Toplum Bilimleri Dergisi Yasin PİŞGİN (*) AHMET HAMDİ AKSEKİ’NİN “VE’L-ASIR TEFSİRİ”(**) İSİMLİ RİSALESİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME öz Ahmet Hamdi Akseki son devrin yetiştirdiği büyük âlimlerden biridir. Çok yönlü bir ilmî şahsiyete sahip olan Akseki, dinî ilimlerin her alanında kayda değer eserler ortaya koymuştur. “Ve’l-Asır Tefsiri” isimli risalesi de onun tefsir alanında kaleme aldığı önemli eserlerinden biridir. Risale; inanç, ibadet ve ahlakın temel esaslarını içeren Asır suresini konu etmesi sebebiyle müellifin dinî görüşlerinin de bir özeti mahiyetindedir. Biz makalemizde, mutluluğun esaslarını merkeze alarak sureyi tefsir eden Akseki’nin bu risalesini incelemeye çalışacağız. anahtar kelimeler Ahmet Hamdi Akseki, ve’l-Asır Tefsri, Asır Suresi, Mutluluk. abstract An Evaluation on Ahmet Hamdi Akseki’s Treatise Named as “Walasir Tafsir” Ahmet Hamdi Akseki is one of the greatest scholar who graduated him the last period. Akseki who have a multi-faceted scientific personality have revealed considerable works in all areas of the basic Islamic sciences. The treatise named by “Tafsir wa’l-Asır” is one of the works he wrote in tafsir. It is a summary of the author’s religious views due to examined Asır surah containing the basic © Toplum Bilimleri • Ocak-Haziran • 8 (15) : 287-302 288 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15) principles of faith, worship, and morality. In our article we will try to examine this treatise of Akseki who has exegesised wal-Asır sura by focusing on the principles of happiness. keywords Ahmet Hamdi Akseki, Tefsir of wal-Asır, Asır Surah, Happiness. Giriş Tefsir faaliyeti, büyük oranda müfessirin içinde bulunduğu kültürel enlem ve boylamın ve maruz kaldığı fikrî akımların derin izlerini taşır. Dolayısıyla da müfessirin ilmî kişiliğine ve tefsir anlayışına etki eden dönemin tahlili, bir tefsir eserinin doğru bir şekilde değerlendirilmesinde büyük önem arz eder. Bu sebeple biz, ‘ve’l-Asır Tefsiri’ isimli eserini incelemeye geçmeden önce Ahmet Hamdi Akseki’nin (1887-1951) ilmî şahsiyetini ve tefsir metodunu belirleyen ana etkenler üzerinde kısaca duracağız. On dört yaşına kadar doğum yeri olan Akseki’nin Güzelsu (eski adıyla Sülles) nahiyesinde, daha sonra ise İzmir’e bağlı Ödemiş ilçesinde bulunan Karamanlı Süleyman Efendi Medresesinde yaklaşık üç yıl klasik medrese eğitimi alan Akseki, 1905 yılında İstanbul’a gider. Burada hem medrese tahsiline devam eder hem de Darulfünûn’da önce Ulum-i Âliye-i Diniyye bölümünü, daha sonra da Medresetü’l- Mütehassisin’in Felsefe-Kelam ve Hikmet-i İlahiye şubesini bitirerek dini yüksek tahsilini tamamlar (Alimoğlu, 2005: 3-5). Akseki, gününün şartlarına göre oldukça iyi bir düzeyde felsefe eğitimi almıştır. Bu esnada -henüz müstakil birer ilim dalı olmadıkları için felsefenin alt dalları olmaları sebebiyle felsefe eğitimi ile birlikte aldığı- psikoloji, sosyoloji ve pedagoji eğitimleri, onun külli sentez ve kavramaya dayalı eserleriyle temayüz edişinin ve ilim ve irfan dünyamızdaki değer ve kalıcılığının temel sebebi sayılabilir (Aydın, 2005: 17-19). O, varlık hakkında toplu bir görüşün ve külli bir âlem sezgisinin ifadesi sayılan felsefeyi, İslam’ın anlaşılmasında ve anlatılmasında bir vasıta olarak kullanmıştır. Müellifin bu yönü, eserlerinin üzerine temellendiği ve herhangi bir konuyu epistemolojik bir parçalanmaya meydan vermeden bütün yönleriyle ele almasını sağlayan bütünsel idrakinin ve derin sentezlerinin kaynağı olarak görülebilir (Aydın, S. Mehmet, 2005: 21-22). Felsefenin onun ilmî zihniyetinde bir amaç değil, vahye dayalı hikmetleri anlama ve anlatmada ve bir konuyu bütün yönleriyle tahlil edip sonuçlandırmada sistematik düşünmesini sağlayan bir araç olduğunu söyleyebiliriz. O, aklın bilgiye ulaşması konusunda bir gücünün olduğunu ancak değişmeyen sabit hakikatlere ulaşabilmesi için vahye ihtiyaç duyduğunu vurgular. Bu konumuyla Akseki, felsefe ile ilişkisi bakımından Gazzâlî’ye benzetilebilir (Aydın, S. Meh- Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 289 met, 2005: 24-29)1. Gazzalî’nin devrinde olduğu gibi onun yaşadığı dönem de din karşıtı düşünce hareketlerinin İslam dünyasını derinden etkilediği bir zaman dilimidir. Aydınlanma ile başlayan ve ateist, pozitivist ve materyalist görüşlerle desteklenen din karşıtı akımlar insanın aklı ile kalbi, ruhu ile bedeni, dünyası ile ahireti arasındaki rabıtayı kopartarak onun ulvî anlamını göz ardı etmiştir. Ancak söz konusu akımların egemen olduğu batı dünyasının bilimsel, teknolojik, endüstriyel ve askeri alanlarda kaydettiği başarılar her alanda bir çöküş içinde olan İslam dünyasında, bu başarıların söz konusu fikirlerden doğduğunu düşünen ve Müslümanların terakkisini bunlara bağlılıkta gören bir anlayışın meydana çıkmasına neden oldu. Bu şekilde aşkın boyutu sıfırlanan insan tam bir buhran ve mutsuzluk halinin içine düştü. Öyle ki, Akseki’nin ifadesiyle, aydınlanma hareketinin oluşturduğu dinsizlik furyası, 1800’lü yıllarda Fransa’da her yıl bin beş yüz kişinin intihar etmesine neden olurken; 1900’lü yıllarda bu sayı on bini bulmuştur (Akseki, 1928/1346: 78). Bu sebeple bir yandan batılı tanrısızlar, dinsizler, müsteşrikler ve misyonerlerle diğer yandan içinde pozitivist ve materyalistlerin de bulunduğu İslam’ın yerli muhalifleri ile yaptığı mücadele Akseki’nin ilmi faaliyetleri içinde önemli bir yer tutar. Böylesine bir mücadele ortamı içinde Akseki, felsefeden azami ölçüde yararlanma ihtiyacı hissetti.2 Aslında dinin anlaşılmasında ve yorumlanmasında -özellikle de savunulmasında- felsefî düşünceden yararlanmak üç dinin de tarihinde görülen çok eski bir gelenektir. Bu bakımdan Akseki için felsefenin bir amaç değil, vahyin hizmetindeki bir araç olduğunu ifade edebiliriz. Bu ilmî zihniyet içinde o, yüksek tahsil görürken hocaları ve takip ettiği neşriyat aracılığıyla ıslahatçı İslamcılarla tanışıp kaynağı Cemaleddin Afgani’ye kadar götürülen üç çizgiden laik modernistlerle İslam modernistlerinin temsil ettikleri çizgilere cephe alarak Muhammed Abduh ile başlayan ve Muhammed Reşit Rıza ile iyice belirginlik kazanan ıslahatçı İslamcılarla aynı çizgide hareket etmiştir. Bundan dolayı Türkiye’de ıslahatçı İslamcılığı benimseyen Sırat-ı Müstakim/Sebilü’r-Reşad ailesine katılmıştır (Karaman, 2005: 39-40). Bu düşünce çizgisinin bir sonucu olarak da gelenekçiliğe karşı yenilikçiliği, kaderciliğe karşı iradeyi, taklide karşı içtihadı, mutlakiyete karşı demokrasiyi, bidat, hurafe ve sapmalara karşı da Hz. Peygamber ve raşit halifeler devrinden müteşekkil olan asr-ı saadet İslam’ını savunmuştur. Akseki; İslam’ın aklî, mantıkî ve evrensel bir din olması sebebiyle inanç konusunda aklî ve ilmî kanunlara istinat ettiğini ve aklın hükmünü kabullendiğini, bundan dolayı da bir insana “Aklın alsın ya da almasın iman edeceksin.” denilemeyeceğini ifade etmiştir (Akseki, 1923/1342: 254, 314 vd.). Bütün bunlara bakıldığı zaman İslam toplumunun ezilmişliği ve geri kalmışlığı sebebiyle Akseki’nin aydınlanma döneminde revaçta olan akılcı, tabiatçı ve hürriyetçi felsefi akımların az çok etkisi altında kaldığı söylenebilir. 