T. C. Sağlık Bakanlığı Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma

advertisement
T. C.
Sağlık Bakanlığı
Dr. Lütfi Kırdar Kartal
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
III. Genel Cerrahi Kliniği
Klinik Şefi: Doç. Dr. Necmi KURT
ĐKĐNCĐ DERECE YANIK TEDAVĐSĐNDE
YÜKSEK GERĐLĐMLĐ ELEKTRĐK STĐMÜLASYONU
ĐLE SĐLVERDĐN UYGULAMASININ KARŞILAŞTIRILMASI
(Deneysel Çalışma)
(UZMANLIK TEZĐ)
DR. MUHAMMET ARĐF KARAKAYA
ĐSTANBUL 2008
ĐÇĐNDEKĐLER
1-ÖNSÖZ........................................................................................... 3
2-GĐRĐŞ ve AMAÇ ............................................................................ 4
3-GENEL BĐLGĐLER ........................................................................... 5
3. 1. Derinin Anatomisi, Histolojisi ve Histopatolojisi ..................... 5
3. 2. Yara Đyileşmesinin Histopatolojisi ...................................17
3. 3. Yara iyileşmesi ve Kollajen.......................................... 19
3. 4. Yara Đyileşmesi ve Beslenme ................................................ 22
3. 5. Yanık Yaralarının Tedavisi....................................................... 24
3. 6. Yara Đyileşmesinde Yeni Ufuklar ....................................35
4-GEREÇ VE YÖNTEM ..................................................................... 40
5-BULGULAR..................................................................................... 42
6-TARTIŞMA ...................................................................................... 46
7-SONUÇ .......................................................................................... 52
8-KAYNAKLAR .................................................................................. 53
2
1-ÖNSÖZ
Bana uzmanlık eğitimim süresince bilgi, beceri ve deneyimlerini büyük bir
özveri ile aktaran, önderlik ederek bilimsel ufkumu genişleten, asistanı olmakla
onurlandığım, hayatım boyunca örnek alacağım çok değerli hocam, klinik şefim
Sayın Doç. Dr. Necmi KURT’ a minnet ve teşekkürlerimi sunarım.
Uzmanlık eğitimimin her aşamasında, her konuda önemli katkıları olan ve
desteklerini esirgemeyen, daima sabır ve özveriyle beni yönlendiren, deneyimlerini
paylaşan değerli başasistanlarım Sayın Op. Dr. Hasan Fehmi KÜÇÜK’ e ve Op. Dr.
Levent KAPTANOĞLU’ na; uzman Op. Dr. Hüseyin UZUN’ a, Op. Dr. Mehmet ESER’ e
ve Op. Dr. Cengiz Volkan MENTEŞ’ e teşekkür ederim.
Tezime ciddiyetle yaklaşarak ilgi ve yardımını esirgemeyerek değerli katkılarda
bulunan, uzmanlığımda büyük paya sahip tez danışmanım, değerli ağabeyim Sayın
Op. Dr. Hasan Fehmi KÜÇÜK’ e ve Op. Dr. Levent KAPTANOĞLU’ na teşekkür
ederim.
Ayrıca patoloji çalışmalarımda yardımını esirgemeyen Uzm. Dr. Nagehan
ÖZDEMĐR BARIŞIK’ a teşekkür ederim.
Asistanlık
sürem
boyunca
her
konuda
yardımlarını
gördüğüm
değerli
kıdemlilerime, uyum içinde çalıştığımıza inandığım asistan arkadaşlarıma, cerrahi
kliniğinin tüm hemşirelerine, tüm personeline ve beni bu günlere getiren anneme ve
babama, daima özverisini ve desteğini hissettiğim sevgili eşim Şengül’e ve biricik
kızım Dilara Hilal’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Muhammet Arif KARAKAYA
Şubat, 2008
3
2-GĐRĐŞ VE AMAÇ
Yara iyileşmesi karmaşık biyolojik işlemlerin sonucudur ve iyileşmede
cildin devamlılığının korunması esastır. Cilt dokusunun en önemli proteini
kollajendir ve cilt ağırlığının yaklaşık %75 ini oluşturur.Yanıkta en fazla
kollajen dokusu hasarı görülmektedir (1).
Đkinci derece parsiyel yanık yarasında epitel rejenerasyonu, cerrahi
olarak oluşmuş parsiyel yaralara göre gecikmeyle karakterizedir (2).
Yanıkta doku yaralanmasına bağlı oluşan sekonder lokalize ödem
dokuda kompartman ve ağrı oluşturarak iyileşmeyi geciktirir. Yanık
travmasına bağlı sekonder ödem, plazma proteinlerine karşı mikrovasküler
permeabilitede artış nedeniyle oluşan inflamatuvar cevaptan kaynaklanır.
Yanıklı
hastaların
tedavisinde
lokal
ve
sistemik
enfeksiyonların
önlenmesi, ödemin ve hasarlı dokudan sıvı kaybının azaltılması veya yara
iyileşmesinin hızlandırılması ana amaçlardır. Bunun için çeşitli ilaçlar ve
uygulamalar yıllardan beri denenmektedir. Enfeksiyonları önlemek için
kullanılan antibiyotikler ve antiseptik ajanlar yara iyileşmesinde bazı
gelişmeler sağlamıştır, ancak kollajen liflerinin daha düzenli organizasyonu
ve yara gerilmesi konusunda sınırlı başarı elde edilmiştir (3, 4).
Yanık
yarasının
daha
az
komplikasyonla
ve
daha
iyi
kozmetik
sonuçlarla düzelmesi için bitki özleri, arı reçinesi gibi ürünler kullanılmış ve
son yıllarda elektrik stimulasyonu yapan cihazlar geliştirilmiştir (5, 6, 7).
Elektrik stimulasyonunun yara iyileşmesini hızlandırdığı yaklaşık 25
yıldan beri bilinmektedir. Elektrik stimulasyonunun yara üzerine ödemi
azaltan dolaşımı artıran epitelizasyonu ve dolayısıyla yara iyileşmesini
hızlandıran
etkileri
yapılan
çalışmalarla
gösterilmiştir (5,
8,
9).
Bu çalışmada yanık tedavisinde elektrik stimülasyonunun silverdin krem (1
g krem 10 mg Silver sülfadiazin bulunur) uygulaması ile karşılaştırılması
amaçlanmaktadır.
4
3- GENEL BĐLGĐLER
3. 1. DERĐNĐN ANATOMĐSĐ, HĐSTOLOJĐSĐ VE
HĐSTOPATOLOJĐSĐ
3. 1. A— DERĐNĐN SINIFLAMASI -KATLARI
3. 1. B— ÖZEL YAPILARI
3. 1. C— HĐSTOPATOLOJĐSĐ
GENEL KAVRAMLAR VE FAKTÖRLER:
a- Toplam vücut ağırlığının ~16% ve 2. 3 m2'lik vücut yüzey alanının
1. 2'lik kısmı b- Epidermis ve Dermis'ten oluşur.
3. 1. A-DERĐNĐN KATLARI
a. EPĐDERMĐS: Yüzeydeki katman 'keratinize'dir. Hücrelerinin 95%'i
keratinositlerdir. Sırasıyla; Keratinositler > Melanositler > Langerhans
Hücreleri > Merkel Hücreleri. Ortalama kalınlığı 0, 1 mm. dir
b— DERMĐS: Yoğun fibroelastik doku; Glandlar ve kıl içerir
c— HĐPODERMĐS: Büyük miktarda adipoz doku içerir.
5
a.
EPĐDERMĐS
Özellikleri:
i- Keratinize olmuş Squamöz Epitel
ii- Keratinosit hücreleri tarafından yenilenir: Bazal Tabakada Stem
Celler yukarı doğru çıktıkça diferansiye olurlar.
iii- 5 bölümden oluşur: iii. a. Stratum Bazale (Stratum Germinativum)
en derin tabakadır, iii. b. Stratum Spinozum, iii. c. Stratum Granülozum,
iii. d. Stratum Lucidum, iii. e. Stratum Corneum (en yüzey tabakadır).
iiii- Bazalden superfisiale kadar olan hücre turn-over'ı 25–50 gündür.
iiiii- Özelleşmiş yapıları; kıl foliküllerini ve ter bezlerini içerir.
" Stratum Bazale + Stratum Spinozum = Stratum Malpigi " yi
oluşturur.
iii. a. Stratum Bazale
Columnarın tek katmanları ya da cuboidal keratinosit stem celller aktif
olarak mitoz yaparlar. En derin katmandır. Hemidesmosomlarla bazal
membran'a, birbirlerine de desmosomlarla bağlanırlar. Desmozomlar iki
grup protein bulundurur: Hücre dışında bulunanlar desmoglein adını
alırken, hücre içinde sitoplazmik yapışma plağında bulunanlar desmoplakin
adını alırlar. Desmozomal bağlantı en iyi St. Spinozum'da gözlenir.
Melanosit ve Merkel Hücreleri görülür.
6
iii. b. Stratum Spinozum
Cuboidal, poligonal ve yassı hücrelerden oluşan bir kaç katman, central
eukromatik
nucleus,
mitoz
aktivitesi
görülmektedir.
Sitoplazmada
konsantre tonofilamentler bulunur.
Bazal hücreler gevşek şekilde kümelenmiş bandlar ya da tonofibriller
halinde
tonofilamentleri
içerirken
St.
Spinozomdaki
tonofibriller
ise
sitoplazmanın çoğunu işgal eden aralıklı bir ağ meydana getirirler.
Langerhans Cell bulunur.
Stoplazma
tonofilamentler(=Keratin
Filamentleri)'den
zengindir.
Tonofilamentler desmozomlarda son bulurlar. Tonofilamentler proteince
zengindir. Bu hücreler arası bağlantı dikene benzediğinden Spinozum adını
almıştır. Keratinositlerin çekilmeleri dikensilere neden olur. Hücreleri bir
arada tutar ve deriyi abrazyondan korur.
iii. c. Stratum Granulozum
3-5
sıra
düzleşmiş
yassı
poligonal
hücreden
oluşur.
Hücreler,
fosforlanmış histidin ve sistin'den zengin protein içeren kerato-hyalin
granülleri
taşır.
Aynı
zamanda
Lamellar
Granüller
lipid
ve
protein
bakımından zengindir ve extrasellüler olarak deriyi yabancı nesnelerden ve
sudan koruyan " cement " adlı maddeyi üretirler. En üst sırada çekirdek
gözlenirken, mitoz görülmez.
iii. d. Stratum Lucidum
Aşırı düzleşmiş Eozinofilik hücrelerden oluşan translusen ince bir
tabakadır bu hücrelerin çekirdek ve organelleri bulunmaz. Filament ve
desmozomlar
korunmaktadır.
transformasyonu
sürmektedir.
Hücreler
ELEĐDĐN
Epidermisin
7
içerir,
keratohyalin
olgunlaşması,
tonofibril
(Tonofilamentlerin bir araya gelmesi ile oluşur) sayısının artması ve
bunların
keratohyalin
granüllerin
amorf
maddesi
içine
katılması
ile
gerçekleşir.
iii. e. Stratum Corneum
En dış tabakadır. 15-20 sıra düzleşmiş (yassı), çekirdek içermeyen,
keratinize hücreler içerir. Bunlar keratin filamentleri ile doludur. Kaba ve
esnek
bir
membran
oluşturacak
şekilde
birbirleri
ile
yapışmışlardır.
Đntersellüler aralıklar lipid bir materyal içerir. Yüzey hücreleri sürekli
deskuame olmaktadır (~10 gr/gün). El ayası ve ayak tabanı gibi devamlı
travmatize olan bölgelerde kalınlaşmıştır. Bu tabakanın gücünün ve
dayanıklılığının keratin molekülleri arasındaki disülfit bağlarının varlığına
bağlı olduğuna inanılmaktadır.
a. Epidermiste yer alan özel yapılar:
a. 1. LANGERHANS HÜCRELERĐ
Epidermal hücre topluluğunun 1-4%'ünü oluşturur. Kemik iliğinden
türeyen mononükleer fagosit sistemi içerisindeki antijen sunan makrofaj
ve melanositlere benzeyen dendritik hücrelerdir. Bütün hücrelerin arasında
bulunurken
baskın
olarak
St.
Spinozum'da
gözlenir.
Desmozom
ve
Tonofilament içermeyen Langerhans Hücrelerinin tipik olarak lobüllü soluk
nükleusları ve karakteristik Langerhans Granüllerini (çomak veya raket
şeklinde)
içeren
Hastalıklarda,
Geç
berrak
Aşırı
sitoplazmaları
Duyarlık
bulunur.
Reaksiyonlarında
Reaksiyonlarında sayıları artar.
8
Kronik
ve
Đnflamatuar
Deri
Allogreft
a. 2. MERKEL HÜCRELERĐ
Đnce deride nadiren gözlenir. Epidermiste St. Bazale'de özellikle kıl
folikülleri ile ilişkili olarak; aynı zamanda epidermiste intra epidermal sinir
uçlarının bulunduğu yerdedirler. Küçük, dens granüller içerir. Melanosit ve
Langerhans
Hücrelerinden
desmozomlarla
farklı
bağlanmışlardır.
olarak
Bazal
çevredeki
sitoplazmik
keratinositlere
membranında
ise
hemidesmozom bulunmamaktadır. Berrak sitoplazması, lobüllü nüvesi,
spesifik granülleri ve bağlantıları ile tipik bir hücredir. Bazen duysal
mekanoreseptör olarak fonksiyon görürlerken bazen de nöroendokrin
hücreler olarak fonksiyon görürler.
a. 3. MELANOSĐTLER
St. Bazalede; donuk bir sitoplazması olup ne tonofilamente ne de
desmosoma
Melanin
rastlanır.
üretir
ve
Neural
Melanin
Krestten
Granülleri,
türeyen
dentritik
dentritik
hücrelerdir.
uzantılarla
çevrili
keratinositlerce aktif olarak fagosite edilirler. Melanin keratinositlerin
çekirdeklerinin üzerini örter. Derinin rengi hücre sayısından çok aktivitesi
ile ilişkilidir.
a. 3. 1. MELANĐN SENTEZĐ
Melanin Trozin'in bir oksidlenme ürünüdür. Trozin önce Trozinaz
aktivitesi ile 3, 4-dioksi-PhA'e(DOPA) ya da 3, 4-diketo-PhA (DOPA Kinon)
dönüşür.
Đndol
Melanositler
Kinon'un
polimerleşmesi
sitoplazmalarında
elektron
ile
Melanin
yoğun
meydana
melanozomlar
gelir.
taşırlar.
