ticareti - eJManager

advertisement
ÇUŞ 'LARlN SERBEST(LEŞEN)
TİCARETİ
Sibel ÇAŞKURLU*
In this paper the role of transnational corporations in international trade
is argued in respect of the concept ''free trade" and the effects on
developing countries. An answer is tried to be given to the question
whether liberalisation of international trade is sufficient for international
markets to opera te in free trade conditions.
1. Serbest Ticaret Kavramı
Mikro iktisat kitaplarında, serbest piyasa ekonomisinin dört özelliği olduğu
anlatılır: Serbest rekabet piyasasında, alıcı ve satıcılar tek başlarına piyasa fıyatını
etkileyemeyecek kadar çok sayıda olmalan ve piyasa fıyatını veri almaları, bu
piyasada oluşan veri fiyatta, alıcı ve satıcıların piyasaya giriş ve çıkışlannın serbest
olması, ticarete konu olan mallar ve hizmetler arasında ürün farklılaştırmasının
olmaması ve piyasada bilgi akışının tam ve mükemmel olması.
Tam rekabet piyasasında, bu özellikler sayesinde piyasa fiyatı, piyasayı her
zaman dengede tutan bir "görünmez el" işlevi görür. Bu koşullar altında serbest dış
ticarete katılan her ülke, maliyet üstünlüğüne göre uzmanlaşarak, dış ticaretten
kazançlı çıkabilir. Açıktır ki, serbest dış ticaret kuramının altında, serbest rekabet
piyasasının işleyişine duyulan güven yatmaktadır.
Heckscher - Ohlin - Samuelson (HOS) modelinde (Brohman, 1996;36), dünya
çapında üretim teknolojilerine herkesin ulaşabileceği varsayılır. Öyle ki, karşılaştır­
malı üstünlükler sadece farklı faktör (L, K, toprak) donanımlanndan kaynaklanır.
Toprağı ve emeği bol Güney ülkeleri, toprak ve emek yoğun mallarda uzmantaşmalı
ve bunları ihraç etmeli, sermaye yoğun mallar üretimini de GÜ'lere bırakmalıdırlar.
HOS modeli uyarınca, uzmaniaşma ve ticaret, hem GÜ'lerin hem de GOÜ'lerin üre-
*
Araş. Gör. İktjsat Bölümü, Gazi Üniversitesi
. 88
1 SIBEL
ÇAŞKURLU
tim ve tüketim düzeylerini arttıracak, herkes dış ticaretten kazançlı çıkacaktır.
Modele göre, dış ticaret geliŞtikçe, daha açık deyişle, Güney ülkeleri emek yoğun ve
GÜ'ler sermaye yoğun ürünlerde uzmanlaştıkça, her iki tarafta da görece bol olan
faktörün bolluğu ve görece kıt olan faktörün kıtlığı azalacak, sonuçta faktör fiyatları
eşitlenecektir. iddia odur ki, böylelikle Güney, dünya piyasalanna yaptığı ilksel mallar ihracatıyla daha yüksek büyüme oranları ve daha yüksek ücret düzeyleri elde
eder. Bir noktadan sonra da, bu ülkeler, faktör donanımlarındaki değişmeler sonucu,
yarı sanayi mallannda karşılaştırmalı üstünlük kazanmaya başlarlar ve giderek daha
sofistike ürünler üretimine kayabilirler.
2. Ticaretten Kazançlar
Serbest ticarete katılarak, karşılaştırmalı
kazançlarını arttırmak isteyen bir ülkenin, üretim
üstünlüğüne
göre
dış
ticaret
yapısını değiştirerek uluslararası
ticaret olanaklanndaki değişmelere yanıt verebilmesi gerekir. Ancak, bu olanaklardan yararlanılması için de, ekonominin esnek bir yapısının olması gerekmektedir
(Griffin,1989;68). Üretim faktörleri bir sektörden diğerine kolaylıkla ve düşük
maliyetle geçemiyorlarsa ve faktör fiyatları, arz-talep koşullarına esnek bir şekilde
uyum gösteremiyorlarsa serbest dış ticaretten beklenen yararlar sağlanamaz.
Açıktır ki, GOÜ ekonomileri böyle esnek bir yapı sergileyememektedirler. Bu
ülkelerin çoğunda kaynaklar belli bir endüstriye kilitlenmiş olup, bir diğer
endüstriye hızlı ve maliyetsiz şekilde aktanlmaları mümkün olmamaktadır. Sermaye
birikim oranının ciddi şekilde düşük olduğu Güney ülkelerinde, üretimin kompozisyonunu değiştirmek büyük yatırımlar yapılmasını gerektirmektedir.
Büyümenin düşük olduğu dönemlerde, dış ticarette daha fazla kazanç sağlamaya
yönelik yapısal uyurnun sağlanması, hem sektörler arasında kaynakların hareketli
olmasını, hem de faktör fiyatlannın esnek olmasını gerektirir. Örneğin, üretim faktörlerinin hareketsiz ve reel faktör fiyatlarının yapışkan olduğu ilksel mal üreten bir
ülkede, ticaret hadleri ihraç edilen ilksel mal aleyhine gerilediğinde, bu malı üreten
endüstri daha az karlı hale gelmekte ve bu endüstride kullanılan üretim faktörlerinin
marjinal getirileri düşmektedir. Böylelikle, bu endüstrinin üretiminde, bu faktörlere
karşı talep düşer ve eğer fiyatları aşağı doğru esnek değil ise, en az karlı işletmeler
endüstriyi terk etmek zorunda kalır. Hasılanın kompozisyonu değişmezken, hasıla
ve gelir düzeyinde düşüşler olduğu görülür. Üretimdeki düşüş ve işsizlikteki artış,
dış ticaretten kazançları büyük ölçüde ortadan kaldırab ilir. Hatta ülkenin net bir reel
gelir kaybı yaşaması da mümkün olabilir.
EKONOMIK YAKLAŞlM
1
89
kompozisyonunu değiştirerek dış ticaretten sağlanabilecek
kazançları artırmaya yönelik bir yapısal değişim, büyümenin yüksek olduğu dönemlerde çok daha sorunsuz bir şekilde atlatılabilir. Büyüme dönemlerinde, yapılan yeni
yatırımlar ve emek gücüne yeni katılımlar kolaylıkla yeni alanlara yönlendirilebileceğinden, ekonomiye büyük ülçüde esneklik kazandırırlar. Tek başına emek ve sermaye stoğunun büyüklüğü, ekonomiye böyle bir esneklik sağlamakta yetersiz kalacaktır. Bu nedenle, uluslararası ticaretten umulan kazançların sağlanabilmesi,
ekonominin büyüme ve yatırım oranlarına bağlı olmaktadır.
1980 Borç Krizi'nin ardından, "serbest piyasa ekonomisi" bir akım olarak
güçlenmiş, IMF ve Dünya Bankası tarafından savunulmuştur. Bu kurumlar için,
GOÜ'lerin başarı ölçütü artık GSMH'nin artış hızı değil, düzenli borç ödeyebilmeleri olmuştur. Bu durum, GOÜ'lerin, X/GSMH oranı olarak ölçülen dışa açık­
lık derecelerini arttırmalan yolunda bir baskı faktörü yaratmıştır (Kazgan, 1985;
86). Ne var ki, küresel ekonomik durgunluk ve gerileme dönemlerinde, piyasanın
büyük bölümünü elinde tutan Kuzey'in İthalatçı ülkelerinde hem büyüme
yavaşladığından hem de korumacı önlemler arttırıldığından, dışa açık büyürnek
isteyen GOÜ'lerin ihracatlarını arttırmaları zorlaşmaktadır. İlginç bir şekilde,
1980'lerden itibaren GOÜ'lerin dışa açılmalan ve GÜ'lerin yeni korumacılık akım­
lan birlikte güçlenınişlerdir (Kazgan, 1985; 122).
