Post-Modern Devletin Kriptolar› Gözde KILIÇ YAŞIN* Post-modernizm, modernliğin temel belirleyicilerinin yani akılcılığın, bürokrasinin, uzmanlaşmanın, merkeziyetçiliğin, hiyerarşinin, kimlik belirlemelerinin ve dolayısıyla modern devlet yapısının reddiyesidir. Devleti arka plana itip bireyi öne çıkararak belirsizliği, parçalılığı, kültürel çoğulculuğu savunur. Postmodernist düşünürler ulusun hayali bir cemaat olduğundan ve toplumsal alanın heterojen ve bütünleştirilemez olduğundan hareketle ulusallık kavramına karşı çıkarlar. Post-modernistler burada daha gerçekçi davrandıklarını iddia ederek etnik ve dinsel kimliklere dayalı cemaatselliği öngörürler. Bu cemaatsellik yaklaşımı ulus toplumun ve ulusal devletin reddidir. Bu anlamda Post-modernizmi, pre-modernizm olarak adlandırmak daha doğru olacaktır. Çünkü modern devlet öncesi dönemin arayışı ve bir anlamda ortaçağa dönüş özlemi sergilemektedirler. Yaptıkları bireyi yüceltme adı altında aşiret, etni, din, kan bağına dayanan klan gibi bireyi yok eden toplumsal birimleri güçlendirmektir. Ortaçağda varolan din olgusu, cemaatler halinde ve kent birimlerinde yaşama olguları, Post-modernizmin savunduğu toplum düzeninde yeniden geçerlilik kazanmaktadır.1 Etnik ve dinsel kimliklere inilerek alt kimlikler canlandırılmakta böylece ulusal kimlikler devre dışı bırakılmaktadır. Ulusal Kimliklerin Evrimi Ulusların bölünmesi, bölgesel devletlerde veya kentlerde toplanmış insan topluluklarından ibaret bir dünyaya gidişin yoludur. Varlıklarını ve iktidarlarını dine gönderme yaparak haklı gösteren ve bu yolla ayrıcalıklarının sorgulanmasını engelleyen eski feodallerin yerini bugün yaptıklarını ve ayrıcalıklarını benzer bir şekilde mistik bir güçle, her şeyi en mükemmel biçimde düzenleyen ve asla sorgulanmaması gereken “demokrasi, insan hakları, özgürlükler” ya da “piyasanın gizli eli” ile açıklayan yeni feodaller alıyor. Eski feodal sınıfın egemenliğini açıklayan ruhban sınıfının yerini bugün kimi akademik çevreler, yeni dönem aydınlar; feodal beyin saray soytarısının yerini de kimi medya yorumcuları almış bulunuyor. Modern devlet yerini tıpkı orta çağda olduğu gibi kent devletlere bırakacak, yerel yönetimler reformu adı altında kentlerin devletleşmesi sağlanacaktır. Böylece son yıllarda kırlardan kentlere göç ettirilen insanlar yeni kent devletlerinde toplanacak ve merkezi devletin olmadığı bir noktada, herkes kendi kentinde küçük devlet yapıları oluşturacaktır. Böylece, uluslararası tekelci sermayenin önüne dev bir engel olarak çıkan ulusal devletler tasfiyesi sağlanacak, küçük kent devletleri eski feodal beylikler benzeri yerel devletler biçiminde ortaya çıkacaktır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dünyanın birbirini denetleyen iki kutuplu yapısının bozulması, Batı’nın finans kapitalinin öncülüğünde bugünün emperyalist küreselleşme sürecini ortaya çıkarmış ve Post-modern felsefe ile de bu dışarıdan desteklenmiştir. Yeni Dünya Düzeni, küreselleşme ve yerelleşme gibi tezat görünen ancak nihayetinde