa Europe, 2011).
Araştırmacı öncelikle öğrencilere Etkinlik 10’un yer aldığı formları öğrencilere
dağıtmış; bu formda yer alan soruları öğrencilerin cevaplamalarını istemiştir. Bu sayede
araştırmacı, öğrencilerin zihinlerindeki mesleklere özgü kalıp yargılarını ortaya
koymaya çalışmıştır.
Araştırmacının öğrencilere yönelttiği ilk soru, “Bir kadın hangi meslekleri
yapmalı ve hangi meslekleri yapmamalıdır”, şeklindedir.
Öğrencilerin bu soruya verdikleri cevapların frekans listesi Tablo 25’de yer
almaktadır.
Tablo 25
Öğrencilere göre Bir Kadının Yapması ve Yapmaması Gereken Meslekler (n:26)
Bir Kadının Yapması
Gereken Meslekler
Öğretmenlik
Hemşirelik
Eczacılık
Kuaförlük
Doktorluk
Avukatlık
Polislik
Her Türlü Mesleği Yapmalı
f
21
17
16
15
14
13
7
5
Bir Kadının Yapmaması Gereken
Meslekler
İnşaat İşçiliği
Mühendislik
Taksi Şoförlüğü
İmamlık
Polislik
Doktorluk
Futbolcu
Kendisini ve Ailesini Zor Durumda
Bırakacak Mesleği yapmama
Not: Öğrenciler birden çok meslek yazabilmişlerdir.
f
18
17
16
14
10
9
5
3
128
Tablo 23 incelendiğinde, öğrencilere göre bir kadının yapması gereken
meslekler arasında öğretmenlik (f:21) ilk sırada yer almaktadır. Onu sırasıyla hemşirelik
(f:17), eczacılık (f:16), kuaförlük (f:15), doktorluk (f:14), avukatlık (f:13) ve polislik
(f:7) meslekleri takip etmektedir. 5 öğrenci ise kadınların her türlü mesleği
yapabileceğini vurgulamıştır. Öğrencilere göre bir kadının yapmaması gereken
meslekler arasında ise inşaat işçiliği (f:18) ilk sırada yer almaktadır. Öğrenciler bu
mesleği
söylemelerinde
ki
gerekçe
olarak
kadınların
fiziksel
güçsüzlüğünü
göstermektedir. Onu ise hemen teknik beceri gerektiren mühendislik (f:17)
takip
etmektedir. Ardından sırasıyla taksi şoförlüğü (f:16), imamlık (f:14), polislik (f:10),
doktorluk (f:9), futbolcu (f:f:5) yer almaktadır. 3 öğrenci ise bir kadının kendisini ve
ailesini zor durumda bırakacak mesleği yapmaması gerektiğini vurgulamıştır.
Araştırmacının öğrencilere yönelttiği bir diğer soru, “Bir erkek hangi
meslekleri yapmalı ve hangi meslekleri yapmamalıdır?” şeklindedir.
Öğrencilerin bu soruya verdikleri cevapların frekans listesi Tablo 26’da
görülmektedir.
Tablo 26
Öğrencilere Göre Bir Erkeğin Yapması ve Yapmaması Gereken Meslekler (n:26)
Bir Erkeğin Yapması Gereken
Meslekler
Polislik
Doktorluk
Mühendislik
Askerlik
Pilotluk
Öğretmenlik
İmamlık
Taksi Şoförlüğü
İnşaat işçiliği
Savcılık
Her Türlü Mesleği Yapmalı
f
21
20
20
19
17
16
14
13
11
9
5
Bir Erkeğin Yapmaması Gereken
Meslekler
Hemşirelik
Aşçılık
Kuaförlük
Ebelik
Terzilik
Anaokulu Öğretmenliği
Temizlikçilik
Çocuk Bakıcılığı
Dansözlük
Yok
f
20
17
15
14
12
10
9
9
7
5
Not: Öğrenciler birden çok meslek yazabilmişlerdir.
Tablo 26 incelendiğinde ise bir erkeğin yapması gereken meslekler arasında
polislik (f:21) ilk sırada yer almaktadır. Ardından doktorluk (f:20), mühendislik (f:20),
askerlik (f:19), pilotluk (f:17), öğretmenlik (f:16), imamlık (f:14), taksi şoförlüğü (f:13),
129
inşaat işçiliği (f:11), savcılık (f:) gibi meslekler gelmektedir. 5 öğrenciye göre ise
erkekler her türlü mesleği yapmalıdır. Öğretmenlik mesleği kızların yapması gereken
meslekler arasında ilk sırada yer alırken, erkeklerin yapması gereken meslekler arasında
altıncı sırada yer almıştır. Diğer taraftan kadınların yapmaması gereken meslekler
arasında yer alan inşaat işçiliği, mühendislik, taksi şoförlüğü, polislik, imamlık gibi
meslekler erkeklerin yapabileceği meslekler arasında gösterilmektedir. Öğrencilere göre
bir erkeğin yapmaması gereken meslek sıralamasında ilk sırayı hemşirelik (f:20)
almaktadır. Onu sırasıyla, aşçılık (f:17), kuaförlük (f:15), ebelik (f:14), terzilik (f:12),
anaokulu öğretmenliği (f:10), temizlikçilik (f:9), çocuk bakıcılığı (f:9), dansözlük (f:7)
gibi meslekler izlemektedir. 5 öğrenciye göre ise bir erkeğin yapmaması gereken hiçbir
meslek yoktur. Hemşirelik erkeklerin yapmaması gereken meslekler arasında ilk sırada
yer alırken, kızların yapması gereken meslekler arasında ikinci sırada yer almıştır. Diğer
taraftan yine ev içi roller barındıran aşçılık, temizlikçilik, çocuk bakıcılığı gibi
meslekler öğrenciler tarafından erkeklerin yapmaması gereken meslekler olarak
görülmüştür.
Araştırmacının öğrencilere yönelttiği diğer bir soru, “Bir kadın ve bir erkek
hangi meslekleri hiçbir zaman yapamaz?”, şeklindedir. Öğrencilerin bu soruya
verdikleri cevapların frekans listesi Tablo 27’de yer almaktadır.
Tablo 27
Öğrencilere Göre Bir Kadının ve Bir Erkeğin Hiçbir Zaman Yapamayacağı Meslekler
(n:26)
Bir Kadının Hiçbir Zaman
Yapamayacağı Meslekler
İnşaat İşçiliği
Askerlik
Tamircilik
Polislik
Kahvehane İşletmeciliği
İmamlık
Avukatlık
Yapamayacağı Meslek Yoktur
f
21
19
18
15
10
8
4
4
Bir Erkeğin Hiçbir Zaman
Yapamayacağı Meslekler
Ev Hanımlığı
Çocuk Bakıcılığı
Temizlikçilik
Kuaförlük
Yapamayacağı Meslek Yoktur
Not: Öğrenciler birden çok meslek yazabilmişlerdir.
f
22
18
16
14
4
130
Tablo 27’de yer alan öğrencilere göre bir kadının ve bir erkeğin hiçbir zaman
yapamayacağı meslekler incelendiğinde bir kadının hiçbir zaman yapamayacağı
meslekler arasında inşaat işçiliği (f:21) ilk sırada yer almıştır. Öğrencilere göre askerlik
(f:19), tamircilik (f:18), polislik (f:15), kahvehane işletmeciliği (f:10), imamlık (f:8),
avukatlık (f:4) gibi meslekler bir kadının hiçbir zaman yapamayacağı meslekler arasında
yer almaktadır. Bir erkeğin hiçbir zaman yapamayacağı meslek ise bir erkeğin
yapmaması gereken meslekler ile yine paralellik göstermektedir. Öğrencilere göre bir
erkek ev hanımlığı (f:22), çocuk bakıcılığı (f:18), temizlikçilik (f:16) ve kuaförlük (f:14)
hiçbir zaman yapamayacağı meslekler arasında yer almaktadır.
Öğrencilerin bir kadının yapması ve yapmaması gereken meslekler ile bir
erkeğin yapması ve yapmaması gereken mesleklere ilişkin görüşleri, Gümüşoğlu’nun
(2004) ilköğretim öğrencilerine yapmış olduğu çalışma sonuçları ile benzerlik
göstermektedir. Gümüşoğlu’nun çalışmasında da geleneksel olarak anneliğin uzantısı
olarak görülen öğretmenlik ile sekreterlik, hemşirelik gibi meslekler kızlara yani dişil
alana ait olarak görülmüştür. Çocuklara yakın olmak, onlara bir şey öğretmek ile; zayıf
durumda olan hastalara bakmak, tedavi etmek, zayıf durumda olana yardım etme
davranışı, çocuklar tarafından kadın işi olarak görülmüştür. Güçlü olana ait meslek
olarak düşünülen polislik, mühendislik gibi meslekler de erkeğe ait olarak
düşünülmüştür.
Mühendislik gibi daha mekanik düşünmeyi gerektiren meslekler, şüphesiz
toplumsal bir takım yargılar nedeniyle de erkek mesleği olarak düşünülmüş, kadınlar
tarafından çok az tercih edilmiştir. Bu tarz meslekleri yapanlara da şaşırtıcı gözle
bakılmıştır. Çok az tercih edilen ya da kadınların tercih etmeyi bile düşünemedikleri
sürekli olarak engellenen bir diğer meslek de siyasettir. Hala günümüzde bile mecliste
aktif olan kadın siyasetçi oranı genele nazaran son derece azdır.
Öğrencilerin ileride seçmeyi düşündükleri mesleklerden tutunda, fikir beyan
ettikleri bir kadının/erkeğin yapması ya da yapmaması, bir kadının/erkeğin hiçbir zaman
yapamayacağı meslekler arasında da cinsiyete dayalı meslek ayrımcılığını görmek
mümkündür. Şüphesiz cinsiyete dayalı bu meslek ayrımcılığı toplumsal cinsiyet bakış
açısının bir sonucu olarak toplumun kadına ve erkeğe atfettiği roller ve kalıp yargılar
sonucunda oluşmakta ve doğal olarak bu durum öğrencilerin de mesleklere bakışını
etkilemektedir. Toplumda cinsiyete dayalı meslek ayrımcılığı, kadın ve erkek mesleği
kavramını ortaya çıkarmaktadır. Toplumda ev içi roller kadının rolleri olarak görüldüğü
için, bir kadının ev içi rollerini aksatmayacağı meslekleri yapması da uygun
131
görülmektedir. Bunun sonucunda da kadınları belirli mesleklere ait kılan ve
diğerlerinden dışlayan “kadın mesleği” kavramı ortaya çıkmıştır. Özelikle kadının ev içi
rollerinin uzantısı konumundaki meslekler kadına yakıştırılan meslekler olarak önem
kazanmakta ve kadının çalışması bu mesleklerde yer almasıyla değer bulmaktadır.
Bundan
dolayı
da
kız
çocukları
daha
eğitimin
başlangıcında
bu
sürece
yönlendirilmektedirler (Fidan, İşçi ve Yılmaz, 2009). Tam tersi durum da erkekler için
görülmektedir. Bir erkek ev işlerinden sorumlu görülmediği için hiçbir zaman yemek
yapamaz dolayısıyla aşçı olamaz, ya da temizlik yapamayacağı için, hiçbir zaman
temizlikçi olamaz ya da çocuk bakamayacağı için, çocuk bakıcılığı, anaokulu
öğretmenliği
yapamaz.
Günümüzde
kadının
çalışmasına
yönelik
olumsuz
anlamlandırılışın bir ölçüde değer yitimine uğradığı görülmektedir. Ancak kadının
mesleği edinişine ilişkin aykırı yargılamalar halen önemini korumaktadır. Kadınların
toplumsal rolü nedeniyle ev hayatı ve iş yaşamı arasında denge kurmak zorunluluğu,
kadınların annelik, eşlik rolünün bir uzantısı gibi değerlendirilen öğretmenlik,
hemşirelik,
sekreterlik
gibi
feminen
mesleklere
yönelmesine
yol
açmıştır
(Koray,1993:27-30)
Kadın mesleği olgusunun hangi meslekleri içerdiği araştırıldığında kadın
mesleğinin en fazla hemşirelik ve öğretmenlik ile tanımlanabildiği sonucuna ulaşılmıştır
(Yaşın Dökmen, 2010:203). Görüldüğü gibi kadına özgülenen meslekler daha çok,
bakım, şefkat ve ilgili gerektiren mesleklerdir. Yapılan araştırmada, meslek dağılımları
göz önüne alındığında “öğretmenlik” mesleğinin yüksek bir değere sahip olduğunu
görülmektedir. Öğretmenlik Türkiye’de kadınlar için en eski meslek geleneğine sahip
alanlardan biri ve ilk kamusal meslek niteliğindedir (Tan, 1996:40).
Araştırmacı etkinlik 10’un ardından sınıfta slâyt eşliğinde gönüllü öğrencilere
farklı mesleklere sahip kadın ve erkeklerin kısa öykülerini (Etkinlik 11) okutturmuş;
etkinlik 11’de yer alan örnek tartışma soruları çerçevesinde bu hikâyeler ele alınmıştır.
Birinci Hikâye, bir kadın taksi şoförünün hayatından kısa bir kesit sunmaktadır.
Aşağıda bu hikâye ve ona ilişkin sorulara bazı öğrencilerin verdikleri cevaplar yer
almaktadır.
Hikâye 1: Taksi Şoförü Havva Yıldırım
“Arkadaşlarım taksi şoförlüğünden bahsediyorlardı. Kadınlar için bir proje
hazırlandığından... Vakit kaybetmeden hemen başvurdum. Bugüne kadar bulaşık,
temizlik, hazır giyim ne iş olursa yaptım. Mesleğim yoktu. 50 yaşından sonra tamamen
iş değiştirdim. Önce ailemi ikna ettim. Çocuklarım, eşim ve torunlarım projenin
132
içeriğini görünce seslerini çıkarmadılar. Eğitimlerde ehliyetim olduğu için arabaya
alışmam çok zaman almadı. 6 ay süresince arkadaş ortamında çok rahat ettim. Beni en
çok üzen direksiyon başına geçtiğimde çevremden aldığım tepki oldu. “Elinin
hamuruyla bu işe ne kalkışıyorsun” tarzı birçok kötü laf ettiler. Hâlbuki alın terimle
para kazanıyor, mesleğimi yapıyorum. Sanki çalıştığım restoranlarda, mağazalarda
erkek hiç yoktu. Sıkıntımda beni arayıp sormayan insanlar şimdi üstlerine vazifeymiş
gibi benim hakkımda konuşuyorlar. Hepsine kulak tıkadım çünkü mesleğimi çok
seviyorum, gücüm yettiği kadar da yapmak istiyorum.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu ilk soru “Sizce kadın taksi şoförünün
yaşadığı sorunlar neler olabilir?”, şeklindedir. Bu soruya bazı öğrencilerin verdiği
yanıtlar şu şekildedir:
E3 “Araba kullanırken erkek müşteriler bir kadın olduğu için ona laf atmış, ve
sarkıntılık yapmış olabilir.”
E6 “Çevremizde kadın taksi şoförü fikrine o kadar rahat bakılmıyor. Kadın taksi
şoförü erkek müşterileri tarafından asılmalara, arkasından konuşmalara maruz kalmış
olabilir. ”
K13 “Çevreden gelen dedikodular onu rahatsız etmiş olabilir.”
E11 “Kadın olduğu için erkeklerin ve dolandırıcıların, hırsızların saldırısıyla
daha çok karşılaşmış olabilir.”
E1 “Saldırı, dolandırıcılık ve ailesinden ve çevresinden aldığı kötü yorumlar,
yaşadığı sorunlar olabilir.”
K4 “Çevresindeki insanların onun hakkında olumsuz konuşmaları sorun olmuş
olabilir.”
K8 “Çevresinden ve ailesinden gördüğü tepkiler onun kendine olan güvenini
sarsmış olabilir.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu ikinci soru “Sizce kadın taksi şoförü
ailesinde ve çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?”, şeklindedir. Bu soruya
bazı öğrencilerin verdiği yanıtlar şu şekildedir:
K9 “Çevresindekiler taksi şoförlüğünün erkek mesleği olduğunu düşünüp,
kadının bu mesleği yapamayacağına inanmış olabilirler.”
K3 “Çevresinden elinin hamuru ile erkek işine ne kalkışıyorsun, diye tepki almış
olabilir.”
E11 “Taksi şoförlüğünün kadın işi olmadığını söylemiş olabilirler.”
133
K5 “Ailesindekiler kötü insanlardan zarar görebileceğini düşünerek bu mesleği
yapması gerektiğini söyleyebilirler.”
K10 “Ailesi sen kadınsın, yapamazsın, bu mesleği yapıyorsun ama çevre ne
diyecek, bu kadın mesleği mi gibi tepkiler almış olabilir.”
E7 “Erkek işinde ne işin var gibi tepkiler almış olabilir.”
İkinci hikâye, Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen’in hayatından kısa bir
kesit sunmaktadır. Aşağıda bu hikâye ve ona ilişkin sorulara bazı öğrencilerin verdikleri
cevaplar yer almaktadır.
Hikâye 2:Türkiye’nin İlk Kadın Pilotu Sabiha Gökçen
“Türkiye'nin ilk uçağını kullanan kadın Atatürk'ün manevi kızı Sabiha
Gökçen'dir. Atatürk'ün Türk kadınının her alanda başarılı olabileceğine inandığını,
buna örnek olarak da kendisini yetiştirmek istediğini söylemesi üzerine 1935 yılında
havacılığa başlayan Sabiha Gökçen, Sovyetler Birliği'nde Yüksek Planör Okulu'nu
bitirdikten sonra, planör öğretmenliği yaptı.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu ilk soru “Sizce kadın pilotun yaşadığı
sorunlar neler olabilir?”, şeklindedir. Bu soruya bazı öğrencilerin verdiği yanıtlar şu
şekildedir:
K10 “Bir kadın pilotun yaşayacağı pek sorun olacağını zannetmiyorum. Ama
sen bir kadın olarak bu mesleği yapamazsın diyenler illaki olmuştur.”
E6 “Yaşadığı sorunlar çevreden gelen sözler olabilir, Sen yapamazsın… gibi”
K7 “Görevinin zorluğunu düşünerek, zaman zaman kaygı yaşamış olabilir.”
K2 “Meslektaşları hep erkek olduğu için onların arasında sıkıntı yaşamış
olabilir.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu ikinci soru “Sizce kadın pilot ailesinde ve
çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?”, şeklindedir. Bu soruya bazı
öğrencilerin verdiği yanıtlar şu şekildedir:
E1 “Ailesinden iyi tepkiler almıştır, Çünkü ilk o uçak uçurmuştur.”
K1 “Zor olan bu işi yaptığı için onunla gurur duymuşlardır.”
E6 “Bu işin zorluğunu düşünerek bir kadın olarak sen yapamazsın, gibi tepkiler
almış olabilir.”
Üçüncü hikâye, bir kadın polisin hayatından kısa bir kesit sunmaktadır. Aşağıda
bu hikâye ve ona ilişkin sorulara bazı öğrencilerin verdikleri cevaplar yer almaktadır.
134
Hikâye 3: Başkomiser Tülay Işık
“Tülay Işık 45 yaşında bir kadın polis. Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’nde
başkomiser olan ve gönlünde bir ilin emniyet müdürü olabilmek yatan Işık, iki ay sonra
gireceği sınavların sonunda emniyet amiri olarak atanacak. Meslek hayatında hiç ceza
almadan ilerleyen, ödüllere doymayan Işık’ın hikâyesi emniyet müdürü olan polis
dayısından etkilenmesiyle başlıyor. Malatya Polis Okulu’na kayıt olan ve ardından
Anadolu Üniversitesi’nde İşletme Fakültesi’ni bitiren Işık, 1998’de başvurduğu Polis
Akademisi’nden mezun oldu. İlk görev yeri de Adıyaman’da Trafik Denetleme Şube
Müdürlüğü oldu.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu bu hikâyeye ilişkin ilk soru “Sizce kadın
polisin yaşadığı sorunlar neler olabilir?”, şeklindedir. Bu soruya bazı öğrencilerin
verdiği yanıtlar şu şekildedir:
E2 “Bir kadın olduğu için suçlularla çok sorunlar yaşamıştır.”
E6 “Erkeklerden daha güçsüz olmaları, erkek suçlularla karşı karşıya
kaldıklarında sorun yaratmış olabilir.”
E1 “Meslektaşlarının çoğunluğu erkek olduğu için sorunlar yaşanmış olabilir.”
K10 “Polis mesleğinin zaten belli bir takım zorlukları vardır. Kadın polisin
özellikle çocukları varsa eğer, gece herhangi bir olay çıktığında evde çocuğunu bırakıp
gitmesi sorun olabilir.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu ikinci soru “Sizce kadın polis ailesinde ve
çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?”, şeklindedir. Bu soruya bazı
öğrencilerin verdiği yanıtlar şu şekildedir:
K1 “ Çevresi kadından polis olur mu, diye alay etmiş olabilir.”
K2 “Ailesinden olumsuz tepki alır. Her gün ölümle burun buruna geldiği için
ailesi korkar ve kızabilir.”
