Mart-Nisan 2017 Sayı:4 HAYIR ’dan Doğru İleriye Yeni Bir Yaşamı Örgütleyelim! S.2 İşçi Sınıfının Kapitalist Diktatörlüğe Hayır!ı... S.6 S.4 Ticaretin İnsana ve Doğaya Etkisi... İşçi Sınıfının Kapitalist Diktatörlüğe Hayır’ı... Komünistler, işçi sınıfı devrimcileri, sınıf bilinçli işçiler referandumda HAYIR! Diyor; KAPİTALİZME HAYIR! Çalışması yürütüyor. Emeğimize ve geleceğimize kan doğrayan kapitalist güçlerden bir kesimi, zorla evet demeyi dayatarak, mevcut faşist rejimi pekiştirmek, kurumlaştırmak, meşrulaştırmak istiyor. Kapitalist güçlerden bir kesimi ise hayır derken, yalnızca sömürü ve iktidardaki kendi pay ve güçlerini korumayı gözetiyor. Neoliberal kapitalizm, derinleşen krizi ve çürümesiyle geleceğe dair hiçbir şey vaat edemez ve eskisi gibi de yönetemez hale geldi. Onları bu hale getiren de biziz. Bizim eskisi gibi sömürülmek ve ezilmek istemeyişimizdir. Gezi, 6-7 Ekim, Metal işçileri, kadın, gençlik, doğa isyan ve direnişlerimizle, onlara bu işleri eskisi gibi yürütemeyeceklerini gösterdik. Bu yüzden bizim hayır’ımız, banka, borsa, plaza, medya, sanayi, devlet patronlarının kan emici ve köleleştirici diktatörlüğünedir. Onların askerine, polisine, bürokrasisine, yargısına, hapishanesine, ataerkilliğine, ırkçılığına, şovenizmine, hurafeciliğinedir. Katliamlarına, çetelerine, eziyetlerinedir. Ama bu isyan ve direnişlerimizin kapitalizmin sınırlarını aşmaması, onu biraz sarsıp çareyi yine ondan beklemeye devam etmemiz, bizim en büyük zaafımızdır. Bu yüzden onlar her seferinde, yine bizim sırtımızdan bu köhnemiş düzenlerini “sürdürülebilir” hale getirme fırsatını buluyorlar. Toplumun büyük çoğunluğunun tüm çalışma didinmesine, tüm yaşam enerjisine, tüm gelişme olanaklarına el koyuşlarınadır. Her gün yaşam alanımızı daha da daraltan beton-çelik prangalarınadır. Cesetİşte yine yapmaya çalıştıkları bu: Evet çıkarsa, burjuva faşist rejimleri- lerimizin üzerinde dans edişlerine, beynimizin içine işeyişlerinedir. ne “milli irade” kılıfı geçirmiş olacaklar. Yalnızca “tek adam” karşıtlığıyla sınırlı bir hayır ise, kitleleri tıpkı 7 Haziran’da olduğu gibi bu düzenin ken- Bu yüzden bizim HAYIR’ımız işçi sınıfının kapitalist diktatörlüğe HAYIR’ıdır. dini kendi mekanizmalarıyla “düzeltebileceği” hayallerini besleyecek. Bu düzenin oy’la düzeltilemileyeceğini bilen, bu düzeni “düzeltme”nin tek yolunun onu yıkmak, ortadan kaldırmak olduğunu bilen, ve ancak yeni ve daha yüksek Bu yüzden işçi sınıfının HAYIR’ı farklıdır. Tek adamlı veya çok adamlı, parlamen- bir yaşam, sosyalist devrimci işçi demokrasisi doğrultusunda mücadele için bir tolu veya başkanlı, ABD’li AB’li Rusya’lı veya petro-dolarlı, kapitalizmin ve kapi- okul olduğu ölçüde gerçek anlamını kazanacak proleter devrimci bir HAYIR’dır. talist diktatörlüğün tüm biçimlerine kökten, bütünden ve uzlaşmaz karşıttır. 2 s. Röportaj-1 “Referandum ülkeyi istikrarsız bir duruma götürüyor” İM: Kendinizi tanıtır mısınız? İM: Örgütlenme araç ve yöntemlerinin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? İsmim Ceren. Antropoloji mezunuyum fakat kendi mesleğimi hiç yapamadım. Yeterli olduğunu düşünmüyorum ve bu durum umutsuzluŞu an CHP’li bir belediyede grafik tasarımcı olarak taşeron çalışmaktayım. ğa düşürüyor. İşçiler arasındaki tutum ve davranışların yanında sendikaların yetersizliği de bu duruma neden olmakta. İM: Çalışma koşullarınızı aktarır mısınız? İM: Alternatif örgütlenme yöntemleri için ne gibi çalışmalar yapılabilir? Yol, yemek, mesai ücreti bulunmamakta. CHP’li belediye olmasına rağmen aşırı şekilde mobbing ve baskı ile karşılaşmaktayız. Ayrıca işe alım- Çalışanların akrabalık ve siyasi tutumları kuruma karşı herhanlar eğitim seviyesine göre değil, genelde torpil ile gerçekleşmekte. İş ar- gi bir örgütlenme faaliyetinin gerçekleştirilmesini zorlaştırıyor. kadaşlarım arasında millet vekili oğlu olduğu için standart iş koşullarına uyulmayan hallerde bile tolerans gösterilebiliyor. Diğer çalışanlara ise her- İM: Türkiye’nin ve dünyanın içinden geçtiği siyasal ve ekonomik du hangi bir geç kalmada ya da hastalık durumunda dahi anlayış gösterilmiyor. rumun sektörünüze yansıması nasıl oldu? İM: Çalıştığınız sektörde yürütülen örgütlenme biçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeterli bir örgütlenme biçiminin olmadığını düşünüyorum. CHP’nin herhangi bir aktivitesi olduğu zaman katılma zorunluğu var ve bu aktivite sanki sendikanın faaliyetiymiş gibi