Hac Suresi.indd

advertisement
Özgü Yayınları
Kitabın Adı : Hac Sûresi
HAC SÛRESİ
Yazarın Adı : Dr. Rukiye Tâ Hâ Cabir Ulvani
Çeviren Adı : Dr. Mustafa Özcan
Editör : Hasan Kurt
Sayfa Düzeni : Mürettibhane
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Kapak Düzeni : Yunus Karaaslan
Baskı & Cilt
Çevik Matbaacılık
Davutpaşa Cad. Besler İş Merkezi No: 22/18-19
Topkapı / İstanbul – Tel: 0212 501 30 19
e-mail: [email protected]
Matbaa Sertifika No: 12095
Çeviren
Dr. Mustafa ÖZCAN
© Özgü Yayınları, 2016
Yayıncı Sertifika No: 13562
ISBN: 978-605-9348-??-?
Özgü Yayıncılık ve Tanıtım Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
Çatalçeşme Sok. Defne Han No: 27/18, Cağaloğlu/İstanbul
Tel.: 0212 511 38 26 - 511 75 52
[email protected] - www.arkkitap.com
Özgü Yayınları
2016
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Çeşitli bilimsel konularda pek çok Arapça ve İngilizce ya-
İç ind ek i l er
yını olan Dr. Rukiye’nin Kur’an üzerine düşünme, kadın,
aile ve gençlik konularında eserleri vardır.
Uzmanlık alanı İslam araştırmaları ve karşılaştırmalı dinler tarihidir.
Uluslararası pek çok ödül almıştır. Bunlardan biri de hadis
ilimleri dalında aldığı Prens Naif b. Abdülaziz ödülüdür ki,
bu ödül kendisine “Hadis-i Şerifler Işığında Muhalif Kimselerle Diyalog” adlı eseri sebebiyle verilmiştir.
Pek çok eğitici çalışmaya, özellikle “Düşünce ve Pozitif Değerler” alanlarına ilişkin çalışmalara katılmış, sunumlar
yapmıştır. Halen Bahreyn Üniversitesi’nde doçent olarak
çalışmaktadır.
SUNUŞ......................................................................................... 7
HAC SÛRESİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ........................... 9
DUA......................................................................................... 127
BESÂİR.................................................................................... 137
www.ruqaia.com
Email: [email protected]
SUNUŞ
v
‫بسم اهلل الرحمن الرحيم‬
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Değerli Okurlar,
Bu eserin yazarı muhterem Dr. Rukiye Ulvani Hanımefendi Türk okuyucusunun yabancısı değildir. Daha önce de cep kitabı formatında “Namazı Huşu İle Kılmak” adlı eseri yayınlanmıştı.
Huzurunuzdaki bu eser bir akademik çalışma değildir. Fakat ihtiva ettiği bilgiler kariyer
yapmış değerli bir akademisyenin düşüncelerini yansıtmaktadır.
7
HAC SÛRESİ
Genelde akademik eserler bir tezin ispatı
bağlamında ortaya çıkan çalışmalardır. Bu kitapçıkta böyle bir iddia da yoktur.
Hac Sûresini baştan sona ele alan bu çalışma
alışılmış bir tefsir çalışması değildir. Dolayısıyla
bu sûrenin ayet ayet tefsiri yapılmamıştır. Fakat
bu sûre-i celilenin taşıdığı mesajlar üzerinde durulmuştur. Okuyucunun zaten eseri okuduğu zaman bu hususta biz katılacağını umarım. Şu kadarını söylemekle yetiniyorum. Bilindiği üzere
Kur’an’da 114 sure vardır. Bu sûrelerden her birinin bir adı, bazılarının birden çok adı vardır. Bunlardan birisi de “Hac Sûresi”dir. Yine biliyoruz ki
“Hac” İslam’ın beş şartından birisidir. ’ine bildiğimiz bir gerçek var ki Kur’an’ın 114 sûresi arasında
“Namaz Sûresi”, “Oruç Sûresi” veya “Zekât Sûresi”
bulunmamaktadır. Bu özellik bile Hac Sûresinin
mesajları konusunda dikkat çekicidir.
Fazla söze ihtiyaç görmüyor, yüce Mevla’nın
bu sûre-i celiledeki hayat veren mesajlarının
okuyucularımızda yeni ufuklar açması dileklerimle okuyucuyu eserle baş başa bırakıyorum.
Dr. Mustafa Özcan
8
HAC SÛRESİNİN
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
v
Şükredenlerin hamdi ile Allah’a hamd olsun. Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed’e,
onun âline ve ashabına salat ve selam olsun.
Allah’ın kendisine saygın beytini (Kâ­be’yi)
ziyaret etmeyi ikram buyurduğu kimseye tebrikler olsun.
Tüm okuyucularıma muazzam “Hac Sûresi’nden her Müslümana gereken şudur ki bu sureyi düşünmeli, sûrenin her bir ayeti ve bu ayetlerin muazzam manası karşısında bir duruş ortaya koymalıdır.
9
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
‫يم‬
َّ ‫َيا َأ ُّي َها‬
َ ‫الس‬
ُ ‫الن‬
ٌ ِ‫اع ِة َش ْي ٌء َعظ‬
َّ ‫اس ا َّت ُقوا َر َّبكُ ْم ِإ َّن َزل َْز َل َة‬
ُّ‫) َي ْو َم َت َر ْو َن َها َتذْ َه ُل ُكلُّ ُم ْر ِض َع ٍة َع َّما َأ ْر َض َع ْت َو َت َض ُع ُكل‬1(
ِ ‫ذ‬
‫ارى‬
َّ ‫َات َح ْم ٍل َح ْمل ََها َو َت َرى‬
َ َ‫ارى َو َما ُه ْم ِب ُسك‬
َ َ‫اس ُسك‬
َ ‫الن‬
ِ َّ ‫اس َم ْن ُي َجادِلُ فِي‬
ِ َّ ‫اب‬
‫الل‬
ِ ‫الن‬
ٌ ِ‫الل َشد‬
َّ ‫) َوم َِن‬2( ‫يد‬
َ َ‫َولَكِ َّن َعذ‬
‫ِب َعل َْي ِه َأ َّن ُه َم ْن َت َو َّل ُه‬
َ ‫) ُكت‬3( ٍ‫ِب َغ ْي ِر عِ ل ٍْم َو َي َّت ِب ُع ُك َّل َش ْيطَ انٍ َم ِريد‬
‫اس ِإ ْن‬
ِ َ‫َف َأ َّن ُه ُي ِض ُّل ُه َو َي ْهدِ ي ِه ِإلَى َعذ‬
َّ ‫) َيا َأ ُّي َها‬4( ‫السعِ ِير‬
ُ ‫الن‬
َّ ‫اب‬
‫اب ُث َّم م ِْن‬
ُ ‫ُك ْن ُت ْم فِي َر ْي ٍب م َِن ال َْب ْع ِث َف ِإ َّنا َخل َْق َن‬
ٍ ‫اك ْم م ِْن ُت َر‬
‫ُنطْ َف ٍة ُث َّم م ِْن َع َل َق ٍة ُث َّم م ِْن ُم ْض َغ ٍة ُم َخ َّل َق ٍة َو َغ ْي ِر ُم َخ َّل َق ٍة ِل ُن َب ِّي َن‬
َ ْ ‫لَكُ ْم َو ُنق ُِّر فِي‬
‫ام َما َن َش ُاء ِإلَى َأ َج ٍل ُم َس ًّمى ُث َّم ُن ْخ ِر ُجكُ ْم‬
ِ ‫ال ْر َح‬
‫طِ ْف ًل ُث َّم ِل َت ْبل ُُغوا َأ ُش َّد ُك ْم َو ِم ْنكُ ْم َم ْن ُي َت َو َّفى َو ِم ْنكُ ْم َم ْن ُي َر ُّد‬
َ ْ ‫ِإلَى َأ ْر َذلِ ال ُْع ُم ِر لِكَ ي َل َي ْعل ََم م ِْن َب ْعدِ عِ ل ٍْم َشي ًئا َو َترى‬
‫ض‬
َ ‫ال ْر‬
ْ
ْ
َ
‫َهام َِد ًة َف ِإذَا َأ ْن َز ْل َنا َعل َْي َها ال َْم َاء ْاه َت َّز ْت َو َر َب ْت َو َأ ْن َب َت ْت م ِْن ُك ِّل‬
‫الل ُه َو ال َْح ُّق َو َأ َّن ُه ُي ْح ِيي ال َْم ْو َتى‬
َ ‫) َذل‬5( ‫يج‬
َ َّ ‫ِك ِب َأ َّن‬
ٍ ‫َز ْو ٍج َب ِه‬
َ
َ
‫ِيها‬
َ ‫الس‬
َ ‫اع َة آت َِي ٌة َل َر ْي َب ف‬
ٌ ِ‫َوأ َّن ُه َعلَى ُك ِّل َش ْي ٍء َقد‬
َّ ‫) َوأ َّن‬6( ‫ير‬
)7( ِ‫الل َي ْب َع ُث َم ْن فِي ا ْل ُق ُبور‬
َ َّ ‫َو َأ َّن‬
10
Meâl-i Şerifi:
1.Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir!
2.Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde
görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir!
3.İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana
uyan birtakım kimseler vardır.
4.Onun (şeytan) hakkında şöyle yazılmıştır:
Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki (şeytan)
kendisini saptıracak ve alevli ateşin azabına
sürükleyecektir.
5.Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan,
sonra nutfeden, sonra alaka1dan, sonra uzuv1.
Allah Teâlâ bu âyette, öldükten sonra tekrar dirilmeyi
inkâr edenlere karşı, önce, insanın yaratılışının seyrini
veciz bir şekilde ifade buyuruyor. Burada insanın nutfe,
yani sperma halinden başlayarak dünyaya gelişine kadarki bu oluşumu açıklanmıştır.
11
HAC SÛRESİ
ları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı
et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye
kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden
kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün
en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen
bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale
gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir
halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.
6.Çünkü Allah hakkın ta kendisidir; O, ölüleri
diriltir; yine O, her şeye hakkıyla kadirdir.
7.Kıyamet vakti de gelecektir; bunda şüphe
yoktur. Ve Allah kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.
12
“Alaka” kelimesi Arapçada “ilişik, ilişki, kulp, sülük, tutunmak, yakalanmak, donmuş kan” gibi manalarda kullanılmaktadır. İnsanın oluşumunda kullanılan “alaka”
kadının, sperm tarafından aşılanmış ve rahme yerleşmiş yumurtasıdır. (Çeviren)
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
*
Bu sûre-i celîleyi tefsir âlimleri sûreler arasında ilginç bulunan surelerden saymışlardır.
Genel olarak Hz. Peygambere inen sureler arasında gece vakti ineni, gündüz ineni, seferi halde
iken ineni, normal olarak yaşadığı yerde ikamet
ederken ineni, Mekke’de ineni, Medine’de ineni,
savaş ve barış halinde ineni vardır.
Hac sûresi İslam dininin beş rüknünden birisinin adı ile isimlendirilmiştir. Sureler arasında Namaz, Oruç, Zekât adını alan hiçbir sûre
yoktur. Oysa bu sûre “Hac Sûresi” olarak isimlendirilmiştir. “Hac Sûresi”nin en büyük hedeflerinden birisi takvâ ve takvâ ile mamur olmuş,
Rabbine huşû’ içerisinde boyun eğmiş bir kalp
meydana getirmektir. Bu sûre ilk ayetinden son
ayetine kadar bütün getirdiği hükümlerle adım
adım nefislerimizde “Takvâ” duygusunu geliştirmekte ve bu duyguyu oluşturmaktadır.
Hac Sûresi öyle bir problemi dillendirerek
başlıyor ki, ilk başta okuyucu için bu sureye adını veren hac ibadeti ile bu surenin bir alakası
yokmuş gibi görünüyor.
13
HAC SÛRESİ
Hac Sûresi ilk âyetinde sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa seslenmektedir. “Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir!” Allah’ın bu hitabı tüm insanlaradır.
“…kıyamet vaktinin depremi!” Bu gün öyle
bir gündür ki, çok kimse hayattaki yoğun meşguliyeti yüzünden bu günden gafildir. Fakat her
şeye rağmen onlar gün be gün ve saat saat bu güne doğru yol almaktadırlar.
Bu gün; bazı kimseler ne kadar kaçarsa kaçsın, meydana geleceğini ne kadar inkâr ederse
etsin, gelecekte açık seçik olarak herkesin göreceği bir gündür. O gün bütün dehşetiyle gelecek, emzirdiği çocuğuna olan sevgisi ve bağlantısı en üst derecede olan emzikli kadın o günde
öyle bir savrulacak ki kendisi ve çocuğu başka
yerlere düşmüşler ve kadın bebeği ile ilgilenemeyecektir. Tüm insanlar o günde öyle bir sıkıntı ve şiddetli üzüntü içerisinde olacaklardır ki,
onların akıllarının başlarında olmaması ve anlama yeteneğinin kaybolması bakımından benzediği en yakın örnek zil zurna sarhoş bir kimsenin halidir. Oysa onları bu hale getiren, göz14
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
leriyle gördükleri kıyametin dehşeti olarak çevrelerinde olup biten şeylerdir.
Bu noktada insan şu soruları düşünmek durumundadır: Bu dehşetten beni kurtaracak olan
nedir? Bu dehşetten bir kurtuluş yolu var mıdır?
Bu dehşetten bir kurtarıcı var mıdır? Bu dehşetli günün sıkıntısından nefsimi kurtarmam nasıl
mümkün olur? O gün geldiğinde ben (hayatta
olursam) bu gün gelmesen ben neler yapabilirim? Bu muazzam günde beni kurtaracak amellerin özelliği nedir?
Hac Sûresi bu ısrarlı soruların hepsine uygulamalı olarak cevap vermektedir. Bu surenin
ayetleri her şeye rağmen gelecek olan kıyamet
gününden gaflet içerisinde bulunma derdinin
esasına bizi götürmekte ve insanları öldükten
sonra diriliş günü olan kıyamet gününe iman
bakımından kısımlara ayırmaktadır. Âhiret gününün vuku bulması tartışmasız kesin bir gerçek olmasına rağmen bir takım insanlar vardır
ki, bu muazzam günün meydana gelmesi hususunda bir delile dayanmaksızın haksız bir tarzda tartışmaya girmekte bu hususta bir takım vehimlerden söz etmektedir.
15
HAC SÛRESİ
Bu vehme kapılan kimse keyfi arzusuna uymakta ve kendisini aldatan şeytanın yolunu izlemektedir. Şeytan ona bir takım arzular enjekte etmekte ve bu günün gerçekleşmesini imkânsız göstermekte ve gelecekte olmasını istediği arzularına dalarak kıyamet günü ile ilgili konuları
düşünmesi ertelemesini istemektedir.
Âhiret gününe iman etmek iman esaslarından birisidir. Bizlerden birinin imanı ancak âhirete imanın gerçekleşmesiyle tamamlanmış olur.
Öldükten sonra dirilmeye iman etmek niçin bu
derecede önemlidir? Öldükten sonra dirilmeye
iman etmek bir gelecek projesidir. Bu proje, insanın dünyada yaptığı bütün işlerinin dayandığı bir temeldir. Herkes kendisine şunu sormalıdır: Güzel işler yapıyorum, (kendi alanıma göre
veya alanım dışında) hayırlar yapıyorum. Bunların karşılığını dünyada görmüyorum. Benim
yaptığımın karşılığını kim verecek? Ne zaman
verecek?
Şu dünyada içimizden hayatında hakkı yenmeyen birisi var mıdır? İçimizden hayatında
zulme uğrayıp başkası tarafından hakkı olan bir
şeye el konulduğu bir olay yaşamayan var mıdır?
16
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
İçimizde hayatında bazı anlarda adaletten kıl kadar ayrılmayan bir mahkemeye ihtiyaç duymayan kimse olmuş mudur? Bu öyle bir
mahkeme olmalıdır ki çalışma sistemi, beşerin
seçeneklerine, beşerin tasavvurlarına ve hükümlerine dayanmamalıdır. İçimizde üzerinde yaşadığı dünyada gerçek ve mutlak; beşerin keyfi istek, maslahat ve ölçülerine dayanmayan bir adaletin eksik olduğunu hissetmeyen var mıdır?
Öldükten sonra dirilmeye inanmak, işte bu
muazzam rükün bu duyguların hepsinin kendisine lâyık olan bir sınırda durdurulmasını sağlar. İmanlı kimse dünyada meyvelerini toplamasa da iyilikler yapmaya devam eder. İmanlı kimse beşeri mahkemelerin hakkını savunmaktan
ve başkaları tarafından alınan haklarının kendisine iade edilmesini sağlamaktan âciz kaldığı
yerde işini yaratanına bırakır. Zira bir “Din Günü” vardır. Bu gün -iyi olsun kötü olsun- yapılanların karşılığının verildiği gündür. Dünyada
yaşayan herkes yaptıklarıyla vefat edip öteki âleme göçmüştür. Orada zulme uğramak yoktur. O
gün, yegâne mülk ve hüküm sahibi, adâlet sahibi ve her şeyi alt etme gücünün sahibi olan Al17
HAC SÛRESİ
lah’tır. Öldükten sonra âhirette diriltilecek olmaya iman etmek, çevremizde olup bitenlerin
ve hayat gerçeğinin benliğimiz üzerindeki baskısını hafifletir. Zaman zaman gafleti içerisinde
olduğumuz gerçekleri hissetmemizi sağlar.
İçerisinde yaşamakta olduğumuz dünya, iş
yapma dünyasıdır. Yapılanın karşılığını -mutlaka- elde etme dünyası değildir. Kişi çok büyük
hayırlı ve yararlı işler yapar. Fakat şu veya bu
sebeple yaptığı iş karşılığında bir şey elde edemez. Bir beşer olarak gücü yettiğince yapabileceğini yapar, lâkin çalışmasından bir sonuç alamaz. Hatta aile bireylerinden, akrabalarından, iş
yerinden ve yaşadığı toplumdan yaptığının tam
ve gereken karşılığını göremez. Kişi şu soruları sormadan edemez: Beni kim mükâfatlandıracak? Bana yaptıklarımın karşılığını kim verecek?
Bu soruların cevabı: Yapılanın karşılığını verecek olan Allah’tır ve mükâfatlandırılma zamanı
âhiret günüdür, şeklindedir. Öldükten sonra dirilme günü inançlı ve yaptığı işi can-ı gönülden
yapan sadakatli insan için rahat ve huzur günüdür. O dünyada yaptığının bir parça karşılığını
görse de gerçek karşılık âhiret günündedir.
18
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Konunun bir yönü daha vardır ki insan kendisini kontrol eden birisinin bulunmadığı ve
yaptıklarının hesabını vermeyeceği ve duygusu
içerisinde olursa, Niçin yaptın? Nasıl yaptın? gibi soruların kendisine sorulmayacağı inancında
olur, kontrolden uzak olduğu inancında olursa, bu durumda nefsi kişiyi yeryüzünde dilediği ile dilediği gibi oynamaya, çevresindekilere
zulüm yapmaya, türlü tahribat ve bozgunculuk
yapmaya yöneltir ve başkalarının haklarına saldırır. Böyle bir kimseye kim engel olabilir? Buna öldükten sonra dirilme gününe iman etmek,
insaf, mükâfat ve yapılanların karşılığını görme
günü engel olur. Hac ve hacda yaşanan sembolik sahneler insanda öldükten sonra dirilme gününe iman etmeyi fazlasıyla canlandırmaktadır.
Nitekim bahsi geldiğinde bu konu ele alınacaktır.
Hac suresinin ilk ayetlerini izleyen beşinci
ayetine bakınız: Bu ayet kibirli, barbar ve Allah’a
karşı bilgisizce mücadele eden insanla tartışıyor.
Bu insanın bir parça aklı, mantığı ve duygusu
kalmışsa ona sesleniyor. Ona seslenirken sadece
görünmeyene inanan bir inançlı kimseye seslenir gibi hitap etmiyor. Hiçbir kimsenin inkâr et19
HAC SÛRESİ
meyeceği bir duygu ile sesleniyor: “Ey insanlar!
Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra
alakadan, sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim.”
Ayet, durumu insanın zihnine yaklaştırıyor ve sanki soruyor: Ahireti nasıl inkâr edersin? Öldükten sonra Allah’ın diriltmesi kudretini nasıl tartışırsın? Nasıl tartışılır ki Allah (Celle Celâlühû) insanları topraktan yaratmıştır. İlk
insan olan Âdem (Aleyhi’s Selâm)ı topraktan yarattı. Nasıl tartışırsın ki bebeğin ana karnında
yaşadığı aşamaları ilim keşfetmezden yüzlerce
sene önce Kur’an’ın haber verdiğini görüp duruyorsun. Bebeğin ana karnında geçirdiği evreleri yaratan kimdir? Bir damla sudan, bir parça etten, tüm organlarıyla tam bir insan olarak
onu meydana getiren kimdir? Buna Aziz ve Celil
olan Allah’tan başka kimin gücü yeter? Bu mutlak kudrete kim sahiptir ki, O’nun var ettiği bu
insan sonra kalkıp kendisinde Allah’a karşı mücadele etme gücü buluyor.
20
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Ayet-i kerime daha sonra yeniden insanı derinden sarsan bir pozisyon sunuyor. İnsanı derin
uykusundan uyandırmak üzere tüm uyarı zillerini çalıyor. Tâ ki insan anlasın ki kıyamet günü,
gece gündüz görüp durduğumuz duyu organlarımızla algılayacağımız bir meseledir. İnsan bunu görmekten ne kadar kaçarsa kaçsın, ceza gününden ne kadar kaçarsa kaşsın, kesinkes gelecek olan mahkeme gününden ne kadar kaçarsa
kaçsın; kaçmaya gücü yetmeyecektir. Kur’an bu
pozisyona şöyle dikkat çekiyor: “Sen, yeryüzünü
de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz,
üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.” (Hac, 5)
Sübhanellah! Son derecede mucizevi ve muazzam bir ayet! Bu ayetin azametini anlamak
için insanın yaşadığı hayat gerçeğine bakıp çevresinde olup bitenleri bir düşünmesi yeterlidir.
İnsanın etrafında olup bitenler, Allah’ın kudretini dillendirip durmaktadır. Topraktaki bitkileri
kuruyup ölü hale geldikten sonra yeniden canlandıran kimdir? O, Allah (Celle Celâlühû) değil midir? Kuruyup öldükten sonra ot, bitki ve
21
HAC SÛRESİ
kesin olarak canlılık emaresi kalmayan toprağa hayatı iade eden kimdir? Allah (Celle Celâlühû), kudretiyle ölmüş toprağa su indirmekte ve
orada)türlü çeşit bitkileri iç açıcı bir şekilde yeniden canlandırmaktadır. İnsan sadece bu ayeti
düşünüp, ayetin kelimeleriyle tabiatta gördükleri arasında bir bağlandı kurduğu zaman insanın aklını başına getiriyor. İnsanı kibir, inat, yalan üzerinde ısrardan soyup kendisine döndürür. Ayrıca öldükten sonra hayata iade edilme
konusunda Allah’ın kudreti hakkında bilgisizce
tartışmaktan vazgeçirir.
Artık öldükten sonra dirilmeye iman etmenin yapılanması tamamdır. Bir de kesinlikle gelecek bir gün söz konusudur. Hiç şek ve şüphe yoktur ki kıyamet günü gelecek, Allah (Celle Celâlühû) kullarını hesaba çekecek; cezaya
hak kazananlara cezasını, mükâfat kazananlara
da mükâfatını verecektir. O günün mahkemesi
adalet üzere işleyecek, insanları yaptıkları işlere ve davranışlarına göre muhakeme edecektir.
Ey insanoğlu! Dünyada dilediğini yap! Fakat yaptığın her şeyden hesaba çekileceğini göz
önünde bulundur. Pek çok insanın zihninde yer
22
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
almayan gelecekte gerçekleşecek olan bu gerçeği “Hac Sûresi” zihinlere yerleştirmektedir. Fakat burada şu soru gündeme geliyor: Bu sûre, niçin böyle muazzam bir başlangıçla başlamaktadır? Niçin hemen olacakmış gibi, peşpeşe öldükten sonra dirilmeden söz edilmektedir? Öldükten sonra dirilmekle hacdan söz etmenin arasında bir bağlantı var mıdır? İnsanın benliğinde öldükten sonra dirilmeye iman etmeyi yerleştirmekle hacdan söz etmek arasındaki bağlantı
nedir? Bu sûrede başlı başına hacdan söz edilmektedir. Nitekim ileride hacdan söz eden bölüm gelecektir. Peki, niçin öldükten sonra dirilmekle söze başlanmıştır? Sübhanellah!
Kur’an her şeyi ile mucizedir. Kur’an ayetler
ve sûreler arası uyum itibariyle bir mucizedir.
Kur’an bir sûre içerisinde bulunan ayetlerin düzeni bakımından da bir mucizedir. Kur’an içerisinde yer alan örneklerle de bir mucizedir. Daha önce de ifade edildiği üzere Kur’an her şeyi
ile mucizedir. Sübhanellah!