Trozinaz GER'in ribozomları tarafından sentez edilir. SER vasıtası ile Golgi
Cisimciği'ne taşınır. Daha sonra membran'a bağlı vesiküller içerisinde
serbest bırakılır. Bu esnada, strüktürel melanozomal proteinler GER'de
9
sentez edilir ve sonra SER'deki veziküllere dahil olurlar. Bu iki tip
veziküllerin füzyonları melanozomum oluşmasına sebep olur. Melanozom
olgunlaştığında ve daha çok melanin lameller matrixte biriktiğinde, bu
melanositin dentritine geçer.
Melanozomlar çeşitli evrelerde incelenirler: I. EVRE melanozomlar küre
şeklinde olup melanin içermezler. II. EVRE melanozomlar ovaldir, ilk
melanin depolanması burada görülür. III. EVRE melanozomlar elektron
yoğun melanin içerirler. Trozinaz aktivitesi çok yüksektir. IV. EVRE
melanozomlar ise opak melanin içerirler, trozinaz aktivitesi azalmıştır.
Melanositlerin yüzeyinde MSH reseptörleri vardır. MSH, ACTH (ilk 13
aa MSH ile aynıdır), östrojen ve progesteron, cAMP artışı ve Trozinaz
aktivitesini
artırmak
yoluyla
pigmentasyonu
stimule
ederek
melanin
transfer ve formasyonunda artışa neden olurlar.
Đnsanda iki ana tip melanin bulunmaktadır: Eumelanin (kahverengisiyah) ve Feomelanin (sarı– kızıl)
Melanositlerin yoğunluğu genital bölge ve katlanma bölgelerinde en
fazla, yüzde orta derecede, gövdede en azdır.
b. DERMĐS
Dense, irreguler konnektif doku. Epidermisin destekleyici tabakasıdır.
Tip I Kollogen " Yapısal bir stabilite sağlar ". Papiller Dermiste ince fibriller
halinde gözlenirken Retiküler Dermiste epidermal yüzeye paralel geniş
bantlar halinde bulunur. Kollogenin yapısal stabilitesi molekül içi ve
moleküller arası çapraz bağlanmalarla artar. Kollogen karakteristik olarak
OH-Prolin ve OH-Lizin amino asitlerini içerir. Elastik Fiber Şebekesi (Temel
hücre dermiste FĐBROBLASTLAR'dır ve kollogenin yanında elastik fibrilleri
de bu hcl oluşturur.) Elastik doku karakteristik olarak Desmozin ve Đzodesmozin amino asitlerini içerir. Elastik fibriller derinin elastikliğinden
sorumludur ve deriyi aşırı gerilmeden korurlar. Yaş ilerledikçe fiberlerin
10
çapraz bağları artarken, elastik fiberlerin sayısı azalır. Derideki kan
damarları, vücut sıcaklığı ve basınç düzenlemesinde önemlidir.
Papiller Derma ve Retiküler Derma olmak üzere ikiye ayrılır. Papillarisin
dış yüzü Epidermis ile bir Bazal Membran sınırı yapar ve destek olur.
Epidermis içine doğru papillalar oluşur. Dokunma cisimcikleri, Bazal
Membran altında gevşek kollogen demetleri arasında yer alır. Retiküler
Dermis; daha kalın olup sıkışık kalın bağ dokusu demetleri içerir. Burada
kıl folikülleri, M. Arrector Pili ile yağ ve ter bezleri bulunur. Dermanın
altında
yağ
hücrelerinden
zengin,
deriyi
alttaki
dokulara
bağlayan
SUBKUTĐS yer alır.
b. 1. FĐBROBLASTLAR
Gevşek konnektif dokuda çok sayıda bulunan bir hücre çeşididir.
Gelişiminin
erken
evrelerindeki
hücreler
fibroblast,
tam
farklılaşmış
şekillerine de fibrosit denir. Mezankimal kaynaklıdırlar. Öncü kollogen,
elastin ve mukopolisakkaritleri üretirler.
b. 2. MAST HÜCRELERĐ
Birbirine dönüşebilen Konnektif Doku ve Mukozal Mast Hücresi olmak
üzere iki tipi olan bu hücreler diğer konnektif doku hücrelerinden bazik
anilin boyaları ile metakromatik boyanan granülleri ile ayrılır. 100000–
500000 arasında değişen sayılarda bulunan ve hücre yüzeyinde IgE
bağlanmasını
sağlayan
glikoprotein
reseptörleri
de
bu
hücreler
için
karakteristiktir. Kan damarları, sinirler ve eklerine yakın olarak bulunurlar
(7000/mm3) ve nondiferansiye kemik iliğinden köken almaktadırlar.
Fonksiyonel olarak çok aktif olan Mast Hücreleri; ürünlerini granülleri
içerisinde biriktiren ve daha sonra direkt olarak çevre doku sıvılarına
bırakan Parakrin özellik taşırlar.
11
b. 3. Başlıca Mediatörleri:
1. Vazoaktif Maddeler (Histamin, LTC4/D4, PGD2/F2, Tromboksan A2,
PAF, Seratonin) 2. Kemotaktik Maddeler (ECF-A, NCF)3. Enzimler (Triptaz,
Glukozaminidaz, Glukronidaz, Aril Sülfataz) 4. Proteoglikanlar (Heparin,
Kondroidin Sülfat).
b. 4. EKRĐN TER BEZLERĐ
Bütün
vücuda (mukozalar hariç) deri içerisine
dağılmıştır (~2-3
Milyon). Özellikle alın, saçlı deri, axilla, avuç içi ve ayak tabanlarında
bulunurken dudaklar ve genital bölgenin bir kısmında bulunmaz. Sabit
halka şeklinde tubuloglandüler yapıda olup epidermal parçası spiral
şeklindedir. Salgı yapan parçada mukopolisakkaritten zengin koyu küboidal
hücreler ile glikojenden zengin şeffaf hücreler vardır ve dışta bunları
çevreleyen myoepitelyal hücreler bulunur. Kanallar dar ve düzleşmiş kübik
epitel tarafından döşenir. Salgısı hipotonik, sulu, nötral ya da hafif asidik
olup hücrede herhangi bir parçalanmaya neden olmadan lümene boşalır
(MEROKRĐN SALGI). OSS'in kolinerjik lifleri ile kontrol edilir, ısı ve
psikojenik uyaranlara cevap olarak salgılanır ve vücut ısısını düşürücü
etkiye sahiptir. Ter 99% su içermekte olup elektrolitler, laktat, üre,
amonyak, proteolitik enzimler ve diğer substanslar da yapısında yer alır.
b. 5. APOKRĐN TER BEZLERĐ
Tipik olarak axilla, genital ve perianal bölgeler, meme başı ve
periumblikal bölgede, Pubertede aktivitesi başlar ve hormonlara cevap
verir. Halka şeklinde tubuloglandüler yapılar olup derin derma ve deri altı
yağ
dokusuna
yerleşmişlerdir.
Büyük
dolanmış
sekretuar
parçanın
içerisinde küboidal hücreler, dışında bazal membranda düz hücreler ve
12
geniş lümende pek dikkati çekmeyen myoepitelyal hücreler gözlenir. Düz
bir yol izleyen duktus pilosebase ünite veya doğrudan deri yüzeyine
açılırlar. Đçi boş kıl folikülleri, Adrenerjik sinirlerce kontrol edilir. Korku ya
da seksüel uyarılar gibi dış uyaranlara karşı visköz-sütsü bir salgı üretir.
b. 6. MEĐSSNER’S CORPUSCULE
Spesifik sinir sonlarıdır. Dokunma reseptörüdür. Dermal papilla ile
sınırlı olup en çok ayak ve ellerde bulunur. Oval şekilde olup çapları
~80*30 µm'dir.
b. 7. PACĐNĐAN CORPUSCULE
Enkapsüle
(kapsüllü)
sinir
sonlanmalarıdır.
Basınç
ve
titreşim
reseptörüdür. Derin dermis ve hipodermiste bulunur. Palmar ve plantar
bölgelerde, parmakların dorsal kısmında bulunur.
b. 8. Genel Deri Sinirleri Serbest sinir uçları " acı ve sıcaklığı "
algılar. Kan akışı ve kılların kontrolü Sempatik Sinir Sistemi tarafından
gerçekleştirilir.
1. ĐNCE DERĐDEKĐ KIL
Keratin yapısındadır. Foliküller epidermal epitelyumdan türemektedir.
Dermisin
derinliklerinden
başlar.
Dış
kök
kılıfının
yüzeyel
bölgesi
epidermisin tüm tabakalarını içerirken, sebase kanal girişinin bulunduğu
distalde
yalnızca
spinozum
tabakası
bulunmaktadır.
Bu
bölgedeki
hücrelerde glikojen varlığına bağlı olarak belirgin bir vakuolleşme söz
konusudur. Đç kök kılıfı üç konsantrik tabakadan oluşmuştur
(Dıştan içe): -Henle Tabakası tek hücre kalınlığındadır.
13
-Huxley tabakası iki hücre kalınlığındadır.
-Kütiküla
ise
yassılaşmış
skuamların
oluşturduğu
tabakadır. Bu hücrelerin tümü keratinizedir.
Sebase Glandlar (kılın posterior yüzünde bulunur). Kıl gövdesi kütiküla,
korteks ve medulla'dan oluşur. Lanugo ve Vellus kıllarında medulla
bulunmaz. Kütiküla tek tabaka yassı skuam halindedir
Korteks
hücreleri
atipik
bir
keratinizasyon
göstermekte
olup,
keratohyalin granülleri bulunmaz.
Lanugo: Medüllasız, çok açık veya beyaz renkli, yumuşak ince ve
değişken
uzunlukta
kıllar
olup
fetüste
bulunurlar.
Vellüs:
Renksiz,
yumuşak 2 cm'den daha kısa medüllasız kıllar olup cilt yüzeyinin genel
örtücü kıllarıdır.
Terminal Kıllar: Kişiye özgü renkte değişik uzunlukta olabilen kalın,
medullalı kıllardır. (Erkekte 90%, kadında 35%). Düz, Dalgalı, Kıvrık ve
Spiral olmak üzere 4 tipi vardır.
1. a. Arrektör Pili Kası:
Düz kas yığınını dermis ve dermisin papiller katındaki kıl foliküllerine
bağlar. Kasılması ile kıllar dikleşir.
2. BAZAL MEMBRAN
Bazal
hücre
membranının
hemen
altındaki
bazal
membran
üç
tabakadan oluşur:
i -Lamina Lucida, ii - Lamina Densa, iii -Lamina Fibrortikülaris
3. EPĐDERMOPOIESIS
Epidermis kendini sürekli olarak en alt tabaka olan St. Bazale'deki
14
hücrelerin mitozu ile yeniler. En yaygın hücre tipi keratinositlerdir.
Nükleuslu keratinositler Malpigi tabakasını oluşturur. Bazal Tabakanın
Papiller
Dermisindeki
hücreler
yüzeye
doğru
ilerler,
en
alttakilerde
keratinizasyon yoktur. Keratinizasyon fibroz keratin fibrillerinin sentezidir.
Derinin yüzeyindeki hücreler tamamen keratinize olmuş ölü hücrelerdir ve
St. Corneum'u oluşturur. Bunlar günden güne çevrenin etkisi ile dökülen
hücrelerdir. St. Granulosum'daki yassı hücreler bol miktarda mor boyanan
partiküller yani Keratohyalin Granülleri içerirler. Aynı zamanda bu tabaka
hücreleri sitoplazmalarında Lamellar Granüller (ODLAND CĐSĐMCĐKLERĐ)
olarak
bilinen
zengindirler,
yapılar
içeriklerini
da
taşırlar.
Bunlar
St.
Corneum
ve
lipitten
St.
ve
enzimlerden
Granulosum
tabakaları
arasındaki hücreler arası boşluklara bırakırlar (ki bu, tuğlalar arsındaki
harca benzer). St. Corneum'un hücreleri yassılaşmış keratinize hücreler
olup çekirdek ve sitoplazmik organel içermez. Birbirine komşu hücreler,
hücreler arası lipitle bağlanırlar ve çok etkili bir bariyer oluştururlar. St.
Corneum'un kalınlığı farklılıklar gösterir: En kalın ayak tabanı ve avuç içi
iken, en ince göz kapaklarında görülür.
Kısaca keratinositler farklılaşırken:
1. Ribozom ve diğer organeller azalır. 2. Tonofilament içeriği ve
desmozomlar artar. 3. Hücrelerin şekli küboidalden poligonale dönüşür ve
giderek yassılaşır. 4. Nükleuslar ortadan kalkar.
4. BÜYÜME FAKTÖRLERĐ:
EGF (Epidermal Büyüme Faktörü), TGF-a (Değiştiren Büyüme Faktörü a), Đnterlökinler ve diğer immunositokinler, b-FGF (Basic Fibroblast
Büyüme Faktörü)
1. a) EGF: Kendi reseptörüne bağlanarak epitelyal keratinositlerin
sağlamlığını ve büyümesini artırır. Yara kapanmasını hızlandırır.
1. b) TGF-a: Keratinositlerce üretilir ve EGF ile ilişkilidir. EGF
15
Reseptörüne bağlanarak keratinositlerin büyümesini aktive eder.
1. c) IL-1: Normal epidermis fazla miktarda IL-1 içerir. Keratinositler
için mitojenik görünmektedir. IL-6 yı serbestleştirir ki bu da keratinositlerin
büyümesini
stimüle
eder.
Keratinositler
aynı
zamanda
IL-3-4-8
de
sentezlerler.
Epidermal keratinosit aktif şartlarda bol miktarda sitokin sekrete eder.
Sitokin,
lenfosit
aktivasyonu
ve
granülosit
fonksiyonlarını
düzenler.
Epidermal hücre siklusu hücre içindeki siklik nükleotidlerin (cAMP-GMP)
konsantrasyonları ile kontrol edilir. Epidermiste en çok PGE2 olmak üzere
PGE ve PGD serilerine rastlanır. Đnvitro olarak Lökotrienler de epidermal
hücre proliferasyonunu sağlayabilirler. Poliaminler de mitozu stimüle
ederler. Androjenler ve Vitamin A epidermal mitozu aktive ederken,
glukokortikoidler inhibe etmektedir.
5. BASKILAMA FAKTÖRLERĐ:
Keratinositlerin içerdiği inhibitörler (Chalones), TGF-b, IF-a ve IF-g,
TNF > Chalones: Bazal mitozları yavaşlatan suprabazal hücreler tarafından
üretilen
polipeptidlerdir.
a)
TGF-b:
Keratinositleri
inhibe
ederken,
fibroblastları aktive eder (Fibrozis). b) IF-a ve IF-g: Invivo ve invitro
olarak keratinositler üzerinde sitostatik etkileri olduğu gözlemlenmiştir.
