Değerli Başkanlık Divanı, Değerli Başkanlar, Sayın Delegeler, Sayın

advertisement
Değerli Başkanlık Divanı, Değerli Başkanlar, Sayın Delegeler, Sayın Konuklar, Medyamızın
Değerli Temsilcileri,
İktisadi Kalkınma Vakfı’nın 46. Olağan Genel Kurul toplantısına hoş geldiniz. Sizleri şahsım ve İKV
Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.
Bir önceki Genel Kurulumuzu gerçekleştirdiğimiz 13 Haziran 2007’den bu yana geçen süreci
değerlendirecek olursak; Avrupa Birliği’nde Bulgaristan ve Romanya’yı da kapsayan son genişleme
dalgasının tamamlanmasının ardından, odak noktasının derinleşmeye yönelmesi bekleniyordu.
AB Anayasası’nın Fransa ve Hollanda’da referandumlarda reddedilmesinden sonra metinde bazı küçük
değişiklikler yapılarak 13 Aralık 2007 tarihinde imzalanan Lizbon Antlaşması, Birliğin kurumsal
yapısında ve karar alma süreçlerinde önemli değişiklikler öngörmekte idi.
Altı üye için öngörülen ve onbeş üyeli AB den 27 üyeye ulaşıldığında artık yetersiz hale gelen kurumsal
yapıda mutlaka değişiklik yapılması gerektiği vurgulanıyordu. Ne var ki, bu Antlaşma, imzalanmasından
tam 6 ay sonra İrlanda’da yapılan referandum sonucunda reddedilmiş ve Avrupa bütünleşmesinin
geleceğine yönelik tartışmalar güçlenmiştir.
İrlanda’da yüzde ellinin altında bir katılımla % 53 red oyu çıkması ne anlam taşımaktadır? Geçen yıl
yapılan seçimlerde oyların % 80’ini toplayan siyasi partilerin desteklediği Lizbon antlaşmasına IRA’nın
siyasi kanadı Sinn Fein’in karşı çıkması bu partinin aniden popülerleştiği anlamına gelmemektedir. İşin
ilginç yönü İrlanda Başbakanı Cowen ve İrlandalı Komisyon üyesi McCreevy’nin antlaşma metnini
ayrıntılı olarak okumadıklarını itiraf etmeleri olmuştur.
Şimdiye kadar onsekiz üye Devlet tarafından yasama organlarında onama işlemleri tamamlanmış olup
diğerlerinde de onamaya devam edilmesi istenmektedir. Birleşik Krallık önceki gün bu işlemi
tamamlamıştır.
Daha önce Danimarka ve İrlanda’da kurucu antlaşmalarda yapılan değişikliklerin referandumlarda
reddedilmesine rağmen o üye Devlete bazı konularda opt-out denen istisnalar tanındığı, ek protokoller
ve bazen kozmetik değişiklikler yapılarak tekrar halkoyuna sunulduğu ve kabul edildiği
unutulmamalıdır.
TÜRKİYE
Bu dönem Türkiye açısından ele alındığında ise, genel seçimler ve bilahare Cumhurbaşkanlığı
seçiminden sonra siyasi açıdan sorunlu bir sürece girildiği saptaması yapılabilir.
22 Temmuz seçim sonuçları alındığı akşam sayın Başbakanın yaptığı ve herkesi kucaklayan konuşma
yeni döneme büyük umutlarla girmemize yol açmıştı. Bir yıldan kısa bir sürede fevkalade ciddi siyasi
sorunlarla karşılaşmış olmamız düşündürücüdür.
AB reform sürecinde ciddi ve kapsamlı çalışmalar yapılması gerekirken önemli bir ilerleme
sağlanamaması üzücüdür.
Gerek müzakerelerin teknik boyutunda, gerekse yasal ve idari reformlar konusunda 2007 yılı kayıp bir
yıl olmuş, 2008 AB yılı olarak ilan edilmesine rağmen somut adımlar atılmamıştır.
1
Müzakerelere başlama kararı alınmasından sonra her nedense Hükümetimiz pek yavaş davranmış, bir
başmüzakereci ataması yapılması dahi aylar sonra gerçekleşebilmiştir. O tarihlerde Türkiye’ye açıkca
karşı çıkan liderler henüz seçilmemiş idi ve önemli ilerlemeler sağlanabilirdi.
