deneyimsel pazarlama bağlamında test sürüşleri

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BİLİM DALI
DENEYİMSEL PAZARLAMA BAĞLAMINDA
TEST SÜRÜŞLERİ
Serpil KIR
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Aşina GÜLERARSLAN
KONYA-2014
ii
iii
iv
ÖNSÖZ - TEŞEKKÜR
Uzun bir süreç sonunda ortaya çıkan bu tezin tamamlanması, şüphesiz katkı
sağlayan pek çok değerli bilim insanının, dostların ve arkadaşların desteği ile
gerçekleşmiştir. Bu bakımdan öncelikle yüksek lisans eğitimim boyunca bilgi ve
deneyimlerinden yararlandığım danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Aşina Gülerarslan’a
teşekkürlerimi sunuyorum. Lisans ve yüksek lisans eğitimim boyunca değerli fikirleri ile
bize yol gösteren ve her zaman yanımızda olan değerli hocalarım Prof. Dr. Başak
Solmaz, Prof. Dr. Süleyman Karaçor, Doç. Dr. Mehmet Fidan, Doç. Dr. Ömer Bakan,
Doç. Dr. Hasret Aktaş, Doç. Dr. Şükrü Balcı, Doç. Dr. Birol Gülnar, Yrd. Doç. Dr.
Göksel Şimşek, Yrd. Doç. Dr. Duygu Aydın’a saygılarımı sunuyorum. Ayrıca tezin
yazılma sürecinde fikirleriyle yanımda olan biricik dostum Arş. Gör. Zöhre Reşber ve
önce hocam, daha sonra mesai arkadaşım olarak desteğini benden esirgemeyen güzel
insan Arş. Gör. M. Oğulcan Turan’a da teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca tezimin yazım
aşamasında bana her daim moral verip yanımda olan tüm değerli arkadaşlarıma
teşekkürlerimi sunarım.
Ve en başta saymam gereken ama en sona bıraktığım, benden hiçbir zaman
ümidini kesmeyen en büyük desteğim sevgili anneme şükranlarımı sunuyorum.
v
Öğrencinin
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
Serpil KIR
Numarası
114221001020
Ana Bilim / Bilim
Dalı
Halkla İlişkiler ve Tanıtım / Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Aşina Gülerarslan
Tezin Adı
Deneyimsel Pazarlama Bağlamında Test Sürüşleri
Doktora
ÖZET
Teknolojik gelişmeler ve küreselleşme ile birlikte değişen tüketici istek ve
ihtiyaçları, işletmelerin yoğun rekabet altında diğerlerinden farklı olmak için yeni
stratejiler geliştirmelerine neden olmaktadır. Bu bağlamda tüketici deneyimleri
aracılığıyla pazarda markayı farklılaştırmak, deneyimsel pazarlamanın temel çıkış
noktasını oluşturmaktadır. Deneyimsel pazarlamada, ürün veya hizmet satın alınırken
sadece akılcı ve fonksiyonel yararlar değil; tüketim öncesinde, tüketim sırasında ve
sonrasında, ürün veya hizmetle yaşanacak duygusal ilişki ve deneyimler de önem
kazanmaktadır. Hedef tüketiciye ulaşmada ve marka algısını oluşturmada pek çok
sektörde kullanılan deneyimsel pazarlama uygulamaları, otomotiv sektöründe test
sürüşleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu tez çalışmasında test sürüşlerine katılan kişilerin, otomobil satın alırken
etkilendikleri faktörler, test sürüşü esnasında marka ile ilgili genel olarak
deneyimledikleri duygular, etkisi altında kalınan duyusal uyarıcılar ve son olarak marka
ile bağ kurmaya ilişkin deneyimlerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Bu bağlamda
Selçuk Üniversitesi’nde test sürüşüne katılan 106 akademik personel ile yüz yüze anket
yapılmıştır. Çıkan sonuçlarda, test sürüşü esnasında edinilen deneyimlerin bugün ya da
gelecekte markayı satın almayı düşündürdüğü ve katılımcıların test sürüşü aracılığıyla
markaya kendilerini daha yakın hissettikleri görülmektedir. Ayrıca otomobil satın
almada cinsiyetin önemli bir faktör olduğu, erkek katılımcıların kadınlara kıyasla test
sürüşünde duyusal ve duygusal uyarıcılardan daha fazla etkilendiği saptanmıştır.
Katılımcılar deneyimlerin en fazla duyusal boyutundan etkilenirken; bunu sırasıyla
eylemsel, düşünsel, ilişkisel ve duygusal boyutlar takip etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tüketici Deneyimi, Deneyimsel Pazarlama, Test Sürüşü,
Deneyim Ekonomisi, Tüketici Davranışı
vi
Öğrencinin
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
Serpil KIR
Numarası
114221001020
Ana Bilim / Bilim
Dalı
Halkla İlişkiler ve Tanıtım / Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Aşina Gülerarslan
Tezin İngilizce Adı
Test Drives Within The Context of Experiential Marketing
Doktora
SUMMARY
Consumers' needs and demands that have been changing with technological
developments and globalization cause business organizations to develop new strategies
to be different from others under intense competition. In this regard, differentiating
brand in the market through consumer experience creates basic starting point of
experiential marketing. While purchasing product or service in experiential marketing,
not only rational and functional benefits; but also emotional relationship and experience
to be lived with product or service before consumption, during and after consumption
are important. Experiential marketing applications used in many sectors to reach target
consumers and create brand perception and emerge as a test drive in automotive
industry.
In this thesis study, it has been tried to reveal experiences related to factors
impressed by people who participate in the test drive purchasing cars, their general
feelings about brand during test drive, sensory stimulants that people stay under its
influence and finally, experiences about correlating with brand. Face to face surveys
have been conducted with 106 academic personnel who participated in the test drive in
Selçuk University in this context. In the results obtained, it has been seen that
experiences gained during test drive make people think purchasing brand today or in
future and participants hey feel closer to the brand through test drive. Also, it has been
determined that gender is an important factor purchasing automobile, male participants
have been affected by sensory and emotional stimulants more than women. Participants
have been affected by sensory dimension of experiences at most; operational,
intellectual, relational and emotional dimensions follow it respectively.
Key
Words: Consumer
Experience, Experiential
Marketing, Test
Drive, Consumer Behavior
vii
İÇİNDEKİLER
BİLİMSEL ETİK SAYFASI ................................................................................................. ii
YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ...................................................................... iii
ÖNSÖZ - TEŞEKKÜR ......................................................................................................... iv
ÖZET ...................................................................................................................................... v
SUMMARY .......................................................................................................................... vi
TABLOLAR LİSTESİ........................................................................................................... x
GİRİŞ ...................................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
YENİ PAZARLAMA ANLAYIŞINDA TÜKETİCİ VE TÜKETİM
1.Pazarlamada Yaşanan Gelişmeler ...................................................................................... 3
1.1.Üretim Yaklaşımı Dönemi (1880-1950) .................................................................... 5
1.2.Ürün Yaklaşımı Dönemi (1930-1950)........................................................................ 5
1.3.Satış Yaklaşımı Dönemi (1950-1980) ........................................................................ 6
1.4.Pazarlama Yönetimi Yaklaşımı Dönemi (1970-Günümüze) .................................... 7
1.5.Sosyal Pazarlama Yaklaşımı Dönemi (1970-Günümüze) ......................................... 8
1.6.İlişkisel Pazarlama Yaklaşımı Dönemi (1990-Günümüze)....................................... 8
1.7.Pazarlamadaki Değişime Etki Eden Faktörler ......................................................... 11
1.7.1.Teknolojik Gelişmeler ve İnternetin Yaygınlaşması........................................ 11
1.7.2. Küreselleşme...................................................................................................... 13
1.7.3. Tüketicilerin Eğitim ve İletişim Düzeylerindeki Artış.................................... 14
1.8. Pazarlamada Temel Yaklaşımlar ............................................................................. 16
1.8.1. İlişki Pazarlaması Yaklaşımı ............................................................................ 16
1.8.2. Tüketici Odaklı Yaklaşım ................................................................................. 17
1.8.3. Değer Temelli Yaklaşım ................................................................................... 19
1.8.4. Pazar Yönelimli Yaklaşım ................................................................................ 20
2.Değişen Tüketici ............................................................................................................... 21
2.1. Tüketicinin Satın Alma Davranışına ve Markalarla İlişkilere Etki Eden
Faktörler……………………………………………………………………………...26
viii
2.1.1. Kültürel Faktörler .............................................................................................. 27
2.1.2. Sosyal Faktörler ................................................................................................. 36
2.1.3. Demografik Faktörler ........................................................................................ 42
2.1.4. Psikolojik Faktörler ........................................................................................... 49
3. Tüketimdeki Değişimler ve Tüketim Türleri ................................................................. 67
3.1.Değişen Tüketim Kültürü Kavramı .......................................................................... 68
3.1.1. Tüketim, Medya, Reklam ................................................................................. 72
3.1.2. Tüketim ve Moda .............................................................................................. 73
3.2. Hayaller ve Hazların Tüketimi................................................................................. 75
3.2.1. Sembolik Tüketim ............................................................................................. 76
3.2.2. Hedonik Tüketim............................................................................................... 79
3.2.3. Gösterişçi Tüketim ............................................................................................ 81
3.3.Duygu, İlişki ve Deneyim Tüketimi ..................................................................... 85
İKİNCİ BÖLÜM
DENEYİMSEL PAZARLAMA ve TÜKETİCİ DENEYİMİ
2.1. Deneyim Ekonomisi ................................................................................................. 88
2.1.1. Metalar ............................................................................................................... 90
2.1.2. Mallar ................................................................................................................. 91
2.1.3. Hizmetler............................................................................................................ 91
2.1.4. Deneyimler......................................................................................................... 92
2.2. Tüketici Deneyiminin Oluşturulması ...................................................................... 93
2.2.1. Marka Değeri Yapıtaşı: Tüketici Deneyimi..................................................... 93
2.2.2. Deneyimlerin Tasarlanması ............................................................................ 100
2.2.3. Deneyim Türleri .............................................................................................. 103
2.3. Değer Yaratma ve Deneyimsel Pazarlama............................................................ 104
2.3.1. Değer Yaratma/Üretme ................................................................................... 106
2.3.2. Deneyimsel Pazarlama Kavramı .................................................................... 109
2.4. Tüketici Deneyimi Aşamaları ................................................................................ 112
2.5. Tüketici Deneyiminin Boyutları ............................................................................ 114
ix
2.5.1. Duyusal Deneyim (SENSE)............................................................................ 114
2.5.2. Duygusal Deneyim (FEEL) ............................................................................ 116
2.5.3. Düşünsel Deneyim (THINK) .......................................................................... 117
2.5.4. Eylemsel Deneyim (ACT) .............................................................................. 117
2.5.5. İlişkisel Deneyim (RELATE) ......................................................................... 118
2.6. Tüketici Deneyimi Yönetimi ................................................................................. 120
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DENEYİMSEL PAZARLAMA BAĞLAMINDA TEST SÜRÜŞLERİNE İLİŞKİN
ALAN ARAŞTIRMASI BULGULARI
I. METODOLOJİ ........................................................................................................... 123
A.Araştırmanın Amacı............................................................................................... 123
B.Araştırmanın Önemi............................................................................................... 124
C.Araştırma Soruları ve Hipotezler .......................................................................... 125
D.Katılımcıların Seçimi............................................................................................. 131
E.Soru Formu ve Ölçüm Araçları ............................................................................. 132
F.Kullanılan İstatistiksel Analizler ........................................................................... 133
G. Sınırlılıklar ............................................................................................................ 134
II. BULGULAR VE YORUM ...................................................................................... 136
A. Katılımcıların Sosyo-Demografik Özellikleri..................................................... 136
B. Deneyimsel Pazarlamaya İlişkin Betimleyici Bulgular ...................................... 138
C. Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Ve Demografik Nitelikler..................... 158
D. Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Ve Test Sürüş Şartları .......................... 161
E. Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcılar Ve Demografik Nitelikler.............. 163
F. Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi Ve Test Sürüş Şartları ........... 167
G. Marka İle Bağ Kurma Deneyimi Ve Demografik Nitelikler ............................. 171
H. Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları Ve Test Sürüş Şartları .................... 174
SONUÇ ............................................................................................................................... 178
KAYNAKÇA ..................................................................................................................... 187
EKLER................................................................................................................................ 211
x
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1.1: Pazarlama Dönemleri ve Özellikleri…………………….……………………4
Tablo 1.2: Pazarlamanın Gelişim Süreci…………………..…………………………...11
Tablo 1.3: Kültürel Faktörler……………………………………………………………29
Tablo 1.4: Kültür Kavramının Temel Boyutları…………..…………….………………30
Tablo 3.1: Soru Formunun Güvenilirlik Değerleri……………………….……………133
Tablo 3.2: Katılımcıların Cinsiyet Dağılımı……...……………………………………136
Tablo 3.3: Katılımcıların Yaşlarına İlişkin Merkezi Eğilim İstatistik Sonuçları……...137
Tablo 3.4: Eğitim Düzeyi Dağılımı……………………………………………………137
Tablo 3.5: Katılımcıların Gelir Düzeylerine İlişkin Merkezi Eğilim İstatistik
Sonuçları……………………………………………………………………………….138
Tablo 3.6: Test Sürüşü Yapılan Otomobilin Markası………………………………....139
Tablo 3.7: Test Sürüşünün Yapıldığı Kişi……………………………………………..140
Tablo 3.8: Test Sürüşü Yapılan Zaman………………………………………..………141
Tablo 3.9: Otomobil Satın Alımında Etkili Olan Faktörlere İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri…………………………………………………………………………….142
Tablo 3.10: Test Sürüşü Esnasında Deneyimlenen Genel Duygulara İlişkin Merkezi
Eğilim İstatistikleri…………………………………………………………...………..143
Tablo 3.11: Test Sürüşü Esnasında Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygulara İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri…………………………………………….………….….144
Tablo 3.12: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi
Eğilim İstatistikleri…………………………………………………………………….145
Tablo 3.13: Test Sürüşü Esnasında Duyusal Uyarıcılardan Etkilenme Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri……………………………………………………...……146
Tablo 3.14: Duyusal Uyarıcılardan Etkilenme Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri…………………………………………………...………………………..147
Tablo 3.15: Test Sürüşü Esnasında Marka İle Duygusal Bağ Kurma Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri…………………………………………………….….….148
Tablo 3.16: Marka İle Duygusal Bağ Kurma Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri…………………………………………………………………………….149
Tablo 3.17: Test Sürüşü Esnasında Marka İle Düşünsel Bağ Kurma Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri…………………………………………………………...150
Tablo 3.18: Marka İle Düşünsel Bağ Kurma Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri…………………………………………………………………………….151
xi
Tablo 3.19: Test Sürüşü Esnasında Marka İle Eylemsel Bağ Kurma Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri………………………………………………………..….151
Tablo 3.20: Marka İle Eylemsel Bağ Kurma Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri…………………………………………………………………………….152
Tablo 3.21: Test Sürüşü Esnasında Marka İle İlişkisel Bağ Kurma Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri……………………..…………………………………….153
Tablo 3.22: Marka İle İlişkisel Bağ Kurma Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri…………………………………………………………………………….154
Tablo 3.23: Marka İle Bağ Kurma Boyutlarına İlişkin Merkezi Eğilim İstatistikleri…155
Tablo 3.24: Test Sürüşü Esnasında Marka İle Bağ Kurma Düzeyine İlişkin Merkezi
Eğilim İstatistikleri…………………………………………………………………….156
Tablo 3.25: Marka İle Bağ Kurma Düzeyi Genel İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri…………………………………………………………………………….158
Tablo 3.26: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Cinsiyet
Bağımsız Örneklem t Testi Sonuçları…………………………………………….……159
Tablo 3.27: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Yaş
Korelasyon Analizi Sonuçları………………………………………………………….159
Tablo 3.28: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Gelir Düzeyi
Korelasyon Analizi Sonuçları……………………………………….…………………160
Tablo 3.29: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Test Sürüşü
Yapılan Otomobil Markası ANOVA Sonuçları…………………………………….…161
Tablo 3.30: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Test
Sürüşünün Yapıldığı Kişi ANOVA Sonuçları……………………………………...…162
Tablo 3.31: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcılar Düzeyi ve Cinsiyet Bağımsız
Örneklem t Testi Sonuçları…………………………………………………………….164
Tablo 3.32: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Yaş Korelasyon Analizi
Sonuçları……………………………………………………………………………….165
Tablo 3.33: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Gelir Düzeyi Korelasyon
Analizi Sonuçları………………………………………………………………………166
Tablo 3.34: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Test Sürüşü Yapılan
Otomobil Markası ANOVA Sonuçları……………………………………..………….168
Tablo 3.35: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi Genel İndeksi ve Test
Sürüşünün Yapıldığı Kişi ANOVA Sonuçları……………………………………...…170
Tablo 3.36: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Cinsiyet Bağımsız Örneklem t
Testi Sonuçları…………………………………………………………………………172
xii
Tablo 3.37: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Yaş Korelasyon Analizi
Sonuçları…………………………………………...…………………………………..173
Tablo 3.38: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Gelir Düzeyi Korelasyon
Analizi Sonuçları………………………………………………………………………174
Tablo 3.39: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Test Sürüşü Yapılan Otomobil
Markası ANOVA Sonuçları…………………...………………………………………175
Tablo 3.40: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Düzeyi Boyutları İle Genel İndeksi ve Test
Sürüşünün Yapıldığı Kişi ANOVA Sonuçları…...……………………………………177
EK 1: İSTATİSTİKSEL ANALİZLER SONUCU ELDE EDİLEN TABLOLAR …211
Tablo 1: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Cinsiyet
Bağımsız Örneklem t Testi Sonuçları………………………………………………….211
Tablo 2: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Yaş Korelasyon
Analizi Sonuçları……………………………………………………...……………….212
Tablo 3: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Gelir Düzeyi
Korelasyon Analizi Sonuçları………………………………………………………….212
Tablo 4: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Test Sürüşü
Yapılan Otomobil Markası ANOVA Sonuçları…………………………………….....213
Tablo 5: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Test Sürüşünün
Yapıldığı Kişi ANOVA Sonuçları…………………………………………………….214
Tablo 6: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi ve Cinsiyet Bağımsız Örneklem t
Testi Sonuçları………………………………………………………...……………….215
Tablo 7: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Yaş Korelasyon Analizi
Sonuçları……………………………………………………………………………….217
Tablo 8: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Gelir Düzeyi Korelasyon
Analizi Sonuçları…………………………………………...………………………….218
Tablo 9: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Test Sürüşü Yapılan
Otomobil Markası ANOVA Sonuçları…………………………………………...……219
Tablo 10: Otomobilin Görsel Bileşenleri ve Test Sürüşü Yapılan Otomobil Markası
Çoklu Karşılaştırma Tablosu……………………………………………..……………221
Tablo 11: Otomobilin Performansını Hissetme ve Test Sürüşü Yapılan Otomobil
Markası Çoklu Karşılaştırma Tablosu…………………………………………………222
Tablo 12: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Test Sürüşü Yapılan Kişi
ANOVA Sonuçları…………………………………………………………………….223
Tablo 13: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Cinsiyet Bağımsız Örneklem t
Testi Sonuçları……………………………………………………………...………….225
xiii
Tablo 14: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Yaş Korelasyon Analizi
Sonuçları……………………………………………………………………………….227
Tablo 15: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Gelir Düzeyi Korelasyon Analizi
Sonuçları……………………………………………………………………………….228
Tablo 16: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Test Sürüşü Yapılan Otomobil
Markası ANOVA Sonuçları……………………………………..…………………….229
Tablo 17: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Test Sürüşü Yapılan Kişi
ANOVA Sonuçları…………………………………...………………………………..230
Tablo 18: İlişkisel Boyut ve Test Sürüşü Yapılan Kişi Çoklu Karşılaştırma Tablosu...232
1
GİRİŞ
Günümüzde artan rekabet koşulları, teknolojik gelişmeler ve tüketicilerin eğitim
düzeylerindeki artış ile birlikte, tüketicilerin sadece ürün veya hizmet satın almadıkları,
aynı zamanda satın alma süreçlerini de kapsayan bütünsel bir deneyimi satın aldıkları
düşünülmektedir. Bu doğrultuda, işletmelerin ürün veya hizmet üzerine odaklanmak
yerine, tüketiciye deneyim yaşatmaya yönelik stratejilere odaklanmaya başladıklarını
söylemek mümkündür. Dolayısıyla artık pazarlama stratejileri, duygu odaklı tüketici
deneyimi yaşatma doğrultusunda değişmiştir. İşletmeler, deneyimsel pazarlama
kavramına daha fazla önem vermeye başlamış ve tüketicilerin deneyimlerini duyusal,
duygusal, düşünsel, eylemsel ve ilişkisel deneyimler yoluyla tatmin etmeleri amacını
güden yeni stratejiler geliştirmişlerdir.
Otomotiv sektörü, son yıllarda Türkiye’de en hızlı gelişen sektörlerden biridir.
Buna paralel olarak, birçoğu dış yatırım olmakla beraber, bu alanda son yıllarda birçok
gelişme yaşanmış olup, otomotiv sektöründeki rekabet oldukça güçlenmiştir. Rekabet
koşullarının zorlaşması, giderek artan maliyetler, rekabet sebebiyle kısalan otomobil
geliştirme süreleri ve tüketicilerin daha talepkâr davranmaları sebebiyle, birçok otomobil
üreticisinin pazarlama stratejileri aracılığıyla diğer üreticilerden farklılaşmaya
çalıştıkları görülmektedir. Tüketicilerin, otomobillerin duygusal ve sembolik değerlerine
daha fazla önem vermesi, duygusal olarak tatmin olmak istemesi ve markaların
kendilerine unutulmaz deneyimler yaşatmalarını arzulaması, özellikle pazarlama
stratejilerinde, deneyimsel ve duygusal özelliklerin ön plana çıkarılmasını gerektirmiştir.
Bu doğrultuda rekabet avantajı elde etmede önemli bir faktör olan deneyimsel pazarlama
kavramı ile birlikte, otomobil markalarının, ürün-kullanıcı arasındaki teması sağlaması,
markanın hedef kitlesine kendisini en etkili şekilde anlatabilmesi ve hedef kitlede bir
marka algısı yaratabilmesi sebebiyle “test sürüşleri” olarak nitelendirdikleri deneyim
aktiviteleri oldukça önemli hale gelmiştir.
2
Bu bağlamda Konya Selçuk Üniversitesi’nin akademik personelinden test sürüşü
yapan kişilerin, otomobil satın alırken etkilendikleri faktörler, test sürüşü esnasında
marka ile ilgili genel olarak deneyimledikleri duygular, etkisi altında kalınan duyusal
uyarıcılar ve son olarak marka ile bağ kurmaya ilişkin deneyimlerinin ortaya konması
amaçlanmıştır. Otomotiv sektöründe test sürüşleri ve deneyimsel pazarlamada tüketici
deneyimleri ilişkisini ortaya koymayı amaçlayan herhangi bir araştırmanın bulunmaması
ve bu alanda yapılmış ilk araştırma oluşu bakımından literatüre katkı sağlayacağı
düşünülmektedir ve araştırmanın önemini vurgulamaktadır.
Üç bölümden oluşan tezin birinci bölümünde, öncelikle pazarlamada yaşanan
gelişmeler ve bu gelişmelere etki eden faktörler incelenmiş; pazarlamada temel
yaklaşımlar, değişen tüketici kavramı ve bunun beraberinde getirdiği tüketim
alışkanlıklarındaki değişim ayrıntılı şekilde açıklanmıştır. İkinci bölümde öncelikle
metadan deneyime ulaşan deneyim ekonomisinin gelişim süreci anlatılmış; tüketici
deneyimlerin önemi, tasarlanması, deneyim türleri ve deneyimsel pazarlamanın ortaya
çıkışı incelenmiştir. Ardından değer yaratma ve deneyimsel pazarlama kavramları
açıklanmış olup, deneyimlerin boyutları ve aşamaları anlatılmıştır. Son olarak, tüketici
deneyimi yönetimi konusuna değinilmektedir. Üçüncü bölümde ise deneyimsel
pazarlamada tüketici deneyimleri ve otomotiv sektöründe test sürüşlerinin ilişkisinin
belirlenmesine, tüketicilerin yapmış oldukları son test sürüşü esnasında deneyimledikleri
duyguların anlaşılmasına, test sürüş koşullarının incelenmesine ve marka ile ilgili
deneyimlerinin duyusal, duygusal, düşünsel, eylemsel ve ilişkisel boyutlarının tespitine
yönelik olarak katılımcılara uygulanan anketlerin sonuçları analiz edilmiş ve elde edilen
bulgular sonuç bölümünde tartışılmıştır.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
YENİ PAZARLAMA ANLAYIŞINDA TÜKETİCİ VE TÜKETİM
20.yüzyılın sonlarında, Dünya’da meydana gelen siyasi, sosyal, kültürel,
ekonomik ve teknolojik gelişmeler hemen her alanda radikal yeniliklere, değişikliklere
yol açmıştır. Bu durum toplumla birebir etkileşim halinde olan ve genel stratejilerin,
planların toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, vb. ihtiyaç ve taleplerine göre
şekillendirildiği bir alan olan pazarlama üzerinde de etkili olmuştur. Bu dönemde sadece
pazarlama değişmekle kalmamış, tüketici davranışları ve tüketim alışkanlıklarında da
çeşitli farklılaşmalar yaşanmıştır. Bu bölümde, öncelikle pazarlamada yaşanan
gelişmeler ve bu gelişmelere etki eden faktörler incelenmiş; pazarlamada temel
yaklaşımlar, değişen tüketici kavramı ve bunun beraberinde getirdiği tüketim
alışkanlıklarındaki değişim ayrıntılı şekilde açıklanmıştır.
1.Pazarlamada Yaşanan Gelişmeler
Pazarlama düşüncesindeki değişim, dünyada yaşanan bazı önemli olaylar ile
bağlantılı olarak gelişmiştir. 1930’lu yıllarda önemli değişimlere uğrayan ve sarsılan
dünya ekonomisine bağlı olarak üretim yapan işletmeler, devamlılıklarını sağlamak için
daha saldırgan satış yöntemleri benimsemişlerdir. Bu dönemde Avrupa’da yaşayan
birçok davranış bilimcisi, o dönem daha güvenli olarak görülen Amerika’ya göç
etmişlerdir. Bu göçlerin sonucunda, tüketici davranışları daha yoğun biçimde analiz
edilmeye başlanmış ve yeni bir pazarlama çağının ortaya çıkışı desteklenmiştir (Baker,
1995: 14).
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan ekonomik büyümenin neticesinde ve
ülkelerde sağlanan huzur ve refaha bağlı olarak yaşanan yükseliş ile birlikte, doğum
oranlarında büyük artışlar görülmeye başlanmış ve yükselişin devamında sağlanan
maddi zenginlik, eski tüketicilerin davranışlarından farklı, yeni bir tüketici kuşağının
ortaya çıkışına neden olmuştur. ABD’de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doğum
4
oranlarındaki patlama ile oluşan “The Baby Boomers” (doğum oranının yüksek olduğu
zamanda doğmuş kişiler) kuşağı buna örnek olarak gösterilebilir. Bu yeni tüketici
kuşağı, işletmelerin tüketicilere olan bakış açısının değişmesine ve tüketici
egemenliğinin yeniden oluşumuna neden olmuş; bu süreç işletmeler ve tüketiciler
arasındaki dengelerin değişimiyle sonuçlanmıştır. Bu doğrultuda savaş ve savaş sonrası
yaşanan refah gibi durumlar neticesinde tüketici davranışlarında ve bilinç düzeyindeki
değişmeler, işletmelerin tüketiciye yönelik bakış açısında da değişikliklere sebep olmuş
ve pazarlama düşüncesinde değişimler meydana gelmiştir (Erdoğan ve Eroğlu, 2013: 911).
Tablo 1.1: Pazarlama Dönemleri ve Özellikleri
Yaklaşım
Odak
Üretim (1880-1950)
Üretim
Amaç
-Üretimin arttırılması
-Maliyetlerin düşürülmesi ve Kȃr max.
Geleneksel
Pazarlama
Ürün (1930-1950)
Ürünler
Satış (1950-1980)
Satışlar
Pazarlama
Yönetimi (1970Günümüze)
İstek ve
İhtiyaç
Sosyal Pazarlama
(1970-Günümüze)
Toplum
İlişkisel Pazarlama
(1990-Günümüze)
Paydaşlar
-Ürün kalitesinin arttırılması ve Kâr max.
Anlayışı
Modern
- Tüketici yönlülük
-Bütünleşik pazarlama çabaları
-Uzun dönemde kârlılığı sağlayacak değişim
ilişkileri
Pazarlama
Anlayışı
-Promosyon ve satış arttırıcı çabalar yoluyla
satışların arttırılması ve Kâr max.
-Pazarlama anlayışı + Toplumsal refah
-Pazarlama anlayışı + Toplumsal refah +
Karşılıklı değer yaratacak uzun vadeli değişim
ilişkileri ağlarının tesisi
Kaynak: Erdoğan, B. Zafer ve Eroğlu, Elif (2013). Pazarlama Yönetimi. (2. Baskı). Eskişehir:
Açıköğretim Fakültesi Yayınları. Sayfa: 10.
5
Yukarıdaki tabloda da belirtildiği üzere pazarlama anlayışında meydana gelen
değişimlerle birlikte modern pazarlamaya geçiş sürecini aşağıdaki başlıklarla özetlemek
mümkündür.
1. Üretim yaklaşımı dönemi (1880- 1950)
2. Ürün yaklaşımı dönemi (1930- 1950)
3. Satış yaklaşımı dönemi (1950- 1980)
4. Pazarlama yönetimi yaklaşımı dönemi (1970- Günümüze)
5. Sosyal pazarlama yaklaşımı dönemi (1970- Günümüze)
6. İlişkisel pazarlama yaklaşımı dönemi (1990- Günümüze)
1.1. Üretim Yaklaşımı Dönemi (1880-1950)
Üretim yaklaşımı döneminde, işletmeler daha çok üretimi önemsemiş, bu
doğrultuda üretim hattını geliştirmeye ve ürettikleri ürünlerin dağıtımını arttırmaya
yönelmişlerdir. Özellikle tüketicilerin talebinin arzdan daha fazla olduğu dönemlerde
işletmeler, bu yoğun talebi karşılamak üzere üretimlerini arttırmışlar ve fiyat konusunda
maliyetleri düşürmenin çaresini de üretimi daha fazla arttırmakta bulmuşlardır. Bu
yaklaşımın hakim olduğu dönemi özetleyen söz “ne üretirsem satarım” dır (Erdoğan ve
Eroğlu, 2013: 10).
1.2.Ürün Yaklaşımı Dönemi (1930-1950)
Ürün yaklaşımı, temelde ürün kavramına dayanmakta olup, bu dönemde
mühendislik hizmetlerine ve yine üretime ağırlık verilmiştir. Bu dönemde işletmeler
daha çok kaliteli, yüksek performanslı ve yenilikçi ürünlere ağırlık vererek rekabet
etmişlerdir.
6
Ayrıca ürün yaklaşımı döneminde rekabet eden işletmeler, yenilikçi ve yüksek
performanslı ürünler üretmenin tüketicileri de olumlu davranış yönünde etkileyeceğini
düşünmüşler ve tüketicileri bu tarz ürünlerle cezbederek istenilen düzeyde kȃr elde
edebilecekleri görüşünü benimsemişlerdir. Satış yapabilmek için, satışı arttırıcı herhangi
bir çaba gösterilmesine gerek olmadığı düşüncesi hâkimdir ancak ürün yaklaşımı
içerisinde yer alan bu düşünce, işletmeler açısından olumsuz sonuçlar doğurmuş ve
başka çözümler aranmaya başlanmıştır. İşletmeler bu dönemde küçük bir noktaya
odaklanmıştır. Henry Ford’un tüketicilere Model T ile ilgili olarak “Siyah olmak
koşuluyla istediğiniz renk otomobil seçebilirsiniz” ifadesi bu yaklaşımı kısaca
özetlemektedir (Cemalcılar, 1995: 86).
1.3. Satış Yaklaşımı Dönemi (1950-1980)
Üretim yaklaşımından farklı olarak ürünlerin üretildiği görüşünün yerine, satıldığı
görüşünün benimsendiği dönemdir. Artan rekabet ortamında satış çabalarına önem
verilmiş olup, bu doğrultuda üretim bölümü tarafından yürütülen satış işlemleri,
pazarlama araştırmaları, iletişim faaliyetleri gibi çalışmalar farklı bölümler tarafından ya
da satış bölümü içerisinde daha önemli bir konu olarak yürütülmüştür. Ayrıca tüketiciyi
baskıyla satın almaya yönlendirmek, yanıltıcı reklamlar gibi satış arttırıcı teknikler
geliştirilmiş; fakat doğru olmadıkları kısa zamanda kanıtlanmıştır.
İşletmeler, pazarın ne istediğini göz önünde bulundurmak yerine, ‘ne satabilirsem
onu üreteyim’ anlayışını benimsemişler; satışı uzun dönemli tüketici ilişkileri olarak
değil, kısa dönemde kâr aracı olarak görmüşlerdir. Satış sonrası ilişkiler ve memnuniyet
ise göz ardı edilmiştir. Bunun sonucunda çoğu işletme, kendilerine tekrar dönmeyen
tüketiciler ile karşı karşıya kalmış olmalarına rağmen tüketici memnuniyeti ve satış
sonrası ilişkileri göz ardı etmeye devam etmişlerdir. Bu dönemde yöneticilerin,
ürünlerinin satın alınmasından çok, satıldığı kanısına sahip oldukları söylenebilir (Oluç,
2006: 67).
7
1.4. Pazarlama Yönetimi Yaklaşımı Dönemi (1970-Günümüze)
Bu dönemde işletmeler, tüketici istek ve ihtiyaçlarını pazarlama araştırmaları
yoluyla tespit ederek, tüketicilerine rakiplerinden farklı mal ve/veya hizmetleri sunmayı
ilke edinmişler, değeri satışa ve kârlılığa giden yol olarak görmüşlerdir. Geleneksel
pazarlamanın ürün odaklılığının tam karşıtı olarak pazarlama yönetimi yaklaşımı tüketici
odaklılığı öne sürmüştür. Bu yaklaşımda temel mantık, üretilen ürünler için doğru
tüketici bulmak yerine, tüketici için doğru ürünler üretmek ve sunmak olmuştur.
Pazarlama yönetimi yaklaşımı içerisinde, süreç pazarlama araştırmaları ile başlamakta
ve satış tahminlerinde bulunulmasıyla devam etmektedir. Tüketici odaklılığın
sonucunda, bütün işlemler işletmenin planlama sürecine dahil edilmekte ve yapılan
araştırmalar sayesinde tüketicilerin beklentileri bilindiğinden, tüketici üretimin her
devresinde yer almaktadır (Baker, 1995: 18-22).
Pazarlama yönetimi yaklaşımının pazarlama düşüncesi ile satış yaklaşımının
pazarlama düşüncesini birbirinden ayıran en temel özellik; satış yaklaşımı fabrikada
başlayıp, ağır üretim ve kârlılığa dayanan, çıktı ile ilgili ve kısa dönemde satışlarla
ilgilenen içten dışa doğru bir akış yapısına sahipken, pazarlama yönetimi yaklaşımı ise
bunun tam zıttı olacak şekilde, daha dıştan içe doğru bir akışa sahip olmasıdır.
Pazarlama yönetimi yaklaşımında iyi tanımlanmış pazarların yanı sıra, iyi analiz edilmiş
tüketici istek ve ihtiyaçlarına odaklanılmakta ve pazarlama faaliyetlerini tek bir çatı
altında toplanarak tüketiciler üzerinde yarattığı etki ile ilgilenilmektedir. Bu yaklaşımın
temelinde, tüketici istek ve ihtiyaçlarının iyi belirlenmesi esastır ve etkisi bu yönde
gelişmektedir. Ancak günümüzde işletmelerin kafası karışmış tüketicilerin ne
istediklerini ya da neye ihtiyaç duyduklarını işletmelerin bilmelerine imkân yoktur
(Kotler ve Armstrong; 1996: 22). Tüketicinin ihtiyacını tanımlaması noktasında bir çok
seçenek sunan bu döneme en uygun örnek olarak cep telefonları sunulabilir. Son yıllarda
yaşanan teknolojik gelişmeler ve pazarlamacıların işbirliği ile birlikte 1990’lı yıllarda
insanlar için cep telefonları bir ihtiyaç değilken, günümüzde ihtiyaç haline gelmiştir.
8
1.5.Sosyal Pazarlama Yaklaşımı Dönemi (1970-Günümüze)
Bireylerin kısa dönemli istek ve ihtiyaçları ile toplumun uzun dönemli refahı
arasında oluşan ikileme cevap bulmak amacıyla sosyal pazarlama yaklaşımı ortaya
çıkmıştır. Bu yaklaşıma göre, işletme tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını giderirken aynı
zamanda toplumun yararını da göz önünde bulundurmalı, tüketiciler ile değer yaratan
ilişkiler oluştururken aynı zamanda toplum ile de uzun süreli ve iyi ilişkiler kurmalıdır.
Özellikle sağlık sorunları, çevre kirliliği, vb. konuların yoğun olarak gündeme geldiği
günümüz toplumlarında, çevrenin temizliğini ve sağlık sorunlarını yakından takip eden
ve bu yönde faaliyet gösteren işletmeler ortaya çıkmıştır. Bu bakış açısı ile işletmeler,
faaliyetlerinde insan sağlığına dikkat ederek toplumu, tatmin yaratarak tüketicileri ve kâr
elde ederek işletmenin kendisini göz önünde bulundurmaktadır (Erdoğan vd., 2011: 14)
1.6. İlişkisel Pazarlama Yaklaşımı Dönemi (1990-Günümüze)
Değişim temelli pazarlama yönetiminin temelini oluşturan 4P (pazarlama karması)
anlayışının önemini ve yeterliliğini kaybetmeye başladığı dönemler ile ilişkisel
pazarlama yaklaşımının pazarlama teorisinde kabulü ve araştırılmaya başlanması aynı
döneme rastlamaktadır. İş dünyasındaki yeni eğilimlerin yayılması ve derinlemesine
araştırmaların dâhil oluşu ile birlikte pazarlama karması yetersiz hale gelmiş,
yöneticilerin ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelmiş ve bu yetersizlikler ile birlikte
işletmeler için daha ilişki merkezli pazarlama yaklaşımı ihtiyacı ortaya çıkmıştır
(Grönroos, 1994: 4). Rekabet koşullarının hızla artması ile birlikte mevcut tüketicilerini
kaybetmek istemeyen işletmeler, kendilerine bağlı tüketicilere yönelerek; tüketiciler ile
uzun dönemli ilişkiler kurmaya başlamış ve böylelikle tüketicilerle tek seferlik değil,
süreklilik arz eden bir ilişki kurulması hedeflenmiştir (Sheth, 2002: 590).