290 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15) Aslında bu etki o dönemin İslamcı aydın ve yazarlarının çoğunda görülür (Uludağ, 2005: 36-38). I. “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi ve Tefsir Metodu Akseki, bir ilim ve fikir adamı olmasının yanında, aynı zamanda, yaygın din eğitimi içinde aktif olarak yer alması sebebiyle, din hizmetleri açısından aksiyonel bir kişiliğe sahip büyük bir hizmet aşığıdır. Kur’an’a ve sahih sünnete dayanan sağlıklı dinî bilginin geniş halk kesimlerine ulaştırılarak insanların dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmelerini hedefleyen ve bunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan irşat-tebliğ yönteminin hem teorisyenliğini hem de uygulayıcılığını yapan Akseki,3 eserlerinde ilmî olduğu kadar sade ve etkili bir dil kullanmış, ferdî ve toplumsal düzeyde uyanışın, hikmetin düzeyli ve anlaşılabilir bir üslup ile toplumun bütün katmanlarına ulaştırılmasına bağlı olduğunu savunmuştur. Bu bağlamda İslam’ı insanların akıllarına ve kalplerine yerleştirmek, vaaz ve nasihatlerle onları irşat edip uyandırarak dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmak onun ilmi hayatının temel unsurlarından birini teşkil eder.4 Bu konumuyla Akseki, bir gün Alâeddin kürsüsünde Asır suresinin tefsirini vaaz konusu yapar. Bu konuşma halk üzerinde öyle derin bir iz bırakır ki; zamanın Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, ondan bu vaazı bir tefsir olarak kaleme almasını ister. Bu tavsiyeyi dikkate alan Akseki, ‘vel’-Asır Tefsiri’ adı altında bir risale yazar. Seksen yedi sayfadan oluşan eser 1928/1346 tarihinde Evkaf Matbaası tarafından basılır.5 Risaleye biri Türkçe diğeri Arapça iki takriz yazan Börekçi: “Diyebilirim ki; insanların yegâne gayreti olan mutluluğun esaslarını ve zamanın kıymet ve ehemmiyetini izah eden bu mühim eser bu alanda yazılmış ilk eserdir.” diyerek bu çalışmayı över ve hararetle tavsiye eder.6 Risalenin mukaddimesinde; Asır suresinin, insan mutluluğunun esaslarını, Kur’an’ın itikat, ibadet ve ahlaka ilişkin temel konularını özlü bir üslupla bildirdiğini söyleyen Akseki, “Kur’an namına sadece bu sure inseydi bile insanlara yeterdi.” (Âlûsî, 2001/1422: II, 85). şeklinde İmam Şafii’ye atfedilen sözü naklederek surenin önemini vurgular. Ashabın bir araya geldiklerinde bu sureyi okumadan ayrılmadıklarını ve bu okuyuşun amacının sadece teberrük olmadığını, aynı zamanda hayrı tavsiye ve şerden uzak durma konusunda bir ihtar ve ikaz olduğunu söyler (Akseki, 1928/1346: 10). Akseki, hakikat ve faziletleri insanlara aktarmada biri “hikmet” diğeri “nasihat” olmak üzere iki yöntemin olduğunu ve bu eserinde her ikisini de kullandığını ifade eder. Örneğin; yeminin anlamı ve niçin yapılması gerektiği konusunda bilgi verdikten sonra kullandığı: “Bu cihet anlaşıldı değil mi? O halde sadede rucû edelim.” (Akseki, 1928/1346: 19) tarzındaki cümleler, müellifin benimsediği irşat-tebliğ hedefi üzerine temellenen ilmî zihniyetinin bir göstergesi sayılabilir. O, diğer tüm eserlerinde olduğu gibi bu risalesinde de dinin öncelikli ve üslup ve arı bir Türkçe ileetmiştir dünya ve ahiret mutluluğunun elde edilmesinin temel pre esas esasalarak alaraksureyi sureyitefsir tefsiretmiştir etmiştir(Özyılmaz, (Özyılmaz,2005: 2005:78-79). 78-79).Eserde, Eserde,Hz. Hz.Peygamber Peygambe esas alarak sureyi tefsir (Özyılmaz, 2005: 78-79). Eserde, Hz. Peygamber esas alarak sureyi tefsir etmiştir (Özyılmaz, 2005: 78-79). Eserde, Hz. Peygamber’d sahih dildilüsluplarını sahihrivayetleri, rivayetleri,Arapçanın Arapçanınkurallarını kurallarınıve üsluplarınıdikkate dikkatealmış, almış,pek pekçok çok sahih rivayetleri, Arapçanın kurallarını vevedil üsluplarını dikkate almış, pek çok 8 sahih rivayetleri, Arapçanın kurallarını ve dil üsluplarını dikkate almış, pek çok te 291 Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme özellikle Muhammed 8 8ve özelliklede MuhammedAbduh’un Abduh’untefsirindentefsirinden-yararlanmış yararlanmış veayetleri ayetleridinin dininteme tem özellikle dedeMuhammed Abduh’un tefsirindenyararlanmış ve ayetleri dinin tem 8 özellikle de Muhammed Abduh’un tefsirindenyararlanmış ve ayetleri dinin temel içinde, muhatapta yanlış anlamalara sebep olacak tevil veveyönlendirmelerden içinde, muhatapta yanlış anlamalara sebep olacak tevil yönlendirmelerdenkaçın kaç içinde, muhatapta yanlış anlamalara sebep olacak tevil ve yönlendirmelerden kaçın önemli konularına odaklanmış ve muhatabını zihni karmaşaya itmeyen samimi, içinde, muhatapta yanlış anlamalara usul sebepveolacak tevil ve yönlendirmelerden kaçına etmiştir. Müfessirin “Yazılarımda füruya muhalif etmiştir. Müfessirin “Yazılarımda usulveve füruyamutluluğunun muhalifbir birşey şeysöylemediğime söylemediğim ama ilmîMüfessirin bir üslup ve “Yazılarımda arı bir Türkçe ileusul dünya vefüruya ahiret elde ediletmiştir. muhalif bir şey söylemediğime etmiştir. Müfessirin “Yazılarımda usul ve füruya muhalif bir şey söylemediğime k (Akseki, 1928/1346: 7)7)sözü bu hassasiyetin bir sayılabilir. mesinin temel prensiplerini esasdede alarak sureyi tefsir etmiştir (Özyılmaz, 2005: Surenin (Akseki, 1928/1346: sözü hassasiyetin birifadesi ifadesi sayılabilir. Surenin (Akseki, 1928/1346: 7) sözü de bubuhassasiyetin bir ifadesi sayılabilir. Surenin 78-79).1928/1346: Eserde, Hz. Peygamber’den sahih rivayetleri, Arapçanın kuralla- Surenin a (Akseki, 7) sözüörnekler de bugelen hassasiyetin bir ifadesi sayılabilir. adabını kolay kavranılabilir çerçevesinde yeni tertip veveüslup adabını kolay kavranılabilir örnekler çerçevesinde yenibir bir tertip üslupile ilekalem kale rını ve kolay dil üsluplarını dikkate almış, pek çerçevesinde çok tefsirden -özellikle de Muhammed adabını kavranılabilir örnekler yeni bir tertip ve üslup ile kalem 7 adabını kolay kavranılabilir örnekler çerçevesinde yeni bir tertip ve üslup ile kalem Abduh’un tefsirindenyararlanmış vesureyi ayetleri dinin temel kurallarıüzerinden içinde, mu-tefsir söyleyen Akseki (1928/1346: 6-10) başlıklar söyleyen Akseki (1928/1346: 6-10) sureyiaşağıdaki aşağıdaki başlıklar üzerinden tefsireder: eder söyleyen Akseki (1928/1346: 6-10) sureyi aşağıdaki başlıklar üzerinden tefsir eder: hatapta yanlış anlamalara sebep olacak tevil ve yönlendirmelerden kaçınarak söyleyen Akseki (1928/1346: 6-10) sureyi aşağıdaki başlıklar üzerinden tefsir eder: Yemin nedir? vevekime yapılır? tefsir1-etmiştir. Müfessirin “Yazılarımda ve füruya muhalif bir şey söylemeYemin nedir?Niçin Niçin kimeusul yapılır? 1-1-Yemin nedir? Niçin ve kime yapılır? diğime kânîyim.” (Akseki, 1928/1346: sözü de bu hassasiyetin bir ifadesi sa1- Yemin nedir? Niçin ve kime 7) yapılır? 2-2-Allah’ın bazı şeylere ve olaylara yemin manası nedir? yılabilir. Surenin ahkâm ve adabını kolay kavranılabilir örnekler çerçevesinde Allah’ınbazı bazışeylere şeylereveveolaylara olaylara yeminetmesinin etmesinin manası nedir? 2- Allah’ın yemin etmesinin manası nedir? yeni2-bir tertip ve üslup ile kaleme aldığını söyleyen Akseki (1928/1346: 6-10) Allah’ın bazı şeylere ve olaylara yemin etmesinin manası nedir? 3-3Asrın manası ve Allah’ın ona yemin etmesinin hikmeti nedir? sureyi aşağıdaki başlıklar üzerinden tefsir eder: Asrınmanası manasıveveAllah’ın Allah’ınona onayemin yeminetmesinin etmesininhikmeti hikmetinedir? nedir? 3- Asrın 1Yemin nedir? Niçin ve kime yapılır? 3- Asrın manası ve Allah’ın ona yemin etmesinin hikmeti nedir? 4-4-İnsanların hüsran olmasının yemin tekit İnsanların hüsraniçinde içinde olmasının yeminile ile tekitedilmesinin edilmesininsebebi sebebinedir? nedi 4İnsanların içinde olmasının yemin ile tekit edilmesinin sebebi nedir 2- Allah’ın bazıhüsran şeylere ve olaylara yemin etmesinin manası nedir? 4- İnsanların hüsran içinde olmasının yemin ile tekit edilmesinin sebebi nedir? 3- Asrın manası ve Allah’ın ona yemin etmesinin hikmeti nedir? 5İnsandan maksat kimlerdir? İnsandan maksat kimlerdir? 5-5-İnsandan maksat kimlerdir? İnsanlarınmaksat hüsran kimlerdir? içinde olmasının yemin ile tekit edilmesinin sebebi 5-4-İnsandan 6Hüsran, iman, salih tevâsî nedir? Hüsran,iman, iman,salih salihamel, amel,tevâsî tevâsîbi’l-hakk bi’l-hakkve tevâsîbi’s-sabr bi’s-sabrnedir? nedir? 6-6-Hüsran, amel, tevâsî bi’l-hakk vevetevâsî bi’s-sabr nedir? 6-5-Hüsran, iman, salih amel, tevâsî bi’l-hakk ve tevâsî bi’s-sabr nedir? maksat kimlerdir? 7-7-İnsandan Bu Buözelliklere özellikleresahip sahipolmayanların olmayanlarınhüsranda hüsrandaoluş oluşsebepleri sebeplerinelerdir? nelerdir? 7Bu özelliklere sahip olmayanların hüsranda oluş sebepleri nelerdir? 6- Hüsran, iman, salih amel, tevâsî bi’l-hakk ve tevâsî bi’s-sabr nedir? 7- Bu özelliklere sahip olmayanların hüsranda oluş sebepleri nelerdir? II. Meali 7BuSurenin özelliklere sahip olmayanların hüsranda oluş sebepleri nelerdir? II.Surenin Meali II. Surenin Meali II. Surenin Meali 1-1- ِصر ْل َعMeali وا ْل َواAsra ِْصر II. Surenin ع Asrakasem kasemederim ederimki; ki; ْ َ ْ َ 1- ِصر kasem ederim ki; ْ َوال َعAsra ْ 1Asra kasem ederim ki; 1- ِصر ederim ki; ْ ُ َ َوال َعAsraْ kasem ْ ْ َّ انİnsan muhakkak hüsran ve ziyandadır. 