ilmi dergi

advertisement
•
ilmi dergi
DIYANET IŞLERI BAŞKANLIGI
Dini
Yayınlar
Dairesi
Başkanlığı
*
· Üç Ayda Bir Yayımlanır
Cilt: 39 -
Sayı:2
• Nisan-Mayıs-Haziran 2003
HZ. PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGİSİ
Doç. Dr. RamazanALTINTAŞ
Cumhuriyet Üniversitesi
ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
ıove
Human
of the Prophet
Abstract:
Human love takes the priority in prophet's education method. Any educational system,
which does not depend on human love, cannot succeed. The principle of human love was
revealed both in his (the prophet) method and practices. He dealt with people around him with
mercy and kindness.
He pointed out the behaviours contradicting with human love and made suggestions
how toprevent them.
Such moral attitudes and behaviours as just treatment, confidentiality, honesty, keeping
promise and altruism increases love and intimacy in interpersonal relationships. In contrast,
gossip, carrying bad intentions and prejudice for somebody (su-i zan), jealousy and inventing a
lie are regarded as the enemies of love. Social coherence can be actualised only by
transforming the ethics of love into the art of living.
·
Keywords:
The Prophet (pbuh), Human Love, Tolerance, Confidentiality, Altruism, Peace and
Brotherhood.
GİRİŞ
İnsan, Arapça bir kelime olup, üns ve nesy lafızlarının müşterek bir
terkibinden oluşur.
Üns, yani ünsiyet, yakınlık, ülfet ve alaka 1 anlamlarına gelir. Bu duygu
insanın hemcinsleriyle ve yaratıcısıyla kolayca kurabileceği bir ilişki ve iletişim ağını
ifade eder. Nesy, yani nisyan ise, gaflet, unutmak ve hata etmek2 gibi manaları
kapsamakta olup, insanın ilk misakı3 her zaman örtebileceği; Yaratan'a başkaldırıp,
ilişkiyi koparabileceğini vurgulamakla birlikte, psikoloji bilimine konu olan hafıza
kaybı ve unutkanlık anlamına da gelmektedir.
Kur'an'da genel hatları itibariyle insana dair iki sözcük kullanılır: Beşer ve
insan. Bunlardan ilki, biyolojinin; diğeri ise, şair, feylesof ve dinin üzerinde çokça
söz söylediği varlıktır. Dış görünüşü, gövdesi kastedildiğinde beşer, iç dünyası, ahlak
ve davranışlan kastedildiğinde insan kavramının kullanılmış olması, kayda değer bir
n1onr1nr llP.r
v~,··-·--·-~'
~~~-
lnc;;;~n hP~Pr rı1~r~k- rln<J!ır
~~~......---"'~-
~..,_·y"--~
---~"'·--------
Anı~ rn~::rn~
---o---- -
-~--
~------,
rnnhtP.u8!
uP. r.lannl•:u::•rno
-------- ·- ·-
~-o-----y~~--
insaniliğe doğru gelişme ba.k!!!'.1~dan a.şa!!!a!!
eğilimlerini
1
2
3
tezkiye
(arındırma)
İsfehani, Rağıb, el-Müfredfit fi Garfbi 'l-Kur' an, İstanbul, ts. s. 34, 62.
İsfehani, Rağıb, el Müfredfit, s. 748.
Bkz. el-A'raf7 /172.
.or-1(:'1...,,-t.,rı
..
'3'_._...._ ..................... ...
bir ~üreç izler. Kur':ın i!!t::!!l!~ kCtü
ve terbiye etmek için insaniyet yönünün
,,, {0l''t2i>{ ;'t;ı,;;;;,i ı;:; ';;r,0; DİYANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
kuvvetlendirilmesiili istemektedir. Bunun
tekarnül sürecine katılmaktır.
anlamı, beşerilikten insaniliğe doğru
bir
Kur'an'ın yetiştirrnek istediği
insan, rnelekleşrne sürecine katılan varlık değil,
karnil özellikleriyle donanan erdemli bir varlıktır. Bu sebeple İslam mektebi,
insanın acelecilik yönünü teenni ile, nankörlük yönünü teşekkürle, zalimlik yönünü
adaletle, cimrilik yönünü cörnertlikle, cahillik yönünü ilimle, kibirlilik yönünü
rnütevazilikle tedavi etmek ister. Sanki İslam hal diliyle: "Ey insan! Aderniyet
yönünü beşeriyet yönünün üzerine çıkar" demektedir. Bir örnek vermek
gerekirse: Hz. Adem Cennet hayatında şeytanın iğva ve telkinlerine uyarak bir anlık
beşerilik yönünü öne aldığında, Allah onu ve eşini cennetten çıkardı. Ama o,
aderniyet yönünü salih arnel olan tövbe ile kuvvetlendirince Allah onu, risalet
göreviyle taçlandırdı. Bir kötülük objesi olan Şeytan ise, beşerilik yönünü
kuvvetlendirip Allah'a rağmen varolmayı isteyince, inkara şartıandı ve Allah'la olan
insan-ı
ilişkisini kopardı. 4
İşte, Kur'an'da kesin sayısı bize bildirilmeyen bütün peygamberlerin geliş
amacı,
Allah'la insan arasında kopan ilişkiyi yeniden kurmak suretiyle aderniyet
yönürnüzü kuvvetlendirerek olgun, üretken ve merhametli bir insan tipini inşa
etmektir. Çünkü insanın aderniyet yönü kuvvetlenince, Allah'la olan ilişkisi
kuvvetlenir. İnsanlığın büyük ve son terbiyecisi olarak gönderilen Hz. Muhammed
(a.s)'ın da gönderiliş gayesi, insanlığın aderniyet yönünü kuvvetlendirerek iyi insan
yetiştirmektiL Nitekim o, kendisini insanlığa tanıtırken: "Ben gerçekten muallim
olarak gönderildim, "5 buyurur.
Yukarıda kısaca insan kelimesinin türevlerinden birisinin de 'ünsiyet'/dostluk
kurma olduğunu söylemiştik. İnsanın yaratılışından getirdiği açlık, susuzluk,
cinsellik, kızına, inanrna, menfaatine düşkünlük, sorumluluk duygusu, korkma, ümit,
acelecilik, fedakarlık gibi duyguların yanında başkaları tarafından takdir edilme ve
sevilrne gibi duygular da vardır. Bu duygular bastırılmarnalı, zamanı geldiğinde yerli
yerince faydalı bir hale dönüştürülerek kullanılmalıdır:
O halde eğitim ve öğretim faaliyetlerinde sevginin yeri tartışılmayacak
derecede önem arz etmektedir. Eğitim, sevgi ile başlar; sevgiye dayalı bir eğitim
verimliliği artırır. Çünkü temelinde sevgi olmayan hiçbir eğitim modeli, başanya
ulaşamayacağı gibi6 sevgiyi esas almayan hiçbir din de geniş halk kitleleıi arasında
yaygınlaşma ve benirnsenrne şansına sahip değildir. 7
4
5
6
7
el-Bakara, 2/34-38.
Muslim, Sahih, Talak 4; İbn Mace, Sünen, Mukaddime 17.
Buvet Pierre, Din Duygusu ve Çocuk Psikolojisi, (çev. Selahaddin Odabaş),
Ankara, 1958, s. 21.
Öcal, Mastafa, Din Eğitim ve Öretiminde Metodlar, Ankara, 1999, s. 59.
HZ. PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGİSİ
Sevgi, kalbin sevilen varlığa yönelmesi ve ona tüm varlığı ile bağlanması
tammlanabilir. Gerçek sevgi, benlik ve egodan sıyrılrmş, kısıtlayıcı olmak
yerine, genişletİcİ ve kucaklayıcı olan, almak yerine vermeyi tercih eden, pasif bir
duygu yerine etkinliği öneeleyen bir özellik taşır. 8 Bilindiği gibi eğitimin ham
maddesi, insandır. Bu maddeye şekil verecek olan kimse de iyi bir sanatkar
olmalıdır. Nasıl ki bir mermer parçası iyi bir sanatkar elinde mükemmel bir sanat
eseri, sıradan bir kimsenin elinde zevksiz ve sevimsiz görünümlü bir kaya parçası
olarak karşırmza çıkarsa, insanlar da öyledir. Onlar sevgiyi ve hoşgörüyü temel ilke
edinmiş iyi eğiticiler elinde mükemmel yetişirlerken, sıradan eğitimcilerin ellerinde
heder olup gidebilmektedir. 9 İşte Hz. Peygamber (a.s)'ın metodunda eğitilmeye aday
varlık olan insanı sevmek, başta gelmektedir. Acaba bu insan sevgisi Hz.
Muhammed'in hayatında nasıl tecelll ediyordu? Şimdi de her konuda bizim için
yegane örnek olan yüce insanlık mektebinin büyük mualliminin insan sevgisi
konusundaki öğretisi ve davranış modelleri üzerinde duralım.
şeklinde
HZ. PEYGAMBER VE İNSAN SEVGiSi
İslam'ın ilk yıllarında Hz. Muhammed (a.s)'ın çevresinde toplanan kimseler
içerisinde az sayıda varlıklı insan olmasına rağmen, çoğu fakir ve yoksul insanlardı.