E11 “Meslektaşları kadın polisi yadırgayabilir.”
E5 “Çevresi bir kadın polisin suçlularla uğraşırken zorluklar yaşayacağını
düşünebilir. Bu nedenle de tepki almış olabilir.”
Dördüncü hikâye, bir erkek hemşirenin hayatından kısa bir kesit sunmaktadır.
Aşağıda bu hikâye ve ona ilişkin sorulara bazı öğrencilerin verdikleri cevaplar yer
almaktadır.
Hikâye 4: Hemşire Mevlüt Yıldırım
“Aktif olarak 8 yıldır hemşirelik yapıyor. 2008 yılının ağustos ayından beri
Hemşirelik Hizmetleri Müdürü. Üniversite sınavlarına hazırlandığı yıllarda, sağlık
135
memurluğu bölümüne ilk defa lisans eğitimi verilecek olması nedeniyle sağlık
alanındaki eksik kadrolardan ötürü bu bölümü seçmiş. Ailesi ve arkadaşları bu konuda
Yıldırım’a sonsuz destek vermiş. Mesleğin en güzel yanının hastalarındaki memnuniyet
ifadeleri olduğunu belirten Yıldırım önceleri bazı hastalarının erkek olduğu için onu
yadırgadığını ifade ediyor. Fakat alıştıktan sonra onlara da diğer hemşireler gibi
davranıldığını ifade ediyor. Yıldırım hastalarının sağlıklarına kavuşup mutlu bir şekilde
hastaneden ayrılmalarının ayrı bir huzur ve mutluluk verdiğini ifade ediyor.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu bu hikâyeye ilişkin ilk soru “Sizce erkek
hemşirenin yaşadığı sorunlar neler olabilir?” şeklindedir. Bu soruya bazı
öğrencilerin verdiği yanıtlar şu şekildedir:
E2 “Hastalarının ona zaman zaman hemşire hanım demesi onu mutsuz etmiş
olabilir.”
E6 “Hastaları erkekten hemşire mi olur, sen bizimle dalga mı geçiyorsun diye
onu istememiş olabilir.”
E1 “Kadın hastalar, ona pansuman yaptırmak istemeyebilir.”
K3 “Hastaları kadın hemşirelere alışık olduğu için, onun bir hemşire olduğuna
önceleri inanmamış olabilir.
K7 “Meslektaşlarının çoğunluğunun kadın olması, onların yanında rahat
davranmasını olumsuz etkileyebilir.
Araştırmacının öğrencilere sorduğu ikinci soru “Sizce erkek hemşire ailesinde
ve çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?,” şeklindedir. Bu soruya bazı
öğrencilerin verdiği yanıtlar şu şekildedir:
E6 “Çevresinden erkek hemşire olur mu diye tepki almış olabilir.”
K9 “Arkadaşları onunla hemşire hanım diye dalga geçmiş olabilir.”
K4 “Kadın hastalar onun tedavi etmesini istemeyebilir.”
Beşinci hikâye, bir erkek aşçının hayatından kısa bir kesit sunmaktadır. Aşağıda
bu hikâye ve ona ilişkin sorulara bazı öğrencilerin verdikleri cevaplar yer almaktadır.
Hikâye 5: Aşçı Oktay Aymelek (Oktay Usta)
“Oktay Usta olarak tanıdığımız, Oktay Aymelek 1968 yılında Bolu’nun Mengen
ilçesinde doğdu. Aşçı bir babanın 6 çocuğunun en küçüğüdür. İlköğrenimini ilçede
tamamlayan Oktay usta ilk olarak İstanbul Erenköy’ deki bir otelde çalışmaya başladı.
Devam eden yıllarda Antalya, Bodrum, Kuşadası gibi turistik mekânlardaki beş yıldızlı
otellerde çalışmaya başladı. 1997–2000 yılları arasında İspanya, Malta ve Londra’da
düzenlenen yemek yarışmalarında iki bronz, iki gümüş, iki de altın madalya kazandı.”
136
Araştırmacının öğrencilere sorduğu bu hikâyeye ilişkin ilk soru “Sizce erkek
aşçının yaşadığı sorunlar neler olabilir?” şeklindedir. Bu soruya bazı öğrencilerin
verdiği yanıtlar şu şekildedir:
E7 “Erkek aşçıların sorunla karşılaşacağını zannetmiyorum, bence onlar da
güzel yemek yapabilir.”
E12 “Kadınlar tarafından önceleri bir erkek yemek de yapar mıymış, diye
küçümsenmiş olabilir.”
K4 “Eve geldiğinde evde karısı onun yemek yapmasını isteyebilir. Eğer yapmak
istemezse sorunlar yaşayabilir.”
K13“Güzel yemek yaptığını düşünerek evde karısının yemeklerini beğenmeyip,
ona sürekli müdahale edebilir. Bu da karısı ile sorunlar yaşamasına neden olabilir.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu ikinci soru “Sizce erkek aşçı ailesinde ve
çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?” şeklindedir. Bu soruya bazı öğrencilerin
verdiği yanıtlar şu şekildedir:
K5 “Erkek de yemek yapar mı diye çevresindekiler tepki göstermiş olabilir.”
E9 “Ailesi önceleri bir kadın mesleği olarak düşünülen aşçılığı, oğulların
seçtiğini gördüğünde önceleri üzülmüş olabilir.”
E1 “Bence ailesinden hiçbir tepki görmemiştir. Çünkü her yerde erkek aşçılar
çok fazla para kazanıyor.”
Altıncı ve son hikâye, bir erkek anaokulu öğretmeninin hayatından kısa bir kesit
sunmaktadır. Aşağıda bu hikâye ve ona ilişkin sorulara bazı öğrencilerin verdikleri
cevaplar yer almaktadır.
Hikâye 6: Anaokulu öğretmeni Serdar Öner
“Türkiye’nin ilk anaokulu öğretmenidir. Ali Osman Baştuğ 33 yaşında. Anadolu
öğretmen lisesini okurken, 'bilinçsiz' bir tercih diye nitelediği mesleğe yavaş yavaş adım
atarken sektörün içinde kendini bulmuş. Konya Selçuk Üniversitesi Okulöncesi Eğitimi
bölümünü kazanan Baştuğ, 10 yıldan bu yana anaokulunda öğrencileri ilköğretime
hazırlıyor. 3 yıldır da Mamak Manolya Anaokulu'nun müdür yardımcısı. Baştuğ, çocuk
bakımının sadece annenin görevi olmadığına, babanın da çocuklarına zaman ayırması
gerektiğine işaret ediyor.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu bu hikâyeye ilişkin ilk soru “Sizce erkek
anaokulu öğretmeninin yaşadığı sorunlar neler olabilir?” şeklindedir. Bu soruya
bazı öğrencilerin verdiği yanıtlar şu şekildedir:
137
K8 “Öğrenci velileri ilk önce anaokulu öğretmeni olarak bir erkeği karşılarında
gördüklerinde çok şaşırmış olabilirler.”
K2 “Öğrenci velileri bir erkeğin çocukları ile ilgilenemeyeceğini düşünerek,
çocuklarını okula göndermek isteyemeyebilirler.”
E6 “Bir erkeğin çocuk bakımını yapamayacağını düşünebilirler.”
E3 “Öğrencilik yaparken sen ne olacaksın dediklerinde, utanıp anaokulu
öğretmeni olacağım diyememiş olabilir.”
Araştırmacının öğrencilere sorduğu ikinci soru “Sizce erkek anaokulu
öğretmeni ailesinde ve çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?” şeklindedir. Bu
soruya bazı öğrencilerin verdiği yanıtlar şu şekildedir:
E9 “Ailesi ve arkadaşları erkek anaokulu öğretmeni olur mu, sen kadın mısın
diye alay etmiş olabilirler.”
E4 “Sen kadın mısın nasıl çocuk bakacaksın diye tepki göstermiş olabilirler.”
K6 “Öğrenci anne babaları bir erkeğin çocuklarına bakamayacağını düşünüp,
erkek anaokulu öğretmenini istemeyebilir.”
7. HAFTA-II. OTURUM
Araştırmacı ikinci derste öğrencilerin zihninde biraz daha aykırı olabileceği
düşünülen avukatlık ve polislik mesleğini yapan birer kadın ve hemşirelik mesleğini
yapan bir erkeği sınıfa getirmiştir. Etkinliğin amacı öğrencilerin bu kişilerle soru cevap
eşliğinde birebir iletişime geçmelerini sağlayıp, meraklarını gidermektir. Bu sayede
uygulama eğitmeni öğrencilere meslek seçiminde kadın ve erkek eşitliğini, kadınların
ve erkeklerin aynı alanlarda çalışabileceğini fark ettirmiştir.
Yapılan etkinlikler sonunda araştırmacı öğrencilere “Sizce bir kadın başkan,
başbakan, cumhurbaşkanı, pilot, mühendis, avukat, taksi şoförü, olabilir mi?”
sorusunu yöneltmiş, öğrenciler ise yapılan etkinliklerden ve gösterilen örneklerden yola
çıkarak bu soruya evet yanıtını vermişlerdir. Uygulama eğitmeninin sınıfa sohbet için
getirdiği kadın avukatı kastederek, birçok kadın avukat gördüklerini, ilk kadın pilotun
Sabiha Gökçen olduğunu (öğrenciler onu Atatürk’ün manevi kızı olarak tanımaktalar),
kadın cumhurbaşkanı, başbakan, bakan olabileceğini ifade etmişlerdir. Öğrenciler
özetle ayrımcılık yapmamamız gerektiğini, kadınların da istediği mesleği başarılı bir
şekilde yapabileceğini vurgulamışlardır.
138
Araştırmacının öğrencilere yönelttiği bir diğer soru ise, “Sizce bir erkek
hemşire, aşçı, anaokulu öğretmeni, temizlik görevlisi, çocuk bakıcısı olabilir mi?”
şeklindedir. Öğrencilerde yine yapılan etkinliklerden yola çıkarak, evet yanıtını
vermişler, çevrelerinde de örneğin okullarında temizlik görevlilerinin erkek olduğunu,
sınıfta uygulama eğitmeninin getirdiği erkek hemşire ile sohbet ettiklerini, televizyonda
birçok erkek aşçıyı program yaparken gördüklerini ifade etmişlerdir.
8. HAFTA-I.OTURUM
Bu son haftadaki oturumun amacı kadınların da erkekler gibi yönetimde yüksek
kademelerde bulunabileceğini, tıpkı erkekler gibi siyasetle uğraşabileceğini göstermek,
bu alanların sadece erkeklere has olmadığını kavratmaktır. Bu amaçla, araştırmacı
öncelikle öğrencilerin siyasete ne kadar ilgili olduklarını ölçmek adına onlara ilk olarak
“Türkiye’nin cumhurbaşkanının adı nedir?”, diye sorar. 20 öğrenci bu soruya
Abdullah Gül diyerek doğru cevabı verirken; 6 öğrenci ise ya bilememiş ya da yanlış
cevaplar vermiştir. Araştırmacı ikinci olarak öğrencilere, “Türkiye’nin başbakanının
adı nedir?”, diye sormuş; cumhurbaşkanının aksine öğrencilerin tamamı (n:20) bu
soruya Recep Tayyip Erdoğan diyerek doğru cevap vermiştir. Doğru yanıtı
vermelerinde görev gereği başbakanın cumhurbaşkanından daha çok televizyonda
görülmesi neden olmuş olabilir.
Ardından araştırmacı “Bir cumhurbaşkanının ve başbakanın görevleri
nelerdir?”, diye sormuş, öğrenciler özetle, ülkemizi yönetirler, bizim adımıza kararlar
alırlar, yurt dışında bizi temsil ederler, ülkemizin gelişmesi için çalışırlar, gibi cevaplar
vermişlerdir. Araştırmacı öğrencilere son olarak “Peki milletvekilleri sizce ne gibi
işler
yapar?”
diye
sormuş,
öğrencilerin
büyük
çoğunluğu
özetle
onlarda
cumhurbaşkanı ve başbakana yardımcı olurlar, bizi mecliste temsil ederler, fikirler
üretirler gibi yanıtlar vermişlerdir.
Öğrencilerin sorulara verdikleri yanıtlardan siyasetle ilgili olan cumhurbaşkanı,
başbakan, milletvekili gibi kavramları belli düzeyde bildikleri sonucuna varılmış,
ardından araştırmacı öğrencilere “Sadece ülkeler mi yönetilir, sizce yönetilen başka
neler olabilir?”, şeklinde sormuştur. Öğrenciler özetle bu soruya, okul, hastane,
apartman, bir işyeri gibi cevaplar vermiştir. Araştırmacının öğrencilere yönelttiği bir
diğer soru “Kadın yönetici olur mu?” şeklindedir. Öğrencilerin tamamı (n:26) bu
soruya evet yanıtını vermiştir. Araştırmacı öğrencilere “Tanıdıkları bir kadın yönetici
(cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, okul müdürü) var mı? Örnekler
139
verir misiniz?” diye sormuş, öğrencilerden çok azı (n:5) evlerin yakınlarından açılan
anaokulunu örnek vererek, oranın müdürünün bir kadın olduğunu ifade etmişlerdir.
Bazı öğrenciler (n:10) ise kadın milletvekili olduğunu ama isimlerinin neler olduğunu
bilmediklerini ifade etmişlerdir.
Soruların ardından araştırmacı öğrencilere kadınlarında cumhurbaşkanı,
başbakan,
bakan,
milletvekili,
okul,
hastane,
şirket
yöneticisi
olabileceğini
vurgulayarak, bu hafta öğrencilere bu alanlarda aktif olmuş kadınlardan örnekler
vereceğini ifade eder. Ama öncelikle öğrencilere Türkiye’de 1935–2011 yılları arası
Meclisteki Kadın milletvekili sayısını slâyt eşliğinde gösterir. 2011 yılında 550
milletvekilinden sadece 78’inin kadın olduğunu bunun da ciddi anlamda eşitsizlik
doğurduğunu ifade ederek, öğrencilere Etkinlik 12’de yer alan çeşitli kadın yöneticilerin
öykülerini onlara slayt eşliğinde gösterir. Öğrencilere gösterilen kadın yöneticiler,
Türkiye’nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, ilk kadın bakanı Türkan Akyol, ilk kadın
vali Lale Aytaman, Sabancı yönetim kurulu başkanı Güler Sabancı, anaokulu müdürü
Nurgül Polat, Hastane başhekimi Dr. Ebru Uğurbaş’ tır.
Bu etkinliğin sonunda araştırmacı öğrencilere toplumda kadınların her alanda
olduğu gibi siyasette de yer alabileceğini, birer başbakan, bakan, milletvekili, okul
müdürü, yönetici olabileceğini vurgular. Yönetmek, yalnızca erkek işi değildir. Kadınlar
da yönetici olabilir ve olabilmektedir, deyip tekrar başarılı olmuş kadın yöneticilerden
örnekler verip, dersi bitirmiştir.
8. HAFTA-II. OTURUM
Bu oturumun amacı sekiz haftanın genel değerlendirilmesinin yapılıp; toplumsal
cinsiyet konusunda yanlış ve eksik öğrenmelerin düzeltilip, tamamlanmasıdır. Bu
amaçla araştırmacı 8 hafta boyunca hangi konular üzerinde durduğunu öğrencilere soru
cevap eşliğinde tekrar ettirerek; kadın erkek eşitliğini bir kez daha vurgular. Cinsiyet
ayrımcılığının toplumumuzda ve dünyada ciddi sorunlar doğurduğunu ifade edip, mutlu
bir yaşam için kadın erkek ayrımcılığı yapmadan her bireye insanca davranmak
gerektiğini söyler. Araştırmacı, kadın erkek ayrımı yapmadan her insanın yaşamaya,
eğitim almaya, çalışma yaşamında yer almaya, istediği mesleği seçmeye, siyasette eşit
oranda temsil edilmeye ve temsil etmeye ihtiyacı vardır, der. Gelişmişliğin en önemli
ölçütünün cinsiyet ayrımcılığını yapmamak olduğunu ifade eder.
140
8.HAFTA-III. OTURUM
Bu son oturum tıpkı ilk hafta olduğu gibi ölçme araçlarının tekrar öğrencilere
uygulanması ve onlara yeniden kadın erkek eşitliği ile ilgili kompozisyonun
yazdırılması ile tamamlanmıştır. İlk hafta öğrencilere yazdırılan kompozisyonun konusu
“Sizce kadın ve erkek eşit midir?/Eşit olmalı mıdır? Kadın erkek eşitliği
konusunda görüş ve düşüncelerinizi yansıtan yaklaşık bir sayfalık bir
kompozisyon yazınız.”
şeklindedir. Öğrencilerin “Kadın ve erkek eşit midir?”,
sorusuna verdikleri cevapların frekansları Tablo 26’da yer almaktadır.
Tablo 28
Öğrencilerin “Kadın Erkek Eşit midir?” Sorusuna Verdikleri Cevapların Frekansları
(n:26)
İfadeler
“Kadın ve erkek eşittir”
“Kadın ve erkek eşit değildir”
Toplam
Öğrenci Sayısı (f)
25
1
26
Tablo 28 incelendiğinde ilk haftanın aksine öğrencilerin 25’i kadın ve erkeğin
eşit olduğunu, 1 öğrenci ise kadın ve erkeğin eşit olmadığını ifade etmiştir. Kadın ve
erkeğin eşit olmadığını ifade eden öğrenci, gerekçe olarak kadın ve erkeğin fiziksel
açıdan güçlü olup olmadığından yola çıkmıştır. Bu öğrencinin ifadesi hiç
değiştirilmeden şu şekildedir:
E2 “Kadın erkek eşit değildir. Erkekler güçlü olduğu için zor işleri yapabilir,
ama kadınlar güçsüzdür.”
Diğer öğrenciler ise özetle kadın erkek eşit olduğu için, eşit seviyede eğitim
almalıdır, aynı meslekleri yapabilmelidir, siyasette, mecliste aynı oranda yer almalıdır,
ev işlerini ortaklaşa yapmalılardır gibi düşünceleri ifade etmişlerdir.
V.BÖLÜM
SONUÇLAR VE ÖNERİLER
Bu bölümde, araştırmanın önceki bölümlerinde elde edilen bulgu ve yapılan
yorumlarla ilişkili olarak sonuçlara yer verilmiş;, bu sonuçlara dayalı olarak önerilerde
bulunulmuştur.
5.1. Sonuçlar
1. Araştırma bulguları, araştırmada uygulanan toplumsal cinsiyet etkinliklerinin
öğrencilerin toplumsal cinsiyete ilişkin algı ve tutumlarını olumlu düzeyde etkilediğini
ortaya koymuştur.
2.
Sürece ilişkin bulgular incelendiğinde, toplumsal cinsiyet etkinliklerinin
öğrencilerin zihinlerinde var olan toplumsal cinsiyete ilişkin kalıp yargıları ve cinsiyet
eşitsizliği temelli yargıları açığa çıkardığı; bu yargıların çoğunun hayali olduğunu ve
değişebilirliğini öğrencilere fark ettirdiği sonucuna varılmıştır.
3. 8 haftanın sonunda toplumsal cinsiyet etkinliklerinin öğrencilere kadının ve
erkeğin eşit olduğu, eşit seviyede eğitim almaları, aynı meslekleri yapmaları, siyasette,
mecliste aynı oranda yer almaları, ev işlerini ortaklaşa yapmaları, ailede huzurun
sağlanabilmesi ve aile üyelerinin daha mutlu olabilmesi için, alınan kararlarda, hem ev
içi hem de ev dışı rollerde ortak hareket edilmesi gerektiğini; dolayısıyla kadın erkek
cinsiyet ayrımının yapılmaması gibi düşünceleri kazandırdığı sonucuna varılmıştır.
4. Bu araştırmada geliştirilen “Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği” nin (TCTÖ)
geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu sonucuna varılmıştır.
142
5.2. Öneriler
1. Toplumda var olan geleneksel kadın erkek rollerine karşı eşitlikçi bir
yaklaşımı sağlayacak eğitim anlayışı çocukluktan itibaren her yaştaki bireye, gerek
örgün eğitim gerekse yaygın eğitim yoluyla aşılanmaya çalışılmalıdır.
2. Toplumsal cinsiyet eğitimine öğrencilere toplumsal cinsiyet bilinci
kazandırmak amacıyla ilköğretim her kademesinde sosyal bilgiler dersinde sorgulatıcı,
katılımcı ve etkileşimli olarak yer verilmelidir.
3. Bu araştırmadan da yola çıkılarak, sosyal bilgiler dersi kapsamında toplumsal
cinsiyet eğitimine yönelik farklı etkinlikler geliştirilmeli ve bu etkinliklere sosyal
bilgiler dersi müfredatı içerisinde yer verilmelidir.
4. Toplumsal cinsiyet eğitimine yönelik her düzeye uygun sosyal bilgiler dersi
kapsamında, etkinlik temelli kitaplar oluşturulmalıdır.
5. Kız çocuklarına ve kadınlara belirli toplumsal rollerin yakıştırılması ve bunun
sürekli pekiştirilmesi anlamına gelecek ifade ve uygulamalar sosyal bilgiler ders
kitaplarından çıkartılmalı ve asla hem erkek hem de kadına yönelik toplumsal cinsiyet
kalıp yargılarını içeren ifadelere ders kitapları içerisinde yer verilmemelidir.