Özünde iletişim ve karşılıklı etkileşimlerin yer aldığı ilişkisel pazarlama
işletmelerce odak nokta olarak ismi konulmadan kullanılmıştır. İnternet teknolojilerinin
gelişmesi ve tüketici odaklı bilincin artışı ile birlikte ilişkisel pazarlama gelişmesini
sürdürmektedir (Gummesson, 1997: 267).
9
İlişkisel pazarlama uygulamalarının temel olarak belli başlı özellikleri ise;
tüketicilerle doğrudan bir iletişim kurulması, karşılıklı etkileşim ağlarının olması, değer
yaratılıp bunun sunulması ve mevcut tüketicilerin elde tutulmasıdır. Bu özelliklerin
temelini ise karşılıklı değer kavramı oluşturmaktadır. İlişkisel pazarlamanın temel
bileşenleri bağlılık, empati, karşılıklılık, güven ve vaat olarak ifade edilebilir (Yau vd.,
2000: 1115-1122):
 Bağlılık ile ifade edilen, taraflar arasında şüphenin giderilmesi, güven ve yakın
ilişkilerin oluşturulması şeklindedir. Bağlılık taraflar arasında uzun süreli ilişkilerin
oluşturulmasında kullanılmakta ve uzun dönemli ilişki kurmanın doğasında bağlılığın
gerekli olduğu ifade edilmektedir.
 Empati ticari ilişkilerde, tarafların durumunun diğerinin bakış açısından
değerlendirilmesi olarak ifade edilen boyuttur. Bir başkasının istek ve ihtiyaçlarını
anlamaya çalışma gayreti olarak tanımlanabilen empati, taraflar arasında olumlu
ilişkinin inşa edilebilmesi için önemlidir.
 Karşılıklılık taraflardan birinin diğeri için ileride benzer bir davranışın kendisi
için yapılabileceği düşüncesi ile bir takım menfaatler sağlamasıdır.
 Güven kavramı, bir tarafın diğer tarafın niyetlerine inanç ve kanaat getirmesi
olarak tanımlanmaktadır. İlişkisel pazarlamada, güven genelde alıcı ile satıcı arasındaki
uzun süreli ilişki neticesinde ortaya çıkmaktadır. Satıcının sunduğu hizmetler,
tüketicinin sunulan hizmete ve işletmenin bizzat kendisine olan güvenini koruyacak ve
güçlendirecek şekilde kullanılmaktadır. Fakat ilişkilerin değişimle sınırlı ilişkilerden
daha karmaşık bir yapıda olması sebebiyle, kimin güvenen kimin güvenilen tarafta
olduğunu belirlemek zorlaşmaktadır (Grönroos, 1994: 10-20).
 Vaat kavramı, ilişkisel pazarlamada önemli bir noktadır. Pazarlamanın amacı
sadece vaatte bulunmak ve mevcut olmayan tüketiciyi ikna etmek değildir. Vaatlerle
meşgul olan bir işletme, sözler vererek yeni tüketiciye ulaşmayı sağlayabilir, ancak
10
yerine getirilmeyen vaatler ile ilişki sürdürülemez ve geliştirilemez. Bu doğrultuda
verilen vaatleri yerine getirmek, tüketici tatminini sağlamak, tüketiciyi elde tutmak uzun
dönem kârlılık kadar önemlidir (Grönroos, 1994: 10-20).
Geleneksel pazarlamada en uygun ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurma karmasını
oluşturmak temel amaç iken, yeni pazarlama anlayışında tüketici odaklı bir anlayış
hâkimdir. Buna göre iki anlayış arasında, iş yapış biçimleri açısından da farklılıklar
görülmektedir. Geleneksel pazarlamada (üretim/ürün ve satış anlayışlarında), daha çok
kişiye satış yaparak işlemleri ve kârı maksimize etmek amaçlandığı için, tüketicinin hep
göz ardı edildiği, satın alma geçmişinin önemsenmediği bilinmektedir (Bayuk, 2005:
30).
“İlişki kurma” ve “yönetme” kavramları 1970’lerde Batı’da ve Kuzey Avrupa’da
alternatif iki yaklaşım olarak ortaya çıkmış olsa da, ilişkisel pazarlama kavramı ilk kez
1983 yılında ABD’de Berry tarafından kullanılmıştır (Aktaran Üner, 2003). Berry
ilişkisel pazarlamayı “çeşitli hizmet örgütlerinde tüketici ilişkilerini arttırmak, korumak
ve çekici hale getirmek” şeklinde tanımlamaktadır.
Pazarlamadaki değişimler, küreselleşme, teknolojinin gelişimi ve tüketicinin
eğitim ve iletişim düzeyinin artmasına bağlı olarak gelişmiş, bu süreçte pazarlamanın
tanımı, pazarlama karması, rolü ve işletmenin örgüt yapısı da değişmiştir. Değişim
sürecinde, ilişki pazarlaması gelişmiş, tüketici, işletmenin odak noktasına koyulmuş,
değer üretme ve değer aktarma kavramları gelişmiş ve pazar yönelimlilik önemli hale
gelmiştir.
Buraya kadar tüm anlatılanları özetlemek gerekirse oluşacak tablo aşağıda
gösterilmektedir. Tablo 1.2’de belirtildiği üzere üretim dönemi, tüketicinin isteklerinin
göz ardı edildiği, arzın talebi karşılamadığı ve işletmelerde pazarlama bölümlerinin
bulunmadığı bir dönemi kapsamaktadır. Satış dönemi ise, satmanın üretmekten daha zor
olduğunun anlaşıldığı, bir takım aldatıcı reklamlar ve baskıcı satış teknikleri vasıtasıyla
satış artırma çabalarının yapıldığı bir dönemi kapsamaktadır. Pazarlama dönemi, arzın
11
talepten fazla olduğu ve rekabetin arttığı, bir takım reklam ve satış çabalarıyla
üretilenlerin satılamayacağının anlaşıldığı ve hedef pazardaki tüketici istek ve
ihtiyaçlarının belirlenerek ona uygun tatmin sağlama ve değer üretme hedeflerinin
olduğu ve tüm işletme yönetiminin ve çalışanlarının pazarlamaya yönelik çalıştığı bir
dönemi kapsamaktadır.
Tablo 1.2: Pazarlamanın Gelişim Süreci
Üretim
 Arz < Talep
 Çok üretim
önemlidir.
 Tüketici
ihtiyaçları
göz
ardı
edilmiştir.
 İşletmelerd
e pazarlama
birimi
yoktur.
 Rekabet
yoktur.
 1930’a
kadar
sürmektedir.
Satış
 Arz=Talep
 Üretimden
çok
satış
önemlidir.
 Baskılı satış
ve yanıltıcı
reklam
yoluyla satış
artırma
çabaları
vardır.
 1930
sonrası
dönemi
kapsar.
Pazarlama
 Arz>Talep
 Reklam
ve
satış
gücü
üretileni
satmaya
yetmemektedir
 Pazarlama
birimi vardır.
 Rekabet
artmış
durumdadır.
Modern Pazarlama
 Arz talepten çok büyüktür.
 Özellikle 1990 sonrası dönemi
kapsar.
 Hedef pazardaki tüketici istek ve
ihtiyaçlarını tespit ederek tatmin
sağlanmaktadır.
 İşletmenin bütün birimleri koordineli
olarak çalışmaktadır.
 Uzun
dönemde
karlılık
amaçlanmaktadır.
 Rekabet oldukça fazla olduğundan
yenilik arayışı vardır.
 Pazar yönlü yönetim anlayışı
mevcuttur.
 Bütünleşik
pazarlama
iletişimi
benimsenmiştir.
Kaynak: Varinli İ.,(2006), Pazarlamada Yeni Yaklaşımlar, Detay Yayıncılık, Ankara’dan geliştirilerek
elde edilmiştir.
1.7.Pazarlamadaki Değişime Etki Eden Faktörler
Pazarlamadaki değişime etki eden faktörleri 3 ana başlık altında toplamak
mümkündür. Bunlar, teknolojik gelişmeler ve internetin yaygınlaşması, küreselleşme ve
tüketicinin eğitim ve iletişim düzeyindeki artış şeklinde sıralanabilir.
1.7.1. Teknolojik Gelişmeler ve İnternetin Yaygınlaşması
Teknolojinin gelişimi ve işletmelerde kullanılmaya başlanmasıyla birlikte,
işletmelerin kâr düzeylerini gösteren geleneksel performans göstergelerinin yerini, sahip
12
olunan ve üretilen bilgi, teknolojinin kullanımı, tüketicilerin profili ve tatmini, üretilen
ürün ve hizmetlerin kalitesi, tüketiciye verilen güven, tüketicinin uzun süreli
memnuniyeti, çevreye verilen katkı gibi kriterler almıştır. Somut olan, ölçülmesi daha
kolay olan kriterlerin yerine, daha az somut ya da somut olmayan, soyut ve ölçülmesi ve
modellenmesi zor kriterler ön plana çıkmıştır (Fornell vd., 1996: 14-18).
Teknolojinin gelişmesinde en temel gösterge, internetin geliştirilmesi ve
yaygınlaşmasıdır. İnternet’in yaygınlaşmasıyla çok sayıda faktör bir araya gelmiş
olduğundan geleneksel pazarlama anlayış ve uygulamalarında büyük dönüşümler
yaşanmaktadır (Erdal, 2002: 8). Internet ve World Wide Web (www)’in 1990’lı
yıllardaki gelişimi bununla birlikte bilginin ve kaynakların küresel anlamdaki paylaşımı,
geleneksel pazarlamayı etkisiz hale getirmiştir (Özturan ve Roney, 2004: 259). Bunun
yanı sıra işletmelerin tüketiciye yaklaşımlarını ve tüketici ile olan ilişkilerini de
değiştirmektedir. Ayrıca, internet işletmelerin pazar fırsatlarını, bilgi teknolojisini ve ağ
alt yapısını da değiştirmiştir. Yine internet işletmelerin işletme modelini, yeni pazar
fırsatlarının ortaya çıkmasını ve tüketici ilişkilerinin yeniden tanımı gibi kavramları da
etkilemektedir (Zineldin, 2000: 13). Günümüzde özellikle sosyal ağların da gelişimiyle
birlikte tüketicilerin ilgi alanları, istekleri, ihtiyaçları, vb. daha kolay öğrenilmektedir.
Bu da tüketiciler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen işletmeler açısından büyük yarar
sağlamaktadır.
Ayrıca internet üzerinden yapılan hareketli reklamlar yaygınlaşırken, tüketici
hizmetleri açısından bakıldığında, teknolojinin de yardımı ile daha çok 7 gün 24 saat
anında (online) iletişim ön plana çıkmaktadır. Satış açısından ise, tüketicilerle anında
iletişim ve e-posta iletişiminden elde edilen bilgilere göre hareket edildiği
görülmektedir. Özellikle bilişim teknolojilerinin gelişmesi ve ucuzlaması sonucunda
işletmeler, uluslararası düzeyde iş yapabilme imkânına erişmiş, elektronik ticaret küresel
pazara daha kolay hitap edebilir hale gelmiştir (Erdal, 2002: 8-11).
13
İnternetin kullanım oranının ve teknolojinin etkisinin artmasıyla birlikte yeni
pazarlama yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Bu yeni pazarlama yaklaşımında işletmeler,
tüketicileriyle ilgili bilgi toplama, depolama, işleme ve dağıtma gibi işlemleri
gerçekleştirirken, elde edilen bilgileri bir veri tabanında toplayarak, tüketici dilimlerini
ortaya çıkarmak, bölümlendirmek ve hangi tüketici grubuna hangi pazarlama
stratejileriyle hitap etmesi gerektiğini de belirleme işlemlerini de yerine getirmek
zorundadır (Çoban, 2005: 298).
Tabi tüm bu olumlu gelişmelerin yanı sıra, teknoloji bilgi kirliliğini de beraberinde
getirmiş, bunun sonucunda yaşanan bilgi kirliliği iletişimi de kirli hale getirmiştir.
Yaşanan bilgi kirliliği ve kirli iletişim sonucunda ise kafası karışan ve tepki vermeyen
hedef kitleler meydana gelmiştir (Bayraktaroğlu, 2011: 56)
1.7.2. Küreselleşme
Teknolojinin işletmelerde kullanılmaya başlanması ile birlikte, gerek ulusal
gerekse dünya piyasası koşullarına uygun pazarlama yöntemlerinin uygulanması zorunlu
hale gelmiştir. Küreselleşmeyle birlikte, geleneksel pazarlama anlayışı ile küresel
pazarlarda üstünlük sağlamanın neredeyse imkânsız hale geldiği görülmektedir.
Küreselleşme sürecinin pazarlama yönetimine başlıca etkileri şu şekilde sıralanabilir
(Prabhaker vd., 1995: 51-56):
 Yeni rekabetçi pazarların oluşumu,
 Hızlı değişim ve karar verme sürecinin kısalması,
 Pazarlama yöntemlerinin daha karmaşık ve kapsamlı hale gelmesi,
 Tüketicinin eğitim ve iletişim düzeyindeki değişim,
 Tüketim kalıpları ve standartlarındaki değişim,
 Pazarlama bilgi sistemlerini kullanmanın bir zorunluluk haline gelmesi,
14
 Pazarlama uzman ve yöneticilerinin niteliğindeki değişim.
Küreselleşme, dünyanın her yerinde üretim yapabilmek ve ürünlerini satabilmeyi
ifade eden bir kavramdır. Küreselleşmenin pazarlamaya bakan yönünde iki bileşenden
bahsedilebilir. Bunlardan biri, küresel üretim, diğeri ise küresel pazarlamadır.
Teknolojinin
gelişmesi sonucunda ortaya
çıkan
kaliteli ürünler
ve
tüketici
memnuniyetinin önemindeki artışın tüm dünya işletmeleri tarafından kavranması,
işletmeler arasındaki rekabeti oldukça artırmıştır. İşletmelerin yeni küresel şartlarda
artan rekabet ortamına ve ürün çeşitliliğindeki artışa küresel rekabet adı verilmektedir
(Elibol,2005: 155). Küreselleşme sürecinin oluşturduğu bu yeni durumların temelinde,
işletmelerin dünyanın bütün bölgelerinde hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan tek bir
pazar gibi faaliyet gösterebilme çabası yatmaktadır (Tağraf, 2002: 34).
1.7.3. Tüketicilerin Eğitim ve İletişim Düzeylerindeki Artış
Teknolojinin ve özellikle bilişim ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi,
yaygınlaşması ve ucuzlaması, sadece üreticiler açısından yararlı olmamış, aynı zamanda
tüketicilerin kendi aralarındaki iletişimin de artışını sağlamıştır. İletişim arttıkça tüketici,
bir ürünün nerede daha uygun fiyata olduğunu kolayca öğrenilebilir hale gelmiş,
herhangi bir ürün ile ilgili daha detaylı bilgiye erişebilmesi kolaylaşmış ve ürün ile ilgili
tecrübelerden haberdar olabilme olanağı artmıştır. İşletmeler de teknoloji ve iletişim
yoluyla bu durumu çok hızlı algılayarak ilk olarak kaliteyi iyileştirmeyi, ikinci olarak da,
artan rekabetten dolayı tüketicilerini markaja almayı ve onlarla uzun vadeli, iyi ilişkiler
geliştirmeyi amaçlamışlardır. Demografik yapı, ürünlerin kalitesi ve tüketicilerin eğitim
ve iletişim düzeyi gibi faktörler, ürünlere olan talebin belirleyicisi olmaktadır
(Gençosmanoğlu, 2006: 69).
Tüketicilerin bilgi ve iletişim düzeylerinin artmasına paralel olarak, ürünlere olan
taleplerde, ürünlerin kalite beklentilerinde, şikâyet düzeyinde, ürünlerle ilgili mesajların
içeriğinde ve ürünün ambalajı gibi ürüne ait özelliklerin algılanmasında da değişimler
yaşanmıştır. Tüketicilerin eğitim düzeyi ile satın alınacak mal ve hizmetin sağlayacağı
15
faydanın bilinmesi doğru orantılıdır ve ürüne olan talebin ortaya çıkmasında veya var
olan talebin artırılmasında belirleyicidir (Gençosmanoğlu, 2006: 69). Diğer yandan,
eğitim düzeyi arttıkça satın almış oldukları mal ve hizmetten memnun kalmayan
tüketicilerin firmadan daha çok uzaklaştıkları yapılan bir araştırmanın sonucuna göre
belirlenmiştir (Akan ve Kaynak, 2005: 14). Bu bakış açısıyla eğitim ile şikâyete yönelik
tutum arasındaki ilişkiye bakıldığında; eğitim düzeyi arttıkça tatmin olmadan mal ve
hizmet satın alan tüketicilerin duyarlılık düzeyinin arttığı yapılan araştırmalarla tespit
edilmiştir (Akan ve Kaynak, 2005: 17). Yapılan başka bir araştırma sonucuna göre ise,
tüketicilerin eğitim düzeyi arttıkça ambalajın dayanıklılığına ve görsel özelliklerine daha
fazla önem vermektedirler (Gökalp, 2007: 93). Eğitim düzeyi daha düşük hedef kitle için
mesajların daha basit olmasının, bu kitlenin satın alma davranışlarına yönelmesinde
etkili olduğu ortaya çıkmıştır (Aktuğlu ve Temel, 2006: 46).
Tüketicilerin eğitim ve iletişim düzeyinin yüksekliği mal ya da hizmetlere ilişkin
mesajların doğru olarak algılanmasını olumlu yönde etkilemektedir. Eğitim düzeyi
yüksek tüketiciler, satın aldıkları ürünle ilgili olarak en yüksek tatmin düzeyine ulaşmak
istemekte ve ilgili ürüne ya da hizmete ilişkin kaynakları kullanmaktadır. Tüketicinin
yeterliliği, ürüne ya da markaya ilişkin ürünlerin fiyat, kalite, vb. özelliklerini
karşılaştırdığı, aile bütçesi/kişisel bütçeyi değerlendirdiği ve buna bağlı olarak
tercihlerde bulunduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte tüketim hakkında bilinçli
tüketiciler ürün/hizmetlerle ilgili güvenirlik unsurlarını değerlendirmektedir. Mal ve
hizmetle ilgili kalite ve garanti özellikleri markanın tercih edilmesinde belirleyici bir
etkendir (Aktuğlu ve Temel, 2006: 47). Diğer taraftan, eğitim ve iletişim düzeyi yüksek,
güçlü tüketiciler diğerlerine göre daha sadakatsiz olabilmektedir (Çatı ve Koçoğlu,
2008).
16
1.8. Pazarlamada Temel Yaklaşımlar
Pazarlamadaki yaklaşımlar temel olarak, ilişki pazarlaması yaklaşımı, tüketici
odaklı yaklaşım, değer temelli yaklaşım, pazar yönelimli yaklaşım başlıkları altında
toplanmaktadır.
1.8.1. İlişki Pazarlaması Yaklaşımı
İlk ilişki pazarlaması kavramı, 1983 yılında Berry tarafından ortaya atılmış olup,
bu tanıma göre, “ilişki pazarlaması, tüketici ilişkilerini cazibeli hale getirmek,
sürdürmek ve geliştirmektir” olarak tanımlanmaktadır (Zineldin, 2000: 10). İlişki
pazarlaması “tüketici ve diğer paydaşlar ile değer meydana getiren, güçlü ilişkilerin
kurulması, devam ettirilmesi ve arttırılması süreci” olarak adlandırılmaktadır (Kotler ve
Armstrong, 1996: 578). Grönroos (1991) gibi Avrupalı araştırmacılar ilişki pazarlaması
tanımını geliştiren önemli kişiler olmuşlardır. Grönroos (1991) ilişki pazarlamasının
hedefini şu şekilde tanımlamıştır: “İlişki pazarlaması tüketicilerle ilişkileri belirlemek,
kurmak, sürdürmek ve arttırmaktır. İlişki pazarlamasında amaç, işletme içerisindeki
bütün bölümlerin uyum içerisinde çalışması ve bu sayede işletmeye kârlılık
getirmesidir.”
İlişki pazarlamasının ortaya çıkışından itibaren, hizmet pazarlaması ve satış
yönetimi gibi birçok pazarlama alanında gelişme gözlenmiştir. Bunun sebebi, hizmet
işletmelerinde mevcut tüketicilerin sadakatini arttırmak ve daha fazla sipariş almak için
tüketiciler ile sıkı ve uzun vadeli ilişkide bulunma zorunluluğudur (Tek, 1999: 51).
İlişkisel pazarlama, tüketicileri elde etme, elde tutma, tüketicilere özel ürün
faydası sağlama (customization) ve sürekli kaliteli hizmet sağlama gibi faydalar sağlar.
Aynı zamanda ilişkisel pazarlama, işletmelerin bireysel tüketicilerini adlarıyla
belirlemek, işletme ve tüketicileri arasında birçok işlemi kapsayacak bir ilişki meydana
getirmek ve bu ilişkiyi tüketicilerin ve işletmenin yararına yönetmek için pazarlama,
satış, iletişim, hizmet ve tüketici yaklaşımını kullanmaktır. Genellikle pazarlamada
17
1990’dan önce mevcut olan kısa dönemli yaklaşıma karşın uzun dönemi hedefleyen bir
yaklaşım olarak tanımlanmaktadır (Öztürk, 1998: 78).
1.8.2. Tüketici Odaklı Yaklaşım
Geleneksel pazarlama çeşitli aşamalardan geçmiş, yerini önceki uygulananlardan
farklı, tüketicinin ve davranışının önemli hale geldiği yeni anlayışlara bırakmıştır.
Günümüzde işletmeler, oldukça zorlu bir rekabet ile karşı karşıya bulunmaktadırlar.
Ürün farklılaştırmanın giderek zorlaştığı, küresel piyasaların ve rakiplerin giderek
arttığı, tüketici beklentilerinin değişime uğradığı ve tatmin etmenin giderek zor hale
geldiği farklı bir tüketici yapısının ortaya çıktığı bir ortamda işletmeler, değişik
pazarlama yöntem ve stratejilerini araştırmaya ve uygulamaya devam etmektedirler
(Erdoğan ve Eroğlu, 2013: 12)
1990’dan günümüze kadar olan dönemde, “tüketici odaklı olmak” pazarlamada
yükselen bir eğilim olmakla birlikte, tüketiciden gelen her türlü bilgi değerlendirilmiş ve
tüketiciye ulaşan her türlü kanal kullanılarak iletişim kurulmuştur. Tüketicilerden hangi
bilgilerin elde edileceği belirlenerek, bu bilgilerin ürün ve hizmetlerin üretilmesinde,
şekillenmesinde ve pazarlamasında en verimli şekilde nasıl kullanılacağı ortaya
çıkarılmıştır. Bir başka bakış açısına göre, 1990’ların en büyük özelliği, tüketicilerin
artık kendilerinin de söyleyecekleri bir şeyler olduğunun ve bunu işletmelerin
dinlemeleri gerektiğinin farkına varmaları ve güçlerini ortaya koymaları olmuştur.
İşletmeler pazarda varlıklarını sürdürebilmek için tüketicileri dinlemek ve anlamak
zorunda olduklarını kavramışlardır (Bozkurt, 2000: 25)
Günümüzde bireyselliğin ön plana çıkışıyla birlikte, tüketicilerin istekleri de
değişime uğramaktadır ve tüketiciler sadece kendileri için üretilmiş, sadece kendileri
için tasarlanmış, sadece kendilerine sunulmuş, ürünler, hizmetler, işlemler görmek
istemektedirler. Farklı görüşlere göre bu değişim, gücün işletmelerden tüketicilere
kaymış olduğunun göstergesidir. İşletmeler artık kendilerini, ürün odaklı, fonksiyonları
birbirinden kopuk bölümlerce yürütülen yapılardan, tüketici odaklı ve tüketicinin
18
karşısına tek bir bütün olarak çıkabilecek yapılara doğru değişmek zorunda
görmektedirler. Üstelik bu değişim, sürekli değişen tüketici talepleri doğrultusunda
yalnız bir kerelik değil süreklilik gerektirmektedir. Artık geleneksel pazarlama yolu ile
tüketici bulmak ve bu yolla kârlılığı artırmak gücünü yitirmiş, tüketici işletmeler için
yaşam boyu önemli hale gelmiştir. Yeni pazarlama yaklaşımlarının temel amacı,
tüketicilere daha yakın ve daha içten davranarak tüketici ile ilişki kurmak ve onların
işletme ile iş yapmasını kolaylaştırmak şeklinde özetlenebilir (Erdoğan ve Eroğlu, 2013:
12-13).
Peppers ve Rogers'ın ‘Birebir Pazarlama’ kitabında yer alan geleneksel pazarlama
ve birebir pazarlama karşılaştırması şu şekildedir (1999: 2): Geleneksel işletmelerde,
klasik pazarlama karmasıyla kâr amacı gerçekleştirmeye çalışılır, ancak birebir
pazarlamada işletmedeki herkes tüketicilere odaklanır ve tüketiciler tatmin edilerek
maksimum gelir elde etmeye çalışılmaktadır. Bu yenilikçi yaklaşıma göre, işletmeler
henüz ürünü üretmeden önce, yapılan araştırmalar yolu ile nasıl bir ürün ve hangi
fonksiyonlarının olmasını istediklerini tüketicilerden öğrenir ve söz konusu ürünü bu
isteklere uygun üretirler. Diğer taraftan, tüketiciler kendilerini sürekli olarak
değiştirmekte ve geliştirmekte olduklarından, işletmelerin bu süreci sürekli uygulamaları
ve tüketicilerini takip etmeleri gerektiği açıktır.
Yeni pazarlama anlayışında, sadece üretilen ürünleri satıp tüketicilerin istek ve
ihtiyaçlarını karşılamak ve kâr elde etmek yeterli değildir. Tüketicinin istek ve
ihtiyaçlarına uygun üretilmiş ürün ve hizmetlerle onu tam olarak tatmin etmek
gerekmektedir.
Bu
bağlamda,
pazarlama
planlamasının,
tüketicinin
istek
ve
ihtiyaçlarının tespitiyle başlayıp, üretim sürecini de içerisine alması gereği açıktır. Aksi
halde işletmelerin varlığını devam ettirmeleri mümkün görünmemektedir (Üner ve
Alkibay, 2001: 81).
Örneğin otomotiv sektörüne bakıldığında, otomobil üreticisi firmalar günümüzde
maliyet hesaplarından çok tüketicinin isteklerini nasıl karşılayacaklarının peşine
19
düşmektedirler. "Artık otomobil müşterisi aslanın ağzında!" diyen otomobil üreticileri,
üretme kararı aldıkları bir modele başlamadan önce bunu göz önünde bulundurarak, bir
modeli tasarlamadan önce, pazarın durumundan, kaç yüz bin satacağına ve tüketici
isteklerinin hangi yönde olacağına kadar her şeyi en ince detayına kadar
hesaplamaktadırlar. Mercedes'in yaratıcısı Daimler, “İnsanlar attan farklı bir şey
istiyorlardı” sözü ile tüketici isteklerinin değişimine işaret etmektedir. Artık tüketiciler
otomobillerinden, bir taşıt olmaktan daha fazla şey istemektedirler ve bunu da güçlü
fakat çevreye saygılı, ekonomik ve güvenli, konforlu ancak makul fiyata olmasını
beklemektedirler. Otomobil üreticileri de, bu yüzden her ne pahasına olursa olsun,
ürettikleri her modelde, tüketicinin isteklerini göz önünde bulundurmakta ve bu isteklere
uygun yeni seçenekler geliştirmeye devam etmektedirler (Yıldırım, 2011).
1.8.3. Değer Temelli Yaklaşım
Değer temelli yaklaşımda, değer üretme ve tüketiciye iletme, ürüne üretim
aşamasından satın alma aşamasına kadar geçen tüm adımlarda değer katılması sürecini
kapsamakta ve kendi içinde her aşamada katılan değerin göreceli miktarını ifade
etmektedir. Değer temelli pazarlamada amaç, işletmelerin tüketicilerine üstün değer
sunarak, kendilerine üstün değer meydana getirmektir (Doyle, 2004: 142).
Burada bahsedilen değer, tüketicinin bir marka ya da ürün için ödemeye razı
olduğu fiyat ile onun pazardaki mevcut fiyatı arasındaki farktır. Önerilen değer,
işletmenin belirli bir fiyata karşı sunmayı teklif ettiği rasyonel ve/veya duygusal tüm
faydaların ifade edilmesidir. Değer teklifini oluşturmak sadece fayda sunmak değildir.
Bu faydalar uygulanabilir ve tüketicinin ihtiyaçlarına hitap eden rasyonel faydalar
olmalıdır. Oluşturulan değer üretme ve tüketiciye iletme sürecinde yer alan üç temel
aşama -değeri seçme, değeri sağlama ve değeri iletme süreçleri- aynı zamanda işleyiş
döngüsünü ortaya koymaktadır (Uzunoğlu, 2007: 16).
Bir işletmenin tüketici ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayan bir ürün üretmesi
yeterli olmayıp, aynı zamanda elde edilen bu değerin tüketicilere iletilmesi
20
gerekmektedir. Diğer yandan, elde edilen değerin, potansiyel tüketicilere tanıtılması ve
diğer ürünlerden üstün yönleri, fonksiyonel ve duygusal özelliklerinin anlatılması için
belli bir iletişim yatırımı gerekmektedir (Doyle, 2004: 119).
1.8.4. Pazar Yönelimli Yaklaşım
Tüketici profilindeki değişmeler ve pazar yönelimli anlayışın gelişmesiyle birlikte
tüketici odaklı yönelim gelişmeye başlamış ve konunun popülerliği artmıştır (Özkul,
2007: 17).
Pazar yönlülük; pazar bilgisi oluşturmak, yaymak ve bu bilgiye duyarlı olmak için
güçlü normlar sağlayan bir örgütsel değer sistemidir. Pazar yönlülükte en önemli faktör,
yöneticinin sahip olduğu değerler ile şekillenen pazar yönelimli davranışıdır. Pazar
yönlülük, tüketicilerin mevcut ve gelecekteki ihtiyaçları için pazar bilgisi oluşturan,
bilgiyi örgüt çapında yayan ve bu bilgiye karşı duyarlı olmak için güçlü normlar
sağlayan bir örgütsel değer sistemi olarak tanımlanabilir (Kohli ve Jaworski, 1990: 6).
Slater ve Narver (2000), pazar yönlülüğü, kültürel açıdan inceleyerek elde edilen
bilgiyi; işletme için yüksek performans, tüketiciler içinse işletme içerisindeki etkin ve
etkili davranışlar yoluyla, yüksek değer meydana getiren bir örgüt kültürü geliştirmek ve
korumak şeklinde tanımlamıştır (Webb vd., 2000:102; Naktiyok, 2003:97). Bu
yaklaşıma göre değer ve inançlar, tüketicilerin açık ve gizli ihtiyaçları ile rakiplerin
kapasite ve stratejileri hakkında sürekli bilgi edinmeyi sağlamalı ve elde edilen bilgiyi
mal ve hizmetlere yansıtmayı desteklemelidir (Slater ve Narver, 2000:70; Naktiyok,
2003: 97).
Tüketici davranışlarındaki değişimi anlamanın yolu olan pazar yönlülüğün
işlemesi ise tüketici değerine bağlıdır. Tüketici değeri kısaca, tüketicinin ürünlerden ne
beklediği ile ürünün ne verdiği algısı üzerine kurulu anlayış olarak tanımlanabilir
(Zeithaml, 1988: 14). Tüketici değeri oluşturmak; “tüketicilere beklediklerinden
fazlasını sunmak, kaliteyi asla düşürmeyip, yükseltmek, gerçekçi olmayan fiyatlamadan
kaçınmak, teknolojinin nimetlerinden yararlanmak” anlamına gelir (Naktiyok, 2003: 97).
21
İşletmeler tüketici değeri oluşturmak için tüketicilerin açık ve gizli ihtiyaçlarını
anlamalı ve işletmenin üretim, pazarlama, araştırma geliştirme, yönetim, vb.
fonksiyonları arasında koordinasyonu sağlayarak, tüketiciyi memnun edecek nitelikte
yeni ürün, hizmet, işlem, teknoloji, süreç ve yaklaşım ortaya koymalıdırlar. Bunu
yapabilmenin yolu ise pazar yönlü bir anlayışa sahip olmaktan geçer. Çünkü pazar
yönlülüğün; tüketici yönlülük, rekabet yönlülük ve fonksiyonlar arası koordinasyon
olarak ifade edilen üç ana boyutu da tüketici değeri oluşturmaya odaklanır (Naktiyok,
2003: 97).
Pazar yönlülüğün temeli olan tüketici odaklılık, değer oluşturmak için hedef
tüketicinin açık ve gizli ihtiyaçlarını anlamaya odaklanırken; rekabet yönlülük,
tüketicilere rakiplerin sunduğundan daha yüksek değer meydana getirmek amacıyla,
rakiplerin girdileri çıktılara çevirmede etkinliklerini belirleyen örgütsel süreçleri ve
stratejileri, üstün ve zayıf yönlerini anlamak için yapılması gereken faaliyetleri ortaya
koyar. Fonksiyonlar arası koordinasyon boyutu ise tüketiciler için yüksek değerler
oluşturmak amacıyla, işletme kaynaklarının koordineli kullanılmasını sağlayan
faaliyetleri içerir (Slater ve Narver, 1994: 22-23; Naktiyok, 2003: 97).
2.Değişen Tüketici
Postmodern eğilimlerin yoğun olarak yaşandığı günümüzde, tüketimin temel
amacı değişmemekle birlikte, beklentiler ve tüketim tarzlarında değişiklikler yaşandığı
bir gerçektir. Globalleşme sonucunda tüketicilerin hayat tarzları değişmiş ve modern
toplumda yaşayan tüketiciler zamanla tatmin olmamaya başlamışlardır. Tutum ve
davranışları hızlı gelişen ve modernlikten postmodernliğe geçen yeni tüketicilerin
davranışları, tutumları, ihtiyaçları ve beklentilerindeki değişim, ürün veya hizmetlere
bakış açıları pazarlama stratejilerini önemli ölçüde etkilemektedir (Torlak vd., 2007: 12).
Tüketim toplumunun en önemli özelliklerinden birisi her şeyin değişken
olduğunun düşünülmesidir. Bu doğrultudan bakıldığında tüketici davranışlarını ve
tutumlarını belirleyen etkenler sürekli olarak değişmekte, buna bağlı olarak da tüketici
22
ihtiyaçlarının önceliği de değişmektedir. Yeni tüketici için görünüş ve imaj, açlıktan ve
sağlıktan daha önemli olabilmektedir (Özdemir, 2007: 36). Bunun yanı sıra tüketici için
satın alınan ürünün sembolik değerleri daha fazla önem görmektedir (Fırat vd., 1995:
44).
Günümüz tüketicisi artık satın aldığı ürünlerde fonksiyonel özellikler yerine,
ürünün duygusal ve sembolik değerlerine daha fazla önem vermekte, duygusal olarak
tatmin olmak istemekte ve markaların kendilerine unutulmaz deneyimler yaşatmalarını
arzular hale gelmektedir. Tüketici, satın alacağı ürün veya hizmet ile ilgili tercihlerini,
hayat tarzına uyup uymayacağına ve arzuladıkları bir deneyim yaşatıp yaşatmayacağına
bakarak yapmaya başlamıştır. Postmodern tüketici, kendi oluşturduğu düşler
dünyasındaki fantezilerini, tüketim yoluyla gerçekleştirme yoluna gitmektedir (Odabaşı,
2004: 12).
Tüketicinin
fizyolojik
ihtiyaçlarının
tanımlanması
ve
tatmininde
zorluk
yaşanmazken, zihinsel ve duygusal ihtiyaçların tanımlanması ve tatmin edilmesi çok
zorlu bir süreç haline gelmiştir. Bu bakımdan geleneksel bakış açısıyla gerçekleştirilen
çalışmaların duygusal ihtiyaçları göz önünde bulundurmadığı, modern anlayışta ise
duygusal yöne daha çok ağırlık vererek tüketicinin tanımlanmasında önemli rol oynadığı
görülmektedir (Özdemir, 2007: 23).
Geleneksel tüketicide standart ürünleri talep etme ve tüketim amaçlarına uygun
ürünleri kullanma eğilimi gözlenirken, sembolik ve imajla ilgili boyutlar yerine rasyonel
kararlar ön planda olmaktadır. Geleneksel tüketimde kontrollü bir hayat ve düzeni
benimsenirken, postmodern tüketimde düzensizlik ve kaos benimsenmektedir. Tüketici
içerik yerine stili, yarını düşünmek yerine bugünü düşünmeyi, çoğulculuk yerine
bireyselciliği, gerçekliğin yerine taklitleri, tasarlama yerine katılımı ve şansı tercih
etmektedir (Özdemir, 2007: 27).
Günümüzde artık tüketiciler onları hayran bırakan, duygularını okşayan, kalplerine
dokunan ve zihinde uyarıcı etki yaratan özelliklere sahip pazarlama kampanyaları,
23
iletişim ve ürün aramaktadırlar. Tüketiciler, yaşam tarzları ile ilişkili ve yaşam tarzlarını
daha iyi ifade edebilen ürün, iletişim ve pazarlama kampanyaları, kısacası “deneyim”
kazanabilecekleri mal ve hizmetler istemektedirler. Bu nedenle, tüketicilerine çekici ve
benzersiz deneyim sağlayabilen, bilgi teknolojisi ve marka kullanabilen, iletişim ve
eğlence deneyimi yaşatabilen şirketler başarıya ulaşabileceklerdir (Schmitt, 1999: 195196).