Kıyamet gününün ve öldükten sonra diriltilme gününün küçültülmüş bir manzarasını görmek isteyen düşünerek hac olayına baksın. Kıya23
HAC SÛRESİ
met gününün küçültülmüş durumunu gözünün
önüne getirmek isteyen hacca gitsin. Nasıl olur
dersiniz? İnsanların hacda bir noktada bulunması, kalabalığın oluşması, insanların bekleyişleri, üzerlerinde görülen yorgunluk, uykusuzluk
ve bitkinlik halleri dikkate alınsın. Bu manzara
ile insanın öldükten sonra dirilmedeki manzarayı zihninde yaklaştırmayı murat edilmektedir.
Haçta insanlar boynu bükük, perişan bir halde
boyun eğerek Allah’ın huzurunda yalvarma durumundadır.
Hacının giydiği sade giysinde (ihram) sınıf ayırımı yoktur. Yüksek mevki sahibi ile sıradan insan arasında fark yoktur. Zengin ile fakir, beyaz ile siyah arasında da fark yoktur. Hacda herkes kendi diliyle Aziz ve Celil olan Allah’a, tek olan her şeyin sahibine dua edip yalvarmakta, boyun eğip O’nun huzurunda kendisinin bir hiç olduğunun farkına varmaktadır. Herkes hac görevlerinin her bir aşamasında Allah’ın huzurunda durup, hepsi tek bir şey
istemektedir: Kerem sahibi olan Rab’den bağışlanmak ve affedilmek. Hac ortamında bulunan
kullar dünyayı, işi-gücü, makam ve mevkiyi, ço24
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
luk çocuğu arkalarında bırakmışlar, kendilerini
meşgul edip yaratandan uzak kılan her şeyi terk
etmişlerdir. Hacdaki her bir muazzam manzara
kıyamet gününü hatırlatmaktadır. Hacda Arafat, Mina ve Müzdelife’deki kutsal görevleri eda
eden insan o esnada dünyada var olmaya devam etmektedir. En muazzam bir iş olan “Hac”
görevini yerine getirmektedir. Kıyamet gününe
gelince: Orası kontrol altında olma ve kaygılanma yeridir. Orada bir şeyler yapmak için çıkış
yolu yoktur. Artık bir şeyler yapmanın zamanı geçmiştir. Orası yapılanların karşılığını görmek yeridir. O muazzam hac ortamında bulunan kimse işte bu bağlantıyı göz önünde bulundurmalıdır. Arafat’ta toplanan o müthiş kalabalık, kesinlikle gelecek olan kıyamet kalabalığını
hatırlatır. Mina’dan Arafat’a; Arafat’tan Müzdelife’ye geçişler kıyamet gününün “Arasat” meydanını hatırlatır. Ve şunu unutmamalıdır ki Arafat’ta iken insanın hâlâ bir şeyler yapabilme imkânı vardır. Hâlâ gücü yettiğince Allah’ın huzuruna takdim edeceği şeyler yapabilir. Hac Sûresi öldükten sonra dirilmeye iman etmeyi kişinin benliğinde hazır tutar. Tâ ki insanların ne25
HAC SÛRESİ
fislerinde takvanın ifade ettiği mana güçlü olsun. Takva duygusu, insanı iyi şeyler yapmaya
ve âhiret için hazırlıklı olmaya ve ebedi hayat
için fani hayatı feda etmeye sevk eden baş faktördür. Hacı bu manaya zihninde yer verince bu
durum onu haccını “Mebrur Bir Hac” yapmaya
sevk eder. Cenneti elde etmek için ciddi ve titiz
çalışmalar gerekirken “Mebrur Bir Hac” yapmanın karşılığı cenneti elde etmektir.
ِ َّ ‫اس َم ْن ُي َجادِلُ فِي‬
‫الل ِب َغ ْي ِر عِ ل ٍْم َو َل ُه ًدى َو َل‬
ِ ‫الن‬
َّ ‫َوم َِن‬
ِ َّ ‫يل‬
‫الد ْن َيا‬
ٍ ‫اب ُمن‬
ُّ ‫الل ل َُه فِي‬
ٍ ‫كِ َت‬
ِ ‫) َثان َِي عِ طْ ِف ِه ل ُِي ِض َّل َع ْن َس ِب‬8( ‫ِير‬
‫ِك ِب َما َق َّد َم ْت‬
َ ‫) َذل‬9( ‫يق‬
ِ ‫اب ال َْح ِر‬
َ َ‫ِخ ْز ٌي َو ُنذِ ي ُق ُه َي ْو َم ا ْلق َِي َام ِة َعذ‬
‫اس َم ْن َي ْع ُب ُد‬
َ َّ ‫َي َداكَ َو َأ َّن‬
ِ ‫الن‬
َّ ‫) َوم َِن‬10( ِ‫س ِبظَ َّل ٍم ِلل َْع ِبيد‬
َ ‫الل ل َْي‬
‫الل َعلَى َح ْر ٍف َف ِإ ْن َأ َص َاب ُه َخ ْي ٌر اطْ َم َأ َّن ِب ِه َو ِإ ْن َأ َص َاب ْت ُه ِف ْت َن ٌة‬
َ َّ
‫ان‬
َ ‫الد ْن َيا َو ْال ِخ َر َة َذل‬
ُ ‫ِك ُه َو ال ُْخ ْس َر‬
ُّ ‫َب َعلَى َو ْج ِه ِه َخسِ َر‬
َ ‫ا ْن َقل‬
ِ َّ ِ‫) َي ْد ُعو م ِْن ُدون‬11( ‫ين‬
‫الل َما َل َي ُض ُّر ُه َو َما َل َي ْن َف ُع ُه‬
ُ ‫ال ُْم ِب‬
‫) َي ْد ُعو ل ََم ْن َض ُّر ُه َأ ْق َر ُب م ِْن‬12( ‫يد‬
َ ‫َذل‬
َّ ‫ِك ُه َو‬
ُ ِ‫الض َللُ ال َْبع‬
‫ين‬
َ َّ ‫) ِإ َّن‬13( ‫س ال َْعشِ ُير‬
َ ِ‫الل ُي ْد ِخ ُل الَّذ‬
َ ‫س ال َْم ْولَى َو َل ِب ْئ‬
َ ‫َن ْفعِ ِه َل ِب ْئ‬
26
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
َ ْ ‫ات َت ْج ِري م ِْن َت ْحت َِها‬
ٍ ‫ات َج َّن‬
ِ ‫الصال َِح‬
‫ار‬
َّ ‫آم ُنوا َو َعمِ لُوا‬
َ
ُ ‫ال ْن َه‬
‫الل فِي‬
َ ‫) َم ْن َك‬14( ‫يد‬
ُ َّ ‫ان َيظُ ُّن َأ ْن ل َْن َي ْن ُص َر ُه‬
َ َّ ‫ِإ َّن‬
ُ ‫الل َي ْف َع ُل َما ُي ِر‬
ْ
‫الس َما ِء ُث َّم ل َْي ْقطَ ْع َفل َْي ْنظُ ْر‬
ُّ
َّ ‫الد ْن َيا َوال ِخ َر ِة َفل َْي ْم ُد ْد ِب َس َب ٍب ِإلَى‬
ٍ ‫ات َب ِّي َن‬
ٍ ‫ِك َأ ْن َز ْل َن ُاه َآي‬
‫ات‬
ُ ِ‫َه ْل ُيذْ هِ َب َّن َك ْي ُد ُه َما َيغ‬
َ ‫) َو َكذَ ل‬15( ‫يظ‬
)16( ‫يد‬
َ َّ ‫َو َأ َّن‬
ُ ‫الل َي ْهدِ ي َم ْن ُي ِر‬
Meâl-i Şerifi:
8, 9. İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve
(vahye dayanan) aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde, sırf Allah yolundan saptırmak için
yanını eğip bükerek (kibir ve azamet içinde)
Allah hakkında tartışmaya kalkar. Onun için
dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde
ise ona yakıcı azabı tattıracağız.
10.İşte bu, önceden yapıp ettiklerin yüzündendir (denilir). Elbette Allah kullarına haksızlık edici değildir.
11.İnsanlardan kimi Allah’a yalnız bir yönden
kulluk eder. Şöyle ki:
Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek
memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehre27
HAC SÛRESİ
si değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını
da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık
ziyanın ta kendisidir.2
12.O, Allah’ı bırakıp, kendisine ne faydası, ne de
zararı dokunacak olan şeylere yalvarır. Bu,
(haktan) büsbütün uzak olan sapıklığın ta
kendisidir.
13. O, zararı faydasından daha (akla) yakın olan
bir varlığa yalvarır. O (yalvardığı), ne kötü
bir yardımcı, ne kötü bir dosttur!
14.Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunan kimseleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Şüphesiz Allah dilediği şeyi yapar.
2.
28
Bu ayet, dine kalbî bir inançla değil de, kendisine dünyevî bir fayda sağlayacağı ümidi ile bağlananları kınamaktadır. Nitekim tefsirlerde nakledildiğine göre bu
ayet, “Eârib” denen bir kabile hakkında nâzil olmuştur.
Bunlar Medine’ye hicret etmişlerdi. İçlerinden biri, bedeni sıhhatli olduğu, atları güzel kulunlar verdiği, karısı
sağlıklı çocuklar doğurduğu, malı mülkü arttığı zaman,
“Ne iyi ettim de şu dine girdim! Bu sayede çok şeyler kazandım!” diyerek sevinirdi. Durum tersine dönüp bir ziyana uğradığında ise, “Başıma bir yığın kötülük geldi!..”
gibi sözlerle dinden çıkardı. (Çeviren)
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
15.Her kim, Allah’ın, dünya ve ahirette ona
(Rasûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre)
artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına
geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin!
Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah’ın Peygamber’e
yardımını) gerçekten engelleyecek mi?3
16.İşte böylece biz o Kur’an’ı açık seçik ayetler
halinde indirdik. Gerçek şu ki Allah dilediği
kimseyi doğru yola sevk eder.
*
(Hac sûresinin) ilerleyen bu ayetlerinde de
öldükten sonra dirilmeye iman problemi ele
alınmaya devam ediliyor. Burada bir başka insan
sınıfından söz edilmektedir. Bu sınıftan olanlar
öldükten sonra dirilmeyi gerçek olarak görmez3.
Bu ayet şu manada da anlaşılmıştır: “Her kim, Allah’ın
Rasûlüne dünya ve ahirette yardım etmeyeceğini zannediyor idiyse, bir merdivenle göğe çıksın da Peygamber’e
gelen vahyi kessin! Bunu yapamayacağına göre, şimdi
baksın bakalım hilesi, öfke duyduğu şeyi, yani Allah’ın
Peygamber’e yaptığı yardımı engelleyebiliyor mu?” (Çeviren)
29
HAC SÛRESİ
ler ve bu inancı uygulamaya hayatlarında koymazlar. Bu sınıftan olan insanlardan bazıları öldükten sonra dirilmeye iman edebilir. Fakat bu
kimsenin inancı öylesine zayıftır ki hayatında
dünyaya ve dünyevi isteklere boyun eğmiş durumdadır. Bu nasıl olur? Allah (Celle Celâlühû)
bu türden olan insanları şu ayetiyle tanımlamaktadır: “İnsanlardan kimi Allah’a yalnız bir yönden
kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık
ziyanın ta kendisidir.” (Hac, 11)
Bu sınıftan olan insanların Allah ile olan
ilişkisi “Dünyevi menfaat” üzerine kuruludur.
Kendisine iyilikler gelmeye devam ettikçe Allah’a ibadet etmeye devam eder. Ya rızkında artış olur, ya da ömründe yahut servetinde bereketlenme olur. Allah (Celle Celâlühû) dünyaya
ait varlıklarını artırdıkça Allah’a yaklaşması hayırlı işler yapması artar. Durum değişir, işlerinde değişiklik olmaya başlarsa, her insanın başına gelen bir imtihan geçirir, işlerinde bir tür bozulma meydana gelirse, homurdanarak şikâyet30
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
çi olmaya, Allah (Celle Celâlühû) ile bağlantısından dönmeye ve Rabbine olan güveni zayıflamaya başlar. Bu durumda şu soruları sormaya başlar: Yâ Rabbi! Ben çokça namaz kılıyorum. Hacca da gittim. Sana bağlılığımı artırdım. Başıma
gelen bu dertler nedendir? Başıma peş peşe gelen bu musibetler nedendir? Ben sana bağlılığımı artırdıkça başıma gelen musibetler fazlalaşıyor. Neden böyledir?
Bu türden sorular makbul sorular değildir.
İnsanın Allah (Celle Celâlühû) ile olan ilişkisi,
değişmez bir ilişki olmalı, Allah ile kulun ilişkisi kayıt ve şartlardan uzak mutlak olmalı, musibetler ve dertler bu ilişkiyi değiştirmemelidir.
İmanlı kimse sıkıntılı zamanında da, rahat ve
genişlik zamanında da, başında dert var iken de
Allah’ı sever. Hasta olduğu zaman da, sağlıklı olduğu zaman da, dünya bütün nimetleriyle kendisine yönelse de, dünya nimetleri kendisinden
yüz çevirse de Allah’ı sever. Onun ölçüsü dünyanın kendisine yönelmesi veya dünyanın kendisine sırt çevirmesi değildir. Bilakis Mü’min kimsenin ölçüsü, kayıtsız şartsız kesin inanmak ve
güvenmektir. Bu kayıtsız şartsız kesin inanmak
31
HAC SÛRESİ
sarsılmayan bir inanmak olmalıdır. İnanan kimsenin yaratıcısına olan güveni öyle bir konumda
olmalıdır ki, Allah (Celle Celâlühû) ona bir şeyin ulaşmasını engellerse, bu engel onun için bir
ihsan ve hayırdır. O engelleme ve tabi tutulduğu imtihan hayırlıdır da o kimse bu imtihanın
arkasındaki hikmeti göremez. Malında, ticaretinde veya sağlığında tabi tutulduğu imtihan ve
başına gelen musibetler ne olursa olsun; Mü’minin her durumu hayırdır. Huzur ve rahat içinde
olursa şükreder, hamd eder ve Allah’a yakın bir
kul olur. Başına musibet ve belalar gelirse sabreder yine sonu hayır olur. İşte Mü’min kulun
Allah (Celle Celâlühû) ile böyle bir ilişki halinde olması Hac sûresinin ayetlerinin istediği bir
şeydir. Hac sûresi, Mü’min kimsenin benliğinde
Allah (Celle Celâlühû) hakkında iyi zan besleme
yapılanmasını gerçekleştirmektedir. Allah (Celle Celâlühû) kendisine kesin bir inançla inanan
ve kayıtsız şartsız güvenen kulu için mutlaka hayırlı olanı seçer. Bundan dolayıdır ki Allah (Celle Celâlühû) hakkında iyi zan beslemek güzel bir
ibadet türüdür. Bundan dolayıdır ki Allah (Celle
Celâlühû) bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur:
32
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
» ‫ َأ َنا عِ ْن َد ظَ ِّن َع ْبدِ ي ِبي‬ «
“Ben kulumun beni zannettiği gibiyim.”4
İmam Kurtubî’nin de söylediği gibi Rabbine dua eden kul, Rabbinin duasını kabul edileceği zannında olur. Kul, Rabbinden bağışlanmasını isteyince bağışlanacağı zannında olur. Tevbe ettiği zaman tevbesinin Rabbi tarafından kabul edileceği zannında olur.
Peygamber (Sallellâhü Aleyhi ve Sellem)in
Tâif halkını tevhid dinine davet etmeye gittiği
zaman davranışını örnek alalım. Hz. Peygamber Tâifliler tarafından saldırıya uğrayıp kovulmuştu. Onlar tarafından yalanlanmaktan başka çocuklar tarafından taşa tutulmuş, yorgun ve
bitkin haldeydi. Rasûlüllah bu durum karşısında geriledi mi? Rabbine karşı olan güveni azaldı mı? Asla! Ancak halini yine Rabbine arz etti
ve ona şöyle niyazda bulundu:
‫َك ال ُْع ْت َبى‬
َ ‫ ل‬، ‫ ِإ ْن ل َْم َيكُ ْن ِب َك َغ َض ٌب َعل ََّي َفال ُأ َبالِي‬ «
» ‫ ال َح ْولَ َوال ُق َّو َة ِإال ِب َك‬، ‫َح َّتى َت ْر َضى‬
4.
Hadisi Buhari rivayet etmiştir.
33
HAC SÛRESİ
“(Ey Rabbim!) Eğer sen bana gazap etmiyorsan,(hiçbir şeye)aldırış etmem. (Allah’ım!) Senin
rızana sığınırım. Yeter ki benden razı ol.”5
İşte değişmeyen iman budur. Günümüzde
ihtiyaç duyduğumuz iman budur. Zira Allah’a
güvenmemek ve Allah’a güvenin zayıflığı veya Allah hakkında iyi zan beslememek, insanı
yaratandan değil, yaratılmışlardan medet ummaya yönlendirir. Bu ise tevhid inancında büyük bir bozulmadır. Nitekim Rabbimiz: “O, Allah’ı bırakıp, kendisine ne faydası, ne de zararı
dokunacak olan şeylere yalvarır. Bu, (haktan)
büsbütün uzak olan sapıklığın ta kendisidir. O,
zararı faydasından daha (akla) yakın olan bir
varlığa yalvarır. O (yalvardığı), ne kötü bir yardımcı, ne kötü bir dosttur!” (Hac, 12-13) Allah’a
güvenmekte ve O’na kesin inanmakta zayıflık,
insanı yaratana değil, yaratılmışlara yakınlık
duymaya sürükler. Yaratan yüce Allah’tan değil, yaratılmışlardan rızık ve yardım istemeye
yöneltir.
5. Zâdü’l-Meâd, İbnü’l-Qayyim el-Cevziyye, [Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 1986, III. Baskı], 3/31.
34
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Böyle bir inanca sahip olan kişiyi kalbini bu
duygulara bağlayanı Allah (Celle Celâlühû) bize şöyle tanımlıyor: “O, zararı faydasından daha (akla) yakın olan bir varlığa yalvarır. O (yalvardığı), ne kötü bir yardımcı, ne kötü bir dosttur!” (Hac, 12)
Hacca giden insan tüm insanların yüce yaratana yalvarıp niyaz ettiklerini görür. Zengin-fakir, güçlü-zayıf, büyük-küçük, yüksek mevki
sahibi-sıradan kimse, siyah-beyaz, Arap-acem
hepsi Allah’a olan ihtiyacını hisseder. Bu duygu
ve anlayış, Hac sûresinin kişinin nefsinde uyandırdığı duyguların tâ kendisidir. Allah’tan başka
yaratıcı, O’ndan başka yardım edecek, O’ndan
başka rızık verecek,O’ndan başka destek olacak,
O’ndan başka kurtarıcı yoktur! İşte bu duygu tamı tamına Hac sûresinin ayetlerinin kişinin nefsinde yapılandırdığı duygudur.
‫ارى‬
َّ ‫ِين َو‬
َ ‫الصا ِبئ‬
َ ِ‫آم ُنوا َوالَّذ‬
َ ِ‫ِإ َّن الَّذ‬
َّ ‫ين َه ُادوا َو‬
َ ‫ين‬
َ ‫الن َص‬
‫الل َي ْف ِص ُل َب ْي َن ُه ْم َي ْو َم ا ْلق َِي َام ِة‬
َ َّ ‫ين َأ ْش َر ُكوا ِإ َّن‬
َ ِ‫وس َوالَّذ‬
َ ‫َوال َْم ُج‬
‫الل َي ْس ُج ُد ل َُه َم ْن‬
َ َّ ‫) َأل َْم َت َر َأ َّن‬17( ‫يد‬
َ َّ ‫ِإ َّن‬
ٌ ‫الل َعلَى ُك ِّل َش ْي ٍء َش ِه‬
35
HAC SÛRESİ
َ ْ ‫ات َو َم ْن فِي‬
ِ ‫الس َم َو‬
‫وم‬
َّ ‫ض َو‬
ِ ‫ال ْر‬
ُ ‫س َوا ْل َق َم ُر َوال ُّن ُج‬
ُ ‫الش ْم‬
َّ ‫فِي‬
‫ِير َح َّق‬
َّ ‫َوال ِْج َبالُ َو‬
ِ ‫الن‬
َّ ‫الش َج ُر َو‬
ُّ ‫الد َو‬
َّ ‫ِير م َِن‬
ٌ ‫اس َو َكث‬
ٌ ‫اب َو َكث‬
‫الل َي ْف َع ُل‬
ُ َّ ‫اب َو َم ْن ُي ِه ِن‬
َ َّ ‫الل َف َما ل َُه م ِْن ُمكْ ِر ٍم ِإ َّن‬
ُ َ‫َعل َْي ِه ال َْعذ‬
‫ين‬
ْ ِ‫) َهذَ انِ َخ ْص َمان‬18( 6 ‫َما َي َش ُاء‬
َ ِ‫اخ َت َص ُموا فِي َر ِّب ِه ْم َفالَّذ‬
‫اب م ِْن َنارٍ ُي َص ُّب م ِْن َف ْو ِق ُر ُءوسِ ِه ُم‬
ٌ ‫َك َف ُروا ُق ِّط َع ْت ل َُه ْم ث َِي‬
‫) َول َُه ْم‬20( ‫ُود‬
ُ ‫) ُي ْص َه ُر ِب ِه َما فِي ُبطُ ون ِِه ْم َوال ُْجل‬19( ‫يم‬
ُ ِ‫ال َْحم‬
‫) ُكل ََّما َأ َر ُادوا َأ ْن َي ْخ ُر ُجوا ِم ْن َها م ِْن‬21( ٍ‫َم َقام ُِع م ِْن َحدِ يد‬
‫الل ُي ْد ِخ ُل‬
ِ ‫اب ال َْح ِر‬
َ َّ ‫) ِإ َّن‬22( ‫يق‬
ُ ِ‫َغ ٍّم ُأع‬
َ َ‫ِيها َوذُو ُقوا َعذ‬
َ ‫يدوا ف‬
ٍ ‫ات َج َّن‬
ِ ‫الصال َِح‬
‫ات َت ْج ِري م ِْن َت ْحت َِها‬
َ ِ‫الَّذ‬
َّ ‫آم ُنوا َو َعمِ لُوا‬
َ ‫ين‬
َْ
‫اس ُه ْم‬
َ ‫ار ُي َحل َّْو َن ف‬
ُ ‫ال ْن َه‬
ُ ‫ِيها م ِْن َأ َساوِ َر م ِْن ذ ََه ٍب َول ُْؤل ًُؤا َول َِب‬
‫) َو ُه ُدوا ِإلَى الطَّ ِّي ِب م َِن ا ْل َق ْولِ َو ُه ُدوا ِإلَى‬23( ‫ير‬
َ ‫ف‬
ٌ ‫ِيها َح ِر‬
ِ ‫ِص َر‬
‫يل‬
َ ‫ين َك َف ُروا َو َي ُص ُّد‬
ِ ‫ون َع ْن َس ِب‬
َ ِ‫) ِإ َّن الَّذ‬24( ِ‫اط ال َْحمِ يد‬
ِ َّ
‫ف فِي ِه‬
ُ ِ‫اس َس َو ًاء ال َْعاك‬
ِ ‫ِلن‬
َّ ‫الل َوال َْم ْس ِجدِ ال َْح َر ِام الَّذِ ي َج َع ْل َن ُاه ل‬
)25( ‫ِيم‬
ٍ َ‫َوال َْبا ِد َو َم ْن ُي ِر ْد فِي ِه ِب ِإل َْحا ٍد ِبظُ ل ٍْم ُنذِ ْق ُه م ِْن َعذ‬
ٍ ‫اب َأل‬
6.
36
Bu ayet-i kerime Kur’an’da 14 yerde bulunan secde ayetlerinden biridir. Bu ayet okununca secde etmek unutulmamalıdır. (Çeviren)
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Meâl-i Şerifi:
17.Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler ve müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında kıyamet gününde (ayrı ayrı) hükmünü verir.
Çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
18.Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde
olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık
onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.7
19. Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir el7.
Allah’ın yarattıkları şuurlu ve şuursuz olmak üzere ikiye ayrılabilir. Akıl ve şuurdan mahrum olan yaratıklar
ilâhî kanunlara tâbi olarak O’na boyun eğmekte ve kendi dilleriyle (lisan-ı hal ile) O’nu tenzih ederek tesbihte
bulunmaktadırlar. Akıllı yaratıklar olan insanlarda seçme hürriyeti vardır. Allah’a değil de başka şeylere kulluğu tercih edenler insanlık değerlerini kaybetmiş olurlar ve bunu onlara kimse kazandıramaz. Âyette sayılan
varlıkların Allah’a secde etmelerinin manası için ayrıca
bak. İsrâ, 44. (Çeviren)
37
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
bise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden
kaynar su dökülecektir!
kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak
isterse ona acı azaptan tattırırız.
20.Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve
derileri eritilecektir!
*
Hac suresinin ayetleri öldükten sonra dirilmeye imanı güçlendirmeye ve bu gerçeği hatırlatmaya devam ediyor ve Allah (Celle Celâlühû) şöyle buyuruyor: “Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de
azap hak olmuştur. Allah (Celle Celâlühû) kimi
hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir
kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.”
(Hac, 18)
21.Bir de onlar için demir kamçılar vardır!