6. Üniversitelerin eğitim fakültelerinde sosyal bilgiler öğretmen adaylarına
“Toplumsal Cinsiyet Eğitimi” konulu bir ders verilmeli, bu ders sorgulatıcı, katılımcı,
etkileşimli bir ders olarak sunulmalıdır.
7. Araştırmacı tarafından geliştirilen ve negatif madde ağırlıklı olan “Toplumsal
Cinsiyet Tutum Ölçeği” daha fazla olumlu madde katarak tekrar oluşturulabilir.
143
KAYNAKÇA
Abercrombie, N., Stephen H., and Bryan S. T. (1986). The Penguin Dictionary of
Sociology. New York: Penguin Books.
Agacinski, S. (1998). Cinsiyetler siyaseti. (çev. İ. Yerguz,) Ankara: Dost Kitabevi.
Agrawal, A. (2011). Social construction of gender, Human Rights, Gender &
Environment,
University
of
Delfi.
Web:www.du.ac.in/fileadmin/DU/Academics/course_material/hrge_04.pdf,
20.08.2011 tarihinde indirilmiştir.
Akın, A., Demirel, S. (2003), Toplumsal cinsiyet kavramı ve sağlığa etkileri,
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi Halk Sağlığı Özel Eki, 25(4),7382.
Akyüz, Y. (2008). Türk eğitim tarihi. 9. Baskı, Ankara: PegemA Yayıncılık.
Alessandra, G. (2000). Libido: The biologic scenario, The European Menopause
Journal,
34
(1),
pp.
S9-S16,
Maturitas.
http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0378512299000729
adresinden 07 Eylül 2011 tarihinde alınmıştır.
Alpar, R. (2003). Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistiksel Yöntemlere Giriş-1. Ankara:
Nobel Yayın Dağıtım.
Altunısık, R., Coskun, R., Bayraktaroğlu, S. ve Yıldırım, E. (2004). Sosyal bilimlerde
Anastasi, A. (1988). Psychological Testing. (5th edition). New York: MacMillan Pub.
Co. Inc.
Anastasi, A., & Urbina, S. (1997). Psychological testing (7th ed.). Upper Saddle River,
NJ: Prentice Hall.
arastırma yöntemleri SPSS uygulamaları. Sakarya: Sakarya Kitabevi.
Arat, N. (1995). Türkiye’de kadın olgusu. İstanbul: Say Yayınları.
Arditti, J. A., Godwin, D. D. and Scanzoni, J. (1991). Perceptions of parenting behavior
and young women's gender role traits and preferences. Behavioral Science Sex
Roles,
25
(3–4),
195–
211.Web:http://www.springerlink.com/content/w11187k361855k16/ adresinden
10 Aralık 2010 tarihinde alınmıştır.
Atlama S. ve Özsoy, C. (2009, 30 Eylül). Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitsizliği:
Türkiye'nin karşılaştırmalı bir analizi, Uluslararası VII. Bilgi, Ekonomi ve
Yönetim Kongresinde sunuldu, 63–77, Yalova.
Balcı, A. (2001). Sosyal bilimlerde araştırma yöntem teknik ve ilkeler (3. bs.). Ankara:
Pegem A Yayıncılık.
Bandura, A. (1992). Social cognitive theory. (Ed: In R. Vasta), Six theories of child
development, pp.1-60, Philadelphia. Jessica Kingsley.
144
Bern, S. (1974). The measurement of psychological androgyny. Journal of Consulting
Clinical
Psychology
42(2),
pp.155-162.
Web:
http://www.ekgp.ugent.be/pages/nl/vragenlijsten/Scoring_BEM.pdf adresinden
16 Nisan 2011 tarihinde alınmıştır.
Bhasin, K. (2003), Toplumsal cinsiyet ve bize yüklene roller, (Çev., A. Coşkun),
Kadınlarla Dayanışma Vakfı (Kadav) Yayınları, İstanbul.
Bhasin, Kamla (1993) What Is Patriarchy. New Delhi:Raj Press.
Bora, A. ve Üstün, İ. (2005). Sıcak aile ortamı, demokratikleşme sürecinde kadın ve
erkekler. TESEV Yayınları.
Borna, S. and White, G. (2003). "Sex" and "Gender": Two confused andc Concepts in
the "Women İn Corporate Management" literature, Journal of Business Ethics,
47
(2), pp.89-99. Web: http://www.jstor.org/stable/10.2307/25075129
adresinden 25 Mayıs 2011 tarihinde alınmıştır.
Bukatko, D. ve Daehler, W.M. (2004). Child development- A thematic approach. USA:
Houghton Mifflin Company.
Büyüköztürk, Ş., Kılıç Çakmak, E., Akgün, Ö. E., Karadeniz, Ş. ve Demirel, F. (2011).
Bilimsel araştırma yöntemleri. (8. baskı), Ankara: Pegem Akademi.
Caine, R. N. and Caine, G. (2002). Beyin Temelli Öğrenme,( Çev: G. Ülgen), Nobel
Yayıncılık.
Cann, A. ve Newbern, S.R. (1984). Sex Stereotype Effects in Children’s Picture
Recognition, Child Development, 5, 1085–1090.
Caporal, B. (1982). Kemalizm’de ve Kemalizm sonrasında Türk kadını. Ankara: Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları.
Coleman, J.W. & Kerbo, H.R. (2003). Social problems: A brief introduction. Second
Edition, Prentice Hall, New Jersey.
Connell, R. (1998). Toplumsal cinsiyet ve iktidar. (Çev. C. Soydemir), İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Connell, R.W. (2003). The Role of Men and Boys in Achieving Gender Equality. Web:
http://www.un.org/womenwatch/daw/egm/menboys2003/Connell-bp.pdf. adresinden
11. 05. 2011 tarihinde indirilmiştir.
Çağlar, Ş. (1992). Aile içi rol ve statünün paylaşılmasında çalışan kadının yeri (Sivas ili
kamu kesiminde çalışan kadınlar örneği). Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas.
Çayır, K., Bağlı, M. T. ve Esen, Y. (2008). Pusula Gençlerle insan hakları eğitimi klavuzu.
İstanbul: Bilgi Yayıncılık.
Çiftçi, O. (1982). Kadın Sorunu ve Türkiye’de Kamu Görevlileri Kadınlar. Ankara:
T.O.D.A.İ.E. Yayınları.
145
Demez, G. (2005). Kabadayıdan sanal delikanlıya değişen erkek imgesi. İstanbul: Babil
Yayınları.
Demir, Ö. ve Acar, M. (2000); Sosyal bilimler sözlüğü, Üçüncü Baskı, Ankara:Vadi
Yayınları.
Demirbilek, S. (2007). Cinsiyet ayırımcılığının sosyolojik açıdan incelenmesi, Finans
Politik
ve
Ekonomik
Yorumlar,
44
(511).
Web:
http://www.ekonomikyorumlar.com.tr/dergiler/makaleler/511/Sayi_511_Makale
_01.pdf adresinden 19 Haziran 2011 tarihinde alınmıştır.
Doğramacı, E. (1992). Türkiye’de kadının dünü ve bugünü. Ankara: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları.
Doğramacı, E. (1993). Atatürk düşüncesi ile Türk kadının çağdaşlaşması , Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi, 9 (26).
Dunn, S. C., Seaker, R. F. and Waller, M.A. (1994). Latent varıables in business
logistics research: Scale development and validatıon. Journal of busıness
logıstıcs, 15(2).
Durudoğan, H., Gökşen, F. Oder, B. E. ve Yükseker, D. (2010). Türkiye’de toplumsal
cinsiyet çalışmaları: Eşitsizlikler, mücadeleler, kazanımlar. İstanbul: Koç
Üniversitesi Yayınları.
Dusek, J. B. (1987). Adolescent development and behavior. Prentice – Hall, Inc. A
Division of Simon and Schuster, New Jersey.
Ecevit, Y. (2000). “Çalışma Yaşamında Kadın Emeğinin Kullanımı ve Kadın-Erkek
Eşitliği”, Kadın-Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma Yaşamı ve
Siyaset, TÜSİAD, 12/290, İstanbul.
Eisenstein, H. (1983). Contemporary feminist thought., Boston:G.K. Hall and Co.
Ekiz, D. (2003). Eğitimde araştırma yöntem ve metodlarına giriş. Ankara: Anı
Yayıncılık.
Erden, F. (2004). Okulöncesi eğitimcilerinin cinsiyet rollerine ve disipline karşı
tutumları. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 27, 83-90.
Erkal, M. (1987). Sosyoloji. İstanbul: Filiz Kitabevi.
Ersoy, E. (2009). Cinsiyet kültürü içerisinde kadın ve erkek kimliği (Malatya Örneği), Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19 (2), ss: 209-230.
Esen, Y. ve Bağlı, M. T. (2002). İlköğretim ders kitaplarındaki kadın ve erkek resimlerine
ilişkin bir inceleme, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 35,(1-2).
Eyre, L. & Eyre R. (1993). Teaching Your Children Values, New York: Simon &
Schuster.
146
Fidan, F., İşçi, Ö. ve Yılmaz, T. (2009). Kadın mesleği kavramı: Anlamlılığı ve içeriği.
İkinci Uluslar arası Kadın Çalışmaları Konferansında sunulmuştur, Doğu
Akdeniz Üniversitesi, KKTC.
Flowers, N. (Edt)(2009). Compasito Manual on human rights education for children.
2nd edition, Published by the Directorate of Youth and Sport of the Council of
Europe.
Gay, LR. (1985). Educational evaluation and measurement. 2nd edition. London: A
Bell & Howell Company.
Gender Matters (2007). A manual on addressing gender-based violence with young
people:
Council
of
Europe.
Web:
http://www.eycb.coe.int/gendermatters/pdf/GMCH1.pdf adresinden 07 Haziran
2011 tarihinde alınmıştır.
Giddens, A. (2008). Sosyoloji, İstanbul: Kırmızı Yayınları.
Golombok, S. and Fivush, R. (1995). Gender is determined biologically and socially.
Human Sexuality. (Ed. Brenda Stalcup.) San Diego: Greenhaven Press Opposing
Viewpoints. Web: http://printfu.org/susan+golombok adresinden 07 Haziran
2011 tarihinde alınmıştır.
Gök, F, ve Okçabol, R. (1999). Öğretmen Profili Araştırma Raporu, Eğitim Sen,
İstanbul.
Gökalp, Z. (1977). Türkçülüğün esasları. İstanbul: Varlık Yayınları.
Göksel, B. (1993). Çağlar boyunca Türk kadını ve Atatürk. Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
Gümüşoğlu, F. (2004). İlköğretim öğrencilerinin toplumsal cinsiyet algıları, kadın
çalışmalarında disiplinlerarası buluşma, İstanbul: Yeditepe Üniversitesi
Yayınları, 3, 317-327.
Gündüz, F.(2000). Kadın İşgücünün Türk Ekonomisine Katılımı Prof. Dr. Eyüp
Kemerlioğlu’na Armağan. Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Yayınları, Önder Matbaacılık.
Güneş-Ayata, A. ve Gölgelioğlu, Ö. (2010). Fırsat eşitliği mi sonuçta eşitlik mi? 2000’li
yıllarda kadın kotası tartışmaları, H. Durudoğan, F. Gökşen, B. Emrah Oder ve D.
Yükseker (Der.) Türkiye’de toplumsal cinsiyet çalışmaları. İstanbul: Koç
Üniversitesi Yayınları.
Hablemitoğlu, Ş. (2005). Toplumsal cinsiyet yazıları, Kadınlara dair birkaç söz. İstanbul:
Toplumsal Dönüşüm Yayınları.
Hall, R. H. (1994). Sociology of work: Perspectives, analyses and issues. Pine Forge Press,
London.
Haynes, S. N., Richard, D. C. S., Kubany, E.S. (1995). Content validity in
psychological assessment: A functional approach to concepts and methods.
147
American
Psychological
Association,
7(3),
pp.238-247.
Web:
http://www.personal.kent.edu/~dfresco/CRM_Readings/Haynes_1995.pdf.
adresinden 02 Mart 2012 tarihinde alınmıştır.
Helvacıoğlu, F. (1996). Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik (1928-1995), Kaynak
Yayıncılık.
Henslin, J.M. (2003a). Social problems. Sixth Edition, Prentice Hall, New Jersey
Humm, M. (1986). The dictionary of feminist theory. Colurfibys OH: Ohio State
University Press.
Huston, A. C. (1983). Sex-typing. (Ed: In E. M. Hesterington), Handbook of child
psychology. Vol.4. Socialalization, personality and Social development, pp: 387-467,
New York: Wiley and Sons.
İnan, A. (1969). Atatürk ve kadın haklarının kazanılması, İstanbul.
İsen, G. ve Batmaz, V. (2002). Ben ve toplum. İstanbul: Om Yayınevi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Birimi (Mart, 2012). Ders
Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet: İyileşmeler, Problemler, Öneriler, Web:
http://www.secbir.org/wp-content/uploads/2012/06/SECBIR-DEKIGTOPLUMSAL-CINSIYET-PDF.pdf
adresinden
21.05.2012
tarihinde
indirilmiştir.
Jaquette, J. S. (2000). Women in power: From Tokenism to Critical Mass, (Edt.: R. M.
Jackson), Global Issues 2000/2001, Sixteenth Edition, Dushkin/McGraw-Hill,
Guilford.
Jewell, M. J. ve Tichenor, M. (1994). Curriculum framework for journal writing in
primary grades. Annual Meeting of the International Reading Association (39th,
Toronto,
Contario).
Canada:
8-13
May.
Web:http://www.eric.ed.gov/PDFS/ED384061.pdf adresinden 25 Aralık 2010
tarihinde alınmıştır.
Johnson, A. P. (2005). A short guide to action research. (Second Edition). Boston:
Allyn&Bacon.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1999). Yeni insan ve insanlar. 10.Basım, İstanbul: Evrim Yayınları.
Kaplan, L. (1998). Cemiyetlerde ve siyasi teşkilatlarda Türk kadını (1908-1960).
Ankara: AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları.
Kaptan, F. (1999). Fen bilgisi öğretimi. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Karasar, N. (2008). Bilimsel araştırma yöntemi. (18. baskı), Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
Kaya, H. E. (2003). İlköğretimde kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rolü algılama ve
sunumları: Burdur’da bir ilköğretim okulunda alan çalışması. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ, Kadın Çalışmaları Bölümü, Ankara.
148
Kayadibi, F. (2001). Atatürk’ün eğitim hedeflerinin neresindeyiz? Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi, 51 (17).
Kessler, S.J. & McKenna, W (1978). Gender: An ethnomethodolnpiral aproach.
Chicago: The University of Chicago Press.
Kırkpınar, L. (1998). Türkiye’de toplumsal değişme sürecinde kadın. İstanbul: Türkiye İş
Bankası Yayınları.
Kimura, D. (1996). Sex, sexual orientation and sex hormones influence human
cognitive function. Curr Opin Neurobiol , 6, 259-263.
Koray, M. (1993, 5-9 Şubat). Türkiye’de Çalışan Kadın ve Kamuda Çalışma, Kadın
Eğitim Çalışanlarının Sorunları Sempozyumunda sunuldu, Ankara.
Korkmaz, H. ve Kaptan, F. (2002a). Fen eğitiminde öğrencilerin gelişimini
değerlendirmek için portfolyo kullanımı üzerine bir inceleme. Hacettepe
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 23, 167- 177.
KSGM. (2008). Toplumsal cinsiyet eşitliği. Kadına yönelik aile içi şiddetle mücadele
projesi.
Web:
http://www.aileicisiddet.net/egitim/set/Toplumsal-CinsiyetEsitligi.pdf adresinden 10.03.2011 tarihinde indirilmiştir.
KSGM. (2010). Türkiye’de Kadının Durumu
Aralık Raporu. Web:
http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/mce/eski_site/Pdf/tr_de_kadinin_durum
u adresinden 10.03.2011 tarihinde indirilmiştir.
Kundakçı, S. (2007). İktidar, ataerkillik ve erkeklik: Ankara örneğinde erkek
akademisyenler üzerine bir çalışma. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Kuzu, S. (2001). Kadın mirası ve eşitlik, Yeni Ümit Dini İlimler ve Kültür
Dergisi,3(53).Web:www.yeniumit.com.tr/konular/detay/kadinin-mirasi-ve-eşitlik
adresinden 07 Temmuz 2011 tarihinde alınmıştır.
Kymlicka, W. (2004). Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Yayınları.
Lakshimi, C. (2009). Value education: an Indian perspective on the need for moral
education in a time of rapid social change, Journal of College & Character, 10
(3).
Leaper, C. (1994). Childhood gender segregation : Causes and consequences. New
directions for Child development, 65, San Francisco: Jossey-Bass.
Linn, J. E. and Gronlund, M. A. (1995). Measurement and assesment in teaching. New
York: Prentice Hall Inc.
149
Maccoby, E. E. & Jacklin, C. N. (1987). Gender segregation in childhood. (Ed: In H. Reese),
Advances in child development, vol: 19, pp: 239-287, New York: Academic Press.
Macionis, J. J. ve Plummer, K. (2002). Sociology: A global introduction, second edition.
Prentice Hall, London.
Marshall, G. (1999). Sosyoloji sözlüğü, (Çev: O. Akınhay, D. Kömürcü), Bilim ve
sanat, Ankara.
Martin, C. L. & Halverson, C. F. (1981). A schematic processing model of sex typing and
stereotyping in children. Child Development, 52, pp: 1119-1134.
MEB (2005). İlköğretim Sosyal Bilgiler Dersi 6-7 Sınıflar Öğretim Programı ve
Kılavuzu. (taslak basım), Ankara.
Mellor, M. (1993) Sınırları Yıkmak: Feminist Yeşil Bir Sosyalizme Doğru (çev: Osman
Akınbay, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Mıtcell, J. (2006), Kadınlar: En uzun devrim. (Çev: G. İnal, G. Savran, S. Tekeli, F. Tınç,
S. Torun, Y. Zihnioğlu), İstanbul: Agora Kitaplığı.
Moir, A. & Jessel, D. (2002). Beyin ve cinsiyet, erkeksi kadınlar, kadınsı erkekler. (Çev: T.
Demirkan), İstanbul: Pencere Yayınları.
Money, J. (1994). The concept of gender identity disorder in childhood and adolescence
after 39 years. Journal of Sex and Marital Therapy. 20(3) pp. 163-177.Web:
http://www.tandfonline.com/doi/pdf/10.1080/00926239408403428 adresinden
04 Kasım 2011 tarihinde alınmıştır.
NCSS (2003). Etkili bir sosyal bilgiler öğretimi ve öğrenimi düşüncesi, (Çev. S.Yazıcı).
Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1 (6): 427-439.
NCSS (2003). Etkili bir sosyal bilgiler öğretimi ve öğrenimi düşüncesi, (Çev. S.Yazıcı).
Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1 (6): 427-439.
Oakley, A. (1972). Sex, gender and societ., Harper Colophon Books, New York.
Onay, P. (1989). Türkiye’nin sosyal kalkınmasında kadının rolü. Ankara: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Örücü, E., Kılıç, R. ve Kılıç, T. (2007). Cam Tavan Sendromu ve Kadınların Üst Düzey
Yönetici Pozisyonuna Yükselmelerindeki Engeller: Balıkesir İli Örneği, Yönetim
ve Ekonomi, 14 (2).
Özdemir, E. (2006). Okulöncesi dönem çocuklarının cinsiyet özelliklerine ilişkin kalıp
yargılarının incelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
150
Öztürk, C. (2009). Sosyal bilgiler: Toplumsal yaşama disiplinlerarası bir bakış.
C.Öztürk. (Editör). Sosyal bilgiler öğretimi demokratik vatandaşlık eğitimi.
Ankara: Pegem Akademi, ss. 10.
Paulson, F. L., P. R. Paulson and C. A Mayer (1991). What makes a portfolio.
Educational Leadership. 48 (5), 60-63.
Pınar, G., Taşkın, L. ve Eroğlu, K. (2008). Başkent Üniversitesi Öğrenci Yurdunda
Kalan Gençlerin Toplumsal Cinsiyet Rol Kalıplarına İlişkin Tutumları. Sağlık
Bilimleri
Fakültesi
Hemşirelik
Dergisi,
47–57.
Web:
http://hacettepehemsirelikdergisi.org/pdf/pdf_HHD_46.pdf adresinden 15 Mart
2011 tarihinde alınmıştır.
Pincha, C. (2009). Toplumsal cinsiyete duyarlı afet yönetimi. Uygulamacılar için el kitabı.
(Çev: D.K. Demirer), Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Yayınları. Web:
http://gdnonline.org/resources/PinchaKitap_Turkce_RENKLI.pdf
adresinden
10.05.2010 tarihinde indirilmiştir.
Robertson, A. K. (2010). Teacher attitudes toward gender equity in the classroom.
Unpublished doctoral thesis, College of Education, Walden University.
Rothman, R. A. (2002); Inequality and stratification: Race, class, and gender. Fourth
Edition, Prentice Hall, New Jersey.
