Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî`ye Dair Mülâkât

advertisement
ÖZET
Ebubekir Sifil hocanın www.sahniseman.org’a vermiş
olduğu “Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair
Mülâkât” başlıklı mülâkâtı.
Sahn-ı Semân Medya
Aralık 2014
İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
Ebubekir Sifil
Mülâkât: Serkan Ünal & Salih Kartal
www.sahniseman.org 18.12.2014
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
İçindekiler
Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât ...................................................................... 2
Âlemin kıdemi meselesi ....................................................................................................................... 4
Haşr-ı cismani meselesi ....................................................................................................................... 6
Felsefeyle iştigali sürecinden sonra İmam-ı Gazali’nin yöneldiği ........................................................ 7
Okusalar şunu görecekler. ................................................................................................................... 9
Hadis ulemasının kitaplarında malum iki kısım rivayet var. .............................................................. 10
Şimdi meseleye şöyle bakmakta fayda var. ....................................................................................... 11
Bunların tabii önemlice bir kısmı modern dönemin kendine mahsus şartlarının oluşturduğu zihin ve
algı yapısıyla söylenmiş şeyler olduğunu unutmamamız lazım. ........................................................ 12
Kim yaparsa yapsın, illa Karadavî yaptı demiyoruz. .......................................................................... 12
İmam Gazali’nin önceleri, .................................................................................................................. 14
Özet
İmam Gazali Hazretleri’ni tek bir vasfa indirgeyerek anlatmaya çalışmak doğru olmaz. Onu
İmam-ı Gazali yapan, onu büyük yapan birden vasfa aynı anda sahip olması, birden fazla misyonu yerine
getirmiş olması dolayısıyla hepsini aynı anda bahis konusu etmemiz lazım. İmam Gazali’nin sahip
olduğu arka planı, alt yapıya sahip olamadan bu vadiye girdiğinizde Allah korusun hata yapmanız
kaçınılmaz oluyor. Üç mesele söylüyor Tehafütü’l-Felasife’nin girişinde. Bunlar, âlemin kıdemi
meselesi, haşr-ı cismani meselesi bir de Allahu Tealâ’nın cüz’iyyatı bilemeyeceği meselesi. . İmam
Gazali gibi yıldız isimlere günümüzde çok ihtiyaç var. Ümmetin çok ihtiyacı var. Allah bizi onların
rehberliğinden mahrum etmesin.
Anahtar Kelimeler: İmam Gazali, Felsefe, Cüz’iyyat, İmamu’l-Haremeyn’in, El-Munkız’ın,
Tenkîd, Tehafütü’l-Felasife, Âlemin Kıdemi, Cehm bin Safvan, Haşr-ı Cismani Meselesi, İbn Rüşd, İbni
Sinâ, Farâbi, İhyâ, Kimya-i Saadet, Usül, Kavaidü’l-Akaid, Osmanlı Medrese Müfredatı, Şâfîyyu’l
Mezhep, Ehl-i Beyt, Yusuf el-Karadavî, Şiî
1
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
(Sifil, 2014)
Bismillahirrahmanirrahim. Hocam, İmam Gazali Hazretleri’nin
vefat yıl dönümü için 18 Aralık tarihli bir tespit var. Bu hafta İmam-ı
Gazali Hazretleri’ni anmak ve onu biraz daha anlamak adına bir çalışma
yapâlim istedik. Bunun için de sizden bir röportaj talep ettik.
Allah razı olsun. İyi ettiniz.
Allah razı olsun sizden de inşaallah. Hocam, öncelikle İmam-ı
Gazali Hazretleriˈnin genel bir portresini çizerek başlayâlim isterim.
İslam ümmeti için onu diğer âlimlerden, ulemanın diğer büyüklerinden
ayıran belli başlı vasıfları vardır. Buradan giriş yapacak olursak, İmamı Gazali Hazretleri İslam ümmeti için -akla gelecek ilk şey olarak- ne
yapmış? Onu andığımızda diğer âlimlerden ayırıcı vasfıyla aklımıza ne
gelir?
