BAŞKAN — Efendim teşekkür ederiz, saym Korkut ÖNGÜN`e şimdi

advertisement
BAŞKAN — Efendim teşekkür ederiz, saym Korkut ÖNGÜN'e
şimdi tartışmaya başlıyorum Saym Alparslan IŞIKLI.
Alpjslinı IŞIKLI — Efendim bu konuda konuşmanın, benim
iğin bazı zorlukları var, Herşeyden evvel bir önceki tebliğ de pek
çok yanıyla bu konuyla ilgiliydi. Bu nedenle bazı görüşlerimizi ortaya koyma fırsatını bulduk. Öte yandan saym Korkut ÖNGÜN'ün
tebliği de çok güzel Pek çok yanıyla bu konuya gereken aydınlığı
getiriyor.
Bu konuda konuşmamı güçleştiren diğer bir neden de, konu»
nun Türkiye'nin bugünkü siyasal konjonktürü ve bugünkü demokratik haklar mücadelesi içerisinde çok önemli bir yere sahip olan
CHP gibi bir parti tarafından ortaya atılmış olmasıdır, Hemen
ilâve edelim ki» Türkiye'nin bugünkü siyasal konjonktürünün özelliği, biam bu konu ürerinde .konuşmalarımızı ve eleştirilerimizi
güçleştirmekle beraber, bu konuya büyük bir ökenle eğilme zorun*
luluğunu da ortaya çıkarmaktadır.
CHP ne Türkiye'nin siyasal konjonktürü, bugünkü siyasal
alanda ulaşmış olduğu ağama ve siyasal haklar muvacehesi ile demokratik mücadele içerisinde taşıdığı olağan üstü rol dolayısiyle
tanıdığımız büyük önemden dolayıdır. ki, onun önerileri ve onun
göstermiş olduğu hedefler üzerinde hassasiyetle ve titizlikle durmak gereğini duymaktayız.
Bildiğimiz gibi «halk sektörü» konusu ülkemizde son zamanlarda çok tartışmalı bir konu haline gelmiş bulunuyor. Halk sek»
törü île ilgili olarak doğrudan doğruya CHPnin «ak günlere» se484
çim bildirgesi içerisinde yer alan ifadeler, ibareler» açıklamalar ve
tanımlara ilâve olarak, CHP mensubu olup, CHP içerisinde çeşitli
sorumluluklar yüklenmiş kişilerin de halk sektörü hakkında dergilerde» gazetelerde veya kitap halinde ortaya konulmuş çeşitli fikirleri ve düfünceleri bulunmaktadır. Bunların içerisinde hangilerinin gerçekten CHP'nin halk sektörü düşüncelerini yansıtmakta
olduğunu saptayıp, ona göre bazı fikirler ortaya koyma gereği de
bu konunun güçlüğünü bir o kadar arttırıyor.
Sayın Korkut öNGÜN'ün konuşmasından da esinlenerek,
OHF'nin bir -sayın milletvekili tarafından halk sektörü konusunda
yamlmış bir kitabın bazı kısımlarına değinmek istiyorum. Bu kitapta, halk sektörü konusunda uzun uzun herhangi bir tanım yapmamın gereksizliği, imkânsızlığı ve bazı biçimsel aydınların tanım
konusunda İsrar ettikleri anlatıldıktan sonra bir tanıma gidilmek«
tedir. Herşeyden evvel, tanım yapmak konusunda bu derece karamsar olmamamız« gerektiğini zannediyorum. Bu konuda tanım yapmak gereksizliği üzerinde yapılacak İsrarların, korkarım günün
birinde, Krala görünmeyen bir elbise dikip, sonra bu görülmeyen
elbiseyi görmeyenlerin Kralın aleyhinde olduğunu haykıran terzinin durumuna düşmek gibi bir noktaya varması şüphesi vardır.
Ve nihayet biçimsel aydınları rahatlatmak için bir tanım ya«
pılmaktadır «bir tanım yapalım ve diyelim ki, Halk Sektörü, halikın kendi yönetiminde kendisini üretici duruma getirmesidir,»
Eğer Halk Sektörünün tanımı bu ise, biz bu biçimsel aydınlar ta»
nımı içine girermiyiz girmezjmiyiz bilmiyorum ama biz bundan son
derece rahatsız olmuş durumdayız. Çünkü bu tanım içerisinde halkın üretici olmadığı ve Halk pektörünün üretici olacağı gibi hiç bir
şekilde anlamamız mümkün olmayan bir anlam yatmaktadır. Tekrar okuyorum: «Halk Sektörü, halkın kendi yönetiminde kendisini
üretici duruma getirmesidir.»
Bir başka sayfayı çeviriyorum, «özellikle Anadolu'da devlet
sektörü de özel sektör de var olmadan, 1000 yıl 20ÜÛ! yıl önce sektör
olarak ne vardır? Düşünürseniz hemen aklınıza halk sektörü gelecektir. Çünkü halk sektörü vardır. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan tekstil, kâğıt ve hatta cam üretimleri halk sektörü tarafından
yapılıyordu,» Bir defa, 1000 senenin 2000 senenin üretimlerini ortaya çıkarmak iğin burada anlatıldığı gibi arkeolojik kamlara ihtiyaç olmadığını belirtmeye herhalde lüzum yok zannediyorum, 1000
465
sene, 2000 sene önceki üretim tarzları, artık arkeleojîk kamlarla
ortaya çıkmaz, onları anlatan kitaplar vardır, üstelik yerin altında
değil üstündedir* İkinci olarak o gün yürürlükte olan üretim biçimleri üretim tarzının kalıntıları bugün de görülmektedir. Kurumsal
yönleri ele alınırsa bunlar zenaat biçimleridir.
Burada şöyle bir tartışma söz konusudur, Üretim biçimine
sektör karıştırılmaktadır, Biliyorsunuz toplumlar üretim ilişkileri
bakımından çeşitli aşamalardan geçmişlerdir. Kölelik dikeninde
çalışmışlardır, türeyik düzenlerde çalışmışlardır. Türeyik düzeninin
arkasında ortaçağa özgü batıda feodal düzen, doğuda miri toprak
düzeni dediğimiz tarımsal alanda bir toprak düdeni söz konusudur/
Ayrıca bugünkü sanayiinin yerini almış olan zenaat kolu söz konusudur. Bu, üretim ilişkileri ile alâkalı bir durumdur, sanayi gelişiminin, sanayi düzeninin söküp attığı bir üretim biçimi durumudur,
Bunu sektörlerle aynı tutmak ve bugünkü halk sektörü denilen benzerleri ile istenen usulü, o dönemlerde aramak birim yine anlamakta zorluk çektiğimiz bir hususdur. O1 zaman söz konusu olan zenaat*
tır, feodal düzendir, ç zaman söz konusu olan imar» has gibi miri
toprak düzenidir. Bunların hepsinin bilimsel adlan vardır. Bunları
halk sektörü saymak ve sanayi gelişmesinin bugünkü aşamasmdan
sonra yeniden ülkemizde böyle bir aşamaya dönüleceğini söylemek,
bunu düşünebilmek, herhalde bizim anladığımız bazı yargılara bazı
görüşlere sahip olmak demektir. Bunlar sanayi devrimi tarafından
yıkılmışlardır. Sânayi devriminin renklerine, sanayileşmenin gereklerine cevap vermedikleri için sökülüp gitmişlerdir ve' halen de gitmektedirler. Sanayileşmenin ortaya çıkardığı yeni sorunlara çözüm
için tekrar eskiye dönmek nasıl mümkün olabilir, bunu anlamakta
zorluk çekmekteyim.
