ve`l-asır tefsiri

advertisement
Toplum
Bilimleri
Dergisi
Yasin PİŞGİN (*)
AHMET HAMDİ AKSEKİ’NİN “VE’L-ASIR
TEFSİRİ”(**) İSİMLİ RİSALESİ ÜZERİNE
BİR DEĞERLENDİRME
öz
Ahmet Hamdi Akseki son devrin yetiştirdiği büyük âlimlerden biridir. Çok yönlü
bir ilmî şahsiyete sahip olan Akseki, dinî ilimlerin her alanında kayda değer eserler ortaya koymuştur. “Ve’l-Asır Tefsiri” isimli risalesi de onun tefsir alanında
kaleme aldığı önemli eserlerinden biridir. Risale; inanç, ibadet ve ahlakın temel
esaslarını içeren Asır suresini konu etmesi sebebiyle müellifin dinî görüşlerinin
de bir özeti mahiyetindedir. Biz makalemizde, mutluluğun esaslarını merkeze
alarak sureyi tefsir eden Akseki’nin bu risalesini incelemeye çalışacağız.
anahtar kelimeler
Ahmet Hamdi Akseki, ve’l-Asır Tefsri, Asır Suresi, Mutluluk.
abstract
An Evaluation on Ahmet Hamdi Akseki’s Treatise Named as “Walasir Tafsir”
Ahmet Hamdi Akseki is one of the greatest scholar who graduated him the last
period. Akseki who have a multi-faceted scientific personality have revealed
considerable works in all areas of the basic Islamic sciences. The treatise named
by “Tafsir wa’l-Asır” is one of the works he wrote in tafsir. It is a summary of
the author’s religious views due to examined Asır surah containing the basic
© Toplum Bilimleri • Ocak-Haziran • 8 (15) : 287-302
288 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15)
principles of faith, worship, and morality. In our article we will try to examine
this treatise of Akseki who has exegesised wal-Asır sura by focusing on the
principles of happiness.
keywords
Ahmet Hamdi Akseki, Tefsir of wal-Asır, Asır Surah, Happiness.
Giriş
Tefsir faaliyeti, büyük oranda müfessirin içinde bulunduğu kültürel enlem ve
boylamın ve maruz kaldığı fikrî akımların derin izlerini taşır. Dolayısıyla da müfessirin ilmî kişiliğine ve tefsir anlayışına etki eden dönemin tahlili, bir tefsir
eserinin doğru bir şekilde değerlendirilmesinde büyük önem arz eder. Bu sebeple biz, ‘ve’l-Asır Tefsiri’ isimli eserini incelemeye geçmeden önce Ahmet
Hamdi Akseki’nin (1887-1951) ilmî şahsiyetini ve tefsir metodunu belirleyen
ana etkenler üzerinde kısaca duracağız.
On dört yaşına kadar doğum yeri olan Akseki’nin Güzelsu (eski adıyla Sülles) nahiyesinde, daha sonra ise İzmir’e bağlı Ödemiş ilçesinde bulunan Karamanlı Süleyman Efendi Medresesinde yaklaşık üç yıl klasik medrese eğitimi
alan Akseki, 1905 yılında İstanbul’a gider. Burada hem medrese tahsiline devam eder hem de Darulfünûn’da önce Ulum-i Âliye-i Diniyye bölümünü, daha
sonra da Medresetü’l- Mütehassisin’in Felsefe-Kelam ve Hikmet-i İlahiye şubesini bitirerek dini yüksek tahsilini tamamlar (Alimoğlu, 2005: 3-5).
Akseki, gününün şartlarına göre oldukça iyi bir düzeyde felsefe eğitimi almıştır. Bu esnada -henüz müstakil birer ilim dalı olmadıkları için felsefenin alt
dalları olmaları sebebiyle felsefe eğitimi ile birlikte aldığı- psikoloji, sosyoloji ve
pedagoji eğitimleri, onun külli sentez ve kavramaya dayalı eserleriyle temayüz
edişinin ve ilim ve irfan dünyamızdaki değer ve kalıcılığının temel sebebi sayılabilir (Aydın, 2005: 17-19). O, varlık hakkında toplu bir görüşün ve külli bir âlem
sezgisinin ifadesi sayılan felsefeyi, İslam’ın anlaşılmasında ve anlatılmasında bir
vasıta olarak kullanmıştır. Müellifin bu yönü, eserlerinin üzerine temellendiği
ve herhangi bir konuyu epistemolojik bir parçalanmaya meydan vermeden bütün yönleriyle ele almasını sağlayan bütünsel idrakinin ve derin sentezlerinin
kaynağı olarak görülebilir (Aydın, S. Mehmet, 2005: 21-22).
Felsefenin onun ilmî zihniyetinde bir amaç değil, vahye dayalı hikmetleri
anlama ve anlatmada ve bir konuyu bütün yönleriyle tahlil edip sonuçlandırmada sistematik düşünmesini sağlayan bir araç olduğunu söyleyebiliriz. O, aklın bilgiye ulaşması konusunda bir gücünün olduğunu ancak değişmeyen sabit
hakikatlere ulaşabilmesi için vahye ihtiyaç duyduğunu vurgular. Bu konumuyla
Akseki, felsefe ile ilişkisi bakımından Gazzâlî’ye benzetilebilir (Aydın, S. Meh-
Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 289
met, 2005: 24-29)1. Gazzalî’nin devrinde olduğu gibi onun yaşadığı dönem de
din karşıtı düşünce hareketlerinin İslam dünyasını derinden etkilediği bir zaman dilimidir.
Aydınlanma ile başlayan ve ateist, pozitivist ve materyalist görüşlerle desteklenen din karşıtı akımlar insanın aklı ile kalbi, ruhu ile bedeni, dünyası ile
ahireti arasındaki rabıtayı kopartarak onun ulvî anlamını göz ardı etmiştir. Ancak söz konusu akımların egemen olduğu batı dünyasının bilimsel, teknolojik,
endüstriyel ve askeri alanlarda kaydettiği başarılar her alanda bir çöküş içinde
olan İslam dünyasında, bu başarıların söz konusu fikirlerden doğduğunu düşünen ve Müslümanların terakkisini bunlara bağlılıkta gören bir anlayışın meydana çıkmasına neden oldu. Bu şekilde aşkın boyutu sıfırlanan insan tam bir
buhran ve mutsuzluk halinin içine düştü. Öyle ki, Akseki’nin ifadesiyle, aydınlanma hareketinin oluşturduğu dinsizlik furyası, 1800’lü yıllarda Fransa’da her
yıl bin beş yüz kişinin intihar etmesine neden olurken; 1900’lü yıllarda bu sayı
on bini bulmuştur (Akseki, 1928/1346: 78). Bu sebeple bir yandan batılı tanrısızlar, dinsizler, müsteşrikler ve misyonerlerle diğer yandan içinde pozitivist ve
materyalistlerin de bulunduğu İslam’ın yerli muhalifleri ile yaptığı mücadele
Akseki’nin ilmi faaliyetleri içinde önemli bir yer tutar.
Böylesine bir mücadele ortamı içinde Akseki, felsefeden azami ölçüde
yararlanma ihtiyacı hissetti.2 Aslında dinin anlaşılmasında ve yorumlanmasında -özellikle de savunulmasında- felsefî düşünceden yararlanmak üç dinin de
tarihinde görülen çok eski bir gelenektir. Bu bakımdan Akseki için felsefenin
bir amaç değil, vahyin hizmetindeki bir araç olduğunu ifade edebiliriz. Bu ilmî
zihniyet içinde o, yüksek tahsil görürken hocaları ve takip ettiği neşriyat aracılığıyla ıslahatçı İslamcılarla tanışıp kaynağı Cemaleddin Afgani’ye kadar götürülen üç çizgiden laik modernistlerle İslam modernistlerinin temsil ettikleri
çizgilere cephe alarak Muhammed Abduh ile başlayan ve Muhammed Reşit
Rıza ile iyice belirginlik kazanan ıslahatçı İslamcılarla aynı çizgide hareket etmiştir. Bundan dolayı Türkiye’de ıslahatçı İslamcılığı benimseyen Sırat-ı Müstakim/Sebilü’r-Reşad ailesine katılmıştır (Karaman, 2005: 39-40). Bu düşünce
çizgisinin bir sonucu olarak da gelenekçiliğe karşı yenilikçiliği, kaderciliğe karşı
iradeyi, taklide karşı içtihadı, mutlakiyete karşı demokrasiyi, bidat, hurafe ve
sapmalara karşı da Hz. Peygamber ve raşit halifeler devrinden müteşekkil olan
asr-ı saadet İslam’ını savunmuştur. Akseki; İslam’ın aklî, mantıkî ve evrensel bir
din olması sebebiyle inanç konusunda aklî ve ilmî kanunlara istinat ettiğini ve
aklın hükmünü kabullendiğini, bundan dolayı da bir insana “Aklın alsın ya da
almasın iman edeceksin.” denilemeyeceğini ifade etmiştir (Akseki, 1923/1342:
254, 314 vd.). Bütün bunlara bakıldığı zaman İslam toplumunun ezilmişliği ve
geri kalmışlığı sebebiyle Akseki’nin aydınlanma döneminde revaçta olan akılcı,
tabiatçı ve hürriyetçi felsefi akımların az çok etkisi altında kaldığı söylenebilir.
290 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15)
Aslında bu etki o dönemin İslamcı aydın ve yazarlarının çoğunda görülür (Uludağ, 2005: 36-38).
I. “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi ve Tefsir Metodu
Akseki, bir ilim ve fikir adamı olmasının yanında, aynı zamanda, yaygın din eğitimi içinde aktif olarak yer alması sebebiyle, din hizmetleri açısından aksiyonel
bir kişiliğe sahip büyük bir hizmet aşığıdır. Kur’an’a ve sahih sünnete dayanan
sağlıklı dinî bilginin geniş halk kesimlerine ulaştırılarak insanların dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmelerini hedefleyen ve bunun gerçekleştirilmesi için
gerekli olan irşat-tebliğ yönteminin hem teorisyenliğini hem de uygulayıcılığını
yapan Akseki,3 eserlerinde ilmî olduğu kadar sade ve etkili bir dil kullanmış,
ferdî ve toplumsal düzeyde uyanışın, hikmetin düzeyli ve anlaşılabilir bir üslup
ile toplumun bütün katmanlarına ulaştırılmasına bağlı olduğunu savunmuştur.
Bu bağlamda İslam’ı insanların akıllarına ve kalplerine yerleştirmek, vaaz ve nasihatlerle onları irşat edip uyandırarak dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmak
onun ilmi hayatının temel unsurlarından birini teşkil eder.4
Bu konumuyla Akseki, bir gün Alâeddin kürsüsünde Asır suresinin tefsirini
vaaz konusu yapar. Bu konuşma halk üzerinde öyle derin bir iz bırakır ki; zamanın Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, ondan bu vaazı bir tefsir olarak kaleme
almasını ister. Bu tavsiyeyi dikkate alan Akseki, ‘vel’-Asır Tefsiri’ adı altında bir
risale yazar. Seksen yedi sayfadan oluşan eser 1928/1346 tarihinde Evkaf Matbaası tarafından basılır.5 Risaleye biri Türkçe diğeri Arapça iki takriz yazan Börekçi: “Diyebilirim ki; insanların yegâne gayreti olan mutluluğun esaslarını ve
zamanın kıymet ve ehemmiyetini izah eden bu mühim eser bu alanda yazılmış
ilk eserdir.” diyerek bu çalışmayı över ve hararetle tavsiye eder.6
Risalenin mukaddimesinde; Asır suresinin, insan mutluluğunun esaslarını,
Kur’an’ın itikat, ibadet ve ahlaka ilişkin temel konularını özlü bir üslupla bildirdiğini söyleyen Akseki, “Kur’an namına sadece bu sure inseydi bile insanlara
yeterdi.” (Âlûsî, 2001/1422: II, 85). şeklinde İmam Şafii’ye atfedilen sözü naklederek surenin önemini vurgular. Ashabın bir araya geldiklerinde bu sureyi okumadan ayrılmadıklarını ve bu okuyuşun amacının sadece teberrük olmadığını,
aynı zamanda hayrı tavsiye ve şerden uzak durma konusunda bir ihtar ve ikaz
olduğunu söyler (Akseki, 1928/1346: 10).