22. Izdıraptan dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler ve: “Tadın
bu yakıcı azabı!” (denilir).
23.Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar
akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada
giyecekleri ise ipektir.
24. Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir.8
25. İnkâr edenler, Allah’ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed)
kıldığımız Mescid-i Harâm’dan (insanları)
alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki)
8.
38
Müfessirlerin çoğunluğuna göre ayetteki “sözün en güzeli” ifadesinden maksat, Kelime-i Tevhid veya Kelime-i
Şehadettir. (Çeviren)
Bu ayet, Mü’min kimsenin kişiliğine öldükten sonra dirilmeye iman etmeyi yerleştirdikten
sonra varlıkların yaratıcıyı tesbih edip ona secde ettiğini dile getiriyor.
Varlık âleminde ağaç, ay, yıldızlar ve dağlar; ne varsa Allah’a secde etmekte, Allah’a teslim
olup buyun eğmektedir. İnsan niçin O’na boyun
eğmesin? İnsan niçin yaratıcının azametini hissetmesin? Varlık âleminin diğer nesneleri gibi
39
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
O’na teslim olup boyun eğdiği gibi yüce yaratıcısına teslim olup boyun eğmesin? Bu ayette secde
etmenin azametine özellikle dikkat çekilmiş, bunun büyük bir manası ve maksadı olduğu vurgulanmıştır. Ayetteki şu ifadeyi bir düşününüz:
“Allah (Celle Celâlühû) kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur.”
Hac sûresinin ayetleri bu noktadan sonra
insana yaptığının karşılığını göreceğini hatırlatarak şöyle buyurulmaktadır: “Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr
edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!”
(Hac, 19)
Kim yaratıcısına secde etmekten çekinir,
O’na boyun eğerek huzurunda zelil ve değersiz olduğunu ortaya koymazsa, gerçekte bu kişi kendisini hor ve hakir kılmanın zirvesindedir. İnsan nasıl olur da kendisini yaratana boyun
eğmez? Zira kendisini yaratana kesin bir şekilde boyun eğmeyen kişi, çok geçmeden yaratılmışlara boyun eğmek durumunda olur. Bu ise
hor ve hakir olmanın zirvesidir. Öte yandan yaratıcıya boyun eğmek değerli olmanın ve izzetin
zirvesidir. Değerli olmanın zirvesi, kişinin secde ederek alnını yere koyması ve Allah’ın emrine itaat etmesindedir.
Daha sonra Mü’minlerin durumu dile getirilerek şöyle buyuruluyor: “Muhakkak ki Allah,
iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler.
Orada giyecekleri ise ipektir.” (Hac, 23)
Alınlar secde ediyor, kalp yüce yaratana
teslim oluyor. O öylesine yüce bir yaratandır
ki, varlık âleminde hiçbir şey O’nun iradesinin,
kudret ve kuvvetinin dışında değildir.
40
Hac sûresinde inanan ve inanmayan kimselerin göreceği karşılık ayet ayet dile getirilmekte, neredeyse sûrenin her bir paragrafında kişinin yaptığının karşılığını göreceğinden söz edilmektedir.
İlk başta söylediğimiz gibi Hac sûresi, kişinin benliğinde takva duygusunu yapılandırmak
istemekte, insanın kalbini Rabbine ibadet eden,
alçak gönüllü ve Rabbine dönüş yapan bir kalp
oluşturmak istiyor.
41
HAC SÛRESİ
Takvanın oluşturulması için en büyük araç
ve Rabbine ibadet eden, alçak gönüllü ve Rabbine dönüş yapan bir kalp oluşturmanın yolu
devamlı olarak ölümden sonra dirilmeyi hatırlamaktır. Devamlı olarak ölümden sonra dirilmeyi hatırlamak, kıyameti ve yapılanın karşılığının görülmesi meselesini, gece-gündüz sanki
gözüyle görüyormuş gibi insanın gönlünde devamlı kılar. İnsana lâyık olan odur ki gözünün
önünden bu manzarayı silmemeli, kalbinde ahiretin durumu devamlı yer etmelidir. Gerçek hayatta ve davranışlarda bu durum göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu noktada Hz. Peygamberin ashabı ile beraber bulunduğu zaman nasıl davrandığını hatırlamalıyız. Peygamber (Sallellâhü Aleyhi ve
Sellem) ashabı ile her bir araya gelişinde onlara ölümden sonra diriltilmeyi hatırlatır, ahiret
gününün ve herkesin yaptığının karşılığını göreceğini anlatırdı. Tâ ki ahiret inancı onu yaşıyormuşçasına devamlı gönüllerinde bulunsun
ve ahirete bağlanıp, onu severek ona yönelsinler. Aynı zamanda dünyanın aldatıcı ve kışkırtıcı özelliklerinden uzaklaşsınlar.
42
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Hz. Enes’ten rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah (Sallellâhü Aleyhi ve Sellem)e ipekten yapılmış bir pelerin hediye edilmişti. Hz. Peygamber (erkeklere) ipek kullanmasını yasaklamıştı.
İnsanlar bu durumu tuhaf karşılamışlardı. (Orada bulunanlara) şöyle buyurdu:
‫ِيل َس ْعدِ ْب ِن ُم َعا ٍذ فِي‬
ُ ‫س ُم َح َّمدٍ ِب َيدِ ِه ل ََم َناد‬
َ
ُ ‫والَّذِ ي َن ْف‬ «
» ‫ال َْج َّن ِة َأ ْح َس ُن م ِْن َهذَ ا‬
“Kudretiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim
ki Sa’d b. Muaz’ın cennetteki mendilleri bundan
daha güzeldir.”9
İnsanların gözleri önünde görüp durdukları nesnel bir varlık olan ipek pelerin ile Sa’d
b. Muaz’ın cennetteki mendillerinden söz etmenin burada ne alakası olabilir? Hz. Peygamber çevresinde bulunanları süratli, açık ve güçlü bir ifade ile dünyevi ve nesnel bir eşya olan
gözleri önünde bulunan ipek parçasından, ahireti düşündüren bir ahiret meselesine taşımış,
bunu Sa’d b. Muaz’ın cennetteki mendilleri üzerinden gerçekleştirmiştir. İnsan ahiret hayatını
9.
Hadisi Buhari rivayet etmiştir.
43
HAC SÛRESİ
zihninde hazır tutarak, henüz ahirete ulaşmamış olduğu halde, onu yaşanan bir gerçek olarak algılarsa bu durum onu bir takım fedakârlıklar yapmaya, ahireti ve cenneti kazanmak karşılığında elinde bulunan dünyayı harcamaya yönelir. Böyle bir duygu içerisinde olmak, insanı
güvenilir bir davranışla ahiret hayatına yönelik
adım atıp, çalışmaya yönlendirir. Hz. Enes’ten
rivayet ediliyor:
‫ عن‬- ‫ رضي اهلل عنه‬- ‫الن ْض ِر‬
َ
َّ ‫س ْب ُن‬
َ ‫غ‬ «
ُ ‫اب َع ِّمي َأ َن‬
‫ْت‬
َ ‫أول قِتال َقا َتل‬
ّ ‫ غِ ْب ُت َع ْن‬، ‫ َيا رسولَ اهلل‬: َ‫ َف َقال‬، ٍ‫قِتالِ بدر‬
‫هلل َما‬
ْ ‫هلل‬
ُ ‫ين ل َُي ِر َي َّن ا‬
ُ ‫ َلئِن ا‬، ‫ين‬
َ ِ‫المشرك‬
َ ِ‫الم ْش ِرك‬
ُ َ‫أش َه َدنِي ِق َتال‬
ُ
‫ الل َُّه َّم‬: َ‫ َف َقال‬، ‫ِمون‬
َ ‫وم ُأ ُحدٍ ا ْنكَ َش‬
َ ‫الم ْسل‬
َ ‫ َفل ََّما َك‬.‫أص َن ُع‬
ْ
ُ ‫ان َي‬
ُ ‫ف‬
‫وأب َر ُأ إل َْي َك‬
ُ ‫أع َتذِ ُر إل َْي َك م َِّما َص َن َع‬
ُ ‫أص َح‬
ْ
ْ ‫ يعني‬- ‫هؤال ِء‬
ْ - ‫ابه‬
‫عد‬
ُ ‫له َس‬
ُ ‫م َِّما َص َن َع‬
ُ ‫اس َت ْق َب‬
َ ِ‫المشرك‬
ْ ‫ ُث َّم َت َق َّد َم َف‬- ‫ين‬
ُ ‫ َيعني‬- ‫هؤال ِء‬
‫الكع َب ِة إ ّنِي‬
‫الج َّن ُة‬
َ ‫ َيا‬: َ‫ َف َقال‬، ٍ‫ْب ُن ُمعاذ‬
َ ‫سعد‬
ِّ
َ ، ٍ‫بن معاذ‬
ْ ‫ورب‬
َ‫عت َيا رسول‬
َ‫ َقال‬. ٍ‫من ُدونِ ُأ ُحد‬
ٌ
ُ َ‫اس َتط‬
ْ ‫ريح َها‬
َ ‫أجِ ُد‬
ْ ‫ َف َما‬: ‫سعد‬
‫رب ًة‬
َ ‫ َف َو َج ْد َنا ِب ِه ِب ْضع ًا َو َث‬: ‫أنس‬
َ ‫مانين َض‬
ٌ َ‫! َقال‬ ‫اهلل َما َص َن َع‬
ِ ‫بالس‬
‫بس ْه ٍم َو َو َج ْد َن ُاه َق ْد ُقت َِل‬
ْ ‫ َأ ْو طَ ْعن ًة ِب‬، ‫يف‬
َ ‫ َأ ْو َر ْم َي ًة‬، ‫رم ٍح‬
َّ
44
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
: ‫ َقالَ أنس‬.ِ‫ال ُأ ْخ ُت ُه ِب َب َنا ِنه‬
َّ ‫فه َأ َح ٌد إ‬
َ ‫الم ْش ِر‬
ُ ‫كون فما َع َر‬
ُ ‫َو َم َّث َل ِب ِه‬
‫» {م َِن‬ ‫ُك َّنا َن َرى َأ ْو َنظُ ُّن أن هذِ ِه اآلية نزلت فِي ِه وفي أشباهه‬
»}ِ‫هلل َعل َْيه‬
َ ‫اه ُدوا ا‬
َ ‫ِين رِ َجالٌ َص َد ُقوا َما َع‬
َ ‫ال ُْم ْؤ ِمن‬
“Amcam Enes b. Nadr Bedir Savaşında bulunamamıştı. (Rasûlüllah’a): ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Müşriklere karşı yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah (Celle Celâlühû) bana müşriklerle savaş etmeyi gösterirse Allah benim ne
yapacağımı görecektir’ demişti. Uhud Savaşı günü Müslümanlar dağılınca (amcam): ‘Allah’ım!
Şunların (arkadaşlarımın) yaptıklarımdan dolayı sana (onlar adına) özür sunuyorum. Şunların
(kâfirlerin) yaptıklarından ise sana sığınırım!’
dedi. Sonra ileri atıldı. (Derken) Sa’d b. Muaz ile
karşılaştı. Ona: ‘Ey Sa’d b. Muaz! Kâbe’nin Rabbine andolsun ki, Uhud tarafından cennetin kokusunu duyuyorum!’ dedi. (Sonra) Hz. Sa’d şöyle demiştir: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ben onun yaptığını yapamadım.’
Enes: ‘Onu (amcamı) üzerinde seksenden
fazla kılıç, ok ve mızrak darbesi almış (olarak
ölmüş halde) bulduk. Müşrikler öç almak için
45
HAC SÛRESİ
(burun, kulak, göz gibi) organlarını kesmişlerdi.
Onu kimse tanıyamadı. Ancak kız kardeşi parmağından tanıdı. Biz öyle sanıyor ve şu görüşte
bulunuyoruz ki; “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir” ayeti (Ahzab, 23) onun hakkında veya onun
gibiler hakkında indi’ demiştir.”10
Günümüzde bizi ahiretten uzaklaştıran nedir? Bizi şiddetli bir şekilde dünyaya sarılmaya sevk eden nedir? Bize ne oldu da fani dünyanın yok olucu malından fedakârlık edip sarf edemiyoruz? Bizi bu hale getiren nedir? Bu soruların cevabı şudur ki ahiret hayatını hatırlamaz
olduk. Öldükten sonra dirilmeyi hatırlamaz olduk. Cennet hayatını hatırlayıp yaşadığımız gerçek hayatta cennet hayatını göz önünde bulundurmaz olduk. Kalbimizde cennet hayatına yer
vermez olduk. Bir örnek olarak söylersek, yeni
bir eve yerleşince, bir de cennetteki sarayları düşünelim. Yeni bir elbise giyince, cennet kıyafetlerini düşünelim. Güzel bir koku duyduğumuz10. Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.
46
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
da cennetin kokularını düşünelim. Cennet kokuları nerede, dünyadaki kokular nerede? Cennette nasıl olacağını düşün! Cennetin ırmaklarını düşün! Dünyada güzel bir manzara görünce veya varlık âleminin yapısını düşününce ahireti hatırla. İman gerçeğine ulaşmak için ihtiyaç duyduğumuz şey budur. Takvayı kalbimize
yerleştirmeli, gerçek hayatımızın ve davranışlarımızın parçası haline getirmeliyiz. İşte Hac sûresi her bir ayetinden sonra yeni ayetleriyle bunu yapılandırma durumundadır.
‫ان ال َْب ْي ِت َأ ْن َل ُت ْش ِر ْك ِبي َش ْي ًئا‬
َ َ‫يم َمك‬
ِ ِ ‫َو ِإذْ َب َّو ْأ َنا‬
َ ِ‫ل ْب َراه‬
‫) َو َأ ّذ ِْن‬26( ‫الس ُجو ِد‬
َ ِ‫ِين َوا ْل َقائِم‬
َ ‫َوطَ ِّه ْر َب ْيت َِي لِلطَّ ا ِئف‬
ُّ ‫الر َّك ِع‬
ُّ ‫ين َو‬
‫ِين م ِْن‬
ِ ‫الن‬
َّ ‫فِي‬
َ ‫اس ِبال َْح ِّج َي ْأ ُتوكَ رِ َج ًال َو َعلَى ُك ِّل َضام ٍِر َي ْأت‬
ِ َّ ‫اس َم‬
‫الل‬
ٍ ِ‫ُك ِّل َف ٍّج َعم‬
ْ ‫) ل َِي ْش َه ُدوا َم َناف َِع ل َُه ْم َو َيذْ ُك ُروا‬27( ‫يق‬
َ ْ ‫يم ِة‬
ٍ ‫ُوم‬
‫ام َفكُ لُوا‬
ٍ ‫فِي َأ َّي‬
ِ ‫ال ْن َع‬
َ ‫ام َم ْعل‬
َ ‫ات َعلَى َما َر َز َق ُه ْم م ِْن َب ِه‬
‫) ُث َّم ل َْي ْق ُضوا َت َف َث ُه ْم َول ُْيو ُفوا‬28( ‫ِير‬
َ ‫ِم ْن َها َو َأطْ عِ ُموا ال َْبائ‬
َ ‫ِس ا ْل َفق‬
‫ِك َو َم ْن ُي َع ِّظ ْم‬
َ ‫) َذل‬29( ‫ِيق‬
ِ ‫ور ُه ْم َول َْيطَّ َّو ُفوا ِبال َْب ْي ِت ال َْعت‬
َ ُ‫ُنذ‬
َ ْ ‫َّت لَكُ ُم‬
ِ َّ ‫ات‬
ِ ‫ُح ُر َم‬
‫ام ِإ َّل‬
ْ ‫الل َف ُه َو َخ ْي ٌر ل َُه عِ ْن َد َر ِّب ِه َو ُأ ِحل‬
ُ ‫ال ْن َع‬
47
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
َ ْ ‫الر ْجس م َِن‬
َ‫اج َتن ُِبوا َق ْول‬
ْ ‫ال ْو َثانِ َو‬
ْ ‫َما ُي ْتلَى َعل َْيكُ ْم َف‬
َ ِّ ‫اج َتن ُِبوا‬
ِ َّ ‫ين ِب ِه َو َم ْن ُي ْش ِر ْك ِب‬
ِ َّ ِ ‫) ُح َن َف َاء‬30( ِ‫ال ُّزور‬
‫الل َفكَ َأ َّن َما‬
َ ِ‫ل َغ ْي َر ُم ْش ِرك‬
de Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin.11
ِ َّ ‫ِك َو َم ْن ُي َع ِّظ ْم َش َعائ َِر‬
‫الل َف ِإ َّن َها م ِْن َت ْق َوى‬
َ ‫) َذل‬31( ‫يق‬
ٍ ‫َس ِح‬
‫ِيها َم َناف ُِع ِإلَى َأ َج ٍل ُم َس ًّمى ُث َّم َم ِح ُّل َها‬
ِ ‫ا ْل ُقل‬
َ ‫) لَكُ ْم ف‬32( ‫ُوب‬
29. Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev’i (Kâbe’yi) tavaf
etsinler.12
َ
ٍ‫يح فِي َمكَ ان‬
ُ ‫الر‬
ِّ ‫الس َما ِء َف َت ْخطَ ُف ُه الطَّ ْي ُر أ ْو َت ْه ِوي ِب ِه‬
َّ ‫َخ َّر م َِن‬
‫اس َم‬
ِ ‫ِإلَى ال َْب ْي ِت ال َْعت‬
ْ ‫) َولِكُ ِّل ُأ َّم ٍة َج َع ْل َنا َم ْن َسكً ا ل َِيذْ ُك ُروا‬33( ‫ِيق‬
َ ْ ‫يم ِة‬
ِ ‫ام َف ِإل َُهكُ ْم ِإل ٌَه َو‬
ِ َّ
‫اح ٌد َفل َُه‬
ِ ‫ال ْن َع‬
َ ‫الل َعلَى َما َر َز َق ُه ْم م ِْن َب ِه‬
)34( ‫ِين‬
َ ‫َأ ْسل ُِموا َو َب ِّش ِر ال ُْم ْخ ِبت‬
Meâl-i Şerifi:
26.Bir zamanlar İbrahim’e Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta
ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için
evimi temiz tut.
27, 28. İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek
yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler48
11. Müfessirlere göre, ayetin birinci cümlesinde işaret edilen
faydalar, hem dünyevî, hem de uhrevîdir. Dünyevî olanı, haccın insan üzerinde meydana getirdiği ahlâkî tesirler ile ticarî ve sosyal faydalardır. Uhrevî olanları ise, Allah’ın hoşnutluğu ve O’nun müminlere olan af ve mağfiretidir.
Müslümanların, Allah’ın ismini anarak kurban kesmeleri emredilen “belli günler”e “eyyâm-ı nahr = kurban kesme günleri” denilir ki bunlar, Zilhicce ayının 10, 11 ve
12. günleridir. (Çeviren)
12. Hacıların kirlerini gidermelerinden maksat, özellikle tıraş olmaları, tırnaklarını kesmeleri, koltuk altlarını ve
kasıklarını temizlemeleri ve genel olarak bütün bedenî
kirlerden arınmalarıdır. “Eski Ev’i tavaf etsinler” demek,
“Kâbe’nin etrafını dolaşsınlar” demektir ki, bir defa dolaşmaya bir “şavt” denilir. Tavaf, yedi şavttan ibarettir.
Bunlardan dördü farz, üçü vâcibdir. Bu, haccın rükünlerinden olan tavaftır ve adına “tavaf-ı ziyaret” denir. Ayrıca bir de “tavaf-ı kudûm” ve “tavaf-ı sader” vardır ki,
ilki, Kâbe’ye ilk varıldığında yapılan kavuşma tavafı, diğeri de ayrılırken yapılan vedâ tavafıdır. (Çeviren)
49
HAC SÛRESİ
30. Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten,
putlardan sakının; yalan sözden sakının.
31. Kendisine ortak koşmaksızın Allah’ın hanifleri (O’nun birliğini tanıyan müminler olun).
Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış
yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş
(bir nesne) gibidir.13
32. Durum öyledir. Her kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin
takvasındandır.
33. Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya hac fiillerinde) sizin için belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra bunların varacakları (biteceği) yer, Eski Ev’e (Kâbe’ye) kadardır.
13. Demek ki, bu ayete göre Allah’a ortak koşmak, manen
bir düşüştür. Müşrik olmak öyle tehlikelidir ki, insanın
manevi varlığını paramparça eder; bir kasırga gibi onu
uçurumlara sürükler. (Çeviren)
50
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
34. Biz, her ümmete (kurban kesmeye uygun)
hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak
verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlâh’tır. Öyle ise, O’na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlaslı ve mütevazi insanları müjdele!
*
Hac sûresinin ayetleri “Ve onlar, sözün en
güzeline yöneltilmişler, övgüye lâyık olan Allah’ın
yoluna iletilmişlerdir.” (Hac, 24) ayetinden sonra, insanın dünyada yaptıklarının karşılığını göreceğini hatırlatmaya başladı. Yapılan iş ne ise,
karşılığı o cinsten olacaktır. Allah (Celle Celâlühû) o kadar cömert ki insan daha herhangi bir
hayırlı işi yapmadan Allah mükâfatını hazırlıyor.
Hac sûresinin ayetleri artık ana ve esas konu olan hac bahsine intikal etmektedir. Allah
(Celle Celâlühû) şöyle buyuruyor: “İnkâr edenler, Allah’ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız “Mescid-i Harâm”dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm
51
HAC SÛRESİ
ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.” (Hac, 25)
Bu ayette dünyada da ahirette de farklı derecelerde olan kimselerden söz ederek bir geçiş gerçekleşiyor. Dünyada ana gayesi kalbinde yer eden ve hayatında insanları övgüye lâyık
yola iletmek isteyen Mü’minler vardır. Yine öyle insanlar vardır ki, kötülükten başka gayeleri
yoktur. Bunların Meşguliyetleri küfür içerisinde
olmak, insanları Allah’ın yolundan ve Mescid-i
Haramdan alıkoymaya çalışmaktır.
Bu noktadan sonra sûrenin ayetleri bu muazzam mekânın (Beytullah’ın) kutsallığından
söz etmeye başlamıştır. Beraberce düşünelim:
Allah (Celle Celâlühû) bu kutsal mekânı burada
“Mescid-i Haram” bir başka ayette “Beyt-i Haram” olarak isimlendirmiştir.14
Allah (Celle Celâlühû) bu kutsal mekânı her
türlü bozgunculuk halinden korumuş, onu say14. Maide suresi 2 ve 97 ayetlerine bakınız. Bu ayetlerdeki
“Haram” kelimesi dilimizdeki yaygın maması ile haram
kılınmış, yasaklanmış manasında değildir. “Haram” kelimesinin bu ayetlerdeki manası, “muhterem, yani saygın” manasınadır. (Çeviren)
52
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
gın kılmış, insanlığın benliğini orada korkudan
ve panikten kurtarmıştır. Her kim “Beyt-i Haram”a gelirse esenlik ve güven içerisinde olur.
Oraya giren Hz. Allah güven içerisinde kılar.
Oraya girenin canı, malı kalbi ve namusu güvende olur.
Allah (Celle Celâlühû) insanı “Beyt-i Haram”da o derecede güvende kılmıştır ki insanlar cahiliye döneminde bile “Beyt-i Haram”ı
kutsal sayarlar, bu gerçeği göz önünde bulundurarak her türlü taşkınlık ve saldırıya son vererek “Beyt-i Haram”ın yanında saygı ile dururlardı. “Beyt-i Haram”ın olduğu yere girenin kanı dokunulmazlık kazanır, o kimseye hiçbir kötülük yapılmazdı. O derecede ki babasının katilini “Beyt-i Haram”da gören kimse, ona elini
uzatmaz, “Beyt-i Haram”ın kutsallığından ve
ona olan saygıdan dolayı o kimseye en küçük
bir eziyet bile yapmazdı.
Allah (Celle Celâlühû) Kâbe’yi “Beyt/Ev” kılmış ve onu “Beyt-i Haram” olarak isimlendirmiştir. Hz. Allah böyle takdir buyurmuştur ki
orada berraklık ve safa var olsun. Mü’min kişi
orada ruhuna, aslına ve cevherine kavuşsun. Hz.
53
HAC SÛRESİ
Allah bu sonuca ulaşılması için oraya huzur, güven ve iman indirmiştir.
Hayatın sıkıntılarından ve meşguliyetlerinden yorulan, dünya işleriyle uğraşmaktan bitkin
düşen kimse, bu “Beyt-i Haram”a gelince orada
ancak ve ancak huzur, güven, pırıl pırıl bir temizlik ve iman bulur. Bu özellik âlemlerin Rabbinin va’d ettiği bir şeydir.
Öte yandan “…kim orada zulüm ile haktan
sapmak isterse…” (Hac, 25) yani zulüm ve haktan sapmayı “Beyt-i Haram”da yapmak şöyle
dursun, sadece istemek, Allah tarafından yakıcı bir azapla cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Niçin böyledir? Bunun böyle olması bu muazzam mekânın kutsallığını korumak, oraya nice
uzak yollardan o muazzam mekânı arzu ederek
gelen Mü’min nefislerde ve gönüllerdeki yerini
muhafaza etmek içindir. Tâ ki onlar “Beyt-i Haram”da rahat ve huzuru bulsunlar.