gösterilmekte. AKP’nin bu tarz yaklaşımları ne kadar eleştirilse de CHP’nin de çok farklı bir yaklaşımının olduğunu düşünmüyorum.. Bu durum iş saatlerinin artması ve ücretlerin düşmesi gibi bir sonuç doğurdu. Bunlar da çalışma güvencesinin azalmasına neden oldu. İM: Bu ekonomik-politik gündemler sektör işçileri tarafından nasıl değerlendiriliyor? Ekonomik koşullar büyük bir güvensizlik yaratmakta. İnsanlar bırakın 1 yıl sonrasını yarını düşünecek durumda değiller. Bu durum mutsuzluk ve umutsuzluğu da beraberinde getiriyor. İM: Artan gericilik dalgasına karşı işçi sınıfı nasıl bir örgütlenme hattı oluşturmalı? Güven unsurunu oluşturan işçilerin birbirlerine destek olarak, rekabet duygusundan arınmış bir şekilde örgütlenmeleri gerektiğini düşünüyorum. İM: Referanduma dair düşünceleriniz nelerdir? Referandumun ülkeyi daha istikrarsız bir duruma götüreceği, mevcut durumu daha da kötüye dönüştüreceğini ve toplumu kutuplaştıracağını düşünüyorum. Bu yüzden hayır oyu kullanmayı düşünüyorum. 3 s. Röportaj-2 “Uzaktan ve esnek çalışma yasaları bilişim işçilerinin durumunu değiştirecek” İM: Kendinizi tanıtır mısınız? da bunu doğrudan etkilemekte. Var olan oluşumların ise bilişim işçilerine yeterince dokunabildiğini düşünmüyorum. Bu oluşumların kolektif bilinç ve işçi demokrasisinden uzak, sınıfa yabancı ve kapsayıcı olmadığını düşünüyorum. İsmim Hakan. Bilgisayar Öğretmenliğinden mezunum ama hiç öğretmenlik yapmadım. 11 yıldır bilişim sektöründe çeşitli firmalarda Yazılım Geliştirici olarak çalışıyorum. İM: Örgütlenme araç ve yöntemlerinin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? İM: Çalışma koşullarınızı aktarır mısınız? Yeterli bulmuyorum. Bireysel olarak da insanların apolitikleşmesi ve sektöŞu an çalıştığım firma Türkiye’de bulunan diğer bilişim firmaları- rün çalışanlara sunduğu kısa ve uzun süreli vaatler bunun gerçekleşmemena göre daha iyi koşullara sahip. Diğer firmalarda bulunan esnek ça- sinde etkili oluyor. İşçileşme noktasında beyaz yakalıların kendilerini henüz lışma, mesai, mobbing, mesai ücreti gibi hak gaspları bulunmuyor. işçi olarak düşünmemesi örgütlenme önündeki en büyük engellerden birisi. İM: Çalıştığınız sektörde yürütülen örgütlenme biçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bilişim sektörü diğer sektörlere nazaran daha iyi çalışma koşullarına sahip. Bunda sektörün global olmasının büyük etmeni var. Bu da çalışanlara maaş, yan haklar, mesai ücreti gibi hak gasplarının nisPeten daha az yaşanmasına neden oluyor fakat tabi ki bu da sektörün geneli için geçerli değil. Buna rağmen sektörün çalışanlara vaadi yüksek olduğu için işçilerin örgütlenme eğilimleri daha az. Bilişim çalışanlarının geneline hitap eden bir sendika ya da platformun olmayışı İM: Alternatif örgütlenme yöntemleri için ne gibi çalışmalar yapılabilir? İlk olarak yapılması gereken insanlara yalnız olmadıkları ve ancak örgütlendiğimiz zaman önümüzdeki engellerin üstesinden gelebileceğimiz hissinin kazandırılması gerekmekte. Korku eşiğinin kırılması çok önemli. Gerek sektör içerisindeki oluşumlara, gerekse sol örgüt ve partilere bu noktada önemli görevler düşüyor. Bunun yanı sıra işçi forumlarına katılan ve fikirlerini özgürce ifade edebilen işçilerin örgütlenme ve güven hissinin yaratılması konusunda büyük bir engeli aşacağını düşünüyorum. İM: Türkiye’nin ve dünyanın içinden geçtiği siyasal ve ekonomik durumun sektörünüze yansıması nasıl oldu? 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin etkisi özellikle reklam ve bilişim sektörüne çok fazla oldu. Eski çalıştığım işyeri tam yatırım alacağı gün darbe oldu ve yatırımcı firma yatırımını geri çekti. Bunun sonucunda firma kapandı ve çalışanlarının hakkı olan kıdem ve ihbar tazminatlarını da vermedi. Yani olan gene işçi ve emekçilere oldu. Sektör çalışanlara ne kadar umut vaat ederse etsin günün sonunda olan gene çalışanlara oluyor. Şu an çalıştığım şirkette ise ülkenin ekonomik ve politik durumundan dolayı bir birimin kapatılmasına karar verildi. 