• . \af .. • • · . DI EGITIMI ARAŞTIRMALARI • • DERGISI AHMET HAMDİ AKSEKİ'YE GÖRE CAMi: ORTAMINDA DİNEGİTİMİ Yrd. Doç. Dr. İlhan YILDIZ Yüzüncü Yıl Üniversitesi halıiyat Fakültesi Din Eğitiıni Anabilim Dalı Öğretim Üyesı A. Giriş Eğitim, dar anlamda, insanın davranışlarında istenilen bir değişiklik meydana getirmektir1• İnsanı belli amaçlara göre yetiştirme süreci dir. Bu süreçten geçen insanın kişiliği farklılaşmaktadır. Bu farklılaşma, eğitim sürecinde kazanılan bilgi, beceri, tutum ve değerler yoluyla gerçekleşmek­ tedir. Eğitimi, örgün ve yaygın eğitim olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Örgün eğitim, belli yaş grubundaki bireylere, amaçlı bir şekilde hazır­ lanmış eğitimprogramlarıyla, okul çatısı altında düzenli olarak uygulanan eğitimdir2 • Yaygın eğitim ise, örgün eğitimin yanında veya dışında düzenlenen eğitim faaliyetlerinin bütününü içine almaktadır3 • Yaygın eğitim, insanlıkla yaşıttır. İnsanoğlu, sürekli bir öğrenme ve süreci içinde yaşayagelmektedir. Başlangıçta belli sınıfiara yönelmiş olan eğitim, zamanla toplumun bütün katmanlarını içermeye baş­ lamıştır. Özellikle Hz. Adem'den Hz.Peygamber'e kadar bütün peygamberler bu görevi büyük bir şevkle yapmışlardır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber'in içinde yaşa­ dığı toplumu eğitmekten başka yapacağı İlahi bir vazife yoktur4. öğretme !.Selahattin Parladır, "Din Eğitiminde Hedefler", Dokuz Eylül Üni. Ilahiyat Fak. Dergisi, sy.9, İzmir 1995, s.79. 2.Nurettin Fidan-Münire Erden, Eğitime Giriş, Ankara 1993, s.l2. 3.Eşref Kılıç, Halk Eğitiminde Kuram ve Uygulama, Ankara 1981, s. I. 4.Bakara, 21151-129; AI-i İmran, 3/164; Cuma, 62/2; Nahl, 16/35; Hicr, 15/94. 156 DİNEÖİTİMİ ARA~AR1 Günümüzde bilim ve teknoloji hızla ilerlemekte, toplumların yapısı, Buna bağlı olarak birey, değişen ortama uyum sağ­ layabilmek için zorlanmakta, sürekli olarak yeni ve farklı davranışlara ihtiyaç duymaktadır. Sürekli ve hızlı değişmeterin gerektirdiği eğitim ihtiyaçlarının, sadece örgün eğitim kurumları yoluyla karşılanamıyacağını, başta kalkınrnış ülkeler olmak üzere tüm dünya ülkeleri kabul etmekte ve bu boşluğu doldurmak için yaygın eğitim çalışmalarına ağırlık vermektedir1. hızla değişmektedir. Bu hızlı değişme ve gelişme, beraberinde birçok problemi getirmiş­ tir. Bugün toplumumuzda sık sık yaşanan bunalımlardan söz edilmektedir. Bunlardan bazıları; ailede çöküntü, yalnızlık, kargaşa, yabancılaşma, kuşaklararası kopukluk, kuşak çatışması, sosyal ilişkilerin zayıflaması, zararlı madde kullanma alışkanlığının artması, gelenekiere karşı çıkma vb. Burada sorun, fırtınalı bir dönem yaşayan günümüz insanına, kutsal değerlerin nasıl yardım edeceğidir? Geçmişten devralınan kültürel ı:nldtsın muhafaza edilerek, üzerinde hiçbir yorum yapılmaksızın bir hazır formül gibi sunulması, problemierin çözümüne yetmemektedir. İslam inancının hayatı yorumlayışı ve yaşayış biçimleri ile ilgili tavsiyeleri, günümüz dünyasının gerçekleri ve ihtiyaçlan ile birlikte ele alınmalıdır. Burada cemaati yönlendiren bir kurum olarak dirniye de sorumluluk düşmektedir. Eğitim-öğretimin her alanında olduğu gibi, cami eğitiminde de alışıla­ gelmiş yöntemlerin dışına çıkmak .ye yenileştirme çalışmaları içine girmek bir ihtiyaç haline gelmiştir2. · A. H. Akseki, camideki yaygın eğitim faaliyetinin çağdaş psikoloji, sosyoloji ve pedagoji biliminden yararlanması gerektiğini savunmuştur. O'na göre camide irad edilen va'z ve hutbe, hem metodik hem de sistematik olmalıdır. Bu bağlamda Akseki, bir yandan din görevlisi, hatip ve vaizde bulunması gereken nitelikleri açıklamakta, öte yandan da va 'z ve hutbenin özelliklerini belirtmektedir. B.Cami Ortamında Din Eğitiminin Problemleri ve Ahmed Harndi Akseki Tanzimat döneminde bir taraftan mektepler açılırken, diğer taraftan . da medreseler ufak tefek düzenlemelerle korunmaya devam edilmiştir. Ancak II. Meşrutiyet ile birlikte vaizlerin yaptıkları va 'zlar eleştiri konusu l.Leon McKenzie, "The Purposes and Scope of Adult Religious Education", Handbook of Adult Religious Education, Brimingham i986, s.8. 