Bundan dolayı, şirketlerin tüketicilere kazandırdığı deneyimler, şirketlerin başarısı
için hayati önem taşımaktadır. Eski tüketicilerini tekrar kazanmanın ve yeni tüketiciler
elde etmenin en iyi yolu onlara hatırlanabilir ve benzersiz deneyimler yaşatmaktır.
Tüketiciler de bu benzersiz deneyimi yaşayarak özel olma ayrıcalığı hissiyle üründen
duygusal tatmin elde etmekte ve tüketilen mal ve hizmetin kaçınılmaz sonucu olarak
negatif ya da pozitif bir “deneyim” elde etme pahasına satın alma davranışında
bulunmaktadırlar. Satın alma davranışında bulunan tüketiciler ise bu durumu
değerlendirerek rasyonel bir şekilde tatmin olabilmektedir. Böylece tüketiciler memnun
kaldığı ürünün sadık bir tüketicisi haline gelmektedir (Yuan ve Wu, 2008: 389-400;
Altunışık vd., 2006: 29-31).
Durmadan tüketmek için istek duyan ve tatmin olmayan postmodern tüketiciler,
haz alma ile ilgilenen, genel olarak bu amaçlarını gerçekleştirmek için çalışan ama
diğerlerini de önemsemeyen hedonistler olarak görülmektedir. Tüketici duygularının
tüketim deneyimi sırasındaki rolü hedonik değere ya da özneselliğe bir örnek teşkil
etmektedir (Addis ve Holbrook, 2001: 55-56). Bunun yanında tüketicilerin ürün veya
hizmet hakkında doğrudan kullanımı veya dolaylı olarak gözlemleriyle oluşan,
algılamalarına dayanan deneyimsel değer kavramı da ortaya atılmıştır (Mathwick vd.,
2001: 42-44). Tüketiciler, karşılaştıkları farklı deneyimlerden, deneyimsel değer elde
etmektedirler. Bu değer tüketici memnuniyetini de beraberinde getirmektedir. Bu
bakımdan tüketicilere deneyimsel değer sunarak tüketici memnuniyeti yaratmak ve bunu
tüketici sadakatine dönüştürmek iş dünyasında başarı elde etmek için çok önemli bir
faktör olmaktadır (Yuan ve Wu, 2008: 400-402).
24
Stuart-Menteth ve diğerleri (2006: 418-421), yaptıkları araştırmada tüketici
ilişkilerinde deneyim kalitesinin önemini vurgulamakta ve tüketicileri
“deneyim
arayıcılar” ya da “deneyim arzulayıcılar” olarak iki bölümde değerlendirmektedirler.
Ayrıca geleneksel tüketicilerin bireyselliğin, aktif olmanın, hızın, bilgili olmanın,
talepkârlığın, duygusallığın ve deneyimi arzulamanın etkileri altında oluşan “yeni
tüketici”ye doğru değişmekte olduğunu belirtmişlerdir.
Tüketicilerin sahip oldukları ihtiyaçlar bazen içsel bir etkiyle, bazen de dışarıdan
bir uyaranın etkisiyle belirmektedir. Temel, fizyolojik ihtiyaçlar, içsel dürtülerin bir
sonucu olarak ortaya çıkarken, sosyal sınıfların, alt kültür gruplarının, referans
gruplarının ve pazarlamanın etkisinden dış uyaranlar olarak bahsedilebilir. Yeni tüketici
için görünüş ve imaj açlıktan veya sağlıktan daha önemli olabilmektedir. Bu sebeple
Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramı ile tüketici davranışlarını açıklamak yetersiz
kalmaktadır. Çünkü yeni tüketici için saygınlık ihtiyacı fizyolojik ihtiyaçtan daha önemli
olabilmektedir (Özdemir, 2007: 24-36).
Günümüz tüketim dünyasında ürünler; renk, fiyat, ağırlık, şekil gibi nesnel
özellikleri ve kullanım özelliklerini kapsarken, yeni tüketici alışkanlıkları, inançları ve
duyguları olan hassas bir kişiliği kapsamaktadır (Addis ve Holbrook, 2001: 57).
Stuart-Menteth ve diğerlerine (2006: 420-430) göre “yeni tüketici” nin özellikleri
ise şu şekilde sıralanmaktadır:
 Alaycı: Tüketici artık kitle iletişim araçlarından gelen mesajlara alaycı ve
kuşkucu biçimde bakmanın yanı sıra pasif alıcı konumunda bulunmaktan çıkmış ve
güvenilebileceği dürüst mesajlar talep etmektedir.
 Bilgili: Eğitim düzeyi yüksek, interneti aktif bir şekilde kullanabilen ve daha
kısa sürede bilgili hale gelen, ileri derecede fiyat ve ürün karşılaştırmaları yapabilen
tüketici, kendisi için önemi ve anlamı olan iletişim mesajları görmek istemektedir.
 Zamanı Kısıtlı: Seçeneklerin sınırsız olduğu ve her şeye sahip olunan bir
25
dünyada yaşayan tüketici, uzun iş saatleriyle birlikte daha karmaşık bir yaşam tarzına
sahiptir. Bu sebeple tüketiciler, zamanını en iyi şekilde kullanabilmeyi arzulamakta ve
kısıtlı zamanını daha iyi şekilde kullanabilecekleri deneyimleri aramaktadır.
 Topluluklara Ait: Modern toplumlar, güçlü duygusal bağların, yaşam tarzlarının,
inançların ve tüketim alışkanlıklarının paylaşıldığı topluluklardan oluşmakta ve
tüketiciler, bu tür topluluklara ait olduklarını hissedip, aidiyetlerini geçerli kılabilecek
deneyimler aramaktadırlar.
 Bireysel: Tüketicilerin bireyselleşen ve farklılaşan isteklerinin olması, ürün ve
hizmetleri kendi ihtiyaçlarına göre özelleştirilmesini ve onlara özgü deneyimler
yaşatmalarını
arzulama
çabası
içinde
olmaları
bireyselcilik
kavramı
ile
ilişkilendirilmektedir.
 Talepkâr: Gelir düzeyinin artması ile birlikte kendine olan güveni ve beklentileri
artan tüketiciler, daha talepkâr hale gelmiş ve bu doğrultuda işletmelerden de mükemmel
bir hizmet kalitesi bekler duruma gelmişlerdir.
 Aktif: Geleneksel ve pasif izleyici rolünden sıyrılan tüketiciler, ortak yaratıcı ve
değer tüketicisi olarak daha aktif hale gelmişler ve daha katılımcı olabilecekleri iletişim
deneyimlerini arar duruma gelmişlerdir.
Yeni tüketici iyiye ancak hazların gerçekleştiği anda ulaşabileceğine inanmaktadır
ve anında tatmini elde etme çabası içinde sabır göstermek ya da tatminleri ertelemek
yerine o anda tatmin olmak istemektedir (Odabaşı, 2006: 88). Genel olarak ülkelerin
sahip olduğu değerler, inançlar, ekonomik ve politik sistemlerde yaşanan farklılıklar
ve/veya bireysel farklılıklar, hedonizm derecesinde farklılıklar görülmesine neden
olmaktadır. Günlük hayatın koşturmacası içinde bireyler arzu ve isteklerini tatmin
edebilmek için alışveriş yapmakta ve tüketim mekânlarına gitmekten haz duymaktadır.
Bu açıdan bakıldığında haz almayı, gerçekçi ve gündelik yaşamın erişilebilir amacı
26
olarak öneren tüketimcilik, sürekli olarak ürün ve hizmetlerden elde edilebilecek hazları
vurgulamaktadır (Yanıklar, 2010: 30).
Bugünkü ekonomik sistemin tüketimciliğe teşvik eden anlayışı ile bireyler, yeni
hazlar ve deneyimler tatması konusunda ikna edilmeye çalışılmakta ve ancak bu şekilde
kişiliğine katkı sağlayabileceğinin altı çizilmektedir. Böylece gereksiz tüketim
davranışıyla bireyin duyabileceği suçluluk ve utanç hisleri de ortadan kaldırılmaya
çalışılmaktadır. Son dönemlerdeki hızlı gelişimin etkisiyle firmalar pazarlama
süreçlerini işlemsel süreçten daha çok ilişkisel süreçlere kaydırmak durumunda
kalmışlardır. Bu kayma kendini, tüketicilerine göre yaşayan markalarının yönetiminde
göstermektedir. Bunun gibi pazarlama iletişimi alanında da tüketicilerle bir bağ ve
iletişim kurma, şirketlerin odak noktası haline gelmiş ve tüketicilerle iletişimde daha
farklı yolların bulunmasına ihtiyaç duyulmasına sebep olmuştur (Schultz ve Schultz,
1998: 18-22).
Bu nedenle şirketler, tüketicilerle farklı iletişim kurabilme yollarını bulabilmek
amacıyla onları daha yakından tanımaya ve tanımlamaya ihtiyaç duyar hale gelmişlerdir.
Tüketicilerin satın alma davranışları ve markalarla ilişkilerini belirleyen özellikler
oldukça önem kazanmış; bu özellikler pazarlama stratejilerinde ise yön belirleyici olarak
kullanılmışlardır.
2.1. Tüketicinin Satın Alma Davranışına ve Markalarla İlişkilere Etki Eden
Faktörler
Değişen tüketici davranışları doğrultusunda, tüketicinin satın alma karar sürecinde
etkili olan olumlu veya olumsuz etkenleri araştırmak ve nedenlerini ortaya koymak
pazarlama faaliyetlerinin başarısı için önem taşımaktadır. Ancak insan davranışlarının
oldukça karmaşık bir yapıya sahip olması konuya olan hâkimiyeti zorlaştırmaktadır.
Günümüzde tüketici satın alma davranışları oldukça karmaşık olmasına rağmen, tüketici
davranışlarını etkileyen faktörleri genel olarak kültürel, sosyal, demografik, psikolojik
ve durumsal faktörler olmak üzere beş ana başlık altında toplamak mümkündür.
27
2.1.1. Kültürel Faktörler
Tüketiciler bağlı oldukları toplumun kültürel alışkanlıklarına göre günlük
yaşantılarına yön vermekte ve satın alma davranışını belirlemektedirler. Bu nedenle
kültürel faktörler satın alma davranışlarımızı en etkin şekilde etkilemektedirler. Tüketici
davranışlarını etkileyen kültürel faktörlerin bileşenleri kültür, alt kültür ve sosyal sınıftır.
2.1.1.1. Kültür ve Alt Kültür
Kültür, toplumların kuşaktan kuşağa aktardıkları ve içinde birçok değerli öğeyi
barındıran bir kavram olduğundan çok sayıda tanımı yapılmıştır. Her bilim dalı kendi
içinde kültürün çeşitli tanımlarına yer vermiştir. Kültür kavramını anlamayı
kolaylaştırması açısından literatürde yer alan bazı tanımlara bakmak doğru olacaktır.
Kültür; insan davranışlarına şekil vermek için insan tarafından yaratılan ve bir
kuşaktan bir diğerine devredilen değerler, davranışlar ve fikirler bütünüdür (Mert, 2001:
31). Bireysel kültürel değer sistemi, kişinin belirli bir grup içerisinde faaliyet
göstermesiyle gelişmektedir (Luna ve Gupta, 2001: 47). Kültür tanımlanabilir bir
toplumun inançları, normları, gelenekleri, faaliyetleri, iletişim modellerinin toplam
birikimidir (Gilbert, 2003). Kültür; bir toplumda geçerli olan ve gelenek halinde devam
eden her türlü dil, duygu, düşünce, inanç, sanat ve yaşayış ögelerinin bütünüdür
(Çubukçu, 1999: 67). Kültür; üyelerin öğrenilmiş davranış kalıplarını, toplum tarafından
verilen karakteristiklerini içeren bütünleşik bir sistemdir (Czinkota, 2001: 581). Ayrıca
kültür; yaratıcı etkinliği özendiren, gelişmesini kolaylaştıran toplumsal bir düzen olarak
tanımlanmaktadır ve o düzende yaratılan maddi ve manevi bütün değerler de kültürün
içindedir. Başka bir deyişle, kültür değerleri ile onları doğuran düzen, yani kültür iç içe
geçmiştir. Zira o düzen olmazsa değerler de ortaya çıkmaz. (Mumcu, 1985: 43)
Kültür bireylerin hayatlarını düzenleyen, öğrenilebilen ve paylaşılabilen sosyal bir
mirastır. Zaman içinde büyür, değişir ve insan hayatının her alanında yer almaya devam
eder. Kişilerin karakteri, düşünceleri, düşünme şekilleri, problem çözme yöntemleri gibi
birçok unsur kültürel öğeler içerir. Bireylerin davranış şekilleri sonradan öğrenme
28
yoluyla geliştiği için kültür, bireylerin davranışlarının büyük bir kısmını etkileyen,
toplum tarafından sürdürülen hayattır. Bu nedenle toplumlar hakkında genel yargılar
elde etme konusunda rahatlıkla kullanılabilecek bir kaynaktır. Değerler, inançlar, dil ve
bu tür birçok kültürel değişkeni içinde barındırarak, o toplumdaki kişilerin karakteristik
özelliklerine dair ipuçları verir. Kültür olgusu, aynı kültüre sahip kişileri belli ortak
özellikler etrafında topladığından, kültüre dayanarak kişilerin genel tutumları hakkında
fikir edinmek mümkündür (Dalkılıç, 2008: 74-75).
Tüketici davranışı açısından baktığımızda kültür, belirli bir toplumun üyeleri
tarafından paylaşılan ve aktarılan davranış sonuçları ile öğrenilen davranışlar bütünü
olarak da tanımlanabilir (Linton, 1981: 489).
Tüketicilerin
tüketim
alışkanlıkları
genellikle
kültürel
değerlere
göre
şekillenmektedir. Örneğin Türkiye’de kahvaltıda çay tüketimi kültürel bir değer iken,
kimi Avrupa ülkelerinde bu değer kahve olmaktadır. Nişan bohçası, sünnet düğünü,
bayramlarda çocuklara yeni kıyafetler almak da yine kültürel tüketim için verilebilecek
örneklerdir.
Odabaşı ve Barış’a göre kültürün özellikleri şöyle sıralanabilir (2004: 315):
• Kültür doğuştan kazanılan bir değerler sistemi değildir, aile ve çevre yoluyla
öğrenilir. Kültür öğeleri zamanla bir nesilden diğerine öğrenme yoluyla aktarılır.
• Kültür, toplum üyelerinin ortak anlayış ve düşüncelerine uygun davranış
standartlarını içerir.
• Kültür insanlar tarafından oluşturulur ve zamanla değişime uğrayabilir.
• Kültür benzerlik olduğu kadar farklılıkları da içerir. Tüm kültürlerde ortak olan
değerler, normlar, kabul görecek davranışlar vardır. Fakat aynı elemanlar kültürden
kültüre farklılık gösterebilir.
29
• Kültürün kültür olabilmesi için toplum üyeleri tarafından paylaşılması gerekir.
Bu paylaşım; iletişim kurmayı, örgütlenmeyi ve toplumsal bütünleşmeyi gerektirir.
Tablo 1.3: Kültürel Faktörler
Ahlak
Batıl İnançlar, Büyü
Yemek
Oyunlar
Görgü
Ceza Kanunları
Ortak Çalışma
Miras Kanunları
Aile
Dinsel Ayinler
Kozmoloji
Yemek Vakti
Dans
Müzik
Atletik Sporlar
Dekorasyon Sanatı
Rakamlar
Yiyecek Yasakları
Maddi Mücevherler
Keşif
Nüfus Politikası
Cenaze Töreni
Takvim
İş Bölümü
Statü Farklılıkları
Dil
Temizlik Eğitimi
Rüya Tabiri
Ticaret
Hukuk
Kamu
Organizasyonu
Eğitim
Ziyaret
Bayram
Kutlamalar
Folklor
ve Yaş Derecesi
Kaynak: Asunakutlu, Tuncer ve Safran, Barış (2004). Kültürel Farklılıklardan Kaynaklanan Çatışmalara
Yönelik Bir Araştırma (Marmaris Turizm Sektörü Örneği). Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler
Üniversitesi Dergisi, 6. Sayfa: 35.
Türk toplum üyeleri tarafından benimsenen ortak kültürel faktörler yukarıdaki
tabloda gösterilmektedir.
Başka bir örnek vermek gerekirse, Amerika otomobil piyasasında düşük hacimli
motorların yerine otomobillerde büyük hacimli motorların tercih edilmesi bir Amerikan
kültür anlayışıdır. Dolayısı ile insanın doğumundan ölümüne kadar tüketim
alışkanlıklarına ve satın alma kararlarına etki eden en önemli faktörlerden birisinin,
bireyin bağlı olduğu toplumun kültürü olduğu söylenebilir.
Kültür olgusu araştırmacılar tarafından farklı şekillerde tanımlanmasına rağmen,
insan
ve
çevresi
ile
ilişkilerinin
hepsinde
ortak
noktanın
kültür
olduğu
gözlemlenmektedir. Bunun için kültürün tanımlanmasında kullanılabilecek boyutlar
aşağıdaki tablodaki gibidir (Cüceloğlu, 2005: 246):
30
Tablo 1.4: Kültür Kavramının Temel Boyutları
Kültürün Boyutları
Geleneksel otoriter kültür
Dünya algılaması
İnsanoğlu evreni anlayamaz
İnsanın tabiatı
Doğa ile ilişki
Bireysellik/Özgürlük
Değişim
Zaman ile ilişki
Değer ve Eşitlik
Rekabet
İletişim
Uygulanabilirlik
Maddecilik
İnsanoğlu kendisi için neyin
iyi, neyin kötü olduğuna karar
veremez
İnsanoğlu kaderine boyun
eğmelidir
Birey ilişkilerinin niteliğiyle
değerlidir
Değişim kötü, adet ve
alışkanlıklara bağlılık iyidir
İnsanoğlu zamanı kontrol
edemez
İlişki
kurulan
kişinin
saygınlığı, yaşı statüsü ve
pozisyonu ile ilgilidir
Rekabet kötüdür
Dolaylı ifade ve iletişim
tarzları daha yüksek bir kalite
seviyesine işaret eder
Fikri
öneren
kişinin
pozisyonu, yetki derecesi
uygulanabilirlikten
daha
önemlidir
Birey kadercidir
Eğitim
Olan bilginin tekrar edilmesi,
taklit ve ezber önemlidir
Birey-Kurum ilişkisi
Bireyin kuruma hizmet etmesi
gerekir
Erkek-Kadın ilişkisi
Erkek kadına
olarak doğar
Din-Devlet ilişkisi
Devlet ve din arasında ayrım
yoktur
göre
üstün
Daha özgür çağdaş kültür
İnsan kendini, evreni anlamak
için yeterlidir
İnsanoğlu kendisi için neyin
iyi, neyin kötü olduğuna karar
verebilir
İnsan doğa, çevre koşullarını
anlamalı, kontrol etmelidir
Birey kendisi olarak bir
değerdir
Değişim bir gerekliliktir,
önlenemez
Zamanı kontrol etmek ve
yönetmek gerekir
Saygınlık anlamında herkes
eşittir
Rekabet iyidir
Direkt ifade ve iletişim tercih
edilir
Gerçekçi, pratik ve verimli
olmak önemlidir
Birey maddecidir
Eldeki bilginin sorgulanması
ve yeni bütünlerin yaratılması
önemlidir
Kurumun
bireye
hizmet
etmesi gerekir
Erkek ve kadının sosyal ve
kanuni olarak eşit olması
gerekir
Devlet ve din kesinlikle ayrı
olmalıdır
Kaynak : Cüceloğlu, Doğan (2005). İnsan ve Davranışı: Psikolojinin Temel Kavramları. İstanbul: Remzi
Kitabevi. Sayfa: 246.
31
Kültürün bir alt başlığı olarak karşımıza çıkan alt kültür ise, her kültürün
mensuplarının daha özel olarak belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Milliyetler, dinler,
etnik gruplar ve coğrafi bölgeler alt kültürü oluşturmaktadır. Alt kültürlerin pazarlama
uygulamaları açısından önemli olmasının sebebi, önemli pazar bölümlerini alt
kültürlerin oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle pazarlamacılar ürünlerini ve
pazarlama programlarını onların ihtiyaçlarına göre şekillendirmektedir (Kotler, 2000:
161).
Alt kültür; içinde birçok homojen grubu barındıran, aynı değerleri, gelenekleri,
inançları ve davranışları paylaşan gruplardır (Khan, 2006: 39; Jorgensen 1979’dan
aktaran Hirschman, 1983: 197) ve bir toplumun genel kültürü, üst bir sistem olarak, çok
sayıda alt kültür veya alt sistemden oluşur. Bunlar alt kültür unsurlarıdır. Alt kültür, bir
topluma hakim olan genel kültür veya üst kültürden farklılık gösteren ve azınlık
gruplarınca benimsenen kültüre verilen addır (Aktan ve Tutar, 2007). Genel olarak
toparlamak gerekirse bir toplumda bulunan insanların oluşturduğu ve ortak dinsel, ırksal,
yaşam biçimleri, dilsel vb. birçok açıdan benzerlik taşıyan gruplara genel olarak alt
kültür denilmektedir.
Tüketici istek ve ihtiyaçlarının belirlenmesinde kültür ve alt kültürün etkisi
oldukça fazladır. İnsanlar, kendilerinin yarattığı değerler sisteminin (örf, adet, inanç)
bütünü olarak tanımlanabilen kültürün etkisiyle satın alma davranışlarını değiştirirler
(Gürüz, 1998: 89-90). Karafakıoğlu'nun da belirttiği gibi (2006: 102), kültürel yapı
kolay değişmez, insanlar belirli bir kültürü oluşturduktan sonra onun normlarına göre
hareket ederler, farklı davranışlar sergileyenleri de yadırgarlar. Kültüre ters düşen bir
davranışı yapan birey toplum tarafından uyarılır. Kısacası bir toplumda ne yenilip, ne
giyileceğini, nerede yaşanıp, nereye seyahat edileceğini geniş ölçüde belirleyen
kültürdür (Mucuk, 1997: 81; Örücü ve Tavşancı, 2001).
32
2.1.1.2. Sosyal Sınıf
Tüketicilerin satın alma davranışlarını etkileyen faktörlerden birisi de sosyal
sınıftır. Sosyal sınıf; bir toplumun, aralarında ayrıcalık, sınırlılık ödül ve yükümlülük
bakımından farklar bulunan, kendi içlerinde bir ölçüde uyumlu iki veya daha fazla
tabakaya bölünmesi şeklinde tanımlanabilir. Sosyal sınıf kavramı, aynı toplumsal
saygınlığa sahip, birbiriyle çok sıkı ilişkileri olan ve davranışsal beklentileri benzer olan
kişilerin oluşturduğu bir sosyal yapıyı açıklamaktadır (Warner, 1949: 140).
Tüketicilerin tüketim kalıpları, marka değerlendirme ya da ihtiyaç kriterleri ve
satın almayı gerçekleştirme süreçleri, büyük ölçüde içinde yer aldıkları sosyal sınıfın
değer ve standartları tarafından etkilenmektedir. Her toplum değişik yapıdaki sosyal
grup ve tabakalardan oluşur. Sosyal sınıf, bu grup ve tabakalardan bazı özellikler
itibariyle benzer olanlardan oluşur (İslamoğlu, 2003: 177).
Söz konusu sınıflaşma, alt, orta ve üst sınıflar biçiminde, toplumun dikeyine doğru
gruplanmasıdır. Gerçekte bu sınıflar arasında keskin sınırlar yoktur. Kişi zamanla sınıf
değiştirebilir ve bir alt sınıftan bir üst sınıfa geçebilir. Bir birey içinde bulunduğu sınıfı
her zaman kabul etmeyebilir ve içinde bulunduğu sosyal sınıfa karşı şu eğilimleri
taşıyabilir (İslamoğlu, 2003: 178):
1. Bir üst sınıfa benzemek isteyebilir,
2. Kendi sınıfını aşmak ve kendini göstermek isteyebilir,
3. Bulunduğu sınıfı benimseyebilir.
Pazarlamacılar açısından bakıldığından harcama, tasarruf etme, marka tercihi,
satın alınan mal türleri gibi konularda sosyal sınıfın önemi artmaktadır. Yaşam biçimleri,
ilgi alanları marka tercihlerinde sosyal sınıflar arasında farklılık gözlenebilir (Oluç,
1987: 7). Sosyal sınıfların belirlenmesinde genellikle meslek, gelir kaynağı, eğitim,
33
yaşanılan evin tipi, yaşanılan çevrenin yapısı gibi değişkenler göz önünde
bulundurulmaktadır (Warner, 1949: 446).
Warner, bu değişkenlerin incelenmesi sonucu, ABD için geçerli olan altılı bir
sosyal sınıf geliştirmiştir (Warner, 1949: 446). En üstten en alta doğru sıralanabilecek
olan altı sınıf şöyledir (Schiffman ve Kanuk, 1987: 372):
• En üst (sosyal elit tabaka, soylu eski aileler, servet en az iki, üç nesilden
gelmektedir): Az sayıdaki köklü aileler söz konusudur. En iyi kulüplerin
üyelerindendirler ve gönüllülük olaylarının sponsorluğunu üstlenirler. Yerel hastanelerin
ve okulların danışma kurullarında görev alırlar. Çok değerli doktorlar ve avukatlar örnek
verilebilir. Önemli finansal kuruluşların başında bulunanlar ve köklü kuruluşların
sahipleri de bu sınıfta yer alır. Varlığa, refaha alışkındırlar, ancak gösteriş için harcama
yapamazlar.
• Üstün altı (yeni zengin olan sınıf): En üst sınıf tarafından tam olarak kabul
edilmemişledir. Yeni varlıkları, değerleri temsil ederler. Başarılı yöneticiler örnek
verilebilir. Yeni varlıklarını gösteriş amaçlı kullanırlar.
• Ortanın üstü (profesyonel meslek sahipleri ve yöneticiler): Ne aile statüsü ne de
olağanüstü varlığa sahiptirler. Kariyer yönlüdürler. Genç, başarılı, profesyonel şirket
yöneticisi ve iş sahibi kişiler örnek verilebilir. Çoğunluğu üniversite mezunudur ve
önemli bir bölümü ileri eğitim derecelerine sahiptir. Profesyonel çevrede ve sosyal
etkinliklerde aktiftirler. Açık ve net bir biçimde daha iyi şeyleri elde etmeye ilgi
duyarlar. Evleri adeta başarılarının bir simgesi olarak görülmektedir. Çok sayıda çocuğa
sahip olma eğilimlidir.
• Ortanın altı (beyaz yakalı çalışanlar ve küçük iş sahipleri): Yönetici olmayan
beyaz yakalılar ve yüksek ücretli mavi yakalılar örnek verilebilir. Saygı ve kabul
görmeyi arzularlar, iyi vatandaş olarak görülmek isterler. Çocukların doğru davranışlar
34
göstermelerini isterler. Dini faaliyetlerde bulunurlar. Temiz ve şık görülmeyi tercih
ederler. Son moda giysilere karşı eğilimlidirler.
• Altın üstü (mavi yakalı çalışanlar, kalifiye işçiler): En büyük sosyal sınıftır.
Genellikle mavi yakalılardan oluşur. Güvenlik içinde olmaya çalışırlar. İşi, eğlence satın
almada bir araç olarak görürler. Yüksek maaş kazananlar plansız harcamaya
eğilimlidirler. Boş zamanlarını zenginleştirecek ürünlere meraklıdırlar. Evin beyi (koca)
maço görünümlüdür. Erkek spora meraklı, sigara tiryakisi ve bira düşkünüdür.
• Altın altı (kalifiye olmayan çalışanlar, düşük gelir sahipleri): Kalifiye olmayan
işçiler ve düşük eğitimliler örnek verilebilir. Bu sınıftakilerden bazıları çoğu zaman
işsizdir. Çocuklarına kötü davranırlar. Günlük yaşama eğilimindedirler.
Sınıflar arasında harcama, tasarruf, satın alınan mal türleri, malları satın aldıkları
yerler ve seçilen markalar arasında farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıklar, psikolojik
bakımdan, grup üyeliğine ve gelire göre de çeşitlilik göstermektedir. Örneğin, Gross’un
(1987) yapmış olduğu bir araştırmaya göre çalışan kesimin çalışmayan kesime göre
marka tercihleri incelendiğinde; çalışma yerlerinin zaman kısıdı oluşturduğu ve bu
durumun tüketicilerin markalar arasında karşılaştırma yapabilmelerini etkilediğini,
bunun da marka tercihlerini farklılaştırdığını ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra, zaman
kısıdı altında çalışan kadınların bundan çok etkilendiği, geniş araştırma sürecine
girmedikleri ve bundan dolayı da, özel markalı ürünleri daha az denedikleri ve doğrudan
bildikleri üreticilerin ürünlerine yöneldikleri saptanmıştır (Örücü ve Tavşancı, 2001: 59).
Özellikle rekabetin yüksek olduğu ortamlarda pazar bölümlendirmesi yapmak
açısından, pazarlama bölümleri sosyal sınıflara ayrıca önem verirler. Bu amaçla şirketler
toplam tüketici kümesini homojen gruplara ayırmaya çalışır ve böylelikle sosyal sınıflar
daha net bir şekilde ortaya çıkar (Özkan, 2006: 26). Martineau sosyal sınıf sisteminin
pazarı bölümlere ayırmak için kullanılabileceğini ve her bir gruba özel pazarlama
çabaları ile ulaşabileceğini göstermiştir (Martineau, 1958: 121). Sosyal sınıf hiyerarşisi
35
içindeki üyelerin benzer davranışlar göstermelerinden dolayı, pazar bölümlemesine
temel oluşturabilir (Akyüz, 2006: 35).
Pierre Martineau yürüttüğü çalışmalarında, yaşam şekli, sınıf konumu ve sosyal
alışkanlık, harcama-tasarruf ilişkileri gibi kavramları pazar bölümlemesinde kullanmıştır
(Martineau, 1958: 121). Toplumlar içerisinde sosyal sınıfların ayrıldığı en belirgin
özellik gelir gruplarıdır. Gelirin yanı sıra meslek, eğitim, servet, din, ırk, etnik grup gibi
değişkenler de sosyal sınıfı tanımlar. Örneğin; birbirleri ile aynı gelir seviyesine sahip
yükseköğrenimli bir memur ile düz bir memurun satın alma davranışlarında farklılıklar
görülebileceği gibi, farklı meslek gruplarına dâhil olan sosyal sınıfların satın alma
alışkanlıklarında mutlaka farklılıklar olacaktır (Özkan, 2006: 26).
Sosyal sınıflar için bu noktalar incelendiğinde bazı önemli farklılıklar
bulunmuştur. Ortanın üsttü ve üst sınıfın üyeleri arasında, daha çok prestij ve sembolik
değerleri olan ürün ve mağazaların tercih edildiği belirlenmiştir. Ortanın üstündeki sınıf
üyeleri, iyi bir muhitte, zevkli döşenmiş bir evde oturmayı tercih etmektedirler. Tasarruf
ve harcama şekilleri bakımından da farklılıklar vardır. Üst sınıf üyeleri tasarruflarını
hisse senedi, tahvil gibi alanlara yatırırken, ortanın altı ve alt sınıf üyeleri banka ve
gayrimenkul yatırımlarını seçmektedirler. Tasarrufun gelir içindeki yüzdesi üst sınıflara
doğru artarken, alt sınıfta en düşük seviyede olmaktadır (Rotzoll, 1967: 25).
Sosyal sınıf kavramı, tüketici davranışlarına ve pazarlama faaliyetinde bulunan
tüm işletmelere de stratejik bağlamda bir yön vermelidir. Mesela; yeni bir ürünü pazara
sunacak işletme, hedef kitlesinin gelir özelliğini dikkate alıyorsa fiyat konusunda strateji
geliştirmeli; meslek özelliğini dikkate alıyorsa fiyatın yanı sıra marka konusunda da
strateji geliştirmelidir. Örneğin; Fiat markasının piyasaya sunduğu Doblo modeli için
yaptığı fiyat promosyonlarının yanında marka imajını ön plana çıkarması, ürünü tercih
edecek olan ticaretle uğraşan mesleki sosyal sınıflara yönelik bir stratejidir. Bunun yanı
sıra kimi zaman otomobil firmalarının belirli meslek gruplarına sağladığı özel kredi
36
imkânları, fiyat indirimleri de yine hedef kitleye mesleki sınıf oluşturma ve pazar
bölümleme stratejileri olarak ele alınabilir.
2.1.2. Sosyal Faktörler
Kültürel faktörlerin yanı sıra, bir tüketicinin satın alma davranışı, sosyal faktörler
olarak tanımlanabilecek aile, referans grupları, rol ve statüler gibi diğer faktörlerin de
etkisi altındadır.
2.1.2.1. Aile
Aile; evlilik, kan ya da evlat edinme bağlarıyla birbirine bağlı, tek bir hane halkı
oluşturan, karı-koca, ana-baba, kız ve oğul, kız ve erkek kardeş olarak her biri kendi
toplumsal konumu içinde birbirlerini karşılıklı etkileyen, ortak bir kültür yaratan,
paylaşan ve sürdüren bireyler grubudur. Başka bir tanım yapmak gerekirse; Türk
Hukuku’na göre aile kan veya mukabele ile birbirine bağlanmış, aralarındaki hukuki
münasebet medeni hukuk ile düzenlenmiş topluluktur (www.trword.net).
Aile mensupları tüketim davranışları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu
yüzden aile birçok ürün grubu için ana hedefi oluşturur (Odabaşı ve Barış, 2004: 245).
Aile, tüketim alışkanlıklarının benimsendiği ilk sosyal birimdir. Dolayısıyla tüketici
davranışları ile doğrudan, pazarlama faaliyetleri ile dolaylı olarak ilişkilidir (Eroğlu,
2000: 145).
Kişiliğin oluşmasında, insanın içinde doğup büyüdüğü aile ve ev ortamının değişik
etkileri vardır. Ebeveynler, çocuklarını yetiştirirken kendileri farkında olsun ya da
olmasın, çocukları, ana-babanın birçok kişilik özelliklerini, ahlaki ve kültürel değerlerini
taklit ederek öğrenirler. Aile içindeki ilişkilerin çeşidi, seviyesi, yönü ve derecesi de
farklı ölçülerde olmak üzere kişilik oluşumunda önemli roller oynamaktadır. İnsan
kişiliğinin oluşmaya başladığı 5-6 yaşlarının ve daha sonraki dönemin aile ortamında
geçmesi, anne ile babanın kendi aralarındaki ve çocukla olan sosyal ilişkilerine ayrı bir
önem kazandırmaktadır. Başka bir ifade ile tüketici daha çocuk yaşta tüketim
37
alışkanlıkları dâhil olmak üzere tüm özelliklerini aileden etkileşimle kazanır (Eroğlu,
2000: 145).
Ailenin satın alma sürecinde iki rolü vardır ve pazarlamada aile davranışının
önemini belli eder. Aile, kimi malların satın alınmasında karar birimidir. Aile, küçük
toplumsal bir grup olarak satın alma davranışını etkiler. Kendisine özgü özellikleri olan
bir toplumsal grup olarak, davranışları eleştirir, davranışlarla ilgili önerilerde bulunur.
Aile mensupları tüketim davranışları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Aile hem
kazanan hem de tüketen bir birim olduğundan, tüketim konusundaki kararlar üyeleri
etkilemektedir. Aileyi oluşturan kişilerin yüklendikleri roller aileyle ilgili kararların
alınmasında önemli bir etken olmaktadır (Odabaşı ve Barış, 2004: 245).
Ailenin, çok yönlü değişik bir toplumsal kurum olması sebebiyle satın alma
kararlarını etkileyen rolünün iyi anlaşılması gereklidir. Aile her şeyden önce üyelerinin
tutumlarını ve kişiliklerini belirleyen güçlü bir etkendir. Aileyi öteki gruplardan ayıran
özellik, ailenin hem kazanan, hem de harcayan birim olmasıdır. Karar verme sürecinin
genel görünümü açısından ailenin özellikleri şu şekilde açıklanabilir (Cemalcılar, 1999:
64) :
 Özerk aile: Eşlerin bağımsız oldukları durumlarda, koca ya da kadının satın
almada bağımsız olarak karar verdikleri ürünlere örnek: Reçetesiz ilaçlar, içecekler,
kişisel bakım ürünleri.
 Kocanın egemen olduğu aile: Yaşam sigortası, televizyon ya da otomobil gibi
yüksek harcamaları gerektiren ürünlerin alınmasıdır.
 Kadının egemen olduğu aile: Temizlik ürünleri, mutfak eşyaları, kadının kendi
giysileridir.
 Kararların ortaklaşa verildiği aile: Kararların çoğunu kadın ve koca birlikte
verirler. Ev ve tatil yerinin seçimi, eğlence, çocukların eğitimi buna örnek olarak
gösterilebilir.
38
Toplumsal yaşantıda meydana gelen değişimler; kadının çalışma hayatına
katılması, belirli alanlarda uzmanlaşması ve dış dünya ile daha fazla ilişki kurmasının
yanı sıra aile biriminin küçülmesi, kadın ve erkek ilişkilerindeki demokratik
değişiklikler, boş zamanların ev dışında geçirilmesine ilişkin eğilimler, çocuksuz aile
tipinin ve yalnız yaşayan adam kültürünün yaygınlaşması, aile için yapılan satın
almalarda rollerin değişmesine neden olmaktadır (İslamoğlu, 2003: 196).
Sonuç olarak, aile en önemli tüketici alım örgütüdür. Pazarlama yöneticileri,
gerçekleştirdikleri faaliyetlerin sonuçlarının olumlu olabilmesi için karı-koca ve
çocukların çeşitli mal ve hizmetlerin alımındaki etki ve rolleriyle yakından ilgilenmek
durumundadırlar (Vural, 2007: 52).
2.1.2.2. Referans (Danışma) Grupları
İnsanlar doğumlarından ölümlerine kadar toplumsal grupların üyeleridir ve
davranışları bu gruplar tarafından oluşturulan normların etkisindedir (Antonides ve
Raaij, 1998: 335). Kişinin (veya tüketicinin) tutumlarını, fikirlerini ve değer yargılarını
etkileyen herhangi bir insan topluluğu, referans grubu olarak tanımlanır. Referans
(danışma) gruplarını; bireylerin halen içinde faaliyette bulundukları veya üyesi oldukları
gruplar ile bireyin henüz gerçek üyesi olmadığı ancak üye olmak istediği, bunun için
çeşitli çabalar gösterdiği gruplar olarak da tanımlayabiliriz (Gönüllü, 2001: 193-194).