Yüksek doz IF-g sitotoksiktir. Keratinositler de TNF sekrete ederler. TNF
reversible bir sitostatik etki gösterir. IL-1 açığa çıkmasını sağlayan TNF,
Fibroblast Proliferasyonu ve sitokin üretimini stimüle eder.
C. FĐZYOLOJĐ:
1— Koruma: Fiziksel (Travma, soğuk, sıcak, rüzgar ,v.b.), biyolojik (deri
aynı
zamanda
dehidratasyondan
bir
immun
(deri,
üre
sistem
ve
organıdır.),
elektrolit
16
atılımı
UV
ile
ışığına
karşı,
böbreğe
ve
detoksifikasyon açısından da böbrek ve KC'e yardımcı bir organdır).
2— Vücut sıcaklığını düzenleme: Terleme ve vasokonstriksiyon ile
sıcaklığı azaltırken vasodilatasyon ile sıcaklığı artırmaktadır.
3— UV etkisi ile Vit D sentezi: Cholecalciferol deride üretilir ve KC ile
böbrekte hidroksillenerek 1. 25 dihydroxycholecalciferol'e dönüşür.
4— Duysal: Ağrı, dokunma, sıcaklık, titreşim, basınç, temas ,v.b.)
Epidermisin kalınlığına bağlı olarak Đnce ve Kalın deri olmak üzere ikiye
ayrılır.
KALIN VE ĐNCE DERĐ
a. Kalın Deri: Avuç içi, parmak uçları, ayak tabanlarında bulunur. Kıl
folikülü, sebase glandlar ve arrector pili kası yoktur.
b. Đnce Deri: Vücudun pek çok yerinde bulunur ve sebase glandlar ile
arrector pili kası içerir.
3. 2. Yara Đyileşmesinin Histopatolojisi
Yara herhangi bir ajanın fiziksel bir hasar yaratmasıyla vücuttaki
normal bütünlüğün bozulmasıdır. Yaralanma sonrası ortaya çıkan doku
defekti fibrin, eritrosit ve lökosit içeren kan pıhtısı ile dolar. Đyileşme erken
dönemde inflamasyon ile başlar. Makrofajlar mikroorganizmaları, ölü
parankim hücreleri ve nötrofillerin nekrotik debrislerini ortadan kaldırır.
Genellikle 3-5. güne kadar, bazen ise 24 saat gibi çok kısa bir süre sonra
fibroblastlar ve vasküler endotel hücreleri prolifere olarak yara iyileşmesinin
temel özelliği olan özel bir tip dokuyu, "granülasyon dokusu" nu meydana
getirirler. Granülasyon deyimi, yara yüzeyindeki dokunun pembe granüler
görünümünden gelmektedir. Her bir granül yeni bir kapiller vasküler
yumağı temsil eder. Eski damarlardan tomurcuklanma yoluyla yeni
damarlar
oluşur(10).
Đnterendotelyal
17
"junction"
ların
gevşek
olması
nedeniyle
bu
damarlar
geçirgendirler,
protein
ve
kırmızı
kürelerin
ekstraselüler aralığa çıkmasına izin verirler(11). Đyileşen yaralarda akut
inflamasyon son bulduğu halde görülen ödemin sebebi bu geçirgenliktir.
Granülasyon
dokusundaki
prolifere
fibroblastlar
artmış
miktarda
granüler endoplazmik retikulum içerir ve histolojik kesitlerde iri ve tombul
yapıda
izlenirler.
Fibroblastların
görevi
proteoglikan
ve
kollajen
sentezlemektir. Bazısı ise çentikli nükleus yapısı, periferde yoğunlaşan
sitoplazmik fibril demetleri ve kontraktil proteinler gibi düz kas hücre
özellikleri kazanırlar ve myofibroblast olarak isimlendirilirler(12).
Granülasyon
dokusundaki
prolifere
fibroblastlar
artmış
miktarda
granüler endoplazmik retikulum içerir ve histolojik kesitlerde iri ve tombul
yapıda
izlenirler.
Fibroblastların
görevi
proteoglikan
ve
kollajen
sentezlemektir. Bazısı ise çentikli nükleus yapısı, periferde yoğunlaşan
sitoplazmik fibril demetleri ve kontraktil proteinler gibi düz kas hücre
özellikleri kazanırlar ve myofibroblast olarak isimlendirilirler(12).
Granülasyon dokusunda hemen her zaman bulunan makrofajlara ek
olarak uygun kemotaktik stimulus varlığında nötrofiller, eozinofiller, mast
hücreleri ve lenfositler de görülür. Đyileşme ilerledikçe kollajende artım,
fibroblast ve damar sayısında
azalma
gerçekleşir. Damarların büyük
kısmında trombozis ve dejenerasyon gelişir. Sonuçta, granülasyon dokusu
inaktif görünümde iğsi şekilli fibroblastlar, yoğun kollajen demetleri, elastik
doku fragmanları, ekstrasellüler matriks ve az sayıda damardan oluşan skar
dokusuna dönüşür(12).
3. 2. a. Sekonder Đyileşme
Infarkt, inflamatuar ülserasyon, abse oluşumu ve geniş doku defektleri
olan yüzey yaralanmalarında olduğu gibi aşırı miktarda hücre ve doku kaybı
varlığında, iyileşme süreci daha komplikedir. Yine de temel olaylar "primary
union" ile benzerdir. Aradaki farklar, inflamatuar reaksiyonun daha şiddetli,
18
granülasyon dokusunun daha fazla miktarda oluşu ve yara Kontraksiyonudur(13). Akut inflamasyon ve debrisin temizlenmesine epidermisin yara
kenarı boyunca aşağı doğru ilerlemesi eşlik eder. Epitel canlı dermisi
nekrotik dokudan ayırır.
Fibroblastlar
ve
kapiler
damarlardan
oluşan
granülasyon
dokusu
bazalden itibaren koagülumun yerini alır. Granülasyon dokusunun gelişimi
ile eş zamanlı olarak myofibroblastların fonksiyonuyla iyileşmeye büyük
katkısı olan yara kontraksiyonu gerçekleşir(14). Progresif kontraksiyon yara
boyutunu
tümüyle
küçültür,
örter.
ilerleyen
Gelişen
skar
epidermis
dokusu
sonuçta
granülasyon
dokusun
başlangıçta
pembedir,
damarsal
yapıların azalmasıyla ileri aylarda giderek solar.
3. 4. Yara iyileşmesi ve Kollajen:
Son yıllarda yara iyileşmesinde sadece mikroskobik olarak hücrelerin
incelenmesinin yetmediği, diğer biyolojik moleküllerin de görev aldığı
gösterilmiş ve yara iyileşmesi için gerekli optimal koşullar yavaş yavaş
berraklaşmaya başlamıştır. Böylelikle hücreler arası ve hücre iç olaylar da
daha
anlaşılır
duruma
gelmektedir.
Küçük
moleküllerin
öneminin
anlaşılması dermatologları dermal implant tedavisine yönlendirmiştir.
Yara iyileşmesinin değişik basamaklarında çeşitli hücre tipleri, sitokinler,
koagülasyon faktörleri, büyüme faktörleri, kompleman aktivasyonu ve
matriks proteinleri değişen oranda görev alırlar(15). Đlk iki dönemde yara
alanında dolaşımın düzenlenmesi ve pıhtı gelişimi ile kan kaybı azalır ve
biyolojik moleküllerin devreye girmesiyle iyileşme kolaylaştırılmış olur.
Üçüncü basamak olan fibroplazi ve granülasyon döneminde fibroblast
proliferasyonu
ile
dördüncü
basamakta
reepitelizasyon
ve
yara
iyileşmesinin son basamağı olan beşinci basamakta da karşımıza çıkan
kollajen fibrillerinin üretilmesi yeni iyileşen yaranın sağlamlaşmasında görev
alırlar(16).
19
Bağ dokusunun en önemli yapısal protein komponenti kollajendir. Yara
iyileşme süreci, birçok basamaktan geçen çok dinamik bir olay olduğundan
kollajenin hangi dönemde görev aldığını söylemek zor olabilir. Birden fazla
mekanizmanın söz konusu olduğu ileri sürülmektedir(17).
Klinik uygulamada, kollajen değişik amaçlarla kullanılabilir. Jel veya
sellülöz şeklindeki kollajenin hemostatik etkili oluşu hemofili tanısı alan
hastalarda kullanımında tercih nedeni olmaktadır(18). Lif şeklindeki kollajen
sütür maddesi olarak kullanılabilir. Saflaştırılmış tipi I sığır kollajeninin steril
süspansiyonu,
kırışıklıkların
ve
akne
sekellerini
tedavisinde
yer
almaktadır(15, 17).
Farmasötik açıdan bakıldığında en ilginç form kollajen süngerlerdir.
Kollajenin
yapı
matriks
proteini
olarak
doku
tamirinde
fizyolojik
bir
modülatör olduğu bilinmektedir. Heterolog liyofilize kollajen de aynı rolü
terapötik olarak oynar(17).
Sığır tendon kollajeninin liyofilize süngerlerinin mekanik bir destek gibi
davrandığı deneylerle gösterilmiştir(17). Kollajen ile hücreler (trombositler,
lenfositler,
makrofajlar),
büyüme
faktörleri,
sitokinler,
diğer
matriks
proteinleri (örneğin fibronektin ve hyaluronik asit) ve koagülasyon faktörleri
arasındaki ilişkiler tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Ancak kollajen implant
uygulaması ile hastanın durumunda iyileşme oluşu ve iyi tolere edilişi klinik
olarak gözlenen bir gerçektir(15, 17, 19). Hayvan deneylerinde; belirgin
debride
edici
etkisi
olduğu,
bakteri sayısını azalttığı, yüzeyel yaralarda
epitelizasyon alanını arttırdığı saptanmıştır. Đnflamatuar fagositik hücreleri aktive
ettiği ve tamir dokusun damarlanmasını arttırdığı iddia edilmektedir(17).
Yara alanında ilk olay hemostaz, damarların büzülmesi ve trombosit
agregasyonudur(17).
Trombositlerin
kollajene
bağlanması,
trombosit
agregasyonunu arttırmada önemli rol oynar(17, 18, 20). Kollajen ayrıca Faktör
XII’ ye direkt etki ederek de kananımın durmasında yardımcı olur(21). Heterolog
kollajen uygulamasının yara alanında fibronektin miktarını da arttırdığı iddia
edilmektedir. Fibronektinin kemotaktik özellikleri vardır(17, 20, 21). Fibrin,
20
stabilizan faktör (Faktör XIII) yardımıyla fibrini bağlayabilir ve pıhtı oluşumunda
önemli bir rol oynar(17). Yara iyileşmesindeki fibrozis, skar kontraksiyonu ve
bağ dokusu yapımında fibroblast ve kollajen etkileşiminin söz konusu olduğu
öne sürülmektedir. Đn vitro bir çalışmada fibroblast ortamlı kollajen jel
kontraksiyonun, fibronektin-alfa 5 beta l etkileşiminden bağımsız olduğu ama
beta l integrin matriks reseptörleriyle kollajen fibrilleri etkileşiminden etkilendiği
gösterilmiştir(22).
Hayvan deneylerinde, yapay olarak oluşturulan yaralara kollajen sünger
uygulanması,
eksüda
yapımında
ve
lökosit
sayısında
da
artışa
neden
olmaktadır(17, 20).
Eksüda artışıyla fagositozu sağlayan ve antibakteriyel etkisi olan maddeler
ve ek olarak doku tamirinin başlangıç döneminde önemli yer tutan çeşitli plazma
faktörleri de ortama girmiş olur. Bu faktörlerin tetiklediği olaylar zinciri
sonucunda oluşan trombin ve fibrin, yara alanında geçici stabilizasyonu sağlar.
Hücresel, fibroblastik ve epitelyal proliferasyon gerçekleşir(17, 18).
Lökosit sayısındaki artış hem granülosit, hem de mononükleer hücre artışı
şeklindedir. Polimorf nüveli lökositler yara iyileşmesinde çok önemli rol
oynamasalar da doku artıklarını ve mikroorganizmaları yok eder, kollajeni
kemotaktik etki gösteren parçacıklara ayırırlar(17, 19). Makrofajlar ise yara
iyileşmesinde rol alan en önemli inflamatuar hücrelerdir. Neovaskülarizâsyon ve
yara debridmanı oluşturmanın yanısıra hücre çoğalmasını ve aktivasyonunu
sağlayan ve yapı proteinleri sentezini tetikleyen sayısız proteik faktörleri
salgılarlar(17, 19, 20).
Ülserli
bölgeye
uygulanan
kollajen
sünger,
fibrin
köprüler
ve
yeni
sentezlenen kollajen yardımıyla ülser zeminine yapışır. Sonuçta kollajen fibriller
arasında lökosit, makrofaj, fibroblast ve epitel hücrelerinin canlı tutulması
sağlanır. Immunglobulinler ve kompleman depolanır. Heterolog kollajen aynı
zamanda yarı-kapalı bir ortam oluşturduğu için enfeksiyonlara karşı engel
oluşturur, yara yatağında da yeterince nem ve oksjien olmasını sağlar,
termostatik etkisi vardır(21). Topikal uygulama sırasında irritasyon, intolerans
21
veya sensitizasyon gözlenmemiştir. Tedavi edilen hastaların hiçbirinde genel
olarak toksik, allerjik veya idiosenkrazik bulgulara rastlanmamıştır(23, 24).
Sığır Aşil tendonundan elde edilen tip I kollajen, asitle çözünmediği ve
liyofilizasyon öncesi herhangi bir kimyasal çapraz bağlanma işlemine maruz
bırakılmadığı için uygulama sırasında başka maddelerin de dokuya geçmesi
engellenmiş olur(15).
Kollajenin yara iyileşmesindeki açıklığa kavuşan etki mekanizmaları aşağıda
özetlenmiştir(17, 18).
1. Hemostatik etki
2. Trombositlerle etkileşim
3. Fibronektin ile etkileşim
4. Eksüda artışı
5. Hücresel komponent (özellikle makrofaj) artışı
6. Fibroblast proliferasyonuna destek
Topikal kollajen uygulanan dokudaki histolojik bulgular ise şöyledir(24):
1. Yeni damarların oluşumuyla birlikte anjiogenez stimüle olur.
2. Granülasyon dokusunda aktive histomakrofajlar ve lenfosit elemanları
belirginleşir.
3. Yüzey absorbsiyonuna bağlı olarak ödematöz sıvı ve flojistik krut
kalınlığı azalır.
4. Aktive fibroblastların görülmesi ve yeni oluşan kollajen ile fibrogenez
stimüle olur.
