Sayfa: 15 Sayfa: 09 Şehadetin Kutlu Olsun ESMA SunExpress Kış Sezonuna Hazır Sayfa: 08 Hessen’de İslam Din Dersleri Başlıyor Sayfa: 05 HASENE’den Almanya’daki Sel Mağdurlarına Anlamlı Yardım Hayat Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung • Sa y ı / N r . : 84 • Yıl/Jahre: 10 • Eylül / September 2013 / Þevval 1434 Her Yer R4BIA Her Yer ÖZGÜRLÜK Sayfa: 12 Nakkaş Abdullah Nice Sayfa: 19 “Hat ile Nakkaşlık Sabır Digiturk Avrupa’da Atağa Kalkıyor Kazanırken Kazanmak Dr. Yusuf IŞIK THY’nin Nürnberg’de 40. Yılı ve Aşk İşidir” Medeniyetin Üç S’si: Sadakat, Sahiplenme, Saygı 05 Mahmut AŞKAR Hacarabın Serüvenleri 71 07 M. Salih AYDIN Gurbetçiler Yurtdışı Kısmi Aylığı Bağlatırken İki Kere Düşünmeli 21 Erhan NACAR 09 Habib YAZICI Sayfa: 18 Babam “Muş’lu Hoca” 17 “Kesilen “K Kesilen kkurbanların urbanların etleri de de, e,, kkanları anları da A Allah’a llah’a u ulaşmaz; laşmaz; ffak fakat akat sizin takv takvanız va anız O’ O’na ’na na ulaşır ulaşır...” r... ....” (Hac suresi, suresi, 22:37) KURBAN Allah’a Allah’a yakınlaşmak, yakınlaşmak, mazlumlarla paylaşmaktır. paylaşmaktır maktırr. Avustralya 100 AUD* Kanada 120 CAD* İsviçre 130 CHF* Danimarka 800 DKK* İngiltere 85 £* Norveç 800 NOK* İsveç 900 SEK* KURBAN KURBAN K KAMPANYASI AMPANYASI 31.08. – 13.10.2013 T ARİHLERİ AR ASINDA YÜRÜTÜLECEKTİR. YÜRÜTÜLECEKTİR. TARİHLERİ ARASINDA * TTüm üm masr masraflar aflar kkurban urban bedeline dahildir. dahildir. BANKA BANK A BİLGİLERİ BİLGİLERİ Hesap sahibi: Banka: Banka Kodu: Hesap No.: Amaç: IGMG Hilfs- und Sozialver Sozialverein ein e. V. V. Kreissparkasse Kr eissparkasse Köln 370 502 99 184 273 164 Kurban 2013, [Adr [Adresiniz] esiniz] (STHU`HKÛ΅ÛOH]HSL (STHU`HKÛ΅ÛOH]HSL bilgileri: bilgileri IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 BIC: COKSDE33 İRTİB İRTİBAT AT IGMG Hilfs-und Sozialver Sozialverein ein e. V. V. Boschstraße 61-65, 50171 Kerpen T +49 2237 92942-0 F +49 2237 92942-42 [email protected] www.hasene.org www w.hasene.or ene.orrg /haseneor haseneorg neorrg Mazlum vvee Mağdurlar İİçin çin EEll EEle. le. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Her Yer R4BIA Her Yer ÖZGÜRLÜK [email protected] Impressum / Künye S Sinan AKTÜRK İşte bu mazlum ve vakur bir insanın ortaya koyduğu tavır. Sanıyorlar mı ki; yaptıları zulüm devam edebilecektir. Yapılan zulümler ayyuka çıktığı zaman Sünnetullah gereği zalimlikleri başlarına geçirilecektir. Dünya kurulduğundan beri hangi zalimin yaptıkları yanına kar kalmıştır. Herkes hesabını zamanı geldiğinde hem bu dünyada hem de öbür dünyada mutlaka verecektir. Yeterki biz bulunduğumuz yerde bu tür zulümlere rıza göstermeyelim. Ve imkanlarımız dahilinde bu zulümleri engelleyelim. İşte Esma bulunduğu ülkede bu zulme rıza göstermedi ve şehadet şerbetini içti. İşte birilerinin şehadet kavramını asli mecrasından çıkartmak için var gücüyle çaba gösterdiği günümüzde; televizyonlardaki bir karelik görüntü onların tüm oyunlarını tepetaklak etti. İşte şehadetin bir manası da budur. Zulme rıza göstermemek. Gerekirse bu yolda canını feda etmek. Esma bunu tüm dünyaya haykırırcasına gösterdi. Ama birilerinin kontrolünde olan, bize göre zavallılar; şehadet kavramını, cihat kavramını tüm dünyaya yanlış şekilde aksettirmeye devam ediyorlar. Cihat; hiçbir suçu olmayan mazlumları öldürmek değildir. Şehadet; üzerindeki bombayı patlatarak intihar saldırısı düzenleyip masum sivilleri öldürmek değildir. Bizim literatürümüzde kutsal özelliklere sahip bu kavramlar ve bunlar gibi kavramları, emperyalistlerin göstermek istedikleri gibi değil asli manalarında öğrenmeli ve hayatımıza uygulamalıyız. Almanya’da malum Eylül ayında genel seçimler var. Burada Alman vatandaşı olup oy kullanma hakkına sahip olanların mutlaka bu haklarını kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Beğenmediğiniz politikacı Herkes hesabını zamanı geldiğinde hem bu dünyada hem de öbür dünyada mutlaka verecektir. Yeterki biz bulunduğumuz yerde bu tür zulümlere rıza göstermeyelim. Ve imkanlarımız dahilinde bu zulümleri engelleyelim. ve politikaları değiştirmek için elimizde olan tek demokratik hak. Kullanmadığımız zaman şikayet etme hakkımız olamaz. Bulunduğumuz ülkenin teamülleri bu şekildedir. Seçimler vesilesi ile sadece oy kullanma değil siyasete de aktif şekilde katılım sağlamamız şikayet ettiğimiz politikalara alternatifler sunabilmemiz için fırsattır. Bu fırsatları değerlendirmenin yolu da siyasete katılımdan geçmektedir. Hessen Eyaletinden İslam Din Dersleri bu eğitim yılında verilmeye başlanacak. Bu çalışmanın hayırlı olmasını diliyoruz. Tüm ailelerin bu çalışmaya ilgi göstermelerini ve çocuklarını bu imkanlardan faydalandırmalarını tavsiye ediyoruz. İnşallah bu çalışma da Almanya İslam Konferansı gibi akamete uğramaz. Son dönemde Almanya`da Mısırdaki katliamlarla alakalı gösteriler yapılmakta. Bu gösterilere bizler de zaman zaman iştirak etmekteyiz görevimiz gereği. Resmi müsaadeleri alınarak yapılan bu gösterilere katılmak insanlık görevimiz ama burada bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz. Lütfen bu gösterileri sabote etmek isteyeceklere fırsat vermeyin ve yapılacak provakasyonlara da kapılmayın. Çünkü özellikle Batılı ülkeler savundukları demokratik değerleri şu anda kendileri çiğnemekte çiğnenmesine de zemin olarak müsaade etmektedirler. Mısır’da yaşanan süreçte Batı sınıfta kaldı ve bunu farklı taraflara çekerek gündemden düşürmek istiyor. Seçim sürecinde olan Almanya`da birileri de bunu kullanarak kamuoyunda farklı algılamalar oluşturmak isteyebilirler. Çünkü yaşadığımız tecrübeler maalesef bizi bi şekilde düşünmeye sevkediyor. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun. HAYAT Yayın Kurulu Aylık Ücretsiz Gazete Eylül - September 2013 Şevval 1434 Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş, Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin, Mustafa Uyanık, Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz, M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk, İskender Güngör Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sinan AKTÜRK editör Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz. hasbihalhasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal evgili dostlar! Geçtiğimiz ay içerisinde özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki müslüman ülkelerdeki yaşanan insanlığı utandıran olayları hepimiz televizyon ekranlarından dehşete düşerek izledik. Özellikle Mısır’daki Müslüman Kardeşler İdarecilerinden Muhammed el-Bilteci’nin kızı Esma’nın kalleşçe göğsünden ve sırtından snaypırlar tarafından vurularak şehit edilmesi yüreklerimize bir ok gibi saplandı. 17 yaşında daha hayatının baharı denecek yaşa bile yeni gelmek üzere olan ve inandığı değerleri sadece demokratik bir şekilde, elinde ne bir silah ne bir taş veya benzeri hiçbir şey olmadan savunmaya çalışan bir genç insan hunharca ve kalleşçe şehit edildi. Gerçi bu şehadet hepimize yani tüm insanlığa örnek bir şehadet olarak insanlık durdukça daima hatırlanacaktır. Şehit edenler ne kadar katil ve kalleşse onların tam tersi Rabia Meydanında haklarını savunan insanlar da bir o kadar şerefli ve vakur bir tavır sergiledikleri için bizlerin örnekleri olmuşlardır. Esma inancının gereğini ve inancının gösterdiği şekilde ortaya koyarken şehit oldu. O anda kameralar birilerinin istediği ve yönlendirdiği şekilde değil olduğu gibi gerçekleri dünyaya aktardılar. Ve bizler de seyrederken adeta donup kaldık. Ama babasının vakur ve asil duruşu yüreklerimize bir nebze olsun su serpti. Babasının yazdığı son mektubu gazetemizin sayfalarında bulabilirsiniz. Yine tutuklandığı zaman Muhammed el-Bilteci’nin kendilerine yöneltilen terörist suçlamasına karşı verdiği cevap tarihe geçecek nitelikte idi. “Bize terörist diyorsunuz. Hani silahımız var mı? Silahımız olsa evlatlarımızı korurduk” diyordu. ❬ ❬ 03 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: [email protected] Web: www.hayatonline.eu Baskı: Sunprint GmbH Offenbach HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Köln/Bonn Havalimanı’nda Polis Şiddeti: Polisin Sert Müdahalesinin Hiçbir Haklı Gerekçesi Olamaz Savcılık makamından, uygulanan polis şiddetini eksiksiz bir şekilde soruşturmasını ve durumu açıklığa kavuşturmasını talep ediyoruz.” ifadesinde bulunan İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, Türkiye kökenli bir aile babasının Köln/Bonn Havalimanı’nda polisin copla sert müdahalesi sonucu hastanelik olması dolayısıyla yaptığı açıklamasını şu şekilde sürdürdü: “Şu ana kadar aktarılanlardan anlaşıldığı kadarıyla Türkiye kökenli bir aile babası havaalanı gişelerinde ailesinin ve diğer yolcuların gözleri önünde acımasızca darp edilmiştir. Olayın mağduru olan ailenin açıklamaları oldukça nettir. Ortada polisin bu şekilde, acımasızca bir müdahalede bulunmasını gerektirecek hiçbir durum yoktur. Polis, mağdur kişinin direndiğini iddia etmiştir. İlgili kişinin direnç göstermiş olduğu varsayılsa bile bu, copla 52 yaşındaki bir insanın kafasına vurarak başından kanlar akmasını ve hastaneye nakledilmesini gerektirecek bir sebep değildir. Polis eğitiminde alıkoyma işleminin, bilhassa havaalanında birçok polisin bulunduğu bir ortam göz önüne alındığında, aşırı şiddet kullanmadan da yapılabilecek şekilde verildiği bilinmektedir. Ayrıca, olay esnasında orada bulunan yolcuların olayı kaydetme girişimlerini engellemeye çalışmak orada bulunan polislerin ve havaalanı personelinin işi değildir. Polisin olaylara sebepsiz ve acımasız bir şekilde müdahale ediş şekli gün geçtikçe daha da yaygınlaşmaktadır ve görevlilerin bu durumlardan çoğu zaman hesap vermeden ve soruşturmaya tabi tutulmadan sıyrılmaları bizleri endişelendirmektedir. Bu durum, polisin “dost ve yardımcı” imajına duyulan ve gittikçe azalan güveni, özellikle de Türkiye kökenlilerin güvenini kuvvetlendirmemekte; bilakis zayıflatmaktadır. Savcılıktan bu örnekteki gibi şiddet olaylarını büyük bir titizlikle ve kararlılıkla araştırmasını talep ediyoruz. İçişleri Bakanlığı görevlilerinden beklenen de, sorumlulara yönelik her türlü şüpheyi soruşturmaları ve bu tür olayların bir daha yaşanmaması adına önlemler almalarıdır.” “ ❬ 04 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 haber Başörtülü Kadınlar İş Piyasasında Tecrit Ediliyor reiburg Eğitim Yüksekokulu Araştırdı: “Başörtülü kadınlar iş piyasasından tecrit edi- F liyor.” Almanya’da göçmenlerin dışlanma ve ayrımcılığa maruz kaldığının Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi (ADS) tarafından yapılan araştırmayla ortaya çıkmasının ardından, benzeri bir araştırma da Freiburg Pedagoji Yüksekokulu Sosyal Bilimler Fakültesi’nden geldi. Freiburg Pedagoji Yüksekokulu Sosyoloji Profesörü Albert Scherr tarafından göçmenler hakkında yapılan araştırma, göçmen gençlere yönelik uygulanan ayrımcılığın boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi. Freiburg Pedagoji Yüksekokulu Sosyoloji Fakültesi’nin anket sonuçlarıyla Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi’nin kamuoyuna bildirdiği anket sonuçları birbirleriyle örtüşüyor. Baden-Württemberg eyaletinde gerçekleştirilen anket 745 şirket ile işveren üzerinde yapıldı. Araştırmadan çıkan sonuçlara göre şirketlerin yüzde 35,1’i başörtülü kadınları işe almak istemediğini belirtirken, yüzde 12,4’ü de dindar Müslümanlarla herhangi bir şekilde münasebet içinde olmak istemiyor. Ankete katılanlar buna gerekçe olarak da müşterilerin rahatsız olabileceği ve başörtülü kişilerin çalışma ortamını olumsuz etkileyebileceğini gösteriyor. Araştırma ile birlikte aynı zamanda ortaya çıkan diğer önemli bir nokta da eşcinsellere gösterilen müsamahanın Müslümanlara gösterilmemesi. Buna göre araştırmaya katılan şirketlerin sadece yüzde 4,5’i eşcinsel birini işe almak istemediğini ifade ediyor. Konuyla ilgili olarak dün SWR kanalına açıklamada bulunan Prof. Dr. Albert Scherr, işverenlerin işçi alırken kişilerin sadece yeteneklerine ve teknik becerilerine göre değil, aynı zamanda etnik kökenine ve dini inancına da dikkat ettiğini söyledi. Uzun yıllar ayrımcılık üzerine araştırmalar yapan Prof. Dr. Albert Scherr, bazı işverenlerin dolaylı yollardan da ayrımcılığa başvurduğunu ifade ederek şöyle devam etti: “Şirketlerin yüzde 94’ü Almancanın önemli olduğunu ifade ederken, yüzde 76’sı Almanca anadilinin önemli olduğunu belirtiyor. Bu da bir nevi ayrımcılık oluyor aslında. Çünkü göçmen çocuklar Almancayı iyi öğrenmelerine rağmen anadilini kendileri belirleyemiyorlar. İşverenler bu sayede bir kişinin Alman vatandaşı olmasına rağmen Alman kökenli olup olmadığına bakıyor” dedi. Göçmenlere yönelik ayrımcılığın sadece yasal ve ahlaki sorun olmadığını da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Albert Scherr, “Ayrımcılık artık toplum tarafından kabul edilemez bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla şirketler göçmenlere ayrımcılık uygulayarak aslında kendi imajlarına zarar veriyor” şeklinde konuştu. Freiburg Sanayi ve Ticaret Odaları (İHK) Yönetim Kurulu Üyesi Hartmut Moller konuyla ilgili