. OIYANET ISLERI BAŞKANLIGI YAYlNLARI DTNT, ILMT, EDEBI ÜÇ

advertisement
. OIYANET ISLERI BAŞKANLIGI
YAYlNLARI
DTNT, ILMT, EDEBI ÜÇ AYLlK DERGI
1983
TEMMUZ - AGUSTOS - EYLÜL ı.o CİLT :XIX - SAYI : 3
ÇAGlMIZIN
P\.
İSLAM
DAVETCİSiNE
MESAJ
Yrd. Doç. Dr. Osman CİLACİ
S. tr. İliüıiyat Fakültesi
öğretim
Davet kelimesi lügatte, çağırma,
çağrı, nida, ziyafet ve yemin gibi
anlamlara gelir (J-). !slam' a davet ise,
doğrudan doğruya Allah'ın son yüce
tiinine insanlan çağırnıaktır.
Hz.
Peygamber (s.a.v.)'in Bizans İnıpa­
ratoru Heraklius'e, Mısır hükümdan
Mukavkıs'a, !ran meliki
Kisra'ya
yazdığı mektuplarda kullandığı "eddi!l.ye" kelimesi de davet karııılığm­
dadır(.2), Günümüzde ise ayni kelime
ı;ıropağanda, rekl!l.m ve misyonerlik
manalarında kullanılmaktadır(8).
davet şüphesiz her asır.
da önem arzeden bir konu olmll§tu.i;
ancak kanaatimizce bu m$sele günümüzde her zamankinden daha fazla
önem ta§ımaktadır. Zira imana karşı
ktifrün mücadelesi (4) tarihin hiç bir
döneminde günümüzde olduğu kadar
geniş imka.nlı ve çeşitli taktikleri. uygulama fırsatını bugünkü ölçüsünde
bulamamıştır. Ulaşım ve balıerleş­
me vasıtalannın · geniş imkılnlarla
mücehhez olduğu günümüzde bu mücadele, daha büyük boyutlara ulaş.
üyesi
Bu çağrı ile ilgili olarak
Kur'an-ı Kerim'de "üd'u"
"enzir"' ·
t
"belliğ'', "zekkii'' .vb. kelimeler kul- ·
lanılmıııtır. Kur'an diliyle Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu tebliği başlı.
·ca iki kelimede toplanabilir:
vet
etmiştir.
1.
el-Mübeıı§ir
2.
en-Nezir (korkutucu).
(müjdeleyici)
Nitekim ''Biz seni bir müjdeci,
.. bir korkutucu olın.akian başka bir sı­
fatla göndermedik"(.?) ayeti de bu..
na i§aret eder. Bir başka ayette(6)
İslam'a
mıştır.
Kur'an-ı
_Kerim Resullerin §ahsmda bütün insanlığı hidayete da-
İbn-ü Manzur, Lisanü'l-Arab,
Bulak, 1301 H, XVTII, 281 288; Ebu'l~Beka, Külliyat, !st.
1287, H, Rılgıb eLİsfeM.ni, Müf.
redat, Mısır, 1961; Asım Ef.
Kaınus. Tercümesi, İst., 1305 H,
TV, 955.
(2) Buhart K. Bed'ül.oVahy, 6, K.
Cihad, 102; Müslim, K. Cilıad,
83; İbn.· Hanbel, I, 263; M.
Haınidullah, Mecmüatü'l-Vesaik-is•Siyasiyye, Kahire, 1956.
(3) Cübran Mesud, Rılid, Beyrut,
1967, s. 669, 672.
(4) Bkz. el-Bakar~, 258.
(5) el-Fürkan, 56.
(6) el...Ahzab, 45-.46,
(1)
Yrd. Doç. Dr. OSMAN CİLACI
bu vasfa ''Allah'ın izniyle O'nun yo.
luna çağ1rıcı'-' sıfatları da ekleilllli§tir. Kur'an-ı Kerim'de bunlardan ayn olarak Rasulullah'ın !slam'a davetini _konu alan· diğer ayetler e mü.
racaat etmek suretiyle mesele.nin daha vazılı anlaşılması mümkün olabilir(7).
Çok büyük ve genel bir mana ifa_
de eden .İslam'a çağp davasının yürütülmesinde İslam'ıİı, asrın bütün
meşru imkı1n ve araçlarından yararlanması en tabii hakkı olmalıdır. Günümüz İslam dünyasının geniş imkanlarla müceblıez olduğunu söylemek fazla iyimserlik olabilir. AnC'ak
hemen belirtilmelidir ki,· İslam'ın se.;
sini . duyurabilmesi ve kendini takdim edebilmesi için meşru her türlü vasıtadan yararlanmasını engelleyici hiç bir hüküm mevcut değildir;
çünkü
anlatılacak
olari
tsıam,
Allah'ın
Kiır'an'ına ve Rasulünün
sünnetine dayanan İslam olacaktır.
İstiklal Şairiıniz merhum :M~ Akif.
bunu bir beytinde ne güzel dile getirıniştir:
(7) Bkz. AI-i !mran, 104; en..Nisa,
136; el-Maide, 78, 79; el-Enam,
19, 51; eiı-Neml, 79; el.Kasas,
87; e.§-Şuara, 214; el-Fürkan,
65; el-Müddesir, 1-2; Fussllet,
33.
.
.
(8) Bir ayet-i kerimede "Şu Kllİ"im
bana, si,zi de sizden soııraki!leri ·
de inzar etmekiliğim i!;iıı vahyolundu" (el-Enam, 19) buyuruıur. Bu ayetten anla§lldığı üzere müslim-kafir ·farkı gözetmeksizin Kur'an ve Rasulullah'a eri§en herkes mzara tab!
tutulacaktır.