5. Fibrogenetik aktivasyon öncesinde fibrin kümecikleri görülür.
6. Polisakkaritlerin varlığı ile esas yapı maddesi artar.
3. 5. Yara Đyileşmesi ve Beslenme:
Yara iyileşmesinde beslenmenin
önemi Hipokrat zamanından beri
bilenen bir gerçektir. Beslenme eksikliği içerisinde bulunan hastalarda yara
iyileşmesi tam olmaz, gecikir ve bu kimselerin enfeksiyonlara karşı savunma
22
mekanizmaları
yeterli
olmadığından
yara
enfeksiyonu
gelişmesi
riski
yüksektir.
Deney hayvanlarında normal beslenmenin %60 oranında kısıtlandığı
durumlarda bir hafta içinde kollajen çapraz bağlarında bozulma, 4 ay içinde
de kollajen sentezinde azalma tespit edilmiştir(27).
Protein eksikliği (malnutrisyon veya Kwashiorkor), yara iyileşmesinin
gecikmesinde önemli bir rol oynar(28). Üstelik yara iyileşmesinin tüm
boyutları bu durumda aksar. Normal protein sentezi ve hücre Proliferasyonu
uygun amino asitler olmayınca sağlanamaz. Nitekim proteinsiz bırakılan
deney hayvanlarında fibroplazi, matriks formasyonu, anjiogenez ve yara
örneklemesi defekt gösterir(28). Protein eksikliğinde konakçının hücresel ve
humoral bağışıklık sistemleri de bozulur. Ayrıca Hipoalbuminemiye bağlı
olarak gelişen ödem, normal yara çevresinde de blokajlar yaratır.
Karbonhidrat
ve
yağ
metabolizmasındaki
anormallikler
ise,
yara
iyileşmesini direkt veya endirekt mekanizmalarla bozar. Endojen olarak
sentezlenmeyen,
bazı
doymamış
yağ
asitleri,
yeni
hücre
membranının
oluşumunda ve prostaglandinlerin sentezindeki temel yapı taşlarıdır.
Karbonhidrat ve yağ gereksinimleri yeterli olmadığı durumlarda enerji
kaynağı olarak aminoasitler oksitlenir. Ve zamanla, amino asitlerin tüketimi
sekonder protein eksikliğine neden olur. Genelde tek başına protein eksikliği
(malnutrisyonu) nadir görülür. Hastaların çoğunluğu kombine enerji ve protein
malnutrisyonu olarak karşımıza çıkar(28).
Vitamin, iz elementler ve mineral eksiklikleri de yara iyileşmesinin spesifik
boyutlarını
bozabilir.
Keratinizasyon
ve
fibroblast
maturasyonuna
olan
etkilerinden dolayı, A- vitamini epitelizasyonu, kollajen sentezini ve stabilitesini
uyarır. Ayrıca makrofajların çoğalma ve aktivasyonunu da sağlar. A- vitamini
eksikliğinde yara epitelizasyonu ve kontraktürü gecikir. Enfeksiyon riski artar.
A- vitamini takviyesinin kortikosteroidler, siklofosfamid, radyasyon tedavisi,
diabetes, ve tümör gibi uygulamalara bağlı istenmeyen etkileri baskıladığı
bildirilmektedir(29). Vit-A 25. 000 IU/gün dozlarında, kanserli hastalarda da
23
100. 000 IU/ gün kullanımı tavsiye edilmektedir(28).
Vitamin-C (askorbik asit) demir ve oksijenle beraber kollajen sentezi
sırasında, lizin ve prolinin hidrolizasyonu için gereklidir. C-vitamini eksikliğinde
kollajen demetler anstabil ve kolay degrade olduklarından derinin gerginliği ve
kapiller frajilite azalır. A vitamini gibi, C-vitamini de inflamatuvar cevabı uyarır
ve eksikliğinde konakçının enfeksiyonlara direnci düşer. Vitamin eksikliği
olmayan hastalarda bu vitaminin ek olarak verilmesi yara iyileşmesinde
hızlanmaya neden olmaz(29). Ancak özellikle ağır yanık yaralarında günde l-2gr.
C-vitamini verilmesi yaygın bir pratik uygulamadır(28).
K-
vitamini
pıhtılaşma
faktörlerinin
üretiminde
önemli
bir
unsur
olduğundan, eksikliğinde yetersiz hemostazdan dolayı hematom oluşumu
kaçınılmazdır. Diğer vitaminlerin yara iyileşmesindeki rolleri belirgin değildir. Bkomplex vitaminleri farklı metabolik yollarda kofaktör olarak görev yaparlar.
Hayvan çalışmalarında protein ve kollajen sentezini azaltabilirler(27). E vitamini
takviyesinin etkileri ise çelişkilidir. Ancak eksikliği yara iyileşmesinde aktif bir rol
oynamaz.
Đz elementler ve mineraller iyileşmede etkili enzimler için kofaktörlerdir.
Çinko metalloenzimler, serbest oksijen radikallerim parçalayan superoksit
dismutaz, ve protein sentezi ile hücre bölünmesini sağlayan DNA ve RNA
polimerazları içerirler. Çinko ayrıca hücre membranını stabilize eder ve retinol
taşıyan proteinlerle A-vitaminin transportunu kolaylaştırır. Çinko eksikliğinde,
fagositoz ve hücresel humoral bağışıklık inhibe olur. Diğer elementlerden bakır,
kollajenin çapraz bağlanmasını sağlayan lizil oksidaz içinde bulunur. Demir ise,
eritrositlerin oksijen taşımalarında gereklidir(48).
Vitamin ve minerallerin aşırı yüklenmesi de bazen yara iyileşmesini
geciktirebilir. Nitekim aşırı çinko kemataksis ve fagositozu bozar ve kollajen
sentezi tam sağlanamaz(48).
24
3. 6. Yanık Yaralarının Tedavisi
Termal hasar, derinin fonksiyonel bariyerinin kaybına yol açmakta,
bu da yanık sonrasının en büyük problemi olan morbidite ve mortalitenin
nedeni olan enfeksiyonlara bir yatkınlık sağlamaktadır. Ülkemizde konuyla
ilgili sağlıklı istatistik çalışmalar temin edilememiştir.
Yanıklı hastanın tedavisinde yara bakımı ilk sırada olmamakla birlikte
oldukça önemlidir.
Yanıklı kişilerde yaşamın yanında optimal fonksiyonun korunması ve
kozmetik görünümde önem taşımaktadır. Bu amaçla yanıklı hastaya
yaklaşım multidisipliner olmalıdır.
3. 6. a. Patofizyoloji
Termal
yaralanmayı
takiben
gelişen
doku
kaybı
koagülasyon
nekrozunun bir sonucudur. Yaralanmanın derinliği ısının şiddetine, temas
süresine ve dokunun iletkenliğine bağlıdır. Klasik patolojik tanımlamaya
göre
yanıkta
3
konsantrik
zon
bulunur.
Koagülasyon
zonu
termal
yaralanmanın en derin bölgesini temsil eder. Bu zonu staz veya iskemi
zonu çevreler. Dışta ise hiperemi zonu vardır. En az hasar gören bölgedir,
deneyimsiz
hiperemik
hekimler
zon
tarafından
yaralanmadan
sellülit
sonraki
olarak
7-10
değerlendirilebilir.
gün
içinde
Bu
kendiliğinden
kaybolur.
Yaralanma yanıktan 24-48 saat sonra dinamik bir şekilde devam eder.
Yapılan
bazı
Hayvan
çalışmaları
bu
dönemde
kapiller
oklüzyonun
gelişebileceğini ve yanık sonrası 48 saat süreyle deri nekrozunun devam
ettiğini göstermiştir. Bu fenomen yanık prosesin bir devamı değil, doku
ödemi ve dermal iskemi gibi bir patofizyolojik olay olarak görülmektedir.
Eğer koagülasyon zonu dermal eklerin üzerinde ise spontan iyileşme
beklenir; eğer bu zon aşağılara iniyorsa greft gereklidir.
25
3. 6. b. Yanıkların derecelendirilmesi
Yanık yaralarının değerlendirilmesinde derinlik ve yaygınlık çok önemli 2
faktördür. Diğer faktörler ise hastanın yaşı, yanığın anatomik lokalizasyonu
ve yaralanmanın şeklidir.
Yanık yarasının derinliği partial thickness veya full thickness olarak
sınıflandırılır. Yüzeyel partial thicknes yaralar bül, nemli eritemli yüzey ile
karakterizedir. Derin dermal yaralar tipik olarak mum beyazı rengindedir ve
daha az ağrılıdır. Bu yaralar deri eklerinden (kıl follikülleri, sebase bezler ve
ter bezleri) kaynaklanan reepitelizasyonla iyileşir. Yüzeyel partial thickness
yaralar genellikle 5-7 günde, orta derinlikte partial thickness yanıklar 10-14
günde iyileşir. Derin dermal yaraların iyileşmesi ise 14 günden uzun sürer
(3-4 hafta) ve belirgin skarla iyileşir. Yara enfeksiyonu ve hipoperfüzyon,
yüzeyel yaraları, derin yara haline döndürebilir. Yetersiz beslenmenin de
bu proçese katkıda bulunduğu gösterilmiştir.
Full thickness yanıklar soluk, kuru hissiz bir görünümle karakterizedir.
Kapiller
dolmanın
gereklidir.
Ancak
olmadığı
görülür.
Bu
yaranın
derinliği,
yaralara
yeri,
cerrahi
hastanın
yaşı
müdahale
durumu
değiştirebilir.
Deneyimli yanık cerrahları için bile yanığın derinliğinin tahmini çok
subjektiftir. Yaranın her 48 saatte bir değerlendirilmesi gerekmektedir. Genel
olarak 14 gün içerisinde reepitelizasyon başlamamış olan yaralar derin kabul
edilip, greft planlanır. Yanığın derinliğinin tahmin edilmesi majör yanıklı
hastalarda oldukça kritiktir. Donör sahalar, gereksiz yere, kendiliğinden
kapanabilecek yerlere harcanmamalıdır.
Yanığın
derinliği
için
çeşitli
kantitatif
yöntemler
ileri
sürülmüştür.
Floressein boyama, ultrason. laser dopier, yansıtma oranları bunlardan
bazılarıdır. Ancak bugün için hiçbirisi yeterince etkili ve kullanışlı değildir.
Yaygınlık derecesinin tahmini de yanığın derinliğinin tahmini kadar
26
değişkendir. Partial ve full thickness yaralar ayırt edilir, Lund-Browder
diyagramı gibi yaşa spesifik bir şema ile yanık total body surface area (TBSA,
Total vücut yüzey alanı) saptanır. Bu şemaların yaşa göre hazırlanması çok
önemlidir. Örneğin bebeklerde baş vücut yüzeyinin %20'si olarak kabul
edilmektedir. Küçük yanık yaralanmalarında yanığın yaygınlık derecesi hızla
saptanır. Avuç içi kadar bir bölge vücudun %1'ini temsil eder. 9'lar kuralı
sadece acil medikal personelin yaklaşımı için kullanılabilir.
3. 6. c. Yanık Yaralarının Bakımı
Günlük yanık bakımının hedefleri epitelizasyonu uyarmak, gereksiz
dokuları kaldırmak, bakteriyel kontaminasyonu minimale indirmek, devam
eden travmayı önlemek, sistemik komplikasyonlardan korumaktır. Kros
kontaminasyonun önlenmesinde el yıkamak halen tek ve en önemli nokta
olmaya devam etmektedir.
3. 6. c1. Temizleme ve debridman:
Yanık
yaralarında
geleneksel
tedavi
gevşek
nekrotik
dokunun
debridmanı ve yaranın yumuşak bir sabunla temizlenmesidir. Büllerin
açılması konusundaki çelişkiler ise halen devam etmektedir. Bu karar
bütün lokalizasyonu, boyutu ve hastanın güvenilirliği göz önüne alınarak
verilmelidir. Genel olarak bulların açılması daha pratik ve güvenlidir.
Günlük yara bakımında hidroterapinin rolü oldukça önemlidir. Birçok
yanık merkezinde banyo ve duşlar bulunur. Bu metotlar gereksiz dokunun
uzaklaştırılmasını kolaylaştırmaktadır. Hidroterapi odasına transportu zor
olan hastalara yataklarında pansuman ve yara temizliği uygulanır.
27
3. 6. c2. Kompartman Sendromunun
değerlendirilmesi ve tedavisi:
Sınırlı full-thickness ve derin partial-thickness yanıklarda genellikle
doku travmasına eşlik eden artmış kapiller permeabilite ve elastisite
yokluğuna bağlı olarak gelişen doku basıncı artışı bulunur. Kapiller dolaşım
düzenlenerek, sinir hasarı ve venöz obstrüksiyon önlenmelidir. Kapiller
dolmanın
gecikmesi, siyanoz ve/veya parestezi, eskarotomi ve/veya
fasiotomi endikasyonudur.
Subeskar basınç ölçümü de yardımcı olmaktadır. Bu ölçüm hastanın
yatağı yanında arteriyel basınç monitörüne bağlı 18 nolu bir iğnenin eskar
altına subkutan doku veya subfasial aralığa sokulmasıyla yapılabilir. Eğer
doku basıncı 30 mm Hg'dan fazla ise cerrahi bir rahatlatma gerekmektedir.
Bu teknik eskarotominin ve fasiotominin yeterliliğini anlamak için de
yardımcıdır.
3. 6. c3. Yanık yarasının düzenlenmesi:
Yaralanmadan hemen sonra yanık yarasında staf. aureus ve staf.
epidermidis gibi gr (+) bakterilerle kolonizasyon ortaya çıkar. 5 gün
içerisinde ise gr
(-)
mikroorganizma
hakimiyeti
gelişir.
Psödomonas
aereginosa, Klebsiella pneumoniae, enterobacter clacae ve E. coli bunlardan
bazılarıdır. Yanık
yaralarının %80'inde hastanın
kendi
gastrointestinal
sisteminden, %20'sinde ise diğer kaynaklardan kolonizasyon geliştiği
düşünülmektedir.
Yanık
yaralarında
kolonizasyon
sistemik
antibiyotik
kullanımı endikasyonu olarak kabul edilmemelidir.
Yara
bakım
protokollerinde
mutlaka
yüze-yel
kültür
teknikleri
bulunmalıdır. Yanık yarası invazyonu düşünülen yerlerden biyopsi alınmalı
ve yanmayan dokular bakteri invazyonu yönünden değerlendirilmelidir.
Yanığın rutin manipülasyonunda transient bakteriemi önemlidir.