2.Mualla Selçuk, "Dini Hitabet Uygulamalanmız", Islami Araştırmalar Dergisi, V/3, (Temmuz 1991), s.165; Sami Şener, Türkiye'de Gençlik Olayı, Timaş Yay., İstanbul 1991, s.78. AHMET HAMDİ AKSEKİ'YE GÖRE CAMl: ORTAMINDA DiN EGİTİMİ ı 57 olmuştur. Bunlar arasında Mustafa Hakkı Bey'in 1 yapmış olduğu tenkitler oldukça dikkat çekicidir. Akseki de aynı yıl kaleme aldığı "Şeriatı Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Vaizler" adlı makalesinde Saraygüzel Camii'nde dinlediği bir vaizin konuşması hakkında benzeri eleştirileri dile getirmektedir2. Akseki'nin · bu konuda vekalete bilgiler bulunmaktadır. sunmuş olduğu bir raporda önemli " ...Maatteessüf bugün vaizler akıl sahiplerini ağiatacak bir duruma düşmüşlerdir. Kendi vazife ve sorumluluğunun kudsiyet ve azametini aniayacak kadar bilgili, cemaatin her saatindeki hakiki ihtiyaçlarını takdir edecek nisbette anlayışlı vaizler yetiştirmek Müslümanlar üzerine borç olduğu halde, kimbilir ne gibi bir düşünce ile son zamanlarda vaizler, resmen dersiamlardan uzak bir mertebede toplanmış ve bu mühim vazife devamlı surette ruus imtihanını kazanamayanlara tahsis edilmiştir. Bunun içindir ki, iktidar sahiplerinden ·olan ulemanın büyükleri va 'za tenezzül etmemektedirler. Hakiki ulemanın bu kutsal vazifeyi lfadan kaçınma­ ları sebebiyle va'z kürsüleri ne oldukları belirsiz bir takım cahiller tarafından gasp edilerek biçare halka dini hükümler narnma akıl ve din ölçülerine sığmayacak esassız hurafeler, İsrailiyyat'tan olan hikayeler telkin edilmekte olduğu zaman zaman görülmektedir. .. " 3 • İşte bu şikayetler üzerine önemli bir ·gelişme olmuş ve genel med- rese dışında Evkafa bağlı olarak "Medresetü'l-Vaiztn" isimli özerk bir kurum oluşturulmuştur. Nizarnname ve programlarının muhtevasından anlaŞıldığına göre, bu kurum müderris veya dersiam yetiştirmek amacıyla kurulmamış, bilakis İslam Dini'ni iyi bilen ve anlatan vaizler yetiştirmek için tesis edilmiştir4. Akseki, vaizlerin eğitiminin, yapacakları iş gözönünde bulundurularak (work oriented education) yapılmasını istemektedir. Nitekim Medresetü'l-Va 'izin hakkında Şer'iye ve Evkaf Vekili'ne vermiş olduğu layihada: "Vaizlik mertebesinin ehemmiyet ve kudsiyeti nazar-ı dikkate !.Mustafa Hakkı, "Ulemay-ı İslamiyye ile Hasbihal", Beyanü'l-Hak, sy. 34, (2 Recep ı909), s.795-796; "Vilizln-i Kirarn için Vazife-i Mühimme", Beyanü'l-Hak, sy. 37, (23 Recep ı 909), s.854-857. 2.Akseki, "Şeriatı Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Vilizler", Sırat-ı Müstakim, VII, sy.182, (Şubat ı909). 3.Akseki, "Medresetü'l-İrşad", Sebtlürreşad, XXI, sy.538-539, (Haziran 1920), s. 142. 4.Akseki, "Medresetü'l-İrşad", s.142. DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 158 alınarak, programında derhal ısiahat yapılmalı ve bunu yaparken daima gayeyi gözönünde bulundurmalıdır" demektedir!. '· Akseki, "Medresetü'l-irşad" adlı raporunda bu dönemdeki Medresetü'l-Va'izin'in çalışmaları hakkında bilgi vermektedir: Medresetü'l-Va'izin açıldığında kaydolan talebe sayısı 150'yi geçtiği halde, bunlardan büyük bir kısmı öğrenimlerini tamamlayamadan Birinci Dünya Savaşı'nda şehit düşmüşler, bu yüzden okulun gelişmesi mümkün olmamıştır. Okul bir sene kapalı kalmış olduğu için de iyice değer yitirmiştir. Sonuçta medreseden bugürie kadar ancak 40 kişi mezun olmuş, bunlardan sadece yedi-sekizi kürsü şeyhliğine tayin edilmiştir. Kalanlar ise, acınacak kadar perişan duruma düşmüşler, bu nedenle medreseye karşı ilgi azalmıştır"2: Medresetü'l-Va'izin 1919 sonlarında Evkaf'a bağlı olan Medresetü'l-E'imme ve'l-Huteba ile birleşerek Medresetü'l-İrşad adı al~ tında Daru'l-Hikmeti'l-İslamiyye'ye, dolayısıyla Meşihat Makamı'na bağ­ lanmıştır3. Yine Akseki, Diyanet İşleri Başkan Vekili iken, müftülüklere gönderdiği tamirnde şöyle demektedir: " ... Yapılan va' zlar herşeyden önce hatırlatıcı ve öğretici bir mahiyette olmalı, halkın anlayacağı bir dil kullanılmalıdır. Va'zlarda hiçbir suretle esastan uzaklaşmamalı ve lüzumsuz bahislere dalınmamalıdır. Kur' an ve sahih hadisler ve Peygamberimizin o tertemiz hayatı, bir vaiz için bitmez tükenmez hazinedir. Evvel be evvel dinimizin itikadi ve amell esasları, bu kaynaklardan açıkça nakledilmeli, itikada, ibadete ait mühim meseleler arasıra hatırlatılmalı, fakat ihtilafa, ikiliğe yol açacak hadisiere asla yanaşmamalı ve İslam büyüklerinden bahis edilirken, daima hürmetle anılmalıdır. Sahabeden herhangi birine ve İslam ululanna bilir bilmez dil uzatacak ve böylece cemaat arasına aynhk sokacak vaiz görülürse, derhal kendisine lazım gelen ihtarat yapıl- . malı ve Başkanhğımıza bildirilmelidir. Müslümanlık vahdet esasına dayanan bir dindir. Daima vahdet ve tesanüdü emreder. Her ne suretle olursa olsun vahdeti, 1.1.6.1923 Medresetül Vli'iz!n Hakkında Şer'iye ve Evklif Vekili'ne Verdiği Lliyiha,(s.2). 