Kureyş'in ileri gelenleri, statü ve değerler açısından bu löşileri küçümsüyor, fakir ve
yoksul Müslümanlarla ilgilenmemesi konusunda Hz. Peygamber'e bir takım
talimatlar vermeye kalkıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Muhammed (a.s) Mekke
toplumunun ileri gelenlerine "Ben bu insanları kovamam!" diyordu. Bu sefer
toplumun ileri gelenleri, o halde biz gelince, onları ayrı bir yerde oturt, biz onlarla
aynı mekanda, aynı şartlarda bir arada bulunamayız; teklifinde bulunmuşlardı. Bu
öneride bulunan insanlar toplumun seçkinleri idi.
Bir ara Hz. Peygamber, stratejik
açıdan
meseleye
yaklaşarak,
bu
şartlarda
İslam'a girmeleri adına onların görüşlerine ve tekliflerine fikir planında meyleder
gibi olunca, vahiy kanalıyla şu ikaz yapıldı: "Rablerinin rızasını dileyerek sabah
akşam O'na dua edenleri (fakirleri, yoksulları), fakirlerle bir arada bulunmak
istemeyen müşriklerin arzusona uyarak, yanından kovma. Onların hesabmdan
sana bir sorumluluk, senin hesabmdan da onlara herhangi bir sorumluluk yok
ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun.'' 10
Hz. Muhammed'in insan ve eğitim anlayışında sosyal tabakalar arası farklılık
yoktur. İnsanlara statü ve ekonomik farklılıklanndan dolayı imtiyaz tanınmaz.
Üstünlük sadece takvadadır. "Ev insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir
dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirini ki
Geniş
bilgi için
bakınız.
Fromm, Erich,
Yaşama Sanatı,
İstanbul, s. 28.
Bkz., Din Eğtimi ve Öğretiminde Metodlar, s. 26
10
el-En'am 6/52.
(çev ..
Aydın Arıtan},
''!\ji::'' '''i{<:\'ı'ctC'ii~i;c'~i' DİYANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
tanıyasınız. Şüphesiz,
Allah
katında
en
değerliniz,
O'na
karşı
gelmekten en çok
sakınanınızdır. Allah bilendir, haberdardır." 11 İslam'ın insana bakışı budur.
Çünkü Allah, insanların iktisadi ve fiziki yapılarına değil, kalplerindekine, yani
meciizi iman olan arnellerine değer veriyor. Hz. Peygamber'in bu davramşı, insanı,
insana karşı savunınaktır. Hatta ondaki bu insan sevgisi, İslam öncesi cahiliye
döneminde haklarına tecavüz edilen insanların hak ve hukuklarını korumak üzere
kurulan "erdemliler topluluğu"nda görev alınasına mani olınarmş, aksine bu
cemiyetin en aktifbir üyesi olarak vazifelerde bulunmuştur.
O hayatı boyunca insanlar arasında ayırım gözetınerniş, herkese karşı ihsan ve
·Hz. Peygamber (a.s)'ın insan sevgisi konusunda verdiği
ikraında bulunmuştur.
ölçüler kısaca şunlardır:
1. Hayatın Her Alanında Adaletli Olmayı Temel İlke Edinmek:
Adalet tabii bir ahlak kanunudur. Yaratılış gereği her insan, kendisine adaletli
ister. Arkadaşlıkların, dostlukların, sevgilerin, birlik ve
beraberiiiderin yaşaması ve devam edebilmesi için adalet şarttır. Adaletli olmak
toplumun çekirdeği olan aile içi ilişkilerden tutun da devlet yönetimine varıncaya
kadar merkezi bir konum ve değere sahiptir. Her türlü insani ilişkilerde gözetilmesi
gereken bir ilkedir.
davranılmasını
Adalet, meşhur bir ifade ile sadece mülkün değil, her şeyin temelidir. İnsanı
ona adaletli davranacaksınız. Adiiletin olmadığı yerde, zulüm vardır.
Zulmün olduğu yerde sevgisizlik ve nefret vardır. Her türlü kötülüğün menşei,
adaletsizliktir. Sevgi insanlarda birleşme ve kaynaşma öğesi ise, her türlü haksızlık
da ayrılma ve nefretleşme öğesidir.
seviyorsanız,
İslam şu veya bu sebepten değil, insan olması açısından insana saygı
duymaktadır.
Hz. Muhammed (a.s), İslam düşünce tarihinde yayınladığı bir
manifesto ile insan sevgisini temel esaslara oturtmuştur. Veda Hutbesi'nde, bütün
insanlığa ulaştırılması için yaptığı açıklama dikkat çekicidir:
"Sizler hepiniz Ademdensiniz. Adem ise topraktan yaratılmıştır. Ne bir
12
Arab'ın Arap olmayana, ne de Arap olmayanın Arab'a üstünlüğü vardır!"
Toplumsal barışın bozulmasında en büyük etkenler arasında renk ve dil
yapmak gelmektedir. Hiçbir insan kendi renk ve dilini seçerek dünyaya
gelmez. Çünkü, ne dillerin ve ne de renklerin yaratıcısı insandır. Dillerin ve renklerin
farklılığı fazilet açısından bir üstünlük oluşturmaz. İslam üstünlük olarak, i.yilik ve
takva hariç, insanlar arasında bütün ayrılıkları silrniştir. 13 Dillerin ve renklerin
ayrımı
11
12
13
Hucurat 49/13.
Harnidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, (çev. Salih Tuğ), İstanbul, 1980, I,
300.
Hucurat 49/13.
HZ. PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGİSİ
.•;;;eyt;!il'\i;.•J;•. ·.· • ·
ı?:' e
değişik olması,
Kur'an'da Allah'ın varlığının delillerinden sayılır: "Dillerinizin ve
renklerinizin farktı oluşu, O'nun varlığının belgelerindendir."ı 4 O halde bugün
dünyamızın muhtelif köşelerinde etnik çatışmalar meydana geliyor. İnsanlar bu
farklılıklarından dolayı kötü muameleye maruz bırakılıyor. İnsanın herhangi bir ülke
veya memlekete ait olması İslam açısından bireylerin farklılığı sonucunu doğurmaz.
İnsan her durumda insandır. İslam bu farklılıkları Allah'ın varlığına bir delil ve
zenginlik olarak görüyor. İnsanları zenci ve beyaz diye ayırmak, İslami öğretiye
aykırıdır. Bu kötü muameleyi önlemenin yegane reçetesi, İslam kardeşliğidir.
İnsanın herhangi bir dine bağlı olması onun insanlık özelliklerinin yok
olmasını
gerektirmez. Nitekim Hz. Peygamber'in bir cenaze geçerken ayağa
görenler: "Bu bir Yahudi cenazesidir" demişler. Resfilullah ise: "İnsan
değil mi?" buyurmuştur. 15 İnsanlar hangi renk ve inançtan gelirlerse gelsinler, her
insanın doğumuyla birlikte getirdiği vazgeçilmez hak ve hürriyetleri vardır. Bunlar;
yaşama hakkıı 6 din hürriyeti 17 , mal hürriyeti 18 , namus hürriyeti 19 ve aJa.l
hürriyetidir. 20 Bütün bu hürriyetlerin korunduğu ve güvence altına alındığı bir
toplumda huzur ve saadet ortamı yeşerir, aksine, hürriyetlerin askıya alındığı ve ihlal
edildiği bir toplumda ise, kargaşa ve huzursuzluk kol gezer.
kalktığını
hasret gittiği adaleti, yeniden diriltmiş ve
Bu hususta, kadın-erkek, efendi-köle, amirmemur vb, farkı gözetmemiş, herkese adil davranmıştır. Çünkü o, toplumların ayakta
durabitmesi için adaletin şart olduğunu, kuru bir kavga yüzünden insanların
küstürülmemesi gerektiğini savunmaktaydı.
Hz. Muhammed7
insanlığın
mazlumların gözyaşlarını dindirmiştiL
tehdit eden bir diğer unsur da kast zihniyeti ve sınıf
her devirde -fırsat buldukça- kendilerine ayrıcalık
tanınmasını istemişlerdir. Bu düşünce insan tabiatının değişmez bir özelliğidir. Hz.
Muhammed zamanında bu özelliği yansıtan enteresan bir olay meydana gelmiştir: 21
Toplumsal
ayrımcılığıdır.
barışı
İnsanlar
Mahzum kabilesinden Fatma binti Esved isimli bir kadın hırsızlık yapar.
bu duruma çok üzülür. Bir kısmı Hz. Muharnmed'e, kadını affetmesi için bir
aracı gönderilmesi taraftarıdır. Resülullah'ın kendisini ve babasını çok sevdiği
bilinen Hz. Üsame'yi aracı yaptılar ve O'na gönderdiler. Sanık olan Fatma binti
Kureyş
14
15
ıo
17
18
19
20
21
er-Rum 30/22.
Zebidi, Zeynüddin, Sahfh-i Buh/irf Mulıtasarı ve Tecrfd-i Sarfh Tercemesi, (çev.
Kamil Miras), Ankara, 1978, IV, 447.
el-Maide 5/42.
el-Bakara 2/256.
el-Maide 5/38.
en-Nfu 24/1-10.
el-Maide 5/90.
Özbek, Abdullah, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, Konya, 1988. 101-106.