Ayrıca, dış ticaret, her ülkenin kendi iç yapısına bağlı olarak, gelir dağılımı
üzerinde de ciddi etkiler doğuracaktır. Genellikle, ihracatın, üretimde bol olan faktörü kullandığı varsayıldığında, emek zengin GOÜlerde, ihracat artışı ile birlikte,
. ücretin payının milli gelir içinde yükselmesi ve daha adil gelir dağılımı sağlanması
beklenir. Ancak, GOÜ'lerin hepsi, emek yoğun mal ihracatçısı değildir. Özellikle
Latin Amerika ve Afrika'da pek çok ülke, toprak yoğun ya da doğal kaynak yoğun
ürünler ihraç eder. Eğer bu ülkelerde, toprağın mülkiyeti belli bir kesimin elinde
toplanmış ise, toprak yoğun malın ihracatının artması, toprak randarını arttırarak,
gelir dağılımı adaletsizliğini daha da arttırabilir. Benzer şekilde, eğer madencilik
sektörü ÇUŞ'ların kontrolü altındaysa, artan maden ihracatı sonucu buradan
sağlanacak rantlar, ÇUŞ'lann kan olarak dışanya çıkacaktır (Griffın,1989;74).
Oysa,
hasılanın
3. Uluslararası Ticarette ÇUŞ'Iarın Rolü
3.1. Uluslararası İlksel Mal Piyasaları
Uluslararası ilksel mal piyasalarında, satıcılar genellikle Güney ülkeleri, alıcılar
ise Kuzey ülkeleridir. Kuzey, teknoloji üreten taraf olarak teknolojiyi ilksel malları
tasarruf edici yönde ve hatta bu tür malları tamamen ikame edici yönde geliştire-
90
1 SIBEL
ÇAŞKURLU
bilmektedir. Şöyle ki, bir ilksel malın herhangi bir nedenle fiyatı arttığında, bu
durum söz konusu ilksel malı daha tasarruflu kullanmayı sağlayacak tekniklerin ya
da onun bir ikamesinin geliştirilmesine yönelik araştırmaları tetiklemektedir. Bir ilksel malın sentetik ikamesi bir kez geliştirilip, bu sentetiğin piyasası bir kez oluştuk­
tan sonra, artık söz konusu ilksel malın fiyatı düşse bile talep kolay kolay bu ilksel
maldan yana dönmemektedir (Singer ve Ansari, 1989; 78). Örneğin, sentetik kumaş,
sentetik kauçuk ve sentetik deri gibi petro -kimya kollarında ileri teknoloji kullanılır
ve ölçek ekonomilerinden yararlanılır. Bu mallar büyük ölçüde sermaye yoğundur
ve bu alanda üretim yapmak büyük çaplı finansal yatırım gerektirir. Daha da önemlisi, bu malların üretimi, ciddi uluslararası çıkariara konu olmuş ve bu malların
piyasalarına girişlere karşı ciddi finansal engeller konulmuştur(Singer ve
Ansari,1989; 78). Singer-Ansari bu şekilde üretilen sentetiklerin, fakir ülkelerin en
geri kalmış sektöründe üretilen doğal ilksel mallar karşısında şu avantajiara sahip
olacağını vurgular (Singer ve Ansari, 1989; 79):
- İlksel ürünler standardize olamazken, sentetik ürünler standarttır.
- Sentetik ürünlerin üretiminde, isteğe göre kalite değişikliğine gidilebilir.
- Sentetik ürünler, genellikle ilksellerden daha dayanıklıdır.
- İlksel mallar çeşitli ülkelerde çok sayıda küçük birimde üretilirken, sentetikler,
bir kaç tane büyük çaplı, yüksek teknolojili sanayi yatırımında üretilir ve bu nedenle, gerektiğinde sentetik üreticileri, küçük ölçekli çok sayıda ilksel mal üreticisinin
tersine, kolaylıkla birlikte hareket edebilirler.
Açıktır ki, Kuzey'in ilksel mallar ticaretinde çokuluslu şirketlerin büyük ağırlığı
vardır. Örneğin, dünya tahıl (cereal) ihracatını beş şirket kontrol etmektedir (Cargill,
Continental, Andre', Dreyfuss ve Bunge- Bom) (Morrisset, 1998; 51 9). Bu ÇUŞ'lann
çoğu da, dikey entegrasyona gitmişlerdir. Bir örnek verecek olursak, dünyanın en
önde gelen tahıl ticareti şirketlerinden Cargill'in dünyanın bir çok yerinde plantasyonları, depoları ve nakliye araçları vardır. Ayrıca, ÇUŞ'lar yaptıkları reklam kampanyalan ile Kuzey'in talebini yönlendirebilme gücüne de sahiptirler.
İlksel mal piyasalarında ÇUŞ'lar, farklı ülkelerde çeşitli ilksel mallar üzerinde
farklı derecelerde kontrol gücüne sahiptirler (Maizels, 1976; 47). Özellikle, mineral
ve metaller (demir7 mangan, bakır ve nikel) ile bazı tropik ürünlerin (özellikle muz)
ticaretinde kontrol güçleri daha fazladır. Yine, bazı gıda malları ve tarımsal hammaddelerde de ağırlıkları vardır. Maizels, ÇUŞ'ların bu kontrolü şu şekillerde
sağladıklarını belirtmektedir:
- ÇUŞlar, GOÜlerde bazı şirketler ya da şubelerin mülkiyetlerinin çoğuuluğunu
veya tamamını alarak, bunların üretimleri üzerinde etkin kontrol sağlarlar. Bu şir-
EKONOMIK YAKLAŞlM
1
91
ketlerin iç fiyatlan üzerinden hasılanın büyük bölümünü, GÜ'deki ana şirkete
naklederler. Örneğin, GÜ'lere ait çelik şirketleri, GOÜ'lerin demir madenierinin
mülkiyetini alarak, GOÜ'lerin toplam demir ihracatının l/3'ünü kontrol edebilmektedirler.
- Alıcı olarak ÇUŞ'lar ve satıcı olarak küçük, çok sayıda GOÜ üreticileri arasın­
da, uzun dönemli kontradar yapılır. Çoğu kez, muz sektöründe olduğu gibi
ÇUŞ'lann oligopolistik bir konumlan vardır ve böylece ÇUŞ'lar, yapılan kontratta
fiyat düzeyinin serbest rekabetçi piyasa fiyat düzeyinin çok altında belirlenınesini
sağlayabilirler.
- GOÜlerce üretilen bazı ilksel malların piyasalarında, ÇUŞlann alıcı olarak
monopsoncu gücü olabilir. Kolonicilik döneminde, devletler tarafından ÇUŞ'lara
tekel gücü sağlanması ve günümüzde de ÇUŞ'lann ülke içindeki pazarlama ağını ya
da çok gerekli bir işleme aşamasını kontrol etmeleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Kısacası, Güney'in organize olmaktan çok uzak, küçük ölçekli, ilkel teknolojili
ve yaşamlarını sürdürebilmek için ürettikleri ilksel malın o yılki ihracat gelirine
muhtaç olan üreticilerinin karşısında, Kuzey'in yıllık ciroları Güney'in ilksel mallar
ihracatçısı ülkelerinin toplam GSMH'larını aşan ÇUŞ'lannın olması, ilksel mal
piyasalarının temel karakteristiğidir. Bu anlamda, kuşkusuz, serbest ticaret ve
serbest piyasalar gerçekte, örneğin, Afrika'lı kakao üreticilerinin karşısındaki bir
avuç, Kuzey'e ait ÇUŞ'tan başka bir şey değildir (Coote, 1992; 105).