açıklamasında, “Özellikle hizmet sektöründe faaliyet yürüten şirketler müşterilerden olumsuz tepki almaktan çekindiği için bu tür ayrımcılığa başvuruyor. İşverenlere kimleri işe alacakları konusunda bir baskı uygulayamayız. Bu konuda İHK olarak sadece tavsiyelerde bulunabiliriz. Özellikle nitelikli iş gücü açığının bulunduğu bir ortamda işverenlerin insanların etnik kökenine ve dini inancına dikkat etmelerine anlam veremiyorum” ifadelerini kullandı. Bu arada Almanya İslam Konseyi Başkanı Ali Kızılkaya yayınladığı basın bildirisinde Müslümanların daha doğumdan itibaren din ve etnik kökenlerinden dolayı ayrımcılığa ve düşmanlığa maruz kaldıklarını belirtti. ADS’in raporunu değerlendiren Kızılkaya, “Almanya’da İslam’ın ve Müslümanların resmi haberler ve kısmen siyasilerin İslam düşmanı retoriği yüzünden önyargılarla bezeniyor. Müslümanlara karşı önyargılar söz konusu olduğunda ne okullardaki öğretmenleri, ne anaokullarındaki pedagogları ne de işletmelerdeki işverenleri dışarıda kalıyor” ifadelerini kullandı. NSU Nihai Raporu: Olayın Aydınlatılma Umudu Gittikçe Azalıyor SU cinayetleriyle ilgili sunulan nihai rapora dair, “Bir buçuk yıllık bir sürecin ardından NSU Araştırma Komisyonu’ndan beklentimiz bu ‘yıkıcı karar’dan ve güvenlik birimlerine tavsiyelerden daha fazlası idi” şeklinde bir açıklamada bulunan İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, yaptığı açıklamayı şöyle sürdürdü: “Güvenlik birimlerinin tam bir fiyaskoyla karşı karşıya oldukları ve Alman güvenlik yapısının bütünüyle değiştirilmesi gerektiği, NSU cinayetlerinin ortaya çıkmasından bu yana zaten bilinen bir gerçekti. Sırf bunları dile getirmek için bir araştırma komisyonu kurulmasına gerek yoktu. Bu açıdan, nihai rapor tam bir hayal kırıklığıdır. N Bir araştırma komisyonunun oluşturulması, hâlâ cevaplanamamış pek çok soruya tatmin edici cevapların bulunabileceği ümidini doğurmuştu. Ortaya çıkan sonuç ise, güvenlik birimlerine organizasyon ve eğitim alanındaki zayıf noktalarını gösteren bir el kitabı olmuştur. Elbette meselenin bu boyutunun önemini göz ardı etmemek gerekir; ancak milyonlarca insanın araştırma komisyonundan beklediği şey kesinlikle bu değildi. Bu durumdan, hükümetin ve sayın Şansölye’nin, cinayetlerin arka planının eksiksiz bir şekilde aydınlatılacağına dair verdikleri sözlerin gereğinin hâlâ yerine getirilmediği sonucu çıkıyor. Verilen sözlerin yerine getirileceğine dair umutlar da maalesef gittikçe azalıyor. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Kazanırken Kazanmak [email protected] ncelikle kendimizi kazanalım. Buna değişik anlamlar yüklüyebiliriz; Zira “Kendimiz”i bir çok manada düşünebiliriz. Aile ve çocuklarımızı kazanalım. “Yakıtı insan ve taşlar olan cehennem”den onları fersah fersah uzak edelim. İki dünya saadetinin kapılarını beraber aralamak için nefsimize göre değil Rabbimize göre onlarla muamele edelim. Hayattaki rehberimizin Kur’an, en büyük ve muhteşem örneğimiz ve önderimizin Hz. Muhammed (s.a.v) olduğunu yaşayarak gösterelim. “En hayırlı mirasın güzel ahlâk ve edeb olduğu”nun şuuruyla onlara yaklaşalım. Çocuklarmızın yarınlarımız olduğu bilinciyle hem onların adına ve hem de kendimiz adına yarınlarımıza sahip çıkalım. Dost ve akrabalarımızı kazanalım. Komşularımızı ve farklı sebeplerden ilgili olduklarımızı kazanalım. Onların ıslah ve selâmeti, dünya ve ahiret saadetleri için çalışalım. Aynı dâvâda omuz omuza verdiğimiz; aynı irfan çeşmesinin suyundan içen bir cemaatin, bir tarikatın, bir STK (Sivil toplum kuruluşu)’nın şemsiyesi altında hassasiyetleri paylaşan kardeşlerimizi kazanalım. “İyilik ve taqvâda yardım”laşarak, yarışarak; günah ve haddi aşmada birbirimizi uyararak birbirimizi kazanalım. Birbirimizin ahiretini imar ederek, dünya için birbirimizin yardımına koşalım. Camide beraber saf tuttuğumuz ve Allah’ın lütfuyla kardeş kılındığımız -farklı meşreb ve mezhebteki- kardeşlerimizi kazanalım. Gönüllerini kazanalım, onları ve kendimizi tefrikadan arındıralım. İyi niyetlerle birbirimize yaklaşmak için gönül kapılarını çalalım. Birimizi diğerinden ayırmadan, kalplerimizin aynı frekansta çarpması için sadaka Ö ❬ ❬ 05 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 Dr. Yusuf IŞIK olan tebessümleri birbirimize sunalım. Ensar ve muhacir kardeşliği gibi bir kardeşliğin tesisi yolunda muhabbetimizi birbirimize, nefret ve öfkelerimizi nefsimize ve günahlarımıza yönlendirelim. Zalimlerin gazabına ve zulmüne maruz kalmış, “İmdât !” diye inleyen kardeşlerimizi kazanalım. Zulüm görmekten, haksızlığa uğramaktan, ezilmekten, sürülmekten, katledilmekten, yok sayılmaktan ve ötekileştirilmekten onları kurtaralım. Bedeli ne olursa olsun, zalime karşı mazlumun yanında duralım ki, mazlumu kazanalım. Haksızlığın karşısında durarak hem zalimin safında hem de ‘dilsiz şeytanlar’ın safında olmadığımızı ilân ederek mazlumları kazanalım. Şeytanın ve nefsinin oyununa gelmiş ve günaha gömülmüşleri kazanalım. Emr-i bil mağrûf nehy-i anil münker ipini onlara uzatıp onları bataklıklardan kurtaralım. “Allah’ın af eden, af etmeyi seven” olduğundan kendisine samimi ve pişmanlık içerisinde dönenlerin tövbelerinin kabul olduğunun şuurunu kazandıralım. Günah işlememekten alınan zevkin günah işlerken alınan zevkten fazla olduğunu “helâl dairesi keyfe kâfî geldiğinden harama girmeye gerek olmadığı” bilinciyle onları uyandıralım. Bir de gerçekten kendimizi kazanalım ve en başta hepsinden önce kendimizi kazanalım. Kendimizi kazanmanın ilk adımını kendi üzerimizden atalım. Kendimizi kazanmak için kendimizi mercek altına alalım, ameliyat masasına yatıralım. Başta kendimizin budanacak yanlarını budayalım. Kendimizi kazanmaya başta kendimizden başlama çağrısı, benliğe ve enaniyete bir çağrı değildir. Aksine benliği ve enaniyeti eritmeye yönelik bir çağrı- dosya Çünkü kendilerini fethedemiyenler başkalarını fethedemezler. Kalemiz olan kalbimizi fethedelim ki, gönüllerin fethine çıkabilelim. Kendi kusur ve günahlarımızla uğraşalım. Kendi kusur ve günahlarıyla uğraşmayanların başkalarının kusur ve günahlarıyla uğraşmaya hakları olamaz. dır. Ailenin, akrabanın, dostun, kardeşin ve komşunun elinden tutacak ellerin, bileklerin; onları Hakk’a götürecek ayakların güçlendirilmesidir. Onları Hakk’a çağıracak dillerin temizlenmesidir. Dünya okyanusunda onları Hakk’a taşıyacak kalp gemilerinin rotasının belirlenmesidir. Onları asıl hayata çağıracak hayatın mümkün olduğunca kirlerden arındırılmasıdır. Kendimizi kazanmaya kendimizden başlamak; tebliğ, irşad ve dâvet binasının temellerinin atılmasıdır. Ya da dâvetin yaşayarak yapılmasıdır. Onlarla beraber sahili selâmete demir atmak için ilk küreklerin çekilmesidir. Çünkü kendilerini fethedemiyenler başkalarını fethedemezler. Kalemiz olan kalbimizi fethedelim ki, gönüllerin fethine çıkabilelim. Kendi kusur ve günahlarımızla uğraşalım. Kendi kusur ve günahlarıyla uğraşmayanların başkalarının kusur ve günahlarıyla uğraşmaya hakları olamaz. Nefsimizi başı boş bırakmayıp onun ıslahı için eksiklikle, yoklukla, açlıkla onu zorlayalım ki, zor imtihanlara onu hazırlamış olabilelim. Yanlışlarımızdan dönelim. Yanlışlarımızdan dolayı pişman ve mahzun olalım. Pişmanlıkla dökülen göz yaşlarını günahlarımızın affı için aracı kılalım. Gözyaşlarımız samimiyetimizin ve pişmanlığımızın şahidi olsun. Netice olarak bugün kendimizi kazanalım ki, yarın kazananlardan olabilelim. Bu gün hayır ekelim; iyilik, güzellik ekelim ki, yarın hayır, iyilik ve güzellik biçebilelim. Hayır ve iyiliği yarınlarımız adına öyle bir ekelim ki, meyve olarak cennet meyvelerini biçebilelim. Biçebilelim ki, kendimizi hayır yolunda kazanmamızın semeresi cennet olsun. SunExpress Kış Sezonuna Hazır 2 006’da iç hat seferlerini başlattığı günden bu yana 120 binden fazla sefer yapan ve 16 milyondan fazla taşıyan SunExpress hem iç hatta hem dış hatta kış sezonunu açtı. Türk Hava Yolları ile Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, iç hatlarda toplam 15 noktaya haftada 280, dış hatlarda ise toplam 37 noktaya haftada 328 sefer ile kış sezonunu satışa açtı. Kış sezonunda tarifeli olarak 41 destinasyonda 50 noktaya haftada toplam 608 uçuş gerçekleştirecek olan SunExpress, charter uçuşlarıyla beraber 58 destinasyona uçacak. Bu yaz sezonuyla İzmir’den başlattığı dış hatlarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ise Lefkoşa’ya ve iç hatlarda Batman uçuşlarına devam edecek olan SunExpress, Lefkoşa’ya olan uçuş sayısını haftada 2’den 4’e çıkarıyor. Geçen Kasım ayında İzmir’i aktarma merkezi yapan SunExpress, iç hatlarda İzmir - Antalya sefer sayının haftada 16’dan 18’e, İzmir- Sabiha Gökçen arasındaki sefer sayısını da haftada 13’ten 18’e çıkarıyor. Antalya’da ise Diyarbakır uçuşlarını haftada 5’ten 7’ye, Van uçuşlarını da haftada 4’ten 5’e çıkarılıyor. Yurt dışında ise, turizm taşımacılığı alanında tartışmasız üstünlüğünü sürdüren SunExpress, Antalya’dan sonra Alanya Gazipaşa Havaalanı’ndan Almanya’nın üç kenti, Frankfurt, Düsseldorf ve Leipzig/Halle’ye bu kış uçuş başlatıyor. 2011’de SunExpress Türkiye’nin alt kuruluşu olarak Almanya’da kurulan SunExpress Almanya ise, Almanya’nın Leipzig kentine bir uçak konumlandıracak ve buradan tur operatörleri ile ortak gerçekleştirdiği tarifeli Luxor, Hurghada, Sharm el Sheikh, Marsa Alam’a uçuş gerçekleştirecek. Bunun yanında ayrıca Kanarya adalarında Tenerfie Norte, Fuerteventura ve Las Palmas’a da uçuş gerçekleştirilecek. SunExpress Genel Müdür Yardımcısı Server Aydın, SunExpress’in hem Türkiye’de hem Almanya’da operasyonlarını güçlendirmeye devam ettiğini belirterek, “İç hatlarda İzmir ve Antalya’dan uçtuğumuz noktalarda frekans artışı ile operasyonlarımızı güçlendiriyoruz. Dış hatlarda ise turizm taşımacılığına yönelik çalışmalarımız artarak devam ediyor. 23013-14 sezonunda SunExpress Alman tur operatörlerinin en fazla tercih ettiği havayolu oldu. Ayrıca, tur operatörü FTI ile yaptığımız anlaşma ile İzmir üzerinden Salalah’a Eylül’den itibaren uçmaya başlıyoruz. Bu anlaşma ile aktarma merkezimiz olan İzmir’i daha fazla güçlendirmiş olacağız” dedi. HAYAT ürkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından yurtdışındaki vatandaşların sorunlarını ve taleplerini tespit edebilmek, bunu da bizzat yurtdışındaki vatandaşlarının katkısını sağlayarak yapmak amacıyla oluşturulan Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun ilk toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında gerçekleştirilen toplantıya Amerika, Almanya, Avustralya, Avusturya, Balkanlar, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada, K.K.T.C, Norveç, Orta Doğu ve Afrika, Orta Asya’dan toplam 70 üye katıldı. Kurulun ayrıca 10 onur üyesi de bulunuyor. Toplantıya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de katıldılar. Başbakan Erdoğan toplantıda yaptığı konuşmada Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nı kurarak Türkiye’nin barış elini, dayanışma iradesini, koruyucu ve kollayıcı şemsiyesini dünyanın her yerine taşıdıklarını ifade etti. Büyük devlet vatandaşına, soydaşına, dostuna ve kardeşine sahip çıkan devlettir vurgusunda bulunan Erdoğan, nerede bir vatandaşımız, soydaşımız-akrabamız varsa biz oradayız diyerek danışma kurulunu bu yönde atılmış önemli adımlardan birisi olduğunu ifade etti. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise toplantıda yaptığı konuşmada şu anda dünyada en fazla dış temsilciliği olan 9. ülkenin Türkiye olduğunun altını çizdi. Bakan Davutoğlu, kültürel kimliği koruma hakkına ve önemine vurgu yaptı. Davutoğlu ayrıca yurtdışındaki vatandaşları için en büyük tehdit yabancı düşmanlığı ve aşırı sağcı akımlar olduğunun altını çizdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin yurtdışı Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ise Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın nerede olursa olsun insanımıza sahip çıkma arzusunun somutlaşmış hâli olduğunu dile getirdi. Bozdağ, bu bağlamda kurulan Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun da geliştirilen istişare kültürünün kurumsallaşmış şekli olduğunu söyledi. Toplantıda çeşitli ülkelerden gelen kurul üyeleri konuşmalar gerçekleştirdiler. Avrupa kurul üyeleri adına konuşan IGMG Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, kimliklerin, farklılıkların korunması önemli bir hak olduğuna vurgu yaptı. Alman- Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 06 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 haber T Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu Ankara’da Toplandı ya’nın da yurtdışında yaşayan vatandaşları ile ilgili önemli çalışmalar yaptığını, kendi kimliklerini korumaları için politikalar geliştirdiğini Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in konuşmalarına atıfla değerlendiren Yeneroğlu, bunun her büyük ülkenin sorumluluğu ve yurtdışında yaşayan vatandaşların hakkı olan, doğal bir durum olduğunu vurguladı. Toplantının ikinci günü öğleden sonra Türkiye Cumhuriyeti Cumhur- başkanı Abdullah Gül, Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu üyelerini Çankaya Köşkü’nde kabul etti. Gül, Kurul üyelerinin, bir taraftan bulunduğu ülkelerde Türk toplumunu en iyi şekilde temsil edip kendi aralarında dayanışmanın en iyi şekilde oluşmasına çalışırken, diğer taraftan da Türkiye ile bulundukları ülkeler arasındaki ilişkilerin zenginleşmesine katkı sağlamalarının beklendiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Gül ayrıca, üyelerin aynı za- manda Türkiye’nin yurtdışında daha iyi tanıtılmasına katkı sağlayacaklarını olan inancını dile getirdi. Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun görevleri arasında şu hususlar yer alıyor: Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının sorunlarının tespiti ve yapılacak çalışmaların koordinasyonu ile ilgili olarak tavsiyelerde bulunmak. Vatandaşların bulundukları ülkelerin sosyal ve ekonomik yaşamlarına eşit katılımlarını sağlayacak öneriler geliştirmek. Vatandaşların Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanması gereken ihtiyaçlarını belirlemek, bu çerçevede yapılması gerekli kanuni ve idari düzenlemeleri tespit etmek. Yurtdışında yaşayan vatandaşların yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılık gibi konularda duyarlılıklarını arttırarak uluslararası kamuoyunda yapılması gereken çalışmalar konusunda öneriler geliştirmek. Kurulun görev alanına giren konularla ilgili toplantı, çalıştay, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek, yurtiçi ve yurtdışındaki diğer kurum ve kuruluşlarca düzenlenen etkinliklere katılım sağlamak. Kurul üyelerinin tavsiyeleri, teklifleri etrafında ortak görüşlerin oluşması hâlinde kurulun yeni görev alanları oluşturması da mümkün. İlk toplantısı gerçekleştirilen Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nda yurtdışındaki vatandaşları ilgilendiren temel konularda alt çalışma grupları oluşturuldu. Söz konusu alt çalışma gruplarında yurtdışından katılan üyelerin yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili kamu kurumlarının da temsilcileri yer alacaklar. Alt çalışma gruplarında sorunların tespiti, çözüm yolları üretme üzerinde durularak istişareler gerçekleştirilmesi planlanıyor. Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun yılda en az bir kere toplanması öngörülüyor. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Medeniyetin Üç S’si: Sadakat, Sahiplenme, Saygı [email protected] Yanlış hayatta doğrusu yaşanmaz” (Theodor. W. Adorno) Yıllardan beri Almanya’da bir huzurevinde (yaşlılar yurdu) çalışan Türk kadın günün birinde eve geldiğinde her zamankinden daha yorgun ve bitkindi. Onu oturduğu koltuğun üzerinde dalgın gören kocası, bunun sebebini sordu. Kadın işyerinde karşılaştığı durumu anlatmaya başlayınca duygularına hakim olamadı; hem ağladı hem anlattı: Bugün benim çalıştığım kattaki odaların birine yaşlı bir Türk nineyi getirdiler. Kimsen yok mu, dedim. Kocasının vefat ettiğini fakat evli kızı ve oğlu olduğunu söyledi. Ben sormama fırsat vermeden; “Bir müddet benimle ilgilendiler, daha sonra çalıştıkları için bana bakamayacaklarını söyleyip buraya getirdiler” dedi. Zavallı kadın orada çıkan yemeklerin çoğunu yiyemiyor. Anlattığına göre tam otuz sene bir fabrikada çalışmış. Her odaya girişimde, gözlerini pencereden dışarıya dikmiş, hazin hazin ağlarken görüyorum. Almanlara hep, biz Türkler yaşlılarımızı ölünceye dek evimizde bakar, başımızın üstünde tutarız diyordum. Şimdi bu zavallı kadının hâlini gördükçe, bizim de mi akibetimiz böyle olacak diye korkuyorum. Telefondaki iki çocuk annesi genç kadın hem içinde bulunduğu ortamı izah etmeğe çalışıyor, hem de tekrar tekrar aynı soruyu bana yöneltiyordu: “Çocuklarımı elimden almazlar değil mi? N’olur bana yardımcı olun... Gençlik dairesinin (Jugendamt) çocuklarımı benden almalarından çok korkuyorum”. Kocasını sordum; uyuşturucu bağımlısı olduğundan ayrıldıklarını ve kendisinin de hem çalışmak hem de henüz daha anaokulu çağında iki çocuğuna bakmak zorunda olduğunu söyledi. Cami derneği başkanına bir haber ulaştırılmıştı: Hastanede vefat eden bir müslüman var. Cenazeye sahip çıkacak kimsesi ve geride cenaze masraflarını karşılayacak parası da olmadığından, ceseti yakılacakmış. Yanındakiler başkana sordular: Türk müymüş? Cami hocası dernek başkanına fırsat vermeden, söylenmesi gerekeni söyledi: Canım ne önemi var, vefat etmiş bir müslümanın yakılmaktan kurtarmak için illâ Türk mü olması gerekir? Müslüman olması yetmiyor mu? Yukarıya aktardığımız üç ayrı hadisenin de buradaki hayatın içinden gerçekler olduğunu, hayalî olmadığını, özellikle belirtmek isterim. Bilmeyenler de; gözleri kapalı, kulakları tıkalı hayatı sürdürmeğe devam etseler de, günün birinde bu ve benzeri hakikatlarla karşılaşabileceklerini artık bilmelidirler! Avrupa’nın Göçmen Türklerinin hayatı, ne sadece yukarıya aktardığımız ve benzeri, günlük yaşantının içinden menfiliklerden ve ne de Türklerin “ ❬ ❬ 07 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 Mahmut AŞKAR dosya Kendi çocuğunu ve sahipsiz, yardıma muhtaç her çocuğu şefkatle sahiplenmenin, yaşlıya saygıda kusur etmemenin ve evlilik hayatına sadakatın ilkeleri, bizim medeniyet anlayışımızda bellidir ve belki de diğerlerinden ayıran en bariz kültürel özelliklerimizdir. açtıkları işyerleri ve camilerle süslenen toz-pembe bir tablodan ibarettir. Dünün gençleri yaşlandıkça, dünün çocukları büyüdükçe ve dünün bekârları evlenerek aile yuvası kurdukça; kültürümüzün direnç noktaları, taşıyıcı sütunları ve istinat duvarlarındaki çatlamalar da tehlikeli bir hâl almaya başladı. Bizimkinden epey farklı değerlere sahip bir kültür coğrafyasında adeta muhasara altına alınmış olmaktan mütevellit zaafiyetlerimizin, her geçen yıl biraz daha fazlalaştığını hisseder olduk. Halbuki medeniyetimizin, evlilik hayatına sadakat, büyüklere saygı ve yetimi, sahipsizi, yardıma, himayeye muhtaç yaşlılar ve çocukları sahiplenme konusundaki ölçüleri, modernite ötesi dünya insanlığına sunmaya hazırlandığımız medeniyet projelerimizin iddialı bölümlerini teşkil etmekteydi. Aynı zamanda insanlığın ortak değerleri olan bunlar, bizim medeniyetimizin alamet-i farikalarındandır. İnsan endeksli veya insan merkezli bir medeniyet anlayışının eksikliği, sadakat, saygı ve sahiplenme duygusuna olan ihtiyacın derecesini daha da artırmaktadır. Almanya ve benzeri seviyede sanayileşmiş Avrupa ülkelerine “misafir işçi” olarak gelmiş olanların bilhassa üçüncü nesilden itibaren burada yetişenlerini, dünkünden farklı bir Avrupa ve dünya gerçeği beklemektedir. Yeni nesil Göçmen Türklerden beklentiler de babalarınkinden çok daha farklı olacaktır; hatta olmaya da başladı... Artık “misafirlikten” çoktan beridir çıkmış ve evsahibi sıfatıyla kalıcılıkta karar kılmış Türkler, miras olarak devraldıkları kültür zenginliklerinden, birlikte yaşadıkları toplumlara sunabileceklerini bir proje çerçevesinde ortaya koyabilmelidirler. Şahsında, aile ortamında ve toplum hayatında yaşayarak, sözkonusu değerlerin hayata geçirilebilirliğini, yani yaşanabilir kıvamda olduğunu göstermek gerekir. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde Batı tipi hayat tarzını benimsemiş toplumların ya tamamen yitirdikleri ya da değersizleştirdikleri insanî hasletlerden “Sadakat”, “Saygı” ve “Sahiplenme” bizim kültürümüzde henüz daha canlılığını muhafaza edebilmektedir. Batılı insanın artık bir eşya muamelesi gördüğünü ve ölüm gerçeğinin kollektif hayatın dışına atılarak gizlenmeğe çalışıldığını ve böylece yaşayanlarda ölüm bilincini yok etmek için her yola başvurulduğunu söyleyen J. Ziegler’in; “Maddeci toplum, daha fazla yer kazanabilmek için ölüleri yakmayı tercih ediyor (Die Lebenden und den Tod)” sözüne karşılık; ölüyü kollektif bir ruhla sahiplenen, mümkün olan en kalabalık cemaatle onu “son yolculuğuna” uğurlayan, dünya hayatı kadar ahiret hayatına ve ölmek için yaratılmış olduğunun şuurunda olan bir hayat felsefesine inanan, kimsesizi sahiplendiği kadar öleni/ölüyü de sahiplenen bir inanç geleneğine sahibiz. Fakat batı ve kuzey Avrupa’nın ileri sanayi ülkelerinde yaşayan Avrupalı Türklerin, global çağın tüketim toplumlarında hâkim olan değerlerin muhasarası altında oldukları göz ardı edilmemelidir. Şayet uhdesinde olan kültürel kozlarını kullanmaz da, dışarıdan gelen her taaruza karşı bir adım geri çekilerek siperden çıkmazsa, birlikte yaşadıkları topluma verebilecek birşeyi olamayacağı gibi, Avrupalı Türkler kendi değerlerini de koruyamaz hâle gelecektir. Geleneklerin yıkıldığı toplumlarda ferdiyetçilik önplana çıkarken, “Ferdiyetçiliğin yükselişi eşittir toplumun çöküşü (A. Ehrenberg, Das Unbehagen in der Gesellschaft)” neticesini doğurur. Ferdiyetçiliğin bugün itibariyle geldiği nokta ise, narsistliktir. Narsistliğin etkili olduğu toplumlarda psikolojik sıkıntılar başgösterir ve bazen kurulu bir aile düzeni bu yüzden yıkılırken, bazen de bu yüzden, arzu edilse de, düzenli bir aile ortamı oluşturulamıyor. Alain Ehrenberg’in de dediği gibi; “Toplumda var olan bağların zayıflaması neticesinde fertler kendilerine; şahsî kabiliyetleri ve içdünyalarına dönüş yaparlar”. Sahasında uzman Alman ilim adamlarından Prof. Meyer-Abich; “Muhtemelen yalnızlıktan ölenlerin sayısı, kanserden ölenlerden daha fazladır (Prof. K. M. Meyer-Abich, Psychologie Heute/Sept. 2010)” şeklindeki tesbitinden sonra, insanın aidiyet ihtiyacı olduğunu söylüyor. Aidiyetten kasıt; bir topluma, millete, kültüre veya ülkeye mensubiyet duygusu beslemek olarak anlaşılabilir. Yalnızlığa terk edilmiş veya buna mecbur kalmış insanın bir yerlere veya birilerine aidiyat duygusu, karşılıksız sevgi gibidir. Ailesi, çoluk-çocuğu olup da yaşlılar yurduna teslim edilen büyüğün, annesi ve babası olduğu hâlde ilgisizliğin kucağına atılan çocuğun, yuvası dağılan eşlerin bir yerlere veya birilerine aidiyet duygusu beslemesinin ne hükmü olabilir ki... Yukarıya aktardığımız sosyal hayatın içinden örnekler, birbirinden farklı görünse de, birbiriyle bağlantılı ve hatta içiçe geçmiş vakıalardan kesitlerdir. Aile veya toplum hayatında çocukluk, evlilik ve yaşlılık dönemleri; beşer hayatını tamamlayan merhalelerdir. Kendi çocuğunu ve sahipsiz, yardıma muhtaç her çocuğu şefkatle sahiplenmenin, yaşlıya saygıda kusur etmemenin ve evlilik hayatına sadakatın ilkeleri, bizim medeniyet anlayışımızda bellidir ve belki de diğerlerinden ayıran en bariz kültürel özelliklerimizdir. Bu değerlerimizin erozyana uğramasıyla, şimdilik istisnaî durumlar seviyesindeki gelişmeler, zamanla yaygınlaşarak tehlikeli bir hâl alabilir. Ferdiyetçi anlayışın, müşterek hayata yaşama şansı bırakmadığı bir ortamda, sadakatı, saygıyı ve sahiplenmeyi bir medeniyet projesi olarak sunmasını bilmeyenlerin vay hâline.. Hayat Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Gurbetçiler Yurtdışı Kısmi Aylığı Bağlatırken İki Kere Düşünmeli www.erhannacar.de ürkiye ile sosyal güvenlik anlaşması olan ülkelerde çalışanlar şayet kesin dönüş yapmışlarsa Türkiye’den iki şekilde emekli olabiliyorlar. Biri yurtdışı borçlanmasıyla ki emeklilik için gerekli gün sayısı kadar borçlanma yapıp bedelini ödediklerinde normal emekli olmaları biçiminde cereyan ediyor. Diğeri ise borçlanma yapıp bir bedel ödemeden sadece Türkiye’de daha önce geçmiş olan çalışmaları oranında aylık bağlatabiliyorlar ki buna yurtdışı kısmi aylığı deniyor. Sözgelimi Türkiye’de 1953 doğumlu, 1981 yılında başlayan 3 yıl fiili çalışması olan bir SSK’lı Almanya’da da 23 yıl çalışmış ve Türkiye’ye dönmüş olsun. Bu erkek gurbetçi dilerse 5 bin 300 güne yetecek kadar yurtdışı borçlanması yapıp emekli olabilir veya borçlanma yapmadan 26 yıl çalışan emsaline bağlanacak aylığın 3/26’sını alarak kısmi aylık sahibi olabilir. Bu kısmi aylık ileride borçlanma yapılarak tam aylığa yükseltilebiliyor. Özellikle yaş sorunu nedeniyle normal emekliliği için yaşı bekleyenler başta olmak üzere Türkiye’ye geldiklerinde yurtdışım kısmi aylığı bağlattıklarında bu aylığı bilahare tam aylığa yükseltmede sorun yaşıyorlar. Örneğin bu örnekteki kişi tam aylık almak için 7 yıllık borçlanma yaparak 3 bin 600 günden emekli olup normal aylık almak istediğinde bu defa 5 bin 75 güne tamamlaması isteniyor, aksi halde aylığı tam aylığa yükseltemiyor. Keza Türkiye’de 15 yıllık memuriyetten sonra sözleşmeli bir ülkeye gidip orada 20 yıl çalışan müstafi memur döndüğünde şayet 61 yaşı gelmeden kısmi aylık bağlatmışsa aynı sorunu yaşıyor. Üstelik memuriyetten normal emeklilikte en az 25 yıl (9000 gün) gerektiğinden bahisle 15/35 oranında bağlanan kısmi aylığın tam aylığa dönüştürülmesi için en az 10 yıllık yurtdışı borçlanması yapması isteniyor. “61 yaş ve 15 yılım var, Emekli Sandığı’ndan yaştan emeklilik şartlarına sahibim” diyerek iddia etmek de kar etmiyor. Kısmi aylık bağlatmayan diğer kişi yaştan emekli olurken kısmi aylık bağlatan 61 yaş ve 5400 T ❬ ❬ 09 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 Erhan NACAR günle Emekli Sandığı’ndan emekli olamıyor. Kısacası SGK yaşlılık aylığı için başvuru tarihi itibariyle değil, ilk defa kısmi aylığın bağlandığı tarih itibariyle değerlendirme yapmakta diretiyor. Mamafih bu durumun