Sağ, V. (2001). Tarihsel süreç içerisinde Türk kadını ve Atatürk, C.Ü. İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, 2(1).
Savcı, K. (1973). Cumhuriyetin 50. yılında kadın, Ankara.
Sayer, H. (2011). Toplumsal cinsiyet eşitliğine erkeklerin katılımı, T.C. Başbakanlık
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Ankara.
Scott, J. W. (2007). Toplumsal cinsiyet: Faydalı bir tarihsel analiz kategorisi. İstanbul:
Agora Kitaplığı.
Seçgin, F. ve Tural, A. (2011). Sınıf öğretmenliği bölümü öğretmen adaylarının
toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumları, e-Journal of New World Sciences
Academy Education Sciences, 6 (4), pp. 2446-2458.
Shu, X. (2004, October). Education and gender egalitarianism: The case of China.
Sociology
of
Education,
77
(4),
311-336.
Web:
http://www.jstor.org/stable/3649392
adresinden 19 Kasım 2010 tarihinde
alınmıştır.
Spence, J. T. and
Helmerich, R.L.(1978). Masculinity and femininity: their
psychological dimensions, correlates and antecedents, TX., University of Texas
Press,
p.297.
Web:
http://garfield.library.upenn.edu/classics1993/A1993KX31400001.pdf
adresinden 29 Haziran 2011 tarihinde alınmıştır.
151
Stanford University. (2009). Feminist Perspectives on Sex and Gender. Web:
http://plato.stanford.edu/entries/feminism-gender/ adresinden 20 Ağustos 2011
tarihinde alınmıştır.
Stanworth, M. (1990). Gender and schooling: A study of sexual division in the
classroom. Cambridge: The University Press.
Stevenson, D.B. (1996). Freud's Psychosexual Stages of Development, Brown
University.Web:
http://www.victorianweb.org/science/freud/develop.html
adresinden 10.06.2011 tarihinde alınmıştır.
Strong, B. ve Devault, C. (1994). Human sexuality. London: Mayfield.
Tan, M. (1996) Bir kadın mesleği öğretmenlik, Kadın Gerçekleri, N. ARAT
(Derleyen), İstanbul: Say Yayınları.
Tarih Vakfı (Ocak, 2009). Ders Kitaplarında İnsan Hakları II Projesi Bulgular ve
Tavsiyeler
Raporu.
Web:
http://www.tarihvakfi.org.tr/dkih/download/bulgular_tavsiyeler_raporu.pdf
adresinden 20.05.2012 tarihinde indirilmiştir.
Taşkıran, T. (1978). Cumhuriyetin 50. yılında Türk Kadın Hakları, Başbakanlık Kültür
Müsteşarlığı Yayınları.
Tavşancıl, E. (2010). Tutumların ölçülmesi ve SPSS ile veri analizi. Ankara: Nobel
Yayın Dağıtım.
Tayan-Tunç, F. (1981), Dünyada ve Türkiye’de tarih boyunca kadın, Ankara: Tan
Yayıncılık.
Tekeli, Ş. (1982). Türkiye’de kadının siyasal hayattaki yeri. İstanbul: Türkiye Sosyal
Bilimler Derneği Yayınları.
Tezbaşaran, A. (1997). Likert tipi ölçek geliştirme kılavuzu. Ankara: Türk Psikologlar
Derneği Yayını.
Torgrimson, B. N. and Minson, C.T. (2005). Sex and Gender: what is the difference?.
Journal
of
Applied
Physiology,
99,
785-787.
Web:
http://jap.physiology.org/content/99/3/785 adresinden 20 Nisan 2011 tarihinde
alınmıştır.
Torun, Y. (2002), Gender-bias in student-teacher ınteractions and ıts effect on
reproduction of gender roles in the classroom, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Orta
Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Tozduman, Z. (1984). İslam’da kadın hakları. Ankara: Kadın ve Aile Yayınları.
Turan, R., Safran, M., Hayta, N., Şahin, M., Çakmak, M. A. ve Dönmez, C. (2009).
Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi. Ankara: Okutman Yayıncılık.
Turgut, M. F. ve Baykul, Y. (1992). Ölçekleme teknikleri. Ankara: ÖSYM Yayınları.
152
Türkoğlu, H. (1999). Kadın Öğretmenler ve Sendikal Katılım (Eğitim-Sen Örneği)
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara.
TÜSİAD (2000). Kadın erkek eşitliğine doğru yürüyüş, Ankara.
Ui and Matsui (2008). Japanese adults’ sex role attitudes and judgment criteria
concerning gender equality: The diversity of gender egalitarianism. Sex Roles,
58, 412-422. Web: http://rd.springer.com/article/10.1007/s11199-007-9346-6
adresinden 18 Mart 2011 tarihinde alınmıştır.
Unat, A.N. (1995). Kadın araştırmalarının neden, amaç ve kapsamı, N. Arat (Haz.)
Türkiye’de kadın olgusu. İstanbul: Say Yayınları, ss. 15-28.
Unat, N. A. (1982). Türk kamu yönetiminde kadın görevliler, Türk toplumunda kadın.
İstanbul: Ekin Yayınları.
Unger, R.K. (1979). Toward a redefinition of sex and gender. American Psychologist 34
(11)
pp.
1085–94.
Web:
http://www.eric.ed.gov/ERICWebPortal/search/detailmini adresinden 20 Eylül
2011 tarihinde alınmıştır.
Unger, R.K. and Crawford, M. (1993, March). Commentary: Sex and gender: The
Troubled relationship between terms and concepts. Psychological Science,4
(2),122-124. Web: http://www.jstor.org/stable/10.2307/40062521 adresinden 07
Şubat 2011 tarihinde alınmıştır.
United Nations (1995a). Report of the Fourth World Conference on Women, Beijing,
(A/CONF.177/20) (New York: United Nations).
United Nations (2008). The Role of Men and Boys in Achieving Gender Equality. Web:
http://www.un.org/womenwatch/daw/public/w2000/W2000%20Men%20and%2
0Boys%20E%20web.pdf adresinden. 29 Temmuz 2011 tarihinde alınmıştır.
United Nations (2009). Important Concepts Underlying Gender Mainstreaming.
Web:http://www.un.org/womenwatch/osagi/pdf/factsheet2.pdf. adresinde 29
Temmuz 2011 tarihinde alınmıştır.
Vefikuluçay, D., Zeyneloğlu, S., Eroğlu, K. ve Taşkın, L. (2007). Kafkas Üniversitesi son
sınıf öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin bakış açıları. Hemşirelik
Yüksekokulu Dergisi, 26–38.
Visa
ve
TEGV
çocuklara
meslekleri
tanıtıyor,
Web:
www.visa.com.tr/deliverpdf.aspx?pageId=225 adresinden 15 Mayıs 2012
tarihinde alınmıştır.
Weitzman, L.J., Eifler, D., Hokada, E. and Ross, C. (1972, May). Sex-role socialization
in picture books for preschool children. The American Journal of Sociology,77
(6), 1125-1150. Web: http://www.jstor.org/stable/10.2307/2776222 adresinden
20 Mart 2011 tarihinde alınmıştır.
153
Yaşın Dökmen, Z. (2010). Toplumsal cinsiyet, sosyal psikolojik açıklamalar. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Yazıcı, S. (2007). Değerler eğitimi. Çoluk Çocuk Dergisi, 66 (11).
Yazıcı, S. ve Aslan, M. (2011). Değerler eğitiminde kahramanlardan yararlanma: Sosyal
bilgiler ders kitapları ile öğretmen adaylarının kahraman tercihlerinin
karşılaştırılması üzerine bir çalışma, Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 11 (4).
Yazıcı, S., ve Yazıcı, A. (2011). Felsefi, psikolojik, ve eğitim boyutlarıyla karakter.
Konya: Çizgi Kitabevi.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri.
(Gözden geçirilmiş 6. baskı), Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Yılmaz V.D., Zeyneloğlu, S., Kocaöz, S., Kısa, S., Taşkın, L., ve Eroğlu, K. (2009).
Üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin görüşleri, Uluslararası
İnsan Bilimleri Dergisi, 6 (1): 775-792.
Yurtsever, K. (2011). İlköğretim II. kademe öğretmenlerinin öğrencilere yönelik
tutumlarının cinsiyet değişkenine göre incelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Sakarya.
İnternet Adresleri
http://www.posta.com.tr/pazarpostasi/HaberDetay/_Sofor_Nebahat__degil__Kralice_K
elebek__.htm?ArticleID=90350&PageIndex=2
http://www.forumpaylas.net/guncel-haberler/56441-beni-bir-kadin-tutuklamasin-diyeyalvaran-erkekler-var.html
http://www.trabzonticaret.net/kariyerhaber.php?link=haber&no=17094133
http://www.youtube.com/watch?v=tqCn8j2Aerc
http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.68657/anaokullarinin-baba-ogretmenleri.html
http://www.eycb.coe.int/gendermatters/contents.html):
154
EKLER
EK 1: İlköğretim Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyete İlişkin Görüşlerini Belirlemeye
Yönelik Kompozisyon Formu
EK 2: İzin Yazıları
EK 3: Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması
EK 4: Toplumsal Cinsiyet Tutum Ölçeği
EK 5: Toplumsal Cinsiyet Etkinlikleri Haftalık Oturumlar
155
EK 1
İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN TOPLUMSAL CİNSİYETE İLİŞKİN
GÖRÜŞLERİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK KOMPOZİSYON FORMU
Sevgili Öğrenciler,
Aşağıda sizlerin cinsiyete ilişkin düşüncelerinizi belirlemek için hazırlanmış 7 adet açık
uçlu soru bulunmaktadır. Vereceğiniz cevaplar kesinlikle nota dönüştürülmeyecektir.
Sorulara vereceğiniz samimi cevaplar araştırmanın sağlıklı yürütülmesi açısından önem
taşımaktadır. Katılımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Arş. Gör. Fadime SEÇGİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Cinsiyetiniz : Kız ( )
Erkek ( )
SORULAR
1. Bora’nın Hafta Sonu Hayali
Bora çok sevimli ve akıllı bir çocuktur. Bora’nın anne ve babası bütün hafta çok
çalıştıkları için hafta sonu Bora’yla çok ilgilenemezler. Bora ise bu durumdan çok
mutsuzdur. Tatil günlerinde anne ve babası ile gezmeyi, evlerinin bahçesinde oynamayı,
onlarla sohbet etmeyi çok özler. Yine bir tatil günü Bora erkenden kalkar. Hava sıcacık,
güneş pırıl pırıldır. Bora çok mutludur. Bugün anne ve babası ile dilediği kadar vakit
geçirebilir. Onlarla oyun oynayabilir. Bora bu düşünceler içindeyken, annesinin
“Günaydın Bora” diyen sesini ardından da babasının sesini duyar. O da geçireceği güzel
günün heyecanı ile onlara ”Günaydın” der. Annesi güzel bir hafta sonu kahvaltısı
hazırlar. Bu arada Bora oyuncakları ile oynamakta babası ise gazetesini okumaktadır.
Bora aklından geçenleri babası ile paylaşmak için yanına gider. Babası gazetesinden
başını kaldırmadan “Tamam Boracım hallederiz” diyerek onu oyalar. Bora babasının bu
tavrından çok mutsuz olarak bu sefer hayallerini annesine anlatır. Annesi ise yorgun bir
sesle “Seninle oynamak isterdim Boracım ama kahvaltıdan sonra yapacağım birçok iş
var. Bütün bir hafta kirlenen ve dağılan evimizi temizleyeceğim, çamaşırları yıkayıp,
ütü yapacağım” diyerek Bora’yı reddeder. Ardından tekrar babasının yanına döner.
Babası ise “öğleden sonra televizyonda çok önemli bir futbol maçı olduğunu ve onu
izleyeceğini” söyler. Bora çok mutsuz olmuş tüm hayalleri yıkılmıştır. Hafta sonu için
kurduğu hayalleri suya düşmüştür. Bora bir çözüm bulmalı annesinin kendisi ile
oynaması için onun evdeki sorumluluklarına yardımcı olmalıdır. Acaba şimdi Bora ne
yapmalı?
a)Sizce annesi Bora’ya neden zaman ayıramıyor?
b) Bora ve babası ne yaparak annesinin evdeki sorumluluklarını hafifletebilir?
Bu etkinlik, “Özdemir, E. (2006). Okulöncesi dönem çocuklarının cinsiyet özelliklerine ilişkin kalıp
yargılarının incelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri
Enstitüsü,Ankara”dan alınmıştır.
156
c) Evde kadınlara, erkeklere ve çocuklara düşen görev ve sorumluluklar
nelerdir?
2) Aşağıdaki boşlukları doldurunuz.
CİNSİYET NE YAPAR?
GEREKÇESİ
NE YAPAMAZ? GEREKÇESİ
KADIN
ERKEK
3) Sen bir sporcu olsaydın hangi spor ile ilgilenirdin, niçin?
4) Okulunuzda görev yapan aşağıdaki kişilerden hangisi ya da hangileri kadın
olmalıdır/ erkek olmalıdır?
KADIN
ERKEK
Hizmetli-Temizlik Görevlisi
Memur
Öğretmen
Sekreter
Müdür Yardımcısı
Okul Müdürü
5) “ Bir yere varabilmiş bir kadın, Doğubayazıt Belediye Başkanı” anlatıyor:
“Doğunun dar görüşlü, aşiretçi yapısı kadını geri planda bırakmasına rağmen
kadınların oyu sayesinde başkanlık koltuğunu oturabilmiş olmamı, Doğubayazıtlıların
son yıllarda çok gelişmiş olmalarına bağlıyorum. Doğubayazıtlılar bir kadın başkanı
göreve getirmekle çığır aştılar. Elbette çok sıkıntılarım oldu. Önceleri bir kadın başkan
olarak nasıl kabulleneceklerini bilemediler. Bugüne kadar hiç böyle bir şey
yaşamamışlardı. Önyargıları vardı. İşlerin altından kalkamayacağımı zannettiler. Ama
biz bu kuşkuları boşa çıkardık. Zamanla çalışmalarımızla, yaklaşımımızla erkeklere de
güven verdik.”
157
a) Sizce Doğubayazıtlıların bir kadın başkanı kabullenememelerinin nedeni
neler olabilir?
b) Sizce kadın belediye başkanının yaşadığı sorunlar neler olabilir?
c) Sizce bir kadın başkan, başbakan, cumhurbaşkanı olabilir mi?
6) “Elinin hamuruyla erkek işine karışma” sözünden ne anlıyorsunuz?
7) Erkeklerin ve kadınların yapacağı işler farklı mıdır? Nedenini açıklayınız.
158
EK 2
İZİN YAZILARI
159
160
EK3
TOPLUMSAL CİNSİYET TUTUM ÖLÇEĞİNİN GEÇERLİK VE
GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
Sevgili Öğrenciler,
Bu ölçek, öğrencilerin toplumsal cinsiyete (kadın-erkek ayrımı, rolleri) ilişkin düşüncelerini araştırmak için
düzenlenmiştir. Soruların doğru veya yanlış bir cevabı yoktur. Sadece ilgili maddelere katılıp katılmadığınız
sorulmaktadır. Sizden beklenen soruları dikkatlice okuyup içtenlikle cevaplamanızdır. Değerli katkılarınız için şimdiden
teşekkür ederim.
Arş. Gör. Fadime SEÇGİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
1) Cinsiyetiniz:
Kız ( )
Erkek ( )
2) Sınıf Seviyeniz:
7( )
8( )
Hiç Katılmıyorum
Çok Az Katılıyorum
Orta Derecede Katılıyorum
Çoğunlukla Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
Aşağıdaki cümlelerin karşısındaki yerlere aşağıdaki örneğe uygun olarak çarpı (X) koyarak işaretleyiniz. Hiç
Katılmıyorsanız 1’i; Çok Az Katılıyorsanız 2’yi; Orta Derecede Katılıyorsanız 3’ü; Çoğunlukla Katılıyorsanız
4’ü; Tamamen Katılıyorsanız 5’i işaretleyiniz. Bir cümleyi okuduktan sonra aklınıza ilk geleni işaretleyiniz ve lütfen
bütün cümleleri işaretlemeyi unutmayınız.
Örnek
Cümleler
Hiç
Çok Az
Orta Derecede
Çoğunlukla
Tamamen
Katılmıyorum
Katılıyorum
Katılıyorum
Katılıyorum
Katılıyorum
Kadınlar bir işte çalışmak
1
2
3
5
X
yerine ailesi ile ilgilenmelidir.
1
Kadının çalışması aile düzenini olumsuz yönde etkiler.
1
2
3
4
5
2
Bir kadının kocasından daha fazla maaş almasını doğru bulmuyorum.
1
2
3
4
5
3
Aile geçimini sağlayan erkek olduğu için kadının çalışmasına gerek yoktur.
1
2
3
4
5
4
Kızlar evlenip, anne olacakları için üniversite eğitimi almalarına gerek yoktur.
1
2
3
4
5
5
Erkekler ev işlerine yönelik becerileri öğrenmelidir.
1
2
3
4
5
Maddeler
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
8
Kadının birinci görevi evin sorumluluğunu (ütü, bulaşık, yemek yapmak…)
üstlenmektir.
Ev dışında herhangi bir işte çalışan kadın eşi ve çocuklarına yeterince zaman
ayıramaz.
Aileler erkek çocuklarına daha iyi eğitim olanakları sağlamalıdır.
1
2
3
4
5
9
Kocası ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda ise kadın çalışmamalıdır.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
11
Karşı cinsten (kız iseniz erkek, erkek iseniz kız) arkadaşlarımla oyun oynamaktan
zevk duyuyorum.
Boşanma hakkı sadece erkeklerde olmalıdır.
1
2
3
4
5
12
Erkeklerin korkak olması ayıptır.
1
2
3
4
5
13
Ailenin geçim sıkıntısı varsa erkek çocuk okula gitmese de olur.
1
2
3
4
5
6
7
10
Hiç Katılmıyorum
Çok Az Katılıyorum
Orta Derecede Katılıyorum
Çoğunlukla Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
161
14
Üniversite eğitimi erkekler için daha önemlidir.
1
2
3
4
5
15
Kadınların milletvekili olmasını doğru bulmuyorum.
1
2
3
4
5
16
Kadınlar korunmaya muhtaçtır.
1
2
3
4
5
17
Erkeklerin kadınlardan daha çok sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
1
2
3
4
5
18
Bazı meslekler vardır ki, onları sadece kadınlar veya sadece erkekler yapmalıdır.
1
2
3
4
5
19
Kadınlar bir işte çalışmak yerine ailesi ile ilgilenmelidir.
1
2
3
4
5
20
Kızlar bazı derslerde daha az başarılıdır.
1
2
3
4
5
21
Kadınlar alacakları her türlü kararda eşlerine danışmalıdır.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
23
Ailedeki miras paylaşımında (anne-babadan kalan mallar) erkeklere kadınlardan
daha çok pay verilmelidir.
Kadınlar bilim alanında erkekler kadar başarılı olamaz.
1
2
3
4
5
24
Erkeğin evde her dediği yapılmalıdır.
1
2
3
4
5
25
Aileler erkek çocuklarına kız çocuklarından daha fazla harçlık vermelidir.
1
2
3
4
5
26
Kızlar, erkek mesleklerine yönelik eğitim almamalıdır.
1
2
3
4
5
27
Kadınların erkeklerden daha çok sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
1
2
3
4
5
28
Kadınlar iyi bir meslek sahibi olacak şekilde yetiştirilmelidir.
1
2
3
4
5
29
Evin reisi erkektir.
1
2
3
4
5
30
Kadınlar için geç saatlere kadar çalışmak uygun değildir.
1
2
3
4
5
31
Erkekler kadınlardan daha iyi yöneticilik yapar.
1
2
3
4
5
32
Aileler, kız ve erkek çocuklarının eğitim harcamalarında eşit davranmalıdır.
1
2
3
4
5
33
Mecliste daha çok kadın milletvekili görmeyi isterim.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
35
Karşı cinsten (kız iseniz erkek, erkek iseniz kız) arkadaşlarımla oyun oynamaktan
rahatsız oluyorum.
Kadınlar psikolojik yönden kırılgan varlıklardır.
1
2
3
4
5
36
Erkeklerin ev işlerini yapmasını önemserim.
1
2
3
4
5
37
Aynı işte çalışmalarına rağmen erkekler, kadınlardan daha fazla maaş almalıdır.
1
2
3
4
5
38
Ailede erkek çocuğun öğrenim görmesine öncelik tanınmalıdır.
1
2
3
4
5
39
Kızlar ve erkekler farklı oyuncaklarla oynamalıdır. (kızlar bebek, erkekler araba
gibi)
Kadınların çalışmasının ekonomik gelişmeyi hızlandıracağını düşünüyorum.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
Maddeler
22
34
40
Hiç Katılmıyorum
Çok Az Katılıyorum
Orta Derecede Katılıyorum
Çoğunlukla Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
162
Bence, hayatın her alanında sahip olunan haklar bakımından kadın ve erkek eşit
olmalıdır.
Kadınların yönetime daha çok katılması beni mutlu eder.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
44
Erkeklerin ev işlerini yapmasını (ütü, bulaşık, yemek yapmak…) doğru
bulmuyorum.