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
Esved Hz. Muhammed'e getirilince, bu kadının affedilmesi için Üsiime ricada
bulunur. Bunu duyunca Hz. Peygamber'in rengi atar ve bütün insanlığa rehber alacak
bir açıklama yapar:
"Allah 'ın hadlerinden bir
kalkarak şunları söyler:
lıadd
için
aracı mı
oluyorsunuz?" sonra
ayağa
"Ey insanlar! (Allah) sizden öncekileri ancak şunun için helak etmıştır.
On] ar, aralarında toplumdan ileri gelen birisi hırsızlık ederse, onu bırakırlar; zayif
olan çıkarsa, üzerine haddi (ceza) tatbik ederlerdi. Hiç şüphe edilmemelidir ki,
Allah'a yemin olsun, değil Malızum'lu Fatma, Muhammed'in kızı hırsızlık yapsaydı,
aynı cezayı ona da uygulardım. "22
İslam'ın sözlü olarak belirlediği ve pratik olarak uyguladığı arneli eşitliğin
görüldüğü
alanlardan biri de hukuk önünde eşitlik ilkesidir. Dinimizde heliii herkes
. için heliil, haram herkes için haramdır. Farzlar herkesi bağlamakta, cezalar herkes
için uygulanmaktadır. Zira bir yerde adalet duygusu yara alırsa, toplumda güven
sarsılır. Toplumsal barışın zarar görmemesi için üstünün hukuku değil, hukukun
üstünlüğü egemen kılınmalıdır. Hiçbir zaman kanunlar, büyük sinekierin delip
geçtiği küçük sinekierin takılıp kaldığı örümcek ağı misiili olmamalıdır. Suç işleyen
kimsenin kimliğine bakılmaksızın yasalarda ne gerektiriyorsa o yapılmalıdır. Zira,
yasalar karşısında herkes eşittir. Hz. Peygamber'in, yukarıda kendisine imtiyazlı
davranılması istenen kişi hakkındaki arz ettiğimiz sözü, bize bunları hatırlatmaktadır.
İslam adaletle muamele etmeyi, sadece inananlara özgü bir tatbikat olarak
görmez. Hatta düşmanlarımıza bile adaletle muamele etmeyi emreder. Bu konuda
Kur'an'da şöyle buyrulur:
"Ey
İnananlar!
Allah için adaleti ayakta tutup gözeten
şahitler
olun. Bir
topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun•. " 23
"Ey İnananlar! Adaleti tam yerine getirerek Allah için şahitlik edin. Bu
kendinizin, anne ve babanızın, yakınlarınızın aleyhine bile olsa (şahitlik
ettiğiniz) zengin veya yoksul bile olsalar adaletten ayrılmayın. " 24 Ne muhteşem
bir bildiri!.. Elbette İslam tarihinde bu iiyetin ortaya koyduğu anlam, yaşama alanı
bulmuş, hatta İslam'ın bu katışıksız ve bitaraf adalet uygulamaları birçok gayr-i
müslimin ihtidii ederek İsliim'a girmesine vesile olmuştur. Bu konu ile alakah olarak
İslam tarihinden bir misal şöyledir. Hz. Ali'nin bilafeti sırasında bir zırhı düşmüş ve
bir Hıristiyan onu alnuştır. Hz. Ali zırhının onun yanında olduğunu öğrenmiş ve "bu
zırh benimdir" demiştir. Ama adam kabul etmemiş ve zırhın kendi malı olduğunu
iddia etmiştir. Hz. Ali bu Hıristiyan'a mahkemeye gitmekten başka çaresi olmadığını
şahitlik
22
23
24
Müslim, Hudud 89.
el-Miiide 5/8.
en-Nisii 4/135.
HZ. PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGİSİ
söylemiştir. İkisi de Kadi' Şurayh'ın huzuruna giderler. İki tarafı dinledikten sonra
Şurayh, Hz. Ali'den iddiasını delille ispatlamasını veya şahitler getirmesini istemiş,
fakat Hz. Ali ne delil gösterebiimiş ve ne de şahit getirmiştir. Bunun üzerine Şurayh,
elinde bulundurduğu için zırhın Hıristiyan'a ait olduğuna hükmetmiştir. Hıristiyan
adam, hiç beklemediği bu hüküm karşısında şaşırmış ve derhal "şahadet ederim ki
bunlar peygamberin hükümleridir; halife benimle kadıya başvuruyor, kadı onun
aleyhine ve benimse lehime hüküm veriyor, halifenin de yalan söylemeyeceğini
biliyor. Ben Allah'tan başka ilah olmadığına şahadet ederim. Bu zırh senindir ey
mü'minlerin emiri; senden düştü ben de aldım " demiştir. Bunun üzerine Hz. Ali,
"madem ki Müslüman oldun, senin olsun" der. 25 Görüldüğü gibi İslam, bir yurttaşla
devlet başkanını hukuk önünde eşit tutmuş, asla iktidarın gücünü dikkate almamış ve
hakkaniyet ölçüleri doğrultusunda hareket etmiştir.
Bilindiği
gibi şahit, mahkemede sorunu çözen adamdır. Şahitler, ölüm ötesi
da dikkate alarak asla yalan söylememeli, doğru ne ise onu söylemelidir.
Velev ki, kendi aleyhine, yakınlarının aleyhine bile olsa... Aynı şekilde yargıç da
hukukun üstünlüğü prensibini ilke edinerek adaletle hükmetmekten geri
durmamalıdır.
hayatı
Mülkün bekası . bile, toplum yönetiminde adalet ilkesinin gözetilip
gözetilmemesine bağlıdır. Bir Osmanlı tarihçisi Koçi Bey meşhur Risalesi'nde:
"Devletler küfürle ayakta durabilir, ama zulümle asla! Adalet örnrün uzunluğuna
sebeptir, demektedir. "26 Osmanlı bu ilkeye bağlı kaldığı için yüzyıllarca
yaşayabilmiştir. Çünkü adalet birlik ve beraberliğin pekiştiricisi, kalkınma ve
yükselmenin motoru; zulüm ise, birlik ve beraberliğin dinamitleyicisi, geri kalmanın
ve çöküşün habercisidir. Toplumların hayatında bu her iki durumun da tezahürlerini
görebiliriz.
Adalet verilen ile hak edilen arasında dengeyi ifade eder. İslam adalet
üzerinde o kadar önemle durur ki, çocuklanmız arasında sadece maddi konularda
değil, sevgi de bile olsa adaletten ayrılmamamız gerektiğini vurgular. Hz. Peygamber
bir hadislerinde: "Çocuklarınız arasında (sevgi de bile olsa) adaletli davranınız, "27
buyurur. Maalesef bugün bu hadisteki uyarıya uygun hareket etmediğimiz için kimi
ailelerimizde devr-i cahiliyye adeti sürüyor, bunun sonucu olarak da toplumumuzda
aile bağlan sarsılıyor. Sebebi, kız ve erkek çocuklar arasında ayrımcılık yapmaktır.
Ayrımcılığın, imtiyazın bulunduğu bir toplumda da güven bunalımı yaşanır.
Bugün
engel
25
26
27
ı
açıkça müşahede
etmekteyiz ki, insanların birbirlerini sevrnelerine
gasbedilmesi" gelmektedir. O halde insanlara
olayların başında "hakların
Kardavi', Yusuf, Temel Nitelikleriyle İslam, (çev. İ. Sarmış), Konya, 1986, s. 127128 ..•
Danışman, Zuhri, Koçi Bey Risalesi, İstanbul, 1993. s. 34.
Buhari, Sahih, Hibe, 12.
DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SA YI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
birbirlerini sevdinnek istiyorsak, önce birbirlerinin haklarına saygı göstermelerini
öğretmeliyiz. 28 İnsan haklarının ayaklar altına alındığı bir toplumun geleceği
karanlıktır. Mutlaka eğitim kurumlarında her yurttaş insan akları eğitiminden
geçirilmelidir. Diğer yandan bilinmelidir ki, toplumların adaleti ayakta tutmalarının
manevi desteği, sigortası, Ahiret gününe inanma bilincini yükseltmektir. Hayatlarını,
hesap verebilecekleri bir inanç sistemi üzerinde yükselten toplumlarda adalete dayalı
bir anlayışın gereği huzur ve saadet egemen olur. Ahiret'e iman bilincinin arttığı bir
toplum yapısında adalet terazisinin kefesi, haksızlık kefesine oranla daha da
artacaktır. Bunun yolu, toplumda topyekun iman bilincini yükseltici bir eğitim
metodu izlemekten geçer.
2. İnsanlara insanca Saygı Göstermek ve Onları Aşağı!ayıcı Her Türlü
Tutum ve Davranışlardan Uzak Durmak:
İnsanlar arası ilişkilerde sevgi ve saygıya dayalı davranışları baltalayan
etkenlerden bir diğeri de insanın hemcinslerine karşı saygısız davranması ve
büyüklük taslamasıdır. Dinimiz İslamiyet daima mütevazı olmayı erdemli bir
davranış olarak görür. Çünkü yerinde mütevazilik insanı yükselten ahlaki bir
fazilettir.