*
Hac suresindeki ayetler “Bir zamanlar İbrahim’e Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle
demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf eden54
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
ler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut” (Hac, 26) ayetiyle “Beyt-i
Haram”ın kutsallığından ve yapılışından söz ettikten sonra haçtan bahsetmeye başlamıştır. Ayrıca binlerce yıldan sonra bu muazzam yapı ile
İbrahim (Aleyhi’s Selâm) ile bağlantı kurarak bize tevhidi hatırlatmıştır. O Tevhid ki Hz. İbrahim bu muazzam Beyti’n temellerini onun üzerine atmıştır.
Bu muazzam beyt-i şerif kendi binasını
oluşturan sadece taşlardan; taş üzerine taş konularak oluşturulan binadan ibaret değildir. Bu
muazzam beyt-i şerif takva ve tevhid üzerine
kurulmuştur. Bu muazzam beytin kuruluşu “Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi
temiz tut” (Hac, 26) talimatı ile gerçekleşmiştir.
Bu azametli beyt, nesnel olarak temizlenmekten önce manevi olarak temizlenmiş, Allah’a ortak koşmak kirliğinden arındırılmıştır.
Bu yapılanma (Âdem peygamberden beri) beşeriyet tarihinde kesintisiz engin bir yapılanmadır.
Bugün hacca giden bir insan şunu hatırlamalı
ki, insanlık tarihinde tevhid mesajının kökleri
55
HAC SÛRESİ
çok derindedir ve asıl olan odur. Tevhide aykırı olarak gelişen davranışlar, Allah’tan uzaklaşmalar, sonradan uydurulan şeylerin hepsi beşeriyet üzerine sonradan gelen hallerdir. Beşeriyette asıl olan tevhiddir.
Bunun içindir ki bu muazzam beyte gitmek
üzere yönelen Mü’min, tavaf edeceği beyt-i şerifin şirkten temizlendiği gibi kalbini temizlemelidir. Onun içindir ki 26.ncı ayet “Bana hiçbir
şeyi eş tutma…” ifadesiyle başlamıştır. O halde
Mü’min ihram kıyafetini giyinmezden ve ihramın gereklerini yerine getirmeye başlamazdan önce kalbini tüm şirklerden temizlemeli,
açık ve gizli tevhide ters düşen hallerden arındırmalıdır. Kalbini Allah’ın yoluna engel olacak duygulardan temizlemelidir. Mü’min, Allah’tan gayri ne varsa onlara kalbin meyletmesini temizlemeye muhtaçtır. Bu öyle bir imandır ki, buna sahip olan kimse, Allah’tan başka
hiçbir yerden ve kimseden ne yardım, ne rızık
ne destek istememeli, kesin bir iman ile Allah’a
sarılmalıdır.
Mü’min, kalbini hiçbir kimseye kin tutar
halde bulundurmamalı ki, kalbini Allah boyun
56
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
eğmesi ile kendisi arasına girmesi mümkün olan
keyfiyetten temizlemiş olsun.
*
İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun
argın develer üzerindesana (Kâbe’ye) gelsinler.
(Hac, 27)
Bu ayet, peygamberlerin babası İbrahim
(Aleyhi’s Selâm)ın, insanları hacca çağıran ebedi çağrısını bildiriyor. Hacılar, “Beyt-i Haram”ını ziyaret ve hac yapmak üzere Allah’ın çağırdığı misafirlerdir. Hacılar, Hz. İbrahim’in çağrısına cevap veren Rahman’ın misafirleridir. Ey
hacca gitmeye karar veren kardeşim! Sen bugün
Rahman olan Allah’a misafir olmaya karar vermişsin. Misafir nasıl davranır? Düşündün mü?
Hepimiz gayet iyi biliriz ki yaşadığımız hayatta
bir kralı ya da büyük bir mevkideki insanı ziyaret etmek isteyen kişi, en güzel ve en gösterişli
kıyafetini giyer. Hiç düşündün mü ki, hacılara
ne oluyor ki “Beyt-i Haram”a gelip Rahman’ın
misafiri oluyor da ancak kefene benzeyen basit bir bez parçasını (ihramı) elbise olarak giyi57
HAC SÛRESİ
yor? İnsanlar burada her şeyin Mâliki olan Allah’a misafir geliyorlar. [Benzetmek gibi olmasın Allah kralların kralıdır] En yüce örnek (sıfatlar) Allah’a aittir. İnsanlar dünyada en büyük
krala da misafir olsalar, yine kendileri gibi bir
beşere misafir oluyorlar. Onlar dış görünüşe bakar ve ona değer verirler. Oysa Allah (Celle Celâlühû) bizim şekillerimize, giyindiğimiz dış elbise görünüşümüze bakmaz. Rabbimiz kalbimizin giyindiği takva giysisine bakar. Kalpteki takva giysisinden Allah’tan başka kimse haberdar
olamaz. Bundan dolayıdır ki, hacı, “Beyt-i Haram”a yönelmezden önce kalbini takva ile süslemeli, iç dünyasını mamur kılmalı, kalbini her
türlü kin ve kötülükten temizlemeli, boynunda
hiçbir kimsenin hakkı kalmamalı ki, Allah’a tertemiz olarak yönelmiş olsun. Takva giysisi insanı daha iyi örtücüdür.
Hepimiz biliyoruz ki hacılar hac dışındaki
zamanlarında olduğu gibi kendileriyle ilgili konularda mükemmellikle ilgilenmezler. Çünkü
onlar biliyorlar ki yaratıcıları olan Allah (Celle Celâlühû) onların dış görünüşlerine, üstlerine örttükleri kumaş parçasına; kumasın marka58
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
sına, hangi tür ve kaliteden olduğuna bakmaz.
Fakat O, hacca gelmezden evvel takva kıyafetine bürünen gönüllere bakar. Bundan dolayıdır
ki birlikte şu ayeti düşünelim:
» ‫ِك َخ ْي ٌر‬
َ ‫الت ْق َو َى َذل‬
َّ ‫اس‬
َ
ُ ‫ول َِب‬ «
“Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır.”
(A’râf, 26)
Allah (Celle Celâlühû) “Takva” ya elbise adını vermiştir. Bu öyle bir elbisedir ki fabrikada
üretilmez. Takva elbisesi Rabbine dönmüş, mütevazı ve tevbe ederek Rabbinin huzurunda boyun eğmiş kalpte üretilir. Bu ayetlerin ifade ettiği manayı düşünmek kişinin kalbinde bu anlayışı canlandırır.
Hacca gitmek üzere yola çıkan kimse dünyayı her şeyiyle arkasında bırakır. Çoluk çocuğunu, malını ve uzun süreden beri hayatından
uzun zaman alan işini geride bırakır. O işler
hep aklını, gönlünü ve düşüncesini meşgul etmiştir. Artık hac için yola çıkınca kendi isteğiyle bunları geride bırakıp onlardan el çekmiştir.
Zaten ecelin geldiği gün bunların hepsini bırakıp yanında takvadan başka ne giysisi ne de
59
HAC SÛRESİ
heybesi torbası olmadan dünyadan ayrılmayacak mıydı?
Hac sûresinin yapılandırdığı bu manalar ne
güzeldir! Kişi hacca niyetlenip hac yoluna çıkmak üzere hazırlık yaptığı sırada bu manaları
göz önünde bulundurmalı, yola çıkmasının öncesindeki kısa bir zamanda bu mananın ifade ettiği ruhu yaşamalıdır.
Allah (Celle Celâlühû) haccı emrettiği ayetinde “…kendilerine ait bir takım yararları yakinen görsünler” (Hac, 28) buyurmuştur. Hacda görülecek olan yarar, mutlak bir yarardır.
Bu yarar dünyevi bir yarar da olabilir. Lâkin
üzerinde yoğunlukla durulan yarar manevi yarardır. Bu öyle bir yarardır ki, kişi hacdan günahları affedilmiş, gayretleri makbul olmuş, ticaretinde kesin kazanmış olarak evine döner.
Oranın ticareti dünya ticareti gibi değildir. Kişi hacca gider ve orada bir takım ticari eylemlerde bulunur, alış veriş ve benzeri şeyler yapar. Fakat gerçek kazanç, gerçek ticaret asla zarar etmeyen ticarettir. Bu ticaret iyi ameller işlemek suretiyle Allah ile yapılan ticarettir. Bunun içindir ki Bakara suresinde haçtan bahse60
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
den ayette “(Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır.” (Bakara, 197) buyurmuştur.
Ey akıllı kimseler! Ey ileri ve açık görüşlüler! Ey haccın maksatlarını ve manalarını düşünebilenler! Haccınızı sadece âdet olan bir yolculuktan, gerçek bir ömür boyu yolculuğa dönüştürün. Haccı, dünya yolculuğundan ahiret
yolculuğuna dönüştürün. Haccı, günahların affedildiği asla zarar etmeyen bir ticarete dönüştürün.
Her ticarette bir şekilde bir zarar bulunur.
Ancak iyi, hayırlı ve yararlı işler yaparak Allah
ile yapılan ticarette asla zarar yoktur. Hacda geçen saatler, dakikalar hatta saniyeler, bir ömrün
tamamında yaşanan en nefis ve en değerli anlardır. Aslında sadece hacda değil, her zaman
insanın dakikaları değerlidir. Bunun içindir ki
hac yapmakta olan kimse kalbini, dilini ve gönlünü Allah’ı zikretmekten başka şeylerle meşgul
etmemelidir.
Şu ayetin manasını bir kez daha düşünelim: “…kendilerine ait bir takım yararları yaki61
HAC SÛRESİ
nen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak
verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri
için) sana (Kâbe’ye) gelsinler.” (Hac, 28)
Ayetteki “…Allah’ın ismini anmaları” ifadesi
Allah’ın adını kalpte, dilde, gönülde ve zihinde
aralıksız olarak zikretmek demektir. Hacda yapılan işlerden dolayı meydana gelen yorgunluktan ve Allah’ın hacı kuluna vaki olan ikramından
sonra Allah’ı zikretmekten asla gafil olmamalıdır. Hac, Allah’ın kuluna bir ikramı ve davetidir.
Hac, kerem sahibi Rabbin ikramlı bir davetidir.
Ey hacı kardeş! Her şeyin Mâliki olan Rab
Teâlâ seni davet etmiştir. Bu davete nasıl cevap
verdiğine bak. Bu daveti nasıl değerlendireceksin? Hacdaki her ânını Allah’ı zikretmenin dışındaki uğraşlarla ziyan etme! Hz. Allah’ın Bakara suresindeki şu ayetlerini bir düşün:
‫اح َأ ْن َت ْب َت ُغوا َف ْض ًل م ِْن َر ِّبكُ ْم َف ِإذَا‬
ٌ ‫س َعل َْيكُ ْم ُج َن‬
َ ‫ل َْي‬ «
ٍ ‫َأ َف ْض ُت ْم م ِْن َع َر َف‬
‫وه‬
َ َّ ‫ات فَاذْ ُك ُروا‬
ُ ‫الل عِ ْن َد ال َْم ْش َع ِر ال َْح َر ِام َواذْ ُك ُر‬
‫ِيضوا م ِْن‬
ُ ‫ِين ُث َّم َأف‬
َّ ‫َك َما َه َد ُاك ْم َو ِإ ْن ُك ْن ُت ْم م ِْن َق ْب ِل ِه لَمِ َن‬
َ ‫الضا ّل‬
62
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
‫يم َف ِإذَا‬
َ ‫َح ْي ُث َأ َف‬
َ َّ ‫الل ِإ َّن‬
َ َّ ‫اس َت ْغف ُِروا‬
َّ ‫اض‬
ٌ ‫الل َغ ُف‬
ُ ‫الن‬
ْ ‫اس َو‬
ٌ ‫ور َر ِح‬
‫الل َكذِ ْك ِر ُك ْم َآب َاء ُك ْم َأ ْو َأ َش َّد ذ ِْك ًرا‬
َ َّ ‫َق َض ْي ُت ْم َم َناسِ كَ كُ ْم فَاذْ ُك ُروا‬
‫الد ْن َيا َو َما ل َُه فِي ْال ِخ َر ِة‬
ُّ ‫اس َم ْن َي ُقولُ َر َّب َنا آ ِت َنا فِي‬
ِ ‫الن‬
َّ ‫َفمِ َن‬
‫الد ْن َيا َح َس َن ًة َوفِي‬
ُّ ‫م ِْن َخ َل ٍق َو ِم ْن ُه ْم َم ْن َي ُقولُ َر َّب َنا آ ِت َنا فِي‬
‫يب م َِّما َك َس ُبوا‬
َّ ‫اب‬
َ َ‫ْال ِخ َر ِة َح َس َن ًة َو ِق َنا َعذ‬
ٌ ‫النارِ ُأو َلئ َِك ل َُه ْم َن ِص‬
ٍ ‫ود‬
‫ات َف َم ْن‬
ِ ‫يع ال ِْح َس‬
َ َّ ‫اب َواذْ ُك ُروا‬
ُ َّ ‫َو‬
َ ‫ام َم ْع ُد‬
ٍ ‫الل فِي َأ َّي‬
ُ ‫الل َس ِر‬
‫َت َع َّج َل فِي َي ْو َم ْي ِن َف َل ِإ ْث َم َعل َْي ِه َو َم ْن َت َأ َّخ َر َف َل ِإ ْث َم َعل َْي ِه ل َِم ِن‬
» ‫ون‬
َ ‫الل َو ْاعل َُموا َأ َّنكُ ْم ِإل َْي ِه ُت ْح َش ُر‬
َ َّ ‫ا َّت َقى َوا َّت ُقوا‬
(Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda size
herhangi bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp akın
ettiğinizde Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin ve
O’nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz.15
15. Diğer ibadetler gibi haccın da ferde ve topluma sayısız
faydaları vardır. Bunların en önemlilerini şu maddelerde toplayabiliriz:
1-İhram, tek tip ve basit bir elbisedir. Bütün hacı namzetleri bunu giyerek sonradan edindikleri mal, mülk, rütbe,
makam ve benzerlerini geride bırakır, tek farkın şahsî faziletten ibaret olduğu gerçek eşitliği yaşarlar.
63
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz
de akın. Allah’tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah
affedici ve esirgeyicidir.
İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir
nasip vardır. (Şüphesiz) Allah’ın hesabı çok süratlidir.
Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde
Allah’ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin
ahiretten hiç nasibi yoktur.
Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve
tekbir getirerek) Allah’ı anın. Kim iki gün içinde
acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönmek isterse,
ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah
yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Bakara, 198-203)
Onlardan bir kısmı da: “Ey Rabbimiz! Bize
dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi
cehennem azabından koru!” derler.
2-Kefeni andıran ihram içinde yapılan Arafat vakfesi aynı zamanda bir mahşer örneğidir. Bu manzara, belki bir
ömür boyu insana ölümü ve haşri hatırlatır.
3-Çeşitli ırk ve kültürlere mensup Müslümanların toplanmalarına vesile olan hac, bir “maddi ve manevi değerler” alışverişine vasıta olmakta, Müslümanları birbirine
yaklaştırmakta, problemlere ortak çözümler arama imkânı vermektedir.
4-Kâbe etrafında tavaf, tevhid fikrini temsil etmekte, farklı yönlere, fakat daima Kâbe’ye yönelerek kılınan namaz
“Nereye dönseniz Allah oradadır” prensibini ruhlara işlemektedir. Metotlar, ictihatlar, kanaatler farklı olabilir,
ancak her şey Allah içindir, Allah rızasına yönelmelidir. (Çeviren)
64
Buna göre ey Hacı kardeş! Hac görevine öylesine muazzam bir şekilde yönel ki; dilin, kalbin ve gönlün bir an bile Allah’ı zikretmekten geri durmasın. Zikri benliğinde ve kalbinde kesintisiz, sürekli bir ibadet kıl. İşte hiç zarara uğramayan ticaret ve hac yolculuğunda hedeflenen
gerçek yarar budur.
Hac sûresi “Allah’ın kendilerine rızık olarak
verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anıp (kurban kessinler). Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula,
fakire yedirin.” (Hac, 28) ayetiyle (hacda) kesilen kurban meselesine geçmektedir. Kurban kes65
HAC SÛRESİ
mekten maksat sadece hayvanı boğazlamak değildir.
Ey hacı kardeş! Bundaki esas maksat, Allah’ı
anmaktır. Allah’ı öyle bir anmalısın ki muazzam
tevhid manası gönlünde yer etmeli, Allah’ın bu
varlık âleminde şu boğazladığın kurbanlık hayvan gibi senin emrine verdiği nimetleri hatırlamalısın. Bu niçin olmaktadır? Bir düşün. Bu nimetlerin senin emrine verilmesi, ibadet ederek
teslimiyet ve boyun eğmiş halde ibadet yaparak
Allah’a yaklaşman içindir.
Kurban kesme olayı, bizi tarihteki ilk kurban olayına götürmektedir. Tarihteki ilk kurban
olayını, peygamberlerin babası İbrahim (Aleyhi’s Selâm) gerçekleştirmişti. O, rüyasında oğlunu kurban ettiğini görmüştü. Bir an bile tereddüt etmeksizin oğluna “Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne
dersin?” dedi. (Sâffât, 102) Oğul da hiç tereddüt
etmeden: “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap”
dedi. (Sâffât, 102)
Günümüzde muhtaç olduğumuz şey böyle
bir (teslimiyet ve) fedakârlıktır. Hacı, hacda kur66
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
ban görevini yerine getirir. Kurban, sadece hacının yerine getirdiği, sadece hacı ile ilgili bir ibadet değildir. Bu ibadet hacda olana da hac dışında bulunan kimselere de açık olan bir ibadettir. Hac mevsiminde hacca giderek bu muazzam iyiliklere katılamayan kimse için Rasûlüllah’ın gerçekleştirdiği kurban uygulamasını
yerine getirmek imkânı ortadan kalkmış değildir. Kurban görevini yerine getiren Mü’min Allah (Celle Celâlühû) için fedakârlık yapmayı ve
kurbanın manasını düşünmeli, peygamberlerin
babası İbrahim (Aleyhi’s Selâm)ın yaptığı gibi kesin bir teslimiyet duygusu içerisinde olmalıdır.
O, oğlunu kurban etmek durumunda iken kesin
bir inanç içerisinde idi ki Rabbi yine ona evlat
verecek ve onu rızıklandıracaktı. O bunu yaparken Rabbinin emrine karşı kesin bir iman, teslimiyet ve boyun eğme duygusu içerisinde idi.
Müslüman kurban ibadetini yaparken Allah’ın
emrini yetine getirmek ve Allah’a yakın olmak
için bu ibadeti yapar.
Allah (Celle Celâlühû) kurban emrinden
sonra şu emri veriyor: “Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev’i
67
HAC SÛRESİ
(Kâbe’yi) tavaf etsinler.” (Hac, 29) Hacda yerine
getirilen ihram ile ilgili ibadetlerin hepsi Mü’minin benliğinde bir yapılandırma meydana getiriyor.
İhramdaki hacı kokuya dokunamaz. Güzel
kokuyu görür ama ona el sürmez. Avı görür, onu
öldürmez. Kendisini rahatsız eden bir saç telini görür, onu kazımak veya kısaltmak suretiyle
kesmek üzere elini uzatmaz. Bütün bunları Allah’ın emrine olan saygısından, Allah’ın koyduğu yasağa riayetinden ve Allah’ın koyduğu sınırda durarak o sınırı çiğnememekten dolayı yapar. Hz. Allah bunu şu ayetiyle ifade buyuruyor:
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
sindeki bir özellikten dolayı yasaklanmış değildir. Bu nesnelerdeki yasaklamada güdülen hedef, Allah’ın koyduğu yasaklamaya saygı göstermektir. Bu saygı bizzat nesneye olan saygı
değil, yasaklayanın koyduğu yasağına saygıdır.
Mü’minin, Allah’ın belirlediği sınırda durarak
saygı göstermesi, emreden ve yasaklayan Allah’a
saygı göstermesidir.
Hacda ihrama giren kimsenin avı öldürmemek, güzel kokuya dokunmamak ve diğer yasaklara uyarken yaşadığı anları düşünün:
“Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında
kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl
kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.” (Hac, 30)
Bu yasaklara uymaktaki aşırı titizlik, hacdan
sonra da Hz. Allah’ın emrettiği ve yasakladığı
hususlarda hayatın her alanında da devam etse,
Allah’ın koyduğu sınırda bir itiraz ve çıkış yolu
aramaksızın durulsa, insanın hayatı nasıl olur?
İşleri nasıl olur? Herkes böyle davransa dünya
nasıl olur? Mü’min Allah’ın emirleri ve yasakları karşısında nasıl olur?
İhramdaki (yasaklarda) mesele, sadece güzel kokuya dokunmamak, av avlamamak veya
diğer (yasaklanan) şeyleri yapmamaktan ibaret
değildir. Ya da bu yasaklananlar, bizzat kendi-
Güncel hayatta bazı âlimlerin bazı günah
işleyen kimselere: ‘Küçük günahları dikkate almayınız. Kimi insanların söylediği gibi “Beyaz
yalan” ve “Küçük yalan” kabilinden günahlar
68
69
HAC SÛRESİ
olabilir’ derler. Böyle söylemek yanlıştır. Zira
günahın küçüklüğüne değil, isyan ederek kendisine karşı günah işlenilen zatın büyüklüğüne bakınız.
İhram, hac görevini yapan Mü’mine Allah’ın
emir verdiği ve yasakladığı sınırda nasıl durulması gerektiğini öğretir. Hac, muazzam bir okuldur. Hac, yoğunlaştırılmış bir eğitimdir. Bu eğitimde Allah’ın emirlerinin ve yasaklarının sınırlarına nasıl uyulacağı öğretilir. Hacı kâbe etrafında, yedi tur tavaf yapar. Bu tavafın Allah’ın emrettiği gibi hiçbir aykırılık söz konusu olmaksızın yapılması için olanca titizliği gösterir. İhramda bulunduğu sürece ihrama aykırı bir şey yapmamak hususunda aşırı derecede titizlik gösterir. Bu kadar titizlik niçin? Bu titizlik haccın büyük bir okul olduğunu gösterir. Hac, insanı Allah’ın yasaklarına saygı gösteren, Allah’ın emirlerine boyun eğen iyi bir insan olma eğitimi almış
mezun olan bir öğrenci haline getirir.
İşte bunun içindir ki Hac sûresinde şu ayeti görmekteyiz: “Durum böyle. Her kim, Allah’ın
emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin
katında kendisi için daha hayırlıdır.” (Hac, 30)
70
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Bir de şu ayetin manasını düşünelim: “Kendisine
ortak koşmaksızın Allah’ın hanifleri (O’nun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da
kendisini kuşlar kapmış yahut rüzgâr onu uzak
bir yere sürüklemiş (bir nesne)gibidir.”(Hac, 31)
Kalpte devamlı kesintisiz bu duygunun hazır
bulunması, Hac sûresinin yapılandırmak istediği tevhiddir.
‫ين َعلَى‬
ُ َّ ‫ين ِإذَا ُذكِ َر‬
ْ ‫الل َو ِجل‬
َ ‫الصا ِب ِر‬
َ ِ‫الَّذ‬
َّ ‫ُوب ُه ْم َو‬
ُ ‫َت ُقل‬
‫ون‬
َ ‫اه ْم ُي ْن ِف ُق‬
ُ ‫الص َل ِة َوم َِّما َر َز ْق َن‬
َّ ‫َما َأ َص َاب ُه ْم َوال ُْمقِيمِ ي‬
ِ َّ ‫اها لَكُ ْم م ِْن َش َعائ ِِر‬
‫ِيها َخ ْي ٌر‬
َ ‫) َوال ُْب ْد َن َج َع ْل َن‬35(
َ ‫الل لَكُ ْم ف‬
ِ َّ ‫اس َم‬
‫وب َها َفكُ لُوا‬
َّ ‫الل َعل َْي َها َص َو‬
ُ ‫اف َف ِإذَا َو َج َب ْت ُج ُن‬
ْ ‫فَاذْ ُك ُروا‬
‫اها لَكُ ْم ل ََعلَّكُ ْم‬
َ ‫ِم ْن َها َو َأطْ عِ ُموا ا ْل َقان َِع َوال ُْم ْع َت َّر َكذَ ل‬
َ ‫ِك َس َّخ ْر َن‬
‫اؤ َها َولَكِ ْن َي َنال ُُه‬
َ ‫َت ْشكُ ُر‬
َ َّ َ‫) ل َْن َي َنال‬36( ‫ون‬
ُ ‫وم َها َو َل د َِم‬
ُ ‫الل ل ُُح‬
‫الل َعلَى َما َه َد ُاك ْم‬
َ ‫الت ْق َوى ِم ْنكُ ْم َكذَ ل‬
َ َّ ‫ِك َس َّخ َر َها لَكُ ْم ِل ُتكَ ِّب ُروا‬
َّ
‫الل‬
َ َّ ‫آم ُنوا ِإ َّن‬
َ َّ ‫) ِإ َّن‬37( ‫ِين‬
َ ِ‫الل ُي َداف ُِع َع ِن الَّذ‬
َ ‫َو َب ِّش ِر ال ُْم ْحسِ ن‬
َ ‫ين‬
‫ُون ِب َأ َّن ُه ْم‬
َ ‫ين ُي َقا َتل‬
َ ِ‫) ُأذ َِن ِل َّلذ‬38( ٍ‫َل ُي ِح ُّب ُك َّل َخ َّوانٍ َكفُور‬
71
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
‫ين ُأ ْخ ِر ُجوا م ِْن‬
َ َّ ‫ظُ ل ُِموا َو ِإ َّن‬
َ ِ‫) الَّذ‬39( ‫ير‬
ٌ ِ‫الل َعلَى َن ْص ِرهِ ْم َل َقد‬
ِ َّ ‫الل َول َْو َل َد ْف ُع‬
‫اس‬
ُ َّ ‫د َِيارِ هِ ْم ِب َغ ْي ِر َح ٍّق ِإ َّل َأ ْن َي ُقولُوا َر ُّب َنا‬
َّ ‫الل‬
َ ‫الن‬
‫اج ُد‬
ِ ‫ات َو َم َس‬
ٍ ‫َب ْع َض ُه ْم ِب َب ْع‬
ٌ ‫ض ل َُه ِّد َم ْت َص َوام ُِع َو ِب َي ٌع َو َصل ََو‬
lere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik.