yargı yoluyla çözümü var ancak yine de gurbetçilerin özellikle mahkeme ile uğraşmak istemiyorum diyenlerinin kısmi aylık bağlatırken iki kere düşünmelerinde dahası hem SSK, hem BağKur, hem de Emekli Sandığı mevzuatına hâkim gerçek bir sosyal güvenlik uzmanına danışmalarında yarar var. Yanlış Borçlanma Yurtdışı Borçlanmasında Başlangıç Davasını Kaybettirir Sosyal güvenliğin ekmek kadar su kadar önemli bir yaşam unsuru olduğu bugün büyük ölçüde anlaşıldı. İnsanımız artık geleceğini düşünerek arayışlara giriyor, hatta bireysel emeklilik gibi bizce fantezilere bile yöneliyor. Fakat eksik ve çok önemli bir şey var ve o eksiklik iki nedene dayanıyor. İlki mevzuatımızın karmaşıklığı nedeniyle flu bir ortamın bulunması, ikincisi de işte bu bulanıklığın da tetiklemesiyle gerçek ve en doğru bilgiye ulaşma bakımından bir takım sıkıntılar yaşıyor. Bu sıkıntının da en büyük nedeni henüz vatandaşımızda danışma kültürünün, bilgiye saygı kültürünün tam olarak genelleşememiş olması. Bunun sonucunda ihtiyacın farkındalığını yakalayamamış durumda bulunuyor ve elbette büyük zararlara uğruyor. Türkiye'de sigorta başlangıcı olmadan yurtdışında sözleşmeli bir ülkede çalışmaya başlayanların ileride Türkiye'de emekli olmak istemesinde bu başlangıcın sayılması gurbetçiyi daha az gün borçlanarak daha iyi maaşla emekli olmasının yolunu yasaya dayalı olarak açıyor. Sosyal güvenlik ve iş hukuku konularında gelişmeleri en doğru ve en yakın biçimde gelişmeleri yakalayabiliyorlar. Örneğin belli başlı sözleşmeli ülkelerdeki yurtdışı çalışma başlangıcının Türkiye’de de çalışma başlangıcı sayılması bakımından sözleşmelere rağmen maalesef dava gerekiyor. Bunu yıllar önce duyurmuştuk, bizi dinleyip dava açanlar kazandılar. Dışarı- dan taklit edenler oldu, kimi başarılı kimi başarısız. İşte bunun nedeni de danışmaya ve bilgiye değer vermemek olmakta maalesef. Bu sözleşmeli ülke Almanya, Fransa, Hollanda gibi belli başlı bir ülke bile olsa her yurtdışı çalışma başlangıç davası kazanılamıyor. Zira sırf dava açmak değil, öncesinin de önemi bulunuyor. Yurtdışı borçlanmasının da açılacak başlangıç davasına uygun olması gerekiyor. Bunun için de gerçek bir bilene danışmak gerekiyor. Aksi durum fiyaskoyla sonuçlanıyor. Örneğin Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2013/1216 Esas ve 2013/2840 Karar nolu 21.02.2013 tarihli kararında “Dava, borçlanma istemini reddeden kurum işleminin iptali ile Alman Rant Sigortasına giriş tarihi olan 26.09.1978 tarihinin, Türkiye’de sigorta başlangıcı olarak kabul edilmesi gerektiğinin tespiti istemlerine ilişkindir. Mahkemenin, henüz yapılmış bir borçlanma işlemi bulunmadan, sigorta başlangıcına ilişkin kabulü eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır. Bir kimsenin Türk sigortasına girmeden önce, Alman rant sigortasına girmiş bulunması halinde, rant sigortasına giriş tarihinin, Türk sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceğini uluslararası sözleşmede öngörmüştür. Ancak, iki ülke arasındaki bu sözleşme hükmünün uygulanabilmesi; davacı tarafa yöntemine uygun şekilde verilecek mehille, Alman Rant sigortasına giriş tarihini içerecek şekilde yurt dışı borçlanmasının usulünce yapılmasının sağlanması halinde mümkün olup, bu husus gözetilmeksizin, yazılı şekilde sigorta başlangıcına hükmedilmesi isabetli görülmemiştir.” denilerek bu gerçeğe işaret ediliyor. Bu bakımdan herkes ile ilgisi kuşkusuz olan sosyal güvenlik ile olarak diyoruz ki işin erbabına danışmadan adım atmayın, dahası emekliliğinizi planlayın. Aksi halde yukarıdaki örnekteki gibi önemli bir adımı atlar ve haklı çıkmanız yüzde 99,9 olan bir olayda dava masrafları da üzerinize kalacak şekilde büyük hüsrana uğrarsınız. Sorularınız için: [email protected] dosya Hessen’de İslam Din Dersleri Başlıyor iyanet İşleri Türk İslam Birliği, Hessen Eyaleti’nde verilmeye başlayan inanca dayalı İslam din derslerine girecek olan öğretmenlere “Geçici İslam Din Dersi Okutma Müsaadesi” verdi. Bakanlık tarafından eyalet çapındaki 26 sınıfta DİTİB iş birliği ile sürdürülen çalışmada dersler, 17 Müslüman öğretmen tarafından verilecek. Eyalet Birliği Başkanı Fuat Kurt, tarihi bir ana tanıklık ettiklerini ifade ederek, “Önümüzdeki dönemde belki Müslüman olmayan kesimlerden de katılımcı alacağız. İnanca dayalı İslam din dersi hepimizin çok emek sarf ettiği bir projeydi. Bunun gerçekleşmiş olmasını görmekten dolayı çok mutluyuz” dedi. Komisyon Başkanı Dr. Aysun Yaşar, öğretmenlerin eğitimlerde çok iyi bir performans ortaya koyduklarını dile getirdi. Bu yıl itibariyle Hessen Eyaleti’nde gerçek anlamda inanca dayalı İslam din dersinin verileceğini kaydeden Dr. Yaşar, bundan sonraki dönemlerde öğretmenlere daha iyi destek sağlanabilmesi için Goethe ve Giessen Üniversiteleri tarafından bir merkez kurulması çalışmalarının başlatıldığını dile getirdi. MÜSLÜMANLAR İÇİN BÜYÜK KAZANÇ Aynı zamanda öğretmenlere eğitim veren komisyonun da üyesi olan Öğretmen Gonca Aydın, bu adımı büyük bir başarı olarak gördüğünü kaydederek, din derslerini Müslüman cemaati için çok büyük bir kazanç olarak niteledi. Dinimizin en doğru şekilde öğretilebilmesi için çalışacaklarını belirten Aydın, bu dersi verecek ilk öğretmenlerden biri olduğu için heyecan duyduğunu ifade etti. DERSLERİN İŞLEYİŞİ ÇOK ÖNEMLİ Bakanlık yetkilisi Nurgül Altuntaş, öğretmenlere eğitim verirken derslerin ders çizelgesine göre işlenmesinin önemine dikkati çektiklerini kaydederek, “Komisyon yetki belgelerini verdiği gibi, derslerin işleyişini de takip ederek sürecin sürekli olarak içerisinde yer alacak” dedi. Altuntaş, İslam dininin modern bir dille öğretileceğini de sözlerine ekledi. D HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 11 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 haber Hikmet Yazıcı’ya Uluslararası Doktora Belgesi atı Avrupalı Türklerin gösterdikleri başarılar artık tescilleniyor. Uzun yıllar Almanya’nın Duisburg şehrinde Alternatif Turizim ve seyahat acentası olarak hizmet veren firma Kam 2000`in sahibi Hikmet Yazıcı’ya Türk Dünyasına hizmetinden dolayı Uluslararası hizmet ödülü verildi. Ödül törenine Azerbeycan Vektor Uluslararası İlimler Akedemisi Rektörü Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Uyum Meclis Başkanı Şevket Avcı, Duisburg İş adamları Dernek Başkanı Ali Aydın, Uyum Meclis Üyesi Bekir Sipahi, Tv sunucusu ve işadamı Dr. Mümin Uluç, Prof. Dr. Tuncay Palta, sivil toplum kuruluş temsilcileri, dernek başkanları ve iş adamları katıldı. B Doktora ünvanı alan Hikmet Yazıcı misafirleri selamladıktan sonra “Geçmiş bayramı tekrar tebrik ede- rim, Mısır’daki ve Müslüman aleminde meydana gelen olaylardan dolayı üzüntülüyüz. Bu olayları kınıyoruz. Büyük millet olmak için yürek, gönül, akıl adamı olduğu zaman yeterli. Bu değerleri her zaman diri tutmalıyız. Bu ünvanın alınmasında bana her zaman destek veren çalışanlarıma da huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu vesile ile bu günde yanlız bırakmadığınız için sizlere müteşşekirim, beraber olduğumuzdan dolayı saygılarımı sunuyorum” dedi. Daha sonra söz alan Rektör Elçin İskenderzade; “Hikmet Yazıcı’nın Türk Dünyasına hizmetlerini yakından tanıdık. Buna Dr. Mümin Uluç’da tavsiyelerde bulundu. Uluslararası Türk Dünyasına hizmet ödülüne aday olarak da hizmet ettiğim Üniversite rektörlüğüne tavsiye sonucu sayın Yazıcı’ya Dr. ünvanı verilmesi uygun görüldü. Bunun için kendisini tebrik ediyorum” dedi. Ödülü alan Hikmet Yazıcı da; “Bu ödülün onurunu taşımak daha bir sorumluluk istiyor. Bu sorumluluğun bilincindeyim. Bu aldığım ödül diğer aldığım ödüllerden daha farklı. Daha anlamlı. Bundan sonra daha fazla çalışmamız gerek” dedi. Ödül töreninin ardından Yazıcı İskenderzadeye ait, Portre adlı şiir kitabından Benim Bu Geceye Ait Umudum Var adlı şiirini okuyup, “Yükümün ne kadar ağır olduğunu biliyorum. Halka hizmet, hakka hizmet demektir” diyerek davetlileri tek tek teşekkür etti. Duisburg Uyum Meclisi Başkanı Şevket Avcı ise konuşmasında; “Mevlana`nın bir sözü var “zamana göre değil, her zaman adam ol” işte Hikmet Yazıcı kardeşimiz bu tarife uyan biri, bu ödül geç kalınmış bir ödül, gönül isterdiki bunu kendi ülkemizdeki ileri gelenlerimiz daha önce görüp verselerdi. Kendi değerlerimize sahip çıkalım” dedi. Daha sonra söz alan sivil toplum kuruluş temsilcileri yaptıkları konuşmalarda Dr. ünvanını alan Hikmet Yazıcı’yı tebrik ederek aslında geç kalınmış bir unvan, kendi insanımızı iyi değerlendirmeliyiz. Bizlere çok iş düşüyor. Birlik ve beraber içinde olmanın altı çizildi. Tv sunucusu işadamı Dr. Mümin Uluç yaptığı hizmetleri dile getirdikten sonra ödül alan Hikmet Yazıcı’yı tebrik etti. Sözlerini ise okuduğu bayrak şiiri ile noktaladı. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 12 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 haber Türk Havayolları Nürnberg’de 40. Yılını Kutluyor HY 1973 yılından beri sefer düzenlediği Nürnberg Müdürlüğü 40’ıncı yılını kutluyor. Nürberg 40. Yıl Galası’na günün anısına filonun en modern uçaklarından biri olan A330 Nürnberg Havalimanına geldi. Havalimanı itfaiyesinin su takı ile karşılanan uçağı Türk ve Alman siyasi ve iktisadi elitleri, basın mensupları, acenteler ve firma yetkilileri karşıladılar. THY Nürnberg Müdürü Dr. Osman Nuri Hasırcı’ya Almanya’nın en önemli noktalarından biri olan Nürnberg’deki 40’ıncı yıllarının önemini sorduk. THY Nürnberg Müdürlüğünün 40’ıncı yılıyla ilgili neler söylemek istersiniz? Türk Hava Yolları 80, Nürnberg ise 40 yaşında. Bu- T TALEP SİZDEN, PARA BİZDEN, EV BİZDEN DEWA PR MA GMBH BANKA SIZ SCH UFASIZ HERKESE EV ALMA İMKANI wohnungsbau eG İcradaki evinizi kurtarıyoruz. Schufa’nız olsa bile destek imkanı sağlıyoruz ∂ Annelere Özel İmkanlar ∂ “Vadesi Dolmuş Ev www.dewaeg.de Ödemelerinizi Günün En Cazip İmkanları İle Yeniliyoruz” Çalışsanız ya da çalışmasanız, yardım dahi alsanız, hayal kurduğunuz, bize gösterdiğiniz evi alıyoruz. Hiç kredi kullanmadan sizi ev sahibi yapıyoruz. Köln 0221-78804100 Stuttgart 0711-99764300 Mannheim 0621-8624070 yönüyle de bölgesel bir göstergedir. Diğer yandan Nürnberg Havalimanı da Türk Hava Yolları’nın 40 yıllık partneridir. Kazan kazan prosedürü işlevini çok iyi görmektedirler. 40’ıncı yılımızı hep birlikte kutluyoruz. Türkler, diğer etnikler, Almanlar, siyasiler, acenteler, firmalar ve lokal kurumlar bu mutlu ve gururlu günümüzde bizim yanımızda yer aldılar, destek verdiler. Her zaman dayanışma ve iş birliğine hazır olduklarını ifade ettiler. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Türkiye ve Almanya ilişkilerinin gelişmesi ve ilerlemesi konusunda THY Nürnberg Müdürlüğünün ne gibi katkıları oluyor? Türkiye ile Almanya parkurunda uluslararası bir taşıyıcı olan Türk Hava Yolları, Türk-Alman ilişkilerini de olumlu etkiliyor şüphesiz. Nürnberg’de taşıdığımız yolcular ve fonksiyonlarımız sebebiyle katma değerimizin yüksek olduğu her fırsatta ifade ediliyor. Yolcularımız çok rahat bir şekilde istediği destinasyona İstanbul aktarmalı olarak ulaşabiliyor. Git gel İstanbul beş saat. Dolayısıyla konforlu ve ürün kalitesi yüksek bir taşıyıcıyla makul ücretle yolcularımızın ulaşımı sağlanmaktadır. Galamızda bu olguyu ortaya koymamız yeni bir farkındalık da oluşturdu. Çalışanlarınızın bu farkındalığı oluşmasında ve iyi ilişkilerin gelişmesindeki rolü hakkında neler söylemek istersiniz? Başarımızda en büyük katma değeri tabi ki çalışanlarımız üretmektedir. Markamızın sahibi olarak müşterilerimizin hizmetinde etkin efor harcamaktadırlar. Güler yüzlü olmaları, müşteri memnuniyetini ve güvenliği öncelikleri arasına almaları bizi farklı hale getiriyor. Genel Müdürlüğümüzün büyük düşünmesi, amirlerimizin gerekli desteği vermeleri ve Türkiye’nin büyük düşünmesi bizleri büyüten en önemli unsur olarak kabul edilebilir. Bu sebeple Nürnberg’de 40’ıncı yılımızda çok mutluyuz. 40’ıncı yıl Galası’nda dikkat çeken ayrıntılardan bahseder misiniz? 40’ıncı yıldönümümüz anısına filomuzun en büyük ve en modern uçaklarından biri olan A330, havalimanı itfaiyesinin su takı gösterisi ile Türk ve Alman siyasi ve iktisadi elitleri, basın mensupları, acenteler ve firma yetkilileri tarafından karşılandı. Bu gerçekten gurur verici bir görüntüydü. Nürnberg’e büyük uçakların gelmesi ürün kalitemizi yukarı çekti. Bu yönüyle markamız kendini daha fazla sunma yeteneğine sahiptir. Galamızdaki diğer bir detay da Nürnberg Fuarı, Alman Federal Birinci ligde oynayan Nürnberg Futbol Takımı, Almanya’nın şampiyon takımı Brose Basket Bamberg ve bölgemizin bazı okulları partnerimiz olarak programımıza teşrif ettiler. Türk Hava Yolları ile Nürnberg’e uçan bütün yolcularımıza, bizleri konfor alanlarına aldıkları ve tercih ettikleri için teşekkür ederiz. G-MEDIA UG c nun anlamı Ortaklığımız Nürnberg lokasyonunda çok yerleşik, bilinen, kültürlü ve konforlu bir taşıyıcıdır. Bu HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 13 ❭ haber Eylül · September 2013 · Şevval 1434 Simit Sarayı Almanya’daki İkinci Mağazasını Köln’de Açtı urt içi ve yurtdışında 200'ü aşkın mağazasında 4 bin 500 çalışanıyla faaliyet gösteren, her gün 450 bin misafiri ağırlayan Simit Sarayı, geleneksel Türk tatlarını dünyaya taşımaya devam ediyor. Simit Sarayı Almanya'daki ikinci mağazasını Köln'de açtı. Almanya'daki Simit Sarayı mağazalarına Türklerin yanı sıra Almanların da büyük ilgi gösterdiğini ve günlük ziyaretçi sayısının 1.500 kişi olduğunu belirten Simit Sarayı İcra Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Abdullah Kavukçu, "Yurt dışında da simite büyük ilgi var. Yurtdışındaki mağazalarımızda yabancı müşteri oranımız ortalama %80`nin üzerindedir.15 personeli ile hizmet vermeye başlayan Köln mağazamızda da bu durum değişmeyecektir. Türklerin yanı sıra Almanlar da ürünlerimize büyük ilgi gösteriyor. 