İmam Gazali Hazretleri’ni tek bir vasfa indirgeyerek anlatmaya çalışmak doğru
olmaz. Onu İmam-ı Gazali yapan, onu büyük yapan birden vasfa aynı anda sahip
olması, birden fazla misyonu yerine getirmiş olması dolayısıyla hepsini aynı anda
bahis konusu etmemiz lazım. Bir kere İmamu’l-Haremeyn’in talebesi olması
dolayısıyla Usuli’d-Din ilminde, bu ilmin tarihinde köşe taşı âlimlerden birisidir. Usul-i
Fıkıhta Şafiî mezhebi için köşe taşı âlimlerden birisidir. Kalbî ve ruhî hayatta İhyâ’sıyla,
Kimya-i Saadet’iyle köşe taşı isimlerden birisidir. Felsefeyle girdiği mücadelede,
yaptığı işlerle devrim niteliğindeki amellerle, faaliyetlerle, çalışmalarla, köşe taşı
2
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
niteliğinde bir isimdir. O kadar ki İslâm dünyasına felsefenin girmesini ya da İslâm
dünyasında felsefenin kök salmasına -kök salmasını tek başına engellemiş bir kişi
olarak zaman zaman zem, zaman zaman medh ifadesi olarak söylenir- Bunu tek bir
kişinin başarmış olmasını düşünmek biraz abartı, onu söylememiz lazım. Ama katkısını
da unutmamamız lazım. Evet, İmam Gazali, Allah rahmet eylesin ve ondan razı olsun,
bu alanda gerçekleştirdiği çalışmalarla en azından kendisinden sonraki çağlara,
dönemlere önemli bir miras bırakmış, silinmez bir iz ve etki bırakmış. Bu söylediğim
vasıfların hepsini aynı anda bahis konusu etmemiz lazım ki ortaya bütün bir Gazali
portresi çıksın.
O zaman son olarak üzerinde durduğunuz felsefe meselesiyle
biraz daha bakâlim Hocam. Yani İmam-ı Gazali Hazretleri özellikle
modern zihinler için dediğiniz gibi felsefî yanıyla, felsefeci tarafıyla
biraz daha ön plana çıkıyor. Yine söylediğiniz gibi Makasidü’l-Felasife,
Tehafütü’l- Felasife ya da el-Münkız min ed-Dalal gibi felsefeye dair
eserleri de var. Yalnız İmam-ı Gazali Hazretleri kendinden önceki
isimlere bir tenkîdi falan oluyor ve hatta felsefeye “Haddini bil! Aklın
alamayacağı, meseleleri, aklın kabul etmediği her meseleyi de
reddetme” der gibi bir yaklaşım da görüyoruz. Bundan dolayı da az önce
söylediğiniz gibi olumsuz eleştiriler var. İslam âleminde “felsefenin
önüne set koymuş, ondan sonraki isimler için felsefenin gelişmesine
engel olmuş adam İmam Gazali’dir” gibi bir tenkîd var. Buna nasıl
bakmak lazım? Hatta aynı bağlamda İbn-i Sina ve Farabî’yi tekfir etmesi
meselesini de sorabiliriz. Hangi meselelerden dolayı tekfir ediyor?
Haklılığı ne derecedir? Ve bunlar gerçekten söyledikleri gibi İslam
dünyasında felsefenin yayılmasına engel teşkil edecek kadar mühim
mesele midir?
Evet, İmam Gazali’nin felsefeyle giriştiği mücadelede bir Kelam âlimi, Usuli’dDin âlimi arka planıyla bu meydana atıldığını unutmamak lazım. Bununla birlikte
felsefeyi felsefecilerden, doğrudan bizzat onların eserlerinden öğrenmek gibi bir
maceraya da atılmış. Bu ciddi ve tehlikeli bir şey yani. El-Munkız’ın başında bizzat
kendisinin söylediği kadarıyla bu vadiye girdikten sonra bir süre bir hayret, bir
3
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
tereddüt dönemi de geçirmiş. Ciddi anlamda her şeyden şüphe eder duruma gelmiş
yani. Sonra bu vetireden kurtuluşunu, Tasavvuf ’a ve kalbî ilimlere de borçlu
olduğunu gene orada kendisi söylüyor. Felsefecilere yönelttiği tenkîdlerle felsefenin
bütün olarak baştan aşağıya zararlı, faydasız bir şey olduğunu söylemiyor İmam
Gazali. O yaptığı çalışmalardan sonra mantık ilmiyle ilgili çalışmaları İmam Gazali’nin
onu Usul-i Fıkıh bahislerine yedirerek bir çığır açmış olması da bize bunu gösteriyor.
Felsefeyi tümden reddetmiyor. Bir aklı çalıştırma sistemi olarak, akıl
zemininde yürüyen bir faaliyet alanı olarak felsefeye dediği bir şey yok; sadece bu
zemini mutlaklaştırmaya itiraz ediyor İmam Gazali ki bu tekfir ettiği felsefeciler bu
vartaya düşmüşler. Akıl-nakil ilişkisini nasıl kuracağız? Burada o İmam Gazali’nin sahip
olduğu arka planı, alt yapıya sahip olamadan bu vadiye girdiğinizde Allah korusun
hata yapmanız kaçınılmaz oluyor. Üç mesele söylüyor Tehafütü’l-Felasife’nin
girişinde. Bunlar, âlemin kıdemi meselesi, haşr-ı cismani meselesi bir de Allahu
Tealâ’nın cüz’iyyatı bilemeyeceği meselesi.