4 s. Özellikle bilişim sektörünün global olması Türkiyeli bilişim işçilerinin yurtdışın- reken ilk şey sınıfın önünde duran kendisine ve sınıfa karşı yabancılaşmanın önüne da çalışmasına sebep olmakta. Son dönemde çok fazla çalışan özellikle Balkan geçip, kendisi gibi çalışan insanların rakipleri olmadığının bilincinin yerleşmesi lazım. ülkelerine gitti. Bu da ülkede nitelikli çalışan sayısını doğrudan etkilemekte. İş yerlerinde oluşacak doğrudan örgütlenme biçimleri işçiler arasındaki bu duvarları yıkacağı gibi işçilerin de kendilerine olan güvenlerini kazanmalarına neden olacaktır. İM: Bu ekonomitk-politik gündemler sektör işçileri tarafından nasıl değerlendiriliyor? İM: Referanduma dair düşünceleriniz nelerdir? Eleştiriler genelde var olan Kapitalist ekonomik problemlerin gene sistem içi çözümleri üzerinden gerçekleşmekte. Reformist yaklaşımlar dışındaki sistem karşıtı çözümler kabul görmüyor, kabul görmediği gibi bu eleştirileri getiren çalışanların dışlanmasına ve mobbinge uğramasına neden oluyor. Şu anki koşullar buna müsait olmasa da ileriki dönemlerde kötü ve kötüleşen koşulların bilişim sektörüne uğramaması için hiçbir engel yok. Özelikle son dönemde çıkan uzaktan çalışma, esnek çalışma gibi yasalar bilişim çalışanlarının durumlarının da değişmesine neden olacaktır. Evet ve hayır ile sınırlandırılmış demokrasi kavramının tabi ki karşısındayım fakat tek adama doğru giden ve Burjuva demokrasisinin bile gerisinde olan bu anayasa değişikliğine karşı Hayır oyu vereceğim. Ama nasıl bir hayır? Bu hayır oyu var olan anayasanın ya da sistemin, işçi ve emekçiler için çok büyük kazanımları olduğunu düşündüğümden dolayı değil, var olan koşulları daha da kötüleştireceğini düşündüğüm için hayır. Ayrıca referandum ve seçim gibi toplumsal kırılımların devrime giden süreçte sıçramalar yaratacağını da düşünüyorum. Bu noktada devrimci bir duruşa sahip olan hayırın örgütlenme sürecinde işçi sınıfı için bir atılım olacağını düşünüyorum. Türkiye soluna ise bu süreçte İM: Artan gericilik dalgasına karşı işçi sınıfı nasıl bir örgütlenme hat- büyük görevler düşmekte. Sınıfın yanında ve Evetçi kitleyi de içine alacak bir tı oluşturmalı? propaganda sürecinin gerek tek adam sürecinin önüne geçeceğini gerekse de Sosyalizm yolunda doğru adımlar atılmasına neden olacağını düşünüyorum. Kapitalizm içerisinde özneleşmeyi unutan ve nesneleşen işçi sınıfının yapması ge- 5 s. Ticaretin İnsana ve Doğaya Etkisi İnsanlığın kendisinden bir alan olan doğadan çıkarılması… Kendisinden dediğimiz yerde kişi olarak yada mülk olarak, bir özelleşmeden değil. Bi- niteliği olarak sürdürebilmesi için üretim ilişkileri içinde tuttuğu sınıfsal-toplumçimsel yada işleyiş olarak, kişiye özel, özel mülk adıyla ikame edilse bile, doğadan pe- sal konum, sınıfsal-toplumsal iş bölümü, insan-özne-nitelik, geçinme-geçinebilşin bir karşılık işletmeden insanın kullanımına açık kendisine bir alandan söz ederiz. me-varlığını sürdürme koşulları, iş ve emek arasındaki yabancılaşma süreçleri, iş ve emeğin sonucu ortaya çıkan ürüne koyduğu pay, onun sonucu olan maddi kazanBu tanım kırsal bölgeler için geçerlidir. Kişinin kendisinden doğru gelişen bir cı, doğadan ne kadar koparıldığına, köylü olarak kendisinden ne kadar ayrıldığına alandır çünkü, çükü işi bir başkasında bitmez. Başkasından doğru doğada biter. yani köylü vasfını ne kadar gerçekleştirmesi üzerinden üretimdeki payını belirler. Ya da doğrudan doğayla sonuçlanır, karşılanır. Bu durum çoğunlukla kişiyle temas etmeden, etse bile bağımlı bir ilişki kurmadan yürür. Başka bir tür ifadeyle; Kapitalizmin gelişmişlik düzeyi kırdan kente göçü tamamladığı oranda ( yani kırda elmayı alıp ısıran ve kazmayı alıp kullananın adı: İhtiyacı olan, kentteki planlı olarak gerçekleştirip tamam dediği bir nokta yoktur. Sadece karşılaştığı adı ise hırsız dır. Bu sermayeleşmeyle ilgili bir durum dur. Ne kadar çok ticari- krizler onun sınırı, yönlendiricisi olur.) kırda postmodern bir köy, postmodern leşmişse, o kadar alan daralması, ilişkilerin de bir o kadar doğadan uzaklaşıp köylü yaratmaya girişir ( Avrupa örnek olabilir, yani köyde köylü gibi yaşayamakişi de (sermaye) kilitlenmesidir. Akarsu, arsa, ormanın sermayeleşmesi demek, ma durumu). Yığınsal işsiz kitlesini kentlere çektiği oranda ucuz iş gücü piyasası o yerin yöre halkından koparıldığı oranda, doğadan da koparılmış demektir. canlanır. Ucuz iş gücü piyasası canlandığı oranda üretim, birikim krizleri ortaya Yani; doğanın sermayeleşmesi, doğal alanı doğadan koparır. Doğayı, doğal ala- çıkar. Ve krizler doğanın gelişim yasalarını alt sınırda tutmanın sonucudur. Onun nı kişinin kendisinden uzaklaştrır. Birinin başlangıcı diğerinin sonu haline ge- gelişimi işçi-köylü, küçük burjuva-orta sınıf, işçi-öğrenci, ulusal,cinsel,meshepsel lir. Nesnelerin özneler üzerindeki oluşturulmuş tam hakimiyeti böyle