HILFU`L-FUDÛL CEMİYETİ Giriş Hz. Muhammed`in

advertisement
HILFU’L-FUDÛL CEMİYETİ
Giriş
Hz. Muhammed’in (sav) peygamberlik öncesi hayatı ile ilgili bilgilerimiz son derece
azdır. Onun kırk yıllık bu döneminde iki elin parmak sayısını geçmeyecek kadar bir dizi olay
bilinmektedir.1 Bunların içinde belki de en önemlisi, Hz. Peygamber’in yirmi yaşlarında
Hılfu’l-Fudûl’a katılmasıdır. Bu çalışmada hılf ve fudûl kelimelerinin anlamı, Hılfu’l-Fudûl
isminin menşei, olayın zamanı, sebebi, nasıl gerçekleştiği, faaliyetleri ve sonuçları ele
alınacaktır. Belki bu tarihi bilgilerden daha da önemlisi Hz. Peygamber’in Hılfu’l-Fudûl’a
katılmasının bugün bir Müslüman için ne ifade ettiği burada söz konusu edilecektir.
Hz. Peygamber’in katıldığı Hılfu’l-Fudûl cemiyeti görüldüğü üzere hılf ve fudûl
kelimelerinden oluşmaktadır. Hılf, insanlar arasındaki ahitleşme ve sözleşme anlamına
gelmektedir. Çoğulu ahlâf’tır. Fudûl ise fadl kelimesinin çoğuludur. Anlamı ise tam olmak,
bir şeyden geriye kalan kısım, sebebi olmaksızın karşılıksız yapılan iyilik, lütuf, ihsan vb.’dir.
Fudûl, Fadl özel isminin çoğulu da olabilir. O zaman da faziletli, erdemli anlamına
gelmektedir.2 Kelime anlamlarını göz önüne aldığımız zaman Hılfu’l-Fudûl, Fadl özel
isminden hareketle Fadllar yani erdemliler sözleşmesi, iyilikler sözleşmesi veya haklar
sözleşmesi şeklinde tercüme edilebilir.3
Cahiliye döneminde hılf uygulamasının, yani bir müessese olarak sözleşmelerin zaman
zaman uygulandığı görülmektedir. Bir kişi başka bir kişiyle veya kabileyle ya da bir kabile bir
kabileyle hılf yani ahitleşme ve sözleşme yapabilmekte idi. Kusay b. Kilâb’ın oğulları
arasında gerçekleşen Hılfu’l-Ahlâf ile Hılfu’l-Mutayyebîn, cahiliye dönemindeki
sözleşmelerin en meşhurlarıdır. “Kusay b. Kilâb ölünce Abdu Menâf, Abdüd-dâr’dan hicâbe,
livâ, sikâye, rifâde görevlerinin kendilerine verilmesini istedi. Esed, Haris, Zühre, Teym ile
Abdu Menâf oğulları bu uğurda yardımlaşma amaçlı, Hılfu’l-Mutayyebîn’i gerçekleştirdiler.
Bunlara Mutayyebîn denme sebebi, sözleşme esnasında ellerini koku bulunan bir kaba sokup,
sonra da Kâbe’yi mesh ederek yemin etmeleridir. Bu hılfa karşılık Sehm, Mahzum, Adiy ile
Abdud-dâr oğulları da Hılfu’l-Ahlâf’ı gerçekleştirdiler. Bu şekilde bir hizipleşme devam
ederken İslam geldi.”4 Hatta Rasûlullah ile Ebû Bekir’in Mutayyebîn’den, Ömer’in Ahlâf’tan
olduğu da rivayet edilmektedir.5 Bu sözleşmelerden de anlaşılacağı gibi câhiliye dönemindeki
hılflar menfaatler ve çekişmeler üzerine olabilmekteydi. Bu sebepten dolayı Allah Rasûlü,

Doç. Dr. Mithat Eser, Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi maddesi “Hilfu’l-Fudûl” olarak yazılmışsa da biz Arapça aslına
uygun bir şekilde ( ‫ ) ح‬harfini belirtmek üzere Hılf kullanımını tercih ettik.
1 İmadüddin Halil, Muhammed Aleyhisselam, Çev: İsmail Hakkı Sezer, Konya, 2003, s. 50-51.
2
Cevherî, Ebû Nasr İsmail b. Hamav, Tâcu’l-Luğa, (I-II) byy., 1382, II/16; el-İsfehânî, Ragıp (502/1108),
Mucem-u Müfredati Elfazı’l-Kuran, Thk: Nedim Maraşlı, byy., trs., Daru’l-Katibi’l-Aza, s.128; ez-Zebîdî,
Muhibüddin Ebû Feyz, Tâcu’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kamus, (I-X), byy., (Daru’l-Fikr), 1308, VI/75.
3
Eser, Mithat, “Hz. Peygamber'in Zulmü Engelleme Amaçlı Hılfu'l-Fudûl'a Katılması”, Cumhuriyet
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 2, Sivas, 2009, s. 313.
4
İbn Hişâm, Abdülmelik (218/813), es-Siretü’n-Nebeviyye, (I-IV), Thk: Mustafa Sekka vd. Beyrut, 1992, I/108109; İbn Kuteybe, ed-Dineveri (276/889), Mearif, Tsh: Muhammed İsmail Savi, 2.baskı, Lübnan, 1970, s.261;
İbn Habib, Muhammed b. Habib el-Bağdâdî (245/859), Kitabu’l-Münemmak fi Ahbari Kureyş, Thk: Hurşit
Ahmed Faruk, Beyrut, 1985, s.50-51; Algül, Hüseyin, “Hılfu’l-Mutayyebîn”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, XVIII/32.
5
İbnu’l-Esir, Mecdüddin Ebu’s-Seâdat Muhammed b. Muhammed el-Cezeri (606/1209), en-Nihâye fî Garîbi’lHadîs, (I-III), Mısır, Trs., I/284; İbn Manzur, Cemaluddin Muhammed b. Mükrim (711/1311), Lisanu’l-Arab, (IXV) Beyrut, Trs., IX/53-54.