Belirtmek gerekir ki, ilksel mal fiyatlan uluslararası piyasalarda 1970'lerden beri
bir düşme trendi yaşamaktayken, aynı dönemde, sanayileşmiş ülkelerde ilksel mallar için tüketici fiyatlan artmaktadır. Örneğin, kahvenin dünya piyasasında fiyatı
%18 düşmüşken, ABD'li tüketiciler için %240 artmıştır (Morrisset, 1998; 503). Bu
durum, tüm ilksel mallar ve tüm sanayileşmiş ülkeler için geçerlidir. Morriset'in
çalışması, altı ilksel malı konu alır. Bu mallar et, ham petrol , kahve , pirinç , şeker
ve buğdaydır. Hepsinde işleme çok azdır ve böylelikle egzojen faktörler dışarıda
bırakılmıştır. Hepsi çeşitli türden ürünlerdir. Bunlardan 5 tanesi hem GÜ hem de
GOÜ'lerde ütetilmektedir. Sadece kahve tropik bir üründür. Aralarındaki tek miner.;
al de petroldür. Çalışmada, bu mallar bağlamında dünya toptan fiyatları ile yerli toptan fıyatlar arasındaki ve yerli toptan fiyatlar ile yerli tüketici fıyatları arasındaki
spredlerin (spread) neden arttığını incelemektedir. Endeks değerler kullanılmış ve
1990 baz yıl olarak alınmıştır.
1975- 94 döneminde, dünya ve yerli tüketici fıyatları arasındaki spredlerin, tüm
sanayileşmiş ülkelerde ve ilksel mallarda artmakta olduğu görülmektedir. Öyle ki,
92
1 SIBEL
ÇAŞKURLU
sanayileşmiş
ülkelerde spredlerin artması, ilgili dönemde %83 -166 arasında
değişmektedir. İlginç bir şekilde, her malın spredindeki değişmeler, bütün sanayileşmiş ülkelerde, birlikte hareket etmektedir. Daha açık deyişle, her ilksel mal için,
üretici ve tüketicilerin karşı karşıya olduklan fiyatlar arasındaki farklar tek tek ülkelerde değil, tüm Kuzey piyasalannda birden değişmektedir. Morisset çalışmasında,
bu durumun nedenini; sanayileşmiş ülkelerdeki ticaret kısıtlamalanna, Kuzey
piyasalannda pazarlama maliyetlerinin satış fiyatlarına yansıtılmasına ya da üretim,
toptancılık, işleme ve perakendecilik aktiviteleri arasında verimlilik kazançlan ,
bakımından farklar bulunmasına dayandırmaya yönelik açıklamalan yetersiz saymaktadır ve ÇUŞ'lann, ilksel mal piyasalarını etkileme güçleri üzerinde durmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi, ÇUŞ'ların alıcı ve satıcılar arasında stratejik bir
konumları vardır. Çoğu ilksel mal piyasasında talebi birkaç tane ÇUŞ oluşturmak­
tadır. Örneğin, söz konusu çalışmada incelenen altı ilksel malın toplam uluslararası
ticaretinin yaklaşık %70'i, altı veya daha az sayıda ÇUŞ'un kontrolü altındadır.
Ayrıca, ÇUŞ'lar dikey entegrasyona giderek hem toptan, hem de perakende fiyatlan
etkileyebilmektedirler (kendi plantasyonları, depolama ve nakliye olanaklan vb.
vardır).
3.2.
Uluslararası
Mamul Mallar
Piyasaları
GÜ'lerin ÇUŞ'lannın başka ülkelerde kurdukları şubelerinin üretimi olarak
tanımlanabilecek olan üretimin uluslararasılaşması trendi, 1960'lardan ' itibaren
giderek hızlanmış ve 1970'lerin ilk yarısında artık, dünya ticareti ülkeler arasında
olmaktan çok, giderek artan oranda ÇUŞ'lann şubeleri arasında gerçekleşen "firma
içi ticaret" niteliği kazanmıştır. Örnek olarak, ABD'nin 1970 yılında ihracatının
%50'si, 1974 yılında ithalatının %46'sı firma içi ticaret niteliği taşır hale gelmiştir
(Berksoy, 1982; 145-146).
Bilişim hizmetlerinde, taşıma ve iletişimde yaşanan önemli teknolojik yenilikler
sayesinde, "ürün ve süreçler, faktör içeriklerine göre parçalara ayrılmış ve herbir
parça adeta tek başına bir ürün veya süreçmiş gibi, farklı üretim birimlerinde gerçekleştirilebilecek (Berksoy, 1982; 148)" şekilde bölünebilir olmuştur.
Clairmonte - Cavanagh, ÇUŞ'ların rollerinde zaman içinde dört kayma olduğunu
belirtmektedir (Clairmonte ve Cavanagh, 1984; 46):
- ÇUŞ'lar, çeşitli sektörlerde ulusal ve uluslararası düzeyde oligopoller oluştur­
ma; konglomeratlaşma eğilimindedirler. Konglomeratlar, çok ürünlü pazarlama
ağları (multi- commodity) ve çapraz sübvansiyonlada (cross- subsidization) rakiplerini piyasadan silerek, hakimiyet kurmaktadırlar ve fiyat oluşumu üstündeki kon-
i.:
EKONOMIK YAKLAŞlM
1
93
trollerini arttırmaktadırlar. [Çapraz sübvansiyon, bir üründen sağlanan kar ile diğer
bir ürünün fiyatının, uzun dönem toplam maliyet düzeyinin altına çekilmesi şekilde
sübvanse edilmesidir. Böylelikle düşük fiyatlama yoluyla rakipler elenip, pazar payı
arttırılabilir. (Clairmonte ve Cavanagh, 1984; 79)].
- ÇUŞ'lar, GOÜ'lerdeki maden ve plantasyonlar üzerindeki mülkiyetlerinden
vazgeçmiş, fakat buna karşılık, daha karlı alanlar olan işleme, pazarlama, dağıtım ve
hizmetler üzerindeki kontrollerini arttırmışlardır. Böylelikle, ÇUŞ'lar çıktı üzerindeki kontrollerini azaltmış gibi gözükseler de, gerçekte ÇUŞ'lar pek çok yeni teknik
[örneğin, plantasyon tarımında, kontratlı yetiştirme (contract - growing) gibi yöntemler ... ] ,geliştirerek bu kontrollerini sürdürmektedirler. Aynca, ÇUŞ'lar global
finansman ve pazarlamayı, hatta bazen yurtiçi pazarlamayı kontrol altında tutarak,
hammadde arzını ve fiyatlandırmasını belirleme güçlerini ellerinde tutmuşlardır.
- ÇUŞ yatırımlarını çekebitmek için, GOÜ'lerin birbirleriyle rekabet etmeye
başlamaları, hem bu ülkelerdeki işgücü maliyetini ucuzlatmış, hem de "grev olursa
yatırımını alır, başka ülkeye gider" kaygısıyla emek hareketini bastırmıştır.
- Finansın uluslararasılaşması ile birlikte, çokuluslu bankalar (ÇUB) giderek
güçlenmiştir. 1981 'de ÇUB'lann toplam varlıkları, dünya GSYİH'sının yarısından
fazladır.