birbirini tamamlayan iki ayak üzerinde temellendirilirken felsefi alt yapısı da Post-modernizm akımıyla oluşturulmuştur. Post-modern felsefe toplumu savunuyormuş gibi yaparken devlet düşmanlığı yapmakta; yerleşik devlet anlayışını inkar etmekte, uluslararası sermaye ve küresel güçleri daha güvenilir göstermektedir. Değişim, kapitalist sistemin ve serbest piyasa ekonomisinin hâkimiyetini arttırmasından, “insan hakları”nın daha derin yorumlanmasından ya da “demokra- [68] * 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Kıbrıs-Balkan Araştırmaları Merkezi Başkanı, [email protected] 1 Ayrıntı için bkz. Gözde Kılıç Yaşın, Post-Modern Devlet Yönetimi, Cumhuriyet Strateji, S.30, 17 Ocak 2005 21. YÜZYIL Temmuz ’11 • Sayı: 31 Post-Modern Devletin Kriptolar› si”nin yeniden tanımlanmasından ibaret olmadı. Bazen insan hakları ve demokrasi, haritaların yeniden çizilmesinin gerekçesi de oldu. Dolayısıyla Yeni Dünya Düzeni’ni oluşturan değişim, devletlerin sınırlarının yeniden çizilmesini de kapsadı. “Devlet” artık klasik tanımından uzaklaşarak yeni döneme uygun yeni bir çerçeveye oturtulurken, toplumsal doku gibi devlet-birey ilişkisi, devletin egemenliği ve erkleri de dönüşüm geçirdi. Küreselleşme sürecinin çelişkili yapılanmasında bir yandan Batı tipi kültürel yapının tüm dünyada yaygınlaştırılması, bir yandan da farklılıklara yapılan vurguyla dünya insanlarının etnik kimlik, dini kimlik gibi yeni kimlikler çerçevesinde biçimlenerek bölünmesi eğilimi görülmektedir. Bu anlamda bir yandan batı tipi kültürel yapının yaygınlaşması ile “dünya vatandaşı” kavramı çerçevesinde insanoğlunun bütünleştiğini öte yandan farklılıkların vurgulanması neticesinde var olan toplumsal yapılanmanın yeni kimliklerle bölündüğünü görülür. Post-modern devlet anlayışı, ulus devletleri yıkarak hem küreselleşmeye yardımcı oluyor hem de küreselleşme öncesinde gündeme gelen bölgesel ve kıtasal devletlerin oluşumuna katkıda bulunuyor. Küreselleflme sürecinde Küreselleşmenin nihai durağı olduğuna inanılan kent devletbir yandan bat› tipi lerden oluşan bir dünya devleti olgusuna henüz vakit varsa da kent devletleri oluşturma sürecinin başlangıcı Soğuk Savaş’ın bikültürel yap›n›n tişini takip eden günlere dek gitmektedir. Bugün dönüşüm süreciyayg›nlaflmas› ile “dünya nin tamamlandığından bahsetmek mümkün olmasa da “Yeni Dünya Düzeni”nin model devletlerinin ve toplumlarının oluşturulduvatandafl›” kavram› ğu söylenebilir. Makedonya, Bosna-Hersek ve Kosova modelleriçerçevesinde insano¤lu nin her biri, yapıcı belirsizlik formülüyle oluşturulmuş çok dinli, çok etnikli, çok kültürlü toplum ve bir “vesayet altında devletçik” bütünleflmekte öte denemesidir. Balkan coğrafyası, tüm tarihi boyunca olduğu gibi yandan farkl›l›klar›n Yeni Dünya’nın da laboratuarı olmakta, Batı’nın kendi doğusunda gördüğü tüm coğrafyalarda yarın yaşanacakların örneklerini sunvurgulanmas› neticesinde maktadır. var olan toplumsal yap›lanma yeni Yenidünya Düzeni’nin Yeni Devletçik Modelleri kimliklerle bölünmektedir. Yeni Devlet