“İslam’da hılf yoktur. İslam, cahiliyede olan herhangi bir hılfın ancak devamında rol
oynamıştır.”6 buyurmuştur. Hz. Peygamber’in bu sahih senedle rivayet edilen hadis-i şerifine
karşılık müttefekun aleyh olan bir rivayette Enes b. Malik “Hz. Peygamber (sas) evimizde
Kureyş ile Ensar arasında hılf yaptı.”7 demektedir. Daha çok müâhât yani kardeşlik olarak
bilinen ve muhacir ile ensar arasında gerçekleştirilen bu hılf ile iki taraf arasında kardeşlik
tesis edilmiş ve antlaşma yapılmıştır. İbnu’l-Esir (630/1233) bu rivayetler hakkında şunları
söylemektedir. “Hılfın aslı birbirini destekleme, yardımlaşma ve ittifak üzerine
gerçekleştirilen ahitleşme ve akitleşmedir. Câhiliyedeki kabileler arasındaki savaş ve fitne
adına yapılan hılftan dolayı Rasûlullah (sas) bu sözüyle bunu yasaklamıştır. Cahiliyedeki
Hılfu’l-Mutayyebîn vb. mazluma yardım etmek ve sıla-i rahim yapmak üzere olan hılf ise,
Rasûlullah’ın hakkında “İslam’ın devamında rol oynadığını” söylediği hılftır. Bununla
Rasûlullah, hayır ve hakka yardım üzere olan hılfı kastetmiştir. Böylelikle iki hadis cem
edilmiş olmaktadır. Bu tür, İslam’ın gerektirdiği hılftır. Yasak olan ise İslam’ın hükmüne
aykırı olandır.”8 Böylece hılfla ilgili ve birbirine zıt gibi görünen iki rivayetin, doğru
anlaşıldığında birbirine zıt ve muhalif olmadığı ve iki farklı hususu anlattığı görülmektedir.
Ancak, Hz. Peygamber’in Hılfu’l-Mutayyebîn’e katıldığına dair bir rivayet vardır ki bu
rivayet ile ilgili, Hılfu’l-Fudûl’un Hılfu’l-Mutayyebîn ile yenilendiği şeklinde yorumlar olsa
da9 gerek akdediliş amacı gerekse tarafları sebebiyle bu yorumun doğru olması zor bir ihtimal
olarak görülmektedir. Doğrusu rivayet ya Hz. Peygamber’in amcalarının Hılfu’lMutayyebîn’e üye olduğunu anlatmak istemiş fakat raviler iki farklı rivayeti tek bir rivayet
gibi nakletmiş ya da ravi doğrudan Hılfu’l-Mutayyebîn ile Hılfu'l-Fudûl’u karıştırmış
olmalıdır. Her halükarda rivayette bir galat vardır. Bu rivayetin mahfuz şekli, Hılfu'l-Fudûl’la
ilgili olan rivayettir.10
İslamî dönemde ensar ile muhacirler arasındaki müâhât/kardeşlik antlaşmasının bir
hılf olduğu görülmektedir. Böylece birbirini destekleme, yardımlaşma ve ittifak üzerine
yapılan bir sözleşme anlamındaki bir hılfa11 İslam’ın karşı olamayacağı anlaşılmaktadır. Zira
birr ve takva üzerine yardımlaşmanın İslam’ın emrettiği bir husus12 olduğu herkes tarafından
bilinmektedir.
Hılfu’l-Fudûl İsminin Menşei
Kelime olarak Haklar, Üstünlükler veya Fâdıllar (Erdemliler) Sözleşmesi anlamına
gelen Hılfu'l-Fudûl’un bu ismi alması hakkında üç ihtimal mevcuttur:
6
Buhârî, Kefâle, 2, Edeb, 67; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 204-206; Ebû Dâvûd, Ferâiz, 17; Tirmizî, Siyer, 29;
Dârimi, Siyer, 80; Müsned, I/190-317-329; II/180-205-207-213-215; III/162-281; V/61.
7
Buhârî, İtisam, 16, Kefâle,2, Edeb 67, Fedâilü’s-Sahâbe, 204; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 204.
8
İbnu’l-Esir, Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs, I/283-284.
9
İbn Hişam, I/111; İbn Sa‘d, Muhammed (230/845), et-Tabakatü’l-Kübra, (I-IX), Beyrut, Trs., I/129; İbn Habib,
s.53; el-Beyhaki, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin (458/1066), es-Sünenü’l-Kübra, (I-XI), Thk: Muhammed
Abdülkadir Ata, Beyrut, 1994, VI/596; es-Süheylî, Ebu’l-Kâsım Abdurrahmân b. Abdillâh (581/1185), erRavdu’l-Unûf fî Tefsîri Sireti’n-Nebeviyyi li İbni Hişâm, (I-II), Thk: Abdürraûf Sa‘d, Mısır, 1971, I/158; İbnu’lCevzi, Ebu’l-Ferec Abdurrahman, (597/1200), el-Vefa bi Ahvali’l-Mustafa, (I-II), Thk: Mustafa Abdülvahid,
Mısır, 1922, I/137; İbnu’l-Esir, Izzuddin Ebu’l-Hasen Ali b. Ebu’l-Kerem (630/1233), el-Kamil fi’t-Tarih, (I-X),
Mısır, H.1301, I/474; İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail (774/1372), el-Bidaye ve’n-Nihaye, (I-XVI), Thk: Muhammed
Gazi-Abdurrahman Ladki, Beyrut, 1996, I-II/696.
10
Eser, s. 315-316.
11
İbnu’l-Esir, Nihâye, I/283.