Siyasi açıdan zorlu meseleler nedeniyle yavaş ilerlediğini gözlediğimiz müzakere sürecinin teknik
boyutunda, açılan başlık sayısı 8 olmuştur. Bu başlıklar; “Bilim ve Araştırma”, “Sanayi ve İşletme
Politikası”, “İstatistik”, “Trans-Avrupa Ağları”, “Tüketicinin ve Sağlığın Korunması”, “Mali Kontrol”,
“Şirketler Hukuku” ve “Fikri Mülkiyet Hukuku”dur.
Açılan bu dosyaların sorun yaratmayacak konular olması dikkate alındığında katılma müzakerelerinin
zorlu geçeceği çevre, tarım gibi bir dosya açılmadığı görülür.
Esasen 1996’dan bu yana sanayi ürünlerinde gümrük birliği uygulaması çerçevesinde Türkiye Topluluk
müktesebatının önemli bir bölümünü uygulamaktadır.
Bugün on başlık daha açılabilecek düzeyde olmakla beraber Sarkozy’nin seçilmesinden sonra bazı
Devletlerin süreci yavaşlatmak için müzakerelerde frene bastıkları görülmektedir. Fransa’nın bazı
başlıkların tam üyeliği öngörmesi nedeniyle açılmamasını istemesi kabul edilemez.
Ülkemizdeki politik sorunlara karşılık, Avrupa Birliği’nde de Türkiye’nin tam üyelik perspektifine yönelik
bir siyasi irade eksikliği kendini her konuda açığa vurmaktadır.
Bu konuların başında da Kıbrıs konusu gelmektedir. Değerli konuklar, Güney Kıbrıs’ta Şubat ayında
yapılan seçimlerin ardından iki lider arasında barış yönünde görüşmelerin başlamış olması olumlu bir
gelişmedir. Ne var ki, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde attığı her adımın karşısına çıkan bu sorunun
çözüm yerinin Birleşmiş Milletler olduğu unutulmamalıdır. Zira, GKRY’nin AB üyesi olmasının ardından
çözüme yönelik isteği azalmış, bu da sorunu derinleştirmiştir. AB’ye düşen görev, başta Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’ne verilen taahhütlerin yerine getirilmesi olmak üzere, Birlik olmanın bilinciyle tutarlı
ve basiretli bir tutum sergilemektir.
AB yetkilileri ve üye Devlet liderleri GKRY’ni üye almakla büyük bir hata yaptıklarını kabul etmektedir.
Kopenhag kriterleri ve uluslararası hukuk çiğnenerek Rumlar tam üye yapılmıştır. Bugün bir AB üyesi
olan Kıbrıs’da BM Barış Gücü vardır. Sınır ihtilafları olmasın diye aday ülkelere kriter koyan AB, meşru
bir anayasası dahi olmayan bir ülkeyi tam üye yapmıştır. Bu AB üyesi ülke vatandaşlarının üçte biri
ambargolar altında izole edilmiş durumdadır.
Türkiye-AB ilişkilerinde ise, öncelikle Gümrük Birliği’nin veriler itibariyle değerlendirilmesi büyük önem
taşımaktadır. 2007 yılı sonunda açıklanan dış ticaret verileri ışığında, Gümrük Birliği’nin ilk 11 yılı ele
alındığında şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır:
Bu dönem zarfında Türkiye’nin toplam dış ticaret açığı yıllık %11 düzeyinde artmışken, AB ile Türkiye
arasındaki dış ticaret açığı her yıl ortalama %3.2 azalmıştır.
Böylece, 1996 yılında 12 milyar dolar olan AB ile dış ticaret açığımız 2007 yılı sonunda 8
milyar dolara gerilemiştir. Aynı dönemde AB ile dış ticaret hacminin 3.5 kat artarak 37
milyar dolardan 129 milyar dolara ulaştığı da hesaba katıldığında 8 milyar dolarlık dış
ticaret açığımızın ihmal edilebilir niteliği daha da göze çarpmaktadır.
Sonuç olarak, Gümrük Birliği’nin, sanıldığının aksine Türkiye’nin dış ticaret açığını artırmadığı, geride
kalan 11 yılda Türk sanayine AB pazarlarında ciddi bir rekabet gücü kazandırdığı rahatlıkla söylenebilir.