başlar. konum kaybına uğratma devinimi üzerinden yürür. Doğanın zorunlu gelişimini Kır’daki durum üzerinden insanın bir kişilik belirlenimi olarak ortaya çıkan köylü, alt sınırda tutma, tıkama yani kapitalizm insanlığın başına gelmiş en büyük feladoğayla kurduğu bağ üzerinden belirlenir. O, kır’da köyde, kasabada varlığını köylü ket, en büyük bela, en büyük çelişki, insanın kendisi olarak anılmayıp konum, iti- 6 s. bar, mevki, nitelik, cins, meshep olarak karşısına dikilmiş en büyük canavar dır. Devlet ve sermaye için duran paranın hareket eden paraya oranla zararı daha büyüktür. O yüzden piyasaya atılan para her ne kadar zarar ettirsede, politik Karaman göktepe kasabasında ve ülkenin hemen hemen bütün köylerine sira- profil için, piyasa hakimiyeti için, kitleleri piyasaya çekmek için klasik aldı veryet etmiş bir bela var. HES… Enerji ihtiyacı, dışa bağlılıktan kurtulma, ekonomik di karlılık ilişkisinden çok daha karlıdır. Köprü, otoyol, tünel vs zararından gökalkınma, bölgenin kalkınması, istihdam olanakları, yerli üretime teşvik vs mani- rüleceği üzre kitlelerin beyinlerine edilen yatırım yani algıları yönetme yatırıpülasyonlar kapitalizmin varoluş biçimiyle anlaşılır. Anlaşılmayan nokta, HES’le- mı görünen maddi zararın yanında devasa bir bağlılık, hakimiyet etkisi yaratır. re karşı örgütlenirken enerji üretim aternatifleri bulma çabamız. Bu çaba düş- İşte tamda bu ambiyansta üretici güce sarılmanın imkanları oluşur. Üründen manı diri tutma çabasıdır. Gelişim yasası ile alakası yoktur. Çünkü, durmaksızın toprağın tadı henüz kaybolmamışken ekolojik koparatifleşme çürüyen tadartan enerji, hammadde, yol, su ihtiyacı yağmacı tüketim biçiminin sonucunun lara karşı bir alternatif oluşturur. Ekonomik olarak bölge hem varlığını korudevamıdır. Su doğada kaybolmuyorken artan bir susuzluk varsa, bizim sorunu- ma imkanı yaratır, hem bir sonraki nesle fırsat ortaya çıkarır. Kişisel meseleler muz susuzluk değildir. Doğaya hammadde yatırımı yokken sürekli bir beklenti, bunun engeli haline gelebilir. Sadece düşmanlaşmanın üretilebilindiği topluçıkarım, ondan birşeyler koparma varsa, bizim sorunumuz yetememesi değildir. mumuzda bizim için neyin karlı olduğuna bakılması bizi harekete geçirmeye yeter. Biz köyleri kendimizden bir alan olarak tanımlıyor, sıkıştığımız her nokHayat iş üzerinden örgütleniyor, zamansızlık, acelecilik, bir yetişememezlik ha- tada kendimizi sadeleştirmek için dönüp oraya bakıyor, bunalım ilişkilerinden line neden oluyorsa, bizim sorunumuz yol değildir. Hareket eden herşeyden huzura ulaşmanın bir yolu olarak kendimizi oraya atıyorsak yeterli nedenimiz, enerji üretebilinirken ve uzayda sonsuz hareketi sağlama olanaklarımız varken, çürüyen ilişkilerden çıkış noktasını yakalamış olmamız gerekiyor. Birlikten zabizim ihtiyacımız enerji değildir. İçerde ucuz iş gücü cenneti, dışarda koftiden rar etmedik henüz, birlikte olmak kimseyi güçsüz yapmadı henüz, birlikte hakülhan beyliği oynamanı stratejik yüzüdür bu, zorunlu olarak dayatılan ihtiyaçlar reket edebilmenin koşulları oluşmuşken bir fırsattı daha tepmeyelim lütfen… zinciri senin benim ihtiyacımızı dışardan yada içerden karşılanmada artan yada düşen bir fiyat farkı yoktur. Kim söyleyeilir şu yerli ürünümüzü dışardan gelene İnsanın doğasından, doğa’nın çıkarılmasına… karşı şu kadar ucuza kullanıyoruz diye… Sermayenin dışardan, içerden diye bir Doğanın insana düşman olmasına… samimiyet ucuzlatması yoktur. En fazla sus payı vardır oda zaman içinde kaybolur. Devlet için muhtaç bir halk her durum için yararlıdır. Muhtaç durumda İlişkilerin ticarileşmesine… tutma, yenilerinin getirme onun görevidir. O yüzden bizim devletimiz, yerli ser- İnsanın bir ve tek ilişki biçimi olarak ticarileştirilmesine… mayemiz demek saflık olur. Onlar insana yabancı, toplum ihtiyacını karşılamak İnsanlığın ortak mülkiyeti olan doğal kaynakların özelleştirilmesine… adına dışsal ve düşmandır. Bütün bunlar onu iyi bir tüccar yapar ama o kadar. Kimlik siyasetine.. Zaten işi zenginleşme, sermayesini büyütme, piyasa ilişkisi edinme olarak durmayan bu konumlanış sakata düştüğünde varlığından, üretici kimliğinden koparılmış bir hal alır. Yani küçük ölçekli, varlığını sürdürme hedefli olan bu işleyiş ekonomik ilişkilere girdiğinde yerini endüstriyel tarıma bırakma olanağından başka bir şey tanımaz. Senelerdir sürdürdüğü varolma mücadelesi sonucunu bulmuş, gelişen ülkenin çürüyen piyasası halini