12
Maide (5), 2.
a) Fâdıllar (Erdemliler) Sözleşmesi: Daha önce Cürhüm’den üç kişinin mazluma
yardım üzerine yaptıkları hılf, Hılfu'l-Fudûl diye isimlendirilmişti. Çünkü bu hılfı
gerçekleştirenlerin isimleri Fâdl idi.13 Hz. Peygamber’in katıldığı hılfın içeriğinin bu hılfa
benzemesi sebebiyle bu da Fâdıllar (Erdemliler) Sözleşmesi şeklinde isimlendirildi.14
b) Haklar Sözleşmesi: Rasûlullah, Hılfu'l-Fudûl ile ilgili sözünde hakların(fudûl)
ehline verilmesi konusunda antlaşma yapıldığını ifade etmektedir. Buna göre Hılfu'l-Fudûl
diye isimlendirme sebebi budur.15 Çünkü bu hadis niçin Hılfu'l-Fudûl olarak adlandırıldığını
açıklamaktadır.16
c) Üstünlükler (Faziletler) Sözleşmesi: Kureyş’in “Allah’a yemin olsun ki bu
fazilettir.” sözü sebebiyle bu şekilde isimlendirilmiştir.17
Bu üç görüşten herhangi birisi sebebiyle bu antlaşmaya Hılfu'l-Fudûl denmesi ihtimal
dâhilindedir. Aralarında birbirini nakzeden bir şey yoktur. Hem önceki bir antlaşmaya
benzetilmiş hem de içindeki maddelerden dolayı Hılfu'l-Fudûl olarak isimlendirilmiş
olabilir.18
Hılfu’l-Fudûl’un Zamanı, Sebebi ve Teşekkülü
Genel kabul, Hz. Peygamber’in yirmi yaşında iken bu antlaşmaya katıldığı
şeklindedir.19 Ancak şaz olarak nitelendirebileceğimiz ve kabul etmemiz mümkün olmayan
farklı bir iki rivayet söz konusudur. Bunlara göre Hz. Peygamber’in yirmi beş veya otuz beş
yaşında olduğu ya da Hz. Hatice’nin evliliğinin akabinde olayın gerçekleştiği ifade
edilmektedir.20 Ancak siyer ilminde tarihlendirmelerde ihtilafların olabildiği göz önüne
alındığında genel kanaat olan Hz. Peygamber’in yirmi yaşında iken Şevval’de gerçekleşen
Ficâr Harbi’nin sonrasında Zilkade ayında sözleşmenin imzalandığı söylenebilir. Hılfu'lFudûl’un gerçekleştiriliş sebeplerinden biri olarak Ficar Harbi21 veya bu harp sonrası meydana
gelen düzensizlik ortamının22 kabul edilmesi de genel kanaati desteklemektedir.
Hılfu’l-Fudûl’un teşekkül sebepleriyle ilgili farklı görüşler yer almaktadır. Sosyal
olayların birden çok sebebinin olması, özellikle görünür sebeplerinin yanı sıra asıl sebeplerin
de varlığını kabul etmemizi gerektirmektedir. Bu bağlamda Hılfu’l-Fudûl cemiyetinin vücut
bulmasındaki görünür gerekçe olarak şu olay tarih kitaplarımızda kayıtlıdır: “Mekke’ye mal
13
Bu üç kişinin isimleri hakkında farklı rivayetler mevcuttur. İbnu’l-Esir İbn İshak’tan şöyle nakleder: Cürhüm
ve Kadûra isimli kabilelerden Fudayl b. Haris el-Cürhümi, Fudayl b. Vedâa el-Kadûri, Mufaddal b. Fadale.
İbnu’l-Esir, Kamil, I/473. Süheyli ise Kutbi’den naklederek İbn Kuteybe’nin bu isimleri şöyle naklettiğini söyler:
Fadl b. Fadâle, Fadl b. Vedâa, Fudayl b. Hâris. Süheyli Zübeyr’e göre ise isimleri şöyle nakleder: Fudayl b.
Şurâa, Fadl b. Vedâa, Fadl b. Kudâa. Süheyli, er-Ravdu’l-Unuf, I/155.
14
el-Ya‘kubî, Ahmed b. Ebi Ya‘kub b. Ca‘fer (292/905), Tarihu’l-Ya‘kubi, (I-II), Beyrut, Trs., II/28; el-İsfehânî,
Ebu’l-Ferec (356/967), Eğani, (I-XXVII), Şerheden: Abdullah Ali Mehenna, Beyrut, 1986, XVII/293; Süheyli,
I/155; İbnu’l-Cevzi, I/136; İbnu’l-Esir, Kamil, I/473; İbn Kesir, I-II/697.
15
İbn Kesir, I-II/697.
16
Süheyli, I/156.
17
İbn Habib, s. 54; İbnu’l-Cevzi, I/136; Hamidullah, Muhammed, “Hilfu'l-Fudûl”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, İstanbul,1988, XVIII/31.
18
Eser, s. 316-317.
19
İbn Sad, I/128; Ya‘kubî, II/17; İbnu’l-Cevzi, I/137; İbn Kesir, I-II/696.
20
İbn Habib, s.53; İsfehânî, Eğani, XVII/290.
21
İbn Kuteybe, s.261; Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, (I-II), Çev: Salih Tuğ, 5.baskı, İstanbul,
1993, I/52.
22
Heykel, Muhammed, Hz. Muhammed Mustafa, Çev: Ömer Rıza Doğrul, 4.baskı, İstanbul, 1972, s.117; Berki,
Ali Himmet -Osman Keskioğlu, Hatemu’l-Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, 14.baskı, Ankara, 1993, s.44;
Algül, Hüseyin, İslam Tarihi, (I-IV), 2.baskı, İstanbul, 1977, I/170.
satmak için gelen Zebidli23 bir tacir, malını Âs b. Vâil’e satar ve parasını alamaz. Bunun
üzerine Zebidli, Hılfu’l-Ahlâf sahiplerine gider ve yardım ister. Onlar yardım etmek bir yana
onu bir de azarlarlar. Bunun üzerine tacir, Ebû Kubeys dağına çıkar ve orada durumuyla ilgili
bir şiir irad eder. Bunu duyan Zübeyr b. Abdülmuttalib harekete geçer ve Abdullah b.