Hz. Peygamber sevgi açısından ümmetine oldukça düşkün bir insandı.
asla sıkıntı duymalannı ve zarar görmelerini istemezdi. O, çok şefkatli ve
merhametli bir peygamberdi. Kur'an O'nun bu yönüne şöyle işaret eder: "Ey
inananları And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğraınamz kendisine ağır
gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli
bir peygamber
gelmiştir." 29 Hayatında hiçbir sıkıntı ve eziyet O'nun insan sevgisini zaafa
uğratmarnıştır. Uhud Savaşında yüzünden yaralanmıştı. Etrafındaki sahabeler,
düşmanları aleyhine beddua etmelerini teklif ederler. O ise, iki elini dua etmek üzere
kaldırır ve: "Ya Rabbi! Sen benim milletimi doğru yola getir!. Zira anlar (ne
yaptıklarını) bilmiyorlar. "30
Onların
Dikkat edilirse bu duada özne konumunda bulunan insanlar müşriklerdir. Hz.
Peygamber, inanç farklılığına rağmen onlara beddua etmiyor, onları kazanıcı bir
yöntem izliyor. Tarih boyunca Peygamberlerinin şefkat ve merhameti öneeleyen
yukarıdaki duasını kendilerine yaşam tarzı seçmiş olan aziz milletimiz tarihte hiçbir
zaman, bugün her biri müstakil bir devlet olan tebaasına karşı sömürge politikalan
izlememiş, onlara, daima insanca muamele yapmıştır. Mesela, Osmanlı, Cezayir,
Tıınıı~
--
VP T .ihvll o-ihi iilkPlPrrlP
y:-ı~ııyan insıınların ço[!;ıı
Türk kültüründen blhaber
28
29
30
Vllklm;ık ik
rlört
ll<:ır klllrlıi'rı
·--··---..~·o"'~----~-~------·--..~--·-~+·--:.~·---:;~-----~--~-~·
hııuiin
n tnnrllkhrrlll
..
--o-·--~---·---r--~---
--~---
Tiirk ohn;ıl;mrıa rağrrwrı Türk dilini korıuşıırrıamakta ve
yaşamaktadır.
Fransa ise,
kanlı
Özbek, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, s. 108.
et-Tevbe 9/128.
Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 104.
···oo··. ·.
hlllrlP
----~o-----~-,
bir
şekilde işgal ettiği
bu
HZ. PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGİSİ ;]i,
İslam topraklarında çeyrek bir yüzyıl kalmasına rağmen, aksine bugün, Fransız
olmadığı
halde, hala Fransızca konuşulmakta ve Fransız kültürü tesirini
sürdürebilmektedir. 3 ı Eğer Osmanlı Türkleri de Fransa gibi yapmış olsaydı bugün o
ülkede durum çok farklı olurdu. Bu örnekler bile aziz milletimizin yüzyıllarca
egemenliği altında yaşayan toplurnlara insanca davranmasına bir örnek teşkil etmez
mi? Tarihte Türk Milletinin adalete dayalı hakimiyet alanında bu Müslüman halklar
azınlık olarak değil, yurttaş olarak muamele görmüşlerdir.
3. İnsanların Birbirlerini Sevmesini Engelleyen AhHiki/Manevi Bazı
Kötü Huylar:
gelir. Bazı huylar gelir ki, insanın benliğine yerleşir ve
etkiler. Ahlak ilminin amacı, işte bu iyi ve kötü huyların neler
olduğunu ortaya koymaktır. İnsan, biri ilahi, diğeri de dünyevi olmak üzere çifte
tabiatlı bir varlık olarak karşımıza çıkar. Onun ruhundaki ilahi öz (nefha-i ruh) onu
aşkın ve edebi olana, dünyevi tabiatında bulunan nefs de dünyevi olana çağırır. İşte
insanın tabiatında bulunan, onu günah işlemeye tahrik ve teşvik eden, yani, insanda
sevgiyi yok eden bir çok manevi hastalık türü olan kötü huylar da vardır. Hadis
kitapları Hz. Peygamber (a.s)'in bu konularla ilgili uyarı ve ikazlarıyla doludur.
Bunların başında "gıybet" gelir.
Ahlak, huy
anlamına
davranışlarını
onun
a. Gıybet!Bir Kimsenin Arkasından
Çekiştirmek:
Kötü, negatif huylar arasında bulunan gıybet, bir insana duyduğu zaman
söylemektir. Bir defasında Hz. Muhammed (a.s)'a "gıybet"
nedir? diye soru! ur. O da, "kardeşinin hoş lanmayacağı bir şeyle anmadır" der. "Peki
söylediklerim onda varsa, buna ne dersin?" şeklinde ilave bir soru daha sorulur. O
zaman şu açıklamayı yapar: "Eğer dediklerin onda varsa, tam bir gıybet yapmışsın
demektir. Eğer dediklerin yoksa, iftira etmiş olursun. "32
hoşlanmayacağı şeyler
Yüce kitabımız Kur'an, gıybeti: "Ölü kardeşin etini yemek" şeklinde tasvir
eder. 33
Bir kimsenin yuzune söyleyemeyeceği şeyleri toplumda onun otorite ve
nüfuzunu sarsmak için arkasından konuşmak olan gıybet, gerçekten kardeşlik ve
sevgi hislerini sarsan bir davranıştır. İster gıybet olsun, isterse iftira olsun, ikisi de
sevgi düşmanıdır. Bunlar dostluk ve kardeşlik bağlarını kökünden zedeler. Neticede
insanlar birbirlerinden korkmaya başlarlar. En sonunda kötülenen kişiler hakkında
lrfi.til
-~~~--
31
32
33
Anvcrnlr:ı~
--J
o...._.._~~
'hPclPrH"''"''PC;-nP
....... <..--....
~-L~~ ............. ~L4'-
ırP
A"
O.....
...........
urırn,.1,.
J ....... o&.O.A
rlHC'FI.,..,Hl.,...,..,cı.C"~"""
-----y._.. .. .._....._..._..._.._.._....,...,.._.._.._...,
.-.oha~
._,.....,._,.....,.t'
r..ln""
....................
UH
..............
An
~~
Tunus Ülke Raporu, İstanbul, 1997, İTO yayınları,
Tirmizi, Sünen, Birr 23.
Hucurat 49-12.
'·•nı···.
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
b. Kötü Zan!Yargısız infaz:
Zan, mahiyeti bilinmeyen bir konuda akıl yürüterek tahminde bulunmaktır.
Belki böyle bir davranış, bilimsel araştırmalarda yapılması gereken şeydir. Ama,
herhangi bir insan hakkında elde açık emarelere dayalı bir delil ve ispat olmadan
konuşmak, ahlaki değildir. İşte bir başka sevgisizlik de bir kimse hakkında delile ve
şahide dayalı olmadan yargısız infazda bulunma diye çevirebileceğimiz "kötü zan"da
bulunmaktır. Halbuki mü'minler, "zannın bir kısmı günahtır" 34 şeklinde
uyarılmışlardır. Çünkü böyle bir zan taşımak, gayba hüküm verileceğinden ahlaki
anlamda doğru değildir. Bütün bu manevi hastalıklar insan haklarını ihlal etmekle
kalmıyor, insanlar arası sosyal bağları kopararak nefret ve düşmanlık tohumları
ekmeye müsait bir zeminin hazırlanmasına hizmet ediyor. Bu sebeple İslam, "kötü
zan"a alternatif olarak "hüsa-ü zan"ı önerrniştir. Bunun anlamı, insanlan
değerlendirirken hep olumsuz yönleri değil, olumlu yönleri ön plana çıkarın,
demektir. İslam'da başkalarının söz ve kanaatleri konusunda hüsn-ü zanda bulunmak
ibadet olarak kabul edilir. Bundan dolayı Hz. Peygamber (a.s): "Hüsn-ü zan ibadetin
güzelliğindendir" buyurmuşlardır. 35 İnsanların insanlar hakkında güzel duygular
taşıması bir erdemliliktir. Hatalarırnızı, kusur ve zaaflarırnızı dev aynalarında
büyültınemek gerekir. Ayıplan, hataları deşifre etmek yerine örtmeyi tercih
etmeliyiz. Büyük mütefekkir Mevlana Celaleddin'in dediği gibi; "hataları örtmekte
gece gibi, mütevazilikte ise toprak gibi" olmalıyız.
Ayrıca inanları töhmet altında bırakmaktan da şiddetle uzak durmalıyız. Bir
gece Hz. Peygamber (a.s) hanımlarından Hz. Safiyye ile birlikte evine giderken
yolda bir grup sahabe ile karşılaşır. Bunun üzerine arkadaşlarına dönerek:
"Yanımdaki kadın anneniz Safiyye'dir" buyurur. Sahabe ise: "Ya Resulallah! Bunu
hatırlatmamza ne gerek var" dediklerinde, O şöyle buyurur: "Olsun, şeytan insan
vücudunda kanın damarlarda dolaştığı gibi dolaşır, gönüllerinize bir şey
. d' n36
atı l masından çek ın ım.
O halde Hz. Peygamber'in bu
uyarısından çıkarmamız
gereken sonuçlar
şunlar olmalıdır:
-Bir kimse şüpheleri üzerine çekmernek için suç mahallinde bulunmamalıdır.
Kendisi bizzat günah ve suça ortak olmadığı gibi, başkalarının da -zihinsel planda
bile olsa- günah işletmeye vesile olacak ortam ve davranışlardan şiddetle uzak
durmalı dır.
-Müslüman·ın şiarı, devamlı
kötülükleri değil, iyilikleri görmek olmalıdır.
koksa, araştırma yapılmadan bu adarnın ağzında
içki kokuyor diye hemen aleyhine konuşmaya ya da ceza vermeye kalkışılmamalıdır.