Bu iki noktayı ve her saMfesinde bunlara benzer bizimle ilgili
anlaşılmaz konuların da bulunduğunu ilgililerin dikkatine yönelttikteıi sonra, GHFnin «ak günlere» seçim bildirgesine eğilmek istiyorum. Herfeyden evvel bunun ne Ölçüde ÖHPnin görüşünü temsil ettiği konusunda ben de mütereddidim. GHFnîn «ak günlere» seçim
bildirgesinde, sayın ÖNGÜN'ün konuşmasının çeşitli yerlerinde belirttikleri üzere, halk sektörü, işçi sendikalarının, kooperatiflerin
ve baa sosyal sigorta kurumlarının sermayesinden oluşan bir sektör olarak öngörülmektedir.
466
Herşeyden evvel şunu belirtmek gerekir ki, sermayenin kaynağı ister işçilerin kendi kazançları olsun, ister başka işçileri çahştıran işçilerin kazançlarından sağlamış olsun, bir insan sermaye sahibi olduktan sonra o artık sermayedardır» işçi değildir. Onun iktisadî hayattaki statüsü yatırımcıdır müteşebbistir. Dolayısiyle eğer
olacaksa bu statüdeki insanlara işçi demek, o noktadan itibaren
mümkün değildir. Bunlar olurmu, olmazmı, işçiler ne kadar sermayedar durumuna geçer» bunun tartışmasını bir tarafa bırakıyorum,
Almanya'da çalışanlar oradaki biriktirdiklerini, sendikalar grev
yapmak için ayırdıkları fonlarım yani sermayeye karşı biriktirdikleri fonlarını bu kanala yatırdıkları andan itibaren artık onlar işçi
değillerdir, müteşebbistirler, yatırımcıdırlar.
Meseleyi böyle bir perspektif içine oturttuktan sonra, halle
sektörü denen şeyin, özü itibariyle kapitalist sisteme karşı, yahut
sosyalist sisteme karşı yeni bir sistem değil, ikisinin de zararlarım,
eksikliklerini bertaraf eden, ikisinin de ötesinde, Türkiye*ye göre,
Türkiye'ye Özgü bulunmuş dahiyane bir sistem olarak ortaya koyma konusunda ciddî tereddütlerimiz olduğunu belirtmem gereklidir, Mr defa halk sektörü görüşü içerisinde ifade edilmiş olan düşüncelerin hepsi, 19. yüzyıl düşünürleri tarafından özellikle sosyalistler tarafından çeşitli yönleriyle çeşitli biçimlerde ortaya konulmuştur, Şimdi bunları Türkiye gerçeklerine ve şartlarına uygun,
yep yeni, fevkalâde bir buluş gibi sunmak, Amerika'yı yeniden keşfetmek olur, kendümM yanıltmak olur ve kamu oyunu yanütmak
olur*
özetlemek gerekirse» halk sektöründen ya anonim şirketler, ya
kooperatifler, veyahut bugünkü tekelleşmenin ortaya çıkardığı holdingleri anlamak gerekir* Ben bunu teessüfle söylüyorum, çünkü
bunu başka bir tartışmada söylediğim vakit sayın Bakan da halk
karşısında bunu onaylar bir şekilde konuştu* Yalnm, ne kooperatiftir, no de anonim şirkettir, ikisinin karışımıdır ve holding şeklinde
bir kuruluştur dedi*
Şimdi bunu böyle koymak bence realist bir yaklaşımdır. QBP
gibi» ben solun sınırlarını halkın tercihlerine göre, halka göre yapacağım diyen, çok realist bir var sayım ortaya koymuş olan bir parti
burada da realist olmak zorundadır, bir yemlik ortaya koymadığını
açıkça görmek orundadır, Bunun zorunluğu ve zarureti ayrıca da
tartışılabilir. Konunun böyle yanlış bir mecraya sevkedilmesif bazı
467
insanlara, sosyalizme saldırmak veyahutta kapitalizmi düzeltmek
gibi bir iddiayla ortaya çıkmak durumunu sağlamıştır.
Halbuki yapılan şey anonim girkettir veya kooperatiftir, nedir
bunlar, bunlar kapitalist sistemde de olabilecek şeylerdir. Sosyalist
sistemde de kooperatifler belli "Ölçülerde, belli safhalarda kurulabilmedir. Bugün Türkiye'mizde ekonomik hayatın durumu kapitalist
bir işleyiş olduğuna göre, bunun içerisinde anonim şirketlerin de
kooperatiflerin de yer alacağı ve elbetteki bu durumun kapitalist
bir sisttmin unsuru olmaktan öteye gidemeyeceği açıktır, Bunu
hşrkes görmektedir ve konuyu realist bir biçimde koymanın çok
büyük faydalan vardır. Çünkü bunu CtHPnin mücadele ettiği tekelci sermayeci burjuvaziler de görmektedirler. Bu sebeple konunun
CHP içinde tartışılıp görüşülmesinde fayda vardır kanısındayım,
Bu, §u şekilde sakıncalar, CHP toplumu tarafından şimdiye kadar benimsenmiş, kabul edilmiş olan başka bir takım realist hedeflerin ikinci plana atılması gibi sakıncalar ortaya çıkarmaktadır.
Nedir bu realist hedefler? Yıllar yılı Türkiye'de işlenmiş olan bazı
konular vardır* Bunlar sadece kâğıt üzerinde belki benimsenmiştir
diyenler olabileceği halde, Türkiye'nin en büyük feci Sendikası,
Konfederasyonu olan TÜRK4Ş tarafından da benimsenmiştir. Dig
ticaretin, devletleştirilmesi, bankacılığın devletleştirilmesi, köy ens«
ütülerinin hedefleri OHP'nin vadiyle ulaşmış olduğu aşamalardır,
fakat bugünün tartışmaları içerisinde halk sektörünün sihirli değneği cazibesi içerisinde bunlar unutulmaktadır,
Bunları bu şekilde belirlemeye çalıştıktan sonra, sayın ÖN*
GÜN'ün dé konuşmalarından ortaya çıkmış olan bir hususa daha
değinmek istiyorum, Son günlerde Türkiye'mizde sık sık ortaya atılan bir konudur, üretim araçlarının kime ait olduğu değü, denetimi
Önemlidir. Veyahut üretim araçlarının kime ait olduğu değil, artık
değer önemlidir, artık değerin kime gittiği önemlidir. Burada belirtilmesi gereken, mülkiyeti böyle cazip kılan ve peşinden koşulur bir
liyakat haline getiren unsurun, onun, ait olduğu mallar ürerinde tasarruf imkânı vermesidir. İnsanlar mülkiyet hakkına sahip oldukları anda, baza üretim araçlarını diledikleri gibi kullanmak hakkına
da sahip olurlar. Onun içindir ki, artıklar, üretim araçlarının mülkiyeti, bu hakkı peşinden getirdiği için önemlidir. Eğer onun elinden üretim araçlarını kullanma hakkını alırsanız geriye sadece fabrikasının tapusu kalır. Üretim araçlarının denetimini gerçekten iş468
çilere vermişseniz, bu takdirde mülkiyet tapusu da işçilerde kalmış«
tır. Eğer gerçekten vermemişseniz o takdirde mülkiyet de işçilere
geçmemiştir. Bunun belirlenmesi gereklidir kanısındayım* Dolayı«
siyle üretim araçlarının denetimiyle, üretim araçlarının mülkiyetini
bir birinden ayrı görmek, üretim araçlarının mülkiyeti Önemli değil,
üretim araçlarının denetimi Önemlidir demek yanlış olur.