Cudân’ın evinde toplanılır.”24 Hılfu’l-Fudûl’un başlangıcı ile ilgili bu rivayetin dışında farklı
kişi ve kabile isimleri de verilmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla bu rivayetlerin bazıları, Hılfu'lFudûl’un başlaması ile ilgili değil, sonraki bir zamanda Hılfu'l-Fudûl’un faaliyeti ile ilgili
olayları içermektedir.25
Bir olaydan hareketle birçok önemli kabilenin bir araya gelip Mekke’nin geleceği ile
ilgili önemli kararlar alması zor bir ihtimal olarak görünmektedir. Bu zahiri gerekçe ile
birlikte söz konusu cemiyetin kuruluş sebepleri olarak daha genel bilgiler de kaynaklarımızda
yer almaktadır. İbn Kuteybe (276/889) bu sözleşmenin sebebi olarak Kureyş’in harplerde
birbirine zulmetmesini zikretmektedir.26 Çağdaş birçok İslam tarihçisi de Ficâr Harbi sonrası
Mekke’de bir anarşi ortamının olduğunu, zulümlerin gerçekleştirildiğini, bunun ise Mekke’ye
gelen hacı ve tacirleri korkutacağı düşüncesiyle bu hılfın oluşturulduğunu söylemektedir.27
Hılfu’l-Fudûl Cemiyeti’nin zahiri sebebi olarak zikrettiğimiz zulme uğrayan
Zebidli’nin Ebû Kubeys’teki feryatlarını duyan Zübeyr b. Abdülmuttalib, Mekke’deki benzeri
sıkıntılara son vermek için harekete geçti. Eskiden beri cömert biri olarak tanınan, yemekler
yedirip misafirler ağırlayan,28 ailesinin asaleti ve yaşının büyüklüğü sebebiyle Mekke’deki en
nüfuzlu ve en muhterem kişilerden biri olan29 Abdullah b. Cudân et-Teymi’nin Safa Tepesi
üzerinde bulunan evinde toplanıldı.30 Bu toplantıya ilk olarak Haşim oğulları,31 Muttalib
oğulları, Zühre oğulları, Teym oğulları, Esed oğulları32 katılmıştı. Ya‘kubî’ye (292/905) göre
Haris b. Fihr33 de katılımcılar arasındaydı. Abdüddar, Mahzum, Cümah, Sehm ve Adiy
oğulları ise bu sözleşmeye girmemişlerdi.34 Şems oğulları ile Nevfel oğulları da Hılfu'lFudûl’a katılmamışlardı. Taraflara dikkat edilecek olursa bunların genel olarak Hılfu’l-
23
Bu ismin tasğirli olup olmaması hakkında kaynaklarımızda farklı rivayetler bulunmaktadır: Mesudi ve İbnu’lCevzi bu ifadeyi “Zebidün mine’l-Yemen” şeklinde verir. el-Mesûdi, Ebu’l-Hasen Ali b. Huseyin (345-957),
Murûcu’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher fi’t-Tarih, (I-II), Thk: Muhammed Sabbağ, Kahire, 1283, I/304; İbnu’lCevzi, I/136. Yakut Hamevi, Yemen’de ileride meşhur bir şehir kurulacak olan vadinin ismini Zebid diye
zabteder, Zübeyd’in ise bir kabile ismi olduğunu söyler. el-Hamevî, Yâkut Şihâbüddîn Ebû Abdullâh b. Abdillâh
(626/1228), Mucemu’l-Buldan, (I-V), Beyrut, Trs., III/131-132 O zaman bu kişinin Yemen’den oluşu rivayetine
bakarak ibareyi Zebid diye zaptetmenin daha doğru olacağını düşünebiliriz.
24
İbn Habib, s.52; İsfehânî, Egani, XVII/289; Süheyli, I/156; İbnu’l-Cevzi, I/135; İbn Kesir, I-II/6; Köksal,
Âsım, İslam Tarihi, (I-XVIII), İstanbul, 1987, II/133.
25
Eser, s. 318-319.
26
İbn Kuteybe, s.261 İbnu’l-Cevzi ise Harem’de zulümlerin olduğunu söylemektedir. Vefa, I/135.
27
Caetani, İslam Tarihi, (I-X), Çev: Hüseyin Cahid, İstanbul, 1924, I/386; Şibli, Mevlana, İslam Tarihi Asr-ı
Saadet, (I-V), Çev: Ömer Rıza Doğrul, İstanbul, 1921, I/203; Hamidullah, İslam Peygamberi, I/52; Algül, İslam
Tarihi, I/170.
28
Müslim, İman, 365.
29
Caetani, I/386; Hamidullah, İslam Peygamberi, I/52.
30
İbn Hişam, I/110; İbn Sad, I/128; İbn Habib, s.53; Ya‘kubî, II/17; Süheyli, I/156; İbnu’l-Cevzi, I/136; İbnu’lEsir, Kamil, I/473; İbn Kesir, I-II/696.
31
İsfehânî, Egani, XVII/291; İbnu’l-Cevzi, I/137.
32
İbn Hişam, I/110; İbn Sad, I/128; İbn Habib, s.53; İsfehânî, Egani, XVII/291; Süheyli, I/156; İbnu’l-Esir,
Kamil, I/473; İbn Kesir, I-II/697.
33
Ya‘kubî, II/18; İbn Kesir, I-II/696.
34
Ya‘kubî, II/18.