Oıyelım kı bır adamın ağzında ıçkı
34
35
36
Hucurat 49/12.
Ebu Davud, Sünen, Edep 89.
Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 156.
HZ. PEYGAMBER'İN İNSAN SEVGİSİ
Belki de birisi zorla ağzına içki dökmüş olabilir. Öyleyse, ayıpları örten, günahları
affeden (settaru'l-uy(ib ve ğafıru'z-züniib olan) Allah'ın kullarından da böylesi ahlaki
davranışlar beklenmelidir. Çünkü böyle bir davranış İslam ahlakında bir fazilet ve
meziyet kabul edilmiştir.
c.
Hased/Kıskançlık:
anlamda bozan davranışlardan bir diğeri de
Maalesef yukarıdan beri saydığımız bu hastalıklar
sadece sokakta, çarşıda ve pazarda işlenmiyor. Kurumlarda, basın-yayın
organlarında ve tv. gibi kitle haberleşme araçları kullanılarak da yapılıyor. Bu
hastalıklar bireysel planla da sınırlı kalmıyor, sonuçlan bakırnından toplumsal
sarsıntılara dek varabiliyor. İslam ahlak eksenli bir dindir. Kur'an'da geçen kıssalarda
bile biz bunu buluruz. Bunun için yeniden "iman ve ahlak" ilişkisi üzerinde
durmarnız gerekiyor. Toplum olarak nasıl bir imana sahibiz? sorusuna cevap
arayarak yeniden İmanımızı sorgulamalı ve yeniden iman etmeliyiz. İmanırnız
fonksiyonel hale gelmelidir. Yaptırım gücü olmayan bir iman, sinede yüktür.
Toplumumuzu
ahlaki
"hasedlkıskançlık" hastalığıdır.
İnsanların birbirlerini sevrnelerine mani olan kötü huylardan bir diğeri de
"hasettir" demiştik. Bu hastalığa yol açan sebepleri ünlü İslam düşünürü Gazzali (ö.
50511111), gayeye ulaşamama korkusu, üstün bir makama gelme arzusu, alçak
huyluluk ve Allah'ın insana verdiği nimeti kıskanma duygusu olarak sıralar. 37
İçinde kıskançlık duygusu bulunan insanlar, diğer insanları sevmezler.
Kendileri de mutlu değillerdir. Onlar daima kendi mutluluklarını, başkalarının
mutsuzluğu üzerine bina etmek isterler. Başkaları için uğursuzluk istediklerinden
dolayı, her zaman kötü durumdadırlar. 38
Hz. Peygamber çeşitli vesilelerle "hasedin!kıskançlığın" tehlikeleri üzerinde
çok durmuş ve: "Birbirinize kaset etmeyin, birbirinize öfke beslerneyin ve
birbirinizle alakay ı kesmeyin! Kardeş olan Ey Allah 'ın kulları!." buyurmuştur. 39
Haset adı verilen bu kıskançlığın tedavisi, mal, mülk, mevki, güzellik ve
makamca kendisini üstün gören kimselerin, kendisinden daha aşağıda bulunan
kimselere bakmaları ve onların mahrumiyet durumlarını düşünmeleriyle sağlanabilir.
Böyle bir davranış insanda kıskançlık duygularını pasifize ederek, şükretme
duygusunu geliştirmeye vesile olabilir. Böyle bir tedbir, ruh sağlığı bakımından da
son derece önemlidir. İnsanlara bir şeyi yasaklarken onları eğitmek için mutlaka
alternatifler göstermek gerekir. Biz böyle bir alternatif gösterınevi Hz. Muhammed
37
38
39
Bkz. Gazzali, Ebu Hamid, İhyau U!Umi'd-Dfn, Mısır, 1939, III, 188-193. Krş.
Özbek, Hz. Muhammed s. 112.
Bkz. Tabbara Atıf, A., ilmin lşığında İslamiyet, (Çev. Mustafa Öz), İstanbul,
1997, s. 255.
Müslim, Birr 24.
,, DİY ANET İLMİ DERGİ o CİLT: 39 o SAYI: 2 o NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
(a.s)'ın metodunda görüyoruz. Nitekim O, hased hastalığını tedavide bize şöyle bir
metod önermektedir: "(Dünyalıkta) sizden aşağıda olana bakınız. (Yoksa) sizden
yüksek olana baknıayınız. Zira size uygun düşen, sizin üzerinizdeki Allah'ın nimetini
hor gönnemenizdir. '40 MeseLa, insan bir organını kaybetse, yoluna milyarlar verse
yine de orijinaline ulaşması mümkün değildir. İnsan kıskançlık beslemek yerine,
karşısındaki şahsın sahip olduğu güzelliklere yükselmeyi arzu etme anlamına gıpta
edilmelidir. Gerçek mutluluk budur. Hz. Peygamberin hasedikıskançlık adı verilen
bu kötü huyun tedavi edilmesinde önerdiği başka bir alternatif eğitici yöntem de
insanın tabiatında gıpta/imrenme ahlakının geliştirilmesidir. Bu konu ile ilgili olarak
Abdullah İbn-i Mes'ud Resiil-i Ekrem'den şöyle bir hadis rivayet etmektedir: "Ancak
iki kişiye hased/gıpta edilebilir: Biri, Allah kendisine mal vermiş ve onu, bu malı hak
yoluna saifa sevk etmiş, diğeri Allah kendisine ilim vermiş o da bununla amel ediyor
ve (başkalarına da) öğretiyor. ,,.ıı
Hz. Muhammed (a.s), diğer yandan insanlarla daima iyi ilişkiler içerisinde
tavsiye eder. Bir hadislerinde, iman ve sevgi ilişkisinin ayrılmaz ve
kopmaz özelliğine şu şekilde dikkatlerimizi çeker. "Siz iman etmedikçe cennete
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam) iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız
42
taktirde, birbirinizi seveceğiniz bir şey göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız.
bulunmamızı
Herhalde günümüzde insanı birey haline getiren modemitenin 'yalmzlaştırıcı'
fonksiyonuna karşı, insanla iletişim kurmanın ne denli büyük bir önem ve mutluluk
kaynağı olduğunu bu hadisten daha güzel anlatan bir öğreti olabilir mi? Yaşadığımız
yüzyılda modemitenin seküler özelliğinden dolayı dini hayatla bağı kesilen sosyal
kurumlar bile artık kendi gerçekliğini ispat edemez bir duruma gelmişlerdir.
Örneğin, bugün Batı'da çocukları tarafından "huzurevlerine" terk edilen insanlar eğer
varlıklı kesimlerdense, haftanın belli gün ve saatlerinde kendileriyle özel olarak
sohbet edecek ücretli göstermelik insanlar tutuyorlar. Amaç, belli bir süre de olsa
yalnızlık havasından kurtulmak. 43 İşte aşkın olanın kıymeti burada artıyor. Selam; bir
esenlik, bir iletişim kurma ve yüreklerde bir dostluk penceresi açmaktır. İnançtan
yoksun bir hayat, dahası, çıkar ilişkilerine ayarlı bir yaşam tarzı, toplumun içerisinde
yalmzlaşmayı, çürümeyi ve bunalımı artırır. Bu terkedilmişlik psikolojisi, toplumu
değişik tatmin yollarına sürükler. Bunlar ardı arkası kesilmeyen intiharlar, alkolizm,
uyuşturucu
kullanımına
bağımlılığı,
saldırgan
anti-sosyal gruplar üretme,
yağmalama, her türlü tecavüz, soygun, cinayet, cinnet, şiddet vb. gibi değişik
felaketlerdir. Bütün bu felaketlerden kurtuluşun yolu, aşkın olanla sevgiye dayalı bir
rliv~lAo k-nrm~kt:-1n-u-·
oP:r-lvnr
-·-..~--~-o-·-------·"->·---
40
41
42
43
-::o·.~--
Tirmizi, Kıyame(t) 58; İbn Mace, Zühd 9.
Buhar!, Tevhi'd 45.
Müslim, İman 64.
Öke, M. Kemal; "Avrupa'da ve Amerika'da Aile Kurumu ve Devlet Koruyuculuğu",
Türk Yurdu, (Mayıs 1988), s. 10-15.
HZ. PEYGAMBER'iN iNSAN SEVGİSİ
4. Faydalı Bir İnsan Yetiştirmek:
Faydalı insan kimdir, nasıl tanımlanabilir? İslam düşüncesinde faydalı insan;
"şerrinden emin olunan, güvenilen, korkutmayan ve hayrı ümit edilen insan,"
şeklinde tanımlanabilir.
insanın
Hz. Peygamber'in hadislerinde gerçek manada faydalı
hasletlerinin neler olduğunu bulabiliriz. O, iyi insanı çeşitli hadislerinde
şöyle vasıflandırılrnıştır:
"İnsanların en hayır/ısı, insanlara faydalı o/andır. '44
"Şerrinden insanların sakındığı kişi ise, gerçekten kötü insanlardandır. "45
"Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanları emin olduğu kimsedir. '46
İnsan cemiyet halinde yaşayan bir varlık olduğu için fertler arası ilişkilerde
bir zorunluluk vardır. İslam dininin akraba ve komşuluk ilişkileri üzerinde durması,
iyilik ve takvada yarışma, kötülük ve düşmanlıktan uzak durma hep fertler arası
ilişkilerin zorunlu ve vazgeçilmez oluşunun bir delilidir. İşte bundan dolayı
İslamiyet, komşu hakları üzerinde ısrarla durur. Komşu kavramı, hangi inanca sahip
olursa olsun, hiçbir ayrım yapılmadan bütün yakın insan unsurunu içine alır. Güzel
Türkçe'miz "komşu komşunun külüne muhtaçtır", "ev alma, komşu al' gibi atasözleri,
komşuluğun nedenli önemli bir sosyal olay olduğunu vurgular. Bu sebeple dinimiz
İslam, komşuluk hukukuna uygun davranışta bulunmamızı ister.