Bu rakam, en büyük 200 sanayi şirketinin toplam satışlarının iki katından
da fazladır(Clairmonte ve Cavanagh, 1984; 51). Büyük Japon ve Amerikan
bankaları, en büyük 100 sanayi şirketinin toplam varlıklannın 2/5'ini kontrol etmektedir. Tek başına 24 Japon bankası Y.ı'ünden fazlasını yürütmektedir. Japonya, bu
finansal gücün yardımıyla, dev tüccarlar olan Sogo Shosha'larının dünya
piyasalarını fethetmesini sağlamıştır. Sogo Shosha'lar, Cargill ve Continental gibi
dev tüccarlar olup, ilksel mal ve imalat ticaretini kurumsal olarak birleştirmişlerdir.
Bunlar sanayi, finans ve hizmetler sektörlerinde çok çeşitli işlemler yapmaktadırlar
ve hem kendi aralarında hem de MITI (Japon Sanayi ve Ticaret Bakanlığı) ile, küresel piyasa paylarını arttırmak için işbirliği içindedirler(Clairmonte ve Cavanagh,
1984; 64).
ÇUB'lar, ÇUŞ'lar, mega- çok ürünlü ticaret şirketleri ve bunların arkasındaki
Kuzey devletleri arasında çok sıkı ilişkiler kurulmuştur. ÇUB'lar ve arkalarındaki
devletler, büyük ve güçlü ÇUŞ'lan dünya piyasalannda para politikaları, çeşitli sübvansiyonlar vb. yollarla desteklemektedirler.
Güney'in sınai ürün ihracatının hızlanması, üretimin uluslararasılaşmasıyla aynı
döneme denk gelmektedir. Bu nedenle, Güney ülkelerinin sınai ürün ihracatlarının
artmasının, kendi faktör donanımlarındaki değişmelerden çok sermayenin ve üretimin uluslararasılaşması sürecinden kaynaklandığı söylenebilir (Berksoy, 1982;
94
1 SIBEL
ÇAŞKURLU
ı47). Sınai ÇUŞ'ıann
ticaret şubeleri, küresel ihracatın daha 1980'de %79.8'ini
elinde tutmaktaydı (Clairmonte ve Cavanagh, ı984; 63). GOÜ'ler, dünya imalat
ihracatı içindeki paylarını fazlasıyla arttırmış görünmekle beraber, gerçekte dünya
imalat ihracatı mülkiyet ve pazarlama kanalları yoluyla ÇUŞ'lar tarafından kontrol
edilmektedir. GOÜlerin imalat hasılaları, büyük ölçüde ÇUŞ'ların şubelerine ve
yerli şirketlerle kurdukları ortaklıklara (joint ventures) bağlıdır. Üstelik, ticaretlerinin büyük bölümü de, çok ürünlü tüccarlar veya Japon'ların Sogo Shosha'lan
tarafından pazarlanmaktadır.
Üretimin uluslararasıtaşması ile, yoğun AR-GE, sermaye ve nitelik gerektiren
üretim aşamaları GÜ'lerde kalmış, niteliksiz emek yoğun aşamalar, işgücü maliyetlerinin düşük olduğu GOÜ'lere kaydırılmıştır. Ancak, teknolojideki yeni gelişmelere
göre, gerektiğinde ÇUŞ'ların GOÜ'lerde kurdukları fabrikalarını geri de çağırabile­
cekleri unutulmamalıdır. Teknolojik gelişme, bazen ucuz emek avantajını tamamen
ortadan kaldırabilmektedir. Ciainnonte ve Cavanagh, bu duruma şöyle bir örnek
vermektedir: Bir robot bir kaynakçının 9 dakikada yaptığı işi 50 kat daha hızlı bir
şekilde, ı ı saniyede yapabilir. Böyle bir durumda, makineler çok pahalı bile olsalar,
geleneksel olarak emek yoğun kabul edilen sanayi kollarında bile, emeğin yerine
kolaylıkla tercih edilebilirler (Clairmonte ve Cavanagh, 1984; 65).
ÇUŞ'lar, GOÜ'lerin sınai mallarının ihracatında yalnızca bu ürünlerin üretimi
yoluyla değil, pazarlama kanallarını ellerinde tutmak yoluyla da söz sahibi olabilmektedirler (Berksoy, 1982; 193). Mamul mallar, çoğunlukla farklılaştırılmış
mallardır. Bu tür mallara yönelik tüketici tercihleri hızla değişebilmekte ve tercihIerin değişmesinde üreticiler reklam, promosyon, satış sonrası hizmetler, ambalaj,
model, marka vb araçlarla son derece etkili olabilmektedir. Pazarlama aşaması, bu
konuda bilgi, beceri ve tecrübe gerektirmektedir. Ayrıca, bu aşamada ölçek
ekonomileri söz konusudur. "Uzmanlaşmış, büyük ölçekli birimler pazarlamada
hem işlevsel olarak, hem de maliyetler açısından üstünlüğe sahiptir." (Berksoy,
1982; 194). Pazarlama aşamasında üstlenilmesi gereken bu yüksek maliyetler, üretim maliyetinin düşüklüğünden kaynaklanan düşük fiyat avantajını ortadan kaldıra­
bilirler. ÇUŞ'lar, kurdukları dev pazarlama ağlarıyla hem bilgi ve deneyimlerinin
hem de dünya piyasalarındaki hakim konumlarının yardımıyla, pazarlama ve
piyasalara giriş açısından önemli ölçüde üstünlük sağlarlar. Bu nedenle GOÜ'ler,
mamul malların üretiminde olmasa bile, pazarlama aşamasında ÇUŞ'lardan yardım
almak zorunda kalınaktadırlar.
EKONOMIK YAKLAŞlM
1
95
4. ÇUŞ'ların Uluslararası TicaretteSınır Tanımaz Gücü
Konglomerasyon, dünya çapında yaygınlaşarak, ÇUŞ'lann çok ciddi boyutlara
varan ekonomik gücünün kaynağı olmuştur. Çeşitli piyasalardaki dalgalanmalar
karşısında, birkaç oligopolü idare eden konglomeratlar, çapraz sübvansiyonlar
aracılığıyla, karlı alanlardan sağladıkları kazançları ile, geçici olarak sorun yaşayan
işlerindeki kayıplarını sübvanse edebilmektedirler. Konglomerasyon, herbiri kendi
uzmanlaştığı farklı konuda çalışmaya devam eden bazı dev ÇUŞ'ların birlikte
hareket etmeleri demektir ve konglomeratların ilksel mallar, imalat ve hizmetler sektörlerinin üçünü birden idare edebilmeleri sonucunu doğurmuştur (Clairmonte ve
Cavanagh, 1984; 61).
Belirtmek gerekir ki, ÇUŞ'lann satışlarının 113 gibi önemli bir bölümü ihracat
yoluyla yapılmaktadır. Örneğin, Amerikan firmalannın içinde en önde gelen 1O
ihracatçı firma, askeri teçhizat ve otomobil ihracatına yüksek düzeyde bağımlıdır
(Clairmonte ve Cavanagh, 1984; 64). Dünya ticaretinde özellikle ABD ve İngiltere
kökenli ÇUŞ'lann yoğunlaşması göze çarpmaktadır.