2.Akseki, "Medresetü'1-İrşad", s.143. 3.Hatemi, "19. Yüzyılda Medrese1er", Tanzimattan Cumhuriye te Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yay., İstanbul 1985, II,508. . · AHMET HAMDİ AKSEKİ'YE GöRE CAM! ORTAMINDA DİN EÖİTİMİ 159 birliği bozacak olan fikirler bozgunculuktur ve müslümanlığa aykırı harekettir. Vaizin hiç kimsenin kalbini renc!de ve zihnini teşviş edecek sözlerde bulunmaması gerektir. Namaz ve oruca teşvik ederken bile bunların mahiyetierini ve insan ruhu üzerinde yapacakları inkılapları güzel, nezih ve cazip bir dil ile anlatarak kalplerin.de bir sevgi husille getirmeye çalışmalıdır. Allah'ı bilmeye, Allah korkusunu, Allah ve Peygamber sevgisini gönüllere iyice yerleştirmeye gayret etmelidir... "1. Akseki, Diyanet İşleri Başkanlığı vazifesine başlaması sebebiyle bütün teşkilata gönderdiği bir tamirnde yine: "Yapılacak va 'zlarda, zaman ve mekanın icapları ve bulunduğu memleketin ahliikf durumu daima gözönünde tutulmalıdır" 2 diyerek, vruzlerin va 'z konularını güncelleştir­ melerini istemektedir. Konunun güncel olması, mutlaka günümüzden bir konu• olması demek değildir. Burada kastedilen, anlatılan konunun cemaate yaklaştırılmasıdır. Anlatılanların cemaatin yaşadığı çevre şartları, onların seviyesi, ilgi ve istekleri ile yakınlaştırılmasıdır. Böylece Akseki, gerek Kur'an ve sünnetten ve gerekse öğretim ilke ve yöntemlerindeki gelişmelerden faydalanarak bir va 'z konusunun nasıl hazırlanması gerektiği ile ilgili rehber ilkeleri belirtmektedir. C. Ahmet Harndi Akseki'ye Göre Cami Eğitiminin Unsurlan Ortamında Din İslam dünyasında mabede verilen ilk isim olan "mescid" kelimesi, secde edilen, baş eğilen yer anlamına gelmektedir. Mescid sözcüğü hicri 4. asırdan sonra "Parçaları biraraya toplayan, bir şeyin bir kısmını diğer kısmına katan, uzlaştıran, barıştıran, manasma gelen "cami, kelimesi ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Hz.Peygamber, Mekke'de iken Mescid-i Haram'da eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunduğu gibi, ondan önce hicret eden Müslümanlar da Kuba Mescidi'ni aynı amaçla kullanmışlardır3 • Hz. Peygamber, hicretten sonra Medine'de bir mescit inşa ederek, bunun bir bölümünü eğitim-öğ­ retim merkezi haline getirmiştir. Bu bölüme "Suffe", burada bulunan öğ­ rencilere de "Ashab-ı Suffe" denmiş tir. Nitekim Hz.Peygamber, mescidde sahabilere hem namaz kıldırmış, hem de dersler vermiştiı-4. l.Diylinet İşleri Reis Vekili, Muavin A.H. Akseki'nin Ramazan ayı girmesi ile bütün müftülüklere yaptığı tam1m, Aralık 1941. 2.Veli Ertan, Ahmet Harndi Akseki, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., İstanbul 1988, s.30. 3.Cahit Baltacı, "isHim Medeniyetinde Cami", Marmara Üni. ilahiyat Fak. Dergisi, sy.3, İstanbul I 985, s.225. 4.Muhammed Ham1dullah, ls/am Peygamberi, çev. Salih Tuğ, istanbul 1993, ll,768. / DİN EÖ1TİMİ ARAŞTIRMALARI 160 Camiler, ortaya çıkışından günümüze değin toplayıcılık bakı1111Il:~an dfnf ve dünyevf birçok işlere sahne olmuştur. Bu bakımdan camileri yalnız dfnf bir müessese olarak görmek doğru değildir. Camiler ibadet yeri olmanın yanında eğitim-öğretim dahil birçok işlevi yerine getirmiştir 1 • Ancak günümüzde cami ortamında va'z yoluyla yaygın din eğitimi ve öğretimi faaliyeti neredeyse ortadan kalkmak üzeredir. Artık camiye sadece dfni ibadetleri yerine getirmek amacıyla giden Müslümanlar'ın sayısı hızla artmaktadır. Kaldı ki yapılan bir araştırmada, mevcut din görevlilerinin, cemaatin eğitim ve öğretim ile ilgili beklentilerini büyük ölçüde karşılayamadığı ortaya çıkmıştır2 • din eğitim-öğretiminin va'z ve hutbe yoluyla gerçekleştirildiğini vurgulayarak, konuyu üç başlık etrafında işle­ mektedk Bunlar; din görevlisi, va 'z ve vaiz, hutbe ve hatfp. Akseki, cami ortamında a) Din Görevlisi: Camilerde görev yapan din görevlisinin karşı­ insanlardan oluşan toplumun mozayiği durmaktadır. Bunlar arasında psikolojik, sosyolojik, kültürel ve ekonomik bakımdan ferdi farklılıklar (individual diferences) içeren bir insan kitlesi bulunmaktadır. Bu yüzden din görevlisinin, cemaati ile ilgili ön araştırma yapması gerekmektedir. Din görevlisi geniş kültüre sahip olmalı, cömert ve diğergam olmalı, söz ve davranışlanyla örnek teşkil etmelidir. Aynı zamanda, cemaate karşı yumuşak davranmalı, onlara iyi muamele göstermeli, hitabet kurallarına uygun hareket etmeli, devamlı dikkatli, sabırlı ve ümit dolu olmasında, çeşitli lıdır3. Ancak günümüzde din görevlilerinin yeterli miktarda din eğitimi, psikoloji ve sosyoloji bilmesi gerektiği konusu temenniden öteye geçememiştir. Nitekim 1995 yılında yapılan bir araştırma sonucuna göre, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çalışan personelin yaklaşık % 20.95'i ilkokul mezunu, % 14.43'ü ortaokul mezunu, % 52.94'ü lise mezunu, % lO.Ol'i üniversite mezunu ve% 0.88'i ise ihtisas yapmıştır. Yine% 2'si de hiç dfnf eğitim görmemiştir4. l.Mehmet Akif Kılavuz, "Eğitim Öğretim Yeri Olarak Camiler'', Din Öğretimi Dergis.i, sy.l7, Ankara 1988, s.116. 