SORUNLAR
Ancak GB ile ilgili önemli uygulama sorunları vardır. Türkiye GB içinde olması nedeniyle Topluluk dış
ticaretinin kararlaştırıldığı karar mekanizmasında yer almalıdır. Akdedilen tercihli ticaret anlaşmalarında
Türkiye’nin görüşü alınmamakta ve daha sonra Türkiye’nin de aynı anlaşmayı yapması beklenmektedir.
Meksika ve Tunus ile yapılan serbest ticaret alanı (STA) anlaşmaları örneklerinde karşılaşılan güçlükler
gözardı edilmemelidir.
2
Söz konusu iki ülke ile ticaretimiz büyük boyutlarda olmadığı için etkisi pek fazla olmamıştır. Ancak AB
ile Güney Kore ve Hindistan arasında Serbest Ticaret Alanı (STA) müzakerelerine başlanması alarm
zillerinin çalmasına yol açmıştır.
Bilindiği gibi, Avrupa Birliği, üçüncü ülkelerle STA akdederken, “Avrupa Gümrük Alanı”nı müzakere
etmektedir ve bu Gümrük Alanı, AB üye devletlerinin yanı sıra Türkiye’yi de kapsamaktadır. (27 + TR )
Dolayısıyla, söz konusu STA müzakereleri, Türkiye’nin ticaret politikasını doğrudan etkilemektedir.
Bahsedilen görüşmelere Türkiye’nin dahil edilmeyişi, Gümrük Birliği’nin işleyişi açısından önemli bir
sorun teşkil etmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin üçüncü ülkelerle paralel müzakereler yürütmesi ve
Türkiye ile bu ülkeler arasında STA müzakereleri tamamlanmadan, AB’nin de anlaşma imzalamaması
gibi çözümler bulunması gerekmektedir. Başka bir deyişle müzakereler aynı anda başlamalı, paralel
sürdürülmeli, her iki anlaşma aynı anda akdedilmeli ve aynı anda yürürlüğe girmelidir. Dış Ticaretten
sorumlu sayın bakanımızın bu konuya büyük önem vermesi gerekir. AB’nin akdedeceği anlaşmaya
“Türkiye klozu” konması kanaatimizce yeterli değildir.
Değerli Delegeler, Değerli Konuklar,
Türkiye-AB ilişkilerinde geçtiğimiz dönemi değerlendirirken AB’yi siyasi irade eksikliğinden ve ülkemize
yönelik çeşitli tavırlarından dolayı eleştirmekteyiz. Ancak, biraz durup kendimize de bakmalıyız. Daha
önce çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz gibi, Türkiye’de son bir yıl içinde reformları hayata geçirme
konusunda bir yavaşlama söz konusudur.
Ülkemizle aynı dönemde müzakerelere başlayan Hırvatistan, müzakere sürecinde 20 başlık açmış
durumdadır. Avrupa şampiyonasında yendiğimiz Hırvatistan katılma müzakerelerinde hızla
ilerlemektedir. Skor 20-8 olmuştur. Hırvatistan’ın 2010 veya 2011’de üye olabileceği belirtilirken
Türkiye’ye bir hedef tarih verilmeyeceği söylenmekte ise de 2014 hedefinden şaşmamak gerekir.
Bazılarının 2020 lere uzayan vadeleri telaffuz etmeleri sakıncalıdır. Bu kadar uzun süren katılma
müzakeresi şimdiye kadar olmamıştır ve beş yılı aşan müzakere dönemi aşıldığında daha önce geçici
olarak kapatılan dosyaların yeniden ele alınması gerekeceğinden tekrar başlangıç noktasına
ulaşılacaktır. Belli bir hedef tarih olmaması halinde gerçek anlamda hazırlık yapılması da mümkün
değildir.
Bu bağlamda, müzakere sürecinin hızlandırılması amacıyla, siyasi, sosyal ve ekonomik alanda
gerçekleştirilmesi gereken birçok reform bulunduğu açıktır. Diğer taraftan, Türkiye’nin, dünyada
yaşanmakta olan uluslararası ekonomik sorunlardan etkilenmemesi mümkün değildir.
Böylesine bir dönemde, Türkiye’nin enerjisini başta yapısal reformlar olmak üzere AB üyelik sürecindeki
önceliklerine yönlendirmesi gerekmektedir.