2014 yılı sonunda kadar 280 mağazaya ve 2016 yılında ise 550 mağazaya ulaşmayı hedefliyoruz" dedi. Köln'ün en yoğun caddelerinden biri olan Venloer'de hizmete giren 200 metrekarelik kapalı alanı 25 metrekarelik açık alanı ile müşterilerine hizmet veren Venloer Simit Sarayı'nın sahibi Cem Özcan , "Tamami Türkiye'den gelen menümüzde; klasik simitten kaşarlı, sucuklu, sucuklukaşarlı, kaşarlı-zeytinli simit çeşitlerine; açma, poğaça ve pideden börek çeşitlerine, dürümden sandviçe, ızgara ürünlerden kurabiyelere, pastalara kadar atıştırmalık, doyumluk ve keyiflik zengin bir ürün gamı yer alıyor. Geleneksel Türk çayı, taze sıkılmış portakal suyu, ev yapımı limonata, Türk kahvesi gibi pek çok içecek alternatifinin sunulduğu Venloer Simit Sarayı, Pazartesi'den Pazara haftanın yedi günü 06:00-22:00 arası hizmet verecektir" dedi. Y SABIR CENAZE NAKLİYAT SERVİSİ * ISLAMISCHES BESTATTUNGSINSTITUT INTERNATIONALE ÜBERFÜHRUNGEN * ISLAMSKI POGREBNI INSTITUT Kriegk Straße 49-51 60326 Frankfurt Main Mobile: 0163 - 47 37 301 www.cenaze-sabir.com Tel: 069 - 53 08 75 85 Fax: 069 - 53 08 75 84 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 14 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 haber LALEZAR; GÖNLÜM SENDE Türk Mutfağının Keyfini Bizimle Yaşayın Lalezar Restaurant sahibi Harun Yürür ile görüştük. Hanau’da Türk mutfağının enfes menüleriyle damak tadını nefis bir atmosferde sunan Lalezar Restaurant, Walweg 38, 63450 Hanau adresi’nde, haftanın yedi günü saat: 09:00-23:00 arası aralıksız hizmet sunuyor. O günden bu yana müşterileri çevresini oldukça genişletmiş. Hanau’da 17 yıldır aynı hizmet sektöründe faaliyetlerini sürdürdüğünü ifade eden Lalezar Restaurant sahibi Harun Yürür, ‘’Eski yerimizde dört masamız mevcuttu ve bu küçük alanda müşterilerimizi ağırlamakta güçlük çekiyorduk. Uzun araştırmalardan sonra şimdiki mekanımızı hizmete açarak çıtayı yükseltmek istedik. Imbıss tipi işletme anlayışından çıkarak Restaurant rahatlığında müşterilerimize daha kaliteli hizmet sunabilmek, aynı za- manda yemek kültürümüzü de tanıtmak amacıyla her çeşit etli ve sulu yiyeceklerle müşterilerimizin teveccühünü kazanmaktayız. Şu anki mekanımızın kapasitesi, içeride 100 kişi, dışarıda da 30 kişi olmak üzere 130 kişiye aynı anda, tecrübeli ve güleryüzlü personelimizle hizmet sunabiliyoruz. Lalezar Restaurant olarak özel odun fırınımızda ve sahasında tecrübeli ustalarımızın her türlü kebap, et ürünleri, lahmacun, pide ve unlu mamülleri ile çevresinde ün yapmıştır. Lalezar Restaurant’ımıza Hanau’nun yanısıra çevre kasaba ve şehirlerden de müşterilerimiz özellikle damak tadımıza uygun Türk mutfağının keyfini bizimle, güzel dekore edilmiş restaurantımız Lalezar da çıkartıyorlar. Bu arada, klasik yemeklerin yanında özel kreasyonlarımızla her damak zevkine da hitap etmekteyiz. Sizleri de her zaman Lalezar Restaurant’ ımızda ağırlamaktan memnuniyet duyarız.’’ dedi. Lalezar Restaurant olarak, ayrıca, her türlü iş yemekleri, Nikah yemekleri, söz yemekleri gibi hizmetler de veriyor. Müşteri porföyü olarak burada, Türk ve yabancı müşterilerin yanısıra, %40 gibi Alman müşterilerine hitap ediyor. Yürür; ‘Bize gelenler yemeklerimizden ve hizmet sunumundan memnun kaldıklarını ifade ediyorlar ve devamlı müşterimiz oluyorlar.‘ dedi. Lalezar Restaurant sahibi Harun Yürür’e Restaurant’ın ismi ile ilgili olarak neden ‘Lalezar‘ diye sorduk. Hikayesini şöyle anlattı. ‘Lale altı yaprağıyla çok renklidir, aşkın adıdır, hatta belki de bağrındaki karalarla aşığın adıdır. Lale soğanı her yıl yanlızca bir dal üzerinde tek bir çiçek verir, sanki tekliği birliği temsil edermiş gibi. Kültürümüze katkısı olması düşüncesinden hareketle türk mutfağını tanıtırken, bu güzel çiçeğin adını, Lokantamıza isim olarak seçip,’’LALEZAR’’ adını koyduk, lalezar kelimesi ise lale bahçesi anlamına gelmektedir. Şöyleki; Busbecq Efendi hatıratında anlattığına göre, Ayasofya civarındaki kahvehanelerden birinde otururken yanlarına gelen delikanlının birinin serpuşu kenarında bir Lale goncası görmüş. Delikanlı sevdiğine “gönlüm sende” demek istediği için kulağının kenarına bu goncayı iliştirmiş. Busbecq kendi ülkesinde kulak kenarına çiçek takma adeti olmadığı için Lale’yi işaret ederek delikanlıya sormuş, “bu başındaki de ne?”. Delikanlı serpuşuna iliştirdiği goncasını unutup onun sarığını kuşatan bezi kastettiğini sanarak “tülbent” demiş. Elçi de çiçeğin adının tülbent olduğunu zannederek dostuna yazdığı mektupta “Tülipent” diye yazmış. Eski İstanbul’da rivayet olunan bu olaya istinaden gurbete düşen Lalenin adını Avrupa’daki diğer kültürlerin dilinde benzer kelimelerle “tulpan, tulipano, tulip, tulipe, tulinan” olarak tarihteki yerini almıştır.’ diyerek ayrıntılı bir şekilde anlattı. Biz de Lalezar Restaurant sahibi Harun Yürür’e yeni mekanın hayırlı olmasını ve ismine uygun olarak da güzel hizmetler, bereketli kazançlar diliyoruz. E-Mail: [email protected] HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 15 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 haber HASENE’den Almanya’daki Sel Mağdurlarına Anlamlı Yardım oğun yağışlar Almanya’nın güneyini ve doğusunu teslim aldı. Nehirlerin taşmasına sebep olan aşırı yağışlar birçok yerleşim yerini etkidi ve onbinlerce insanı mağdur duruma düşürdü. Yüzyılın sel felaketi olarak nitelendirilen olayda ciddi maddi kayıp söz konusu. Evlerin ve işyerlerinin kullanılamaz hale getiren felaketin bilançosu milyarlarca euroyu buluyor. Felaketin ardından harekete geçen IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene felaket bölgelerinde oluşturulan kriz masalarıyla görüşmelerin ardından selzedeler için bina kurutma makinası yardımı yapmaya karar vermişti. 40 adet bina kurutma makinası selzedelere dağıtılmak üzere Hansestadt Stendal kasabasında kurulan kriz masasına teslim edildi. Makinaların tesliminde Hasene Başkanı Mesud Gülbahar ve Hasene Hannover temsilcisi Asalettin Toklu hazır bulundu. “Kötü kokudan arabanın camlarını dahi açamadık” Bina kurutma makinalarının sel felaketinden en fazla etkilenen bölgelerde dağıtılacağını söyleyen Hasene Başkanı Mesud Gülbahar, “Sel felaketinin ardından bölgeye yardımları koordineli taşımak için kriz masası ile görüştük ve bize selin en fazla mağdur ettiği yerleşim bölgesi olan Tangermünde ve Fischbeck’i gösterdiler. Bölgeye ilk ulaştığımızda kokudan arabanın camlarını dahi açamadık. Sel bölgenin altyapısını çökertmiş. İşyerleri ciddi zarar görmüş. Ekonomik kayıp çok fazla. Bölge adeta terkedilmiş harabe kent görünümündeydi. Sokakta çok az insan vardı. İnsanlar yavaş yavaş evlerine dönmeye başlamışlar. Kimisi evlerinin içindeki kullanılamaz hale gelmiş eşyalarını çıkartıyorlardı, kimisi de halen evindeki suyu dışarı çıkarmaya çalışıyordu.” dedi. “Bu toprakların bir parçasıyız ve bu topraklarda birlik ve beraberlik içerisinde yaşamanın, dayanışma ve paylaşma içerisinde olmanın, ihtiyaç sahibi insanlara yardım etmenin gönül rahatlığını yaşıyoruz” diyen Hasene Başkanı Mesud Gülbahar, evlerini terketmek zorunda kalmanın zorluğuna değindi ve şunları söyledi: “Onbinlerce insan evlerini terketmişler. Allah kimseye evlerinden, barklarından göç etmek zorunda bırakmasın. Geçici de olsa yeni hayat şartlarına alışmak zor. Kriz masasındaki yetkililer yaptığımız yardımlar için teşekkürlerini ifade etti. Bina kurutma makinasının evleri sular altında kalmış mağdurlar için çok işe yarayacağını söylediler. Her bir makina imza karşılığında ihtiyaç sahiplerine teslim edilecek.” Y ATİB Gençlik Kurultayı Hazırlıkları Başladı alışmalarını ortaklaşa düzenleme kararı alan Gençlik ve Kız Kolları, ilk toplantılarında bir araya geldi. Gençlik Kolları Başkanı Süleyman Yıldırım ve Kız Kolları Başkanı Nurhan Aksoy'un yanı sıra, diğer yönetim üyelerinin katıldığı toplantı, ATİB’in Köln merkez binasında gerçekleştirildi. Ç Yoğun gündemin ana konusu Gençlik Kolları Kurultayı oldu. Gençlik ve Kız Kolları Kurultayı'nın yeni Köln Merkezi'nde gerçekleştirilmesi kararı alınarak, ön hazırlıklara başlandı. Detaylar üzerinde uzun fikir alış verişinde bulunan yönetim üyeleri, gençlerin isteklerine önem vermek istediklerini ifade ettiler. Daha sonra toplantı, ATİB Genel Başkanı İhsan Öner'in konuşması ile devam etti. Hessen Bölgesi'nde düzenlenen kampın değerlendirmesini yapan Öner, yapılması gereken değişiklikleri ele aldı. Konuşmasını "Lüzumsuz şeylerle vakit geçirenlerin, lüzumlu şeylere vakti kalmaz", sözü ile devam ederek, yönetim içinde sorunlara vesile olan sebeplere parmak bastı. Toplantı, bir sonraki buluşma tarihi belirlenerek sonra erdi. İnsani Yardımın Önündeki Engeller Kaldırılmalı GMG Sosyal Yardım Derneği Hasene Başkanı Mesud Gülbahar, 19 Ağustos Dünya İnsani Yardım Günü münasebetiyle bir açıklama yaptı. Gülbahar, Birleşmiş Milletler tarafından, 2008 yılında insani yardım hususunda yaşanılan sıkıntıları gündeme getirmek gayesiyle belirlenen güne dair yaptığı açıklamasında, insani yardıma muhtaç kişilerin gün geçtikçe arttığını ve bu hususta varlık sahibi insanların daha duyarlı olması gerektiğini söyledi. Gülbahar ayrıca yardım faaliyetlerini kimi zaman zor şartlar altında yürüttüklerini ve uluslararası kuruluşların insani yardım faaliyetlerinin önündeki engellerin kaldırılması hususunda daha aktif görev almaları gerektiğini vurguladı. Gülbahar açıklamasına şöyle devam etti: ‘‘Dünyanın varlıklı insanları ile yoksulluk içerisinde yaşayan insanları arasındaki yaşam kalitesi farkı gittikçe büyümektedir. Bir tarafta dünya kaynaklarının çoğuna sahip olan küçük bir grup, diğer tarafta açlık, susuzluk ve değişik sağlık sorunları nedeniyle yaşama tutunmaya çalışan büyük ve mağdur bir grup bulunuyor. Dünya bu dengesiz tabloyu daha fazla taşıyamayacak ve toplumsal sıkıntılar daha da büyüyecektir. Bugün dünyanın herhangi bir yerindeki sıkıntı, iletişim ve teknolojik gelişmeler aracılığıyla diğer bölgeleri de etkiler duruma gel- I miştir. Bu nedenle, dünyada gelir dağılımı noktasındaki dengesizlik acilen giderilmeli ve varlıklı insanlar ihtiyaç sahibi insanları yaptıkları yardımlarla daha fazla hatırlamalıdır. İnsani yardım faaliyetleri yürüten Hasene Derneği yetim projesiyle sahipsiz yetimlere destek oluyor; su kuyusu projesiyle sağlıksız şartlar içerisinde su ihtiyacını gideren mağdurlara temiz su imkânı sunuyor; eğitim projesiyle okullar, meslek eğitim merkezleri inşa ederek bölge insanının kalkınmasına katkı sağlıyor; sağlık projesiyle dünyaya gözleri kapalı katarakt hastalarının gözlerinin açılmasını sağlıyor; acil yardımlar ile doğal afet ve acil durumlarda mazlum ve mağdurların yanında yer alıyor. Ayrıca dönemsel olarak 70’den fazla ülkede yürüttüğümüz kurban ve Ramazan kampanyalarıyla milyonlarca insana yardımlarımızı devam ettiriyoruz. Bütün bu çalışmaları yürütürken kimi zaman zorluklarla karşılaşıyoruz. Örneğin Arakan’daki mazlum halka yardımlarımızı ulaştırmak için ülkeye girişte sıkıntı yaşadığımız gibi, iç savaşın hakim olduğu Suriye’deki sivil halka temel insani yardımları ulaştırma hususunda da sıkıntı yaşayabiliyoruz. İnsanlara, hayata tutunabilecekleri temel insani yardımların ulaştırılması noktasında mevcut engellerin kalkması için uluslararası kuruluşların daha aktif görev almaları gerekmektedir.’’ HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 16 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 biyografi İlk ‘‘Medeni Kanun’’un Mimarı Ahmet Cevdet Paşa AYŞE MİMAROĞLU • [email protected] anzimat ve II. Abdülhamid döneminin önde gelen devlet ve ilim adamlarından biri olan Ahmet Cevdet Paşa, 1822 yılında, şu anda Bulgaristan sınırlarında kalan Lofça’da dünyaya gelir. Babası Lofça’nın ileri gelenlerinden, idare meclisi azası İsmail Ağa, annesi Lofçalı Topuzoğlu hanedanına mensup kültürlü ve ilme düşkün bir kadın olan Sümbül Hanım’dır. İlk tahsilini doğduğu kasabada gören Ahmet Cevdet, bilhassa dedesi Prut gazilerinden Ahmet Ağa’nın teşvikiyle küçük yaştan itibaren Lofça müftüsü Hafız Ömer Efendi’den Arapça dersleri almaya başlar. 17 yaşına kadar Lofça’daki değerli âlimlerin nezaretinde dini ilimlerin yanı sıra, fenni ilimler de tahsil eder. 1839 yılında ise İstanbul’a gelerek eğitimini Fatih Medresesi’nde devam ettirir. Bulgarca, Fransızca, Arapça ve Farsça dillerine hakim olan Ahmet Cevdet, burada hadis, tefsir ve kelam derslerinin yanı sıra, coğrafya, mantık, cebir dersleri de alır; devletin ve edebiyat dünyasının önde gelen isimleriyle ve birbirinden değerli âlimlerle tanışma fırsatı yakalar. “Cevdet” mahlasını ise kendisine dönemin ünlü şairi Süleyman Fehim Efendi verir. 