Akseki, hakikat ve faziletleri insanlara aktarmada biri “hikmet” diğeri “nasihat” olmak üzere iki yöntemin olduğunu ve bu eserinde her ikisini de kullandığını ifade eder. Örneğin; yeminin anlamı ve niçin yapılması gerektiği konusunda bilgi verdikten sonra kullandığı: “Bu cihet anlaşıldı değil mi? O halde sadede
rucû edelim.” (Akseki, 1928/1346: 19) tarzındaki cümleler, müellifin benimsediği irşat-tebliğ hedefi üzerine temellenen ilmî zihniyetinin bir göstergesi sayılabilir. O, diğer tüm eserlerinde olduğu gibi bu risalesinde de dinin öncelikli ve
üslup
ve arı bir
Türkçe ileetmiştir
dünya ve
ahiret mutluluğunun
elde edilmesinin
temel pre
esas
esasalarak
alaraksureyi
sureyitefsir
tefsiretmiştir
etmiştir(Özyılmaz,
(Özyılmaz,2005:
2005:78-79).
78-79).Eserde,
Eserde,Hz.
Hz.Peygamber
Peygambe
esas
alarak
sureyi
tefsir
(Özyılmaz,
2005:
78-79).
Eserde,
Hz.
Peygamber
esas
alarak sureyi tefsir
etmiştir (Özyılmaz,
2005:
78-79). Eserde, Hz.
Peygamber’d
sahih
dildilüsluplarını
sahihrivayetleri,
rivayetleri,Arapçanın
Arapçanınkurallarını
kurallarınıve
üsluplarınıdikkate
dikkatealmış,
almış,pek
pekçok
çok
sahih
rivayetleri,
Arapçanın
kurallarını
vevedil
üsluplarını
dikkate
almış,
pek
çok
8
sahih
rivayetleri,
Arapçanın
kurallarını
ve
dil
üsluplarını
dikkate
almış,
pek
çok
te
291
Ahmet Hamdi
Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri”
İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme
özellikle
Muhammed
8 8ve
özelliklede
MuhammedAbduh’un
Abduh’untefsirindentefsirinden-yararlanmış
yararlanmış
veayetleri
ayetleridinin
dininteme
tem
özellikle
dedeMuhammed
Abduh’un
tefsirindenyararlanmış
ve
ayetleri
dinin
tem
8
özellikle
de Muhammed
Abduh’un
tefsirindenyararlanmış
ve ayetleri dinin temel
içinde,
muhatapta
yanlış
anlamalara
sebep
olacak
tevil
veveyönlendirmelerden
içinde,
muhatapta
yanlış
anlamalara
sebep
olacak
tevil
yönlendirmelerdenkaçın
kaç
içinde, muhatapta yanlış anlamalara sebep olacak tevil ve yönlendirmelerden
kaçın
önemli
konularına
odaklanmış
ve
muhatabını
zihni
karmaşaya
itmeyen
samimi,
içinde,
muhatapta
yanlış
anlamalara usul
sebepveolacak
tevil
ve yönlendirmelerden
kaçına
etmiştir.
Müfessirin
“Yazılarımda
füruya
muhalif
etmiştir.
Müfessirin
“Yazılarımda
usulveve
füruyamutluluğunun
muhalifbir
birşey
şeysöylemediğime
söylemediğim
ama ilmîMüfessirin
bir
üslup ve “Yazılarımda
arı
bir Türkçe ileusul
dünya
vefüruya
ahiret
elde
ediletmiştir.
muhalif
bir
şey
söylemediğime
etmiştir.
Müfessirin
“Yazılarımda
usul
ve füruya
muhalif
bir şey
söylemediğime
k
(Akseki,
1928/1346:
7)7)sözü
bu hassasiyetin
bir
sayılabilir.
mesinin
temel
prensiplerini
esasdede
alarak
sureyi
tefsir etmiştir
(Özyılmaz,
2005: Surenin
(Akseki,
1928/1346:
sözü
hassasiyetin
birifadesi
ifadesi
sayılabilir.
Surenin
(Akseki,
1928/1346:
7) sözü
de bubuhassasiyetin
bir
ifadesi
sayılabilir.
Surenin
78-79).1928/1346:
Eserde, Hz. Peygamber’den
sahih rivayetleri,
Arapçanın
kuralla- Surenin a
(Akseki,
7) sözüörnekler
de bugelen
hassasiyetin
bir
ifadesi
sayılabilir.
adabını
kolay
kavranılabilir
çerçevesinde
yeni
tertip
veveüslup
adabını
kolay
kavranılabilir
örnekler
çerçevesinde
yenibir
bir
tertip
üslupile
ilekalem
kale
rını ve kolay
dil
üsluplarını
dikkate almış,
pek çerçevesinde
çok
tefsirden -özellikle
de
Muhammed
adabını
kavranılabilir
örnekler
yeni
bir
tertip
ve üslup
ile
kalem
7
adabını
kolay
kavranılabilir
örnekler
çerçevesinde
yeni
bir
tertip
ve
üslup
ile
kalem
Abduh’un
tefsirindenyararlanmış
vesureyi
ayetleri
dinin temel
kurallarıüzerinden
içinde,
mu-tefsir
söyleyen
Akseki
(1928/1346:
6-10)
başlıklar
söyleyen
Akseki
(1928/1346:
6-10)
sureyiaşağıdaki
aşağıdaki
başlıklar
üzerinden
tefsireder:
eder
söyleyen
Akseki
(1928/1346:
6-10)
sureyi
aşağıdaki
başlıklar
üzerinden
tefsir
eder:
hatapta yanlış anlamalara sebep olacak tevil ve yönlendirmelerden kaçınarak
söyleyen Akseki (1928/1346: 6-10) sureyi aşağıdaki başlıklar üzerinden tefsir eder:
Yemin
nedir?
vevekime
yapılır?
tefsir1-etmiştir.
Müfessirin
“Yazılarımda
ve füruya muhalif bir şey söylemeYemin
nedir?Niçin
Niçin
kimeusul
yapılır?
1-1-Yemin
nedir?
Niçin
ve kime
yapılır?
diğime
kânîyim.”
(Akseki,
1928/1346:
sözü de bu hassasiyetin bir ifadesi sa1- Yemin
nedir?
Niçin
ve kime 7)
yapılır?
2-2-Allah’ın
bazı
şeylere
ve
olaylara
yemin
manası
nedir?
yılabilir.
Surenin
ahkâm
ve
adabını
kolay
kavranılabilir
örnekler
çerçevesinde
Allah’ınbazı
bazışeylere
şeylereveveolaylara
olaylara
yeminetmesinin
etmesinin
manası
nedir?
2- Allah’ın
yemin
etmesinin
manası
nedir?
yeni2-bir
tertip
ve
üslup
ile
kaleme
aldığını
söyleyen
Akseki
(1928/1346:
6-10)
Allah’ın bazı şeylere ve olaylara yemin etmesinin manası nedir?
3-3Asrın
manası
ve
Allah’ın
ona
yemin
etmesinin
hikmeti
nedir?
sureyi
aşağıdaki
başlıklar
üzerinden
tefsir
eder:
Asrınmanası
manasıveveAllah’ın
Allah’ınona
onayemin
yeminetmesinin
etmesininhikmeti
hikmetinedir?
nedir?
3- Asrın
1Yemin
nedir?
Niçin
ve
kime
yapılır?
3- Asrın manası ve Allah’ın ona yemin etmesinin hikmeti nedir?
4-4-İnsanların
hüsran
olmasının
yemin
tekit
İnsanların
hüsraniçinde
içinde
olmasının
yeminile
ile
tekitedilmesinin
edilmesininsebebi
sebebinedir?
nedi
4İnsanların
içinde
olmasının
yemin
ile
tekit
edilmesinin
sebebi
nedir
2- Allah’ın
bazıhüsran
şeylere
ve
olaylara
yemin etmesinin
manası
nedir?
4- İnsanların hüsran içinde olmasının yemin ile tekit edilmesinin sebebi nedir?
3- Asrın
manası
ve Allah’ın
ona yemin etmesinin hikmeti nedir?
5İnsandan
maksat
kimlerdir?
İnsandan
maksat
kimlerdir?
5-5-İnsandan
maksat
kimlerdir?
İnsanlarınmaksat
hüsran kimlerdir?
içinde olmasının yemin ile tekit edilmesinin sebebi
5-4-İnsandan
6Hüsran,
iman,
salih
tevâsî
nedir?
Hüsran,iman,
iman,salih
salihamel,
amel,tevâsî
tevâsîbi’l-hakk
bi’l-hakkve
tevâsîbi’s-sabr
bi’s-sabrnedir?
nedir?
6-6-Hüsran,
amel,
tevâsî
bi’l-hakk
vevetevâsî
bi’s-sabr
nedir?
6-5-Hüsran,
iman,
salih
amel, tevâsî bi’l-hakk ve tevâsî bi’s-sabr nedir?
maksat
kimlerdir?
7-7-İnsandan
Bu
Buözelliklere
özellikleresahip
sahipolmayanların
olmayanlarınhüsranda
hüsrandaoluş
oluşsebepleri
sebeplerinelerdir?
nelerdir?
7Bu
özelliklere
sahip
olmayanların
hüsranda
oluş
sebepleri
nelerdir?
6- Hüsran, iman, salih amel,
tevâsî bi’l-hakk
ve tevâsî
bi’s-sabr
nedir?
7- Bu özelliklere sahip olmayanların hüsranda oluş sebepleri nelerdir?
II.
Meali
7BuSurenin
özelliklere
sahip olmayanların hüsranda oluş sebepleri nelerdir?
II.Surenin
Meali
II.
Surenin
Meali
II. Surenin
Meali
1-1- ِ‫صر‬
‫ ْل َع‬Meali
‫وا ْل َوا‬Asra
ِْ‫صر‬
II. Surenin
‫ع‬
Asrakasem
kasemederim
ederimki;
ki;
ْ
َ
ْ
َ
1- ِ‫صر‬
kasem
ederim
ki;
ْ ‫ َوال َع‬Asra
ْ
1Asra
kasem
ederim
ki;
1- ِ‫صر‬
ederim ki;
ْ ُ‫ َ َوال َع‬Asraْ kasem
ْ ْ َّ‫ ان‬İnsan muhakkak hüsran ve ziyandadır.
2-2-ِ‫سر‬
‫ىِخ‬
‫َانَ َِانَلَفِل ٖف‬
‫سس‬
‫ِاْلن‬
ْ ِ‫سر‬
ْ
ُ
‫ىِخ‬
‫ن‬
‫ِاْل‬
‫ا‬
İnsan
muhakkak
hüsran
veziyandadır.
ziyandadır.
َّ‫ن‬
ْ
َ
ْ
ٖ
ُ
ْ
2‫ر‬
ِ
‫س‬
‫ىِخ‬
‫ف‬
‫ل‬
ِ
‫س‬
‫ن‬
‫ِاْل‬
‫ا‬
İnsan
muhakkak
hüsran
َّ‫ن‬
َ‫َان‬
2- ْ
İnsan muhakkak
hüsran
veve
ziyandadır.
ٖ
ُ ‫ِاْل ْنسَانَ ِلَ ٖف‬
ْ َّ‫ ان‬İnsan
2- ِ‫سر‬
muhakkak
hüsran
ve
ziyandadır.