ِ َّ ‫اس ُم‬
‫الل َل َق ِو ٌّي‬
َ َّ ‫الل َم ْن َي ْن ُص ُر ُه ِإ َّن‬
ُ َّ ‫ِيرا َول ََي ْن ُص َر َّن‬
َ ‫ُيذْ َك ُر ف‬
ْ ‫ِيها‬
ً ‫الل َكث‬
37. Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır;
fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi
hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük
tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!16
ُْ
)41( ِ‫ال ُمور‬
38. Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak
ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder.
35. Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman
kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler,
namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak
verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
39. Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir.17
36. Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah’ın ismini anınız (ve kurban ediniz).
Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı
çıktığında) onlardan hem kendiniz yeyin,
hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakir-
16. Bu ayet, genel olarak bütün ibadetlerde iyi niyet ve ihlâsın gerekliliğini ortaya koymaktadır. Anlaşılıyor ki, ibadetlerimizde bizi Allah rızasına ulaştıracak olan temel
unsur, kalplerimizin takvası, yani bu ibadetleri, gösterişten uzak olarak sırf Allah rızası için yapma çabasıdır. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde, “Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyeti ne ise, eline geçecek olan da odur” buyurmuşlardır. (Çeviren)
17. Mekke’li müşrikler, Hz. Peygamber’e ve arkadaşlarına,
özellikle fakir ve kimsesiz Müslümanlara çeşitli işkence
َ ْ ‫اه ْم فِي‬
‫الص َل َة‬
ِ ‫ال ْر‬
ُ ‫ين ِإ ْن َمكَّ َّن‬
َ ِ‫) الَّذ‬40( ‫َع ِزي ٌز‬
َّ ‫ض َأ َق ُاموا‬
ِ َّ ِ ‫وف َو َن َه ْوا َع ِن ال ُْم ْنكَ ِر َو‬
ِ ‫الز َكا َة َو َأ َم ُروا ِبال َْم ْع ُر‬
‫ل َعاق َِب ُة‬
َّ ‫َوآ َت ُوا‬
Meâl-i Şerifi:
72
73
HAC SÛRESİ
40. Onlar, başka değil, sırf “Rabbimiz Allah’tır”
dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde
Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.
41. Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı
verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehy
ederler. İşlerin sonu Allah’a varır.18
ve saldırıda bulunuyorlar ve bu mazlum insanlar, Hz.
Peygamber’e gelerek durumdan şikâyetçi oluyorlardı.
Rasûlüllah (Sallellâhü Aleyhi ve Sellem) ise, henüz savaş izni çıkmadığını söylüyor, şimdilik sabırlı ve
metîn olmalarını öğütlüyordu. Abdullah b. Abbas’ın rivayetine göre, bu ayet ile ilk defa savaşa izin verilmiş oldu. (Çeviren)
18. Bu ayet, özellikle iktidarı elde bulunduran Müslümanların hayatında intizam ve istikrarın gerekliliğini ifade etmektedir. Ayrıca, namaz ve zekât görevlerinin hemen ardından “iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek” görevine yer verilmesi, toplumun ahlâk ve nizamını koru-
74
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Hac sûresi kalplerimizde tevhid manasını
canlandıran bir sûredir. Davranışlarımız ve yapıp ettiklerimizle kalplerimizdeki tevhid düzeyi
artabileceği gibi eksilmiş de olabilir. Muhakkak
ki kalbin bazı zamanlar -Hâşâ- Allah’ı bırakıp
insanlara eğilim göstermesi veya Allah’ın yardımı olmaksızın insanların kendisine fayda ve zarar vereceği duygusuna sahip olmak…
Bunlar ve benzeri durumlar, Bazı ayetlerin
de bize hatırlattığı üzere tevhid inancımızda bozulma meydana getirirler. Allah’a güvenmenin
az olması ve Allah hakkında iyi zan beslemenin
az olması, yaratıcı hakkında kötü zan sahibi olmak ve Aziz ve Celil olan Allah’a kayıtsız şartsız
kesin imanın bulunmaması demektir. Hac sûresinde bu durumu tashih etmek üzere: “Kendisine ortak koşmaksızın Allah’ın hanifleri (O’nun
birliğini tanıyan müminler) olun…” (Hac, 31)
buyurulmuştur.
Hac sûresi, bizleri tekrar peygamberlerin
babası İbrahim (Aleyhi’s Selâm)ın toleranslı hayup geliştiren yöneticilerin üstün değerini ifade etmektedir. (Çeviren)
75
HAC SÛRESİ
niflik dinine döndürüyor. Hac sûresi, gönüllerde muazzam bir tevhid manası uyandırıyor. Yukarıdaki ayeti izleyen ayeti bir kez daha düşünelim: “Durum öyledir. Her kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.” (Hac, 32)
Haccın gayesi, Allah’ın koyduğu ibadetle ilgili kurallara saygıyı sağlamaktır. Allah’ın koyduğu yasaklara saygılı olmak büyük bir şeydir.
Fakat bundan daha büyük olan şey, Aziz ve Celil olan Allah’ın koyduğu ibadetle ilgili kurallara saygı göstermektir. Zira bu davranış, takvadandır. Nitekim yukarıdaki ayetin sonunda “…
şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır” buyurulmuyor mu?
Ayetin sonundaki bu ifade üzerinde uzun
uzadıya duralım:
Hac sûresinin gayesinin kalplerde takvayı
yapılandırmak olduğunu söylemiştik. Hac sûresinin ayetlerini uygulamaya geçirerek ve düşünerek adım adım hayata geçirilen bir takva
meydana getirmektedir. İşte bu noktadan hareketle söyleyebiliriz ki, hacdaki tüm ibadet76
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
ler; Mina’dan Arafat’a, Müzdelife’ye, tekrar Mina’ya yapılan hareketler ve diğerleri… Bunların hepsi kutsaldır. Bunların kutsallığı kendisinde bulunan bir özellikten dolayı değildir. Bu
kutsallık, Allah’ın oralarda yapılmasını emrettiği ibadetlere olan saygıdandır. Allah’ın emrine uyarak, inançla boyun eğip teslimiyet göstermek bu kutsallığı ortaya koymaktadır. Düşününüz! Mina’da taşlama ibadeti yapıyoruz. Taşları belli bir noktaya atıyoruz. Niçin? Allah (Celle Celâlühû) bunu emretmiş, Hz. Peygamber bu
taş atılan yerde bulunmuş, taş atma emrini yerine getirerek:
» ‫خذُ وا َع ّنِي َم َناسِ ككُ ْم‬ «
ُ
“Hac ile ilgili ibadetlerinizi(n nasıl yapılacağını) benden alınız” buyurmuştur.19 Öte yandan
hac ibadetleri içerisinde ayrı bir kutsiyet olan
bir taş daha vardır: “Haceru’l Esved”. İnsanlar
kâbe çevresinde tavaf ibadetini yaparlar ve bu
taşın yanına geldiklerinde, bazen fırsat bulurlarsa onu öperler. Onlar bunu da Hz. Peygam19. Hadisi Neseî Sünen adlı eserinde rivayet etmiştir.
77
HAC SÛRESİ
berin yaptığını yapmak adına bunu yapıyorlar.
Nitekim Hz. Ömer: “Allah Rasûlünün seni öptüğünü görmeseydim, seniz öpmezdim!” demiştir.
Burada bir soru sormamız gerekiyor: Mina’da atılan nesne bir taş, “Haceru’l Esved” de
bir taştır. Niçin birisi atılıyor da diğeri öpülüyor? Bu taşlardan birinin atılması da, diğerinin
öpülmesi de Allah’ın ibadet olarak koyduğu bir
eyleme hürmet göstermektir. Allah’ın ibadet olarak koyduğu bir eyleme hürmet göstermek, Allah’ın saygı göstermeyi emrettiği davranışı yaparak takva halini yaşamaktır. Eşyanın, taşların
ve mekânların bizzat kendisinde kutsallık yoktur. Hep birlikte düşünelim: Dünyada var olan
tüm milletler bir kumaş parçasından olan bayrağa saygı göstermeyi âdet haline getirmişlerdir. Burada bir soru kendisini şu şekilde ortaya
koymaktadır: Bu kumaş parçasının gerçek değeri mi ona bu saygıyı göstermeyi gerekli kılmaktadır? Yoksa o kumaş parçasının taşıdığı mana
mı ona bu saygıyı göstermeyi gerekli kılmaktadır? [Hacdaki bu durumlarla bayrak arasında
bir bağlantı kumanın bir anlamı yoktur.]En yüce örnek (sıfatlar) Allah’a aittir.
78
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Allah’ın ibadet olarak belirlediği hususlara
saygı göstermek, Allah’ın emirlerine ve Allah’ın
hürmet edilmesini emrettiği çeşitli mekânlara saygı göstermek ve buraların saygınlığını ve
kutsallığını korumak, ancak ve ancak bizzat Allah’ın emirlerine saygı göstermektir. Bu mekânlara saygı göstermek, buraların ve buralarda yapılan ibadetlerin saygınlığı bağlamında temizlik
bakımından bir an duralım: Allah’ın şerefli kıldığı bu mekânlara ve Allah’ın buralarda meşru kıldığı ibadetlere hürmeti dikkate alarak, bu
mekânlara bir kâğıt parçası veya benzeri şeyleri atmamalıyız. Bundan dolayıdır ki günümüzde Müslümanların en büyük ayıbı bu şerefli ve
kutsal mekânlara yiyecek ve içecek artıklarını atmalarıdır. Bu tür davranışlar Allah’ın ibadet olarak belirlediği şeylere ve bu ibadetlerin yapıldığı yerleri önemsiz sayma davranışıdır. Hacılar
bu noktada uyanık olmalı ve bu konunun üzerinde durmalıdır.
Bu mekânların ve buralarda yapılan ibadetlerin Allah tarafından saygın kılınıp, Müslümanların gönüllerinde buraların ayrı bir yeri ve
değeri olduğu gibi, Müslümanın kişiliğinin de
79
HAC SÛRESİ
bir saygınlığı ve değeri vardır. Hiçbir Müslüman
diğer bir Müslümana eliyle veya diliyle saygısızlık yapmamalı, hakkına tecavüz etmemelidir.
Bu bağlamda Hz. Peygamberin şu hadisi
üzerinde duralım:
ِ َّ َ‫الل َع ْن ُه َما َأ َّن َر ُسول‬
‫الل‬
ٍ ‫َع ْن ْاب ِن َع َّب‬
ُ َّ ‫الل َصلَّى‬
ُ َّ ‫اس َر ِض َي‬
‫اس‬
َّ ‫يا َأ ُّي َها‬ «
َّ ‫اس َي ْو َم‬
َّ ‫َعل َْي ِه َو َسل ََّم َخطَ َب‬
َ : َ‫الن ْح ِر َف َقال‬
ُ ‫الن‬
َ ‫الن‬
»‫؟‬ ‫ َف َأ ُّي َبلَدٍ َهذَ ا‬ « : َ‫» َقال‬ ‫ي ْو ٌم َح َر ٌام‬ «
َ : ‫؟» َقالُوا‬ ‫َأ ُّي َي ْو ٍم َهذَ ا‬
‫ش ْه ٌر‬ «
َ : ‫؟» َقالُوا‬ ‫ َف َأ ُّي َش ْه ٍر َهذَ ا‬ « : َ‫» َقال‬ ‫بل ٌَد َح َر ٌام‬ «
َ : ‫َقالُوا‬
‫اضكُ ْم َعل َْيكُ ْم‬
َ ‫ َف ِإ َّن د َِم َاء ُك ْم َو َأ ْم َوالَكُ ْم ََأ ْع َر‬ « َ‫» َقال‬ ‫َح َر ٌام‬
» ‫َح َر ٌام َك ُح ْر َم ِة َي ْومِكُ ْم َهذَ ا فِي َبلَدِ ُك ْم َهذَ ا فِي َش ْه ِر ُك ْم َهذَ ا‬
‫الل َُّه َّم َهل َْبل َّْغ ُت الل َُّه َّم‬ « : َ‫َف َأ َع َاد َها م َِر ًارا ُث َّم َر َف َع َر ْأ َس ُه َف َقال‬
‫ َف َوالَّذِ ي‬ « : ‫الل َع ْن ُه َما‬
ٍ ‫» َقالَ ْاب ُن َع َّب‬ ‫َه ْل َبل َّْغ ُت‬
ُ َّ ‫اس َر ِض َي‬
‫ِب َل‬
َّ ‫َن ْفسِ ي ِب َيدِ ِه ِإ َّن َها ل ََو ِص َّي ُت ُه ِإلَى ُأ َّم ِت ِه َفل ُْي ْبل ِْغ‬
َ ‫الشاهِ ُد ال َْغائ‬
» ‫ض‬
ٍ ‫اب َب ْع‬
َ ‫ارا َي ْض ِر ُب َب ْع ُضكُ ْم رِ َق‬
ً ‫َت ْر ِج ُعوا َب ْعدِ ي ُك َّف‬
İbn Abbas (Allah Onlardan Razı Olsun) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Hz. Peygamber
(veda haccında) Kurban bayramı günü insanlara
80
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
bir konuşma yaparak: “Ey insanlar! Bu gün hangi gündür?” buyurdu. Oradakiler: ‘Saygın olan
bir gündür’ dediler. Hz. Peygamber: “Bu (içinde bulunduğumuz) belde/şehir hangi beldedir?”
buyurdu. Oradakiler: ‘Saygın bir beldedir’ dediler. Hz. Peygamber: “Bu ay hangi aydır?” buyurdu. Oradakiler:‘Saygın bir aydır’ dediler. Bunun
üzerine Hz. Peygamber: “Şu halde iyi bilin ki; bu
ayınızda, bu beldenizde, bu gününüzün mukaddes (haram) olduğu gibi birbirinizin kanlarınızı
dökmek, mallarınızı haksız yere olmak, namuslarınızı kirletmek de haramdır” buyurdu. Rasûlüllah bu cümlesini tekrar tekrar söyledi. Sonra
başını kaldırarak: “Allah’ım! Tebliğ ettim mi?Allah’ım! Tebliğ ettim mi?” buyurdu. İbn Abbas diyor ki: ‘Kudretiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki bu sözler onun ümmetine (son) vasiyeti
idi. Burada bulunan, bulunmayana bunu ulaştırsın.’ (Hz. Peygamber bu meşhur hitabesinde
şöyle buyurmuştu): “Benden sonra (cahiliye dönemine) kâfir olup dönüş yapmayın ve bir birinizin boynunu vurarak öldürmeyin!”20
20. Hadisi Buhari rivayet etmiştir.
81
HAC SÛRESİ
Bu kutsal mekânlarda kalabalık, sıcak, yorgunluk veya benzeri gerekçelerle Müslüman,
Müslüman kardeşine saldırmamalıdır. Saldırı mal, namus veya kan (yaralama ve öldürme)
gibi hususların haramlığı bu kutsal günlerde de,
başka günlerde de geçerlidir. Ne var ki bu konulardaki haramlık bu kutsal günlerde ve bu kutsal mekânlarda daha şiddetlidir. Nitekim Allah
(Celle Celâlühû) bir ayetinde şöyle buyurmuştur:
“Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak(cinsel ilişkide bulunmak), günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek
yoktur.” (Bakara, 197)
Bu günlerde ve bu mekânlarda hiçbir Müslümana sövgü sözü, kötü bir söz söyleyerek hiçbir şekilde hiçbir kimseye herhangi bir eziyet etmek yoktur. Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadiste Peygamber (Sallellâhü Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuştur:
» ‫اول ََد ْت ُه ُأ ُّم ُه‬
َ ‫االب ْي َت َفل َْم َي ْر ُف ْث َول َْم َي ْف ُس ْق َر َج َعكَ َم‬
َ
ْ َ‫م ْنأ َت َى َهذ‬ «
“Kim hac (vazifesini) yapar da boş (ve
sövgüye dair) söz etmezse anasından doğdu82
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
ğu gün (deki) gibi (günahsız olarak yurduna)
döner.”21
Allah’ın emir ve yasaklarını çiğnememek
tarzında Allah’ın koyduğu sınırları ihlal etmemek, ancak Allah’a boyun eğen, Allah’a yönelen ve dönen bir kalp ile mümkün olur. Hacdaki görevler sırasında gösterilen titizlik hacıların
zihninden hiç kaybolmamalıdır. Fakat hac ortamında çeşitli yerlerde ne yazık ki izdiham/sıkışıklık sırasında bazen öfkelenen hacıların içinde bulunduğu ortamı unutmaktadır. Bazı hacılar öfkesini kontrol etmeyi kaybediyor ve bulunduğu ortama yakışmayan sözler ağzından çıkabiliyor. Bu durumda süratle dönüş yapıp Allah’a tevbe ederek, dua edip bağışlanmasını istemelidir.
Hacı Misafirdir. Misafir ağzına yakışmayan
sözler söylemez. Hele bu misafir Rahman olan
Allah’ın misafiri ise… Rahman’ın misafiri kendisine eziyet veren, sıkıştıran ve sıkıntı veren kimseye toleranslı davranır ve Allah’ın onu affetmesi için dua eder. Kendisi bir eziyete uğramış ise,
21. Hadisi Müslimrivayet etmiştir.
83
HAC SÛRESİ
bunun karşılığını sevap olarak misafiri olduğu
Rahman olan Allah’ından bekler. Hac görevindeki Müslüman sadece saçını kesmekle veya güzel koku kullanmakla haccını zedelemekten kaçınmakla yetinmez. Bilakis onun bu titizliği kötü bir kelimeyi kullanamamak, bir başka Müslümana kötülük yapmamak ve yerlere kâğıt ve gıda
maddeleri atmamak konularında da aynen gözetilmelidir. Hac mevsiminde bu kabilden görülen
kusurları işleyenler muhtemeldir ki, yaptıklarını
kasıtlı olarak yapmıyor, belki iyi niyet içerisinde
bulunuyorlar. Fakat her hal-ü kârda bu tür davranışları yapmaktan geri durmak lazımdır.
Hac sûresinin ayetleri kurban kesme ibadetine geçerek şöyle buyurulmaktadır: “Durum öyledir. Her kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır. Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya hac fiillerinde) sizin için belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra bunların varacakları (biteceği) yer, Eski Ev’e (Kâbe’ye) kadardır.
Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun)
hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye- kur84
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
ban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek
İlâh’tır. Öyle ise, O’na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlaslı ve mütevazı insanları müjdele!”
(Hac, 32, 33, 34)
(Mesele bir hayvanı, bir koyunu veya sığırı
boğazlamak meselesi değildir. Mesele bir hayvan boğazlamaktan başka bir meseleye, kalplerin Allah’ın huzurunda boyun eğmesi ve varlık âlemindeki nimetleri kulların emrine veren yaratıcının tevhid edilmesi meselesine dönüşmüştür. Tevhid problemi, Allah’ın birliğidir.
Allah (Celle Celâlühû): “İlâhınız bir tek Allah’tır.
O’ndan başka ilâh yoktur.” (Bakara, 163)
Allah’ın adını anmak meselesi âlemlerin
Rabbi olan Allah’ın birlemek/tevhid ve yüce
duyguları gönülde hazır tutmak meselesidir. Nitekim yukarıda şöyle buyurulmuştu:
“Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman
kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık.
85
HAC SÛRESİ
Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar,
ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah’ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere
düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize
verdik.
Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır;
fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!” (Hac, 35, 36, 37)
O halde mesele Müslümanın yaptığı her işte var olan bir “Takva” meselesidir. Tâ ki nefiste bulunan cimrilik duygusu kişinin benliğinden çıkarılsın. Başkalarına vermeyi ve başkalarının durumunu düşünerek, durumunu gizleyen-gizlemeyen fakir ve yoksullar adına empati
yapmayı öğrensin. Hacı, hacdaki kurban uygulamasıyla sahibi olduğu varlıktan sadaka çıkarmayı ve vermeyi öğrenir. Demek ki mesele sadece bir hayvanı boğazlamak meselesinden iba86
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
ret değildir. Hac uygulaması iyilik yapan ve cimri olmayan bir nefis ortaya çıkarır. Bu nefis, vermeyi, değeri yüksek olan nesneleri bile vermekte fedakârlık yapmağı öğrenmiş, birçok ortamda
kendisinden Müslümanlara eziyet verecek kötü bir kelimenin çıkmaması için susmayı öğrenmiştir. Mü’min kimsenin nefsi bunu sabrederek,
mükâfatını Allahtan bekleyerek ve Allah’ın ibadet olarak koyduğu kurallara saygı olarak yapar.
Böyle bir nefis bir şeyi “Allah için” yapmamanın
güzelliğini ve tadını tatmış bir nefistir. Böyle bir
nefis aşırı kalabalıkta müthiş bir sayı korkunçluğu içerisinde; kalabalık arasında birisi ayağına
basar, birisi kendisini iter. Fakat o susar ve karşılaştığı bu sıkıntının sevabını Allah’tan bekler
ve kendisine eziyet eden kimsenin lehine olmak
üzere dua eder. İşte Hac sûresinin ortaya çıkardığı kişilik budur. Böyle bir kişilik hac mevsiminde “İhsan” / “İyilik yapan” mertebesine yükselmektedir. Bunun iyindir ki ayette “…iyilik yapanları müjdele!” buyurulmuştur.
Hacdaki Mü’minin kalbi Hac sûresinin oluşturduğu, Hac sûresinin eğittiği, Hac sezonunda yoğun bir eğitimden mezun olan yepyeni bir
87
HAC SÛRESİ
kalptir. Bu kalp “İhsan” / “İyilik yapan” mertebesine ermiş bir kalptir. Artık bu kalp Rabbine
dönüş yapan bir kalptir. Bu özelliği ile ferahlasın. Buna işaret olmak içindir ki Hac sûresinin
ayetlerinden sonra “…iyilik yapanları müjdele!”
ifadesi gelmiştir.
Bu konuma gelen hacılara tebrikler…
“İhsan” / “İyilik yapan” mertebesine ermiş
bulunanlara tebrikler.
Bu fedakâr kalplere, bu özelliklere sahip
olan kalplere ve bir an bile Allah’ı zikirden geri
durmayan dillere tebrikler…
Sıkışık durumda eziyet görmesine rağmen
başkalarına eziyet etmeyen ellere tebrikler…
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Allah’ın ibadet olarak belirlediği hususlara
saygı gösteren ve “İhsan” / “İyilik yapan” mertebesine ermiş bulunan herkese tebrikler…
Bizzat Allah (Celle Celâlühû) “Güzel davrananları müjdele!” buyuruyor.
“İhsan”/“İyilik yapan” rütbesiyle hacdan
mezun olanlar, Hac medresesinde eğitim alarak fedakârlık yapmayı ve Allah’ın koyduğu sınırda durmayı öğrenenler var ya, işte onlar Allah’ın kendilerini savunduğu kimselerdir. Bakınız Allah (Celle Celâlühû) ne buyuruyor: “Muhakkak ki Allah, müşriklerin saldırılarını müminlerden savacaktır. Çünkü Allah her haini ve
nankörü sevmez.” (Hac, 38)
Kurbanlarını takdim eden, Allah’ın koyduğu kurallar önünde en değerli varlığını feda eden
gönüllere tebrikler…
Hac sûresinin buraya kadar olan ayetlerinden sonra savaş ve hicretten, hak ile batıl arasındaki devamlı mücadeleden söz eden ayetler gelmektedir. Cihad ile ilgili ayetler özerinde konuşmaya geçmezden evvel şunu sormalıyız: Acaba hac ile cihad arasında ne tür bir bağlantı vardır?
Allah’ın emirleriyle belirlenen sınırlarda
durmayı öğrenen ve duran kalplere tebrikler…
Hac ve cihaddan her biri hakkı ve iyiliği
yayan birer olgudur. Hac öylesine bir kongre-
Birbirlerine toleransla muamele eden gönüllere tebrikler. Gece-gündüz Allah’ı zikretmekle meşgul olan dillere tebrikler…
88
89
HAC SÛRESİ
dir ki onunla İslam dininin prensipleri yayılır.