2.Ramazan Buyrukçu, Din Görevlisinin Mesleğini Temsil Gücü, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1995, s.269. 3.Bayraktar Bayraklı, "Din Eğitiminde ihtimal İlkesi", Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, sy.1, İstanbul 1994, s.3; Buyrukçu, age, s.339 vd.; Mustafa Köylü, "Din Görevlilerinde Bulunması Gereken Nitelikler", 19 Mayıs Üni.flahiyat Fak. Dergisi, sy.4, Samsun 1990, s.135-153. 4.Bu bilgiler, Diyanet İşleri Başkanlığı'nca 1995 yılında yapılan din görevlilerinin okuma motivasyonlan ve genel kültür düzeylerini ölçme ve değerlendirme araştırması sonuçlannı içeren bir broşürden alınmıştır (s.8). . AHMET HAMDİ AKSEKi'YE GöRE CAMi ORTAMINDA DiN EGİTİMİ 161 Akseki'ye göre, İslam'da ruhani bir tahakküm yoktur. Bu yüzden bir müslüman ancak Allah huzurunda mutlak kul, Allah'tan başkasına karşı ise mutlak hürdür. Din görevlisinin görevi, ancak tebliğ, irşad ve öğ­ retimdir. Din görevlisi, gerekli şartları taşıdığı sürece, Allah'ın hükmünü bulmak ve açıklamak hakkına sahip olsa da mücerred bir rehberdir. Beyanlarındaı irşadlarında Kitap ve Sünnet'ten ve ümmetin ic ma 'ın dan dı­ şarı çıkamaz. Kimsenin vicdanına tahakküm etmez ve günahını affetmez, Allah ile kul arasında vas ı ta olamaz 1• Akseki, camilerde görevli imam-hatiplerin herşeyden önce inanç ve ibadet konularında bilgili olması gerektiğini ileri sürmüştür. O'na göre, inanç ve ibadet konusunu bilmeyenierin imamlık yapmaları caiz değildir. Bununla beraber halka din! bakımdan çok lüzumlu olan bilgileri öğrete­ cek olan da yine din görevlileridir2 • b) Hutbe ve Hatip: Konuşmak ve düşünmek, insanları diğer canlı en önemli özelliklerdir. Bu iki özellik sayesinde insan, başına bir kıyınet arzetmektedir. varlıklardan ayıran başlı Din bilginlerinin insan topluluklarına din! konuları öğretmek, ahlak! öğütler vermek amacıyla cami, mescit vb. yerlerde yaptıkları konuş­ malara din! hitabet denmektedir 3• Hutbe ise, cuma namazından önce hatip tarafından minberde takdim edilen kısa ve vec1z konuşmaya denmektedir. Hutbeler, İslam toplumunun kültür ve şuurunu geliştirmeyi amaçBöylece cami, toplumsal birlik ve bireysel inancın oluşumu konusunda büyük katkı sağlamaktadır. Ayrıca bu yolla gençlik de korunmaktadır. Hutbe, bu özellikleri sebebiyle "Cumanın farzının başlan­ gıcı" olarak kabul edilmektedir. lamaktadır. Hz. Peygamber döneminde belirli kural ve şekiiiere bağlı olmaksı­ zın hutbe okunmaktaydı. Bıneviler döneminde hutbe, öteden beri cuma namazından önce okunan, ancak sonraları din! karaktere bürünen resmi bir konuşma özelliği almıştır. Abbasller döneminde, hallfeler, teamüllerin aksine özel durumlar dışında hutbe okumayı ve namaz kıldırıoayı bırak­ mışlardır. Aslında hutbe, yakın geçmişe kadar politik amaçlarla kullanıl­ mış, genellikle devletin haberleşme kanalı olarak görülmüştür4. Akseki'ye göre hutbe, öyle ehemmiyetsiz, yahut rastgele bir söz söylemek değildir. Cuma namazı farz olduğu gibi, namazdan önce hutbe okumak da farzdır. Kaldı ki bütün namazlar evde yalnız olarak da kılıl.Akseki, "İsHl.m Akıl Dinidir", Sebiliirreşad Mecmuası, II, sy.42, (Mayıs 1949), s.262. 2.Akseki, İslCım Dini, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 1963, s.3. 3.Ahmet Yüzendağ, Hitabet Dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 1964, s.40. 4.Sabine Prötor, "Bugünkü Türkiye'de İslam Eğitimi ve Türkçe Cuma Hutbeleıi", ilim ve Sanat, çev. Mustafa Tavukçuoğlu, sy.41, İstanbul (Nisan 1996), s.86-87. 