Sorularlarisale.com "Said Nursi'ye göre Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler arasındaki ilişkilerde kimin yönetip, kimin yönetildiğinin önemi yoktur. Beraber yaşama şekillerinin belirlenmesi gerekir." şeklindeki düşüncelere nasıl cevap verebiliriz? Üstad Hazretlerinin bütün tespit ve görüşleri Kur’an ve sünnete uygundur. Bunu bazı insanlar anlamakta zorlanıyorlar. Bu zorlanmanın asıl sebebi İslam dinini tam manası ile idrak ve ihata edememelerinden ileri geliyor. Yani İslam dinini akıl midesinde tam hazmedemediği için, İslam dinini kendi anlayışından ibaret, kendi anlayışıyla sınırlı zannediyor. Diyalog ile ilgili sitemizde yetirince izah ve cevaplar olduğu için, onu oraya havale ederek kısaca yönetim hususuna değinelim. "S - Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar. Nasıl olur?" "C - Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi. Zira, meşrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükûmet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, reis değiller, belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-ı müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nevi riyaset ve bir ağalıktır. Gayr-ı müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, millet-i İslâmiyeden aktâr-ı âlemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi edip bini kazanan, zarar etmez." "S - Şeriatın bazı ahkâmı, meselâ valilerin vazifelerine taallûku var." "C - Bundan sonra bizzarure hilâfeti temsil eden Meşîhat-ı İslâmiye ve Diyanet dairesi, hem âli, hem mukaddes, hem ayrı, hem nezzâre olacaktır. Şimdi hâkim, şahıs değil, efkâr-ı âmme olduğu için, onun nev'inden şahs-ı mânevî bir fetvâ emîni ister."(1) Meşrutiyet; milletin oyları ile seçilmiş bir meclisin devleti tedbir ve idare etmesidir. Hükümet ise bu meclisin görevlendirmesi ile milletin işlerini ve hizmetlarini gören bir hizmetkardır. Şimdilerdeki gibi millete tepeden bakan, efendilik taslayan bir tekebbür vasıtası değildir. page 1 / 2 Meşrutiyet ve sistem düzgün ve sağlam bir şekilde çalışırsa vali, kaymakam gibi idareciler efendi değil maaşlı hizmetkar olurlar. İslam’a göre gayri müslim bir teba İslam ümmetine efendi ve reis olamaz, ama maaşlı bir hizmetkar olabilir. Farz edelim ki memurluk bir çeşit riyaset ve ağalıktır, yani yöneticilik ve idareciliktir. Gayri müslim vatandaşlardan üç bin adamı (rakam burada farazidir) bu memurlukta istihdam etsek, dünyanın her yerinde bulunan İslam milletinden üç yüz bin adamın riyasetine yani yabancı devletlerde önemli görevlerde bulunmasına ve önemli memurluklara yükselmesine yol açmış oluruz ki bire karşılık bin kazanmış oluruz. Yani dünyanın değişik yerlerine dağılmış olan Müslümanların bulundukları yerde terakki etmesine yardımcı olmuş oluruz. Faraza sen memleketinde bulunan Alman kökenli vatandaşına iyi haklar verirsen, Alman hükümeti de senin oradaki dindaşlarına iyi haklar verir. Ekseri olarak Müslümanlar yabancı memleketlerde bulunduğu için bizim az olan gayri müslim vatandaşlara iyi haklar vermemiz dışarıdaki dindaşlarımıza önemli bir yatırımdır. Üstad Hazretlerinin İslam’a uygun olan bu derin analizlerini sığ görüşleri ile idrak edemeyenler Ehl-i kitaba yönetimde ve reislikte haklar veriyor diye algılıyor. "İslam diyarında riyaset ve idarenin kontrolü Müslümandan başkasına verilemez" hükmü ile "Müslüman riyasetinde zımni sevk edilebilir" hükmü farklı şeylerdir. Nitekim Maliki Mezhebi'nde zımnilerin devlet dairesinde amir olarak değil memur olarak vazife yapmasında bir sakınca yoktur. Ayrıca Ehl-i kitap olanlar zimmi hukuku ile İslam diyarında Müslümanlar ile beraber emniyet içinde yaşabilirler. Bu yüz yıllarca uygulana gelen ve İslam'da hukuki kaynağı olan bir şeydir. Bu yaşama şeklinde Müslümanlar galip ve reis Ehl-i kitap ise zımni ve memurdur. Üstad Hazretlerinin hiçbir ibaresinde bu hükme aykırı bir taraf yoktur. Nitekim Osmanlı da bir çok Ermeni paşa ve zabit olarak görev almıştır. (1) bk. Münâzarat, Sualler ve Cevaplar. page 2 / 2 Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)