ْ ‫ىِخ‬
ُ‫ينَ ِٰا ُ َمنُواِ َوع َُمل‬
iman
edip
âmel-i
salihada
bulunan3-3‫صحال َح‬
‫ َّْلا َِّاْللَّذِالَّ ٖذ‬Ancak
Ancak
iman
edip
âmel-i
salihada
bulunanlar
َّ ‫صال‬
3-ِ‫ات‬
ِ‫ات‬
‫واِال‬
‫واِ َو‬
Ancak
iman
edip
âmel-i
salihada
bulunanlar
َّ ‫واِال‬
َ‫ص‬
ُ‫عَمعلَمل‬
ُ‫ينَينَِٰا َ ٰمِان َمن‬
3‫ات‬
ِ
‫ح‬
‫ال‬
‫واِال‬
‫واِ َو‬
‫ا ا َّْل ِٖالَّ ٖذ‬Ancak
iman
edip
âmel-i
salihada
bulunanlar
َّ
َ
lar
ٰ
ُ‫ ا َّْلِالَّ ٖذينَ ِا َمن‬Ancak iman edip âmel-i salihada bulunanlar
3- ِ‫صال َحات‬
َّ ‫واِوعَملُواِال‬
َ ‫اِبا ْلح‬
ِ‫صرِ ْبر‬
‫اِبال‬
‫اص ْو‬
‫ِوَوت ََو‬
‫ص ْو‬
‫ َوتَ َوا‬ve
hakkı
tavsiye
eden
ِّ ِ ‫ق‬
َّ ‫ص ْب‬
َ‫اص ْو‬
َ ‫اِبا ْل َ ْح‬
َ ‫ص ْو‬
َ ‫ق َوت‬
ve
birbirlerine
hakkı
veve
sabrı
tavsiye
eden
‫ال‬
‫اِب‬
vebirbirlerine
birbirlerine
hakkı
vesabrı
sabrı
tavsiye
edenkimsel
kimse
ِّ
َّ
َ
َ
ِ‫ص ْبر‬
birbirlerine
hakkı
ve
sabrı
tavsiye
eden
kimsel
ِّ ‫ص ْواِبال َح‬
َّ ‫اص ْواِبال‬
َ ‫ِوت ََو‬
َ َ ‫ َوتَ َو َوتَا َوا‬ve
َ ‫ق‬
kimseler
ziyanda
değildir.
(Akseki,
1928/1346:
9).
ْ
ِ‫ص ْبر‬
‫ص ْواِب‬
‫ق‬
ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden kimsele
ِّ ‫ص ْواِبال َح‬
َّ ‫(ال‬Akseki,
َ ‫ِ َوت ََوا‬1928/1346:
َ ‫ َوتَ َوا‬9).9).
değildir.
değildir.
(Akseki,
1928/1346:
değildir.
(Akseki,
1928/1346:
9).
değildir.
(Akseki, 1928/1346:
9).
III. III.
İnsanların
Mutsuzluklarının
Yeminle
Pekiştirilmesinin İnsanların
Mutsuzluklarının
Yeminle
III.
İnsanların
Mutsuzluklarının
YeminlePekiştirilmesinin
PekiştirilmesininSebebi
Sebebi
III.
İnsanların Mutsuzluklarının Yeminle
Pekiştirilmesinin
Sebebi
Sebebi
III. İnsanların Mutsuzluklarının Yeminle Pekiştirilmesinin Sebebi
Tefsirine
yeminin
tanımıyla
başlayan
Akseki,
yemini;
“bir
Tefsirine
tanımıyla
başlayan
Akseki,
yemini;
“bir hakikat
ya da yayadadabir
Tefsirineyeminin
yeminin
tanımıyla
başlayan
Akseki,
yemini;
“birhakikat
hakikat
bir
Tefsirine
yeminin
tanımıyla
başlayan
Akseki,
yemini;
“bir
hakikat
ya da bir
birTefsirine
iddiayı, buyeminin
hakikat ve
iddianın gerçek
boyutunu
bildiğine
ve “bir
yalanhakikat
söylediğiya da bir id
tanımıyla
başlayan
Akseki,
yemini;
hakikat
ve
iddianın
gerçek
boyutunu
bildiğine
ve
yalan
söylediği
takdirde
yalan
hakikat
iddianın
gerçekboyutunu
boyutunu
bildiğine
yalansöylediği
söylediği
takdirde
yalansö
takdirde
söyleyenden
hesap
sorup
onu cezalandırmaya
muktedirtakdirde
oldu- yalan
hakikat
veveyalan
iddianın
gerçek
bildiğine
veveyalan
sö
hakikat
ve
iddianın
gerçek
boyutunu
bildiğine
ve
yalan
söylediği
takdirde
yalan
söy
hesap
cezalandırmaya
muktedir
olduğuna
inanılan
mukaddes
bir
ğunasorup
inanılan
mukaddes
bir zatın ismi
ile desteklemek”
diye
tanımlar
ve yehesap
soruponu
onu
cezalandırmaya
muktedir
olduğuna
inanılan
mukaddes
birzat
za
hesap
sorup
onu
cezalandırmaya
muktedir
olduğuna
inanılan
mukaddes
bir
zat
minin
en
ilkel
kabileler
de
dâhil
olmak
üzere
bütün
toplumlarda
görüldüğünü;
hesap sorup onu cezalandırmaya muktedir olduğuna
inanılan
mukaddes
bir
zatın
5
yukarıda yapılan tanıma göre yemine layık olan 5tek
5 zatın da Allah olduğunu
5
desteklemek” diye tanımlar ve yeminin en ilkel kabileler de dâhil olmak üzere bütün
toplumlarda görüldüğünü; yukarıda yapılan tanıma göre yemine layık olan tek zatın da Allah
292 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15)
olduğunu ifade eder.9 Sadece Allah adına yemin etmenin insanlar için geçerli olduğunu ve
Allah’ın, ikap ve muhasebesinden korktuğu bir üst merci söz konusu olmadığı için O’nun,
ifade eder.8 Sadece Allah adına yemin etmenin insanlar için geçerli olduğunu ve
Allah’ın, ikap ve muhasebesinden korktuğu bir üst merci söz konusu olmadığı
hikmeti
anlayamayanların
bu dilediğine
ayetleri tevil
etmeye
çalıştıklarını
için O’nun,
yarattıklarından
yemin
edeceğini
belirtir.söyledikten
Allah’ın birsonra
şeye Allah’ın
yemin
etmesindeki
hikmeti anlayamayanların
ayetleri
tevil etmeye
çalıştık“en
doğru
söyleyen” (esdaku’l-kâilîn)
olduğu haldebu
yemin
etmesindeki
hikmeti
açıklar.
larını söyledikten sonra Allah’ın “en doğru söyleyen” (esdaku’l-kâilîn) olduğu
Ona
göre,etmesindeki
Allah’ın Kur’an’da
halde
yemin
hikmetiyemin
açıklar.ettiği şeyler dikkatle incelendiğinde insanların bu
yarattıklarından dilediğine yemin edeceğini belirtir. Allah’ın bir şeye yemin etmesindeki
şeyleriOna
ya inkâr
da hikmet,
değer
ve faydalarından
gafil
olmaları sebebiyle
göre, ettikleri
Allah’ın ya
Kur’an’da
yemin
ettiği
şeyler dikkatle
incelendiğinde
in- onları
sanların
bu şeyleri
ya inkâredilir.
ettikleri
ya da hikmet,
değer
veettiği
faydalarından
gafil ise bu
küçük
gördükleri
müşahede
Dolayısıyla
Allah’ın
yemin
şey inkâr edilmiş
olmaları sebebiyle onları küçük gördükleri müşahede edilir. Dolayısıyla Allah’ın
yemin ettiği şey inkâr edilmiş ise bu yemin; o şey için ‘takrir’; tahkire konu ol9
Akseki,
Allah’ındeasra
yeminamacı
etmesini
özetle
izah eder:
ması halinde
‘tazim’
taşır.
Bu şöyle
bağlamda
Akseki, Allah’ın asra yemin
etmesini özetle şöyle izah eder:
yemin; o şey için ‘takrir’; tahkire konu olması halinde de ‘tazim’ amacı taşır.10 Bu bağlamda
“Asır; yüzyıl veya ikindi ile akşam arasındaki vakit olarak takdir edilse de asrın asıl
“Asır; yüzyıl veya ikindi ile akşam arasındaki vakit olarak takdir edilse de
anlamı, insanların hareketlerine zarf olan mutlak anlamdaki zamandır. Çünkü insanlar
asrın asıl anlamı, insanların hareketlerine zarf olan mutlak anlamdaki zaman“Zaman
ne kadar
bozuldu.
Bütün
mazide kaldı.
günler
ne güzeldi.”
dır. Çünkü
insanlar
“Zaman
ne hayırlar
kadar bozuldu.
BütünGeçen
hayırlar
mazide
kaldı. diyerek
Geçen
günler
ne güzeldi.”
diyerekşikâyet
her çağda
bulundukları
şikâyet
her
çağda
bulundukları
zamandan
etmişler
ve zamanınzamandan
değerini gereği
gibi takdir
etmişler
ve
zamanın
değerini
gereği
gibi
takdir
edememişler,
bundan
dolayı
da
edememişler, bundan dolayı da Allah asra yemin ederek zamanı “tazim” etmiştir. Dolayısıyla
Allah asra yemin ederek zamanı “tazim” etmiştir. Dolayısıyla bizatihi zaman ve
bizatihi
zaman
ve mekânda
yoktur. veren,
Zamanao zamanda
hükmünü yaşayan
veren, o insanların
zamanda yaşayan
mekânda
şer yoktur.
Zamanaşerhükmünü
hayır ve şer
bakımından
durumlarıdır.
Bu itibarla Allah
asra yemin
za- etmekle
insanların
hayır
ve şer bakımından
durumlarıdır.
Bu itibarla
Allah etmekle
asra yemin
manın
uğursuzluğuna
dair
inancın
batıl
olduğunu
ve
surenin
bütününden
de
zamanın uğursuzluğuna dair inancın batıl olduğunu ve surenin bütününden de anlaşıldığı
gibi
anlaşıldığı gibi zamanın salih amelle geçirilmesinin önemini vurgulamıştır.” (Akzamanın salih amelle geçirilmesinin önemini vurgulamıştır.” (Akseki, 1928/1346: 19-22).
seki, 1928/1346: 19-22).
ُ ‫ِاْل ْنسَانَ ِلَ ٖفى‬
ْ َّ‫“ ان‬İnsan
Akseki, ِ‫سر‬
ayetinde
Akseki,
“İnsan muhakkak
muhakkak hüsran
hüsranveveziyandadır.”
ziyandadır.”
ayetinde geçen
ْ ‫ِخ‬
geçen
“hüsran”ın
kelime
anlamı
olarak;
zarar,
eksiklik,
helak
ve
dalâlet
anlamla“hüsran”ın kelime anlamı olarak; zarar, eksiklik, helak ve dalâlet anlamlarına geldiğini,
rına geldiğini, surede ise mutlak manada hem dünyevi hem de uhrevi ziyan ve
surede
ise mutlak
hem dünyevi
de uhrevi
ziyan Surenin
ve mutsuzluğu
ifade ettiğini
mutsuzluğu
ifade manada
ettiğini söyler
(Akseki,hem
1928/1346:
26-27).
devamında
söyler
(Akseki,
1928/1346:
26-27).