Onunla İslam’ın evrenselliği, İslam’ın barış özelliği, İslam’ın toleransı ve İslam dinin getirdiği
tüm değerler yaygınlaşır. Cihad da öyledir. Cihad “Hak” ve hak ile ilgili değerleri korur. Hakkın bir takım prensipleri ve değerleri vardır ki
bazı insanlar bunları savunurlar ve bunlara yapılacak saldırıları savuştururlar. Batıl ve entrika taraftarları kendi yollarında devam etmektedir. Hac sûresinin başından beri pek çok ayette
Allah’ın yoluna engel olanlardan söz edilmiştir.
Onların en önemli hedefleri ve gayesi Allah’ın
yoluna engel olmak ve başkalarını doğru yoldan sapıtmaktır. Hac sûresinin ayetlerinin eğittiği değerler ve prensipler sahibi olan hak ehli
mutlaka bu batıl ehlinin karşısında durmalıdır.
Hacda nefsine karşı zafer elde edemeyen kimsenin, cihadda zafer elde etmeyi bilmesi mümkün değildir. Hac, nefse karşı cihad etmeyi ve
nefse karşı zafer elde etmeyi öğretir. Hac, kalpleri yapılandırmayı öğretir. Hac, hakkı savunabilen ve hakka yardım eden güçlü kalpler oluşturur. Hac, batıl taraftarlarına karşı dik durabilen ve zafer elde edebilen başarılı kalpler oluştu90
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
rur. İbnü’l-Qayyim’in cihad ve nefis mücahedesi
konusunda söylediği güzel sözleri vardır.
Allah (Celle Celâlühû) “Bizim uğrumuzda
cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.” (Ankebut, 69) ayetinde hidayeti cihada bağlamıştır. Buna göre insanların hidayet yönünden en mükemmeli, cihad yönünden
en büyük olanıdır. Cihad türlerinin en çok farz
olanı; nefisle, keyfi arzu ile şeytan ile ve dünya ile yapılan cihaddır. Bu dört konuda Allah
için cihad eden kimseyi Allah (Celle Celâlühû)
cennete ulaştıran yollara hidayet eder. Cihadı
bırakan; cihadı pasifleştirdiği oranda hidayeti
elde edemez. Kişi, iç dünyasıyla ilgili olan meselelerle cihad yapamayan kimse, dış görünüşte düşmanına karşı zafer kazanamaz. Nefsine
karşı zafer kazanan, düşmanına karşı zafer kazanır. İşte cihadın manası ve hac sûresinde hac
olgusundan sonra cihaddan söz edilmesinin
manası budur.
Hac, bize nefis ile cihadın nasıl olacağını öğreten bir okuldur. Hac öyle bir okuldur ki, nefsin nasıl tutulacağını, kendisini kızdıracak bir
durumla karşılaşsa bile, Allah’ın emrine uyarak
91
HAC SÛRESİ
muhatabına yakışık almayan bir kelimeyi söylememeyi öğretir.
Hac sûresinde sıra cihad ayetlerine gelmiştir. Bu ayetler, daha önceki ayetlerin eğitiminden
geçen Mü’minin cihad bayrağını kaldırmaya hak
kazandığını bildirmek durumundadır. Cihad şereftir, bir kıymettir ve bir mertebedir. Allah (Celle Celâlühû) şöyle buyurmaktadır:
“Kendileriyle savaşılanlara (müminlere),
zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara
yardıma mutlak surette kâdirdir.
Onlar, başka değil, sırf “Rabbimiz Allah’tır”
dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış
kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi,
mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç
şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” (Hac, 39, 40)
Demek oluyor ki cihad, fedakârlığı öğrenen
imanlı gönüllerin Allah yolunda fedakârlık yap92
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
mak ve hakkı savunmaktır. Rahat zamanlarda
Allah’a, hakka, bir takım değerlere ve modellere inanmış olmak yeterli değildir. Rahat zamanı gidip sıkıntılı zamanın gelmesi ve sıkıntı veren gerçeğin ortaya çıkmasıyla kişinin inandığı
gerçekten dönmesi, (daha önce ortaya konulan
imanın) gerçek iman olmadığını gösterir. Gerçek iman, rahat ve huzur zamanında da, sıkıntılı zamanda da aynı durumda olan imandır. Gerçek iman, Hz. İbrahim’in imanında olduğu gibi, fedakârlığın daha parlak olarak ortaya çıkardığı imandır.
Bu imanın sahibi, fedakârlık gösterme zamanı geldiği zaman hiç gecikmez, gerilemez ve
tereddüt göstermez. Şimdi kendime soruyorum:
Aziz ve Celil olan Rabbim inandığım hak uğrunda benden fedakârlık yapmamı istese, durumum ne olur? Bir zayıflık ve perişanlık hisseder
miyim? Yoksa imanımda sabit kalır, bulunduğum hali değiştirmeden aynen kalır mıyım? İşte
bunu desteklemek üzere Allah (Celle Celâlühû)
(yukarıdaki) ayette şöyle buyurur: “Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak
surette yardım eder.” (Hac, 40)
93
HAC SÛRESİ
Allah’ın benim inandığım hakka yardımı! Ben, inandığım değerler üzerinde sabit kalıp inandığım hakkı, batıl ehli karşısında onların tuzak ve entrikaları karşısında savunurum.
Sonra sonuç nasıl olur dersiniz? Bu durumda
Allah’ın yardımı ve yeryüzünde söz sahibi olmak
gelecektir. Bakınız yukarıdaki meseleyi izleyen
ayette Allah (Celle Celâlühû) ne buyuruyor:
“Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine
yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı
verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehy ederler. İşlerin sonu Allah’a varır.” (Hac, 41)
Demek ki, Allah’ın yardımı yeryüzünde söz
sahibi olmaktır. O zaferdir, o hakkın batıl üzerine üstün gelip kazanması ve hak sözün yüceltilmesi, mukaddes değerlerin ve farklı dinlere
ait de olsa ibadet yerlerinin koruma altına alınmasıdır. İslam dini, dinleri ve mukaddes değerleri korumak ve hakkı ve hak ehlini savunmak
için gelmiştir. İslam dini kan dökmek, yakıp yıkmak veya haksız yere başkalarına zulüm yapmaya gelmemiştir.
Bu büyük din; İslam dini, bağlılarına şunu
öğretmiştir ki, yeryüzünde söz ve iktidar sahibi
94
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
olmak, başkalarını baskı altına almak ve çeşitli
halkları diktatörlükle yönetmek değildir. Yeryüzünde söz ve iktidar sahibi olmak, çeşitli halkların mukadderatını yağmalamak da değildir. Bilakis İslam’ın yeryüzünde söz sahibi olması iyileştirme; iyileştirmenin zirvesidir. Bu zirve Allah’ın
mütevazı, tevhid imanına sahip Mü’min kullarını yeryüzünde iktidar sahibi olduğu zaman gerçekleşir. Çünkü onlar (yukarıdaki ayette de ifade
edildiği gibi): “Namazı kılar, zekâtı verirler. İyiliği emreder ve kötülükten nehy ederler.” (Hac, 40)
Onların davranış ve uygulama olarak parolaları ıslahtır, eylemdir, davranıştır ve yaşadıkları hayatın gerçeğidir. İşte bundan dolayıdır ki, insaf sahibi dünyanın çeşitli ülkeleri, fetheden Müslümanlara şahit olmuşlardır ki, onlar Bizans’ı, acem diyarını fethetmişlerdir. Onlar bu diyarları (sadece) kılıçlarıyla değil, kalpleriyle, ahlaklarıyla, eylemleri ve davranışlarıyla fethetmişlerdir. İslamiyet hak, adalet ve (sahip olduğu) değerler ile yayılmıştır. İslam’ı yayan insanlar, İslam’ın prensipleri ve değerlerini kalplerinde muhafaza etmekten evvel, davranışlarında muhafaza ettiler. Bu değerleri şata95
HAC SÛRESİ
fatlı nutuk halinden, davranış, eylem ve insanların gözü önünde yaşanan olay haline getirdiler. Bunları görenler, bu değerlere, bu haklara tanıklık ettiler. Sonra da bunlara inandılar ve bunları savundular.
‫ود‬
ُ ‫اد َو َث ُم‬
ٌ ‫وح َو َع‬
ٍ ‫َو ِإ ْن ُيكَ ِّذ ُبوكَ َف َق ْد َكذَّ َب ْت َق ْبل َُه ْم َق ْو ُم ُن‬
ٍ ‫يم َو َق ْو ُم ل‬
‫اب َم ْد َي َن‬
ُ ‫) َو َأ ْص َح‬43( ‫ُوط‬
َ ِ‫) َو َق ْو ُم ِإ ْب َراه‬42(
‫ان‬
َ ‫ين ُث َّم َأ َخذْ ُت ُه ْم َفكَ ْي‬
َ ‫ف َك‬
َ ‫وسى َف َأ ْمل َْي ُت ِللْكَ اف ِِر‬
َ ‫َو ُك ِّذ َب ُم‬
‫اها َوهِ َي ظَ ال َِم ٌة َف ِه َي َخاوِ َي ٌة‬
َ ‫) َفكَ َأ ّي ِْن م ِْن َق ْر َي ٍة َأ ْهلَكْ َن‬44( ‫َنكِ ِير‬
‫) َأ َفل َْم َيسِ ُيروا‬45( ٍ‫َعلَى ُع ُروشِ َها َو ِب ْئ ٍر ُم َعطَّ َل ٍة َو َق ْص ٍر َمشِ يد‬
َ ْ ‫فِي‬
‫ون‬
َ ‫َان َي ْس َم ُع‬
ٌ ‫ُون ِب َها َأ ْو آذ‬
َ ‫ُوب َي ْع ِقل‬
َ ُ‫ض َف َتك‬
ِ ‫ال ْر‬
ٌ ‫ون ل َُه ْم ُقل‬
َ ْ ‫ِب َها َف ِإ َّن َها َل َت ْع َمى‬
‫ُوب ا َّلتِي فِي‬
ُ ‫ار َولَكِ ْن َت ْع َمى ا ْل ُقل‬
ُ ‫ال ْب َص‬
‫الل َو ْع َد ُه‬
َ ‫اب َول َْن ُي ْخل‬
ِ َ‫) َو َي ْس َت ْع ِجلُو َن َك ِبال َْعذ‬46( ِ‫الص ُدور‬
ُ َّ ‫ِف‬
ُّ
ِ ‫َو ِإ َّن َي ْو ًما عِ ْن َد َر ِّب َك َك َأل‬
‫) َو َك َأ ّي ِْن م ِْن‬47( ‫ون‬
َ ‫ْف َس َن ٍة م َِّما َت ُع ُّد‬
)48( ‫َق ْر َي ٍة َأ ْمل َْي ُت ل ََها َوهِ َي ظَ ال َِم ٌة ُث َّم َأ َخذْ ُت َها َو ِإل ََّي ال َْم ِص ُير‬
َ
‫آم ُنوا‬
َّ ‫ُق ْل َيا َأ ُّي َها‬
َ ِ‫) َفالَّذ‬49( ‫ين‬
ٌ ‫ير ُم ِب‬
َ ‫ين‬
ُ ‫الن‬
ٌ ِ‫اس ِإ َّن َما أ َنا لَكُ ْم َنذ‬
ِ ‫الصال َِح‬
‫ين‬
َ ِ‫) َوالَّذ‬50( ‫يم‬
َّ ‫َو َعمِ لُوا‬
ٌ ‫ات ل َُه ْم َم ْغف َِر ٌة َورِ ْزقٌ َك ِر‬
96
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
)51( ‫يم‬
ِ ‫َس َع ْوا فِي َآيا ِت َنا ُم َع‬
َ ‫ين ُأو َلئ‬
َ ‫اج ِز‬
ُ ‫ِك َأ ْص َح‬
ِ ‫اب ال َْج ِح‬
‫ِك م ِْن َر ُسولٍ َو َل َن ِب ٍّي ِإ َّل ِإذَا َت َم َّنى َأ ْل َقى‬
َ ‫َو َما َأ ْر َس ْل َنا م ِْن َق ْبل‬
‫الل‬
ُ َ‫الش ْيط‬
ُ َ‫الش ْيط‬
َّ ‫الل َما ُي ْلقِي‬
َّ
ُ َّ ‫ان ُث َّم ُي ْحكِ ُم‬
ُ َّ ‫ان فِي ُأ ْمن َِّي ِت ِه َف َي ْن َس ُخ‬
)52( ‫يم‬
ُ َّ ‫َآيا ِت ِه َو‬
ٌ ِ‫ِيم َحك‬
ٌ ‫الل َعل‬
Meâl-i şerifi:
42, 43, 44. (Rasûlüm!) Eğer onlar (inkârcılar) seni yalanlıyorlarsa, (şunu bil ki) onlardan önce Nuh’un kavmi, Âd, Semûd, İbrahim’in kavmi, Lût’un kavmi ve Medyen halkı da (peygamberlerini) yalanladılar. Musa da yalanlanmıştı. İşte ben o kâfirlere süre tanıdım,
sonra onları yakaladım. Nasıl oldu benim
onları reddim (cezalandırmam)!
45. Nitekim birçok memleket vardı ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken, biz onları helâk
ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar, (çökmüş)
tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu
saraylar vardır.
46. (Seni yalanlayanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşüne97
HAC SÛRESİ
cek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama
gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler
içindeki kalpler kör olur.22
47. (Rasûlüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah va’dinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir
gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl
gibidir.23
48. Nice ülkeler var ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır.
22. Bu ayet Müslümanlara gezip dolaşmayı, geçmiş milletlerden kalmış harabeleri tetkik edip, kötülükleri yüzünden yok olup gitmiş milletlerin halinden ibret almayı
tavsiye etmektedir. Ancak, ibret almak bir basiret ve olgunluk işidir. Âyette de belirtildiği gibi asıl körler, kalp
gözlerini kaybedenler; yani, tarihi basiretle inceleyip, tarihî olaylar üzerinde düşünemeyen, bu yüzden de geçmiştekilerin işlediği hataları tekrar edenlerdir. (Çeviren)
23. Şu halde zaman görecedir. Özellikle insanlar, zamanın
çabuk geçmesini istediklerinde, bir türlü geçmek bilmeyişi bunu gösterir. Kaldı ki, bizim hesaplarımıza göre bin
yıl olan zaman parçası, Allah katında bir gün kadar kısadır. Esasen ayetteki “bir gün” de azlıktan kinayedir. Çünkü Allah için, başı ve sonu belirlenmiş bir zaman parçası değil, sonsuzluk söz konusudur. (Çeviren)
98
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
49. De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
50. İman edip salih ameller/iyi işler işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.
51. Âyetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak
için) birbirlerini geri bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennemliklerdir.
52. (Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir
rasûl ve nebi göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille
de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne
var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder.
Sonra Allah, kendi ayetlerini (lafız ve mana
bakımından) sağlam olarak yerleştirir. Allah,
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
*
Burada Hac sûresinin ayetleri hak ile batıl
arasındaki çatılmayı konu edinmektedir. Böylece şu husus açıklanmış olacaktır: Batıl anlayış
ne kadar üstün durumda olsa da, batılın hâkimiyeti ne kadar uzun sürse de onun sonu ancak
ve ancak bitiş, yok oluştur. Hakka gelince: Hak
ehli olanların içerisinde bulunduğu sıkıntı dö99
HAC SÛRESİ
nemi uzun sürse de onlar sabit durumda kalacak ve yeryüzünde söz sahibi olacaktır. Öyle ise
dünya hak ile batılın mücadelesi, bir takım imtihanlar ve sıkıntılardır. Fakat bu durum, ne kadar uzun sürse de, Mü’min kimseyi inandığı ve
fedakârlık yapmayı öğrendiği hak yoldaki kararlılığından vaz geçiremez. Nitekim Allah (Celle
Celâlühû) şöyle buyurmuştur: “İman edip salih
ameller/iyi işler işleyen kimseler için mağfiret ve
bol rızık vardır. Âyetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için) birbirlerini geri bırakırcasına
yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennemliklerdir.” (Hac, 50, 51)
El ile tutulur, gözle görülür, tartışmasız bir
gerçektir ki, Aziz ve Celil olan Allah’ın yolundan alıkoymaya çalışan her kim varsa, onlar asla Allah’ı aciz bırakamaz. Böyle birinin işi bitecek, yok olacaktır. Onun sonu apaçık ortadadır.
Mü’min kimse böyle bir sona inanır ve nur ve
hidayet üzere yolunda yürür. Kâfir ise tek başına şüphe ve kuşku içerisinde yaşar. Onun bu hali ayette ifade buyurulduğu gibidir: “İnkâr edenler, kendilerine o saat/kıyamet ansızın gelinceye
yahut da (kendileri için hayır yönünden) kısır
100
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
bir günün azabı gelinceye kadar onun (Kur’an)
hakkında hep şüphe içindedirler.” (Hac, 50, 51)
Kâfir, hayatında şüphe ve tereddüt içerisinde yaşar. Gözünün önündeki gerçeklere bakar,
fakat onları görmez. Zira kör olan gözler değil,
göğsündeki kalbidir. O kalp kiyaratıcısın sevmemiş, varlık âlemindeki ağaç, kuş dağ gibi varlıkların boyun eğdiği gibi ona boyun eğmemiştir. Kâinatta ne varsa yaratanına boyun eğmiştir. Ancak bu kâfir boyun eğmemiştir. “O gün,
mülk Allah’ındır.” (Hac, 56)
‫ض‬
ُ َ‫الش ْيط‬
ٌ ‫ين فِي ُقلُو ِب ِه ْم َم َر‬
َّ ‫ل َِي ْج َع َل َما ُي ْلقِي‬
َ ِ‫ان ِف ْت َن ًة ِل َّلذ‬
ٍ ‫ين َلفِي شِ َق‬
‫) َول َِي ْعل ََم‬53( ٍ‫اق َبعِ يد‬
َ ِ‫ُوب ُه ْم َو ِإ َّن الظَّ الِم‬
ُ ‫َوا ْل َقاسِ َي ِة ُقل‬
‫ين ُأو ُتوا الْعِ ل َْم َأ َّن ُه ال َْح ُّق م ِْن َر ِّب َك َف ُي ْؤ ِم ُنوا ِب ِه َف ُت ْخ ِب َت ل َُه‬
َ ِ‫الَّذ‬
ٍ ‫آم ُنوا ِإلَى ِص َر‬
)54( ‫ِيم‬
َ َّ ‫ُوب ُه ْم َو ِإ َّن‬
َ ِ‫الل ل ََها ِد الَّذ‬
ٍ ‫اط ُم ْس َتق‬
َ ‫ين‬
ُ ‫ُقل‬
ْ
‫اع ُة َب ْغ َت ًة‬
َ ‫الس‬
َ ِ‫َو َل َي َزالُ الَّذ‬
َّ ‫ين َك َف ُروا فِي م ِْر َي ٍة ِم ْن ُه َح َّتى َتأت َِي ُه ُم‬
ِ َّ ِ ٍ‫ْك َي ْو َمئِذ‬
‫ل َي ْحكُ ُم‬
ُ ‫) ال ُْمل‬55( ‫ِيم‬
ُ َ‫َأ ْو َي ْأت َِي ُه ْم َعذ‬
ٍ ‫اب َي ْو ٍم َعق‬
ِ ‫ات فِي َج َّن‬
ِ ‫الصال َِح‬
‫يم‬
َّ ‫ات‬
َ ِ‫َب ْي َن ُه ْم َفالَّذ‬
ِ ِ‫النع‬
َّ ‫آم ُنوا َو َعمِ لُوا‬
َ ‫ين‬
‫اب‬
َ ‫ين َك َف ُروا َو َكذَّ ُبوا ِب َآيا ِت َنا َف ُأو َلئ‬
َ ِ‫) َوالَّذ‬56(
ٌ َ‫ِك ل َُه ْم َعذ‬
101
‫‪HAC SÛRESİ‬‬
‫‪Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ‬‬
‫ُون (‪)68‬‬
‫الل َأ ْعل َُم ِب َما َت ْع َمل َ‬
‫ِيم (‪َ )67‬و ِإ ْن َج َادلُوكَ َف ُق ِل َّ ُ‬
‫ُم ْس َتق ٍ‬
‫ون (‪)69‬‬
‫ِيم ُ‬
‫اك ْن ُت ْم فِي ِه َت ْخ َت ِل ُف َ‬
‫َّ ُ‬
‫الل َي ْحكُ ُم َب ْي َنكُ ْم َي ْو َم ا ْلق َِي َام ِة ف َ‬
‫الل َي ْعل َُم َما فِي الس َما ِء َو ْ َ‬
‫ِك فِي‬
‫ض ِإ َّن َذل َ‬
‫َأل َْم َت ْعل َْم َأ َّن َّ َ‬
‫ال ْر ِ‬
‫َّ‬
‫ون م ِْن ُدونِ َّ ِ‬
‫ِك َعلَى َّ ِ‬
‫الل َما‬
‫اب ِإ َّن َذل َ‬
‫ير (‪َ )70‬و َي ْع ُب ُد َ‬
‫كِ َت ٍ‬
‫الل َيسِ ٌ‬
‫ين م ِْن‬
‫س ل َُه ْم ِب ِه عِ ل ٌْم َو َما لِلظَّ الِمِ َ‬
‫ل َْم ُي َن ِّزلْ ِب ِه ُسلْطَ ا ًنا َو َما ل َْي َ‬
‫َن ِص ٍير (‪َ )71‬و ِإذَا ُت ْتلَى َعل َْي ِه ْم َآيا ُت َنا َب ِّي َن ٍ‬
‫ات َت ْع ِر ُف فِي ُو ُجو ِه‬
‫ُون َعل َْي ِه ْم‬
‫ين َي ْتل َ‬
‫ون َي ْسطُ َ‬
‫ين َك َف ُروا ال ُْم ْنكَ َر َيكَ ُاد َ‬
‫ون ِبالَّذِ َ‬
‫الَّذِ َ‬
‫ين َك َف ُروا‬
‫ار َو َع َد َها َّ ُ‬
‫َآيا ِت َنا ُق ْل َأ َف ُأ َن ِّب ُئكُ ْم ِب َش ٍّر م ِْن َذلِكُ ُم َّ‬
‫الل الَّذِ َ‬
‫الن ُ‬
‫س ال َْم ِص ُير (‪)72‬‬
‫َو ِب ْئ َ‬
‫‪Meâl-i Şerifi:‬‬
‫‪53. (Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade‬‬
‫‪eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalp‬‬‫‪leri katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir‬‬
‫‪deneme (vesilesi) yapsın. Zalimler, gerçekten‬‬
‫‪(haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedir‬‬‫‪ler.‬‬
‫‪54. Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun‬‬
‫‪(Kur’an’ın) hakikaten Rabbin tarafından‬‬
‫‪gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona‬‬
‫‪103‬‬
‫يل َّ ِ‬
‫الل ُث َّم ُق ِتلُوا َأ ْو َما ُتوا‬
‫اج ُروا فِي َس ِب ِ‬
‫ين (‪َ )57‬والَّذِ َ‬
‫ُم ِه ٌ‬
‫ين َه َ‬
‫ِين (‪)58‬‬
‫الل رِ ْز ًقا َح َس ًنا َو ِإ َّن َّ َ‬
‫ل ََي ْر ُز َق َّن ُه ُم َّ ُ‬
‫الرازِ ق َ‬
‫الل ل َُه َو َخ ْي ُر َّ‬
‫ِك‬
‫ِيم (‪َ )59‬ذل َ‬
‫ل َُي ْد ِخل ََّن ُه ْم ُم ْد َخ ًل َي ْر َض ْو َن ُه َو ِإ َّن َّ َ‬
‫ِيم َحل ٌ‬
‫الل ل ََعل ٌ‬
‫الل‬
‫ِب ِب ِه ُث َّم ُبغِ َي َعل َْي ِه ل ََي ْن ُص َر َّن ُه َّ ُ‬
‫َو َم ْن َعا َق َب ِبمِ ْث ِل َما ُعوق َ‬
‫ور (‪َ )60‬ذل َ‬
‫الن َهارِ‬
‫ِك ِب َأ َّن َّ َ‬
‫ِإ َّن َّ َ‬
‫الل ُيول ُِج الل َّْي َل فِي َّ‬
‫الل ل ََع ُف ٌّو َغ ُف ٌ‬
‫ِك ِب َأ َّن‬
‫ير (‪َ )61‬ذل َ‬
‫ار فِي الل َّْي ِل َو َأ َّن َّ َ‬
‫َو ُيول ُِج َّ‬
‫الل َسمِ ٌ‬
‫الن َه َ‬
‫يع َب ِص ٌ‬
‫الل ُه َو‬
‫الل ُه َو ال َْح ُّق َو َأ َّن َما َي ْد ُع َ‬
‫ون م ِْن ُدو ِن ِه ُه َو ال َْباطِ ُل َو َأ َّن َّ َ‬
‫َّ َ‬
‫ال َْعل ُِّي الْكَ ِب ُير (‪)62‬‬
‫الل َأ ْن َزلَ م َِن الس َما ِء َم ًاء َف ُت ْص ِب ُح ْ َ‬
‫ض‬
‫ال ْر ُ‬
‫‪َ -55‬أل َْم َت َر َأ َّن َّ َ‬
‫َّ‬
‫الس َم َو ِ‬
‫ات َو َما فِي‬
‫الل لَطِ ٌ‬
‫ُم ْخ َض َّر ًة ِإ َّن َّ َ‬
‫يف َخ ِب ٌ‬
‫ير (‪ )63‬ل َُه َما فِي َّ‬
‫َْ‬
‫الل َس َّخ َر‬
‫يد (‪َ )64‬أل َْم َت َر َأ َّن َّ َ‬
‫ض َو ِإ َّن َّ َ‬
‫ال ْر ِ‬
‫الل ل َُه َو ال َْغن ُِّي ال َْحمِ ُ‬
‫لَكُ ْم َما فِي ْ َ‬
‫ْك َت ْج ِري فِي ال َْب ْح ِر ِب َأ ْم ِر ِه َو ُي ْمسِ ُك‬
‫ض َوا ْل ُفل َ‬
‫ال ْر ِ‬
‫الس َم َاء َأ ْن َت َق َع َعلَى ْ َ‬
‫وف‬
‫اس ل ََر ُء ٌ‬
‫ض ِإ َّل ِبإِذْ ِن ِه ِإ َّن َّ َ‬
‫الن ِ‬
‫ال ْر ِ‬
‫الل ِب َّ‬
‫َّ‬
‫اك ْم ُث َّم ُيمِ ي ُتكُ ْم ُث َّم ُي ْح ِييكُ ْم ِإ َّن‬
‫يم (‪َ )65‬و ُه َو الَّذِ ي َأ ْح َي ُ‬
‫َر ِح ٌ‬
‫وه‬
‫ال ْن َس َ‬
‫ِْ‬
‫ور (‪ )66‬لِكُ ِّل ُأ َّم ٍة َج َع ْل َنا َم ْن َسكً ا ُه ْم َناسِ كُ ُ‬
‫ان لَكَ ُف ٌ‬
‫َف َل ُي َنازِ ُع َّن َك فِي ْ َ‬
‫ال ْم ِر َو ْاد ُع ِإلَى َر ِّب َك ِإ َّن َك ل ََعلَى ُه ًدى‬
‫‪102‬‬
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.