2-2-ِسر ىِخ َانَ َِانَلَفِل ٖف سس ِاْلن ْ ِسر ْ ُ ىِخ ن ِاْل ا İnsan muhakkak hüsran veziyandadır. ziyandadır. َّن ْ َ ْ ٖ ُ ْ 2ر ِ س ىِخ ف ل ِ س ن ِاْل ا İnsan muhakkak hüsran َّن ََان 2- ْ İnsan muhakkak hüsran veve ziyandadır. ٖ ُ ِاْل ْنسَانَ ِلَ ٖف ْ َّ انİnsan 2- ِسر muhakkak hüsran ve ziyandadır. ْ ىِخ ُينَ ِٰا ُ َمنُواِ َوع َُمل iman edip âmel-i salihada bulunan3-3صحال َح َّْلا َِّاْللَّذِالَّ ٖذAncak Ancak iman edip âmel-i salihada bulunanlar َّ صال 3-ِات ِات واِال واِ َو Ancak iman edip âmel-i salihada bulunanlar َّ واِال َص ُعَمعلَمل ُينَينَِٰا َ ٰمِان َمن 3ات ِ ح ال واِال واِ َو ا ا َّْل ِٖالَّ ٖذAncak iman edip âmel-i salihada bulunanlar َّ َ lar ٰ ُ ا َّْلِالَّ ٖذينَ ِا َمنAncak iman edip âmel-i salihada bulunanlar 3- ِصال َحات َّ واِوعَملُواِال َ اِبا ْلح ِصرِ ْبر اِبال اص ْو ِوَوت ََو ص ْو َوتَ َواve hakkı tavsiye eden ِّ ِ ق َّ ص ْب َاص ْو َ اِبا ْل َ ْح َ ص ْو َ ق َوت ve birbirlerine hakkı veve sabrı tavsiye eden ال اِب vebirbirlerine birbirlerine hakkı vesabrı sabrı tavsiye edenkimsel kimse ِّ َّ َ َ ِص ْبر birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden kimsel ِّ ص ْواِبال َح َّ اص ْواِبال َ ِوت ََو َ َ َوتَ َو َوتَا َواve َ ق kimseler ziyanda değildir. (Akseki, 1928/1346: 9). ْ ِص ْبر ص ْواِب ق ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden kimsele ِّ ص ْواِبال َح َّ (الAkseki, َ ِ َوت ََوا1928/1346: َ َوتَ َوا9).9). değildir. değildir. (Akseki, 1928/1346: değildir. (Akseki, 1928/1346: 9). değildir. (Akseki, 1928/1346: 9). III. III. İnsanların Mutsuzluklarının Yeminle Pekiştirilmesinin İnsanların Mutsuzluklarının Yeminle III. İnsanların Mutsuzluklarının YeminlePekiştirilmesinin PekiştirilmesininSebebi Sebebi III. İnsanların Mutsuzluklarının Yeminle Pekiştirilmesinin Sebebi Sebebi III. İnsanların Mutsuzluklarının Yeminle Pekiştirilmesinin Sebebi Tefsirine yeminin tanımıyla başlayan Akseki, yemini; “bir Tefsirine tanımıyla başlayan Akseki, yemini; “bir hakikat ya da yayadadabir Tefsirineyeminin yeminin tanımıyla başlayan Akseki, yemini; “birhakikat hakikat bir Tefsirine yeminin tanımıyla başlayan Akseki, yemini; “bir hakikat ya da bir birTefsirine iddiayı, buyeminin hakikat ve iddianın gerçek boyutunu bildiğine ve “bir yalanhakikat söylediğiya da bir id tanımıyla başlayan Akseki, yemini; hakikat ve iddianın gerçek boyutunu bildiğine ve yalan söylediği takdirde yalan hakikat iddianın gerçekboyutunu boyutunu bildiğine yalansöylediği söylediği takdirde yalansö takdirde söyleyenden hesap sorup onu cezalandırmaya muktedirtakdirde oldu- yalan hakikat veveyalan iddianın gerçek bildiğine veveyalan sö hakikat ve iddianın gerçek boyutunu bildiğine ve yalan söylediği takdirde yalan söy hesap cezalandırmaya muktedir olduğuna inanılan mukaddes bir ğunasorup inanılan mukaddes bir zatın ismi ile desteklemek” diye tanımlar ve yehesap soruponu onu cezalandırmaya muktedir olduğuna inanılan mukaddes birzat za hesap sorup onu cezalandırmaya muktedir olduğuna inanılan mukaddes bir zat minin en ilkel kabileler de dâhil olmak üzere bütün toplumlarda görüldüğünü; hesap sorup onu cezalandırmaya muktedir olduğuna inanılan mukaddes bir zatın 5 yukarıda yapılan tanıma göre yemine layık olan 5tek 5 zatın da Allah olduğunu 5 desteklemek” diye tanımlar ve yeminin en ilkel kabileler de dâhil olmak üzere bütün toplumlarda görüldüğünü; yukarıda yapılan tanıma göre yemine layık olan tek zatın da Allah 292 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15) olduğunu ifade eder.9 Sadece Allah adına yemin etmenin insanlar için geçerli olduğunu ve Allah’ın, ikap ve muhasebesinden korktuğu bir üst merci söz konusu olmadığı için O’nun, ifade eder.8 Sadece Allah adına yemin etmenin insanlar için geçerli olduğunu ve Allah’ın, ikap ve muhasebesinden korktuğu bir üst merci söz konusu olmadığı hikmeti anlayamayanların bu dilediğine ayetleri tevil etmeye çalıştıklarını için O’nun, yarattıklarından yemin edeceğini belirtir.söyledikten Allah’ın birsonra şeye Allah’ın yemin etmesindeki hikmeti anlayamayanların ayetleri tevil etmeye çalıştık“en doğru söyleyen” (esdaku’l-kâilîn) olduğu haldebu yemin etmesindeki hikmeti açıklar. larını söyledikten sonra Allah’ın “en doğru söyleyen” (esdaku’l-kâilîn) olduğu Ona göre,etmesindeki Allah’ın Kur’an’da halde yemin hikmetiyemin açıklar.ettiği şeyler dikkatle incelendiğinde insanların bu yarattıklarından dilediğine yemin edeceğini belirtir. Allah’ın bir şeye yemin etmesindeki şeyleriOna ya inkâr da hikmet, değer ve faydalarından gafil olmaları sebebiyle göre, ettikleri Allah’ın ya Kur’an’da yemin ettiği şeyler dikkatle incelendiğinde in- onları sanların bu şeyleri ya inkâredilir. ettikleri ya da hikmet, değer veettiği faydalarından gafil ise bu küçük gördükleri müşahede Dolayısıyla Allah’ın yemin şey inkâr edilmiş olmaları sebebiyle onları küçük gördükleri müşahede edilir. Dolayısıyla Allah’ın yemin ettiği şey inkâr edilmiş ise bu yemin; o şey için ‘takrir’; tahkire konu ol9 Akseki, Allah’ındeasra yeminamacı etmesini özetle izah eder: ması halinde ‘tazim’ taşır. Bu şöyle bağlamda Akseki, Allah’ın asra yemin etmesini özetle şöyle izah eder: yemin; o şey için ‘takrir’; tahkire konu olması halinde de ‘tazim’ amacı taşır.10 Bu bağlamda “Asır; yüzyıl veya ikindi ile akşam arasındaki vakit olarak takdir edilse de asrın asıl “Asır; yüzyıl veya ikindi ile akşam arasındaki vakit olarak takdir edilse de anlamı, insanların hareketlerine zarf olan mutlak anlamdaki zamandır. Çünkü insanlar asrın asıl anlamı, insanların hareketlerine zarf olan mutlak anlamdaki zaman“Zaman ne kadar bozuldu. Bütün mazide kaldı. günler ne güzeldi.” dır. Çünkü insanlar “Zaman ne hayırlar kadar bozuldu. BütünGeçen hayırlar mazide kaldı. diyerek Geçen günler ne güzeldi.” diyerekşikâyet her çağda bulundukları şikâyet her çağda bulundukları zamandan etmişler ve zamanınzamandan değerini gereği gibi takdir etmişler ve zamanın değerini gereği gibi takdir edememişler, bundan dolayı da edememişler, bundan dolayı da Allah asra yemin ederek zamanı “tazim” etmiştir. Dolayısıyla Allah asra yemin ederek zamanı “tazim” etmiştir. Dolayısıyla bizatihi zaman ve bizatihi zaman ve mekânda yoktur. veren, Zamanao zamanda hükmünü yaşayan veren, o insanların zamanda yaşayan mekânda şer yoktur. Zamanaşerhükmünü hayır ve şer bakımından durumlarıdır. Bu itibarla Allah asra yemin za- etmekle insanların hayır ve şer bakımından durumlarıdır. Bu itibarla Allah etmekle asra yemin manın uğursuzluğuna dair inancın batıl olduğunu ve surenin bütününden de zamanın uğursuzluğuna dair inancın batıl olduğunu ve surenin bütününden de anlaşıldığı gibi anlaşıldığı gibi zamanın salih amelle geçirilmesinin önemini vurgulamıştır.” (Akzamanın salih amelle geçirilmesinin önemini vurgulamıştır.” (Akseki, 1928/1346: 19-22). seki, 1928/1346: 19-22). ُ ِاْل ْنسَانَ ِلَ ٖفى ْ َّ“ انİnsan Akseki, ِسر ayetinde Akseki, “İnsan muhakkak muhakkak hüsran hüsranveveziyandadır.” ziyandadır.” ayetinde geçen ْ ِخ geçen “hüsran”ın kelime anlamı olarak; zarar, eksiklik, helak ve dalâlet anlamla“hüsran”ın kelime anlamı olarak; zarar, eksiklik, helak ve dalâlet anlamlarına geldiğini, rına geldiğini, surede ise mutlak manada hem dünyevi hem de uhrevi ziyan ve surede ise mutlak hem dünyevi de uhrevi ziyan Surenin ve mutsuzluğu ifade ettiğini mutsuzluğu ifade manada ettiğini söyler (Akseki,hem 1928/1346: 26-27). devamında söyler (Akseki, 1928/1346: 26-27). Surenin devamında kurtuluşun hüsrandan kurtuluşun şartları olarak sayılan “iman”,hüsrandan “salih amel”, “tevâsîşartları bi’l- olarak hakk” ve “tevâsî bi’s-sabr”ın, bir insanın dünyada ve ahirette gerçek mutluluğa sayılan “iman”, “salih amel”, “tevâsî bi’l-hakk” ve “tevâsî bi’s-sabr”ın, bir insanın dünyada ulaşmasının olmazsa olmaz unsurları olduğunu söyleyen Akseki, bunlara sırtını ve ahirette gerçek mutluluğa ulaşmasının olmazsa olmaz unsurları olduğunu söyleyen Akseki, dönerek mutluluğun peşine düşenlerin ve dünyada nefsanî arzularını gerçekbunlara sırtını dönerek mutluluğun peşine düşenlerin ve dünyada nefsanîşe-arzularını leştirmekle mutlu olduklarını zannedenlerin mutluluk olarak tabir ettikleri yin bir vehim ve mutlu seraptan başka birzannedenlerin şey olmadığını ifade eder. Dolayısıyla Yüceşeyin bir gerçekleştirmekle olduklarını mutluluk olarak tabir ettikleri Allah surenin başında mutlak anlamda zamana yemin ederek bütün zaman ve vehim ve seraptan başka bir şey olmadığını ifade eder. Dolayısıyla Yüce Allah surenin mekânlarda, yukarıda bahsi geçen erdemlere sahip olmaksızın mutluluğun elde başında mutlak anlamda zamana yemin ederek bütün zaman ve24-25). mekânlarda, yukarıda bahsi edilmesinin imkânsızlığını tekit etmiştir (Akseki, 1928/1346: geçen erdemlere olmaksızın mutluluğun elde imkânsızlığını tekit etmiştir ol Akseki, istisna edatı başlayan ayeti veedilmesinin devamını esas alarak hüsranAkseki, “ِ”ا َّْلsahip istisna edatıileile başlayan ayeti ve devamını esas alarak hüsranda da olan 1928/1346: insanın; imandan yoksun, hiç bir uhrevi kaygı taşımayan, dolayısıyla da (Akseki, 24-25). insanın; imandan yoksun, hiç bir uhrevi kaygı taşımayan, dolayısıyla da salih amel işlemeye salih amel işlemeyen, nefsanî arzularının peşine düşmüş; hakkı ve sabrı tavsiye nefsanî arzularının düşmüş; ve6 sabrı tavsiye etmeyen kimselerve olduğunu ifa etmeyen kimselerpeşine olduğunu ifade hakkı eder. İnsan kelimesinin başında bulunan eder. İnsan kelimesinin başında bulunan ve Arap gramerinde; dâhil olduğu kelimenin delal ettiği bütün fertleri içermesini sağlayan “el” takısı (lâmu’l-istiğrâk li’l-cins), surede bah seki, “ِ ”ا َّْلistisna edatı ile başlayan ayeti ve devamını esas alarak hüsranda olan imandan yoksun, hiç bir uhrevi kaygı taşımayan, dolayısıyla da salih amel işlemeyen, Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 293 arzularının peşine düşmüş; hakkı ve sabrı tavsiye etmeyen kimseler olduğunu ifade an kelimesinin başında bulunan ve Arap gramerinde; dâhil olduğu kelimenin delalet Arap gramerinde; dâhil olduğu kelimenin delalet ettiği bütün fertleri içermesitün fertleri niiçermesini sağlayan takısı (lâmu’l-istiğrâk li’l-cins), bahsi sağlayan “el” takısı “el” (lâmu’l-istiğrâk li’l-cins), surede bahsi surede geçen erdemlere sahip olmayanbütün bütüninsanları insanlarıifade ifadedemektir. demektir. “ِ ”ا َّْلşeklinde demlere sahip olmayan şeklinde gelen gelenistisna istisnaedatı da bunu göstermektedir. Bundan sadece akil-baliğ olmayan çocuklar ve deliler bunu göstermektedir. Bundan sadece akil-baliğ olmayan çocuklar ve deliler müstesnadır. Şu halde Akseki’ye göre kendilerine bir peygamberin daveti ulaşadır. Şu halde Akseki’ye göre akil-baliğ kendilerine peygamberin daveti ulaşsın ya da her sın ya da ulaşmasın olanbir ve zikri geçen erdemlerden yüz çeviren hüsrandadır 1928/1346: 25-26). n akil-baliğkişiolan ve zikri (Akseki, geçen erdemlerden yüz çeviren her kişi hüsrandadır 1928/1346:IV. 25-26). Mutluluğun Esasları İnsanların . Mutluluğun Esaslarıhüsran ve mutsuzluk içinde oluşunu ve bunun yemin ile pekiştirilmesinin hedefini izah eden Akseki, istisna edatından sonra zikredilen dört maddeanların hüsran ve mutsuzluk içinde oluşunuolduğunu ve bununsöyler. yemin ile pekiştirilmesinin nin mutluluğun temel prensipleri izah eden Akseki, istisna edatından sonra zikredilen dört maddenin mutluluğun temel a- İman eri olduğunu söyler. Hüsrandan kurtulmanın ilk şartı imandır. Lügatte herhangi bir şeyi tasdik etmek anlamına gelir. Neye iman edileceği (mü’men bih’i) zikredilmemekle beraber İman surede geçen iman; şeri manada olup, ‘icmalî’ ve ‘tafsilî’ olarak ikiye ayrılır. Allah’tan başka bir ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in ve elçisi üsrandan kurtulmanın ilk şartı imandır. Lügatte herhangi bir şeyi onun tasdikkulu etmek olduğuna inanmak icmalî iman olarak isimlendirilir. Ahiret gününe, meleklere, a gelir. Neyekitaplara, iman edileceği (mü’menölümden bih’i) zikredilmemekle peygamberlere, sonra dirilmeye,beraber kaza ve surede kadere;geçen hâsılı, Hz. bütün haberleri ederek onlarabaşka inanmak eri manada Peygamber’in olup, ‘icmalî’ getirdiği ve ‘tafsilî’ olarak ikiyetasdik ayrılır. Allah’tan bir ise ilahtafsilî iman şeklinde adlandırılır (Akseki, 1928/1346: 28-29). na ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna inanmak icmalî iman olarak Akseki’ye göre bu sayılan iman unsurları surede geçen imanın tamamı deirilir. Ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ölümden sonra dirilmeye, ğildir. Çünkü buradaki iman mutlak anlamda olup geçmiş, an ve gelecekteki bükadere; hâsılı, Hz. Peygamber’in getirdiği bütün haberleri tasdik Hz. ederek onlara tün zaman ve mekânları kapsar, yani umumidir. Dolayısıyla Peygamber’den önceki risalet devirlerinde yaşamış olan bir insanın hüsrandan kurtulması için ise tafsilî iman şeklinde adlandırılır (Akseki, 1928/1346: 28-29). Hz. Muhammed’e değil, kendi çağındaki peygambere iman etmek zorunda olaçıktır.iman Bu itibarla, surede seki’ye göreduğu bu sayılan unsurları suredegeçen geçenimanın imanınmutlak tamamıanlamda değildir.olduğu Çünküortaya çıkmaktadır (Akseki, 1928/1346: 30-31). Bu açıdan bakıldığında iman; Hz. iman mutlak anlamda olup geçmiş, an ve gelecekteki bütün zaman inanç ve mekânları Muhammed’e inanmaktan ibaret olmadığı gibi insanların olarak ifade ettikleri soyut durum da imanın tamamını etmez. Ona göreyaşamış iman; aklın yani umumidir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’den öncekiifade risalet devirlerinde ve vicdanın da dahli ile insanın, ruhî kuvvetlerinin tamamını kullanarak kutsal insanın hüsrandan kurtulması için Hz. Muhammed’e değil, kendi çağındaki olana “îkan” ve “iz’an” üzere yönelmesidir (Akseki, 1928/1346: 32). Bu tanıbere iman etmek olduğu itibarla, surede geçen imanınkavramını mutlak da mıyla ozorunda ‘asır’, ‘insan’ ve açıktır. ‘hüsran’Bu kelimelerinde olduğu gibi ‘iman’ mutlak anlamda tefsir eder. Dolayısıyla devirlerinde yaşamış olanların ya olduğu ortaya çıkmaktadır (Akseki, 1928/1346:fetret 30-31). Bu açıdan bakıldığında da kendilerine herhangi bir nebevi tebliğ ulaşmamış kimselerin de hüsrandan Hz. Muhammed’e inanmaktan ibaret olmadığı gibi insanların inanç olarak ifade kurtulmaları imana bağlıdır. soyut durum da Akseki, imanın bu tamamını etmez. göre iman; aklın veolan, vicdanın da razı imanınifade temelini: “BuOna âlemde hayırdan razı şerden faziletitamamını seven, rezileti sevmeyen birolana vacibu’l-vücûdun olduğunu ve her insanın, ruhîolmayan, kuvvetlerinin kullanarak kutsal “îkan” ve “iz’an” üzere şeyin onun iradesiyle meydana geldiğini kalbin yakinen tasdiki” olarak ifade sidir (Akseki, 1928/1346: 32). Bu tanımıyla o ‘asır’, ‘insan’ ve ‘hüsran’ 7 294 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15) eder.10 Bu iman aklın ve vicdanın esaslarına dayanması sebebiyle aklî ve kalbî bir karakter sergiler ve sahibini salih amele taşır. Bu vasfa sahip olmayan iman ise hakiki bir iman değildir. Çünkü ruhun itminanı ve şüpheden uzak bir şekilde kalbin itikadı, imanın temel unsurudur. Öyle ki, lisan onun tercümanı, azalar ise tecelligâhıdır (Akseki, 1928/1346: 34). O halde iman mutluluğun kurucu ilkesi olmakla beraber mutluluğun tamamının sebebi değildir. Gerçek bir imanın varlığının beşeri eylemler sahasında ortaya çıkması gerekir. Bu ise mutluluğun ikinci unsuru olan salih ameldir. b- Salih Amel Akseki’ye göre salih amel: iyi ve güzel olduğuna sahih naklin ve selim aklın onay verdiği ve zevk-i selimin reddetmediği şeylerin tamamıdır. İnsan, hüsrandan kurtulmanın ikinci şartı olarak zikredilen hayırlı ve faziletli işleri ifa etmek ve bunların zıddı olan davranışlardan uzak durmakla kendisine, başkasına ve hatta bütün mahlûkata faydalı olur. Asır, insan ve iman kavramlarını, mutlak anlamlarını dikkate alarak tefsir eden Akseki, bu kavrama da genel bir anlam atfeder. Ona göre salih amel sadece ibadetlerden ibaret değildir. Kısaca ‘hayrât-u hasenât’ olarak tabir edebileceğimiz bütün iyilikler bu tarifin içindedir. Emanet, iffet ve muhabbet gibi faziletleri üreten melekeler de bu dairede yer alır. Dolayısıyla insanın kişisel ya da toplumsal, zahirî ya da batınî bağlamda gerçekleştirdiği bütün iyi ve güzel olan şeyler salih amel sayılır (Akseki, 1928/1346: 32-36). Nebevi tebliğe muhatap olmamış yerlerdeki insanlar da, akl-ı selimin üzerinde ittifak ettiği salih amelleri işledikleri takdirde bu ameller onların ruhlarını tezkiye eder, şerli işler ise ruhlarını kirletir (Akseki, 1928/1346: 36-37). Bu bakımdan tebliğe mazhar olmasa da bir toplumda inanç, amel ve ahlak bakımından insanların aynı mertebede olduğunu söylemek aklın ve hikmetin esaslarına aykırıdır. “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini noksana düşüren de hüsrana uğramıştır.”11 ayetini delil olarak getiren Akseki; vahye muhatap olmasa bile bir insanın, aklî tefekkürü ile ulaşacağı iman ve salih amelin o ikişiyi hüsrandan kurtaracağını söyler. Bu bağlamda Zemahşerî (ö. 538h.) ve Ebu’s-Suûd’un (ö. 982h.) ve sünnet delil ِكلِماِاستقامِمنِاألعمالِبدليلِالعقلِوالكتابِوالسنة:“ الصالحاتSalih “Salih amel; amel; akıl, akıl, kitap kitap ve 12 sünnet delili ile sabit olan doğru işlerin tamamıdır.” şeklindeki tanımlarına sabit olan doğru işlerin tamamıdır.”13 şeklindeki tanımlarına atıf yapar ve vahiy olmas atıf yapar ve vahiy olmasa da akl-ı selimin ve ruh-u müstakimin kabul ettiği ve akl-ı selimin ve bilinen