Surenin
devamında
kurtuluşun
hüsrandan
kurtuluşun
şartları
olarak
sayılan
“iman”,hüsrandan
“salih amel”,
“tevâsîşartları
bi’l- olarak
hakk”
ve
“tevâsî
bi’s-sabr”ın,
bir
insanın
dünyada
ve
ahirette
gerçek
mutluluğa
sayılan “iman”, “salih amel”, “tevâsî bi’l-hakk” ve “tevâsî bi’s-sabr”ın, bir insanın dünyada
ulaşmasının olmazsa olmaz unsurları olduğunu söyleyen Akseki, bunlara sırtını
ve ahirette gerçek mutluluğa ulaşmasının olmazsa olmaz unsurları olduğunu söyleyen Akseki,
dönerek mutluluğun peşine düşenlerin ve dünyada nefsanî arzularını gerçekbunlara
sırtını
dönerek
mutluluğun
peşine düşenlerin
ve dünyada
nefsanîşe-arzularını
leştirmekle
mutlu
olduklarını
zannedenlerin
mutluluk olarak
tabir ettikleri
yin bir vehim ve mutlu
seraptan
başka birzannedenlerin
şey olmadığını
ifade eder.
Dolayısıyla
Yüceşeyin bir
gerçekleştirmekle
olduklarını
mutluluk
olarak
tabir ettikleri
Allah surenin başında mutlak anlamda zamana yemin ederek bütün zaman ve
vehim ve seraptan başka bir şey olmadığını ifade eder. Dolayısıyla Yüce Allah surenin
mekânlarda, yukarıda bahsi geçen erdemlere sahip olmaksızın mutluluğun elde
başında
mutlak
anlamda zamana
yemin ederek
bütün
zaman ve24-25).
mekânlarda, yukarıda bahsi
edilmesinin
imkânsızlığını
tekit etmiştir
(Akseki,
1928/1346:
geçen
erdemlere
olmaksızın
mutluluğun
elde
imkânsızlığını
tekit
etmiştir ol
Akseki,
istisna
edatı
başlayan
ayeti
veedilmesinin
devamını
esas
alarak
hüsranAkseki,
“ِ‫”ا َّْل‬sahip
istisna
edatıileile
başlayan
ayeti
ve devamını
esas alarak
hüsranda
da olan 1928/1346:
insanın; imandan
yoksun, hiç bir uhrevi kaygı taşımayan, dolayısıyla da
(Akseki,
24-25).
insanın;
imandan yoksun,
hiç bir uhrevi kaygı taşımayan, dolayısıyla da salih amel işlemeye
salih amel işlemeyen, nefsanî arzularının peşine düşmüş; hakkı ve sabrı tavsiye
nefsanî
arzularının
düşmüş;
ve6 sabrı
tavsiye etmeyen
kimselerve
olduğunu ifa
etmeyen
kimselerpeşine
olduğunu
ifade hakkı
eder. İnsan
kelimesinin
başında bulunan
eder. İnsan kelimesinin başında bulunan ve Arap gramerinde; dâhil olduğu kelimenin delal
ettiği bütün fertleri içermesini sağlayan “el” takısı (lâmu’l-istiğrâk li’l-cins), surede bah
seki, “ِ‫ ”ا َّْل‬istisna edatı ile başlayan ayeti ve devamını esas alarak hüsranda olan
imandan yoksun, hiç bir uhrevi kaygı taşımayan, dolayısıyla da salih amel işlemeyen,
Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 293
arzularının peşine düşmüş; hakkı ve sabrı tavsiye etmeyen kimseler olduğunu ifade
an kelimesinin başında bulunan ve Arap gramerinde; dâhil olduğu kelimenin delalet
Arap gramerinde; dâhil olduğu kelimenin delalet ettiği bütün fertleri içermesitün fertleri niiçermesini
sağlayan
takısı (lâmu’l-istiğrâk
li’l-cins),
bahsi
sağlayan “el”
takısı “el”
(lâmu’l-istiğrâk
li’l-cins), surede
bahsi surede
geçen erdemlere
sahip
olmayanbütün
bütüninsanları
insanlarıifade
ifadedemektir.
demektir. “ِ‫ ”ا َّْل‬şeklinde
demlere sahip
olmayan
şeklinde gelen
gelenistisna
istisnaedatı
da bunu göstermektedir. Bundan sadece akil-baliğ olmayan çocuklar ve deliler
bunu göstermektedir. Bundan sadece akil-baliğ olmayan çocuklar ve deliler
müstesnadır. Şu halde Akseki’ye göre kendilerine bir peygamberin daveti ulaşadır. Şu halde
Akseki’ye
göre akil-baliğ
kendilerine
peygamberin
daveti ulaşsın
ya da her
sın ya
da ulaşmasın
olanbir
ve zikri
geçen erdemlerden
yüz çeviren
hüsrandadır
1928/1346: 25-26).
n akil-baliğkişiolan
ve zikri (Akseki,
geçen erdemlerden
yüz çeviren her kişi hüsrandadır
1928/1346:IV.
25-26).
Mutluluğun Esasları
İnsanların
. Mutluluğun
Esaslarıhüsran ve mutsuzluk içinde oluşunu ve bunun yemin ile pekiştirilmesinin hedefini izah eden Akseki, istisna edatından sonra zikredilen dört maddeanların hüsran
ve mutsuzluk
içinde
oluşunuolduğunu
ve bununsöyler.
yemin ile pekiştirilmesinin
nin mutluluğun
temel
prensipleri
izah eden Akseki, istisna edatından sonra zikredilen dört maddenin mutluluğun temel
a- İman
eri olduğunu söyler.
Hüsrandan kurtulmanın ilk şartı imandır. Lügatte herhangi bir şeyi tasdik etmek
anlamına gelir. Neye iman edileceği (mü’men bih’i) zikredilmemekle beraber
İman
surede geçen iman; şeri manada olup, ‘icmalî’ ve ‘tafsilî’ olarak ikiye ayrılır.
Allah’tan başka
bir ilah
olmadığına
ve Hz.
Muhammed’in
ve elçisi
üsrandan kurtulmanın
ilk şartı
imandır.
Lügatte
herhangi
bir şeyi onun
tasdikkulu
etmek
olduğuna inanmak icmalî iman olarak isimlendirilir. Ahiret gününe, meleklere,
a gelir. Neyekitaplara,
iman edileceği
(mü’menölümden
bih’i) zikredilmemekle
peygamberlere,
sonra dirilmeye,beraber
kaza ve surede
kadere;geçen
hâsılı, Hz.
bütün
haberleri
ederek
onlarabaşka
inanmak
eri manada Peygamber’in
olup, ‘icmalî’ getirdiği
ve ‘tafsilî’
olarak
ikiyetasdik
ayrılır.
Allah’tan
bir ise
ilahtafsilî
iman şeklinde adlandırılır (Akseki, 1928/1346: 28-29).
na ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna inanmak icmalî iman olarak
Akseki’ye göre bu sayılan iman unsurları surede geçen imanın tamamı deirilir. Ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ölümden sonra dirilmeye,
ğildir. Çünkü buradaki iman mutlak anlamda olup geçmiş, an ve gelecekteki bükadere; hâsılı,
Hz. Peygamber’in
getirdiği
bütün
haberleri
tasdik Hz.
ederek
onlara
tün zaman
ve mekânları kapsar,
yani
umumidir.
Dolayısıyla
Peygamber’den
önceki
risalet
devirlerinde
yaşamış
olan
bir
insanın
hüsrandan
kurtulması
için
ise tafsilî iman şeklinde adlandırılır (Akseki, 1928/1346: 28-29).
Hz. Muhammed’e değil, kendi çağındaki peygambere iman etmek zorunda olaçıktır.iman
Bu itibarla,
surede
seki’ye göreduğu
bu sayılan
unsurları
suredegeçen
geçenimanın
imanınmutlak
tamamıanlamda
değildir.olduğu
Çünküortaya çıkmaktadır (Akseki, 1928/1346: 30-31). Bu açıdan bakıldığında iman; Hz.
iman mutlak
anlamda olup
geçmiş, an
ve gelecekteki
bütün
zaman inanç
ve mekânları
Muhammed’e
inanmaktan
ibaret
olmadığı gibi
insanların
olarak ifade
ettikleri
soyut durum
da imanın tamamını
etmez.
Ona göreyaşamış
iman; aklın
yani umumidir.
Dolayısıyla
Hz. Peygamber’den
öncekiifade
risalet
devirlerinde
ve vicdanın da dahli ile insanın, ruhî kuvvetlerinin tamamını kullanarak kutsal
insanın hüsrandan kurtulması için Hz. Muhammed’e değil, kendi çağındaki
olana “îkan” ve “iz’an” üzere yönelmesidir (Akseki, 1928/1346: 32). Bu tanıbere iman etmek
olduğu
itibarla, surede
geçen
imanınkavramını
mutlak da
mıyla ozorunda
‘asır’, ‘insan’
ve açıktır.
‘hüsran’Bu
kelimelerinde
olduğu
gibi ‘iman’
mutlak
anlamda tefsir
eder. Dolayısıyla
devirlerinde
yaşamış
olanların ya
olduğu ortaya
çıkmaktadır
(Akseki,
1928/1346:fetret
30-31).
Bu açıdan
bakıldığında
da kendilerine herhangi bir nebevi tebliğ ulaşmamış kimselerin de hüsrandan
Hz. Muhammed’e
inanmaktan
ibaret olmadığı gibi insanların inanç olarak ifade
kurtulmaları
imana bağlıdır.
soyut durum da Akseki,
imanın bu
tamamını
etmez.
göre iman;
aklın
veolan,
vicdanın
da razı
imanınifade
temelini:
“BuOna
âlemde
hayırdan
razı
şerden
faziletitamamını
seven, rezileti
sevmeyen
birolana
vacibu’l-vücûdun
olduğunu
ve her
insanın, ruhîolmayan,
kuvvetlerinin
kullanarak
kutsal
“îkan” ve “iz’an”
üzere
şeyin onun iradesiyle meydana geldiğini kalbin yakinen tasdiki” olarak ifade
sidir (Akseki, 1928/1346: 32). Bu tanımıyla o ‘asır’, ‘insan’ ve ‘hüsran’
7
294 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15)
eder.10 Bu iman aklın ve vicdanın esaslarına dayanması sebebiyle aklî ve kalbî
bir karakter sergiler ve sahibini salih amele taşır. Bu vasfa sahip olmayan iman
ise hakiki bir iman değildir. Çünkü ruhun itminanı ve şüpheden uzak bir şekilde
kalbin itikadı, imanın temel unsurudur. Öyle ki, lisan onun tercümanı, azalar ise
tecelligâhıdır (Akseki, 1928/1346: 34). O halde iman mutluluğun kurucu ilkesi olmakla beraber mutluluğun tamamının sebebi değildir. Gerçek bir imanın
varlığının beşeri eylemler sahasında ortaya çıkması gerekir. Bu ise mutluluğun
ikinci unsuru olan salih ameldir.
b- Salih Amel
Akseki’ye göre salih amel: iyi ve güzel olduğuna sahih naklin ve selim aklın
onay verdiği ve zevk-i selimin reddetmediği şeylerin tamamıdır. İnsan, hüsrandan kurtulmanın ikinci şartı olarak zikredilen hayırlı ve faziletli işleri ifa etmek
ve bunların zıddı olan davranışlardan uzak durmakla kendisine, başkasına ve
hatta bütün mahlûkata faydalı olur. Asır, insan ve iman kavramlarını, mutlak
anlamlarını dikkate alarak tefsir eden Akseki, bu kavrama da genel bir anlam
atfeder. Ona göre salih amel sadece ibadetlerden ibaret değildir. Kısaca ‘hayrât-u hasenât’ olarak tabir edebileceğimiz bütün iyilikler bu tarifin içindedir.
Emanet, iffet ve muhabbet gibi faziletleri üreten melekeler de bu dairede yer
alır. Dolayısıyla insanın kişisel ya da toplumsal, zahirî ya da batınî bağlamda gerçekleştirdiği bütün iyi ve güzel olan şeyler salih amel sayılır (Akseki, 1928/1346:
32-36).