Kadınlar erkeklerden farklı meslekleri seçmelidir.
1
2
3
4
5
45
Kız çocuklarının erkek çocuklar kadar eğitim-öğretim görmesine gerek yoktur.
1
2
3
4
5
46
Çalışan kadının çocuğu sevgiden yoksun büyür.
1
2
3
4
5
47
Kadınlar ev işlerini aksatmayacak şekilde kolay işlerde çalışmalıdır.
1
2
3
4
5
48
Alış veriş yapma, fatura ödeme gibi ev dışı işlerle erkek uğraşmalıdır.
1
2
3
4
5
49
Ev işleri yalnızca kadının görevidir.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
51
Sosyal alanda kadınların yeterince başarılı olamamaları aslında kendilerinden
kaynaklanmaktadır.
Bence toplumumuzda kadınların düşüncelerine yeterince saygı gösterilmektedir.
1
2
3
4
5
52
Kadınların siyasette yer alması, ülke sorunlarının çözümünü kolaylaştırır.
1
2
3
4
5
53
Aile desteği kadınların siyasete katılmasını kolaylaştırır.
1
2
3
4
5
54
Kadınların erkeklerin yaptıkları meslekleri yapamayacağına inanıyorum.
1
2
3
4
5
55
Kızlar erkeklerden farklı oyunlar oynamalıdır.
1
2
3
4
5
56
Erkekler kadınlardan daha kavgacıdır.
1
2
3
4
5
57
Kadınlar toplumda yeterince değer görmemektedir.
1
2
3
4
5
58
Bir erkeğin ağlamasını doğru bulmuyorum.
1
2
3
4
5
59
Kızların üniversite eğitimi almasına gerek yoktur.
1
2
3
4
5
60
Erkekler her alanda kadınlardan üstündür.
1
2
3
4
5
61
Kızların okumasını önemli buluyorum.
1
2
3
4
5
62
Kadınlar yönetimde yüksek kademelerde (mevkilerde) yer almalıdır.
1
2
3
4
5
63
Kadınlar, duygusallıklarından dolayı siyasette yer almamalıdır.
1
2
3
4
5
64
Sekreterlik ve hemşirelik gibi meslekleri yalnızca kadınlar yapmalıdır.
1
2
3
4
5
65
Evlilikte çocuk sahibi olma kararını eşler birlikte vermelidir.
1
2
3
4
5
66
Kadınların duygusal olması onların başarısını düşürür.
1
2
3
4
5
67
Erkekler bazı derslerde daha çok başarılıdır.
1
2
3
4
5
Maddeler
41
42
43
50
Hiç Katılmıyorum
Çok Az Katılıyorum
Orta Derecede Katılıyorum
Çoğunlukla Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
163
68
Kadın ve erkek mesleği diye bir şey yoktur; kızlar ve erkekler her meslek alanında
eğitim alabilir.
1
2
3
4
5
69
Ailede ev işleri eşler arasında eşit paylaşılmalıdır.
1
2
3
4
5
Erkekler evlenip, aile geçimini sağlayacakları için, erkeklerin okutulması
kızlardan daha önemlidir.
Anneme, kadın olduğu için ana-babasından daha az mal kalacak olsa bu durumu
yanlış bulmam.
Ailelerin erkek çocuklarına kız çocuklarından daha çok ilgi göstermesini doğru
bulmuyorum.
Kadınların yönetimle ilgili işleri (bakanlık, müdürlük, valilik, vb) iyi yapacağına
inanıyorum.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
74
Kadınlar erkeklerden daha duygusaldır.
1
2
3
4
5
75
Kadın ekonomik özgürlüğünü elde etmek için çalışmalıdır.
1
2
3
4
5
76
Kadınların fiziksel olarak güçsüz olması onların başarılı olmasını olumsuz etkiler.
1
2
3
4
5
77
Cumhurbaşkanımızın bir kadın olması beni mutlu eder.
1
2
3
4
5
78
Kadınlar erkeklere göre acıya daha az dayanıklıdır.
1
2
3
4
5
79
Ailenin maddi olanaklarından kız ve erkek çocuk eşit yararlanmalıdır.
1
2
3
4
5
80
Eşler boşandığında mallar eşit paylaşılmalıdır.
1
2
3
4
5
81
Yalnızca erkekler siyasetle uğraşmalıdır.
1
2
3
4
5
82
Bir kadın kocası izin verirse çalışmalıdır.
1
2
3
4
5
83
Aile mirası kadın ve erkek kardeşler arasında eşit paylaşılmalıdır.
1
2
3
4
5
84
Kızlar ve erkekler eşit seviyede eğitim alma hakkına sahiptir.
1
2
3
4
5
85
Erkeklerin hâkim olduğu bir toplumun daha güçlü olduğuna inanıyorum.
1
2
3
4
5
86
Bence erkekler kadınlardan daha cesurdur.
1
2
3
4
5
87
Annemi yönetici olarak görmekten mutluluk duyarım. (duyardım)
1
2
3
4
5
88
Ailede kararları eşler birlikte almalıdır.
1
2
3
4
5
89
Ailenin geçim sıkıntısı varsa kız çocuk okula gitmese de olur.
1
2
3
4
5
90
Ülkemizde kadın ve erkek ayrımının olmadığını düşünüyorum.
1
2
3
4
5
Maddeler
70
71
72
73
Katılımınız İçin Teşekkür Ederim.
164
EK4
ÖĞRENCİ TANIMA FORMU
Sayın öğrenci, aşağıda sorulan soruları dikkatli okuyarak doğru bir şekilde doldurun. Bu form sizi tanıma amaçlı
hazırlanmıştır. Bu formda yer alan sorular bilimsel bir araştırma için kullanılacak ve gizliliği korunarak, bu amaç
dışında hiçbir kişi ya da kuruma bilgi verilmeyecektir. Yardımlarınız için teşekkür ederim.
Araştırma Görevlisi Fadime Seçgin
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
1) Cinsiyetiniz Kız ( ) Erkek ( )
6) Anne ve babanızın mesleğini işaretleyiniz.
2) Sınıf Seviyeniz 7(
)
8 (
)
3) Sizden başka kaç kardeşiniz var?
a) Kardeşim yok
( )
b) ...................... tane kardeşim var.
a) Anne Mesleği
a) Ev kadını
( )
b) Memur
( )
c) İşçi
( )
d) Emekli
( )
e) Serbest meslek ( )
f) Diğer………………
b) Baba Mesleği
a) İşsiz
( )
b) Memur
( )
c) İşçi
( )
d) Emekli
( )
e) Serbest meslek ( )
f) Diğer………………
4) Eğer kardeşiniz varsa cinsiyetini/cinsiyetlerini 7)Ailenizin aylık gelirini belirtiniz.
a) 0-500 TL
( )
işaretleyiniz. (Kaçı kız kaçı erkek şeklinde)
b) 501-1000 TL ( )
c) 1001-1500TL ( )
d) 1501-2000 TL ( )
Kardeş
Kız
Erkek
e) 2001- yukarı ( )
Sayısı
( )
( )
1
( )
( )
2
( )
( )
3
8)Anne ve babanızın öğrenim durumunu işaretleyiniz.
( )
( )
4
Öğrenim Durumu
Anne Baba
( )
( )
5
a) Okur-yazar değil
( )
( )
( )
( )
6
b) Okur-yazar
( )
( )
c) İlkokul mezunu
( )
( )
5) Anne ve babanız ile ilgili aşağıdaki
d) Ortaokul mezunu
( )
( )
seçeneklerden uygun olanını işaretleyiniz.
e) Lise mezunu
( )
( )
a) Anne-baba sağ, birlikteler
( )
f) Üniversite-Yüksekokul
( )
( )
b) Anne-baba sağ, boşanmışlar
( )
Mezunu
c) Anne hayatta değil
( )
d) Baba hayatta değil
( )
9) İleride seçmeyi düşündüğünüz mesleği
e) Her ikisi de hayatta değil
( )
aşağıdaki boşluğa yazınız.
f) Diğer
(………………………………………………….)
165
EK5
TOPLUMSAL CİNSİYET TUTUM ÖLÇEĞİ
Hiç Katılmıyorum
Çok Az Katılıyorum
Orta Derecede Katılıyorum
Çoğunlukla Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
Aşağıdaki cümlelerin karşısındaki yerlere aşağıdaki örneğe uygun olarak çarpı (X) koyarak işaretleyiniz. Hiç
Katılmıyorsanız 1’i; Çok Az Katılıyorsanız 2’yi; Orta Derecede Katılıyorsanız 3’ü; Çoğunlukla Katılıyorsanız
4’ü; Tamamen Katılıyorsanız 5’i işaretleyiniz. Bir cümleyi okuduktan sonra aklınıza ilk geleni işaretleyiniz ve
lütfen bütün cümleleri işaretlemeyi unutmayınız.
Örnek
Arş. Gör. Fadime SEÇGİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Cümleler
Hiç
Çok Az
Orta
Çoğunlukla
Tamamen
Katılmıyorum
Katılıyorum
Derecede
Katılıyorum
Katılıyorum
Katılıyorum
Kadınlar bir işte çalışmak
1
2
3
5
X
yerine ailesi ile ilgilenmelidir.
1
Aile geçimini sağlayan erkek olduğu için kadının çalışmasına gerek yoktur.
1
2
3
4
5
2
Ev işleri yalnızca kadının görevidir.
1
2
3
4
5
3
Üniversite eğitimi erkekler için daha önemlidir.
1
2
3
4
5
4
Evin reisi erkektir.
Kadınlar bilim alanında erkekler kadar başarılı olamaz.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
Kadınlar bir işte çalışmak yerine ailesi ile ilgilenmelidir.
1
2
3
4
5
7
Erkeğin evde her dediği yapılmalıdır.
1
2
3
4
5
8
Aileler erkek çocuklarına kız çocuklarından daha fazla harçlık vermelidir.
1
2
3
4
5
9
Kadınlar iyi bir meslek sahibi olacak şekilde yetiştirilmelidir.
1
2
3
4
5
10
Kocası ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda ise kadın çalışmamalıdır.
1
2
3
4
5
11
Erkekler kadınlardan daha iyi yöneticilik yapar.
1
2
3
4
5
12
Mecliste daha çok kadın milletvekili görmeyi isterim.
1
2
3
4
5
13
Erkeklerin ev işlerini yapmasını önemserim.
1
2
3
4
5
14
Aynı işte çalışmalarına rağmen erkekler, kadınlardan daha fazla maaş almalıdır.
1
2
3
4
5
15
Ailede erkek çocuğun öğrenim görmesine öncelik tanınmalıdır.
1
2
3
4
5
16
Kızlar ve erkekler farklı oyuncaklarla oynamalıdır. (kızlar bebek, erkekler araba
gibi)
Kadınların yönetime daha çok katılması beni mutlu eder.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
Erkeklerin ev işlerini yapmasını (ütü, bulaşık, yemek yapmak…) doğru
bulmuyorum.
Kadınlar erkeklerden farklı meslekleri seçmelidir.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
21
Ailedeki miras paylaşımında (anne-babadan kalan mallar) erkeklere kadınlardan
daha çok pay verilmelidir.
Bir erkeğin ağlamasını doğru bulmuyorum.
1
2
3
4
5
22
Kızlar erkeklerden farklı oyunlar oynamalıdır.
1
2
3
4
5
Maddeler
5
6
17
18
19
20
Hiç Katılmıyorum
Çok Az Katılıyorum
Orta Derecede Katılıyorum
Çoğunlukla Katılıyorum
Tamamen Katılıyorum
166
23
Kadınların erkeklerin yaptıkları meslekleri yapamayacağına inanıyorum.
1
2
3
4
5
24
Kadınlar yönetimde yüksek kademelerde (mevkilerde) yer almalıdır.
1
2
3
4
5
25
Kadınlar, duygusallıklarından dolayı siyasette yer almamalıdır.
1
2
3
4
5
26
Erkekler bazı derslerde daha çok başarılıdır.
1
2
3
4
5
27
Kadın ve erkek mesleği diye bir şey yoktur; kızlar ve erkekler her meslek alanında
eğitim alabilir.
Ailede ev işleri eşler arasında eşit paylaşılmalıdır.
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
Maddeler
28
1
2
3
4
5
31
Erkekler evlenip, aile geçimini sağlayacakları için, erkeklerin okutulması kızlardan
daha önemlidir.
Kadınların yönetimle ilgili işleri (bakanlık, müdürlük, valilik, vb) iyi yapacağına
inanıyorum.
Bir kadın kocası izin verirse çalışmalıdır.
1
2
3
4
5
32
Cumhurbaşkanımızın bir kadın olması beni mutlu eder.
1
2
3
4
5
33
Yalnızca erkekler siyasetle uğraşmalıdır.
1
2
3
4
5
34
1
2
3
4
5
35
Kadın ekonomik özgürlüğünü elde etmek için çalışmalıdır.
Erkeklerin hâkim olduğu bir toplumun daha güçlü olduğuna inanıyorum.
1
2
3
4
5
36
Erkekler her alanda kadınlardan üstündür.
1
2
3
4
5
29
30
Katılımınız İçin Teşekkür ederim.
167
EK6
TOPLUMSAL CİNSİYET ETKİNLİKLERİ HAFTALIK OTURUMLAR
1.HAFTA
I.OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç:
• Öğrencilerle tanışma ve program hakkında bilgi verilmesi.
• Öğrenciler tarafından ölçme araçlarının doldurulması.
Dersin İşlenişi:
Merhaba arkadaşlar, ismim Fadime SEÇGİN, Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği A.B.D’nda araştırma
görevlisiyim. Öncelikle sizlere cevaplamanız için iki adet anket dağıtacağım. Bundaki
amacım genel olarak sizlerin görüşlerinizi ve düşüncelerinizi öğrenmektir. Bu ankete
içtenlikle ve samimi olarak cevaplar vermeniz benim için önemlidir. Bu anketten çıkan
veriler hiçbir şekilde sizlerin notlarınızla ilgili değildir (15 dk).
Sizlerle yaklaşık 8 hafta bazı derslerde birlikte olacağız. Bu 8 haftalık dönemde
cinsiyetin ne olduğunu, cinsiyetlere has sahip olunan özellikleri, bu özelliklerin
doğuştan mı yoksa sonradan mı kazanıldığını, kadın-erkek eşitliğini/eşitsizliğini ve
kadın-erkek rollerini eğlenceli bir şekilde tartışacağız. İşlediğiniz tüm derslerde
şüphesiz adil olma değeri üzerinde durmuşsunuzdur. Adil olma yani eşitlik şüphesiz
hayatımızda mutlu olabilmemiz için çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü ancak
insanlara davranışları konusunda adil olunduğunda, ya da insanlar birbirlerine eşit
davrandığında huzurlu ve mutlu olabilirler. Birlikte sizlerle 8 hafta boyunca cinsiyet
eşitliğini sosyal yaşam içerisinde, siyasette, çalışma yaşamında, mesleklere sahip olma
yönünden ve alınan eğitim bakımından işleyeceğiz (10 dk)
Önce benim sizleri tanımam ve adlarınızı daha kolay öğrenebilmem için bir
etkinlik yapalım.
Programın tanıtımına başlamadan önce sizlerin de kendilerinizi
tanıtmanızı istiyorum. Öğrenciler bu süre içinde kısaca kendilerini tanıtır. İsimlerinizi
ezberleyebilmek için sizlere renkli kartonlar dağıtacağım, sizden beklenilen bu
kartonlara isminizi yazıp yaka kartı hazırlamanızdır. Bu sayede sizleri daha iyi
tanıyabilirim (15 dk).
168
II. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Öğrencilerin kadın erkek eşitliği ile ilgili görüşlerini almak.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni haftalık etkinlik uygulamalarına başlamadan önce
öğrencilerin kadın erkek eşitliği ile ilgili görüş ve düşüncelerini almak için onlara bir
kompozisyon yazdırır (40 dk).
Bu kompozisyonu benzer şekilde öğrencilere 8. Haftanın sonunda da yazdırır.
Uygulama eğitmeninin bu kompozisyonu yazdırmasındaki amacı, karşılaştırmalı
yapacağı analiz sonucunda öğrencilerde ne gibi değişimlerin olduğunu tespit etmektir.
Etkinlik 1:
Kompozisyon konusu:
“Sizce kadın ve erkek eşit midir?/Eşit olmalı mıdır? Kadın erkek eşitliği konusunda
görüş ve düşüncelerinizi yansıtan yaklaşık bir sayfalık bir kompozisyon yazınız.”
169
2.HAFTA
I. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Öğrencilerin kendi cinsiyet özelliklerini tanımalarını sağlamak.
Kazanım: 1. Cinsiyetin öncelikli olarak biyolojik yollarla kazanıldığını fark eder.
2. Kendi cinsiyetlerine ait özellikleri tanırlar.
Materyaller: Görsel doküman, kalem, kâğıt.
Yöntem ve Teknikler: Anlatım, soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Derse giriş olarak uygulama eğitmeni öğrencilere “İnsanlar dünyaya kız ya da
erkek bebekler olarak gelirler. Bu durum dünyaya gelen insanın kendisinin seçtiği bir
şey değildir. Hangi kültürde, hangi çağda yaşanırsa yaşansın, kız ya da erkek bebek
olarak doğmak, insanın biyolojik varlığının bir niteliğidir.” şeklinde açıklama yapar.
Biyolojik olarak cinsiyetin nasıl oluştuğu görsel materyal aracılığı ile kısaca anlatılır.
Bu sürecin doğal yollarla gerçekleştiği vurgulanır. Kız ve erkek kavramlarının öncelikli
olarak biyolojik cinsiyete atfedilen, onu anlamlandıran kavramlar olduğu açığa çıkartılır
(10 dk).
Ardından uygulama eğitmeni öğrencilere beyaz bir kâğıt dağıtır. Onlara belirli bir
süre
tanıyarak,
bu
kâğıda
beğendikleri/beğenmedikleri
kendi
özelliklerini,
sahip
bu
oldukları
cinsiyete
sahip
cinsiyetlerine
olmanın
ait
verdiği
kolaylıkları/zorlukları ve cinsiyetlerinden memnun olup olmadıklarını yazmalarını ister
(Etkinlik 2) (20 dk).
Yazma süreci bittikten sonra hızlıca birkaç öğrenciye yazdıkları okutulur. Bu arada
uygulama eğitmeni öğrencilerin ifade ettikleri özellikleri kız ve erkek için ayrı ayrı
olarak maddeler halinde tahtaya yazar. Uygulama eğitmeni yazma işlemi bittikten sonra
öğrencilerin ifade ettikleri cinsiyetlerine ait beğenilen ve beğenilmeyen özellikleri,
yaşanılan zorlukları, kolay ve zor yönleri niçin ifade ettiklerini sorar. Öğrenciler
arasında grup tartışması gerçekleştirilir (10 dk). Bir sonraki oturuma bu tartışmalar
sayesinde hazırlık yapılmış olur.
170
Etkinlik 2:
Amacı: Öğrencilerin sahip oldukları cinsiyetlerine ait beğendikleri/beğenmedikleri
özelliklerini,
bu
cinsiyete
sahip
olmanın
verdiği
kolaylıkları/zorlukları
ve
cinsiyetlerinden memnun olup olmadıklarını sorgulatmaktır.
TARTIŞMA SORULARI
1. Cinsiyetiniz Nedir?
2. Sahip olduğunuz cinsiyetinize ait beğendiğiniz yönler/özellikler nelerdir?
3. Sahip olduğunuz cinsiyetinize ait beğenmediğiniz yönler/özellikler nelerdir?
4. Sahip olduğunuz cinsiyetin verdiği kolaylıklar nelerdir?
5. Sahip olduğunuz cinsiyetin verdiği zorluklar nelerdir?
6. “Keşke karşı cinsten (kız iseniz erkek, erkek iseniz kız) olsaydım” dediğiniz
anlar oldu mu? Niçin, açıklayınız.
II. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Cinsiyetin bir biyolojik bir de toplumsal yönü olduğunu, cinsiyete has birçok
özelliklerin toplum tarafından oluşturulduğunu ve değişebilirliğini fark ettirmek.
Kazanım:
1. Biyolojik cinsiyeti fark eder.
2. Toplumsal cinsiyeti fark eder.
3. Biyolojik cinsiyete ve toplumsal cinsiyete ait özellikleri vurgular.
4. Biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki farkları vurgular.
Materyaller: Kalem, kâğıt.
Yöntem ve Teknikler: Anlatım, soru-cevap, tartışma, beyin fırtınası.
Dersin İşlenişi:
Cinsiyetin biyolojik ve toplumsal yönünü öğrencilere fark ettirmek için öncelikli
olarak uygulama eğitmeni öğrencilere “Ne Özelliği Var” (Etkinlik 3) etkinliğini
yaptırır. Onlara beyaz bir kâğıt dağıtır. Etkinlik 3’te olduğu gibi, öğrencilerin bu kâğıda
171
iki sütun çizmelerini, birinci sütunun başına “Kadın” ikinci sütunun başına “Erkek”
yazmalarını ister. Öğrencilerden öncelikli olarak “kadın” denince akıllarına hangi
özelliklerin geldiği, toplumda kabul edilen kadına ait “iyi/kötü” özellikleri kadın
sütununa yazmaları istenir. Ardından “erkek” denince akıllarına hangi özelliklerin
geldiği, toplumda kabul edilen erkeğe ait “iyi/kötü” özellikleri erkek sütununa
yazmaları istenir (15 dk).