Âlemin kıdemi meselesi şöyle bir mantıkî ya da akli rasyonel önermeden
kaynaklanıyor. Bir şey, madde, şey vardan yok olmaz. Yoktan da var olmaz. Var olan
bir şey hiç olmaz, yok olmaz. Adem olmaz. Adem olan bir şey ademin kendisi bizzat
da o, bu varlığa zemin teşkil edemez. Dolayısıyla Allah Teâla kâinatı yoktan
yaratmamıştır. Bir ilk maddeden yaratmıştır. O ilk madde nedir? O ilk madde
yaratılmış bir şeydir desek, o felsefecilerin madde yoktan var olmaz önermesine
uymuyor. O zaman bu ilk maddenin ya da bu ilk nüvenin, özün -ne diyeceksek onaKadim olduğunu söylememiz lazım. Bunu bugün söyleyenler de var. Kuran-ı Kerim’in
hiçbir yerinde Cenab-ı Hakk’ın varlığı yoktan çıkardığına, ademden varlık alanına
çıkardığına dalalet eden bir ayet yoktur, derler ama bu çok yanlış bir genellemedir.
4
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
Çünkü Cenab-ı Hakk’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu ifade eden ayetler var.
Mademki şey’dir, Allah yaratmıştır. Mademki yaratılmıştır, ezelî olamaz, kadim
olamaz. Ama tabii o önermeyi esas kabul edip, işin temeline koyup, onu bir nas gibi
tartışma dışı kabul edip buradan hareketle bir fikriyat geliştirmeye çalıştığınızda ilgili
ayetleri de tevil etmek gibi bir arıza çıkıyor ortaya. Felsefecilerin yaptığı budur.
Cenab-ı Hakk’ın cüz’iyyatı bilemeyeceği konusuna gelince burada insan
iradesiyle insan bağımsızlığıyla, özgürlüğüyle, tercihleriyle bağdaştıramadıkları için
bu meseleyi, böyle bir iddia ileri sürmüşler. Bu iddianın İslam’ın ilk asırlarında Cehm
bin Safvan tarafından ileri sürüldüğünü biliyoruz. Cehm bin Safvan, Allah Teâla
cüz’iyyatı bilmez, diyor. Neden bilmez? Çünkü Allah Teâla cüz’iyyatı bilir dersek onun
cüz’iyyat konusundaki ilmi kadimdir. Her konudaki ilmi kadimdir. Bu konudaki ilmi de
kadimdir. Allah Teâla bizim iradî fiillerimizi bilir dersek onu bizim irademizle
bağdaştırmamız mümkün olmaz. Şöyle bir soru çıkar ortaya. Biz özgür irademizi
kullanarak Allah’ın ezeli ilmiyle bildiği şeye aykırı bir şey yapabilir miyiz? O bildiği şeye
muhalif, aykırı, zıt bir fiil işleyebilir miyiz? Evet dersek, Allah yanlış bildi diyeceğiz o
zaman. Biz öyle yapmadık. Onun bildiğini, bildiğinden farklı yaptık. Hayır dersek cebir
girecek işin içine. Allah bildi, tayin etti, takdir etti o zaman özgür irade yok ortada
diyeceğiz. Bu çelişkiden kurtulmak için Cehm bin Safvan diyor ki Allah cüz’iyyatı
bilmez. Fakat tabii Allah’ın ilminin bizim fiillerimizin illeti olup olmaması meselesi var
burada. Yani biz nerede duruyoruz diye sorulacak olursa; Allah’ın ilmi bizim
faaliyetlerimizin özgür, iradî tercihlerimizin illeti değildir. O, bizim yapacak
olduğumuz şeyleri ezeli ilmiyle bilir. Biz özgür irademizle hangisini tercih edip
yapacak isek, yapıyor isek, yaptı isek onları o şekilde bilir.