Öte yandan, Türkiye’de, başta 17 Nisan 2007’de kamuoyuna sunulan AB Müktesebatına Uyum
Programı’nın uygulanmaya çalışılması olmak üzere atılan önemli adımlar da göz ardı edilmemelidir.
Bu kapsamda, önümüzdeki günlerde açıklanması beklenen Ulusal Program’ın üyelik sürecini
hızlandıracağını ve Fransa Dönem Başkanlığı kapsamında Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir ivme
kazandıracağını ümit ediyoruz.
Polonya müzakereleri sürdürürken bizdeki ABGS benzeri örgütte beşyüz kadar uzman çalıştığı bilinirken
ABGS kadrolarının güçlendirilmemesi ve altmış kadar uzmanla bu sürecin sürdürülmeye çalışılması
düşündürücüdür. Son olarak ABGS’nin Devlet Planlama Teşkilatına bağlanmasını öngören tasarılar
hazırlandığı belirtilmektedir ki bunun çok iyi düşünülmesi gereken bir adım olduğu kuşkusuzdur. Bugün
basına yansıyan haberler DPT nin geleceği konusunda soru işaretleri yaratmıştır.
Değerli Konuklar,
Avrupa Birliği üye devletleri arasında Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan ve bu şekilde kamuoylarını
yönlendiren bir kesim olduğu bilinen bir gerçektir. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi belirsizlikten bir
an evvel çıkması ve Meclis’te yer alan tüm partilerin, devlet politikası haline gelen AB tam üyelik hedefi
yönünde ortak bir tutum belirlemesi gerekmektedir.
3
Müzakere sürecinde siyasi ve teknik boyut kadar önemli diğer bir unsur da iletişim stratejisi dir.
İçinde bulunulan koşullarda, Türk ve Avrupa kamuoylarında mevcut önyargıların ve karşılıklı yanlış
anlaşılmaların ortadan kaldırılmasına yönelik adımlar atılması her zamankinden daha fazla gereklidir.
Zira, Türkiye’nin tam üyelik hedefinin özünde toplumsal dönüşüm yer almaktadır. Unutulmamalıdır ki,
kimi Avrupa liderlerinin tutumları ve Türkiye’deki sorunlu siyasi gündem gibi konular gelecekte önemini
yitirecektir. Ancak müzakerelerde atılan her adım Türkiye’yi AB’ye yakınlaştıracaktır.
Bugün bizlerin, hepimizin, tüm Türk halkının birlik ve beraberlik içinde olması çok önemli bir
gerekliliktir. Cumhuriyetimizin temel ilke ve değerlerinden ödün vermeden azimle çalışmamız gerekir.
Demokratik kurallardan hiç sapmadan Anayasamızın değiştirilemez ilkeleriyle demokratik, laik sosyal
bir Hukuk Devleti olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin aşamayacağı engel, varamayacağı hedef
yoktur.
Değerli Konuklar,
Dilerseniz biraz da Vakfımızın faaliyetlerinden bahsetmek isterim. 1965’ten bu yana Türkiye’nin AB
üyeliği yolunda önemli bir nefer olan İKV, geçtiğimiz dönemde de toplantı, seminer ve yayınları ile
sürece katkıda bulunmaya devam etmiştir.
İktisadi Kalkınma Vakfı, bu dönemde de başta iş dünyası ve sivil toplum olmak üzere toplumun tüm
kesimlerini bilgilendirmeyi hedefleyen yayınlar yapmıştır. İş dünyasının rekabet edebilirliği ve etkinliği
bakımından büyük öneme sahip fikri mülkiyet hakları alanında “Küresel Boyutta Sınai Mülkiyet
Hakları ve Türkiye’nin AB’ye Uyumu” başlıklı bir yayın hazırlanmıştır. Ayrıca, proje üretmek
isteyenleri başvuru noktalarına yönlendiren bir kitapçık serisi olarak ilk defa 2005 yılında yayımlanan
“Topluluk Programları Serisi” de, güncellenerek yenilenmiştir.