Dogrudan
doğruya
Kur'an'dan ·
alıp
Asrın ·
yapanlara düşecektir(ıQ), On.
lar veya kendini bu vazifeye · layık
görenler İsl§.m'a çağrıyı hangi kritere göre yürüteceklerdir? Hemen
her §eyde bir ölçü aranan günümüz.:
de, Islam davetçisinde bir kriter aranmayacak mıdır? Veya en azından
böyle bir göreve talip olanların uyması gereken .bazı şartlar mevcut
değil midir? (ıı). Kanaatimizce burada açıklanm'a.Sl gereken bir husus
daha vardır, o da İslam'ın takdim edilirken herhangi bir zorlamaya tabi
eğitimi
idrakine·
ilhaml
söyletmaliyiz
tsıam'i.
Hiç bir karşılık beklenıneden ya.
gereken bu takdim işi, yani İslam'ın bilmeyenlere anlatılması
mesel~(S) yerine getiriıni.ediği takdirde durum ne olacaktır? Bunda
İslam'ın kaybedeceği bir §ey yoktur;
çünkü bu ilinin tanltılmaya da, korunmaya da ihtiyacı yoktur(9). Bununla beraber her ne kadar İslam
tanıtılmaya muhtaç değilse de bu,
onun kapalı kalmasuiı gerektirmez.
pılması
İslam'ın, bilmeyen kişi ve top~
lurnlara tanıtılması i§inde en büyük görev, herhalqe öncelikle din
(9) ''Kur'aiı.'ı Biz
indirdik, O'nun koruyuculan da §Üphesiz ki
Biziz" (el-Hıcr, 9).
(10) Ancak bilinmelidir ki, Kur'an-ı
Kerim'deki "Sizden hayra ça...
ğıran iyilikle emreden, kötülük.
ten meneden bir cemaat oL
sun••" (Al-i ·!mran, 104) , ayetiİli bazı alimler davetin farz-ı
kifaye, bazılan farz.ı ayn, bazıları da §artlı olarak farz-ı ayn,
§artlı olarak farzı kifaye diye
tefsir etmi§lerdir. Bkz. !bn.ü Ke.
sir,
Tefsir'ül-Kur'ani'l..Azim,
Beyrut, 1966, m, 86; Zemah§e.,
ri, Ke§§af; Kahire, 1953, I. 304305: Kaslmi, Mehasini't Te'vil,
Mısır, 1957, IV, 920-21.
(1;1:) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "HaL
kın seviyesine ininiZ" hadisi de
her davetçi için büyük önem, ta§ımalıdır. Bkz. Ebp. Davud, K.
Edeb, 20; Müslim, Mukaddime.
Ç.AGIMIZDA İSLAM DAVETCİSİNE MESAJ
habına
tutulrnaksızın(lll)
kendi hali üzere
mi bırakııması, yoksa . takdirncinin
şahsına göre(?) şekil alarak "İslam
işte budur, benim dediğimdir, şöyle
yaparsan ~ir olursun" vb. tarzın­
da gelişen davranl§ mıdır? (13), Bizce ildnci· §lk çoğu zaman fayda yerine zarar getirmiş, esasen İslam'ın
bünyesinde mevcut olan toleransa yer
verilmeyişi ürkütücü olmu§tur(H).
Ayağındaiki çarıkla
camiye girip
giremeyeceğini soran "Yöriik"e iki
hocadaıi bİrinin hayır demesine karşılık diğ"eiinin bu isteği olumlu ve
J:ıeşuş bir çehreyle kıırşılayarak 'tabii girebilirsin'' demesi ne kadar ıria_
nidardır. Yörük yanlar!ndan aynidıktan sonra başbaşa kalan iki hocadan toleransla. davrananı diğ"erine:
Ben onun camiye girmesini sağ"­
ladım. Sen de çanğını çıkarmasını
temin et. tarzındaki izahı da herhalde bizi .Aluned Yesevih~rin, Yunus
E~elerin, Mevlanalarm zengin gönül iklimine götürmektedir.
İslam'ın en· büyük özeliklerinden
biri de, dinde ifrat ve tefride yer
··vermemesidir.
Kur'an-ı Kerim ve
hadis-i' şerifler, bizi her hususta ifrat ·ve tefrite düşmekten menetmiş,
geçmiş ümınetlerin felakete uğ"rama­
lanna, bu ilietin sebep olduğunu açıklaİnıştır(ıs). Bununla beraber mu_
samahakar davranmanın
kalbieri
'
İslam'a ısındırmak için(ıs) bir vasıta olduğu, bunun ş.sla İslam'dan ta-.
viz vermek ·anlanıına gelmecllği de
bilinmelidir: uBedel verme, karşılık
olarak bir şey verme'•. anlamlarına
gelen taviz ile, 'Her ııeyi. anlayı§la
karşılayarak
olabildiği. kadar hoş
görmek hali" (ı 1) anlamına gelen. tolerans, birbirinden çok farklıdır; bir_
birine kanştırılma.ması gereken iki
mefhum:dur.