almıştır. Göktepede olanda tam olarak budur. Bu tamamlandığı oranda alanın sermayeye açılma olanakları yerli halkın gözünde ihtiyaç olarak canlanmış olacaktır. Ketir HES projesi bunun bir girişi niteliğindedir. Bu ne kadar rantabl olduğuyla ilgili değil, sermayenin alana bizatihi girişi ucuz iş gücü, mevsimlik işçilik piyasasındaki hesabı devlet ve sermaye için strateji olanağını tanır. HES’lere… Doğal kaynakların halktan koparılmasına… İklim talanına… Köylerin, kırsal alanların yok edilmesine… İnsanın kendisine, emeğne, çevresine, doğasına yabancılaşmasına… Dur’de, durdur yeni yaşam olanaklarını mücadeleyle kur. 7 s. Proxima Centauri B: Kırmızı Cüceler Toplumu Komünist kızıl bir gezegenden notlar: Geminin rotasını kumanda edemiyordum, tüm sistem şifrelenmişti. Uzay aracı çok gelişmiş teknolojik donanıma sahip olmasına rağmen, günlerdir ne bir gezegen ismi ne de bir rota bilgisine ulaşabilmiştim. Herhangi bir sarsıntı yoktu. Yolculuk yaptığıma dair ne bir yükseklik, ne bir ısı, ne de itici güç bilgisi vardı. Etraftaki tüm kabloları dışarıya çıkarmıştım ve uzay gemisine ait bilgi edinmeye çalışıyordum. bilgisayarlarda bugüne kadar hiç görmediğim anlaşılmaz hatta anlamsız bir dil vardı. Hiçbir şeyi okuyamıyor, aklıma korku filmi senaryoları geliyordu. Artık bir uzay üssüne iniş yapıldığını fark etmeye başlamıştım. Bu zamana kadar ki tek belirti buydu; çünkü günlerce araç aydınlatması bir kere bile aksamamıştı. Kemerimi bağlayıp stres içinde beklemeye başladım. O ara konuşma sinyali verildi, o kısa konuşmada şöyle deniyordu: “Dora, kırmızı cüceler toplumu adına konuşuyorum; Proxima Centauri b Uzay üssüne hoş geldin! Yolculuk sürecinde yaşattığımız sıkıntıların farkındayız ve bundan dolayı özür dileriz. Yolculuk güvenliği gereği iletişim ve bilgi aktarımı yapamadık. Çıkış kapısı çok kısa bir zaman sonra açılacaktır. Görüşmek üzere…” Yine de teknolojik donanımlı bir gezegene olan merakım hiç azalmadı. Garip olan tarafı üzerime uzay elbisesi bile giymeden yola çıkmıştım. Tek iyi giden şey araçtaki oksijen ve ısı seviyesinin otomatik ayarlanıyor oluşuydu. Merakımın tuzağına düşmüştüm artık, gözümün önünden tüm hayatım geçmeye başlamıştı. Araca neden bindim diye kendimi sorgulamaya, rüyada mıyım diye düşünmeye başladım. Ne saçma bir şeydi! Ama gerçekti, bu yolculuğu ben kabul etmiştim. Allah kahretsin kontrolsüzce bir cesaretti. Ha- Stator ünitesi açıldığında gözüm ışıktan dolayı neredeyse hiç bir şey görmüyorberleşme cihazlarından iletişim kurmaya çalıştım, bozuk bir ses bile ala- du. Köşeye doğru eğilip bekledim ve yavaş yavaş uzay aracından aşağı doğru madım. Aracın, iniş, kalkış algoritmasından başka bir şey yoktu. Monitör ve inmeye başladım. Hafif başım dönüyor, nefes almakta güçlük çekiyordum, göz- 8 s. lerim kısılıyor karşımdan gelenleri görmüyordum. Yalnız sağ tarafımda yüksek kızıl kayalar vardı. Hava nemden daha çok ıslaklık hissi veriyordu. Bilişim bilimcisi Aros’la yaptığımız uzaylar arası gizli macera ve iletişim karşılık bulmuştu; artık inmiştim, gökyüzü aşırı parlıyordu sonra fark ettim ki gezegenin çevresi kelebek kozası gibi esnek bir camla örülmüştü. Güneşin yansıması, kızıl toprağı, evleri, iş yerleri, küçük bina ve sokakları sarı renge boyamıştı. İnsanın ruhunu etkileyen şey bu olağanüstü ortamdı. Sanki bir bilgisayar oyununun karakteri gibiydim. Etrafı bulanık olarak görüyordum, sonra biri kolumdan tuttu ve beni çekmeye başladı, yavaş yavaş çekilen tarafa doğru yönelmiştim, yalnız beni çeken kişiyi hala göremiyordum. Kısa bir yürüyüşten sonra takmam için gözlük verildi, gözlüğü taktığımda karşımda onlarca kırmızı cüceyi görüp irkildim, etrafta gördüğüm şeylerin zihnimde yarattığı duygu tarifsizdi, insan görünümlü vücutları kırmızı olan bu varlıklar dikkatlice yüzüme bakıyorlardı. onun tüm cümleleri Dünya dilleri arasında olmamasına rağmen, holografik ses istemcilerinin devreye girmesiyle, aramızdaki dil farkını bir anda ortadan kaldırmıştı. Hangi kırmızı cüceyle konuşsam hepsinin ses tonu Aros’unkiyle aynıydı. Bu arada giymem için Nano giysi verildi ve daha sonra giysi hakkında bilgilendirme yapıldı. Bu giysi yoğun x-ışın radyasyonlarının zararlarından koruyor ve aynı zamanda günlük gerekli olan mekanik enerji miktarını sağlıyordu. (Gözlük, saat, hiper mobil bilgisayar gibi) Almula: “Hoş geldin Dora, planladığımız zamanda iniş yaptın”, dedi. Bilken: “Karnı aç mıdır acaba”, etrafına baktı “sıvı takviyesi