28
3. 6. c4. Topikal antimikrobial tedavi:
Rutin yanık tedavisinde antimikrobial ajanlar kullanılır. Tedavinin
amacı yarayı sterilize etmek değil bakteriyel dansiteyi kontrol etmek ve
yara enfeksiyonunu azaltmaktır. Yanık enfeksiyonunu önlemek için erken
antibiyotik verilmesi artık önerilmemektedir. Rezistans mikroorganizma
gelişimine neden olduğu ayrıca mortalite ve morbiditeyi etkilemediği
söylenmektedir.
Topikal ajanlar günde 2 kez uygulanır. Bugün için okluziv tedavi
metotları açık bakımın yerini almıştır. Bu teknikle ağrı, buharlaşma ve
sıvı kaybı azalmaktadır. Birkaç kat gazlı bez yanık ünitelerinin çoğunda
kullanılan materyallerdir.
Yanık tedavisinde etkili birçok antimikrobial ajan bulunmaktadır. Bu
ajanlar
daha
potent
ve
az
potentler
almak
üzere
iki
grupta
incelenmektedirler. Gümüş sülfadiazin, mafenid asetat, gümüş nitrat
epitelizasyonu
geciktirebilir
ve
ağır
full-thickness
yanıklar
için
saklanmalıdır. %1 gümüş sülfadiazin en sık seçilen ve kullanılan ajandır.
Popülaritesi geniş spektrumlu antimikrobial aktivitesine ve kullanım
kolaylığına
bağlıdır.
Orta
derecede
asker
penetrasyonu
vardır
ve
uygulanması ağrısızdır. Dezavantajı ise bilinmeyen nedenlerle yaptığı
geçici lökopeni ve G6PD yetmezliği olan hastalarda yaptığı hemolizdir.
Mafenid
asetat
mikroorganizmalara
özellikle
etkili
pseudomonaus
geniş
spektrumlu
ve
diğer
antimikrobik
gr
(-)
ajandır.
Mükemmel eskar penetrasyonu vardır ancak partial ve full-thickness
yanıklara uygulanması ağrılıdır. Geniş yüzeylere uygulandığında karbonik
an-hidrazlara yaptığı potent inhibisyon sonucu metabolik asidoza neden
olabilir. Bu ajan invaziv enfeksiyon riski taşıyan yaralara saklanmalıdır.
%0. 5 Gümüş nitrat solüsyonu da etkili bir ajandır ancak son yıllarda
popülaritesini yitirmiştir. Uygulaması ağrısızdır, geniş bir antimikrobial
spektrumu vardır ve bilinen bakteriyel rezistansı bulunmamaktadır. En
29
büyük dezavantajı doku penetrasyonunun iyi olmaması ve yaradan
sodyum, potasyum ve klorid çekmesidir.
Minör yanıklarda kullanılması gereken ajanlar Bacitrasin, Neosporin ve
Polisporindir.
Bacitrasin
saklanmalıdır.
Gazlı
yüzeyel
beze
ve
sürülerek
geniş
olmayan
kullanıldığında
yanıklara
epitelizasyona
yardımcı olmakta ve iyi bir koruyucu ortam sağlamaktadır. Ancak bir çok
otör bu etkinin antimikrobial aktiviteden çok petrolatum bazına bağlı
olduğunu savunmaktadır.
3. 6. c5. Biyolojik Kapamalar
Xenograftlar (domuz derisi) ve allogreftler (insan kadavra derisi) partial
ve full-thickness yanıklarda kullanılmaktadır. Temiz partial thickness yaralar
üzerine kapatıldığında (reepitelizasyonun geç safhalarında) rehabilitasyonu
kolaylaştırmakta
ve
desikasyonu
önlemektedir.
Xenogreftler
revaskülarizasyon yapmazlar ve allogreftlerden daha ucuzdurlar. Bu da
onları tercih edilir yapmaktadır. Geniş yüzeyli partial-thickness yaraların ve
geniş donör yüzeylerin geçici olarak kapatılması için idealdirler.
Biyolojik kapamalar eksize edilmemiş derin partial ve full thickness
yaralara uygulanmamalıdırlar. Yanığı direkt olarak kapamak için yeterince
donör alan bulunmayan geniş full-thicness yaralanmalarda taze allogreft
deri mükemmel bir biyolojik kapama görevi yapmaktadır ve vaskülarize
olabilmektedir.
Allogreft kapama, enfeksiyona geçici bir koruma sağlamakla birlikte
buharlaşma
ile
ortaya
çıkan
sıvı
kaybını
önleyerek
sıvı
dengesini
korumakta, donör bölge iyileşinceye ve otolog greftle kapatılıncaya kadar
son derece yararlıdır. Allogreft uygulandığı süre içerisinde kısa süreli
siklosporin
kullanılabilmektedir.
Allogreftin
dezavantajları,
bulunamaması, pahalılığı ve hastalık bulaşması riskidir.
30
kolay
3. 6. d. Yanık Yaralarının Klinik Tedavisi
3. 6. d1. Yüzeyel ve orta partial - thickness
yaralar:
Bu yaraların iyileşmesi dermal eklerin korunmasına bağlıdır. Yara
temizlenir gevşek cansız doku kaldırılır. Takip sırasında reepitelizasyon
oluncaya
kadar
yıkama
ve
hafif
bir
topikal
ajanın
günde
iki
kez
uygulanması yeterlidir. Bu işlem yüzeyel yanıklarda 5-10 gün, orta
derinlikteki yaralarda 10-14 gün sürmektedir. Hasta eğer ayaktan takip
ediliyorsa yara en az haftada l kez görülmelidir. Epitelizasyon başladıktan
sonra günde 4-5 kez nemlendirici bir kremle masaj yapılmalıdır. Hasta 4-6
hafta sonra hipertrofik skar ve pigment değişikliği yönünden kontrol
edilmelidir.
3. 6. d2. Derin partial - thickness yaralar:
Bu yaraların iyileşmesi 3-4 haftayı alır ve hipertrofik skar oluşumu
insidansı daha yüksektir. Derinliği indetermine (belirlenememiş) olanlar
yüzeyel gibi ele alınır. Epitelial adacıklar yoğun ise ve fonksiyonel ve
kozmetik olarak önemli bir bölgede değilse epitelizasyon tamamlanıncaya
kadar izlenir. Eğer yara 2. 5 cm. den büyükse, önemli bir bölgede ise ve
14 günde iyileşmemişse elektif eksizyon ve greft uygulanır.
Bu
protokol
kazanılır,
sonucunda
yüzeyel
yaralar
skar
oluşumu
iyileşirken,
azalır,
derin
fonksiyonlar
yaraların
erken
demarkasyonu
beklenmiş olur.
3. 6. d3. Full-thickness yanıklar:
Bu yaralarda spontan epitelizasyon, tüm deri ekleri harabolduğu için
olanaksızdır. Greft yapılmaz ise bu yaralar kenarlardan epitelial hücre
migrasyonu ve kontraksiyon ile iyileşir. Tedavi alanın büyüklüğüne ve
31
lokalizasyonuna bağlı olarak değişir. Küçük yanıklar (tüm vücut yüzeyinin
%35'inden az) da fonksiyonel ve kozmetik kazanç üzerinde yoğunlaşılır.
Büyük
yanıklarda
önemlidir.
ise
yaranın
Full-thickness
kapatılması
yaralar
cerrahi
ve
hastanın
girişimden
yaşatılması
önce
temizlenir,
debride edilir ve günde iki kez topik antimikrobial ajan uygulanır.
3. 6. e. Yanıkların Cerrahi Tedavisi
Son
20
yılda
yanıklara
cerrahi
yaklaşım
konusunda
ilerlemeler
kaydedilmiştir. Güvenli ve etkili kan ve deri replasmanı, yoğun bakım,
yanık sonrası nutrisyonun daha iyi anlaşılması, Tanner-Vandeput mesh
dermatomunun geliştirilmesi bunlardan bazılarıdır. 1970'lerde derin dermal
yanıklarda tanjansiyel yara eksizyonunu takiben otogreftleme ile çok iyi
sonuçlar alınmaktaydı. Bu metot ile hastanede kalma süresinde ve
morbiditede azalma olduğu bildirilmiştir. 1980'lerde ise yaranın hemen
kapatılmasının
prospektif,
iyi
sonuçları
randomize
tartışıldı.
çalışma
Bu
konuda
bulunmamakla
gerçek
birlikte
anlamda
erken
yara
eksizyonunu takiben yapılan greftleme derin yanıklar için halen tercih
edilmektedir. Enzimatik debridman eskarın cerrahi olarak çıkarılmasının
yerini almıştır.
Cerrahi
eksizyona
karar
verirken
pek
çok
konu
göz
önünde
bulundurulmalıdır. Hastanın yaşı, yanığın derecesi ve lokalizasyonu, eşlik
eden
yaralanmalar
bulunabilmesi
önemli
ve
hastalıklar,
faktörlerdir.
otolog
Günümüzde
veya
allojenik
tüm
vücut
derinin
yüzeyinin
%25'inden yaygın yaralanmalar için yara eksizyonunda yanıktan sonra 3-5
gün tercih edilmektedir. Đndetermine derinlikteki yaralar için 10-14 gün
kadar beklenmesi daha uygun olur. Ağır yanıklarda (Tüm vücut yüzeyinin
%10-50'den
fazlası)
eksizyonlar
her
2-3
günde
bir
eskar
dokusu
tamamen yok edilinceye kadar tekrarlanır. Yara yatağı daha sonra otolog
veya allojenik deri grefti veya biyosentetik kapamalar ile kapatılır.
32
Kritik bölgeler, başlangıçta optimal fonksiyonel ve kozmetik sonuç
almak amacıyla greftlenmelidir. Ağır yanıklarda eksizyon tercihi sırası üst
ve
alt
extremiteler,
gövde
ön
ve
arka
yüzüdür.
Extremitelerdeki
eksizyonlarda turnikeler kullanılır. Ayrıca her litresinde 2ml epinefrin
bulunan Ringer laktat solüsyonu yanığın altına subkutan dokuya kan
kaybını
azaltmak
için
infüze
edilir.
Yüz
ve
boyun
bölgesindeki
eksizyonlarda kanamanın önlenmesi için epinefrinle ıslatılmış laparotomi
pedleri ve elektrokoter kullanılabilir. Fasia eksizyonu derin full-thickness
yaralanmalarda uygulanmalıdır.
Preoperatif dönemde perioperatif antibiyotik uygulanması ve olabilecek
kan kaybının tahmini miktarı önemlidir. Bu istemler sırasında bakteriyemi
riski
bulunduğu için sistemik antibiyotik
uygulanmalıdır.
Antibiyotik
seçiminde preoperatif yara kültürleri göz önüne alınmalıdır. Eğer spesifik
mikroorganizma bilinmiyorsa stafilokoklara ve gr (-) bakterilere karşı 1.
jenerasyon sefelosporin kullanılabilir.
Eksizyonel terapide önemli bir konu da kan kaybıdır. Yetişkinlerde
eksize edilen her %1 total vücut yüzeyinde 200 ml kan kaybı olur.
Çocuklarda ise her %1 toplam total vücut yüzeyi kan volümünün %3-4'u
kadar kan kaybedilir.
Eskar eksize edildikten sonra yara bir gazlı bezle kapatılır. Gazlı bez her
2 saatte bir antibiyotik veya serum fizyolojik ile ıslatılır. Greftleme, eğer
yanık tüm vücut yüzeyinin %5'inden az değil ise, ertesi gün ikinci bir
operasyon ile yapılır. Bu vücut ısısının ve kan volümünün yeniden
kazanılmasına yardımcı olur. Split-thickness greftler Padgett elektrik
dermatomu ile (0. 008-0. 016) alınır. Tüm vücut yüzeyinin %60'ından
daha yaygın ağır yanıklarda, derin 4:1 mesh kullanarak genişletilmesi
gerekir. Sheet greftler sıklıkla yüz bölgesinde kullanılır. Tüm vücut
yüzeyinin %40-60'ını tutan yanıklarda en az genişleyen mesh'ler ve sheet
greftler kozmetik ve fonksiyonel olarak önem taşıyan bölgelerde kullanılır.
Sheet greftler tüm vücut yüzeyinin %40'ından küçük yanıklar için idealdir.
33
Bu greftler kozmetik olarak kabul edilebilir sonuçlar vermektedir.
Donör bölge seçiminde yaygın yanığı olan hastalarda yanmamış bölge
az
olduğu
için
çok
fazla
seçenek
yoktur.
Uyluk
ön
yüzü
sıklıkla
kullanılmakla birlikte sırt ve saçlı deri, skar oluşumunun azlığı nedeniyle
tercih edilen donör bölgelerdir. Yüze uygulanan greftlerde renk uyumu
nedeniyle saçlı deri idealdir. Çabuk iyileşmesi ve skarın görünmemesi de
diğer avantajlarıdır.
Donör bölgelerin bakımı için çok çeşitli kapamalar geliştirilmiştir. Eğer
topikal bir ajan kullanılıyorsa yüzeyel partial-thickness yaralardaki gibi
günde 2 kez değiştirilmelidir. Donör bölge derin bir yanığın yanında ise
tüm yarayı tek bir antimikrobial ajanla kapamak daha uygun olabilir.
Donör bölge küçük ise yarayı sentetik veya diğer okluziv kapamalarla
kapatmak mümkündür. Bu kapamalar epitelizasyonu artırarak, ağrıyı
azaltmaktadırlar. Donör bölgelerin tedavisinde kuru gazlı bezle kapamanın
yeri artık bulunmamaktadır. Donör bölgelerde hiperpigmentasyon ve
hipertrofik skar gelişebilmektedir. Yaranın iyileşmesi sırasında basınçlı
sargı tedavisi düşünülebilir.
Rehabilitasyon: Yanık yaralarının eksizyonu yöntemi ile hastanede
kalma süresi dramatik olarak azalmış ve kozmetik gelişmeler sağlanmıştır,
ancak etkili bir rehabilitasyonun gerekliliği değişmemiştir. Rehabilitasyon
yanıklı hastada mümkün olduğu kadar erken başlamalıdır. Fonksiyonun
yeniden kazanılması en önemli konudur. Basınçlı sargılar, basınçlı yüz
maskeleri kullanılabilir. Đyileşen yaraya basınç uygulandığında günde 23
saat süreyle ve skar tam olgunlaşıncaya kadar, yaklaşık bir yıl boyunca
uygulanmalıdır.
34
3. 6. f. Yanık yaralarının enfeksiyöz
komplikasyonları
1960'larda topikal antibiyotikler kullanıma girmeden önce invaziv
yanık yaralarında morbidite ve mortalitenin en sık görülen ve önemli
nedeni sepsislerdi. Ağır yanıklarda en önemli ölüm nedeni bugün halen
enfeksiyon olmakla birlikte bu enfeksiyon sıklıkla akciğerde olmaktadır.