ÇUŞ'larca oluşturulan ihracat kartelleri, devletlerce de sübvansiyonlar, vergi
kolaylıkları, anti-monopol kanunlarından tanınan muafiyetler vb. aracılığı ile
desteklenmektedirler. Dünya piyasalarında bir durgunluk başgösterdiğinde ve rekabet kızıştığında, her devlet en büyük ÇUŞ'larını, pazar paylarını korumaları ve arttırmaları
için desteklemektedir (Clairmonte ve Cavanagh, 1984; 73). Bu amaçla
devletler kartelleri desteklemek, girdi fiyatlarını sübvanse etmek, araştırma bağışları
vermek, kamu kontratları yapmak vb. yöntemlere başvurmaktadırlar. Clairmonte ve
Cavanagh, 1980'de devletin ABD'de ihracatın %18'ini, İngiltere'de %35'ini,
Fransa'da %34'ünü ve Japonya'da %39'unu sübvanse ettiğinin, dahası bu ihracat sübvansiyonlanndan ÇUŞ'ların içindeki en büyük ihracatçıların yararlandığının altını
çizmektedir. ABD'de 1980'de Eximbank kredilerinin 2/3'ünün, sadece 7 dev ÇUŞ'a
(Boing, General Electric, Westinghouse, Mc Donnel Douglas, Lockhead, Western
Electronic ve Combustion Engineering) verilmesi bu duruma örnek gösterilmiştir
(Clairmonte ve Cavanagh, 1984; 73). Açıktır ki, devletler ile ÇUŞ'lar ve ÇUB'lar
arasında sıkdlişkiler
vardır ve başı sıkışan ÇUŞ'lara bu yolla garantili krediler ver,,
ilmesi sağ 1anır.
Güncel bir örnek olarak yakın zamanda bir uzlaşmaya varan AB ve ABD arasın­
daki "muz savaşları" verilebilir (Dünya Gazetesi, 13 Nisan,l6 Nisan ve 3 Temmuz
2001). 1993 yılında AB, Karayipli muz üreticilerini korumaya yönelik bir yasa
çıkararak, Latin Amerika muzuna verilen kotaları sınırlandırmıştır. Bu durum, Latin
Amerka muzlan ihraç eden ABD ÇUŞ'u Chiquita'nın, AB pazarındaki payının
1 SIBEL
96
ÇAŞKURLU
1993'te %40 iken %20'ye düşmesine yol açmıştır.Chiquita yılda 525 milyon$ zarar
ederek iflasın eşiğine gelmiştir. Buna karşın, Karayipli muz üreticileri ile çalışan
iriandalı muz şirketi Fyffe gibi Avrupalı şirketler AB pazarında paylarını büyük
ölçüde arttırmışlardır. ABD bu olayı kendisine karşı ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla
Dünya Ticaret örgütüne taşımış, ve bu kururnca haklı bulunması üzerine, AB'nden
ettiği
çanta, keten, pil, banyo ürünleri, cüzdan, çikolata gibi lüks tüketim malIarına %100'e varan tarifeler uygulamaya başlamıştır. 7 yıl süren muz savaşları,
Nisan ayında AB'nin Karayİp muzunun kotalarını azaltarak, Latin Amerika muzunun kotalarını arttırma kararını açıklamasıyla sona ermiştir. Söz konusu kotaların
ı 994-96 yılı pazar payiarına göre lisanslanacak olması, bu kez de bir diğer ABD'li
ÇUŞ olan Dole'ün, Chiquita'nın kayınidığı yönündeki itirazlarına neden olmuştur.
AB'nin kararını, ucuz Latin Am_erika muzu ile rekabet edememekten korkan Afrikalı
ve Karayipli üreticiler endişeyle karşılamışlardır. AB pazarı, dünya muz ticaretinin
%37'lik kısmını oluşturmaktadır ve Karayipli üreticilerin varlıklarını sürdürmeleri
ithal
AB'ne ihracat yapabilmelerine
bağlıdır. Açıktır
ki, muz
savaşlarında
taraflar AB'li
ve ABD'li ÇUŞ'lardır. Onlar adına savaşanlar da AB ve ABD hükümetleri olmuştur.
Dünya Ticaret Örgütü, bu iki taraf arasında ticaretin aynıncı olup olmaması üzerine
kararlar vermiştir. Sonunda da hükümetler uzlaşarak, ÇUŞ'lannın çıkarlarını korumuşlardır. Ancak gerçekte, muz ticaretinde bir taraf daha vardır: o da, sessizce durup
bu kavganın nasıl sonuçlandığını izleyen Latin Amerikalı, Afrikalı ve Karayipli
yüzlerce küçük muz üreticisidir.
5. GOÜ Ekonomileri Üzerindeki Etkiler
5.1. Gelir Dağılımı
ÇUŞ'lar, girdikleri GOÜ ekonomilerinde, büyüme ve gelir dağılımı üzerinde
olumsuz etkilere yolaçmaları nedeniyle e)eştirilmektedirler. Bu konuda, Bomshier
yapmış olduğu analizde, yüksek ÇUŞ nüfuzunun (penetration) GOÜ'lerin ekonomik
büyümeleri üzerinde olumsuz etkisi olduğu, buna karşın zengin ülkelerde, bu yönde
anlamlı bir ilişki olmadığı sonucuna varmıştır (Bomschier, ı 984; 32). Ayrıca,
ı 960'lı yıllarda, ÇUŞ'ların en çok yöneldikleri GOÜ'lerin gelir dağılımı daha adaletsiz olanlar olduğu görülmüştür (Bomschier, 1984; 35). Bomshier, ÇUŞ'ların girdikleri ülkelerde bir takım baskın politik-ekonomik güç grupları ile ilişkilerinin
olduğunu belirtmektedir. ÇUŞ'ların önemli miktarda yatırım yapmalarıyla hem bu
gruplar yaratılmış hem de destektenmiş olmaktadır. Böylece ÇUŞ'lar, girdikleri
GOÜ'lerin gelir dağılımı üzerinde etkili olabilmektedir (Bomschier, ı 984; 38).
ÇUŞ'ların içinde oldukları söz konusu güç grupları, gelirin yeniden dağıtırnma karşı
EKONOMIK YAKLAŞlM
oldukları
1
97
gibi, gelir dağılımı adaletsizliklerini destekleme eğiliminde oldukları için,
ÇUŞ'ların girişleri, uzun dönemde kitlenin kalkınmaya yönelik ihtiyaçları ile çelişe­
cektir. Bomshier şu sonuca varmıştır: "Efektif kitle talebi, dengeli ve sürekli
ekonomik büyümenin önkoşuludur. Bu da ancak, fazlanın bir bölümünün, ekonominin normal işleyişi ile ellerinden alınmış olanlara, yeniden dağıtılmasıyla sağlan­
abilir. GOÜ'lerde, böyle bir yeniden dağıtım yapılamadığı için, ve dünya düzeyinde
de, bağımsız yeniden dağıtırncı ajanlar bulunmadığından, dünya toplumunun tehdit
altında olduğu söylenebilir." (Bomschier, 1984; 43).
Benzer şekilde, Kobrin, ÇUŞ'lann, GOÜ'lerin GÜ'lere bağımlı hale gelmelerinde
rol oynadıklarını düşünmektedir. ÇUŞ'lar, ürünlerine pazar yaratmak ve pazarı
genişletmek amacıyla üstün pazarlama tekniklerine başvurmaktadırlar. Bu yolla,
ÇUŞ'lann GÜ'lerdeki orta ve yüksek gelir gruplannın tüketim kalıplarını GOÜ'lere
transfer ettikleri düşünülmektedir. GOÜ'lerde böyle bir tüketim kalıbını benimseyebilecek kitle, genellikle küçük bir azınlıktan ibarettir. Ancak, GOÜ'lerde, gelirin bu
şekilde yoğunlaşması, GÜ'lerin tüketim malianna piyasa sağlamak açısından gerekli görülmektedir (Kobrin, 1984; 196). Ne var ki, GÜ'lerdeki zevk ve tercihierin
GOÜ'lere transferi, beraberinde sermaye birikimi ve teknik süreçler olmaksızın
gerçekleştiğinden, ekonomik bağımlılığa yol açabilmektedir. Kobrin, ÇUŞ'lann
GÜ'lerin tüketim kalıplarının yayılmasında üstlendikleri rol nedeniyle, GOÜ'lerin
bağımlılığını arttıran bir mekanizma gibi çalıştığını söylemektedir.