Bu arada uygulama eğitmeni de tahtaya iki sütun çizer.
Sütunların başına
“Kadın” ve “Erkek” kavramlarını yazar. Ardından öğrencilerin listelerine yazdıkları
özellikleri sırasıyla okumalarını söyler. Uygulama eğitmeni de bu özellikleri sırasıyla
tahtada yer alan kadın ve erkek sütunlarının altına yazar. Daha sonra öğrencilere
Etkinlik 3’teki tartışma soruları üzerinden biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet
kavramları fark ettirilmeye çalışılır. Bunun için “Kadına ait hangi özellikler
değiştirilemez?, Kadına ait hangi özellikler değişebilir?, Erkeğe ait hangi özellikler
değiştirilemez?, Erkeğe ait hangi özellikler değişebilir?” soruları öğrencilere yöneltilir
(15 dk).
Öğrencilerin verdikleri cevaplardan yola çıkarak, değiştirilemez özelliklerin
doğuştan getirildiği yani biyolojik cinsiyete ait olduğu; değişebilir özelliklerin ise
sonradan kazanıldığı, toplum tarafından ( aile, okul, öğretmenler, TV, internet ) kişiye
verildiği yani toplumsal cinsiyete ait olduğu belirtilir. Ardından uygulama eğitmeni
tarafından cinsiyetin bir biyolojik, bir de toplumsal olmak üzere iki yönünün olduğu
vurgulanır. Uygulama eğitmeni tarafından biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet
tanımları şu şekilde yapılır: Biyolojik Cinsiyet:
Kişinin kız ya da erkek olarak
gösterdiği genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerini ifade etmektedir. Yani biyolojik
olarak doğuştan getirdiğimiz en belirgin özelliğimizdir. Kız ile erkek arasındaki
biyolojik farklılıkları ifade eder.
Toplumsal Cinsiyet: Toplumun (aile, okul,
öğretmenler, TV, internet ) bireye verdiği roller, görev ve sorumluluklar, toplumun
bireyi nasıl gördüğü, algıladığı, beklentileri ile ilgili bir kavramdır. Yani toplumsal
cinsiyet bir anlamda içinde yaşanılan kültüre bağlıdır ve öğrenme sonucu meydana
gelir.
172
BİYOLOJİK CİNSİYET
TOPLUMSAL CİNSİYET
Biyolojik.
Kültürel,
Doğumla getirilir.
Sosyalleşme ile sonradan kazanılır.
(Bu nedenle)
(Bu nedenle)
Değiştirilemez. Ör: Kadınlar hamile
Değişebilir. Ör: Erkekler ve kadınlar
kalabilir.
hemşire, pilot olabilir.
Eğer bir özellik biyolojik temelli ise, bunun dünyanın her yerinde ve her zaman
bütün erkekler ya da kadınlar için geçerli olması gerektiğini belirtir. Örneğin, tanıdıkları
pek çok fedakâr kadının olabileceğini, ancak bunun “fedakârlık” özelliğinin biyolojik
temelli olduğuna işaret etmediği söylenir. Dünyanın her yerinde ve tarih boyunca bütün
kadınlar fedakâr mıdır?” sorusu sorulur. Kadın olan ama fedakâr olmayan bireylerin de
olabileceği vurgulanır. “Bütün erkekler cesur mudur?” sorusu yine öğrencilere sorulur.
Aynı şekilde dünya da cesur olmayan birçok erkeğin de olabileceği vurgulanır. Bu
açıklamaların ardından öğrencilere listedeki her bir özelliğin biyolojik temelli olup
olmadığını düşündürecek sorular sorulur (10 dk).
Değerlendirme:
Öğrencilerin katılımı ile yapılan bu etkinliğin ardından, cinsiyetimizin bir
biyolojik yönü olduğu ama bununla birlikte toplumsal olarak şekillenen diğer bir yönü
de olduğu vurgulanır. Çocuğu önce ailesi, ardından okul, arkadaş çevresi, kitle iletişim
araçları cinsiyetine uygun bir takım özelliklerle donatır. Bu sonradan şekillenen
özellikler cinsiyetin toplumsal yönünü, değişebilen kısmını oluşturur, şeklinde
uygulama eğitmeni tarafından değerlendirme yapılır.
173
Etkinlik 3
Amacı:
Öğrencilerin biyolojik cinsiyete ve toplumsal cinsiyete ilişkin
özellikleri bulmalarını sağlamak; biyolojik cinsiyet özellikleri dışındakilerin toplum
tarafından kadına ve erkeğe atfedilen özellikler olduğunu fark ettirip, kavratmaktır.
NE ÖZELLİĞİ VAR?
Soru 1: Kadın denilince aklınıza gelen özellikler nelerdir?
Soru 2: Erkek denilince aklınıza gelen özellikler nelerdir?
KADIN
Zayıf
ERKEK
Kaslı
Rahatlıkla ağlar
Güçlü
Anne
Akıllı
Ev kadını
Baba
Sevecen
Para kazanır
Doğurgan
Sakal
Uzun saçlıdır
Duygularını belli etmez
Duygusal
Bıyık
Çekingen
Maceracı
Hassas
Cesur
Kırılgan
Hırslı
Fedakâr
Kavgacı
Sabırlı
Sperm Hücresi var
Yumurta Hücresi var
Atılgan
Uysal
Sert
Korunmaya Muhtaç
Ağlamaz
TARTIŞMA SORULARI
1. Kadına ait hangi özellikler değiştirilemez?
2. Kadına ait hangi özellikler değişebilir?
3. Erkeğe ait hangi özellikler değiştirilemez?
4. Erkeğe ait hangi özellikler değişebilir?
5. Kadına ait hangi özellikler doğuştan getirilen biyolojik temelli özelliklerdir?
6. Kadına ait hangi özellikler sonradan kazanılır?
7. Erkeğe ait hangi özellikler doğuştan getirilen biyolojik temelli özelliklerdir?
8. Erkeğe ait hangi özellikler sonradan kazanılır?
174
3.HAFTA
I.OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Toplumda çeşitli alanlardaki kadın erkek eşitsizliğini fark ettirip, bu alana
ilişkin öğrencilere farkındalık kazandırmak.
Kazanım:
1. Toplumda çeşitli alanlardaki kadın erkek eşitsizliğini fark eder.
2. Eşitsizlik farkındalığı kazanır.
Materyaller: Video, kalem, kâğıt, görsel doküman.
Yöntem ve Teknikler: Anlatım, drama, soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Bu derste uygulama eğitmeni öğrencilerin dikkatini çekmek amacıyla onlara
aşağıdaki genel soruları yöneltir.
Bu sorular eşliğinde tartışma başlatılır (10 dk).
1. Sizce toplumda çeşitli konularda ailede, iş hayatında eğitimde, okulda… vs
kadın ve erkek ne ölçüde eşittir?
2. Sizlerin bu alanlarda gözlediğiniz eşitsizlikler var mıdır? Nelerdir?
3. Sizlerin yaşadığı eşitsizlikler var mıdır?
Ardından sınıf gruplara ayırır. Her gruba önceden uygulama eğitmeni tarafından
hazırlanmış “Ne Kadar Eşitiz?” (Etkinlik 4) temalı bir drama metinleri verilir. Gruplara
rol dağılımı yapılır. Onlara 10 dakika düşünme ve hazırlık süresi verilir. Süre sonunda
her bir grup dramaları canlandırır (20dk). Dramalar genel olarak kadın erkek eşitsizliği
temellidir. Dersin bitiminde gelecek saatin (dersin) bu dramalar üzerine tartışarak
başlayacağını, diyerek ders sonlandırılır.
175
II. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Kadınların ve erkeklerin sahip oldukları iş yüklerine ait farkındalığı sağlamak,
toplumun özellikle kadına verdiği birden çok rolleri öğrencilerin fark etmesini
sağlamak, erkekler ve kadınların ev işlerinde sorumluluğu paylaşmaları gerektiğini fark
ettirmek.
Kazanım:
1. Kadınların toplumda sahip olduğu ev içi ve ev dışı birden çok iş yükünü fark
eder.
2. Çalışan kadın ve erkekler arasında ev içi yükler bakımından kadın aleyhine
eşitsizlikleri fark eder.
3. Erkekler ve kadınların ev işlerinde sorumluluğu paylaşmaları gerektiğini fark
eder.
4. Evin reisi olma konusunda kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu fark
eder.
Materyaller: Video, kalem, kâğıt, görsel doküman.
Yöntem ve Teknikler: Anlatım, drama, soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Bu derste bir önceki dersin devamı niteliğinde öğrenciler tarafından oynanan
dramalar teker teker öncelikle hatırlanır. Ardından dramalara ilişkin çeşitli sorular
sorularak tartışma başlatılır (10 dk).
Örnek Tartışma Soruları
1. Hatırlayalım bu dramada neler olmuştu? (Her bir drama için ayrı ayrı
sorulur)
2. Örnek dramada gerçekleşen durum sizce ne kadar adildir? (Her bir
drama için ayrı ayrı sorulur)
3. Örnek dramada eşitlikçi tutum sizce nasıl olmalıdır? (Her bir drama
için ayrı ayrı sorulur)
4. Ailede alınan kararlarda kadın ve erkek eşit olmalı mıdır? Neden?
176
Ardından ikinci etkinliğe başlamadan önce uygulama eğitmeni öğrencilere anne
babanın görev sorumlulukları nelerdir, ailede alınan kararlar ve yerine getirilen görev ve
sorumluluklar bakımından kadın ve erkek eşit haklara sahip midir? diye sorar (5 dk).
Verilen cevaplar doğrultusunda, toplumun özellikle de kadına verdiği birden
çok rolleri öğrencilerin fark etmesini sağlamak amacıyla öğrencilere “İmkânsız Rüya”
(Etkinlik 5) adlı video izlettirilir (10 dk)
Ardından öğrencilere videoya ilişkin çeşitli sorular sorulur. Verilen cevaplar
üzerinde durulur. Öğrencilerin beyin fırtınası yapmaları sağlanır. Bu sayede öğrencilerin
kadın ve erkeğin toplum içindeki çeşitli rollerine ilişkin bilinçleri eğlenceli bir şekilde
arttırılmaya çalışılır (10 dk).
Değerlendirme:
Toplum bireylere çeşitli görev ve sorumluluklar sunar. Toplum tarafından
anlamlandırılan ve bireyden gerçekleştirmesi istenen cinsiyet özelliğine dayalı rollere
toplumsal cinsiyet rolleri denir. Toplum hem erkekten hem de kadından birçok görevi
gerçekleştirmesini ister. Fakat genel olarak bakıldığında kadının iş yükleri erkeğin iş
yüklerine göre çok daha fazladır. Bir kadının sanki doğuştan kazandığı sırf onun
göreviymiş gibi hem ev içinde yerine getirmesi beklenilen yemek pişirme, temizlik
yapma, ütü, bulaşık yıkama, çocukların her türlü işleriyle ilgilenme gibi rolleri varken,
bir de eğer dışarıda çalışıyorsa ona has görevleri yerine getirmesi beklenir. Yani hem
ailesinin genel bakımını sağlar, hem de ev dışında çalışarak para kazanır. Dışarıda her
hangi bir işte çalışmayan kadının bile evde gün içinde yerine getirmesi beklenilen bir
yığın sorumlulukları vardır. Dolayısıyla bu durum kadının hem fiziksel hem de
psikolojik sağlığını ciddi şekilde etkilemektedir. Toplumda kadın ve erkeğin rollerinde
modernleşmeye paralel, değişimler görülmektedir. Daha huzurlu ve mutlu bir aile
yaşantısı için, özellikle de kadınların sağlığı açısından erkekler ve kadınların ev
işlerinde sorumluluğu paylaşmaları gerekir (5 dk).
177
Etkinlik 4:
Amacı: Toplumda çeşitli alanlardaki kadın erkek eşitsizliğini fark ettirip, bu
alana ilişkin öğrencilere farkındalık kazandırmak.
NE KADAR EŞİTİZ?
DRAMA 1:
Oyuncular
Yiğit, Anne, Baba
Yiğit’in anne ve babası hafta içi çok çalıştıkları için hafta sonu Yiğit’le çok fazla
ilgilenemezler. Yiğit ise bu durumdan çok mutsuzdur. Tatil günlerinde anne ve babası
ile gezmeyi, onlarla birlikte oynamayı, sohbet etmeyi çok özler.
Yine bir tatil günü Yiğit erkenden kalkar. Hava sıcacık, güneş pırıl pırıldır. Yiğit
çok mutludur. Bugün anne ve babası ile dilediği kadar vakit geçirebilir. Onlarla oyun
oynayabilir. Yiğit bu düşünceler içindeyken annesinin,
___“Günaydın Yiğit” diyen sesini ardından da babasının sesini duyar. O da geçireceği
güzel günün heyecanı ile onlara,
___ “Günaydın” der.
Annesi güzel bir hafta sonu kahvaltısı hazırlar. Bu arada Yiğit oyuncakları ile
oynamakta babası ise gazetesini okumaktadır. Yiğit aklından geçenleri babası ile
paylaşmak için yanına gider. Babası gazetesinden başını kaldırmadan,
___“Tamam, Yiğit’çim hallederiz” diyerek onu oyalar. Yiğit babasının bu tavrından çok
mutsuz olarak bu sefer hayallerini annesine anlatır. Annesi ise yorgun bir sesle,
___“Seninle oynamak isterdim Yiğit’çim ama kahvaltıdan sonra yapacağım birçok iş
var. Bütün bir hafta kirlenen ve dağılan evimizi temizleyeceğim, çamaşırları yıkayıp,
ütü yapacağım” diyerek Yiğit’i reddeder.
Ardından tekrar babasının yanına döner. Babası ise Yiğit’e,
___ “Öğleden sonra televizyonda çok önemli bir futbol maçı var ve onu izleyeceğim”
der. Yiğit çok mutsuz olmuş tüm hayalleri yıkılmıştır. Hafta sonu için kurduğu hayalleri
suya düşmüştür.
Bu dramada olanlar roller bakımından sizce adil mi?
178
DRAMA 2:
Oyuncular
Baba, Anne, Beril, Emre
Baba ailenin diğer fertlerine fikirlerini sormadan onlara danışmadan,
tartışmadan, sürekli olarak tek başına kararlar almakta ve onların da bu kararlara
uymalarını istemektedir. Bir gün aile alışverişe çıkacaktır. Anne, Beril ve Emre içinde
hem oyun parkı hem de kadınlara özel bir mağazanın olduğu evin yakınındaki alış veriş
merkezine gitmek istemektedir. Fakat baba aldığı kararlarda anneye ve çocuklarına
hiçbir zaman fikirlerini sormadığı için bu isteklerini söyleyemezler.
Baba: Hazırlanın alışverişe çıkacağız.
Anne: Alış veriş için nereye gideceğiz?
Baba: Üç Sokak ötedeki alış veriş merkezine.
Anne: Ama biz evin yakınındaki yeni açılana gitmek istiyoruz. Sen ne dersin?
Çocuklarda oraya gitmek istiyor. Beraber karar alsak olmaz mı?
Baba: Bu evde kararları yalnızca ben veririm.
Ailede alınan kararlar bakımından sizce bu durum adil mi?
DRAMA 3:
Oyuncular
Baba, Elif, Emir
Elif ve Emir kardeşler sabah okula gitmek için hazırlanır. Ardından çocuklar
babalarından haftalıklarını almak için yanına gider. Baba Elif’e 5 lira, Emir’e ise 10 lira
haftalık harçlık verir. Baba Emir’e,
___ “Sen erkeksin paraya daha çok ihtiyacın olabilir”, der.
Sizce bu durum adil mi?
179
Etkinlik 5:
Amacı: Öğrencilerin, kadın ve erkeğin toplum içindeki çeşitli rollerine ilişkin
bilinçlerini eğlenceli bir şekilde attırmaya çalışmak, toplumun özellikle kadına verdiği
birden çok rolleri öğrencilerin fark etmesini sağlamaktır.
İMKÂNSIZ RÜYA (ÖZET)
Bu hikâyenin kahramanları anne, baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Hikâye
genel olarak onların aile yaşamına ilişkin özellikleri anlatmaktadır.
Evde sabahleyin ilk olarak anne yataktan kalkar. Çocukları tarafından
uyandırılarak onun rutin günlük hayatı da başlar. Anne kahvaltıyı hazırlar, bebeğinin
bakımını sağlar, çocukları okula hazırlar ve her birine öğlen yemeleri için beslenme
çantaları hazırlar. Baba ve oğlu eğer kahvaltı hızlı bir şekilde hazırlanmazsa
sabırsızlanmaya başlar. Anne çalıştığı fabrikaya gitmek için evden ayrılmadan önce ev
işlerini bitirmek zorundadır.
Kadın bir hazır giyim fabrikasında çalışmaktadır. Gün boyu dikiş makinesi
önünde dikiş dikmektedir. Yaptığı iş çok sıkıcı ve yorucudur. O bu arada işlerin hiç
durmadan hızlı bir şekilde çalışmasını isteyen erkek bir amirin baskısı altındadır.
Kocasının yaptığı işle karşılaştırıldığında, kocasının işi modern şekilde oluşturulmuş bir
makine tarafından daha kolay yapılmaktadır. Hatta ara sıra iş yerinde vakit bulup
arkadaşlarıyla sohbette edebilmektedir.
Kadının iş yerindeki haftalık kazancı kocasının yarısı kadardır.
İşten sonra kocası arkadaşlarıyla dışarıda eğlenmeye gider ve haftalığın büyük
bir kısmını harcar, oysa kadın kazandığı haftalığı ile alış veriş yapar, ardından kreşten
bebeğini alır, eve geldiğinde de yemek yapma, bulaşık yıkama, ütü, bebek bakımı gibi
birçok işle uğraşır. Üstelik işten geldiğinden beri hiç durmamış, dinlenememiştir. Bu
arada kızı da ona yardım etmek zorundadır. Oğlu ise odasında oyun oynar.
Kocası akşam eve geldiğinde, kıyafetlerini değiştirir, çıkardığı kıyafetleri ise
çıkardığı yere atar. O ve oğlu televizyon izleyerek keyifli bir akşamın tadını çıkarırlar.
Bu arada sürekli olarak karısına emir vererek, ondan su, meyve, yiyecek gibi bir takım
şeyler ister.
Bir ara televizyonda kadın bir çiftçiyi sırtında bebeği, tarlada çapa yaparken
görürler. Erkek çiftçi ise daha az kas gücü gerektiren, işgücünden tasarruf sağlayacağı
bir makine olan traktör kullanır. Erkek ve kadın çalışma biçimindeki zıtlık bu örnekle
de gösterilmiştir.
180
Adam yorulduğunda, uyumaya yatağa gider. Kadın ise yatağa gitmeden önce
bütün ev işlerini bitirmek zorundadır. Gece yarısı, kadın uyurken bir rüya
görür…………….
“Rüyasında sabahleyin kadın ve kocası aynı anda yataktan kalkarlar.
Kocası çocukların okul için hazırlanmasına ve ev işlerine yardımcı olur.
Karı ve koca ev işlerinin sorumluluğunu birlikte üstlenmişlerdir. Kocası
ve oğlu geleneksel olarak kadın için ayrılmış kadına özgü görülen
görevleri yerine getirmektedir. Hatta kocası örme ve dikiş dikmeyi bile
öğrenir……..”
Bu imkânsız bir rüya mıdır? Ya da bu rüya gerçek olabilir mi?
VİDEOYA İLİŞKİN TARTIŞMA SORULARI
1. Videoda izlediğiniz kadının evde ne gibi sorumlulukları vardır?
2. Videoda izlediğiniz erkeğin sorumlulukları nelerdir?
3. Videoda izlediğiniz kadın ve erkeğin çalışma koşullarını ve yaptıkları
işleri karşılaştırıp, bir günlerini açıklayın ve değerlendirin.
4. Kadının rüyasında gördüğü şeyleri açıklayınız? Sizce niçin bu tarz bir
rüya görmüştür?
5. Kadının rüyasında gördüğü şekliyle ev içinde kadının ve erkeğin
görevleri nelerdir?
6. Sizce bu rüya gerçek olabilir mi? Cevabınızı açıklayınız.
Bu hikâye “UNESCO (2004). Gender Sensitivity A Training Manual ” adlı kitaptan alınmıştır.
181
4.HAFTA
I.OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç:
Günlük yaşamda kullanılan basmakalıp cinsiyet özelliklerini ve rollerini
tanıtmak, geleneksel cinsiyet rollerini tartışmak, cinsiyete ilişkin basmakalıp rollerin
değişebilirliğini fark ettirmek, cinsiyet eşitliğini teşvik etmek.