1851’de aza tayin edildiği devrin önde gelen ilim müessesesi Encümen-i Danış tarafından tarih yazıcılığına tayin edilen Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı Devleti’nin 1774’ten sonraki tarihini yazmakla görevlendirilir. Bir müddet Rumeli, Galata, Eyüp ve İstanbul’da kadılık görevlerinde bulunmuş, “Şeyhülislam”lik vazifesi beklerken, 1865’te ummadığı bir şekilde vezirlik rütbesine getirilerek Halep’e vali olarak gönderilmiş ve “Paşa” ünvanını almıştır. Hayatının sonuna kadar kadılık, modern tabirle hukuki danışmanlık, Darü`l Muallimin müdürlüğü, valilik, Adliye, Maarif, Evkaf, Ticaret ve Dahiliye bakanlıkları gibi çok çeşitli devlet müesseselerinde ve farklı kademelerde görevler üstlenerek başarılı hizmetler sunan Ahmet Cevdet Paşa resmi görevlerinin yanı sıra ilimle uğraşmayı da ihmal etmeyerek hayatı boyunca çok çeşitli alanda eserler vermeye devam etmiştir. T Ahmed Cevdet Paşa’nın en önemli eserlerinin başında süphesiz 12 ciltlik Tarih-i Cevdet (Tarih-i vekayı-i devlet-i aliyye) isimli, Osmanlı Devleti’nin 1774’den 1826’ya kadar olan dönemini kapsayan ve 30 yıllık bir çalışmanın ürünü olan Osmanlı tarihi gelir. Yine Ahmet Cevdet Paşa ismi ile bütünleşmiş bir başka eseri ise Mecelle-i Ahkam-ı Adliye isimli Osmanlı medeni kanunudur. Ahmet Cevdet Paşa, hukuki anlamda zaman zaman yaşanan problemlerden ötürü, Fransız medeni hukukunun tercüme edilerek Osmanlı’da tatbik edilmesini savunan bir kısım Batı hayranı devlet ricaline karşılık, Hanefi fıkhını baz alan yeni bir medeni kanunun hazırlanmasını daha doğru bulur ve bunu sıklıkla dile getirir. Onun bu düşüncesinden hareketle Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye C emiyeti kurularak Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlığı altında devrin en önemli fıkıhçılarının da yer aldığı bir heyet oluşturulur. Heyet, 1869’dan 1876’ya kadar geçen yedi senelik süre içerisinde Mecelle-i Ahkam-ı Adliye ismiyle bilinen medeni kanunu oluşturur. Özellikle ilk yüz maddenin belirlenmesinde en bü- Başkonsolos Engin, DİTİB’i ziyaret etti eni göreve başlayan T.C. Köln Başkonsolosu Hüseyin Emre Engin, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) tanışma ve nezaket ziyaretinde bulundu. Başkonsolosu Engin, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er’i makamında ziyaret etti. Genel Başkan Prof. Dr. Er, yeni görev başlayan Başkonsolos Engin’e Y “Almanya’ya, Köln şehrine hoş geldiniz” dedi ve yeni görevinde başarılar diledi. T.C. Köln Konsolosu Adnan Hayal, DİTİB Genel Sekreteri Suat Okuyan ve Yönetim Kurulu Üyesi Selim Mercan’ın hazır bulunduğu ziyarette bir süre sohbet eden Başkonsolos Engin, DİTİB çalışmaları ve Merkez Camii hakkında Genel Başkan Prof. Dr. Er’den bilgi aldı. Genel Merkez birimlerini gezen Başkonsolos Engin, daha sonra Merkez Camii Kompleksi ve Kültür Merkezi’ne geçti. İnşaat ile ilgili gelinen nokta hakkında bilgi alan Başkonsolos Engin, “Merkez Camii’nin, Köln şehrinin silüetine ayrı bir renk ve zenginlik katacağına, bununla birlikte vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları şehirlerden biri ve turizm şehri olan Köln kentine turizm açısından da bir katkı sağlayacağına inanıyorum” dedi. yük rol ve sorumluluğu Ahmet Cevdet Paşa’nın üstlendiği Mecelle’nin tamamı 1851 maddeden ibaret olup, bir giriş ve her biri farklı bir meseleyi ele alan on altı kitaptan meydana gelir. Osmanlı medeni kanunu olarak, 1877’de, Sultan Abdülhamid döneminde yürürlüğe giren ve 1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunu’yla yürülükten kaldırılan Mecelle, dünya hukuk tarihi bakımından da oldukça önemli bir eserdir ve Osmanlı Devleti’nden ayrılan Ortadoğu ülkelerinin bir kısmında 1950’lere kadar uygulanmaya devam edilmiştir. Bunların dışında edebiyat ve dini ilimler alanlarında da Maruzat, Belâgat-i Osmaniye, Kısas-ı Enbiya, Kavaid-i Osmaniye gibi birçok eser kaleme almış olan Ahmet Cevdet Paşa, gerek devlet kademelerinde vermiş olduğu hizmetler, gerekse sunmuş olduğu birbirinden değerli eserleriyle bugün de saygı duyulan ve takdir edilen bir şahsiyet olarak tarihteki yerini almıştır. 26 Mayıs 1895’de hastalanarak İstanbul Bebek’teki evinde hayata gözlerini yuman bu büyük zatın naaşı Fatih türbesi mezarlığına defnedilmiştir. Konsolosluk Çağrı Merkezi Almanya’dan Tek Hat Uygulaması onsolosluk Çağrı Merkezi’ni arayan vatandaşlarımız, askerlik, pasaport, nüfus, evlenme, vatandaşlık, noterlik gibi konsolosluk işlemlerinin yanısıra, gümrük, vize, seyahat uyarıları, emeklilik ve e-Konsolosluk’un kullanımı gibi çok çeşitli konularda yönelttikleri sorulara cevap alabilmektedirler. Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın Konsolosluk Çağrı Merkezi’ne (KÇM) erişimlerini kolaylaştırmak amacıyla Almanya’dan tek hattan arama sistemine geçilmesi öngörülmüştür. Sözkonusu projeyle Almanya’daki vatandaşlarımız Almanya’dan +49 30 30 80 70 90 telefonuyla Konsolosluk Çağrı Merkezi’ne ulaşabileceklerdir. (Arama bedeli Almanya’daki sabit telefon hattı ücreti tarifesine tabidir) Her türlü konsolosluk işleminiz hakkında bilgi almak için Konsolosluk Çağrı Merkezi’ni 7 Gün 24 Saat Arayabilirsiniz. K HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ün Türk Tiyatro sahnesinin çok önemli bir ustası hayatını kaybetti. Gazanfer Özcan. Bu bende derin bir etki bıraktı. Özcan 78 yaşında idi. Aşina olduğumuz bir ifade televizyonlarda tekrarlandı durdu “...bir çınar devrilmişti”. Aynı gün Stadtallendorf‘ta da Yılmaz Demir isminde Çorumlu bir ağabey vefat etti. Ölüm Rabb’e kavuşmak ise de hüzünlü bir yanı olduğu inkar edilemezdi. İki ölüm vakası birden bire beni alıp ta Türkiye’ye ardından kırk yıllık hayat süreci içerisinde yüzlerce hatıramda varlığı ile beni şekillendirmiş babama götürdü. Değil miydi ki ölenler de birilerinin babası idi. Ölüm meleğinin kadife kadar yumuşak eli aslında her an dolaşıyordu üzerimizde. Ama kadife kadar yumuşak ve zarif olmasından olsa ki bir ölüm vakası vuku bulana kadar farketmiyoruz varlığını. Bile bile sobeleniyoruz ölüme. Ebe olanlarımız ebediyen sayıyor kendisi ve daha önce ebe olmuş olanlar için. Geride kalanlar da saklanacak yer arıyorlar kendilerine. Stadtallendorf Fatih camisi ikindi namazı vaktinde bu kadar cemaati bir arada görmemişti. Nazmi abi bunu bana; “Yılmaz giderayak büyük bir hayra da vesile oldu. Fatih camiinde ikindi namazı kılındı” diyerek açıklayacaktı. Gülümsemiştim. Ardından bütün ahirete irtihal etmiş geçmişlerimizi hayır dualarla yad etmiştik. Namaz öncesi en ön safta oturmuştum. Ölümün gücü ve hesabın ağırlığı beni eziyordu. Rabbimin merhametini umuyor; ama günahlarımdan utanıyordum. Bu sıkıntılı durum içinde iken gözlerimin dolmaya, kalbimin hızla çarpmaya ve boğazımın düğümlendiğine şahit oluyordum. Aklıma “babam” geliyordu. Ölmesinden mi korkuyordum…? Babam hayatım boyunca, her erkek çocukta olduğu gibi, benim için bir örnekti. Çocukken “ne kadar da babasına benziyor” dediklerinde farklı bir mutluluk kaplardı içimi. Babama benzetilmekten hoşlanırdım. Evet ben “Muş’lu Mustafa Hoca’nın oğluyum.” Sadut’lu olduğu halde Kirvenslilerin “Muş’lu Hoca” dedikleri; Topal Ali Hoca’nın oğlu Mustafa Yazıcı Hoca’nın oğlu… Gözümün merceğindeki et uzantısı bile beni hiç rahatsız etmemişti. Sebep benim için hala çok basittir. Çünkü aynı gözde aynı şekilde babamın da göz merceğinin üstünde et parçası vardır. Yıllar sonra bu durumu paylaştığım göz doktoru Rensch bana “bunun ırsi olduğunu ispatlıyabilsem Nobel alırdım” diyecekti. Kanlıdır gözleri babamın. Sadece kızdığı veya üzüldüğü zaman değil güldüğü zaman bile. Çoğusu “sert adamdır Muş’lu Hoca” derler. Doğrudur serttir. Üç yaşında Yusufeli’den Muş’a muhacirlik yaşayan, onbirinde babasını kaybeden, Muş’ta iki farklı köyde 3 değişik evde çocukluk ve gençliğini geçiren, Taşoluk’ta (Akcan) otururken Artet’te okuyan, boş zamanlarında sadece tarlarda çalışan, Antakya’da eğitimini tamamlayıp askerde evlendirilen ve ardından ters göç ile Yusufeli’ye dönüp ve fahri imamlık yapmaya başlayan, iki defa bütün eşyalarını kazalarla kaybeden, Artvin içerisinde dört ayrı yerde görev yaptıktan sonra Erzincan DGM’de yargılanıp Gebze’ye sürülen, Gebze’de de iki ayrı yerde görev yapıp emekliliğinde oturacağı bir eve sahip olabilen bir adam gülerken de kızıl gözlü ve sert bakışlı olmaz mı? Sert bakışlı olmak bizde farklı bir terbiye sistemi geliştirmişti. Biz, ben ve Lokman, gözlerinin içine bakardık babamın. Her şeyi söylerdi babamın gözleri bize. Ya da biz her şeyi anlardık babamın gözlerinden. Yıllar sonra babamın bakışlarındaki o gücü kaybettiğini Lokman kendisine söylediğinde babam gülümsemiş ve şöyle demişti: -“Oğlum nerde o dönemler, nerde o çocuklar, nerde Yusufeli. Burası Gebze. Bakmak birşey değil de bakıştan anlayacak kimse yok karşıda. Burada buraya uygun teknikler geliştirmeliyiz.” D ❬ 17 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 hatırat BABAM “Muş’lu Hoca” İşte böyle de büyük bir eğitimci idi babam. Hep düşünürdüm yazsam birşeyler diye. Hani filmlerde olurya; “bak evlat bir gün babam bana dedi ki…” diye başlıyan ahlaki ögütler… Tek bir sefer bir tokat attı babam bana. Hatırladığım. Kur’an Kursundaki çocukları bana emanet etmiş; ben de top oynamaya gitmiştim. Bir daha üzerime aldığım hiç bir görevi savsaklamadım. Bu yaşıma kadar olmam gereken yerde hep vardım. Benden beklenenleri bilerek. Adımın Habip olması beni hep tetikte tutardı çocukken. Cumaları babam vaaz ya da hutbe esnasında “Ey Habibim…” dediği zaman hep beni çağırıp birşey diyecekmiş gibi pür dikkat dinlerdim onu. Secde de topuklarımı birleştirmeyi; rükuya eğilirken Allahü Ekber dedikten sonra “Subhanerabbiyel ala”nın Sub..‘un sesli söylerken hep babamı taklit ettim. İtaraf etmeliyim ki gördüğüm ve tanıdığım en “dosdoğru namaz kılan adam”dır babam. Allah’ın huzurunda duruşunu hiç bozmamıştır. Namaz onun hayatıdır. Hayatı da namaz. Babam doğru bildiklerini hep söyledi. Cesur adamdı. Şimdi düşünüyorum da Kirvens, Sirya, Berta, Ahalt ve Gebze’de binlerce cemaata sırtını dönüp en önde imam olarak namaz kıldırmak tek başına yeter bir kahramanlık gibi geliyor bana. En yakınında duranlar problem oldular hep. Cezaevi ve DGM. Allah için, Allah yolunda bir yaşamın tasdikleyicileri oldukları sürece gurur duyulacak duraklar olabilirler. Babam için de öyle oldular. Hayatı boyunca maaşı dışında paraya ve gelire tevessül etmedi. Zekat ve fitre tekliflerini reddettiği gibi, kurt ağzı da bağlamadı. Taze Yasin veya Hatim de satmamıştır. Kendisine teklif edilen rüşvetleri reddetmiş; ne karşılığında olduğunu çok iyi analiz ettiği seçim rüşveti arsayı sürgün pahasına elinin tersi ile itmiştir. Aldığı borcu ödemedikçe gözlerine uyku girmeyen Muş’lu Hoca, alacaklarını hiç gündeme getirmemiş; alacaklarının yanında paradan konuşmaktan hep imtina etmiştir. Emindir. Aldığı borcu ödeyeceğine herkes itikat etmiştir. İhtiyaçlı olanlar da “Mustafa Hoca’da vardir” diye düşünüp kapısına gelip durumlarını arzedince asla elleri boş dönmemişlerdir. Okuyan adamdır babam. İşte bu okuyan adam oluşundandır ki ben, Lokman, Halil, Tuba ve Yusuf da okuyabildik. Hatta Menderes abim de okuyabildi. Okuyan herkeste emeği vardır babamın. Maddi ya da manevi. Hiçbirşey yapmamışsa teşvik etmiştir. Okuyanı sever babam. Değer verir. Sabırla dinlerdi bizi. Üniversitedeki yeni fikirler bazan ona ters gelirdi. Farkederdim. Farklı düşünürdü. Ama asla “sizin düşünceleriniz yanlış, olur mu öyle şey” dememiştir. Diğergamdır Babam. İzmirdeki Kazım amcamdan Gebzedeki ihtiyaçlı akraba ve komşulara kadar herkesin derdi onun derdi idi. İşsiz gençlere iş bulmak, okuyanlara burs bulmak ve açlara yiyecek temin etmek için de Lokman Hoca’yı veya beni teşvik ederdi. Onun isteği bizde emir telakki edildiğinden, bunu da ilk defa burada kelimelendiriyorum, biz de elimizden geleni ardımıza koymadık. Akrabalık ilişkilerine çok değer verir Muş’lu Hoca. Bu değerleri korumak için maddi kayıpları bile göze almıştır. Aslolan Allah’ın emrine muhalif olmamaktır. Bu gözü tokluk ona maddi ve manevi ödülleri ile geri dönmüştür. İtaatkar bir eş, isyankar olmayan evlat ve kanaat edilebilecek bir maddi refah. Abileri, ablaları, kardeşleri ve amca-dayı-hala ve teyze çocukları onun için isimleri anılınca tebessüm veya acı olarak yüzüne yansıyacak kadar değerlidir. Yeğenleri ve torunları da öyle. Anadoludur Muş’lu hoca. Katıksız değil ama. Çocuklarını kucağına alan babaları azarlamaz mesela, hatta hoşgörür. Sevgisini göstermesini pek bilmez. Bazan sert ve ters bile gelebilir size tavırları. Ama bu sizi aldatmamalı. Sevgisini de kızgınlığını da gözlerinden anlayabilirsiniz babamın. Duygusaldır. Duygularını belli etmemeye çalışırken bile… Çalışkan ve temiz adamdır babam. Hem evinin hem çevresinin temizliği ile ilgilenir. Düzen ve tertibi sever. Çalışkandır. Hala Haydarpaşa Liman Camii’nde Cuma namazı kıldırır. Sadece trende gidiş dönüş üç saat yolculuğu göze alarak. Satırlarımın sonunda bir talebim var babamdan. Manevi terbiyemizin mimarıdır kendisi. Hem babamız hem de hocamızdır bizim. Ben Kur’an’ı O’ndan öğrendim. Ahlaki değerleri ben babamı taklit ederek yerleştirdim kişiliğime. Fakat hep tevazü gösterdi bana karşı. Mesela hiç elini öpemedim. Uzun yıllar ayrı yaşadım babamdan. Kendisine hizmet edemedim. Çocukluk ve gençlik çağlarımda kendisine karşı ettiğim kusurlarımın affını istirham ediyor; hem hocam hem de babam olarak ellerinden öpmeyi ve “hakkını” helal ettiğini duymayı kendim için en değerli ödül olarak addediyorum. “Muş’lu Hoca’m, ver elini öpeyim…” Habip YAZICI 14.05.2009 / Stadtallendorf / Almanya HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 18 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 röportaj Nakkaş Abdullah Nice; “Hat ile Nakkaşlık Sabır ve Aşk İşidir” vrupa´nın ilk ve tek Resmi Firması olan Atelier Nice 2008, yılından beri Gurbette camilerimizi süsleme hizmeti vermekte. Kendisiyle nakkaşlık mesleği ve başarısının kademelerini sorduk. Arkadaşımız Murat Satılmış’ın, Abdullah Nice ile yaptığı röportajı sunuyoruz. - Nakkaş Abdullah Nice’nin hayat serüvenizi biraz anlatabilir misiniz? Nakış sanatına nasıl başladınız?, Bu sevda nasıl düştü gönlünüze? Kimlerden ders aldınız? -Almanya Gladbeck doğumluyum, eğitimimi burada aldım, inşaat ustası olarak kalıpçı olarak, 10 seneye yakın bu işi yaptıktan sonra, nakkaşlık serüvenim, 10 yaşlarında benim büyük merakım insan ve cami portrelerelerini kara kalem olarak çizmeyle geçti. Nakkaşlığa nasıl başladım. 