Modeli denildiğinde akla ilk gelmesi gereken “özerklik”tir. Yeni devlet yapılarının bir önemli özelliği, federasyonu anımsatması ancak bunun Almanya ya da ABD’de olduğu gibi bölgelere özgü özerklik olmayıp etnik kimliklere tanınan etnik özerklikler olmasıdır. Özerklik federasyon tipi yapılanmayı gerektirmez öte yandan her ikisi de parlamenter ya da başkanlık sistemlerden birini zorunlu kılmaz ya da biri diğerinden doğmaz. Ancak bir ülke “federasyon hazırlığı var, bunu da bölünme izler” tartışması yaşarken birden bire federasyonu aratacak yeni bir yönetim sisteminin içinde kendisini bulabilir. Buna en iyi örnek Makedonya’dır. Makedonya, klasik devlet egemenliğinin ciddi bir dönüşüme uğrayarak artık tamamen ortadan kalktığı post-modern devletin prototipini oluşturmaktadır. Bu, alışıldık devlet anlayışıyla bağdaşmasa da Batı’nın kendi doğusunda gördüğü tüm topraklarda oluşturmaya çalıştığı çok kültürlü / çok uluslu / çok etnikli ve mutlaka “demokratik” yeni devletçikler modelidir. Uluslararası örgütler vesayetinde “çok kültürlü”, yetkileri daraltılmış, küçültülmüş, güdük bırakılmış devlet modeli, aynı zamanda Batı’nın dağılan Yugoslavya’da savaşlara son verebilmek için bulduğu çözümü göstermektedir. Yugoslavya’nın dağılma süreci hem kendi kaderini tayin ilkesinin hem de azınlık haklarının yeniden tanımlanmasını gerektirmişti. Avrupa Birliği’nin Yugoslavya’nın yeni sınırlarının belirlenmesi için kurduğu Badinter Tahkim Komitesi (The Badinter Arbitration Committee), yeni bağımsız devletlerden etnik temelli kendi kaderini tayine dayalı ayrılmayı açık bir biçimde yasaklamıştır. Dolayısıyla Yugoslavya’da kendi kaderini tayin, etnik ilkeye göre değil toprağa dayalı kriterlere göre uygulanmıştır. Bunun anlamı, ayrılmaların cumhuriyetlerin sınırlarını değiştirmemesidir. Azınlıklara ise çok geniş özerklik verilmesi tasarlanmıştır.2 Sistem Makedon2 Gözde Kılıç Yaşın, Makedonya Örneğinde Yeni Devlet Modeli, 2023, Kasım 2010 Temmuz ’11 • Sayı: 31 21. YÜZYIL [69] Gözde K›l›ç Yafl›n ya’da olduğu gibi Sırbistan’dan bağımsızlığını alan ancak ABD, AB, NATO ve BM’nin vesayetinde bir devletçik olan Kosova’da da aynı şekilde işletilmektedir. Bunun anlamı Kosova gibi küçük bir coğrafyada da etnik özerklikler ve yerel yönetimin güçlendirilmesi yoluyla yeni minik, etnik kent devletlerinin yaratılmakta olduğudur. Makedonya’nın kendine özgü çok özel koşullarını3 şimdilik bir tarafa bırakarak Makedonya örneğine dönersek yeni dönem devlet modelinin ayrıntılarını burada bulabiliriz. Makedonlar arasında bugün, vakti zamanında Arnavutlara hak iddia etikleri ülkenin batısını bırakarak yollarına hür bir devlet, ülke ve millet olarak devam etmeyi seçmediklerine hayıflananlar mutlaka vardır. Zira bugün ülkenin tamamı bir tarafa, Makedon nüfusun yoğun yaşadığı merkezlerde dahi hâkimiyet kurmaları imkânsız duruma gelmiştir.4 Ülkede çıkan iç savaşı izleyen Ohri Anlaşması’nın yarattığı modelin en önemli özelliklerini sıralarsak: 1) Ortaya çıkan devlet, şehirler ve belediyeler düzeyinde devletçiklerden