Tüketicilerin danışma grupları altıya ayrılabilir (Schiffman ve Kanuk, 1987: 370374):
1. Aile,
2. Arkadaşlık grupları,
3. Resmi sosyal gruplar,
4. Alışveriş grupları,
39
5. Tüketici çalışma grupları,
6. İş grupları.
Arkadaş grupları, meslek grupları, okul arkadaşları gibi küçük çaplı gruplar
özellikle tüketicilerin tüketim olgusunu çeşitli şekillerde etkiler. Referans gruplar
tüketicinin ürünlerden ve markalardan haberdar olmasını, ürün hakkındaki inanç ve
bilgilerini, ürünü denemesini, ürünü nasıl kullanacağını, hangi ihtiyaçlarının tüketilen
ürün ile karşılanacağını, satın alma davranışını etkiler ve bu etkileri yaparken tüketicinin
bulunduğu grup içinde biçimsel ve biçimsel olmayan iletişim ağını da etkiler (Antonides
ve Raaij, 1998: 335).
Referans gruplarını genel anlamda iki gruba ayırabiliriz:
 Birincil Gruplar: Kişiyi yüz yüze, yani bire bir ilişkilerde etkileyen ailesi, yakın
arkadaşları, akrabaları, komşuları, iş arkadaşlarıdır. Kimi zaman tüketici için, yakın
çevresinin tavsiyesi reklamlardan bile etkili olabilmektedir.
 İkincil Gruplar: Kişinin üyesi olmadığı gruplar ile yakın ilişki kurmadığı
kimseler, ünlü sporcular, sinema yıldızları ve diğer sanatçılardan oluşur.
Kimi tüketiciler referans gruplarının tecrübe ve tavsiyelerinden yararlanır, kimi
tüketiciler ise ikincil gruplarda yer alanlara benzemek amacıyla onların davranışlarını
örnek alabilir.
Danışma grubu tüketicinin davranışı üzerinde üç önemli etkide bulunur (Howard,
1977: 180). Bunlar; normlandırıcı, kimliklendirici ve bilgilendirici etkilerdir.
Normlandırıcı etkide, grup üyeleri, her üyenin grup normları yönünde davranış
göstermesini
bekler.
Uygun
davranışlar
ödüllendirilirken,
uygun
olmayanlar
cezalandırılır. Kişi, danışma grubunu kullanarak kendini ifade edebilir ya da grubu
sevdiğinden etkiyi rahatlıkla kabul eder. Normlar özellikli değerlerdir ve hangi
davranışın uygun, hangilerinin uygun olmadıklarını belirler (Cüceloğlu, 2005: 532).
40
Kimliklendirici etki ise grup davranışını örnek alma eğilimi yaratır. Kişi sevdiği ve
saygı duyduğu üyelerin yaptıklarını yapmak ister. Kendisini grup ile özdeşleştirmeye
çalışarak, ilişkilerini geliştirme eğilimi gösterir. Bu eğilim, kişiler arasında seçim
kriterlerinin kuvvetlenmesini ve bu kriterlere olan inancı artırır. Bu durumda grup,
tutumların oluşumda ve değişimde önemli bir rol oynamaktadır (Antonides ve Raaij,
1998: 461).
Son olarak bilgilendirici etkide kişi, grup üyeleriyle olan günlük konuşmalarından
ve ilişkilerinden çeşitli bilgiler edinir. Örneğin hangi markaların iyi ya da kötü olduğu
hakkındaki bilgiler gibi. Kişi, bu bilgileri kendine mal eder ve tutumları grup
üyelerininki gibi olur (Foxall, 1980: 52).
Günümüzde, danışma gruplarının tüketicilerin satın alma davranışlarına ve marka
bağlılıklarına etkisini bilen pazarlama yöneticileri, pazarlama stratejileri geliştirirken bu
etkiyi göz önünde bulundurmaktadır. Bazı markaların ürünlerinden bahseden kişisel
bloglar, sosyal medyanın ‘Fenomen’leri, ünlülerin ‘Fan Grup’ları aracılığıyla firmalar ile
ortaklaşa yapmış oldukları çalışmalar danışma gruplarına verilebilecek güncel
örneklerden bazılarını oluşturmaktadır.
2.1.2.3. Rol ve Statüler
Statü; belirli bir toplumsal mevkide bulunan kişilere tanınan prestij ya da şeref
derecesini ifade eder (Hawkins vd., 2001: 121). Diğer bir ifadeyle her bireyin grup
içindeki göreceli durumunu beliler. Rol ise, grup içinde belirli durumdaki bir üyeden
öbür üyelerin beklentilerdir. Kişiler, içinde bulundukları gruplarda belli statülere ve bu
statülerin yüklendiği belli rollere sahiptirler (Oluç, 1991: 5). Her pozisyonla ilgili olarak
da kişinin bir rolü o pozisyon gereği çevrenin ve kişinin yapacağı beklentisi içinde
olduğu eylemler veya faaliyetler dizisi vardır; arkadaş, öğrenci, işveren, anne-baba gibi
kişinin çeşitli rolleri, genel olarak davranışlarını etkilediği gibi satın alma davranışını da
etkiler (İslamoğlu, 2003: 201).
41
Bireylerin sahip olduğu statüyü belirleyen faktörler şunlardır (Schiffman ve
Kanuk, 1987: 301-303):
1. Statünün en evrensel ölçütü servet sahipliğidir. Genel olarak bütün toplumlarda
mülkiyet sahipliği, statülerin yukarı veya aşağı olmasını belirleyen en önemli etkendir.
2. Bazı toplumlarda soy bağı kişiye aşağı veya yukarı bir statü sağlar.
3. Geçirilen eğitim basamaklarının sayısı ve çeşidi de toplumsal statünün
belirleyicileri arasındadır.
4. Bazı durumlarda kişinin dinsel inanış ve fikirleri de toplumsal statülerin
belirleyicisi olabilir.
5. Cinsiyet ölçütü de statüler üzerinde etkilidir. Cinsiyet, birçok toplumda statü
belirleyicisi olarak kullanılır.
İnsanlar toplumun içindeki statülerini gösterecek şekilde tüketim yaparlar.
Dolayısıyla statü, satın alma davranışlarını etkileyen bir unsur olmaktadır. Tüketici,
statüsünün gereklerine göre mal ve hizmet satın alması yapmaktadır. Bir öğretmen her
zaman şık giyinmeli, bir doktorun alacağı otomobil iyi bir marka olmalıdır. Bir diğer
örnek ise Türkiye’de müteahhitlerin Mercedes marka otomobil kullanma yönelimleri
olabilir.
Toplum içerisindeki statüler kadar, edinilen roller de tüketim üzerinde etkilidir.
Üstlendiğimiz roller günlük yaşantımızda önem taşımaktadır. Günlük hayattaki
tüketimimizi üstlendiğimiz role göre yaparız. Düğün töreninde iyi görünmek isteyen bir
tüketici, kiralayarak veya satın alarak uygun bir elbise seçecek ve bu şekilde üstlendiği
rolün gereğini yerine getirmeye çalışacaktır. Daha uzun süreli rollere bakarsak baba rolü
çocuklar için satın alma davranışında belirleyici bir unsur olacak, sevgili rolü çiçek
almayı veya parfüm kullanmayı gerektirecek, evlat rolü ise anneler ya da babalar
gününde hediye almayı gerektirecektir (Blythe, 2001: 54).
42
2.1.3. Demografik Faktörler
Kişisel faktörler olarak da adlandırılan demografik faktörler; yaş, cinsiyet, medeni
hal, gelir seviyesi, eğitim düzeyi, meslek, yaşam tarzı gibi kişiye ait özellikleridir.
Demografik faktörler, bireyin ihtiyaçlarının, ürün veya markadan elde etmeyi umduğu
faydanın nitelik ve oranının, davranış örneklerinin ve ürün veya marka tercihlerinin
yönünün belirlenmesinde önemli göstergelerdir. Örneğin, kişinin yaşı ve yaş dönemi
onun hangi tür mallara, hangi model ve stillere yöneleceğini etkiler. Bunun yanında
kişinin evli veya bekâr olması, evli ise çocuklu olup olmaması; cinsiyeti, gelir durumu,
eğitim düzeyi, mesleki durumu ve yaşam tarzı satın alma kararlarını en geniş boyutlarda
etkileyen kişisel faktörlerdir. Aynı aylık gelire sahip bekâr bir tüketici ile evli ya da
çocuklu tüketicilerin satın alma kararları çok farklı yönde olabileceği gibi; aynı geliri
elde eden bir devlet dairesindeki müdür ya da mühendis ile; eğitim seviyesi düşük ve
yaşam stili onlardan oldukça farklı olan bir işçinin satın alma kararları birbirinden hayli
farklı olacaktır (Örücü ve Tavşancı, 2001).
Tüketim üzerinde yüksek düzeyde belirleyici olan demografik faktörleri ayrı
başlıklar altında irdelemek konunun anlaşılması açısından yerinde olacaktır.
2.1.3.1. Yaş
Demografik faktörlerden biri olan yaş, bireyin eğitim ve gelir düzeyi, harcama
şekli, aile yapısı yani tüketim davranışının yönünü değiştirmektedir. Hedef pazarı
oluşturan kitlenin yaş grubu ise, mevcut kullanıcıların mal ve marka tercihlerinin
devamlılığını ve imajı etkilemektedir. En başta kişinin yaşı ve yaş dönemi onun hangi
tür mallara, hangi model ve stillere yöneleceğinde etkilidir. Yaş, tüketici nüfusunu
birtakım alt kültürlere böler. Yaş ve diğer demografik faktörler pazarı değerlendirmede
oldukça önemlidir. Pazarlama karması stratejileri, değişik tüketici gruplarının, alt
kültürlerin davranış kalıplarına veya tiplerine göre düzenlenmelidir (Mucuk, 2008: 87).
İnsanların gereksinimlerinin belirlenmesi, satın alma davranış kalıplarının biçimi,
belli ihtiyaçların ön plana çıkmasında içinde bulunduğu yaş grubunun etkisi olabilmekte,
43
bu durum tüketicinin belirli ürün ya da hizmete yönelmesine neden olabilmektedir.
Bireylerin belirli bir ihtiyacı karşılayan değişik ürün ya da hizmetlerin seçiminde, yaşa
bağlı olarak gelişen isteklerin ve beklentilerin etkili olduğu görülmektedir (Aktuğlu ve
Temel, 2006: 45).
Tüketiciler pazarının yaş değişkenine göre bölümlendirilmesi, ihtiyaçların,
eğilimlerin ve çeşitli psikolojik ve sosyal işlevlerin belirlenmesi açısından büyük öneme
sahiptir. Çünkü yaşla birlikte kişilerin sosyal, fiziksel, ekonomik ve psikolojik özellikleri
de değişmektedir (Çakmak, 2004: 5).
Sözgelimi, 15-20 yaş grubu kaset-cd-plak, giysi gibi malları talep ederken; 25-30
yaş grubu mesleğe yeni atılanlardan ve aile kuranlardan oluştuğu için bu grubun ev
eşyalarına talepleri daha çoktur (Cemalcılar, 1999: 55).
2.1.3.2. Cinsiyet
Bir
ürünün
satın
alınma
tercihi
tüketicinin
cinsiyetine
göre
farklılık
göstermektedir. Bireyler gerek cinsiyetleri nedeniyle kendi psikolojik yapılarına göre ve
gerekse yine cinsiyete göre oluşan toplumsal değer yargılarına uygun biçimde satın alma
davranışı içine girerler. Örneğin kadınlar genellikle canlı ve parlak renkleri severler.
Özellikle elbiselerde bu eğilim daha belirgindir. Buna karşılık, erkekler toplumsal
alışkanlık nedeniyle daima siyah renkli şemsiye kullanırlar. (Tatlıdil ve Oktav, 1992:
45). Başka örnekler vermek gerekirse; otomobil alımlarında kadın için renk daha ön
plandayken, erkek için otomobilin teknik özellikleri önemli olabilir. Bazı mallar
yalnızca kadınlar, bazıları da yalnızca erkekler tarafından satın alınır. Örneğin çocuk
giysileri ve çocuk gıdaları çoğunlukla kadınlar tarafından alınır (Türk, 2004: 17).
Cinsiyetin satın alma üzerindeki etkisinin farkında olan pazarlamacılar, ürün
tanıtımlarını hedef kitlelerine ulaşabilecek kaynaklar üzerinden yapmaktadır. Nüfusun
cinsiyet bakımından dağılımı da talep edilen mallar ve satın alma alışkanlıkları üzerinde
etkilidir. Kadın ve erkeklerin satın aldıkları mallar birbirinden farklı olabileceği gibi,
44
aynı malın satın alınmasındaki tercih ve eğilimlerde de farklılıklar bulunmaktadır
(Aytuğ, 1997: 47).
2.1.3.3. Medeni Hal
Bireylerin zamana ve yaş gruplarına göre tüketim davranışları değişmektedir.
Medeni durum, satın alma davranışını etkileyen önemli faktörlerden biridir. Bu sebeple
evli olan bir tüketici ile evli olmayan bir tüketicinin aynı satın alma davranışlarını
göstermeleri beklenemez. Kişinin yaşlanması aile içindeki statü değişimlerini belirler.
Bekâr bir erkeğin evlenmesi ona koca rolünü yükler, çocuklar olduğunda ise baba
durumuna geçer ve statüsü tekrar değişir (Odabaşı ve Barış, 2004: 253).
Birey evlenmeden önce tüm tüketimini kendi temel gereksinimlerini karşılamak
amacıyla gerçekleştirir. Evlilik sonrasında bireyin tüketim alışkanlıkları oluşturduğu
ailenin getirdiği sorumluluklar yönünde değişir. Örneğin; yeni evli çiftler, yeni evlenmiş
olmaları nedeniyle daha çok dayanıklı tüketim mallarına ve eğlence/tatil hizmetlerine
ilgi göstermektedirler. Ebeveyn olan ve küçük çocuğa sahip olan ailelerde çocuğun
doğumu ile birlikte çocukla ilgili satın almalar başlamaktadır. Bunun yanı sıra
ebeveynler, kendi isteklerine yönelerek aile için daha çok büyük paketli ve çok birimli
ürünleri tercih etmeye başlamaktadırlar. Aynı zamanda bir eve sahip olmayan küçük
çocuklu aileler kendi evlerini satın alma isteği duymakta ve ev satın almak için çaba
göstermektedirler. Ergenlik döneminde çocuğu olan ailelerin, çocukların hobileri
(müzik, spor aktiviteleri vb.) ile ilgili satın alma isteklerinin oluştuğu dönemdir (Aktuğlu
ve Temel, 2006: 46).
2.1.3.4. Gelir Seviyesi
Gelir seviyesi tüketicinin satın alma davranışlarına doğrudan etki eden önemli bir
faktördür. Tüketici insan doğası gereği sınırsız istek ve ihtiyaçlara sahiptir. Fakat
sınırlandırıcı
faktör
sınırlandırmaktadır.
olarak
gelir,
tüketicinin
sınırsız
istek
ve
ihtiyaçlarını
45
Gelir seviyesinin, sosyal sınıf ve yaşam tarzının belirleyicisi olduğu düşünülürse,
bu durum tüketicinin tüm yaşantısını etkilediği söylenebilir. Harcanabilir gelir bireyin
zorunlu ödemelerini çıktıktan sonra geriye kalan kullanılabilir gelir olarak tanımlanırsa,
kişinin sahip olduğu harcanabilir geliri, tasarruf olanakları, yüklenmiş olduğu kişisel
borçlar da tüketicinin satın alma gücünün göstergesi konumunda olup satın alma
davranışını etkiler (Yükselen, 1998: 83). Örneğin; tüketici, gelir seviyesine bağlı olarak
lüks tüketim mallarından kaçınabileceği gibi, lüks tüketim mallarına yönelebilir.
Gelir
seviyesi
harcama
biçimlerini
yakından
etkilemektedir.
Harcama
biçimlerindeki genellemeler Engel Kanunları olarak ifade edilmektedir. Bu kanuna göre
(Kavas vd., 1995: 20):
 Gelir seviyesi arttıkça, tüm ürün kategorilerinde harcamalar artmaktadır.
 Gelir seviyesi arttıkça, gıda için yapılan harcamaların oransal payı azalmaktadır.
2.1.3.5. Eğitim Düzeyi
Demografik faktörlerin kişinin standartlarını belirlediği düşünülürse; eğitim düzeyi
mesleği, meslek geliri, gelir yaşam tarzını ve bu zincir etkileşimin sonucu tüketici olan
bireyin satın alma davranışlarını etkileyecektir.
Eğitim düzeyi yüksek olan tüketici gruplarının satın alma harcamaları, düşük
eğitim düzeyi sınıfında olan tüketici gruplarından farklı olacaktır. Tüketicilerin eğitim
düzeyinin artması ve bilinçlenmesi dikkati sağlamaktadır (Örücü ve Tavşancı, 2001).
Eğitim düzeyi arttıkça, kişinin gereksinim ve istekleri de giderek çeşitlenmektedir
(Sürücü, 1998: 19). Günümüz toplumunda, eğitim düzeyinin gün geçtikçe arttığı
görülmektedir. Eğitim kişide, farklı bakış açıları, farklı kültür ve anlayışların
gelişmesine neden olmakta ve tüketici bilincini artırmaktadır.
Yapılan araştırmalar eğitim düzeyi yüksek olan kişilerin teknik özellikleri olan,
çok çeşitli özelliği bir arada barındıran ürünleri tercih ettiklerini göstermektedir. Eğitim
46
düzeyi daha düşük hedef kitle için mesajların daha basit olması, satın alma
davranışlarına yönelmesinde etkili olmaktadır (Aktuğlu ve Temel, 2006: 46).
Örneğin, yüksekokul ve üstü eğitim seviyesindeki bir tüketici, bulunduğu konum
ve gelir düzeyi düşünüldüğünde otomobil alırken donanım özelliklerinde daha lüks
tercihlerde bulunurken, ilkokul ve altı eğitim düzey grubundaki tüketici aynı tüketim
alanında hiçbir ekstra donanımı ek olarak tercih etmeyebilir. Bunun yanı sıra, eğitim
düzeyi daha düşük olan tüketicilerin genellikle ithal ürünlere karşı daha olumsuz bir
bakışa sahip olduğu, eğitim düzeyi yükseldikçe insanların yabancı ürünlerin kalitesiyle
ilgili olarak daha olumlu bir tutum sergilediğini söyleyebiliriz (Vural, 2007: 5-6).
2.1.3.6. Meslek
Sahip olunan meslek, bireyin toplumdaki konumunu belirlemekte ve gelir düzeyini
etkilemektedir. İyi ve geçerli bir mesleğe sahip bireylerin gelir durumları da yüksek
olacağı için daha kaliteli ve daha yüksek fiyatlı ürünlere yöneleceklerdir. Mesleğin
tüketicide belirli mallara karşı ihtiyaç ve istek duymasına neden olan bir faktör olduğu
düşünüldüğünde, tüketicilerin mesleklerine bağlı, yaşam standartlarına uygun mal ve
hizmetler satın alacağını söylenebilir (Sürücü, 1998: 19). Örneğin; bir akademisyen ile
bir nakliye şirketi çalışanının gereksinimleri ve istekleri birbirine benzemeyecektir.
Meslek unsurunun tüketicilerin satın alma davranışlarını etkilemesi üzerine
örnekleri çeşitlendirmek mümkündür. Söz gelimi, bilgisayar yazılımı üreten bir işletme,
eczacılar, hekimler, gıda perakendecileri için ayrı ayrı her bir meslek grubunun ihtiyaç
ve isteklerine uygun özellikleri taşıyan programlar geliştirmek zorundadır. Bir başka
örnek; bir işçi ya da iş yoğunluğu sebebiyle tatile çıkamayan bir tüccar için tatil pek
anlam ifade etmezken, bir işletmenin genel müdürü uçakla seyahatlere ve mavi
yolculuklara çıkabilir. Büro görevinde çalışan bir personel ya da sık iş görüşmeleri
yapan bir yönetici, giyimine daha fazla önem verecektir (Lebe, 2006: 21-22). Bir başka
örnek vermek gerekirse, şantiyede görev yapan bir mühendis yol koşullarını göze alarak
47
araziye uygun bir araç satın alma davranışı gösterirken, nakliye işi ile uğraşan bir
tüketici kamyonet veya minivan tipi bir araç tercih edebilir.
2.1.3.7. Yaşam Tarzı
Yaşam tarzı, tüketici davranışını etkileyen demografik (kişisel) faktörlerden biridir
ve tüketici davranışının anlaşılabilmesi açısından önem taşımaktadır. Bireylerin sahip
olduğu yaşam tarzı geçmiş deneyimlerinden, demografik özelliklerinden, inanç ve
tutumlarından, kişiliğinden etkilenmektedir (Erciş vd., 2008: 36)
Yaşam tarzı genel anlamda kültürel yapılara bağlı olmakla birlikte, tüketim
bağlamında eşyayı, mekânı ve zamanı kullanış biçimidir. Bireyler açısından yaşam tarzı,
bireyin bir tüketim modeli içinde parasını ve zamanını nasıl harcadığına işaret eder.
Yaşam tarzı, tüketici davranışlarını anlamada ve analiz etmede 1970’lerden beri
kullanılan ve popüler olan bir kavramdır. Kişilik analizleri konusunda yapılmış
çalışmalardan daha çağdaş ve değerler konusundaki çalışmalardan daha kapsamlı olması
önemini arttıran etkenlerdir (Altunışık ve Nart, 2000: 409-410).
Yaşam
tarzının
nesnel
ya
da
yapısal
parametreleri
şunlardır
(www.sdergi.hacettepe.edu.tr):
1. Yaşanılan coğrafya: Kır ya da kent yaşamında farklı değerler,
2. Ekonomik yapı: Üretim biçimi ve modeli, ürünlerin piyasalarda hareket
kabiliyeti, üretim kapasitesi, üretim ve piyasada geçerli olan değerler,
3. Genel anlamda kültür: Beğeni kriterlerini belirleyen değerler, normlar, popüler
kültür, moda,
4. İletişimin yapısı: Uluslararası ilişkiler, iletişim araçlarının yaygınlığı, moda ve
reklam.
48
Yaşam
tarzının
öznel
ya
da
bireysel
parametreleri
ise
(www.sdergi.hacettepe.edu.tr):
1. Kişilik tipi: Hedonist, materyalist, kanaatkar, ekolojik ve egoist
2. Bu kişilik tiplerine sahip bireylerin, nesnel ya da yapısal parametreleri
içselleştirmesi, anlam atfetmesi, süreçleri özümseyerek dışsal gerçekliğin formlarını
biçimselleştirmelerini, yeniden inşa etmelerini kapsamaktadır.
Yaşam tarzları, davranış kalıpları ve farklı bir sosyal grubun özelliklerinin
modernizm içinde kök salmaya başladığını belirten Chaney (1999: 14-16), yaşam
tarzının sınıfsal olarak ortaya çıkan farklılığın genel hatlarını çizmekte olduğunu
belirtmektedir. Yaşam tarzları insanları birbirinden farklı kılan davranış kalıplarıdır.
İnsanların neler yaptıklarını, niçin yaptıklarını ve bunu yapmanın kendileri ve başkaları
için ne anlama geldiğini anlatmaya yardımcı olur.
Tüketici, kültür içinde hızla kullanılıp atılmakta olan ürünler gibi yaşam tarzlarını
da tüketmektedir. Yaşam tarzı bireylere hangi ürünleri kullanması, neler giymesi, boş
zamanlarını nasıl değerlendirmesi konusunda kılavuzluk etmekte ve modasının
geçmesine bağlı olarak, kullanıldıktan sonra o yaşam tarzından hızla vazgeçilmektedir.
Belirli bir yaşam tarzına sahip olmanın birey açısından taşıdığı anlam tüketilmekte olan
sembollerdir. Yaşam tarzının aksesuarları birer temsile dönüşmüştür ve birey ait olmak
istediği grubun yaşam tarzlarını seçerek ve onun sembollerini tüketerek temsiller
gerçekleştirmektedir (Toffler, 1981: 262-264).
Tüketicilere sunulan üretim ve seçeneklerin çokluğu, insanların yaşam tarzlarında
farklılaşmaya neden olmaktadır. Yaşam tarzları kişinin yaşamını düzenleyecek olan
üstün ürünün ne olduğu konusunda bireylere yol göstermektedir. Yaşam tarzı, kendimizi
ve hangi alt kültüre ait olduğumuzu dışa vurmaya yarayan bir araçtır. Yaşam tarzlarının
böylesine önem kazanmasının gerçek nedeni, aşırı seçeneğin artan baskılarına karşı
sürdürülen özel savaşta, bir yaşam biçimi seçmenin, aslında bir strateji olmasıdır
49
(Toffler,1981: 262-264). Bu görüş doğrultusunda yaşam tarzının bireylere kendini ifade
etmede kullanılan bir araç olduğu görülse de, yaşam tarzı ve dayatmış olduğu tüketim
kalıpları alıcı-satıcı dengesinde satıcılar lehine bir ağırlığa işaret etmektedir. Alıcı ve
satıcı arasındaki güç dengesi bozulmuştur. Bu dengenin daha da bozulmasında medya,
film endüstrisi, yaratılmış film ve reklam kahramanlarının rolü bulunmaktadır. Bu
kahramanlar yaşam tarzını görünür kılmaktadır (İslamoğlu, 2003: 201)
Günümüzde yaşam tarzları tüketim biçimleri açısından oldukça önemli hale
gelmiştir. Örneğin, yaşam tarzını doğa ile özdeşleştirmiş bir tüketici, doğal gıda
ürünlerini tercih ederek, yapay gıda takviyelerinden veya fast-food ürünlerden uzak
durmayı tercih edebilmektedir. Yine aynı tüketici, tatil yeri seçiminde lüks bir otelde
konaklamak yerine, doğa ile iç içe olabilmek için tatilini zevklerine uygun bir beldede
kamp kurarak geçirmek isteyebilmektedir. Bu durum tüketicinin otomobil satın alma
davranışını da etkileyerek kamp malzemelerini taşıyabileceği geniş, dört çeker bir araç
tercih etmesine neden olabilir.
2.1.4. Psikolojik Faktörler
Tüketici davranışını etkileyen bir diğer önemli faktör grubu ise psikolojik
faktörlerdir. Bu faktörleri kişilik, tutun ve inançlar, güdülenme, algılama ve öğrenme
olmak üzere 5 başlık altında toplamak mümkündür (Odabaşı, 2004).
• Kişilik
• Tutum ve inançlar
• Güdülenme
• Algılama
• Öğrenme
50
2.1.4.1. Kişilik
Kişilik; bireyin tutumları, inançları, fiziksel ve psikolojik özellikleri, hisleri,
duyguları ve davranışlarının tümünü içerir (Cüceloğlu, 2005: 404-405). Kişilik insan
davranışlarına yön verir ve idare eder (Güleç, 2006: 142).
Bir insanı bir diğer insandan, bir tüketiciyi de bir başka tüketiciden ayıran temel ve
orijinal bir özellik olarak kişilik; bireyin kendi açısından fizyolojik, zihinsel ve ruhsal
özellikleri hakkındaki bilgisidir (Eren, 1989: 49).
Kişilik tanımında kullanılan diğer bir özellik de ilişki kuruş biçimidir. Birey kendi
içindeki duygu ve düşünceleri olduğu kadar, kendi dışında yer alan insan, olay ve
nesneleri de algılar. Bireyin kişiliği, iç ve dış çevreyle kurduğu ilişkinin biçimini
belirler. “İlişki biçimi” şeklinde tanımlanan kişilik soyut bir kavram olmaktan çıkıp,
bireyin her günkü davranışında gözlenebilen somut bir kavram olur (Cüceloğlu, 2005:
404-405).
Kişilik kavramının önemi pazarlama açısından bilinmesine rağmen, tüketici
davranışlarının anlaşılmasına yönelik yapılan çalışmaların birbiri ile çelişkili olması
bilgi karmaşasına yol açmaktadır. Bazı araştırmalar kişiliğin ürün, marka, mağaza
seçiminde önemli olduğunu vurgularken, bazı araştırmalar hiçbir ilişkinin olmadığını
öne sürmektedir. Bu duruma neden olan en önemli etken, kişilik konusunda herkesin
kabul edebileceği bir tanımın olmaması ve insanın kendisinde olup bitenleri
değerlendirmesi ve kendisine tatmin ve çıkar sağlayacak bir duruma getirmek
istemesidir (Eren, 1989: 49; Penpece, 2006: 54). Çalışmalar, genellikle iki yaklaşım
arasında belirlenmektedir. Kişiliği biyolojik (genetik) etmenlere bağlayanlar birinci
yaklaşımı oluştururken, çevre etmenlerinin kişiliği belirlediğini öne sürenler ikinci
yaklaşımı oluşturur. Kişiliğin oluşmasında birçok etken rol oynamaktadır. Bunları,
aşağıda belirtildiği gibi, dört ana grup içerisinde incelemek mümkündür (Penpece, 2006:
54):
51
• Kişinin kendini diğerler bireylerden ayıran fiziksel dış görünümü,
• Belirli bir yaşa gelindiğinde bir görevi üstlenmesi sonucu ortaya çıkan rolü,
• Kişinin zekâsı, enerjisi, arzusu, ahlakı ve potansiyel yetenekleri,
• Kişinin içinde yaşadığı toplumsal özellikler; yaşam felsefesi, kültürel yapısı,
ahlak anlayışı.
İnsan davranışında kişiliğin rolü üzerinde farklı teoriler geliştirilmiştir. Bu
teorilere göre pazarlama programı elemanlarının kabul veya reddinde etkili olabilecek
tüketici kişilikleri şu üç grupta toplanmaktadır (Güngör, 2002: 25; Yükselen, 1998: 7374):
• Yenilikçi (önder) tüketiciler: Yenilikçi tüketiciler, pazarda düşük bir satış hacmi
sağlarlar. Bu tüketiciler, yeniliği ilk benimseyen, atılgan, gösterişi seven insanlardan
oluşmaktadır. Her türlü davranışları izleyici tüketiciler tarafından taklit edilen kişilerdir.
• İzleyiciler: Kendi aralarında, yenilikleri ilk kabul edenler, ilk erginler, son
erginler ve gecikenler olmak üzere dört gruba ayrılırlar:
• Tutucular (yenilgiye karşı direnenler): Yeniliğe direnen ya da tutucu kişilikler,
pazarlama yönetimince ikna edilmeleri diğerlerine göre çok güç, özelliğine göre çok
zaman ve çaba gerektiren bir gruptur.
Kişilik; doğru sınıflandığı, kişilik ile ürün veya marka seçimi arasında güçlü ilişki
bulunduğu gösterildiği takdirde, kişiliğin, tüketici davranışlarını açıklamakta yararlı bir
değişken olabileceği söylenebilir. Örneğin; bir otomobil firması çok sayıdaki muhtemel
tüketicinin kendilerine güven besleyen, bağımsız ve statü sahibi kişiler olduklarını
keşfedebilir ve bu tür özelliklere hitap eden ürünler geliştirerek, reklamlarını belirlediği
hedef kitleler doğrultusunda tasarlayabilir (Akay, 2003: 51).
52
2.1.4.2. Tutum ve İnançlar
Tutum ve inançlar çeşitli eylemlerle şekillenip, satın alma davranışına yön verir.
İnanç, kişinin nesnelerle ve düşüncelerle ilgili tanımlayıcı düşünceleridir (Yükselen,
2003: 104). Başka bir deyişle inanç, kişinin bir şey hakkında kişisel deneyim ya da dış
çevreden edindiği bilgidir. Tutum, bir kimsenin bir eşya veya bir fikir karşısında,
sürdürdüğü iyi veya kötü değerlendirmeleri, hisleri ve hareket temayülleridir (Kotler,
2000: 175).
Tutum kişinin herhangi bir şeye karşı bakış açısı olarak değerlendirilebilir. Ürün,
satıcı, reklâm, firma, ortam ya da fikirlere karşı olumlu ya da olumsuz değerlendirmeler,
duygular ve eğilimler tutumu oluşturan öğelerdir. Tutumlar kendileri gözlenememesine
karşın, gözlenebilen ve incelenebilen davranışları ortaya çıkaran eğilimlerdir. Bu
eğilimlerin incelenmesi ise, tutumu oluşturan bileşenleri incelemeyi zorunlu kılmaktadır.
Bazı araştırmacılar tutumları inanç ve değer ilişkisi olarak açıklamaya çalışmışlardır
(Odabaşı, 2004: 75).
TUTUM = İNANÇ X DEĞER
Ancak, böyle bir yaklaşımın tutum kavramını tam olarak açıklamada yetersiz
kaldığı ileri sürülmekte ve bu nedenle üç bileşenli tutum açıklaması daha yaygın kabul
görmektedir.
Tutumun üç boyutu bulunmaktadır (Odabaşı, 2004: 75-79):
1. Bilişsel bileşeni: Bireyin bir mamul ya da marka ile ilgili olarak düşünce, bilgi
ve inançlarını oluşturur.
2. Duygu bileşeni: Birey bir mamul ya da markayı olumlu veya olumsuz olarak
değerlendirip ona göre duygular besler.
3. Davranışsal bileşeni: Bireyin bir mamul ya da markaya ilişkin davranış
eğilimidir. Duygu ve bilişsel bileşenlere uygun olarak hareket etme eğilimidir.
53
Tutumun
oluşumunda
etkili
olan
bilgi
kaynaklarının
bilinmesi
tutum
çalışmalarında önemli bir yere sahiptir. Tüketicilerin tutumlarının oluşmasında etkili
olan temel kaynaklar, bilinçli ya da bilinçsiz olarak yaşanan tutumlar kişilik faktörler,
kişisel tecrübeler, genel çevre tesirleri, kültürel temeller ile tarafsız örgütler ve iktisadi
birimler tarafından şekillendirilir (Wilkie, 1994: 282).
Tutumların hem tüm olarak, hem de tek tek bileşenleri için söz konusu olan bazı
özellikleri vardır (Tazegül, 2002: 127):
 Tutumlar öğrenilirler. Tutumların gelişmesinde aile, bilgi, deneyim, sosyal
ilişkiler etkide bulunurlar.
 Tutumlar değiştirilebilirler.
 Bireyler bir tek tutum değil, tutumlar bütünü oluştururlar.
 Her tutumun bir gücü vardır. Yerleşmiş tutumların gücü yüksektir.
 Tutumlar, bileşenlerinin karmaşıklık derecelerine göre farklı olabilirler.
Pazarlamacıların tutumlara olan ilgisi, tutumların yönünün ve güçlülük derecesinin
satın alma davranışı hakkında önemli ipuçları sağlamasından kaynaklanmaktadır. Bir
ürün ya da markaya ilişkin tutumlar ya olumlu ya da olumsuz olabilmektedir.
Dolayısıyla pazarlama yöneticisinin görevi olumlu tutumları pekiştirmek, olumsuz
tutumları reklamlarla değiştirmek ya da yeni tutumlar yaratmaktır. Bunlar içinde en zoru
olumsuz tutumu olumluya çevirmektir (Aksoy, 2006: 82).
Örneğin, tüketicileri ürün hakkında bilgilendiren, kalite garantisi ve yasal güvence
veren marka, tüketicilerin tutum ve davranışlarını olumlu yönde etkileyebilmektedir
(Bölüktepe ve Yılmaz, 2006: 137).
54
2.1.4.3. Güdülenme
Güdü en basit tanımıyla; insanı davranışa iten en temel nedendir. Güdülerin iki
işlevi vardır; bunlardan birincisi organizmayı uyarmak ve faaliyete geçirmek, ikincisi ise
organizmanın davranışlarına yön vermektir. Bu nedenle davranışların nedeni ancak
güdülere bakarak bulunabilmektedir (Muter, 2002: 24).
Karabulut’a göre (1981: 119) ise; organizmanın ihtiyacını gidermek için belirli bir
yönde faaliyet göstermesi eğilimine ve tüketiciyi gerekli davranışlara yönelten olaylar
zincirine veya davranışların psikolojik nedenlerine güdü denilmektedir. Bir tüketicinin
aldığı malları hep aynı yerden satın almasına etki eden güdülere tüketici olma güdüleri
denilmektedir ve bunlar fiyat, servis, mal çeşitliliği, dürüstlük, satışçıların güler
yüzlülüğü gibi faktörlerden kaynaklanmaktadır.
İnsanların gereksinimleri giderilmezse insanlar huzursuzluk duygusu yaşarlar.
Giderilmeleri için bir dürtü mevcut durumdadır. İnsanların gereksinimlerini hangi
yöntemlerle ve araçlarla giderebilecekleri hususunda hedefe bilinçli bir şekilde
yönelmelerine güdü denilmektedir. İnsan gereksinimlerini tatmin edip, huzursuzluğunu
giderince huzurlu ve dengeli duruma dönmektedir (Karabacak, 1993: 90).
İnsan davranışının temelini ihtiyaçlar oluşturur. İhtiyaç, bireyin hissettiği eksiklik
ve bunun sonucunda duyduğu gerginliğin ifadesidir. Güdü de uyarılmış bir ihtiyaçtır.
Yani güdü; uyarılmış ihtiyaçtır ve bu ihtiyaç doyurulmalı, duyulan gereksinim
azaltılmalıdır (Çakmak, 2004: 7). Açlık, güvenlik dileği, saygınlık isteği güdüler
arasında sayılır. Genel anlamda güdülenme, bireyin eyleminin yönünü, gücünü ve
öncelik sırasını belirleyen kişinin içsel ya da dışsal bir uyaranın etkisiyle harekete
geçmesi demektir. (Cemalcılar, 1999: 57-58; Köseoğlu, 2002: 117). Tatmin edilen bir
ihtiyaç, bu tatminin etkisi geçinceye kadar davranışlar üzerinde etkide bulunmayacaktır
(Mert, 2001: 20).
Güdülenme süreci Şekil 1.1’de gösterilmektedir.
55
Şekil 1.1: Güdülenme Süreci
Kaynak: Odabaşı, Yavuz ve Barış, Gülfidan (2004). Tüketici Davranışı. İstanbul: MediaCat
Yayıncılık. Sayfa: 106
Güdülerin özelliklerini aşağıdaki gibi açıklayabiliriz (Akyüz, 2006: 21)
1. Güdüler ihtiyaçlara bağlı olarak ortaya çıkar. Bu nedenle birçok durumda yanlış
olarak ihtiyaç ile güdü birbirlerinin yerine kullanılır. Hiçbir güdü tek başına oluşmaz ve
her güdünün karşılığı olan bir ihtiyaç vardır.