İKV, 2008 yılında çok önemli bir misyon üstlenerek, AB’nin geleceği açısından bir dönüm noktası
oluşturan ve Türkiye-AB ilişkilerinin seyrini de etkileyecek olan Lizbon Antlaşması’nın çevirisini
tamamlamış ve Mayıs ayında yayımlamıştır. Aynı zamanda, AB’de Anayasa tartışmalarının başladığı
dönemden itibaren özellikle, genişleme yorgunluğu ve entegrasyon kapasitesi kavramları çerçevesinde,
Türkiye-AB ilişkilerini değerlendiren “AB’de Anayasa Süreci ve Lizbon Antlaşması” başlıklı çalışma yine
geçtiğimiz ay yayımlanmıştır. Söz konusu çalışma ayrıca, bütünleştirilmiş hali 485 sayfa olan Lizbon
Antlaşması’nda öngörülen temel yeniliklerin ve düzenlemelerin kolay anlaşılmasına yönelik bir bölüm
de içermektedir.
Son olarak, Türkiye hakkında Avrupa ülkelerinde rastlanan bilgi eksikliğini gidermeyi hedefleyen
“Türkiye Hakkında Bazı Gerçekler” (Some Facts About Turkey) başlıklı İngilizce bir yayın hazırlanmıştır.
Bu yayınımız yoluyla, kadın hakları, laiklik, azınlıklar, kimlik, vb. konularda, önyargıların ortadan
kaldırılmasına yönelik kısa ve anlaşılır bilgiler verilmesini amaçlıyoruz.
Değerli konuklar,
Ayrıca belirtmek isterim ki, İKV tarafından 2007 yılı içerisinde yürütülen “AB Müktesebatının Yatay
Uygulanışının Öncü Türk Sektörlerine Etkileri” başlıklı bilgilendirme projesi, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği ve Teknik Destek Ekibi’nden oluşan Proje Uygulama Birimi tarafından en etkili proje olarak
ödüllendirilmiştir.
Proje kapsamında, Türk ekonomisinin lokomotif sektörleri arasında yer alan çimento, gıda, kimya,
otomotiv, seramik, tekstil ve hazır giyim ile ilgili AB müktesebatının uygulanmasının söz konusu
sektörler üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Gerçekleştirilen çalıştaylar, seminerler ve araştırmalar
sonucunda sektörlere ilişkin yayınlar hazırlanmıştır.
İKV, Türkiye-AB ilişkilerinin tüm boyutlarını kapsayan çalışmalarına geçtiğimiz dönemde de yoğun bir
şekilde devam etmiştir. Bilindiği üzere, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 1963 yılında imzalanan
Ankara Anlaşması’yla kurulan ortaklık ilişkisi, Katma Protokol ve ortaklığın en üst düzey karar organı
olan Ortaklık Konseyi’nin aldığı çeşitli kararlarla geliştirilmiştir. Türk vatandaşlarının ATAD kararlarıyla
da teyit edilen hakları bazı üye devletler tarafından tam anlamıyla hayata geçirilmemiştir. Kısaca
belirtmek gerekirse, Katma Protokol’ün “standstill” hükmü uyarınca AB üye devletleri, iş kurmak ve
4
yerleşmek amacıyla ülkelerine gelen Türk vatandaşlarına uyguladıkları hükümleri, Katma Protokol’ün
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ağırlaştıramayacaktır. Bu alandaki gelişmeleri ilk günden itibaren
yakından takip eden İKV, 20 Ağustos 2007’de Tüm ve Darı davalarına ilişkin verilen karar sonrasında
düzenlediği beş panelde, İngiltere’den, Almanya’dan ve Türkiye’den hukukçuları ve konunun
uzmanlarını bir araya getirmiştir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Yeditepe Üniversitesi
işbirliğinde gerçekleştirilen etkinlikler sonucunda, beş kitabı kapsayan bir seri yayına sunulmuştur.
Esasen GB ile malların serbest dolaşımı sağlanmış ise de o malı satacak sanayici ve işadamı vize
kuyruklarında tam anlamıyla haksız rekabete maruz kalmaktadır.
Gümrük Birliği’nin işleyişini de yakından takip eden Vakfımızın, İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim
üyeleri ile işbirliğinde oluşturduğu çalışma grubu, AB ile Güney Kore ve Hindistan arasında
yürütülen STA müzakerelerinin ekonomik etkilerini değerlendiren bir yayın hazırlamışlardır. Bu
yayın, Türkiye-AB ilişkilerinin ticari ve ekonomik boyutundaki güncel tartışmalara önemli bir katkı
sağlamaktadır.