oluşan bir modeldir. Bu bir federasyon değil zira Arnavutlara tanınan haklar, sadece yoğun olarak yaşadıkları ülkenin batı bölgesi için verilmedi. Yani “Doğu bölgelerinde yaşayan Arnavutlar ne yapacak, onları batıya mı taşıyacağız?” türü bir sorun hiç olmadı. Çünkü ülkenin tamamında geçerli olacak bir düzenleme getirildi. Kural, bir belediyede nüfusun yüzde 20’sine ulaşmaktan ibaretti. Dolayısıyla “Arnavutlara tanınacak haklar ülkenin diğer azınlıklarını da ayaklandırır.” türünden bir endişe de yaşanmadı. Yüzde 20 kuralı sadece azınlıklar için değil Makedonlar için dahi geçerli oldu. 2) Sürecin önemli bir özelliği, belediye sınırlarının yeniden düzenlenmesi oldu. Çünkü yeni düzenleme sınırları, her nasılsa(!), Arnavutların, normalde çoğunlukta olabilecekleri beldelerden çok daha fazlasında çoğunluk olmalarını sağlayacak şekilde belirledi. Bu arada Türkler de normalde yüzde 20 çoğunluğu sağlayabilecekleri bazı belediyelerin sınırlarının değiştirilmesi nedeniyle yeni dönemin sağladığı olanaklardan faydalanamamıştır. 3) Ohri Anlaşması uyarınca Makedonya’daki etnik gruplar, nüfusun yüzde 50’sini oluşturdukları belediyelerde kendi seçtikleri bayrak ve simgeleri kullanma hakkını da elde ettiler. Böylece 16 belediyede Arnavutlar, ikisinde Türkler, birinde de Romanlar etnik bayraklarını çekebiliyorlar. Post-modern Devletin İnsanları Özgürlükler, insan hakları ve en çok da demokrasi vadeden bu devlet modelinin insanlara ne getirdiğini gözlemlemek de mümkün. Ülkenin bugününe bakıldığında dünyaya örnek olabilecek türden birarada yaşama kültürünün yaratılamadığı görülüyor. Müslüman-Hıristiyan ayrımı ve çekişmesi şiddetini her geçen gün artırıyor. Devlet arazilerinin cami-kilise yapımı ile etnikleştirilerek paylaşılması da cabası. Ancak gelinen noktanın en ilginç yanı herhalde Arnavutların Türklerin camisine gitmemesi, Türklerin Arnavutlarla aynı safta namaz kılmaması, Boşnakların “Biz de kendimize ait cami istiyoruz” talepleridir. Yani Makedonya tipi yeni devlet, birleştirici olamamıştır; etnik kimliklerin dini aidiyetlere sıçraması da gerçekleşmiş ve ülke insanlarını tamamen ayrıştırmıştır. [70] 3 *Makedonya Cumhuriyeti’nin ilan edilmesinden sonra Arnavutların tek bir devlet kurumunda dahi çalıştırılmamaları, bir tek Arnavut doktor, öğretmen ya da hâkimin bulunmaması, sistemden tamamen dışlanmaları, parlamentoda bir temsilcilerinin bulunmasının dahi hayal olması, ülkenin kendine özgü özelliklerinden en önemlisidir. *Ohri Anlaşması’nın aslında Makedonya Arnavutlarına yeni haklar getirmekten ziyade Tito dönemi Yugoslavya Anayasası’ndan kaynaklanan haklarını iade ettiği de altı çizilmesi gereken konuların başında gelir. *Makedonya’da Arnavutların da hiçbir şekilde Makedonlarla karışmamak, entegrasyona en ufak bir yatkınlık dahi göstermemek, şehirlerinden devlet memurlarının geçmesini bile imkânsızlaştırmak gibi uzlaşıya kapalı bir tutum gösterdikleri de belirtilmelidir. *Esasen “birlikte yaşama” kriterinin belirlenmesi açısından önemli olan “karışık evlilikler”in