Artık değerde de aynı durum söz konusudur. Üretim araçla*
rmm mülkiyeti aynı kişilerde kalmak şartıyla artık değerim başkalarına geçmesi, mülkiyetin özünde, tanımında mevcut olduğu için
mümkün değildir. Eğer üretim araçlarının mülkiyeti bazılarında
ve bunun üretim değeri tekrar işyerine dönüyorsa, o takdirde mülkiyet onlardadır. Teşekkür ederim.
BAŞKAN — Biz de teşekkür ederiz,
buyurunuz efendim.
Sayın Kemal DERVİŞ,
, Kemal DERVİŞ — Alparslan beyin konuşmasından sonra
büyük bir zorluk çekeceğim kanısındayım, Nedense, nereye gitsem halk sektörünü savunmak durumunda kalıyorum. Gteçen sene
Milliyet Gazetesi'nin düzenlediği açık oturumda dört tane büyük
sermayeyi temsil eden is adamı karşısında savunmak durumunda
kalmıştım. Şimdi de bir ölçüde, sayın IŞIKLI'nın karşısında» hiç
olmazsa bazı yönlerini savunmak durumunda kalacağım. Konu
gerçekten çok karışık, karışıklığı da temel bir konu olduğundan
ileri geliyor. Onun için de sayın Korkut ÖNGÜN^ü kutlamak istiyorum. Gerçekten çok karışık bir Eaman içinde sunulan halk sektörü ve halk yatırımları konusunu yapıcı ve açık bir şekilde ortaya
koymuş ve toparlamıştır. Ben burada, bu halk sektörü deyimiyle,
demokratik sol dediğimiz akımın ekonomik görüşleri ve önerdiği
ekonomik bağlantı ürerinde durmak istiyorum.
Bence bunu kesin olarak ortaca koymakta yarar var, «Halk
Sektörü» bir slogandır. Belli partiler, belli siyasî hareketler, belli
zamanlarda ba&ı sloganlar kullanırlar. Bir konuyu ortaya koymak
için, halk tarafından daha kolay algılanır ve daha çok anlaşılır diye, aslında anlatılması çok daha Eaman alacak, bir slogandır. Siyasette slogan üzerinde böyle vmm uzun durmaya yarar görmüyorum, ama böyle bir gerçek vardır, önemli olan, bilhassa bilimsel
yönde tartışılırken bu sloganların arkasında nelerin yattığıdır.
Sloganın kendisi bir yerde o kadar çok Önemli olmayabilir. Bağlan469
t ı p kurarken ekonomik düzende verilmesi gereken temel terimler
nelerdir, bunu hatırlamakta yarar var. Farklı ekonomik düzenlerden bahsettiğimi! zaman temel tercihler nelerdir» bunların üzerinde durmak gerekir zannediyorum.
Kanımca iki başlık altında bunları toplamak mümkün. Çeşitli
mülkiyet birimlerinin, sistem içindeki ağırlıklarıyla Ügüi bir tercih
vardır, ekonomik kavramları bir birinden ayıran devlet mülkiyeti
vardır, toplumsal mülkiyet vardır, yaygın küçük özel mülkiyet vardır, birde büyük özel mülkiyet vardır. Bu üç mülkiyet biçimi esasen
her ülkede ve her düzende mevcuttur. Yani dünyanın hiç bir ülkesi
yokturki bu üç mülkiyet düzeninden bir tanesini hiç kaplamasın,
Ama sistem içinde çok farklı olan bunların ağırlıklarıdır, Bugün
Sovyet Rusya'da da özel mülkiyet üretim aracı diyebileceğimiz ufak
üretim araçlarında söz konusudur. Fakat ağırlık tabiî devlet mülkiyetindedir. Batıda tersinedir, büyük özel mülkiyette ağırlık vardır,
Ancak genellikle her sistemde bu 8 mülkiyet tipi vardır, çok önemli
olan tercih konusu bu üç mülkiyet biçiminin ağırlıklarını tesbit etmektir. Bunu icabında tabiî bîre indirgemekte mümkün, bir düzen
önermek bu düdende ancak bir mülkiyet biçimi olacaktır demekte
mümkündür. İkinci önemli tercih, planlama ve sistemdeki ağırlıklarına ilişkin tercihtir. Kaynaklar ya bir piyasa mekanizmasıyla dağıtüabilinîr ve ekonomideki işlevlerini yerine getirebilir, ya da bu bir
planlama süreci içinde yapılabilir. Bu iki önemli tercih karfismda demokratik solun tutumu nedir ve bu tutum içinde halk sektörünün
Önemi nedir. Ben meseleyi böyle koymak istiyorum. Yalnız buna gelmeden ©vvel bir noktaya değinmeden de geçemiyeeeğim.
Sayın Alparslan IŞIKLI ile bir ölçüde ayrılıyoruz. Bu da halk
sektörünü öne sürmüş olanların, yani Türkiye'de CHFnin dünyada
mevcut ekonomik düzenlerin karşısındaki tutumuyla ilgili olan soru.
Bugün bütün dünyada işleyen ve uzun süredir varlık gösteren belli
başh iki enokomik sistem vardır. Batıda kapitalist dediğimiz düzen,
doğuda çeşitli isimler verebileceğimiz ki ben merkeziyetçi sosyalist
düzen diyeceğim, sosyalist düzen. Her Üciside belli bir süre işlemiştir,
önemli bazı belli başarıları da elde etmişlerdir. Ancak hem batıdaki
düzenin hem doğudaki düzenin bir çok eksiği, bir çok aşılması gereken unsuru da vardır, bunu herkesin ve hepimizin kabul etmesi
gerekir. ŞiıMi; dünyaya bugün baktığımız zaman her iki sistemin
içinde de kurulu düzene karşı bir muhalefet olabileceğini öne sürüyo470
rum. Burada tartışılması gereken nokta» acaba her iki düzende de
muhalefet bir bîrine yakınımdır?'Kanımca yakındır, ve her iki düzende de mevcut kurulu düzene karşı muhalefet eden en güçlü kesim, bence demokratik sol kesimidir.
Batıda bu demokratik solun başlıca uğraşı alanları, adil olmayan gelir dağılımı, demokratik olmayan ekonomik biçimleri, bilhassa
firma düzeyindeki yönetim biçimleri ve sınırsız katı bir şeküd© işleyen piyasa mekanizmasının çevre ve sağlığı tehdid eden üretim ve
rekabet biçimleridir. Batıda demokratik sol muhalefetin hücum ettiği konular, bu noktalarda toplanmaktadır.
Doğuda yine bir demokratik sol vardır, tabii demokratik özgürlüklerin olmadığı yerlerde bu muhalefet, örtülü biçimde vardır, oradaki muhalefetin temel amaçları demokratik özgürlükleri sağlamak,
siyasal ve ekonomik yönetimde yine aynı batıda olduğu gibi demokratlaşmayı katılmayı sağlamak, bilhassa çalışanların işçilerin yönetime katılmasını ve ekonomide de rekabetin olmayışından doğan ve
bürokratik mekanizmanın boyutundan doğan bazı zararlı eksikleri ortadan kaldırmak ekonominin etkinliğini artırmak, için çabalamaktadır,
Öne sürdüğüm ve gerçekten tartışılması gerektiğine inandığım
bir konu bu. Bence her iki sisteme karşı muhalefeti, demokratik sol
diye bir akım yürütmektedir. Bu tabii her ülkenin kendine özgü koşullanna göre değişiyor. Fakat bence, dikkatle tahlil edildiğinde kurulu düzene karşı yürütülen muhalefetin iki tarafta da aşağı yukarı
aynı nitelikleri taşıdığı görülmektedir. Tabu yer yer demokratik sol,
iktidara ortak olmaya başlamıştır. Bu batıda bazı sosyal demokratik partilerin bünyesinde oluyor, daha büyük kütle partisi olan sosyal demokratik partilerin içinde ise demokratik sol kanadın güçlenmesiyle oluyor» Doğuda da nisbeten aym harekete tanık oluyoruz.
