Her Yer R4BIA Her Yer ÖZGÜRLÜK

advertisement
Sayfa: 15
Sayfa: 09
Şehadetin
Kutlu
Olsun
ESMA
SunExpress Kış Sezonuna Hazır
Sayfa: 08
Hessen’de İslam Din Dersleri Başlıyor
Sayfa: 05
HASENE’den Almanya’daki Sel
Mağdurlarına Anlamlı Yardım
Hayat
Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir
Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung • Sa y ı / N r . : 84 • Yıl/Jahre: 10 • Eylül / September 2013 / Þevval 1434
Her
Yer
R4BIA
Her
Yer
ÖZGÜRLÜK
Sayfa: 12
Nakkaş Abdullah Nice
Sayfa: 19
“Hat ile Nakkaşlık Sabır
Digiturk Avrupa’da Atağa Kalkıyor
Kazanırken
Kazanmak
Dr. Yusuf IŞIK
THY’nin Nürnberg’de 40. Yılı ve Aşk İşidir”
Medeniyetin
Üç S’si:
Sadakat,
Sahiplenme,
Saygı
05 Mahmut AŞKAR
Hacarabın
Serüvenleri
71
07 M. Salih AYDIN
Gurbetçiler
Yurtdışı
Kısmi Aylığı
Bağlatırken
İki Kere
Düşünmeli
21 Erhan NACAR
09 Habib YAZICI
Sayfa: 18
Babam
“Muş’lu
Hoca”
17
“Kesilen
“K
Kesilen kkurbanların
urbanların etleri de
de,
e,, kkanları
anları da A
Allah’a
llah’a u
ulaşmaz;
laşmaz; ffak
fakat
akat sizin takv
takvanız
va
anız O’
O’na
’na
na ulaşır
ulaşır...”
r...
....” (Hac suresi,
suresi, 22:37)
KURBAN
Allah’a
Allah’a yakınlaşmak,
yakınlaşmak,
mazlumlarla paylaşmaktır.
paylaşmaktır
maktırr.
Avustralya 100 AUD*
Kanada 120 CAD*
İsviçre 130 CHF*
Danimarka 800 DKK*
İngiltere 85 £*
Norveç 800 NOK*
İsveç 900 SEK*
KURBAN
KURBAN K
KAMPANYASI
AMPANYASI 31.08. – 13.10.2013
T
ARİHLERİ AR
ASINDA YÜRÜTÜLECEKTİR.
YÜRÜTÜLECEKTİR.
TARİHLERİ
ARASINDA
*
TTüm
üm masr
masraflar
aflar kkurban
urban bedeline dahildir.
dahildir.
BANKA
BANK A BİLGİLERİ
BİLGİLERİ
Hesap sahibi:
Banka:
Banka Kodu:
Hesap No.:
Amaç:
IGMG Hilfs- und Sozialver
Sozialverein
ein e. V.
V.
Kreissparkasse
Kr
eissparkasse Köln
370 502 99
184 273 164
Kurban 2013, [Adr
[Adresiniz]
esiniz]
(STHU`HKÛ΅ÛOH]HSL
(STHU`HKÛ΅ÛOH]HSL bilgileri:
bilgileri
IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64
BIC: COKSDE33
İRTİB
İRTİBAT
AT
IGMG Hilfs-und Sozialver
Sozialverein
ein e. V.
V.
Boschstraße 61-65, 50171 Kerpen
T +49 2237 92942-0
F +49 2237 92942-42
[email protected]
www.hasene.org
www
w.hasene.or
ene.orrg
/haseneor
haseneorg
neorrg
Mazlum vvee
Mağdurlar
İİçin
çin EEll EEle.
le.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Her Yer R4BIA
Her Yer ÖZGÜRLÜK
[email protected]
Impressum / Künye
S
Sinan AKTÜRK
İşte bu mazlum ve vakur bir insanın
ortaya koyduğu tavır.
Sanıyorlar mı ki; yaptıları zulüm devam edebilecektir. Yapılan zulümler ayyuka çıktığı zaman Sünnetullah gereği zalimlikleri başlarına geçirilecektir. Dünya
kurulduğundan beri hangi zalimin yaptıkları yanına kar kalmıştır. Herkes hesabını zamanı geldiğinde hem bu dünyada
hem de öbür dünyada mutlaka verecektir.
Yeterki biz bulunduğumuz yerde bu tür
zulümlere rıza göstermeyelim. Ve imkanlarımız dahilinde bu zulümleri engelleyelim.
İşte Esma bulunduğu ülkede bu zulme
rıza göstermedi ve şehadet şerbetini içti.
İşte birilerinin şehadet kavramını asli
mecrasından çıkartmak için var gücüyle
çaba gösterdiği günümüzde; televizyonlardaki bir karelik görüntü onların tüm
oyunlarını tepetaklak etti. İşte şehadetin
bir manası da budur. Zulme rıza göstermemek. Gerekirse bu yolda canını feda
etmek. Esma bunu tüm dünyaya haykırırcasına gösterdi.
Ama birilerinin kontrolünde olan,
bize göre zavallılar; şehadet kavramını, cihat kavramını tüm dünyaya yanlış şekilde
aksettirmeye devam ediyorlar. Cihat; hiçbir suçu olmayan mazlumları öldürmek
değildir. Şehadet; üzerindeki bombayı
patlatarak intihar saldırısı düzenleyip masum sivilleri öldürmek değildir.
Bizim literatürümüzde kutsal özelliklere sahip bu kavramlar ve bunlar gibi
kavramları, emperyalistlerin göstermek
istedikleri gibi değil asli manalarında öğrenmeli ve hayatımıza uygulamalıyız.
Almanya’da malum Eylül ayında genel
seçimler var. Burada Alman vatandaşı
olup oy kullanma hakkına sahip olanların
mutlaka bu haklarını kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Beğenmediğiniz politikacı
Herkes hesabını zamanı geldiğinde
hem bu dünyada hem de öbür dünyada
mutlaka verecektir. Yeterki biz bulunduğumuz yerde bu tür zulümlere rıza
göstermeyelim. Ve imkanlarımız dahilinde bu zulümleri engelleyelim.
ve politikaları değiştirmek için elimizde
olan tek demokratik hak. Kullanmadığımız zaman şikayet etme hakkımız olamaz. Bulunduğumuz ülkenin teamülleri
bu şekildedir. Seçimler vesilesi ile sadece
oy kullanma değil siyasete de aktif şekilde
katılım sağlamamız şikayet ettiğimiz politikalara alternatifler sunabilmemiz için
fırsattır. Bu fırsatları değerlendirmenin
yolu da siyasete katılımdan geçmektedir.
Hessen Eyaletinden İslam Din Dersleri bu eğitim yılında verilmeye başlanacak.
Bu çalışmanın hayırlı olmasını diliyoruz.
Tüm ailelerin bu çalışmaya ilgi göstermelerini ve çocuklarını bu imkanlardan faydalandırmalarını tavsiye ediyoruz. İnşallah bu çalışma da Almanya İslam Konferansı gibi akamete uğramaz.
Son dönemde Almanya`da Mısırdaki
katliamlarla alakalı gösteriler yapılmakta.
Bu gösterilere bizler de zaman zaman iştirak etmekteyiz görevimiz gereği. Resmi
müsaadeleri alınarak yapılan bu gösterilere katılmak insanlık görevimiz ama burada bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz.
Lütfen bu gösterileri sabote etmek isteyeceklere fırsat vermeyin ve yapılacak provakasyonlara da kapılmayın. Çünkü özellikle Batılı ülkeler savundukları demokratik değerleri şu anda kendileri çiğnemekte çiğnenmesine de zemin olarak müsaade etmektedirler. Mısır’da yaşanan süreçte Batı sınıfta kaldı ve bunu farklı taraflara çekerek gündemden düşürmek istiyor.
Seçim sürecinde olan Almanya`da birileri
de bunu kullanarak kamuoyunda farklı
algılamalar oluşturmak isteyebilirler.
Çünkü yaşadığımız tecrübeler maalesef
bizi bi şekilde düşünmeye sevkediyor.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
HAYAT
Yayın Kurulu
Aylık Ücretsiz Gazete
Eylül - September 2013
Şevval 1434
Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş, Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin,
Mustafa Uyanık, Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz,
M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk,
İskender Güngör
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
editör
Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz.
hasbihalhasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal
evgili dostlar!
Geçtiğimiz ay içerisinde özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki müslüman ülkelerdeki yaşanan insanlığı utandıran olayları hepimiz televizyon ekranlarından dehşete düşerek izledik.
Özellikle Mısır’daki Müslüman Kardeşler İdarecilerinden Muhammed el-Bilteci’nin kızı Esma’nın kalleşçe göğsünden
ve sırtından snaypırlar tarafından vurularak şehit edilmesi yüreklerimize bir ok gibi saplandı.
17 yaşında daha hayatının baharı denecek yaşa bile yeni gelmek üzere olan ve
inandığı değerleri sadece demokratik bir
şekilde, elinde ne bir silah ne bir taş veya
benzeri hiçbir şey olmadan savunmaya
çalışan bir genç insan hunharca ve kalleşçe şehit edildi. Gerçi bu şehadet hepimize
yani tüm insanlığa örnek bir şehadet olarak insanlık durdukça daima hatırlanacaktır. Şehit edenler ne kadar katil ve kalleşse onların tam tersi Rabia Meydanında
haklarını savunan insanlar da bir o kadar
şerefli ve vakur bir tavır sergiledikleri için
bizlerin örnekleri olmuşlardır.
Esma inancının gereğini ve inancının
gösterdiği şekilde ortaya koyarken şehit
oldu. O anda kameralar birilerinin istediği ve yönlendirdiği şekilde değil olduğu
gibi gerçekleri dünyaya aktardılar. Ve bizler de seyrederken adeta donup kaldık.
Ama babasının vakur ve asil duruşu yüreklerimize bir nebze olsun su serpti. Babasının yazdığı son mektubu gazetemizin
sayfalarında bulabilirsiniz. Yine tutuklandığı zaman Muhammed el-Bilteci’nin
kendilerine yöneltilen terörist suçlamasına karşı verdiği cevap tarihe geçecek nitelikte idi. “Bize terörist diyorsunuz. Hani
silahımız var mı? Silahımız olsa evlatlarımızı korurduk” diyordu.
❬
❬ 03 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baskı: Sunprint GmbH Offenbach
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Köln/Bonn Havalimanı’nda
Polis Şiddeti: Polisin Sert
Müdahalesinin Hiçbir Haklı
Gerekçesi Olamaz
Savcılık makamından,
uygulanan
polis şiddetini eksiksiz bir şekilde
soruşturmasını ve
durumu açıklığa
kavuşturmasını
talep ediyoruz.”
ifadesinde bulunan İslam Toplumu Millî Görüş
(IGMG) Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü,
Türkiye kökenli bir aile babasının
Köln/Bonn Havalimanı’nda polisin copla
sert müdahalesi sonucu hastanelik olması
dolayısıyla yaptığı açıklamasını şu şekilde
sürdürdü:
“Şu ana kadar aktarılanlardan anlaşıldığı kadarıyla Türkiye kökenli bir aile babası havaalanı gişelerinde ailesinin ve diğer yolcuların gözleri önünde acımasızca
darp edilmiştir. Olayın mağduru olan ailenin açıklamaları oldukça nettir. Ortada
polisin bu şekilde, acımasızca bir müdahalede bulunmasını gerektirecek hiçbir
durum yoktur. Polis, mağdur kişinin direndiğini iddia etmiştir. İlgili kişinin direnç göstermiş olduğu varsayılsa bile bu,
copla 52 yaşındaki bir insanın kafasına
vurarak başından kanlar akmasını ve hastaneye nakledilmesini gerektirecek bir sebep değildir. Polis eğitiminde alıkoyma işleminin, bilhassa havaalanında birçok polisin bulunduğu bir ortam göz önüne
alındığında, aşırı şiddet kullanmadan da
yapılabilecek şekilde verildiği bilinmektedir. Ayrıca, olay esnasında orada bulunan
yolcuların olayı kaydetme girişimlerini
engellemeye çalışmak orada bulunan polislerin ve havaalanı personelinin işi değildir.
Polisin olaylara sebepsiz ve acımasız
bir şekilde müdahale ediş şekli gün geçtikçe daha da yaygınlaşmaktadır ve görevlilerin bu durumlardan çoğu zaman hesap
vermeden ve soruşturmaya tabi tutulmadan sıyrılmaları bizleri endişelendirmektedir. Bu durum, polisin “dost ve yardımcı” imajına duyulan ve gittikçe azalan güveni, özellikle de Türkiye kökenlilerin güvenini kuvvetlendirmemekte; bilakis zayıflatmaktadır. Savcılıktan bu örnekteki
gibi şiddet olaylarını büyük bir titizlikle
ve kararlılıkla araştırmasını talep ediyoruz. İçişleri Bakanlığı görevlilerinden beklenen de, sorumlulara yönelik her türlü
şüpheyi soruşturmaları ve bu tür olayların
bir daha yaşanmaması adına önlemler almalarıdır.”
“
❬ 04 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434
haber
Başörtülü Kadınlar İş Piyasasında Tecrit Ediliyor
reiburg Eğitim Yüksekokulu
Araştırdı: “Başörtülü kadınlar iş piyasasından tecrit edi-
F
liyor.”
Almanya’da göçmenlerin dışlanma ve ayrımcılığa maruz kaldığının
Federal Ayrımcılıkla Mücadele
Dairesi (ADS) tarafından yapılan
araştırmayla ortaya çıkmasının ardından, benzeri bir araştırma da
Freiburg Pedagoji Yüksekokulu
Sosyal Bilimler Fakültesi’nden geldi. Freiburg Pedagoji Yüksekokulu
Sosyoloji Profesörü Albert Scherr
tarafından göçmenler hakkında yapılan araştırma, göçmen gençlere
yönelik uygulanan ayrımcılığın boyutlarını bir kez daha gözler önüne
serdi.
Freiburg Pedagoji Yüksekokulu
Sosyoloji Fakültesi’nin anket sonuçlarıyla Ayrımcılıkla Mücadele
Dairesi’nin kamuoyuna bildirdiği
anket sonuçları birbirleriyle örtüşüyor.
Baden-Württemberg eyaletinde
gerçekleştirilen anket 745 şirket ile
işveren üzerinde yapıldı. Araştırmadan çıkan sonuçlara göre şirketlerin yüzde 35,1’i başörtülü kadınları işe almak istemediğini belirtirken, yüzde 12,4’ü de dindar Müslümanlarla herhangi bir şekilde
münasebet içinde olmak istemiyor.
Ankete katılanlar buna gerekçe olarak da müşterilerin rahatsız olabileceği ve başörtülü kişilerin çalışma
ortamını olumsuz etkileyebileceğini gösteriyor.
Araştırma ile birlikte aynı zamanda ortaya çıkan diğer önemli
bir nokta da eşcinsellere gösterilen
müsamahanın Müslümanlara gösterilmemesi. Buna göre araştırmaya
katılan şirketlerin sadece yüzde
4,5’i eşcinsel birini işe almak istemediğini ifade ediyor.
Konuyla ilgili olarak dün SWR
kanalına açıklamada bulunan Prof.
Dr. Albert Scherr, işverenlerin işçi
alırken kişilerin sadece yeteneklerine ve teknik becerilerine göre değil,
aynı zamanda etnik kökenine ve dini inancına da dikkat ettiğini söyledi. Uzun yıllar ayrımcılık üzerine
araştırmalar yapan Prof. Dr. Albert
Scherr, bazı işverenlerin dolaylı yollardan da ayrımcılığa başvurduğunu ifade ederek şöyle devam etti:
“Şirketlerin yüzde 94’ü Almancanın önemli olduğunu ifade ederken, yüzde 76’sı Almanca anadilinin önemli olduğunu belirtiyor. Bu
da bir nevi ayrımcılık oluyor aslında. Çünkü göçmen çocuklar Almancayı iyi öğrenmelerine rağmen
anadilini kendileri belirleyemiyorlar. İşverenler bu sayede bir kişinin
Alman vatandaşı olmasına rağmen
Alman kökenli olup olmadığına
bakıyor” dedi.
Göçmenlere yönelik ayrımcılığın sadece yasal ve ahlaki sorun olmadığını da sözlerine ekleyen Prof.
Dr. Albert Scherr, “Ayrımcılık artık
toplum tarafından kabul edilemez
bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.
Dolayısıyla şirketler göçmenlere
ayrımcılık uygulayarak aslında kendi imajlarına zarar veriyor” şeklinde
konuştu.