Mutayyebîn ile Hılfu’l-Ahlâf’ta karşı karşıya gelen gruplar olduğu görülecektir.35 Hal böyle
olunca Martin Lings’in farklı olarak verdiği Adiy oğullarının Hılfu'l-Fudûl’a katıldığı bilgisi36
hata olsa gerektir. Çünkü Adiy oğulları Hılfu’l-Ahlâf’tandır. Utbe b. Rebia b. Abdi’ş-Şems’in
“Bir adam kavminden çıkacak olsa, Hılfu'l-Fudûl’a katılmak için ben kavmim olan Abdü’şŞems’ten çıkardım. Çünkü Abdü’ş-Şems, Hılfu'l-Fudûl’da değildi.”37 sözleri olaya kavim
taassubuyla bakmayan bir kişinin Hılfu'l-Fudûl’un önemini ifade eden sözleridir. Eğer kabile
taassubu olmasa ve Hılfu’l-Mutayyebîn ile Hılfu’l-Ahlâf kutuplaşması yaşanmasaydı Hılfu'lFudûl’da bütün Mekke birleşebilirdi.38
Abdullah b. Cudân’ın evindeki bu toplantıdan zulmün olduğu her döneme ışık tutacak
parlak bir yemin metni ortaya çıktı:
1-Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir
kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklardı.39
2-Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklardı.40 Başka
bir ifadeyle mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi –yekvücutolacaklardı.
3-Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hıra dağları yerlerinde kaldığı
müddetçe ve maişette(mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli
olacaktı.41
İsfehânî (356/967) bu sözleşmenin sonrasında sözleşmeye katılanların, ettikleri
yeminin bir işareti olarak el-Haceru’l-Esved’in yıkandığı mukaddes suyu içtiklerini
nakletmektedir.42
Bu bahsi, Hılfu'l-Fudûl’a ilk adımı atan Zübeyr b. Abdulmuttalib’in, bu sözleşmeyle
ilgili söylediği birkaç mısrası ile bitirelim:
“Erdemliler, Mekke’nin kucağında hiçbir zalimin barınmaması hususunda anlaşıp,
sözleştiler
Onların kabul edip, uzlaştıkları husus; civar alanın da umre yapanın da zulümden
salim olmasıdır.”43
Hılfu’l-Fudûl’un Faaliyetleri ve Nihayetlenmesi
Hılfu’l Fudûl kuruluşundaki zahiri sebebe uygun bir şekilde faaliyetlerine başlamıştır.
İlk olarak Zebidli satıcının parası As b. Vail’den alınmıştır. Ancak bu cemiyetin yegâne
faaliyeti bu olmamıştır. Bu sözleşmeye katılan kabilelerin her türlü haksızlık ve zulüm
karşısında durdukları görülmektedir. Asr-ı Saâdet’te insanlara yapılan üç beş olay esnasında
35
İsfehânî’nin verdiği “Kureyşliler dedi ki: Ne Mutayyebîn ne de Ahlâf olsun, bir Hılfu'l-Fudûl olsun. Bunun
üzerine onlar Abdullah b. Cudân’ın evinde birleştiler.” Egani, XVII/290 bilgisi bu hılfa katılanlarla alakalı genel
bilgiyle çelişmektedir.
36
Lings, Martin, Hz. Muhammed’in Hayatı, 4.baskı, İstanbul, 1990, s.49.
37
İbn Habib, s.54; İsfehânî, Egani, XVII/291.
38
Eser, s. 320.
39
İbn Hişam, I/110; İbn Habib, s. 53; İsfehânî, Egani, XVII/293.
40
İbn Hişam, I/110; İbn Habib, s.53; İbnu’l-Esir, Kamil, I/473; İbn Kesir, I-II/697.
41
İbn Sad, I/129; Süheyli, I/156; İbnu’l-Cevzi, I/137; İbn Kesir, I-II/696.
42
İsfehânî, Egani, XVII/290.
43
Süheyli, I/157; İbn Kesir, I-II/697 İbnu’l-Esir bu şiiri Amr b. Avf’ın, Cürhümlü Fadllar’ın akdi için söylediğini
nakletmektedir. Kamil, I/473; Eser, s. 321.
Hılfu’l-Fudûl devreye girmiş ve söz konusu hakkın alınarak hak sahibine verilmesini
sağlamış, böylece zulmü engellemiştir. Daha çok ticarî sahada gördüğümüz cemiyetin
faaliyetlerinin farklı alanlarda olduğunu şu rivayetten anlamaktayız: “Has’am kabilesine
mensup bir adam umre veya hac yapmak için Mekke’ye geldi. Yanında temiz bir kız olan
Katûl isminde kızı vardı. Nübeyh b. Haccâc zorla kızı aldı ve kaçırdı. Has’amlı “Bu adama
karşı bana yardım edecek kimse yok mu?” deyince kendisine “Hılfu'l-Fudûl sana yeter.”
denildi. O da Kâbe’nin yanına durdu ve “Ey Hılfu'l-Fudûllular!”diye bağırdı. Hemen onlar
kılıçlarını sallayarak etrafında toplandılar ve “Yardım geldi, neyin var?” diye sordular. O,
şöyle cevap verdi: “Nübeyh kızım hakkında bana zulmetti ve zorla onu benden aldı.” Bunun
üzerine Hılfu'l-Fudûl müttefikleri Nübeyh’in yanına gidip, kapısının önüne dikildiler. Nübeyh
yanlarına çıkınca ona “Yazıklar olsun sana! Çocuğu çıkar. Sen bizim kim olduğumuzu ve
üzerinde müttefik olduğumuz akdi iyi bilirsin.” dediler. Nübeyh de “Tamam fakat sadece bir
gece ondan faydalanayım.” deyince şöyle cevap verdiler: “Vallahi, bir devenin süt sağımı
kadar bile olmaz.” Nübeyh kızı onlara şiirler söyleyerek teslim etti.”44
Hılfu’l-Fudûl toplum nezdinde o kadar iz bırakmış olmalı ki Emeviler döneminde de
onun söz konusu edilerek hakların geri alınmaya ve zulümlerin engellenmeye çalışıldığı
görülmektedir. Gerek Muaviye gerekse Muaviye’nin Medine valisi ile Hz. Hüseyin arasında
çıkan tartışmalarda ve Hz. Hüseyin’e karşı yapılmak istenen haksızlıklar esnasında Hılfu’lFudûl söz konusu edilmiştir.45 Onun adının anılması bile zulmün engellenmesinde etkili
olmuştur.