Nebevi tebliğe muhatap olmamış yerlerdeki insanlar da, akl-ı selimin üzerinde ittifak ettiği salih amelleri işledikleri takdirde bu ameller onların ruhlarını
tezkiye eder, şerli işler ise ruhlarını kirletir (Akseki, 1928/1346: 36-37). Bu bakımdan tebliğe mazhar olmasa da bir toplumda inanç, amel ve ahlak bakımından insanların aynı mertebede olduğunu söylemek aklın ve hikmetin esaslarına
aykırıdır. “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu
ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini noksana düşüren de hüsrana uğramıştır.”11 ayetini delil olarak getiren Akseki; vahye muhatap olmasa bile bir insanın,
aklî tefekkürü ile ulaşacağı iman ve salih amelin o ikişiyi hüsrandan kurtaracağını söyler. Bu bağlamda Zemahşerî (ö. 538h.) ve Ebu’s-Suûd’un (ö. 982h.)
ve sünnet delil
‫ِكلِماِاستقامِمنِاألعمالِبدليلِالعقلِوالكتابِوالسنة‬:‫“ الصالحات‬Salih
“Salih amel;
amel; akıl,
akıl, kitap
kitap ve
12
sünnet delili ile sabit olan doğru işlerin
tamamıdır.”
şeklindeki
tanımlarına
sabit olan doğru işlerin tamamıdır.”13 şeklindeki tanımlarına atıf yapar ve vahiy olmas
atıf yapar ve vahiy olmasa da akl-ı selimin ve ruh-u müstakimin kabul ettiği ve
akl-ı selimin
ve bilinen
ruh-u bir
müstakimin
kabul olduğunu
ettiği ve ve
bütün
milletlerce
bilinen bir ta
bütün
milletlerce
takım hususların
bunların
salih amel
olarak
isimlendirildiğini
ifade
eder
(Akseki,
1928/1346:
38-39).
hususların olduğunu ve bunların salih amel olarak isimlendirildiğini ifade eder (Aks
İbadetler de kişisel, ailevî ve toplumsal pek çok faydaya sahip olan ve sa1928/1346: 38-39).
hibini hüsrandan kurtarıp saadete ulaştıran çok önemli bir salih amel türüdür.
İbadetler de kişisel, ailevî ve toplumsal pek çok faydaya sahip olan ve sahi
hüsrandan kurtarıp saadete ulaştıran çok önemli bir salih amel türüdür. Örneğin; insan nam
k çok faydaya sahip olan ve sahibini hüsrandan kurtarıp saadete ulaştıran çok önemli bir salih ame
alih amel türüdür. Örneğin; insan namazı fizikî ve ruhî şartlarına uygun bir şekilde ifa ettiği takd
ği takdirde bu ibadet onu kötülük ve çirkinliklerden alıkoyar, başka bir ifadeyle onu hüsrandan
Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 295
randan kurtararak mutluluğa taşır. Malî ibadetler ise toplumun varlık, birlik ve bekasının en önemli
önemli unsurlarıdır. Köprü, yol, çeşme, hastane yaptırmak, su getirmek, kuyu açtırmak, muhtaçlara y
Örneğin; insan namazı fizikî ve ruhî şartlarına uygun bir şekilde ifa ettiği takkadınları
ve kimsesizleri
etmek,
toplumsal
açlara yardım
etmek,
yetimlere
dirde
bu ibadet
onu bakmak,
kötülük ve
çirkinliklerden
alıkoyar,himaye
başka bir
ifadeyle
onu boyuta sa
mutluluğa
taşır. Malî
ibadetler
ise toplumun
varlık,
Toplumun
istifade
edeceği
sanayi üretimi
vebirlik
sanat gibi alanla
oyuta sahip hüsrandan
çok önemlikurtararak
salih amellerdir.
ve bekasının en önemli unsurlarıdır. Köprü, yol, çeşme, hastane yaptırmak, su
(Akseki, 1928/1346:
42-43).
bi alanlarda yapılan
işler
de buna
dâhildir
getirmek,
kuyu
açtırmak,
muhtaçlara
yardım etmek,
yetimlere bakmak, kadınları ve kimsesizleri himaye etmek, toplumsal boyuta sahip çok önemli salih
Adalet, emanet ve muhabbet gibi ahlaki erdemler ve ru
amellerdir. Toplumun istifade edeceği sanayi üretimi ve sanat gibi alanlarda
Öyle ki, adaletle
er ve ruhî faziletler
de çok
önemli
salih amellerdir.
yapılan işler
de buna
dâhildir
(Akseki, 1928/1346:
42-43). hükmeden hâkimin bir günü altm
Adalet,ibadetten
emanet efdaldir.
ve muhabbet
ahlaki hâkim
erdemler
ruhî faziletler
Adil gibi
olmayan
iseveömrünü
ibadet de
ileçok
geçirse bile
ünü altmış sene nafile
önemli salih amellerdir. Öyle ki, adaletle hükmeden hâkimin bir günü altmış
e bile faydasızdır. Hâkimin hüsrandan kurtulması ve saadete ermesi ancak adalet ile mümkündür. O
sene nafile ibadetten efdaldir. Adil olmayan hâkim ise ömrünü ibadet ile geçirse
adil olmaktır.
Bu ve
vazifesini
nafile ibadetler
ündür. Onunbile
öncelikli
işi ve Hâkimin
sorumluluğu
faydasızdır.
hüsrandan
kurtulması
saadete ihmal
ermesietmesi
ancak ve
adalet
ile mümkündür.
Onun
öncelikli
işi vebu
sorumluluğu
adil olmaktır.
vazifesini
Surede
kavramın mutlak
olarak Bu
zikredilmesinin
sebebi
badetlerle uğraşması
salih amel
değildir.
ihmal etmesi ve nafile ibadetlerle uğraşması salih amel değildir. Surede bu kavsebebiylesebebi
salih amelin
farklıdurumunun
oluşudur. Dolayısıyla
sebebi mükellefin
durumunun
çeşitliliği
ramın mutlak
olarak
zikredilmesinin
mükellefin
çeşitliliği her müke
salihve
amelin
Dolayısıyla
her mükellef
için öncelikli
ve Örneğin
salih amel,
onun durumuna
göre değişiklik
arzeder.
er mükellef sebebiyle
için öncelikli
elzemfarklı
olanoluşudur.
elzem olan salih amel, onun durumuna göre değişiklik arzeder. Örneğin infak,
rneğin infak, zekât ve tasadduk öncelikli olarak fakirin değil zenginin salih amelidir (Akseki, 1928/134
zekât ve tasadduk öncelikli olarak fakirin değil zenginin salih amelidir (Akseki,
928/1346: 43-46).
1928/1346: 43-46).
c- Tevâsî bi’l-Hak
c- Tevâsî bi’l-Hak
Akseki hakkı; inkâr edilmesi imkânsız olan değişme
Akseki
hakkı;olarak
inkâr edilmesi
olan değişmez
sabit
hakikat
olarak
tanımHakkı tavsiye
etmek ise
iman
ve salih
amel
erdemine mazh
değişmez sabit
hakikat
tanımlar.imkânsız
lar. Hakkı tavsiye etmek ise iman ve salih amel erdemine mazhar olan kimsenin,
da taşımak
bu erdemlere
taşımak için gerçekleştirdiği
bir hakikat çağ
e mazhar olan
kimsenin,
diğer
insanları diğer
da buinsanları
erdemlere
için gerçekleştirdiği
bir hakikat çağrısışeklinde işteşlik
işteşlik(müşareket)
(müşareket)ifade
ifade eden “mü
dır. Kelimenin
Kelimenin “‫ ”اوصى‬olarak değil
değil “‫ ”تواصى‬şeklinde
ikat çağrısıdır.
eden “müfâale” babından gelmesi,
hakkı
tavsiye
etmenin
karşılıklı
bir
faaliyet
den “müfâale” babından gelmesi, hakkı tavsiye etmenin karşılıklı bir faaliyet olduğunu göstermekted
olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla hakkı tavsiye eden kimse de yanıldığında
kimse bu
de tavsiyeyi
yanıldığında
vealmak
kendisine
hak tavsiye
mektedir. Dolayısıyla
hakkı
ve kendisine
haktavsiye
tavsiye eden
edildiğinde
dikkate
zorundadır
(Ak- edildiğin
seki,tavsiyeyi
1928/1346:
46-48).
dildiğinde bu
dikkate
almak zorundadır (Akseki, 1928/1346: 46-48).
İslam’da davet usulünün temeli, ıslah edeci konumdaki davetçinin salih
olması yani davet edeceği hususları öncelikli olarak kendi şahsında tatbik edip
birer ahlaki erdeme dönüştürmesidir. Bunu gerçekleştirmemiş davetçi, insanları hakka davet etmek bir yana dursun onları haktan uzaklaştıracaktır. Bu iti9
barla Akseki, insanlara hakkı tavsiye edip kabul ettirmek için izlenmesi gereken
metoda ilişkin tavsiyelerini sıralar ve tefsirinde bu yöntemin nasıl uygulanacağı
hususunu bizzat örneklendirir. Ona göre hakkı tavsiye edecek olan kişinin cesaret, insaf ve tevazu gibi erdemlerle muttasıf olması çok önemlidir (Akseki,
1928/1346: 49-50). Hakkı tavsiye etmek iman ve salih amel ile elde edilen ferdi
ve toplumsal mutluluğun istikrar ve devamlılığını muhafaza konusunda etkin
bir yardımlaşma biçimidir.
zat örneklendirir. Ona göre hakkı tavsiye edecek olan kişinin
tevazu gibi erdemlerle muttasıf olması çok önemlidir (Akseki, 1928/1346:
emlerle muttasıf olması çok önemlidir (Akseki, 1928/1346: 49-50). Hakkı tavsiye etmek iman ve sal
vsiye etmek iman ve salih amel ile elde edilen ferdi ve toplumsal
mutluluğun
n ve salih amel ile elde edilen ferdi ve toplumsal mutluluğunistikrar ve devamlılığını muhafaza konus
lılığını muhafazaToplum
konusunda
yardımlaşma
biçimidir.
Bilimlerietkin
2014
• Ocakbir
• 8 (15)
a konusunda296
etkin bir yardımlaşma
biçimidir.
d- Tevâsî bi’s-Sabr
bi’s-Sabr
Aklın ve dinin gerekli gördüğü şey
d- Tevâsî bi’s-Sabr
nin gerekli gördüğü şeye devam, men ettiğinden de uzak durmak
konusunda
hapsetmek
demektir.
üğü şeye devam,
mendinin
ettiğinden
uzak durmak
konusunda
Aklın ve
gereklide
gördüğü
şeye devam,
mennefsi
ettiğinden
de uzak
durmakAyette sabrı
demektir. Ayette
sabrın
mütealliki
yanidemektir.
neye sabredileceği
zikredilmediği
konusunda
nefsi
hapsetmek
Ayette sabrın
mütealliki
yani de
neye
sab- anlama ha
için
bu kelimenin
mutlak
te sabrın mütealliki
yani
neye
sabredileceği
zikredilmediği
zikredilmediği için
bu kelimenin
de mutlak
anlama
hamledilmesinin
n de mutlakredileceği
anlama hamledilmesinin
gerektiğini
söyleyen
Akseki
sabrı;
aşerefine yakışmayan şeylere ya
ama hamledilmesinin
söyleyen
sabrı;şerefine
a-İnsanın,
gerektiğini gerektiğini
söyleyen Akseki
sabrı;Akseki
a- İnsanın,
yakışmayan şeylere yani
yakışmayan şeylere yani günahlara sabretmesi (‫)الصبر عن‬, sabretmesi
b- Musibetlere
c- İtaİtaate sabretme
günahlara sabretmesi
sabretmesi (‫)الصبر عن‬, bylere yani günahlara
b- Musibetlere
Musibetleresabretmesi (‫)الصبر على‬, c‫)الصبر‬, c- İtaate
sabretmesi (‫ )الصبر في‬olmak
üzere üçe
üçe ayırır.
ayırır.Bu
Butasnife
tasnifegöre
göresabır faziletin,
ate sabretmesi
olmak üzere
sabretmesi (‫ )الصبر في‬olmak üzere üçe ayırır. Bu tasnife göre sabır faziletin, sabırsızlık da hüsranın ası
sabırsızlık
da
hüsranın
asıl
sebebidir
(Akseki,
1928/1346:
52-53).
bırsızlık da hüsranın asıl sebebidir (Akseki, 1928/1346: 52-53).
anın asıl sebebidir (Akseki, 1928/1346: 52-53).
