Geçmîg) zaman o ur kî etmek külfetinden kurtarmıştır. Hatınmdadır, bundan 5-6 yıl evvel, Lausanne’de bir göz doktorunun muayene­ hanesine gitmiştim. Doktor beni mua­ yene etti ve raporunu önündeki dikta­ fona söyledi. Bana da: — Raporunuzu yarın otele gönderi­ rim! Demişti. lî£ Önce orada gördüğüm bu sistemi ben de bugünkü gözlerimin görmemesi BURHAN FELEK sebebiyle tatbik etmek istedim, ancak gazetelerde bu iş bir doktor raporu yazmak kadar kolay olmuyor. Yazının sahifeye geçirilişinde birtakım kaideler, harflerin seçilişinde bazı zaruretler ve usuller, velhasıl, gazete yazısmı dikte etmekte hayli zorluklar var. O sebeple ben bunu tatbik edemedim. ^| ARİP ve hoş bir tesadüf eseri ‘ Doğrusunu isterseniz, Avrupa'da do­ v olarak ben bugün ses kaydı delaştığım büyük gazetelerde de bu ^ diğimiz plak doldurmaktan ka­ sistemde yazı dikte edildiğine tesadüf set, yani bant doldurmaya ve bunları etmedim. Gazeteci, yazıyı bizzat kendi­ dinlemeye ait bütün ilerleme ve aşama si makinesinde yazıyor, sonradan bu safhalarına şahit olmuşumdur. Bu, yazılar delikli bantlara geçiriliyor veya Allah’ın bana verdiği bir fırsat ve . pikaj denilen sistemle ofset usulüyle imkândır. Bunu size anlatacağım: sahifelere intikal ediyor. Fakat, herhan­ Kaç yaşımda olduğumu hatırlamıyo­ gi birisi veya sözlü bant dediğimiz rum. Ama, Hıdırellez dediğimiz unutul­ incecik kurdelaiara geçirip istenildiği muş bahar bayramında şimdi yerinde zaman aynı sistemle dinlemek artık Haydarpaşa Nümune H astanesi’nin umur-ı âdiyeden oldu. Nitekim hâlâ pavyonları inşa edilmiş olan kırda, radyo ve plaklardan dinlenildiği gibi, çocukları ve büyükleri eğlendirecek televizyonda da sesler ve resimler gene zamana göre enteresan şeyler vardı. 300 bu manyetik bantlarla ve video siste­ kiloluk kadm, keeikbaş falan filan miyle ekranlara geçiriliyor. Bunların diyerek, bir de fonoğraf diye bir âlet, hiçbir tel veya boru gibi ses nakledecek çocuklara dinletiliyordu. Bu âlet, ufkî maddî vasıta olmadan binlerce kilo­ bjr mihver etrafında dönen madenî bir metreyi her türlü bina, dağ-tepe, ağaç, silindirin üzerine takılan mum gibi bir orman dinlemeden geçip kulaklarımıza maddeden yapılmış ve üstü incecik ve gözlerimizin önüne gelmesi de, çizgileri havi boru gibi bir şeyin üstüne büyük bir terakki, fakat maddî sebep ve konan ucu iğneli bir âlet ile ses çıkarıyor oluşumu fennen çözülememiş bir feno­ ve bu kulaklara takılan iki ince kordonla mendir. Bütün bu fenomenlerin altında dinleniyordu. Ben de dinledim. Vızıltı elektrik dediğimiz mahiyeti meçhul gibi hafif bir sesti ama, sesti. kuvvet ve onun tekâmülüyle ortaya O zaman bu âlete fonoğraf derlerdi. çıkmış olan elektrik fennivardır. Bugün, Rumca, ses yazan manasına gelirdi. Bu bütün bu terakkiyat ve fennî vasıtalar ses dinleme âleti zamanla ilerleme sayesinde uzaktaki ses ve resimleri kaydetti. O silindir biçimi çizgili elde ettiğimiz gibi bir mahkemede, bir üstüvane yerine, yuvarlak ve üstü ses konferansta, bir açık oturumda söyle­ çizgilerini havi plak dediğimiz nesneler nen sözleri ve görünen hareketleri de icadedildi. Bu plaklar, ses kaydının kaydetmek alelade işlerden olmuştur. tekâmülüne rağmen, hâlâ biçimini ve Ne var ki, hâlâ mahkemeler banda piyasada mevkiini korumaktadır. Ne alınmış sesleri kanunî delil olarak kabul yar ki, eskiden çabucak bozulurdu, bu­ etmemekte ve ancak diğer delillerini gün daha dayanıklı ve ömürlü yapılıyor. takviye edecek şeyler olarak görmekte­ Plakların icadıyla birlikte adma gradirler. Çünkü, mahkemelerin kanaamafon denilen bu plakların çalındığı tince, bir bantta sesi işitilen kimsenin borulu âletler de icad olmuştu. Ama bu, mutlaka o adam olduğu iddia edilemez. fonoğraftan belki on yıl sonra gerçek­ Dünyada insanların ses ve sözlerini leşti. taklit etmek pek kolay ve carî bir sanattır. O sebeple hâlâ ses bantları Bizim mahallede bir bizim evde gra­ adalette makbul bir delil sayılmamak­ mofon vardı, bir de belediyede memur tadır. Sami Bey adında böyle şeylere meraklı Bu arada dünyadaki basın ailesine bir bir komşumuzda. O devirde İstanbul’da de, “sesli basın” ilâve edildi. Bildiğiniz iki marka gramofon satılıyordu. Birisi, gibi yazılı basm, gazeteler ve kitap­ Odeon, ötekisi Colümbia. Bunların kali­ lardır. Gözü görmeyen veya okumaya teleri itibarıyla Colümbia daha üstündü vakti müsait olmayan kimse için artık ve sanırım Amerikan malıydı. Bizim yerine ve işine göre derlenmiş malumatı gramofon Odeon markaydı. Büyük bir havi ses bantları yapılmaktadır. Dost­ borusu ve maun çekmecesiyle gösteriş­ larımdan bir doktor Amerika’da mes­ liydi; Ama Colümbia, kalite itebanyla leğine ait yapılan neşriyatın hülâsalarını daha üstündü: O devirde oturduğumuz havi bantlara abonedir. Gündüzün iş Ihsaniye Mahallesindeki evimizin önü sebebiyle bunları dinleyemeyen dostum, açık bir arsaydı. Komşumuz Sami otomobiliyle evine giderken bu bantları Bey’in evi de bu arsanın sonunda bir arabanın teybine koyup dinlemekte, yerdeydi. Hiç unutmam, bir mehtaplı böylelikle okumaya vakit bulamadığı sakin yaz gecesi ben gramofonu açık yeni neşriyattan malûmat sahibi olmak­ penceremin önüne koydum başladım tadır. Bilhassa gözleri okumaya müsait mesela Hafız Burhan’ın bir gazelini olmayacak kadar bozuk kimseler için çalmaya. Arkasından Sami Bey durur artık kitap ve gazete okumak meselesi mü? O da koydu kendi makinesine bir kalmamıştır. Bu neşriyatın mühim ve güzel plak, karşılık verdi. » sahibine göre enteresan kısımları bant­ Uzatmayalım aziz okuyucular! Biz lara çekilmekte ve ister kulaklıkla, ister gece yarışına kadar mahalleyi karşılıklı çıplak olarak dinlenmektedir. Bu sis­ plaklarla çın çın öttürdük. Bu arada temden hâlâ istifade edenlerden biri de komşularımızdan biri de başını uzatıp: benim. — Yeter yahu, uyku uyuyacağız! Bu yazıyı tamamlarken ses kaydının Demedi. ilk icadından bugüne kadar geçen Poljs ise, böyle şeylere zaten karış­ ilerleme safhalarından şahsen nasıl mazdı. Yaıü, gürültü ve ses o devirde istifade ettiğimi de ilave ederek sözü yasak değildi. Sami Bey, benden yaşlı keserken, aya gitmiş olan Amerikalıla­ bir zat olduğundan çoktan Allah'ın rın oradan buraya resimleri nasıl nak­ rahmetine kavuştu. Ben, bu ses kaydını lettiklerini ve feza gemilerindeki takibe fırsat buldum. Bugün eldeki astronotların dünyadaki bağlı oldukları vasıtalarla kendimiz de ses kaydetmek­ merkezlerle nasıl konuştuklarım düşün­ teyiz. dükçe insanların akıllara hayret veren Hâlâ dünyaca diktafon denilen âlet­ bu icadlannın, günün birinde esiri ve ler birçok büro ve müesseselerde mahkûmu olmasından korktuğumu da sekreterleri doğrudan doğruya dikte ilâve etmeden geçemiyorum. SES KAYDININ HİKAYESİ ( Taha Toros Arşivi