Arnavutlar ve Makedonlar arasında neredeyse hiç görülmemiş olması da kayda değer ve “ayrılıkların” hangi noktada meşru bir değer kazandığını göstermesi bakımından önemlidir. *Öte yandan Makedonya’nın batısını yangın yerine çevirdiklerinde Batı’nın söz konusu Arnavut grupları “terörist” olarak nitelemesinin ancak kısa süre sonra birdenbire ABD’nin bundan vazgeçip “kurtuluş savaşçısı” nitelemesini tercih etmesiyle birlikte Arnavut UÇK “askerleri”nin ABD üniformalarını giyer olması da sürecin “yeni devlet” yaratmaya doğru evirilmesinde büyük etkisi olmuştur. *Önemli noktalardan biri de Makedonya Devleti’nin o dönemde Arnavut milislerle savaşacak yetkin ve güçlü bir ordusunun bulunmamasıdır. Sebebi, ordu mensuplarının ülkeyi savunma ve koruma olarak bildikleri eylemler nedeniyle tutuklanmaları, o sırada hapislerde tutulmaları ve dışarıda kalanların da ülkeyi savunma konusundaki algılarının değişmiş olması değildi. Yugoslavya dağılırken Makedonya’ya düşen askeri gücün ve mühimmatın bir direniş ya da iç savaşı bastırabilecek güçte olmamasıydı. 4 Sürecin ayrıntısı için bkz. Gözde Kılıç Yaşın, Makedonya Terör Kıskacında, Cumhuriyet Strateji, Sayı 64, 19 Eylül 2005 21. YÜZYIL Temmuz ’11 • Sayı: 31 Post-Modern Devletin Kriptolar› Süreç aynı etnik gruptan olanların belirli bölgelerde toplanması şeklinde ilerlememekte aksine özellikle doğum oranı yüksek Özerklik federasyon tipi olan etnik grup bireylerinin ülkenin her noktasında anayasada önyap›lanmay› gerektirmez görülen çoğunluk oranını oluşturma eğilimine girdiği gözlemlenmektedir. Kendilerini ülkenin çoğunluğu olarak gören Makedonlar öte yandan her ikisi de ise düşük doğum oranları ile bu yarışta kaybetmekte özellikle Arparlamenter ya da navutların yakın gelecekte ülkenin tamamında hâkim duruma geleceği düşünülmektedir. Ülke insanlarının etnik kimliklerinin belirbaflkanl›k sistemlerden biriginleşmesi, ortak bir gelecek hayalinin kalmaması anlamına da geni zorunlu k›lmaz ya da biri liyor. Örneğin Arnavutlar, Osmanlı İmparatorluğu zamanında tüm sancakları birleştirilmediği için Makedonya, Yunanistan ve Karadi¤erinden do¤maz. dağ içinden birer parça ve Kosova’dan oluşan coğrafyalarının Arnavutluk dışında kaldığına inanmakta ve tümünü tek devlet çatısı altında birleştirme arzularında Kosova’nın bağımsızlığının ve Makedonya’da elde edilen hakların birer aşama olduğunu düşünmektedirler. Post-modern devlete bir başka örnek olan Kosova’da etnik gruplara tanınan özerklikler de bu kez Kosova’daki Arnavutların en büyük şikâyetini oluşturmaktadır. Kosova’daki sistem de bir belediye sınırları içerisinde nüfusu 5 bine ulaşan etnik gruplara etnik özerklik tanımaktadır. Aynı koşullarda Makedonya elde ettikleri hakları yeterlinin çok altında bulan Arnavutlar,5 Kosova’da her geçen gün kentlerdeki hakimiyeti Türkler, Boşnaklar, Torbeşler, Goralılar ve en çok da Sırplarla paylaşmaya karşılar. Post-Modern Devletin Kriptosu: Azınlıklar Devletleşmesi ve Devletlerin Kabileleşmesi Post-modern Devlet’de özerklikleri bağımsız yeni