5
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
Haşr-ı cismani meselesine gelince orada da dünyadaki hayata kıyasla bir şey
söylüyorlar. “Olandan hareketle olmayanı kıyaslamak” ilkesinden hareketle diyorlar
ki insanın bu dünyadaki cismani varlığı bellidir, sınırlıdır. Özellikleri, hususiyetleri
bellidir. Böyle bir varlığın ebedi olması mümkün değil. Bu dünyadaki bedeni
varlığımız, cesedimiz, biyolojik varlığımız böyle bir şeye elverişli değil. Cehennem
hayatında bunun sürekli o azaba rağmen varlığını devam ettirecek olmasını
düşünmek doğru bir şey değil. Bu beden, beden bizzat yok olmaya, fena bulmaya,
yaşlanmaya, tagayyüre, değişime maruz bir şeydir. Bu ebedi olamaz. Dolayısıyla ebedi
olan ruhtur. Ruh üzerinde bir tagayyür (değişim), ruhun maruz kaldığı bir halden
başka bir hale geçiş söz konusu olmadığı için ahirette söz konusu olacak olan şey,
bedenî diriliş değil ruhların bu hayattan uhrevî hayata intikalinden ibarettir demişler.
Ve bu üç meselede naslara açık bir aykırılık teşkil ettiği için İmam Gazali o felsefecileri
tekfir etmiş.
Yani İbn-i Sina ve Farabi bu üç meselede aynı fikirde mi? İmam-ı
Gazali bunların şahsını tekfir etmiş midir?
Meşşai filozofların hemen tamamı böyle söylemişler. Gerçi daha sonra İbn
Rüşd bunları müdafaa etmiş, “böyle söylemiyorlar” demiş, “bu felsefede tartışılan bir
meseledir, bahistir” demiş ama İbn Rüşd’de sanki İmam Gazali’nin felsefecilere
vurduğu bu tenkîd, darbe, yönelttiği tenkîdin ağırlığı altında ezilen, içten içe
hayıflanan bir adamın tavrı var İbn Rüşd’te, bu çok manidardır.
Ezilmişlikten nasıl kurtuluruz diye bir şeyler üretmek! Peki, İmam
Gazali’ye, yöneltilen, “İslam dünyasında felsefenin sonunu getiren
düşünce adamıdır” tenkîdi üzerinden bakınca İmam Gazali-felsefe
ilişkisi sadece bu üç noktadan mı kitleniyor? Yani İmam Gazali’ye bu
6
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
tenkîdi yöneltenler sadece buradan hareketle mi öyle diyorlar? Hiç
haklılık payları var mıdır?
Hayır. İmam Gazali’nin felsefeye yönelttiği tenkîd, felsefeye karşı tavrı,
felsefenin bir sistem olarak kendisine yöneliktir. Diyor ki, gene Tehafütü’l-Felasife‘nin
girişinde “Felsefecilerin iyi niyetlerinden şüphemiz yok. İyi niyetle hareket ediyorlar,
samimi insanlar. Fakat İslam’a, İslamî olmayan bir yolla, İslam’ın kabul etmediği,
tasdik etmediği bir yolla hizmet etmek, yardım etmek isteyen kimsenin zararı bu
kimse İslam’a bir zarar verecek yani.” İslam’a yardım etmek istiyor fakat İslamî
olmayan yollarla bunu yapmak istiyor. Bu kimse İslam’a bir zarar verecek. Bu zarar;
İslam’a, İslami yolları kullanarak zarar vermek isteyen kimsenin zararından daha
büyüktür, diyor. Yani meşruya meşrudan gidilir. Gayrimeşru izlenerek meşruya
varılmaz, diyor. Biz bunu böyle ifade ediyoruz fıkhi terminoloji içerisinde ve bu çok
önemli bir İslami ilkedir. İslam’a, İslami olmayan yollarla yardım etmek isteyen
kimsenin zararı, İslam’a İslami yolları kullanarak zarar vermek isteyen kimsenin
zararından daha fazladır. İslam filozoflarından bahsediyor tabii. İslam’a, gayr-i İslami
bir sistemle yardım etmek istiyorlar, diyor. Bu çok büyük bir zarardır.
Evet, o zaman bir diğer mesele olarak başta da sizin söylediğiniz
gibi İmam-ı Gazali’de biz farklı devreler görüyoruz. Ağırlıklı olarak
kelama yöneldiğini, Tasavvuf’a yöneldiğini ya da ömrünün son
zamanlarında hadise yöneldiği dönemler. Bir de bunların arasında
tamamen her şeyden elini eteğini çekip inzivaya geçtiği bir dönem var.
İmam-ı Gazali Hazretlerinin İhyâ’sı hangi dönemin sonunda ortaya
çıkıyor hocam?
Felsefeyle iştigali sürecinden sonra İmam-ı Gazali’nin yöneldiği, hayatında
başlattığı yeni bir süreç. O sürecin meyveleridir, hem İhyâ hem Kimya-i Saadet. Ondan
sonra bu tarz içerisinde kaleme aldığı eserler böyledir. Fakat bu dönemden sonra da
7
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
İmam Gazali hiçbir şekilde usulcü ve kelamcı kişiliğini bırakmamış. Bu alandaki
çalışmalarını da bırakmamış. Sadece farklı bir alana yönelim bağlamında İmam
Gazali’nin hadis ilmine ömrünün son demlerinde yöneldiğini, bu ilmi ihmal ettiği
gerekçesiyle, bu alandaki müktesebatının yetersiz olduğu gerekçesiyle biliyoruz.