Bir defasında Hz. Peygamber (as): "Cebrail bana komşuyu o derece tavsiye
etti ki, ben Allah'ın komşuyu komşuya mirasçı yapacağını zannettim," demişlerdir. 47
Bütün bu anlayışlar toplumun bünyesinde karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bağları
pekiştirme ve kuvvetlendirmede çimento niteliği taşımaktadır. Herkes komşularıyla
iyi geçinse, cemiyette huzur ve güven doğar. Herkes birbiriyle yardımlaşsa,
toplumda fakir ve yoksul kalmaz. Maalesef içinde yaşadığımız modern zamanlarda o
hale geldik ki, insanlar aynı apartmanda yaşadıkları halde kapı komşusunun kim
olduğunu bile bilmiyor, tanımıyor. Bedenen çok yakınız ama, ruhen aynı derecede
yakın olduğumuzu söylemek, zordur. Bu alışkanlıklarımızın değiştirilmesi gerekir.
Ayrıca, komşularımızı rahatsız
edici davranışlardan uzak durmalıyız. Mesela,
gibi meslekler iyidir, güzeldir. Ama hayvan besleme barınaklarını
mümkünse, yerleşim alanlarından uzak yerlere yapmalıyız. Çünkü hayvan
gübrelerinden çıkan tiksinti verici hoş olmayan kokularla komşularımızı rahatsız
etmeye hakkımız yoktur. Yine, evlerimizin çevresine gelişi güzel bir şekilde çöp
'
..
aunakiau sakı.nmalıyız. Çöpicıimiz.i üz.ciliklc ;;;ciıi..ı lıayaimua ya:;>ıyvı1>dt.,
..-vp
hayvancılık
44
45
46
47
Aclfini, İ. Muhammed, Keşfu'l-Hafa, Beyrut, 1351, I, 393.
Enes b. Malik, Mavatta, Husnu'l-Hulfik 4.
Müslim, İman 64.
Bkz. Buhar!, Edeb 28; Müslim, Birr 140; EbU Davud Edeb 123; İbn Mace, Edeb 4;
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 85, 160.
DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
bidonlarımn içerisine atmalıyız. Zira çevremizi temiz tutmazsak, toplum sağlığını
bozucu birçok bulaşıcı hastalıkların çıkmasına sebep olmuş oluruz. Bu bir insanlık
suç udur.
Hz. Peygamber, daima insanlara birbirlerini sevmeye vesile olabilecek olan
faaliyetleri öğretmiştir. Örneğin, insanlara karşılıksız yardım, toplumsal hayatta sevgi
bağlarını ve dayanışma ruhunu güçlendirir. Bunun bir uygulama örneği şöyledir. Bir
gün aslıab-ı kirarn'dan birisi: "Ya Resulallah! Bana fayda getiren bir iş öğret" der.
Hz. Muhammed (a.s) da ona: "Müslümanların yolundan zarar veren şeyleri
uzaklaştırır." buyurur. 48 İşte bu temel ilke, bize çevre bilinci konusunda ne kadar
duyarlı olmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Faydalı insanın hayat anlayışı, başkalarına karşılıksız yardım etme temennileri
üzerine kurulmuştur. Bu anlayış tarihimizde vakıf müesseseleri için ışık tutan önemJi
bir yol gösterici olmuştur. Kur'an bu tip insanların özelliklerinden övgüyle söz eder:
"Yemeğe olan sevgilerine rağmen, yoksulu, yetimi ve esiri doyururlar. Biz size
ancak Allah'ın rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür
isteriz. Çünkü biz Rabbimizden, o suratların ekşiyeceği çetin günden korkarız,
derler. İşte bundan dolayı Allah, o günün şerrinden onları korumuş (yüzlerine)
bir güzellik, (kalplerine) bir sevinç vermiştir. " 49
Faydalı insan, cemiyette fazilet mücadelesinin bir timsalidir. Her hayırlı
faaliyette onun katkısı, tuzu, biberi vardır. Faydalı insanın yetişmesi, İslam ahlakına
göre olmalıdır. Faydalı insanın en önemli özelliği, bütün çaba ve niyetini, Allah'ı razı
etmeye yöneltmesidir. Bugün cemiyetimizin düne göre daha çok faydalı insan
profiline ihtiyacı vardır.
5. Güvenilir İnsan Yetiştirmek:
Sözlükte iman kelimesi; eman ve emniyet, güven anlamlarınadır. İman, emn
mastanndan türemiş olup, korkunun zıddıdır. İman bir başka anlamda, insanın
kendisini psikolojik ve fiziki olarak bir güven alanı içerisinde hissetmesidir. İmanı
kendisine sıfat yapan kimseye de Mü'min denir. Mü'min ise, varoluşsal manada
başkalarına güven telkin eden kimse demektir. Zaten Allah'ın en güzel isimlerinden
birisi de 'el-Mfi'min' değil midir? İnsan öncelikle bu güven kaynağı olan Allah'la
barışık olmalıdır. Zaten insan Allah'a bağlanınakla kendisi için bir güvenlik alanı
oluşturmuş olmaktadır. Mü'minler topluluğu ise, insanın kendisini olabildiğince
güvende hissettiği bir toplum akla gelir. Böyle bir toplumda yaşamayı kim istemez?
insanın
48
49
Güven içinde yaşama isteği,
çevresiyle iyi geçinmesine
İbn Mace, Sünen, Edeb 7.
el-İnsan 76/8-11.
insanın
bağlıdır.
temel ihtiyaçlarındandır. Bu da başta
Hz. Muhammed (a.s): "Mü'min iyi
geçinilen kimsedir. İyi geçinmeyen ve kendisiyle iyi geçinilemeyen kimsede hayır
yoktur" buyurmuşlardır. 50
İnsanların gündelik hayatlarında en çok kullandığı kavramlar arasında sevgi
bağlarını darmadağın
etmeye aday, "aldatmak" ve "aldatılmak" gibi kavramlar
gelmektedir. İnsanların birbirine güven duymadığı ortamlarda toplumsal barış yara
alır ve toplumsal çözülme baş gösterir.
Mesela, ticaret yapmak için sermayelerini ve emeklerini birleştirerek
iki Müslüman, eğer birbirlerine güven duymayacak olurlar ya da
güven'sizlik örnekleri sergilerlerse, ticaret hayatında başarılı olmaları mümkün
şirketleşen
değildir.
Yine arkadaşlıklar,
dostluklar çöker.
çıkar ilişkilerine ayarlı
ise,
çıkar ilişkileri
bitti mi
Karı
ve koca arasında birbirlerine güven duygusu sarsılırsa, sevginin yerini
ve aile ocağı dağılır, yıkılır. Günümüzde boşanma sebepleri arasında en çok
eşierin birbirlerini aldatmasının gelmesi, İslam aile yapısının geleceği açısından
oldukça düşündürücüdür.
kin
alır
Bütün bunlardan dolayı Hz. Peygamber, olaya bir ahlak sorunu olarak
ve insanda "sadakat" ve "ahde vefa" şuurunun geliştirilmesi için sevgi ve
güven ortamını baltalayan aldatma eylemini tedavi etmenin yollarını gösterir. Bir
gün Hz. Peygamber, bir çarşıda alış-veriş yapan buğday tüccarlarını denetler. Bir
buğday tüccarı çuvalın alt tarafına ıslak buğdayı, çuvalın üst tarafına ise kuru
buğdayı doldurur. Allah Elçisi bu hileyi fark edince. "Bizi aldatan bizden değildir"
buyururlar.51
yaklaşır
Ya günümüzde tahıl ürünlerini ofise satmak için götüren bazı esnaf ve
çiftçilerimizin kantarda ağır gelsin ve çok para tutsun diye, ürünlerinin içerisine bol
miktarda kum veya çakıl taşları karıştırmaianna ne demeli!
Diğer
taraftan süte su karıştıranlar;
Toz bibere kiremit tozu karıştıranlar;
Tere yağma margarin yağı
karıştıranlar;
Rant uğruna, deprem fay hattının geçtiği ve dolgu sahası olduğu bilindiği
h?.!de bi::- t:!k:.::n :::razi v.:: ai·sa~aı Uz.;:;i~ıu:;; ~u;;<uıi. yi:tpırnına ruhsar verenier; çok yüksek
kar e!de et:ne üm.aci i!c üışaat üiitlLtHıtierinin; kumuncian, çimenıosundan,
demirinden, taşından ve tuğlasından kaçıranlar, sonra da 6,3 şiddetinde bir depremle
binaların tuz-buz olması karşısında ilahi kadere sığınanlar! Pekiyi deprem, Allah'ın
50
51
Ahmed b. Hanbel, Müsned V. 335.