Freiburg Sanayi ve Ticaret Odaları (İHK) Yönetim Kurulu Üyesi
Hartmut Moller konuyla ilgili
açıklamasında, “Özellikle hizmet
sektöründe faaliyet yürüten şirketler müşterilerden olumsuz tepki almaktan çekindiği için bu tür ayrımcılığa başvuruyor. İşverenlere
kimleri işe alacakları konusunda bir
baskı uygulayamayız. Bu konuda
İHK olarak sadece tavsiyelerde bulunabiliriz. Özellikle nitelikli iş gücü açığının bulunduğu bir ortamda
işverenlerin insanların etnik kökenine ve dini inancına dikkat etmelerine anlam veremiyorum” ifadelerini kullandı.
Bu arada Almanya İslam Konseyi Başkanı Ali Kızılkaya yayınladığı
basın bildirisinde Müslümanların
daha doğumdan itibaren din ve etnik kökenlerinden dolayı ayrımcılığa ve düşmanlığa maruz kaldıklarını belirtti. ADS’in raporunu değerlendiren Kızılkaya, “Almanya’da İslam’ın ve Müslümanların resmi haberler ve kısmen siyasilerin İslam
düşmanı retoriği yüzünden önyargılarla bezeniyor. Müslümanlara
karşı önyargılar söz konusu olduğunda ne okullardaki öğretmenleri,
ne anaokullarındaki pedagogları ne
de işletmelerdeki işverenleri dışarıda kalıyor” ifadelerini kullandı.
NSU Nihai Raporu: Olayın Aydınlatılma Umudu Gittikçe Azalıyor
SU cinayetleriyle ilgili sunulan
nihai rapora dair, “Bir buçuk yıllık bir sürecin ardından NSU
Araştırma Komisyonu’ndan beklentimiz
bu ‘yıkıcı karar’dan ve güvenlik birimlerine
tavsiyelerden daha fazlası idi” şeklinde bir
açıklamada bulunan İslam Toplumu Millî
Görüş (IGMG) Genel Başkan Yardımcısı
Mustafa Yeneroğlu, yaptığı açıklamayı şöyle sürdürdü:
“Güvenlik birimlerinin tam bir fiyaskoyla karşı karşıya oldukları ve Alman güvenlik yapısının bütünüyle değiştirilmesi gerektiği,
NSU cinayetlerinin ortaya çıkmasından bu yana zaten
bilinen bir gerçekti. Sırf bunları dile getirmek için bir
araştırma komisyonu kurulmasına gerek yoktu. Bu açıdan, nihai rapor tam bir hayal kırıklığıdır.
N
Bir araştırma komisyonunun oluşturulması, hâlâ cevaplanamamış pek çok soruya tatmin edici cevapların bulunabileceği ümidini doğurmuştu. Ortaya çıkan sonuç ise, güvenlik birimlerine organizasyon
ve eğitim alanındaki zayıf noktalarını gösteren bir el kitabı olmuştur. Elbette meselenin bu boyutunun önemini göz ardı etmemek gerekir; ancak milyonlarca insanın
araştırma komisyonundan beklediği şey
kesinlikle bu değildi.
Bu durumdan, hükümetin ve sayın
Şansölye’nin, cinayetlerin arka planının eksiksiz bir şekilde aydınlatılacağına dair verdikleri sözlerin gereğinin hâlâ yerine getirilmediği sonucu çıkıyor. Verilen
sözlerin yerine getirileceğine dair umutlar da maalesef
gittikçe azalıyor.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Kazanırken
Kazanmak
[email protected]
ncelikle kendimizi kazanalım. Buna değişik anlamlar yüklüyebiliriz;
Zira “Kendimiz”i bir çok manada düşünebiliriz.
Aile ve çocuklarımızı kazanalım. “Yakıtı insan ve taşlar olan
cehennem”den onları fersah fersah uzak edelim. İki dünya saadetinin kapılarını beraber aralamak
için nefsimize göre değil Rabbimize göre onlarla muamele edelim. Hayattaki rehberimizin
Kur’an, en büyük ve muhteşem
örneğimiz ve önderimizin Hz.
Muhammed (s.a.v) olduğunu yaşayarak gösterelim. “En hayırlı
mirasın güzel ahlâk ve edeb olduğu”nun şuuruyla onlara yaklaşalım. Çocuklarmızın yarınlarımız
olduğu bilinciyle hem onların
adına ve hem de kendimiz adına
yarınlarımıza sahip çıkalım.
Dost ve akrabalarımızı kazanalım. Komşularımızı ve farklı
sebeplerden ilgili olduklarımızı
kazanalım. Onların ıslah ve selâmeti, dünya ve ahiret saadetleri
için çalışalım.
Aynı dâvâda omuz omuza verdiğimiz; aynı irfan çeşmesinin
suyundan içen bir cemaatin, bir
tarikatın, bir STK (Sivil toplum
kuruluşu)’nın şemsiyesi altında
hassasiyetleri paylaşan kardeşlerimizi kazanalım.
“İyilik ve taqvâda yardım”laşarak, yarışarak; günah ve haddi aşmada birbirimizi uyararak birbirimizi kazanalım. Birbirimizin
ahiretini imar ederek, dünya için
birbirimizin yardımına koşalım.
Camide beraber saf tuttuğumuz ve Allah’ın lütfuyla kardeş
kılındığımız -farklı meşreb ve
mezhebteki- kardeşlerimizi kazanalım. Gönüllerini kazanalım,
onları ve kendimizi tefrikadan
arındıralım. İyi niyetlerle birbirimize yaklaşmak için gönül kapılarını çalalım. Birimizi diğerinden ayırmadan, kalplerimizin aynı frekansta çarpması için sadaka
Ö
❬
❬ 05 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434
Dr. Yusuf IŞIK
olan tebessümleri birbirimize sunalım. Ensar ve muhacir kardeşliği gibi bir kardeşliğin tesisi yolunda muhabbetimizi birbirimize, nefret ve öfkelerimizi nefsimize ve günahlarımıza yönlendirelim.
Zalimlerin gazabına ve zulmüne maruz kalmış, “İmdât !”
diye inleyen kardeşlerimizi kazanalım. Zulüm görmekten, haksızlığa uğramaktan, ezilmekten,
sürülmekten, katledilmekten,
yok sayılmaktan ve ötekileştirilmekten onları kurtaralım.
Bedeli ne olursa olsun, zalime
karşı mazlumun yanında duralım
ki, mazlumu kazanalım. Haksızlığın karşısında durarak hem zalimin safında hem de ‘dilsiz şeytanlar’ın safında olmadığımızı
ilân ederek mazlumları kazanalım.
Şeytanın ve nefsinin oyununa
gelmiş ve günaha gömülmüşleri
kazanalım. Emr-i bil mağrûf
nehy-i anil münker ipini onlara
uzatıp onları bataklıklardan kurtaralım. “Allah’ın af eden, af etmeyi seven” olduğundan kendisine samimi ve pişmanlık içerisinde dönenlerin tövbelerinin kabul
olduğunun şuurunu kazandıralım. Günah işlememekten alınan
zevkin günah işlerken alınan
zevkten fazla olduğunu “helâl
dairesi keyfe kâfî geldiğinden harama girmeye gerek olmadığı” bilinciyle onları uyandıralım.
Bir de gerçekten kendimizi
kazanalım ve en başta hepsinden
önce kendimizi kazanalım. Kendimizi kazanmanın ilk adımını
kendi üzerimizden atalım. Kendimizi kazanmak için kendimizi
mercek altına alalım, ameliyat
masasına yatıralım. Başta kendimizin budanacak yanlarını budayalım. Kendimizi kazanmaya
başta kendimizden başlama çağrısı, benliğe ve enaniyete bir çağrı değildir. Aksine benliği ve enaniyeti eritmeye yönelik bir çağrı-
dosya
Çünkü kendilerini fethedemiyenler başkalarını fethedemezler. Kalemiz olan kalbimizi fethedelim ki, gönüllerin fethine çıkabilelim. Kendi kusur ve günahlarımızla uğraşalım. Kendi kusur ve günahlarıyla uğraşmayanların başkalarının kusur ve günahlarıyla uğraşmaya hakları olamaz.
dır. Ailenin, akrabanın, dostun,
kardeşin ve komşunun elinden
tutacak ellerin, bileklerin; onları
Hakk’a götürecek ayakların güçlendirilmesidir.
Onları Hakk’a çağıracak dillerin temizlenmesidir. Dünya okyanusunda onları Hakk’a taşıyacak kalp gemilerinin rotasının
belirlenmesidir. Onları asıl hayata çağıracak hayatın mümkün olduğunca kirlerden arındırılmasıdır.
Kendimizi kazanmaya kendimizden başlamak; tebliğ, irşad ve
dâvet binasının temellerinin atılmasıdır. Ya da dâvetin yaşayarak
yapılmasıdır. Onlarla beraber sahili selâmete demir atmak için ilk
küreklerin çekilmesidir.
Çünkü kendilerini fethedemiyenler başkalarını fethedemezler.
Kalemiz olan kalbimizi fethedelim ki, gönüllerin fethine çıkabilelim. Kendi kusur ve günahlarımızla uğraşalım. Kendi kusur ve
günahlarıyla uğraşmayanların
başkalarının kusur ve günahlarıyla uğraşmaya hakları olamaz.
Nefsimizi başı boş bırakmayıp
onun ıslahı için eksiklikle, yoklukla, açlıkla onu zorlayalım ki,
zor imtihanlara onu hazırlamış
olabilelim.
Yanlışlarımızdan dönelim.
Yanlışlarımızdan dolayı pişman
ve mahzun olalım. Pişmanlıkla
dökülen göz yaşlarını günahlarımızın affı için aracı kılalım. Gözyaşlarımız samimiyetimizin ve
pişmanlığımızın şahidi olsun.
Netice olarak bugün kendimizi kazanalım ki, yarın kazananlardan olabilelim. Bu gün hayır ekelim; iyilik, güzellik ekelim ki, yarın hayır, iyilik ve güzellik biçebilelim. Hayır ve iyiliği yarınlarımız adına öyle bir ekelim ki,
meyve olarak cennet meyvelerini
biçebilelim. Biçebilelim ki, kendimizi hayır yolunda kazanmamızın semeresi cennet olsun.
SunExpress
Kış Sezonuna Hazır
2
006’da iç hat seferlerini başlattığı
günden bu yana
120 binden fazla sefer
yapan ve 16 milyondan
fazla taşıyan SunExpress hem iç hatta hem
dış hatta kış sezonunu
açtı.
Türk Hava Yolları
ile Lufthansa’nın ortak
kuruluşu SunExpress, iç
hatlarda toplam 15
noktaya haftada 280, dış hatlarda ise toplam 37
noktaya haftada 328 sefer ile kış sezonunu satışa açtı. Kış sezonunda tarifeli olarak 41 destinasyonda
50 noktaya haftada toplam 608 uçuş gerçekleştirecek olan SunExpress, charter uçuşlarıyla beraber 58
destinasyona uçacak.
Bu yaz sezonuyla İzmir’den başlattığı dış hatlarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ise Lefkoşa’ya ve iç hatlarda Batman uçuşlarına devam edecek olan SunExpress, Lefkoşa’ya olan uçuş sayısını
haftada 2’den 4’e çıkarıyor.
Geçen Kasım ayında İzmir’i aktarma merkezi
yapan SunExpress, iç hatlarda İzmir - Antalya sefer
sayının haftada 16’dan 18’e, İzmir- Sabiha Gökçen
arasındaki sefer sayısını da haftada 13’ten 18’e çıkarıyor. Antalya’da ise Diyarbakır uçuşlarını haftada
5’ten 7’ye, Van uçuşlarını da haftada 4’ten 5’e çıkarılıyor. Yurt dışında ise, turizm taşımacılığı alanında tartışmasız üstünlüğünü sürdüren SunExpress,
Antalya’dan sonra Alanya Gazipaşa Havaalanı’ndan
Almanya’nın üç kenti, Frankfurt, Düsseldorf ve Leipzig/Halle’ye bu kış uçuş başlatıyor.
2011’de SunExpress Türkiye’nin alt kuruluşu
olarak Almanya’da kurulan SunExpress Almanya
ise, Almanya’nın Leipzig kentine bir uçak konumlandıracak ve buradan tur operatörleri ile ortak gerçekleştirdiği tarifeli Luxor, Hurghada, Sharm el
Sheikh, Marsa Alam’a uçuş gerçekleştirecek. Bunun
yanında ayrıca Kanarya adalarında Tenerfie Norte,
Fuerteventura ve Las Palmas’a da uçuş gerçekleştirilecek.
SunExpress Genel Müdür Yardımcısı Server
Aydın, SunExpress’in hem Türkiye’de hem Almanya’da operasyonlarını güçlendirmeye devam ettiğini
belirterek, “İç hatlarda İzmir ve Antalya’dan uçtuğumuz noktalarda frekans artışı ile operasyonlarımızı güçlendiriyoruz. Dış hatlarda ise turizm taşımacılığına yönelik çalışmalarımız artarak devam
ediyor. 23013-14 sezonunda SunExpress Alman tur
operatörlerinin en fazla tercih ettiği havayolu oldu.
Ayrıca, tur operatörü FTI ile yaptığımız anlaşma
ile İzmir üzerinden Salalah’a Eylül’den itibaren uçmaya başlıyoruz. Bu anlaşma ile aktarma merkezimiz olan İzmir’i daha fazla güçlendirmiş olacağız”
dedi.
HAYAT
ürkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı tarafından yurtdışındaki vatandaşların sorunlarını ve taleplerini tespit edebilmek, bunu da bizzat yurtdışındaki vatandaşlarının katkısını sağlayarak yapmak amacıyla oluşturulan Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun ilk
toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
başkanlığında gerçekleştirilen toplantıya Amerika, Almanya, Avustralya,
Avusturya, Balkanlar, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda,
İngiltere, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada, K.K.T.C, Norveç, Orta Doğu ve
Afrika, Orta Asya’dan toplam 70 üye
katıldı. Kurulun ayrıca 10 onur üyesi
de bulunuyor.
Toplantıya Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın yanı sıra Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahin de katıldılar. Başbakan Erdoğan toplantıda
yaptığı konuşmada Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı’nı kurarak Türkiye’nin barış elini, dayanışma iradesini, koruyucu ve kollayıcı
şemsiyesini dünyanın her yerine taşıdıklarını ifade etti. Büyük devlet vatandaşına, soydaşına, dostuna ve kardeşine sahip çıkan devlettir vurgusunda bulunan Erdoğan, nerede bir vatandaşımız, soydaşımız-akrabamız
varsa biz oradayız diyerek danışma kurulunu bu yönde atılmış önemli adımlardan birisi olduğunu ifade etti.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise toplantıda
yaptığı konuşmada şu anda dünyada
en fazla dış temsilciliği olan 9. ülkenin
Türkiye olduğunun altını çizdi. Bakan
Davutoğlu, kültürel kimliği koruma
hakkına ve önemine vurgu yaptı. Davutoğlu ayrıca yurtdışındaki vatandaşları için en büyük tehdit yabancı düşmanlığı ve aşırı sağcı akımlar olduğunun altını çizdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yurtdışı
Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ise Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın nerede olursa olsun insanımıza sahip çıkma arzusunun somutlaşmış hâli olduğunu dile getirdi. Bozdağ, bu bağlamda kurulan Yurtdışı
Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun da
geliştirilen istişare kültürünün kurumsallaşmış şekli olduğunu söyledi.
Toplantıda çeşitli ülkelerden gelen
kurul üyeleri konuşmalar gerçekleştirdiler. Avrupa kurul üyeleri adına konuşan IGMG Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, kimliklerin,
farklılıkların korunması önemli bir
hak olduğuna vurgu yaptı. Alman-
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 06 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434
haber
T
Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu Ankara’da Toplandı
ya’nın da yurtdışında yaşayan vatandaşları ile ilgili önemli çalışmalar yaptığını, kendi kimliklerini korumaları
için politikalar geliştirdiğini Almanya
Şansölyesi Angela Merkel’in konuşmalarına atıfla değerlendiren Yeneroğlu, bunun her büyük ülkenin sorumluluğu ve yurtdışında yaşayan vatandaşların hakkı olan, doğal bir durum
olduğunu vurguladı.
Toplantının ikinci günü öğleden
sonra Türkiye Cumhuriyeti Cumhur-
başkanı Abdullah Gül, Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu üyelerini Çankaya Köşkü’nde kabul etti. Gül, Kurul
üyelerinin, bir taraftan bulunduğu ülkelerde Türk toplumunu en iyi şekilde
temsil edip kendi aralarında dayanışmanın en iyi şekilde oluşmasına çalışırken, diğer taraftan da Türkiye ile
bulundukları ülkeler arasındaki ilişkilerin zenginleşmesine katkı sağlamalarının beklendiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Gül ayrıca, üyelerin aynı za-
manda Türkiye’nin yurtdışında daha
iyi tanıtılmasına katkı sağlayacaklarını
olan inancını dile getirdi.
Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun görevleri arasında şu hususlar yer alıyor: Yurtdışında yaşayan
Türk vatandaşlarının sorunlarının tespiti ve yapılacak çalışmaların koordinasyonu ile ilgili olarak tavsiyelerde
bulunmak. Vatandaşların bulundukları ülkelerin sosyal ve ekonomik yaşamlarına eşit katılımlarını sağlayacak
öneriler geliştirmek. Vatandaşların
Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanması gereken ihtiyaçlarını belirlemek, bu çerçevede yapılması gerekli
kanuni ve idari düzenlemeleri tespit
etmek. Yurtdışında yaşayan vatandaşların yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve
ayrımcılık gibi konularda duyarlılıklarını arttırarak uluslararası kamuoyunda yapılması gereken çalışmalar konusunda öneriler geliştirmek. Kurulun
görev alanına giren konularla ilgili
toplantı, çalıştay, konferans ve benzeri
etkinlikler düzenlemek, yurtiçi ve
yurtdışındaki diğer kurum ve kuruluşlarca düzenlenen etkinliklere katılım
sağlamak. Kurul üyelerinin tavsiyeleri,
teklifleri etrafında ortak görüşlerin
oluşması hâlinde kurulun yeni görev
alanları oluşturması da mümkün.
İlk toplantısı gerçekleştirilen Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nda
yurtdışındaki vatandaşları ilgilendiren
temel konularda alt çalışma grupları
oluşturuldu. Söz konusu alt çalışma
gruplarında yurtdışından katılan üyelerin yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili kamu kurumlarının da
temsilcileri yer alacaklar. Alt çalışma
gruplarında sorunların tespiti, çözüm
yolları üretme üzerinde durularak istişareler gerçekleştirilmesi planlanıyor.
Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun yılda en az bir kere toplanması
öngörülüyor.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Medeniyetin
Üç S’si: Sadakat,
Sahiplenme, Saygı
[email protected]
Yanlış hayatta doğrusu yaşanmaz”
(Theodor. W. Adorno)
Yıllardan beri Almanya’da bir huzurevinde (yaşlılar yurdu) çalışan Türk kadın günün
birinde eve geldiğinde her zamankinden daha yorgun ve bitkindi. Onu oturduğu koltuğun üzerinde
dalgın gören kocası, bunun sebebini sordu. Kadın
işyerinde karşılaştığı durumu anlatmaya başlayınca
duygularına hakim olamadı; hem ağladı hem anlattı:
Bugün benim çalıştığım kattaki odaların birine
yaşlı bir Türk nineyi getirdiler. Kimsen yok mu,
dedim. Kocasının vefat ettiğini fakat evli kızı ve
oğlu olduğunu söyledi. Ben sormama fırsat vermeden; “Bir müddet benimle ilgilendiler, daha sonra
çalıştıkları için bana bakamayacaklarını söyleyip
buraya getirdiler” dedi. Zavallı kadın orada çıkan
yemeklerin çoğunu yiyemiyor. Anlattığına göre
tam otuz sene bir fabrikada çalışmış. Her odaya girişimde, gözlerini pencereden dışarıya dikmiş, hazin hazin ağlarken görüyorum. Almanlara hep, biz
Türkler yaşlılarımızı ölünceye dek evimizde bakar,
başımızın üstünde tutarız diyordum. Şimdi bu zavallı kadının hâlini gördükçe, bizim de mi akibetimiz böyle olacak diye korkuyorum.
Telefondaki iki çocuk annesi genç kadın hem
içinde bulunduğu ortamı izah etmeğe çalışıyor,
hem de tekrar tekrar aynı soruyu bana yöneltiyordu: “Çocuklarımı elimden almazlar değil mi?
N’olur bana yardımcı olun... Gençlik dairesinin
(Jugendamt) çocuklarımı benden almalarından
çok korkuyorum”. Kocasını sordum; uyuşturucu
bağımlısı olduğundan ayrıldıklarını ve kendisinin
de hem çalışmak hem de henüz daha anaokulu çağında iki çocuğuna bakmak zorunda olduğunu
söyledi.
Cami derneği başkanına bir haber ulaştırılmıştı: Hastanede vefat eden bir müslüman var. Cenazeye sahip çıkacak kimsesi ve geride cenaze masraflarını karşılayacak parası da olmadığından, ceseti
yakılacakmış. Yanındakiler başkana sordular: Türk
müymüş? Cami hocası dernek başkanına fırsat vermeden, söylenmesi gerekeni söyledi: Canım ne
önemi var, vefat etmiş bir müslümanın yakılmaktan kurtarmak için illâ Türk mü olması gerekir?
Müslüman olması yetmiyor mu?
Yukarıya aktardığımız üç ayrı hadisenin de buradaki hayatın içinden gerçekler olduğunu, hayalî
olmadığını, özellikle belirtmek isterim. Bilmeyenler de; gözleri kapalı, kulakları tıkalı hayatı sürdürmeğe devam etseler de, günün birinde bu ve benzeri hakikatlarla karşılaşabileceklerini artık bilmelidirler!
Avrupa’nın Göçmen Türklerinin hayatı, ne sadece yukarıya aktardığımız ve benzeri, günlük yaşantının içinden menfiliklerden ve ne de Türklerin
“
❬
❬ 07 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434
Mahmut AŞKAR
dosya
Kendi çocuğunu ve sahipsiz, yardıma
muhtaç her çocuğu şefkatle sahiplenmenin, yaşlıya saygıda kusur etmemenin ve
evlilik hayatına sadakatın ilkeleri, bizim
medeniyet anlayışımızda bellidir ve belki
de diğerlerinden ayıran en bariz kültürel
özelliklerimizdir.
açtıkları işyerleri ve camilerle süslenen toz-pembe
bir tablodan ibarettir.
Dünün gençleri yaşlandıkça, dünün çocukları
büyüdükçe ve dünün bekârları evlenerek aile yuvası kurdukça; kültürümüzün direnç noktaları, taşıyıcı sütunları ve istinat duvarlarındaki çatlamalar
da tehlikeli bir hâl almaya başladı. Bizimkinden
epey farklı değerlere sahip bir kültür coğrafyasında
adeta muhasara altına alınmış olmaktan mütevellit
zaafiyetlerimizin, her geçen yıl biraz daha fazlalaştığını hisseder olduk. Halbuki medeniyetimizin,
evlilik hayatına sadakat, büyüklere saygı ve yetimi,
sahipsizi, yardıma, himayeye muhtaç yaşlılar ve çocukları sahiplenme konusundaki ölçüleri, modernite ötesi dünya insanlığına sunmaya hazırlandığımız medeniyet projelerimizin iddialı bölümlerini
teşkil etmekteydi.
Aynı zamanda insanlığın ortak değerleri olan
bunlar, bizim medeniyetimizin alamet-i farikalarındandır. İnsan endeksli veya insan merkezli bir
medeniyet anlayışının eksikliği, sadakat, saygı ve
sahiplenme duygusuna olan ihtiyacın derecesini
daha da artırmaktadır. Almanya ve benzeri seviyede sanayileşmiş Avrupa ülkelerine “misafir işçi”
olarak gelmiş olanların bilhassa üçüncü nesilden
itibaren burada yetişenlerini, dünkünden farklı bir
Avrupa ve dünya gerçeği beklemektedir. Yeni nesil
Göçmen Türklerden beklentiler de babalarınkinden çok daha farklı olacaktır; hatta olmaya da başladı... Artık “misafirlikten” çoktan beridir çıkmış
ve evsahibi sıfatıyla kalıcılıkta karar kılmış Türkler,
miras olarak devraldıkları kültür zenginliklerinden, birlikte yaşadıkları toplumlara sunabileceklerini bir proje çerçevesinde ortaya koyabilmelidirler.
Şahsında, aile ortamında ve toplum hayatında yaşayarak, sözkonusu değerlerin hayata geçirilebilirliğini, yani yaşanabilir kıvamda olduğunu göstermek gerekir.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde Batı tipi hayat tarzını benimsemiş toplumların ya tamamen yitirdikleri ya da değersizleştirdikleri insanî
hasletlerden “Sadakat”, “Saygı” ve “Sahiplenme”
bizim kültürümüzde henüz daha canlılığını muhafaza edebilmektedir. Batılı insanın artık bir eşya
muamelesi gördüğünü ve ölüm gerçeğinin kollektif hayatın dışına atılarak gizlenmeğe çalışıldığını
ve böylece yaşayanlarda ölüm bilincini yok etmek
için her yola başvurulduğunu söyleyen J. Ziegler’in; “Maddeci toplum, daha fazla yer kazanabilmek için ölüleri yakmayı tercih ediyor (Die Lebenden und den Tod)” sözüne karşılık; ölüyü kollektif
bir ruhla sahiplenen, mümkün olan en kalabalık
cemaatle onu “son yolculuğuna” uğurlayan, dünya
hayatı kadar ahiret hayatına ve ölmek için yaratılmış olduğunun şuurunda olan bir hayat felsefesine
inanan, kimsesizi sahiplendiği kadar öleni/ölüyü
de sahiplenen bir inanç geleneğine sahibiz. Fakat
batı ve kuzey Avrupa’nın ileri sanayi ülkelerinde
yaşayan Avrupalı Türklerin, global çağın tüketim
toplumlarında hâkim olan değerlerin muhasarası
altında oldukları göz ardı edilmemelidir. Şayet uhdesinde olan kültürel kozlarını kullanmaz da, dışarıdan gelen her taaruza karşı bir adım geri çekilerek siperden çıkmazsa, birlikte yaşadıkları topluma
verebilecek birşeyi olamayacağı gibi, Avrupalı
Türkler kendi değerlerini de koruyamaz hâle gelecektir.
Geleneklerin yıkıldığı toplumlarda ferdiyetçilik
önplana çıkarken, “Ferdiyetçiliğin yükselişi eşittir
toplumun çöküşü (A. Ehrenberg, Das Unbehagen
in der Gesellschaft)” neticesini doğurur. Ferdiyetçiliğin bugün itibariyle geldiği nokta ise, narsistliktir. Narsistliğin etkili olduğu toplumlarda psikolojik sıkıntılar başgösterir ve bazen kurulu bir aile
düzeni bu yüzden yıkılırken, bazen de bu yüzden,
arzu edilse de, düzenli bir aile ortamı oluşturulamıyor. Alain Ehrenberg’in de dediği gibi; “Toplumda var olan bağların zayıflaması neticesinde
fertler kendilerine; şahsî kabiliyetleri ve içdünyalarına dönüş yaparlar”. Sahasında uzman Alman ilim
adamlarından Prof. Meyer-Abich; “Muhtemelen
yalnızlıktan ölenlerin sayısı, kanserden ölenlerden
daha fazladır (Prof. K. M. Meyer-Abich, Psychologie Heute/Sept. 2010)” şeklindeki tesbitinden sonra, insanın aidiyet ihtiyacı olduğunu söylüyor. Aidiyetten kasıt; bir topluma, millete, kültüre veya
ülkeye mensubiyet duygusu beslemek olarak anlaşılabilir. Yalnızlığa terk edilmiş veya buna mecbur
kalmış insanın bir yerlere veya birilerine aidiyat
duygusu, karşılıksız sevgi gibidir.
Ailesi, çoluk-çocuğu olup da yaşlılar yurduna
teslim edilen büyüğün, annesi ve babası olduğu
hâlde ilgisizliğin kucağına atılan çocuğun, yuvası
dağılan eşlerin bir yerlere veya birilerine aidiyet
duygusu beslemesinin ne hükmü olabilir ki... Yukarıya aktardığımız sosyal hayatın içinden örnekler, birbirinden farklı görünse de, birbiriyle bağlantılı ve hatta içiçe geçmiş vakıalardan kesitlerdir. Aile veya toplum hayatında çocukluk, evlilik ve yaşlılık dönemleri; beşer hayatını tamamlayan merhalelerdir. Kendi çocuğunu ve sahipsiz, yardıma
muhtaç her çocuğu şefkatle sahiplenmenin, yaşlıya
saygıda kusur etmemenin ve evlilik hayatına sadakatın ilkeleri, bizim medeniyet anlayışımızda bellidir ve belki de diğerlerinden ayıran en bariz kültürel özelliklerimizdir. Bu değerlerimizin erozyana
uğramasıyla, şimdilik istisnaî durumlar seviyesindeki gelişmeler, zamanla yaygınlaşarak tehlikeli bir
hâl alabilir.
Ferdiyetçi anlayışın, müşterek hayata yaşama
şansı bırakmadığı bir ortamda, sadakatı, saygıyı ve
sahiplenmeyi bir medeniyet projesi olarak sunmasını bilmeyenlerin vay hâline..
Hayat
Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Gurbetçiler Yurtdışı
Kısmi Aylığı Bağlatırken
İki Kere Düşünmeli
www.erhannacar.de
ürkiye ile sosyal güvenlik
anlaşması olan ülkelerde çalışanlar şayet kesin dönüş
yapmışlarsa Türkiye’den iki
şekilde emekli olabiliyorlar. Biri yurtdışı borçlanmasıyla ki emeklilik için
gerekli gün sayısı kadar borçlanma
yapıp bedelini ödediklerinde normal
emekli olmaları biçiminde cereyan
ediyor. Diğeri ise borçlanma yapıp bir
bedel ödemeden sadece Türkiye’de
daha önce geçmiş olan çalışmaları
oranında aylık bağlatabiliyorlar ki buna yurtdışı kısmi aylığı deniyor.
Sözgelimi Türkiye’de 1953 doğumlu, 1981 yılında başlayan 3 yıl
fiili çalışması olan bir SSK’lı Almanya’da da 23 yıl çalışmış ve Türkiye’ye
dönmüş olsun. Bu erkek gurbetçi dilerse 5 bin 300 güne yetecek kadar
yurtdışı borçlanması yapıp emekli
olabilir veya borçlanma yapmadan 26
yıl çalışan emsaline bağlanacak aylığın 3/26’sını alarak kısmi aylık sahibi
olabilir. Bu kısmi aylık ileride borçlanma yapılarak tam aylığa yükseltilebiliyor.
Özellikle yaş sorunu nedeniyle
normal emekliliği için yaşı bekleyenler başta olmak üzere Türkiye’ye geldiklerinde yurtdışım kısmi aylığı bağlattıklarında bu aylığı bilahare tam
aylığa yükseltmede sorun yaşıyorlar.
Örneğin bu örnekteki kişi tam aylık
almak için 7 yıllık borçlanma yaparak
3 bin 600 günden emekli olup normal aylık almak istediğinde bu defa 5
bin 75 güne tamamlaması isteniyor,
aksi halde aylığı tam aylığa yükseltemiyor.
Keza Türkiye’de 15 yıllık memuriyetten sonra sözleşmeli bir ülkeye gidip orada 20 yıl çalışan müstafi memur döndüğünde şayet 61 yaşı gelmeden kısmi aylık bağlatmışsa aynı
sorunu yaşıyor. Üstelik memuriyetten
normal emeklilikte en az 25 yıl (9000
gün) gerektiğinden bahisle 15/35 oranında bağlanan kısmi aylığın tam aylığa dönüştürülmesi için en az 10 yıllık yurtdışı borçlanması yapması isteniyor. “61 yaş ve 15 yılım var, Emekli Sandığı’ndan yaştan emeklilik şartlarına sahibim” diyerek iddia etmek
de kar etmiyor. Kısmi aylık bağlatmayan diğer kişi yaştan emekli olurken
kısmi aylık bağlatan 61 yaş ve 5400
T
❬
❬ 09 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434
Erhan NACAR
günle Emekli Sandığı’ndan emekli
olamıyor. Kısacası SGK yaşlılık aylığı
için başvuru tarihi itibariyle değil, ilk
defa kısmi aylığın bağlandığı tarih itibariyle değerlendirme yapmakta diretiyor. Mamafih bu durumun yargı yoluyla çözümü var ancak yine de gurbetçilerin özellikle mahkeme ile uğraşmak istemiyorum diyenlerinin kısmi aylık bağlatırken iki kere düşünmelerinde dahası hem SSK, hem BağKur, hem de Emekli Sandığı mevzuatına hâkim gerçek bir sosyal güvenlik
uzmanına danışmalarında yarar var.
Yanlış Borçlanma Yurtdışı
Borçlanmasında Başlangıç
Davasını Kaybettirir
Sosyal güvenliğin ekmek kadar su
kadar önemli bir yaşam unsuru olduğu bugün büyük ölçüde anlaşıldı. İnsanımız artık geleceğini düşünerek
arayışlara giriyor, hatta bireysel emeklilik gibi bizce fantezilere bile yöneliyor. Fakat eksik ve çok önemli bir şey
var ve o eksiklik iki nedene dayanıyor.
İlki mevzuatımızın karmaşıklığı nedeniyle flu bir ortamın bulunması, ikincisi de işte bu bulanıklığın da tetiklemesiyle gerçek ve en doğru bilgiye
ulaşma bakımından bir takım sıkıntılar yaşıyor.