Kendisi de zannediyorum “Hadiste sermayem azdır” diyor. Benim hadis ilmindeki
bilgim yetersizdir, azdır diyor yani. Onun dışında bütün bir İmam Gazali portresi
görüyoruz. Tasavvuf’a bilahare yönelmiş olması çalışmalarını nakzeden bir şey değil.
Ayrı bir kulvar teşkil etmez. Bunlar birbirini bütünleyen şeylerdir. İhyâˈnın başındaki
Kavaidü’l-Akaid bölümü de bunu fiilen ispat ediyor zaten. İhyâ‘nın başında böyle bir
bölüm var. Yani genellikle biz İhyâ‘dan bahsederken o başındaki bölümü ihmal ederiz.
Atlarız. Oysa bu son derece önemlidir. İmam Gazali bilinçli bir şey yapıyor. Din
ilimlerini İhyâ ederken Kavaidü’l-Akaid’i onun başına koyuyor. Yani oradan gidilir, bu
kapıdan girmeden bu maksada ulaşılmaz demek ister gibi.
Evet, hadis meselesine bir sonraki soruda geleceğiz ama bu sizin
de bahsettiğiniz gibi bahsettiğiniz tasavvufi eserler, Kimya-i Saadet,
Mükaşefetü’l-Kulub ya da İhyâ-ı Ulumiddin; özellikle bizim ülkemizde
bunların diğerlerine nazaran daha yaygın olması, İmam Gazali denilince
İhyâ’yla, Kalplerin Keşfi’yle anılmasını neye bağlayabiliriz? Yani
mesela el- Mustasfa, usul-u fıkıh kitabı, acaba Şafiî fıkhına dair olması
hasebiyle mi bizim ülkemizde çok bilinen eserleri arasında değil?
Şüphesiz. Yani, Osmanlı medrese müfredatı neyi vurgulamışsa, neye ehemmiyet
vermişse topluma sirayet eden de bir anlamda o çizgideki çalışmalar olmuş. ElMustasfa bu anlamda Osmanlı medrese sisteminde bir yer bulmamış kendisine. Belki
ulemanın özel çalışmalarında istifade ettiği, kullandığı bir kaynak evet, ama resmi
müfredat içerisinde bildiğim kadarıyla hiçbir dönemde yer almamış. Bunun bir etkisi
var. Onun fıkha dair çalışmaları var. Yine Şâfîyyu’l mezhep olması dolayısıyla bunlar
8
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
da Osmanlı coğrafyasına en azından intikal etmemiştir. Burada konuşurken tabii
İmam Gazali etkisi Osmanlı coğrafyasıyla sınırlı bir etki değil. İslam dünyasının diğer
bölgelerini de dikkatte tutmak lazım. Oralarda daha bütün bir İmam Gazali portresi
görme şansımız daha fazla. Yani Mısır’da, Suriye’de vesaire. Biz burada sadece
Osmanlı’da öne çıkarılmış yönleri itibariyle konuşuyoruz ki bu da gayet normaldir yani
İhyâ ve o çizgideki diğer eserlerinin toplum nezdinde itibar görmesi, çok fazla üzerine
düşülmesi tümüyle paylaşılan bir alanın meyveleri olmasındandır.
İhyâ-i Ulumiddin bağlamında az önce de sizin söylediğiniz gibi
“Benim hadisteki sermayem azdır.” sözü ve İmam-ı Gazali Hazretleri
İhyâ-i Ulumiddin’de çok fazla zayıf hadis hatta belki bazen uydurma
hadise de yer vermesi üzerinden çok fazla tenkîd ediliyor. Bunu nasıl
değerlendirmek lazım? Aslında olayın şöyle bir veçhesi de “artık
herkesin ağzına düşecek seviyeye gelmiş olması.” Yani “İhyâ’yı muteber
bir eser olarak görmeyelim.” Sebep? İçinde uydurma hadisler var. İmamı Gazali zaten kendisi de itiraf etmiş. Mesele bu kadar basit mi? Bu
değerlendirmeleri nasıl yapmak lazım?
İhyâ okumuş birisinin ağzından böyle bir genelleme duymak mümkün değil.