Buhari, Büyü, 970.
. '"'"'t: / ,
DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
yasası, ya sonuçlarında insan hatası ve sorumluluğu yok mudur? Acaba kader niye
Japonya'ya, Amerika'ya ve Güney Kore'ye uğramıyor da bize uğruyor?
Müşterinin
dikkatini çekmek için meyve ve sebzelerin en parlak ve sağlam
önüne dizip geri plana çürük malları doldurup el çabukluğu bir
marifetle müşterisini kandıranlar vb. bunları çağaltmak mümkündür. Acaba bunlar
kul hakkına saygısızlıkla kimi aldatıyorlar, kimi kandırıyorlar? Hayat anlayışını
ahirette hesap verebilecek bir inanç sistemi üzerine inşa eden bir Müslüman bunları
yapabilir mi? Böyle bir ticari anlayışta insanların birbirine "güven" duygusu kalır
mı? Toplumsal barışın buharlaşması kimin işine yarar?
olanlarını tezgahın
Toplum hayatında güven bunalımını sarsıcı ve şahsiyet krizine yol açıcı
sosyal boyutlu problemierin üstesinden gelebilmek için, iman merkezli ahlak
eğitimine ağırlık vermekten başka çaremiz yoktur. İnsanların gönül dünyaianna "sen
görmüyorsun ama, Allah yaptığın her türlü davraıiışın gizli ve açığını her yerde görür
ve bilir." anlamına gelen ihsan bilincini yerleştirmedikçe, toplumsal barışı
dinamitleyen unsurların önüne geçmede polisiye tedbirler belirli bir yere kadar iş
yapar. İnsanlarda yaptırım gücünü oluşturan yegane çözüm yolu, dindir. O halde
yapılması gereken, toplumu sağlıklı din eğitimden geçirmektir. Bu sebeple din eğitim
ve öğretimi asla ihmal edilmemelidir. Çünkü sosyolojide, milleti millet yapan
unsurlar arasında din birliği de sayılmaktadır. Milli birlik ve beraberliğin teminatı,
dindir. Din sadece, bir yapıştırıcı ve mevcut statükoyu meşrulaştırmada başvurulan
bir olgu olarak görülmemelidir. Bizim dine 24 saat, 365 gün ihtiyacımız vardır. Din,
insanlık için bir oksijen çadırı gibidir.
Diğer taraftan 'emanetler' ehline verilmelidir. İnsanlar arasında iş bölümü;
ehliyet, bilgi ve tecrübeye göre yapılmalı; torpil, adam kayırma, iltimas gibi haksız
uygulamalardan kaçınılmalıdır. Eğer bir toplumda işler, ihtisasa göre yapılmıyorsa
ve emanetler ehline verilmiyorsa; insanlar arasında güvensizlik, sevgisizlik,
hoşgörüsüzlük ve aldatılma duygusu galip geleceği için toplumsal çözülme baş
gösterir. Toplumsal hayatta düzen yerine kaos; huzur yerine anarşi egemen olur.
6.
Karşılıksız
Sevgi/Gönüllü Yardım Etme Ahlakı
Geliştirilmelidir:
Sevgi, alemin varlık sebebidir. Gerçek sevgi, karşısındaki kimseden bir
menfaat, çıkar beklemeden gösterilen sevgidir. Hakiki sevgi, başkası için kendi
menfaatini bir kenara atmaktır. Ahlaki bakımdan sevgi, egoizme, çıkarcılığa, ben
merkezciliğe karşı bir davranış olarak kabul edilir. 52 Böyle bir sevginin dış görünüşü,
"gönüllü yardım etme" şeklinde ortaya çıkar.) 3
52
53
Sevginin değişik tanımlamaları için bakınız. Bolay, Süleyman Hayri, Felsefi
Doktrinler Sözlüğü, Ankara, 1997, s. 405-406.
Özbek, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, s. 119.
Hz. Muhammed (a.s) gösterişsiz, salt Allah'ı hoşnut etmeye dayalı, bencilliği
yok eden ve kardeşini kendisine tercih etme anlayışına dayalı sevginin tanımını şu
şekilde formüle etmiştir: "Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini, din kardeşi için
de istemediği müddetçe (kiimil manada) iman etmiş olmaz. ,.s 4 Dikkat edilirse bu
hadiste, başkasını kendi nefsine tercih etme tavrı, imanla irtibatlandırılmıştır. Yardım
elini uzatan kimsenin bu şefkatli durumu, ihtiyaç sahibinde yardım gördüğü kimseye
karşı sevgi ve saygı besleme duygularını geliştirir. Bundan da toplumsal barış yarar
görür. Ayrıca, Kur'an, kendisi muhtaç olduğu halde başkalarını kendisine tercih
edenlerin özellik ve güzelliğini şu şekilde tasvir eder: "Kendilerinde ihtiyaç bile
olsa, (onları) nefıslerine tercih ederler. " 55
Gelir dağılımı alanında ortaya çıkan adaletsizlikleri etkisiz hale getirmek
gerekir. Gelirin (GSM) % 80'inin % 20'lik bir azınlık tarafından payiaşıldığı
toplumlarda korkunç dengesizlik örnekleri toplumsal hayatta her türlü kötülüğün
neşvü nema bulmasına müsait bir hale gelir. İslam dünyasının pek çok ülkesinde
gelir dağılımı alanında dengesizlikler ve adaletsizlikler yaşanmaktadır. Bu sebeple de
varlıklı ve yoksul kesim arasında uçurumlar gün geçtikçe büyürnektedir. Ülke
nüfuslarının büyük bir kesimi açlık sınırı altındadır. Diğer taraftan iş hayatına
baktığımız zaman çok çalışmaya karşılık düşük ücret, yüksek kar ayrı bir
dengesizliği yaratmaktadır. İşçi, emeğinin karşılığını tam olarak alamamaktadır. Bu
sebeple işçi ücretin düşüklüğüne çok çalışarak değil, işi yavaşlatarak ya da iş
makinaları üzerinde tahribat yaparak işverene cevap verme yoluna gidebilmektedir.
Bunun için toplumsal vasatı, suç üretecek bir ortam haline getirmernek gerekir.
Cemiyet tabakaları arasındaki bu korkunç farklar, varlıklı kesimin (haşa) Allah
yokmuş, hesap, kitap yokmuş gibi lüks ve israf içerisinde yaşamaları, fakirleri
unutmaları büyük sosyal patlama ve fesatlara yol açabilir. İslam işte bu anlamda,
"benim karnım tok, başkaları bana ne!" anlayışını yıkmak için zekatı farz kılmış,
"ben yaşayayım da başkaları açlıktan ölürse ölsün " anlayışını yıkmak için de her
türlü ribii ve tefeciliği yasaklamıştır.
İslam, herkesin özel mülkiyetine saygı duyar. Onun fertten istediği
sermayenin belirli ellerde dönüp durmasından kaynaklanacak tekelleşmeyi önlemek
için56 malda bulunan hakları yerine getirmeyi ve toplum tabanına yaygınl~ştırınayı
teşvik etmiştir. 57 Kur'an toplumun yoksul, yetim, dul, köle, mülteci konumunda ve
58
ağır borç altında bulunan zayıftabakalarmı güçlendinneyi hedef almıştır. Bunun en
güzel örneğini ümmetin yürüyüş destanı olan İslam tarihinin değişik dönemlerinde
görmek mümkündür. İslam tarihinde gelişen bu fütüvvet (digergamhk/i'sar) ahlakı
54
55
56
57
58
Müslim, İman 71-72.
Haşr 59/9.
Haşr 59/7.
Et-Tevbe 9/60.
Bkz. En-Nisa 4/10; el-En' am 6/-152; el-Enfal8-41; el-Mafin 107/3.
"'"':{':;;;; B\, ,s " ''<;:;;:Bi; DİY ANET iLMİ DERGİ • CiLT: 39 • SAYI: 2 • NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
başta sahabe-i kirarn'ın temel özelliği olmuştur. İslami terminolojide fütfrvvet;
insanları dünya ve ahirette kendi nefsine tercih etmektir. 59 Şimdi Peygamber
Efendimizin huzurunda cereyan eden bir hadiseyi naklederek fütüvvet ahlakının
mahiyetini ortaya koymaya gayret edelim. Bir defasında sahabeden Hz. Sabit b. Kays
(r.a), Hz. Peygamber'in huzuruna gelerek: "Ey Allah'ın Elçisi! Açlıktan gücüm
kalmadı" diyor. Bunun üzerine Hz. Muhammed, hanımiarına haber gönderir.
Onlardan bu aç Muslüman'ı doyurmak için yiyecek bir şey göndermelerini istirham
eder. Fakat peygamberimizin evinde yiyecek ·bir şey olmadığı anlaşılır. Bunun
üzerine Peygamberimiz: "Bu kardeşinizi misafir edip de Allah'ın rahmetine mazhar
olmak isteyen yok mudur?" sorusunu yöneltince, Ensardan Ebil Talha ayağa
kalkarak:
"Ben hazırım Ya Resillallah!" cevabını verir. Daha sonra doğruca evine gider
ve hanımına "Resul-i Ekrem'in misafirine yemek hazırla, sakın hiçbir şeyi gizleme"
istirhamda bulunur. Hanırnı:
"-Vallahi
çocukların yiyeceğinden başka
bir
şey
yoktur" diyerek içinde
bulundukları durumu anlatmak ister. Hz. Talha: "-Öyle ise çocukları oyala ve uyut.