162 DiN EÖi11Mi ARAŞTIRMALARI nabildiği halde, cuma namazını evde yalnız başına kılmak dHz değildir. Onu cemaatle kılmak ve hutbeyi dinlemek lazımdır. Hiç olmazsa haftada'bir gün, dini bir öğüt ve nasihat duyacak, bu suretle bilmediklerini öğre­ necek veya unuttuklarını hatırlayacaktır. Nitekim Hz. Peygamber hutbelerinde Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve kıyamet gününe imanın rükünlerini anlatır, cennet ve cehennerni zikrederek Allah'a ibadet ve itaat edenlerin ve günilikarların durumlarını tasvir ederdi 1• Yine Akseki'ye göre hatip, hutbe okurken bulunduğu zaman, zemin ve şartlara göre, sesini yükseltip alçaltmalı, gayret ve ciddiyeti ile etrafına canlılık getirmelidir. Hatibin dini konuda duyduğu her sevinç ve üzüntü, cemaate geçerek her birinin kalbinde yumuşaklık meydana gelmelidir. Hutbe dinlendikçe gönüller iman nuru ile dolmalı, dinlerine olan sevgi ve saygıları artınalıdır2 • Hz. Peygamber bazı hutbelerinde bizzat kendisi müteessir olur ve cemaati de ağlatırdı. Asr-ı Saadet dönernindeki birçok fetih ve zaferler, hep bu hutbelerin kalplere düşürdüğü cihat ve şehitlik arzusunun tesirleriyle meydana gelmiştir. İslam'ın ilk zamanlarında yüksek fikirlerin neş­ rinde bu hutbeler en tesirli, en nüruzlu vasıtalar olmuştur. İslam mücahitlerini göklere yanaşnuş dağların, karası görünmeyen engin denizierin ötelerine kadar götüren, vatanı müdMaa yolunda kendilerine her zorluğu kolaylaştıran şey, hutbelerin kalplerde bırakmış olduğu etkidir3 . Akseki, her ·hatibin hutbe okurken, Hz. Peygamber'in sünnetine istemektedir. O'na göre; hatip, söz, tutum ve davranışlarıyla cemaatin ilgi ve alakasını uyandırmalı, onların gözlerini açıp, dikkatlerini kendi tarafına çekmelidir. Uyuklar gibi veya cansız okunan hutbeler, okuyan kişiye tesir etmemiştir ki cemaat üzerinde tesirli olsun. Hutbeyi okurken önce hatip etkilenmeli, etkilendiğini cemaate hissettirmelidir. Bunun için hatip ne yapmalıdır? Öncelikle hatip, okuyacağı hutbeyi önce evinde birkaç kere tekrar etmeli, cemaat huzurunda okuyor gibi yüksek sesle uygulama yapmalıdır. Minbere çıktığı zaman, irticalen hutbe okuyormuşcasına cemaati heyecana getirmelidir. Hutbeyi, minberin üst basamağına bırakıp ta onu ancak cumadan euroaya ve ilk defa minher üzerinde açan ve kekeleyerek okuyanlar, cemaat üzerinde arzu edilen tesiri uymasını bırakamazlar. Akseki'ye göre, hutbe şiir gibidir. Edebi bir üslupla yazılan bir hutbeyi her hatip okuyamaz. Ancak edebi ahenk vererek okuyabilen hatipler dinleyenler üzerinde istenilen etkiyi uyandırabilir. Bu bakımdan her l.Akseki, Yeni Hutbelerinı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., İstanbul 1936, s.6-7. 2.Akseki, Yeni Hutbelerim, s.6. 3.Akseki, Yeni Hutbelerim, s.8. AHMET HAMDİ AKSEKİ'YE GÖRE CAM! ORTAMINDA DİN EGİTİMİ 163 paragraf bittikçe biraz durulması gerekir. Sonra her dilin kendine mahsus bir ifade şekli vardır. Mesela Arapça'da, hareke üzerine vakfedilmek kadar batibin şuursuzluğunu gösteren, cemaatin neşesini kaçıran bir durum yoktur. Bir kısım hatiplerde görülen bu gafleti gidermek için kendisinde vakfedilmek icab eden kelimelerin irabından sarf-ı nazar edilerek "sükun" ihtiyar edilmiştir. Yalnız ayet ve hadisler bundan müstesna tutulmalıdır1. Hatip, söz-amel birliğinin canlı örneği olmalıdır. İşi sözüne uymayan hatipler için Akseki, Hz. Peygamber'in şu hadisini beyan etmektedir: "Kıyamet gününde cehenneme atılan birinin halini, feci gören cehennem ehli, onun başına toplanarak diyecekler ki: Yahu sana ne oldu? Sen dünyada iken halka d~l.ima iyilikle ,emredip, fenalıktan menetmez miydin? O da şöyle cevap verir: Evet ben size hayır ve iyilikle emrederdim, lakin kendim yapazabını mazdım"2. Akseki, "Hutbelerin hepsi aynı olmayabilir" diyerek, bu yüzden batibin uzun bir hutbeyi "mutlaka bitireceğim" diye uğraşınamasını tavsiye etmektedir. Hutbe, münasip bir yerde bırakılabilir. Ezan okunduktan sonra derhal namaza başlayarak cemaati bekletıneden hutbe ve namaz eda edilmelidir. Kaldı ki, namazdan sonra herkesin işinin başına gideceği unutulmamalıdır3. c) Va'z ve Vaiz: Va'z yoluyla eğitim, İslam eğitiminde önemli bir yere sahiptir. Va 'z kavramı; bir eğitim terimi ve eğitim faaliyeti olarak, iyiye ve güzele yöneltme, doğruyu gösterme açısından nasihat, öğüt ve irşad kavramlarını ve bu kavramların ifade ettikleri işlevleri kapsamaktadır. Bu ise dinin ve özel olarak İslam Dini'nin temel hedefidiı:4. Din hakkında konuşmak, konunun kutsal alanla ilgili olması sebebiyle, konuşmacıyı dinleyenler için önemli ve ilgi çekici bir hale getirir. Çok kere konuş­ macı, karşısında saygılı ve dinlemeye hevesli bir topluluk bulmaktadır. Bu avantaja rağmen vaiz, muhtevadan, dinleyenlerden ve bizzat kendisinden kaynaklanan bazı güçlüklerle karşı karşıyadır5 • 1.Akseki, Yeni Hutbelerim, s.8. 