2007 evlendim el sanatları dersi veriyordu eşim, eşimin tavsiyesiyle tablo yapmaya başladım. En önemlisi annemin duası idi. 2000‘li yıllarda annem, ben inşaatta zor şartlarda çalıştığıma üzülür ve bana: -Ah oğlum, elinde bir el sanatı kabiliyyetin var, sanatla uğraşarak geçimini sağlasan. derdi ve dua ederdi. Daha sonra Atelier Nice olarak resmi firmamı kurdum ve ilk olarak işe başladım. 2008 yılında, ilk olarak cami başkanı olan o zamanlar Celal bey, bana camide tablolar üzerine lafızlar yazdığım gibi caminin duvarlarına da Arapça isimleri yazmam için ricada bulundu. Ben de kendisine, yazarız. dedim, bitirince de güzel bir şey ortaya çıktı. Bu bana moral oldu. İçime bir heves ve hedef olarak Cami süslemesi doğdu. Bu şekilde ilk nakkaşlık işine atılmış oldum. 2008 yılında Almanya‘da süslenecek bir cami vardı. Bir nakkaş ustası ile tanıştım, madem öğrenmek istiyorsun benim ile başla, dedi. İlk tecrübelerimi ben kendisinden aldım. İstanbul‘da hat- A tat Selim Türkoğlu, bize bu iş ile ilgili daha ileri bilgiler verdi. Abdullah Bey, nakış sanatından ve inceliklerinden biraz bahseder misiniz? Camii içi tasarımını nasıl yapıyorsunuz ? -Bizde sadelelik ön planda. Süsler ile fazla doldurmamaya çalışıyoruz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) hadisi şerifini de göz önünde bulundurarak, sadelik içinde nakış yapıyoruz. Tavan ve duvarların orantılı olmasına özen gösteriyoruz. Tabiki, yapılan Hat ve Nakış sanatının uzun bir ömür kalacağını da hesaba katarak, boya konusunda masraftan kaçınmayıp en kaliteli boyalar kullanılmalıdır. Biz de bunu yapıyoruz. Firma olarak ilkeniz neler? -Atelier Nice Firması olarak 3 tane ilkemiz var. 1. Gücümüz; Tecrübeli kadro. 2. Hedefimiz; Kalite, Kalıcı bir eser, Müşteri memnuniyeti… 3. Sonuç; Bizi bizden değil, Referanslarımızdan sorun. Camii süslemesini tasarımını nasıl yapıyorsunuz? Ne gibi sıkıntılar var sizin piyasada? -Cami süslemesi yapılacaksa, hangi ayetler, hangi renkte ve desende vs. yapılacak ise, camii yönetimi ile karşılıklı olarak görüş alış verişinde bulunuyoruz ve iştişare ile yapıyoruz. Camiiler bayağı maddi sıkıntılar içindeler, biz de bunu göz önününde bulundurarak, daha iyi hizmetler verebilmek için uygun ücretler ile nakkaşlık işine devam etmekteyiz. Bir yazı yazdınız ve tamamladınız, o an neler hissedersiniz? -İlk fırsatta o camiye giderek, oturur izlerim, Baktıkça doyamam bakmaya, bir sanatkar yaptığı esere baktığında o an hissettiği duyguları kelimelere dökemez. Biz sanatkarlar da yaptığımız iş toplum tarafından beğeni görürse, bu bize motivasyon olup daha da iyi ve güzelini yapmaya gayretimiz artar. Nakkaşlık sanatını öğrenmek isteyenlere neleri tavsiye edersiniz? Eğitimi ortalama kaç senede tamamlanır? Yeni başlamak isteyenlere neler tavsiye edersiniz? -En önce sebat edeceksiniz, vaktini bekleyeceksin, en önemlisi de bu mesleğe aşık olmalı. Malum aşık olmayan insan yaptığı bu sanatın zorluklarına katlanamaz. Hangi meslekte olursa olsun iyice pişmeli, Hattat ve Nakkaş ustası ayrı sanat meslekleridir ve koordineli çalışırlar. Bizim gibi Nakkaşlar Hat yazılarının hazırlıklarını Hattatlara yazdırmalı ve Hattatların yazılarını alıp Camilere uygulamalı. Aksi takdirde Hat sanatına ve Hattatlara karşı büyük saygısızlık olur. Avrupa‘nın her yerinde çalışıyor musunuz? Yanlız mı çalışıyorsunuz? Cami hariç çalışmanız var mı? -Camilerimize Hat yazıları ve Nakış sanatını işleyen Firmamız Almanya, Hollanda, Fransa gibi Avrupa´nın çeşitli yerlerinde süslemiş olduğumuz Camiler mevcuttur. Tek başına başladık ve şu anda yanımızda bir işçimiz daha var. İşler büyük olduğunda, firma olarak Türkiye‘den usta getirme imkanlarımız da var. Bu el yapımı sanat eserleri Camilerde olduğu gibi, tabiki Lokanta, Büro, Düğün salonu, İşyeri ve Evlerinizi de sanat eserleri ile süslemek mümkündür. Hayat Gazetesi olarak bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim, hayırlı çalışmalarınızın artarak devam etmesini dileriz. -Abdullah Nice olarak ben de size kendimi ifade etme ve tanıtma imkanı bulduğum için ayrıca teşekkür ederim. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 19 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 sağlık köşesi Tansiyon Dr. Nuray ERDEMİR • [email protected] eğerli okuyucular, ilk sağlık köşesi yazımızda yüksek tansiyon konusunu birlikte işliyeceğiz. Bu çağın hastalığı olarak da nitelendirebileceğimiz hipertansyon bir çok tehlikeyi beraberinde getirmekte. Tıp dilinde Hipertansiyon kan basıncının (tansiyonun) normal değerlerinden yüksek olması demektir. İnsan vücudundaki kalb bir pompa gibi kanı atardamarlara gönderir. Kalp kasıldığında kanı gönderdiği andaki basınç büyük tansiyonu (Systole), gevşediği sıradaki basınç ise küçük tansiyonu gösterir (Diastole). Normal kan basıncı 120/ 80 mm hg (civa) basıncıdır (Halk arasında 12`ye 8 denir). Eğer kan basıncı 140/90 üzerindeyse Hipertansyondan bahsedebiliriz. Hipertansyon nasıl ortaya çıkar? Tansiyonu iki çeşite ayırabiliriz. Primer (esansiyel) hipertansiyonun nedeni bilinmemektedir. Nedenleri arasında şişmanlık, kolesterol yüksekliği, sigara ve alkol kullanımı, ırk, cinsiyet, yaş, şeker hastalığı, psikolojik nedenler, fazla miktarda tuz alımı gibi bir çok sorun vardır. Sekondar Hipertansiyon ise böbrekte oluşan rahatsızlık ve hormonal bozukluk, çeşitli ilaçlar, beyinde oluşan tümör ya da hasar, kalpten çıkan damarın (aort) dar olması gibi sebeplerden ortaya çıkar. Yüksek tansiyonun belirtileri nelerdir? Genelde belirti vermeyen ve gizli seyreden hipertansiyon tehlikeli bir hastalıktır. Ama yine de hastaların bazı şikayetleri vardır ve göz ardı edilmemesi gerekir. Baş ağrısı, burun kanaması, kulak çınlaması, ayaklarda şişlik, çarpıntı, baş dönmesi, bulanık görme gibi belirtiler olabilir. Yine de sinsi seyreden bir hastalık olduğu için kendini sağlıklı hisseden kişilerin de tansiyonu ölçtürmesinde fayda vardır. Bu bilgileri edindikten sonra, Hipertansiyonun vücuda ne gibi zararlar yapabileceğine deyinmek istiyorum. Kontrol edilemeyen kan basıncı vücuda zaman D içinde çok zarar verir. Bu yıllar sürebilir. Sinsi olduğu için vücudu içten içe eritir. Damar tıkanıklığına yol açarak kalp, beyin, böbrek gibi hayatı organlarda bir çok hastalık ortaya çıkarır. Hastayı felç edebilir. Kan basıncı artınca kalbe düşen yük artar. İlk başlarda kalp buna dayanabilir ama sonra yükü kaldıramaz hale gelir. Bunu önlemek için kalp bir cevap oluşturur. Kalp kası büyümeye başlar ve kalp kasının miktarı artar. Bu kalbin artmış kan basıncına cevabıdır. Fakat bu durum daha da zararlıdır. Kalbin zamanla kasılması ve gevşemesi bozulur ve düzensizleşir. Kanı pompalamakta zorlanır. Sonuçta kalp yetmezliği ortaya çıkar ve diğer organlarda da bu yetmezlik görülebilir. Yüksek Tansiyon Felç Beyin Kanaması Kalp kaslarında kalınlaşma veya zayıflık Vasküler Hasar Nöbet bastırma ile beyin sulanması Kalp krizi böbrek yetmezliği Bacak dolaşım bozuklukları ürkiye’nin ilk ve lider dijital televizyon yayıncılık platformu Digiturk, yeni teknolojik yatırımları ile televizyon izleme alışkanlıklarını değiştirmeye devam ediyor. Bu doğrultuda, Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da atağa geçmeye hazırlanan Digiturk, Avrupa’da kablo üzerinden yayın yapan tüm şirketlerden ayrılarak kendi platformu üzerinden hizmet vermeye başlıyor Digiturk dijital yayıncılıkta sunduğu yenilikleri ve Avrupa’daki hedeflerini, Frankfurt’ta gerçekleşen basın yemeğinde duyurdu. Digiturk Euro Genel Müdürü Murat Yurttaş’ın Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde görev yapan basın temsilcilerini ağırladığı toplantıda Digiturk’ün çalışmalarına ve gündeme ilişkin bilgiler paylaşıldı. Digiturk’ün önümüzdeki dönemde Avrupa’da hizmet verdiği tüm platformlardan ayrılarak kendi platformu üzerinden üyelerine hizmet vereceği açıklanırken bu uygulama ile birlikte illegal yayınların da önemli ölçüde önüne geçileceği belirtildi. Türkiye ve Avrupa’daki çalışmalar ile gelecek döneme dair hedeflerin aktarıldığı toplantıda Digiturk’ün en yeni teknolojileri en hızlı şekilde altyapısına entegre ederek üyelerine diledikleri içeriği, diledikleri zaman ve diledikleri yerde özgürce izletme deneyimi yaşattıFutbol ve taraftarlık yeni kuşakları köklerine bağlıyor ğı ve geleneksel televizyon izleme alışkanlığını değiştirdiği Avrupa’da yaşayan Türklerle ilgili uzun yıllar boyunca vurgulandı. çeşitli araştırmalar yaptıklarını belirten Yurttaş,“Bu bölge- T Böyle uzun süreli tepkilerin yanında, ani tansiyon (basınç) artışı sonucu beyin kanaması ve damar yırtılmaları ortaya çıkabilir. Hasta felç geçirir ya da ölür. Hipertansiyon nasıl önlenir ve nasıl tedavi edilir? Teşhis konduktan sonra dikkatli beslenmek, düzenli yaşamak, ilaçları aksatmadan zamanında doktorun tavsiye ettiği dozda almak gerekir. Bu hastalık ile yaşamaya alışması lazım bir tansiyon hastası. Önemli olan ilaçlarını düzenli bir şekilde kullanması, bir ilacın etkisi geçmeden diğerinin etkisiyle damarların eski hale gelmesini önleyebilirsiniz. Bir çok hasta ilacı sadece şikayet anında veya tansiyon arttığında kullanarak büyük bir yanlış yapıyorlar. Diğer önemli etken de beslenmedir. Yağlı yiyecekleri hayatınızdan çıkartmalı, minimuma indirmelisiniz. Ayrıca Şekerli besinlerden, kızartmadan, kilo aldırıcı yiyeceklerden uzak durarak hem sağlıklı olursunuz hem de tansiyon yükselmesinin önüne geçmiş olursunuz. Peynir, yoğurt gibi besleyici besinlerde bile fazla yağ vardır; azaltmanız gerekir. Tuz kullanımını da kısıtlamanızda fayda vardır. Diğer önemli bir tavsiyem de yürüyüştür. Günde en az bir saat yürümek tansiyon yüksekliğinden başka birçok hastalığı önlemede ilaç gibidir. Kalbinizin rahatlamasını, damarlarınızın açılmasını sağlar. Damarlardaki yağı azaltmaya yardımcıdır. Hipertansiyonun en önemli ilacından biri de sarımsaktır. Doğal bir ilaç gibidir. Sabah alınan bir dış sarımsak tansiyonu düşürür. Kokusundan veya tadından rahatsız oluyosanız sarımsak hapları kullanabilirsiniz. Son olarak tansiyon hastalarına önerim, hastalıklarına ciddiye almaları ve tedavilerini aksatmamalarıdır. Digiturk Avrupa’da Atağa Kalkıyor lerde yaşayanların hangi kuşaktan olurlarsa olsunlar tuttukları takımlara ve Türkiye’deki futbola duydukları aidiyet ana vatanları ile aralarındaki en güçlü bağlardan biri. Özellikle üçüncü ve dördüncü kuşağa mensup kişilerin Türkiye ile bağlarını daha sıcak ve güçlü kılan bir olgu. Digiturk’ün bu açıdan da çok önemli bir misyon üstlendiğine inanıyoruz. Buradaki insanlar liglerin heyecanını, Türkiye’deki vatandaşları ile birlikte yaşayarak bir anlamda aradaki mesafeyi ortadan kaldırmış oluyorlar. İllegal yayınla mücadele devam edecek İllegal yayınların milyonlarca Digiturk üyesinin haklarını ihlal eden çok önemli bir sorun olduğuna değinen Murat Yurttaş, bu sorunun çözümünde son derece kararlı olduklarını belirterek “Yasalar çerçevesinde hem şirketimizin hem de üyelerimizin haklarını korumak adına bu alanda çok sert bir mücadele veriyoruz. 