yapalım mı?” diye sordu. Etrafta uğultu vardı, yoğun ilgi gösteriyorlardı ama anlamakta güçlük çekiyordum, cevap vermemeyi tercih ettim. Cücelere “Aros kim?” diye sordum, Cücelerden biri “benim, rahat ol, güvendesin.” Cevabı verdi. Dronelerin gelişmişi, robotik bir jet mekiğine benzer, cihaza bindirildim. Bilişim bilimleri enstitüsüne “git” komutuyla, yolculuk başladı. Etrafa baktığımda ormanlar ve yaşam alanları farklı yerlerde durmuyorBilişimci Aros, şakacı ve konuşkandı; sarı sakalı, kaba burnu, iri gözleri ve beyaz du, sokak ve mahalleler doğanın kendisiyle bütünleştirilmişti. Sokak ve mateni insandan neredeyse farksızdı. Zeki ve yüksek bilgili olduğu anlaşılıyordu, hallelerden geçen yollar estetik bir şekilde bina seviyesinde inşa edilmişti. Aros: “tüm sokak ve mahalle yerleşkeleri, sadece kırmızı cücelere göre değil Proxima’ya göre tasarlanmıştır” dedi. Her noktada bilgilendirme yapılıyor, led ışıkları, efekt ve seslerle, holografik ekranlar ile ön cam üzerinde yol hakkında bilgi veriyor, tünelden, yüksekten geçen yol güzergahları, toplu taşıma araçları dahil buradan geçiyordu. Okyanus altı tüplerle kıtalar arası yolculuk saatte 20 bin km hızla hipersonik su altı trenleriyle sağlanıyordu. Yoldan araç geçmiyordu. Gezegen yıldızın etrafında döndükçe, gezegenin bir diğer yarısı sürekli karanlık halde kalıyor, diğer bölgeler tüm gün boyunca ışıklarla aydınlatılıyordu. Proxima evrende kendisi dışındaki tüm yıldızlara kızıl ışık saçan tek gezegendi. Aros tüm enerji ihtiyacının yarısını Proxsima’nın yüzeyine gerdikleri cam sayesinde elde ettiklerini, diğer kısımlarınsa yeşil enerji üretimiyle olduğunu söyledi. Proxima’nın etrafına gerilen cam aynı zamanda zararlı güneş ışınlarını temizliyordu. Kırılmayan cam güvenlik sağladığı gibi aynı zamanda Proxsima’nın tüm ulaşım ve aydınlatma ihtiyacı için gerekli enerji miktarını karşılıyordu. 9 s. Yolculuk sırasında dalmıştım, bir an irkildim, o an yüksek tepelerin üzerinde yoğun bir kalabalık vardı ve yavaşladık, herkesin dikkatlice beni izlediğini fark ettim. Sürekli sorular soruyorlar, gülümsüyorlardı. Kelimeleri tane tane konuşuyor, sözüm bitene kadar dinliyorlardı. Elimi tutuyor, koluma giriyorlardı. Yanımdakiler onlara bir şeyler açıklıyordu. Tıklım tıklımdı sokaklar, düşünce ve tartışma köşeleri, müzik, pandomim, tiyatro, bilim forumları, ilizyon ve sihirbazlık gösterileri her şey, yüksek grafik yansıtıcılarla bütünleşmiş sokak oyunları yaşam meydanlarındaydı. İnsanların yanından ayrılmayan ve sürekli etrafta dolaşan hayvanlar vardı. Ben:“Aros bir şey sorabilir miyim?” Aros:“elbette” Ben:“bu şehrin ismi nedir?” Aros:“Proxsimada kent yok”, “ülkede yok” diye cevap verdi. Binaların, yol ve çevrenin mimarisi sanatsal çizimler ve renklerle dekore edilmişti. Yol başlarında uçuşan robotları kontrol eden cihazlar vardı. Robotlar internet dalgaları sayesinde kendi kendine öğrenebiliyor, programlanabiliyor, birbirleriyle ve cücelerle iletişim kurabiliyor, kendi kendilerini ve toplumu teknik olarak kontrol edebiliyordu. Tüm bunları kendilerine tanımlanan, kırmızı cüceler toplumunun ahlak ve normlarına göre yapıyorlardı. Cüceler daha ilk doğduklarında konuşma dilleriyle birlikte yüksek algoritmik yazılım dilleriyle tanışmışlardı. Çevrede robotik akıllı şebekeler ve hacimsiz teknolojiler kurmuşlar, doğasal olanakların az olmasına karşın ormanları, hayvanları en iyi şekilde kullanıyorlardı. Burada kendimi ilkel bir mağara adamı gibi hissediyordum. Böylesine renkli bir gezegende, üzerimdeki giysi sefilce ve sönük duruyordu. Böylesine karmaşık bir kimyaya sahip bir yeri hayal bile edemez, gözlerimle görmeden inanamazdım. Evlerin, fabrikaların, ofislerin, yemekhanelerin, çamaşırhanelerin, sanat ve bilim merkezlerinin, dağıtım mağazaları, hatta mezbahanelerin duvarları yoktu. Kırmızı cüceler toplumu duvara karşıydı. Almura bu durumu şu şekilde ifade ediyordu: “duvarlar kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen özel mülkiyet toplumunu ifade eder, durmadan duvar ören bir düzenin sonu gelmiştir” Yerleşim yerleri karışık vaziyette değil, kırmızı cücelerin ihtiyaçlarına göre konumlandırılmıştı. Örneğin her mahallede yemekhane ve çamaşırhane, sağlık ve gıda ofisleri mutlaka vardı. Kimse tek başına bu işlerle boşa zaman harcamıyor, buradaki çamaşır ve gıda robotlarının yardımı ile ihtiyaçlarını daha hızlı karşılıyorlardı. Mezbahaneler, kasap robotlar dahil hepsi kırmızı cüceler