Yanık yaralarını sepsisten korumak amacıyla etkili topikal ajanlarla
bakteriyel dansite azaltılmalı, cansız doku cerrahi olarak temizlenmelidir.
Đnvaziv yanık yarası sepsisi demek için biyopside dokunun her gramında
100. 000 organizma saptanmalı ve yanmamış dokuda da histolojik olarak
mikroorganizma bulunmalıdır.
Đnvaziv yanık sepsisinde sistemik, topikal ve subeskar antimikrobial
tedavi, cerrahi eksizyon uygulanmalıdır. Topikal ve subeskar tedavi fullthickness yara tedavisinde avaskülarite nedeniyle gereklidir. Mafenid
seçilmesi
gereken
semisentetik
bir
topikal
penisilin,
ajandır.
Mikroorganizma
aminoglikozid
ve
bir
bilinmiyorsa
antistafilokokal
eklenmelidir. Organizma tanımlandıktan sonra duyarlı antibiyotik seçilir.
3. 7. Yara Đyileşmesinde Yeni Ufuklar
Yara iyileşmesinde rol alan faktörleri (inflamatuar hücreler etkileyerek
bu süreci kısaltmayı ve ideal skar oluşumunu sağlamayı hedefleyen yeni
yöntemler araştırılmaktadır.
Elektrik akımı, lazer ışınları, ultrason gibi fizik güçlerin doku hasarı
onarımındaki
gelişmeler
bulunacak
etkileri
deneysel
çalışmalarda
gösterilmiştir.
Teknolojik
ile bu enerji tipleri, yara iyileşmesinde önemli katkılarda
yararlı
yöntemler
haline
gelecektir.
Ancak
optimal
sağlayabilmek için yapılan çalışmalar halen devam etmektedir.
35
etkiyi
Bu bölümde yara iyileşmesi konusunda gelecek için ümit verici görünen
bu yöntemlerden kısaca söz edilecektir.
3. 7. a. Ultrason ve Yara iyileşmesi
Ultrason temelde elektrik enerjisini ses dalgalarına çevirerek yüksek
frekanslı titreşim veren bir sistemdir. Doku tarafından absorbe edilen
ultrason enerjisi, dokuda ısı artışı veya ısı dışı birtakım fizyolojik yanıtlara
neden
olur.
Isı
artırıcı
etkisi
yüksek
yoğunlukta
sürekli
ultrason
uygulanması ile elde edilir. Ancak ultrason enerjisinin ısı artırıcı etkisinin,
yara iyileşmesinde önemli bir katkısı olmadığı, hatta dolaşımın yeterli
olmadığı
dokularda
ödem
ve
doku
hasarına
neden
olduğu
bilinmektedir(30). Bu nedenle yara iyileşmesinde ultrasonun ısı artışı ile
ilgili
olmayan
diğer
etkilerinin
görüldüğü
düşük
yoğunlukta
"pulse"
uygulama biçimi kullanılmaktadır.
Düşük yoğunlukta "pulse" ultrason uygulandığında dokuda mikroskobik
düzeyde hava kabarcıkları meydana gelir. Bu hava kabarcıkları stabil bir
biçimde
titreşim
oluşturarak
hücre
membran
geçirgenliğinde
geçici
değişiklilere neden olur. Ultrasonun dokuda yaptığı bir diğer etki de
ölçülebilir kararlı bir mekanik güç oluşturmasıdır. Bu güç dokunun pek
akışkan olmayan sıvı kısmında bir dolaşım akımı oluşturur. Bu akım hücre
membranını geçerken yine membran geçirgenliğinde değişikliğe neden olur
ve
difüzyon
düzeyi
artar.
Hava
kabarcıklarının
ve
mekanik
akımın
oluşturduğu bu hücre membran geçirgenliğindeki değişikliğin ve difüzyon
artışının
yara
iyileşmesindeki
olumlu
etkiden
sorumlu
olduğu
ileri
sürülmektedir(30). Ayrıca fibroblast, makrofaj gibi hücreleri ve yeni damar
oluşumunu da direk olarak stimüle ettiği gösterilmiştir. Ancak ultrasonun
tedavi başlığının sabit tutulmasından veya sürekli yüksek yoğunlukta
ultrason uygulanmasından kaynaklanabilecek doku hasarı etkisinin de
36
tedavi sırasında göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
3. 7. b. Lazer ve Yara Đyileşmesi
Lazer teknolojisindeki ilerleme, pek çok farklı alanda kullanımını da
beraberinde getirmiştir. Đyi bilinen kullanım alanları vasküler ve pigmente
lezyonların tedavisidir. Yara iyileşmesi ile ilgili kullanımı konusunda ise halen
çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çalışmalar yara iyileşmesine katkıda bulunmak,
kesi dudaklarını birleştirmek ve keloidleri tedavi etmek gibi uygulamaları
kapsamaktadır.
Yara iyileşmesine katkıda bulunmak amacı ile çalışmalarda Düşük Enerjili
Lazer Işınları (DELĐ) kullanılmaktadır. Bu ışınlar bilinen lazer ışınları gibi seçici
fototermolizis yapmazlar. Kesici ya da dokuyu buharlaştırıcı özelliklere sahip
değildirler. Moleküler ve hücresel düzeydeki ısı dışı etkileri ile yara iyileşmesine
katkıda bulundukları ileri sürülmektedir(35).
Düşük Enerjili Lazer Işınları ile tedavi ilk olarak 1960'lı yıllarda denenmiş ve
çelişkili sonuçlar elde edilmiştir. O zamandan beri DELĐ veren çeşitli lazer tipleri
ile daha çok hayvanlarda yapılan deneysel çalışmalarda başarılı ve başarısız
sonuçlar bildirilmiştir(35, 36).
Đnsan keratinosit kültüründe DELĐ uygulandığında keratinositlerin göçlerinin
hızlandığı ancak sayıca artmadıkları gözlenmiştir(37). Bir çalışmada cerrahi
yöntemler de dahil olmak üzere uygulanan tedavilere yanıt vermeyen 1120
ülserin DELĐ uygulandığında % 78'inin iyileştiği, % 14'ünün düzelme
gösterdiği sadece % 8'inin yanıt vermediği rapor edilmiştir Çalışma açık ve
kontrolsüzdür.
Benzer
biçimde
olumlu
sonuçların
alındığı
ancak
yine
kontrolsüz olan başka çalışmalar da yapılmıştır.
Sonuç olarak ümit verici gibi görünen bazı çalışmalara rağmen kontrollü
ve iyi düzenlenmiş çalışmaların olmaması nedeni ile lazer ışınlarının yara
iyileşmesinde kullanımı ve bu konudaki yeri henüz şüpheli gözükmektedir.
Lazerin yara iyileşmesindeki çarpıcı uygulamalarından birisi de kesi
37
dudaklarının kaynak yapar biçimde birleştirilmesidir. Bu yöntemle elde
edilen iyileşme sütür atma yöntemine göre daha üstün kozmetik sonuç
vermektedir(38). Keloid tedavisinde ise değişik lazer sistemleri ile başarılı ve
başarısız sonuçlar elde edilirken, Nd-YAG lazer ile son zamanlarda yapılan
uygulamalar keloidlerin yumuşatılması ve deri seviyesine indirilmesinde
ümit verici gözükmektedir(39).
3. 7. c.Elektrik Stimülasyonu ve Yara Đyileşmesi
Đyileşmeyen
yaralarda
elektrik
stimülasyonunun kullanımı yeni
bir
kavram değildir. Bu tekniğin yara iyileşmesine katkıda bulunduğu 1960 lı
yıllardan beri yapılmakta olan çalışmalarda gösterilmiştir(30). Son 10 yıldır
özellikle kemik iyileşmesinde standardize edilmiş uygulamalar ile başarılı
sonuçlar alınması, yumuşak doku iyileşmesinde de elektrik stimülasyonunun
rolünü yeniden gündeme getirmiştir(31).
Araştırmalarda hasara uğramış deride biyolojik bir elektrik akımı
meydana geldiği gösterilmiştir(32). Hasarı takiben dokuda ortaya çıkan
iyonik sıvılar bu elektrik akımının devamlılığını sağlamakta ve yara
kuruyunca bu akım da kesilmektedir. Bu nedenle nemli ortamda yara
iyileşmesinin hızlanması dokudaki elektrik akımının devamlılığı ile de
açıklanmaktadır.
Yapılan çalışmalarda elektrik akımı ile stimüle edilen yaralarda, yara
iyileşmesinde temel rol oynayan fibroblastların sayıca çoğaldığı, yüksek
elektrik akımı verilen fibroblastlarda akımın yoğunluğuna göre kollajen ve
DNA sentezinin arttığı gösterilmiştir(30). Öte yandan yara iyileşmesi
sırasında görülebilen komplikasyonlarda (hipertrofik skar oluşumu gibi)
rolü olduğu düşünülen mast hücrelerinin de elektrik Stimülasyonu sonucu
sayıca
azaldığı
gözlenmiştir(33).
Bu
yüzden
istenmeyen
kötü
skar
oluşumunun önlenmesinde de elektrik stimülasyonunun olumlu etkisi
olduğu ileri sürülmektedir.
38
Elektrik
stimülasyonunun
yara
iyileşmesinde
önemli
katkısı
bulunduğu gösterilmiş olmakla birlikte, uygulanacağı yara tipi, uygulama
biçimi, yoğunluğu, süresi, polaritesi gibi değişkenler henüz standart bir
biçimde belirlenmemiştir. Optimal kullanımı bugün hala araştırma konusu
olmakla birlikte elde edilen sonuçlar ümit verici gözükmektedir. Örneğin
çalışmalarda "pulse" elektrik stimülasyonunun sürekli stimülasyona göre
daha etkili olduğu, dokuda yanma ve irritasyon yapmadığı, vasküler
akımı da artırdığı gözlenmiştir(8). Uygulama sırasında pozitif veya negatif
polarite seçimi ile ilgili farklı görüşler olmakla birlikte, negatif polaritenin
antibakteriyel etkiye sahip olduğu,kan akımını artırdığı ve nekrotik
materyalin debridmanını sağladığı gösterilmiştir. Tedaviye önce negatif
polarite ile başlanıp daha sonra pozitif ve negatif uygulamalara devam
edilmesi önerilmektedir(35). Bir başka çalışmada da tedavi süresi ele
alınmış ve günde bir saat ve 24 saat sürekli tedavi arasında bir fark
olmadığı saptanmıştır(30). Tüm bu çalışmalar sonucunda gelecekte belki
de
hastaların
kendi
kendilerine
uygulayabilecekleri
uygun
elektrik
stimülasyonu veren aygıtların ve standart yöntemlerin geliştirilmesi ile
kronik
yarası
olan
hastalar,
hastaneye
olabileceklerdir.
39
yatırılmadan
da
tedavi
4-GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3.
Cerrahi Kliniği tarafından planlandı. Bu çalışma, Dr. Lütfi Kırdar Kartal
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Eğitim Plan Koordinasyon Kurulunun 12. 09.
2004 tarihli toplantısında kabul edildi.
Deney hayvanı olarak; 30 adet Sprague Dawley türü 36- 40 haftalık
300-350
gr
ağırlığında
erkek
sıçanlar
kullanıldı.
Hayvanlar
dörderli
kafeslerde oda sıcaklığında tutuldu. Deney hayvanları normal su gibi uygun
diyet verilerek ve 12 saatlik aydınlık - karanlık siklüsleri oluşturularak
yaşamları sağlandı.
Tüm denek hayvanlarına intraperitoneal olarak uygulanacak 60 mg/kg
ketamin
anestezisini
takiben
hayvanların
sırt
bölgesi
her
iki
tarafı
tıraşlandıktan sonra 95oC sıcaklıktaki suyun 10 sn lik teması ile yaklaşık 2
cm2 lik 2. dereceden yanık oluşturuldu.
Her grupta 10’ar adet denek kullanıldı ve gruplar;
grup 1: kontrol grubu (N:10)
grup 2: silverdin uygulanan grup (N:10)
grup 3: yüksek gerilimli elektrik stimulasyonu uygulanan grup (N:10)
olarak randomize edildi.
Çalışmamızda analjezi amacıyla tüm hayvanlara 12 saatte bir subkütan
olarak 0. 1 mg/kg dozunda buprenorphine uygulandı.
Grup 1 deki Kontrol grubuna herhangi bir tedavi uygulanmazken;
Grup II deki hayvanlara silverdin krem,
Grup III teki hayvanlara ise günde bir defa 5 dakika süreyle 20mA’lik
yüksek gerilimli elektrik stimulasyonu uygulandı.
Bu tedavi şekillerine 7 gün devam edildi.
Granülasyon doku kalınlığının, fibroblast sayısının ve inflamasyon
skorunun tespiti amacıyla 3. ve 7. günlerde yanık bölgesinden ayrı ayrı
40
biyopsiler alındı.
Biyopsiler yanık yarasının merkezinden eskarı kaldırmadan 6mm
çapında subkutanöz yağ tabakasını içerecek şekilde punç biyopsi olarak
alındı. Yedinci gündeki biyopsiler alındıktan sonra hayvanlar yüksek doz
fenobarbital verilerek sakrifiye edildi.
Alınan biyopsiler;
* granülasyon doku kalınlığı,
* fibroblast sayısı ve
* inflamasyon skoru tespiti amacıyla histopatolojik olarak incelendi.
4. 1. Histopatolojik inceleme:
Işık mikroskobisinde histopatolojik olarak değerlendirilmek üzere alınan
örnekler %10 formol ile fikse edilerek 5 µm’lik kalınlıkta kesildi.
Eosin, hemotoxylin ve Masson’s trikrom boyaları ile boyandı. 400
büyütme
altında
her
dokudan
hazırlanan
5
ayrı
kesit
içerisinden
granulasyon dokusunun en kalın olduğu kesitteki granulasyon doku
kalınlığı ölçüldü. Ayrıca kesitlerdeki fibroblast yoğunluğunun en fazla
olduğu kesit ve alanda fibroblastlar sayıldı. Đnflamasyon skorlaması için
Hooker ve ark. kullandığı inflamasyon şiddetini değerlendiren ve 0 ile 3
arasında derecelendirme yapan skorlama kullanıldı.
Buna göre 0; inflamasyon yok,
1; nadir dağınık lenfosit ve plazma hücreleri ile büyük hücreler,
2; artmış lenfosit, nötrofil ve plazma hücreleri,
3; çok sayıda miks inflamasyon hücresi ve mikroabse varlığı.