600 kişilik bir avukat ordusuyla yasa dışı yayın yapanlara karşı mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu konuda halkımızdan da yoğun destek alıyoruz. Bilinçli ve duyarlı vatandaşlarımız kaçak yayın yapan iş yerlerinde ekrana düşen bilgileri tarafımıza sıklıkla bildiriyor.” dedi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 20 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 HESSEN EYALETİ BAŞBAKANI VOLKER BOUFFIER, TÜRK-ALMAN SAĞLIK VAKFI’NIN GİESSEN’DE DÜZENLEDİĞİ “DEMOGRAFİK DÖNÜŞÜM ÇAĞINDA UYUMUN ANLAMI” KONULU KAHVALTILI TOPLANTIDA KONUŞTU İSLAM DERSLERi TARiHi BiR OLAYDIR MESLEKSİZ TÜRKLERE MESLEK KAZANDIRACAKLAR Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier, Hessen‘de okul diploması olmadığı için meslek edinememiş göçmenlere meslek kazandıracaklarını açıkladı. Türkiye‘deki kalifiye insanlara da Almanya‘nın kapısının sonuna kadar açık olduğu söyledi. Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier, göçmenlerin uyumu konusunda önemli başarı sağladıklarını, şimdi hedefin mesleksiz olanlara meslek kazandırmak olduğunu söyledi. Türk Alman Sağlık Vakfı tarafından Giessen‘de Best Western Plus Hotel Steinsgarten‘de önceki gün düzenlenen “Demografik Dönüşüm Çağında Uyumun Anlamı” konulu kahvaltılı toplantıya katılan Alman Hıristiyan Birlik Partili (CDU) eyalet başbakanı Bouffier, özellikle okul öncesi zorunlu Almanca kurslarıyla göçmen çocukların okullardaki başarılarının devamı şekilde artırıldığını ve bu gelişmenin son derece sevindirici olduğunu söyledi. İSLAM DERSLERİ TARİHİ OLAY Hessen genelinde 50 bin öğretmenin görev yaptığını, diplomasız okulu terkedenlerin oranının yüzde 28‘ten yüzde 7‘ye düştüğünü kaydeden Bouffier, herhangi bir kalifikasyonu olmayan göçmen kökenli gençlere de meslek kazandırmak için yeni bir çalışma başlattıklarını açıkladı. Hessen‘de 80 bin uzman açığının bulunduğu, bunun karşılanması için neden Türkiye‘den işgöçü getirilmediği sorusuna Bouffier, “Kapımız sonuna kadar açık. Hiçbir engel yok. Kalifiye olan gelebilir” cevabı verdi. Ancak kalifiye işgöçünün Almanya‘dan ziyade, İnglizce konuşulan ülkeleri tercih ettiğini söyledi. Hessen‘de yeni eğitim yılı ile birlikte 25 okulda İslam dini derslerinin verilmeye başlandığını, bu tarihi olayda herhangi bir sorun, sıkıntı ve protesto eylemi yaşanmamasının çok sevindirici bir gelişme olduğunu belirtti. YENİ BİR TOPLUM OLUŞUYOR Toplantıda konuşan Türk Alman Sağlık Vakfı Başkanı Dr. Yaşar Bilgin, Almanya‘da yeni bir toplum oluştuğuna işaret ederek, “Göçmenlerden ve Almanlardan oluşan. Bu çözüm gerektiren yeni bir süreci beraberinde getiriyor. Hepimize sorum- luluklar yüklüyor. Hessen Eyalet hükümeti, bu konuda başından itibaren çok duyarlı davrandı ve örnek çalışmalar yaptı. Çocukların küçük yaştan itibaren Almanca öğrenmeleri konusunda desteklenmesi veya göçmenlerin sağlık hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanılması gibi. Hükümet olarak başından itibaren Türk Alman Sağlık Vakfı‘nın çalışmalarına destek verdiniz. Bu işbirliğinden pek çok proje doğdu. Göçmen çocukların erken yaştan itibaren eğitim alanında teşvik edilmelerini öngören Frühstart veya toplumsal kaynaşmayı hedefleyen camiler projeleri gibi. Hükümet olarak sizin desteğiniz olmasa, vakıf olarak Almanya çapında ses getiren bu çalışmalarımızda bu kadar başarılı olamazdık” dedi. DAHA FAZLA ÇOCUK ARZU EDER Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier de, nüfusun giderek yaşlanmasının ve gençlerin sayısının azalmasının hayatın her alanında kendini hissettirdiğini ve yeni sorunları beraberinde getirdiğini söyledi. Bunların çözümü konusunda herkese sorumluluklar düştüğünü ifade eden Bouffier, “Gönül daha fazla çocuk yapılmasını arzu eder, ancak bu kişisel karar. Karışamayız. O halde bizim elimizdeki çocuklarla şans olarak görmemiz gerekir. Göçmen çocukların uyumu konusunda da gayet iyi yol katettik. Örneğin eskiden bir göçmen çocuk tıp okuyorum dese, vaybe der, takdir ederdik. Bugün artık bu çok normal görülüyor. Bu da gayet iyi böyle” diye konuştu. VAKFIN ÇALIŞMALARINA DESTEK Bouffier, Türk Alman Sağlık Vakfı‘nın, göçmenlerin sağlıktan başlayarak, birçok sorunlarını erken görüp, bunların çözümü için büyük çaba harcadığını belirterek, “25 yıllık süreci değerlendirdiğimde, bunu bir başarı hikayesi olarak görüyorum” dedi. Bouffier, bu yüzden vakfın çalışmalarına gerek eyalet gerek federal düzeyde her türlü desteği verdiğini vurguladı. haber Frankenthal’de 7. Dernekler Günü lmanya’nın Rheinland Pfalz eyaletinde yer alan Frankenthal şehrinde dernekler gününün 7.si büyük bir katılımla gerçekleştirildi. Yirmi dokuz derneğin katıldığı günde açılışı Frankenthal Belediye Başkanı Theo Wider yaparak bütün derneklere katılımlarından dolayı teşekkür etti. Derneklerin arasında Türkleri temsilen IGMG Rhein Neckar Saar Bölgesi Frankenthal Hicret Camii de donanımlı bir şekilde ziyaretçilerinin karşına çıktı. Ayrıca Federal Uyum Bakanı Maria Böhmer ve CDU RP Eyalet Milletvekili Christian Baldauf ve Belediye Başkanı birlikte standları gezdiler. IGMG RNS Hicret Camii Tanıtma Başkanı Mehmet Calay öncelikle standın kurulmasında yardımcı olan Yunus Demir ve Enes Çetin`e çok teşekkür ederek, bu tür etkinliklere katılımın öneminden bahsederek ön yargıları yıkmanın en iyi yolu her çeşit aktivitelere katılmaktır dedi. Ayrıca RNS Bölge Başkanı Şerif Aslan da standı ziyarette bulundu. Cemiyet İmam Hatibi Murat Altun ve cemiyet yöneticilerinden Hasan Yazır da orada hazır bulundular. A Igdır Üniversitesinden Freiburg’a Ziyaret ürkiye Iğdır kenti üniversitesinden 6 kişilik bir ekip Avrupa`da incelemelerde bulunmak üzere çalışmalarına Almanya’nın Freiburg kentinde başladılar. Yrd. Doç. Dr. Tamer ERYİĞİT, Yrd. Doç. Dr. Tuncay KAYA, Murat GÜZELDAL, Turan GÜNEŞ, Ahmet KIZILYURT, Mehmet Fatih KESKİNden oluşan ekip çalışmalarına Almanya, Fransa ve Hollanda da devam edecekler. Iğdır üniversitesi tarafından görevlendirilen ekip, bazı üniversitelerin idari ve akademik yapılarını incelemek ve sivil toplum kuruluşları ile biraraya gelmek olacak. Grup, aynı şekilde ziyaretlerinde Iğdır üniversitesi hakkında da bilgi verecekler. Gazetemize açıklamalarda bulunan ekip, öğrenci değişim proğramları kapsamında Avrupa ülkelerinde öğrenimlerine devam eden öğrencileri Iğdır üniversitesinde ağırlamaktan onur duyacaklarını belirttiler. Iğdır kentinin eğitim imkanları yanında coğrafi, sosyal ve kültürel yapısınında tercih edilmeye değer olduğunu belirttiler. Çalışma grubu bu gezinin kendileri için yeni bir ufuk açacağı gibi, Iğdır şehri ve Iğdır üniversitesinin de tanıtımına katkı sağlayacağını belirttiler. T HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Hacarabın Serüvenleri 71 [email protected] ayatın tecrübeleri. Es-Selamün Aleyküm! Yeni bir yazıda buluşurken izin sezonunu da bitirmiş oluyoruz. Ramazan-ı Şerif ve izinden sonra yeni bir başlangıca girerken kendimize de çekidüzen verelim. Hergünümüzü daha bir canlı ve bereketli geçirmeye gayret edelim. Yeni Kitaplar okuyarak eski bilgilerimizi tazeleyelim. Bütün bunları yapabilmemiz için gündemi takip ederek dünyaya boşuna gelmediğimizi bilelim. Bilgi denilince aklımıza ne geliyor acaba? Bilgi Dünya ve ahiretimiz için gerekli! İşte onun için! Okumak ve ilimle iştigal etmek Müslümanın şiarı olmalıdır. Türkiye de izinde iken çok düşündüm. Durumları, yaşamları, hayatları gözetledim. İşte tam bu noktada neler kaybettiğimizi farkettim. Şimdiye kadar verilen tavizler! Evet! Tavizler zarar vemeye devam ediyor. Türkiye anılarımdan; genç kızlarımız bir zamanlar başörtüsü sorunu ile eylemler yapıyordu. İlla başörtüsü şiarımız diye ısrar ediyorlardı. Gördüm ki; baş örtmek moda veya giyimin bir parçası olmuş. Tesettür olmaktan çıkmış. Adeta manasını değiştirmiş... Yok sayılacak derecede tesettüre riayet eden kardeşlerimiz var. Sadece tesettür mü? Elbette değil cami adabı, sokak adabı, konuşma adabı, oturma, kalkma adabı vesair bu uzar gider. Trafik kurallarına uymamak kural olmuş. Yaşamakla ilk hedefimiz para mı? Diye içimden şunu geçirdim! Evet! Bütün bunlar içimde fırtına olurken şöyle bir düşündümki! Biz Müslümanlar kazanmadık daha çok kaybettik. Bu gidişimizle biz kimi aldatıyoruz? Kendimizi. Evet! Ceblerimiz, zevklerimiz, eğlen- H ❬ ❬ 21 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 M. Salih AYDIN celerimiz ve hoş vakit geçirmelerimizden başka birşey düşünülmeyen vatanımız, ahlak konusunda daha çok yol katetmesi gerekir diye düşünüyorum. Hani anlatırlar ya... Rüzgarla yaprak dost oldular. Artık rüzgar savurmuyordu yaprağı. - Söyle dostum, nereye istersen oraya götüreyim seni dedi rüzgar yaprağa. Yaprak düşündü taşındı, aklına hiçbir şey gelmedi. Tekrar sordu rüzgar: - Hadi söyle, seni istediğin yere taşıyayım. Tekrar düşündü yaprak, aklına yine bir şey gelmedi… - Bilmiyorum rüzgar kardeş, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sen söyle? Dedi. Rüzgar: - Gideceğin yeri bilmedikten sonra rüzgar dostun olsa neye yarar, savrulur gidersin! dedi ve bildiği gibi esti tekrar. Yaprak yine savruldu. Üstelik bu sefer savuran dostuydu. İşte zamana bırakmışız bütün hayatımızı zaman bitince savuracak bizleri kara toprağa.... Orta doğuyum! Ben sıcak esen rüzgarların estiği ülkelerin çocuğuydum, Beni kimsesizlik kurşunu ile kalbimin orta yerinden vurdular. Benim ölümüm bütün dünyayı mutlu edecek sanki, Yediğim kurşunla kalbimin orta yerine bir ateş düştü. Beni kurşunla, gazla, tehditle öldürmek istediler, Bana kin kusanın haddi hesabı kalmadı artık. Ben onlardan ve ölümden asla korkmadım, Beni benden olanlar arkadan vurdular. Barış içinde kimseye zararımız olmaz dedim, Hayır sen buralarda rahat duramazsın dediler. Artık kalbimden yediğim kur- şunla yaşayamazdım, Bütün kanım boşaldı, kalmadı artık takatım. Ben Filistinim, Lübnanım, Ürdünüm, Suriyeyim, Irakım, Ben orta doğuyum her kesimin karıştığı bir beldeyim işte... Zeki’nin Navisi... İzine Camimizin hausmeisteri Zeki kardeş ile beraber gitmiştik. Konya’da bir yere iftar davetine gideceğiz. Zeki çocukluk ve benim Almanya’dan gençlik arkadaşım. Zeki’nin navisi var. Telefon ettim: Zeki kardeş çocuk cep telefonunun navisi ile gidelim dedi. Sen de adresi ver gel. Tamam oldu. Akşam ezanı okunacak Zeki görünmüyor. Tekrar telefon ediyoruz: - Zeki kardeş nerede kaldın. - Ya aslında yarım saattir gidiyorum. Lakin navigasyon beni Selçuğ’a değil Meram’a götürmüş. - Ben Kulenin yanına geliyim oradan alın. Ev sahibi gidiyor alıp geliyor. Alın size bir navigasyon hatası. İşte Hacarap... Hacarap; artık eskisi gibi hareket edemese de komşulara kendini acındırmasını iyi biliyor. Tatlıları aldırmasını kebapları getirtmesini kendini inandırmayı çok iyi biliyor. Hatta annemi markete gönderip başka marketten kelle getirtmesini de. Her gelenden başka şeyler isteyerek çeşitleri çoğalttığı da doğrudur. Bütün bunlarla beraber şuçlu başkaları oluyor. Ya çocukları aç bırakıyor ya da dikkat etmiyorlar. Diyorlar komşular. Ama Hacarabın umurunda mı. İstediği olsun gerisi faso fiso. Eh artık Hacarap çocuklara yine yaptın yapacağını... Burada yazıma son verirken selam ve hürmetlerimle. özel köşe Nüfusun Yaşlanması Yeni Mesleki Perspektifler Sunuyor ürkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi (TAM) Vakfı´nın ortakları arasında yer aldığı MIGOVITA Projesi kapsamında gerçekleştirilen etkinlikle göçmen kökenli gençler ve velileri işbaşvurusu süreci ve yaşlı bakımı alanındaki mesleklere ilişkin olarak bilgilendirildi. Plochingen kentinde gerçekleştirilen etkinliğe ATİB Plochingen Derneği ev sahipliği yaptı. Etkinlik, MIGOVITA Projesi´nin Türk göçmenlere yönelik koordinasyonunu yürüten TAM Vakfı çalışanı Turan Küçük´ün açılış konuşmasıyla başladı. Kuzey Ren Vestfalya merkezli olarak sürdürülen çalışmaların Güney Alman eyaletlerini de kapsar şekilde gelişmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Küçük, gençleri ve velilerini eğitim konusunda taşıdıkları hassasiyetleri toplumun diğer kesimlerine de taşımaya davet etti. Etkinlikte başvuru sürecinde dikkat edilmesi gerekenler hususunda bilgilendirmede bulunan Serdar Düzgün, fotoğraftan kullanılacak dosya kağıdına kadar pek çok detayı içeren bir sunum yaptı. Yaşlı bakımı alanındaki mesleklere ilişkin olarak konuşan Mustafa Gölcük ise, nüfusun yaşlanmasının bu sektördeki ihtiyacı önemli ölçüde arttırdığına ve geleceğini bir meslek edinerek garanti altına almak isteyenler için bu alanın önemli bir fırsat sunduğuna işaret etti. Gölcük, büyük ilgi gören konuşmasında, bu mesleklerin kültürel açıdan da değerli ve saygın bir yere sahip olduğuna işaret etti. Toplantının kapanışında ATİB Plochingen Dernek Başkanı Ahmet Dilsizoğlu bir değerlendirme konuşması yaptı. Başkan yardımcısı Davut Özyurt, Genel Başkanlık Özel Kalem Müdürü Yavuz Kul ve toplantının gerçekleştirilmesinde önemli katkısı bulunan Ali Ekber Düzgün´ün eşlik ettiği Dilsizoğlu, Almanya´da kalıcılaşan Türk toplumunun, meslek edinmesinin gerekli ve önemli olduğuna işaret etti. T HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ❬ 22 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434 bulmaca Almanya’da 100% Şoksuz Helal Kesim Etlerden Üretilen Mamüllerimiz Bu Sene de Kurbanlarınızı Şoksuz Kesiyoruz LEZZETİN VAZGEÇİLMEZİ Size En Yakın Markette Bulabilirsiniz Kurban Siparişi İçin Acele Edin! Şimdilik Sadece Hessen Eyaletinde Altınküpe Fleischerei Fleisch- und Viehhandel e.K. Tel: 06443-2519 . Handy: 0171-2428667 Web: www.altinküpe.de . E-Mail: [email protected]