2. Güdüler eyleme yön verirler. Güdülerin mutlaka bir yönü vardır. Tüketicinin
ihtiyaçlarını gidermek için yapacağı eylemleri yönlendirirler. Ancak her zaman aynı
yönde değildirler. Güdüler her zaman kişiyi doğru eylemlere yönlendirmeyebilir.
3. Güdüler tüketicinin gerilimini azaltır. Tüketici güdülerinin temel amacı gerilim
gidermektir. İhtiyaçların ortaya çıkması ile başlayan gerilimi azaltmak için tüketici
güdüleri ile harekete geçer.
56
4. Güdüler bir çevre içerisinde oluşur. Tüketicinin içinde bulunduğu çevre
güdülerin üzerinde önemli bir etki yaratır. Hangi çevre etmenlerinin, hangi güdüler
üzerinde ne tür etki yarattığının bilinmesi pazarlamacılar için önemlidir.
Abraham Maslow’un ihtiyaçlar kuramı; insan ihtiyaçlarının hiyerarşik olarak
sıralandığını ve en önemli ihtiyacın en önce tatmin edilmeye çalışıldığını öne sürer. Bir
ihtiyaç karşılanınca sıradaki diğer ihtiyaç giderilmeye çalışılır. Bu ihtiyaçlar öncelik
sırasına göre şekilde gösterilmiştir (Kıncal, 2006: 108):
1- Fizyolojik İhtiyaçlar (Yemek, su, barınma)
2- Güvenlik İhtiyaçları (Güvende olma, tehlikelerden korunma)
3- Sosyal İhtiyaçlar (Arkadaşlık, aidiyet, sevgi, benimsenme)
4- Ego İhtiyaçları (Prestij, statü, saygı, takdir görme)
5- Kendini Gerçekleştirme (Kişisel gelişim, güven, inanç, yaratıcılık)
Şekil 1.2: Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi
5
4
3
2
1
Kaynak: Kıncal, Özgür Duygu (2006). Tüketici Davranışlarının Saat Tasarımına Etkisi (Kol Saati
Örneği), Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, İstanbul. Sayfa: 108.
57
Tüketicilerin ihtiyaçları yönünde güdülendiğini, güdülenme neticesinde de
tüketicinin satın alma fiiline yöneldiğini keşfeden pazarlamacılar, ürünlerinin,
tüketicinin hangi ihtiyaçlarını tatmin etmeleri gerektiğini keşfederek hedefteki tüketici
grubunun güdülenmesini sağlamalı ve onları satın alma fiiline yöneltmelidir. Örneğin;
Mercedes marka otomobillerin tanıtımında prestij statü ve saygı gibi unsurlar dile
getirilerek,
hedefteki
tüketici
grubunun
ego
ihtiyaçlarının
tatmin
edilmesi
amaçlanmaktadır. Aynı şekilde Volvo markası, verdiği sağlamlık imajı ile tüketicinin
güvenlik ihtiyacını tatmin edebileceğini vaad edip, tüketiciyi bu markayı satın alma
fiiline yöneltmeyi hedeflemektedir.
2.1.4.4. Algılama
Algılama, dünyanın anlamlı bir resmini yaratabilmek için, kendisine ulaşan
bilgileri bireyin seçme, düzene koyma ve yorumlama sürecidir (Schiffman ve Kanuk,
1987: 246). Başka bir tanıma göre algılama; dış dünyamızdaki soyut veya somut
nesnelere ilişkin olarak aldığımız duyumsal bilgidir (İnceoğlu, 1993: 42). Birey, söz
konusu iletileri değiştirmekte veya önceki bilgi birikimleri, deneyimleri ile
bütünleştirmekte ve yeniden düzenleyerek kabul etmektedir. Tüketim davranışı da,
bireyin çevresini algılama biçimine göre belirlenmektedir (Schiffman ve Kanuk, 1987:
246).
Gereksinimler, güdüler, tutumlar, vb. faktörlerden etkilenen subjektif bir yorum
olarak algılama, aynı uyarıcılar karşısında farklı şekillerde gerçekleşebilmektedir
(Kardeş, 1991: 20).
Algılama çift yönlü bir süreçtir; hem güdüler ve tutumlar algılamayı etkiler hem de
algılama, güdüler ve tutumları etkiler. Ayrıca bu fizyolojik faktörlerin dışında algılama,
duyum süreçleri, simgesel süreçler ve duygusal süreçleri de kapsar. Duyum süreçleri,
uyarıcıların beş duyu organı ile algılanmasıyken, simgesel süreçler, uyarıcının tüketici
belleğinde bir imaj yaratmasıdır. Duygusal süreçler ise, uyarıcıların, ilgili hoşlanma
düzeyini belirlemesidir (Örücü ve Tavşancı, 2001).
58
Algılama süreci şekil 1.3’te görülmektedir (Fırat, 2003: 40):
Şekil 1.3: Algılama süreci
Kaynak: Fırat, Duygu (2003). Yaşam Tarzının Otomobil Satın Alma Kararları Üzerine Etkisi, Yüksek
Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli.
Algılama içsel ve dışsal faktörlerin etkisinde oluşurken birçok bakımdan tüketici
davranışlarını etkilemektedir. Örneğin otomobil satın alma kararında yerli araç tercih
edenler, tercih sebeplerini veya bu konudaki uyarıcıları algılama biçimlerini şu şekilde
açıklamaktadırlar (Arslan, 2003: 98):
1. İkinci el piyasasının iyi olması, yedek parça ve servis imkânları
2. Milli ekonomiye katkı
3. Servis hizmetleri ve yedek parçanın ucuzluğu
4. Bakım onarım süresinin kısalığı ve kolaylığı
59
Örnekler çeşitlendirilecek olursa, kimi tüketiciler, ürün imajını göz önüne alarak
satın alma davranışında bulunmaktadır. Beyaz eşya satın alımlarında gri veya siyah
renkli ürünlerin daha ileri teknolojik ürünler olarak algılanması, çocuklara yönelik
ürünlerde hayal kahramanlarının kullanılması da örnek gösterilebilir.
2.1.4.5. Öğrenme
Öğrenme; bireyin, tecrübelerinden oluşan davranışlarındaki değişimlerdir (Kotler,
2000: 173). Fakat öğrenme ile anlatılmak istenen; açlık, yorgunluk, büyüme gibi
fizyolojik koşulların neden olduğu davranış değişiklikleri değildir. Bireyler bu
değişiklikleri hareket ettikleri zaman kazanırlar. Öğrenme, insanların yaşamlarını
sürdürebilmeleri,
toplumsal
yaşama
uyum
sağlayabilmeleri
ve
kendilerini
gerçekleştirebilmeleri için sahip oldukları önemli bir davranıştır. İnsanoğlu var olduğu
müddetçe öğrenme süreci devam etmektedir. Çünkü insan her zaman ve her yerde
mutlaka bir şeyler öğrenmektedir (Güney, 2000: 141). Öğrenme; pekiştirilmiş
tekrarlama veya deneyim sonucu davranışta görülen oldukça kalıcı bir değişim olarak
tanımlanmaktadır (Baysal ve Tekarslan, 1996: 66).
Bir başka tanıma göre öğrenme; yetenekler sonucunda davranışlarda oluşan
değişikliklerdir. Pazarlamacı, mal ve hizmetlerle ilgili, olumlu bilgi ve tutumların
tüketiciye öğretilerek, o malın veya hizmetin satın alınmasını sağlamaktadır (Karabacak,
1993: 92).
Karabulut’a göre (1981: 153) öğrenme; uyarıcıların uyarım veya etkilerinden
dolayı davranış veya tepkilerindeki yahut tepki eğilimlerindeki değişimler ve bu
değişikliğe neden olan uyarıcı ve çevresel faktörlere uyum işlemidir. Etki ya da uyarıcı,
canlının duyacağı ya da seçeceği herhangi bir etkendir, tepki ise etkiye gösterilen iç ve
dış davranıştır. İnsan, bu uyarıcılara tepki vererek öğrenmektedir (Çubukcu, 1999: 79).
Öğrenme, davranış ve düşünce süreçlerinde, kazanılmış deneyimlerle oluşan
değişikliktir. Pazarlamacılar, tüketicinin öğrenme biçimleriyle ilgilenmektedirler, çünkü
60
pazarlama stratejileri tüketicilere marka adını, hizmetleri, satış yerini, fiyatı ve özel
promosyonları
anımsatmaya
kullanmaktadırlar.
Tüketiciler
yardımcı
de
olmaktadır.
tekrarlar
veya
Pazarlamacılar,
uyarıcıları
çağrışımlarla,
uyarıcıları
anlamlandırarak, satın alma davranışını bir alışkanlık ya da otomatik bir davranış haline
dönüştürmektedirler. Örneğin; birçok insan tekrarlar sayesinde marka ismini farkında
olmadan öğrenmektedir (Köseoğlu, 2002: 126).
İnsanlar davranışsal ve bilişsel olarak iki farklı şekilde öğrenirler. Davranışsal
öğrenme kendi içinde tepkisel ve edimsel koşullanma olarak iki gruba ayrılır.
Tepkisel koşullanmada, Pavlov’ un deneylerinden hatırlanacağı gibi, canlının
uyarıcıya tepki vermesi söz konusudur. Tüketici bağlamında ele alındığında, marketlerde
yapılan sucuk veya kahve test standları bu duruma verilebilecek en iyi örnektir. Koku
uyarıcısına karşı tepki deneme, ardından da satın alma olarak gerçekleşebilir. Edimsel
koşullanma da ise, canlının uyarıcıya verdiği tepki karşısında ödül veya ceza söz
konusudur. Pazarlama açısından bu duruma bakıldığında, ürünlerin yanında verilen
promosyonlar, fiyat indirimleri örnek olarak gösterilebilir. Bilişsel öğrenme olarak
tanımladığımız öğrenme çeşidi model alma olarak ortaya çıkar. Model almada
tüketicinin referans gruplarını örnek alması örnek olarak gösterilebilir. Reklamlarda ünlü
kullanımı olarak da sıkça gördüğümüz model almaya örnek olarak, Nike markasının
ünlü oyuncu Michael Jordon’ı reklamlarında oynatarak başarı sağlaması verilebilir
(Kocabaş vd., 2004: 107).
Edimsel koşullanma, pazarlama stratejisinde çeşitli şekillerde kullanılmaktadır
(Odabaşı ve Barış, 2004: 85):
 Sürekli kalite yaratılması yolu ile ürünlerin kullanımı ve tüketicinin ihtiyacının
tatmin edilmesi pekiştirme görevini gerçekleştirmektedir.
 Satış sonrası tüketici ile ilişkilerin geliştirilmesi, kart ya da mektup yazarak
tatmin düzeyinin anlaşılmaya çalışılması yaygın uygulamalardandır.
61
 Armağanlar, kuponlar vererek mağazadan alışveriş yapılmasının sağlanması,
mağazanın hoş bir yer olarak düzenlenmesi pekiştirme görevlerini yerine getirmektedir.
 Ürünle birlikte ek unsurların verilmesi, edimsel koşullamanın yaratılmasında
önemli uygulamalardandır.
 Ürünün denenmesini sağlamak en önemli adımlardan biri olduğu için, örnek
ürün dağıtımı ya da otomobillerde deneme sürüşlerinin yapılması edimsel koşullamaya
örnek olarak gösterilebilmektedir.
Öğrenme hemen gerçekleşmemekle birlikte, belirli öğeleri kapsayan bir süreçtir.
Öğrenme sürecinin öğeleri şunlardır (Uçak, 2004: 135-136):
 Dürtü: Bireyi eyleme yönelten ve tatmin gerektiren kuvvetli bir uyarıcıdır. Güdü
içten gelen bir uyarıcıyken dürtü, genel bir durumu açıklamaktadır. (Susuzluk gibi.)
 İpucu: Dürtüye verilecek tepkinin ne zaman, nerede ve nasıl olacağını belirleyen,
içsel/dışsal zayıf uyarıcılardır. Reklamlarda susuzluğun Sprite ile giderilebileceğinin
gösterilmesi gibi.
 Tepki: Bireyin dürtüye ve ipuçlarına verdiği cevaptır. Bir marka konusunda
tutum, imaj değişikliği, satın alma eyleminin gerçekleşmesi gibi.
 Pekiştirme: Deneyimle kazanılan öğrenmenin geliştirilmesi ve bunun gelecekte
de uygulanmak üzere zihinde tutulmasıdır. Aynı uyarıcıların kişide her seferinde aynı
tepkileri yaratması, bir davranışın kuvvetlendirilmesi olarak da açıklanabilir. Eğer belli
bir tepki ödül getiriyorsa pekiştirme söz konusudur.
 Hafızada Tutma: Öğrenilenin ve deneyimlerin belli bir süre sonra doğru olarak
hatırlanmasıdır. Bunun için mesajların tekrarlanması gereklidir ki bu noktada da en
büyük pay reklamlarındır.
62
Tüketici, Honda marka araç almış ve bu üründen memnun kalmış ise Honda’nın
kaliteli ürünler ürettiğini farz edecek ve gelecekte bir motosiklet almaya ihtiyaç duyması
durumunda tercihini Honda markasından yana kullanma ihtimali artacaktır.
2.1.5. Durumsal Faktörler
Tüketiciler
satın
alma
kararları
içinde
bulundukları
durumdan
da
etkilenmektedirler. Durumsal etkiler; belirli bir yerde ve belli bir zaman diliminde,
mevcut davranış üzerinde görünür ve sistematik etki yaratan gözlemlenebilir tüm
faktörlerdir (Quester ve Smart, 1998: 215).
Durumsal etkiler aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir (Odabaşı ve Barış, 2004: 334338 ; Tek, 1999: 224-225 ; Mowen ve Minor, 2001: 221-235) :
1.
Fiziksel Etkiler
2.
Sosyal Ortam
3.
Zaman
4.
Amaç
5.
Duygusal Durum
6.
Kolaylaştırıcı Unsurlar.
2.1.5.1.Fiziksel Etkiler
Fiziksel etkiler ile duyulara hitap eden unsurlar kastedilmektedir. Ürün veya
hizmet satın alınan ortam beş duyuya hitap etmelidir. Renk, ışıklandırma, gürültü,
dekorasyon ve ses gibi etmenler satın alma davranışını etkilemektedir (Odabaşı ve Barış,
2004: 335 ; Mowen ve Minor, 2001: 222). Özellikle müzik ve renkler, tüketiciler
üzerinde olumlu etki bırakmaktadır. Fiziksel ortam görme, duyma, koklama ve hissetme
gibi duyulara hitap ederek tüketicileri etkilemektedir. Özellikle perakende sektöründe;
63
tüketicilerin davranış, tutum ve inançlarını büyük ölçüde etkilemekte ve satın almada
önemli bir faktör olmaktadır (Mowen ve Minor, 2001: 222).
Müzik de önemli bir fiziksel etmen olarak görülmektedir. Mağaza içinde çalan
müziğin tarz ve temposunun tüketici davranışlarını etkilediği yapılan araştırma ile ortaya
konulmuştur (Areni ve Kim, 1993). Bu araştırmaya göre tüketiciler, mağaza içinde
müziğin hızına göre dolaşmakta, yavaş müzikle daha fazla alışveriş yapmaktadırlar. Bu
etki restoranlarda da görülmektedir. Tüketicilerin yavaş çalan bir müzik eşliğinde yemek
yediklerinde, daha yavaş davranışlar sergiledikleri, hızlı bir müzikte daha hızlı yemek
yedikleri görülmüştür. İşletmelerin çağrı merkezlerinde çalan müziklerin de tüketicileri
bekledikleri süre içerisinde eğlendirdiği ve beklemenin negatif yanını azalttığı
araştırmalar sonucunda görülmüştür. Bunların yanı sıra, çalan müzik türünün de satın
alma davranışını etkilediği görülmüştür. Bir şarap mağazasında yapılan araştırmaya göre
klasik müzik çalındığında, popüler şarkıların çalındığı zamana göre çok daha pahalı
ürünlerin seçildiği ve daha fazla para harcandığı belirlenmiştir (Areni ve Kim, 1993).
Kotler (1973 ; 1974’den aktaran Bardzil ve Rosenberg III, 1996), satın alma
atmosferini oluşturan atmosferik unsurları; özel duygusal etkiler yaratarak tüketicinin
satın alma ihtimalini artıracak satın alma çevresini tasarlamak için gösterilen çabalar
olarak tanımlamıştır. Buna göre alışveriş yapılacak ortamın fiziksel görünümü, tasarımı,
atmosferi tüketicilerin duygusal durumlarını etkilemekte, deneyimin yaratılmasında
etkili olmaktadır. Bu bakımdan tüketicileri etkileyecek zevkli ve eğlenceli deneyimler
yaratmak günümüzde büyük önem kazanmaktadır. Test sürüşleri bakımından ele
alındığında, tüketicilerin otomobiller ile vakit geçirdikleri ortamlar, pistler, roadshowlar
atmosferik unsurlara gösterilebilecek en iyi örneklerdendir.
2.1.5.2. Sosyal Ortam
Tüketicilerin davranışlarını etkileyen bir başka faktör de sosyal ortamdır. Başka
kişilerin varlığının etkisiyle tüketicilerin davranışlarında değişiklikler olabilmektedir.
64
Örneğin, kalabalık ortamlar kalite ve popülerlik göstergesi olabilmektedir (Odabaşı ve
Barış, 2004: 335).
Bireyler tüketerek yeni çevrelerde yer almakta ve sosyal etkileşimi artırmaktadır.
Tüketimin bireylerin yaşam tarzını gösterme açısından en önemli faktör olduğu
düşünüldüğünde, eğitim, boş zaman etkinlikleri, yapılan sporlar, hatta üye olunan spor
salonu, yaşanan semt ve markalı konut projelerinden bir ev almak bir gösteriş ve bu
süreçten haz almaya dönüşmektedir. Aynı yaşam tarzını seçen ve benzer tüketim
kalıpları olan bireyler arasında doğal olarak tüketim nesneleri etrafında bir araya gelme,
birlikte vakit geçirme ile ortak sohbet konuları ve sosyal etkileşim artacaktır (Bali, 2007:
138-139). Ayrıca alışveriş yapmak ve mağazaları dolaşmak, bunun yanı sıra arkadaşlarla
veya aile ile test sürüşlerine katılmak sosyal bir etkinlik olarak görülmekte ve buna
uygun davranışlarda bulunulmaktadır.
2.1.5.3. Zaman
Tüketicilerin sahip oldukları zaman, satın alma davranışını önemli ölçüde
etkilemektedir. Zaman baskısı altında satın alma kararını verecek bir tüketici, bilgi
arayışında ve alternatifleri değerlendirmede eksiklikler yaşayabilmekte ve tatmin
duygusundan uzaklaşabilmektedir. Bunun yanında, tüketicilerin satın alma eylemlerini
etkileyen gün, saat, hafta, vb. zamansal koşullar da satın alma davranışında etkili
olabilmektedir. Örneğin; maaşların, ikramiyelerin alındığı haftalarda, yılbaşı ve
bayramlar gibi özel günlerde alışveriş miktarı artmaktadır. Büyük alışveriş merkezleri de
böyle özel günlerde ve hafta sonu tatillerinde genellikle kalabalık olmakta ve otomobil
markaları test sürüşlerini hafta sonlarında gerçekleştirmektedir (Odabaşı ve Barış, 2004:
336).
Bazı ürünlerin veya hizmetlerin satın alınması zaman kazanmak için
yapılmaktadır. Örneğin mikrodalga fırın veya çamaşır kurutma makineleri, çalışan
tüketiciler için zaman kazandıran ürünler olabilmektedir. Fast-food restoranları da
zaman kısıtı olan tüketicilerin ilk tercihi olabilmektedir. Yine bunun gibi zamanı sınırlı
65
olan bir tüketici internet ortamından ürün siparişi vererek zamandan tasarruf etmek
isteyebilmektedir (Mowen ve Minor, 2001: 232-33).
2.1.5.4. Amaç
Tüketicilerin bir ürün veya hizmeti ne amaçla satın aldığı değişmektedir.
Tüketiciler sınırsız birçok amaç için tüketim yapabilmekte ve bu satın alma davranışını
da etkilemektedir. Tüketimin amacı kişisel kullanım olabileceği gibi, hediye vermek de
olabilir (Odabaşı ve Barış, 2004: 336).
Satın alma amaçları değişken olabileceği gibi, amaca göre karar verme kriterleri de
değişiklik gösterebilmektedir. Örneğin hediye için fiyat önemli bir kriter olabilmektedir.
Pazarlama stratejileri açısından bakıldığında, anneler günü, yılbaşı veya sevgililer günü
gibi tüketicilerin hediye alacakları dönemlerde işletmeler promosyonlar yapmakta ve
çeşitli aktiviteler düzenleyerek tüketicilerin ilgilerini çekmeye çalışmaktadır. Bunların
yanı sıra, satın alma amacı, kullanım durumuyla da yakından alakalıdır. Örneğin kampa
gitmek isteyen bir insan, kamp için gerekli olan diğer tamamlayıcı ürünleri de satın
almaktadır (Mowen ve Minor, 2001: 228). Pazarlama yöneticileri, tüketicilerin ne
amaçlarla
tüketim
yaptıklarını
anlayabildikleri
ölçüde
ürün
ve
hizmetlerini
geliştirebilmekte ve uygun stratejilerle destekleyebilmektedirler.
2.1.5.5. Duygusal Durum
Duygusal durum, satın alma sırasında kendini güçlü olarak ortaya koyan bir
faktördür. Tüketicinin duygusal yapısı; ihtiyacın belirlenmesini, bilginin elde edilmesini,
alışveriş sürecini, karar vermeyi ve tüketim davranışını etkileyebilmektedir (Odabaşı ve
Barış, 2004: 337). Örneğin aç olan bir insanın market alışverişi yaparken yiyecek
maddeleri üzerine daha çok plansız satın alımlar yaptığı görülebilmektedir (Mowen ve
Minor, 2001: 233). Örneğin konserdeki bir tüketici, coşku havası ile başka zaman satın
almayı düşünmediği bir tişörtü satın alabilmektedir. Bu durumda, duygusal bir boşluk
anında, üzüntülü ya da morali bozuk bir kişinin kendini rahatlatmak için alışveriş yaptığı
66
görülebilmektedir (Tek, 1999: 225). Tüketicinin alışveriş yaptığı fiziksel çevrede
meydana gelecek ufak bir değişiklik kişinin ruh halini etkilemekte ve buna bağlı olarak
da satın alma davranışı etkilenmektedir (Gardner, 1985). Ruh halinin tüketici
davranışlarını etkilediği bir gerçektir, ancak her tüketiciyi aynı şekilde etkilediğini
söylemek mümkün değildir.
2.1.5.6. Kolaylaştırıcı Unsurlar
Tüketicinin satın alma kararını etkileyen etmenlerden biri de ekonomik durumdur.
Ekonomideki zamlar, yüksek faizler, fiyat artışları, fiyat indirimleri, vb. durumlar satın
alım
türünü,
zamanını
ve
yoğunluğunu
olumlu
ya
da
olumsuz
biçimde
etkileyebilmektedir. Satın alım durumlarında, ödeme koşulları ve kişinin finansal
durumu da etkili olmaktadır. Örneğin, kredi kartıyla alışveriş, taksit imkânı ve kolaylık
açısından tercih edilebilmektedir. Bununla birlikte internet ortamından alışveriş yapmak
veya telefonla sipariş vermek gibi unsurular da zaman bakımından kolaylaştırıcı unsurlar
olmaktadır (Odabaşı ve Barış, 2004: 337-338).
2009 yılında dünyada yaşanan ekonomik kriz bu konuya ilişkin güzel bir örnektir.
Bilindiği gibi kriz Türkiye’de de etkili olmuş, tüketiciler zorunlu olmayan harcamalarını
kısıtlama yoluna gitmişlerdir. Bu etkiyi azaltma yönünde hükümetin oluşturduğu
ekonomik paketler (ÖTV, KDV indirimi, vb.) tüketiciyi zorunlu ihtiyaç malzemelerinin
dışında kalan lüks ve otomobil, beyaz eşya, mobilya gibi tüketim mallarının satın
alınmasına yöneltmiştir.
Durumsal etkiler; tüketicinin marka bağlılığı olduğu durumlarda ve ürün veya
hizmete karşı yüksek ilgilenimi bulunduğu durumlarda daha az etkili olmakta ve karar
değiştirici bir unsur olmamaktadır (Odabaşı ve Barış, 2004: 338). Bu bakımdan, var olan
tüketicilerin elde tutulması için marka bağlılığını artırıcı pazarlama stratejilerinin
belirlenmesi ve izlenmesi, işletmeler için büyük önem taşımaktadır.
67
Tüketiciler, birçok farklı faktörün etkisinde satın alma kararı vermekte ve deneyim
elde etmektedirler. Tüketici davranışını etkileyen tüm bu faktörlerin, tüketicilerin
tüketim alışkanlıklarının şekillenmesinde ve karar verme süreçlerinde büyük etkisi
olduğu bir gerçektir. Her tüketicinin bir diğerinden farklı özellikleri, kişiliği,
motivasyonu, algısı, inançları, tutumları, kültürleri ve sosyal çevresi bulunmaktadır. Bu
sebeple pazarlama yöneticileri, tüketicileri anlamakta sıkıntıya düşmektedir. Tüketici
farklılıkları ve değişimleri göz önünde bulundurularak, işletmeler hem var olan
tüketicilerini elde tutmak hem de yenilerini kazanabilmek için tüketici davranışı
araştırmalarına önem vermeli, hedef pazar özelliklerine uygun pazarlama stratejileri
geliştirmelidir.
3. Tüketimdeki Değişimler ve Tüketim Türleri
Tüketim kültürü hakkında kimi zaman olumlu kimi zaman da olumsuz görüşler
ortaya atılmıştır ve bu kavram üzerine geliştirilen kuramlar temel olarak üç perspektif
açısından ele alınmaktadır.
Featherstone’un ortaya koyduğu ilk perspektife göre tüketim kültürü; tüketim
nesneleri, alışveriş alanları ve tüketim alanları olarak sürekli büyüyen kapitalist üretimin
genişlemesine dayanmaktadır. Bu perspektif doğrultusunda öne sürülen görüşlerden
bazıları bu durumun daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir ortam sağladığını savunurken,
bazıları da insanların ideolojik manipülasyonlara maruz kalmasına neden olan boş
zaman ve tüketim faaliyetlerinin her geçen gün arttığını savunmaktadır. Bu durumda
insanlar kendileri için daha iyi olan seçeneklerden sistemli olarak uzaklaştırılmaktadır.
İkinci perspektif ise insanların satın aldıkları ürünler aracılığıyla, toplumda kendilerine
sağladıkları konum veya farklılık yaratabilmek amacıyla izledikleri yöntemler üzerinde
durmaktadır. Son perspektif de, tüketim nesnelerinin insanlar üzerinde uyandırdığı
duygusal hazlar, arzular ve rüyalar sorununu ortaya koymaktadır (Featherstone, 2005:
36-37). Tüketim kültürü üzerine geliştirilen bu üç perspektif, konuya yönelik ileri
sürülen görüşlerin bir özeti niteliğindedir.
68
Tüm bunlar doğrultusunda tüketim kavramının çeşitliliğini anlamak için öncelikle,
tüketimin geçirdiği anlam değişimlerine bakmak gerekmektedir. Bu doğrultu da tüketim
kavramını tam olarak kavrayabilmek için öncelikle tüketim kültürü kavramı, sonrasında
ise hayaller ve hazların tüketimi ile duygu, ilişki ve deneyim tüketimi kavramları
açıklanacaktır.
3.1.Değişen Tüketim Kültürü Kavramı
Sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan yeni ve seri üretim metotları çok sayıda ve
çeşitte ürünün geliştirilmesine fırsat vermiş ve ekonomik sistemin devamlılığı için
üretilenlerin tüketilmesinin zorunlu olduğu fikrinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Kapitalist sistem içerisine dâhil olan üreticiler için tüketimin geniş kitlelere yayılması
temel amacı oluşturur hale gelmiş, zaman içerisinde üretim, öncellikli konumunu
tüketime bırakmış, yaşanan değişimler de tüketim toplumunun oluşumuna zemin
hazırlamıştır. Baudrillard'a göre tüketim toplumu, “yeni üretim güçlerinin ortaya
çıkmasıyla ve yüksek verimlilik taşıyan ekonomik bir sistemin tekelci yeniden
yapılanmasıyla orantılı yeni ve özgül bir toplumsallaşma tarzı” (2010: 95) olarak
tanımlanabilir.
Ortaya çıkan bu yeni toplumsal yapı, eskinin üretim öncelikli içeriğinden tamamen
ayrı olarak insanları tüketerek farklılaşmaya zorlamaktadır. Odabaşı ise tüketim
toplumunun genel yapısını şu şekilde özetlemektedir (Odabaşı, 2006: 40):
“Tüketim toplumunun var olup yaşayabilmesi için tüketimin; pazar
koşullarında, fiyat mübadele ilişkilerinde, profesyonel yöneticiler tarafından
sunulması ve tüketiciler tarafından tüketilen bir durumun olması söz
konusudur. Bu özellikler, bizi tüketim toplumunun ne devletçi sosyalist
yapıda ne de geleneksel toplum yapılarında olamayacağı gerçeğine
götürür.”
Tüketimle beslenen bu yeni sistem, tüketim ihtiyacının sürekliliği ve aktif olarak
kalabilmesi için tüketimi canlandırıcı gerekli mesajları kitle iletişim araçları yoluyla
69
geniş kitlelere yaymaktadır. Bireysel kimliğin oluşumu ve gelişimine katkı sağlayan kitle
iletişim araçları, eğlenceli içerikleri ile bireyin öz kimliğini oluşturması, güçlendirmesi
ya da geliştirmesi için toplumsal olarak değer verilen düşünce ve eylem modelleri
önermektedir (Bıçakçı, 2008: 10).
Tüketim toplumlarında özellikle televizyonun kullanımı ile birlikte, sistemli olarak
çeşitli gösterge ve semboller aracılığıyla yeni ihtiyaçlar yaratılmaktadır. Yeni yaşam
tarzları televizyon dizileri, reklamlar ve filmler aracılığıyla insanlara benimsetilmekte,
tüketim ile ilgili sosyal ve kültürel uygulamalar ile etki altına alınmaktadır. Kitle iletişim
araçları ile sürekli olarak uyarılan potansiyel tüketiciler, ekonomik koşulları sınırlı olsa
bile kitle iletişim araçlarında sergilenen mallara sahip olmayı arzular hale
gelmektedirler. Tüketim toplumları içerisinde, kendine sarsılmaz bir yer edinen kitle
iletişim araçları tüketim gereksiniminin tatmin olmaz bir şekilde sürmesine destek
sağlamaktadır (Bocock, 2009: 13).
Bugün insanlar, temel ihtiyaçlarını gidermenin ötesinde farklı arayışlar içerisinde
tüketim eylemini gerçekleştirmektedirler. Boş zamanı değerlendirme, sıkıntılardan
uzaklaşma, eğlenme, sosyalleşme bu arayışlardan yalnızca birkaçıdır. Tüketim önemli
bir yaşamsal faaliyet, hayatın odak noktası, toplumsal ilişkilerde etkin bir güç konumuna
yükselmiştir. Bütün bu toplumsal yapı içerisinde, sınıfsal farklılıklar ve diğer sosyal
statü
farklılıkları,
bireylerin
göstermiş
oldukları
tüketim
performansıyla
değerlendirilmektedir. Yaşamımızın her alanını etki altına alan tüketim, çalışma ve boş
vakit kavramlarının anlamını da dönüştürmekte ve yaşanan bu dönüşüm, modern
topluma kültürel boyut ekleyerek tüketim kültürünün varlığını daha da belirgin hale
getirmektedir (Aytaç, 2006: 30-31).
Günümüzde tüketim, farklı seçeneklerin incelendiği, yeniliklerin keşfedildiği ve
farklı iletişimlerin yaşandığı macera dolu bir süreç olarak algılanmakta ve sadece bu
nedenle bile bireyler alışveriş yapmak konusunda haz duyabilmektedir. Tüketicilerin
70
gerçekleştirdiği
hazcı
tüketimler
incelendiğinde,
farklı
nedenlerle
tüketimi
gerçekleştirdikleri görülmektedir (Arnold ve Reynolds, 2003: 78-81):
• Macera olarak tüketim: Bu kategoride tüketim deneyimi genellikle macera,
korku, deneyim, heyecan ve ayrı bir evrende olunduğunu hissettiren heyecan verici
görüntüler, kokular ve sesler olarak tarif edilmektedir. Tüketiciler alışveriş hissini
uyarılma, macera ve başka bir dünyada olma kelimeleri ile ifade etmektedir. Birçok kişi
alışveriş sırasında yaşadığı heyecan ve macera için alışverişe gittiğini ifade ederken,
vitrinlere bakan bir tüketici keşfetme ve seyretmenin verdiği heyecanı sevmektedir.
• Sosyalleşmek için tüketim: Bu türdeki tüketim deneyimi, arkadaşlarla ve aile
üyeleriyle zaman geçirme ve diğer tüketicilerle tanışma, yeni ilişkiler kurma imkanı
olarak tanımlanmaktadır. Aile ve arkadaşlarla birlikte alışveriş yaparak sosyalleşmek ve
alışveriş esnasında başkalarıyla da iletişime geçmek, sosyalleşmek için tüketmenin
örneklerindendir.
• Hoşnutluk için tüketim: Bu kategoride tüketim biçimi stresten uzaklaşmak ve
olumsuz bir ruh halinden çıkmak için tercih edilmekte ve alışveriş yapmanın bireyi
problemlerden uzaklaştırdığı düşünülmektedir. Alışveriş biçimi kişinin kendine seçtiği
özel bir tedavi yöntemi olarak da görülmektedir.
• Fikir Edinmek için tüketim: Bilgi toplamak ve bu süre içinde eğlenmek ve boş
vakit geçirmek temel amaç olarak görülmektedir. Bireyler, trend ve yeni moda hakkında
bilgi sahibi olmak ve yeni ürünleri görmek için de alışverişe çıkmayı tercih
edebilmektedir. Herhangi bir satın alma kararı olması zorunlu görülmemektedir.
• Rol tüketimi: Bu kategorideki tüketim biçimi bireyin başkaları (aile ya da
arkadaşlar) için mükemmel hediyeler seçerek başkalarını mutlu etmek ve bu sayede haz
ve heyecan duygularını tatmin etmek üzerine kuruludur. Özellikle kadınlar için alışveriş,
aşklarını vurgulamanın yolu olarak görülebilmektedir.
71
• Değer tüketimi: Ceylan ve Ünal'a göre (2008: 271) tüketicilerin gerçekleştirdiği
bir diğer tüketim türü de değer tüketimidir. Bu tür tüketim biçiminde bireyler, alışverişi
bir tür meydan okuma, kazanılması gereken bir oyun olarak görürken; indirim
fırsatlarından yararlanmayı ve ürünleri daha düşük fiyattan almayı heyecan olarak
değerlendirmektedirler. Kişiler indirim zamanlarında daha fazla tüketim yaparak,
indirimi bekleyerek veya pazarlık yaparak haz duygularını tatmin edebilmektedirler.
Değer alışverişinin bireye sağladığı hazlardan biri, kişinin en iyi ürünü, en uygun fiyatla
alması nedeniyle kendisini akıllı bir tüketici olarak görmenin sağladığı haz olurken;
diğeri ise en güzel ve ucuz ürünün satışının nerede ve kaç liraya olduğunu etrafındaki
kişilere aktarmak olduğu ifade edilmektedir.
Tüketimde alışverişin aktörleri arasında güç dengesi ya da gücün kullanımı
açısından sürekli bir çekişme yaşanmaktadır. Tüketici odaklı pazarlama çabalarına
rağmen, tüketicilerin yaşam tarzlarının statü belirleme, sergileme, gösteriş ve sembolizm
açısından görüntü toplumuna kaymasının güç dengesinde tüketiciler aleyhine bir
bozulma potansiyeli taşıdığı belirtilebilir. Bu dengesizliğe rağmen tüketmek birey için
haz alınan bir süreçtir. Çünkü tüketim, yaşam tarzının en önemli parçasıdır ve tüketici
kimlik
arayışı
içinde,
kurgulanan
yaşam
tarzlarına
uyum
sağlama
ihtiyacı
hissetmektedir. Aksi halde yalnızlaşan bireyin dışlanma korkusu ağır basacaktır (Torlak,
2007: 119).
Featherstone, tüketim toplumunun kültürüne gönderme yapan tüketim kültürünün,
simgesel üretim, gündelik tecrübeler ve pratiklerin genel bir yeniden örgütlenişinin
kitlesel tüketime yönelik hamleye eşlik ettiği varsayımına dayandığını ileri sürmektedir
(Featherstone, 2005: 185). Büyük alışveriş merkezlerinin inşa edilmesi, eğlence ve boş
zamanların geçirilmesine yönelik kavramların oluşturulması, reklamcılık ve halkla
ilişkiler faaliyetlerinin profesyoneller tarafından yürütülmeye başlanması bu yeniden
örgütlenişin bir parçasını oluşturmaktadır. Üretim sistemlerinde ve günlük pratiklerde
yaşanan bu dönüşüm, bugünkü toplumlarda tüketim kültürünün yerleşmesine temel
oluşturmaktadır.
72
Günümüzdeki tüketim kültürünün net bir şekilde anlaşılabilmesi için tüketimin,
medya, reklam ve moda ile olan ilişkisini ayrı başlıklar altında incelemek gerekmektedir.
3.1.1. Tüketim, Medya, Reklam
Günümüzde tüketiciler için medya ve reklam büyük öneme sahiptir. İnsanlar
ihtiyaçlarını medyaya ve reklamlara göre belirlemektedir. Bir ihtiyacın ortaya
çıkarılmasında ve bu ihtiyacın hangi ürün veya hizmetle giderileceğinde medya ve
reklamın etkisi olmaktadır.