59. Allah onları, herhalde memnun kalacakları
bir girilecek yere sokacaktır. Allah, kesinlikle
tam bir bilgi sahibidir, halîmdir.
55. İnkâr edenler, kendilerine o saat/kıyamet ansızın gelinceye yahut da (kendileri için hayır yönünden) kısır bir günün azabı gelinceye kadar onun (Kur’an) hakkında hep şüphe
içindedirler.24
60. İşte böyle. Her kim, kendisine verilen eziyetin
dengi ile karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine bir tecavüz ve zulüm vaki olursa,
emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım
edecektir. Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve
mağfiret edicidir.25
56. O gün, mülk Allah’ındır. İnsanlar arasında
hüküm verir. (Bu hüküm gereği) iman edip
iyi davranışlarda bulunanlar Naîm cennetlerinin içindedirler.
57. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
58. Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen yahut ölenleri hiç şüphesiz Allah güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, evet O,
rızık verenlerin en hayırlısıdır.
24. Müfessirlere göre, âyette belirtilen “ansızın gelecek olan
saat”, ölüm veya kıyamet; kâfirler için “hayır yönünden
kısır olan gün” ise müşriklerin tam bir yenilgiye uğradığı Bedir savaşı günü ya da benzeri gelmeyecek olan kıyamet günüdür. (Çeviren)
104
61. Böylece (Allah, haksızlığa uğrayana yardım
edecektir ve buna kadirdir). Çünkü Allah,
geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar.
Şu da muhakkak ki Allah, hakkıyla işiten ve
görendir.
25. Kur’an-ı Kerim, muhtelif vesilelerle bağışlamanın üstünlüğünü ifade buyurmuş, Âl-i İmrân sûresinin 134. âyetinde de görüldüğü gibi affetmeyi, iman ve ahlâk timsâli olan takvâ sahiplerinin belli başlı sıfatlarından biri
olarak kabul etmiştir. Ancak, bu âyet gösteriyor ki, affetmek, uyulması zorunlu bir emir değildir. Böylece Kur’an,
zulme uğrayan bir kimsenin, buna karşılık verme hakkını mahfuz tutmuş; bununla beraber, kötülük edene, ettiği kadarıyla karşılık vermek, yani suç ve ceza dengesini muhafaza etmek gerektiğine de özellikle işaret buyurmuştur.(Çeviren)
105
HAC SÛRESİ
62. Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir.
O’nun dışındaki taptıkları ise bâtılın ta kendisidir. Gerçek şu ki Allah, evet O, uludur, büyüktür.
63. Görmedin mi, Allah, gökten yağmur indirdi
de bu sayede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkârdır, (her şeyden) haberdardır.
64. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hakikaten Allah, yalnız O zengindir, övgüye değerdir.
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
67. Biz, her ümmete, uygulamakta oldukları bir
ibadet tarzı gösterdik. Öyle ise onlar (ehl-i kitap) bu işte seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru
bir yoldasın.
68. Eğer seninle münakaşa ve mücadeleye girişirlerse: “Allah yaptığınızı çok iyi bilmektedir” de.
65. Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri
uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça
yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah,
insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.26
66. O, (önce) size hayat veren, sonra sizi öldürecek, sonra yine diriltecek olandır. Gerçekten
insan, çok nankördür.27
26. Gündüz ve gece gökyüzünü süsleyen güneş, ay ve sayısız
yıldızı denge ve düzen içinde tutan Allah’tır, O’nun kâinatta hüküm süren kanunlarıdır. Bu denge ve düzen bozulsa
bir yıldız parçası dünyayı toz haline getirebilir. (Çev.)
27. 64. ayette, ‘göklerde ve yerde mevcut bütün eşyanın,
Allah’ın olduğu, yani bütün bunların yaratıcısının, sa-
106
hip ve mâlikinin Allah olduğu, O’nun, insanın da içinde bulunduğu canlı-cansız bütün varlıkları, yalnız yaratan değil, aynı zamanda onların sahibi olduğu, bütün inceliklerine varıncaya kadar onları yönettiği, en
basitinden en karmaşığına kadar bütün varlık ve olayların var olma ve devam etme şartlarını O’nun hazırladığı, böylece her şeyin kendisine muhtaç olduğu, fakat kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığı, bu sebeple O’nun, gerçekten övgüye lâyık bulunduğu’ ifade buyuruldu..
65. ayet, Cenab-ı Hakk’ın, özellikle insanlığa karada ve
denizde sağladığı imkânları, dolayısıyla onlara olan engin şefkat ve merhametini hatırlattıktan sonra, 66. ayet,
Allah’ın en büyük lütfu olan hayata; sonra, insanın ölüm
ile birlikte en büyük korkuyu duyduğu yokluğa mahkum
edilmeyip yeniden kavuşturulacağı ikinci hayata işaret
buyurulmakta ve bütün bu ikramlar karşısında bile Allah’a saygısızlık gösteren insan, artık “nankör” olarak nitelenmektedir. (Çeviren)
107
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
69. Allah kıyamet gününde, ihtilâf etmekte olduğunuz konulara dair aranızda hüküm verecektir.
gu hazır bulundurulsun ve (bunu okuyan) çalışmalarını buna göre yapılandırmak üzere teşvik
edilmiş olsun.
70. Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa
bilir? Bu, bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip
olmak), Allah için çok kolaydır.
Daha sonra ayetler, Mü’ninlere ait yeni
sıfatı ve imanı daha çok pırıltılı hale getiren
başka bir örneği dile getirerek şöyle buyuruluyor:
71. Onlar, Allah’ı bırakıp, Allah’ın kendisine hiçbir delil indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.
“Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen
yahut ölenleri hiç şüphesiz Allah güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, evet O, rızık
verenlerin en hayırlısıdır.” (Hac, 58)
72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De
ki: Size bundan (bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kâfirlere (ceza olarak)
bildirdi. O, ne kötü sondur!
Hicret edip vatanı ve çoluk çocuğu bırakmak…
*
Hac sûresinin bu ayetleri, tekrar yapılanların karşılığının görülmesi konusundan söz etmektedir. Tâ ki sûrenin her bölümünde bu duy108
İman fedakârlığa muhtaçtır. Mü’minin Allah’a olan imanı sıkıntıya, bir takım deneyimlere ve imtihanlara maruz kalabilir. Önemli olan
imtihan değil, bu imtihanlardan elde edilen sonuçtur. Mü’min, geçirdiği imtihanlardan daha
güçlü, daha sağlam imanlı, daha güçlü bir azim,
daha hareketli ve imanını savunur olarak çıkmalıdır. Hacda ve hac dışındaki zamanlarda fedakârlığı öğrenen Mü’minin Allah yolunda hicret etmeye, yaşamakta olduğu vatan toprağını,
109
HAC SÛRESİ
çoluk çocuğunu ve sevdiklerini terk etmeye gücü yeter. Bütün bunlar niçindir? Bunlar, sadece
ortağı bulunmayan Allah içindir. Mü’min bunu yaparken kesin olarak inanıyordu ki, Allah
(Celle Celâlühû) hakkında iyi zan besler ki Aziz
ve Celil olan Allah hicret etmekle kaybettiklerinin yerine daha hayırlısını verecektir. Nitekim
O: “şüphesiz Allah güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, evet O, rızık verenlerin en
hayırlısıdır.” (Hac, 58)
Mü’min yaşarken nail olacağı mükâfatı göz
önünde bulundurur, Allah’a olan güveni tam
ve Allah katında bulunan hakkında kesin imanı bulunursa, elinde bulunan mal, evlat, vatan,
makam ve saltanattan daha hayırlısının Allah’ın
katında var olduğuna güveni artar.
Yalnız böyle bir imana sahip olan Mü’min
Allah için, Allah yolunda her şeyini feda edebilir ve Allah yolunda verebilir. İşte bunun içindir ki şu ayette apaçık bir va’d vardır: “İşte böyle. Her kim, kendisine verilen eziyetin dengi ile
karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine
bir tecavüz ve zulüm vaki olursa, emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Ha110
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
kikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir.” (Hac, 60)
Bu öyle bir güvendir ki Mü’mini hareketli
kılar ve hayatın çeşitli alanlarına atılmasını sağlar. Daha sonra Hac sûresinde Mü’minin öz güvenini güçlendiren ayetler gelmektedir. Ayetlerdeki ifadeye göre Allah’ın yardımı, geceden sonra gündüzün; gündüzden sonra gecenin gelmesi kadar kesindir. Allah’ın kulunu rızıklandırması, gökten gelen yağmur ile yerden otun bitmesi
kadar kesindir. Bu gerçek, Allah’ın Mü’minlere
olan va’di hususunda canlı ve gözle görünür bir
delildir. Ayetlerin zincirleme gelişi gayet ilginçtir. Allah (Celle Celâlühû) şöyle buyurur: “Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’nun
dışındaki taptıkları ise bâtılın ta kendisidir. Gerçek şu ki Allah, evet O, uludur, büyüktür. Görmedin mi, Allah, gökten yağmur indirdi de bu sayede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkârdır, (her şeyden) haberdardır. Göklerde ve
yerde ne varsa O’nundur. Hakikaten Allah, yalnız
O zengindir, övgüye değerdir.” (Hac, 62, 63, 64)
Tapacaksan zengin, övgüye değer, göklerin ve yerin anahtarlarına (mutlak hükümran111
HAC SÛRESİ
lığına) mâlik olana tap. Yardım istemek, medet beklemek ve sığınmak istersen, tek sultan
olan, kıyamet günü herkese yaptıklarının karşılığını verecek olan ve her şeye gücü yetene
sığın. Hak olan O’dur. O’nun dışında ne varsa batıldır. “Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü
Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” (Hac, 65)
Bu Hakkı bana Hac sûresinin ayetleri öğretti. Bu hak, benliğimde kesin imanı, tevhidi ve
sonra takva duygusunu güçlendirdi.
Hac sûresinin devam eden ayetleri varlık
âleminin oluşumlarını dile getirerek, varlık âleminde olanları düşündürerek Allah’ın kudretini hatırlatmaktadır. Bu düşündürme Allah’ın
ilgi çekici yaratışını gözler önüne sermektedir.
Allah (Celle Celâlühû) şöyle buyurur: “Bilmez
misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu,
bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip olmak), Allah için
çok kolaydır. Onlar, Allah’ı bırakıp, Allah’ın ken112
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
disine hiçbir delil indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.” (Hac,
70, 71)
Bu muazzam ayetler Mü’minin vicdanını
titretir, imanını aktif hale getirir ve tevhid anlayışını kalbinde ve benliğinde hazır bulundurur. Tâ ki takva ve ihlasla ortağı bulunmayan
Allah (Celle Celâlühû) hazretlerine yönelsin. O
yüce Allah ki her şeyin bilgisi, mülkü ve mutlak kudret ondadır. Her şey O’nun elindedir.
O halde (inanmayanlar) niçin başkalarına yönelirler? Niçin kendisi gibi olan bir yaratılmışa yönelir? Kendisine yönelinen yaratılmış ne
kadar güçlü, mal ve makam sahibi olursa olsun hiçbir kimseye ne bir zarar verebilir, ne de
bir fayda verebilir. Ne başkasına ölüm verebilir, ne de hayat verebilir. Yaratılmış olan, kendisine bile yardım edemeyecek kadar en zayıf
bir varlıktır. Kaldı ki başkasına nasıl yardım
edebilsin? Böyle birisine nasıl yönelinir? Nasıl bağlanılır?
113
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
‫ون‬
َ ‫ين َت ْد ُع‬
َّ ‫َيا َأ ُّي َها‬
َ ِ‫اس َتمِ ُعوا ل َُه ِإ َّن الَّذ‬
ُ ‫الن‬
ْ ‫اس ُض ِر َب َم َث ٌل َف‬
ِ َّ ِ‫م ِْن ُدون‬
‫اج َت َم ُعوا ل َُه َو ِإ ْن َي ْسل ُْب ُه ُم‬
ْ ‫الل ل َْن َي ْخ ُل ُقوا ذ َُب ًابا َول َِو‬
ُّ
‫ُوب‬
َ ‫وه ِم ْن ُه َض ُع‬
ُ ‫ِب َوال َْمطْ ل‬
ُ ‫الذ َب‬
ُ ‫ف الطَّ ال‬
ُ ُ‫اب َش ْي ًئا َل َي ْس َت ْنقِذ‬
gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden
istenen de!28
‫الل‬
ُ َّ )74( ‫الل َل َق ِو ٌّي َع ِزي ٌز‬
َ َّ ‫الل َح َّق َق ْدرِ ِه ِإ َّن‬
َ َّ ‫) َما َق َد ُروا‬73(
74. Onlar, (Bu âciz putları Allah’a ortak koşmak
suretiyle) Allah’ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, çok
üstündür.
‫اس ُج ُدوا َو ْاع ُب ُدوا َر َّبكُ ْم‬
َ ِ‫) َيا َأ ُّي َها الَّذ‬76(
َ ‫ين‬
ْ ‫آم ُنوا ْار َك ُعوا َو‬
ِ َّ ‫) َو َجاهِ ُدوا فِي‬77( ‫ون‬
‫الل َح َّق‬
َ ‫َوا ْف َعلُوا ال َْخ ْي َر ل ََعلَّكُ ْم ُت ْفل ُِح‬
75. Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
‫اس‬
َ ُ‫ل َِيك‬
ِ ‫الن‬
ً ‫الر ُسولُ َش ِه‬
َّ ‫يدا َعل َْيكُ ْم َو َتكُ و ُنوا ُش َه َد َاء َعلَى‬
َّ ‫ون‬
ِ َّ ‫الز َكا َة َو ْاع َت ِص ُموا ِب‬
‫الل ُه َو َم ْو َل ُك ْم َفن ِْع َم‬
َّ ‫الص َل َة َوآ ُتوا‬
َّ ‫ِيموا‬
ُ ‫َف َأق‬
28. Görüldüğü gibi bu ayet, cahiliye devrinin putperest
Araplarına, taptıkları putların, bir sinekten dahi âciz
olduğunu ifade buyurmaktadır. Gerçekten, sinek, çok
zayıf bir varlık olmakla beraber, yine de bir canlıdır ve
bir iş yapma gücü vardır. İşte ayet, bir sineğe karşı dahi kendisini savunamayan cansız putlara dua ve ibadet
edip onlardan yardım bekleyen cahiliye devri Araplarının bu davranışlarındaki saçmalığı çok güzel bir misal
ile ortaya koymakta, sinek ve putların aciz olduğu gibi,
bu âciz putları Allah’a ortak koşup onlara dua eden, onlardan bir şeyler bekleyenlerin de âciz oldukları neticesine varmaktadır.. (Çeviren)
‫ير‬
َ َّ ‫اس ِإ َّن‬
ِ ‫الن‬
َّ ‫َي ْصطَ فِي م َِن ال َْم َلئِكَ ِة ُر ُس ًل َوم َِن‬
ٌ ِ‫الل َسم‬
ٌ ‫يع َب ِص‬
ُ ْ ‫الل ُتر َج ُع‬
َ
‫ور‬
ُ ‫ال ُم‬
ْ ِ َّ ‫) َي ْعل َُم َما َب ْي َن أ ْيدِ ِيه ْم َو َما َخ ْل َف ُه ْم َو ِإلَى‬75(
‫ين م ِْن َح َر ٍج‬
ُ ‫اج َت َب‬
ِ ‫الد‬
ِّ ‫اك ْم َو َما َج َع َل َعل َْيكُ ْم فِي‬
ْ ‫ِج َها ِد ِه ُه َو‬
‫ين م ِْن َق ْب ُل َوفِي َهذَ ا‬
ُ ‫يم ُه َو َس َّم‬
َ ِ‫اك ُم ال ُْم ْسلِم‬
َ ِ‫ِم َّل َة َأ ِبيكُ ْم ِإ ْب َراه‬
)78( ‫الن ِص ُير‬
َّ ‫ال َْم ْولَى َون ِْع َم‬
Meâl-i Şerifi:
73. Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi
onu dinleyin: Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya
114
76. Onların önlerindekini de, arkalarındakini de
(yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Bütün işler Allah’a döndürülür.
115
HAC SÛRESİ
77. Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın;
Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.
78. Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin.
O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir
zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için,
O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da) size “Müslümanlar”
adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!29
*
İşte bundan dolayıdır ki Hac sûresinin devam eden ayetleri tüm insanlığa seslenerek söz
başlamaktadır:
29. İslâm’da insanın tabiatına aykırı düşen, fıtratını zorlayan
hiçbir güçlük yoktur. İbadet ve yükümlülüklerde bir azimet (yani normal şartlardaki genel hükmün) yanında,
bir de ruhsat yani mazereti sebebiyle kolaylık vardır. Ayrıca, günahlar için tevbe, keffâret vb. kurtuluş ve arınma
yolları açık tutulmuştur. (Çeviren)
116
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
“Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi
onu dinleyin: Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız
(taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile
bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir
şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen
de âciz, kendinden istenen de!” (Hac, 73)
Bu ayette söz, tüm insanlaradır. Tâ ki Allah’tan başkalarını dost edinenler, Allah’tan başkalarından yardım isteğinde bulunanlar, içinde
bulundukları halden sıyrılıp çıksınlar. Bu ayette söz, yardım ve medet ummak üzere yaratılmışların kapısını çalanlara veya çalacak olanlara ve yaratılmışlara sığınanlara, -büyük veya
küçük- devletlerin kendilerine zarar veya fayda vermeye gücü yettiğini sananlara ve bu devletlerin kendilerine nimet vereceğine veya nimet verilmesine engel olacağına bel bağlayanlaradır. Bu zan beslenilen ve bel bağlanılanlar
var ya; Allah’ın bu ayette verdiği örnek gösteriyor ki bir sinek bile bunları âciz ve çaresiz bırakmaktadır. Oysa bir sinek beşere göre ne değersiz bir varlıktır!?
Onlar yani tüm insanlık bir araya gelseler, bir sineği yaratmaya güç yetiremezler. Ya117
HAC SÛRESİ
ratmak şöyle dursun, bundan daha küçük bir
şey; sinek onlara bir şey atsa veya onlardan bir
şey alsa, kendilerini bundan kurtarmaya ebediyen güç yetiremezler. Ayette ifade buyurulduğu gibi: “İsteyen de âciz, kendinden istenen
de!”
Bu muazzam ayet kibirli, inatçı Allah’ın kadrini bilmeyen inkârcı insanın önüne ilgi çekici
bir karşılaştırma koymuştur. Durumu bu olan
insan bilgisi olmaksızın, aydınlık bir yol üzere olmaksızın, apaçık bir kitaba dayanmaksızın Allah’a karşı mücadele ediyor. Yaratıcısına
dil uzatıp küstahlık ediyor ve sanıyor ki kendisinin gücü ve kuvveti vardır. Emrinde askerleri vardır da dilediğine dilediği gibi engel olur.
Oysa sineğin bedeninden aldığı bir zerreyi bile
geri almaya gücü yetmez! Yeni bilimsel araştırmalar ortaya koymuştur ki, sinek yaratılışı gereği konduğu yerden bir parça alır almaz, oraya
bir kimyasal madde salgılamakta ve bu madde
sineğin ısırdığı yerin (ve aldığı maddenin) bileşimini bozmaktadır. Sonuçta insan o sineği yakalasa bile sineğin vücudundan aldığı şeyi geriye almaya güç yetirememektedir. Demek ki ayet118
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
te ifade buyurulduğu gibi: “İsteyen de âciz, kendinden istenen de!”
Sinek Allah’ın yarattıklarından zayıf bir yaratık; insan da Allah’ın yarattıklarından zayıf bir
yaratıktır. Fakat insan -buna rağmen- aldanıyor,
inatlaşıp küstahlık yapıyor. Kendince inanıyor
ki, güçlüdür, isteğine ve ahmaklığına dayanarak
Allah’a karşı O’nun mülkünde, kudret ve kuvvetinde meydan okumaya kalkıyor. Bu konumdaki kimse, sanıyor ki kendisinin gücü ve kudreti vardır. Gerçek şudur ki onun ancak bu muazzam ayette anlatılan zayıflığından başka bir şeyi yoktur.
Burada Hac sûresi ayetlerinden büyük bir
ayet geliyor ki bu ayette inananlar secde etmeye davet edilmektedir. Ey iman edenler! O inatçı kâfirleri bırakın. Allah’ın kanunu varlık âleminde yürürlüktedir. Hak ile batıl arasında kapışma var olmaya devam etmektedir. Kâfirlerin
inatları ve kibirlenmeleri var olmaya devam etmektedir. Onlara önem vermeyin.
Allah (Celle Celâlühû) şöyle buyuruyor: “Ey
iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rab119
HAC SÛRESİ
binize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. ” (Hac, 77)
Dünya çalışma, imtihandan geçme ve yükümlülük dünyasıdır. Dünya mükâfat alma yeri değildir. Hayrılı bir iş olarak ne yapmaya gücün yeterse hiç tereddüt etmeden yap. Batıl peşinden gidenler ve onların tuzakları ve entrikaları, ya da onlardan gelen imtihan konusu olaylar, senin iyilik yapmanla ve hakkı yüceltmekle arana girmesin. Bilakis aksine batıl ehlini ve
onlarla hak ehli arasındaki çekişmeyi, imanda
yükseltmek üzere merdiven basamağı gibi kullan. İnandığın hakkı savunman ve iyi ve güzel
şeyler yapman arttıkça, yaratıcın olan Allah’ına
yaklaşman da artar.
Muazzam Hac sûresini sona erdirmek üzere, son ayet geliyor ve Allah (Celle Celâlühû) şöyle buyuruyor:
“Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin.
O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de
böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de
insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha ön120
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
ce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da)
size “Müslümanlar” adını verdi. Öyle ise namazı
kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!” (Hac, 78)
Görüldüğü üzere bu sûrenin son ayeti, cihad konusunu işlemektedir. Bu sûrenin ilk ayeti “Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir!” ayetiyle başlamış, sûrenin sonu ise “Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin” tavsiyesiyle sona ermiştir.
Sûrenin başında: “Rabbinizden takva üzere
olun/korkun!” buyurulmuş, sonunda ise: “Allah
uğrunda, hakkını vererek cihad edin” buyurulmuştur. Takvanın gerçekleşmesi özet olarak son
ayette ifade buyurulmuştur. Allah’tan takva üzere olmak, mutlaka cihada; nefis ile cihad etmeye muhtaçtır. Nefsine; nefsinin serkeşliğine, şehvetine, keyfi arzularına, kaprislerine, dünyaya ve
dünya meyledenlere karşı zafer elde edemeyen
kimse, hiçbir kimseye karşı zafer elde edemez.
Çünkü kendi iç dünyasında gerçek zaferi elde
edememiştir. Gerçek zafer, arkasından hâkimi121
HAC SÛRESİ
yetin geldiği zaferdir. Bu ise ancak cihadın kişinin iç dünyasında başlaması ile mümkündür.
Sonra muhakkak ki sûrenin son ayeti İslam
dininin evrenselliğini ve Müslümanların beşeriyete karşı tanık olduğunu desteklemektedir.