İsllinı . Tarihi Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in muhtelif zamanlarda as1
••
•
'··
karşı
davranışlannda
ente- ·
resan musamaha sahneleri sergilemektedir:
Bir gün Rasulullah (s:a.v.)'ın hu_
sahabeden biri gelir ve Ramazan günü hanunı ile cinsi ilişki
kurduğ"unu anlatır. Rasulullah (s.a.
v.) 60 fakiri doyurması gerektiğini
söyler. Sahabi mali gücünün buna ka_
n gelmeyeceğ"ini bildirince o zaman
zunına
(12) Kur'an-ı Kerim'de kesinlikle da_
veti emreden ancak çağ"rıda bulunulacak kişileri zikretmeyen
· ayetler de mevcuttur. Bkz. elMaide, 67; en-Nalıl, 125; el-Hıcr,
67; el-Kasas, 87. Bu ve benzeri
ayetlerde mefulun zikredilmeyişi, hitabın şumulünü ve umumiliğini ifade içindir.
(13) Cenab-ı Hak, Hz. Musa ile Ha~
nın'u
Firavun'a
gönderdiği
zaman "Gidin de O'na yumuşak
söz söyleyin. Olur ki nasilıat
dinler yahut Allah'tan korlmr''
(TaM, 43-44) buyurmuş ve
böylece davetçilerin uyması gereken şartlar da açıklanmıııtır.
(:(.4) Bir ayet-i kerimede Hz.
Peygamber'e hitaben şöyle buyuru~
lur: ".... eğer sen lciı.ba, katı
yürekli olsaydın şüphesiz etrafından dağılıp gitmişlerdi bile.."
(ALi İmran, 159).
(15) Bkz. el-Bakara, 60, 65, 173,
178, 190, '194, 229, 231; AI-i !Inran, 112; en-Nisa, 14, 154; elMaide, 2, 78, 87, 94, 107; el-Enam, 108, 119, 145; el-Araf, 55·,
163, et-Tevbe, 10; Yunus, 74,
90; eş-Şuara, 166, 225; Kaf, 25;
et-Talak, 1;· el-Kalem, 12; elMearic, 31; et-Tatf'ıf, 12.
(16) Mesela kendilerine zekat verilmesi gerekenlerden bir zümre
de 'Kalbleri İsllim'a ısındınlan­
lar"dır. Zekat İslam'a ısınınalt
ve İslam'da sebat etmek ·için
müslümanlara, şeref-i islıim ile
müııerref
olmak için gayr-i
müsliinlere verilir. Bkz. et-Tevbe, 60. (İzmirli İsmail Hakkı,
Meallİ-i Kur' an,
!st.,· 1927, I,
333).
(17) M. Nihat Özön, Türkçe-Yabancı Kelimeler Sözlüğü, İst., 1962.
'5
..
,.~:~··.
kesintisiz 60 gün oruç tutmasını bildirmesi üzerine saıhabi buna da takat
getiremeyeceğini söyler. Tam ou sı­
rada Rasulullah'a hediye olarak bir
zenbil hurma gelir. Hz. Peygamber
(s.a.v.):
ğıt.
Bu hurmayı al ve fakiriere da-.
Der. Sahabi: ·
Ya Rasulallah! evimdekiler buna
dışp.rıdakilerden daha çok muhtaçtır,
· der. Bunun üzerine Rasulullah tebeı>- ,
süm ederek:
·
o halde götür ve ailenle birlikte
ye, buyurur(J.B).
Yine bir gün Hz. Peygamber
· (s.a.v.) . imam olmuştur. Cemaatin
arka sa:fla.rından bir çocuk çıg.İığı iı;i­
tince namazı daha fazla uzatmaksı­
zın kıraati kısaltarak selam verlr(ı9).
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hayatmda görülmüş bu tür misii.lleri daha da çoğaltmak mümkündür. Esas.
konumuz tolerans olmadığı için sadece bir fikir vermek üzere bu iki
misal nakledilmiştir (2o).. Meselanin
can alıcı noktasını açıklaması bakı­
mmdan halife ömer b. Abdmaziz'le
oğlu arasında geçen ı;u konuşmayı da
na.kledelim: Halife ömer b. Abdülaziz' e bir gün oğlu:
Yrd. Doç. Dr. OSMAN C:t:LACI
rm psikolojik durumları daima nazar-ı itibara alınacak, zamansız ve
yersiz bir çağrı He· onların ho§llutsuzluğu celbedilmeyecektir, Bu sebep_
. le, psikolojik etkinin sağlanabilmesi
için tedrici bir yol tutulmalı, koiayıaştırma esasından hareket edilmelidir. · Bu durıım muvacehesinde ve bu
vakralar karşısında meseleye yeniden ve daha geniş bir açıdan bakmak, bugün her zamankinden daha
çok bir zarııret halini almı§ bulunmaktadır. Bir bakıma maselenin özü
şudur: Bugünün !slii.m davetçisi hangi evsafı taşımalı, tebliğ işinde nasıl bir yol tutulmalıdır? Hemen çoğu
zaman cevap aranan, ancak tatminkar bir karşılık bulunamayan en önemli suallerin başmda bunlar gelmektedir. Bu önemli konunun bütün
İslii.m ii.lemini ilgilendiren !:Ok yönlü
bir mesele olduğımu. söylerneğe lüzum yoktur. Hangi açıdan ele alınır­
sa alınsın meseleye genel olarak ba..
kıldığında ortaya çıkan problem, da-
Niçin dinin hükümlerini gereği
gibi yerine getirmiyorsun? diye serzenişte bulunur. Haİife:
Hayır .. oğlum, yanlış
dܧÜnüyor-.