Emeviler döneminde Hılfu’l-Fudûl ile ilgili birkaç rivayetten hareketle söz konusu
cemiyetin Hz. Peygamber’in vefatından sonra da faaliyetlerini sürdürdüğü ifade edilmekle
birlikte Hz. Peygamber’in “Abdullah b. Cudân’ın evinde bir sözleşmeye katıldım. İslamî
dönemde de ona çağrılsam icabet ederim. Onlar hakların (fudûl) ehline geri iadesi ve zalimin
mazlumu ezmemesi üzerini anlaştılar.”46 sözleri haddi zatında söz konusu cemiyetin sona
erdiğini açık bir şekilde ifade etmektedir.
“Ben gençken amcalarımla birlikte Hılfu'l-Fudûl’a katıldım. Kızıl tüylü develer benim
olsa, onu bozmayı istemem.”47 Hz. Peygamber’in İslamî dönemde söylediği bu sözler söz
konusu cemiyeti ve bu cemiyete kendisinin dâhil oluşunu ne kadar önemsediğini ifade
etmektedir.
Hılfu’l-Fudûl’un Sonuçları
Sebepleri açısından düşünüldüğünde özellikle Ficar harbiyle güvensizlik ortamının
oluştuğu, ticari hayatın sekteye uğrama tehlikesinin bulunduğu Mekke’de bu antlaşma
maddeleriyle güvenli bir ortam oluşturulmuştur. Böylece Mekke, yeniden itibarını
kazanmıştır.
44
İbn Habib, s.57; Süheyli, I/157; İbn Kesir, I-II/697. Bu faaliyetlerin tamamı için bkz. Eser, s. 321-323.
İbn Hişam, I/111; İsfehânî, Egani, XVII/295, 297-298; İbnu’l-Esir, Kamil, I/474; İbn Kesir, I-II/698; Eser, s.
323.
46
İbn Kesir, I-II/696. Ya‘kubî sadece ilk kısmı nakletmektedir. Tarihu’l-Ya‘kubi, II/17.
47
İbnu’l-Cevzi, I/137; İbnu’l-Esir, Kamil, I/474. İbn Habib bu rivayeti “Hz. Peygamber bunu Medine’de
söylerdi.” diyerek nakletmektedir. Kitabu’l-Münemmak, s.53. Benzer rivayetler şu şekildedir: “Abdullah b.
Cudân’ın evinde, karşılığında kızıl tüylü develeri bile kabul etmeyeceğim bir sözleşmeye katıldım. İslamî
dönemde de ona çağrılsam icabet ederim.” (İbn Hişam, I/111; Beyhaki, Sünen, VI/596; İsfehânî, Egani,
XVII/290; Süheyli, I/158; İbn Kesir, I-II/698.) “Abdullah b. Cudân’ın evinde katıldığım sözleşmeyi ve ona
aykırı davranmayı, kızıl tüylü develer karşılığında bile istemem.” (İbn Sad, I/129.)
45
Hz. Peygamber yirmi yaşında iken katıldığı bu cemiyet sayesinde birçok kazanım elde
etmiştir. Her şeyden önce Mekke idari hayatı ve Mekkeliler açısından önemli bir kişi olacağı
bu olayla görülmüştür. Muhammedü’l-Emin lakabını alacak Hz. Muhammed’in bu unvanı
almasında Hılfu’l-Fudûl’a katılışı ve insanlar için önemli olan faaliyetlere imza atışı etkili
olmuştur. Mekke’nin önde gelenleri belki de bu toplantının en genci olan Abdülmuttalib’in
torunu, Abdullah’ın yetimini tanımışlardır. Bu olay, Haşimoğulları’nın ilerideki liderinin kim
olacağının da ilk sinyallerini vermiştir. Herkes onu tanırken o da Mekkelileri, Mekke’nin idari
ve sosyal hayatını tanımış, önemli tecrübeler elde etmiştir. İleride devlet başkanlığı görevini
yürütecek olan Hz. Muhammed, devlet tecrübesiyle ilgili ilk önemli tecrübesini burada
yaşamış, buradaki alınan kararlar onun hayatının sonrası için de önem arz etmiştir. Bu
bağlamda “Medine Vesikası’ndaki “ Hiçbir kimse müttefikine karşı bir cürüm ika edemez.
Şüphesiz zulmedilene yardım edilecektir.”48 maddesi bize Hılfu'l-Fudûl’u hatırlatmakta, Hz.
Peygamber’in Medine Vesikası’nı imzalarken Hılfu'l-Fudûl’un prensiplerini yansıttığını
göstermektedir. Hakikatte “zalime karşı olma, mazlumdan yana olma” prensibini hayatının
her safhasında yaşayarak gösteren Hz. Peygamber’in, sadece Medine Vesikası ve Veda Haccı
Hutbesi insan hakları açısından değerlendirilmiştir.”49 Oysa ki Hılfu’l-Fudûl onlardan çok
daha önce gerçekleştirilmiş bir olaydır. Ayrıca yirmi yaşlarında bir genç olan Hz.