GÜ'lerde, emek kıt ve tüketiciletin gelirleri görece yüksek olduğundan, bu ülkeler kökenli ÇUŞ'lann tasarladıkları ürünler de, yüksek gelirli tüketiciletin zevklerine
hitap eden ve emek tasarruf eden süreçlerle üretilen ürünler olmak durumundadır.
Dolayısıyla, ÇUŞ'lann, bu yöndeki yatırımlarını yaparken, daha adaletsiz gelir
dağılımı olan GOÜ'leri tercih edecekleri ve bu ülkelerdeki görece yüksek gelirli
tüketici tabakasını hedef seçecekleri söylenebilir. Bu tür ürünlerin, GOÜ'lerde ÇUŞ
yatınmlanyla üretilmeleri, GOÜ'lerin faktör donanımlanyla bağdaşmayan üretim
süreçleri gerektirebilir. Eğer görece sermaye yoğun üretim süreçleri ithal edilirse,
teknolojik bağımlılık kaçınılmaz olur. Böylece, GOÜ'lerde yüksek gelir tüketim
mallarına olan talep varoldukça ve arttıkça, GOÜ'ler, GÜ'lere teknolojik olarak daha
bağımlı hale gelecektir. Belirtmek gerekir ki, Bomshier çalışmasında, ev sahibi
ülkede, teknolojik bağımlılık yaratan ÇUŞ yatınmlannın, ekonomik büyüme
üzerinde de negatif uzun dönemli etkileri olduğunun altını çizmektedir (Bornschier,
1984; 31).
GOÜ'lerin sanayileşmesi, yabancı yatırımcının yüksek gelir tüketim malianna ne
kadar çok dayanıyorsa, piyasadaki herhangi bir gerilemenin büyüme, yatırım ve
98
1 SIBEL
ÇAŞKURLU
istihdam üzerindeki olumsuz etkileri o denli şiddetli olacaktır. Bu nedenle, ÇUŞ
yatırımianna ev sahipliği yapan ülkede, bu ürünlere olan yüksek gelirli tabakanın
talebinin destekleneceği ve gelirin yeniden dağıtırnma yönelik politikalardan
kaçınılacağı düşünülebilir (Kobrin, 1984; 204).
Kobrin'e göre, "eğer uluslararası ekonomik sistemin, endojen sanayileşmeye
ciddi sınırlamalar getirdiği düşünülecek olursa, adaletsiz gelir dağılımının, bağım­
lılığın bir fonksiyonu olduğu düşünülebilir." (Kobrin, 1984; 204).Belirtmek gerekir
ki, bağımlılık derece derecedir ve "bilinçli bir sömürü politikası gerektirmez, yapısal
da olabilir."(Kobri,n, 1984; 201).
5.2. Teknoloji Transferi
5.2.1. Güney'in Teknoloji Transferi Sorunu
Ulaştırma
ve iletişim maliyetlerindeki düşüş ve bu ürünlerin değere göre ağırlık
oranlannın (weight to value) düşük olması, daha basit olan kimi süreçlerin
GOÜ'lerce yapılmasını daha ekonomik kılmaktadır. Ancak, sınai kalkınma; sadece
sınai mallar üretimi olmayıp, teknolojik derinleşmenin de yakalanabilmesi demektir. Derinleşme (Lall, 1998; 351), sanayi içinde ürün ve süreçlerin upgrade edilmesi, daha karmaşık yeni ürünlere yönelinmesi, yerli içeriğin arttırılması, daha karmaşık teknolojilerin adaptasyonu, geliştirilmesi, tasarım ve yenilik üretilmesi süreçlerini kapsamaktadır.
Lall, derinleşmenin sınai kalkınma içinde mutlaka erişiiecek bir aşama
olmadığının altını çizmektedir. Doğu Asya ülkelerinden, örneğin Singapur, ciddi bir
derinleşme gerçekleştirebilmiştir. Hızla düşük teknolojili ürünlerden, petrokimya ve
üretici elektroniklerine vb. kaymıştır. Teknolojisini basit montaj düzeyinden, yüksek
bir nihai imalat ve tasanın düzeyine çıkarmıştır. Ancak Singapur, bu süreci seçici
yatırımlara yönelttiği doğrudan yabancı yatırımlar yoluyla ÇUŞ'ların denetiminde
gerçekleştirmiştir ve Doğu Asya ülkeleri içinde, ihracat yapısı en çok yüksek
teknolojiye dayanan ülke olmasına karşın, Singapur için AR-GE ve yenilik kaynakları ülke dışında kalmıştır. Buna karşın, G.Kore ve Tayvan'da, derinleşmeyi yerli
fırmalar gerçekleştirmiş, doğrudan yabancı yatırımlar kısıtlanarak, ÇUŞ'ların katkısı
sınırlı tutulmuştur.
Bu ülkeler, AR-GE ve teknik niteliklerini geliştirerek, teknolojik
derinleşmeyi en fazla sağlayanlar olmuşlardır (Lall, 1998; 13).
ÇUŞ'lar fıyat rekabetine değil, ürün rekabetine dayanan ve reklam vb. yollarla
farklılaştırılan ürünlerin üretimlerini GOÜ'lere kaydırmalda birlikte, AR-GE'yi
merkezileştirme eğilimindedirler ve böylelikle, ürün geliştirme olanaklarını
ellerinde tutarak GOÜ'ye karşı üstünlüklerini korumuş olurlar (Kobrin, 1984; 202).
EKONOMIK YAKLAŞlM
1
99
Yeni üretim teknolojileri ve pazarlama teknikleri, Kuzey ülkelerinin, daha önce
çevre ülkelerde kurdukları bazı sanayileri geri çağırmalanna olanak verebilmektedir. Tekstil ve dokuma sektörlerinde olduğu gibi, emek ikame edici mikroelektronik
teknolojiler vb. Güney'in düşük ücrete dayalı karşılaştırmalı üstünlüklerini eritmektedir. Teknolojik derinleşme bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Derinleşmeyi
gerçekleştirebilen GOÜ'ler, yüksek teknolojili sofistike ürünlere kaymışlar ve artık
kendi ÇUŞ'lan Kuzey'in ÇUŞ'lanyla rekabet eder hale gelmiştir. Buna karşın,
GOÜ'lerin çoğunun hala ilksel mallardan emek yoğun sanayi sektörlerine bile kayamamış olması da bir gerçektir. Teknolojiyi kendileri üretemeyen ülkelerin karşısın­
da teknolojinin transferi sorunu vardır.
Teknoloji, fiziki bir mal gibi mükemmel bir şekilde transfer edilememektedir.
Alıcımn da, ithal edilen teknolojiyi etkin kullanabilmesi için bazı özelliklere,
örneğin, yeni niteliklere, teknik ve organizasyonel bilgiye sahip olması gerekmektedir (Lall, 1998; 350).
GOÜ'ler, genellikle teknolojik bilgiyi "paket" halinde almayı tercih ederler. Ne
var ki, teknoloji, paket halinde transfer edildiğinde, "yaparak öğrenme" olanağı
kalmamaktadır.