Merkeziyetçi rejimlerin yavaş yavaş gerilemeleri, yumuşamaları, Özgürlüklerin artmasıyla, demokratik sol toplumlar üzerinde agirüfmi
artırmaktadır.
Fakat bütün bunlara rağmen, esas olarak demokratik sol bugünkü dünyada bir muhalefettir. Kurulu bir düzenin sahibi değildir. Tabii ki durum Türkiye'de de aynıdır. Şimdi esas olan, buradan
çıkan sonuç. Muhalefette olanın kurulu düzeni deştirmesi belki daha başarılı oluyor, daha açık ve daha kesin olabiliyor. Ktendi getir471
mek istediği dikeni açıklamak mmanı gelince de güçlük çekiliyor,
çünkü herşey bir tasarı halinde. Bu gerçekten böyle, fakat bunu do*
gal olarak kabul etmek lazım. Olmayan bir konu getirilmek istendiğinde, dolayısiyle o kadar açık olamıyor ve göremiyor. Mevcut düzenlerden daha iyisini, daha güzelini getirmek istiyor ve bunu bir
tartışma ortamı içinde getirmek istiyor. Netice olarak çeşitli fikirlerin çarpıştığı bir ortamda çok açık olmayan bazı yeni taaarılar or*
taya çıkabiliyor. Bence hakikaten demokratik sol bir ekonomik modelden bahsetmek ve bundan çok açık birşey beklemek bir yerde in*
saf sizlik olur. Ama yinede kanımca, yaratıcı olmak, herzaman taklitçi olmaktan da daha zordur.
Demokratik sol bir ekonomik düzen de bugün yaratıcı olmak
zorundadır, Kendini olmayan bir düzeni kurmakla görevlendirmiştir. Bu da tabii ki zordur, Normal işleyen dikenleri, kapitalist piyasayı veya Sovyet tipi bir planlama düzenini anlatmak, demokratik
solun getirmek istediği düzeni anlatmaktan elbette daha kolaydır»
Şimdi temel tercihlere döndüğümüz zaman, Türkiye'de demok«
ratik solun, yani OHP'de bütünleşmiş Özgürlükçü solun bütün dün«
yadaki demokratik sol akımlar gibi bazı temel ilkelerden hareket ettiği görülmektedir. Bu temel ilkeler bence şunlardır :
Birincisi politik sisteme ilişkin temel ilke. Bu ilke politik sistemde demokratik özgürlükçü bir düzeni Öneriyor. Demokratik, özgürlükçü bir parlamenter seçime dayalı düzeni öneriyor, îkîneî temel ilke, siyasal alandaki demokrasinin yetersizliğinden ortaya çıkıyor. Demote asiyi pekiştirmek için, gerçek anlamda topluma mâl
edebümek için politik demokrasinin yanı sıra, birde ekonomik demokrasiyi öneriyor. Nedir ekonomik demokrasi? Politik alandaki
gibi ekonomik alanda da güçlerin dağılmasıdır, Bülent Beyin de
birçok konuşmasında belirttiği gibi demokratik sol belli bir yerde
aşirı bir gücün yığılmasına karşıdır. Bu politik alanda da ekonomik
alanda da böyledir. îster bürokraside olsun, ister özel ellerde olsun
büyük güç yığılmalarına karşı olduğu kesinlikle birçok konuşmalarda belirtilmiştir.
{Nihayet üçüncü bir temel ilke var. Bu ilkeyi bir yerde çağdaşlaşmak ilkesinin bir parçası olarak kabul etmek lâzım. Bu da etkin,
kaynakları güçlü bir biçimde kullanan, hızlı-bir kalkınmayı, hızlı
bir büjmmeyi sağlayabilecek etkin bir ekonomiyi gerektiriyor tabii.
472
Bu gerek, dünyadaki, bilhassa Amerika, Avrupa ve Rusya'daki demokratik sol akımlar bakımından bir Ölçüde geri plânda kalıyor.
Çünkü bunlar gelişmiş ülkelerdir ve beli bir Ölçüde kalkınma ve büyüme sorunu onlar için bizde olduğu kadar Önemli değildir. Geri
kalmış bir ülke olarak bizde etkinlik sorunu, büyüme sorunu en ön
plana çıkmaktadır.
Politik demokrasi'yi sağladıktan sonra, en önemli sorun olarak
karşımıza çıkan ikinci temel ilke ile etkinlik ilkesini bağdaştırmak
sorunudur. Birinci ilke mülkiyetin ya çok yaygınlaşmasını yada sos*
yalleşmesini gerektirmektedir. Şüphesiz demokratik bir ekonomi ya
yaygın bir mülkiyete dayanmalı* Yada mülkiyeti direkt olarak sosyal mülkiyete dönüştürmelidir. Yalnız sosyal mülkiyete dönüştüğü
zaman, o mülkiyetin gerçek anlamda sosyal olması ve dar bir bürokrasi mülkiyeti haline dönüşmemesi gerekir,
ï)emekki bir mülkiyet sorunu var; ikinci sorun olarakta bir
kalkınma, bühassa Türkiye^de hızlı kalkınma ve büyüme sorunu
vardır. Bu ikinci sorun kanımca rekabetçi bir piyasa ile düzenleyici
ve etkin bir planlama arasında uyum sağlanmasına bağlıdır. İşte
şimdi burada çok önemli bir tartışma konusuna geliyoruz. Ö da planlama ile piyasanın ilişkileri. Burada sanıyorum demokratik solun yaklaşımı şudur : Biz ne katı planlamayı düzenli unsur olarak kabul
edelim, nede katı kapitalist piyasayı tek düzenleyici unsur olarak
kabul edelim. Derokratik solun Türkiye'de ve dünyada demokratik
solun piyasa planlama tercihi sorununa yaklaşım genellikle budur.
Demokratik sol bu piyasa ve< planlamayı bir birini bütünleyetı süreçler olarak görmektedir. Ne başı boş sınırsız bir piyasa rekabetini
Ancak bu
n e ( j e 4 e v bir bürokrasinin egemenliği kabul etmektedir.
uyumun pratikte nasıl sağlanacağı bütün detaylarıyla ayrıntılarıyla
ortaya konmuş değildir. Ortada bir amaç var, piyasa ile planlama
arasında bir uyum sağlamak, piyasanın esnekliğinden faydalanmak
ve fakat aynı zamanda piyasayı başı boş bırakmamak, uzun vadeli planlama ile piyasayı bütünleştirmek, ama bu bütünleşmenin ayrıntıları ortada yoktur, Bunu da kabul etmek gerekir.
Şimdi halk sektörüne döndüğümüz zaman, halk sektörünü bu
çerçeve içinde düşünürsek dört işlevi olabilecektir,
1 _ Şüphesiz mülkiyet yaygınlaşmasına yardımcı olacaktır.
Yani halk sektörü sloganı arkasında yatan bir temel fikir mülkiyetin yaygmlaşmasıdır.
473
2 —• Yönetimin demokratlaşmasına yardımcı olacaktır. Bu,
Özgür insan Dergisinde Bülent Beyin kendi ağzıyla söylediği bir
öneridir. Yani halk sektörünün çok önemli başka bir fonksiyonu da
ufak bir pilot proje şeklinde gerçekleşse bile yönetimde demokratlaşmanın örneklerini vermektir.