Reklam, insanların belirli bir konuda görüş sahibi olmalarını, istenilen tutumu
geliştirmelerini ve o davranışa geçmelerini amaçlayan planlanmış bir iletişim
faaliyetidir. Reklam ekonominin önemli bir parçasıdır ve temel işlevi insanların ürünler
ve hizmetler hakkında bilgi edinmesini sağlamak ve ürünün satın alınmasına ilişkin
teşvik etmek şeklinde özetlenebilir (Gürgen, 1996: 434). Reklama eleştirel açıdan
bakanlar tarafından, günümüz insanının bir “illüzyonlar dönemi” yaşadığı iddia
edilmektedir (Featherstone, 2005: 51-55).
“Bu illüzyonlar günümüz insanının zihnini köreltip, aklı da devre dışı
bırakarak insani fonksiyonlarını yitirmesine yol açarken, neyin gerçek neyin
gerçek dışı olduğunun ayırt edilmesini de güçleştirmektedir. İnsanlık, kitle
iletişim araçlarıyla yaygınlaştırılan illüzyonlara karşı direniş göstererek
onları deşifre edeceği yerde, illüzyonları benimsemiştir. Hiç kimsenin neler
olup bittiğini merak etmek gibi bir çabası da yoktur. Herkes hayatından
memnun, herkes kitle iletişim araçlarına sonsuz bir güven duymaktadır.
Medya zihinlere ne ekerse onu biçmektedir” (Çetinkaya, 1992: 15).
Teknolojinin gelişmesi, binlerce yeni ürünün piyasaya sürülmesiyle kendini
göstermekte, her yıl yaklaşık 500 milyar doların harcandığı, bu ürünlerin insanlar
tarafından bir ihtiyaç olarak algılanması ve tüketilmesi için reklam kampanyaları
başlatılmaktadır (El Sabah, 2007: 168). Pazar ekonomisinin egemen olduğu toplumlarda
73
medyanın en çok kullanıldığı alan talebin manipüle edilmesidir (Uzoğlu ve Yılmaz,
1996: 525).
“İhtiyaçların manipülasyonu” ihtiyacımız olmayan şeylere “ihtiyaç duyar” hale
getirilme olarak algılanır. Reklamın, talep yaratımının sürekli olarak, sadece malların
tüketimiyle giderilebilecek yeni hoşnutsuzluklar ve yeni talepler yaratmaya çalıştığı
iddia edilir. Böylece, reklamcılık üretim sürecinin merkezindeki değerleri yansıtır
(Lodziak 2003: 40). Kitle iletişim araçları eline geçirdiği bu mutlak gücü toplumla ilginç
yöntemlerle paylaşmaya başlamakta ve “masum çoğunlukla” yepyeni bir ilişki biçimi
tasarlamaktadır. Promosyonlarla tüketicilerin günlük yaşamına girilmekte, ailelerin evini
döşeyecek kadar mahremiyetine ulaşılmaktadır (Atikkan, 1996: 534). Alkan'a göre
(1996: 289), kişiler artık promosyonu için gazete ve dergi satın alır duruma gelmiş ve
Türkiye,
“Takvim-i Vekayi ile Tencere-Tava Promosyonu Geleneği Arasında
Okuyucusuz Gazeteler ve Gazetesiz Okuyucular Ülkesi” haline getirilmiştir.
Türk medyası sayesinde serbest piyasada promosyon, reklam ve propaganda
özellikle son yıllarda, “araç” olmaktan çıkıp, “amaç” haline gelmiştir. “Gazete”nin
yerini “promosyon ürünü”, “okur”un yerini “tüketici” almış, böylece okur ya da tüketici,
“amaç” olması gereken gazeteyi “araç” , “araç” olması gereken promosyon ürününü
“amaç” konumuna getirmiştir (Doğan, 1996: 400).
3.1.2. Tüketim ve Moda
Moda, gündelik konular üzerinde sosyal bakımdan yaşanan geçici değişiklikler
olarak tanımlanabilir. Moda, daimi bir süreçtir ve daimi değişikliğe uğrayan her sosyal
hayat alanı, modanın istilası ile karşı karşıyadır. Fikir, inanç, eğlence, giyinme,
süslenme, mobilya, konuşma tarzı, müzik, edebiyat ve sanat gibi konuların hepsinde
moda kuralları etkilerini göstermektedir (Dönmezer, 1994: 434).
Modayı, belirgin kalıplara bağlanmış bir toplumsal davranış olarak düşünmek
mümkündür. Ancak modanın toplumsal eşitsizlikleri ve farklılıkları vurgulayan
toplumsal normlardan farklılaştığı da bir gerçektir. Aksine moda, üst toplumsal
74
kategorilerde benzeşmeyi sağlayan bir araçtır; hayranlıktan doğan bir taklitten çok,
rekabet kavramını içeren bir taklittir. Bu nedenle de eşitlik sağlamaya yönelik bir anlamı
vardır. Ayrıca modanın toplumsal uyumdan başka görünümleri de bulunur. Birçok
toplumsal olay, ya içsel bir gelişmenin ya da dış öğelerin etkisiyle değişir. Oysa moda,
hiçbir temele dayanmayan bir değişimdir; başka bir deyişle sadece değişmiş olmak için
değişmektir (Yüksel, 1996: 220).
Modaya karşı duyulan isteği, ortaya çıkan ihtiyacın sebebini sadece moda
yaratıcılarının tutumlarına veya referans grubunu teşkil edecek olan insanların
davranışlarına bağlamamak gerekir. Tüketici davranışına yön veren iç ve dış faktörlerin
etkisiyle oluşan özellikler, aynı zamanda tüketim modelini ve talebini de etkilemektedir.
Modanın, bu talebi etkilemekle kalmayıp, tüketici talebini etkileyen bir “diktatör”
olduğu bile ileri sürülebilir (Erden, 1996: 171). Türk televizyonlarda bir dönem
neredeyse her kanalda yayınlanan kıyafet giyme/giydirme programları, ev dekorasyon
programları, gelin, damat ve düğün organizasyonlarını kapsayan programlar,
tüketicilerin taleplerinin etkilenmesi ve manipüle edilmesi açısından bu alanda
gösterilebilecek en iyi örneklerdir.
Modanın yayılımını kuşkusuz kitle iletişim araçları ve reklamlar sağlamaktadır.
Çünkü moda ve reklam, birbirleriyle bağıntılı olup kökenlerinde dikkati çekmek, ilgi
yaratmak ve yaratılan ilgiyi sürdürmek vardır. Toplumun bir bölümünün yeni ve değişik
olanı kabulü ile başlayan moda, diğer insanların onları ve birbirlerini taklit etmeleriyle
yayılır. Fakat zamanla herkes moda aracılığıyla kendini ifade etmeye başladığı için,
moda öncülerinin farklı olma arzusu yeni bir moda dalgası başlatır ve ilk moda dalgası
da sona erer. Bu yüzden moda yaratıcıları yeniliklerini öncelikle moda öncülerine
sunarlar (Gümüş ve Üstün, 1992: 25).
Çoğu zaman geçmişten ve farklı kültürlerden etkilenerek yaratılmış ürünler bize
bir rüya âleminin, bir karnavalın parçası olduğumuzu hissettirmek için sunulmaktadır
(Akcan, 1994: 48). Moda, kültüre ve topluma egemen olan her akım gibi, yenilikçi bir
75
duyarlılıkla toplumun tüketim yapısını etkilemekte, modayı takip etme arzusu da
tüketilmekte olan ürünlerin fonksiyonelliğini kaybetmese de, farklı versiyonların
yeniden tüketilmesini gerektirmektedir. Tüketiciler, neyin, nasıl ve hangi tüketim
topluluğuna girmek için tüketileceğini, durmadan değişen yaşam stillerini yaratan
modadan öğrenmektedir. Bu açıdan bakıldığında moda, kültürel değişmeye neden olan
kitle tüketiminin bir unsuru olarak kabul edilebilir (Çınar ve Çubukcu, 2009: 283).
3.2. Hayaller ve Hazların Tüketimi
19. yüzyılın ‘kendi kendine yetebilen’ bireyciliğine karşın 20. yüzyılda gelişen
ekonomik düzen, ürünlerin çeşitlenmesi, pazarlamadaki yaşanan gelişmeler, toplumsal
yaşamda değişen roller, zorunlu bir değişimi de beraberinde getirmiştir. Kişiler
üretimden daha çok tüketime yönelmiş, kurgulanan yaşamlar içerisinde tüketime ilişkin
alternatif hazlar ve arzular öneren tüketim imgelerini yaşamlarının içerisine almışlardır.
Bireyler, toplulukların kısıtlamalarından uzak, kendini yenileyen ve tamamen bağımsız
ve diğer bireylerden farklı olmak istemekte ve bu doğrultuda ihtiyaçlarını gidermeye
yönelik tüketimden çok, bireysel hareket ederek kendi varlığını ve farklılığını
gösterebileceği şekilde tüketim yapmaya yönelmişlerdir (Featherstone, 2005: 51-53).
Uzun yıllardan beri, insanların niçin tüketimle yakından ilgilendikleri araştırılmış,
geleneksel bakış açısıyla tüketim, değeri yok eden ikincil bir aktivite olarak görülmüş
belli ölçüde ihmal edilmiş ve temel ilgi, daha çok ürün üretim süreçleri üzerine
gerçekleşmiştir (Fırat ve Dholakia, 2003: 15-16). Raymond Williams’ın tüketme terimi
için işaret ettiği ‘tahrip etmek, harcamak, israf etmek’ anlamlarının aksine, son yıllarda
tüketimin sadece dönüşüm ve yok etmeyi amaçlamadığına yönelik vurgular artmış ve
tüketim de üretimle eşdeğer bir düzeye yükseltilmeye başlanmıştır (Featerstone, 2005:
51-53). Günümüzdeki tüketim biçiminin artık sadece gerekliliklerle sınırlı olmadığı,
sosyal ve sembolik ilişkilerden ve duygusal deneyimlerden oluşan geniş bir yaşayışlar
bütününe yayıldığı tartışılmaktadır (Csikszentmihalyi, 2000: 267).
76
Günümüz tüketicisi için önemli olan, ürün ya da hizmetten daha çok, tüketimdeki
deneyimden elde ettiği tatmindir (Howard, 2007: 664; Odabaşı, 2004: 35). Bu durum,
tüketimden elde edilecek deneyimin en güzel olmasını öneren markaları öne
çıkarabilmektedir.
Bugün farklı tercihleri bulunan, üretim süreçlerine aktif katılım gösteren, ne
istediğini bilen ve en önemlisi hızla tüketen yeni tüketici, tüketime yeni anlamlar
yüklemekle kalmayıp tüketimi artık sadece yaşamsal ihtiyaçların giderilmesi için
gerçekleştirilen basit bir seçim süreci olarak görmemektedir. Yeni tüketici için tüketim
aynı zamanda hayat tarzının önemli bir göstergesi olarak görülmektedir. Tüketimin hayat
tarzını belirleyici rol olarak görülmesinde ürünlerin taşıdığı sembolik anlamların,
tüketimin bir gösteriş ve haz alma aracı haline dönüşmesinin ve bir kültürel etkileşim
aracı olarak algılanmasının önemli etkileri bulunmaktadır (Torlak, 2007: 118).
Tüm bunlar doğrultusun da tüketicinin davranış kalıplarının öğrenilmesinde
tüketim şeklinin ve bu şekillerin hangi tüketim türleri aracılığıyla oluşturulduğu önem
taşımaktadır. Çünkü tüketiciler artık sadece ihtiyaçları olduğu için bir ürünü ya da
hizmeti satın almamakta, kendine fayda sağladığı, onu bir topluma ya da gruba dahi
ettiği ya da ait olduğu statüyü ifade ettiği için de o satın alma davranışı göstermektedir.
Bu nedenle tüketimin türleri olan, sembolik, hedonik ve gösterişçi tüketimin tanımlarını
vermek tüketiciyi anlamayı kolaylaştıracaktır.
3.2.1. Sembolik Tüketim
Teknolojik gelişmelerin sürekli olarak devam ettiği günümüzde, ürün geliştirme
faaliyetleri, üretim süreçleri, reklam ve halkla ilişkiler stratejileri, kurumlar tarafından
sürekli düzenlenmekte ve yenilenmektedir. Çünkü ürünler ve iletişim çalışmaları diğer
kurumlarca kolayca taklit edilebilmekte, devamlı değişim gösteren toplumsal yapı
içerisinde ürün ve hizmetlerin modası hızla geçebilmektedir. Fiyat, kalite, renk gibi
özellikler artık yeterli gelmemekte, rekabet üstünlüğü sağlamada ve pazarda kalıcılığı
sağlamada yetersiz kalmaktadır. Bugün kurumlar açısından bakıldığında, markanın
77
tüketicisine kattığı artı değerin ve yarattığı imajın avantaj sağladığı görülmektedir.
Yenilikçi tüketici, satın aldığı ürünleri iletişim aracı olarak kullanmakta ve dolayısıyla
ürünün fonksiyonlarından ziyade ürünün diğer insanlar tarafından nasıl algılandığı ile
ilgilenmektedir. Ürünler için yaratılan sembolik anlamların ön plana olduğu ve bu
anlamların kitle iletişim araçları vasıtasıyla sistemli olarak yayıldığı bu dönemde,
tüketicilerin “sembolik tüketim” davranışları tüketim kültürünün temel unsurlarından
biri olarak görülmektedir (Erbaş, 2010: 30-33).
Gündelik yaşam içerisinde toplum içinde değer ve inanç sistemlerini anlatan bir
takım semboller gelişmiş ve yaşamın birçok alanında rastlanılan bu semboller, günlük
hayat içerisindeki iletişimi kolaylaştırmakta kullanılmıştır. Tıpkı günlük yaşamdaki gibi
tüketim süreçlerinde de sembollerden yararlanılmaktadır. Bireyler kullandıkları ürünler
aracılığıyla diğerlerine bazı mesajlar vermeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, ürünlerin
sembolik tüketimi, kısmen de olsa sembolik değerlerine göre değerlendirilip satın
alınması ve tüketilmesidir. Bireylerin sembolik tüketime başvurmalarını sağlayan
nedenler genel olarak şu şekilde açıklanmaktadır (Odabaşı, 2006: 85):
1-Statü ya da sosyal sınıfını belirtme,
2-Kendini tanımlayıp bir role bürünme,
3-Sosyal varlığını oluşturma ve koruyabilme,
4-Kendisini başkalarına ve kendine ifade edebilme,
5-Kimliğini yansıtma.
Bireyler, sosyal statülerini belirleme ve kimliklerini oluşturma sürecinde, ürünlerin
sembolik anlamlarından faydalanmaktadırlar. Sembollerle çevrili dünya içerisinde
bireyler, benliklerini semboller aracılığıyla tanımlayabilmektedirler. Bireyin sahip
olduğu üç tür benlik bulunmaktadır: Gerçek benlik, ideal benlik, sosyal benlik. Bireyin
tükettiği ürün ve hizmetler bazen gerçek benlik ile bağlantılı olurken başka bir durumda
78
ise hiçbir bağlantı göstermemektedir. Bireyler kendilerini genellikle reklamlarda
gösterilen ve somut biçime dönüştürmüş ideal benlik kavramı ile kıyaslamaktadırlar.
Örneğin reklamlarda ideal ölçülere sahip kadın ve erkeklere yer verilmekte ve ardından
‘güzel’ görünülmesini sağlayan ürünün ayrıntıları verilmektedir. Diğer taraftan bazı
reklamlar ise sosyal benlik üzerine vurgu yapmaktadır. Şık bir sofra etrafında toplanan
insanlar, lezzetli yemekler yapan güzel bir kadın ve yemeklerde lezzeti sağlayan ürün
gösterilmekte ve bu tür reklamlar, çoğu zaman tüketiciler üzerinde uyarıcı etkiler
yaratmaktadır (Odabaşı, 2006: 88).
Benliğini geliştirme gereksinimi içerisindeki birey, reklamlarda sunulan sembolik
anlamlar nedeniyle ürüne sahip olmak için istek ve arzu duyabilmektedir. Aynı zamanda
yalnızlaşma kaygısı içerisinde olan bireyler sosyalleşme kaygısıyla ideal olarak sunulan
bir görünüme bürünmek için bu yönde mesajlar ileten ürünleri almayı tercih etmektedir.
Sembolik tüketim sürecinde, ürünün tüketiciye taşıdığı anlamın, diğer bireyler tarafından
da aynı şekilde anlaşılıyor olması gerekmektedir. Ürünün sembolik iletişimi sağlayan bir
araç olarak sosyal tanınmayı sağlayabilmesi, ürünle ilişkili olarak yaratılan anlamın
hedef kitle tarafından kolaylıkla algılanabilecek şekilde oluşturulmasına bağlı
olmaktadır ve bu ilişkilendirme sürecine sınıflandırma süreci adı verilir (Erbaş, 2010:
33–35).
Yaşanılan yer, yaşam tarzını somutlaştıran temel bileşenlerden biridir. Ülkemizde
yaşam tarzına yönelik mesaj içeriklerini yoğun şekilde barındıran konut projeleri çeşitli
mecralarda sunulmaktadır. Bireylere, seçkin ve elit olma vaadi içeren bu projelerle ilgili
çarpıcı bir örnek, sadece iki üyenin referansı ile üye olunabilen ve komşular
beğenilmediğinde veto hakkı olan yerleşim yeri projelerinde tıpkı sosyal bir kulüp
havası yaratılmasıdır (Bali, 2007: 138-139). Bireylere ayrıcalıklı olma vaadi sunan
mekânsal tasarımlar, sembolik tüketimin, yaşam tarzını somutlaştırmanın ve sosyal
kulüp havası içinde farklı bir topluluk haline gelmenin birer göstergesidir.
79
Sembolik anlamlar yüklenilerek tüketicilere sunulan markalar sayesinde yaşam
tarzlarının ve kimliğin dışa vurumu sağlanmaktadır. Markalar kimlik yaratmak, yeniden
üretmek ve bu kimlikleri gerçekleştirmek için maksatlı ve ayırt edici olarak kullanılan
güçlü anlam kaynakları olarak hizmet ederler. Markaları kullanarak söylem zincirleri
oluşturan tüketiciler, kendi hikâyelerini yaratmakta ve bu hikâyeler üzerinden iletişim
kurabilmektedirler. Markalar tüketicilerin yaşamlarına yardımcı olmanın yanı sıra,
yaşam öykülerine anlam katmak için kullandıkları sistemler olarak da bir araya
getirilirler. Daha basit bir ifadeyle, tüketiciler markaları değil, yaşamları seçmektedirler
(Fournier, 1998’den akt. Binay, 2010: 24). Modanın ve yaşam tarzlarının geçiciliğinde
sembolik tüketimler ile tüketici, seçim sürecine devam etmekte ve her geçen gün yeni
alternatifler ile karşılaşmaktadır.
3.2.2. Hedonik Tüketim
Tüketim süreçlerinde daha çok ön plana çıkan duygular, tüketicinin ürünleri nesnel
özellikleri için satın alan bireyler olmadığını göstermektedir. Yenilikçi tüketici;
tüketirken haz almayı ve yeni duygusal deneyimler yaşamayı beklemektedir ve bu
doğrultuda hedonik tüketim kavramı gündeme gelmektedir. Hedonizm, “yaşamın
anlamını hazda bulan dünya görüşü” olarak tanımlanmaktadır (www.felsefeekibi.com).
Yeme içme gibi fiziksel ihtiyaçlar ve duyular aracılığıyla elde edilen hazlara
ilişkin olan geleneksel hedonizm, oldukça spesifik pratiklerle bağlantılı olan haz
arayışları ile karakterize edilmektedir. Buna karşın modern hedonizm ise her türlü
deneyime eşlik eden duyular değil, duygular aracılığıyla haz aramayı içermektedir ve
buradaki
vurgu
tüketimin
getirdiği hazlar
üzerine
yapılmaktadır.
Hedonizm
duyumlardan çok duygularla gelişen deneyimlere dayalı olduğu için günümüz
tüketimcilik anlayışı, bireyleri hayal kurmaya yönlendiren niteliklere sahip olmaktadır
(Yanıklar, 2010: 12).
Tüketiciler yaptıkları tüketim sonucunda bir değer elde etmek istemektedirler. Bu
değer basitçe verilenin karşısında ne alındığıdır (Zeithaml, 1988). Toplam tüketim
80
deneyimi de bir değer yaratmaktadır. Ancak bu değer sadece fonksiyonel faydalar olarak
görülmemelidir. Bununla birlikte tüketimin hedonik, yani hazcı boyutu da bir değer
yaratmaktadır (Babin vd., 1994). Örneğin insanlar rekabetin olduğu bir yarışma veya
olaya katıldıklarında para ödülü gibi nesnel ödüller kazanabilmektedirler. Ama bunun
yanında rekabetin içinde yer alınmasından kaynaklanan zevk gibi daha içsel, kişisel ve
duygusal kazanımlar da olabilmektedir (Deci vd., 1981). İşte tüketicilerin tüketimden
zevk alması anlamına gelen bu tüketime, hedonik tüketim denilmektedir.
Hedonik
tüketim
sürecinde
ürünlere
sadece
nesnel
varlıklar
olarak
bakılmamaktadır. Ürünlerin tüketicide uyandırdığı duygular ve tüketici için ne anlam
ifade ettiğinin yanı sıra tüketicinin fantezileri ve duygusal uyarımlarından tatmin
sağlanmaktadır. Hedonik tüketim süreçleri değerlendirildiğinde cinsiyete dayalı bir
takım farklılıklar da ortaya çıkmaktadır. Hedonik alışverişin cinsiyete göre farklılaşması
üzerine yapılan bir araştırma (Özdemir ve Yaman, 2007: 87), kadınların hedonik tüketim
alışkanlıklarının daha baskın olduğunu ortaya koymuştur.. Kadınlar stres atmak, iyi
hisettmek, yenilikleri keşfetmek, iletişimde bulunmak gibi nedenlerle alışveriş yapmayı
erkeklere oranla daha çok tercih etmektedirler.
Hirchman ve Holbrook (1982), hedonik tüketimi; ürünün kullanım deneyimiyle
alakalı tüketicilerin duygusal yönü, fantezi ve çoklu duyusal düşleri olarak ifade
etmektedirler. Hedonik tüketimde ürünlerin sembolik ve duygusal özellikleri nesnel
özelliklerine göre daha fazla ortaya çıkmakta ve hedonizm ile sembolik tüketim arasında
önemli bir ilişki olduğu görülmektedir.
Farklı birçok nedenle yaşanılan alışveriş sürecinin bireyler için yeni bir macera
olarak algılanıp, duyguları harekete geçirici etkisinin olduğu görülmektedir. Bazen
sadece problemlerden uzaklaşmak, sosyalleşmek, yeni insanlarla tanışmak ya da vakit
geçirmek nedeniyle alışverişe çıkılmaktadır. Dolayısıyla satın alma sürecinde ve satın
alınan ürünlerde bireye zevk verme, mutluluğunu artırma ya da acı ve üzüntüden
uzaklaşmasına sebep olma, hazcı alışverişin özellikleri olarak belirtilebilir. Ortaya konan
81
bu nedenler satın alma davranışının, bireyler için sadece yarar sağlama odaklı
olmadığını göstermektedir. Hedonizm, temelde haz arayıcılığı, kendini zevke adamak
olarak ifade edilirken; hedonik tüketim, tüketiminin haz boyutundan tat almaktır.
Örneğin kendine saat almaya giden bir tüketici ürünün modaya olan uyumunu, markanın
taşıdığı sembolik anlamı ve zamanı gösterme yararı dışında daha birçok farklı noktayı
incelemektedir (Hirchman ve Holbrook, 1982).
Tüketicilerin eğilimlerine paralel olarak reklamlarda ve ürünün sergilendiği kitle
iletişim araçlarında da duyguları uyarıcı ve hazları harekete geçirici mesajların yer aldığı
görülmektedir. Algida dondurma markasının çıkardığı yeni ürünü Magnum Mini’yi
“evde yaşanan yeni hazlar” sloganı ile pazara sunması, duyguların uyarılması amacıyla
uygulanan reklam stratejilerine bir örnek teşkil etmektedir. Ayrıca Amerika’da Club 1830 tatil şirketinin reklamlarında kullandığı “Sarhoş ve sorumsuz olmak için iki haftanız
var” sloganı hedonik duyguların uyarılmasına bir örnektir (Altunışık ve Çallı, 2004:
235).
Holbrook ve Hirschman (1982), hedonik tüketimi; ürünün kullanım deneyimiyle
alakalı tüketicilerin duygusal yönü, fantezi ve çoklu duyusal düşleri olarak ifade
etmektedirler. Hedonik tüketimde ürünlerin sembolik ve duygusal özellikleri nesnel
özelliklerine göre daha fazla ortaya çıkmakta ve hedonizm ile sembolik tüketim arasında
önemli bir ilişki olduğuna dikkat çekilmektedir.
3.2.3. Gösterişçi Tüketim
Gösterişçi tüketim yeni bir kavram değildir. Thorstein Veblen ilk olarak 1899’da
yayınlanan The Theory of the Leisure Class (Aylak Sınıfın Teorisi) adlı çalışmasında
dönemin gösterişçi tüketim eğilimlerini incelemiştir. Veblen’in yıllar önce değindiği
gösterişçi tüketim olgusu, bugün tüketim ile ilgili yürütülen çalışmalara da ışık
tutmaktadır (Aktaran Kaya, 2008: 8).
Tüketim, yaşam tarzları ve kimlikler hakkında birbirlerine mesajlar vermeye
çalışan aktörler arasındaki simgelerin mübadelesi olarak yorumlandığında, bireylerin
82
malları basit bir şekilde yalnızca faydalı oldukları için satın almadıkları açıkça
görülmektedir. Başka bir deyişle, tüketim malları ve hizmetler daha çok sosyal statü ve
prestij işaretleri olarak işlev gören belirli anlam taşıyıcılarıdır (Yanıklar, 2010: 19).
Geçmişten günümüze toplumsal yaşamda, mal ve hizmetlerin niteliğinde, tüketim
şekillerinde, teknolojik gelişmelerde ve daha birçok alanda değişimler yaşansa da,
bireyleri gösterişçi tüketime doğru yönlendiren nedenler arasında benzerlikler olduğu
görülmektedir. Gösterişçi tüketim, “kişinin çevresine statüsünü veya prestijini göstermek
amacı ile yaptığı alışverişler şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tüketimlerin temelinde,
alınan ürünlerin çevre tarafından prestij göstergesi olarak algılanması yatmaktadır”
(Güllülü vd., 2010: 106).
1800’lü yılların sonunda metropollerde ortaya çıkmaya başlayan yeni tüketim
tarzları ve tüketim biçimlerinden etkilenen Veblen, Avrupa’daki üst sınıfların yaşam
tarzlarını taklit etmeye çalışan, Amerika’da işveren sınıfı içerisindeki aylak bir kesimin
çözümlemesini yapmıştır. Elit tabaka olarak da nitelendirilen bu kesimdeki insanlar,
kamusal alanlarda bulundukları statü ve zenginliklerini açık bir şekilde sergileyebilmek
amacıyla gösterişçi tüketim olarak adlandırılan bir sürecin içerisinde yer almışlardır. Bu
aylak elit tabakanın tek ortak noktası maddi zenginlikleridir. Bu dönemde insanların
toplumsal statü ve prestij kazanmalarını sağlayan tek olgu maddi zenginlik olup, el
emeğinden ziyade miras alınan zenginlik itibar görmüştür. Veblen’e göre bu özelliklere
sahip bireylerin varlığını başkalarına göstermesinin iki yolu vardır; biri “gösterişçi
tüketim”, diğeri ise gösterişçi tüketimin zamanla sosyal hayatı da etkileyen bir pratik
haline dönüşmesini sağlayan gösterişçi boş zaman faaliyetidir. Veblen’in ifade ettiği
şekliyle, kişinin çalışma hayatından kaçması, daha üstün parasal gücün ve prestijin
geleneksel göstergesi olarak görülmektedir (Yanıklar, 2010: 19).
Gösterişçi tüketimde tek başına maddi zenginliğe sahip olmak yeterli
bulunmamaktadır, aynı zamanda bu zenginliğin tüm ihtişamı ile gösterilmesi ve diğer
bireylerin ikna edilmesi gerekmektedir. Çalışma yaşamı ve emeğin değersizleştirildiği
83
bu anlayış doğrultusunda bireyin parasal gücünü başkalarına ispat edebilecek şekilde
zamanı tüketmesi gerekmektedir. Baudrillard'a göre (2010: 202-203) zamanın tüketildiği
boş zaman süreci, maddi olarak üretici olunmayan bu zaman sürecinde, bir değer
üretiminin zamanı olduğunu vurgulamaktadır. Aslında boş zaman etkinliklerinde zaman
boş değildir, toplumsal birey için statü üretilen bir zaman dilimi olarak görüldüğü için
boşa harcanmış olarak görülmemektedir. Golf, binicilik, yatçılık, yelkencilik gibi
sporlarla uğraşmak; hayırseverlik adı altında çeşitli sivil toplum kuruluşlarının
çalışmalarına destek vermek gibi bir takım faaliyetlerde bulunmak gösterişçi boş zaman
faaliyetleri olarak değerlendirilmektedir. Bunun anlamı, bireyin faaliyetinden edineceği
kazanımlardan çok, simgesel değerler aracılığıyla sosyal kimliğine yapacağı vurgunun
önem kazanmasıdır. Örneğin bir iş adamının ve bir sporcunun golf oynaması arasında
çeşitli farklılıklar bulunabilmektedir. Sporcu spor yapmanın kendine kazandırdığı
fiziksel, ruhsal ve maddi getiriler ile tatmin olurken; iş adamı yaptığı sporun başkalarına
sergilenmesi ve kendisine prestij sağlaması ile tatmin olabilmektedir. İş adamı sahip
olduğu gösterişçi varlık gereği, yaptığı spordan hiçbir maddi kazanç beklentisi içinde
olmadan zamanı gösterişçi bir şekilde tüketmektedir.
Bireyler arasında rekabet ve kıskançlığa neden olan farklılıklar yaratmanın bir
yolu olarak görülen “boş zaman harcama” kavramı daha sonraki dönemlerde etkisini
kaybetmeye başlamıştır. Günümüzde ise zaman yerine mallar boşa harcanmaktadır; yani
ağırlıklı olarak gösterişçi tüketimde bulunmak tercih edilmektedir. Ancak gösterişçi boş
zaman harcama alışkanlığı tamamen yok olmanın aksine dönem dönem yeniden
yükselişe geçmektedir. Sonuçta hem gösterişçi boş zaman hem de gösterişçi tüketim
meta tüketiminin temelini oluşturmaktadır. Bir yolcu gemisi veya bir kumar eğlencesi,
Mercedes marka bir araba ya da mink manto gösterişli tüketim metaları olarak
gösterilmektedir (Ritzer, 2000: 250).
Tıpkı sosyal statü ve prestij kazanma amacıyla zaman tüketimi gibi, ürün ve
hizmetler de aynı nedenlerle tüketilmektedir. Gösterişçi tüketim, bireyin yalnızca kendi
hazlarını tatmin etmek amacıyla yapılmamaktadır. Kişisel tatminlerin yanı sıra diğer
84
bireyler üzerinde hayranlık uyandırmak, statü sağlamak ya da bir üst sınıfa dahil olmak
gibi nedenlerle de gösterişçi tüketimde bulunulmaktadır. Gösterişçi tüketim kapsamında
satın alınan ürün, gerçekten tatmin sağlayabilir ya da sağlamayabilir, burada önemli olan
kullanıcısına sağladığı
prestijdir. Pahalı
bir
otomobil, hem
üretim
amacını
gerçekleştirmekte hem de yüksek bir ücret karşılığı satın alındığı için gösteriş tüketimi
tanımına uymaktadır. Benzer bir şekilde pahalı mücevherler de fiziki bir işleve sahip
olmadıkları halde sergilenebilirlik vasıfları nedeniyle gösterişçi tüketim kapsamına
girmektedir. Genel olarak gösteriş için talep edilen ürünler, kişiye prestij sağlaması ve
pahalı olması sebebiyle lüks kategoride değerlendirilmektedir (Çınar ve Çubukcu, 2009:
284).
Değişen yaşam tarzını ve sahip olduğu imkânları bir başkasına sergileme
telaşındaki birey, bu amaçla moda ve markalardan da yararlanmaktadır. Anlamın
aktarılması ve paylaşılması işlevlerine sahip olan moda ve markaların etkisiyle gösterişçi
tüketim eylemi kolaylıkla gerçekleştirebilmekte ve kitle iletişim araçlarının markaların
değerlerine
ilişkin
yaydıkları
mesajlar,
topluluklar
arasında
ortak
anlamlar
oluşturmaktadır. Yayılan ortak anlamlar bireylerin bu ürünleri satın almaları, tüketmeleri
ve hatta poşetlerini taşımaları bile prestij yaratmalarına katkı sağlamaktadır (Ritzer,
2000’den aktaran Torlak, 2007: 128).
Gösterişçi tüketimin önemli özelliklerinden biri kültürler arasında farklılıklar
göstermesidir. Toplumda kabul gören varlık ve zenginliği gösterme şekli, toplum içinde
bulunan bireylerin statü ve gösterişçi tüketim eğilimlerini belirlemektedir. Yani maddi
zenginliğin açık olarak gösterilmesinin onaylandığı ve tüketimin statü göstergesi olarak
kabul edildiği toplumlarda, gösterişçi tüketim davranışları kabul görmektedir. Üst sosyal
sınıfa ait varlıklara sahip olmanın saygınlık ve güç anlamına geldiği kolektif kültürlerde,
sosyal statü sembollerine sahip olmak diğer kültürlere oranla daha fazla kabul
görmektedir. Bunun için de toplum veya grup içinde belirli bir statüyü destekleyecek
ürünleri tüketmek için yoğun çaba sarf edilmektedir. Oysa bireyci kültürün baskın
olduğu toplumlarda ise, bireyler kendi mutlulukları ve arzularının tatmini için alışveriş
85
yapmaktadırlar. Bu nedenle de bireyci toplumlarda gösterişçi tüketim eğiliminin daha az
olduğu belirtilmektedir (Chen, 2002’den akt. Güllülü vd., 2010: 107-108). Bu açıdan
kolektif kültürel özelliklerin görüldüğü Türkiye örneği incelendiğinde, yukarıdaki
görüşleri destekler nitelikte çıkarımlar yapmak mümkün olmaktadır. Gelir durumu ne
olursa olsun bireyler prestiji yüksek tüketim mallarını talep etmektedirler. Dış
görünüşün, satın alınan arabanın, oturulan evin, kullanılan markaların önemli görüldüğü
ve statü göstergesi olarak değerlendirildiği ülkemizde, sırf başkalarını etkileyebilmek ve
hayali kurulan üst sınıfa dahil olabilmek için pahalı ürünler satın alınmaktadır. Bu
nedenle kredi kartlarının bilinçsiz kullanıldığı ve bunun sonucunda ciddi toplumsal
sorunların meydana geldiği bir süreç yaşanmaktadır.
3.3.Duygu, İlişki ve Deneyim Tüketimi
Genel olarak postmodern dönemde yaygınlık kazanan tüketim şekillerine
bakıldığında ürünlerin fiziki olarak sağladığı yararın ikinci plana atıldığı açıkça
görülmektedir. Bugünün tüketicisi, iletişimde bulundukları grup ya da kişiler arasında
kendilerine saygınlık kazandıracak ve/veya yeni iletişim ortamları yaratacak ürünleri
kullanmayı tercih etmektedir. Hedonik tüketim, sembolik tüketim ve gösterişçi tüketim
eğilimlerinin, duygusal deneyimlere önem veren ve ürünün fonksiyonel özelliklerinden
ziyade sembolik anlamı ile ilgilenen postmodern tüketicinin tercihi olduğu
anlaşılmaktadır. Tüketim süreçleri basit bir seçme aşaması olarak görülmemekte, bunun
çok ötesinde bireylerin tercih ettikleri ürün ve hizmetler imajın destekleyicisi, sürdürülen
yaşam
tarzının
kanıtı
ve
dâhil
olunan
sosyal
sınıfın
göstergesi
olarak
değerlendirilmektedir. Bu nedenle günümüz tüketicisinin karar alma süreçlerini salt
rasyonel süreçler olarak görmek doğru değildir. Çünkü güncel çalışmalar, postmodern
tüketicinin duygularıyla yönlenen, hazlarıyla ilerleyen ve sürekli değişim gösteren
yapısını açıkça ortaya koymaktadır (Addis ve Holbrook, 2001).
Tüketicilerin genelde fiyatla ilgili mantıklarına başvururken, başka noktalarda
duygularıyla hareket ettikleri görülmektedir (Schmitt, 2003: 27-32). Bu nedenle ürün ve
hizmetlerin işlevselliğinin yanı sıra, tüketicilerin zevkleri, hazları, keyifleri ve
86
fantezilerini de tatmin eder nitelikte olmaları gerekmektedir. İşletmelerin fiziksel
performansları ürün, fiyat, kalite gibi faktörleri içerirken; duyular, müşteriler için bilgi
toplama ve duygularını uyandırma aracı haline gelerek, müşterilerin davranışlarını
etkilemektedir (Güzel, 2012).
Saatchi&Saatchi’nin sahibi ve Publicis Groupe Yönetim Kurulu Başkanı Maurice
Levy, insanların mantıkla olduğu kadar duyguları tarafından yönetildiğini aşağıdaki
şekilde açıklayarak duyguların ve mantığın davranışları nasıl etkilediğini ortaya
koymuştur (Roberts, 1949’dan aktaran Akyıldız, 2010: 24 ):
“Kararlarını salt gerçeklere dayanarak veren tüketiciler dünya nüfusunun
çok küçük bir azınlığını temsil eder ki bunlar duygusuz insanlardır. Ya da
sabahleyin evlerinden ayrılırken kalplerini ve duygularını buzdolabına
koyup ancak akşam evlerine döndükleri zaman onları oradan geri çıkarıyor
olabilirler. Buna rağmen, bu insanların dahi ani bir dürtü veya duyguya
dayanarak satın aldıkları mal veya hizmetler her zaman vardır. Nüfusun
büyük çoğunluğu, zihinleri ve kalpleriyle yani duygularıyla tüketir ve satın
alırken ürünün ne işe yaradığı ve üstün bir seçeneklerinin neler olduğuna
dair mantıklı bir sebep ararlar. Ve “bundan hoşlandım”, “bunu tercih
ettim”, “bununla kendimi iyi hissediyorum” gibi duygusal bir karar verirler.