Bu durum, alıcı firmamn ve ülkenin, teknik bilgisizliğinin sürüp
gitmesine de yol açacaktır (Erkök, 1978; lll). Belirtmek gerekir ki, yabancı firma
"gücünü patent haklarının, lisans anlaşmalarının, tekelci firma oluşunun ötesinde,
sahip olduğu teknik bilgiden alır. Azgelişmiş ülkedeki bir girişimciyi, teknoloji
transfer etme yoluna iten de teknik bilgi eksikliğidir." (Erkök, 1978; lll).
5.2.2.
Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Yoluyla Teknoloji Transferi
ÇUŞ'lara sıkça getirilen bir eleştiri de, ev sahibi GOÜ'nün ihtiyaçtarım ve
kalkınma hedeflerini gözardı ettikleri yönündedir. Ancak, GOÜ'lerde çoğunlukla LT
(low technology) sanayiler bulunur. Bu sanayilerde, kimi yerli teçhizat ve girdilerin
kullanılması elverişli olabilmektedir. Ancak, HT (high tech) sanayilerde, gerekli
standartlan sağlayanlar dışındakiler kullanılamazlar. Tüm bu sayılan koşullar, bir
GOÜ'ye giriş yapan ÇUŞ'un, nasıl bir teknoloji kullanacağını da belirleyecektir. Bu
problemler karşısında ÇUŞ'un, genellikle standart bir teknoloji getirip, kendini yerel
koşullardan soyutlaması olasıdır. Bu durum, ÇUŞ'ların "yerel ihtiyaçlara önem vermiyor" diye eleştirilmelerine yol açan başlıca etkendir.
GOÜ'lerde çoğunlukla iyi araştırma kurumları ve araştırmacılar, gelişmiş bir
yerli serınaye mallan sanayii, yeterli enerji üretimi, nitelikli emek vb. faktörler
eksiktir. Kısacası, Güney'in kendine özgü koşulları vardır. Bu nedenle, ithal edilen
modern makinelere hızlannın yavaştatılması vb. gibi her türlü uyumlandırma
100
1 SIBEL
ÇAŞKURLU
yapılır.
Manila'da metal mühendisliğinde kullanılan mekanize teçhizatın, bu ülkede
elektriğin sık sık kesilmesi nedeniyle, yan manuel hale getirilmesi bu duruma bir
örnektir (Watanabe, 1984; 181 ). Ancak, Watanabe'ye göre, eğer ÇUŞ'lar girdikleri
ülkede yeterince büyük ölçekte çalışma olanağı bulurlarsa, söz konusu yetersizlikleri aşmaya yönelik daha yapıcı çözümler de üreteceklerdir. Örneğin, kullanılacak
teçhizatı
ithal edebilirler, hammadde ve aramallarının kalitesini arttırmaya ve işçi­
leri eğitmeye çabalayabilirler, kendi jeneratörlerini kurabilirler vb. (Watanabe, 1984;
181).
ÇUŞ'ların girdikleri ülkelerde istihdam yaratma etkisi de önemlidir (Watanabe,
1984; 182). ÇUŞ'ların fabrikalarında yaratılan istihdam, "doğrudan etki" olarak
adlandırılmaktadır. <:)öz konusu ürünün emek yoğunluğu, ürünün mevcut piyasasının
büyüklüğü ve bu piyasanın ihracat yoluyla genişletilme olasılığı, doğrudan etki
üzerinde önemli olmaktadır. ÇUŞ'un girdiği ülkede yaratması beklenen dolaylı etkiler ise ikiye ayrılır: birincil dolaylı etkiler, hemen fabrika dışında istihdam yaratır­
larken, ikincil do laylı etkiler, birincil etkilerden kaynaklanırlar. Eğer ithal materyalin
işlenmesi ya da ithal tüketim malları montaj ı gibi bir yatırım söz konusu ise birincil
do laylı etkiler son derece sınırlı olabilir. Ancak, eğer çok sayıda insan ihracata yönelik işleme ve üretimde çalışıyorsa, yerli sanayilere yönelik ciddi bir efektif talep
yaratabilirler. Watanabe, G. Kore'de otomobil vb. yerli dayanıklı tüketim malları
sanayinin gelişmesini bu duruma örnek göstermektedir. Öte yandan, ticaret şirketleri
(trading companies), küçük ofislerinde yarattıkları sınırlı sayıda istihdamın yanısıra,
dokuma, oyuncak vb. emek yoğun ürünler için fason imalat (subcontracting) yaptıklarından, ciddi do lay h etkiler yaratırlar.
Üretim ölçeği, üretimin iç piyasaya mı, ihracata mı yönelik olarak yapıldığı ve
yerli girdilerin varlığı, birincil dolaylı etkilerin büyüklüğü üzerinde etkili olabilir.
Belirtmek gerekir ki, birincil do layh etkiler her zaman pozitif olmaz. Örneğin, plastik ayakkabı üretimine yönelik bir ÇUŞ yatırımı, sadece deri ayakkabı değil, geri
bağlantılada ilgili hayvancılık vb. çeşitli diğer sektörlere de zarar verebilir
(Watanabe, 1984; 185). Hatta ÇUŞ, mevcut bir firmayı alarak giriş yapıyorsa,
çalışanları işten de çıkarabilir. ve böylelikle doğrudan istihdam etkisi negatif olur.
Watanabe, GOÜ'nin, ÇUŞ girişlerini dikkatle izlemesi, doğrudan ve dolaylı istihdam etkilerini dikkate alması gerektiğini vurgulamaktadır. Ürün seçimi ve hedef
piyasanın belirlenmesi, bu açıdan önem taşır. Bu nedenle, "ÇUŞ'lann hangi
endüstrilere ve hangi hedef piyasaya girebileceklerine izin verecek olan sorumlu.
hükümetin, hem iç piyasada, hem de uluslararası piyasalarda tahmin edilen talep
yapısı ,tŞığında, sanayisinin gelecek 5 -1 O - 20 yıl sonrasına ilişkin açık bir görüşü
olmalıdır." (Watanabe, 1984; 189).
EKONOMIK YAKLAŞlM
1101
5.2.3. Teknoloji Transferine Uluslararası Düzeyde Getirilen Kurallar
Dünya ticaretinin kurallarını koyan GATT hareketi çerçevesinde, fikri ve sınai
mülkiyet hakları, TRIP S anlaşmasıyla kapsama alınmıştır. Daha açık deyişle, TRIPS
anlaşması, teknoloji transferini çeşitli kurallara bağlamaktadır. Bu anlaşmanın
konusunu patentler, telif hakları, ticari markalar, coğrafi işaretler, sınai tasarımlar,
bitki yetiştiricilerinin hakları vb. oluşturmaktadır. Fikri ve sınai mülkiyet haklan
(FSMH) konusu, başta ABD olmak üzere GÜ'lerin istekleri doğrultusunda GATT
kapsamına alınmış ve bu süreçte, GOÜ'lerin yoğun itiniziarı olmuştur. GÜ'ler yüksek teknolojiyi ve teknolojik bilgiye dayalı sanayilerde rekabet gücünü ellerinde tutmaktadırlar ve GOÜ'lerin, özellikle de Doğu Asya'nın yeni sanayileşen ülkelerinin,
sınai
ürünler ticaretine ve hatta kimi yüksek teknolojili malların görece basit
parçalannın ticaretine yönelmiş olmaları, GÜ'leri, kendilerini bu ülkelerin olası rekabetlerinden korumak için önlemler almaya itmiştir.