Akseki,
konumuolan musibet
Akseki, sabra konu olan musibetleri; telafisi imkânsız
olan vesabra
olmayan
bra konu olan
musibetleri;
telafisi
imkânsız
olan
ve
olmayan
musibetler
üzereolan
ikiyeveayırır.
“Semavi
musibetler”
olmakolarak
üzereisimlendirdiği
ikiye ayırır. bi“Semavi musi
musibetleri;sibetler
telafisi olmak
imkânsız
olmayan
musibetler
rinci
tür
musibetlere
maruz
kalmak
ve
bunlardan
kurtulmak
insanın
seçim ve
ye ayırır. “Semavi musibetler” olarak isimlendirdiği birinci maruz
tür musibetlere
kalmak vekatlanmak,
bunlardan kurtulma
vi musibetler”
olarak isimlendirdiği
tür musibetlere
kudretinde
değildir (Akseki,birinci
1928/1346:
54-55). Bu tür musibetlere
ve bunlardan
kurtulmak
insanın
seçim vegerekir
kudretinde
değildir
(Akseki,
boyun
bükmek
ve rıza
göstermek
ki; bu sabır
“sabr-ı
cemil”
olarak
isim1928/1346:
54-55).
Bu tür
musibetlere k
kurtulmak insanın
seçim ve
kudretinde
değildir (Akseki,
lendirilir. Çünkü
herkes boyun
bilir ki;bükmek
giden geri
Bugerekir
musibetler, fıtratın
5). Bu tür musibetlere
katlanmak,
vegelmeyecektir.
rıza göstermek
betlere katlanmak, boyun bükmek ve rıza göstermek gerekirki; bu sabır “sabr-ı cemil” olarak i
karşı konulamaz ve değiştirilemez (lâ yeteğayyar) kanunlarıdır. Örneğin ölüm
sabr-ı cemil” olarak isimlendirilir. Çünkü herkes bilir gelmeyecektir.
ki; giden geri Bu musibetler, fıtratın
olarak isimlendirilir.
Çünkü
herkesİkinci
bilirtürki;
giden geritelafi ve tedavisi ise
bu türden bir
musibettir.
musibetlerin
mümkünBu musibetler,
fıtratın
karşı
konulamaz
ve kısmı,
değiştirilemez
(lâ
yeteğayyar)
dür.
Bunlara
katlanmak
sabrın
bir
bunların
izale
edilmesi
için
var
ölüm bu türden bi
fıtratın karşı konulamaz ve değiştirilemez (lâ yeteğayyar)kanunlarıdır. Örneğingücüyle
çaba
göstermek
de diğer kısmını
oluşturur.
Mücadele
etmeksizin
bu musibetleneğin ölüm bu
türden
bir musibettir.
İkinci tür
musibetlerin
telafi
ve
tedavisi
ise mümkündür.
Bunlara
sabr
ürden bir musibettir.
İkincisabır
tür musibetlerin
telafitedavisi
ve tedavisi
re katlanmak
değildir. Örneğin;
mümkün
olan bir hastalığa
yakatlanmak
da
Bunlara katlanmak
sabrın
bir
kısmı,
bunların
izale
edilmesi
için
var
gücüyle
giderilmesi
muhtemel
fakirliğe
düşen
birinin “Bu
Allah’tandır.
Devayı
çabadert
göstermek
de diğer
kısmını oluştu
mak sabrın bir
kısmı, bunların
izalebir
edilmesi
için
var gücüyle
da ancak
O’ndanMücadele
beklerim.”etmeksizin
diyerek yan
yatması katlanmak
ve bu musibetin izalesi
de diğer kısmını
oluşturur.
bugelip
musibetlere
ı oluşturur. Mücadele etmeksizin bu musibetlere katlanmak sabır değildir. Örneğin; tedavisi mümkü
için esbaba tevessülü terk etmesi uygun değildir. Çünkü hastalığı veren Allah
rneğin; tedavisi mümkün olan bir hastalığa ya da giderilmesi
muhtemel
bir
düşen
“Bu dert Allah’tan
mümkün olan
bir hastalığa
ya da
giderilmesi
muhtemel
birfakirliğe
devayı
da vermiştir.
Tedavi
olmak da
yine Allah’ın
emridir.
Diğerbirinin
bir örnekte
irinin “Bu dert
Allah’tandır.
Devayı
da
ancak
O’ndan
beklerim.”
diyerek
yan
gücünüz
yettiğidiyerek
kadar kuvvet
ve yatması
savaş atları
ve buhazırlayın.
musibetin izalesi için
Allah’tandır.Akseki,
Devayı“Onlara
da ancakkarşı
O’ndan
beklerim.”
yan gelip
Onlarla
Allah’ın
düşmanını,
sizin
düşmanınızı
ve
bunlardan
başka
sizin
bilmebu musibetin izalesi için esbaba tevessülü terk etmesi uygun hastalığı
değildir. Çünkü
veren
devayı
alesi için esbaba
tevessülü
terk etmesi
değildir. Çünkü
diğiniz
fakat Allah’ın
bildiğiuygun
diğer düşmanları
korkutursunuz.
AllahAllah
yolunda
her da vermişti
Allah devayıne
daharcarsanız
vermiştir. Tedavi
olmak
da
yine
Allah’ın
emridir.
Diğer
bir
13
örnekte
Akseki, “Onlara
karşı gücünü
size tam
olarakDiğer
ödenir.birSize
zulmedilmez.”
ayetinde
vermiştir. Tedavi olmak dakarşılığı
yine Allah’ın
emridir.
“Onlara karşı
gücünüz
yettiği kuvvet
kadar hazırlama
kuvvet vekonusunda
savaş atları
hazırlayın.
emredilen,
düşmana
karşılaşılan
bütün
zorluklara
gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah'ın düşmanını, sizin düşm
de ve
sabır
olduğunubaşka
ifade sizin
eder. bilmediğiniz
Gerekli sabırfakat
ve fedakârlık serdüşmanını,göğüs
sizin germenin
düşmanınızı
bunlardan
Allah'ın
bildiği
diğer düşmanları korkut
n düşmanınızı
ve
bunlardan
başka
sizin
bilmediğiniz
fakat
gilenmediği için maruz kalınan mağlubiyet ve esaret karşısında “Sabredelim.
diğer düşmanları
korkutursunuz.
Allah
yolunda
her
ne
harcarsanız
karşılığı
SabrınAllah
sonuyolunda
selamettir.
sabredenlerle
beraberdir.”
size tamsözünün
olarak hiçbir
ödenir.değeri
Size zulmedilme
ı korkutursunuz.
herAllah
ne harcarsanız
karşılığı
14
yoktur.
Ortaya
konulan
bu
tavır
sabır
değil,
zillet
ve
meskenettir.
ödenir. Size14 zulmedilmez.” ayetinde emredilen, düşmana kuvvet hazırlama Bu duruma
medilmez.” katlanmak
ayetinde emredilen,
düşmana
hazırlama
ve hiçbir çaba
ortayakuvvet
koymaksızın
kurtuluşun gökten indirilmesini
beklemek sabır ve
10tevekkül olarak isimlendirilemez. Gerçek sabır ve tevekkül;
10
kurtuluş
için yeniden mücadele yoluna girmek ve bu yolda her türlü zorluğa
katlanmaktır. Ancak böyle bir sabrın sonu selamet, aksi takdirde sonuç hüsran
ve nedamettir (Akseki, 1928/1346: 63).
Sabır; acizlik ve hüsrandan kurtulmanın tek çaresi olup ibadet, itaat, ilim
ve hikmet gibi her türlü faziletin temelidir (Akseki, 1928/1346: 65). Maruz kalınan zulüm ve esaret karşısında gücünün son noktasına kadar mücadele etmek,
Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 297
bu tür musibetlere sabretmenin temel ilkesidir (Akseki, 1928/1346: 56-57).
Mücadele etmeden sadece katlanmak suretiyle sabretmek ve “Allah sabredenlerle beraberdir.” demek makbul değildir. Allah bu tür sabır ehli ile beraber
değildir (Akseki, 1928/1346: 57-58). Sabır; haksızlığa, zulme ve adaletsizliğe ses
çıkarmamak, boyun bükmek ve katlanmak değildir. Bu bağlamda Akseki, sabrı;
“Allah yolunda, hak yolunda, millet ve memleket yolunda karşılaşılan musibetlere feryad-u figan etmeden bunları izale etmek için her türlü esbabı kullanarak mücadele vermektir.” diye tanımlar (Akseki, 1928/1346: 59) ve her türlü
faziletin sabır üzerine temellendiğini, sabrın sadece meşakkat esnasında değil,
nimet zamanında da gerekli olduğunu vurgular. Nimet vaktinde sabır; nimete
bel bağlayıp tevekkül şuurunu kaybetmemek, azıp sapmamak, nimetin emanet
olduğunun farkında olmak ve nimeti mahalline sevk etmek suretiyle şükrünü
eda etmektir (Akseki, 1928/1346: 66).
Akseki, Asır suresinin güzel ahlakın temel ilkelerinin tamamını içerdiğini
şöyle ifade eder:
“İlk devir ahlak bilginleri, ahlakın temelini hikmet, cesaret, iffet ve adalet
olmak üzere dört esasa, sonraki dönem bilginler ise bu dört esası adalet ve
ihsan olarak iki unsura bağlarlar. Surede mutlak anlamda geçen iman; hak ile
batılın, doğru ile yanlışın ve iyi ile kötünün arasını ayırmak, iyi olanı icra, kötü
olandan ittika konusunda gerekli olan akli kuvvetin temelini ifade etmektedir.
Hakiki iman, hikmetin sebebidir. Hem yaratıcının hem de yaratılanın hukukuna
riayet etmek demek olan adalet; ferdî ve içtimaî bir erdemdir. İşte iman ve salih
amel adaletin gerçek anlamda ifasının temelidir. İffet ise hem iman ve salih
amelin hem de sabrın bir gereğidir. Çünkü şehvetine mağlup olan birisi “sâlih”
ve “sâbir” olamaz. Cesaret ise “tevâsî bi’l-hakk”ın içindedir. Çünkü cesareti olmayan korkak birisinin başkalarına hakkı söylemesinin imkânı yoktur.” (Akseki,
1928/1346: 69-70).
Bu tahliller ile Akseki, Asır suresinin, Kur’an’ın temel düsturlarını ihtiva
ettiğini ahlak felsefesi açısından da ispat etmeye çalışır. Bu izahlardan sonra,
giriş bölümünde İmam Şafii’den nakledilen “Kur’an namına sadece bu sure inseydi bile insanlara yeterdi.” cümlesi daha da anlam kazanmaktadır (Akseki,
1928/1346: 71).