3 — Holding meseleleri : Türkiye*de çok önemli fonksiyonları
yerine getiren bir kamu sektörü var, şimdi halk sektörünün onlarla
yer yer bütünleşip bu teşekküllere canlılık kazandırması iflemi olacaktır.
4 — Yine çeşitli yerlerde açıklanmıştır çok Önemli bir fonksiyonu da büyük tekelci özel sermayeye karşı piyasa mekankması
içinde ve sosyo « politik yapıda bir karşı ağırlığı teşkil etmesidir.
Ancak sayın konuşmacı Korkut ÖNOÜN'ün son eüMesine de
tam olarak katılıyoruz, Herşayi halk sektöründen beklemek veya sa*
ym IŞIKLI'nm dediği gibi bunu bir nevi sihirli değnek olarak görmekte son derece yanlış olur; Halk sektörü demokratik solun sosyoekonomiyi değiştirmek için başvuracağı araçlardan sadece bir tanesidir.
Şimdi kanımca «ak günlere» bildirgesinde şöyle bir §ey olmuştur« «Ak günleri» okuduğumuz - zaman halk sektörü belli olmayan
bir yer teşkil ediyor. Bu sloganın açık olmayışından faydalanılarak,
karşı güçler üstüne yürümüşlerdir, bilhassa özel sermaye kesimleri
CHP*ni devamlı bir müdafaa mecburiyetine itmişlerdir, Dolayısiyle
müdafaa etmeye çalışırken belkide halk sektörü tüm demokratik solun ekonomik sloganı içinde gerçek ekonomik payından daha büyük
bir önem kazanmıştır.
Her iki arkadaşın konuşmalarmada katılıyorum, halk sektörü
ancak bir araçtır, herseyi ondan beklemek son derece hatalı olur.
Birde bir şey daha eklemek istiyorum. Gerçekten sektör sözcüğü
belki biraz talihsiz olmuştur, temel slogan olarak hem mülkiyete
hemde yönetime katılma sloganı ön plana alınırsa belki daha yararlı olabilir. Teşekkür ederim,
BAŞKAN — Bizde teşekkttr ederiz. Sayın Aydın MERİÇ.. Buyurun.
Aydın MEA1Ç — Sayın başkan, değerli konuklar, halk sektörünü eleştirmenin güçlüğünü benden evvel konuşan değerli tartışma474
cilar belirttiler. Şimdiye kadar halk sektörü konusunda, ilkeler seviyesinde ve düzeyinde bile aynı şeyi söyleyen iki kişiye rastlamak
benim iğin henüz mümkün olmadı. Biraz evvel sayın ÎŞîKLTnm genel olarak yönelttiği eleştirilere katılırım. Benim ayrıca tesbit ettiğim bir husus var. Halk sektörü, bu görüşü ileri sürenlerin bazen
söyledikleri anti-tekelci bir girişim olmaktan çok ne hikmetse.antisosyalist bir siyasetin felsefesi olma niteliğim taşıyor, bu tarafı ağır
basmış. Şahsen ben bunun izlerine sayın DERVÎŞ'in konuşmasmda
da rastladım. Bu açıdan, değişik kişiler ve çevrelerce halk sektörü
konusunda Heri sürülen görüşler arasında, benim müşterek olduğunu tesbit edebildiğim ve ba^ı yanlış şartlandırmalara yol açabilecek
bir kaç hususa değinmek isterim*
Halk sektörünü ileri süren çevrelerin birleştikleri bir husus, ülkemizin bir küçük burjuvalar ülkesi olduğu değerlendirmesi, ve mevcut toplumsal bileşimin büyük ölçüde değişmiyeceği varsayımı. Çüngü gerek örgütlenme ve gerek kaynak bulma ve kaynak geliştirme
açısından, bu toplumsal kategorileri esas almakta, toplumsal yapıyı
ve toplumsal yapıdaki bütünleşmenin değişme yönünü, Özellikle proletercilik sürecini, özellikle köylünün içinde olsun, esnaf ve-zenaatkârlar içinde olsun, hesaba katmayan bir yargının ürünüdür.
Diğer bir önemli yanı, gerek sayın tebliğe! Korkut ÖNGÜN'ütı,
gerekse bu konuda görüş belirtmiş diğer kişilerin birleştikleri hu«
mn, sosyal güvenlik kurumlarıyla, sendikaların» kendi demokratik
mücadeleleri için mevcut araçlarına el koyma durumu. Şimdi benim
burda kişisel görüşüm odur ki, ne böyle gerçekten bir fon vardır,
nede bu fonun gerçek sahipleri bunun amaçları dışında kullanılmasına müsaade ©derler. Peki o halde bu neden ileri sürülüyor? Bunu
bir süre önce Köy İşleri Bakanlığında bu konuda yapılan bir toplantıda, bir konuşmacı tebliğinde, düzen sendikacılığı haline getirmek
gerektiğini, halk sektörünün bunun aracı olduğunu çok açık olarak
sayın Beşîr HAM1TQGULLARÏ ifade etmişlerdir. Yani o zaman
sendikalara düşen görev sadece işçileri eğitmek, onlara spor ve kültür faaliyetlerinde yardım etmek olacaktır. Tabii buna katılmak ke»
sinlikle mümkün değil. Sayın tebliğicininde tebliğinde de bunun izlerini görebiliyoruz.
Bir diğer üçüncü önemli husus, halk sektörü tartışmalarıyla
birlikte Ön plana itilen, sürekli kamu kesimine, devletin ekonomiye
müdahalesine karşı yöneltilen yoğun eleştiriler. Münferit görüş sa473
tüplerinde bunun tersi de olabilir, ama genel temayül bu yönde görünmektedir. Ben bunu, devletin, sınıfsal niteliğini görmemezliğe
gelme, karar verme ve toplumsal hayatın her yönünü yönetmede siyasi iktidarın sınıfsal bileşimini hesaba katmama veyahut gözden
uzaklaştırma çabalarının ürünü olarak görüyorum» Bunun sonucu
ne oluyor, biraz evvelde dediğim gibi devletin ekonomiye müdahale
nedenleri ve bunun sonucu olan kamu girişimciliğini yanlış değerlendirmeye yol açıyor'.
Evvelki gün, bu kürsüden bir özel girişimci meslek örgütünün
temsilcisi, Türkiye'deki kamu girişimciliğinin ne olduğunu çok açık
yüreklilikle ifade ettiler. Türkiyede sürdürülen kantu girişimciliğinin devlet kapitalizminden başka birşey olmadığını söylediler. Bir
yandan devletin ve siyasi iktidarın sınıfsal meselesini ikinci plana
itiyoruz, öte yandan kamu sektörüne, kamu girişimlerine ver yansm ediyoruz. Tabiiki tounuda anlamak mümkün değil. Esasında konunun başına tekrar dönüp, neden çağımızda, hem gelişmiş kapitalist ülkelerde hemde gelişmekte olan kapitalist ülkelerde devlet ekonomik hayata müdahale nedenini duyuyor sorusuna cevap vermekle
bunu anlamak mümkün olabilir.