41
4. 2. Đstatistiksel Đncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler
için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10, 0
programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken niceliksel verilerin
karşılaştırılmasında gruplar arasındaki farklılığın incelenmesinde Kruskal
Wallis testi, farklılığı oluşturan grubun tespitinde Mann Whitney U test
kullanıldı. Grup içi karşılaştırmalarda ise Wilcoxon işaret testi kullanıldı.
Sonuçlar
%
95’lik
güven
aralığında,
anlamlılık
p<0,
05
düzeyinde
değerlendirildi.
5-BULGULAR
Tablo 1: Gruplar arasında biyopsinin 3. gününde inflamasyon düzeyi
açısından fark yoktur.
GURUPLAR
N
KONTROL
11
CORONA
4
SĐLVERDĐN
6
P
0, 399
Tablo 2: Gruplar arasında biyopsinin 3. gününde fibroblast sayısı
açısından fark yoktur.
GURUPLAR
N
KONTROL
11
CORONA
4
SĐLVERDĐN
6
P
0, 899
42
Tablo 3: Gruplar arasında biyopsinin 3. gününde granülasyon dokusu
kalınlığı açısından fark yoktur.
GURUPLAR
N
KONTROL
11
CORONA
4
SĐLVERDĐN
6
P
0, 387
Tablo 4: Gruplar arasında biyopsinin 7. gününde inflamasyon düzeyi
açısından fark vardır.
GURUPLAR
N
KONTROL
8
CORONA
3
SĐLVERDĐN
6
P
0, 012
Tablo 5: Gruplar arasında biyopsinin 7. gününde fibroblast sayısı
açısından fark yoktur
GURUPLAR
N
KONTROL
8
CORONA
3
SĐLVERDĐN
6
P
0, 545
43
Tablo 6: Gruplar arasında biyopsinin 7. gününde granülasyon dokusu
kalınlığı açısından fark yoktur
GURUPLAR
N
KONTROL
8
CORONA
3
SĐLVERDĐN
6
Tablo 7:Kontrol
P
0, 331
grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
inflamasyon düzeyi açısından fark vardır.
GRUP
KONTROL
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
11
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
8
P
0, 005
Đnflamasyon düzeyi 7. günde daha fazladır.
Tablo 8:Kontrol
grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
fibroblast sayısı açısından fark yoktur.
GRUP
KONTROL
Tablo 9:Kontrol
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
11
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
8
P
0, 961
grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
granülasyon dokusu kalınlığı açısından fark yoktur.
GRUP
KONTROL
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
11
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
8
44
P
0, 256
Tablo 10:Corona grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
inflamasyon düzeyi açısından fark yoktur.
GRUP
CORONA
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
4
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
3
P
0, 074
Tablo 11:Corona grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
fibroblast sayısı açısından fark yoktur.
GRUP
CORONA
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
4
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
3
P
0, 350
Tablo 12:Corona grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
granülasyon dokusu kalınlığı açısından fark yoktur.
GRUP
CORONA
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
4
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
3
P
0, 248
Tablo 13:Silverdin grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
inflamasyon düzeyi açısından fark yoktur.
GRUP
SĐLVERDĐN
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
6
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
6
P
0, 847
Tablo 14:Silverdin grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
fibroblast sayısı açısından fark yoktur.
GRUP
SĐLVERDĐN
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
6
45
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
6
P
1, 000
Tablo 15:Silverdin grubunda biyopsinin 3. ve 7. günleri arasında
granülasyon dokusu kalınlığı açısından fark yoktur.
GRUP
SĐLVERDĐN
BĐOPSĐNĐN 3. GÜNÜ
N
6
BĐOPSĐNĐN 7. GÜNÜ
N
6
P
0, 575
6-TARTIŞMA
Đyileşmeyen
yaralarda
elektrik
stimülasyonunun kullanımı yeni
bir
kavram değildir. Bu tekniğin yara iyileşmesine katkıda bulunduğu 1960 lı
yıllardan beri yapılmakta olan çalışmalarda gösterilmiştir(30). Son 10 yıldır
özellikle kemik iyileşmesinde standardize edilmiş uygulamalar ile başarılı
sonuçlar alınması, yumuşak doku iyileşmesinde de elektrik stimülasyonunun
rolünü yeniden gündeme getirmiştir(31).
Araştırmalarda hasara uğramış deride biyolojik bir elektrik akımı
meydana geldiği gösterilmiştir(32). Hasarı takiben dokuda ortaya çıkan
iyonik sıvılar bu elektrik akımının devamlılığını sağlamakta ve yara
kuruyunca bu akım da kesilmektedir. Bu nedenle nemli ortamda yara
iyileşmesinin hızlanması dokudaki elektrik akımının devamlılığı ile de
açıklanmaktadır.
Yapılan çalışmalarda elektrik akımı ile stimüle edilen yaralarda, yara
iyileşmesinde temel rol oynayan fibroblastların sayıca çoğaldığı, yüksek
elektrik akımı verilen fibroblastlarda akımın yoğunluğuna göre kollajen ve
DNA sentezinin arttığı gösterilmiştir(30). Öte yandan yara iyileşmesi
sırasında görülebilen komplikasyonlarda (hipertrofik skar oluşumu gibi)
rolü olduğu düşünülen mast hücrelerinin de elektrik stimülasyonu sonucu
sayıca
azaldığı
gözlenmiştir(33).
Bu
yüzden
istenmeyen
kötü
skar
oluşumunun önlenmesinde de elektrik stimülasyonunun olumlu etkisi
olduğu ileri sürülmektedir.
Elektrik stimülasyonunun yara iyileşmesinde önemli katkısı bulunduğu
46
gösterilmiş olmakla birlikte, uygulanacağı yara tipi, uygulama biçimi,
yoğunluğu, süresi, polaritesi gibi değişkenler henüz standart bir biçimde
belirlenmemiştir. Optimal kullanımı bugün hala araştırma konusu olmakla
birlikte elde edilen sonuçlar ümit verici gözükmektedir.
Örneğin
çalışmalarda
"pulse"
elektrik
stimülasyonunun
sürekli
stimülasyona göre daha etkili olduğu, dokuda yanma ve irritasyon
yapmadığı, vasküler akımı da artırdığı gözlenmiştir(8). Uygulama sırasında
pozitif veya negatif polarite seçimi ile ilgili farklı görüşler olmakla birlikte,
negatif polaritenin antibakteriyel etkiye sahip olduğu, kan akımını artırdığı
ve nekrotik materyalin debridmanını sağladığı gösterilmiştir. Tedaviye önce
negatif polarite ile başlanıp daha sonra pozitif ve negatif uygulamalara
devam edilmesi önerilmektedir(35).
Bir başka çalışmada da tedavi süresi ele alınmış ve günde bir saat ve
24 saat sürekli tedavi arasında bir fark olmadığı saptanmıştır(30). Tüm bu
çalışmalar sonucunda gelecekte belki de hastaların kendi kendilerine
uygulayabilecekleri uygun elektrik stimülasyonu veren aygıtların ve standart
yöntemlerin
geliştirilmesi
ile
kronik
yarası
olan
hastalar,
hastaneye
yatırılmadan da tedavi olabileceklerdir.
Đkinci derece yanıklar yüzeyel ve derin olarak ikiye ayrılır. Yanık
dokusu ıslak, pembe görünümlü, ödemli ve oldukça ağrılıdır(40,49). Ödem
oluşumu yanığı takiben hemen başlar, 3–24 saatler arasında en fazladır.
Sıvı ve elektrolit kaybı olur. Hipovolemiyi takiben glomerüler filtrasyon
düşer ve böbrek yetmezliği gelişebilir(41,49).
Đkinci derece yanığın tedavisi açık ve kapalı olarak yapılabilir. Açık
yöntemle tedavi edilen yanık yüzeyi 48–72 saat sonra kurur ve yanık
bölgesinin hava ile temasını kesen bir kabuk oluşur. Oluşan bu kabuk,
altındaki dokuları dışarıdan gelebilecek bakterilere karşı korur ve altındaki
dokuların enfekte olmadan ve nedbe bırakmadan iyileşmesini sağlar. Bu
kabukların kaldırılmamasına özen gösterilir, aksi halde kapalı pansumana
geçilir. Birinci derece yanıklar 3–6 günde, ikinci derece yanıklardan yüzeyel
47
olanlar 14–21 günde, derin olanlar ise 21 günden daha fazla sürede
iyileşirler (40,49). Đkinci derece yanık yarası serum ve eskardan sızması
nedeniyle ıslak ve proteinden zengindir, bu durum mikroorganizmaların
üremesi için iyi bir ortamdır. Termal tromboz ve yanık dokusunun
avaskülaritesi endojen fagositik hücrelerin bölgeye gelmesini önlerken,
sistemik antibiyotiklerin etkilerini de azaltır.
Elektrik stimülasyonunun yara iyileşmesini hızlandırdığı yaklaşık yirmi
yıldan beri bilinmektedir(8, 9, 42, 49). Elektrik stimülasyonunun yara
üzerine ödemi azaltan, dolaşımı artıran, epitelizasyonu ve dolayısıyla yara
iyileşmesini hızlandıran etkileri gösterilmiştir(5, 9, 40, 44, 49). Ayrıca in
vitro çalışmalarda elektrik stimülasyonu ile bakteri üremesinin de durduğu
gösterilmiştir(44, 49).
Heterelog sığır kollajeni ile birçok çalışma yapılmıştır. Sedlarik ve
arkadaşlarının (25) hayvan derisi üzerinde yaptığı çalışmada, hayvanlar iki
kontrol grubuna ve iki deneysel gruba ayrılmıştır. Deneysel grupları, doğal
olarak ve kimyasal olarak hazırlanmış kollajen sünger ile kapatılan yaralar
oluştururken, kontrol gruplarını havaya maruz bırakılanlar ve parafin örtü
ile kapatılanlar oluşturmuştur. Sonuçlar karşılaştırıldığında havaya maruz
bırakılanlar 50 günde, parafin örtü ile kapatılanlar 48 günde, doğal
kollajen uygulananlar 24 günde, kimyasal kollajen kullanılan ise 27 günde
iyileşmiştir. Kollajen sünger ile kapatılanlarda, sadece iyileşme zamanı
kısalmakla kalmamış yara iyileşmesinin kalitesi de daha iyi olmuştur(25).
Fare derisinde yapılan, okluzif bandajla karşılaştırmalı bir çalışmada
yara iyileşmesi kollajen süngerle 7-21 günde olurken, okluzif bandaj
uygulananlarda 13-39 günde gerçekleşmiştir. Aynı araştırmacının, insan
derisinde, değişik nedenli deri ülserleri tedavisinde dextranomer ile
karşılaştırmalı yaptığı çalışmada liyofilize heterolog kollajenin, iyileşme
zamanını
istatistiksel
anlamlı
olarak
kısalttığı
ve
özellikle
ağrının
giderilmesinde etkili olduğu bildirilmektedir(21).
Hayvan derisinde, poliüretan süngerle karşılaştırmalı yapılan başka bir
48
çalışmada
da
kollajen
süngerle
iyileşmenin
daha
hızlı
olduğu
gösterilmiştir(19). Ülkemizde kobay derisi üzerinde yapılan bir çalışmada
kollajen sünger (KS), hidrofilik poliüretan sargı (HPS), %1 silver sulfadiazin
krem (SS) ve gazlı bezin yara iyileşmesi üzerindeki etkisi karşılaştırılmış ve
deneysel olarak oluşturulmuş 8 mm çaplı yaralarda aşağıdaki bulgular elde
edilmiştir(20):
1. Yara kontraksiyonu: Yara kontraksiyonu en çok KS ile, sonra
sırasıyla HPS, SSK ve en az gazlı bezle olmuştur.
2. Yara tabanında yükselme: KS uygulananlarda 3-7. gün, HPS
uygulananlarda 5-7. günlerde yaralar yüzeyelleşirken, SSK ve steril gazlı
bezde yüzeyelleşmenin daha yavaş olduğu gözlenmiştir.
3. Epitelizasyon hızı: Yeni epitel oluşumu, KS ve SSK ile 5. günde,
diğerlerinde 7. günde saptanmıştır.
4. Skar oluşumu: KS uygulanan yaralar deri ile aynı seviyede,
diğerleri hafif çökük olarak iyileşmiştir.
Kollajen sünger uygulananlarda iyileşmenin diğer uygulamalardan
hızlı olduğu histopatalojik olarak da ispatlanmıştır(20).
Son
yıllarda
sığır
kollajeni
ürünlerine
alternatif
olarak
domuz
kollajeninden üretilen ürünler (Fibrel) dış ülkelerde piyasaya verilmiştir.
Fibrel'in sığır kollajeninden farkı hazırlanmasındaki zorluktu. Hasta kanı
alınıp
liyofilize
Kobaylarda
implant
yapılan
ve
epsilon-aminokaproik
deneylerde
sığır
asit
kollajenine
ile
karıştırılır.
göre
immun
reaksiyonların daha az geliştiği ve uygulama bölgesinde doğal kollajenin
tekrar
oluşumunun
daha
hızlı
deneylerinde
implantasyon
görülmemesi
memelilerin
olduğu
sonrasında
bu
maddeyi
iddia
edilmektedir.
Hayvan
kalsiyum
depolanmasının
daha
tolere
iyi
ettiğini
göstermektedir(16).
Fibrel ile yapılan 5 yıllık bir çalışmada 300 hastada anti nükleerantikor, romatoid faktör, anti-Fibrel antikorlar ve bunların insan kollajeni
tip I ve tip III ile çapraz reaksiyonu test edilmiş ve normal popülasyondan
49
yüksek bulunmamıştır. Sadece iki hastada sığır ve domuz kollajeni tip I
ve
III’
karşı
antikorlar
saptanmış
ve
yapılan
takipte
anti-Fibrel
antikorlarda zamanla düşme görülmüştür(16).
Daha önce sığır kollajeni ile tedavi edilen ve gelişen antikorlar
nedeniyle
ikinci
bir
uygulama
yapılamayan
hastalara
Fibrel
uygulanabilmektedir(16).
Fibrel
tedavisi
sırasında
şiddetli
hipersenstivite
reaksiyonları
görülmemiştir(26).
Türkiye'de, sığır kollajeni ürünleri bulunmaktadır. Gelfix adı altında
piyasaya verilen kollajen süngerler kullanıma girmiştir. Ayrıca dış ülkelerden
ithal olarak getirilmiş kollajen süngerler de vardır.
Reed ve arkadaşları(5,49) yüksek voltajlı elektrik akımı uygulanan
inflamatuar
ve
ödemli
alanlarda
proteinlere
karşı
mikrovasküler
permeabilitenin azaldığını ve buna bağlı olarak ödemin ve inflamasyonun
gerilediği göstermişlerdir. Söz konusu çalışmada, histamin uygulanan
ratlarda o bölgede mikrovasküler permeabilitenin artmasına bağlı sızıntı
oluştuğu, yüksek elektrik akımı uygulananlarda bu sızmanın durduğu,
hâlbuki diğer ratlarda ödeme neden olduğu saptanmıştır.