ruh-u bir müstakimin kabul olduğunu ettiği ve ve bütün milletlerce bilinen bir ta bütün milletlerce takım hususların bunların salih amel olarak isimlendirildiğini ifade eder (Akseki, 1928/1346: 38-39). hususların olduğunu ve bunların salih amel olarak isimlendirildiğini ifade eder (Aks İbadetler de kişisel, ailevî ve toplumsal pek çok faydaya sahip olan ve sa1928/1346: 38-39). hibini hüsrandan kurtarıp saadete ulaştıran çok önemli bir salih amel türüdür. İbadetler de kişisel, ailevî ve toplumsal pek çok faydaya sahip olan ve sahi hüsrandan kurtarıp saadete ulaştıran çok önemli bir salih amel türüdür. Örneğin; insan nam k çok faydaya sahip olan ve sahibini hüsrandan kurtarıp saadete ulaştıran çok önemli bir salih ame alih amel türüdür. Örneğin; insan namazı fizikî ve ruhî şartlarına uygun bir şekilde ifa ettiği takd ği takdirde bu ibadet onu kötülük ve çirkinliklerden alıkoyar, başka bir ifadeyle onu hüsrandan Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 295 randan kurtararak mutluluğa taşır. Malî ibadetler ise toplumun varlık, birlik ve bekasının en önemli önemli unsurlarıdır. Köprü, yol, çeşme, hastane yaptırmak, su getirmek, kuyu açtırmak, muhtaçlara y Örneğin; insan namazı fizikî ve ruhî şartlarına uygun bir şekilde ifa ettiği takkadınları ve kimsesizleri etmek, toplumsal açlara yardım etmek, yetimlere dirde bu ibadet onu bakmak, kötülük ve çirkinliklerden alıkoyar,himaye başka bir ifadeyle onu boyuta sa mutluluğa taşır. Malî ibadetler ise toplumun varlık, Toplumun istifade edeceği sanayi üretimi vebirlik sanat gibi alanla oyuta sahip hüsrandan çok önemlikurtararak salih amellerdir. ve bekasının en önemli unsurlarıdır. Köprü, yol, çeşme, hastane yaptırmak, su (Akseki, 1928/1346: 42-43). bi alanlarda yapılan işler de buna dâhildir getirmek, kuyu açtırmak, muhtaçlara yardım etmek, yetimlere bakmak, kadınları ve kimsesizleri himaye etmek, toplumsal boyuta sahip çok önemli salih Adalet, emanet ve muhabbet gibi ahlaki erdemler ve ru amellerdir. Toplumun istifade edeceği sanayi üretimi ve sanat gibi alanlarda Öyle ki, adaletle er ve ruhî faziletler de çok önemli salih amellerdir. yapılan işler de buna dâhildir (Akseki, 1928/1346: 42-43). hükmeden hâkimin bir günü altm Adalet,ibadetten emanet efdaldir. ve muhabbet ahlaki hâkim erdemler ruhî faziletler Adil gibi olmayan iseveömrünü ibadet de ileçok geçirse bile ünü altmış sene nafile önemli salih amellerdir. Öyle ki, adaletle hükmeden hâkimin bir günü altmış e bile faydasızdır. Hâkimin hüsrandan kurtulması ve saadete ermesi ancak adalet ile mümkündür. O sene nafile ibadetten efdaldir. Adil olmayan hâkim ise ömrünü ibadet ile geçirse adil olmaktır. Bu ve vazifesini nafile ibadetler ündür. Onunbile öncelikli işi ve Hâkimin sorumluluğu faydasızdır. hüsrandan kurtulması saadete ihmal ermesietmesi ancak ve adalet ile mümkündür. Onun öncelikli işi vebu sorumluluğu adil olmaktır. vazifesini Surede kavramın mutlak olarak Bu zikredilmesinin sebebi badetlerle uğraşması salih amel değildir. ihmal etmesi ve nafile ibadetlerle uğraşması salih amel değildir. Surede bu kavsebebiylesebebi salih amelin farklıdurumunun oluşudur. Dolayısıyla sebebi mükellefin durumunun çeşitliliği ramın mutlak olarak zikredilmesinin mükellefin çeşitliliği her müke salihve amelin Dolayısıyla her mükellef için öncelikli ve Örneğin salih amel, onun durumuna göre değişiklik arzeder. er mükellef sebebiyle için öncelikli elzemfarklı olanoluşudur. elzem olan salih amel, onun durumuna göre değişiklik arzeder. Örneğin infak, rneğin infak, zekât ve tasadduk öncelikli olarak fakirin değil zenginin salih amelidir (Akseki, 1928/134 zekât ve tasadduk öncelikli olarak fakirin değil zenginin salih amelidir (Akseki, 928/1346: 43-46). 1928/1346: 43-46). c- Tevâsî bi’l-Hak c- Tevâsî bi’l-Hak Akseki hakkı; inkâr edilmesi imkânsız olan değişme Akseki hakkı;olarak inkâr edilmesi olan değişmez sabit hakikat olarak tanımHakkı tavsiye etmek ise iman ve salih amel erdemine mazh değişmez sabit hakikat tanımlar.imkânsız lar. Hakkı tavsiye etmek ise iman ve salih amel erdemine mazhar olan kimsenin, da taşımak bu erdemlere taşımak için gerçekleştirdiği bir hakikat çağ e mazhar olan kimsenin, diğer insanları diğer da buinsanları erdemlere için gerçekleştirdiği bir hakikat çağrısışeklinde işteşlik işteşlik(müşareket) (müşareket)ifade ifade eden “mü dır. Kelimenin Kelimenin “ ”اوصىolarak değil değil “ ”تواصىşeklinde ikat çağrısıdır. eden “müfâale” babından gelmesi, hakkı tavsiye etmenin karşılıklı bir faaliyet den “müfâale” babından gelmesi, hakkı tavsiye etmenin karşılıklı bir faaliyet olduğunu göstermekted olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla hakkı tavsiye eden kimse de yanıldığında kimse bu de tavsiyeyi yanıldığında vealmak kendisine hak tavsiye mektedir. Dolayısıyla hakkı ve kendisine haktavsiye tavsiye eden edildiğinde dikkate zorundadır (Ak- edildiğin seki,tavsiyeyi 1928/1346: 46-48). dildiğinde bu dikkate almak zorundadır (Akseki, 1928/1346: 46-48). İslam’da davet usulünün temeli, ıslah edeci konumdaki davetçinin salih olması yani davet edeceği hususları öncelikli olarak kendi şahsında tatbik edip birer ahlaki erdeme dönüştürmesidir. Bunu gerçekleştirmemiş davetçi, insanları hakka davet etmek bir yana dursun onları haktan uzaklaştıracaktır. Bu iti9 barla Akseki, insanlara hakkı tavsiye edip kabul ettirmek için izlenmesi gereken metoda ilişkin tavsiyelerini sıralar ve tefsirinde bu yöntemin nasıl uygulanacağı hususunu bizzat örneklendirir. Ona göre hakkı tavsiye edecek olan kişinin cesaret, insaf ve tevazu gibi erdemlerle muttasıf olması çok önemlidir (Akseki, 1928/1346: 49-50). Hakkı tavsiye etmek iman ve salih amel ile elde edilen ferdi ve toplumsal mutluluğun istikrar ve devamlılığını muhafaza konusunda etkin bir yardımlaşma biçimidir. zat örneklendirir. Ona göre hakkı tavsiye edecek olan kişinin tevazu gibi erdemlerle muttasıf olması çok önemlidir (Akseki, 1928/1346: emlerle muttasıf olması çok önemlidir (Akseki, 1928/1346: 49-50). Hakkı tavsiye etmek iman ve sal vsiye etmek iman ve salih amel ile elde edilen ferdi ve toplumsal mutluluğun n ve salih amel ile elde edilen ferdi ve toplumsal mutluluğunistikrar ve devamlılığını muhafaza konus lılığını muhafazaToplum konusunda yardımlaşma biçimidir. Bilimlerietkin 2014 • Ocakbir • 8 (15) a konusunda296 etkin bir yardımlaşma biçimidir. d- Tevâsî bi’s-Sabr bi’s-Sabr Aklın ve dinin gerekli gördüğü şey d- Tevâsî bi’s-Sabr nin gerekli gördüğü şeye devam, men ettiğinden de uzak durmak konusunda hapsetmek demektir. üğü şeye devam, mendinin ettiğinden uzak durmak konusunda Aklın ve gereklide gördüğü şeye devam, mennefsi ettiğinden de uzak durmakAyette sabrı demektir. Ayette sabrın mütealliki yanidemektir. neye sabredileceği zikredilmediği konusunda nefsi hapsetmek Ayette sabrın mütealliki yani de neye sab- anlama ha için bu kelimenin mutlak te sabrın mütealliki yani neye sabredileceği zikredilmediği zikredilmediği için bu kelimenin de mutlak anlama hamledilmesinin n de mutlakredileceği anlama hamledilmesinin gerektiğini söyleyen Akseki sabrı; aşerefine yakışmayan şeylere ya ama hamledilmesinin söyleyen sabrı;şerefine a-İnsanın, gerektiğini gerektiğini söyleyen Akseki sabrı;Akseki a- İnsanın, yakışmayan şeylere yani yakışmayan şeylere yani günahlara sabretmesi ()الصبر عن, sabretmesi b- Musibetlere c- İtaİtaate sabretme günahlara sabretmesi sabretmesi ()الصبر عن, bylere yani günahlara b- Musibetlere Musibetleresabretmesi ()الصبر على, c)الصبر, c- İtaate sabretmesi ( )الصبر فيolmak üzere üçe üçe ayırır. ayırır.Bu Butasnife tasnifegöre göresabır faziletin, ate sabretmesi olmak üzere sabretmesi ( )الصبر فيolmak üzere üçe ayırır. Bu tasnife göre sabır faziletin, sabırsızlık da hüsranın ası sabırsızlık da hüsranın asıl sebebidir (Akseki, 1928/1346: 52-53). bırsızlık da hüsranın asıl sebebidir (Akseki, 1928/1346: 52-53). anın asıl sebebidir (Akseki, 1928/1346: 52-53). Akseki, konumuolan musibet Akseki, sabra konu olan musibetleri; telafisi imkânsız olan vesabra olmayan bra konu olan musibetleri; telafisi imkânsız olan ve olmayan musibetler üzereolan ikiyeveayırır. “Semavi musibetler” olmakolarak üzereisimlendirdiği ikiye ayırır. bi“Semavi musi musibetleri;sibetler telafisi olmak imkânsız olmayan musibetler rinci tür musibetlere maruz kalmak ve bunlardan kurtulmak insanın seçim ve ye ayırır. “Semavi musibetler” olarak isimlendirdiği