Ben evvela onu söyleyeyim. Bunu söyleyen insanların İhyâ‘nın kıymetinin böyle bir
gerekçeyle tenkıs etmek isteyen insanların iddia edebilirim ki hiçbirisi İhyâ‘yı
okumamıştır. En azından baştan sonra hazmede ede okumamıştır. Çok yüzeysel bir
İhyâ fikri vardır onlarda.
Okusalar ne görecekler Hocam?
Okusalar şunu görecekler. Hadis ulemasının bizzat Şafiyyu’l mezhep hadis
hafızlarının tenkîd ettiği, uydurma olmakla, aslının bulunmamakla veya şiddetli zaafla
tenkîd ettiği rivayetlerin İhyâ’nın ana mesajına, çatısına, gövdesine bir tesiri yoktur.
9
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
Bu rivayetlerin kahir ekseriyeti üçüncü, dördüncü derecede öneme sahip
rivayetlerdir. Yani Sahabe’den gelen rivayetler var, aralarında tabiinden gelenler var.
Ve bir babın, bir konunun, bir bahsin ana ekseni bu tarz rivayetler üzerine oturtulmuş
değildir. Şöyle söyleyelim: Bu uydurma olduğu ya da çok şiddetli zaafla malul olduğu
söylenen rivayetleri biz İhyâ‘dan çıkartsak, İhyâ mesajından, misyonundan,
etkisinden, iddiasından bir şey kaybeder mi? Kesinlikle etmez. Bunlar dediğim gibi
İhyâ‘nın üçüncül, dördüncül, beşincil meseleleri bahis konusu olduğunda sevk edilen
rivayetlerdir ya da çatıyı hiçbir şekilde etkilemeyecek rivayetlerdir; yani usulden
değildir. Öyle diyelim.
Hadis ulemasının kitaplarında malum iki kısım rivayet var. Biri usul, biri şevahit
veya mütabaat dediğimiz tarzda. İmam Buhari’nin sahihine bakın. Şevahit ve
mütabaat tarzında zayıf rivayetler vardır İmam Buhari’nin sahihinde. Müslim’de de
vardır, başkalarında da vardır. Bunlar onların kıymetini, itibarını hiçbir şekilde haleldar
etmez. İkincil, üçüncül rivayetlerdir ve sevk ediliş amaçları farklıdır. Onları çıkartsak
İhyâ‘dan tekraren söyleyelim; İhyâ, misyonundan, ağırlığından, öneminden,
kıymetinden hiçbir şey kaybetmez. Bu teknik bir değerlendirmeden ibaret bir şeydir.
Bir hadis âlimi baktığında İhyâ‘ya bunu söylemek zorundadır. Bunu görmek
zorundadır. Çünkü tahric çalışması bunu gerektirir. Bunu, bunun için yapmışlar. Biz
İhyâ‘ya bakarken bir hadisçi gözüyle bakabilsek de keşke onu yapsak. Biz İhyâ‘ya
bakarken bu eserden istifade gözüyle bakmamız lazım. Bu kitaptan ne kadar istifade
edebiliriz? İhyâ‘yı dünyamıza ne kadar sokabiliriz? Ruhumuza ne kadar sokabiliriz?
Buna bakmamız lazım. Bu teknik, son derece teknik bir mesele üzerinden negatif bir
İhyâ imajı oluşturup insanların gözünden İhyâ’yı, İmam Gazali’yi düşürmeye çalışmak
doğru bir şey değil.
10
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
Bir diğer mesele de İmam Gazali Hazretlerinin yine eserleri
üzerinden, eserlerinde yokluğu sebebiyle tenkîd edilen bir mesele:
“İmam-ı Gazali Hazretleri Müslümanların meseleleriyle çok fazla
ilgilenmedi.” Örneğin döneminde haçlı seferleri olmasına rağmen
eserlerinde buna dair herhangi bir şey yok gibi. Öyle bazı söylemler var.
Karadavî’nin “Tenkîdçileri ve Taraftarları Arasında İmam Gazali”
kitabında, – yoğun olarak gündem olmuş bir eleştiri midir bilmiyoruz
ama- böyle eleştirilerin olduğu söyleniyor. Yani siyasi meselelere tavrı
biraz uzak gibi bir durum söz konusu. Ama bunun yanında Nasihatü’lMülük diye de bir risalesi, eseri var. Nasıl okumak lazım bu durumu?