Tartışmalı bir konu olmasına rağmen bazı nedenlerini sıralamak isterim. Bu nedenleri sıralarken gelişmiş veya gelişmemiş kapitalist ülke ayırımı yapmıyacağım. Birincisi, modern üretimin sonucu olarak meydana gelen bir iş bölümünde ve giderek büyüyen ölçekler sonucunda üretimin bütünleştirilmesi ve merkezileştirilmesi
zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Gelişmiş kapitalist ülkelerde bile bir
çeşit devlet planlamasının gereği bunun sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İkincisi, bilimsel teknik devrimle birlikte öyle yeni üretim dalları ortaya çıkmıştırki, hiç bir müteşebbisin, mel girişimcinin
hatta büyük bir tekelin kendi başına üretim yapamıyacağı dallar
söz konusudur, üçüncüsü, bugün bu kürsüde açıklandığı gibi ekonominin askeri amaçlara yöneltildiğidir, Askeri maksatlarla yapüan
üretim miktarı artmaktadır. Bunun yine tek alıcısı devletin kendisidir. Bir diğer faktör, kapitalist devletleştirme sonucu kamu mülkiyetinin büyümesi ve bu büyüyen kamu mülkiyetini hakim sınıflar
yararına kullanmak üzere devletin müdahale zorunluluğunun ortaya çıkmasıdır. Yine bir başka faktör, dünyada mevcut iki toplumsal
sistemin arasındaki ekonomik, teknolojik mücadelenin yansıması
kapitalistler arası, kapitalist devletler, tekeller arası işbirliğinin da476
yanışmasmın zorunluluğu ve bunun devlet tarafından örgütlenme
ihtiyacıdır» Nihayet bir başka sorun ki, biraz evvel sayın DBRVtŞ-in
de ihtiyaç duyduğu bir zorunluluk bu. Giderek her iki sistemin, de
kendi içlerinde bir noktada birleşeceklerini, ileri süre teorilerinin,
görüşlerinin, savunucularının ideolojik propaganda aracı olarak bu
müdahaleye ihtiyaç duymaları.
Devletin ekonomiye müdahalesinin nedenlerini böyle sıraladıktan sonra, devlet girişimciliğini eleştirirken, devletin sınıfsal yapısını siyasi iktidara katılma sorununu ikinci plana iterek, sermayenin
demokratlaşmasını önermek, kısa vadede Önemli toplumsal gelişmeler sağlamak isteyen bir ülke için ne derece ilerici bir öneri olur, bilmiyorum.
Halk sektörü ile ortaya çıkan bir diğer tartışma konusu da bir
ekonominin ne ölçüde planlanabileceği sorunu. Çünkü, öyleki, meşela biraz evvel yine bu masada kıymetli bir tartışmacı, halk sektörünü stratejik işkollarında üretim yapan kamu sektörünün tamamlayıcısı olarak gördüğünü ifade etmişti. Şimdi, kısa vadede planlı toplumsal gelişmeyi hedefleyen bir ülkede, bu küçük küçük ekonomik
birimlerin ne Ölçüde ve hangi şartlar altında planlanabileceği sorunu var, Şunu açıkça hemen söyleyeyim, bir kapitalist ekonomide
planlamanın hiç bir şekilde mümkün olmayacağım söylemiyorum,
Özellikle savaf dönemlerinde, buhran dönemlerinde kısmi kontrollar
planlar yapmak mümkün. Burada planlamadan kastetdiğimiz, topyekün güçlerinin dengeli bir biçimde gelişmesini sağlayacak topyekün bir planlamadır. Bu ne ölçüde mümkündür, Halk sektörünü tez
olarak ileri süren arkadaşlarımın bu suale cevap vermeleri gerekecektir.
Bir husus daha vardı ona sayın IŞIKLI değindiler bu konuda
fazla birşey ilave etmek istemiyorum. Üretim araçlarının denetimiyle mülkiyetinin ayrılabilir olduğu görüşü saym IŞIKLI gibi benimde katılmama imkân olmayan bir görüş* Halk sektörü konusundaki çok değişik görüşler arasında üretim araçlarını üretmeyi Önerenler de var* Yani temel stratejik iş kollarının, makina yapan ma»
kınaların üretilmesinin de mümkün olduğunu belirtenler de var. Halbuki özü itibariyle ara katmanları, Örneğin küçük üreticilerin, kendi
• kırsal üretimlerini teşkilatlandırabilmeleri için, burada yaptıkları tasarrufları, yine kollektif olarak kendi tarımsal ürünlerinin girdi olabileceği bazı sanayi girişimlerine aktarıiabilmesini düşünmek müm477
kün. Bu benim düşünebileceğim azami sınır. Tabii halk sektörünün
anti - sosyalist yüzünü vurgulamaktan çok, anti - tekelci demokrasi
içindeki yerini açıklayıcı görüşler ortaya çıktığı vakit, daha açık daha belirgin konuşmak mümkün olacak.
Netice olarak şunu söylemek isterim. Türkiye'de bugünkü siyasi yelpaze içinde bir ilerici siyasi partinin tezi olan halk sektörü
hakkında bu siyasi hareketi bağlayan bir kalkınma modeli, bir toplumsal model görmek mümkün değil. Bu açıdan, eleştirileri ben şahsen halk sektörü görüşlerinin bütününden ziyade, halk sektörü ko«
nusunda tek tek görüş ifade eden kişilerin, zaten bir birleriyle de
çelişen görüşleri üzerinde yoğunlaştırmayı metod olarak daha doğru buluyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN — Teşekkür ederiz. Efendim izin verirseniz konuşmalar tebliğin içeriğini çok aştı, belli bir önemli konudaki genel politik tartışma ve görüşmelere kadar uzandı. Ben sabrınızı fada zorlamak istemiyorum ama bu boyutlara ulaşan bir konuyu da hemen
kesmek doğru olmayacak kanaatindeyim. Şimdi sayın Korkut ÖNGÜN'e söz vereceğim sonra kin verirseniz 5Jer dakika ile tekrar tartışmacılara ve sayın konuşmacıya söz vereceğim. Sanıyorum 25 dakika içinde bunu tamamlayabiliriz. İzniniz olursa eğer. Buyurunun
sayın Korkut ÖNGÜN.
Korkut öNGrÜN — Esasında ben tebliğde isin siyasi cephesinde durmamaya çalışmıştım. Bu vesileyle saym Kemal DIRVÎŞ bey
siyasi yönüne değinmekle belki tebliğin eksik kalan taraflarını tamamladılar. Bu bakımdan kendisine teşekkür ederim. Tartışmacı
arkadaşlarımızın konuşmalarında genel olarak üıerinde durulan ve
halk sektörü konuşmasında da başlıca etken olan mülkiyet sorunu
oluyor, izin verirseniz onun üzerinde bir kaç kelime söylemek isterim.
Mülkiyetin kime ait olduğu sorunuyla birlikte, yönetim ve denetim sorunu, bununla beraberde artık değerden faydalanma önerisi geliyor. Biliyorsunuz çalışanların yönetime katılması son zaman*
larm üzerinde durulan aktüel bir konusu. Özellikle özel sektörde olsun diğer sektörlerde olsun, çalışanların yönetime katılması konusunda büyük bir baskı var. Bilhassa çalışanlar tarafından. Dolayı«
siyle bu hem mülkiyetine sahib olmada, hem kuruluşların denetlenmesinde, hem de artık değerden alınacak hissenin bölüşülmesinde
478
söz konusu oluyor. Bizde fazla bir uygulama alanı bulamıyan bir
konu. Yönetime katılma konusunda iktisadî devlet tefekküUerinde
bazı maddeler konuldu ama çekingen bir durum var. Tebliğde de
belirttiğim gibi halk sektörü bu konuda bir açıklık getirecek, Konu
yeni olduğu için tartışmalar sonucunda model tam olarak verilecektir.