Burada şu sorunun sorulması söz konusudur:
İslam mesajının evrenselliğinde haccın ne rolü vardır?
Hac, içerisinde evrensel bir mesaj taşımaktadır. Hac; hac süreci içerisinde tüm dünyaya
-hatta Müslüman olmayanlara- bu mesajı sunmaktadır. Hac, Müslümanların hac sırasında
yan yana durup yardımlaşarak ve Allah’ın huzurunda boyun eğip ortaya koyduğu alçak gönüllülükle İslam’ın gerçeğini ve unvanını dünyaya sunmaktadır.
Mü’min, Rabbinin huzurunda boyun eğer
ve alçak gönüllülük ortaya koyar. Fakat o, batıl ehline karşı güçlüdür. O, ancak yaratıcısı için
eğilir. Yaratıcısından başka kimsenin önünde
rükû etmez. Rabbinden başka kimsenin önünde secde etmez. Mü’minlerin alnı yaratıcısı için
secde etmeyi öğrenmiştir. Bu alınlar, yaratılmış122
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
lara secde etmez ve Allah’tan başka yaratılmışları -Allah yerine- dost edinmez. Allah’tan başkasından zafer ve yardım gelmez. O’ndan başkasından bir zarar da gelmez, fayda da gelmez.
İslam dininin mesajı, evrensel bir mesaj olarak gelmiştir. İslam, dünyaya bir takım değerler
ve barış sunmak için gelmiştir. İslam, insanlara tebliğin şahitliğini yapmak için gelmiştir. Bu
özellik, Müslümanlar üzerinde en büyük yükümlülüklerden biridir. Müslümanlar bu görevi ve dünyanın lehine ve aleyhine yapması gereken şahitliği karşısında görevlerini ve üzerlerine düşen rollerini yerine getirmelidirler. Her
hacı, bu manayı zihninde bulundurmalı ve haccı sırasında haccın, dünyaya bir mesaj olduğunu gözünün önünde bulundurmalıdır.
Ey hacı kardeş! Bu evrensel mesajı nasıl bir
tarz ve nasıl bir görünüşle sunacaksın? Hacı bütün hallerinde; gerek hacda iken, gerekse hac
bittikten sonra bütün davranışlarında, bu emanetin üzerinde olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır. Bu mesaj emanetinin üzerinde olduğunu
hacda ve kutsal mekânlarda daha çok hatırlamalıdır. Müslüman, elindeki bir kâğıt parçasını, bir
123
HAC SÛRESİ
ekmek, cam veya başka bir cismin parçasını yola
atmak içinden geldiği zaman bundan çekinmeli,
bir Müslüman olarak insanlığa şahit olarak gönderildiğini hatırlamalı, İslam’ın mesajını taşıdığını gözünün önüne getirmelidir.
Müslüman dünyaya İslam’ı sunan kişidir. O
halde İslam’ı en güzel şekliyle sunmalı, İslam’ın
başkalarına takdimini en iyi şekilde yapmalıdır.
Hac görevini yerine getiren tüm Müslümanlar
güzellik, zerafet, temizlik, kutsallık ve ruhaniyet bakımından en güzel örneği sunmalı, Allah’a
yönelmenin, aralarında sevgi ve yardımlaşmayı
yaşatmanın numunesi olmalıdır
Bir Müslümanın yapacağı herhangi bir kötülük bireysel olarak değerlendirilmez. Böyle bir
davranış Muazzam İslam dininin mesajına ve İslam dinin evrenselliğine, İslam’ın getirdiği değerlere ve İslam dininin değerlerinin yayılmasına yönelir. Bunun içindir ki ayette: “(Allah (Celle Celâlühû) Kur’an’da) size “Müslümanlar” adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!” (Hac, 78) buyurulmuştur.
124
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
Hac mevsiminde bu kutsal mekânlarda bulunmayı nasib ederek şereflendiren Allah’ın kendisine yüklediği büyük emaneti ve bu muazzam
mesajı hacı, devamlı göz önünde bulundurmalıdır. Her hacı bu mesajı eylemleriyle, davranışlarıyla, uygulamasıyla başkalarına tebliğ etmekte güvenli bir temsilci olmalıdır.
Peygamber (Sallellâhü Aleyhi ve Sellem) haccın eda edildiği kutsal mekânda (Arafat’ta) durarak (meşhur veda hutbesini okuduktan sonra) “Allah’ım! Tebliğ ettim mi? Allah’ım! Şahit ol!”
demişti.
Allah’ın Rasûlü (Sallellâhü Aleyhi ve Sellem)
peygamber olarak mesajını tebliğ etti. O, emanetini en mükemmel ve en güzel şekilde yerine
getirmiştir. İslam’ın mesajını ulaştırma emaneti bugün bizim omuzlarımızdadır. O halde biz
Müslümanlar, dikkatsiz davranışlarımızla veya
dinimizle alakası olmayan sıra dışı yaptıklarımızla günümüzde İslam’ın muazzam mesajı ile
dünya arasında engel ve perde olmayalım.
Dinimiz İslamiyet, tüm güzelliklere çağıran,
yardıma, sevgiye, temizliğe ve şerefli olan şey125
HAC SÛRESİ
lere davet eden bir dindir. O halde bizler babamız İbrahim (Aleyhi’s Selâm)ın ve peygamberimiz Muhammed (Sallellâhü Aleyhi ve Sellem)in
emanetini ve Allah’ın hak kelamını başkalarına
ulaştırmak için güvenilir bir temsilci olmalıyız.
Ancak bu tebliğ ve ulaştırma işi sadece konuşulan sözler yoluyla değil, davranışlarımız ve yaptığımız işlerimizle olmalıdır.
Yüce Allah’tan hacı kardeşlerimin hac ibadetini mübarek kılmasını, onları zatının sevdiği
ve razı olduğu şeylere ulaşmakta muvaffak kılmasını dilerim. Ayrıca hacı kardeşlerimi takvaya ulaştırmasını ve onların kalplerini Rabbine
boyun eğer kılıp, huşû ve tevazu ile nimetlendirmesini dilerim.
Her hac ibadeti yapan din kardeşime bu ibadeti yerine getirmekte ve haccın mesajını başkalarına ulaştırmakta Allah’ın yardımcı olmasını, muazzam hac mevsiminin, tüm Müslümanlara ve insanlık âlemine hayırların başlangıcı, iman, doğruya ulaşmak ve bereket mevsimi olmasını dilerim.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
126
DUA30
v
30. Kitabın sonundaki dua kısmına ayetlerden ve hadislerden alıntı yapılarak yazar tarafından kitapta yer verilmiştir. Ayetlerden oluşan dua kısmında iki dua cümlesi eserin orijinalinde de tekrar etmiştir. Orijinali değiştirmemek adına biz de tercümede bu iki cümleye tekrar
yer verdik.
Arapça metnini okumasını bilenlerin duanın metnini
okumasına imkân vermek maksadıyla tercümelerle beraber ayet ve hadislerden oluşan duaların metinlerine de
yer verdik.
Ayetlerden oluşan duaların sure ve ayet numarasını parantez içerisinde gösterdik. Hadislerden oluşan dualarda ise, eser ilmi bir araştırma amacıyla kaleme alınmadığı için hadislerden oluşan duaların kaynağını tespit etmeye lüzum görmedik. (Çeviren)
127
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
‫نن‬
َّ ‫ِلم َتغفِر ل َن َا و َت َر ْح ْمن َا ل َنكَ و‬
َ َ‫ ر َب َّن َا ظ‬ «
َّ ‫لمن َا أ َن ُف َسن َا و َإ ن‬
‫اع‬
ْ ‫ر َّب َن‬ «
َ ‫او َث ِّب ْت َأ ْق َد َام َنا َوا ْن ُص ْر َن‬
َ ‫او ِإ ْس َرا َف َنافِي َأ ْم ِر َن‬
َ ‫وب َن‬
َ ‫ااغف ِْر َل َنا ُذ ُن‬
َ
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer
bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan
edenlerden oluruz.”(A’raf, 23)
“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki
taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer
kıl!”(Al-i Imran-147)
» ‫ِم َنالخاسرين‬
ِ ‫اح َس َن ًة َوف‬
» ‫النار‬
ُّ ‫رب َناآ ِت َناف‬ «
َّ ‫ِياآلخ َرة َِح َس َن ًة َو ِق َنا َعذَ َاب‬
َ ‫ِيالد ْن َي‬
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver,
ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından
koru!” (Bakara, 201)
ِ ‫ربناال ُت َؤ‬ «
‫إص‬
ِ ‫اوالتحمل َعل َْي َنا‬
َ ‫ار َّب َن‬
َ ‫اخذْ َنا ِإ ْن َنسِ ي َنا َأ ْو َأ ْخطَ ْأ َن‬
‫َرب َّن َا َوالتحمل ْن َا َماالطَ ا َق َة َل َنا ِب ِه َو ْاع‬
َ
َ ‫راك َم‬
َ ‫اح َمل ْت َه َع َلىالذَّ ي َنمِ ْن َقب ْل ِنا‬
» ‫ين‬
َ ‫او ْار َح ْم َنا َأ ْن َت َم ْوال َنا َفا ْن ُص ْر َن‬
َ ‫اعلَىا ْل َق ْومِالْكَ اف ِِر‬
َ ‫او ْاغف ِْر َل َن‬
َ ‫ُف َع َّن‬
“Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek
bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme.
Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de
yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara, 286)
128
» ‫لَىا ْل َق ْومِالْكَ اف ِِرين‬
‫او َت ْر َح ْم َنا َل َنكُ و َن َّنمن‬
َ ‫ل َْم َت ْغف ِْر َل َن‬
‫او ِإ ْن‬
َ ‫رب َّب َناظَ ل َْم َنا َأ ْن ُف َس َن‬ «
َ
» .‫الخاسرين‬
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer
bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan
edenlerden oluruz.”(A’raf, 23)
ْ‫ َر َّب َنااغ‬,ِ‫او َت َق َّب ْل ُد َعاء‬
ْ ‫ر ِّب‬ «
َّ ‫ِيم‬
َ ‫ِير َّب َن‬
َ
َ ‫ِيمق‬
ُ ‫اج َع ْلن‬
َ ‫الصالة َِو ِم ْنذُ ِّر َّيت‬
» ‫وم الحساب‬
ُ ‫ِيول َِوال َِد َّي َو ِلل ُْم ْؤ ِمنِي َن َي ْو َم َي ُق‬
َ ‫ف ِْرل‬
“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri
namazı devamlı kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz!
Duamı kabul et! Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!” (İbrahim, 40-41)
129
‫‪Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ‬‬
‫‪Hadislerden Dualar‬‬
‫النارِ ‪َ ، ‬و ِف ْت َن ِة‬
‫النارِ َو َعذَ ِ‬
‫اب َّ‬
‫الل َُّه َّم ِإ ّنِي َأ ُعو ُذ ِب َك م ِْن ِف ْت َن ِة َّ‬
‫اب ا ْل َق ْب ِر‪َ ، ‬و َش ِّر ِف ْت َن ِة الْغِ َنى‪َ ، ‬و َش ِّر ِف ْت َن ِة ا ْل َف ْق ِر‪، ‬‬
‫ا ْل َق ْب ِر‪َ ، ‬و َعذَ ِ‬
‫‪HAC SÛRESİ‬‬
‫ِ‬
‫اب‬
‫اح َس َن ًة َو ف‬
‫«‪ ‬ر َّب َناآ ِت َنا ف ُّ‬
‫ِياآلخ َر ِة َح َس َن ًة َو ِق َن َ‬
‫اعذَ َ‬
‫ِيالد ْن َي َ‬
‫َ‬
‫النارِ ‪» .‬‬
‫َّ‬
‫‪“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver,‬‬
‫‪ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından‬‬
‫)‪koru!” (Bakara, 201‬‬
‫الد َّجالِ ‪ ، ‬الل َُّه َّم‬
‫يح َّ‬
‫الل َُّه َّم ِإ ّنِي َأ ُعو ُذ ِب َك م ِْن َش ِّر ِف ْت َن ِة ال َْمسِ ِ‬
‫ْاغسِ ْل َق ْل ِبى ِب َما ِء ال َّثل ِْج‪َ ، ‬وال َْب َردِ‪َ ، ‬و َن ِّق َق ْل ِبي م َِن ال َْخطَ َايا َك َما‬
‫نك َر ْح َم ًة ِإ َّنكَ َأ‬
‫«‪ ‬رب َنا َ‬
‫او َه ْب َل َنامِنل َُّد َ‬
‫ُوب َن َاب ْع َد ِإذْ َه َد ْي َت َن َ‬
‫ال ُت ِز ْغ ُقل َ‬
‫َّ‬
‫اع ْد َت َب ْي َن ال َْم ْش ِر ِق َوال َْم ْغ ِر ِبالل َُّه َّم ِإ ّنِي َأ ُعو ُذ ِب َك م َِن‬
‫َك َما َب َ‬
‫الْكَ َس ِل‪َ ، ‬وال َْم ْغ َر ِم‪َ ، ‬وال َْم ْأ َث ِم‬
‫‪“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra‬‬
‫‪kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet ba‬‬‫)‪ğışla. Lütfu en bol olan sensin.”(Al-i İmran, 8‬‬
‫ُي َن َّقى ال َّث ْو ُب ا َ‬
‫اي‬
‫أل ْب َي ُ‬
‫الد َن ِ‬
‫ض م َِن َّ‬
‫س‪َ ، ‬و َباعِ ْد َب ْينِي َو َب ْي َن َخطَ َاي َ‬
‫الل َُّه َّم ِإ ّنِي َأ ُعو ُذ ِب َك م َِن ال َْع ْج ِز َوالْكَ َس ِل‪َ ، ‬وال ُْب ْخ ِل‬
‫اب ا ْل َق ْب ِر‪ ، ‬الل َُّه َّم ِ‬
‫آت َن ْفسِ ي َت ْق َو َاها‪، ‬‬
‫َوال ُْج ْب ِن‪َ ، ‬وال َْه َر ِم َو َعذَ ِ‬
‫الها‪ ، ‬الل َُّه َّم‬
‫اها‪َ ، ‬أ ْن َت َول ُِّي َها َو َم ْو َ‬
‫َو َز ِّك َها َأ ْن َت َخ ْي ُر َم ْن َز َّك َ‬
‫ْب ال َي ْخ َش ُع‪َ ، ‬وم ِْن‬
‫ِإ ّنِي َأ ُعو ُذ ِب َك م ِْن عِ ل ٍْم ال َي ْن َف ُع‪َ ، ‬وم ِْن َقل ٍ‬
‫اب‪» ‬‬
‫ن َتال َْو َّه ُ‬
‫يم‪» ‬‬
‫َ‬
‫«‪ ‬ح ْس ِب َياال ِإل ََه ِإال َُّه َو َعل َْي ِه َت َو َّك ْل ُت َو ُه َو َر ُّب ال َْع ْرشِ ال َْعظِ ِ‬
‫‪“Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yok‬‬‫‪tur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yü‬‬‫)‪ce Arş’ın sahibidir.” (Tevbe, 129‬‬
‫اب ل ََها‬
‫َن ْف ٍ‬
‫س ال َت ْش َب ُع‪َ ، ‬وم ِْن َد ْع َو ٍة ال ُي ْس َت َج ُ‬
‫الل َُّه َّم َر ْح َم َت َك َأ ْر ُجو َف َل َتكِ ْلنِي ِإلَى َن ْفسِ ي طَ ْر َف َة َع ْي ٍن‬
‫َو َأ ْصل ِْح لِي َش ْأنِي ُكل َُّه َل ِإل ََه ِإ َّل َأ ْن َت‪.‬‬
‫‪131‬‬
‫‪130‬‬
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
َ‫اص َيتِي ِب َيدِ ك‬
ِ ‫ِك َن‬
َ ‫الل َُّه َّم ِإ ّنِي َع ْب ُدكَ َو ْاب ُن َع ْبدِ كَ َو ْاب ُن َأ َمت‬
‫اس ٍم ُه َو‬
َ ‫اؤكَ َأ ْس َأل‬
ٍ ‫َم‬
ُ ‫اض ف َِّي ُحكْ ُم َك َع ْدلٌ ف َِّي َق َض‬
ْ ‫ُك ِبكُ ِّل‬
‫َك َس َّم ْي َت ِب ِه َن ْف َس َك َأ ْو َأ ْن َز ْل َت ُه فِي كِ َتا ِب َك َأ ْو َعل َّْم َت ُه َأ َح ًدا‬
َ ‫ل‬
ِ ‫ات َو َت ْركَ ال ُْم ْنكَ َر‬
ِ ‫ُك ف ِْع َل ال َْخ ْي َر‬
‫ات‬
َ ‫الل َُّه َّم ِإ ّنِي َأ ْس َأل‬
‫ين َو َأ ْن َت ْغف َِر لِي َو َت ْر َح َمنِي َو ِإذَا َأ َر ْد َت ِف ْت َن َة‬
ِ ِ‫َو ُح َّب ال َْم َساك‬
‫ُك ُح َّب َك َو ُح َّب َم ْن ُي ِح ُّب َك‬
َ ‫َق ْو ٍم َف َت َو َّفنِي َغ ْي َر َم ْف ُتونٍ َو َأ ْس َأل‬
‫اب َه ِّمي‬
َ ‫ا ْل ُق ْر‬
َ ‫ور َص ْدرِ ي َو ِج َل َء ُح ْزنِي َوذ ََه‬
َ ‫آن َر ِب‬
َ ‫يع َق ْل ِبي َو ُن‬
Allah’ım! Cehennemin fitnesinden, cehennem azabının fitnesinden, kabrin fitnesinden,
kabir azabının fitnesinden, zenginliğin fitnesinden, fakirliğin fitnesinden sana sığınırım. Allah’ım! Mesih Deccal’in fitnesinden sana sığınırım. Allah’ım! Kalbimi soğuk ve kar suyu ile yıka ve beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi
kalbimi temizle. Hatalarımla benim aramı, doğu ile batının arasındaki uzaklık kadar uzaklaştır. Allah’ım! Tembellikten, borçlu olmaktan ve
günahtan sana sığınırım.
‫اس َت ْأ َث ْر َت ِب ِه فِي عِ ل ِْم ال َْغ ْي ِب عِ ْن َدكَ َأ ْن َت ْج َع َل‬
َ ‫م ِْن َخ ْلق‬
ْ ‫ِك َأ ْو‬
‫الل َُّه َّم َأعِ ّنِي َو َل ُتعِ ْن َعل ََّي َوا ْن ُص ْرنِي َو َل َت ْن ُص ْر َعل ََّي‬
‫اي ِإل ََّي َوا ْن ُص ْرنِي‬
َ ‫َو ْامكُ ْر لِي َو َل َت ْمكُ ْر َعل ََّي َو ْاهدِ نِي َو َي ِّس ْر ُه َد‬
‫َك َر َّه ًابا‬
َ ‫ارا ل‬
َ ‫ارا ل‬
َ ‫اج َع ْلنِي ل‬
ْ ‫َعلَى َم ْن َب َغى َعل ََّي‬
ً ‫َك ذ َّك‬
ً َّ‫َك َشك‬
‫َك مِطْ َو ًاعا ِإل َْي َك ُم ْخ ِب ًتا َأ َّواه ًا ُمن ًِيبا َر ِّب َت َق َّب ْل َت ْو َبتِي َو ْاغسِ ْل‬
َ ‫ل‬
‫َح ْو َبتِي َو َأ ِج ْب َد ْع َوتِي َو َث ِّب ْت ُح َّجتِي َو ْاهدِ َق ْل ِبي َو َس ِّد ْد‬
.‫يم َة َق ْل ِبي‬
ْ ‫ل َِسانِي َو‬
َ ‫اسل ُْل َس ِخ‬
‫محم ٌد‬
‫َك ِم ْن ُه َن ِب ُّي َك‬
َ ‫ُك م ِْن َخ ْير َما َس َأل‬
َ ‫الل َُّه َّم إ َّنا َن ْس َأل‬
َّ
‫هلل َعل َْي ِه َو َسل ََّم وأعو ُذ ِب َك م ِْن َش ِّر َما اس َت َعا َذ ِم ْن ُه َن ِب ُّي َك‬
ُ ‫َصلَّى ا‬
‫ َو َع ْلي َك‬، ‫عان‬
، ‫هلل َعل َْي ِه َو َسل ََّم‬
ُ ‫الم ْس َت‬
ُ ‫ُم َح َّم ٌد َصلَّى ا‬
َ
ُ ‫وأنت‬
ِ ‫ال با‬
‫هلل‬
َ ‫ال َحولَ َو‬
َ ‫ َو‬، ُ‫البالَغ‬
َّ ‫ال ُق َّو َة ِإ‬
َ
132
‫َو ُح َّب َع َم ٍل ُي َق ِّر ُبنِي ِإلَى ُح ِّب َك‬
Allah’ım! Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan ve kabir azabından sana sığınırım. Allah’ım nefsime takvasını
ver nefsimi temizle. Sen onu en hayırlı temizleyensin. Sen nefsimin velîsi ve Mevlâsısın. Allah’ım! Faydasız bilgiden, huşû duygusu olma133
HAC SÛRESİ
Dr. RUKİYE TÂ HÂ CABİR ULVANİ
yan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olmayan duadan sana sığınırım.
itaat eden, senin için eğilen ve sana yönelerek
yakarışta bulunanlardan eyle!
Allah’ım! Senin rahmetini umarım. Göz
açıp kapayacak (zaman) kadar bile beni nefsime bırakma. Tüm işlerimi ıslah et. Senden başka ilâh yok. (Allah olarak) ancak sen
varsın.
Ey Rabbim! Tevbemi kabul eyle, günahlarımı yıkayıver, duamı kabul buyur, delilimi sabit
kıl, dilimi doğru kıl, kalbime hidayet et, göğsümün kin ve hasedini çıkar.
Allah’ım! Ben senin kulunum, kulunun oğluyum, cariyenin oğluyum.Perçemim senin
elindedir.Hakkımdaki hükmün yürürlüktrdir.
Hükmün ne olursa hakkımda adalettir. Kendini isimlendirdiğin veya kitabında indirdiğin veya katında mevcut ğayb hazinesinden seçtiğin,
sana ait her bir isim adına, senden Kur’an’ı kalbimin baharı, göğsümün nuru,sıkıntı ve gamlarımın atılma vesilesi kılmanı dilerim.
Allah’ım! Bana yardım et, aleyhime yardım
etme! Beni muzaffer kıl, aleyhime zafer verme!
Lehime tertip kur, aleyhime kurma! Bana hidayet et ve hidayeti bana kolaylaştır! Üzerime saldırana karşı bana yardım et!
Ey Rabbim! Beni sana çok şükreden, seni
çok zikreden, senden çok korkan, sana pek çok
134
Allah’ım! Kulun ve Rasûlün Muhammed
(Sallellâhü Aleyhi ve Sellem)in senden istediği
hayır ve iyilikleri senden ister ve sana sığınıp iltica ettiği her şeyden ben de sana sığınırım.
Allah’ım! Yardım istenilecek olan sensin.
(Dileğime) ulaştırmak sanadır. Güç ve kuvvet
ancak Allah’tandır.
Ey Allah’ım! Senden güzellerin ve hayırların işlenmesini, kötülüklerin terkedilmesini ve
fakirleri sevmeyi isterim. Günahımı affetmeni
ve beni rahmetine mazhar kılmanı dilerim. Yâ
Rabbi! Bir topluluğu fitneye düşürmeyi irade ettiğin zaman, beni fitneye düşürmeden vefat ettir.
Seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi, senden talep ederim. Bir desenin sevgine yaklaştıran her amelin sevilmesini senden isterim.
135
BESÂİR
v
Maddî kazanç gözetmeyen bu projenin hedefi, Kur’an’ın medenî mesajını sunarak insanın
ve toplumun davranış, düşünce, sosyal ve medenî olarak gelişmesine katkıda bulunmak, saygın ve barışçıl değerleri yerleştirmektir.
Bu proje, bu pek çok hedefi gerçekleştirmek
amacıyla çeşitli dillerde Kur’an-ı Kerim’in çeşitli sûreleri üzerinde seri olarak yeni düşünceler sunmaktadır. Bu sunumlar insan düşüncesine yeniden değerler kazandıracak, her düzeyde
başkaları ile ilişkilerde güzel davranış ve olumlu değerler katacak güçtedir.
137
HAC SÛRESİ
Bu proje sözü edilen maksadı gerçekleştirmek ve Kur’an sûreleri hakkında düşünmeyi sağlamak için çeşitli dillerde sürekli yayınlar gerçekleştirmektedir. Tâ ki insan düşünme
yetisi kazansın, içinde bulunduğu realite ile yaşamanın nasıl olduğunu görsün ve yaşantısının
güzelleşmesini sağlayacak güçte pozitif değerler sahibi olsun.
138
Bağışlarınız kitapların tercümesi, basımı ve tüm dünyada yayımına katkı sağlayacaktır. Lütfen aşağıdaki bilgiyi
bankanıza iletiniz
Lehdar:
Basair (Kingdom of Bahrain)
Bank Address:
Bahrain Islamic Bank
PO BOX 5240,
Manama
Kingdom of Bahrain
Hesap No. :
BH37BIBB 00 100000175725
Swift code (BIC):
B1BBBHBM
Download