sun: Cenab-ı hak bile içkiyi önce iki
sefer kötüleı:n.i§ üçüncüde haram kıl­
mıştır. Ben insanlara Hakkı bir defada tavsiye ile toptan yükletirsam
onların
düı;ünmeksizin bir çırpıda
reddetmelerinden korkarım. Eğer sen
böyle yaparsan fitne çıkınasma sebep olursun(:ııı). Bundan da açıkca
anlaşılmaktadır ki, dav:ette insanla~
(18) Bkz.. Buhari, K. Kaffarat, 2-4,
K, Nafakat,. 13, K. Savm, 30-31,"
K. Edeb, 68; Müslim, K, Siyam
81; Ebu Davud, K. Savm, 37;
Darimi, ·K. Savm, 19; Muvatta,
K. Sıyam, 28, 29.
(19) Buhari, K. Ezan, 65, 163; Müslim, K. Salat, 191, 192; Ebu
Davud, K. Salat, 123; Tirınizi,
K. Salat ,159; Nesai, K. !mamat, 35; İbn. Mace, K. İka.met,
49; !bn: Hanbel, III, 109, 153,
156, 182, 205, 233, 240, 257, V,
305.
.
(2Q) Bu arada Rasulullah (s.a.v.)'m
"Kolaylaştırmız,
güçleştirmeyi­
niz, müjdeleyiniz
nefret ettirmeyini2;'' hadisini de hazırlat­
malıyız, (Buhari,
K. llim, 11;
K, Cihad, 164; Müslim, K. Cihad, 5, 6, 8;. Ebu Davud, K ..
Edeb, 17). ·
(21) Muhammed eLHıdr Huseyn, edDavetü Üe'l-Islah, Kahire, 1346
H. s. 50,
.
.
6
........
---~···-------
-----------
---~
·--·-----
Ç.A.{l.IMIZD.A. . İSLAM LAVETCİSİNE MESAJ
ha önce de belirttiği:iniz gibi İslam'ın
doğrudan doğruya tebliğinde tutulacak yol meselesidir(22). Tebliğ konu_
sunda, daha açık bir ifade ile lslam·a
davet konusunda bir örıiek ki§i aransa, şüphesiz bu ki§i ~. Muhammed (s.a.v.) olacaktır. Kur'an-ı Ke..
rirn O'nun hakında: "Andolsnn ki
· Rasulullaiı•ta sizin i!::in Allah'ı ve
iilıiret gününü nrnar olanlar ve Allah'ı çok zikredenler içfu güzel bir
imtisal numunesi
uynlaeak örnek
vardır" (rıa) . buyurmuştur.
Her ne kadar ilk peygamber Hz.
Adem'den beri bütün peygamberlerin ·
tebliğ ettikleri ·dinlerin esasında İs­
lam var ise de, özel ve şumullü manasıyla
İslam, Hz.
Muhammed
(s.a.v.)'in bizzat tebliğ ettiği ilinin
adı olmuştur. Bu bakımdan Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendirniz için bazı ilim adanılan '.'İslam Peygamberi'' tabiriiii kullanmışlar. ise de, bu
tür bir tesmiye, O'nun peygamberliğini yalnız İsHi.m'a tahsis etme gayesini taşımaz (24) •
Hz. Muhanuned (s.a.v.)'in 23 yıL
lık peygamberlik hayatı incelendiğin­
de, O'nun İslam'a davet konusunda
ölçülü, muanzlannı ve gayr-i müsliinleri tahkirden uzak, mܧfik, toleranslı bağı§layıcı,
tedricen ıslah
edici, sevindirici, ilma edici, nefretten
uzak, ısındincı bir tutum içlııde billunduğu görülüı·. Ama bütün bunlara rağmen O, zaman zaman hitabettiği kitlenin kendisini kabul· etmesini,
yani toptan müslüman olmasını da
istememi§ değilc'!ir(25). ~iç kimsenin
İslam
çerçevesi
dı§~da
içlıi
zorla.yac8.ksm 'l" (:e9).
Doğru yol ile eğri yolbirbirinden aynlmıştır. İnsan aklı ile bunlan ayırd­
edecek sapıklığa düşmekten nefsini
koruyacaktır: "Dinde hiç bir zorlıirna
olmayacaklar diye kendine
kıyacak­
insanlan
Kur'an-ı Kerim'de
Hz. Peygamber (s.a.v.) 'e· hitaben şöyle buyurıilur: "Ey · 1\ln..
hammed, artık onlara öğüt ver;
çünkü sen ancak bir öğütçüsün,
yoksa üzer.lerinde mura.kıp de..
ğilsin" (Ga§iye, 21-22).
el-Ahzab, 21.
Zira Kur'an-ı Kerim O'nun bütün insanlığa rahmet olarak
gönderildiğini açıklanuştır: ''Biz
seİıi Habibim
alemiere ancak
rahmet için gönderdik" (el-Enbiya, 107).
Konu ile ilgili olarak bir ayette
şöyle buyuriılur: " ... eğer
İs­
Iam'a girerlerse doğru yolu bul!.
muş olurlar.
Yliz çevirirlerse,
sana !!üşen sadece tebliğdir. Allah kullanın görür'' (Al-i İmran,
20).
.
eş-Şuara, 3.
el-Kasas, 56.
el-Ala, 9.