Peygamber’in böylesi bir sözleşmeye katılması, onun kavmi içerisinde önemli bir yeri
olduğuna açıkça işaret etmekte ve ufkunun genişliğini göstermektedir.50
Yer yer Hz. İbrahim’in dininin kalıntılarına sahip olan, farklı sebepler olmakla birlikte
Allah’ın evi sayılan Kabe’ye büyük bir önem veren Mekkeliler, bozulan ahlakı ve
normalleşen zulmü engellemek adına böylesi cemiyetler kurabilmişlerse de bu hiç şüphesiz
pansuman bir tedavidir. Başka Mekke ahalisi olmak üzere bütün dünya İslamiyetin fıtrata
uygun hükümlerine çok ihtiyaç duyduğu anlaşılmaktadır. Hılfu’l-Fudûl ile bir kez daha
anlaşılmıştır ki insanlık, ilahi vahye Yüce Yaratanının hikmetli sözlerine muhtaçtır. İnsanlık
adaleti kendisine temel edinmiş köklü prensiplere muhtaçtı. O günkü insanlığın da huzuru
ancak böyle ilkelere sahip bir sistem tarafından sağlanabilirdi. Hılfu'l-Fudûl cemiyetlerinden
daha fazlasına ihtiyaç vardı. Bu sebeple bu antlaşma tam anlamıyla sadra şifa olamamış,
“Fakat bu antlaşma cahiliyeti kökünden kazıyacak olan İslam’ın gelişine ve anlaşılmasına
zemin hazırlamıştır.”51
Değerlendirme ve Sonuç
Araplar arasında işitilmiş en değerli ve en faziletli sözleşme olan52 Hılfu'l-Fudûl, insan
hakları açısından çok önemli bir hadisedir. İslam zaman-mekan ve kişi kaydına bağlı
kalmaksızın zulmün karşısında olmuş, adaleti savunmuştur. İnsanın insanca yaşaması için
elzem olan yaşama, mal-mülk edinme, eğitim, fikir, vicdan ve din hürriyeti vb. haklara her
insan sahiptir. Bugün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yayınladığı 30 maddelik Evrensel
İnsan Hakları Beyannamesi, İslam Konseyi’nin yayınladığı 23 maddelik İslam’da İnsan
Hakları Beyannamesi insanca yaşamaya yönelik girişimlerdir. Hılfu'l-Fudûl bu tip
hareketlerin temeli olma konumundadır. Çünkü o, yaklaşık 1400 sene önce
48
Hamidullah, İslam Peygamberi, I/209.
Umara, Muhammed, İslam ve İnsan Hakları, Çev: Asım Kanar, İstanbul, 1992, s.129-140, 140-145;
Akgündüz, Ahmet, İslam’da İnsan Hakları Beyannamesi, 2.baskı, İstanbul, 1993, s.66-72.
50
Gadban, Münir, Fıkhu’s-Sire, (I-II), Çev: Adil Teymür, İstanbul, 1997, I/100.
51
Gadban, I/100.
52
İbn Habib, s.52; Süheyli, I/156; İbn Kesir, I-II/696.
49
gerçekleştirilmiştir. Hılfu'l-Fudûl’un bu beyannamelerden farklı bir yanı, teoride
kalmamasıdır. Hılfu'l-Fudûl, prensipleri doğrultusunda faaliyetler gerçekleştirmiştir. Maalesef
bugünkü İnsan hakları beyannameleri teoriden öteye gidememekte ve uluslararası etkinliği
olan süper güçlerin siyasi konularda hukuk dışı faaliyetlerini önleyememektedir. O zaman
bize düşen insanlık için elzem olan dinimizin güzel uygulamalarını veya Hılfu’l-Fudûl gibi
Hz. Peygamber’imizin övdüğü ve iştirak ettiği cemiyetleri ön plana çıkarmalıyız. Batının son
birkaç yüz yılda ortaya koymaya çalıştığı insanî prensiplerin, İslam ve Hz. Peygamber ile on
dört asır önce ortaya konduğunu beşeriyete hatırlatmamız gerekmektedir.
Hılfu’l-Fudûl, câhiliye döneminde gerçekleşen bir hadisedir. Ancak Hz. Peygamber,
İslamî dönemde benzeri bir antlaşma olsa dahil olabileceğini ifade etmektedir. Bu bize,
insanlığın yararına olan her şeyin aynı zamanda İslamî olduğunu anlatmaktadır. Özellikle
konu zulmü engelleme ve adaleti gerçekleştirme olunca bu daha da önem arz etmektedir.
Müslüman her kim olursa olsun zalimin karşısında yer almalı, hangi mekan ve zamanda
bulunursa bulunsun mazlum ile beraber olmalıdır.
Bütün halinde haklar konusunda sıkıntı yaşayan insanlık, hakları hak sahiplerine
verebilmek adına kadın hakları, çocuk hakları, işçi hakları gibi toplumda ezilen, sömürülen ve
mağdur edilen bazı grupların haklarını ön plana çıkarmaktadır. Meseleyi bütün olarak ele
almak ve insan hakları bağlamında değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olsa da belli
grupların hak talepleri doğrultusunda örgütlenmenin bir benzerinin Hılfu’l-Fudûl cemiyetinde
yaşandığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla her türlü ihkak-ı hak, hakkın hak sahibine verme
çalışmalarında Müslümanın yer alması, Hz. Peygamber’in bu cemiyete katılması ile
Müslüman için bir örneklik söz konusu olmuştur. Barışa dayalı milletlerarası teşekküllere
katılmak bu anlamda Müslümanlar için bir gereklilik olmaktadır.
Hılfu’l-Fudûl bize Müslümanların barışı, diyaloğu ve müzakereyi esas alması
gerektiğini de ifade etmektedir. Söz konusu cemiyet, insanî değerler, barış, zulmün
engellenmesi ve adaletin tesisi için diyalog ve müzakerenin öncelikli görev olduğunu, bu
bağlamda gayr-i müslimlerle bir araya gelmenin meşruluğunu ve şeklini bize öğretmektedir.
Buna göre diyalog belirli bir insanî değeri elde etmek, dünyanın herhangi bir yerindeki zulmü
engellemek maksadına matuf olarak farklı inançlara sahip insanlarla sürdürülebilir.
Hılfu’l-Fudûl, insanî olan her şeyin aynı zamanda İslamî olduğunu öğretmektedir.
İslam ve insan madalyonun iki yüzü gibidir. İnsani olan hususlar zaten İslamîdir. Zira
İslamiyet, insanın yaratıcısı Allah tarafından insanlar için, onların iki dünyada mutluluğunu
hedefleyen bir dindir.