Bu sıkıntının da en büyük nedeni
henüz vatandaşımızda danışma kültürünün, bilgiye saygı kültürünün tam
olarak genelleşememiş olması. Bunun
sonucunda ihtiyacın farkındalığını
yakalayamamış durumda bulunuyor
ve elbette büyük zararlara uğruyor.
Türkiye'de sigorta başlangıcı olmadan yurtdışında sözleşmeli bir ülkede çalışmaya başlayanların ileride
Türkiye'de emekli olmak istemesinde
bu başlangıcın sayılması gurbetçiyi
daha az gün borçlanarak daha iyi maaşla emekli olmasının yolunu yasaya
dayalı olarak açıyor.
Sosyal güvenlik ve iş hukuku konularında gelişmeleri en doğru ve en
yakın biçimde gelişmeleri yakalayabiliyorlar. Örneğin belli başlı sözleşmeli
ülkelerdeki yurtdışı çalışma başlangıcının Türkiye’de de çalışma başlangıcı
sayılması bakımından sözleşmelere
rağmen maalesef dava gerekiyor. Bunu yıllar önce duyurmuştuk, bizi dinleyip dava açanlar kazandılar. Dışarı-
dan taklit edenler oldu, kimi başarılı
kimi başarısız. İşte bunun nedeni de
danışmaya ve bilgiye değer vermemek
olmakta maalesef. Bu sözleşmeli ülke
Almanya, Fransa, Hollanda gibi belli
başlı bir ülke bile olsa her yurtdışı çalışma başlangıç davası kazanılamıyor.
Zira sırf dava açmak değil, öncesinin
de önemi bulunuyor. Yurtdışı borçlanmasının da açılacak başlangıç davasına uygun olması gerekiyor. Bunun için de gerçek bir bilene danışmak gerekiyor.
Aksi durum fiyaskoyla sonuçlanıyor. Örneğin Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin 2013/1216 Esas ve
2013/2840 Karar nolu 21.02.2013
tarihli kararında “Dava, borçlanma istemini reddeden kurum işleminin iptali ile Alman Rant Sigortasına giriş
tarihi olan 26.09.1978 tarihinin, Türkiye’de sigorta başlangıcı olarak kabul
edilmesi gerektiğinin tespiti istemlerine ilişkindir. Mahkemenin, henüz yapılmış bir borçlanma işlemi bulunmadan, sigorta başlangıcına ilişkin
kabulü eksik inceleme ve araştırmaya
dayalıdır. Bir kimsenin Türk sigortasına girmeden önce, Alman rant sigortasına girmiş bulunması halinde, rant
sigortasına giriş tarihinin, Türk sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceğini uluslararası sözleşmede öngörmüştür. Ancak, iki ülke arasındaki bu
sözleşme hükmünün uygulanabilmesi; davacı tarafa yöntemine uygun şekilde verilecek mehille, Alman Rant
sigortasına giriş tarihini içerecek şekilde yurt dışı borçlanmasının usulünce yapılmasının sağlanması halinde mümkün olup, bu husus gözetilmeksizin, yazılı şekilde sigorta başlangıcına hükmedilmesi isabetli görülmemiştir.” denilerek bu gerçeğe işaret
ediliyor.
Bu bakımdan herkes ile ilgisi kuşkusuz olan sosyal güvenlik ile olarak
diyoruz ki işin erbabına danışmadan
adım atmayın, dahası emekliliğinizi
planlayın. Aksi halde yukarıdaki örnekteki gibi önemli bir adımı atlar ve
haklı çıkmanız yüzde 99,9 olan bir
olayda dava masrafları da üzerinize
kalacak şekilde büyük hüsrana uğrarsınız.
Sorularınız için:
[email protected]
dosya
Hessen’de İslam
Din Dersleri
Başlıyor
iyanet İşleri Türk İslam Birliği, Hessen Eyaleti’nde verilmeye başlayan inanca dayalı İslam din derslerine girecek olan
öğretmenlere “Geçici İslam Din
Dersi Okutma Müsaadesi” verdi.
Bakanlık tarafından eyalet çapındaki
26 sınıfta DİTİB iş birliği ile sürdürülen çalışmada dersler, 17 Müslüman öğretmen tarafından verilecek.
Eyalet Birliği Başkanı Fuat Kurt,
tarihi bir ana tanıklık ettiklerini ifade ederek, “Önümüzdeki dönemde
belki Müslüman olmayan kesimlerden de katılımcı alacağız. İnanca dayalı İslam din dersi hepimizin çok
emek sarf ettiği bir projeydi. Bunun
gerçekleşmiş olmasını görmekten
dolayı çok mutluyuz” dedi.
Komisyon Başkanı Dr. Aysun Yaşar, öğretmenlerin eğitimlerde çok
iyi bir performans ortaya koyduklarını dile getirdi. Bu yıl itibariyle
Hessen Eyaleti’nde gerçek anlamda
inanca dayalı İslam din dersinin verileceğini kaydeden Dr. Yaşar, bundan sonraki dönemlerde öğretmenlere daha iyi destek sağlanabilmesi
için Goethe ve Giessen Üniversiteleri tarafından bir merkez kurulması
çalışmalarının başlatıldığını dile getirdi.
MÜSLÜMANLAR İÇİN
BÜYÜK KAZANÇ
Aynı zamanda öğretmenlere eğitim veren komisyonun da üyesi olan
Öğretmen Gonca Aydın, bu adımı
büyük bir başarı olarak gördüğünü
kaydederek, din derslerini Müslüman cemaati için çok büyük bir kazanç olarak niteledi. Dinimizin en
doğru şekilde öğretilebilmesi için çalışacaklarını belirten Aydın, bu dersi
verecek ilk öğretmenlerden biri olduğu için heyecan duyduğunu ifade
etti.
DERSLERİN İŞLEYİŞİ
ÇOK ÖNEMLİ
Bakanlık yetkilisi Nurgül Altuntaş, öğretmenlere eğitim verirken
derslerin ders çizelgesine göre işlenmesinin önemine dikkati çektiklerini kaydederek, “Komisyon yetki belgelerini verdiği gibi, derslerin işleyişini de takip ederek sürecin sürekli
olarak içerisinde yer alacak” dedi.
Altuntaş, İslam dininin modern bir
dille öğretileceğini de sözlerine ekledi.
D
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 11 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
haber
Hikmet Yazıcı’ya Uluslararası Doktora Belgesi
atı Avrupalı Türklerin gösterdikleri başarılar artık tescilleniyor. Uzun yıllar Almanya’nın Duisburg şehrinde Alternatif Turizim ve seyahat
acentası olarak hizmet veren firma Kam 2000`in sahibi Hikmet Yazıcı’ya Türk Dünyasına hizmetinden dolayı Uluslararası hizmet ödülü verildi.
Ödül törenine Azerbeycan Vektor Uluslararası
İlimler Akedemisi Rektörü Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Uyum Meclis Başkanı Şevket Avcı, Duisburg İş
adamları Dernek Başkanı Ali Aydın, Uyum Meclis
Üyesi Bekir Sipahi, Tv sunucusu ve işadamı Dr. Mümin Uluç, Prof. Dr. Tuncay Palta, sivil toplum kuruluş
temsilcileri, dernek başkanları ve iş adamları katıldı.
B
Doktora ünvanı alan Hikmet Yazıcı misafirleri selamladıktan sonra “Geçmiş bayramı tekrar tebrik ede-
rim, Mısır’daki ve Müslüman aleminde meydana gelen
olaylardan dolayı üzüntülüyüz. Bu olayları kınıyoruz.
Büyük millet olmak için yürek, gönül, akıl adamı olduğu zaman yeterli. Bu değerleri her zaman diri tutmalıyız. Bu ünvanın alınmasında
bana her zaman destek veren çalışanlarıma da
huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu vesile ile
bu günde yanlız bırakmadığınız için sizlere müteşşekirim, beraber olduğumuzdan dolayı saygılarımı sunuyorum” dedi.
Daha sonra söz alan Rektör Elçin İskenderzade; “Hikmet Yazıcı’nın Türk Dünyasına hizmetlerini yakından tanıdık. Buna Dr. Mümin
Uluç’da tavsiyelerde bulundu. Uluslararası Türk
Dünyasına hizmet ödülüne aday olarak da hizmet ettiğim Üniversite rektörlüğüne tavsiye sonucu sayın Yazıcı’ya Dr. ünvanı verilmesi uygun görüldü. Bunun için kendisini tebrik ediyorum” dedi.
Ödülü alan Hikmet Yazıcı da; “Bu ödülün
onurunu taşımak daha bir sorumluluk istiyor.
Bu sorumluluğun bilincindeyim. Bu aldığım
ödül diğer aldığım ödüllerden daha farklı. Daha anlamlı. Bundan sonra daha fazla çalışmamız gerek” dedi.
Ödül töreninin ardından Yazıcı İskenderzadeye ait, Portre adlı şiir kitabından Benim Bu
Geceye Ait Umudum Var adlı şiirini okuyup,
“Yükümün ne kadar ağır olduğunu biliyorum.
Halka hizmet, hakka hizmet demektir” diyerek
davetlileri tek tek teşekkür etti.
Duisburg Uyum Meclisi Başkanı Şevket
Avcı ise konuşmasında; “Mevlana`nın bir sözü
var “zamana göre değil, her zaman adam ol” işte Hikmet Yazıcı kardeşimiz bu tarife uyan biri,
bu ödül geç kalınmış bir ödül, gönül isterdiki
bunu kendi ülkemizdeki ileri gelenlerimiz daha
önce görüp verselerdi. Kendi değerlerimize sahip çıkalım” dedi.
Daha sonra söz alan sivil toplum kuruluş
temsilcileri yaptıkları konuşmalarda Dr. ünvanını alan Hikmet Yazıcı’yı tebrik ederek aslında geç kalınmış bir unvan, kendi insanımızı iyi
değerlendirmeliyiz. Bizlere çok iş düşüyor. Birlik ve beraber içinde olmanın altı çizildi.
Tv sunucusu işadamı Dr. Mümin Uluç
yaptığı hizmetleri dile getirdikten sonra ödül
alan Hikmet Yazıcı’yı tebrik etti. Sözlerini ise
okuduğu bayrak şiiri ile noktaladı.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 12 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
haber
Türk Havayolları Nürnberg’de 40. Yılını Kutluyor
HY 1973 yılından beri sefer düzenlediği Nürnberg
Müdürlüğü 40’ıncı yılını kutluyor.
Nürberg 40. Yıl Galası’na günün anısına filonun en
modern uçaklarından biri olan A330 Nürnberg Havalimanına geldi. Havalimanı itfaiyesinin su takı ile karşılanan uçağı Türk ve Alman siyasi ve iktisadi elitleri, basın
mensupları, acenteler ve firma yetkilileri karşıladılar.
THY Nürnberg Müdürü Dr. Osman Nuri Hasırcı’ya
Almanya’nın en önemli noktalarından biri olan Nürnberg’deki 40’ıncı yıllarının önemini sorduk.
THY Nürnberg Müdürlüğünün 40’ıncı yılıyla ilgili
neler söylemek istersiniz?
Türk Hava Yolları 80, Nürnberg ise 40 yaşında. Bu-
T
TALEP SİZDEN, PARA BİZDEN, EV BİZDEN
DEWA
PR
MA
GMBH
BANKA SIZ SCH UFASIZ
HERKESE EV ALMA İMKANI
wohnungsbau eG
İcradaki evinizi kurtarıyoruz.
Schufa’nız olsa bile destek imkanı sağlıyoruz
∂ Annelere Özel İmkanlar
∂ “Vadesi Dolmuş Ev
www.dewaeg.de
Ödemelerinizi Günün
En Cazip İmkanları
İle Yeniliyoruz”
Çalışsanız ya da çalışmasanız, yardım dahi alsanız,
hayal kurduğunuz, bize gösterdiğiniz evi alıyoruz.
Hiç kredi kullanmadan sizi ev sahibi yapıyoruz.
Köln
0221-78804100
Stuttgart
0711-99764300
Mannheim
0621-8624070
yönüyle de bölgesel bir göstergedir.
Diğer yandan Nürnberg Havalimanı da Türk Hava
Yolları’nın 40 yıllık partneridir. Kazan kazan prosedürü işlevini çok iyi görmektedirler. 40’ıncı yılımızı hep birlikte kutluyoruz. Türkler, diğer etnikler, Almanlar, siyasiler, acenteler, firmalar ve
lokal kurumlar bu mutlu ve gururlu günümüzde
bizim yanımızda yer aldılar, destek verdiler. Her
zaman dayanışma ve iş birliğine hazır olduklarını
ifade ettiler. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
Türkiye ve Almanya ilişkilerinin gelişmesi ve
ilerlemesi konusunda THY Nürnberg Müdürlüğünün ne gibi katkıları oluyor?
Türkiye ile Almanya parkurunda uluslararası
bir taşıyıcı olan Türk Hava Yolları, Türk-Alman
ilişkilerini de olumlu etkiliyor şüphesiz. Nürnberg’de taşıdığımız yolcular ve fonksiyonlarımız
sebebiyle katma değerimizin yüksek olduğu her
fırsatta ifade ediliyor. Yolcularımız çok rahat bir
şekilde istediği destinasyona İstanbul aktarmalı
olarak ulaşabiliyor. Git gel İstanbul beş saat. Dolayısıyla konforlu ve ürün kalitesi yüksek bir taşıyıcıyla makul ücretle yolcularımızın ulaşımı sağlanmaktadır. Galamızda bu olguyu ortaya koymamız yeni bir farkındalık da oluşturdu.
Çalışanlarınızın bu farkındalığı oluşmasında
ve iyi ilişkilerin gelişmesindeki rolü hakkında neler söylemek istersiniz?
Başarımızda en büyük katma değeri tabi ki
çalışanlarımız üretmektedir. Markamızın sahibi
olarak müşterilerimizin hizmetinde etkin efor
harcamaktadırlar. Güler yüzlü olmaları, müşteri
memnuniyetini ve güvenliği öncelikleri arasına
almaları bizi farklı hale getiriyor. Genel Müdürlüğümüzün büyük düşünmesi, amirlerimizin gerekli desteği vermeleri ve Türkiye’nin büyük düşünmesi bizleri büyüten en önemli unsur olarak
kabul edilebilir. Bu sebeple Nürnberg’de 40’ıncı
yılımızda çok mutluyuz.
40’ıncı yıl Galası’nda dikkat çeken ayrıntılardan bahseder misiniz?
40’ıncı yıldönümümüz anısına filomuzun en
büyük ve en modern uçaklarından biri olan
A330, havalimanı itfaiyesinin su takı gösterisi ile
Türk ve Alman siyasi ve iktisadi elitleri, basın
mensupları, acenteler ve firma yetkilileri tarafından karşılandı. Bu gerçekten gurur verici bir görüntüydü. Nürnberg’e büyük uçakların gelmesi
ürün kalitemizi yukarı çekti. Bu yönüyle markamız kendini daha fazla sunma yeteneğine sahiptir.
Galamızdaki diğer bir detay da Nürnberg
Fuarı, Alman Federal Birinci ligde oynayan
Nürnberg Futbol Takımı, Almanya’nın şampiyon
takımı Brose Basket Bamberg ve bölgemizin bazı
okulları partnerimiz olarak programımıza teşrif
ettiler.
Türk Hava Yolları ile Nürnberg’e uçan bütün
yolcularımıza, bizleri konfor alanlarına aldıkları
ve tercih ettikleri için teşekkür ederiz.
G-MEDIA UG c
nun anlamı Ortaklığımız Nürnberg lokasyonunda çok
yerleşik, bilinen, kültürlü ve konforlu bir taşıyıcıdır. Bu
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 13 ❭
haber
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
Simit Sarayı
Almanya’daki
İkinci Mağazasını
Köln’de Açtı
urt içi ve yurtdışında 200'ü aşkın mağazasında 4 bin 500 çalışanıyla faaliyet gösteren, her gün 450 bin misafiri ağırlayan Simit Sarayı, geleneksel Türk tatlarını dünyaya taşımaya devam ediyor.
Simit Sarayı Almanya'daki ikinci mağazasını
Köln'de açtı. Almanya'daki Simit Sarayı mağazalarına Türklerin yanı sıra Almanların da büyük
ilgi gösterdiğini ve günlük ziyaretçi sayısının
1.500 kişi olduğunu belirten Simit Sarayı İcra
Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Abdullah Kavukçu, "Yurt dışında da simite büyük ilgi var. Yurtdışındaki mağazalarımızda yabancı müşteri oranımız ortalama
%80`nin üzerindedir.15 personeli ile hizmet vermeye başlayan Köln mağazamızda da bu durum
değişmeyecektir. Türklerin yanı sıra Almanlar da
ürünlerimize büyük ilgi gösteriyor. 2014 yılı sonunda kadar 280 mağazaya ve 2016 yılında ise
550 mağazaya ulaşmayı hedefliyoruz" dedi.