Yünus, 99. Allah'ın böyle dilemeyi§i ka.inattaki belgelerin ve
(22) Bu konUda"
(23)
(24)
(25)
kalmaması
yolundaki bu samimi isteği, §U hitab-ı
ilahiye maruz kalmasına da sebep
olmu§tur: "Habibirn, onlar mü'min
sın" (SB),
İBlam'a davet konusunda kendisini sonuna kadar destekleyen amcası Ebu Talib'in çevrenin baskısından
çekindiği için imanını açığa vurrnayışı bir bakıma hidayet ilayına 1§1k
tutmaktadır: ''Habibirn sen her sevdiğini hidayete erdireme:ısin. Fıılci.t
Allah'tır ki kimi: dilerse
ona hidayet verir ve O, hidayete eren!leri
. daha iyi bilendir'' (~7). Bir diğer ayet_
te de şöyle buyurıilur: "Şayet fayda
verirse öğütte bnlun. Fayda vermiyorsa uğraşıp durma"(Sa). Hidayet
meselesinin bir .nasip işi olduğu kadar, insan aidın:ın değeri· ile de alakası bulunduğu
bilinmelidir: yoksa
Cenab-ı hak dileseydi bütün insanların bir anda iman etmesi, mesele te§kil etmezdi: "Rabb'in dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi iman eder.
Ierdi. Şimdi sen mi mü'min oiınalan
(26)
(27)
(28)
(29)
7
Yrd. Doı;. Dr. OSMAN CİLACI
., · "' ·
yoktur. Şöphesiz doğru yol eğrlden,
· hak ba.tıldan, hidayet da.lalet1ıeıı, hayır §erden, iman küfürden
ayrılıp
aÇıkça ortaya ç:ıkınıştır""·" (so).
Bir müslümana dti§en en büyük
görev, aklı ile doğru yolu bulmaya
çalışmak, yaptığı. işlerde bir hata olması ilıtimalini dti§ünerek
Cenab-ı
Hak'tan afv ve mağfiret dilemektir. Günün her Saa.tinde dilinden düşürmeyeceği ·bir dua da şu olmalıdır:
"Ra~binıiz!
tıkten
sonra
Bizil
doğru
kalble:ıimizi
yola
erlş~
saptırma.
Kendi katından bize rahmet bağışla.
· Şüphesiz ki Sen çokca. bağışta bu- .
lunansın" ( 3ı).
Doğnı
yolu bulmak. ancak
· o yola iletmesi .ile
mümkün olmaktadır: "Allah kimi
't'loğrn yola iletirse, o doğru yoln bulmuş olur,' Kfuıi de saptırı:rsa, artık
Allalı;1mı başka onlar için herhalde
dost ve yardımcıla.r bnlaına.zsm;." (sı:).
Yine Hz. ·Peygamber
(s.a.v.)'in
hayatı incelendiğinde · çevresindekilere kar§J. İslam'a çağrı konusunda ga.
· yet müla.yim bir tavır ta~dı!P, karşısındakileri ineitiCi söz ve hareketlerden kaçındığı. göı'ülecektir:
Allah'ın . kişiyi
"Rabbinin yoluna hikmetıe ve
güzel öğütle çağır. Onlarla müca.deıeni en güzel şe~de sürdür. Şüphesiz
ki Rabbin kendi yoltindan sapa.n:ıarı
· daha iyi bilir ve O, .doğru yolda ola.nları da en iyi bllerulir" ( 3ol}.
Bu son ayetten de a.nl.a§ılmakta..
dır ki, tsıam davetçisi Hakka çatprırken karşısındaki
inSanıara önce
şüpheleri gideriei delillerle yaklaşa­
cak, ikna edici sözlerle, nazik bir şe..
kilde en kolay ve en çok bilinen gi~ cümleleriyle faaliyetini sürdürecoktir.
Bütün bunlardan da öte günü~
müz !sUi.m davetçisi belli bir tarikatin(&) veya görü§ün temsilcisi
hüviyetine asla bürünmemelidir; çün.
kü tarikatten, kalıpla.§IIUŞ göriişler­
deı:t önce din gerçegt vardır. Evvela
· dine sarılmak(35) gerekif. Dinin rıza
kaynağı,
.Allah'ın kitabı Kur'an'dır.
Niteltim
Rasuliıllah
Haccı'nda
yüzbini
(s.a.v.) Veda
insan . kit-
aşkın
insan aklının değ'erinin ortaya
çıkması içindir. Artık bu tak-
. dirde kılinatın . yaratılı§lndaki
hartkulade hikmetlerle insan
aklının değ'erli meydana çıkabi­
lir; çünkü All~, bu dini,· hayat
kanunlaı.-ıyla uyum halinde ilizal etnil§tir. ·
.
(30) el--Bakara; 256. Ayrıea bkz. elFeth, 8-9.
·
·
(31) Al-i !mran, s.
( 32) el-İsrA, 97.
(33) en-Na,hı,. 125. Hak'ka davetin.
başlıca üç yolu açıklanmakta- .
dır:
a.
.
Aydın
ki§iler ilim ve hikmet.
metle davet edilecek,
b. inanmı§ halk kitlesi güzel- ö_
ğ'ütlerle. ilgili,
çekici misallerle çag"rılacak,
c. !n:ka.r §Üphe ve aşırılık içinde bulunanlarla günün §art
ve' metodlarına göre müca..
· dele edilerek davet görevi
yürütülecektir.
(34) Tarikat lügatte yol demektir.
Istılahta Allah Taala'ya yaklaş­
mak ve O'ntiri ho§nutluğunu
kazanmak maksadıyla · takibedilmesi gereken yol manasma..
dır. Tarikatin esası, insan ruhunu terbiye ve ir§ad ile dı§ 8.lemden ilgisinin kesilmesi, bu
sayede Hak'ka vusulün gerçekle§lnesidir. Bkz. SelÇuk Eray-·
dm, Tasavvuf ve Tarikatler,
!st., 1981, s .. 173 vd.