Üretim amaçlarına tam manasiyle ve mutlak değerde sahip
olan kuruluşların artık değerleri de kendi istedikleri gibi kullanmaları, yerindemidir, denetim ne şekilde olacaktır tartılmaları var, Halk
sektörüne bu tartışmayla daha bir yumuşak hava verilmesi saglanaca.ğı üzerinde duruluyor. Bu tabiatıyla demokratik hareketlerle demokratik bir yönetim sağlamaya da yarıyacagı için ayrıca faydalı
oluyor. Mutlak surette mülkiyete sahip olmak» mutlak surette denetiraede sahip olmayı, artık değeri mutlak surette kullanmayı gerektirmiyor, bu İM anlayış bunlarda bazı değişmeleri zorunlu kılıyor.
Aslında söyleyecek fazla bir sözüm yok: Arkadaşlar tebliği yeteri kadar genişlettiler hepisîne teşekkür ederim»
BAŞKAN — Biraz evvel söylediğim gibi 5 er dakika ile sınırlı
olmak, ve çok kısa olarak görüşlerinizi rica edeceğim. Buyurun sayın IŞIKLI.
Alparslan IŞIKLI — Sayın Kemal DEEVÎŞ eleştirilerimiz karşısında özel sermayenin de kendilerini eleştirdiğini hatırlatmak gereğini hissetti. Eğer bundan Özel sermaye de bizi eleştiriyor, öyleyse
doğru bir yoldayız gibi rahatlatıcı bir sonuç çıkarmak istiyorsa, bunda pek haklı olmadıklarını belirtmek ihtiyacını duymaktayım, Çün*
kü özel sermayenin OHP'ne karşı oluşunu temel nedenleri nedir,
CHP bunu ciddi olarak düşünmelidir, Sayın Kemal DERVİŞ de bunun üzerinde düşünmelidir, özel sermaye hiç bir zaman GHPnin
karşısına çıkıpta sen fikir Özgürlüğünden yanaşın, sen emekten yana bir gelişmenin potansiyellerini taşıyorsun diye açık açık söyleyemez. Elbetteki onun zayıf taraflarını müdafaasız olan taraflarını
bulacak ve oradan saldıracaktır.
İkinci olarak, bugün kapitalist ^üzen içerisindeki çeşitli gruplar arasında, çelişkilerin olması kaçınılmazdır, istanbul burjuvazisi,
bakıyorsunuz bazı konularda Eskişehir burjuvazisi île karşı karşıya
gelmiştir. Birisi Ortak Pazara girelim diyor, birisi girmeyelim diyor. Sizde halk sektörü olarak yeni bir sistem getirmiyorsunuz, kapitalizme karşı bir sistem getirmiyorsunuz, ama kapitalizmin içinde
479
kapitalizmin hakim kesimlerini rahatsız edecek bir biçimde getirdiğiniz muhakkak. Kredi mekanizmasını yeni kapitalistlere yönelteceksiniz, bu yöndede size elbetteki karşı olmaları gerekecektir.
Ayrıca özel sermayenin karşı olduğu her şey, doğrudur gibi bir
sonuca varmamak gerektiği kanısındayım. Ortaya konulan bir gelişme özel semayeye de yaramayabilir, bu arada emekçilere de yaramayabilir. Bunun için böyle bir yanlış anlamadan kaçınmak lâzım.
Başkaca, sayın Kemal DERVİŞ, doğudaki ve batıdaki düzene
çeşitli eleitiriler olduğunu ve bunların hepsinin demokratik sol içerisinde toplanmasının gerektiğini ortaya koydular* Ben burada kendimi, doğudaki diken hakkında özellikle ve tabiatıyla eleştirilerimi
rahatlıkla ortaya koymak hakkına hak görmüyorum• Çünkü kendisini müdafaa etmekten mahrum bir fikir karşısında burada förüş
serdetmek bşni rahatsız etmektedir.
Ayrıca demokratik sol şudur, demokratik sol budur diyerek çeşitli tanımlar ortaya konulmuştur, Evvelâ şunu söyleyeyim, demokratik solun tanımı üzerinde de anlaşmaya varılması epey zor görülüyor. Fakat demokratik sol ne olursa olsun bu konudaki bizim tartışmalarımızın ancak bir dereceye kadar önemi olduğu kanısındayım, gerçi ben bu tartışmalardan şu an çok zevk duyuyorum, ama
bunun bir dereceye kadar Önemi vardır, bu konudaki çözüm, bu konudaki sosyal güçler tarafından ortaya konulur. Eğer toplumda şu
veya bu güçler olusmamışsa söylenecek laf boştur. Şu veya bu yöndeki güçler de oluştuktan sonra, şu veya bü yöndeki laflar da boşuna olacaktır*
Demokratik solun tanımı içerisinde parlementer sistemle demokratik rejim belirli bir özellik olarak belirtildi buda bu tanıma
ayrıca bir Özellik getirmemektedir. Çünkü demokratik sola, parlementer sistemde demokratik rejim, ayırıcı bir özellik olmuş olsaydı,
o takdirde sayın Kemal DERVîŞ'in ortaya koymuş olduğu solun
Salvador Âllende'nin görüşüyle Fransa'da, îtalya'daki çeşitli Marksist partilerin görüşü ki, onlarda parlementer rejimi demokratik rejimi öngörmektedirler, ayrı tutmak gerekirdi* Ben böyle bir aynı
tutmaya, her iki taraf bakımından da büyük haksızlık olacağı veya
olması dolayısiyle taraftar değilim. Bu görüşte değilim, Dolayısiyle
benim kafamda parlementer sistemle demokratik rejim ayırıcı bîr
unsur olmakla beraber demokratik sol bakımından bir vuzuh belirmiş olmamaktadır.
480
Ben Halk sektörü bir sistem değüdir dedim. Halk Sektörünün
bir sistem olmadığı görüşünü sayın İKemal DERVİŞ ortaya koymuş
olmakla beraber, yine de doğuya da batıya da karşı bir sistem olarak ortaya koydular, bunu da belirtmek istiyorum. Bu ortaya koydukları sistemin büyük güç yığılmalarına karşı olduğunu ortaya
koydular, büyük güç yığılmalarına karşı olmak bir temenni île halledilecek bir mesele değildir. Hangi koşullar içerisinde bu iş halledilmelidir. Eğer serbest rekabet düzeni içinde ise veyahut özel teşebbüs kuraları içindeyse büyük güç yığılmaları bimm irademiz dışında ekonomik hayatın kuralları bakımından tayin edilecektir.
Halk sektörünün bütün topluma Örnek olması fikrinin de geçerli olduğu konusunda bir hayli mütereddidim. Bir zaman Robert Hov
nun Amerika'da İngiltere'de kurmuş olduğu yeni anonim şirketleri
bana hatırlatmakta, bunlar iflasa mahkum olmuşlardır, gayet açık
bir misalle söyleyebilirim» Batıya giden bir geminin içinde doğuya
doğru yürümek isteyen bir insan, elbetteki batıya doğru gider. Kapitalist düzenin kuralları içinde işleyen bir toplumda ufak bir sosyalist adacık veyahut ufak bir demokratik sol adacık yaratmak kanımca mümkün görülmektedir saygılar sunarım*
BAŞKAN — Teşekkür ederim, buyurun sayın Kemal DERVİŞ.