Bu süreç son derece gizliden gizliye işler. İnsanların çoğu zaman bir şeyi
ayrıntılarıyla görmeden önce, ne olduğu hakkında genel bir sezgisi vardır ve
anlamadan önce hissederler. Dolayısıyla, insanların bir markayla ilgili iyi
şeyler hissetmelerini sağlamak, olumlu duygularını kazanmak oldukça
önemlidir. İşte farkı yaratan da budur. Maliyetleri azaltma trendinin hüküm
sürdüğü böyle bir dönemde duyguları yeniden devreye sokmak zordur.
İnsanlar karar verirken gergin olurlar, baskı altındadırlar ve mantıklı
düşünce güven telkin eder. Ancak duygular hem kısa vadede hem de uzun
vadede çok daha doyurucudur”
87
Bu nedenle günümüzde pazarlama yöneticileri ürün, hizmet ve marka kavramına
dostluk, sevgi, sürpriz, neşe gibi heyecanlı ve fark yaratabilecek nitelikler eklemekte ve
bu yöntemle tüketicilerin heyecan verici duygulara ve deneyimlere hitap eden bu
ürünleri, hizmetleri ve markaları seçmesini ve bağlanmasını sağlamaktadır. Bu bakımdan
pazarlama dünyası, tüketici deneyimini yönlendirmek adına, tüketicinin hissettiklerini ve
algıladıklarını olumlu yönde etkileyebilme çabası içindedir ve tüketicilerin duygularını
harekete geçirmek için reklamlardan faydalanmaktadır. Alfa Romeo Şirketi, Alfa GT
için yaptığı reklamlarda “Mantığınla sev, duygularınla seç!” sloganı ve “artık duyguların
ve mantığın yolu bir” alt yazısıyla tüketicilerin duygularına hitap eden başarılı bir
kampanya yürütmektedir (Türedi, 2007: 48-49). Aynı şekilde Kent Şekerleri’nin dini
bayram öncesi yayınladığı reklamda, çalan müzik ve yaşlı insanların hayal kırıklığı ile
tüketicilere reddedilme, üzüntü verme gibi birçok duygu hissettirilmiştir (Odabaşı ve
Barış, 2004: 187).
Özetle, deneyim ve duygu odaklı yeni pazarlamada ürün veya hizmet satın
alınırken; sadece akılcı ve fonksiyonel yararlar değil, ürün veya hizmetle yaşanacak
duygusal ilişki ve ilginç, alışılmış olmayan duygusal deneyimler önem kazanmaktadır.
Tüketim öncesinde, tüketim sırasında ve sonrasında yaratılacak, tüketiciye hitap eden
duygu ve deneyimler, işletmelerin yeni odak noktası olmaktadır.
88
İKİNCİ BÖLÜM
DENEYİMSEL PAZARLAMA ve TÜKETİCİ DENEYİMİ
21. yüzyılın pazarlama dünyasının, tüketici deneyimi aracılığıyla tüketici
memnuniyeti sağlamak ve bunun sonucunda tüketici bağlılığı yaratmak yönünde
değişim gösterdiği görülmektedir. Firmalar artık ürün ve hizmet satmaktan çok tüketici
deneyimi sağlamaya yönelik çalışmalar gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, deneyimsel
pazarlama kavramı karşımıza çıkmaktadır. Bu bölümde deneyimsel pazarlamaya
geçmeden önce deneyim ekonomisi kavramı ayrıntılı şekilde açıklanacaktır.
2.1. Deneyim Ekonomisi
Gelişen teknolojilerle birlikte değişen tüketici istek ve ihtiyaçları, işletmelerin
yoğun rekabet altında diğerlerinden farklı olmak için yeni stratejiler geliştirmelerine
neden olmaktadır. Geleneksel dönemde ürünler birbirinden farksız ve sıradan
ürünlerken, daha sonra özelliği ve farklılığı olan ürünler, bunların yerine geçmiştir.
Ancak kitlesel üretimin artışı ve gelişen teknolojiler, markalı ürünlerin de kısa sürede
benzer özelliklere sahip olmasına neden olmuş, farklılaşmak isteyen işletmeler
ürünlerine hizmet ekleyerek tüketici memnuniyeti yaratmaya çalışmışlardır. Küresel
rekabetin artışı ile ürünleri sadece hizmetlerle desteklemek ya da farklı bir hizmet
sunmak yetersiz kalmaktadır. İşletmelerin ekonomik yönden bir değer ya da tüketici
değeri oluşturabilmesi için “eşsiz, unutulmaz bir deneyim” yaratarak farklılık sağlaması
ve tüketici sadakatini yaratması kaçınılmaz hale gelmiştir. Geleneksel dönemden bugüne
kadar geçen zaman içerisinde işletmeler, “ekonomik değerin arttırılması” konusunda
gelişen bir süreç izlemişlerdir (Pine ve Gilmore, 1998: 97-99).
Deneyim ekonomisi terimi ilk kez B. Joseph Pine II ve James H. Gilmore
tarafından kullanılmıştır. Uzun dönemli bakış açısında ekonomik değerin dört
evresinden bahsetmişler ve bu evreleri; mallar (commodities), ürünler (goods), hizmetler
(services) ve deneyimler (experiences) şeklinde sıralamışlardır. Deneyim ekonomisini,
“Hizmetler kendinden önce gelen ürünlerde olduğu gibi sıradanlaşmaya başladığında
89
deneyimler ortaya çıkmaya başlamıştır” sözleriyle açıklamışlardır (Pine ve Gilmore,
1999: 6). Deneyim ekonomisi kavramının yaratıcıları Pine ve Gilmore, ekonomik değer
dizisinde işletmelerin sıradan mal üretiminden, özelliği olan ürün üretimine geçtiklerine,
daha sonra hizmetlerle farklılık sağlamaya çalıştıklarına ve nihayet deneyim yaratmaya
yöneldiklerine dikkat çekmiştir. Bu doğrultuda, deneyimin ürün ve hizmet gibi
tanımlanabilir olduğunu ileri sürmüşler ve işletmelerin rekabet ortamında farklılık
yaratmak için ürün ve hizmetlerle birlikte deneyimi de pazarlamaları gerektiğini
savunmuşlardır (Pine ve Gilmore, 1998: 97-99).
Günümüzde tüketiciler, geçmiş dönemlerden çok daha fazla seçeneğe ve bunların
peşinde koşmak için çeşitli araçlara sahiptirler (Meyer ve Schwager, 2007).
Tüketicilerin, kendileri için yayınlanan ürün mesajlarına karşı her geçen gün daha
kapalı, hatta bağışıklık kazanmış hale gelmesi nedeniyle, artık tüketicilere ulaşmanın
yolu onlara yaşayabilecekleri bir deneyim yaratmaktan geçmektedir. Tüketiciler için
işletmeler tarafından yaratılan deneyimler, sadece bir pazarlama alıştırması olarak değil,
tüketiciye çeşitli anılar bırakan ve böylelikle onları işletmeye bağlayan farklı ekonomik
sunular olarak değerlendirilmektedir. Toplumun deneyim talebi, işletmelerin yenilik
üretme çabaları ve teknoloji deneyimlerin önemli hale gelmesinde etkin rol
oynamaktadır (Pine ve Gilmore, 1998: 98-99). Pine ve Gilmore (1999); deneyimlere,
teknolojinin hızlı gelişimi, küreselleşme bağlamında giderek yoğunlaşan rekabet, ürün
farklılaştırma yolunda getirdiği zorunluluklar ve tüketicilerin deneyimsel ekonomik
çıktıyı tedarik edebileceği daha yüksek gelir ve refah düzeyine sahip olmasının olanak
sağladığını vurgulamışlardır.
Deneyim ekonomisinde, iş dünyası geleneksel ürün odaklılıktan deneyimselci
tüketici merkezliliğe kaymıştır. Tüketiciler hem değer yaratma hem de bütünsel marka
değeri yaratarak deneyimlerin tekrar yaratılması süreçlerine artan bir şekilde dâhil
olmaya başlamışlardır (Tsai, 2005: 435-436). İşletmelerin ekonomik değerin
artırılmasını sağlayarak farklılık yaratmaya ve tüketici memnuniyeti ile tüketici sadakati
oluşturmaya odaklanmaları, deneyimsel pazarlama anlayışının temelini parçasını
90
oluşturmaktadır. Deneyimin var olan ama daha önce dile getirilmeyen bir çıktı tarzını
ifade ettiği, deneyimin farklı bir ekonomik çıktı/sunu olarak görmenin gelecekteki
büyümenin ve karlılığın anahtarı olduğu belirtilmektedir. Tüketici deneyimi artık ana
öğe konumuna gelmiş; tüketicilerinin ilgisini çekmek için iş dünyasında unutulmaz
deneyimler sahnelenir hale gelmiştir (Pine ve Gilmore, 1998: 101).
Bu zorunluluklar çerçevesinde deneyim ekonomisinde pazarlama dünyası kendini,
eşsiz ve eğlenceli deneyimlerin artırılması sonucunda tüketici bağlılığı oluşturmak için
çeşitli yollar arama mücadelesinde bulmuştur (McCole, 2004: 531). Günümüzde değişen
tüketici istekleri, işletmelerin rakiplerinden farklı olmak ve rekabetçi avantaj kazanmak
için yeni stratejiler geliştirmelerine neden olmaktadır. Üretim odaklı yönetim
anlayışından tüketici odaklı yönetim anlayışına geçişle birlikte işletmeler, rekabet
avantajı sağlayabilmek için ürünlerini farklı hizmetlerle desteklemekte ve farklılık
yaratmaya çalışmaktadır (Günay, 2008: 181-192).
2.1.1. Metalar
Ekonomik çıktı, tarihteki ilk şeklini meta (emtia) olarak almıştır. “Metalar,
doğadan elde edilen ve misliyle ölçülebilen materyallerdir” (Pine ve Gilmore 1998: 10).
Metalar, doğadan, yani hayvanlar, bitkiler ve mineral dünyasından elde edilmiş
materyallerdir ve genelde işlemlerden geçirilerek belirli nitelikler kazanmalarına karşın,
farklılaştırılma yapılması mümkün olmadığı için fiyatlarında da bir farklılaşma
olamamaktadır. Bu sebeple meta tüccarları, bunları sadece arz ve talebin belirlediği bir
fiyattan satın alındıkları isimsiz pazarlarda tüketime sunmaktadırlar. Metalarda
farklılaşma yapılamayacağı için, sanayi devrimiyle birlikte makineleşmeye geçilmesiyle,
bütün gelişmiş ekonomilerin temeli de metalardan mallara kaymıştır (Pine ve Gilmore,
1999: 10-11).
91
Şekil 2.1: Ekonomik Değer Dizisi
Kaynak: Pine II, B. Joseph and Gilmore, James H. (1998). Welcome to the Experience Economy, Harvard
Business Review, 76 (4). Sayfa: 101.
2.1.2. Mallar
Ekonominin doğal gelişim sürecinde metadan sonra mal (ürün) aşaması
gelmektedir. Metalar hammadde olarak kullanılarak çeşitli mallara dönüştürülmektedir.
Aynı hammaddeden farklı üretim süreçleri ile mallarda sağlanan farklılaştırma, fiyatların
da farklılaştırılması olanağını yaratmıştır (Pine ve Gilmore 1999: 10). Bu sebeple
tüketicilerin bunlara verdiği değer de, üretim aşamasında kullanılan metalara oranla çok
daha yüksek olmaktadır. Ancak ölçek ekonomisi uygulanarak standartlaştırılmış
ürünlerin yığılmaya başlaması ve teknolojinin gelişimi ile mal üretimi için gerekli
işgücünün azalması sonucunda ürünler, ekonominin temel aktörü olma rolünü
hizmetlere bırakmak durumunda kalmışlardır (Pine ve Gilmore, 1998: 11-12).
2.1.3. Hizmetler
Modern yönetim ve pazarlama anlayışına sahip tüm işletmelerin odaklandığı
92
hizmetler, Pine ve Gilmore (1998) tarafından belirli bir tüketici için yerine getirilen
gayri maddi faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Hizmet verenler belli bir tüketici
üzerinde veya ona ait eşyalar üzerinde işlem yapmak için malları kullanmaktadırlar ve
tüketiciler aldıkları hizmete, bunları sağlamak için gerekli mallara oranla daha fazla
değer vermektedirler. Örneğin, konaklama işletmelerinde kat hizmetleri, yiyecek-içecek
işletmelerinde hazırlanan yiyeceğin servisi veya seyahat işletmelerinde bir yurt dışı turu
için gerekli tüm işlemlerin gerçekleştirilerek tüketiciye bir bütün halinde sunulması
hizmetler grubuna girmektedir (Schmitt, 1999: 53-54).
Özellikle internet, geleneksel alışverişteki insan unsuru ile bağlılığı saf dışı
bırakarak, bol kaynak ve fiyat karşılaştırması sunmakta ve satılan ürünün, tıpkı metadaki
gibi, niteliklerine göre talep edilmesine yönlendirmek suretiyle, ürün ve hizmetleri
metalaştırma ve farksızlaştırma işlevi görmektedir. Bir hizmet ekonomisinde, tüketici
gözünde ürün farklılaşmasının olmaması, fiyat baskısının metalarda olduğu gibi
mallarda da geçerli olduğunu göstermekte ve bunun sonucunda tüketiciler malları sadece
fiyat ve elde edilebilirlik kriterine göre seçmeye başlamaktadırlar. Bu metalaşmadan
uzak durmak isteyen işletmeler de mallarını hizmetlerle birlikte sunarak, tüketicilerin
isteklerini daha iyi karşılayabilmektedirler (Pine ve Gilmore, 1998: 12-16).
2.1.4. Deneyimler
Hizmet pazarlamasının tıkandığı süreçte, sahneye deneyim çıkmaktadır. Pine ve
Gilmore (1999: 98) deneyimi “Metalar misliyle ölçülebilir, mallar maddi ve hizmetler
maddi olmayan sunular ise, deneyimler akılda kalıcıdır” şeklinde açıklamışlardır.
Deneyimin kavramının tanımlarına bakıldığında, Holbrook ve Hirschman (1982),
deneyim kavramını “bir yaşayış tarzı ve olayların gözlemlenmesi” olarak tanımlayarak
gerekli bilgi ve beceri şeklinde ifade etmişler, aynı zamanda deneyim kavramının
sübjektif olduğunu öne sürerek “sembolik anlamla yüklü duygu durumu” olarak
tanımlamışlardır (Holbrook ve Hirschman, 1982).
Schmitt’e göre deneyim, çeşitli pazarlama faaliyetleri ile satın alma öncesi ve
93
sonrasında bazı uyarılara karşılık olarak oluşan özel olaylardır. Deneyimler gerçek, rüya
ya da sanal olsalar da direk gözlem ya da olaylara katılım sonucunda gerçekleşirler.
Yani deneyimler, kendi kendine değil, bir uyarı ya da teşvik sonucu meydana
gelmektedir (Schmitt, 1999: 58-59).
Carù ve Cova (2003: 267-276), deneyim kavramını yönetsel ve sosyolojik açıdan
olmak üzere iki şekilde tanımlamışlardır. Yönetsel açıdan deneyim, “bir çeşit mal ya da
hizmetin katma değerli olarak satışa sunulması sonucunda ortaya çıkan bir kavram”
olarak; tüketici davranışı açısından (sosyolojik açıdan) deneyim ise, “tüketicinin
duygusal, sembolik ve dönüşümsel öneme sahip olması” şeklinde tanımlanmıştır. Pine
ve Gilmore, deneyimi taklit edilmesi ve benzerinin bulunması zor, rekabet avantajı
yaratan “ekonomik ürün” olarak tanımlamışlar (Pine ve Gilmore, 1999) ve deneyimin
“ekonomik değerin devamlılığı olarak; emtia, mal ve hizmetlerden sonra gelen yeni bir
ekonomik ürün” olduğuna dikkat çekmişlerdir. Aynı zamanda herkesin yaşadığı
deneyimin kendi kişisel özellikleri ve o andaki durumu ile ilişkili olarak başkasından
farklı olacağını savunmaktadırlar (Pine ve Gilmore, 1999).
Tüketici deneyimi konusu markalar açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu
bağlamda marka değeri yapıtaşı; tüketici deneyimi bölümünde detaylı olarak
işlenecektir.
2.2. Tüketici Deneyiminin Oluşturulması
Günümüzde işletmeciler, tüketici memnuniyetini sağlamak ve tüketici bağlılığını
arttırmak için, tüketicilerine bireysel deneyimler yaratmak durumunda kalmışlardır
(Prahalad ve Ramaswamy, 2004: 5-12). Bu bağlamda tüketici deneyimleri markalar
açısından önemli hale gelmiştir.
2.2.1. Marka Değeri Yapıtaşı: Tüketici Deneyimi
Günümüzde tüketiciler, onları hayran bırakan, duygularını okşayan, kalplerine
dokunan ve zihinde uyarıcı etki yaratan özelliklere sahip pazarlama kampanyaları,
94
iletişim ve ürün aramaktadırlar. Yaşam tarzları ile ilişkili ve yaşam tarzlarına dâhil
edebilecekleri ürün, iletişim ve pazarlama kampanyaları istemektedirler. Kısacası,
tüketiciler, “deneyim” kazanabilecekleri mal ve hizmetler aramaktadırlar. Bu nedenle,
tüketicilerine çekici ve benzersiz deneyim sağlayabilen, bilgi teknolojisi ve marka
kullanabilen, iletişim ve eğlence deneyimi yaşatabilen şirketler yoğun rekabetin olduğu
global pazarda başarıyı sağlayabileceklerdir (Schmitt, 1999: 62-63). Başka bir deyişle,
şirketlerin tüketicilere kazandırdığı deneyimler, şirketlerin başarısı için hayati önem
taşımaktadır. Eski tüketicileri tekrar kazanmanın ve yeni tüketiciler elde etmenin en iyi
yolu onlara hatırlanabilir ve benzersiz deneyimler yaşatmaktır. Tüketiciler de benzersiz
deneyimi yaşayarak özel olma ayrıcalığının yarattığı hisle üründen duygusal tatmin elde
etmekte ve tüketilen mal ve hizmetin kaçınılmaz sonucu olarak negatif ya da pozitif bir
“deneyim” elde etme pahasına satın alma davranışında bulunmaktadırlar. Satın alma
davranışında bulunan tüketici ise bu durumu değerlendirerek rasyonel bir şekilde tatmin
olabilmekte ve böylece memnun kaldığı ürünün sadık bir kullanıcısı haline gelmektedir
(Yuan ve Wu, 2008: 387-399 ; Altunışık vd., 2006).
Tüketici deneyimi; tüketici, ürün ve şirket arasında tepkimeye yol açan etkileşim
sonucu meydana gelmektedir. Deneyim tamamen kişiseldir ve tüketicinin rasyonel,
duygusal, duyumsal, fiziksel ve ruhsal düzeylerde katılımı anlamına gelmektedir
(Schmitt, 1999: 69-70).
Tüketici deneyimi kavramı ilk olarak Holbrook ve Hirchman (1982: 132-140)
tarafından, tüketici davranışlarının, geleneksel ve deneyimsel yaklaşım olarak ikiye
ayrılması sonucunda ortaya konmuştur. Deneyim kavramı, tüketilen ürün veya hizmetle
uyarılan duygusal anlamlılıkla birlikte, kişisel bir oluşumun üzerindedir. Deneyimsel
yaklaşımın odak noktası olan tüketim deneyimi, 3F (fantasies, feelings and fun) diye
adlandırılan 3 görünümle açıklanmaktadır. Rüyalar, hayal etme ve bilinçsiz arzular
fantezileri; aşk, nefret, kızgınlık, korku, keder ve eğlence hisleri; neşeli aktivitelerden
veya estetik eğlencelerden hedonik yani hazsal zevk almak da eğlenceyi temsil
etmektedir. Bununla birlikte duyguların tüketici davranışındaki ve marka tercihlerindeki
95
rolü ve tüketicilerin eğlence ve zevke olan ihtiyaçları önem kazanmaya başlamış ve
tüketici davranışlarının deneyimsel bakış açısı incelenmeye başlanmıştır.
Schmitt “Experiential Marketing” (1999: 53-107) adlı kitabında deneyimsel
pazarlamada markalar, deneyim sağlayıcılar olarak, ürünün fonksiyonel özellikleri ve
sunduğu
faydalar
yerine,
tüketici
deneyimlerine
odaklanmaları
gerektiğini;
tüketicilerinin deneyimlerini gerçekleştirmeye yönelik planlamalar yaparak iletişim
mesajlarını oluşturup, deneyim yaşatacakları alanlarını tasarlamaları ve tüketici
deneyimlerini yönetebilmeleri gerektiğini belirtmiştir. Tüketici deneyiminin nasıl
yönetilmesi gerektiğinden ve çalışanların bu konuda çok büyük önem arz ettiğinden
bahsetmiş olup, ayrıca tüketici deneyimi yaratmanın 7 felsefesine, tüketici deneyimi
piramidi ile tüketici deneyimini yönetmeye ve tüketici deneyiminin ölçülmesine
değinmiştir. Yaptığı araştırmalar sonucunda, tüketici deneyiminin yeni ve rekabetçi bir
savaş alanı olduğunu ve sürdürülebilir farklılığın kaynağı olduğunu belirtmiştir.
2.2.1.1. Tüketici Deneyimi ve Marka İlişkisi
Günümüz tüketicisi, satın alacağı ürün veya hizmet ile ilgili tercihlerini, hayat
tarzına uyup uymayacağına ve arzuladığı bir deneyim yaşatıp yaşatmayacağına bakarak
yapmaya ve markayla kurdukları ilişkiler doğrultusunda tüketim davranışı geliştirmeye
başlamıştır. Tüketicilerin kullandıkları markalarla kurdukları ilişkiler doğrultusunda
daha önce marka ile ilişki kurup kurmadığı ve marka deneyimi yaşayıp yaşamadığı,
markalara rekabetçi avantaj getirmesi bakımından hayati önem taşımaktadır.
Tüketici deneyimi, tüketicilerin markalarla doğrudan ya da dolaylı teması ile
oluşan etkilenmedir. Doğrudan temas, genellikle tüketici tarafından başlatılan ve satın
alma, kullanma ve hizmet alma esnasında gerçekleşen etkilenmedir. Dolaylı temas ise,
kulaktan kulağa tavsiye ya da eleştiri, reklamlar, haberler, araştırmalar gibi çeşitli
biçimlerde, plansız bir şekilde olumlu ya da olumsuz yönde etkilenmeyi kapsamaktadır
(Meyer ve Schwager, 2007: 118-120).
96
Research International firmasının yaptığı araştırmada marka-tüketici ilişkisinin
dört ayrı türde gerçekleştiği belirlenmiştir. Marka değeri ölçümünde kullanılan ve marka
değerini oluşturan faktörler “performans” ve “yakınlık” olarak iki ana grupta
toplanmaktadır. Performans fiziksel, yakınlık ise duygusal özellikleri ifade etmektedir.
Yakınlık denen grup üç esas ve üç alt olmak üzere dokuz bileşenden oluşmaktadır.
“Otorite” markanın miras, güvenilirlik ve yenilikçilik alt bileşenlerinden gelen gücünü
ve ürün performansının geniş tüketici kitlelerce kabul edildiğini göstermektedir. Prestij,
kabul edilirlik ve onaylanma, “kabul görme” nin bileşenlerini oluşturmakta ve bir gruba
ait olmayı açıklamaktadır. Yakınlığın üçüncü bileşeni olan “özdeşleştirme” ise bağ, özen
ve nostalji tarafından desteklenmektedir (Vardar, 2004).
Güven şeklindeki ilişki güven üzerine kurulu ilişkiyi temsil etmektedir. Marka
burada ürün veya hizmetin kalite ve fonksiyonelliğinin garantisi konumundadır. Güven
ihtiyacı iki ihtiyacın birleşmesi ile tatmin edilmektedir. Bunlardan biri fonksiyonel
performans ve işi iyi yaptığının geniş kabulü olan otoritedir. Yakınlık şeklindeki ilişkide
ise yakınlık ihtiyacı markanın otoritesi ve kabul görme seviyesiyle tatmin edilmektedir.
İfade şeklindeki ilişkide, tüketiciler kendilerini ifade etmek ve bireysel kimliklerini
göstermek için markaları kullanmaktadırlar. Yalnız yakınlık şeklindeki ilişkiden farklı
olarak markayla söylenmek istenen şey, yalnızca kullanıcıların ait olduğu “akran
grubuna” yöneliktir. Bu ihtiyacı en iyi karşılayan markalar bu özellikli grup tarafından
kabul görmekte ve tüketici ile özdeşleşmektedir. Deneyim şeklinde ilişkide ise marka
kişisel bir anlam kazanmakta ve tüketicinin kişisel öyküsünün içinde yer almaktadır.
Deneyim, tüketicilerin beklenti ve istekleri ile ürün veya hizmetin sundukları arasında
mükemmel bir bağlantı sağlayarak, markayı tüketicinin tamamlayıcı parçası haline
getirmektedir.
Deneyim, tüketicinin marka öyküsünün belli yönleri ile kendini
özdeşleştirmesiyle oluşmaktadır. Marka öyküsünün doğru algılanması, ürün deneyiminin
ve yarattığı duygusal etkinin güçlenmesine yardımcı olmaktadır. Tüketici, marka
öyküsünün ana unsurlarıyla özdeşleştiği ve bu unsurlar onun hayal gücüne hitap ettiği
ölçüde, marka deneyimi daha zenginleşmekte ve derinleşmektedir. Deneyim üzerine
kurulu marka-tüketici ilişkisi daha güçlü ve uzun süreli olmaktadır (Vardar, 2004).
97
2.2.1.2. Tüketici Deneyimi, Duygu ve Marka Kişiliği İlişkisi
Birey, çevrede olup biten olaylar ya da nesneleri algılama ve anlamlandırma
sürecinde birçok uyarıcıya doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalmaktadır. Bu sebeple
bireyin algısı üzerinde, maruz kaldığı uyarıcıların özellikleri ve bireyin içinde bulunduğu
durumsal yapı ile bireyin fiziksel ve psikolojik özellikleri de etkili olabilmektedir.
Uyarıcılara maruz kalan bireyin geçmiş deneyimlerinden getirdiği bilgiler, uyarıcı ile
ilgililik düzeyi algılama sürecini yapılandırmakta önemli rol oynamaktadır. Bireyin
yaşadığı bir sorunla ilgili çözüm önerileri içeren bir uyarıcı ya da ilgi alanına giren bir
konuyla ilgili bir uyarıcıya vereceği tepki çok daha kuvvetli olmaktadır. Markaları
çağrıştıran duyusal uyarıcıların hayati önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Marka ile
ilgili olumlu bir geçmiş deneyimin varlığında süreç, olumlu marka imajının tüketicinin
zihninde belirmesi ile sonuçlanacaktır. Bir tüketicinin marka ile ilgili yaşadığı olumsuz
bir deneyim ise, markanın logosunu gördüğü ya da sloganını duyduğu anda hafızasından
o anın geri çağrılmasına ve markaya yönelik olumsuz algının bireyin zihninde tekrar
uyanmasına yol açacaktır (Çakır, 2010: 41-42).
Markaların kurumsal kimliği fiziksel özellikler ve kişilik özellikleri temelinde
açıklanan bir kavramdır. Bir ürün, kurum ya da markanın kimliği; logosu, kurum
renkleri, ürün ambalajları, koku ve ses kimliği, dokunuş kimliği, kurumsal kimliğin
parçası olan çevre düzenlemeleri ve mimari tasarım unsurları markaların fiziksel
özellikleri olarak kendini göstermektedir. Fiziksel özelliklerin yanı sıra kurumsal
markanın işe bakışı, hayatı yorumlayışı özetle kim olduğunun ifadesi olarak
tanımlanabilen kurumsal felsefesi, iç ve dış çevreyle belirlenen kurumsal iletişim yapısı
ve hedef kitleye yönelik davranış kalıplarının tamamı, bir bütün olarak kurumsal marka
kimliğini ifade etmektedir (Çakır, 2010: 42).
Marka kimliği yaratmak, markayı hatırlanabilir ve denemeye değer tecrübeler ile
ilişkilendiren duyuların zengin içerikleri temelinde şekillenen, duygusal ve bilişsel
ilişkiler bağlamında ele alınmaktadır. Dolayısıyla genel anlamda duyusal kimlik;
98
işlevsel, duygusal ya da kendi kendini anlatan yararları içeren değer önerilerinin görsel
kimlik unsurları yoluyla tüketiciler ve marka arasında bir ilişkinin kurulmasına yardımcı
olmaktadır. Markaya yönelik sembolik sunumlar, ürünler/hizmetler ya da satış
yerlerindeki işlevselliği ortaya koyan ve marka kimliğini tanımlayan değer önerilerini
temsil etmektedir (Kent, 2003: 132).
Markalara yönelik geliştirilen iletişim, hedef kitlenin içinde bulunduğu kültürel
yapı
ve
birçok
duyuyu
(görsellik,
koku,
dokunma
vb.)
hedef
alarak
gerçekleştirilmektedir (Oswald, 2001: 3). Dolayısıyla kurumsal marka farkındalığının
oluşmasında
görsel
kimlik,
duyuları
uyarmakta,
duyusal
yolla
deneyimler
canlandırmakta ve marka ile ilgili tutumun geliştirilmesinde hafızadan geri
çağırılmaktadır. Tüketicilerin duyularına seslenen uyarıcıların etkileri bulunmakta,
duyulara seslenen koku, ses, renk, malzeme gibi uyarıcıların anlamlandırmasında etkili
olmaktadır (Çakır, 2010: 46).
Dünyayla ilgili tüm kavrayışımız beş duyumuz aracılığıyla gerçekleşmektedir.
Duyularımız bizi, değerlerimizi, duygularımızı ve heyecanlarımızı depoladığımız
belleğimizle birleştirmektedir ve sürekli yeniden tanımlanmakta ve yorumlanmaktadır.
Tüketiciler ile marka arasındaki sihirli deneyimsel bağın yaratılması beş duyumuzun
etkin kullanımından geçmektedir. Markaların beş duyumuzun gücünü keşfetmesi ve
bunları hayata geçirmeleri önemli farklılaşma potansiyeli barındırmaktadır (Aksoy,
2008).
Bir marka ne kadar çok duyuya hitap ederse, duyusal açıdan o kadar fazla ilgi
sağlamaktadır. Duyular arasında ne kadar anlamlı ve güçlü bir bağ kurulabilirse,
markanın yaşatacağı deneyim de o kadar çekici ve karşı konulmaz olmaktadır. Bunun
temel sebebi her duyunun bir diğeriyle içsel bir bağlantısının olmasından
kaynaklanmaktadır (Aksoy, 2008). Örneğin; bir satış noktasında satışı yapılan bir
markanın görsel nitelikleri açısından (logosu ve ambalajının şekli, rengi, stand tasarımı,
vb.) rakiplerinden farklılık göstermesi, algılanmasını kolaylaştırmakta ve marka ile ilgili
99
deneyimlerin çağrışım yapması anlamında olumlu ya da olumsuz bir etki taşımaktadır.
Bu noktada görüldüğü üzere, tüm uyarıcıların markaya özgü ve tutarlı bir algı yaratacak
şekilde stratejik olarak tanımlanması, doğru ve olumlu bir tüketici algısının
şekillendirilmesi açısından önem taşıyan noktaları oluşturmaktadır (Çakır, 2010: 42). Bu
bağlamda örneğin; bir alışveriş merkezinin tasarımında yer alan ve değişik duyulara
seslenen uyarıcılara verilen tepkiler, tüketicilerde imgesel, duygusal ve değer verilenbeğenilen tüketim deneyimlerini bir araya getirebilmektedir. Motive olmuş tüketici
davranışları
ise;
memnuniyet,
eğlence,
ilgi
ve
zevk
duyguları
yoluyla
tanımlanabilmektedir (Kent, 2003: 134). Taze kurabiye kokusu, hafızamızdaki bilgilerle
birleştirilip bizi çocukluğumuza götürmekte, belleğimizde izleri olan bir müzik, yine
beynimizdeki deneyimlerle birleşip bizi hüzünlendirmekte ya da neşelendirmektedir
(Aksoy, 2008).
Günümüzde pazarlama dünyası tüketicilerin ilgilerini canlı tutacak büyüleyici
deneyimler sağlamak amacıyla kendini sürekli olarak yenilemek ve değiştirmek zorunda
kalmaktadır. Söz konusu farklı ve cezp edici tüketici deneyimleri satış yeri, reklamlar,
etkinlikler, restoranlar, oteller, tema parklar, markalar, web siteleri ve markalara yönelik
yazılım ara yüzleri üzerinden sağlanmaktadır. Tüketicilere sürekli olarak sürprizler
sunulmalı, markaya yönelik merak uyandırılmalı ve onların markaya yönelik reel ve
sanal dünyada bir tutku, zevk, sevgi oluşturmaları yönünde bir hava yaratılmalıdır.
Duyusal deneyim olarak da adlandırılan, birden çok duyu organını uyaracak unsurların
kullanılması yoluyla tüketici algısının maksimum seviyeye çekilmesinin hedeflendiği
uygulamalarla, tüketicilerin markaları tanımlamalarının sağlanması ve markalara yönelik
tüketici algısının kuvvetlendirilmesi hedeflenmektedir (www.nid.edu).
Söz gelimi, mısır gevreğinin tazelik hissini ‘çıtırtısından’ alındığını keşfeden
Kellogg’s markası bu hissi vermek ve o kendine has “çıtırtıyı” yaratabilmek için yıllarca
laboratuvarlarda deney yapmıştır. Aynı şekilde Chrysler markası araştırmalarında araba
markalarının performanslarının neredeyse eşitlendiği bir dünyada, tüketicilerin
arabaların kalitesini, iç tasarımının verdiği “his”, kapılarından çıkan “sesler”,
100
döşemelerin, aksesuarların artık dokusu ve içindeki koku ile algıladıklarını anlamıştır.
Daimler Chrysler, kurduğu yeni bir bölümde, arabanın kapılarının çıkardığı sesler
üzerinde çalışmaya başlamış; bölümde çalışan on mühendis sadece kapılar açılıp
kapanırken çıkabilecek “en mükemmel sesi” bulmaya uğraşmışlardır. Bunun yanı sıra
Rolls Royce otomobillerinin içindeki “yeni araba kokusu” da özel bir çalışmanın
ürünüdür. Ambalaj tasarımındaki gelişmeler, bir taraftan görselliğin gücünü anlatırken,
diğer taraftan da dokunma duyumuzun kararlarımızda nasıl etkin olduğunu
göstermektedir. Tat duyusu, koku duyusuna eşlik etmekte ve diş macunlarıyla da
örneğin, tatları kadar, kokularıyla tat duyumuzu harekete geçirmenin yolları
aranmaktadır. Kokunun belleğimizle olan bağlantısı gibi, sesin de daha çok ruh
halimizle bağlantı olduğunu gösteren çalışmalar yapılmaktadır. Ürünlerin sesleri bize
performansları ile ilgili bir fikir verdiği gibi, mağazalarda çalınan müzik de harcama
miktarını ve tüketici trafiğini artırmaktadır. Cep telefonunun melodisi gibi basit bir
uygulama, Nokia için önemli bir marka farklılaşması sağlamıştır. Aynı şekilde Windows
programının açılıp kapanırken etrafa yaydığı ses, marka farkındalığını beslemiştir
(Aksoy, 2008).
2.2.2. Deneyimlerin Tasarlanması
Şirketler bugün mağaza içerisinde veya dışarısında, yüz yüze ya da reklamlar
vasıtasıyla, web üzerinden, yeni ürün veya hizmetleriyle tüketici deneyimlerini her
iletişim noktasında yönetmek durumundadır. Doğru deneyimlerin yaratılması şirketin
büyümesini sağlarken değerinin artmasına da hız kazandırabilir, şirketin ve markanın
imajını değiştirebilir. Deneyimler her iş alanında gerek kitlesel tüketimde gerekse ticari
alıcılar pazarında anahtar noktadır. ABD ve İngiltere’de üst yöneticilerin %71’i tüketici
deneyiminin geleceğin oyun alanı olduğunu ifade etmektedir (Gautier, 2003). Bu
bağlamda işletmeler tüketicileri için deneyimler tasarlamalı ve onların bu deneyimlere
katılımlarını sağlamalıdır. Deneyim sağlamak için göz önünde bulundurulması gereken
önemli noktalar bulunmaktadır. Shaw ve Ivens (2002: 10-11), tüketici deneyimi
yaratmanın yedi felsefesi olduğunu belirtmektedirler. Buna göre:
101
1. Felsefe: Mükemmel tüketici deneyimi, uzun dönemli rekabet avantajı için bir
kaynak oluşturmaktadır. İşletmeler bunu göz önünde bulundurup gerekli olan değişimler
için kaynak ayırmalıdır.
2. Felsefe: Mükemmel tüketici deneyimi, tüketicilerin fiziksel ve duygusal
beklentilerini tutarlı bir şekilde aşarak yaratılabilmektedir.
3. Felsefe: Mükemmel tüketici deneyimi, planlanmış duyguların uyarılmasına
odaklanmalıdır. Duygusal deneyimler işletmelerin rakiplerinden farklılaşmasında büyük
rol oynamaktadır.
4. Felsefe: Mükemmel tüketici deneyimi, ilham verici liderlik, güçlendirilmiş bir
kültür ve mutlu ve beklentileri karşılanmış empatik insanların varlığı ile mümkün
olabilmektedir. Örgüt kültürü ve çalışanların tüketici deneyiminde etkisi olduğu
düşünülmektedir. Çalışanlar için “tüketici deneyimi yetkinlikleri” oluşturulmalıdır.
5. Felsefe: Mükemmel tüketici deneyimi, işletme içinden dışarıya doğru değil,
dışarıdan içeriye doğru belirlenmelidir. Yani dış faktör olan tüketiciler her zaman odak
nokta olmalıdır.
6. Felsefe: Mükemmel tüketici deneyimi, maliyetleri azaltarak işletmeye gelir
artışı sağlamalıdır.
7. Felsefe: Mükemmel tüketici deneyimi, markanın şekil almış, düzenlenmiş
halidir.