(35) Bir ayet.i kerimede §()yle buyurulur: ''Hepiniz toptan sım­
sıln Allah'm ipine sanlm, par_
Qalanıp ayrı1mayın, Allah'ın Üdiişüniin .."
zerinizdeki nimetini
(Al-i !mran, 103)
8
____
:..~-··--~-
~~~-
ÇAÖIMIZDA İS~ DAVETCİSİNE MESAJ
lesine hitaben · yaptı#J. son konuşma­
sında. "M1inılinler! Size bir emanet
bırakıyonun ki O'na sıkı Sarıldıkça
yolumızn lıi9 şaşınnazsınız, O ema:..
net Allah'ın Idtabı Kur' an' dır'' (3<!) bu_
yurmuşlardır. Hal böyle olunca, doltru yolu bulabilmek. için bir müslümanın Allah'ın kitabı Kur'an ile Rasulünün sünnetine sanlmaktan ba§ka çaresi olabilir mi?
Konuya bir diğer açıdan bakıl­
zaman tarikat meselesinin, her
bünyeye uygun bir elbise olmadığı da
görülür(37). Müdekkikleriıi. açikJ:amalarına göre, belli ölçüde bir din bilgisi (şeriat) aJ.mamış olanlar tarikat konusunda bocalamakta, ceıni­
yete, yakınlarına, 8.ilesi ve çocukları­
na karşı mükellef olduğıı vazifeleri
yeriİle getirememektedir. Daha umumi düşünülürse tarikat, kitleler arası
bütünleşnieyi sağlayıcı bir fonksiyon
icra etmesi gerekirken, c~s)
çoğu
zaman cemaat arası bölünınelere vesile olmuş, değişik tarikatierin mensuplan bir birlerine yabancı gözü
ile bakabilınişlerdir. · Malıiyatini ve
künhünü tanımayan ve dini bilgilerle ünsüyeti olmayan kişiler nazannda da tarikat, gerÇek manasi.yla anla§ılamanıış, bazı \tarikat mensuplannın ham davranışları, çevrelerindekilerin İsıanı'dan ürkmalerine vesile
teşkil- etmiştir. Bu, üzerinde ayrıca
durulması gereken bir konudur.
dığı
Bir takım indl düşühce ve endi~
şelerle hareket etınesı d!! yine ·!slam
davetçisi için daima dezavantaj olmuştur. Bütün bir kitlenin din temsilcisi olması gereken davetçi(39) belirli bir
maatin
görüşe
yalnız
kanalize olur3"a, ce-
bir : bölümüne
hitap
edebilir; böylece de temsil kudretini
kaybeder. Çünkü temsil, kitlenin ekseriyetini ilgilendiren bir meseledir.
İslam davetçisinin aşırı. derecede
servet· sahibi olma yolundaki hırsı
da, hizmetini gölgeleyebllir. Nitekim
Reform öncesi Avrupasında ruhban
sınıfının siyasi bir takun entrikalara
alet olmalan ve aşırı servete düş­
künlükleri, onların halk nazarındaki
. itibarını sarsmış, adeta kilise üzerinde köklü bir değişikliği cemaat
kendisi ister hale gelmiştir. Bundan
dolayıdır ki kiliseye karşı girişilen
(36) Bkz. Zeynuddin Ahmed Zebidi,
Tecrid-i Sarih,
(çev. Kamil
Miras) İst., 1946, X, 433.
(37) Bu konuda geniş bilgi için bkz.
a. eL.Aclfuıt, Keşfu'l _ Rafa,
Beyrut, 1351 H.
b. Aliyyü11til.ri, Risale fi vahdeti'l-vücud., !st., 1294 H.
c. Ankaravi Ras~uddin ;tsmail
b. Ahmed, Minhacü'l-fukara,
!st., 1376 H.
d. Eflaki . Ahmed, Menakıbu'l­
Ari:fin, (çev. Tahsin Yazıcı)
e. Köpriilü Mehmed Fuad, Türk
Edebiyatında lik Mutasavvıflar,
Ank., 1966.
f. er-Rabbani Ahmed Faruk,
Mektubat, !st., 1966.
(38) İsllim diiıinin en büyük gayesi
i'la-yı kelimetullah (tebliğ) görevinin büyük bir bölümü tarikat ululannca ifa edilmiştir.
Bütün tarikatıerin değişmez hedefi, Tarikat-ı Furkaniye, Tarikat-ı Muhammediyye'ye ulaş­
mak olmalıdır. Bkz. Ebu Nuaym·
el-İsfahani,
Hilyetü'I-Evliya,
Mısır, 1932; Abdulhakim Arvast, Rabıta-i Şerife, !st., 1342 H.
.(39) Konuya ışık tutması bakımın­
. dan şu hadis-i şerifi de nakledelim :
·
Hz. Ömer (r.a.)'den Hz.
Peygamber (s.a.v.)'in §Öyle dediği rivaye tedilıniştir:
Allah'ın kullarından birtakım insanlar vardır ki nebiler
ve şehidler olmadıklan halde,
kıyamet glliı.ünde Allah katın­
daki makamlanndan dolayı onlara enbiya ve şüheda gıpta
edecektir. Bunlar kimlerdir ve
arnelleri nedir, bi:Ze haber ver
ki bu suretle biz de onlann
dostu ·oluruz ya Resulallah, de-
9
Yrd. Doı;. Dr. OSMAN Cl:J:#CI
tasfiye hareketinde ve uygulanan tasarruflarda sessiz ka.Iı:nıştır(40).
İslam'a davet sadece günümüzün
aktüel
.
. bir meselesi olarak düsünülmemelidir. Bir bakıma ilk peygamber :Hz. Adem'den son peygamber Hz.