V. Mutsuzluğun Sebepleri
Müellif, imanın; akli kuvvetlerin harekete geçmesinin ve insanın hayır ile şerrin
arasını ayırt edebilmesinin etkin amili olduğunu söyler. İman olmadığı takdirde
insan; şehvet ve arzularının etkisiyle hayvani seviyenin bile altına düşer, artık
“rezilet”i “fazilet” zannetmeye başlar. Bu durum Kur’an’da; “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için
298 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15)
var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar
gafillerin ta kendileridir.”14 ayeti ile ifade edilir. Çünkü hayvanlar irade ve akıl
nimetinden mahrum bir şekilde Allah’ın onlara verdiği bir takım güdülerin tesiri altında hareket ederler. Oysaki insan akıl ve irade nimetine mazhar olmuştur
(Akseki, 1928/1346: 72-73).
“Allah’a ve bütün varlığın O’nun güç ve azametine boyun eğdiğine iman
etmeyen insanın varlığa bakışı sınırlı, basireti zayıf, vehmi büyük, ilkeleri ise
asılsızdır (Akseki, 1928/1346: 74). Böyle bir insan sebep âleminde bocalamaya, kendisine isabet eden bir nimet ve musibet için dünyevi güçler vehmetmeye, müsebbibu’l-esbâb olan Allah’ı görmezden gelmeye başlar. Bu ise birey ve
toplumun hüsranının sebebi olan putperestliğin başlangıcıdır. İman eden insan
ise görünen, görünmeyen bütün kuvvetlerin Allah’ın emrinde olduğunu bilir. Bu
sebeple de kendisine isabet eden bir nimet ve musibetin karşısında sükûnet ve
itminanını korur. Bu bakımdan insanın, imansızlığı sebebiyle yüce Allah’ın üstün
gücüne dayanmaktan mahrum olmasının ve tutunduğu bütün dalların elinde
kalmasının onun ruhunda yarattığı endişe ve korku hali en büyük bedbahtlık
ve mutsuzluktur (Akseki, 1928/1346: 76-77). Bir musibete maruz kaldığında
içine düşeceği inkisar ve ümitsizlik halinin ve nefsanî arzularının çeşitliliği ve
baskısı karşısında yaşayacağı bunalımın tarifi imkânsızdır. Böyle bir insan kaİman
nimetine
sırt çevirmenin
insanbir
ruhunda
cümlelerle tasvir
ranlık
bir gecede,
uçsuz bucaksız
denizinoluşturacağı
ortasındaki bunalımı
yelkensiz bu
ve dümensiz
bir gemi
gibidir. Ya
batar ya da istifade
kayalaraamacıyla
çarparakbir
paramparça
olur.” (Akseki,
eden Akseki,
dünyanın
lezzetlerinden
insanın imandan
yüz çevirmesi
1928/1346: 77).
halinde Allah’ın onun lezzet alma duygusunu derhal alacağını söyleyerek şöyle devam eder:
İman nimetine sırt çevirmenin insan ruhunda oluşturacağı bunalımı bu
cümlelerle
tasvirgözüne
eden Akseki,
lezzetlerinden
amacıyla
bir kesilir.
“Sonra
Allah onun
siyah birdünyanın
gözlük takar
ve o anda istifade
her şey ona
simsiyah
insanın imandan yüz çevirmesi halinde Allah’ın onun lezzet alma duygusunu
Boğazına ateşten bir kement geçirilir, muhabbeti ve merhameti kaybolur. Uykusu azap,
derhal alacağını söyleyerek şöyle devam eder:
uyanıklığı işkence
şakıması
matem,
bahartakar
ona elem
her şeyin
“Sonraolur.
AllahKuşların
onun gözüne
siyah
bir gözlük
ve o gibi
andagelir.
her Bütün
şey ona
simsiyah
kesilir. Boğazına
ateşten
kement
muhabbeti
ve merhameti
kendisine
diş gıcırdattığını
zanneder.
Bu bir
âlem
onun geçirilir,
için sebepsiz,
hedefsiz,
sahipsiz, manasız
kaybolur. Uykusu azap, uyanıklığı işkence olur. Kuşların şakıması matem, bahar
bir matem levhası kesilir. Artık onun için fazilet manasız bir lafız, muhabbet bir hastalık,
ona elem gibi gelir. Bütün her şeyin kendisine diş gıcırdattığını zanneder. Bu
şefkat ise
akılsızlık
ve vehimdir.
erdemlerini
kaybedenbirkalp
bomboş,
tamtakır
âlem
onun için
sebepsiz, Bütün
hedefsiz,
sahipsiz, manasız
matem
levhası
kesilir. kalır ve
Artıkkalpte
onun için
fazilet
manasız
bir lafız,
muhabbet
akılsıznihayetinde
fazilet
meşalesi
söner.
Geriye
karanlıkbir
birhastalık,
meydanşefkat
ve gözisegözü
görmez bir
lık ve vehimdir. Bütün erdemlerini kaybeden kalp bomboş, tamtakır kalır ve nizindan kalır.
Bu zindanın
her meşalesi
tarafından
korkunç
başlar.
Bu gözü
bir ilhat ve
hayetinde
kalpte fazilet
söner.
Geriyesedalar
karanlıkgelmeye
bir meydan
ve göz
görmez
zindan
kalır. Bu zindanın
her tarafından
korkunç
gelmeye
küfür halidir
ve bir
aynıyla
cehennemdir.
Bu esnada
insan zihnini
işgal sedalar
eden korkunç
fikirler bu
başlar. Bu bir ilhat ve küfür halidir ve aynıyla cehennemdir. Bu esnada insan
cehennemin zebanileridir.”
zihnini işgal eden korkunç fikirler bu cehennemin zebanileridir.”
ْ ‫ِاْلَد ْٰنىِدُونَ ِا ْل َع َذاب‬
ْ ‫َولَنُ ٖذيقَنَّ ُه ْمِمنَ ِا ْل َع َذاب‬
‫ِاْلَ ْكبَرِلَ َعلَّ ُه ْمِيَ ْرج ُعون‬
“Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce
“Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki)15 en büyük azaptan önce (dünyadaki)
(dünyadaki) yakın azabı elbette tattıracağız.” ayeti de yaşanılan bu mutyakın azabı elbette tattıracağız.”16 ayeti de yaşanılan bu mutsuzluğun nasıl bir ilahi ceza ve
azaba dönüştüğünü göstermektedir (Akseki, 1928/1346: 78).
“Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce (dünyadaki)
yakın azabı elbette tattıracağız.”16 ayeti de yaşanılan bu mutsuzluğun nasıl bir ilahi ceza ve
azaba dönüştüğünü
göstermektedir
(Akseki,
1928/1346:
78).Üzerine Bir Değerlendirme 299
Ahmet Hamdi
Akseki’nin “Ve’l-Asır
Tefsiri”
İsimli Risalesi
Akseki’ye göre bu, sadece ferdî sahada yaşanan bir mutsuzluk olmayıp aynı zamanda
suzluğun
bir ilahiÇünkü
ceza ve
azaba bireylerden
dönüştüğünü
göstermektedir
(Akseki,
toplumsal
boyuta nasıl
da sahiptir.
imansız
oluşan
toplumda hak
ve vazifenin
1928/1346: 78).
kutsiyeti kaybolur, menfaat ve çıkarcılık egemen olur. İnsan hak ve vazife için değil, kendi
Akseki’ye göre bu, sadece ferdî sahada yaşanan bir mutsuzluk olmayıp
nefsininaynı
arzularını
gerçekleştirmek
için gayret
eder. Onun
toplumda
yaşamakolubir ihtiras
zamanda
toplumsal boyuta
da sahiptir.
Çünküiçin
imansız
bireylerden
şan ibarettir,
toplumdaonun
hak ve
kutsiyeti kaybolur,
menfaat
çıkarcılık
egemen
savaşından
asılvazifenin
hedefi hırslarının
tatmininden
başkavebir
şey değildir.
Böyle bir
olur.olamaz,
İnsan hak
ve vazife
için değil,
kendibir
nefsinin
gerçekleştirmek
insan adil
toplum
yararına
herhangi
çaba arzularını
ortaya koyamaz.
Zamanı için
geldiğinde
gayret eder. Onun için toplumda yaşamak bir ihtiras savaşından ibarettir, onun
malını ve
millettatmininden
ve mukaddesat
edemez.
bireylerden
asılcanını
hedefivatan,
hırslarının
başkauğruna
bir şey feda
değildir.
BöyleBöylesine
bir insan adil
olamaz,
toplum
yararına
herhangi
bir çaba
ortaya koyamaz.
Zamanı geldiğinde
oluşan bir
toplum
da aynı
şekilde
hüsrandadır.
Dolayısıyla
iman saadetin,
inkâr da hüsranın
malını ve canını vatan, millet ve mukaddesat uğruna feda edemez. Böylesine
anahtarıdır (Akseki, 1928/1346: 79-81). Bu bağlamda Akseki, iman ve salih amelin maddi bir
bireylerden oluşan bir toplum da aynı şekilde hüsrandadır. Dolayısıyla iman saçıkar beklemeden
yaygınlaştırılmasının
‘tevâsî 79-81).
bi’l-hakk’
ve ‘tevâsî bi’sadetin, inkârtoplumda
da hüsranın
anahtarıdır (Akseki,yani
1928/1346:
Bu bağlamda
iman
ve salih hüsrandan
amelin maddi
bir çıkar beklemeden
toplumda yaygınlaşsabr’ın, Akseki,
ferdî ve
toplumsal
kurtulmada
hayati rol oynadığını
ifade eder. Yüce
tırılmasının yani ‘tevâsî bi’l-hakk’ ve ‘tevâsî bi’s-sabr’ın, ferdî ve toplumsal hüsAllah’ın Kur’an’da;
randan kurtulmada hayati rol oynadığını ifade eder. Yüce Allah’ın Kur’an’da;
َ ِ َ‫ُصيبَنَّ ِالَّ ٖذين‬
ٰ ٰ َّ‫ِوا ْعلَ ُمواِاَن‬
َ ‫ظلَ ُمواِم ْن ُك ْم‬
ِ‫ِّللاَِش َٖديدُِا ْلعقَاب‬
َّ ‫ِخا‬
ٖ ‫َواتَّقُواِف ْتنَةً َِْلِت‬
َ ً ‫صة‬
“Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan
“Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak
olan bir azaptan sakının ve bilin ki
sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.”16 buyurması ve insanın iman ve
17
Allah, azabı
çetin sadece
olandır.”
insanın
iman
ve salih
ameli tutmasadece kendi
salih ameli
kendi buyurması
dünyasındave
yaşadığı
ferdî
bir olgu
düzeyinde
sının ve hakkı ve sabrı tavsiye etmekten vazgeçmesinin hem kendisinin hem
13 yeterli olmadığını ifade etmesi de bu
de toplumun hüsrandan kurtulması için
açından oldukça dikkat çekicidir. Usul ve şartlarına uygun bir şekilde hakkın ve
sabrın tavsiye edilmesiyle -davete muhatap olan kimse olumlu karşılık vermese bile- davetçi, vebali omuzlarından atar. Ancak davetin usul ve şartlarındaki
bir hatadan dolayı muhatap ıslah olmamış ise davetçi vebal altında kalmaya
devam eder. Bu bakımdan Akseki’ye göre hakkı ve sabrı tavsiye etmenin bir
usulü vardır ve davetçi buna riayet etmek zorundadır. Bu metot çağdan çağa,
toplumdan topluma hatta kişiden kişiye değişebilir. Akseki, hakkı tavsiye etmenin ‘emr-i bi’l-ma’rûf’a, sabrı tavsiye etmenin de ‘nehy-i ani’l-münker’e karşılık
geldiğini ifade eder (Akseki, 1928/1346: 82-84).