küçük devletçiklerin izleyeceği bir kural değildir. Merkezi devletin gücünün yerel yönetimlere aktarılması, Makedonya ve Kosova boyutundaki coğrafyalarda şüphesiz ki daha rahat denetlenebiliyor. Ülke sınırları daraltıldıkça küresel mekanizmanın söz hakkı da, milli marşın seçiminden sıradan bir kanunun çıkarılmasına ve hatta İngilizcenin resmi dillerden biri yapılmasına kadar artıyor. Ancak yeni devletler de bir zorunluluk değil zira bağımsızlık ilanlarını gerekli kılmadan bağımsızlaştıran diğer bir anlamda devleti ve devlet kurumlarını önemsizleştiren ve yok eden bir süreç kendiliğinden işliyor. Öte yandan etnik gruplara dil hakkı ile başlayıp kendi bayraklarını çekme hakkına kadar tüm hakların verilmesi, içerideki taleplerin ve dışarıdan gelen baskıların tükeneceği ya da ülkenin toprak bütünlüğünün artık garantide olacağı anlamına da gelmiyor. Burada önemli olan nokta, “özerklik” teriminin günümüzde artık “yerinden yönetim” ya da bir bölgeye verilen belirli sınırlar dâhilinde kendini yönetme hakkı anlamına gelmediğidir. 21. yüzyılda “özerklik” Post-modernizmin devlet projesi olan “kent-devletler”in de ötesinde bir anlama bürünüyor. Çünkü ülkeler bölünse ve yeni devletçikler ortaya çıksa da bu süreç durmuyor ve bu kez yeni devletlerde yeni özerklikler çoğunluğun içinde kalan “seçme” azınlıklara veriliyor. Dünya üzerinde hiçbir azınlığın sahip olmadığı ve Batı devletlerinin hiç birinde görülmeyen böylesi düzenlemeler aslında Yeni Dünya Düzeni’nin orta çıkardığı ya da dayattığı devlet modelinin en önemli özeliğidir. Vatandaşlarının devletle bağı açısından yeni bir tür olan bu sistemle Makedonya, Kosova ya da benzer sistemle kurgulanan Bosna-Hersek, klasik devlet egemenliğinin ciddi bir dönüşüme uğrayarak artık tamamen ortadan kalktığı post-modern devletin prototipini oluşturmaktadır. Makedonya, Kosova ve Bosna, herkesin kendi kentinde küçük devlet yapıları oluşturduğunun canlı örneğidir. Azınlıklara yaşadıkları devlet içinde yeni devletçikler kurdurmak da bu yeni devlet sisteminin gereği olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşanan, bireyi yüceltme adı altında aşiret, etni, din, kan bağına dayanan klan gibi bireyi yok eden toplumsal birimleri güçlendirmektir. Ortaçağ’a ait din olgusu, cemaatler halinde ve kent birimlerinde yaşama olguları, Post-modernizmin savunduğu toplum düzeninde yeniden geçerlilik kazanmaktadır. Etnik ve dinsel kimliklere inilerek alt kimlikler canlandırılmakta böylece ulusal kimlikler devre dışı bırakılmaktadır. Ulusların bölünmesiyle bölgesel devletlerde veya kentlerde toplanmış insan topluluklarından ibaret bir dünya yaratılması yolunda ilerlenmektedir. 21. yüzyıla 200 devletle giren dünya, 2000 devletle çıkacaktır sözünün anlamı da budur ve Batı’nın kendi doğusunda yaratmak istediği sistem de Balkanlar’da denenendir. 21. YÜZYIL 5 Kosova’nın uluslararası güçlerce yönetilmesini protesto eden Vetevendosia Hareketi’nin lideri Ablin Kurti ile 10 Haziran 2011’de yapılan özel söyleşiden. Temmuz ’11 • Sayı: 31 21. YÜZYIL [71]