Muhammed (s.a.v.)'e kadar gelip ge_
çen bütün peygamberlerin kavimleriyle olan mücadelelerinin ·temelinde,
hep bu mesele yatmaktadır. (41.')
.
Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin·
· gi.rii;ıtikleri bu Hakka davet müca.<lelelerinin enteresan sahnelerini bize
intikal ettirmiş bulunmaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki peygamberler giri§tikleri bu mücadelede çok
sıkıntı ve meşakkatlerle karşılaşmış­
lardır. :M:eselii Nuh la:s.) ka.,.-ıni tarafından yalanlanmı§ del.iUkle itharn
· edilmiş, O da d~vetinden vazgeçirilmiştir(·!2). Nuh (a.s.) kavmini Hakka davette bir aralık o kadar bunaimıştır ki, Rabbine niyaz ederek ye. nilgiye uğradığını, kendisine yardı­
mını
esirgememesını
dilemiştir( 43).
f,Ialbuki dalıa önce Nuh (a.s.) kavmini hidayete davet için gönderilmiştir (·H) kendisinden ve öğütlerin­
den yüz çevirmcınelerini(.4s) Halclta
çağrıda ltavminden bir ücret talebinde ·bulunmadığını, müka:fatı yalnız
Allah'ın ·vereceğini(<~;;)
açıklamıştır.
Tarih
boyunca nice milletler,
peygamberleriniri Hakka davetlerini
·dinlememiŞ, (Nuh milleti,
Resliler,
Semud, Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri, Eykeliler ve Tubba kavmi de
peygamperlerini
yalanla~§lardır)
(47). Bıİnlardan Ad ve Semud kavmi
yokedilmlş (4,) , arararında bin yıl yasamıs olmasma rağmen Nuh (a.s.)'a
'
.
uymalarmı(4&) Cenab-ı Hak yine o
kavimden istemiştir (ao) . Halbuki
Allalı-u Taala Nuh ·(a.s.)'a tavsiye
'
.
ettiği
§eyleri,
Hz.
Muhammed
(s.a.v.)'e vahyettiğini, İbrahim;e Mu-
.
lO
sa•ya ve
İsa'ya
tavsiye
ettiği
§eyleri
şeriat yaptığını açıklamıştır(51).
diler. Peygamber (s.a.v.):
Bunlar aralarında ne akrabalık,
ne de birbirleriyle alıp verecek..
leri olmadıkları · halde Allah
aşkıyla Allalı'da sevi§en kimse. lerdir. Allalı'a yemin ederim ki
yüzleri bir nur ve kendileri nurdan bir minher üzerindedir. !risan korkj;uğu zaman bunlar
korkmazlar,
malızun olduğu
zaman üzüntü duymazlar, buyurdu ve §U ayeti (Yunus, 62)
okudu: "Haberiniz olsun ki
Allah'ın veli kullan i9in hiçbir
korku yoktur. Onlar mahzu:n da
olacak değillerdir" (M. Harndi
Yazır, Hak. Dini
Kur'an Dili,
. İst., 1936, IV, 2731).
(40) Geniş bilgi için· bkz. · L. voiı
Ranke, Reform Devrinde Alman
Ta.rihi, (çev. Cemal Köprülü)
İst., _1953.
.·
{41) Mesela :Hz. Nuh {a.s.)'un davevetini açıklayan: "Size RabbL
min risaletini tebliğ ediyıor · ve
nasilıatte bulunuyorum" ( el-Araf, 62) ayeti ile Hud (a.s.)'un
davetini bildiren: "Size RabbL
min risaletini tebliğ ·ediyorum
ve ben sizin emin bir nasilıatçı..
iıızım" {el-Araf, 68) ayetlerin_
de geçen "nasihat", "Allalı'ın
dinine davet" anlammda kulla.
mlmı§tır.
{42) el-Kamer, 9. Nuh {a.s.) yıllarca
mücadele etmiş, müsbet bir netice alamamı§tır. Müteakip ayetlerde durum dalıa. açık anlatılmaktadır.
Kur'an-ı
Kerim,
Mekke'li inkarcılarla onlardan
sonra azgınlık edenlere Allalı'ın
sünnetinin değişmeyeceği vakıasını bilmeleri için bir ibret
olmak üzere bu ayetlere dilcltati
çekmi§tir. ·
{43) el-Kamer, 9-10; el-Fürkil.n, 37•..
(44) el-Araf, 60-63.
(45) Yunus, 72.
(46) Yunus, 73.
,
(47) Kaf, .12-14; es-Sa!d, 12-13; ezZariyat, 46.
(48)' en-Necm, 50"51.
(49) HUd, 26-49.
{50) el-Anltebut, 14-15.
(51) e§-Şilra; 13. ·
gAQ.IMIZDA İSLAM DAVETCİSİNE MESAJ
Peygamberlerin
Hak
yoluna
davet çalışmalarmda öyle anlar olmuştur ki, 'bu samimi çağrıya ku~
lak aiımayan, hatta kar§ı koyanlar
arasmda bizzat peygamberlerin eri
yakınları bile bulunmuştur(s2), Mesela Nuh (a.s.) ailesi ve iman edenleri yaptıgı gemiye alırken oğluna:
''· .... oğulcağızım! Bizimle beraber
gemiye. bin, ltii.firlerden olma ki helak olursun"(ss) dediği halde oğlu:
"Ben bir dağa sığımrım. O beni bo-.
ğulmadan korur demiştir. Nuh, Allab.'m merhamet ettiği kimselerden
başka bugün Allah'ın azap emıiı:ıi:len
korunacak hiç bir fert yok. dedi.