Görüldüğü üzere Akseki’ye göre iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye
etmek dünya ve ahiret mutluluğunun temelidir. Müellif bazı inkârcıların mutlu gibi görünmelerinin bir seraptan ibaret olduğunu belirttikten sonra şunları
ifade eder:
“Aslında onlar mutlu değillerdir. Batıda hangi ailenin kapısını çalsan ve
‘Mutluluk buraya uğradı mı?’ diye sorsan sana; ‘İstersen başka kapıyı çal. Mutluluk bizim eve uğramadı.’ diye cevap vereceklerdir. Çünkü onlar her şeyi yaratan, rızıklara kefil olan Allah’a itimat ve imandan uzaklaşmaları sebebiyle hırs
ve tamahın ağına düşmüşler, haktan ve sabırdan uzaklaşmışlardır. Herkes bilir
300 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15)
ki mutluluk; servet ve maişetten ibaret değildir. Yüce Allah’ın sonsuz ilim ve
kudretinde olduğuna iman eden ve bunun gereğini yerine getiren bir mümin
hangi çağ ve coğrafyada ne kadar olumsuz şartlar içinde olursa olsun onun kalbinde bir itminan, ruhunda bir sükûnet muhakkak ki vardır (Akseki, 1928/1346:
84-85). Eğer bu sükûnet ve itminan hali yok ise o kimsenin içinde imanın sadece lafzı var demektir veya bu kimse için iman; atalarından duyduğu bir takım
kelimelerden ve gördüğü bazı şekillerden ibarettir. Bu durumda onların kalplerinde imanın hakikati değil haset, buğuz, düşmanlık, kibir, ihanet, cehalet,
tembellik ve çirkeflik gibi olumsuz karakter özellikleri yerleşmiştir. Salih amel ve
sabrı ve hakkı tavsiye erdemlerinden uzak kalan bu insanların isimleri Ali, Veli,
Ahmet, Muhammet olsa bile bunlar yine de hüsran içindeler demektir.” (Akseki,
1928/1346: 87).
Sonuç
Son asrın büyük âlimlerinden biri olan Ahmet Hamdi Akseki, dinî, içtimaî ve
ahlakî sahada kaleme aldığı eserleriyle kendisinden sonraki kültürel istikameti
belirleyip yakın tarihe yön veren önemli bir simadır. Dinî ilimlerin tamamında
yetkinlik sahibi olan Akseki, nakil ve rivayetleri dikkate alan, onları irdeleyip
tahlil eden, aralarında mukayeseler yapan, ihya ve tecdide açık bir düşünürdür.
Mutluluğun temel prensiplerini dört maddede toplayan Asır Suresi, insanlara dünya ve ahiret mutluluğu kazandırmak için gelmiş olan Kur’an’ın bir özeti
gibidir. Bu bakımdan İslam’ın temel konuları olan inanç, ibadet ve ahlakı ele
alması sebebiyle bu tefsir risalesinin aynı zamanda, Akseki’nin dinî görüşlerinin
de bir özeti olduğunu söyleyebiliriz. Sureyi tefsir ederken hem ‘hikmet’ olarak
tabir ettiği bilimsel üslubu hem de ‘nasihat’ kavramıyla ifade ettiği vaaz ve irşat
metodunu birlikte kullanan Akseki, surenin ahkâm ve adabını kolay kavranılabilir örnekler çerçevesinde yeni bir tertip ve üslup ile kaleme almıştır.
Müellif, surede geçen; asır, hüsran, iman, salih amel, tevâsî bi’l-hakk ve
tevâsî bi’-sabr kelimelerinin mutlak anlamlarını esas almış ve surenin tefsirini
bütün çağ ve coğrafyalardaki insan gerçeğini ifade edecek şekilde evrensel bir
düzleme oturtmaya çalışmıştır. Ona göre, a- Asır: Mutlak anlamda zaman, bHüsran: Dünyevî ve uhrevî ziyan, c- İman: Aklın ve vicdanın da dahli ile insanın,
ruhî kuvvetlerinin tamamını kullanarak kutsal olana îkan ve izan üzere yönelmesi, d- Tevâsî bi’l-hakk: İnsanların, değişmez sabit hakikatleri hem yaşamaları hem de bu yaşam rotasından saptıkları takdirde bu hakikatleri birbirlerine
tavsiye etmeleri, e- Tevâsî bi’-sabr: İyilikleri yapma, kötülüklerden sakınma ve
karşılaşılan musibetler esnasında insanın kulluk şuurunu kaybetmemesidir.
Felsefe eğitimi ile birlikte psikoloji, sosyoloji ve pedagoji ilimlerini de tahsil
eden Akseki, ayetlerin tefsirinde psikolojik ve sosyolojik analizler de yapmış-
Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 301
tır. Özellikle inkâra düştüğünde insanın maruz kalacağı buhranla ilgili tahlil ve
tasvirleri oldukça çarpıcıdır. Aynı şekilde iman, salih amel, tevâsî bi’l-hakk ve
tevâsî bi’s-sabrı terk eden bireylerden oluşan bir toplumda meydana gelecek
sorunlarla ilgili sosyolojik tespitleri de bir o kadar dikkat çekicidir. Bu bağlamda
Akseki, bahsi geçen erdemlerin; hem ferdî hem de toplumsal hüsrandan kurtulmanın ve dünya ve ahiret mutluluğuna ermenin temeli olduğunu psikolojik
ve sosyolojik yönlerden de izah etmeye çalışmıştır.
Notlar
(*) Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.
(**) Biz bu çalışmamızda, eserin 1928 yılında İstanbul’da Evkaf matbaası tarafından basılan ilk
nüshasını esas aldık.
1
Bu konumuyla o, bir tefsir, bir hadis ve bir fıkıh âlimi olmaktan ziyade çağdaş bir kelamcı
ve İslam düşünürüdür. Bu bilgi için bkz. Süleyman Uludağ, “İslam’ın Bir Savunucusu Olarak Ahmet Hamdi Akseki”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Antalya,
Kasım 4-6 1994 içinde (Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005), s. 38.
2
Akseki, dinin kaynağı, gerekliliği ve din ahlak ilişkisi gibi konularda din karşıtı akımların
mensuplarıyla tartışırken felsefeden yararlanmış, özellikle de ispat-ı vacip konusunda İslam filozofu İbn Rüşd’ün ihtira ve inayet, Leibniz’in ezeli hakikatler, Descartes’in sonsuzluk tasavvuru ve kemal tasavvuru ve Kant’ın ahlak delillerinden yararlanmıştır. Daha geniş
bilgi için bkz. Uludağ, a.g.m, s. 32.
3
Kendisi bir vaiz ve hatip olarak irşat-tebliğ faaliyetinin fiilen içinde olan Akseki, ideal bir
vaaz ve hitabetin nasıl olması gerektiği konusundaki yöntemsel çalışmalarıyla da ön plana
çıkmıştır. Bu ve daha fazla bilgi için bkz. Recai Doğan, “Ahmet Hamdi Akseki ve Yaygın Din
Eğitimine Hizmetleri”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Antalya, Kasım
4-6 1994 içinde (Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005), s. 86-90.
4
1923 yılında Ankara’ya giden Akseki, yazı, vaaz ve konferanslarıyla halkı milli mücadeleye teşvik etmiş ve halkın manevi mimarlığını yapmıştır. Aynı şekilde Balkan Harbi’nden
önce Sebilu’r-Reşad dergisinin Bulgaristan ve Romanya muhabirliğini yaptığı yıllarda
Bulgaristan’ı dolaşarak Müslümanları irşat etmiştir. bkz. Ethem Alimoğlu, “Ahmet Hamdi
Akseki’nin Hayatı”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Antalya, Kasım 4-6
1994 içinde (Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005), s. 5.
5
Eser Ertuğrul Özalp tarafından sadeleştirilmiş ve 2003 yılında İşaret Yayınları tarafından
basılmıştır.
6
Bunun yanında, heyet-i müşavereden (yeni adı ile Din İşleri Yüksek Kurulu) Mustafa Tevfik
Efendi ve Taha Efendi de esere birer takriz yazmışlardır. Akseki, ve’l-Asr Tefsiri, s. 2-5.
7
Akseki, aynı şekilde Dinî Dersler kitabının ön sözünde Cemaleddin Afgani, Muhammed
Abduh ve Ferid Vecdi’nin izini takip ettiğini ifade eder.
8
Dolayısıyla bir Müslüman’ın, kendisine iman ettiği Allah’ın adını yalan yere ağzına almayacağı, yeminin temel hareket noktasıdır. Mahkemede Kur’an’a el basmak suretiyle yapılan
yemin de bu anlama gelir. “Senin başın için...,Babamın, evladımın başı için...,Namus hakkı
için…” şeklinde yapılan yeminler ‘münakid’ değil ‘lağv’dır. Bkz. Akseki, 1928/1346, s. 1214.
9
Bu bağlamda Allah’ın kıyamete yemin etmesi münkirler için takrir, müminler için ise tazim anlamı taşır. Akseki, 1928/1346, s. 15-18.
302 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15)
10 Akseki, Taberî’nin de surede geçen imanı “Allah’ı tasdiklemek, O’nu birlemek, vahdaniyeti
ve itaati yalnızca ona atfetmek” şeklinde tefsir ettiğini belirtir. bkz. Muhammed b. Cerîr
Taberî, Câmiu’l Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, (thk. Ahmed Muhammed Şâkir, y.y., Müssesetü’rRisâle, 1420/2000), XXIV, 590. Böyle bir tanım yapmakla beraber Akseki, İslam’ın tabii ve
umumi bir din olduğunu dolayısıyla da İslam’a tâbi olmayanların hüsrandan kurtulamayacaklarını ifade eder. Akseki, 1928/1346, s. 28-29.
11
Bkz. Şems; 91/7-10.
12 Bkz. Ebû’l-Kâsım Mahmûd Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmıdı’t-Tenzîl, (Beyrut:
Dâru’l-Küttabi’l-Arabiyy, 1407), I, 105, Muhammed Ebû’s-Suûd, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm ilâ
Mezâyâ’l-Kitâbi’l-Kerîm, (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, ts.), I, 68, VI., 31.
13
Bkz. Enfâl; 8/60.
14
Bkz. A’raf; 7/179.
15
Bkz. Secde; 32/21.
16
Bkz. Enfâl; 8/25.
Kaynaklar
Akseki, Ahmet Hamdi, (1923/1342), Ahlak Dersleri, Ankara.
………………………, (1928/1346), ve’l-Asr Tefsiri, I. bs., İstanbul: Evkaf Matbaası.
Alimoğlu, Ethem, (2005), Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ahmet Hamdi
Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Âlûsî, Şihâbuddîn Mahmûd, (1422/2001), Ğâyetu’l-Emânî fi’r-Redd alâ’n-Nebhânî, thk. Ebû Abdillâh ed-Dânî, Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd.
Aydın, Hüseyin, (2005), “Ahmet Hamdi Akseki’nin Felsefeye İlgisinin Boyutları”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
Aydın, Mehmet S., (2005), “Ahmet Hamdi Akseki’nin Ahlak Felsefesi”, Ahmet Hamdi Akseki
Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Doğan, Recai, (2005), “Ahmet Hamdi Akseki ve Yaygın Din Eğitimine Hizmetleri”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
Ebû’s-Suûd, Muhammed, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâyâ’l-Kitâbi’l-Kerîm, Beyrût: Dâru İhyâi’tTurâsi’l-Arabî, ts.
Karaman, Hayrettin, (2005), “Fıkıhçı Olarak Aksekili Ahmet Hamdi Efendi Ahmet” Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2005.
Özyılmaz, Ömer, (2005), “Din Dersleri Öğretmeni Olarak Ahmet Hamdi” Ahmet Hamdi Akseki
Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Taberî, Muhammed b. Cerîr, (1420/2000), Câmiu’l Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, y.y.: Müssesetü’r-Risâle.
Uludağ, Süleyman, (2005), “İslam’ın Bir Savunucusu Olarak Ahmet Hamdi Akseki”, Ahmet
Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları.
Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmûd, (1407), el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmıdı’t-Tenzîl, Beyrut:
Dâru’l-Küttabi’l-Arabiyy.
Download