2.et-Tebrizl, Muhammed b. Abdullah el-Hatip, Mişktıtu'l-Mestıbilı, thk. Said Muhammed el-Laham, Kitabu'l-Adab, hadis no: 5139, Beyrut 1991, III,98. 3.Akseki, Yeni Hutbelerim, s.9. LBeyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara Üni. ilahiyat Fak. Yay., Ankara 1988, s.l04. i.Selahattin Parladır, "Hitabet ve Mesleki Uygulama ile İlgili Bazı Meseleler", Din Öğretimi Dergisi, sy.30, Ankara 1991, s.108. DiN EGİ.TİMİ ARAŞTIRMALARI 164 Akseki, Kur'an'daki "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öği{_tle davet et"l mealindeki ayet bağlamında, irşad vasıtası olan va 'zın nasıl verileceği hususunun çok önemli olduğunu iyi tesbit etmiş ve vaizlerin daha başarılı olabilmeleri için va 'zın ilke ve metotlarını belirlemiştir. Akseki, bu ilke ve metotları ortaya koyarken Kur' an ve Hadis yanında, eğitim bilimlerinin verilerinden de yararlanmıştır. Aksek.i, ilk önce vaizi şöyle tanımlar: "Vaiz, bir ruh hekimi demektir. Bir hekim nasıl önce eder ve sonra tedavisine başlarsa, vaiz de önce hitap edeceği cemaatin ruhuna nüfUz ederek hastalığını bilmeli ve tedavisini sağlayacak konular üzerinde konuşmalıdır" 2 • hastalığı teşhfs hip Yine Akseki, "Medresetü'l-frşad" isimli makalesinde bir vaizin sagereken vasıfları kendi ifadesiyle şöyle açıklamaktadır: olması " ... Evamir ve nevahi-i İlahiyye'yi ve bunlardaki hikem-i esran, tekalff-i şer'iyye ve mesalih-i ibadı, sünen-i Nebeviyye'yi bilcümle dekayıkla bilmelidir (aşina olmalıdır). Tefasir-i şer'iyye ile fevkalade tevaggul etmiş (meşgUl olmuş), ehadfs-i Nebeviyye'den birçoklarını ezberlemiş olmalı. Bu kadar da kafi değildir. Aynı zamanda bir münkiri ilzam ve iskat edebilecek kadar ulum-i akliyyeden behremend (nasipdiir) olmalıdır. Bununla beraber .vaiz, fasih ve beliğ bir hatib-i nutuk olmalıdır ki deliiil-i hitabiyyesi cemaati teshir, iiheng-i elfazı yüreklere tesir etsin"3. Akseki, bazı viiizierin yeminler ederek, hiçbir fırkaya mensup ol- madıklarını ve yalnızca İslam'ın tercümanı olduklarını belirttikten sonra, fırkacılık yaptıklarını ve milleti ayrılığa sevk ettiklerini anlatmakta ve bundan şikayet etmektedir. Akseki, va'z kürsüsünde anlatılan şeylerin doğru­ luğuna ikna edebilmek için "valiahi ", "billahi ", "taliahi" gibi yeminler etmenin, cemaati söylenilen şeyler hakkında tatmin etmek şöyle dursun, bilakis onları şüpheye düşürdüğünü belirtmektedir4. Akseki'ye göre vaizler, çok düşünmeli, bilir-bilmez konuşup insanları birbirine düşürmemeli, bilgilerini iyice kesinleştirip öyle konuşmalıdır. Kur'an'ı kendi emellerine alet ederek yorumlamamalı, velev ki örnek bile olsa va 'z kürsüsünde küfürlü sözlerle konuşmamalıdır5. l.Nah1, 161125. 2.Akseki, Miiftii ve Vaizlerin Ödevleri Hakkmda Gerekli Açıklama, Diyanet 'işleri Başkanlığı Yay., Ankara 1945, s.5. 3.Akseki, "Medresetü'l-İrşad", Sebfiirreşfıd, XXI, sy.538-589 (Cemaziyelahir ı 339), s.142. 4.Akseki, "Şeriatİ Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Viiizler'', Sebfliirreşfıd, VII, sy.l82, (9 şubat 1327), s.408. 5.Akseki, "Şeriatİ Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Vaizler", s.409. AHMET HAMDİ AKSEKi'YE GÖRE CAMi ORTAMINDA DİN EÖİTİMİ 165 Akseki'ye göre vaiz ve müftü, halkımıza her yönden örnek olmalı­ Sadece söz söylemek yeterli değildir. Bir din adamı, bir vaiz kendi söylediklerini önce kendi üzerinde uygulamalı, özü, sözü ve işleri birbirini tutmalıdır. Bir vaiz, bir din aiimi, gerektiğinde cesaretle "Ey cemfiati Benim gibi olun, beni örnek alın!" diyebilmelidir. Çünkü halk, sözleri işlerini tekzib eden vaizlerin nasihatlarına kıyınet vermez. dır. Daha sonra Akseki, vaizlerin va'zlannda dikkat edeceği hususları şöyle anlatır: "En iyi ve en müessir va 'z, ya bir ay etin beyanı, yahut bir hadisin şerh ve tafsili veyahutta Peygamberimiz'in arneli sünnetlerinden birinin izah edilmesidir. Mesela abdest ve namazdan bahsedilirken, bu konudaki ayetler beyan edilmeli ve 'Peygamberimiz abctesti şöyle alırdı, namazı böyle kılardı' diyerek onun arneli sünnetleri de izah edilmelidir. Va'zda uzun ve soğuk mukaddime ve hikayelerle mevzfidan uzaklaşmamak ve ayrılmamak lazımdır. Va 'z esnasında söylenecek her mevzfiun iyi anlaşılmasına, dinleyiciler üzerinde istenilen tesiri yapmasına ve böylece gayeye vusfile hizmet etmelidir. Mevzfi daima göz önünde tutulmalı, dönüp dolaşıp yine aynı mevzfiya gelinmelidir. Va'z arasında bazen mevzfi ile ilgili zarif nükteler, güzel ve manalı hikayeler ve atasözleriyle mevzfiyu tenvir ve dinleyicilerin