Vakfımızın faaliyetlerinin Türkiye-AB ilişkilerinin her alanına yayılması amacıyla “Kadın Tarım İşgücünün
Dönüşümü” projesini başlatmış bulunuyoruz. Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve politik alanlarda
ilerlemesinde, kadının sanayi ve hizmet sektörlerinde hak ettiği yere ulaşmasıyla doğru orantılı
olduğunu dikkate alarak başlattığımız projemizin, kadın tarım işgücünün, tarım dışında istihdam
edilebileceği sektörlerin bölgesel olarak saptanması bu yönde bir altyapı çalışması olarak
düşünülmektedir. Projenin ilk faaliyeti olan arama konferansının ardından, katılımcıların sunumlarını,
konuşma metinlerini ve tartışma notlarını içeren bir çalışma yayımladık.
İKV’nin, Türkiye-AB ilişkileri konusunda bilgi düzeyinin ve farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmaları
da geçtiğimiz dönemde tüm hızıyla devam etmiştir. Türkiye genelinde 28 ili kapsayan “AB ile Katılım
Müzakerelerinde Bilgilendirme Semineri”, TOBB ile Odalarımızın desteği ve ABGS’nin işbirliği ile son
olarak Tekirdağ’da düzenlenmiştir. Diğer taraftan, 9 Mayıs Avrupa Günü kapsamında iki farklı etkinlik
düzenlenmiştir. Bir yandan uzmanlarımız Yeditepe Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Kocaeli
Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Koç Üniversitesi’nde düzenlenen
bilgilendirme seminerlerine konuşmacı olarak katılmışlardır.
Öte yandan, daha uzun soluklu bir proje olan ABC Projesi, aynı tarihte başlatılmıştır. Söz konusu
projede İKV, ilköğretim okulu öğretmenleri aracılığıyla, ilköğretim öğrencilerinin AB ve Türkiye-AB
ilişkileri konularında bilgilendirilmelerini hedefliyor. 2008-2009 öğretim yılından itibaren projenin,
Türkiye’nin tüm bölgelerini kapsayacak şekilde genişletilmesini öngörüyoruz.
Vakfımız tarafından, Jacobs & Associates danışmanlık şirketi ile işbirliğinde düzenlenen ve 23-24
Mayıs 2007’de başlatılan “AB Uyum Sürecinde Türk Özel Sektörünün Etki Analizi Kapasitesinin
Artırılması” projesi tamamlanmıştır. Bu kapsamda, iki günlük üç eğitim kursu ve bir günlük üst düzey
karar alıcılara yönelik seminer düzenlenmiştir. Proje sonucunda, kamu ve özel sektörden yüksek sayıda
katılımcıya ulaşılmıştır.
Geçtiğimiz dönemde İKV faaliyetleri, Türkiye’de olduğu gibi Brüksel’de de sürdürülmüştür. AB
kurumlarında Türkiye ile ilgili olarak görev yapan yetkililere yönelik olarak TOBB ve Vakfımız işbirliğiyle
düzenlenen "Window to Turkey" seminerleri kapsamında, Türkiye’nin siyasal, sosyal, ekonomik,
kültürel yapısına ilişkin temel kavramların derinlemesine tartışılacağı bir platformun oluşturulması
sağlanmıştır. Uzun soluklu bir proje olarak tasarlanan “Window to Turkey” toplantı serisinin birinci
toplantısı, 11 Temmuz 2007 tarihinde Türkiye'nin siyasi yapısının ele alındığı toplantı ile başlamıştır.
Serinin ikinci toplantısı olan ve Türkiye'nin sosyal yapısının ele alındığı toplantı 24 Eylül 2007 tarihinde,
Türkiye'nin ekonomik yapısının tartışıldığı toplantı ise 17 Nisan 2008 tarihinde Brüksel'de
gerçekleştirilmiştir. Window to Turkey toplantıları önümüzdeki dönemde farklı konular ile devam
edecektir.
İKV aynı zamanda, Türkiye ve AB kamuoylarında Birliğe ve Türkiye’nin üyeliğine yönelik yanlış
algılamaların ve önyargıların ortadan kaldırılmasına yönelik yapılabilecek ortak çalışmalar hakkında
görüş alış verişinde bulunulması amaçlanan “Avrupa Parlamenterleri ve Türk Sivil Toplumu: Birbirimizi
Daha İyi Tanıyalım” adlı diyalog toplantıları serisinin ilkini 29 Ocak 2008 tarihinde Brüksel’de
gerçekleştirmiştir.