Anlaşma'nın GOÜ'lere yönelik doğrudan yabancı yatırımları ve GOÜ'lerin ARGE çalışmalarını arttıracağı söylenmektedir. Ancak, GOÜ'lerin bilimsel ve teknolojik kapasiteleri son derece sınırlıdır ve bu yönde yapabildikleri harcama miktan çok
küçüktür. Bugüne kadar GOÜ'ler teknolojiyi genellikle taklit yoluyla transfer edebilmişlerdir. TRIPS'in bu transfer kanalını ciddi şekilde tıkarnası beklenmektedir.
Daha önce ters mühendislik yoluyla üretilen malların ithal edilmek zorunda kalın­
ması, patentlenmiş malların daha yüksek fiyatlardan satılması ve yabancı şirketlere
yapılan royalty ödemelerinin artması nedeniyle GOÜ'lerin ödemeler dengelerinin
olumsuz etkileneceği düşünülmektedir (Ongun, 1996; 72). Ayrıca, TRIPS anlaş­
masının etkilerinin GOÜ'lerin tarım kesimlerinde de yoğun şekilde hissedilmesi
beklenmektedir. Bundan böyle, bioteknolojik yenilikler ve yüksek verimli, hastalığa
dayanıklı tohumlar, ÇUŞ'larca patentleneceğinden, örneğin küçük çiftçiler ellerindeki tohumlan ertesi sene tekrar kullanamayacak ve her yıl yeniden tohum almak
zorunda kalabileceklerdir(Ongun, 1996; 73).
6.Sonuç
1947 yılında başlayan GATT süreci, birbiri ardına yapılan çetin çoktaraflı müzakereler yoluyla, kotaların kaldırılmasını ve tarifelerin kademelİ olarak indirilmesini
sağlayarak, uluslararası ticareti serbestleştirmeye yönelik olarak işlemektedir.
Uruguay Raund sonunda Dünya Ticaret Örgütü olarak kurumsallaşan bu süreç, "en
çok kaynlan ülke" ve "ulusal muamele" ilkeleri çereçevesinde dünya ticaretinin
bağlı olacağı kuralları koymaktadır.
GATT kapsamında yer alan Tekstil ve Hazır
Giyim, Tarım ve TRİPS anlaşmaları GOÜ'ler üzerinde yaratabilecekleri olumsuz
1021 SIBEL ÇAŞKURLU
etkileri nedeniyle çeşitli yönlerden t'leştirilınektedirler. Öte yandan, İMF ve Dünya
Bankası'nın GOÜ'lere yönelik koşullan ve tavsiyeleri de, bu ülkelerin serbest piyasa
ekonomisi ve serbest ticaretten kazançlı çıkacaklan varsayımı tarafından şekillen­
mektedir.
Ne var ki, Kuzey ülkelerinin ve özellikle de bu ülkeler kökenli ÇUŞ'lann dünya
ticaretindeki ağırlıklan ve güçleri, daha baştan Güney ülkeleri karşısında eşitsiz bir
konum yaratmaktadır. Kuzey'in ve ÇUŞ'lannın dünya pazarlanndaki hakim konumları, bir yandan Güney ülkelerinin çok sayıda küçük üreticisinin oligopsonistik bir
uluslararsı piyasaya arz yapmalarına neden olmakta, bir yandan da Güney ülkelerine yönelen doğrudan yabancı yatırımlar yoluyla ev sahibi ülkelerin gelir dağılımını,
istihdamını, sanayileşmesini vb. yönlendirebilmektedir.
Bu durum karşısında, dünya ticaretinin kotaların kaldırılması, tarifelerlu
indirilmesi, aynıncı uygulamalann kaldırılması yoluyla serbestleşmesinin, mikro
iktisat teorisindeki "serbest rekabet piyasası" ve uluslararası iktisat teorisindeki
"serbest dış ticaret" kavramiarına yaklaşınayı sağlayacağını beklemek aşırı iyimserlik olacaktır. Tersine, bu süreç sonunda ÇUŞ'ların ve arkalarındaki Kuzey ülkelerinin
çok sayıda, geri teknolojili, küçük Güney üreticisi karşısında güç ve etkinliklerini
arttırmaları beklenen bir sonuç olmalıdır.
Uluslararası piyasaların oligopolistik/oligopsonistik işleyişinin, ticaret akım­
larını serbestleştirecek ve Kuzey ülkelerinin birbirlerinin oligopolcü/oligopsoncu
firmalarına ayrımcılık yapmamalarını sağlayacak şekilde düzenlenmesi, "serbest
ticaret" olmasa gerektir.
References
Berksoy, T. (1982), Azgelişmiş Ülkelerde İhracata Yönelik Sanayileşme. Belge
Yayınları:l4, İstanbul.
Bomschier, V. (1984), "Multinational Corporations, Economic Policy and National
Development In The World System", Multinational Corporations and Third
World Development, P. K. Ghosh (ed.), Greenwood Press, London.
Brohman, J.(1996), Popular Development, Blackwell Publishers, Oxford.
Clairmonte, F. F. ve J.H. Cavanagh. (1984), "Transnational Corporations and Global
Markets: Changing Power Relations", Multinational Cmporations and Third
World Development, P. K. Ghosh (ed.), Greenwood Press, London.
Coote, B. (1992),The Trade Trap,Oxfam Publications, Oxford.
Dünya Gazetesi.13 Nisan, 16 Nisan ve 3 Temmuz 2001.
Erkök, Ş. (1978), Teknoloji Seçimi ve İstihdam Sorunları, A.İ.T.İ. Akademisi Yayın
No: 118, Kalite Matbaası, Ankara.
EKONOMI~ YAKLAŞlM 1103
Griffin, K.( 1989), Alternative Strategies For Econmic Development, St. Martin's
~ress, New York.
Kazgan, G. (1985), Ekonomide Dışa Açık Büyüme, Altın Kitaplar Yayınevi, İstan­
bul.
Kobrin, S. J. (1984), "Multinational Corporations, Sociocultural Dependence and
Industrialization: Need Satisfaction Or Want Creation?", Multi- National
Corporations and Third World Development, P. K. Ghosh (ed), Greenwood
Press, London.
Lall, S. (1998), "The East Asian Miracle: Does The Bell Toll For Industrial
Strategy?", Export-Led Jtersus Balanced Growth In The 1190's. New World
Order Series Vol.l3, H.Singer, N.Hatti ve R.Tandon (eds.), B.R. Publishing
Cooperation, Delhi.
Lall, S. (1998), Technology and Trade By Devetoping Countries: Recent Trend and
Implications For Turkey, METU International Conference On Economics,
Ankara, tebliğ olarak sunulmuştur.
Maizels, A. (1976), " A New International Strategy For Primary Commodities", A
World Divided, G. K. Helleiner (ed.), Cambridge University Press,
Cambridge.
Morrisset, J. ( 1998), "Unfair Trade? The Ineresing Gap Between World And
Domestic Prices In Commodity Markets During The Past 25 Years", World
Bank Economic Review, Vol.12, No: 3.
Ongun, T. (1996), "Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Haklan (TRIPS) Anlaşması
ve Gelişmekte Olan Ülkeler", Ekonomik Yaklaşım. Cilt:7, Sayı: 22.
·
Singer, Hans ve J. A. Ansari. ( 1989), Rich And Poor Countries, Unwin Hyman
Publ., London.
Watanabe, S. (1984); "Multinational Enterprises, Employment and Technology
Adaptations", Multinational Corporations and Third World Development, P.
K. Ghosh (ed.), Greenwood Press, London.
Download