Kincaid (45,49), monofazik yüksek voltajlı elektrik akımının enfekte
yaralarda bakteriyel çoğalmayı durduğunu bildirmiştir. Çalışmada yüksek
voltajlı elektrik akımının Stafilokokların, E. Coli ve P. aeruginosa gibi
mikroorganizmaları in vitro olarak inhibe ettiğini göstermiştir. Wolcott ve
arkadaşları(46,49)
kronik
venöz
staz,
periferik
ateroskleroz,
bazı
enfeksiyonlar ve diğer nedenlere bağlı olarak gelişen deri ülserlerinin
elektrik akımı uygulaması ile iyileşebildiklerini ortaya koymuştur.
Davis ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada elektrik akımı ile stimüle
edilen yaralarda, yara iyileşmesinde temel rol oynayan fibroblastların
sayıca çoğaldığı, yüksek elektrik akımı verilen fibroblastlarda akımın
yoğunluğuna göre kollajen ve DNA sentezinin arttığı gösterilmiştir(30).
Bu çalışmada; çalışmanın 3. ve 7. günlerinde yapılan biyopsilerin
50
histopatolojilerinde hem grublar (kontrol, silverdin, corona) arasında hem
de grub içinde fibroblast sayısı açısından anlamlı bir fark tespit edilmedi.
Agreen(42,49) ikinci derece yanık yaralarında, elektrik stimülasyonu ile
epitelizasyonun
hızlandığı
ve
kollogenazın
arttığını
ileri
sürmüştür.
Çalışmasında ikinci derece yanık oluşturulmuş ratlarda elektrik akımı ile
kollajen liflerinin ve damarların arttığını göstermiştir. Diğer bir çalışmada
elektrik
stimülasyonunun
ödemi
azalttığı,
nötrofil
ve
makrofaj
gibi
hücrelerin bölgeye gelmesini sağladığı, büyüme faktörünü uyardığı ve
kanlanmayı
artırdığı
bildirilmiştir(47).
Elektrik
stimülasyonunun
yara
üzerine ödemi azaltan, dolaşımı artıran, epitelizasyonu ve dolayısıyla yara
iyileşmesini hızlandıran etkileri gösterilmiştir(5, 9, 40, 44, 49).
Bu çalışmada ise; çalışmanın 3. ve 7. günlerinde yapılan biyopsilerin
histopatolojilerinde hem grublar (kontrol, silverdin, corona) arasında hem
de grub içinde granülasyon dokusu kalınlığı açısından anlamlı bir fark tespit
edilmedi.
Reed ve arkadaşları(5,49) yüksek voltajlı elektrik akımı uygulanan
inflamatuar
ve
ödemli
alanlarda
proteinlere
karşı
mikrovasküler
permeabilitenin azaldığını ve buna bağlı olarak ödemin ve inflamasyonun
gerilediği göstermişlerdir.
Diğer bir çalışmada elektrik stimülasyonunun ödemi azalttığı, nötrofil
ve makrofaj gibi hücrelerin bölgeye gelmesini sağladığı, büyüme faktörünü
uyardığı ve kanlanmayı artırdığı bildirilmiştir(47).
Elektrik stimülasyonunun yara üzerine ödemi azaltan, dolaşımı artıran,
epitelizasyonu
ve
dolayısıyla
yara
iyileşmesini
hızlandıran
etkileri
gösterilmiştir(5, 9, 40, 44, 49).
Bu çalışmada ise; çalışmanın 3. gününde yapılan biyopsilerinde, gruplar
(kontrol, silverdin, corona) arasında inflamasyon düzeyi açısından anlamlı
bir fark görülmezken ; biyopsinin 7. gününde özellikle kontrol grubunda
inflamasyonun arttığı ve istatiksel olarak anlamlı olduğu görüldü.
Silverdin ve Corona arasında ve grubların kendi içinde inflamasyon
51
düzeyi açısından anlamlı bir fark tespit edilmedi.
Bu açıdan değerlendirildiğinde bütün gruplar arasında anlamlı bir fark
bulunmazken; elektrik akım stimülasyonu uygulanan grupta inflamasyon
düzeyinin
görüldü.
tedavinin
yedinci
gününde
kontrol
grubuna göre
azalttığı
Diğer taraftan fibroblast ve granülasyon dokusu açısından ise
anlamlı bir fark tespit edilemedi.
Bu çalışma da ikinci derece yanıkta yara iyileşmesinde önemli olan
inflamasyon düzeyi, fibroblast sayısı ve granülasyon dokusu kalınlığına
bakıldı.
7- SONUÇ
Bu çalışmada ikinci derece yanıklarda tedavi amacıyla yüksek elektrik
akımı
uyguladığımız
deneklerle,
silverdin
uyguladığımız
denekleri
karşılaştırdık.
Sonuç
olarak
ikinci
derece
yanıklarda
yüksek
elektrik
akım
uygulanmasını takiben oluşan kabuk dokusunun sıvı elektrolit kaybının
azaltması ve lokal olarak uygulanan pansuman malzemelerine gerek
görülmemesi gibi avantajlar sunarken; istatiksel olarak silverdin kadar
anlamlı olmasada inflamasyon düzeyini azalttığı söylenebilir. Diğer taraftan
literatürde yanıklarda tedavi amacıyla elektrik stimülasyonu kullanılması
hususunda yeterince bilgi yoktur.
52
8-KAYNAKLAR
[1].
Madden JW, Anem AJ. Wound healing. In Towsend CM ed.
Sabiston Textbook of surgery. WB Saunders Co. Philadelphia. 1991;
164.
[2].
Davis SC, Mertz PM, Eaglstein WH. Second degree burn
healing: The effect of occlusive dressing and a cream. J surg Res.
1990; 48:245.
[3].
Burleson R, Eiseman B. Effect of skin dressing and topical
antibiotics on healing of partial thickness skin wounds in rats. Surg
Gynecol Obstet. 1973; 136:958.
[4].
Geironemun RG, Mert PM, Eaglstein WH. Wound healing. The
effect of anti microbial agents. Arch Dermatol. 1979;115: 1311.
[5].
Reed BV. Effect of high voltage pulsed elektrical stimulation on
microvascular
permeability
to
plasma
proteins,
a
possible
mechanism in minimizing edema. Physical therapy.1988; 68:491.
[6].
Rodriguez- Bigas M, Ruz NI, Suarez A. Comperative evaluation
of Aloe vera in the management of burn wounds in guinea pigs. Plast
Reconstr Surg. 1988; 81: 386.
[7].
Gentzkow GD. Electrical stimulation to heal dermal wounds. J
Dermatol Surg Oncol. 1993; 19:753.
[8].
Reich
DJ,
Tarjan
PP.
Elektrical
stimulation
of
skin.
Int
Dermatol. 1990; 29:395.
[9].
Castillo E, Sumano H, Fortoul II, Armando Z. The influence of
pulse elektrical stimulation on the wound healing of burned rat skin.
Arch Med Res. 1995; 26(2):185.
[10].
Ausprunk D. H.: Tümör angiogenesis, in Houck, J. C. (ed):
Chemical
Messangers
of
the
Inflammatory
Process.
Amsterdam,
Elsevier, North Holland. 1979; 317.
[11].
Schoefl G. I.: Studies of inflammation. III: Growing capillaries:
53
Their structure and permeability. Virchows Arch. Pathol. Anat. 1963;
337:97.
[12].
Ryan G. B: et al: Myofibroblasts in human granulation tissue.
Hum. Pathol. 1974; 5:55.
[13].
Skalli O.,
Gabbiani
G.:
The
biology
of
the
myofibroblast
relationship to wound contraction and fibrocontractive diseases. in
Clark R. A. F. and Henson P. M. (eds): The molecular and Cellular
Biology of Wound Repair. New York, Plenum Publishing. 1988; p. 373.
[14].
Billingham R. E. Russell P. S.: Stuies on wound healing, with
special reference to the phenomenon of contracture in experimental
wounds in rabbit skin. Ann. Surg. 1956; 144:961.
[15].
Beghe F, Menicagli C, Neggiani P et al; Lyophilized non-
denatured type-I collagen (Condress) extracted from bovine Achilles'
tendon and suitable for clinical use; Int. J. Tiss. Reac. ; XIV (Suppl);
1992; 11-19.
[16].
Millikan LE; Fibrel and wound healing; Clinics in dermatology;
1992; 90 569-72.
[17].
Mian M, Beghe F, Mian E; Collagen as a pharmacological
approach in wound healing; Int. J. Tiss. React; XIV (Suppl); 1992; 1-9.
[18].
Micheletti G, Onorato I, Micheletti L; heterologous, lyophilized,
non-denatured type-I collagen in dentistry; Int. J. Tiss. React; XIV
(Suppl); 1992; 39-42.
[19].
Mian M, Aloisi R, Benetti D et al; Potential role of heterologous
collagen in promoting cutaneous wound repair in rats; Int. J. Tiss.
React; XIV (Suppl); 1992; 43-52.
[20].
sargı,
Gül Ü, Şahin M, Tekakça E; Kollajen ped, hidrofilik poliüretan
%1silver
sulfadiazin
krem
ve
gazlı
bezin
yara
iyileşmesi
üzerindeki etkilerin karşılaştırılması; T. Klin. Dermatoloji; 1994; 4:1520.
[21].
Palmieri B; Heterologous collagen in wound healing: A clinical
54
study; Int. J. Tiss. React; XIV (Suppl); 1992; 21-25.
[22].
Tomasek JJ, Akiyama SK; Fibroblast-mediated collagen gel
contraction does not require fibronectin-alpha 5 beta 1 integrin
reations; Anat. Rec. Oct. 1992; 234(2): 153-60.
[23].
Mancuso S; The use of lyophilized collagen in gynaecology; Int. J.
Tiss. React; XIV (Suppl); 1992; 35-37.
[24].
Mian E, Martini P, Beconcini D, Mian M; Healing of open skin
surfaces with collagen foils; Int. J. Tiss. React; XIV (Suppl); 1992; 3537.
[25].
Sedlarik KM, Schoots C, Oosterbaan JA, Klopper JP; Healing of a
deep skin wound using a collagen sponge as dressing in the animal
experiment; Aktuel Traumatol. Ocat. 1992; 22(5): 219-28.
[26].
Millikan L; Long-term safety and efficacy with Fibrel in the
treatment of cutaneous scars-results of a multicenter study; J.
Dermatol. Surg. Oncol. 1989; 837-42.
[27].
Reiser KM: Nonezymatic glycation and enzymatic crosslinking
in a model of wound healing: The effects of aging, diet and
modulating agents. J. Ger. Dermatol. 1993; 1: 90-99.
[28].
Barbul A, Purtill WA Nutrition in wound healing Clinics in
Dermatology. 1994; 12:133.
[29].
Waldorf H, Fewkes J Wound Healing Advances in Dermatology.
1995; 10: 77-96.
[30].
Davis SC, Ovington LG:Electrical stimulation and ultrasound in
wound healing. Dermatol Clin. 1993; 11(4):775-781.
[31].
Brighton CT:Treatment of non-union of the tibia with constant
direct current J Trauma. 1981; 21:189-96.
[32].
Jaffe LF, Vanable }W: Electrical fields and wound healing. Clin
Dermatol. 1984; 2(3):34-44.
[33].
Politis MJ, Zanakis MF, Miller JE:Enhanced survival of full
thickness skin grafts following the application of DC electrical fields.
55
Plast Reconstr Surg. 1989; 84(2):267-272.
[34].
Davis SC, Cazaniga A, Reich JD, Meitz PM:Pulsed electrical
stimulation:The effect of variying polarity. J Invest Dermatol. 1989;
92:418-423.
[35].
Nemeth AJ:Lasers and wound healing. Dermatol Clin. 1993;
ll(4):783-789.
[36].
Kana JS, Hutschenreiter G, Haina D, Waidelich W:Effect of low
power density radiation on healing of open skin wound in rats. Arch
Surg. 1981; 116:293-6.
[37].
Haas AF, Isseroff RR, Wheeland RG, et aI:Low energy helium-
neon laser irradiation increases the motility
of cultured human
keratinocytes. J Invest Dermatol. 1990; 94:8222-8226.
[38].
Abergel RP, Lyons RF, White RA, Lask G, et al:Skin closure by
Nd:YAG laser welding. J Am Acad Dermatol. 1986; 14:810-14.
[39].
Sherman R, Rosenfeld H:Experience with the Nd:YAG laser in the
treatment of keloid scars. Ann Plast Surg. 1980; 21:231-5.
[40].
Pruitt BA, Goodwin CW, Scott KP: Burn includise cold, chemical
and electric injuries. ”Textbook of Surgery” Ed. DC Sabinston. WB
Saunders Co, Philadelphia, 1991; p. 178.
[41].
Goodwin CW, Finkelstein JL, Madden MR: Burn. “Principles of
Surgery” Ed. SI. Schwarts, McGrow-Hill Inc, New York, 1994; p. 225.
[42].
Agreen MS, Engel MA, Mertz PM: Collogenase during burn wound
healing: Đnfluence of a hydrogel dressing and pulsed electrical
stimulation. Plast Reconctr Surg. 1994; 94:518.
[43].
Walker DC, Currier DP and Threlkeld AJ:Effect of high voltage
pulsed electrical stimulation on blood flow. Physical Theraphy. 1988;
68(4):485.
[44].
Kloth LC, Feedar JA: Accereleration of wound healing with high
voltage
monophagic
pulsed
current.
68(4):503.
56
Physical
Theraphy.
1988;
[45].
Kincaid CB, Lavoie KH: Inhibition of bacterial growth in vitro
following stimulation with high voltage, monophasic pulsed curent.
Physical Theraphy. 1989; 69:651.
[46].
Wolcott LE, Wheleer PC, Hardwicke HM, Rowley BA: Accelerated
healing of skin ulcers by electrotheraphy: Preliminary Clinical Results.
Southern Medical Journal. 1969; 62:651.
[47].
Gentkow GD: Electrical stimulation to heal dermal wounds. J
Dermatal Surg Oncol. 1993; 19:753.
[48].
David AJ. Wound Management: A comprehensive guide to
dressing and healing. London, Punitz Publ. 1986; 32-33.
[49].
Kurt N, Koçer H, Yıdırım M ve arkadaşları; Yüksek gerilim
stimülasyonunun
yanıklı
hastaların
lokal
Çağdaş Cerrahi Dergisi. 2000; 14: 178-182.
57
tedavisinde
kullanımı,
Download