Köln'ün en yoğun caddelerinden biri olan
Venloer'de hizmete giren 200 metrekarelik kapalı alanı 25 metrekarelik açık alanı ile müşterilerine hizmet veren Venloer Simit Sarayı'nın sahibi
Cem Özcan , "Tamami Türkiye'den gelen menümüzde; klasik simitten kaşarlı, sucuklu, sucuklukaşarlı, kaşarlı-zeytinli simit çeşitlerine; açma,
poğaça ve pideden börek çeşitlerine, dürümden
sandviçe, ızgara ürünlerden kurabiyelere, pastalara kadar atıştırmalık, doyumluk ve keyiflik zengin bir ürün gamı yer alıyor. Geleneksel Türk çayı, taze sıkılmış portakal suyu, ev yapımı limonata, Türk kahvesi gibi pek çok içecek alternatifinin
sunulduğu Venloer Simit Sarayı, Pazartesi'den
Pazara haftanın yedi günü 06:00-22:00 arası hizmet verecektir" dedi.
Y
SABIR CENAZE NAKLİYAT SERVİSİ * ISLAMISCHES BESTATTUNGSINSTITUT
INTERNATIONALE ÜBERFÜHRUNGEN * ISLAMSKI POGREBNI INSTITUT
Kriegk Straße 49-51
60326 Frankfurt Main
Mobile: 0163 - 47 37 301
www.cenaze-sabir.com
Tel: 069 - 53 08 75 85
Fax: 069 - 53 08 75 84
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 14 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
haber
LALEZAR; GÖNLÜM SENDE Türk Mutfağının Keyfini Bizimle Yaşayın
Lalezar Restaurant sahibi Harun Yürür ile görüştük.
Hanau’da Türk mutfağının enfes menüleriyle damak
tadını nefis bir atmosferde sunan Lalezar Restaurant,
Walweg 38, 63450 Hanau adresi’nde, haftanın yedi günü
saat: 09:00-23:00 arası aralıksız hizmet sunuyor. O günden bu yana müşterileri çevresini oldukça genişletmiş.
Hanau’da 17 yıldır aynı hizmet sektöründe faaliyetlerini sürdürdüğünü ifade eden Lalezar Restaurant sahibi
Harun Yürür, ‘’Eski yerimizde dört masamız mevcuttu ve
bu küçük alanda müşterilerimizi ağırlamakta güçlük çekiyorduk. Uzun araştırmalardan sonra şimdiki mekanımızı hizmete açarak çıtayı yükseltmek istedik. Imbıss tipi
işletme anlayışından çıkarak Restaurant rahatlığında
müşterilerimize daha kaliteli hizmet sunabilmek, aynı za-
manda yemek kültürümüzü de tanıtmak amacıyla her çeşit etli ve sulu yiyeceklerle müşterilerimizin teveccühünü
kazanmaktayız.
Şu anki mekanımızın kapasitesi, içeride 100 kişi, dışarıda da 30 kişi olmak üzere 130 kişiye aynı anda, tecrübeli ve güleryüzlü personelimizle hizmet sunabiliyoruz.
Lalezar Restaurant olarak özel odun fırınımızda ve sahasında tecrübeli ustalarımızın her türlü
kebap, et ürünleri, lahmacun, pide ve unlu mamülleri ile çevresinde ün yapmıştır. Lalezar Restaurant’ımıza Hanau’nun yanısıra çevre kasaba ve
şehirlerden de müşterilerimiz özellikle damak tadımıza uygun Türk mutfağının keyfini bizimle,
güzel dekore edilmiş restaurantımız Lalezar da çıkartıyorlar.
Bu arada, klasik yemeklerin yanında özel kreasyonlarımızla her damak zevkine da hitap etmekteyiz. Sizleri de her zaman Lalezar Restaurant’
ımızda ağırlamaktan memnuniyet duyarız.’’ dedi.
Lalezar Restaurant olarak, ayrıca, her türlü iş
yemekleri, Nikah yemekleri, söz yemekleri gibi
hizmetler de veriyor.
Müşteri porföyü olarak burada, Türk ve yabancı müşterilerin yanısıra, %40 gibi Alman müşterilerine hitap ediyor. Yürür; ‘Bize gelenler yemeklerimizden ve hizmet sunumundan memnun
kaldıklarını ifade ediyorlar ve devamlı müşterimiz
oluyorlar.‘ dedi.
Lalezar Restaurant sahibi Harun Yürür’e Restaurant’ın ismi ile ilgili olarak neden ‘Lalezar‘ diye sorduk. Hikayesini şöyle anlattı.
‘Lale altı yaprağıyla çok renklidir, aşkın adıdır,
hatta belki de bağrındaki karalarla aşığın adıdır.
Lale soğanı her yıl yanlızca bir dal üzerinde tek bir
çiçek verir, sanki tekliği birliği temsil edermiş gibi. Kültürümüze katkısı olması düşüncesinden
hareketle türk mutfağını tanıtırken, bu güzel çiçeğin adını, Lokantamıza isim olarak seçip,’’LALEZAR’’ adını koyduk, lalezar kelimesi ise lale bahçesi anlamına gelmektedir.
Şöyleki; Busbecq Efendi hatıratında anlattığına göre, Ayasofya civarındaki kahvehanelerden birinde otururken yanlarına gelen delikanlının birinin serpuşu kenarında bir Lale goncası görmüş.
Delikanlı sevdiğine “gönlüm sende” demek istediği için kulağının kenarına bu goncayı iliştirmiş. Busbecq kendi ülkesinde kulak kenarına çiçek takma adeti olmadığı için Lale’yi işaret ederek
delikanlıya sormuş, “bu başındaki de ne?”. Delikanlı serpuşuna iliştirdiği goncasını unutup onun
sarığını kuşatan bezi kastettiğini sanarak “tülbent”
demiş. Elçi de çiçeğin adının tülbent olduğunu
zannederek dostuna yazdığı mektupta “Tülipent”
diye yazmış.
Eski İstanbul’da rivayet olunan bu olaya istinaden gurbete düşen Lalenin adını Avrupa’daki
diğer kültürlerin dilinde benzer kelimelerle “tulpan, tulipano, tulip, tulipe, tulinan” olarak tarihteki yerini almıştır.’ diyerek ayrıntılı bir şekilde
anlattı.
Biz de Lalezar Restaurant sahibi Harun Yürür’e yeni mekanın hayırlı olmasını ve ismine uygun olarak da güzel hizmetler, bereketli kazançlar
diliyoruz.
E-Mail: [email protected]
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 15 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
haber
HASENE’den Almanya’daki Sel Mağdurlarına Anlamlı Yardım
oğun yağışlar Almanya’nın güneyini
ve doğusunu teslim aldı. Nehirlerin
taşmasına sebep olan aşırı yağışlar birçok yerleşim yerini etkidi ve onbinlerce insanı mağdur duruma düşürdü. Yüzyılın sel felaketi olarak nitelendirilen olayda ciddi
maddi kayıp söz konusu. Evlerin ve işyerlerinin kullanılamaz hale getiren felaketin bilançosu milyarlarca euroyu buluyor.
Felaketin ardından harekete geçen
IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene felaket bölgelerinde oluşturulan kriz masalarıyla
görüşmelerin ardından selzedeler için bina
kurutma makinası yardımı yapmaya karar
vermişti. 40 adet bina kurutma makinası selzedelere dağıtılmak üzere Hansestadt Stendal kasabasında kurulan kriz masasına teslim
edildi. Makinaların tesliminde Hasene Başkanı Mesud Gülbahar ve Hasene Hannover
temsilcisi Asalettin Toklu hazır bulundu.
“Kötü kokudan arabanın camlarını
dahi açamadık”
Bina kurutma makinalarının sel felaketinden en fazla etkilenen bölgelerde dağıtılacağını söyleyen Hasene Başkanı Mesud Gülbahar, “Sel felaketinin ardından bölgeye yardımları koordineli taşımak için kriz masası
ile görüştük ve bize selin en fazla mağdur ettiği yerleşim bölgesi olan Tangermünde ve
Fischbeck’i gösterdiler. Bölgeye ilk ulaştığımızda kokudan arabanın camlarını dahi
açamadık. Sel bölgenin altyapısını çökertmiş. İşyerleri ciddi zarar görmüş. Ekonomik
kayıp çok fazla. Bölge adeta terkedilmiş harabe kent görünümündeydi. Sokakta çok az
insan vardı. İnsanlar yavaş yavaş evlerine
dönmeye başlamışlar. Kimisi evlerinin içindeki kullanılamaz hale gelmiş eşyalarını çıkartıyorlardı, kimisi de halen evindeki suyu
dışarı çıkarmaya çalışıyordu.” dedi.
“Bu toprakların bir parçasıyız ve bu topraklarda birlik ve beraberlik içerisinde yaşamanın, dayanışma ve paylaşma içerisinde olmanın, ihtiyaç sahibi insanlara yardım etmenin gönül rahatlığını yaşıyoruz” diyen Hasene Başkanı Mesud Gülbahar, evlerini terketmek zorunda kalmanın zorluğuna değindi
ve şunları söyledi: “Onbinlerce insan evlerini terketmişler. Allah kimseye evlerinden,
barklarından göç etmek zorunda bırakmasın. Geçici de olsa yeni hayat şartlarına alışmak zor. Kriz masasındaki yetkililer yaptığımız yardımlar için teşekkürlerini ifade etti.
Bina kurutma makinasının evleri sular altında kalmış mağdurlar için çok işe yarayacağını söylediler. Her bir makina imza karşılığında ihtiyaç sahiplerine teslim edilecek.”
Y
ATİB Gençlik Kurultayı Hazırlıkları Başladı
alışmalarını ortaklaşa düzenleme kararı alan
Gençlik ve Kız Kolları, ilk toplantılarında
bir araya geldi. Gençlik Kolları Başkanı Süleyman Yıldırım ve Kız Kolları Başkanı Nurhan Aksoy'un yanı sıra, diğer yönetim üyelerinin katıldığı
toplantı, ATİB’in Köln merkez binasında gerçekleştirildi.
Ç
Yoğun gündemin ana konusu
Gençlik Kolları Kurultayı oldu. Gençlik ve Kız Kolları Kurultayı'nın yeni
Köln Merkezi'nde gerçekleştirilmesi
kararı alınarak, ön hazırlıklara başlandı.
Detaylar üzerinde uzun fikir alış verişinde bulunan yönetim üyeleri, gençlerin isteklerine önem vermek istediklerini ifade ettiler.
Daha sonra toplantı, ATİB Genel
Başkanı İhsan Öner'in konuşması ile
devam etti. Hessen Bölgesi'nde düzenlenen kampın değerlendirmesini yapan Öner, yapılması gereken değişiklikleri ele aldı. Konuşmasını
"Lüzumsuz şeylerle vakit geçirenlerin, lüzumlu şeylere vakti kalmaz", sözü ile devam ederek, yönetim
içinde sorunlara vesile olan sebeplere parmak bastı.
Toplantı, bir sonraki buluşma tarihi belirlenerek sonra erdi.
İnsani Yardımın Önündeki Engeller Kaldırılmalı
GMG Sosyal Yardım Derneği
Hasene Başkanı Mesud Gülbahar, 19 Ağustos Dünya İnsani
Yardım Günü münasebetiyle bir
açıklama yaptı. Gülbahar, Birleşmiş
Milletler tarafından, 2008 yılında
insani yardım hususunda yaşanılan
sıkıntıları gündeme getirmek gayesiyle belirlenen güne dair yaptığı
açıklamasında, insani yardıma muhtaç kişilerin gün geçtikçe arttığını ve
bu hususta varlık sahibi insanların
daha duyarlı olması gerektiğini söyledi. Gülbahar ayrıca yardım faaliyetlerini kimi zaman zor şartlar altında yürüttüklerini ve uluslararası
kuruluşların insani yardım faaliyetlerinin önündeki engellerin kaldırılması hususunda daha aktif görev almaları gerektiğini vurguladı. Gülbahar açıklamasına şöyle devam etti:
‘‘Dünyanın varlıklı insanları ile yoksulluk içerisinde
yaşayan insanları arasındaki yaşam kalitesi farkı gittikçe
büyümektedir. Bir tarafta dünya kaynaklarının çoğuna
sahip olan küçük bir grup, diğer tarafta açlık, susuzluk ve
değişik sağlık sorunları nedeniyle yaşama tutunmaya çalışan büyük ve mağdur bir grup bulunuyor. Dünya bu
dengesiz tabloyu daha fazla taşıyamayacak ve toplumsal
sıkıntılar daha da büyüyecektir. Bugün dünyanın herhangi bir yerindeki sıkıntı, iletişim ve teknolojik gelişmeler aracılığıyla diğer bölgeleri de etkiler duruma gel-
I
miştir. Bu nedenle, dünyada gelir dağılımı noktasındaki dengesizlik acilen giderilmeli ve varlıklı insanlar ihtiyaç sahibi insanları yaptıkları yardımlarla daha fazla hatırlamalıdır.
İnsani yardım faaliyetleri yürüten
Hasene Derneği yetim projesiyle sahipsiz yetimlere destek oluyor; su kuyusu projesiyle sağlıksız şartlar içerisinde su ihtiyacını gideren mağdurlara temiz su imkânı sunuyor; eğitim projesiyle okullar, meslek eğitim merkezleri
inşa ederek bölge insanının kalkınmasına katkı sağlıyor; sağlık projesiyle
dünyaya gözleri kapalı katarakt hastalarının gözlerinin açılmasını sağlıyor;
acil yardımlar ile doğal afet ve acil durumlarda mazlum
ve mağdurların yanında yer alıyor. Ayrıca dönemsel olarak 70’den fazla ülkede yürüttüğümüz kurban ve Ramazan kampanyalarıyla milyonlarca insana yardımlarımızı
devam ettiriyoruz. Bütün bu çalışmaları yürütürken kimi zaman zorluklarla karşılaşıyoruz. Örneğin Arakan’daki mazlum halka yardımlarımızı ulaştırmak için ülkeye
girişte sıkıntı yaşadığımız gibi, iç savaşın hakim olduğu
Suriye’deki sivil halka temel insani yardımları ulaştırma
hususunda da sıkıntı yaşayabiliyoruz.
İnsanlara, hayata tutunabilecekleri temel insani yardımların ulaştırılması noktasında mevcut engellerin
kalkması için uluslararası kuruluşların daha aktif görev
almaları gerekmektedir.’’
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 16 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
biyografi
İlk ‘‘Medeni Kanun’’un Mimarı
Ahmet Cevdet Paşa
AYŞE MİMAROĞLU • [email protected]
anzimat ve II. Abdülhamid döneminin önde
gelen devlet ve ilim adamlarından biri olan
Ahmet Cevdet Paşa, 1822 yılında, şu anda
Bulgaristan sınırlarında kalan Lofça’da dünyaya gelir. Babası Lofça’nın ileri gelenlerinden, idare meclisi azası İsmail Ağa, annesi Lofçalı Topuzoğlu hanedanına mensup kültürlü ve ilme düşkün bir kadın
olan Sümbül Hanım’dır. İlk tahsilini doğduğu kasabada gören Ahmet Cevdet, bilhassa dedesi Prut gazilerinden Ahmet Ağa’nın teşvikiyle küçük yaştan
itibaren Lofça müftüsü Hafız Ömer Efendi’den
Arapça dersleri almaya başlar. 17 yaşına kadar Lofça’daki değerli âlimlerin nezaretinde dini ilimlerin
yanı sıra, fenni ilimler de tahsil eder. 1839 yılında
ise İstanbul’a gelerek eğitimini Fatih Medresesi’nde
devam ettirir. Bulgarca, Fransızca, Arapça ve Farsça
dillerine hakim olan Ahmet Cevdet, burada hadis,
tefsir ve kelam derslerinin yanı sıra, coğrafya, mantık, cebir dersleri de alır; devletin ve edebiyat dünyasının önde gelen isimleriyle ve birbirinden değerli âlimlerle tanışma fırsatı yakalar. “Cevdet” mahlasını ise kendisine dönemin ünlü şairi Süleyman Fehim Efendi verir.
1851’de aza tayin edildiği devrin önde gelen ilim
müessesesi Encümen-i Danış tarafından tarih yazıcılığına tayin edilen Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı
Devleti’nin 1774’ten sonraki tarihini yazmakla görevlendirilir. Bir müddet Rumeli, Galata, Eyüp ve
İstanbul’da kadılık görevlerinde bulunmuş, “Şeyhülislam”lik vazifesi beklerken, 1865’te ummadığı bir
şekilde vezirlik rütbesine getirilerek Halep’e vali olarak gönderilmiş ve “Paşa” ünvanını almıştır. Hayatının sonuna kadar kadılık, modern tabirle hukuki
danışmanlık, Darü`l Muallimin müdürlüğü, valilik,
Adliye, Maarif, Evkaf, Ticaret ve Dahiliye bakanlıkları gibi çok çeşitli devlet müesseselerinde ve farklı
kademelerde görevler üstlenerek başarılı hizmetler
sunan Ahmet Cevdet Paşa resmi görevlerinin yanı
sıra ilimle uğraşmayı da ihmal etmeyerek hayatı boyunca çok çeşitli alanda eserler vermeye devam etmiştir.