Hılfu’l-Fudûl, örnek bir Müslüman şahsiyet nasıl olmalıdır, insanlara İslam’ı nasıl
ulaştırmalıdır sorularına cevap niteliğinde bir sözleşmedir. Buna göre, Müslüman insanların
insan olmasından kaynaklanan meşru faaliyetlerinde onlarla beraber olmalı, böylece
toplumunun derdiyle ilgilenen, sevincini paylaşan bir fert olduğunu göstermelidir. Böylece
Müslümanlar toplumda önemli bir konumda olacak, herkes tarafından parmakla gösterilen
insanlar olacak, bundan da İslam kazançlı çıkacaktır. Zira örnek Müslümanlar, bir yandan
Allah’ın istediği gibi bir hayat yaşarlarken diğer taraftan İslamiyetin benimsenmesine ve yaşa
İslamî nmasına vesile olacaklardır.
Kaynakça
Akgündüz, Ahmet, İslam’da İnsan Hakları Beyannamesi, 2.baskı, İstanbul, 1993.
Algül, Hüseyin, “Hılfu’l-Mutayyebîn”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
İstanbul, 1988, XVIII/32.
…………., İslam Tarihi, (I-IV), 2.baskı, İstanbul, 1977.
Berki, Ali Himmet -Osman Keskioğlu, Hatemu’l-Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı,
14.baskı, Ankara, 1993.
el-Beyhaki, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin (458/1066), es-Sünenü’l-Kübra, (I-XI), Thk:
Muhammed Abdülkadir Ata, Beyrut, 1994.
Caetani, İslam Tarihi, (I-X), Çev: Hüseyin Cahid, İstanbul, 1924.
Cevherî, Ebû Nasr İsmail b. Hamav, Tâcu’l-Luğa, (I-II) byy., 1382.
Eser, Mithat, “Hz. Peygamber'in Zulmü Engelleme Amaçlı Hılfu'l-Fudûl'a Katılması”,
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 2, Sivas, 2009, s. 311329.
Gadban, Münir, Fıkhu’s-Sire, (I-II), Çev: Adil Teymür, İstanbul, 1997.
el-Hamevî, Yâkut Şihâbüddîn Ebû Abdullâh b. Abdillâh (626/1228), Mucemu’lBuldan, (I-V), Beyrut, Trs.
Hamidullah, Muhammed, “Hilfu'l-Fudûl”,
Ansiklopedisi, İstanbul,1988, XVIII/31.
Türkiye
Diyanet
Vakfı
İslam
…………….., İslam Peygamberi, (I-II), Çev: Salih Tuğ, 5.baskı, İstanbul, 1993
Heykel, Muhammed, Hz. Muhammed Mustafa, Çev: Ömer Rıza Doğrul, 4.baskı,
İstanbul, 1972.
İbnu’l-Cevzi, Ebu’l-Ferec Abdurrahman, (597/1200), el-Vefa bi Ahvali’l-Mustafa, (III), Thk: Mustafa Abdülvahid, Mısır, 1922.
İbnu’l-Esir, Mecdüddin Ebu’s-Seâdat Muhammed
(606/1209), en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs, (I-III), Mısır, Trs.
b.
Muhammed
el-Cezeri
………………, el-Kamil fi’t-Tarih, (I-X), Mısır, H.1301.
İbn Habib, Muhammed b. Habib el-Bağdâdî (245/859), Kitabu’l-Münemmak fi Ahbari
Kureyş, Thk: Hurşit Ahmed Faruk, Beyrut, 1985.
İbn Hişâm, Abdülmelik (218/813), es-Siretü’n-Nebeviyye, (I-IV), Thk: Mustafa Sekka
vd. Beyrut, 1992.
İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail (774/1372), el-Bidaye ve’n-Nihaye, (I-XVI), Thk:
Muhammed Gazi-Abdurrahman Ladki, Beyrut, 1996.
İbn Kuteybe, ed-Dineveri (276/889), Mearif, Tsh: Muhammed İsmail Savi, 2.baskı,
Lübnan, 1970.
İbn Manzur, Cemaluddin Muhammed b. Mükrim (711/1311), Lisanu’l-Arab, (I-XV)
Beyrut, Trs.
İbn Sa‘d, Muhammed (230/845), et-Tabakatü’l-Kübra, (I-IX), Beyrut, Trs.
İmadüddin Halil, Muhammed Aleyhisselam, Çev: İsmail Hakkı Sezer, Konya, 2003.
el-İsfehânî, Ebu’l-Ferec (356/967), Eğani, (I-XXVII), Şerheden: Abdullah Ali
Mehenna, Beyrut, 1986.
el-İsfehânî, Ragıp (502/1108), Mucem-u Müfredati Elfazı’l-Kuran, Thk: Nedim
Maraşlı, byy., trs., Daru’l-Katibi’l-Aza.
Köksal, Âsım, İslam Tarihi, (I-XVIII), İstanbul, 1987.
Lings, Martin, Hz. Muhammed’in Hayatı, 4.baskı, İstanbul, 1990.
el-Mesûdi, Ebu’l-Hasen Ali b. Huseyin (345-957), Murûcu’z-Zeheb ve Meadinü’lCevher fi’t-Tarih, (I-II), Thk: Muhammed Sabbağ, Kahire, 1283.
es-Süheylî, Ebu’l-Kâsım Abdurrahmân b. Abdillâh (581/1185), er-Ravdu’l-Unûf fî
Tefsîri Sireti’n-Nebeviyyi li İbni Hişâm, (I-II), Thk: Abdürraûf Sa‘d, Mısır, 1971.
Şibli, Mevlana, İslam Tarihi Asr-ı Saadet, (I-V), Çev: Ömer Rıza Doğrul, İstanbul,
1921.
Umara, Muhammed, İslam ve İnsan Hakları, Çev: Asım Kanar, İstanbul, 1992.
el-Ya‘kubî, Ahmed b. Ebi Ya‘kub b. Ca‘fer (292/905), Tarihu’l-Ya‘kubi, (I-II),
Beyrut, Trs.
ez-Zebîdî, Muhibüddin Ebû Feyz, Tâcu’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kamus, (I-X), byy.,
(Daru’l-Fikr), 1308.
Download