tarafından kontrol ediliyor, günlük taze etler, işlenen tarımsal üretim, dağıtım odalarının raflarına bant sistemi ile ulaştırılıyordu. Bütün üretim haneler ile dağıtım merkezleri arasına bağ kurulmuştu. Etrafımdaki makineler, veriler, algoritmalar cücelerin sürekli kontrol ettiği bir şey değil, kırmızı cüceler toplumunun elbirliği yönetmeliğine göre kendini kontrol ediyordu. Aros, sürekli olarak etraf hakkında tanıtım yapıyor, bilgilendiriyordu. Aros’a yol üstündeki müzeyi merak edip sordum. O da bana bu müzenin Kırmızı Devrimin tarihsel müzesi olduğunu söyledi. Proxsima’nın tarihinde Dünya tarihindeki gibi, ilkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum gibi bir tarihsel gelişim süreci yoktu. Tarihlerinde sadece iki toplum vardı: Komünal toplum ve köleci toplum. Köleci toplumla bozulan insanlık, bundan bin yıl önce kırmızı kölelerin ayaklanmasıyla yıkılmış, milyonlarca kırmızı cücenin kendisini feda 10 s. ettiği savaşlarda, tüm kral ve muhafızlar köleler tarafından öldürülmüş ve devrim yönetimi iş başına gelmişti. Cüceler demokrasisini işletmiş, cüceler konseyi özel mülkiyeti yasaklamış, köleliği yasaklamış, sömürüye yol açacak ve tekelci krallığa yol açacak tüm bütün gelişmelere karşı önlem almıştı. Köleci toplum, kırmızı cüceler ayaklanmasından önce, kraliyet için çalışmayan sanatı neredeyse bitirmiş, kendisine bağlı olmayan eğitimcileri görevden almış, aydınları, düşünürleri zindana atmış, felsefeyi, sanatı, düşünmeyi yok etmiş, bilimi yasaklamıştı. rın bize biçtiği dar kafalı sınırları aşamazdık. Bunun için zenginliğin birkaç kişinin elinde birikmesinin ve kölelerin sömürülmesinin tüm yollarını kapattık, bitmediği gibi köleliği ortadan kaldırdık… Bugün kırmızı cüceler savaşlarla övünmüyor, nefret ediyor, tarihimiz boyunca düşmanı yok ettikçe silahlarımızı da yok ettik, çünkü aklımızı geliştirdik, sadece dış gezegenlerin belirsizliğine karşın savaş teknolojisini ve kırmızı cüceler toplumunun yüksek gelişmişliğiyle birebir bağlantılıdır.” Proxsima meydanları, konutlar genelde tek kişinin yaşayabileceğinden çok daha büyüktü, lüks değil ama estetik ve rahattı. Giysileri tüm mevsimlere göre tasarlanmıştı. Gruplar halinde kalıyor, az bir kısmı yalnız yaşamayı tercih ediyordu. Yüz Aros, Devrim öncesi karabasan dönemini şu şekilde açıklıyor: yüze iletişim, özgüven en yüksek seviyedeydi. Nüfusun yaşlı kesimleri 160 yaşından sonrakileri kapsıyordu. Yapay zeka ile birleştirilmiş hiper bilgisayar ve iletişim “Komünist devrim yönetimini kurmasaydık, bugün bilim, sanat ve teknolojiyle sü- araçları, bilginin hızlıca yayılması ve dönüştürülmesi için kullanılıyor, büyük olanak rekli gelişen cücelerin düşünsel yetilerini ve emek güçlerinin özgürleşmesini ya- sağlıyordu, yüz yüze iletişim seviyeleri çok yüksekti, kitap, müzik, çizim, animasratamazdık. Çünkü kalıplaşmış düşüncelerin, geleneklerin, asalak zengin sınıfla- yon, film, oyun, dans, spor en çok kullanılan yöntemlerdi. Beş boyutlu holografik 11 s. oyunlara grup olarak katılıp, beden rollerini katarak oyun oynuyorlardı. İmalat sistemi robotların kontrolündeydi, inşaat gibi alanlara holografik yüksek boyutlu yansımalarla kurulacak bina modeli simülasyonla kuruluyor, daha sonra gerçek mekan üzerine simülasyonla inşa ediliyor, yapımı sırasında ortaya çıkacak mühendislik hataları, iş hataları, iş güvenliği hesaplanıyor hızlı ve verimli bir iş planı çerçevesinde yapılıyordu. Cüceler nüfusu planlayan, bedensel hazlarını kontrol eden bir erdemlilik düzeyine ulaşmıştı, dünya dahil bir çok gezegene ulaşabilecek güçte olmalarına rağmen, hiçbirisinde gözü olmayan ve müdahale etmeyen bir toplum… Kusursuz gibi görünmelerine karşın, her bir cüce sorunlarını dürüstçe ortaya koymaktan çekinmiyor ve kendi içinde elbirliğiyle çözmeye çalışıyordu. Bilişim bilimleri enstitüsünün önüne gelmiştik, aracın kapıları hızlıca açıldı, enstitü büyük bir alana inşa edilmişti. Yalnız içeri girip girmediğimi ilk başta anlayamamıştım. İçerde hemen boynuma sarıldılar, çok ilgili, samimi bir yakınlık hissediyordu insan. Baştan aşağı beni inceliyorlardı. Beni köleci toplumdaki krallara, tanrı figürlerine benzetiyorlardı. Dünyada olduğum sıradaki tüm yazışmalarımız oradaydı. Dünya hakkında konuşacaktık. Yalnız etrafta dikkatimi çeken bir şey oldu, etraf dağınık görünüyordu. Yalnız tüm merkezlerde boş zamanlarını akıllıca değerlendirecek planlamalar ve araçlar kurmuşlardı. Proxsima’nın diğer büyük