T
Ahmed Cevdet Paşa’nın en önemli eserlerinin
başında süphesiz 12 ciltlik Tarih-i Cevdet (Tarih-i
vekayı-i devlet-i aliyye) isimli, Osmanlı Devleti’nin
1774’den 1826’ya kadar olan dönemini kapsayan ve
30 yıllık bir çalışmanın ürünü olan Osmanlı tarihi
gelir. Yine Ahmet Cevdet Paşa ismi ile bütünleşmiş
bir başka eseri ise Mecelle-i Ahkam-ı Adliye isimli
Osmanlı medeni kanunudur.
Ahmet Cevdet Paşa, hukuki anlamda zaman zaman yaşanan problemlerden ötürü, Fransız medeni
hukukunun tercüme edilerek Osmanlı’da tatbik
edilmesini savunan bir kısım Batı hayranı devlet ricaline karşılık, Hanefi fıkhını baz alan yeni bir medeni kanunun hazırlanmasını daha doğru bulur ve
bunu sıklıkla dile getirir. Onun bu düşüncesinden
hareketle Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye C emiyeti kurularak Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlığı altında
devrin en önemli fıkıhçılarının da yer aldığı bir heyet oluşturulur. Heyet, 1869’dan 1876’ya kadar geçen yedi senelik süre içerisinde Mecelle-i Ahkam-ı
Adliye ismiyle bilinen medeni kanunu oluşturur.
Özellikle ilk yüz maddenin belirlenmesinde en bü-
Başkonsolos Engin, DİTİB’i ziyaret etti
eni göreve başlayan T.C. Köln Başkonsolosu
Hüseyin Emre Engin, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) tanışma ve nezaket ziyaretinde bulundu.
Başkonsolosu Engin, DİTİB Genel Başkanı Prof.
Dr. İzzet Er’i makamında ziyaret etti. Genel Başkan
Prof. Dr. Er, yeni görev başlayan Başkonsolos Engin’e
Y
“Almanya’ya, Köln şehrine hoş geldiniz” dedi ve yeni
görevinde başarılar diledi.
T.C. Köln Konsolosu Adnan Hayal, DİTİB Genel Sekreteri Suat Okuyan ve Yönetim Kurulu Üyesi
Selim Mercan’ın hazır bulunduğu ziyarette bir süre
sohbet eden Başkonsolos Engin, DİTİB çalışmaları ve
Merkez Camii hakkında Genel Başkan Prof. Dr.
Er’den bilgi aldı.
Genel Merkez birimlerini gezen Başkonsolos Engin, daha sonra Merkez Camii Kompleksi ve Kültür
Merkezi’ne geçti. İnşaat ile ilgili gelinen nokta hakkında bilgi alan Başkonsolos Engin, “Merkez Camii’nin, Köln şehrinin silüetine ayrı bir renk ve zenginlik katacağına, bununla birlikte vatandaşlarımızın
yoğun olarak yaşadıkları şehirlerden biri ve turizm
şehri olan Köln kentine turizm açısından da bir katkı
sağlayacağına inanıyorum” dedi.
yük rol ve sorumluluğu Ahmet Cevdet Paşa’nın üstlendiği Mecelle’nin tamamı 1851 maddeden ibaret
olup, bir giriş ve her biri farklı bir meseleyi ele alan
on altı kitaptan meydana gelir. Osmanlı medeni kanunu olarak, 1877’de, Sultan Abdülhamid döneminde yürürlüğe giren ve 1926’da kabul edilen Türk
Medeni Kanunu’yla yürülükten kaldırılan Mecelle,
dünya hukuk tarihi bakımından da oldukça önemli
bir eserdir ve Osmanlı Devleti’nden ayrılan Ortadoğu ülkelerinin bir kısmında 1950’lere kadar uygulanmaya devam edilmiştir.
Bunların dışında edebiyat ve dini ilimler alanlarında da Maruzat, Belâgat-i Osmaniye, Kısas-ı Enbiya, Kavaid-i Osmaniye gibi birçok eser kaleme almış olan Ahmet Cevdet Paşa, gerek devlet kademelerinde vermiş olduğu hizmetler, gerekse sunmuş olduğu birbirinden değerli eserleriyle bugün de saygı
duyulan ve takdir edilen bir şahsiyet olarak tarihteki yerini almıştır.
26 Mayıs 1895’de hastalanarak İstanbul Bebek’teki evinde hayata gözlerini yuman bu büyük
zatın naaşı Fatih türbesi mezarlığına defnedilmiştir.
Konsolosluk Çağrı Merkezi
Almanya’dan Tek Hat Uygulaması
onsolosluk Çağrı Merkezi’ni arayan vatandaşlarımız, askerlik, pasaport, nüfus, evlenme, vatandaşlık, noterlik gibi konsolosluk işlemlerinin yanısıra,
gümrük, vize, seyahat uyarıları, emeklilik ve e-Konsolosluk’un kullanımı gibi çok çeşitli konularda yönelttikleri sorulara cevap alabilmektedirler.
Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın Konsolosluk
Çağrı Merkezi’ne (KÇM) erişimlerini kolaylaştırmak amacıyla Almanya’dan tek hattan arama sistemine geçilmesi öngörülmüştür.
Sözkonusu projeyle Almanya’daki vatandaşlarımız Almanya’dan +49 30 30 80 70 90 telefonuyla Konsolosluk
Çağrı Merkezi’ne ulaşabileceklerdir. (Arama bedeli Almanya’daki sabit telefon hattı ücreti tarifesine tabidir)
Her türlü konsolosluk işleminiz hakkında bilgi almak
için Konsolosluk Çağrı Merkezi’ni 7 Gün 24 Saat Arayabilirsiniz.
K
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
ün Türk Tiyatro sahnesinin çok önemli bir ustası hayatını kaybetti. Gazanfer Özcan. Bu
bende derin bir etki bıraktı. Özcan 78 yaşında
idi. Aşina olduğumuz bir ifade televizyonlarda tekrarlandı durdu “...bir çınar devrilmişti”. Aynı gün Stadtallendorf‘ta da Yılmaz Demir isminde Çorumlu bir ağabey vefat etti. Ölüm Rabb’e kavuşmak ise de hüzünlü
bir yanı olduğu inkar edilemezdi.
İki ölüm vakası birden bire beni alıp ta Türkiye’ye
ardından kırk yıllık hayat süreci içerisinde yüzlerce hatıramda varlığı ile beni şekillendirmiş babama götürdü.
Değil miydi ki ölenler de birilerinin babası idi. Ölüm
meleğinin kadife kadar yumuşak eli aslında her an dolaşıyordu üzerimizde. Ama kadife kadar yumuşak ve zarif olmasından olsa ki bir ölüm vakası vuku bulana kadar farketmiyoruz varlığını. Bile bile sobeleniyoruz ölüme. Ebe olanlarımız ebediyen sayıyor kendisi ve daha
önce ebe olmuş olanlar için. Geride kalanlar da saklanacak yer arıyorlar kendilerine.
Stadtallendorf Fatih camisi ikindi namazı vaktinde
bu kadar cemaati bir arada görmemişti. Nazmi abi bunu bana; “Yılmaz giderayak büyük bir hayra da vesile
oldu. Fatih camiinde ikindi namazı kılındı” diyerek
açıklayacaktı. Gülümsemiştim. Ardından bütün ahirete irtihal etmiş geçmişlerimizi hayır dualarla yad etmiştik.
Namaz öncesi en ön safta oturmuştum. Ölümün
gücü ve hesabın ağırlığı beni eziyordu. Rabbimin merhametini umuyor; ama günahlarımdan utanıyordum.
Bu sıkıntılı durum içinde iken gözlerimin dolmaya,
kalbimin hızla çarpmaya ve boğazımın düğümlendiğine şahit oluyordum. Aklıma “babam” geliyordu. Ölmesinden mi korkuyordum…?
Babam hayatım boyunca, her erkek çocukta olduğu
gibi, benim için bir örnekti. Çocukken “ne kadar da
babasına benziyor” dediklerinde farklı bir mutluluk
kaplardı içimi. Babama benzetilmekten hoşlanırdım.
Evet ben “Muş’lu Mustafa Hoca’nın oğluyum.” Sadut’lu olduğu halde Kirvenslilerin “Muş’lu Hoca” dedikleri; Topal Ali Hoca’nın oğlu Mustafa Yazıcı Hoca’nın oğlu…
Gözümün merceğindeki et uzantısı bile beni hiç rahatsız etmemişti. Sebep benim için hala çok basittir.
Çünkü aynı gözde aynı şekilde babamın da göz merceğinin üstünde et parçası vardır. Yıllar sonra bu durumu
paylaştığım göz doktoru Rensch bana “bunun ırsi olduğunu ispatlıyabilsem Nobel alırdım” diyecekti.
Kanlıdır gözleri babamın. Sadece kızdığı veya üzüldüğü zaman değil güldüğü zaman bile. Çoğusu “sert
adamdır Muş’lu Hoca” derler. Doğrudur serttir. Üç yaşında Yusufeli’den Muş’a muhacirlik yaşayan, onbirinde babasını kaybeden, Muş’ta iki farklı köyde 3 değişik
evde çocukluk ve gençliğini geçiren, Taşoluk’ta (Akcan)
otururken Artet’te okuyan, boş zamanlarında sadece
tarlarda çalışan, Antakya’da eğitimini tamamlayıp askerde evlendirilen ve ardından ters göç ile Yusufeli’ye
dönüp ve fahri imamlık yapmaya başlayan, iki defa bütün eşyalarını kazalarla kaybeden, Artvin içerisinde
dört ayrı yerde görev yaptıktan sonra Erzincan
DGM’de yargılanıp Gebze’ye sürülen, Gebze’de de iki
ayrı yerde görev yapıp emekliliğinde oturacağı bir eve
sahip olabilen bir adam gülerken de kızıl gözlü ve sert
bakışlı olmaz mı?
Sert bakışlı olmak bizde farklı bir terbiye sistemi geliştirmişti. Biz, ben ve Lokman, gözlerinin içine bakardık babamın. Her şeyi söylerdi babamın gözleri bize. Ya
da biz her şeyi anlardık babamın gözlerinden. Yıllar
sonra babamın bakışlarındaki o gücü kaybettiğini Lokman kendisine söylediğinde babam gülümsemiş ve şöyle demişti:
-“Oğlum nerde o dönemler, nerde o çocuklar, nerde Yusufeli. Burası Gebze. Bakmak birşey değil de bakıştan anlayacak kimse yok karşıda. Burada buraya uygun teknikler geliştirmeliyiz.”
D
❬ 17 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
hatırat
BABAM “Muş’lu Hoca”
İşte böyle de büyük bir eğitimci idi babam. Hep
düşünürdüm yazsam birşeyler diye. Hani filmlerde
olurya; “bak evlat bir gün babam bana dedi ki…” diye
başlıyan ahlaki ögütler… Tek bir sefer bir tokat attı babam bana. Hatırladığım. Kur’an Kursundaki çocukları
bana emanet etmiş; ben de top oynamaya gitmiştim.
Bir daha üzerime aldığım hiç bir görevi savsaklamadım.
Bu yaşıma kadar olmam gereken yerde hep vardım.
Benden beklenenleri bilerek.
Adımın Habip olması beni hep tetikte tutardı çocukken. Cumaları babam vaaz ya da hutbe esnasında
“Ey Habibim…” dediği zaman hep beni çağırıp birşey
diyecekmiş gibi pür dikkat dinlerdim onu. Secde de topuklarımı birleştirmeyi; rükuya eğilirken Allahü Ekber
dedikten sonra “Subhanerabbiyel ala”nın Sub..‘un sesli
söylerken hep babamı taklit ettim. İtaraf etmeliyim ki
gördüğüm ve tanıdığım en “dosdoğru namaz kılan
adam”dır babam. Allah’ın huzurunda duruşunu hiç
bozmamıştır. Namaz onun hayatıdır. Hayatı da namaz.
Babam doğru bildiklerini hep söyledi. Cesur adamdı. Şimdi düşünüyorum da Kirvens, Sirya, Berta, Ahalt
ve Gebze’de binlerce cemaata sırtını dönüp en önde
imam olarak namaz kıldırmak tek başına yeter bir kahramanlık gibi geliyor bana. En yakınında duranlar
problem oldular hep. Cezaevi ve DGM. Allah için, Allah yolunda bir yaşamın tasdikleyicileri oldukları sürece gurur duyulacak duraklar olabilirler. Babam için de
öyle oldular.
Hayatı boyunca maaşı dışında paraya ve gelire tevessül etmedi. Zekat ve fitre tekliflerini reddettiği gibi,
kurt ağzı da bağlamadı. Taze Yasin veya Hatim de satmamıştır. Kendisine teklif edilen rüşvetleri reddetmiş;
ne karşılığında olduğunu çok iyi analiz ettiği seçim rüşveti arsayı sürgün pahasına elinin tersi ile itmiştir.
Aldığı borcu ödemedikçe gözlerine uyku girmeyen
Muş’lu Hoca, alacaklarını hiç gündeme getirmemiş;
alacaklarının yanında paradan konuşmaktan hep imtina etmiştir. Emindir. Aldığı borcu ödeyeceğine herkes
itikat etmiştir. İhtiyaçlı olanlar da “Mustafa Hoca’da
vardir” diye düşünüp kapısına gelip durumlarını arzedince asla elleri boş dönmemişlerdir.
Okuyan adamdır babam. İşte bu okuyan adam oluşundandır ki ben, Lokman, Halil, Tuba ve Yusuf da
okuyabildik. Hatta Menderes abim de okuyabildi.
Okuyan herkeste emeği vardır babamın. Maddi ya da
manevi. Hiçbirşey yapmamışsa teşvik etmiştir. Okuyanı sever babam. Değer verir. Sabırla dinlerdi bizi. Üniversitedeki yeni fikirler bazan ona ters gelirdi. Farkederdim. Farklı düşünürdü. Ama asla “sizin düşünceleriniz yanlış, olur mu öyle şey” dememiştir.
Diğergamdır Babam. İzmirdeki Kazım amcamdan
Gebzedeki ihtiyaçlı akraba ve komşulara kadar herkesin
derdi onun derdi idi. İşsiz gençlere iş bulmak, okuyanlara burs bulmak ve açlara yiyecek temin etmek için de
Lokman Hoca’yı veya beni teşvik ederdi. Onun isteği
bizde emir telakki edildiğinden, bunu da ilk defa burada kelimelendiriyorum, biz de elimizden geleni ardımıza koymadık.
Akrabalık ilişkilerine çok değer verir Muş’lu Hoca.
Bu değerleri korumak için maddi kayıpları bile göze almıştır. Aslolan Allah’ın emrine muhalif olmamaktır. Bu
gözü tokluk ona maddi ve manevi ödülleri ile geri
dönmüştür. İtaatkar bir eş, isyankar olmayan evlat ve
kanaat edilebilecek bir maddi refah. Abileri, ablaları,
kardeşleri ve amca-dayı-hala ve teyze çocukları onun
için isimleri anılınca tebessüm veya acı olarak yüzüne
yansıyacak kadar değerlidir. Yeğenleri ve torunları da
öyle.
Anadoludur Muş’lu hoca. Katıksız değil ama. Çocuklarını kucağına alan babaları azarlamaz mesela, hatta hoşgörür. Sevgisini göstermesini pek bilmez. Bazan
sert ve ters bile gelebilir size tavırları. Ama bu sizi aldatmamalı. Sevgisini de kızgınlığını da gözlerinden anlayabilirsiniz babamın. Duygusaldır. Duygularını belli
etmemeye çalışırken bile…
Çalışkan ve temiz adamdır babam. Hem evinin
hem çevresinin temizliği ile ilgilenir. Düzen ve tertibi
sever. Çalışkandır. Hala Haydarpaşa Liman Camii’nde
Cuma namazı kıldırır. Sadece trende gidiş dönüş üç saat yolculuğu göze alarak.
Satırlarımın sonunda bir talebim var babamdan.
Manevi terbiyemizin mimarıdır kendisi. Hem babamız
hem de hocamızdır bizim. Ben Kur’an’ı O’ndan öğrendim. Ahlaki değerleri ben babamı taklit ederek yerleştirdim kişiliğime. Fakat hep tevazü gösterdi bana karşı.