Şimdi meseleye şöyle bakmakta fayda var. İmam Gazali’nin yaşadığı dönem
ümmetin devletiyle, ordusuyla, ulemasıyla, medresesiyle, zaviyesiyle, tekkesiyle
bütün kurumlarıyla bütün toplumsal sistemleriyle oturduğu bir dönem. Bir takım iç
dış problemler yaşanıyor ama bunlara rağmen bu ümmet o yapının sağlamlığı
dolayısıyla hiçbir zaman bugün yaşadığı var oluşsal problemleri yaşamamış. Karmati
isyanı olmuş, Zenci isyanı olmuş, Ehl-i Beyt’in isyanları bir taraftan devam etmiş. Haçlı
seferleri olmuş, Moğol istilası olmuş. Başka başka şeyler olmuş. İşte Fatımiler batıni
tehlike ve tehdit olmuş. İmam Gazali’nin bütün bunlarla hiçbir şekilde ilgilenmediğini
söylemek diyelim ki doğrudur, ilk adımda farz-ı muhal doğrudur. Bu İmam Gazali için
bir nakısa teşkil etmez. İmam Gazali bu meselelerle ilgilenmedi diye ümmetin
hayatında bir şey aksamamıştır. Bunu aksi halde her bir âlim için gündeme getirmemiz
gerekir. Böyle bir beklenti oluşturursak eğer her bir âlim için ümmetin dışarıdan
gelen tehditlere, tehlikelere karşı fiili durumlara karşı özel çalışması, özel fetvası,
özel eseri olmalıdır gibi bir genellemeye götürür bizi. Doğru değil.
Yani burada belki de beklenen, en azından yapılan zulümler ya da
eylemler şunlar-bunlar, bunların en azından tel’in edecek, onları
kınayacak bir dilin kullanılması, İmam Gazali Hazretleri’nin ömrünün
uzunluğuyla yazdığı eserleri kıyasladığımız zaman bu kadar eser yazmış
ama bunlarda niye bunlar hiç bahsedilmemiş gibi bir durum ortaya
11
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
çıkıyor. Ya da aslında “her âlimi biz bunlarla eleştireceğiz mi” dediniz.
İşte günümüzdeki ulema için, âlim kadrosu için de değerlendirme
yaptığımız zaman, ulema müslümanların problemleriyle ne derece
ilgilenmeli? İşte siyasi meselelere ne derece katılmalı? Ümmeti
yönlendirecek fikir beyan etme meselesinde ne kadar aktif olmalı? Bu
sorular da aslında akla geliyor.
Bunların tabii önemlice bir kısmı modern dönemin kendine mahsus şartlarının
oluşturduğu zihin ve algı yapısıyla söylenmiş şeyler olduğunu unutmamamız lazım. Ya
biz bugün topyekûn bir küresel tehlikenin, tehdidin, işgalinin nesnesi durumunda bir
ümmetiz. Dolayısıyla meselelerimizin en başında bu yer alıyor. Ümmet küresel bir
saldırıyla, işgalle karşı karşıya. Operasyonlar var içeriden dışarıdan vesaire.
Gündemimizin birinci maddesi bu. Ama mesela şöyle bir şey de yok değil midir? Bu
ümmet 1978’den bu yana bir Şiîlik tehdidi altındadır ve örneğin Yusuf el-Karadavî bu
mesele ile ilgili olarak çok uzun yıllar susmuştur. Ne zaman ki mesele gelmiş kapısına
dayanmış o zaman bir tepki koymuş, bir şey söylemiş, bir tavır koymuş. Yusuf elKaradavî’nin Şiî tehdidiyle ilgili bir müstakil eseri var mıdır? Çalışması var mıdır?
Yoktur. Başka hususları da söz konusu edebiliriz. Bu ümmetin dışarıdan gelen yabancı
kaynaklı bir modernizm bid’at’ıyla mücadelesi var. Bu bid’at’ın yol açtığı travmalar
var, problemler var. Bunlarla ilgili müstakil bir kitabı var mıdır Yusuf el-Karadavî’nin?
Şimdi biz kalkıp bu yüzden Karadavî’yi ya da başka herhangi bir âlimi itham mı edelim?
Doğru bir şey değil.
Aslında Karadavî’nin ithamı değil zaten hocam. Karadavî böyle
ithamlara bir nebze cevap vermek maksadıyla birşeyler söylüyor.
Kim yaparsa yapsın, illa Karadavî yaptı demiyoruz. Biz Müslümanların gündemini
teşkil eden her meseleyle ilgili her âlimden mutlaka müstakil çalışmalar mı
12
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
bekleyelim? Doğru bir şey değil. Yani ihtisas sahası olur, olmaz. Ne bileyim? Kendine
göre bir öncelikler sıralaması yapmıştır. Bu mümkündür. Haçlı seferleri bu ümmetin
din algısında, ana istikametinde nasıl bir sapmaya, nasıl bir arızaya yol açmıştır ki bir
âlim otursun bununla ilgilensin? Ben de bu soruyu sorarım şimdi. Yani haçlı seferleri
dolayısıyla bu ümmet ana istikametinde, ana koordinatlarında şöyle bir sapmaya
maruz kaldı da âlim bununla ilgilenmedi, öyle bir etki yok. Ama Bâtîniliği derseniz var.