bölümünde kaba beden gücüne olan gereksinimlerini daha çok robotlara devretmişlerdi. Serbest bir düzen olmasına rağmen, kimse işsiz değil, cücelerin hiç biri zamanını boş yere harcamıyor, az zamanda verimli ve kusursuz işler çıkartıyorlardı. Zihin okuyabilecek ekipmanlar vardı, zihnimi okuduklarından şüphelendim, şüphelendiğimi anladıklarında onlardan daha da çok şüphelendim; Aros’un tanıştırdığı bilişim bilimci kadın şunları söyledi: “Sevgili meslektaş, (gülüşmeler) Proxima’da hiç bir kırmızı cücenin mutluluğunu hırsızlık yaparak bozacağını düşünmüyoruz. Hırsızlık bu toplumda unutulmuş bir şeydir, toplumsal eşitlik ve özgürlükten faydalanmak için hırsızlığa değil iyi ve dürüst olmaya ihtiyaç vardır. Cüceler kendi kafasıyla, doğru ve dürüst düşünmeyi, düşüncelerini paylaşmayı bilirler.“ dedi. Enstitü ve bilimsel ARGE çalışma merkezleri herkese açıktı ve bunu seçkin uzman kişiler yapmıyor, tüm yurttaşlar bizzat bu özellikleri taşıyor ve yararlanıyordu. Bilim, sanat, teknoloji, tıp alanındaki tüm çalışmalarda herkese katılma hakkı tanınıyordu. Toplumsal yaşam, çalışma planlaması her yerde asılıydı. Tüm her şey burada açık ve net olarak tanımlanmıştı. Cüceler birbirleri arasındaki özgürce düşünme, geliştirebilme yeteneklerini, tüm zeka ve üretkenliklerini, beden aletlerinin bir çoğundan kurtulmuş, doğaya ve top- lumsal yaşama göre, her şeyin ortaklaşa paylaşılması hazzına ulaşmışlardı. Komünist devrim yönetimi yüksek komünist devrimi tamamlarken en son paraya olan ihtiyacı tümden ortadan kaldırmış. Üretim artık insanların kendi gereksinimleri için üretiliyor olmuştu. Zorunlu 5 saat çalışma süresi hızlıca 2 saate inmiş, oda zorunlu olmaktan çıkartılmıştı. Boş zaman, insanın müzik, sanat, bilim vd. tutkunluk, toplumsal ilişkiler ve ihtiyaçlar için büyük bir olanağa döndükçe yaratıcılık artmış, üretkenlik gönüllü çalışma ile büyümüştü. Gerçek mutluluk, çalışmanın çalışma olmaktan çıkması, insanın kendisini, bilgisini, kafasını geliştirebilmesi için bir toplumsal, yaşamsal ihtiyaca ve araca dönüştürmesiyle sağlanmıştı. Tüm yönetim planlanması yerellerde alınıyor, yönetimde kırmızı cücelerin en hassas organı olan Proxsima’nın geleceği için herkes bu görevlere dönem dönem katılıyordu. Her şey toplumun kendisi tarafından, toplumsal yaşam alanlarında herkesin gözü önünde yapılıyordu. Eğitim serbesti, okul ve öğretmen sistemi devreden çıkartılmıştı. Cücelerin kendi kendine öğrenebilme, öğrenebildiğini paylaşabilme yetisi güçlenmişti. Sınavı, puanı, yılı, diploması yoktu ve eğitim yaşamla bütünleşik ve ömür boyuydu. Toplum içerisinde görev ve hizmetler değişken ve dinamik hale getirilmiş, cücelerin kendi yaşam ihtiyaçlarına göre dizayn edilmişti. Tıp, Bilim, Sanat ve Teknoloji muazzam bir özendiricilik vardı ve birbiriyle arasında birlik güçlenmişti. Toplum hizmetine katılmamak Komünist ahlak ve düşünce sistemine karşı olduğundan bir tür bencillik olduğu belirlendiğinden, kendini düşünene ve ukalalığa tahammülleri yoktu, utanç verici bir şey olarak görülüyor, ayıplanıyordu, her şeyin temelinde doğa, emek ve akıl koyuluyordu. Bu ortamda dinler yoktu, fal, astroloji gibi batıl ve boş inançların zerresi tutunamamıştı. Bilken; Adalete, hak ve hukuk, yasa, yargı, polis ve cezaevlerine ve demokrasiye artık gerek kalmadığını belirtiyor. Bunlar köleci toplumdan kurtulmanın rolleri ve araçlarıydı diyor ve özel mülkiyet yasaklandıktan sonra sınıfların sönümlendiğini, parayı ortadan kaldırır kaldırmazda tüm haksızlıklar, zorbalıklar savaş ve suçların birer birer ortadan kalktığının altını çiziyor. Kırmızı cücelerin kendi koydukları doğal yasalarının, bundan farklı olduğunu, hiçbir canlının kendi koyduğu yasalarına karşı gelemeyeceğini, bunun içinde zaten adalet sistemine gerek olmadığını söylüyor. Biz Proxsima’nın ruhuna göre yaşıyoruz, diyor. Aros konuşmasında dünyadaki sisteme dikkat çekerek, bunun ilkel bir köleci sistem olduğunu, işçiler ve yoksulların tüm zamanlarını patronlar için çalışmakla geçirdiğini, tekelci sermaye köleliğinin engellenmesinin zorunlu olduğunu, uydurma işlere büyük emek harcanmasının sonlanması gerektiğini belirterek; doğa ve emek kaynaklarının büyük bölümünün israf olmasının, özgürleşmenin komünist topluma ertelenmeden, kitlelerin kafa olarak gelişmesinin olanaklarının hemen yaratılmasının gerek olduğunu, hemen şimdi acil özgürlük diye önermektedir… 12 s. t s i l a t i p Ka e ğ ü l r ö t a t k i D ! R I Y A H