birinci maruz tür musibetlere kalmak vekatlanmak, bunlardan kurtulma vi musibetler” olarak isimlendirdiği tür musibetlere kudretinde değildir (Akseki,birinci 1928/1346: 54-55). Bu tür musibetlere ve bunlardan kurtulmak insanın seçim vegerekir kudretinde değildir (Akseki, boyun bükmek ve rıza göstermek ki; bu sabır “sabr-ı cemil” olarak isim1928/1346: 54-55). Bu tür musibetlere k kurtulmak insanın seçim ve kudretinde değildir (Akseki, lendirilir. Çünkü herkes boyun bilir ki;bükmek giden geri Bugerekir musibetler, fıtratın 5). Bu tür musibetlere katlanmak, vegelmeyecektir. rıza göstermek betlere katlanmak, boyun bükmek ve rıza göstermek gerekirki; bu sabır “sabr-ı cemil” olarak i karşı konulamaz ve değiştirilemez (lâ yeteğayyar) kanunlarıdır. Örneğin ölüm sabr-ı cemil” olarak isimlendirilir. Çünkü herkes bilir gelmeyecektir. ki; giden geri Bu musibetler, fıtratın olarak isimlendirilir. Çünkü herkesİkinci bilirtürki; giden geritelafi ve tedavisi ise bu türden bir musibettir. musibetlerin mümkünBu musibetler, fıtratın karşı konulamaz ve kısmı, değiştirilemez (lâ yeteğayyar) dür. Bunlara katlanmak sabrın bir bunların izale edilmesi için var ölüm bu türden bi fıtratın karşı konulamaz ve değiştirilemez (lâ yeteğayyar)kanunlarıdır. Örneğingücüyle çaba göstermek de diğer kısmını oluşturur. Mücadele etmeksizin bu musibetleneğin ölüm bu türden bir musibettir. İkinci tür musibetlerin telafi ve tedavisi ise mümkündür. Bunlara sabr ürden bir musibettir. İkincisabır tür musibetlerin telafitedavisi ve tedavisi re katlanmak değildir. Örneğin; mümkün olan bir hastalığa yakatlanmak da Bunlara katlanmak sabrın bir kısmı, bunların izale edilmesi için var gücüyle giderilmesi muhtemel fakirliğe düşen birinin “Bu Allah’tandır. Devayı çabadert göstermek de diğer kısmını oluştu mak sabrın bir kısmı, bunların izalebir edilmesi için var gücüyle da ancak O’ndanMücadele beklerim.”etmeksizin diyerek yan yatması katlanmak ve bu musibetin izalesi de diğer kısmını oluşturur. bugelip musibetlere ı oluşturur. Mücadele etmeksizin bu musibetlere katlanmak sabır değildir. Örneğin; tedavisi mümkü için esbaba tevessülü terk etmesi uygun değildir. Çünkü hastalığı veren Allah rneğin; tedavisi mümkün olan bir hastalığa ya da giderilmesi muhtemel bir düşen “Bu dert Allah’tan mümkün olan bir hastalığa ya da giderilmesi muhtemel birfakirliğe devayı da vermiştir. Tedavi olmak da yine Allah’ın emridir. Diğerbirinin bir örnekte irinin “Bu dert Allah’tandır. Devayı da ancak O’ndan beklerim.” diyerek yan gücünüz yettiğidiyerek kadar kuvvet ve yatması savaş atları ve buhazırlayın. musibetin izalesi için Allah’tandır.Akseki, Devayı“Onlara da ancakkarşı O’ndan beklerim.” yan gelip Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmebu musibetin izalesi için esbaba tevessülü terk etmesi uygun hastalığı değildir. Çünkü veren devayı alesi için esbaba tevessülü terk etmesi değildir. Çünkü diğiniz fakat Allah’ın bildiğiuygun diğer düşmanları korkutursunuz. AllahAllah yolunda her da vermişti Allah devayıne daharcarsanız vermiştir. Tedavi olmak da yine Allah’ın emridir. Diğer bir 13 örnekte Akseki, “Onlara karşı gücünü size tam olarakDiğer ödenir.birSize zulmedilmez.” ayetinde vermiştir. Tedavi olmak dakarşılığı yine Allah’ın emridir. “Onlara karşı gücünüz yettiği kuvvet kadar hazırlama kuvvet vekonusunda savaş atları hazırlayın. emredilen, düşmana karşılaşılan bütün zorluklara gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah'ın düşmanını, sizin düşm de ve sabır olduğunubaşka ifade sizin eder. bilmediğiniz Gerekli sabırfakat ve fedakârlık serdüşmanını,göğüs sizin germenin düşmanınızı bunlardan Allah'ın bildiği diğer düşmanları korkut n düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat gilenmediği için maruz kalınan mağlubiyet ve esaret karşısında “Sabredelim. diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı SabrınAllah sonuyolunda selamettir. sabredenlerle beraberdir.” size tamsözünün olarak hiçbir ödenir.değeri Size zulmedilme ı korkutursunuz. herAllah ne harcarsanız karşılığı 14 yoktur. Ortaya konulan bu tavır sabır değil, zillet ve meskenettir. ödenir. Size14 zulmedilmez.” ayetinde emredilen, düşmana kuvvet hazırlama Bu duruma medilmez.” katlanmak ayetinde emredilen, düşmana hazırlama ve hiçbir çaba ortayakuvvet koymaksızın kurtuluşun gökten indirilmesini beklemek sabır ve 10tevekkül olarak isimlendirilemez. Gerçek sabır ve tevekkül; 10 kurtuluş için yeniden mücadele yoluna girmek ve bu yolda her türlü zorluğa katlanmaktır. Ancak böyle bir sabrın sonu selamet, aksi takdirde sonuç hüsran ve nedamettir (Akseki, 1928/1346: 63). Sabır; acizlik ve hüsrandan kurtulmanın tek çaresi olup ibadet, itaat, ilim ve hikmet gibi her türlü faziletin temelidir (Akseki, 1928/1346: 65). Maruz kalınan zulüm ve esaret karşısında gücünün son noktasına kadar mücadele etmek, Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 297 bu tür musibetlere sabretmenin temel ilkesidir (Akseki, 1928/1346: 56-57). Mücadele etmeden sadece katlanmak suretiyle sabretmek ve “Allah sabredenlerle beraberdir.” demek makbul değildir. Allah bu tür sabır ehli ile beraber değildir (Akseki, 1928/1346: 57-58). Sabır; haksızlığa, zulme ve adaletsizliğe ses çıkarmamak, boyun bükmek ve katlanmak değildir. Bu bağlamda Akseki, sabrı; “Allah yolunda, hak yolunda, millet ve memleket yolunda karşılaşılan musibetlere feryad-u figan etmeden bunları izale etmek için her türlü esbabı kullanarak mücadele vermektir.” diye tanımlar (Akseki, 1928/1346: 59) ve her türlü faziletin sabır üzerine temellendiğini, sabrın sadece meşakkat esnasında değil, nimet zamanında da gerekli olduğunu vurgular. Nimet vaktinde sabır; nimete bel bağlayıp tevekkül şuurunu kaybetmemek, azıp sapmamak, nimetin emanet olduğunun farkında olmak ve nimeti mahalline sevk etmek suretiyle şükrünü eda etmektir (Akseki, 1928/1346: 66). Akseki, Asır suresinin güzel ahlakın temel ilkelerinin tamamını içerdiğini şöyle ifade eder: “İlk devir ahlak bilginleri, ahlakın temelini hikmet, cesaret, iffet ve adalet olmak üzere dört esasa, sonraki dönem bilginler ise bu dört esası adalet ve ihsan olarak iki unsura bağlarlar. Surede mutlak anlamda geçen iman; hak ile batılın, doğru ile yanlışın ve iyi ile kötünün arasını ayırmak, iyi olanı icra, kötü olandan ittika konusunda gerekli olan akli kuvvetin temelini ifade etmektedir. Hakiki iman, hikmetin sebebidir. Hem yaratıcının hem de yaratılanın hukukuna riayet etmek demek olan adalet; ferdî ve içtimaî bir erdemdir. İşte iman ve salih amel adaletin gerçek anlamda ifasının temelidir. İffet ise hem iman ve salih amelin hem de sabrın bir gereğidir. Çünkü şehvetine mağlup olan birisi “sâlih” ve “sâbir” olamaz. Cesaret ise “tevâsî bi’l-hakk”ın içindedir. Çünkü cesareti olmayan korkak birisinin başkalarına hakkı söylemesinin imkânı yoktur.” (Akseki, 1928/1346: 69-70). Bu tahliller ile Akseki, Asır suresinin, Kur’an’ın temel düsturlarını ihtiva ettiğini ahlak felsefesi açısından da ispat etmeye çalışır. Bu izahlardan sonra, giriş bölümünde İmam Şafii’den nakledilen “Kur’an namına sadece bu sure inseydi bile insanlara yeterdi.” cümlesi daha da anlam kazanmaktadır (Akseki, 1928/1346: 71). V. Mutsuzluğun Sebepleri Müellif, imanın; akli kuvvetlerin harekete geçmesinin ve insanın hayır ile şerrin arasını ayırt edebilmesinin etkin amili olduğunu söyler. İman olmadığı takdirde insan; şehvet ve arzularının etkisiyle hayvani seviyenin bile altına düşer, artık “rezilet”i “fazilet” zannetmeye başlar. Bu durum Kur’an’da; “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için 298 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15) var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”14 ayeti ile ifade edilir. Çünkü hayvanlar irade ve akıl nimetinden mahrum bir şekilde Allah’ın onlara verdiği bir takım güdülerin tesiri altında hareket ederler. Oysaki insan akıl ve irade nimetine mazhar olmuştur (Akseki, 1928/1346: 72-73). “Allah’a ve bütün varlığın O’nun güç ve azametine boyun eğdiğine iman etmeyen insanın varlığa bakışı sınırlı, basireti zayıf, vehmi büyük, ilkeleri ise asılsızdır (Akseki, 1928/1346: 74). Böyle bir insan sebep âleminde bocalamaya, kendisine isabet eden bir nimet ve musibet için dünyevi güçler vehmetmeye, müsebbibu’l-esbâb olan Allah’ı görmezden gelmeye başlar. Bu ise birey ve toplumun hüsranının sebebi olan putperestliğin başlangıcıdır. İman eden insan ise