Ben misafiri getirince onu sofraya oturturuz ve yan odaya geçeriz. Bir şeyler
yiyormuş gibi yaparız. Bu gece Resillullah'ın misafirine ikram için kendimiz aç
yatarız" diyerek nasihatte bulunur. Nitekim ikram olayı Hz. Talha'nın çizdiği plan
içerisinde gerçekleşir. Sabah olunca Hz. Talha, misafiri olan Sabit b. Kays ile
birlikte Resill-i Ekrem'in huzuruna varır. Hz. Peygamber:
"Bu gece misafırinize yaptığınız muameleden Allah Tealarazı oldu ve şu ayet-i
kerime'yi indirdi" buyururlar. inen ayet şpyledir: "Onlardan evvel (Medine'yi) yurt
ve iman (evi) edinmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler.
Onlara verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyaç (meyli) bulmazlar.
Kendileri yoksulluk içerisinde olsalar bile onları (hicret edenleri) öz canlarmdan
daha üstün tutarlar. Kim nefsinin (mala olan) hırsmdan ve cimriliğinden
korunursa, işte onlar muratlarma erenterin ta kendileridir." 60
Bu ayetin iniş ortamında SÖZ konusu edilenEbil Talha her ne kadar tarihsel
bir şahsiyet olarak geçmişte kalrnışsa da, bu ayetten çıkarabileceğimiz evrensel
mesaj, her dönemin Talha'larıyla yakından ilgilidir. Bugün de herhangi bir
Müslüman Ebil Talha'nın yaptığı güzel davranışı hayatında sergilerse, ben
inanıyorum ki, "i'şar" ayetinin muhtevasına girecek ve aynı övgüyü hak kazanmış
olacaktır. Laten Kur'an'ın aktüel boyutu ve mesaJı da burada ortaya. çıkrtıaktadü'.
Müslüman tecrübede fütüvvet ahlakının gelişip kökleşmesinde ve İslam
manevi dinamiklerden ve güdüleyicilerden bir diğeri
de Hz. Peygamber (a.s)'ın şu hadis'i olmuştur: "Bir kimse din kardeşinin ihtiyaçlarını
kardeşliğinin pekiştirilmesinde
59
60
Cürcani, Seyyid, Şerif, et-Ta' rifat, İstanbul, ts. s. 165.
Haşr 59-9.
·1o'
görmek için ona yardım ettiği müddetçe, Allahu Tefilfi daimi bir şekilde ona yardım
eder. "61 Bu müjdenin gerçekleşmesini isteyen kimseler, sırf Allah'ı razı etmek adına
deneyebilirler. Muhakkak bir gün verdiklerinin verimli ve kat kat kendilerine
döndüğünü göreceklerdir. Bunun için fütüvvet şuuru, İslaı:nl hayatı vazgeçilmez
temel bir rüknüdür.
İslam,
insanlarda bulunan bencil duyguları tedavi ederek, paylaşma
alışkanlığını kazandırır. Hz. Peygamber'in eğitim sistemi de hep bu minval üzere
insan tipi yetiştirmeyi hedef almıştır. Bu açıdan İslam medeniyetinin görkemli
dönemlerinde toplumsal hayatta fütüvvet ruhu daima canlı ve diri tutulmuştur. Çünkü
İslamiyet bir merhamet dinidir. İhtiyaç sahiplerine insani yardım ise, onun ayrılmaz
bir ilkesidir.
SONUÇ
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber'in hayatında insan sevgisi teorik plandan
ziyade bizzat uygulamada kendisini gösterıniştir. Kur'an'da Hz. Peygamber çok
şefkatli ve merhametli olarak anılır. 62 Elbette bu nitelikler, insana olan sevginin bir
gereğidir. Diğer yandan, eğer insanlara müşfik ve merhametli bir şekilde
yaklaşılmasaydı, belki de sonuç hiç iç açıcı olmayacaktı. Nitekim şu ayet bu durumu
çok açık ve net anlatılmaktadır. "Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar
muhakkak ki etrafından dağılır giderlerdi.' ' 63
Hz. Peygamber, insan sevgisi konusunda her yönüyle örnek olmuştur. O,
insanlığın bir muallimi olarak, insanların sevilmesine vasıta olan yolları göstermiş,
sevimsizliği meşrUlaştıracak yollara karşı da tedbir alıcı telkin ve irşatlarda
bulunmuştur. Elbette bu iki tedbir iyi uygulandığı taktirde insanlar arasında kalpten
kalbe gidecek olan bir sevgi seli akacak ve bir barış köprüsü kurulacak, insan
· grupları arasında sevgi medeniyeti inşa edilecektir. Bu sebeple O'nun yaşadığı 610632 yılları arası, "asr-ı saadet/mutluluk çağı" olarak tarihe geçmiştir. Bu ne ütopyadır
ve ne de rüya;
olabildiğince gerçeğin
ta kendisidir.
İslam'a göre, Allah'la ilişkisi kopan insanın, tabiada da ilişkisi kopar, insan
insana tahakküm etmeye başlar. Bunun sonucu olarak da insanın ayrılık çıkarıcı ve
kan dökücü yanı ön plana çıkar. 64 Bu sebeple İslam, insanlık için en büyük değer; bu
değerin dağıtıcısı ve en büyük uygulayıcısı olan Hz. Muhammed (as.) da örnek insan
modeli dir.
Aydınlanma çağı ile birlikte Avrupa'da başlayan hümanizm akımı, merkeze
ınsanı alarak, "insan haklarını savunmak" maksadıyla ortaya çıkmıştır; özellikle
61
62
63
64
Buhari, K. Rikak 7; Müslim, K. Birr 15.
Et-Tevbe 9-128.
Al-i İmran 3/159.
El-Bakara 2/30.
k\ "
Y,; ,, 'Ik\:,)?(>;
' DİY ANET İLMİ DERGİ. CİLT: 39. SAYI: 2. NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2003
ateist bir temelde yükselen hümanizm, insanı rnüteal olandan kurtaracağım derken,
insanırLinsana tahakkümünün yolunu açmış ve insan idollaştırılmıştır. Artık böyle bir
dünyada Tanrı'ya ihtiyaç yoktur; Tanrı'nın yerini insan almıştır. Aydınlanma çağı
düşünce sistemi mantıkçı pozitivist dünya görüşüyle beslenerek dini hayatı
özeneştirmiş ve insana, seküler bir dünyanın kapılarını açmıştır.
Halbuki insan hiçbir zaman hakikatin mutlak ölçüsü olamaz. Zira insan
çevrenin, eğitimin ve başta kendi öznel arzularının etkisi altındadır. Nasıl ki insanda
açlık, susuzluk içgüdüsü gibi bir takım hastınlamaz duygular varsa, aşkın olan yüce
bir varlığa bağlanma içgüdüsü de vardır. Bu sebeple insanda bağlanma içgüdüsünün
fıtri olduğunu söyleyebiliriz. Türkçe'ınizde "tabiat boşluk kabul etmez" diye bir söz
vardır. Eğer insanın tabiatı, insanı eşref-i mahlukat çizgisinde gören bir inançla
doldurulmazsa, haliyle insan Allah'tan başka bir varlığa bağlanma arayışı içerisine
girecektir. Netice de insan eşyayı ya da hemcinslerini tanrılaştırınış olacaktır.
Özellikle Rönesans hareketiyle birlikte dinde tabiarnstü inancın yıkılması,
ilkin toplumsal sisteme yansımış, bu da Batı'da kültür ve değerler yöneliminde bir
takım sosyal patlamalara, davranış bozukluklarına yol açmıştır. Nitekim 1950'1erden
itibaren Batı dünyasında rastlanılan: Bobbysoxer, Teddboy, Mod ve Rocker, Tonup-boy, Punk ve Dazlaklar (Skin-heads) türünden karşıt-kültür sapmaları veya "Yeni
Dini Hareketler" dikkatlerimizi çekmektedir. Aslında hakim kültür ve resmi
kiliselerden sapmak sOretiyle meydana gelen bu yeni dini hareketler, Batı
toplumlarında 200 yıldan beri gelişen aşırı modernleşme akımlarının doğal bir
sonucudur.65
İnsan hümanist felsefesinin iddia ettiği gibi, sadece yeryüzüne ait ve dünyevi
ihtiyaçlada sınırlı bir varlık değildir. Bir yanıyla o, teosantrik (manevi merkezlif
nefha-i ruh) bir nitelik de taşımaktadır. İnsanın manevi ihtiyaçları asla ihmal
edilmemelidir. Çünkü gerçek sevginin kaynağı, manevliaşkın değerlerdedir. Eğer
insanı, insan olarak sevmek ya da ona değer vermek anlamında bir hümanizmden söz
edilecekse, şüphesiz bu anlamda bir hümanizm, İslam'ın insana bakışında ve ona
değer verişinde gerçek anlamını bulduğunu söyleyebiliriz.
65
Bkz. Türkdoğan Orhan, "Batı ve Türk Toplumunda YeniDinf Hareketler", Türk
Yurdu, (Nisan-Mayıs 1997), Cild: XVII, Sayı: 1 lu- 117, s. 34.
Download