Mesela hiç elini öpemedim. Uzun yıllar ayrı yaşadım
babamdan. Kendisine hizmet edemedim. Çocukluk ve
gençlik çağlarımda kendisine karşı ettiğim kusurlarımın affını istirham ediyor; hem hocam hem de babam
olarak ellerinden öpmeyi ve “hakkını” helal ettiğini
duymayı kendim için en değerli ödül olarak addediyorum. “Muş’lu Hoca’m, ver elini öpeyim…”
Habip YAZICI
14.05.2009 / Stadtallendorf / Almanya
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 18 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
röportaj
Nakkaş Abdullah Nice;
“Hat ile Nakkaşlık Sabır ve Aşk İşidir”
vrupa´nın ilk ve tek Resmi Firması olan
Atelier Nice 2008, yılından beri Gurbette
camilerimizi süsleme hizmeti vermekte.
Kendisiyle nakkaşlık mesleği ve başarısının kademelerini sorduk.
Arkadaşımız Murat Satılmış’ın, Abdullah Nice
ile yaptığı röportajı sunuyoruz.
- Nakkaş Abdullah Nice’nin hayat serüvenizi
biraz anlatabilir misiniz? Nakış sanatına nasıl başladınız?, Bu sevda nasıl düştü gönlünüze? Kimlerden ders aldınız?
-Almanya Gladbeck doğumluyum, eğitimimi
burada aldım, inşaat ustası olarak kalıpçı olarak,
10 seneye yakın bu işi yaptıktan sonra, nakkaşlık
serüvenim, 10 yaşlarında benim büyük merakım
insan ve cami portrelerelerini kara kalem olarak
çizmeyle geçti. Nakkaşlığa nasıl başladım. 2007
evlendim el sanatları dersi veriyordu eşim, eşimin
tavsiyesiyle tablo yapmaya başladım. En önemlisi
annemin duası idi. 2000‘li yıllarda annem, ben
inşaatta zor şartlarda çalıştığıma üzülür ve bana:
-Ah oğlum, elinde bir el sanatı kabiliyyetin var,
sanatla uğraşarak geçimini sağlasan. derdi ve dua
ederdi.
Daha sonra Atelier Nice olarak resmi firmamı
kurdum ve ilk olarak işe başladım. 2008 yılında,
ilk olarak cami başkanı olan o zamanlar Celal bey,
bana camide tablolar üzerine lafızlar yazdığım gibi caminin duvarlarına da Arapça isimleri yazmam için ricada bulundu. Ben de kendisine, yazarız. dedim, bitirince de güzel bir şey ortaya çıktı. Bu bana moral oldu. İçime bir heves ve hedef
olarak Cami süslemesi doğdu. Bu şekilde ilk nakkaşlık işine atılmış oldum.
2008 yılında Almanya‘da süslenecek bir cami
vardı. Bir nakkaş ustası ile tanıştım, madem öğrenmek istiyorsun benim ile başla, dedi. İlk tecrübelerimi ben kendisinden aldım. İstanbul‘da hat-
A
tat Selim Türkoğlu, bize bu iş ile ilgili daha ileri
bilgiler verdi.
Abdullah Bey, nakış sanatından ve inceliklerinden biraz bahseder misiniz? Camii içi tasarımını nasıl yapıyorsunuz ?
-Bizde sadelelik ön planda. Süsler ile fazla doldurmamaya çalışıyoruz. Peygamber Efendimiz
(s.a.v) hadisi şerifini de göz önünde bulundurarak, sadelik içinde nakış yapıyoruz. Tavan ve duvarların orantılı olmasına özen gösteriyoruz. Tabiki, yapılan Hat ve Nakış sanatının uzun bir ömür
kalacağını da hesaba katarak, boya konusunda
masraftan kaçınmayıp en kaliteli boyalar kullanılmalıdır. Biz de bunu yapıyoruz.
Firma olarak ilkeniz neler?
-Atelier Nice Firması olarak 3 tane ilkemiz var.
1. Gücümüz; Tecrübeli kadro.
2. Hedefimiz; Kalite, Kalıcı bir eser, Müşteri
memnuniyeti…
3. Sonuç; Bizi bizden değil, Referanslarımızdan sorun.
Camii süslemesini tasarımını nasıl yapıyorsunuz? Ne gibi sıkıntılar var sizin piyasada?
-Cami süslemesi yapılacaksa, hangi ayetler,
hangi renkte ve desende vs. yapılacak ise, camii
yönetimi ile karşılıklı olarak görüş alış verişinde
bulunuyoruz ve iştişare ile yapıyoruz. Camiiler
bayağı maddi sıkıntılar içindeler, biz de bunu göz
önününde bulundurarak, daha iyi hizmetler verebilmek için uygun ücretler ile nakkaşlık işine devam etmekteyiz.
Bir yazı yazdınız ve tamamladınız, o an neler
hissedersiniz?
-İlk fırsatta o camiye giderek, oturur izlerim,
Baktıkça doyamam bakmaya, bir sanatkar yaptığı
esere baktığında o an hissettiği duyguları kelimelere dökemez. Biz sanatkarlar da yaptığımız iş
toplum tarafından beğeni görürse, bu bize motivasyon olup daha da iyi ve güzelini yapmaya gayretimiz artar.
Nakkaşlık sanatını öğrenmek isteyenlere neleri tavsiye edersiniz? Eğitimi ortalama kaç senede
tamamlanır? Yeni başlamak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
-En önce sebat edeceksiniz, vaktini bekleyeceksin, en önemlisi de bu mesleğe aşık olmalı.
Malum aşık olmayan insan yaptığı bu sanatın zorluklarına katlanamaz. Hangi meslekte olursa olsun iyice pişmeli, Hattat ve Nakkaş ustası ayrı sanat meslekleridir ve koordineli çalışırlar. Bizim gibi Nakkaşlar Hat yazılarının hazırlıklarını Hattatlara yazdırmalı ve Hattatların yazılarını alıp Camilere uygulamalı. Aksi takdirde Hat sanatına ve
Hattatlara karşı büyük saygısızlık olur.
Avrupa‘nın her yerinde çalışıyor musunuz?
Yanlız mı çalışıyorsunuz? Cami hariç çalışmanız
var mı?
-Camilerimize Hat yazıları ve Nakış sanatını
işleyen Firmamız Almanya, Hollanda, Fransa gibi
Avrupa´nın çeşitli yerlerinde süslemiş olduğumuz
Camiler mevcuttur.
Tek başına başladık ve şu anda yanımızda bir
işçimiz daha var. İşler büyük olduğunda, firma
olarak Türkiye‘den usta getirme imkanlarımız da
var. Bu el yapımı sanat eserleri Camilerde olduğu
gibi, tabiki Lokanta, Büro, Düğün salonu, İşyeri
ve Evlerinizi de sanat eserleri ile süslemek mümkündür.
Hayat Gazetesi olarak bize zaman ayırdığınız
için teşekkür ederim, hayırlı çalışmalarınızın artarak devam etmesini dileriz.
-Abdullah Nice olarak ben de size kendimi ifade etme ve tanıtma imkanı bulduğum için ayrıca
teşekkür ederim.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 19 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
sağlık köşesi
Tansiyon
Dr. Nuray ERDEMİR • [email protected]
eğerli okuyucular, ilk sağlık köşesi yazımızda yüksek tansiyon konusunu birlikte
işliyeceğiz. Bu çağın hastalığı olarak da
nitelendirebileceğimiz hipertansyon bir çok tehlikeyi beraberinde getirmekte. Tıp dilinde Hipertansiyon kan basıncının (tansiyonun) normal değerlerinden yüksek olması demektir. İnsan vücudundaki kalb bir pompa gibi kanı atardamarlara
gönderir. Kalp kasıldığında kanı gönderdiği andaki basınç büyük tansiyonu (Systole), gevşediği sıradaki basınç ise küçük tansiyonu gösterir (Diastole). Normal kan basıncı 120/ 80 mm hg (civa)
basıncıdır (Halk arasında 12`ye 8 denir). Eğer kan
basıncı 140/90 üzerindeyse Hipertansyondan
bahsedebiliriz.
Hipertansyon nasıl ortaya çıkar?
Tansiyonu iki çeşite ayırabiliriz. Primer (esansiyel) hipertansiyonun nedeni bilinmemektedir.
Nedenleri arasında şişmanlık, kolesterol yüksekliği, sigara ve alkol kullanımı, ırk, cinsiyet, yaş, şeker hastalığı, psikolojik nedenler, fazla miktarda
tuz alımı gibi bir çok sorun vardır. Sekondar Hipertansiyon ise böbrekte oluşan rahatsızlık ve hormonal bozukluk, çeşitli ilaçlar, beyinde oluşan tümör ya da hasar, kalpten çıkan damarın (aort) dar
olması gibi sebeplerden ortaya çıkar.
Yüksek tansiyonun belirtileri nelerdir?
Genelde belirti vermeyen ve gizli seyreden hipertansiyon tehlikeli bir hastalıktır. Ama yine de
hastaların bazı şikayetleri vardır ve göz ardı edilmemesi gerekir. Baş ağrısı, burun kanaması, kulak
çınlaması, ayaklarda şişlik, çarpıntı, baş dönmesi,
bulanık görme gibi belirtiler olabilir. Yine de sinsi
seyreden bir hastalık olduğu için kendini sağlıklı
hisseden kişilerin de tansiyonu ölçtürmesinde fayda vardır. Bu bilgileri edindikten sonra, Hipertansiyonun vücuda ne gibi zararlar yapabileceğine deyinmek istiyorum.
Kontrol edilemeyen kan basıncı vücuda zaman
D
içinde çok zarar verir. Bu yıllar sürebilir. Sinsi olduğu için vücudu içten içe eritir. Damar tıkanıklığına yol açarak kalp, beyin, böbrek gibi hayatı organlarda bir çok hastalık ortaya çıkarır. Hastayı
felç edebilir.
Kan basıncı artınca kalbe düşen yük artar. İlk
başlarda kalp buna dayanabilir ama sonra yükü
kaldıramaz hale gelir. Bunu önlemek için kalp bir
cevap oluşturur. Kalp kası büyümeye başlar ve
kalp kasının miktarı artar. Bu kalbin artmış kan
basıncına cevabıdır. Fakat bu durum daha da zararlıdır. Kalbin zamanla kasılması ve gevşemesi
bozulur ve düzensizleşir. Kanı pompalamakta zorlanır. Sonuçta kalp yetmezliği ortaya çıkar ve diğer
organlarda da bu yetmezlik görülebilir.
Yüksek Tansiyon
Felç Beyin
Kanaması
Kalp kaslarında
kalınlaşma veya
zayıflık
Vasküler Hasar
Nöbet bastırma
ile beyin
sulanması
Kalp krizi
böbrek
yetmezliği
Bacak dolaşım
bozuklukları
ürkiye’nin ilk ve lider dijital televizyon yayıncılık
platformu Digiturk, yeni teknolojik yatırımları ile televizyon izleme alışkanlıklarını değiştirmeye devam ediyor. Bu doğrultuda, Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da atağa geçmeye hazırlanan Digiturk, Avrupa’da
kablo üzerinden yayın yapan tüm şirketlerden ayrılarak
kendi platformu üzerinden hizmet vermeye başlıyor
Digiturk dijital yayıncılıkta sunduğu yenilikleri ve Avrupa’daki hedeflerini, Frankfurt’ta gerçekleşen basın yemeğinde duyurdu. Digiturk Euro Genel Müdürü Murat
Yurttaş’ın Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde görev yapan basın temsilcilerini ağırladığı toplantıda Digiturk’ün çalışmalarına ve gündeme ilişkin bilgiler paylaşıldı.
Digiturk’ün önümüzdeki dönemde Avrupa’da hizmet
verdiği tüm platformlardan ayrılarak kendi platformu üzerinden üyelerine hizmet vereceği açıklanırken bu uygulama ile birlikte illegal yayınların da önemli ölçüde önüne
geçileceği belirtildi. Türkiye ve Avrupa’daki çalışmalar ile
gelecek döneme dair hedeflerin aktarıldığı toplantıda Digiturk’ün en yeni teknolojileri en hızlı şekilde altyapısına
entegre ederek üyelerine diledikleri içeriği, diledikleri zaman ve diledikleri yerde özgürce izletme deneyimi yaşattıFutbol ve taraftarlık yeni kuşakları köklerine bağlıyor
ğı ve geleneksel televizyon izleme alışkanlığını değiştirdiği
Avrupa’da yaşayan Türklerle ilgili uzun yıllar boyunca
vurgulandı.
çeşitli araştırmalar yaptıklarını belirten Yurttaş,“Bu bölge-
T
Böyle uzun süreli tepkilerin yanında, ani tansiyon (basınç) artışı sonucu beyin kanaması ve damar yırtılmaları ortaya çıkabilir. Hasta felç geçirir
ya da ölür.
Hipertansiyon nasıl önlenir ve
nasıl tedavi edilir?
Teşhis konduktan sonra dikkatli beslenmek,
düzenli yaşamak, ilaçları aksatmadan zamanında
doktorun tavsiye ettiği dozda almak gerekir. Bu
hastalık ile yaşamaya alışması lazım bir tansiyon
hastası. Önemli olan ilaçlarını düzenli bir şekilde
kullanması, bir ilacın etkisi geçmeden diğerinin
etkisiyle damarların eski hale gelmesini önleyebilirsiniz. Bir çok hasta ilacı sadece şikayet anında
veya tansiyon arttığında kullanarak büyük bir yanlış yapıyorlar.
Diğer önemli etken de beslenmedir. Yağlı yiyecekleri hayatınızdan çıkartmalı, minimuma indirmelisiniz. Ayrıca Şekerli besinlerden, kızartmadan, kilo aldırıcı yiyeceklerden uzak durarak hem
sağlıklı olursunuz hem de tansiyon yükselmesinin
önüne geçmiş olursunuz. Peynir, yoğurt gibi besleyici besinlerde bile fazla yağ vardır; azaltmanız
gerekir. Tuz kullanımını da kısıtlamanızda fayda
vardır.
Diğer önemli bir tavsiyem de yürüyüştür.
Günde en az bir saat yürümek tansiyon yüksekliğinden başka birçok hastalığı önlemede ilaç gibidir. Kalbinizin rahatlamasını, damarlarınızın açılmasını sağlar. Damarlardaki yağı azaltmaya yardımcıdır.
Hipertansiyonun en önemli ilacından biri de
sarımsaktır. Doğal bir ilaç gibidir. Sabah alınan bir
dış sarımsak tansiyonu düşürür. Kokusundan veya
tadından rahatsız oluyosanız sarımsak hapları kullanabilirsiniz.
Son olarak tansiyon hastalarına önerim, hastalıklarına ciddiye almaları ve tedavilerini aksatmamalarıdır.
Digiturk Avrupa’da Atağa Kalkıyor
lerde yaşayanların hangi kuşaktan olurlarsa olsunlar tuttukları takımlara ve Türkiye’deki futbola duydukları aidiyet ana vatanları ile aralarındaki en güçlü bağlardan biri.
Özellikle üçüncü ve dördüncü kuşağa mensup kişilerin
Türkiye ile bağlarını daha sıcak ve güçlü kılan bir olgu.
Digiturk’ün bu açıdan da çok önemli bir misyon üstlendiğine inanıyoruz. Buradaki insanlar liglerin heyecanını,
Türkiye’deki vatandaşları ile birlikte yaşayarak bir anlamda aradaki mesafeyi ortadan kaldırmış oluyorlar.
İllegal yayınla mücadele devam edecek
İllegal yayınların milyonlarca Digiturk üyesinin haklarını ihlal eden çok önemli bir sorun olduğuna değinen
Murat Yurttaş, bu sorunun çözümünde son derece kararlı
olduklarını belirterek “Yasalar çerçevesinde hem şirketimizin hem de üyelerimizin haklarını korumak adına bu alanda çok sert bir mücadele veriyoruz. 600 kişilik bir avukat
ordusuyla yasa dışı yayın yapanlara karşı mücadelemizi
sürdürüyoruz. Bu konuda halkımızdan da yoğun destek
alıyoruz. Bilinçli ve duyarlı vatandaşlarımız kaçak yayın
yapan iş yerlerinde ekrana düşen bilgileri tarafımıza sıklıkla bildiriyor.” dedi.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 20 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434
HESSEN EYALETİ BAŞBAKANI VOLKER BOUFFIER, TÜRK-ALMAN SAĞLIK VAKFI’NIN GİESSEN’DE DÜZENLEDİĞİ
“DEMOGRAFİK DÖNÜŞÜM ÇAĞINDA UYUMUN ANLAMI” KONULU KAHVALTILI TOPLANTIDA KONUŞTU
İSLAM DERSLERi TARiHi BiR OLAYDIR
MESLEKSİZ TÜRKLERE
MESLEK KAZANDIRACAKLAR
Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier, Hessen‘de okul diploması olmadığı için meslek edinememiş göçmenlere meslek kazandıracaklarını açıkladı. Türkiye‘deki kalifiye insanlara da Almanya‘nın
kapısının sonuna kadar açık olduğu söyledi.
Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier, göçmenlerin uyumu konusunda önemli başarı sağladıklarını, şimdi hedefin mesleksiz olanlara meslek
kazandırmak olduğunu söyledi. Türk Alman Sağlık
Vakfı tarafından Giessen‘de Best Western Plus Hotel Steinsgarten‘de önceki gün düzenlenen “Demografik Dönüşüm Çağında Uyumun Anlamı” konulu kahvaltılı toplantıya katılan Alman Hıristiyan
Birlik Partili (CDU) eyalet başbakanı Bouffier,
özellikle okul öncesi zorunlu Almanca kurslarıyla
göçmen çocukların okullardaki başarılarının devamı şekilde artırıldığını ve bu gelişmenin son derece
sevindirici olduğunu söyledi.
İSLAM DERSLERİ TARİHİ OLAY
Hessen genelinde 50 bin öğretmenin görev yaptığını, diplomasız okulu terkedenlerin oranının
yüzde 28‘ten yüzde 7‘ye düştüğünü kaydeden Bouffier, herhangi bir kalifikasyonu olmayan göçmen
kökenli gençlere de meslek kazandırmak için yeni
bir çalışma başlattıklarını açıkladı. Hessen‘de 80
bin uzman açığının bulunduğu, bunun karşılanması için neden Türkiye‘den işgöçü getirilmediği
sorusuna Bouffier, “Kapımız sonuna kadar açık.
Hiçbir engel yok. Kalifiye olan gelebilir” cevabı
verdi. Ancak kalifiye işgöçünün Almanya‘dan ziyade, İnglizce konuşulan ülkeleri tercih ettiğini söyledi. Hessen‘de yeni eğitim yılı ile birlikte 25 okulda
İslam dini derslerinin verilmeye başlandığını, bu
tarihi olayda herhangi bir sorun, sıkıntı ve protesto
eylemi yaşanmamasının çok sevindirici bir gelişme
olduğunu belirtti.
YENİ BİR TOPLUM OLUŞUYOR
Toplantıda konuşan
Türk Alman Sağlık Vakfı
Başkanı Dr. Yaşar Bilgin,
Almanya‘da yeni bir toplum oluştuğuna işaret
ederek, “Göçmenlerden
ve Almanlardan oluşan.
Bu çözüm gerektiren yeni
bir süreci beraberinde getiriyor. Hepimize sorum-
luluklar yüklüyor. Hessen Eyalet hükümeti, bu konuda başından itibaren çok duyarlı davrandı ve örnek çalışmalar yaptı. Çocukların küçük yaştan itibaren Almanca öğrenmeleri konusunda desteklenmesi veya göçmenlerin sağlık hizmetlerinden en iyi
şekilde yararlanılması gibi. Hükümet olarak başından itibaren Türk Alman Sağlık Vakfı‘nın çalışmalarına destek verdiniz. Bu işbirliğinden pek çok
proje doğdu. Göçmen çocukların erken yaştan itibaren eğitim alanında teşvik edilmelerini öngören
Frühstart veya toplumsal kaynaşmayı hedefleyen
camiler projeleri gibi. Hükümet olarak sizin desteğiniz olmasa, vakıf olarak Almanya çapında ses getiren bu çalışmalarımızda bu kadar başarılı olamazdık” dedi.
DAHA FAZLA ÇOCUK ARZU EDER
Hessen Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier de,
nüfusun giderek yaşlanmasının ve gençlerin sayısının azalmasının hayatın her alanında kendini hissettirdiğini ve yeni sorunları beraberinde getirdiğini söyledi. Bunların çözümü konusunda herkese
sorumluluklar düştüğünü ifade eden Bouffier,
“Gönül daha fazla çocuk yapılmasını arzu eder, ancak bu kişisel karar. Karışamayız. O halde bizim
elimizdeki çocuklarla şans olarak görmemiz gerekir.
Göçmen çocukların uyumu konusunda da gayet iyi
yol katettik. Örneğin eskiden bir göçmen çocuk tıp
okuyorum dese, vaybe der, takdir ederdik. Bugün
artık bu çok normal görülüyor. Bu da gayet iyi böyle” diye konuştu.
VAKFIN ÇALIŞMALARINA DESTEK
Bouffier, Türk Alman Sağlık Vakfı‘nın, göçmenlerin sağlıktan başlayarak, birçok sorunlarını
erken görüp, bunların çözümü için büyük çaba
harcadığını belirterek, “25 yıllık süreci değerlendirdiğimde, bunu bir başarı hikayesi olarak görüyorum” dedi. Bouffier, bu yüzden vakfın çalışmalarına gerek eyalet gerek federal düzeyde her türlü desteği verdiğini vurguladı.
haber
Frankenthal’de
7. Dernekler Günü
lmanya’nın Rheinland Pfalz eyaletinde yer alan Frankenthal şehrinde dernekler gününün 7.si büyük bir
katılımla gerçekleştirildi.
Yirmi dokuz derneğin katıldığı günde açılışı Frankenthal
Belediye Başkanı Theo Wider yaparak bütün derneklere katılımlarından dolayı teşekkür etti.
Derneklerin arasında Türkleri temsilen IGMG Rhein
Neckar Saar Bölgesi Frankenthal Hicret Camii de donanımlı bir şekilde ziyaretçilerinin karşına çıktı.
Ayrıca Federal Uyum Bakanı Maria Böhmer ve CDU RP
Eyalet Milletvekili Christian Baldauf ve Belediye Başkanı
birlikte standları gezdiler.
IGMG RNS Hicret Camii Tanıtma Başkanı Mehmet
Calay öncelikle standın kurulmasında yardımcı olan Yunus
Demir ve Enes Çetin`e çok teşekkür ederek, bu tür etkinliklere katılımın öneminden bahsederek ön yargıları yıkmanın
en iyi yolu her çeşit aktivitelere katılmaktır dedi.
Ayrıca RNS Bölge Başkanı Şerif Aslan da standı ziyarette bulundu. Cemiyet İmam Hatibi Murat Altun ve cemiyet
yöneticilerinden Hasan Yazır da orada hazır bulundular.
A
Igdır Üniversitesinden
Freiburg’a Ziyaret
ürkiye Iğdır kenti üniversitesinden 6 kişilik bir ekip Avrupa`da incelemelerde bulunmak üzere çalışmalarına
Almanya’nın Freiburg kentinde başladılar.
Yrd. Doç. Dr. Tamer ERYİĞİT, Yrd. Doç. Dr. Tuncay KAYA, Murat GÜZELDAL, Turan GÜNEŞ, Ahmet KIZILYURT, Mehmet Fatih KESKİNden oluşan ekip çalışmalarına
Almanya, Fransa ve Hollanda da devam edecekler.
Iğdır üniversitesi tarafından görevlendirilen ekip, bazı üniversitelerin idari ve akademik yapılarını incelemek ve sivil toplum kuruluşları ile biraraya gelmek olacak. Grup, aynı şekilde
ziyaretlerinde Iğdır üniversitesi hakkında da bilgi verecekler.
Gazetemize açıklamalarda bulunan ekip, öğrenci değişim
proğramları kapsamında Avrupa ülkelerinde öğrenimlerine devam eden öğrencileri Iğdır üniversitesinde ağırlamaktan onur
duyacaklarını belirttiler. Iğdır kentinin eğitim imkanları yanında coğrafi, sosyal ve kültürel yapısınında tercih edilmeye değer
olduğunu belirttiler. Çalışma grubu bu gezinin kendileri için
yeni bir ufuk açacağı gibi, Iğdır şehri ve Iğdır üniversitesinin de
tanıtımına katkı sağlayacağını belirttiler.
T
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hacarabın
Serüvenleri 71
[email protected]
ayatın tecrübeleri.
Es-Selamün Aleyküm!
Yeni bir yazıda buluşurken izin sezonunu da bitirmiş
oluyoruz.
Ramazan-ı Şerif ve izinden sonra yeni bir başlangıca girerken kendimize de çekidüzen verelim.
Hergünümüzü daha bir canlı ve
bereketli geçirmeye gayret edelim.
Yeni Kitaplar okuyarak eski bilgilerimizi tazeleyelim. Bütün bunları
yapabilmemiz için gündemi takip
ederek dünyaya boşuna gelmediğimizi bilelim.
Bilgi denilince aklımıza ne geliyor acaba? Bilgi Dünya ve ahiretimiz için gerekli! İşte onun için!
Okumak ve ilimle iştigal etmek
Müslümanın şiarı olmalıdır.
Türkiye de izinde iken çok düşündüm. Durumları, yaşamları, hayatları gözetledim. İşte tam bu noktada neler kaybettiğimizi farkettim.
Şimdiye kadar verilen tavizler!
Evet! Tavizler zarar vemeye devam ediyor.
Türkiye anılarımdan; genç kızlarımız bir zamanlar başörtüsü sorunu ile eylemler yapıyordu. İlla başörtüsü şiarımız diye ısrar ediyorlardı.
Gördüm ki; baş örtmek moda
veya giyimin bir parçası olmuş. Tesettür olmaktan çıkmış. Adeta manasını değiştirmiş...
Yok sayılacak derecede tesettüre
riayet eden kardeşlerimiz var.
Sadece tesettür mü?
Elbette değil cami adabı, sokak
adabı, konuşma adabı, oturma,
kalkma adabı vesair bu uzar gider.
Trafik kurallarına uymamak kural
olmuş.
Yaşamakla ilk hedefimiz para
mı? Diye içimden şunu geçirdim!
Evet!
Bütün bunlar içimde fırtına
olurken şöyle bir düşündümki!
Biz Müslümanlar kazanmadık
daha çok kaybettik.
Bu gidişimizle biz kimi aldatıyoruz?
Kendimizi.
Evet!
Ceblerimiz, zevklerimiz, eğlen-
H
❬
❬ 21 ❭ Eylül · September 2013 · Şevval 1434
M. Salih AYDIN
celerimiz ve hoş vakit geçirmelerimizden başka birşey düşünülmeyen
vatanımız, ahlak konusunda daha
çok yol katetmesi gerekir diye düşünüyorum.
Hani anlatırlar ya...
Rüzgarla yaprak dost oldular.
Artık rüzgar savurmuyordu yaprağı.
- Söyle dostum, nereye istersen
oraya götüreyim seni dedi rüzgar
yaprağa.
Yaprak düşündü taşındı, aklına
hiçbir şey gelmedi.
Tekrar sordu rüzgar:
- Hadi söyle, seni istediğin yere
taşıyayım.
Tekrar düşündü yaprak, aklına
yine bir şey gelmedi…
- Bilmiyorum rüzgar kardeş, aklıma hiçbir şey gelmiyor.
Sen söyle? Dedi.
Rüzgar:
- Gideceğin yeri bilmedikten
sonra rüzgar dostun olsa neye yarar,
savrulur gidersin! dedi ve bildiği gibi esti tekrar.
Yaprak yine savruldu.
Üstelik bu sefer savuran dostuydu.
İşte zamana bırakmışız bütün
hayatımızı zaman bitince savuracak
bizleri kara toprağa....
Orta doğuyum!
Ben sıcak esen rüzgarların estiği
ülkelerin çocuğuydum,
Beni kimsesizlik kurşunu ile kalbimin orta yerinden vurdular.
Benim ölümüm bütün dünyayı
mutlu edecek sanki,
Yediğim kurşunla kalbimin orta
yerine bir ateş düştü.
Beni kurşunla, gazla, tehditle öldürmek istediler,
Bana kin kusanın haddi hesabı
kalmadı artık.
Ben onlardan ve ölümden asla
korkmadım,
Beni benden olanlar arkadan
vurdular.
Barış içinde kimseye zararımız
olmaz dedim,
Hayır sen buralarda rahat duramazsın dediler.
Artık kalbimden yediğim kur-
şunla yaşayamazdım,
Bütün kanım boşaldı, kalmadı
artık takatım.
Ben Filistinim, Lübnanım, Ürdünüm, Suriyeyim, Irakım,
Ben orta doğuyum her kesimin
karıştığı bir beldeyim işte...
Zeki’nin Navisi...
İzine Camimizin hausmeisteri
Zeki kardeş ile beraber gitmiştik.
Konya’da bir yere iftar davetine
gideceğiz.
Zeki çocukluk ve benim Almanya’dan gençlik arkadaşım.
Zeki’nin navisi var.
Telefon ettim:
Zeki kardeş çocuk cep telefonunun navisi ile gidelim dedi. Sen de
adresi ver gel.
Tamam oldu.
Akşam ezanı okunacak Zeki görünmüyor.
Tekrar telefon ediyoruz:
- Zeki kardeş nerede kaldın.
- Ya aslında yarım saattir gidiyorum. Lakin navigasyon beni Selçuğ’a değil Meram’a götürmüş.
- Ben Kulenin yanına geliyim
oradan alın.
Ev sahibi gidiyor alıp geliyor.
Alın size bir navigasyon hatası.
İşte Hacarap...
Hacarap; artık eskisi gibi hareket
edemese de komşulara kendini
acındırmasını iyi biliyor.
Tatlıları aldırmasını kebapları
getirtmesini kendini inandırmayı
çok iyi biliyor.
Hatta annemi markete gönderip
başka marketten kelle getirtmesini
de.
Her gelenden başka şeyler isteyerek çeşitleri çoğalttığı da doğrudur.
Bütün bunlarla beraber şuçlu
başkaları oluyor.
Ya çocukları aç bırakıyor ya da
dikkat etmiyorlar.
Diyorlar komşular.
Ama Hacarabın umurunda mı.
İstediği olsun gerisi faso fiso.
Eh artık Hacarap çocuklara yine
yaptın yapacağını...
Burada yazıma son verirken selam ve hürmetlerimle.
özel köşe
Nüfusun Yaşlanması
Yeni Mesleki
Perspektifler Sunuyor
ürkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi
(TAM) Vakfı´nın ortakları arasında yer
aldığı MIGOVITA Projesi kapsamında
gerçekleştirilen etkinlikle göçmen kökenli gençler ve velileri işbaşvurusu süreci ve yaşlı bakımı
alanındaki mesleklere ilişkin olarak bilgilendirildi. Plochingen kentinde gerçekleştirilen etkinliğe
ATİB Plochingen Derneği ev sahipliği yaptı.
Etkinlik, MIGOVITA Projesi´nin Türk göçmenlere yönelik koordinasyonunu yürüten TAM
Vakfı çalışanı Turan Küçük´ün açılış konuşmasıyla başladı. Kuzey Ren Vestfalya merkezli olarak sürdürülen çalışmaların Güney Alman eyaletlerini de kapsar şekilde gelişmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Küçük, gençleri ve
velilerini eğitim konusunda taşıdıkları hassasiyetleri toplumun diğer kesimlerine de taşımaya
davet etti.
Etkinlikte başvuru sürecinde dikkat edilmesi
gerekenler hususunda bilgilendirmede bulunan
Serdar Düzgün, fotoğraftan kullanılacak dosya
kağıdına kadar pek çok detayı içeren bir sunum
yaptı.
Yaşlı bakımı alanındaki mesleklere ilişkin olarak konuşan Mustafa Gölcük ise, nüfusun yaşlanmasının bu sektördeki ihtiyacı önemli ölçüde
arttırdığına ve geleceğini bir meslek edinerek garanti altına almak isteyenler için bu alanın
önemli bir fırsat sunduğuna işaret etti. Gölcük,
büyük ilgi gören konuşmasında, bu mesleklerin
kültürel açıdan da değerli ve saygın bir yere sahip
olduğuna işaret etti.
Toplantının kapanışında ATİB Plochingen
Dernek Başkanı Ahmet Dilsizoğlu bir değerlendirme konuşması yaptı. Başkan yardımcısı Davut Özyurt, Genel Başkanlık Özel Kalem Müdürü Yavuz Kul ve toplantının gerçekleştirilmesinde önemli katkısı bulunan Ali Ekber Düzgün´ün
eşlik ettiği Dilsizoğlu, Almanya´da kalıcılaşan
Türk toplumunun, meslek edinmesinin gerekli
ve önemli olduğuna işaret etti.
T
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 22 ❭
Eylül · September 2013 · Şevval 1434
bulmaca
Almanya’da
100% Şoksuz
Helal Kesim
Etlerden
Üretilen
Mamüllerimiz
Bu Sene de Kurbanlarınızı
Şoksuz Kesiyoruz
LEZZETİN
VAZGEÇİLMEZİ
Size En Yakın
Markette Bulabilirsiniz
Kurban Siparişi İçin
Acele Edin!
Şimdilik Sadece
Hessen Eyaletinde
Altınküpe Fleischerei Fleisch- und Viehhandel e.K.
Tel: 06443-2519 . Handy: 0171-2428667
Web: www.altinküpe.de . E-Mail: [email protected]
Download