zihinleri tenşit edilebilir (neşelendirilebilir). Fakat bunlar, damdan düşer gibi münasebetsiz ve hele İsrailiyyat ve hurafe kabilinden olmaması gerekir. Gerek va 'z ve gerekse dua ederken çok samimi olmak, yapmacık sözler söylememek lazımdır. Bir vaizin kürsüde vermiş olduğu samimi öğütler, onu dinleyenlerde bir inşirah (ferahlama), heyecana getireceği, kalp ve dimağlarda temiz ve asil bir intibah (uyanıklık) ve bütün azalarında kuvvetli bir tesir hasıl ederek onu harekete getireceği için her türlü garazdan hali, şahsilikten ve dedikodulardan son derece uzak olmak lazımdır. Va' zların, dinleyiciler üzerinde istenilen tesiri gösterebilmesi için evvela vaiz, kendi kendisine tesir etmeli, söylerken mevzfiun, kalbine yaptığı tesir, vaizin yüzünde görünmelidir. Bunun için usUl-i hWibete çok dikkat etmek lazımdır. Vaiz, söylediklerini zevkle dinietebilmek için buna çok dikkat etmelidir. DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 166 Kur'an'ın her ayeti, hiç şüphe yoktur ki Allah kelfu:nıdır,:ve saMeti içindir. Peygamberimiz'in bütün hadisleri de hikmetle doludur; fakat bunlar yerinde ve zamanında söylenmezse beklenilen gayeye erişilemez. insanların Binaenaleyh vaiz, va'z mevzfilarına ve bunlar için seçeceği ayetlere ve hadisiere çok dikkat edecektir. Gerek bunları seçerken ve gerekse va'z esnasında söz söylerken daima; a) asrın 1caplarını, b) zaman ve mekanın iktizasını, c) milletin ve dinleyicilerin ihtiyaçlarını, d) memleketin ahlaki durumunu gözönünde tutmak mecburiyetindedir. Yani va'zın muktezay-ı hale (günün şartlarına) mutabakatı (uyması) şarttır. Binaenaleyh intihap edilecek rnevzu, ya halk arasında şayi olmuş bir hadise hakkında hükrn-i İlahinin beyanını tazarnrnun eder (içerir), yahut halkın bilmedikleri ve fakat öğrenmek ihtiyacında olduklan bir şeye cevap teşkil eder veyahut da halk arasında yerleşmiş olan ruhi ve ahlaki hastalıklara ve hurafelere bir ilaç olur. Mesela yalancılığın, yalancı şahitliğin, rnüzevvirliğin, içkiye çok olduğu bir yerde sık sık bunların ferdi, ailevl ve içtimal zararlarından ve getirecekleri felaketlerden bahsedilrnelidir. Ayrıca bu konudaki ayet ve hadisler güzelce izah olunmalıdır. Tarlalarda sınır, bahçelerde su kavgası olan ve bu yüzden birbirlerini öldürmek derecelerine varan yerlerde de ona göre idare-i kelarn edilmelidir. Herhangi bir sebeple gayr-i ahlaki bir hal vukUa gelir ve mesela bir sirkat, bir sarhoşluk, bir fuhuş, bir yalan şahitliği yüzünden beklenilmeyen bir hadise çıkarsa, hemen onu fırsat bilerek o haftaki va'zları ona göre yapmalı, meşru ticaret baricine çıkarak ihtikar yapmanın kötülüğünü izah etmelidir. Fakat bunların hiç birisinde şahıslara bir lmada bile bulunmaz. Yalnız dinleyiciterin akıllarının alacağı, duygularına yakın ve içinde bulundukları, gördükleri veya duydukları hadiseler ve güzel misallerle zihinlerine bunların kötülüklerini tatlı ve yumuşak bir dil ile yerleştirrnelidir. O derece ki onu dinleyenlerin içinde o kötülüğü yapanlar da bulunursa, kendi kendine utanmalı, nedarnet duymalıdır. düşkünlüğün Vaiz, sözlerini her seviye ve tabakadaki insanların da anlayabilecekleri bir dil ile ve pürüzsüz söylerneye çalışacaktır. Hangi rnevzu ele alınmış ise o, açık bir ifade ile ve her bakırndan izah edilecek ve dinleyicilerin zihinlerinde hiçbir şüphe ve tereddüt kalınıyacak ve (bu suretle) böyle bir şey uyanmasına meydan verilmeyecektir. AHMET HAMDİ AKSEKİ'YE GöRE CAMl: ORTAMINDA DİN EÖİTİMİ ı 67 Vaiz, fırsatlan gaııimet bilerek güzel sözler ve misaJJ.erle, isim söylemeden, kalp kırmadan günahlarla mücadele etmeli ve halkımızı bu gibi hastalıklardan korumalıdır. Bilirsiniz ki Peygamberimiz birinin kötülük yaptığını haber aldığı zaman hemen hutbeye çıkar, o kötülüğü yapanın adını hiç anmadan umumi sözlerle o işin kötülüğünü teşdh eder ve onu yapanı kalben piş­ man ve halkı da o işten nefret ettirirlerdi ki, işte asıl va 'z da böyle olanıdır ... Bu sebeple va'zlarda hiç bir kimsenin kalbi rencide edilmeyeceği gibi, hiçbir kimsenin zihnini de teşviş etmeyerek daima müsbet fikirler üzerinde yürümelidir. Mesela bir vaizin bayram va 'zında "Oruç tutmayanlar bayram narnazına gelmesinler" demesi ve camide onları tahkir etmesi, hikmet ve maslahata uygun düşmemektedir ... ı. Akseki'ye göre, yapılacak va'zlarda, salgın hastalıklarla mücadele gibi, ahlaksızlıklarla da mücadele edilmelidir. Telkin edilecek konular güler yüzle, tatlı sözle ve müjde eder gibi söylenmelidir2 • Va'z esnasında soru-cevap veya tartışma yöntemi kullanılmaz, çünkü bu, cemaatin huzurunun bozulmasına, kafalarının dağılmasına, vaizin cemaat üzerinde yaptığı tesirin azalmasına sebep olur. Böylece va'zdan beklenen verim de alınamaz 3 • ediyormuş Aks eki, vaizin va 'zlannın öğretici mahiyette olması gerektiğini belirtmektedir. O'na göre, va'z meclisine giden birey, orada bulunduğu müddetçe dini bir heyecan duymalı, unuttuklarını hatırlamalı ve dışan çık­ tığı zaman iyilik ve kötülüğün karşılığı hep hatırında olmalı ve böylece va'z günlerini sabırsızlıkla beklemelidir. Akseki'ye göre, başta Kur' an olmak üzere Peygamberimizin hadis ve sünneti, vaizlerimiz için bitmek tükenmek bilmeyen bir feyiz kaynağı­ dır. İnanç, ibadet, ilim, ahlak, ticaret ve ziraat, iktisat ve tasarruf, birey ve toplumun refahı ile ilgili yüzlerce ayet ve binlerce hadis vardır. Vaizler bunlardan dlnin esası, salih amel ve güzel ahlaka, kısaca dünya ve ahiretle ilgili her konu hakkında hiç durmadan, yıllarca va'z edebilirleı-4. konular hakkında geniş ve detaylı bilgiye Bununla beraber çok iyi hazırlanmış olması da lazımdır. Bunun için sadece eskiden yazılmış mev'iza kitaplan vb. kitaplar yeterli değildir. Bunlar bir dereceye kadar va'zın hedefini gösteriyorsa da, hedefe ulaştıracak yol ve yöntemlerin zamanla değiştiğini Akseki, vaizin sahip anlattığı olmasını şart koşmaktadır. ı .Ak seki, "Şeriatİ Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Vaizler", s.S-8. 2.Ertan, "Şeriati Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Vaizler", s.30. 3.Akseki, "Şeriati Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Vaizler", s.15. 4.Akseki, "Şeriati Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Vaizler", s.17. 168 DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI unutmamak gerekir. Dün söylenen sözle bugünkü söz, bir metropol ,ile bir taşrada seçilen va 'z konusu, hatta bir şehir merkezindeki cami ile varoşlardaki camide verilecek va'z aynı olamaz. Bunu vaizin takdir etmesi gerekir. Bunu belirlemekten aciz olan bir vaiz, sadece kendisine değil, aynı zamanda dine ve mesleğe de zarar verebilir. Akseki'ye göre vaiz, va 'z için en uygun gün ve saatleri seçmelidir. Burada öncelikle inanç ve ibadet ile ilgili konular anlatılmalıdır. Cemaatin çok olması şart değildir. Bir tek insan da olsa yine ders yapılmalı ve bir kaç mesele öğretilmelidir. İtikat, temizlik, abdest, namaz, oruç ve zekat gibi İslam'ın usUl ve furı1una taalluk eden meseleler, karşılarında oturan çocukların ve en cahil insanların dahi anlıyacağı bir şekilde anlatılınalı ve tekrar edilmelidir1• Akseki'nin va'z ve hutbeye bu kadar önem vermesinin başlıca iki sebebi vardır: Birincisi, Kur'an'ın tavsiye ettiği ve Hz. Peygamber'in va'z yoluyla gerçekleştirdiği eğitim metodu ile eğitim ve öğretim alanında yapılan son gelişmeleri uzlaştırarak, genellikle homojen olmayan halk kitlelerine hitap edebilmenin lüzı1munu hissetmiş olması. İkincisi ise, dini hayatın inkişafının bu yolla sağlanacağını incelemeleriyle tesbit etmesi Nitekim Akseki, Amerika'da kilisenin ve dini ratle gelişmesini şu sebeplere dayandırmaktadır: hayatın bu kadar sü- l.Va'z v.e nasihate önem verilmesi, 2.Din derslerine önem verilmesi ve bu dersteki gelişmeler, 3.Kilisenin iyilik ve yardım işlerinde başarı kazanması2 • Bu sebeplerle Akseki'nin bizzat kendisi va'z ve hutbe vermek suretiyle, Türk halkının dini gelişimine katkıda bulunmaya çalışmıştır. O, "Vaiz, yalnız kürsüye çıkarak nasthat etmek değil, aynı zamanda her gittiği yerde fslamt teşktlat kurmak, dtnt, ahlakt, idart, iktisadt ve ziraf bakımdan memleketin her türlü refahını temin edecek anıelf vasıtalarla çalışmakta mükellef olnıalıdır" 3 diyerek va'z ve irşadın sadece cami ile sınırlı kalmayacağını belirtmektedir. Nitekim Mevlana'nın Divan-ı Kebir'inde: "Aşk mescide girdi 1 A irşad eden hoca dedi, 1 varlık bağını kopar 1 ne diye namaz yerine bağtanır kalırsın" sözünü, Akseki'nin tam manasıyla gerçekleştirmek istediğini söylemek mümkündür4. l.Akseki, "Şeriatİ Menfaat ve Keyiflerine Alet Eden Viiizler", s.20. 2.Akseki, "Din Tedrisiitı ve Dfnf Müesseseler Hakkında Bir Rapor", Sebflarreşad, IV, sy.103, (Muharrem 1339), s.37. 3.Akseki, "Medresetü'l-İrşiid", Sebflarreşad, XXI, sy.538-539, (Cemiiziyelevvel 1339), . s.142-144. 4.Mevliinii, Dtvan-ı Kebfr, tre. Abdülbaki Gölpınarlı, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul 1974, VI, 171 (beyit: 742).