5
Diyalog Toplantıları olarak anılan bu etkinlik AB kurumları içerisinde giderek önem kazanan Avrupa
Parlamentosu bünyesinde, parlamenterlerin ve Türk sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla
düzenlenmektedir. Ayrıca, Brüksel’de gerçekleştirilen ilk toplantının ardından, TOBB Başkanı M. Rifat
Hisarcıklıoğlu’nun da katılımlarıyla, AP Başkanı Hans Gert Pöttering’e ve Avrupa Komisyonu
Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn’e ziyaretlerde bulunulmuştur.
Söz konusu toplantıların ikincisi 28 Nisan 2008 tarihinde Vakfımızda yapılmış ve AP üyeleri Alexander
Graff Lambsdorf ile Karin Resetarits katılımcı olarak yer almışlardır. Bu kapsamda hem Yönetim
Kurulu üyelerimizle hem de uzmanlarımızla görüş alış-verişinde bulunmaları sağlanmış ve bilgi
kaynakları çeşitlendirilmiştir.
Aynı zamanda, İKV uzmanları, Avrupa Birliği’nde yaşanan siyasi, ekonomik ve hukuki gelişmeleri
yakından takip etmek amacıyla yurt dışında, Salzburg Global Seminar ve European Law Academy
(ERA) tarafından düzenlenen seminer ve konferanslara katılmışlardır. Bu etkinlikler sonucunda
hazırlanan bilgi notları Vakfımızın çalışmalarına yol göstermesi açısından son derece faydalı olmuştur.
Değerli konuklar,
Son olarak, Vakfımız ile Yeditepe Üniversitesi işbirliğinde geçtiğimiz Pazartesi günü (16 Haziran)
başlattığımız “AB ve DTÖ Hukuku Sertifika Programı”na değinmek istiyorum. Üniversite öğrencileri ve
sivil toplum kuruluşları çalışanlarının yanı sıra, Başbakanlıktan, Devlet Planlama Teşkilatı’ndan,
ABGS’den, çeşitli Bakanlıklardan ve hatta KKTC Cumhurbaşkanlığından yüksek sayıda katılımcıyla
gerçekleştirilen program, Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü hukuku konularını kapsamaktadır.
Böylece, İKV olarak, hem kamu çalışanlarının AB ve DTÖ hakkında bilgi düzeylerinin artırılmasına hem
de söz konusu kurumlar arasında eşgüdümün güçlendirilmesine büyük katkı sağlamayı hedefliyoruz.
Diğer taraftan, 15 günde bir yayımlanan İKV Bülteni, 6000 aboneye ulaştırılan haftalık elektronik
bülten ve Türkiye-AB İlişkileri Almanağı gibi rutin yayınlarımızı sürdürmekteyiz.
Sevinerek görüyoruz ki, İngilizce olarak da hizmete sunulan web sitemiz, hızla güncellenen ve zengin
içeriği sayesinde Türkiye-AB ilişkileri konusunda referans portallardan biri haline gelmiştir. İKV
Kütüphanesi ise iş dünyasını ve kamuoyunu bilgilendirmeye devam etmektedir.
İktisadi Kalkınma Vakfı, Merkez Ofisi’nin çalışmaları ve Brüksel Temsilciliği’nin katkılarıyla, önümüzdeki
dönemde de Türkiye’nin AB üyeliği hedefi yolundaki çalışmalarını hem yurt içinde hem de yurt dışında
aynı inanç ve kararlılıkla sürdürecektir.
Değerli Delegeler, Değerli Konuklar,
Sözlerime burada son verirken, büyük bir ileri görüşlülükle Vakfımızı kuran ve daima destekleyen İSO
ve İTO’ya; başta TOBB olmak üzere, TİM, İHKİB, Ziraat Odaları Birliği, TİSK, Türkiye Bankalar Birliği,
EBSO, İstanbul Ticaret Borsası, TÜSİAD, İzmir Ticaret Odası, İzmir Ticaret Borsası’ndan oluşan
mütevelli kurumlarımıza ve Vakıf destekçilerimize şükranlarımızı sunuyorum.
6
Download