Kemal DERVİŞ
— Ben de birkaç noktaya değineyim. Sayın İŞIKLI birkaç kez
19. asır îtopyacı sosyalistlere değinip, halk sektörünü öne sürenler ile
bunlar arasında bir paralellik kurmaya çalıştı* Bence burada haksızlık etmektedir. Bugün halk sektörünü Öne sürenler yalnız Türkiyede yok, fakat madem ki 19. asır ttopyacı sosyalistlere degindüer şunu da belirtmekte yarar var. Şili'den isveç'e kadar, Macaristan'dan
Almanya'ya kadar aynı tip örneklerle ortaya çıkan demokratik sol
hareketler, demokratik sol düşjümMer vardır. Almanya'daki Sosyal
Demokratik Partinin sol kanadından, İsveç'teki sosyal demokrasiden, Macaristan'daki, ÇekoslavaJkya'daki ve PWanyada'ki birçok iküsatçı kaynak olarak verilebilir, güney Amerika'daki sol akımlar
kaynak verilebilir, Bence Türkiye'deki demokratik sol akımlar, bu
akımlar arasında gerçekten bir bağlantı vardır, bir benzerlik vardır.
Fakat 19* asrın îtopyacı sosyalistleriyle hiçbir bağlantı görmüyorum. Bunu belirtmekte yarar var.
481
îkinei Önemli bir konuyu ortaya koymak istiyorum. Bunu zaten
konuşmamda da söyledim. Gerçekten yeni bir §eyi getirirken bir
çok $ey havada kalmış oluyor. Bugün belli başlı sorunlar vardır.
Mülkiyetin optimum biçimi, çeşitli mülkiyet biçimlerinin toplumdaki ağırlıkları, bu halledilmiş bir sorun değildir. Burada hepimiz bir
yerde doğruyu arıyoruz, fakat bence bugün kesinlikle ortaya çıkıp
ben bu işi hallettim, mülkiyetin optimum biçimi budur diyen bir ar^
kadas (Bülent Bèy'e sığınacağım) belki bilimsel bir sosyalisttir ama
bence bilimsel değildir. Bunda bence gayet açık olmak gerekir. Toplumsal sorunlar o kadar basit değildir, hepimiz bir arayış içindeyiz.
Kesin modeli bulmuş veya bütün bu sorunları her zaman için halletmiş değiliz. Bu sebeple, iki sistem vardır, işte birini seçeceğiz
ve sorunları böylece halledeceğiz, diye ortaya çıkmak bence bilimsel«
likten ve ilericilikten çok uzak bir yaklaşımdır.
Bununla ilgili ikinci bir nokta plânlama - piyasa ilişkileri. Burada da aynı mülkiyet sorununda olduğu gibi bugün bir Macaristan,
bir Sovyet Rusya nasıl planlama ile piyasa arasındaki optimum dengeyi arıyorsa, bir îsveç, bir Danimarka da aynı dengeyi aramaktadır. Kesin olarak. haUedjlmiş bir durum yoktur. Piyasanın ağırlığı
nedir, piyasanın fonksiyonları nedir, çağdaş ekonomide, emeğin ağır
lığım hissettirdiği bir ekonomide planlamanın fonksiyonu nedir, Bu
konuda devamlı ilerlemeler kaydediliyor, uyumlar sağlanıyor, fakat
kesin olarak ne batıda nede doğuda halledilmiş bir durum vardır,
Türkiye'de de yoktur. Bu arayışı kabul etmemiz lazım. Yani bu
arayıştan kaçmak, biz bu işe hallettik bu böyledir demek, bence çok
zararlı bir tutumdur. Bilmediğimizi aradığımızı kabul etmemiz lâzım.
Demokratik sol bunu kabul ediyorse elbetteki açık olmamakla, kesin bir düzen vaad etmemekle, bir takım sloganların arkasındaki temel unsurları iyi anlatmadan ortaya sürmekte suçlandırılaeaktır, bu
devem edecektir. Demokratik sol bunun karşısına çıkamaz, çünkü
demokratik sol gerçekten toplumsal sorunları devamlı bir arayış
içinde halletme peşindedir, yoksa kesin bir model içinde bunları dondurmaJk niyetinde olamaz. Benim söyleyeceklerim bu kadar, Tegekkur ederim*
BAŞKAN — Teşekkür ederim. Buyurun sayın MERİÇ.
Ayam MËBÎÇ — Saym IŞnCLJ söylediler, bu soruların nihai çö«
kümünü sosyal güçler verir, sosyal mücadelenin pratiği bunu belirleyecek diyerek katılmamak mümkün değil. Yalnız, aydınca bir tar482
tışmanm da, hem anlamsız olduğunu hem de yararları olduğunu düşünüyorum.
Eğer tabii caiz ise, ben saym IŞIKLI kadar kibar olamıyacağraı.
Bir eşitsizlik söz konusu, Şu masada tartışıyoruz, saym PBÏWÎS bir
toplumsal sistemi eleştirme hürriyetine sahip, ben ise o toplumsal
sistemi anlatma özgürlüpne sahip değilim. Bunu Türkiye'deki toplumsal güçlerin düzeyine de çıkarmak mümkün, gerek siyaaî planda,
siyasi partiler yelpazesinde bazı toplumsal güçler siyasal partileriyle
çıkarları yolunda mücadele ediyorlar, bazı toplumsal güçler edemiyorlar.
Halk sektörü tartışmasının toplumumuzun önündeki, yani toplumsal ilerleme yolundaki sorunlar arasında, diğer bazı temel demokratik dönüşümlere dolaylı olarak önemini de gözden uzak tutmamak lazım. Sayın DERVİŞ bir mukayese yaptılar, «her iki sistem ön plâna çıktığında her ikisinin de zararlarım yararlarını görmek mümkün, hatta her iki sistem de önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir» dediler doğru, yalnm, bir ufak eksik yanı var. Sayın DERVİŞ
tarihin içindeki akış istikametinde bir birlerine göre yer aldıkları durumu gözden kaçırıyor* Kapitaliniz, ne zaman ve ne zamana kadar
üretim güçlerini geliştirmiş, artık geliştirebilmektemidir? BU soruya
cevap vermeden «her iki sistem de üretim güçlerini geliştirmiştir,
önemli gelişmeler sağlanmıştır» demek meseleyi yarım bırakmak
olur.
Sabahki oturumlardan birindeydi galiba, sayın tartışmacılar
rakkamlarla ifade ettiler, 1945 lerden bu yana artık bir bütün olarak kapitalist dünya içinde üretim güçlerinin gelişemediğini, buna
mukabil 57 yıldır bir ülkede olan toplumsal gelişmelerin başarılarına sabahki tartışmacılar kısaca değindüerdi.
Uzun konuşmamak için ben tekrar başa döneceğim. Bu konuları eşit şartlarda tartışabilec^imiz ortam için şartlar için ne yapalirlz? îşte halk sektörünün burada bu acil sorunlar içinde yeri varmıdır, varsa neye hizmet edecektir, meseleye bu bakış açısından bakarsak nerede birleştiğimizi, nerede ayrıldıgımizı daha açık seçik
görmek mümkün olur. Teşekkür ederim.
BAŞKAN — Teşekkür ederiz, Saym Korkut ÖNGÜN ekliyecek
ve ilave edecekleriniz varsa buyurun efendim*
483
Korkut ÖNGÜN — Yok efendim,
BAŞKAN — Çok teşekkür ederiz, Bu tartışma gerçekten yararlı oldu, şunu gösterdi bize, Türkiye,de insanların, aydınların tartışabilmesinin ortamını yaratmak bizler için belki o tartışmalardan
çok büyük görev oluyor* Bu tartışmaları, gerçekten herkesin düşünebildiği şeyleri savunabilir, bir düzeye getirmek Türkiye'yi böyle
bir demokrasi düzeyine ulaştırmak, belki bütün bu sistem tartışmalarının önünde onlardan daha acil bir görev oluyor. Teşekkür ederim efendim.
484
Download