Kazanım:
1. Cinsiyete özgü önyargıların ve kalıp yargıların farkına varır.
2. Cinsiyete özgü önyargılara ve kalıp yargılara ilişkin farkındalık kazanır.
3. Kalıplaşmış cinsiyet rollerini sorgular.
4. Cinsiyet kalıp yargılarının gerçek dışı ve hayali olduğunu fark eder.
Materyaller: Yazı tahtası, kalem, kâğıt.
Yöntem ve Teknikler: Soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni derse başlamadan önce öğrencilere önyargının ve kalıp
yargının ne olduğundan söz eder. Kısaca bu kavramları tanımladıktan sonra hem
önyargılara hem de kalıp yargılara ilişkin belirgin örnekler verir (5 dk). Kalıp yargı,
“Diğer insanları içine yerleştirdiğimiz kategorileri ifade etmekte ve “Diğer bir bireyi
veya bireyler grubunu tanımlamak için kullandığımız basitleştirilmiş betimsel
kategorileri nitelemektedir.” diye tanımlar. Ardından öğrencilere “Kalıp yargılı
düşünüş” (Etkinlik 6) etkinliğinin yer aldığı formları öğrencilere dağıdır. Daha sonra
onlara belirli bir süre tanıyarak bu sütunların içine hem kadınların hem de erkeklerin
neler yaptıklarını ve neler yapamadıklarını yazmalarını söyler (10dk). Ardından
uygulama eğitmeni önce kendisi birer örnek vererek, yine bu kâğıtlara öğrencilere
akıllarına gelen bildikleri kalıp yargıları hem kadınlar hem de erkekler için yazmalarını
söyler (10 dk).
Yazma işleminin ardından uygulama eğitmeni öğrencilere yazdıklarını hızlıca
okutturur. Bu arada kendi de tahtaya bu örneklerden yazar (5 dk).
Uygulama eğitmeni öğrencilere, bu düşünceleri ve ifadeleri nereden
öğrendiklerini, kadınlar ve erkekler için bu kanılara nereden vardıklarını sorar (2
dk). Öğrencilerin muhtemelen aile büyükleri, okul, televizyon, internet diyeceklerinden
182
hareketle, onlara, “Toplumun ortaya koyduğu bu kalıp yargılar nedeniyle kız ya da
erkek olarak kendiniz kısıtlanmış/engellenmiş hissediyor musunuz? Nasıl hissediyor
sunuz? Açıklayınız” diye sorar (8 dk).
II. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç:
Günlük yaşamda kullanılan basmakalıp cinsiyet özelliklerini ve rollerini
tanıtmak, geleneksel cinsiyet rollerini tartışmak, cinsiyete ilişkin basmakalıp rollerin
değişebilirliğini fark ettirmek.
Kazanım:
1. Cinsiyete özgü önyargıların ve kalıp yargıların farkına varır.
2. Cinsiyete özgü önyargılara ve kalıp yargılara ilişkin farkındalık kazanır.
3. Kalıplaşmış cinsiyet rollerini sorgular.
4. Cinsiyet kalıp yargılarının gerçek dışı ve hayali olduğunu fark eder.
Materyaller: Görsel doküman.
Yöntem ve Teknikler: soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Kalıp yargılara dayalı beklentiler, erkek ve kadınların yaşam tercihleri ve
seçeneklerini belirlemelerinde çoğunlukla engel teşkil eder. Uygulama eğitmeni
öğrencilere “Cinsiyetleriyle bağlantılı olarak evde, okulda, … ne tür engellerle
karşılaşmışlardır” diye sorar (5 dk).
Uygulama eğitmeni öğrenciler tarafından kalıp yargıların farkına varılması için
“Bil Bakalım Ben Kimim?” (Etkinlik 7) etkinliğini yaptırır. Bu etkinlikte, bir önceki
dersten hareketle öğrencilere çeşitli rollerde bulunan ve bir takım cinsiyet kalıp
yargılarını temsil eden sıfatlara sahip yüzleri kapatılmış kadın ve erkek resimleri
gösterir. Bu resimlerdeki şahsiyetler bir önceki dersteki kalıp yargıları da düşünerek
kadın ve erkeklerin yapamayacakları ya da sahip olmadıkları yargıları içeren kadın ve
erkek resimleridir. Onlara bu resimlerdeki şahsiyetlerin kadın mı yoksa erkek mi olduğu
sorulur. Bu resimler sırasıyla mavi renk giyen kadın, güçlü kadın, araba süren kadın,
kamyon şoförü kadın, futbol oynayan kadın, pembe renk giyen erkek, yemek yapan
erkek, ağlayan erkek, kormuş erkek, temizlik yapan erkek, ütü yapan erkek şeklindedir.
Öğrencilerin verdikleri cevapların ardından resimlerin suratları açılır. Bu şekilde onlara
183
kalıp yargıların değişebileceği gösterilir. Her bir resim üzerine çeşitli sorular eşliğinde
tartışma gerçekleştirilir (30 dk).
Değerlendirme:
Tartışmanın sonunda uygulama eğitmeni cinsiyete özgü kalıp yargılardan ve bu
kalıp yargıların insanları kısıtlamasından ve onları zaman zaman huzursuz ve mutsuz
etmesinden ve bu tarz kalıp yargıların aslında gerçek dışı ve hayali olduğundan
bahseder. Kalıp yargıların toplumdan topluma değişebileceğinden söz eder. Mutlu ve
huzurlu daha adil bir yaşam için bu tarz kalıp yargılı düşüncelerden uzak durmak
gerektiğini vurgular (5 dk).
184
Etkinlik 6
Amacı: Günlük yaşamda kullanılan basmakalıp cinsiyet özelliklerini ve rollerini
tanıtmak, geleneksel cinsiyet rollerini tartışmak, cinsiyete ilişkin basmakalıp rollerin
değişebilirliğini fark ettirmek, cinsiyet eşitliğini teşvik etmektir.
KALIP YARGILI DÜŞÜNÜŞ
KADINLAR NE YAPAR/YAPAMAZ?
ERKEKLER NE YAPAR/YAPAMAZ?
Kadınlar,
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
Erkekler,
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
KADINA İLİŞKİN KALIPYARGILAR
Kadınlar,
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
ERKEĞE İLİŞKİN KALIPYARGILAR
Erkekler,
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
185
Etkinlik 7
Amacı: Öğrencilere kalıp yargıların değişebileceği fark ettirmektir.
BİL BAKALIM BEN KİMİM?
Ağlayan Erkek
Futbol Oynayan Kadınlar
Kamyon Şoförü Kadın
Pembe Renk Giyen Erkek
Mavi Renk Giyen Kadın
Ütü Yapan Erkek
Korkan Erkek
Temizlik Yapan Erkek
Yemek Yapan Erkek
186
5. HAFTA
I.OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Eğitim alma hakkının en temel insan haklarından biri olduğunu fark ettirip,
özellikle kızların eğitilmesi gerekliliğini kavratmak, kızların okula gitmesini engelleyen
kalıp yargıların ve düşüncelerin farkına varılmasını sağlamak.
Kazanım: 1. Eğitim almanın en temel insan haklarından biri olduğunu bilir.
2. Kız ya da erkek olmak fark etmeksizin bütün çocukların eğitim alma hakkı
olduğunun farkına varır.
3. Kızların eğitimini engelleyen nedenlerin farkına varır.
Materyaller: Kalem, kâğıt, bilgisayar destekli materyal (slâyt gösterimi).
Yöntem ve Teknikler: Drama, örnek olay, soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni derse girişte bu hafta eğitim almanın önemi üzerinde
duracaklarını vurgular. Öğrencilere öncelikle “Eğitim nedir” sorusunu yöneltir.
Ardından “Sizce insanların eğitim alması, okula gitmesi önemli midir” diye sorar.
Eğitim konusuna dikkat çektikten sonra uygulama eğitmeni öğrencilere “Sizce kızlar mı
yoksa erkekler mi muhakkak okutulmalıdır?” diye sorar, verilen cevaplar
doğrultusunda “Niçin?” sorusu yöneltilerek açıklama yapmaları istenir (10 dk).
Tartışmanın ardından uygulama eğitmeni öğrencilere slâyt eşliğinde kısaca
eğitim, siyaset, çalışma yaşamı gibi alanlarda kadın ve erkeğe ait çeşitli istatistikî
bilgiler sunar (5dk). Bunun amacı bir önceki haftadan da hareketle öncelikle bu
alanlardaki cinsiyet eşitsizliğine bir kez daha dikkat çekmektir. Özellikle kadın ve erkek
okullaşma oranlarının eşitsizliğine vurgu yapar (5 dk).
Ardından kız ve erkek okullaşma oranlarının orantısızlığından yola çıkarak
kızların eğitilmesi gerekliliğini kavratmak, kızların okula gitmesini engelleyen kalıp
yargıların farkına varılmasını sağlamak ve eğitim almada cinsiyet eşitliğine vurgu
yapmak amacıyla uygulama eğitmeni kısaca öğrencilere Etkinlik 8’ de yer alan “Kızlar
ve Okul” etkinliğini yaptırır.
Öncelikle Sevcan’ı, annesini ve öğretmenini canlandırmak için sınıftan üç
gönüllü öğrenci seçer. Onlara hazırlanmaları için belli bir süre tanınarak, Sevcan’a,
187
annesine ve öğretmenine ait metinleri öğrencilerin okuyup canlandırmaları istenir
(10dk).
Etkinlik 8’de yer alan örnek tartışma soruları çerçevesinde öncelikle
Sevcan’ın, sonra annesinin psikolojik tahlilleri yaptırılıp, metinlerin irdelenmesi istenir.
Onlarla öğrencilerin empati kurmaları sağlanır (10 dk).
II. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Eğitim alma hakkının en temel insan haklarından biri olduğunu fark ettirip,
özellikle kızların eğitilmesi gerekliliğini kavratmak, kızların okula gitmesini engelleyen
kalıp yargıların ve düşüncelerin farkına varılmasını sağlamak.
Kazanım: 1. Eğitim almanın en temel insan haklarından biri olduğunu bilir.
2. Kız ya da erkek olmak fark etmeksizin bütün çocukların eğitim alma hakkı
olduğunun farkına varır.
3. Kızların eğitimini engelleyen nedenlerin farkına varır.
Materyaller: Kalem, kâğıt,
Yöntem ve Teknikler: Drama, örnek olay, soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni birinci oturumdaki etkinlikten yola çıkarak öğrencilere
“bazı ailelerin kız çocuklarını okula göndermeme nedenleri sizce neler olabilir?,
sorusunu yöneltmiş alınan cevaplar doğrultusunda bu tarz nedenlerle çevrelerinde
Sevcan gibi okula gitmek istediği halde aileleri tarafından okula gönderilmeyen
tanıdıkları kızların ya da erkeklerin olup olmadığını söylemelerini istemiştir (10 dk).
Sizce okumak istediği halde okula gönderilmeyen bu kişiler neler hissetmiştir,
sorusuna öğrencilerin yanıt vermesiyle onlarla empati kurmalarının gerçekleştirilmesi
sağlanılmıştır (5 dk).
Değerlendirme:
Dersin sonunda kızların okula gitmesini engelleyen kalıp yargıların farkına
varılması sağlanır. Eğitim almada cinsiyet eşitliğine vurgu yapılır. Eğitim almanın en
temel insan haklarından biri olduğu vurgulanıp, kız ya da erkek olmak fark etmeksizin
sağlıklı nesiller yetişebilmesi ve ülke kalkınması açısından herkesin eğitim almasının
gerekliliği üzerinde durulur (5 dk).
188
Uygulama eğitmeni öğrencilere bir sonraki hafta getirmeleri için bir ödev
(Etkinlik 9) verir. Öğrencilerin öncelikle anne ve babalarını dikkate alarak, akrabalar
içerisinde okula gönderilmeyen ya da sadece ilkokula gönderilen aile üyelerinden biri
ile röportaj yapmalarını ister (5 dk). Bu sayede öğrencilerin, eğitimini yarıda bırakmış
kimselerle empati kurmaları sağlanarak, onların pişmanlıkları noktasında okula
gitmenin ve eğitim almanın önemi konusunda farkındalık kazandırılmaya çalışılacaktır.
Özellikle öğrencilerin kız çocuklarının okula gönderilmeme nedenlerini yakından
görmelerinin sağlanılması da bir diğer amaçtır. Röportajlara ilişkin değerlendirmeler 6.
haftanın birinci oturumunda yapılacaktır.
189
Etkinlik 8
Amacı: Kızların eğitilmesi gerekliliğini kavratmak, kızların okula gitmesini engelleyen
kalıp yargıların farkına varılmasını sağlamak, eğitim almada cinsiyet eşitsizliğine vurgu
yapmak.
KIZLAR VE OKUL
Toplumda kızlar ve okulun önemi konusunda farklı düşünen insanlar olabilir.
Bazıları kızlar için okulun ve eğitimin önemli olduğunu düşünürken bazıları da
kızların eğitiminin önemli olmadığını düşünür. Size göre kızların okuması mı yoksa
okumaması mı gerekir?
Bu konu hakkında Sevcan’ın, Sevcan’ın ailesinin ve öğretmeninin görüşlerine
bakalım. Sizce hangisi haklı olabilir?
Ben Sevcan. Bence kızların okuması önemlidir. Ben okumak istiyorum. Okul
benim için önemli. Çünkü okulda aldığım eğitim geleceğimi oluşturacak. Geçen gün
öğretmenim Türkiye’nin birçok yerinde kızların okumasına önem veriliyor, erkek ve
kız çocuk ayrımı yapılmıyormuş, dedi. Burada Doğu Anadolu’da biz kızlar bir eşya
gibi görülüyoruz. Annem de belki kendine göre haklı bütün evin işlerine yetişemiyor,
akrabaların ve çevrenin dedikodu yapmasından korkuyor. Ama ben hem okula gidip
hem de evin işlerini yapabilirim. Çevremdeki insanların konuşmasına fırsat
vermemek için çok dikkatli davranırım. Yeter ki okula gideyim. Okuyup öğretmen
olabileyim.
Ben Sevcan’ın Annesiyim. Sevcan okuyunca ne olacak. Yarın bir gün
evlenecek. Şimdiden çeyizini yapmaya baslaşın, ev nasıl idare edilir, ev işi nasıl
yapılır onu öğrensin. Ben okumadım. O okuyunca ne olacak. Bizim buralarda kızlar
okula gönderilmez. Gitse bile okuma yazma öğrenince okuldan alınır. Kızlarını okula
göndermeyen ailelerin tamamının, yoksulluk, aile bakış açısı- toplumun bakış açısı,
geleneklerimiz, okula ulaşım, ailenin eğitimsizliği gibi çeşitli nedenleri vardır. Hiçbir
aile bunların dışına çıkmıyor. Ben niye farklı davranayım. Ben ailemden nasıl
gördüysem çocuklarımda öyle yetişecek.
Ben Sevcan’ın Öğretmeniyim. Bence kızlar okumalı. Kızlar okula
gönderilmelidir sözüne karşı çıkabilir miyiz? sanmıyorum. Türkiye'de kız çocukları
eğer imkân verilse zaman zaman erkeklerden çok daha başarılı olabiliyor. Bazı
illerde kızların daha başarılı olduğu da araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu
durum aslında dünyadaki tüm ülkelerde rastlanılan bir durum değildir. Kendi
190
alanında bir ilk olan, başarılı olmuş çok fazla kadın var. İlk kadın muhtar, Gül ESİN,
ilk kadın milletvekillerinden Esma NAYMAN, ilk kadın belediye başkanı Müfide
İLHAN, ilk kadın bakan Türkan AKYOL, ilk kadın vali Lale AYTAMAN, ilk kadın
başbakan Tansu ÇİLLER, ilk kadın kaymakamlardan Elif ASLAN bunlar kendi
alanlarında bir ilk oldular. Neden kadınlar bu ilklerin devamını getirmesinler? Bunun
tek çaresi okuyan kızların yanında, bekli de başka alanlarda bir ilk olabilecek, okula
gönderilmeyen kızları da okula gönderilmesini sağlamaktır. Kim bilir belki onların
içinde de Türkiye’nin bir ilki vardır. Üstelik eğitim almak kız ya da erkek olmak fark
etmeksizin herkes için en temel insan haklarından biridir. Kızlar ve erkekler eğitim
almada eşit haklara sahiptir. Kız çocuklarının, ‘Evlenecek kocası bakar nasıl olsa’,
‘Paramız yok ancak oğlanı okutabiliyoruz’ gibi nedenlerle okula gönderilmemesinin
arkasında uygun olmayan, eşitsizliğe yönelik düşünce kalıpları yatmaktadır.
Geleneksel rollerini ve özelliklerini değiştirmek için uygun olmayan düşünce
kalıplarının ve eski anlayışları yok etmek gerekmektedir. Bu da toplumsal cinsiyet
konusunda her bir bireyin farkındalığının değişmesiyle ve eşitlik ilkesinin
benimsenmesiyle başlar. Eşitlik ilkesi, okuldaki tüm öğrencilerin cinsiyet, dil, din, ırk,
sosyo-ekonomik düzey, konularında hiç bir ayırım gözetilmeksizin aynı eğitim
olanaklarından faydalanabilmesi ve onlara eşit şekilde davranılması demektir. Bu
nedenle kızların eğitilmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Şimdi siz cevap verin Sevcan ve öğretmeni mi haklı yoksa annesi mi?
TARTIŞMA SORULARI
1. Sizce Sevcan haklı mıdır? Neden?
2. Sizce Sevcan’ın annesi haklı mıdır? Neden?
3. Sizce Sevcan’ın öğretmeni haklı mıdır? Neden?
4. Okula gitmek isteyen Sevcan sizce ne gibi sorunlarla karşılaşmıştır?
5. Sizce ailelerin kız çocuklarını okula göndermeme nedenleri neler olabilir?
6. Özellikle kız çocuklarının okula gönderilmesi ve eğitim alması ile ilgili
bildiğiniz Türkiye geneli ne gibi kampanyalar vardır? Sizce bu kampanyalar
yapılmalı mıdır?
7. Kız ya da erkek olmak fark etmeksizin bütün çocuklar eğitim almalı mıdır?
Nedenlerini açıklayınız.
Bu hikâye, “Demirezen, A. (2007). Yeni sosyal bilgiler öğretim programına göre hazırlanan sosyal
bilgiler ders kitaplarındaki anlatım teknikleri ve öğrencilerin akademik başarılarına etkileri.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü.” den alınmıştır
191
Etkinlik 9
Ödev Konusu: Öğrencilerin öncelikle anne ve babalarını dikkate alarak, akrabalar
içerisinde okula gönderilmeyen ya da sadece ilköğretime gönderilen aile üyelerinden
biri ile röportaj yapmaları.
RÖPORTAJ SORULARI
Anne ya da Hala- Teyze –Abla)
Yakınlık Derecesi:
(Baba ya da Amca- Dayı –Ağabey)
Yakınlık Derecesi:
Soru1: En son bitirdiğiniz okul nedir?
(Eğitim düzeyi)
Soru1: En son bitirdiğiniz okul nedir?
(Eğitim düzeyi)
Soru 2: Daha fazla okumak ister
miydiniz?
Soru 2: Daha fazla okumak ister
miydiniz?
Soru 3: Okuyup, ne olmak isterdiniz?
Soru 3: Okuyup, ne olmak isterdiniz?
Soru 4: Eğitiminize neden ara verdiniz?
Hangi nedenler sizi eğitiminizden
alıkoydu?
Soru 5: Daha fazla okumadığınızdan
dolayı pişman mısınız?
Soru 4: Eğitiminize neden ara verdiniz?
Hangi nedenler sizi eğitiminizden
alıkoydu?
Soru 5: Daha fazla okumadığınızdan
dolayı pişman mısınız?
192
6. HAFTA
Sınıf: 7
Süre: 40’+40’
Amaç:
Kazanım:
Materyaller: Görsel dokümanlar, kâğıt, kalem, yazı tahtası.
Yöntem ve Teknikler: Soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni, bir önceki hafta öğrencilere verdiği ödevde öğrencilerin
öncelikle anne ve babalarını dikkate alarak, akrabalar içerisinde okula gönderilmeyen ya
da sadece ilkokula gönderilen veya eğitimini yarıda bırakmış aile üyelerinden biri ile
röportaj yapmalarını istemiştir (Etkinlik 9).
Bu hafta birinci derste uygulama eğitmeni bir önceki hafta verilen ödevlerin,
sorulan her bir soru için ayrı birer değerlendirmesini yapar; bu verileri öğrencilere slayt
eşliğinde sunar. Her bir değerlendirme esnasında öğrencilerin örnek tartışma soruları
çerçevesinde fikirleri alınır; böylece bu kişilerle empati kurmaları sağlanır (40+40 dk.).
Öğrenciler, bu kişilerin neden okula gönderilmedikleri, ya da neden eğitimlerini yarıda
kestikleri noktasında fikir sahibi olur.
193
7. HAFTA
I. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Öğrencilerin zihninde oluşan “yalnızca kadınlara özgü meslekler” ya da
“yalnızca erkeklere özgü meslekler” ifadelerini sorgulayarak mesleklere özgü cinsiyet
kalıp yargılarını ortadan kaldırmak.
Kazanım:
1.