Aralarına dalga girdi. Oğlu bağulan­
lara karıştı (u). Bu hadise de açıkça
gösterınektedir ki, hidayet nuruyla
mutlaka aydınlanmak istemeyenler
için yine Allah'ın hidayetini dilemekten ba§ka yapılacak bir ııey yoktur.
İslam davetçisi bu noktayı gözönünde bulundurmalıdır.
Buraya kadarki tesbit ve mü§ahadelerimizden çıkarılan sonuca göre
İslam'a çağrıda bulunacak ki§i, as..
gari ölçüde de olsa §U §artları taşı­
İslam'ı
-
önce kendi nefsinde
yaşamak,
Rasulullah ve
yatlarını iyi bilmek
2.
ashabının
ha-
3. Umumi manada nazari ve
arneli bilgi sahibi olmak(Ss)
4.
mak
5.
Görevinin ciddiyetine . inanİhlaslı
kanlıklardan
olmak ve kötü
uzak durın•ak
alış­
6. Zamanın değişen şartıai-ma
ayak uydurarak kendini yeti§tirınek
ve yenilernek
7.
çeşitli
vesilelerle
yaptığı
ğa vurmamak, bir şahıs veya · zümreyi hedef almamak,
8. Yetiştiği
çevre
dışındaki
zümreler le ve özelikle elit tabaka ile
diyalog kurınıik
içtimat kurum ve
la irtibat sağlamak
9.
10. · Bütün
lı:.onuşma
kuruluşlar_
ve
larında toleranslı, sabırlı,
'
davranııı­
inandıncı
ve güven verici olmak_
Toplumun her kesiminde ne
tür bir hitap tarzının geçerli olabileceğini iyi kestirınek.
11.
Mevcut dinler ve dini cereyanlar - hakkında toplu bilgi sahibi
olarak; gerektiğinde bu din ve dini
cereyanlarla İslam'ın mukayesesini
yapabilmek
12.
Görev yaptığı yörenin· ör:f ve
adetlerini iyi bilmek
13.
(52) Geni§ bilgi için bkz. İbn. Sa'd,
Tabalı:.atü'l
_ Kübra,.
Beyrut,
1968, I, 216; İbn. Kayyim, Zadü'l-Mead, Mısır, 1970, II, 56;
malıdır:
ı.
rans ve
konuıımalarda indi kanaatlerini açı­
Vaaz, hutbe, sohbet, konfe-
Ibn. Hi§am, Siretü'n-Nebeviyye,
1955, I, 334-335.
(53) Hüd, 42.
(54) Hud, 43. Kur'an-ı Kerim'in her
kıssasında insanlar için alına­
cak ibretler vardır. Nitekim evladın sapıklığından dolayı babayı babanın sapıklığından ·dolayı eviadı kınamanın doğru olmadığı hususu bunlardan biridir. Ancak hemen belirtelim ki
baba, eviadına kar§ı her §eyden
önce dini terbiye vermekle gö. revli olduğunun §uurunu taııı"
Mısır,
malı:· zorundadır.
(55) Kitleye hitabetme
durumunda
gereken
ııartlar hakkında geni§ bilgi için bkz. Dale Carnegie, Söz
Söylemek ve ݧ Baııarmak Sanatı, (çev. ö. Rıza Doğru!) İst.
olan
ki§inin
uyması
1961.
11
Yrd.
Doı:.
Dr. OSMAN
CİLAOI
14. Mukabil bir tedbir ve hazır­
lık olmak üzere misyonerierin metodlarını da tanurrak
sonra mümkün olabileceğini düşüne­
rek bu yolda sabırlı ve azimli olıİıak,
15. Her türlü zor şartlar aıtmda
yapmak için hazırlıklı olmak (Misyonerlerin yaptığı gibi.)
rılığa · düşmeksizin
16. Gerek bünye, gerek fizyonomi, gerek moral ~yönlerinden vasat
bir yapıya sahip buluıimak
17. Yüce bir görev, yapmanın
daima şuurunda olmak, enaniyet ve
aşağılık komplekslerine kapılmamak
18. Kur'an-ı Kerim'in her asra
hitap . eden bir ilıllll kitap . olduğunu
fırsat dli§tükçe tekrarlamak ve bUnu ispat edecek güçte yetişrnek
19. Sosyoloji, Psikoloji ve Pedagojinin getirdiği esasları iyi tanımak
ve yakınıian takip etinek
20... !sı.am•a soh-ulmuş
bulunan
bazı hurafe ve batıl inançlarla müca_
dele etmek; ~ların birikimi olan bu
hurafeleri söküp atmanın uzun yıllar
21.
Kılık kıyafet
hususunda a§lmuhitin ya:dırga­
mıyacağı bir görünüm ve davranış
içinde olmak
Garp aleıniİıin İslam'ın yüceliği hakkında söylediklerini, uygun
gördüğü yer ve Z'amanlarda nakletmek
22.
23. Çağrısında hiçbir zaman utopik (hayalci) olmamak,
yaşadığı
asrın ve içinde bulunduğu
ülkenin
umumi durumunu iyi tanımak,
24. Davette bulunduğu yer, zaman ve vasıtanın seçimini iyi yapmak,
25. K:arşısmdakilere şefkat, merhamet ve tevazu ile davranarak adam ·
kazanma gayreti içinde olmak.
26. Bezdirici, yıldırıcı ve ürkütü_
cü olmaksızın İslil.m'ı, tebliğe çalı§­
mak.
12
----~
~-·'
Download