Karmatilîği derseniz var, Şiî’liği deseniz var. O güne mahsus başka bid’ât akımlar var.
Bunlarla ilgili çalışmaları elbette var. Müstakil tenkîdleri bile var. O günün gündemi,
durumu da budur yani. Kendi tarihselliğimizi mutlaklaştırarak “Niye İmam Gazali
küresel tehditle ilgilenmedi?” diyecek hâlimiz yok. O, o ümmetin hayatı içerisinde
İmam Gazali’nin belki de yapmasını bekleyebileceğimiz en son şeydir. Çünkü o fiilen
yapılan bir şeydir zaten. Ordunun başına geçip savaşacak hali yok.
Evet, modern zamanların bize söylettiği bir şey deyince zaten
aklıma o geldi. Acaba İmam Gazali’den beklediğimiz bu şeyi zaten
yapan birileri vardı. İmam Gazali’ye gerek yoktu. İmam Gazali vazifesini
ifa etmekle meşguldü.
Elbette, hiç şüphesiz, hiç şüphesiz.
Son bir sorumuz daha var hocam o zaman inşaallah, sizin zaten en
başta söylediğiniz, hocası İmamu’l Haremeyn Cüveyni. Sizin de zaten bir
makaleniz var: “Kevseri’nin Tenkîdçiliği” makalesinde oraya
değiniyorsunuz. El-Kevserî’nin Cüveynî’yi “Şafiîcilik” mi diyelim, “İmamı Şafiî Hazretlerini aşırı övmecilik” mi diyelim böyle bir tutum var. İmamı Gazali Hazretleriyle ilgili böyle bir durum söz konusu mudur acaba? Ya
da Eş’aricilik.
Evet, kısmen olmuş bu. Yok, Eş’ârîcilik diyemeyiz ama bir Şafiîcilik olmuş
kısmen. Fakat daha sonraları bunun yumuşadığını görüyoruz. Özellikle İhyâ‘yı yazdığı
13
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
dönemde bunun yumuşamış bir tavır olduğunu tespit etmemiz mümkün oluyor.
Evvelinde böyle bir etki altında kalmış İmam Gazali. E bunu da o dönemin toplumsal
anlayışı, dengeleri filan söz konusu olduğunda bir ölçüde normal karşılamak
gerektiğini düşünüyoruz. Yani evet İmamu’l Haremeyn’in yaptığı iş kabul edilebilecek
bir iş değil. Normal Hânefi-Şafiî tartışmalarında ya da normal mezhep fıkhi mezhepler
arası tartışmalarda… Bu ümmeti besleyen, geliştiren, ufku açan bir taraf, bir
fonksiyon vardır ama bu ithamkârlığa gider, taraftar psikolojisiyle yapılırsa zarar
verir. Sıkıntı verir. İmamu’l Haremeyn de böyle bir vartaya düşmüş maalesef. Hepimiz
insanız, zaaflarımız var. Yani âlim dediğiniz insan da bir beşer, bir insan.
İmam Gazali için Kevseri gibi bir kalemden böyle bir tenkîd var mı?
İmam Gazali’nin önceleri, İmamu’l Haremeyn dozunda hemen hemen bir
etkilenme durumu söz konusu iken hayatının ilerleyen safhalarında ilmi kemale
erdikçe, yaşı kemale doğru gittikçe bu tavrı yumuşattığını İmam Kevserî de söylüyor.
Dolayısıyla da tenkîde de mahal bırakmıyor.
Evet.
Bizim için bu kadar vakit ayırdınız, Allah razı olsun.
14
E-Mülâkâtlar serisi III - Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât
Allah razı olsun. Teşekkür ediyorum. İmam Gazali gibi yıldız isimlere
günümüzde çok ihtiyaç var. Ümmetin çok ihtiyacı var. Allah bizi onların
rehberliğinden mahrum etmesin.
Amin inşaallah
Kaynakça
Sifil, E. (2014, Aralık 18). Ebubekir Sifil Hoca ile İmam Gazalî’ye Dair Mülâkât. (S. Kartal, S. Ünal,
Röportajı Yapanlar, & S.-ı. S. Merkezi, Düzenleyen) İstanbul, Eyüp, Türkiye: Sahn-ı Semân
İslamî İlimler Eğitim ve Araştırma Merkezi. Aralık 18, 2014 tarihinde
http://sahniseman.org/ebubekir-sifil-hoca-ile-imam-gazaliye-dair-mulakat/ adresinden alındı
15
Download