Mesleklere yönelik cinsiyet ayrımcılığını fark eder.
2.
Mesleklere özgü cinsiyet kalıp yargılarını fark eder.
3.
Meslek seçiminde kadın erkek eşitliğini fark eder.
4.
Kadınların ve erkeklerin aynı alanlarda çalışabileceğini fark eder.
Materyaller: Bilgisayar destekli materyal (slâyt gösterimi), kâğıt, kalem, yazı tahtası.
Yöntem ve Teknikler: Anekdot, biyografi inceleme, soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni dersin başında öncelikle öğrencilere, zihinlerinde yer alan
mesleklere özgü kalıp yargıları açığa çıkartmak amacıyla, Etkinlik 10’nun yer aldığı
formları öğrencilere dağıtır; bu formda yer alan soruları öğrencilerin cevaplamalarını
ister (10 dk). Bu sayede uygulama eğitmeni, öğrencilerin zihinlerindeki mesleklere özgü
kalıp yargılarını ortaya koymaya çalışır.
Daha sonra sınıfta slâyt eşliğinde gönüllü öğrencilere “Farklı mesleklere sahip
kadın ve erkeklerin kısa öyküleri” ni (Etkinlik 10) okutturur. Ardından Etkinlik 10’da
yer alan örnek tartışma soruları çerçevesinde bu hikâyeler ele alınır (25 dk). Amaç,
“yalnızca kadınlara özgü meslekler” ya da “yalnızca erkeklere özgü meslekler”
ifadelerini sorgulayarak mesleklere özgü cinsiyet kalıp yargılarını ortadan kaldırmak ve
her tür mesleğe sahip olma konusunda kadın erkek eşitliğini vurgulamaktır. Etkinlik
esnasında öğrencilere tıpkı örneklerde olduğu gibi çevrelerinde bu şekilde farklı
meslekleri yapan insanları tanıyıp tanımadıkları sorulur. Ardından öğrencilerin de
kendi çevrelerinden örnekler vermeleri istenir (5 dk).
194
II. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Her tür mesleğe sahip olma konusunda kadın erkek eşitliğini vurgulamak.
Kazanım:
1.
Meslek seçiminde kadın erkek eşitliğini fark eder.
2.
Kadınların ve erkeklerin aynı alanlarda çalışabileceğini fark eder.
Materyaller: Görsel dokümanlar, kâğıt, kalem, yazı tahtası.
Yöntem ve Teknikler: Soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni bu ders avukatlık ve polislik mesleğini yapan birer kadın
ve hemşirelik mesleğini yapan bir erkeği sınıfa getirir. Etkinlik 11’de yer alan örnek
röportaj soruları ile öğrencilerin bu kişilerle iletişime geçmeleri sağlanır. Bu sayede
uygulama eğitmeni öğrencilere meslek seçiminde kadın ve erkek eşitliğini, kadınların
ve erkeklerin aynı alanlarda çalışabileceğini fark ettirir (35 dk).
Değerlendirme:
Uygulama eğitmeni dersin sonunda kadınların ve erkeklerin aynı alanlarda
çalışabileceğini, meslek seçiminde kadın erkek eşitliğini vurgular. Kadın mesleği ya da
erkek mesleği diye bir kategorinin olamayacağını her tür mesleği, kadın erkek fark
etmeksizin herkesin yapabileceğini dile getirir (5 dk).
195
Etkinlik 10
Amacı: “Yalnızca kadınlara özgü meslekler” ya da “Yalnızca erkeklere özgü
meslekler” ifadelerini sorgulayarak mesleklere özgü cinsiyet kalıp yargılarını ortadan
kaldırmak, her tür mesleğe sahip olma konusunda kadın erkek eşitliğini vurgulamaktır.
FARKLI MESLEKLERE SAHİP KADIN VE ERKEKLERİN KISA
HİKÂYELERİ
Taksi Şoförü Havva Yıldırım
“Arkadaşlarım taksi şoförlüğünden bahsediyorlardı. Kadınlar için bir proje
hazırlandığından... Vakit kaybetmeden hemen başvurdum. Bugüne kadar bulaşık,
temizlik, hazır giyim ne iş olursa yaptım. Mesleğim yoktu. 50 yaşından sonra tamamen
iş değiştirdim. Önce ailemi ikna ettim. Çocuklarım, eşim ve torunlarım projenin
içeriğini görünce seslerini çıkarmadılar. Eğitimlerde ehliyetim olduğu için arabaya
alışmam çok zaman almadı. 6 ay süresince arkadaş ortamında çok rahat ettim. Beni en
çok üzen direksiyon başına geçtiğimde çevremden aldığım tepki oldu. “Elinin
hamuruyla bu işe ne kalkışıyorsun” tarzı birçok kötü laf ettiler. Hâlbuki alın terimle
para kazanıyor, mesleğimi yapıyorum. Sanki çalıştığım restoranlarda, mağazalarda
erkek hiç yoktu. Sıkıntımda beni arayıp sormayan insanlar şimdi üstlerine vazifeymiş
gibi benim hakkımda konuşuyorlar. Hepsine kulak tıkadım çünkü mesleğimi çok
seviyorum, gücüm yettiği kadar da yapmak istiyorum.”
Türkiye’nin İlk Kadın Pilotu Sabiha Gökçen
“Türkiye'nin ilk uçağını kullanan kadın Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'dir.
Atatürk'ün Türk kadınının her alanda başarılı olabileceğine inandığını, buna örnek
olarak da kendisini yetiştirmek istediğini söylemesi üzerine 1935 yılında havacılığa
başlayan Sabiha Gökçen, Sovyetler Birliği'nde Yüksek Planör Okulu'nu bitirdikten
sonra, planör öğretmenliği yaptı.”
Başkomiser Tülay Işık
“Tülay Işık 45 yaşında bir kadın polis. Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’nde
başkomiser olan ve gönlünde bir ilin emniyet müdürü olabilmek yatan Işık, iki ay sonra
gireceği sınavların sonunda emniyet amiri olarak atanacak. Meslek hayatında hiç ceza
almadan ilerleyen, ödüllere doymayan Işık’ın hikâyesi emniyet müdürü olan polis
dayısından etkilenmesiyle başlıyor. Malatya Polis Okulu’na kayıt olan ve ardından
196
Anadolu Üniversitesi’nde İşletme Fakültesi’ni bitiren Işık, 1998’de başvurduğu Polis
Akademisi’nden mezun oldu. İlk görev yeri de Adıyaman’da Trafik Denetleme Şube
Müdürlüğü oldu.”
Hemşire Mevlüt Yıldırım
“Aktif olarak 8 yıldır hemşirelik yapıyor. 2008 yılının ağustos ayından beri Hemşirelik
Hizmetleri Müdürü. Üniversite sınavlarına hazırlandığı yıllarda, sağlık memurluğu
bölümüne ilk defa lisans eğitimi verilecek olması nedeniyle sağlık alanındaki eksik
kadrolardan ötürü bu bölümü seçmiş. Ailesi ve arkadaşları bu konuda Yıldırım’a sonsuz
destek vermiş. Mesleğin en güzel yanının hastalarındaki memnuniyet ifadeleri olduğunu
belirten Yıldırım önceleri bazı hastalarının erkek olduğu için onu yadırgadığını ifade
ediyor. Fakat alıştıktan sonra onlara da diğer hemşireler gibi davranıldığını ifade
ediyor. Yıldırım hastalarının sağlıklarına kavuşup mutlu bir şekilde hastaneden
ayrılmalarının ayrı bir huzur ve mutluluk verdiğini ifade ediyor.”
Aşçı Oktay Aymelek (Oktay Usta)
“Oktay Usta olarak tanıdığımız, Oktay Aymelek 1968 yılında Bolu’nun Mengen
ilçesinde doğdu. Aşçı bir babanın 6 çocuğunun en küçüğüdür. İlköğrenimini ilçede
tamamlayan Oktay usta ilk olarak İstanbul Erenköy’ deki bir otelde çalışmaya başladı.
Devam eden yıllarda Antalya, Bodrum, Kuşadası gibi turistik mekânlardaki beş yıldızlı
otellerde çalışmaya başladı. 1997–2000 yılları arasında İspanya, Malta ve Londra’da
düzenlenen yemek yarışmalarında iki bronz, iki gümüş, iki de altın madalya kazandı.”
Anaokulu öğretmeni Serdar Öner
“Türkiye’nin ilk anaokulu öğretmenidir. Ali Osman Baştuğ 33 yaşında. Anadolu
öğretmen lisesini okurken, 'bilinçsiz' bir tercih diye nitelediği mesleğe yavaş yavaş adım
atarken sektörün içinde kendini bulmuş. Konya Selçuk Üniversitesi Okulöncesi Eğitimi
bölümünü kazanan Baştuğ, 10 yıldan bu yana anaokulunda öğrencileri ilköğretime
hazırlıyor. 3 yıldır da Mamak Manolya Anaokulu'nun müdür yardımcısı. Baştuğ, çocuk
bakımının sadece annenin görevi olmadığına, babanın da çocuklarına zaman ayırması
gerektiğine işaret ediyor.”
197
TARTIŞMA SORULARI
1. Sizce kadın taksi şoförünün yaşadığı sorunlar neler olabilir?
2. Sizce kadın taksi şoförü ailesinde ve çevresinde ne gibi tepkilerle
karşılaşmıştır?
3. Sizce kadın pilotun yaşadığı sorunlar neler olabilir?
4. Sizce kadın pilot ailesinde ve çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?
5. Sizce kadın polisin yaşadığı sorunlar neler olabilir?
6. Sizce kadın polis ailesinde ve çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?
7. Sizce erkek hemşirenin yaşadığı sorunlar neler olabilir?
8. Sizce erkek hemşire ailesinde ve çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?
9. Sizce erkek aşçının yaşadığı sorunlar neler olabilir?
10. Sizce erkek aşçı ailesinde ve çevresinde ne gibi tepkilerle karşılaşmıştır?
11. Sizce erkek anaokulu öğretmeninin yaşadığı sorunlar neler olabilir?
12. Sizce erkek anaokulu öğretmeni ailesinde ve çevresinde ne gibi tepkilerle
karşılaşmıştır?
13. Sizce bir kadın başkan, başbakan, cumhurbaşkanı, pilot, mühendis olabilir mi?
14. Sizce bir erkek hemşire, aşçı, anaokulu öğretmeni, temizlik görevlisi, çocuk
bakıcısı olabilir mi?
Etkinlik 11:
Amacı: Kadın mesleği ya da erkek mesleği diye bir kategorinin olamayacağını her
tür mesleği, kadın erkek fark etmeksizin herkesin yapabileceğini dile getirir
RÖPORTAJ SORULARI
1. Mesleğiniz.
2. Mesleğinizi isteyerek mi tercih ettiniz?
3. Kaç yıldır bu mesleği yapıyor sunuz?
4. Mesleğinizi seviyor musunuz?
5. Mesleğinizde bir kadın/erkek olarak sorunlar yaşadınız mı? Örnek verebilir
misiniz?
6. Mesleğinizde yaşadığınız zorluklar oldu mu?
7. Zorluk, yapamama algısı gerçekten meslekten mi geliyor, yoksa bu algı
kadına/ erkeğe karşı toplumun bir önyargısı mıdır?
8. Dünyaya yeniden gelseniz tekrar bu mesleği seçer miydiniz?
198
8. HAFTA
I.OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Kadınların da yönetimde yüksek kademelerde bulunabileceğini, tıpkı erkekler
gibi siyasetle uğraşabileceğini göstermek, bu alanların sadece erkeklere has olmadığını
kavratmak.
Kazanım:
1. Kadınların iyi birer yönetici olabileceğini fark eder.
2. Yüksek kademeler de bulunan kadın yöneticileri tanır.
3. Siyasetin yalnızca erkek işi olmadığını kavrar.
Materyaller: Görsel dokümanlar, kâğıt, kalem, yazı tahtası.
Yöntem ve Teknikler: Drama, örnek olay, soru-cevap, tartışma.
Dersin İşlenişi:
Derse girişte uygulama eğitmeni, öncelikle öğrencilerin siyasete ne kadar ilgili
olduklarını ölçmek adına onlara aşağıdaki gibi çeşitli sorular yöneltir ve bu sorulara
yanıtlar arar:
•
Türkiye’nin cumhurbaşkanının adı nedir?
•
Türkiye’nin başbakanının adı nedir?
•
Bir cumhurbaşkanının ve başbakanının görevleri sizce nelerdir?
•
Milletvekilleri sizce ne gibi işler yapar?
Ardından “yönetmek” kavramı üzerinde durur. Öğrencilere “sadece ülkeler mi
yönetilir, sizce yönetilen başka neler olabilir, şeklinde sorar. Bu arada aldığı cevapları
tahtaya yazar. Öğrenciler muhtemelen okul, hastane, şirketler gibi cevaplar verecektir.
Bu arada onlara tanıdıkları her hangi bir yönetici olup olmadığı sorulur.
Öğrencilere “kadın yönetici olur mu” sorusu yöneltilir. Tanıdıkları kadın
yönetici olup olmadığı sorulur. Örneğin “bildikleri bir kadın başbakan, kadın bakan,
kadın milletvekili var mıdır,” sorusu yöneltilir. Alınan cevaplar sonucunda öğrencilere
“kadın yöneticilerin sizce yaşayabileceği sorunlar var mıdır, varsa ne gibi sorunlar
yaşayabilir” şeklinde sorar.
199
Bu arada uygulama eğitmeni öğrencilere Türkiye’deki ilk kadın başbakandan,
ilk kadın bakandan, ilk kadın validen, bir kadın şirket yöneticisi, bir okul müdürü ve bir
hastane yöneticisinden örnekler verip, onların başarı öykülerini slâyt eşliğinde
öğrencilere gösterir (Etkinlik 12).
Değerlendirme:
Bu etkinliğin sonunda uygulama eğitmeni öğrencilere toplumda kadınların her
alanda olduğu gibi siyasette de yer alabileceğini, birer başbakan, bakan, milletvekili
olabileceğini vurgular. Yönetmek, yalnızca erkek işi değildir. Kadınlar da yönetici
olabilir ve olabilmektedir, deyip tekrar başarılı olmuş kadın yöneticilerden örnekler
verip, dersi bitirir.
200
Etkinlik 12
Amacı: Öğrencilere, kadınların da yönetimde yüksek kademelerde bulunabileceğini,
siyasetle uğraşabileceğini göstermek, bu alanların sadece erkeklere has olmadığını
kavratmak.
İLK KADIN BAŞBAKAN TANSU ÇİLLER
Tansu Çiller (d. 1944, İstanbul), Türk ekonomist ve
siyasetçi. Türkiye'nin ilk kadın başbakanı ve ilk kadın
dışişleri bakanıdır. Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapmıştır.
Amerikan Kız Koleji mezunu olan Tansu Çiller, Robert
Koleji Ekonomi Bölümü'nü bitirmiştir. Yüksek lisansını
New Hampshire Üniversitesi, Doktorasını Connecticut Üniversitesi'nde veren Çiller,
doktora sonrası çalışmalarını Yale Üniversitesi'nde devam ettirmiştir. 1978 yılında
doçent, 1983 yılında profesör olmuştur. Tansu Çiller'in ekonomi üzerine 9 yayını
bulunmaktadır. Başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde
akademisyenlik yapmıştır.
İLK KADIN BAKAN TÜRKÂN AKYOL
1928 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaöğrenimini Erenköy Kız
Lisesi'nde (1947), yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi'nde (1953) yaptı. Bu fakültede asistan oldu. Göğüs
cerrahisi doçenti (1964) ve profesörü (1969) oldu. Dâhiliye,
Göğüs Hastalıkları Uzmanlığı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Öğretim Üyeliği ve Rektörlüğü, 18. Dönem İzmir Milletvekilliği
ile Sağlık ve Sosyal Yardım, Devlet Bakanlıkları yaptı. Türkiye'nin ilk kadın
bakanıdır. Üniversite rektörü olarak Türkiye'nin ilk kadın üniversite rektörü unvanını
da aldı.
İLK KADIN VALİ LALE AYTAMAN
Lale Aytaman (d. 1944, İstanbul), 1991'de Muğla valisi olarak
atanarak, Türkiye'nin ilk kadın valisi olan Türk politikacıdır.
Lale Aytaman İstanbul Avusturya Kız Lisesi'nden mezun
olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Alman dili ve Edebiyatı
bölümünden mezun olmuş ve Hamburg'da Alman Dili ve
Edebiyatı doktorası yapmıştır. Ankara Üniversitesi ve Boğaziçi
201
Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak Almanca dersler vermiştir. 6 Temmuz 1991
tarihinde Muğla Valiliği görevine getirilmiş ve bu görevi 1995 yılına kadar
sürdürmüştür. 1994–1995 yıllarında Muğla Valisi olarak Avrupa Konseyi Yerel ve
Bölgesel Planlamalar Kongresi Türk Milli Heyeti Başkanlığı yapmış, "Avrupa
Planlamaları Çalışma Grubu" başkan yardımcısı olmuştur. Muğla İlinde kadının el
emeğinin değerlendirilmesi ve tütüne alternatif projeler geliştirilmesi kapsamında,
geleneksel dokumacılığın korunması için Yeşilyurt Modelini oluşturmuş ve "MELSA"
yı kurmuştur (Muğla El Sanatları). Muğla Üniversitesinin kurulması, çevreye yönelik
faaliyetleri ile öne çıkmıştır. Halen Yalova ili valiliğini yürütmektedir.
GÜLER SABANCI (SABANCI HOLDİNG YÖNETİM
KURULU BAŞKANI)
1955 yılında Adana'da doğmuştur. Güler Sabancı, T.E.D
Ankara Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden
mezun olduktan sonra çalışma hayatına 1978 yılında LASSA
Lastik Sanayi A.Ş.’de başladı. 14 yıl boyunca KORDSA
Kordbezi Sanayi ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürlüğü görevini
üstlenen Güler Sabancı, bu dönemde Sabancı Holding’in imzaladığı yüzde 50-50 oranlı
yabancı ortaklıkların hayata geçirilmesine liderlik etti.
Güler Sabancı, ayrıca,
ülkemizde ve yurt dışında birçok yabancı ortaklı sanayi şirketinin kuruluş ve işletme
çalışmalarında görev aldı. Güler Sabancı, Mayıs 2004 tarihinde Sakıp Sabancı’nın
vefatı ile Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildi. Güler Sabancı, aynı
zamanda
Sabancı
Holding
İnsan
Kaynakları
Komitesi’nin
Başkanlığı’nı
da
yürütmektedir. Güler Sabancı, Fortune Dergisi’nin 2008 yılında yayınladığı “Dünyadaki
50 Güçlü Kadın” arasında 9’uncu sırada yer aldı. Güler Sabancı iş hayatı ve toplumsal
duyarlılık alanlarındaki başarılarından dolayı dünya çapında prestijli ödüllerle
onurlandırılmıştır.
202
II. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: 8 haftanın genel değerlendirilmesinin yapılıp; toplumsal cinsiyet konusunda
yanlış ve eksik öğrenmelerin düzeltilip, tamamlanması.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni, 8 hafta boyunca hangi konular üzerinde durduğunu
öğrencilere soru cevap eşliğinde tekrar ettirerek; kadın erkek eşitliğini bir kez daha
vurgular.
Cinsiyet
ayrımcılığının
toplumumuzda
ve
dünyada
ciddi
sorunlar
doğurduğunu ifade edip, mutlu bir yaşam için kadın erkek ayrımcılığı yapmadan her
bireye insanca davranmak gerektiğini söyler. Araştırmacı, kadın erkek ayrımı yapmadan
her insanın yaşamaya, eğitim almaya, çalışma yaşamında yer almaya, istediği mesleği
seçmeye, siyasette eşit oranda temsil edilmeye ve temsil etmeye ihtiyacı vardır, der.
Gelişmişliğin en önemli ölçütünün cinsiyet ayrımcılığını yapmamak olduğunu ifade
eder.
III. OTURUM
Sınıf: 7
Süre: 40’
Amaç: Ölçme araçlarının son test için öğrenciler tarafından bir kez daha doldurulması.
bir kez daha doldurulması.
Dersin İşlenişi:
Uygulama eğitmeni öğrencilere ilk hafta uyguladığı toplumsal cinsiyet tutum
ölçeğini tekrar uygular (10 dk). Ardından uygulama eğitmeni 8 haftalık etkinlik
uygulamalarından sonra öğrencilerin kadın erkek eşitliği ile ilgili görüş ve düşüncelerini
almak için onlara ilk hafta oturumlara başlamadan önce yazdırdığı kompozisyonu tekrar
yazdırır (40 dk).
Uygulama eğitmeninin bu kompozisyonu yazdırmasındaki amacı, karşılaştırmalı
yapacağı analiz sonucunda öğrencilerde ne gibi değişimlerin olduğunu tespit etmektir.
Etkinlik 13:
Kompozisyon konusu:
“Sizce kadın ve erkek eşit midir?/Eşit olmalı mıdır? Kadın erkek eşitliği konusunda
görüş ve düşüncelerinizi yansıtan yaklaşık bir sayfalık bir kompozisyon yazınız.”
Download