görünen, görünmeyen bütün kuvvetlerin Allah’ın emrinde olduğunu bilir. Bu sebeple de kendisine isabet eden bir nimet ve musibetin karşısında sükûnet ve itminanını korur. Bu bakımdan insanın, imansızlığı sebebiyle yüce Allah’ın üstün gücüne dayanmaktan mahrum olmasının ve tutunduğu bütün dalların elinde kalmasının onun ruhunda yarattığı endişe ve korku hali en büyük bedbahtlık ve mutsuzluktur (Akseki, 1928/1346: 76-77). Bir musibete maruz kaldığında içine düşeceği inkisar ve ümitsizlik halinin ve nefsanî arzularının çeşitliliği ve baskısı karşısında yaşayacağı bunalımın tarifi imkânsızdır. Böyle bir insan kaİman nimetine sırt çevirmenin insanbir ruhunda cümlelerle tasvir ranlık bir gecede, uçsuz bucaksız denizinoluşturacağı ortasındaki bunalımı yelkensiz bu ve dümensiz bir gemi gibidir. Ya batar ya da istifade kayalaraamacıyla çarparakbir paramparça olur.” (Akseki, eden Akseki, dünyanın lezzetlerinden insanın imandan yüz çevirmesi 1928/1346: 77). halinde Allah’ın onun lezzet alma duygusunu derhal alacağını söyleyerek şöyle devam eder: İman nimetine sırt çevirmenin insan ruhunda oluşturacağı bunalımı bu cümlelerle tasvirgözüne eden Akseki, lezzetlerinden amacıyla bir kesilir. “Sonra Allah onun siyah birdünyanın gözlük takar ve o anda istifade her şey ona simsiyah insanın imandan yüz çevirmesi halinde Allah’ın onun lezzet alma duygusunu Boğazına ateşten bir kement geçirilir, muhabbeti ve merhameti kaybolur. Uykusu azap, derhal alacağını söyleyerek şöyle devam eder: uyanıklığı işkence şakıması matem, bahartakar ona elem her şeyin “Sonraolur. AllahKuşların onun gözüne siyah bir gözlük ve o gibi andagelir. her Bütün şey ona simsiyah kesilir. Boğazına ateşten kement muhabbeti ve merhameti kendisine diş gıcırdattığını zanneder. Bu bir âlem onun geçirilir, için sebepsiz, hedefsiz, sahipsiz, manasız kaybolur. Uykusu azap, uyanıklığı işkence olur. Kuşların şakıması matem, bahar bir matem levhası kesilir. Artık onun için fazilet manasız bir lafız, muhabbet bir hastalık, ona elem gibi gelir. Bütün her şeyin kendisine diş gıcırdattığını zanneder. Bu şefkat ise akılsızlık ve vehimdir. erdemlerini kaybedenbirkalp bomboş, tamtakır âlem onun için sebepsiz, Bütün hedefsiz, sahipsiz, manasız matem levhası kesilir. kalır ve Artıkkalpte onun için fazilet manasız bir lafız, muhabbet akılsıznihayetinde fazilet meşalesi söner. Geriye karanlıkbir birhastalık, meydanşefkat ve gözisegözü görmez bir lık ve vehimdir. Bütün erdemlerini kaybeden kalp bomboş, tamtakır kalır ve nizindan kalır. Bu zindanın her meşalesi tarafından korkunç başlar. Bu gözü bir ilhat ve hayetinde kalpte fazilet söner. Geriyesedalar karanlıkgelmeye bir meydan ve göz görmez zindan kalır. Bu zindanın her tarafından korkunç gelmeye küfür halidir ve bir aynıyla cehennemdir. Bu esnada insan zihnini işgal sedalar eden korkunç fikirler bu başlar. Bu bir ilhat ve küfür halidir ve aynıyla cehennemdir. Bu esnada insan cehennemin zebanileridir.” zihnini işgal eden korkunç fikirler bu cehennemin zebanileridir.” ْ ِاْلَد ْٰنىِدُونَ ِا ْل َع َذاب ْ َولَنُ ٖذيقَنَّ ُه ْمِمنَ ِا ْل َع َذاب ِاْلَ ْكبَرِلَ َعلَّ ُه ْمِيَ ْرج ُعون “Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce “Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki)15 en büyük azaptan önce (dünyadaki) (dünyadaki) yakın azabı elbette tattıracağız.” ayeti de yaşanılan bu mutyakın azabı elbette tattıracağız.”16 ayeti de yaşanılan bu mutsuzluğun nasıl bir ilahi ceza ve azaba dönüştüğünü göstermektedir (Akseki, 1928/1346: 78). “Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce (dünyadaki) yakın azabı elbette tattıracağız.”16 ayeti de yaşanılan bu mutsuzluğun nasıl bir ilahi ceza ve azaba dönüştüğünü göstermektedir (Akseki, 1928/1346: 78).Üzerine Bir Değerlendirme 299 Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Akseki’ye göre bu, sadece ferdî sahada yaşanan bir mutsuzluk olmayıp aynı zamanda suzluğun bir ilahiÇünkü ceza ve azaba bireylerden dönüştüğünü göstermektedir (Akseki, toplumsal boyuta nasıl da sahiptir. imansız oluşan toplumda hak ve vazifenin 1928/1346: 78). kutsiyeti kaybolur, menfaat ve çıkarcılık egemen olur. İnsan hak ve vazife için değil, kendi Akseki’ye göre bu, sadece ferdî sahada yaşanan bir mutsuzluk olmayıp nefsininaynı arzularını gerçekleştirmek için gayret eder. Onun toplumda yaşamakolubir ihtiras zamanda toplumsal boyuta da sahiptir. Çünküiçin imansız bireylerden şan ibarettir, toplumdaonun hak ve kutsiyeti kaybolur, menfaat çıkarcılık egemen savaşından asılvazifenin hedefi hırslarının tatmininden başkavebir şey değildir. Böyle bir olur.olamaz, İnsan hak ve vazife için değil, kendibir nefsinin gerçekleştirmek insan adil toplum yararına herhangi çaba arzularını ortaya koyamaz. Zamanı için geldiğinde gayret eder. Onun için toplumda yaşamak bir ihtiras savaşından ibarettir, onun malını ve millettatmininden ve mukaddesat edemez. bireylerden asılcanını hedefivatan, hırslarının başkauğruna bir şey feda değildir. BöyleBöylesine bir insan adil olamaz, toplum yararına herhangi bir çaba ortaya koyamaz. Zamanı geldiğinde oluşan bir toplum da aynı şekilde hüsrandadır. Dolayısıyla iman saadetin, inkâr da hüsranın malını ve canını vatan, millet ve mukaddesat uğruna feda edemez. Böylesine anahtarıdır (Akseki, 1928/1346: 79-81). Bu bağlamda Akseki, iman ve salih amelin maddi bir bireylerden oluşan bir toplum da aynı şekilde hüsrandadır. Dolayısıyla iman saçıkar beklemeden yaygınlaştırılmasının ‘tevâsî 79-81). bi’l-hakk’ ve ‘tevâsî bi’sadetin, inkârtoplumda da hüsranın anahtarıdır (Akseki,yani 1928/1346: Bu bağlamda iman ve salih hüsrandan amelin maddi bir çıkar beklemeden toplumda yaygınlaşsabr’ın, Akseki, ferdî ve toplumsal kurtulmada hayati rol oynadığını ifade eder. Yüce tırılmasının yani ‘tevâsî bi’l-hakk’ ve ‘tevâsî bi’s-sabr’ın, ferdî ve toplumsal hüsAllah’ın Kur’an’da; randan kurtulmada hayati rol oynadığını ifade eder. Yüce Allah’ın Kur’an’da; َ ِ َُصيبَنَّ ِالَّ ٖذين ٰ ٰ َِّوا ْعلَ ُمواِاَن َ ظلَ ُمواِم ْن ُك ْم ِِّللاَِش َٖديدُِا ْلعقَاب َّ ِخا ٖ َواتَّقُواِف ْتنَةً َِْلِت َ ً صة “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.”16 buyurması ve insanın iman ve 17 Allah, azabı çetin sadece olandır.” insanın iman ve salih ameli tutmasadece kendi salih ameli kendi buyurması dünyasındave yaşadığı ferdî bir olgu düzeyinde sının ve hakkı ve sabrı tavsiye etmekten vazgeçmesinin hem kendisinin hem 13 yeterli olmadığını ifade etmesi de bu de toplumun hüsrandan kurtulması için açından oldukça dikkat çekicidir. Usul ve şartlarına uygun bir şekilde hakkın ve sabrın tavsiye edilmesiyle -davete muhatap olan kimse olumlu karşılık vermese bile- davetçi, vebali omuzlarından atar. Ancak davetin usul ve şartlarındaki bir hatadan dolayı muhatap ıslah olmamış ise davetçi vebal altında kalmaya devam eder. Bu bakımdan Akseki’ye göre hakkı ve sabrı tavsiye etmenin bir usulü vardır ve davetçi buna riayet etmek zorundadır. Bu metot çağdan çağa, toplumdan topluma hatta kişiden kişiye değişebilir. Akseki, hakkı tavsiye etmenin ‘emr-i bi’l-ma’rûf’a, sabrı tavsiye etmenin de ‘nehy-i ani’l-münker’e karşılık geldiğini ifade eder (Akseki, 1928/1346: 82-84). Görüldüğü üzere Akseki’ye göre iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye etmek dünya ve ahiret mutluluğunun temelidir. Müellif bazı inkârcıların mutlu gibi görünmelerinin bir seraptan ibaret olduğunu belirttikten sonra şunları ifade eder: “Aslında onlar mutlu değillerdir. Batıda hangi ailenin kapısını çalsan ve ‘Mutluluk buraya uğradı mı?’ diye sorsan sana; ‘İstersen başka kapıyı çal. Mutluluk bizim eve uğramadı.’ diye cevap vereceklerdir. Çünkü onlar her şeyi yaratan, rızıklara kefil olan Allah’a itimat ve imandan uzaklaşmaları sebebiyle hırs ve tamahın ağına düşmüşler, haktan ve sabırdan uzaklaşmışlardır. Herkes bilir 300 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15) ki mutluluk; servet ve maişetten ibaret değildir. Yüce Allah’ın sonsuz ilim ve kudretinde olduğuna iman eden ve bunun gereğini yerine getiren bir mümin hangi çağ ve coğrafyada ne kadar olumsuz şartlar içinde olursa olsun onun kalbinde bir itminan, ruhunda bir sükûnet muhakkak ki vardır (Akseki, 1928/1346: 84-85). Eğer bu sükûnet ve itminan hali yok ise o kimsenin içinde imanın sadece lafzı var demektir veya bu kimse için iman; atalarından duyduğu bir takım kelimelerden ve gördüğü bazı şekillerden ibarettir. Bu durumda onların kalplerinde imanın hakikati değil haset, buğuz, düşmanlık, kibir, ihanet, cehalet, tembellik ve çirkeflik gibi olumsuz karakter özellikleri yerleşmiştir. Salih amel ve sabrı ve hakkı tavsiye erdemlerinden uzak kalan bu insanların isimleri Ali, Veli, Ahmet, Muhammet olsa bile bunlar yine de hüsran içindeler demektir.” (Akseki, 1928/1346: 87). Sonuç Son asrın büyük âlimlerinden biri olan Ahmet Hamdi Akseki, dinî, içtimaî ve ahlakî sahada kaleme aldığı eserleriyle kendisinden sonraki kültürel istikameti belirleyip yakın tarihe yön veren önemli bir simadır. Dinî ilimlerin tamamında yetkinlik sahibi olan Akseki, nakil ve rivayetleri dikkate alan, onları irdeleyip tahlil eden, aralarında mukayeseler yapan, ihya ve tecdide açık bir düşünürdür. Mutluluğun temel prensiplerini dört maddede toplayan Asır Suresi, insanlara dünya ve ahiret mutluluğu kazandırmak için gelmiş olan Kur’an’ın bir özeti gibidir. Bu bakımdan İslam’ın temel konuları olan inanç, ibadet ve ahlakı ele alması sebebiyle bu tefsir risalesinin aynı zamanda, Akseki’nin dinî görüşlerinin de bir özeti olduğunu söyleyebiliriz. Sureyi tefsir ederken hem ‘hikmet’ olarak tabir ettiği bilimsel üslubu hem de ‘nasihat’ kavramıyla ifade ettiği vaaz ve irşat metodunu birlikte kullanan Akseki, surenin ahkâm ve adabını kolay kavranılabilir örnekler çerçevesinde yeni bir tertip ve üslup ile kaleme almıştır. Müellif, surede geçen; asır, hüsran, iman, salih amel, tevâsî bi’l-hakk ve tevâsî bi’-sabr kelimelerinin mutlak anlamlarını esas almış ve surenin tefsirini bütün çağ ve coğrafyalardaki insan gerçeğini ifade edecek şekilde evrensel bir düzleme oturtmaya çalışmıştır. Ona göre, a- Asır: Mutlak anlamda zaman, bHüsran: Dünyevî ve uhrevî ziyan, c- İman: Aklın ve vicdanın da dahli ile insanın, ruhî kuvvetlerinin tamamını kullanarak kutsal olana îkan ve izan üzere yönelmesi, d- Tevâsî bi’l-hakk: İnsanların, değişmez sabit hakikatleri hem yaşamaları hem de bu yaşam rotasından saptıkları takdirde bu hakikatleri birbirlerine tavsiye etmeleri, e- Tevâsî bi’-sabr: İyilikleri yapma, kötülüklerden sakınma ve karşılaşılan musibetler esnasında insanın kulluk şuurunu kaybetmemesidir. Felsefe eğitimi ile birlikte psikoloji, sosyoloji ve pedagoji ilimlerini de tahsil eden Akseki, ayetlerin tefsirinde psikolojik ve sosyolojik analizler de yapmış- Ahmet Hamdi Akseki’nin “Ve’l-Asır Tefsiri” İsimli Risalesi Üzerine Bir Değerlendirme 301 tır. Özellikle inkâra düştüğünde insanın maruz kalacağı buhranla ilgili tahlil ve tasvirleri oldukça çarpıcıdır. Aynı şekilde iman, salih amel, tevâsî bi’l-hakk ve tevâsî bi’s-sabrı terk eden bireylerden oluşan bir toplumda meydana gelecek sorunlarla ilgili sosyolojik tespitleri de bir o kadar dikkat çekicidir. Bu bağlamda Akseki, bahsi geçen erdemlerin; hem ferdî hem de toplumsal hüsrandan kurtulmanın ve dünya ve ahiret mutluluğuna ermenin temeli olduğunu psikolojik ve sosyolojik yönlerden de izah etmeye çalışmıştır. Notlar (*) Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. (**) Biz bu çalışmamızda, eserin 1928 yılında İstanbul’da Evkaf matbaası tarafından basılan ilk nüshasını esas aldık. 1 Bu konumuyla o, bir tefsir, bir hadis ve bir fıkıh âlimi olmaktan ziyade çağdaş bir kelamcı ve İslam düşünürüdür. Bu bilgi için bkz. Süleyman Uludağ, “İslam’ın Bir Savunucusu Olarak Ahmet Hamdi Akseki”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Antalya, Kasım 4-6 1994 içinde (Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005), s. 38. 2 Akseki, dinin kaynağı, gerekliliği ve din ahlak ilişkisi gibi konularda din karşıtı akımların mensuplarıyla tartışırken felsefeden yararlanmış, özellikle de ispat-ı vacip konusunda İslam filozofu İbn Rüşd’ün ihtira ve inayet, Leibniz’in ezeli hakikatler, Descartes’in sonsuzluk tasavvuru ve kemal tasavvuru ve Kant’ın ahlak delillerinden yararlanmıştır. Daha geniş bilgi için bkz. Uludağ, a.g.m, s. 32. 3 Kendisi bir vaiz ve hatip olarak irşat-tebliğ faaliyetinin fiilen içinde olan Akseki, ideal bir vaaz ve hitabetin nasıl olması gerektiği konusundaki yöntemsel çalışmalarıyla da ön plana çıkmıştır. Bu ve daha fazla bilgi için bkz. Recai Doğan, “Ahmet Hamdi Akseki ve Yaygın Din Eğitimine Hizmetleri”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Antalya, Kasım 4-6 1994 içinde (Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005), s. 86-90. 4 1923 yılında Ankara’ya giden Akseki, yazı, vaaz ve konferanslarıyla halkı milli mücadeleye teşvik etmiş ve halkın manevi mimarlığını yapmıştır. Aynı şekilde Balkan Harbi’nden önce Sebilu’r-Reşad dergisinin Bulgaristan ve Romanya muhabirliğini yaptığı yıllarda Bulgaristan’ı dolaşarak Müslümanları irşat etmiştir. bkz. Ethem Alimoğlu, “Ahmet Hamdi Akseki’nin Hayatı”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Antalya, Kasım 4-6 1994 içinde (Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005), s. 5. 5 Eser Ertuğrul Özalp tarafından sadeleştirilmiş ve 2003 yılında İşaret Yayınları tarafından basılmıştır. 6 Bunun yanında, heyet-i müşavereden (yeni adı ile Din İşleri Yüksek Kurulu) Mustafa Tevfik Efendi ve Taha Efendi de esere birer takriz yazmışlardır. Akseki, ve’l-Asr Tefsiri, s. 2-5. 7 Akseki, aynı şekilde Dinî Dersler kitabının ön sözünde Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Ferid Vecdi’nin izini takip ettiğini ifade eder. 8 Dolayısıyla bir Müslüman’ın, kendisine iman ettiği Allah’ın adını yalan yere ağzına almayacağı, yeminin temel hareket noktasıdır. Mahkemede Kur’an’a el basmak suretiyle yapılan yemin de bu anlama gelir. “Senin başın için...,Babamın, evladımın başı için...,Namus hakkı için…” şeklinde yapılan yeminler ‘münakid’ değil ‘lağv’dır. Bkz. Akseki, 1928/1346, s. 1214. 9 Bu bağlamda Allah’ın kıyamete yemin etmesi münkirler için takrir, müminler için ise tazim anlamı taşır. Akseki, 1928/1346, s. 15-18. 302 Toplum Bilimleri • Ocak 2014 • 8 (15) 10 Akseki, Taberî’nin de surede geçen imanı “Allah’ı tasdiklemek, O’nu birlemek, vahdaniyeti ve itaati yalnızca ona atfetmek” şeklinde tefsir ettiğini belirtir. bkz. Muhammed b. Cerîr Taberî, Câmiu’l Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, (thk. Ahmed Muhammed Şâkir, y.y., Müssesetü’rRisâle, 1420/2000), XXIV, 590. Böyle bir tanım yapmakla beraber Akseki, İslam’ın tabii ve umumi bir din olduğunu dolayısıyla da İslam’a tâbi olmayanların hüsrandan kurtulamayacaklarını ifade eder. Akseki, 1928/1346, s. 28-29. 11 Bkz. Şems; 91/7-10. 12 Bkz. Ebû’l-Kâsım Mahmûd Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmıdı’t-Tenzîl, (Beyrut: Dâru’l-Küttabi’l-Arabiyy, 1407), I, 105, Muhammed Ebû’s-Suûd, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâyâ’l-Kitâbi’l-Kerîm, (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, ts.), I, 68, VI., 31. 13 Bkz. Enfâl; 8/60. 14 Bkz. A’raf; 7/179. 15 Bkz. Secde; 32/21. 16 Bkz. Enfâl; 8/25. Kaynaklar Akseki, Ahmet Hamdi, (1923/1342), Ahlak Dersleri, Ankara. ………………………, (1928/1346), ve’l-Asr Tefsiri, I. bs., İstanbul: Evkaf Matbaası. Alimoğlu, Ethem, (2005), Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Âlûsî, Şihâbuddîn Mahmûd, (1422/2001), Ğâyetu’l-Emânî fi’r-Redd alâ’n-Nebhânî, thk. Ebû Abdillâh ed-Dânî, Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd. Aydın, Hüseyin, (2005), “Ahmet Hamdi Akseki’nin Felsefeye İlgisinin Boyutları”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Aydın, Mehmet S., (2005), “Ahmet Hamdi Akseki’nin Ahlak Felsefesi”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Doğan, Recai, (2005), “Ahmet Hamdi Akseki ve Yaygın Din Eğitimine Hizmetleri”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Ebû’s-Suûd, Muhammed, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâyâ’l-Kitâbi’l-Kerîm, Beyrût: Dâru İhyâi’tTurâsi’l-Arabî, ts. Karaman, Hayrettin, (2005), “Fıkıhçı Olarak Aksekili Ahmet Hamdi Efendi Ahmet” Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2005. Özyılmaz, Ömer, (2005), “Din Dersleri Öğretmeni Olarak Ahmet Hamdi” Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Taberî, Muhammed b. Cerîr, (1420/2000), Câmiu’l Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, y.y.: Müssesetü’r-Risâle. Uludağ, Süleyman, (2005), “İslam’ın Bir Savunucusu Olarak Ahmet Hamdi Akseki”, Ahmet Hamdi Akseki Sempozyumu Bildiriler Kitabı Kasım 4-6 1994, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmûd, (1407), el-Keşşâf an Hakâikı Ğavâmıdı’t-Tenzîl, Beyrut: Dâru’l-Küttabi’l-Arabiyy.