Oluşturulan bu yedi felsefe, tüketici deneyimi yaratma konusunda göz önünde
bulundurulması gereken önemli noktaları belirtmektedir. Pine ve Gilmore (1999) ise,
unutulmaz deneyimlerin tasarlanması konusunda 5 tasarım ilkesi öne sürerek, tüketici
deneyimlerinin nasıl tasarlanması gerektiği konusunda yol göstermektedir. Bu beş ana
ilke şu şekilde özetlenmektedir:
 Deneyimin ana temasının oluşturulması: Özgün ve farklı bir tema oluşturulması
102
ve deneyimin bu temayla bütünleştirilmesi gerekmektedir. Tüketiciler işletmelere
girdikleri anda nasıl bir tema yaşayacaklarını anlayabilmelidirler.
 İzlenimlerin
pozitif
ipuçlarıyla
bütünleştirilmesi:
Tüketicilere
deneyim
konusunda verilen pozitif ipuçları, tüketicilerin izlenimlerini netleştirmelerine yardımcı
olmaktadır. Starbucks'da bulunan çok farklı kahve çeşitleri, tüketicilerin yaşayacakları
deneyim için olumlu bir ipucu vermektedir.
 Negatif ipuçlarının ortadan kaldırılması: Tüketicilere anlamsız mesajlar
verilmemesi gerekmekte, dikkati deneyimden uzaklaştıracak bütün unsurların ortadan
kaldırılması gerekmektedir.
 Deneyimin hatıra eşyalarıyla bütünleştirilmesi: Deneyimlerin somut izleri olarak
satın alınan hatıralık eşyalar tüketici deneyiminin bütünleştirilmesini sağlamaktadır.
 Deneyimin beş duyu ile bütünleştirilmesi: Duyusal temalar yaşanan deneyimin
daha güçlü ve unutulmaz olmasını sağlamaktadır.
Bunun yanında Pine ve Gilmore (2002) deneyim tasarlama konusunda 3S modelini
de geliştirmişlerdir. Bu model tüketici memnuniyeti (Satısfaction), fedakarlık (Sacrifice)
ve sürpriz (Surprise) kavramlarını içermektedir. Deneyim yaratmak için öncelikle
markalar, tüketici memnuniyetini tanımlamalı ve gerçekte tüketicilerin ne istediğine
odaklanmalıdır ki bu istekler elde edilemediğinde tüketiciler tarafından ne tür bir
fedakârlık yapılabileceği saptanmalı ve bu fedakarlıkları karşısında tüketicilere
beklenmedik sürprizler yaparak eşsiz ve unutulmaz deneyimler yaşamalarını
sağlamalıdırlar (Gilmore ve Pine, 2002).
Yaratılan bu deneyimlerin, tüketicilerin sürece dâhil edilerek yaşatılması sırasında
etkin bir şekilde yönetilmesi de gerekmektedir. İyi tasarlanmış bir deneyim, iyi
yönetilemediği takdirde hiçbir fayda sağlayamayacaktır. Bu bakımdan tüketici
deneyimlerinin tasarım ve yönetim süreci, deneyimsel pazarlamanın önemli bir yapı
taşını oluşturmaktadır.
103
2.2.3. Deneyim Türleri
Deneyimler iki farklı boyutta ve kendi içinde birbirleriyle ilişkili olma durumlarına
göre dörde bölünerek incelenmektedir. İlk boyut olan yatay eksende deneyimlere aktif
ya da pasif olarak katılım gerçekleşmektedir. Eksenin sol ucunda tüketicilerin doğrudan
etkinliğe katılmadıkları pasif katılım düzeyi bulunmaktadır. Bu bir olay ya da etkinliği
izleme, gözlemleme durumudur. Konser, tiyatro gibi sahne sanatlarının izleyicileri örnek
olarak verilebilir. Eksenin sağ ucunda ise deneyime ya da etkinliğe doğrudan katılım söz
konusudur. Bir kayak yarışının yarışmacıları bu anlamda deneyime aktif katılım
gerçekleştirirler (Pine ve Gilmore, 1998: 102).
İkinci boyut ise tüketicilerle kurulan çevresel ilişki, tüketicileri performansla
ilişkilendiren ortam ilişkisi olarak ifade edilebilir ve kendi içinde ikiye ayrılır. Bunlar,
tüketicilerin ilgilerinin çekilmesi (özümseme) ve tüketicinin deneyimin içine
çekilmesidir (sarmalama). İlginin çekilmesi, tüketicilerin bazı bilgi ve uyarımlara maruz
kalması ve bu bilgi ve uyarımları alması anlamına gelmektedir. Diğer taraftan deneyimin
içinde yer almanın anlamı tüketicinin tamamen deneyimin içinde olmasıdır. Örneğin bir
kişi TV izlerken, deneyim konuğun içine girmekte, özümsenmekte; diğer taraftan tıpkı
bir sanal gerçeklik oyununda olduğu gibi kişi deneyimin içine girerse, deneyimin içinde
sarmalanmış olmaktadır. (Yuan ve Wu, 2008: 389-390 ; Pine ve Gilmore, 1998:102).
Deneyimin bu iki boyutuna göre her bir bileşenin birbiriyle ilişkili olma durumuna
göre dört ayrı kategoride sınıflandırıldığı görülmektedir. Deneyimleri örneklerle
açıklamak gerekirse (Bocock, 2009 ; Pine ve Gilmore, 1999: 30-40):
• Eğlence (pasif/ilginin çekilmesi): Adam Smith’in üretken olmayan emekçiler
olarak andığı meslek grupları yani oyuncular, şarkıcılar, palyaço ve sihirbazlar eğlence
deneyimini gerçekleştirmektedirler.
• Eğitsel (aktif/ilginin çekilmesi):Yüzme dersinin alınması bir eğitsel deneyim
örneğidir, öğrenciler ancak aktif katılım göstererek yüzmeyi öğrenebilirler. Eğitsel
deneyimlere aktif fiziksel ya da zihinsel katılım gerekir.
104
• Gerçeklerden kaçış-hayal kurma (aktif/içinde yer alma): Gerçeklerden kaçış
deneyiminin yaşatılmasında çevre ve uyaranların etkisi bulunur. Tematik parklar,
kumarhaneler, internet sohbet odaları, dış mekan oyun alanları gibi ortamlar ve bazı
filmler örnek gösterilebilir.
• Estetik (pasif/içinde yer alma): Estetik deneyimde bireyler bir olayın ya da
ortamın içine girerler, ancak bu olay üzerinde ya hiç etkileri olmaz ya da çok az
gerçekleşir. Sanatseverlerin bir sanat galerisindeki gösteriye katılması bu deneyime
örnek olarak gösterilebilir.
Pine ve Gilmore, en güzel deneyimin, dört tip deneyim özelliklerini aynı anda
taşıyan deneyimler olduğunu belirtmektedirler. Örneğin Disneyland’ı ziyaret etmek bu
tip bir deneyim örneğidir, çünkü yukarıda belirtilen 4 tip deneyimin özelliklerini de
içermektedir (Yuan ve Wu, 2008: 390).
Deneyim türlerini ifade etmek için yapılan sınıflamalardan biri ise deneyimlerin
algılanması ve deneyime katılım iki temel deneyim sınıflamasının kaynağını
oluşturmaktadır. Birincil deneyimler günlük yaşantımızda beş duyu organıyla hissederek
edindiğimiz deneyimlerdir. İkincil deneyimler ise içsel unsurlardır (örneğin; konsept,
karar, sonuç, düşünce ve değerlendirmelerle ulaşılan kavramlar gibi). Birincil
(doğrudan) deneyimler kişinin katıldığı, parçası olduğu veya birebir yaşadığı aracısız
deneyimlerden oluşurken; ikincil (dolaylı) deneyimler ise, sembol ve işaretlerle iletilen
deneyimler olmaktadır. Eğer deneyim tasarımında gerçek durum ve düşünce sembolik
aracılarla iletilmek isteniyorsa kullanılan deneyim tasarımında somut objeler ve
durumlar, doğrudan katılım, problemin anlamı ve önemi, bilginin önde olmasına dikkat
edilmeli ve vurgulanmalıdır (Kuo, 2011: 111).
2.3. Değer Yaratma ve Deneyimsel Pazarlama
Deneyimlerin, kişilerin öğrenme sürecinde etkili olduğunun ve deneyerek öğrenme
yönteminin bireylerin zihinsel aktiviteleri üzerindeki olumlu etkilerinin bilinmesi
üzerine pazarlama dünyası, markalar ile ilgili her türlü organizasyonun gelişiminde bu
105
yöntemden yararlanmaktadır. Tüketicilerin satışa olan katılım ve motivasyonları
üzerinde etkiye sahip olabilmek ve satın alma kararında tüketicinin aktif rol almasını
sağlamak amacı ile deneyimsel pazarlama kavramının son yıllarda önemle üzerinde
durulmaktadır (Temiztürk, 2006: 42).
Çok çeşitli pazarlama faaliyetleri ile çevrelenen bir ortamda tüketicileri etkilemek
ve onların algısında kendilerini farklılaştırmak isteyen markalar, geleneksel iletişim
faaliyetleri ve satış stratejilerinin ötesinde hedef kitleleri ile daha yakın temas ve
etkileşim içine girdikleri stratejiler ve pazarlama iletişimi çabaları geliştirmektedir. İşte
bu noktada hedef kitlelerin yaşamları içine markaların konumlandırılması ve
deneyimlerle ilişkilendirilmesi olarak görülen deneyim pazarlaması kavramı ortaya
çıkmaktadır (Çakır vd., 2006: 106).
Deneyimsel pazarlama anlayışında amaç; ürünler ve hizmetler ile tüketicilere
sağlanan deneyimlerde farklılaşmaları sağlamak ve tüketicilere hem soyut hem de somut
nitelikli ihtiyaçlarını tatmin edecek deneyimi yaşatmaktır. Deneyimsel pazarlama
stratejileri bu amaçları yerine getirmek için ve aşağıda ana hatları ile açıklanan
stratejileri içermektedir (Kim vd., 2003: 129 ; Çakır vd., 2006: 107):
Markalama: Markalama, tüketicilerin gözünde işletmeye yönelik güçlü ve pozitif
bir imaj ile yaratılmasıdır. Geleneksel yaklaşımda marka pazarlaması belirli ürünler için
bireylerin tercihlerine odaklanmaktadır. Ancak tüketici davranışlarındaki değişim,
aracıların daha çok sosyo-kültürel faktörler, değişen boş zaman algısı gibi unsurlar
markaların topluluklarına ve paylaşılan tüketici deneyimlerine önem vermesini gerekli
kılmaktadır.
Marka Genişlemesi: Tematik nitelikli deneyimsel pazarlama anlayışını temel alan
alışveriş merkezleri, yarattıkları ve gelenek haline getirdikleri alışveriş deneyimlerini
genişlettikleri ulusal ve/veya uluslararası ağlarla yaygınlaştırmakta ve marka
deneyimlerini çok sayıda hedef kitle ile buluşturmak için stratejik kararlar almaktadır.
106
Yaşam Biçimi Mağazacılığı: Tüketim, bireylerin yaşam biçimlerini yansıtır ve
işlevsel ya da duygusal değerleri içeren arzularını karşılar. Markaların hedef kitlelerine
yönelik geliştirdikleri ve ihtiyaçlarını karşılayan iyi işleyen tüketici hizmetleri, tüketici
sadakat programları, tüketici veri tabanlarını şekillendiren ve birebir tüketiciye ulaşımı
sağlayan bilgi iletişim teknolojilerinin kullanımı, hedef kitle beklentisine uygun yaşam
biçimini alışveriş merkezinde vücuda getirme çabalarını oluşturmaktadır. Bugünün
tüketicisi yaratılan deneyimler aracılığıyla, eğlendiren, yaşamına anlam katan, haz veren,
kimliğini tamamlayan, psikolojik yarar sunan markalara daha çok dikkat etmektedir.
Bu bağlamda markalar alışveriş merkezleri aracılığıyla yılbaşı, anneler günü gibi
evrensel kutlamalar ile tüketicileri kendilerine çekmektedirler. Tüketicilerin hazlarına
hitap eden bu etkinlikler, psikolojik yarar temelindeki deneyimleri bir tür sosyalleşme
unsuru, mutluluk kaynağı, sevme ve sevilme duygusunun bir ifadesi olan hediye verme
olgusu ile birleştirdiği zamanlar olarak görülmekte ve deneyimsel pazarlamanın
uygulama alanı içinde özel olarak planlanan stratejik faaliyetleri içermektedir (Çakır vd.,
2006: 107-108).
2.3.1. Değer Yaratma/Üretme
Deneyimsel pazarlama kavramını ortaya atan Pine ve Gilmore, pazarlama stratejisi
olarak deneyimleri ortaya koyan altı aşamadan bahsetmektedir. Bu aşamalar ana
hatlarıyla aşağıdaki gibi özetlenebilir (Petkus, 2004: 52-54):
Bütünsel bir tema geliştirmek: Bu tema ile marka kendine has, tek bir imaja odaklı
temel bir vaad sunmalıdır. Bu şekilde bir temayı yansıtan deneyim hedef kitlenin aklında
kalacak ve markaya olumlu yönde bir etki sağlayacaktır.
Etkiyi biçimlendirmek: Etkinin biçimlendirilmesindeki temel amaç, tüketici satın
alma davranışında da önemli olan, akılda kalıcı duygusal bir uyarıcının belirlenmesidir.
Deneyimlerin zaman, coğrafi alan, teknoloji, otantiklik, çok yönlülük ile birlikte
sunularak, hedef kitlelerde istenen etkiyi yaratacak şekilde dengeli ve uyumlu olarak bir
araya getirilmesi gerekmektedir.
107
Dikkat dağıtıcı unsurların ortadan kaldırılması: Deneyimin gerçekleştiği mekân ve
alanda, markanın tüketiciye sunduğu ana temayla tutarlı olan tüm unsurlar (mekânla
ilgili fiziksel özellikler, çalışanlar, müzik, vb.) birbiriyle ilişkili olmalıdır ve tutarlı
olmayan her türlü uyarıcının ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Hatırlanırlığı sağlamak: Deneyimin hedef kitlelerin zihinlerinde ve hatıralarında
çeşitli eğlenceler, hediyelik eşyalar, tematik sunumlar, vb. ile bir yer edinmesinin
sağlanması gerekmektedir.
Tüm duyuları meşgul etmek: Deneyim çok sayıda duyuya seslenirse, daha çok
hatırlanır olmaktadır. Görselliğin yanı sıra işitme, koku, dokunma ve hatta tatma
duyularına aynı anda seslenen bir deneyimin tüketicide yaratacağı etki çok yüksek
olacaktır.
Sürekli gelişme için geribildirimlerin alınması: Deneyimsel pazarlamanın etkisini
ortaya koyabilmek ve hedef kitlede oluşan izlenimin düzeyini belirleyebilmek için çeşitli
araştırmaların yapılması, uygulamaların doğruluğunu ortaya koymak ve gelecekteki
çalışmalara yön vermesi açısından faydalı olacaktır.
Markaların hedef kitleleri ile etkileşimlerini geliştiren deneyimler çok çeşitli
şekillerde yaratılabilmektedir. Ağızdan ağıza sözlü pazarlama kampanyalarının ortaya
çıkışını sağlayabilecek aktiviteler, markanın belirli bir spor ya da kültür sanat
aktivitesine sponsor olması ile yaratılan deneyim ya da özel günlere yönelik düzenlenen
tüketici odaklı aktiviteler marka ile ilişkili deneyimler olarak tanımlanabilmektedir
(Çakır, vd., 2006: 110).
Bu deneyimlerle harekete geçen tüketicileri belirli bir eyleme doğru yönlendiren
Westbrook ve Black’ın (1985) tanımladıkları satın alma motivasyonları üç kategoride
incelenebilir: Ürün yönelimli, deneyimsel, ürün ve deneyim kombinasyonu. Ürün
yönelimli motivasyonda, satın alma ihtiyacı ile motive olmuş tüketici ürün bilgisi elde
etmeyi amaçlayarak satış yerine gelmektedir. Deneyimsel motivasyon, hedonik ya da
108
boş zaman geçirme, dinlenme, eğlenme yönlü olup satın alma noktaları ziyaret
edilmektedir. Ürün ve deneyimsel motivasyonları içeren üçüncü kategori ise tüketicinin
satın alımından tatmin olmaya uğraşırken aynı zamanda da boş zaman ya da eğlence
deneyiminden memnun olmayı da istediği durumlarda ortaya çıkmaktadır (Aktaran
İbrahim ve Wee, 2002: 241).
Tüketicileri harekete geçirici unsurların yanı sıra markaları deneyimsel aktiviteleri
yapmaya yönlendiren bazı unsurlardan da bahsedilmelidir. Bu unsurlar markaların
özellikle deneyim yoluyla tüketicilerle etkileşim kurma eğilimlerinin nedenlerini de
ortaya koyan harekete geçirici unsurlardır. Söz konusu harekete geçirici unsurlar şu
şekilde sıralanabilir (Valencia ve Westberg, 2005: 6-7):
Marka Mirası/Geçmişi: Bir hikaye etrafında kurulan deneyimlerin başarılı olarak
nitelendirildiğini varsayıldığında, bir geçmişi olan ve geçmişten bugüne bir marka
mirası, markaya özgü hikâye ve kahramanları taşıyan işletmeler, deneyimi ortaya
çıkarırken ya da tasarlarken güçlü bir başlangıca sahip olmaktadır. Markanın geçmişine
yönelik unsurlar rakiplerinden ayrıştırılmalarında önemli rol oynamaktadır.
Farklılaştırmanın Sağlanması: Tüketici deneyimleri, rekabetin yoğun olarak
yaşandığı günümüzde markaların rakipleri karşısında farklılaşabilmesinde en önemli
araçlardan biri olarak görülmektedir. Otomobil markalarının “test sürüşleri” olarak
nitelendirdikleri ürün-kullanıcı arasındaki teması sağlayan deneyim aktiviteleri,
markanın hedef kitlesine kendisini en etkili şekilde anlatabilmesi ve hedef kitlede bir
marka
algısı
yaratabilmesi
açısından
pazarlama
stratejilerinde
yoğun
olarak
kullanılmaktadır.
Duygusal Etki: Deneyimler, tüketicilerin hisleri ve istekleri ile doğrudan ilişkilidir.
Bu nedenle markalar, tüketiciler için önemli duygular ve yaşam biçimi öğeleri ile ilgili
deneyimlerin kullanılmasına yönelmektedir. Bu nedenle, örneğin cep telefonu
operatörleri müzik ve aktiviteler gibi deneyimsel faktörleri desteklemeyi tercih
etmektedirler. Çocuk-gençler ve genç yetişkinler için sembolik öğelerin önemli oluşu ve
109
belirli yaşam biçimlerini yansıtmaları sebebiyle markalar oyunlar, spor aktiviteleri gibi
yaşam biçimleri ile ilişkili deneyimsel içerikleri kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Prada,
Victoria Secret gibi markalar kendileri için iyi tasarlanmış deneyimsel aktiviteleri
mağazaları yoluyla tüketicilerine sunmakta ve imajlarını kuvvetlendirmektedir. Disney
ve Lego gibi markalar ise, çocukların duyguları ve istekleri ile ilişki kurmakta ve
eğlence aktiviteleri ile deneyimsel mağazalarını tasarlayarak hedef kitlelerin beyninde
güçlü ve hatırlanmaya değer bir deneyim oluşturmalarını sağlamaktadır.
Sınırların Üstesinden Gelmek: Geleneksel pazarlama ve pazarlama iletişimi
faaliyetlerini kullanmanın yarattığı engellerle karşılaşan şirketler, risk almayı ve
geleneksel olmayan, deneyimsel nitelikli pazarlama ve pazarlama iletişimi aktivitelerini
kullanmayı göze almak durumundadır.
Zorlukların Üstesinden Gelmek: Günümüzde giderek zorlaşan pazar ve markalara
yönelik rekabet koşulları, markalar için farklılaşmayı gerektirmektedir. Bu nedenle
markayı temsil eden ve tanımlayan kavramların deneyimsel pazarlama uygulamalarında
planlanmış aktiviteler ve gerilla uygulamalar ile birleştirilerek markayı rakiplerinden
farklılaştıracak ve rekabette üstünlük sağlayacak durumlar yaratmaktadır.
2.3.2. Deneyimsel Pazarlama Kavramı
Deneyimsel pazarlama bugüne kadarki pazarlama ve yönetim yaklaşımlarının
sentezini oluşturan bir yaklaşım sunarak pazarlamaya diğer pazarlama yaklaşımlarına
göre daha kapsamlı ve daha etkili bir bakış açısı getirmektedir (Leighton, 2008: 415).
Deneyimsel pazarlama, tüketicinin ürün ve hizmetle ilgili bütün deneyiminin
stratejik olarak yönetilmesi sürecini ifade etmektedir. Bu yaklaşıma göre başarılı tüketici
deneyimi yönetimi projeleri ancak bütünsel deneyimlerin sağlanması yoluyla meydana
getirilebilmektedir. Deneyimsel pazarlamanın stratejik uğraşısı duyu, his, düşünce,
eylem ve ilişkiden oluşan bütünsel deneyimler yaratmaktır (Schmitt, 1999: 71-73).
110
Deneyimsel pazarlama, işletmenin her öğesini (çalışanlar, süreçler, ürünler ve
hizmetleri) işletmenin değer önerisini destekleyecek şekilde birbiriyle uyumlu hale
getirmek anlamına gelmektedir. Böylece işletmeler markalarını net bir şekilde
farklılaştıran, yüksek derecede tüketici sadakati sağlayan ve çalışanlar için bir amaç
netliği sağlayan bir deneyim yaratabilmektedirler (Kuo, 2011: 111).
Deneyimsel pazarlama, pazarlama yapmak için ürünün faydalarından ziyade
tüketicinin deneyimlerinden yararlanmayı esas alan bir anlayıştır. Günümüzde ürün ve
hizmetlerin arzı, talebin oldukça üzerindedir. İşletmeler neredeyse aynı faydaları
sağlayan ürün
ve hizmetler üretmektedir ve pazarlama stratejilerini benzer
konumlandırmalar üzerine kurmaktadır. Dolayısıyla, ürün ve hizmetleri fayda bazında
ayırmak güçleşmektedir. Marka olmak ve marka değerleri doğrultusunda iletişim
yapmak en doğru çözüm gibi görünse de, tüketiciler bu iletişim mesajlarından kaçmayı
başarabilmektedir. Deneyimsel pazarlama kavramı Columbia Business School
pazarlama profesörü ve “Global Brand Center” yöneticisi Bernd Schmitt tarafından
ortaya atılmış olan bir kavramdır (Schmitt, 1999: 71-75).
Deneyimsel pazarlama, şirketlerin geleneksel yararlar ve özellikler pazarlamasının
ötesinde, tüketicileri için deneyimler yaratmak yoluna gitmesidir. Pazarlama yapmak
için ürünün faydalarından ziyade tüketicinin deneyimlerinden yararlanmayı esas alan bir
anlayış olan deneyimsel pazarlama yaklaşımında amaç, marka tanımlamasını ve
markanın imajını yükseltmektir (www.bilgiyonetimi.org).
Deneyimsel pazarlama, tüketicinin marka ile olan ilişkisini daha geniş bir sosyal
bağlamda, yani bütünsel olarak ele alır. Ürüne değil, tüketicinin hayatta ne yapmak
istediğine odaklanır. Araştırdığı konu, tüketicinin kendi hayatına hangi anlamı katmak
istediğini anlamaktır. Deneyimsel pazarlamaya göre; pazarlama işi, ürünü/hizmeti
tüketiciye sadece satmaktan ibaret değildir. İşin esası, tüketicinin ne yapmak istediğini,
nereye varmayı amaçladığını ve söz konusu ürün ile hayatında hangi değişikliği
amaçladığını anlamaktır (Aksoy, 2009).
111
Deneyimsel
pazarlama
geleneksel
pazarlamadan
dört
anahtar
yolla
farklılaşmaktadır. Birincisi; deneyimsel pazarlamada tüketicinin gerçek yaşam tarzıyla
ilişki kurarak tüketici deneyimi üzerine odaklanma vardır. Deneyimler; duyusal,
duygusal, kavramsal ve ilişkisel değer sağlar. İkincisi, deneyimsel pazarlama
değer/anlam, tüketim ve sadakat sinerjisi yaratmaya odaklanır. Üçüncüsü, tüketicilerin
hem rasyonel hem de duygusal güdümlü olduğunu savunur. Sonuncusu ise, deneyimsel
pazarlama metotlarının hem nitel hem de nicel, çeşitli ve keşfedici olması gerektiğini
savunur (Hannam, 2004: 259).
Deneyimsel pazarlama, tüketicinin bir ürün ya da işletme ile ilgili deneyiminin
stratejik yönetimi sürecidir. Deneyimsel pazarlama bilgi, hizmet ve etkileşim ile birlikte
deneyim olarak sonuçlanarak tüketiciye değer yaratır, işletmeye tüketici sadakati ve
değer sağlar (Schmitt, 1999: 18-19).
Deneyimsel pazarlama, şirketi tamamen tüketicinin perspektifinden yönetmeyi
sağlayan bir iş stratejisidir. Tüketicilere sağlanan tüm değerleri, tüketiciye değer
sağlamada gerekli olan tüm unsurları ve hepsinin birlikte yönetimini ifade eder. Bir
diğer deyişle, tüketiciyi ürünlerin etrafında görmek yerine tüm organizasyonu tüketicinin
etrafında geliştirmek anlamına gelir. Deneyimsel pazarlamanın odak noktası, tüketicilere
sürekli satış yapmaktan ziyade, onlara sürekli değer sağlamaktır. Şaşırtıcı duygusal ve
cazip deneyimler üzerinden farklılık yaratmak için kullanılan bir stratejidir. Bu konuda
başarılı olan çok sayıda şirket vardır. Bunlardan biri Virgin Atlantic Havayollarıdır.
Virgin Atlantic Havayolları, uçuş deneyimlerini yeniden tanımlamıştır. Bir diğer şirket
olarak Starbucks örnek verilebilir. Starbucks kahve deneyimini yeniden yaratmıştır. Ritz
Carlton Otelleri, hizmet mükemmelliğine odaklanarak, bunu başarmıştır (Arussy, 2013).
Deneyimsel pazarlama, deneyim ekonomisi çalışmalarının bir parçası olmakla
birlikte, Ford Motor Company gibi araba sektörlerinden sağlık ve bakım sektörlerine ve
turizm pazarlama kampanyalarına (Hannam, 2004: 260) kadar tüm tüketici ürünlerine
uygulanarak, tüm global sektörlerde uygulanmaya başlamıştır.
112
Sonuç olarak, deneyimsel pazarlamanın temel bileşeni deneyimdir. Tüketiciler için
özel alanlar, atmosferler, yeni yerleşim düzenleri gibi farklı uyarıcılar yaratılarak,
tüketicilerin bu uyarıcılara karşılık vermeleri, aktif katılımlı satın alma davranışında
bulunmaları ve deneyim elde etmeleri sonucunda zevk, eğlence gibi farklı duygular,
farklı anlayışlar kazanmaları amaç edinilmiştir (Yuan ve Wu, 2008).
2.4. Tüketici Deneyimi Aşamaları
Tüketici deneyimlerinin oluşmasında kişilerin psikolojik ve sosyal çevrelerinin
büyük etkisi olmaktadır ve bu deneyim bir öğrenme sürecine işaret etmektedir. Bu
öğrenme süreci öncelikle ailede başlamaktadır. Çocuklar tüketim alışkanlıkları
konusunda aile fertlerinden etkilenmekte, sosyalleştikçe de çevrenin etkisiyle tüketim ve
alışveriş alışkanlıklarını değiştirebilmektedirler. İnternet gibi bir iletişim teknolojisinin
gelişmiş olması da öğrenme sürecini hızlandırmaktadır. Ayrıca tüketicilerin daha önce
kullandıkları markalarla yaşadıkları deneyimlerin, daha sonraki kararlarında etkili
olabileceği görülmektedir. Buna göre her tüketici psikolojik ve sosyal faktörlerin etkili
olduğu farklı öğrenme süreçlerinden geçerek tüketim deneyimlerini yaşamaktadır. Bu
süreçteki farklılıklar sonucunda her tüketicinin deneyimden beklentisi ve deneyimi
algılaması farklı olmaktadır (Torlak ve Altunışık, 2007: 43).
Shaw ve Ivens'e (2002: 23) göre tüketici deneyimi beş basamaklı bir süreç olarak
gerçekleşmektedir:
İlk aşamada tüketimle ilgili beklentiler şekillenmektedir. Bu beklentilerin
şekillenmesinde marka imajının, reklamların, insanların firma hakkında söylediklerinin
(ağızdan ağıza iletişim) ve geçmişte yaşadığı deneyimlerin büyük etkisi bulunmaktadır.
İkinci aşama satış öncesi etkileşimin yer aldığı aşamadır. Tüketicilerin satın alma
kararlarını verdikleri ana kadar yapmış oldukları her türlü aktiviteyi kapsamaktadır. Bu
süreçte tüketiciler internet sitesi ve katalog inceleme, satış uzmanlarına danışma, ürünü
veya hizmeti satın alacakları yerin atmosferini görme ve fiyat karşılaştırması yapma gibi
eylemlerde bulunmaktadırlar.
113
Üçüncü aşama satın alma etkileşimini kapsayan süreçtir. Satın alma kararı ile bu
aşama başlamaktadır ve tüketici deneyiminin en önemli kısmı gerçekleşmektedir.
Deneyimin yaşanması için gerçekleştirilen her türlü hizmet ve aktiviteyi kapsamaktadır.
Dördüncü aşama alınan ürün veya hizmetin tüketildiği her türlü etkileşim yer
almaktadır. Ürün veya hizmetin kullanımı sırasında gerçekleşen tüketici deneyimidir.
Bazı tüketimler bir şeker yemek gibi kısa sürerken, araba kullanmak ya da televizyon
izlemek gibi uzun da sürebilmektedir.
Tüketici deneyiminin son aşaması deneyim sonrası değerlendirmedir. Yaşanılan
deneyim beklentilerle karşılaştırılmaktadır. Sonraki deneyimler için tekrar beklentiler
şekillendirilmekte ve tüketici deneyiminin ilk aşamasına dönülmektedir.
Yaşanılan deneyimin beklentilerin üzerinde olması hem işletmeler hem de
tüketiciler için önemli olmaktadır. Beklentileri karşılayan ve hatta daha üzerinde bir
deneyim yaşatan ürün veya hizmet karşısında, tüketiciler doğal olarak tekrar aynı
deneyimi yaşamak isteyeceklerdir. Bu da tüketicilerin markaya olan bağlılıklarını
artıracaktır. Bu bakımdan işletmelerin, tüketicilerin kendilerinden ne beklediğini
anlamaları gerekmektedir. Tüketicilerin fiziksel ve duygusal olarak ne istediklerini
anlayabildikleri ölçüde, işletmeler ayakta kalmayı başarabileceklerdir. Deneyimler,
tüketiciler markaya karşı bir ilgi göstermediklerinde ya da markayla kişisel bir bağı
olmadığında oluşmaktadır. Ayrıca tüketicilere en güçlü deneyimi yaşatan markalar da
tüketicilerin yüksek derecede ilgilenim gösterdikleri markalar olmamaktadır (Brakus
vd., 2009). Yani tüketicilerin yaşadıkları deneyimle, markaya olan ilgisinin arttığı ve
sonrasında ürünü kullanmaya devam ederek, markaya sadık kaldıkları söylenebilir.
Bir ürün veya hizmetin kullanılması yoluyla oluşan deneyim ve tüketicilerin her
zaman her yerde yaşama fırsatı bulamayacakları özel bir deneyim olmak üzere genel
olarak iki şekilde tüketici deneyimi oluşmaktadır. Nike marka basketbol ayakkabısının
basketbol sahasında denenmesi, Volvo marka otomobillerin tüketicide denemesi için 1
hafta verilmesi ya da bir doktordan veya spor salonundan hizmet alınması gibi
114
deneyimlerde tüketici açısından özel bir anlamdan ziyade tavsiye, kullanımdan duyulan
tatmin gibi özellikler ön planda olmaktadır. Diğer taraftan World of Wonders otellerinde
bir tatil yapmak, özel olarak tasarlanmış bir restoranda kendi yemeğini kendi pişirerek
özel bir zaman geçirmek, bir restoran veya kafede evinde gibi hissetmek gibi durumlarda
ise tüketicilere sunulan sıra dışı olma, kendini özel hissetme, unutulmaz bir haz yaşama
gibi özel deneyimler ön planda olmaktadır (Torlak ve Altunışık, 2007: 45). Ayrıca
deneyimler tüketicilerin ürünü aldıklarında ve tükettiklerinde doğrudan oluşurken, bir
reklama ya da pazarlama iletişimine maruz kaldıklarında da dolaylı bir şekilde
oluşabilmektedir (Brakus vd., 2009).
Günümüz rekabetçi pazarlarında daha çok ikinci tür özel deneyimlerin artmakta
olduğu görülmektedir. Bu nedenle işletmeler, bütünsel bir süreç olan tüketim
deneyimini, tüketicinin duygularına hitap eden, tüketici tatminin ötesinde bir haz
almasını sağlayacak ve kendisini özel hissettirecek deneyimi yaşatma çabalarına ağırlık
vermektedirler. Fonksiyonel olarak birbirlerine çok benzeyen ürünler, işletmeler
tarafından yaşatılan deneyimler konusunda farklılaştırılıp, tüketicinin gözünde
vazgeçilmez kılınmak istenmektedirler.
2.5. Tüketici Deneyiminin Boyutları
Deneyimsel pazarlamanın temelinde, tüketicilerin yaşayabileceği beş ayrı deneyim
bulunmaktadır. Bunlar; duyusal deneyim, duygusal deneyim, düşünsel deneyim,
eylemsel deneyim ve ilişkisel deneyimdir (Schmitt, 1999: 6).
2.5.1. Duyusal Deneyim (SENSE)
Duyusal deneyim, algılama yani görme, duyma, dokunma, tatma ve koklamayla
duyusal deneyimlerin yaratılması, kısacası ürün veya hizmetin tüketiciler tarafından
çekici ve güzel bulunması anlamına gelmektedir. Ürün nitelikleri ve sağladığı faydalar,
marka isimleri, logosu, çağrışımları ve imajı pek çok interaktif aracın bulunduğu yoğun
iletişim dünyasında tüketicilerin ilgisini çekmekte yetersiz kalmaktadır. Bunların yerine,
şirketin ürünün veya hizmetin niteliğiyle ilişkilendirilebilen ve hatırlanabilecek türden
115
duyusal deneyimler tüketicilerin yeni ilgi odağı olmaktadır (Schmitt ve Simonson, 2000:
22). Bu bakımdan duyusal deneyimlerin pazarlanması ve pazarlama estetiği önemli bir
hal almaya başlamaktadır. Schmitt ve Simonson “Pazarlama Estetiği” (2000) adlı
kitaplarında, şirket veya marka kimliğinin yarattığı duyusal deneyimlerin, marka imajına
katkıda bulunabilecek şekilde pazarlanmasını ifade eden pazarlama estetiği kavramı
üzerinde durmuş; başarılı şekilde uygulanacak estetik stratejilerin markalar için birer
kimlik ve imaj yaratacağı ve tüketici bağlılığı yaratacağını savunmuşlardır.
Duyusal deneyimler tüketicileri markaya çekerek firma ya da marka kimliği
oluşturmaktadırlar. Duyusal pazarlama, stratejik olarak estetik ve heyecan duyularıyla
tüketicilerin motive edilmesi, ürünlere bir değer katılması ve işletmelerin ve ürünlerin
farklılaştırılmasında kullanılmaktadır. Farklılaşma için hangi uyarıcıların duyusal olarak
ilgi çekeceği, tüketicileri motive etmek için sürecin nasıl işlediği ve değer sağlamak için
de duyusal çekiciliğin sonuçlarının neler olduğu dikkate alınmalıdır (Schmitt, 1999: 109111).
Procter ve Gamble firması duyusal pazarlamayı Tide marka çamaşır deterjanında
uygulamıştır. Reklamlarında klasik lekeyi çıkarmaya yönelik yapılan karşılaştırmalar
yerine dağ havasının ferahlığını ve taze temizlik kokusunun yeni Tide ile geleceğini
vurgulayan unsurlar kullanmış; hatta basılı yayın reklamlarında tüketicilerin kokuyu
duymalarını sağlayacak özellikler ekleyerek tüketicilerin ürünü almadan önce bu taze
kokuyu deneyimlemelerini sağlamıştır (Schmitt, 1999: 100).
Duyusal pazarlama, beş duyuya hitap etmekte ve tüketicilere estetik zevk veya
heyecan sağlamaktadır. Örneğin Jaguar markası estetik duyuya hitap ederek duyusal bir
deneyim yaşatırken, Porsche markası ise heyecan uyandırarak duyusal deneyim
yaşatmaktadır. Algılamanın, yani duyusal deneyimlerin yönetilebilmesi için, pazarlama
yöneticilerinin duyusal deneyimlerini artıracak yöntemler geliştirmeleri, vermek
istedikleri duyuları ön plana çıkarabilecek ve içeriğinin algılanmasını sağlayacak
stratejiler geliştirmeleri gerekmektedir (Günay, 2008: 183-184).
116
2.5.2. Duygusal Deneyim (FEEL)
Duygusal deneyim, tüketicilerde markayla ilgili güçlü duygular uyandıracak
duygusal deneyimlerin yaratılmasıdır. Duyguların yaratılması içinse, tüketicilerle empati
kurularak hangi uyarıcıların hangi duyguyu yaratmak için kullanılması gerektiği
belirlenmelidir. Tüketicilerin ruh hali, hisleri ve duyguları, duygusal deneyim
yaşamalarında etkili olmaktadır. Günümüz tüketicisi, bilinçli bir şekilde ürün ve
hizmetlerin vaat ettiği yeni, ilginç, alışılmış olmayan duygusal deneyimleri yaşamak
istemektedir. Sadece ürünlerin sunduğu işlevsel özellikler değil; sağlanacak duygusal
deneyimler de tercih edilir hale gelmektedir (Odabaşı, 2004: 280-285). Birçok firma
benzer duygular içeren standart duygusal reklamlar kullanarak, tüketicilerin sürekli
benzer mesajlara maruz kalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle farklı olabilecek ve
gerçekten duygusal anlar yaşatabilecek deneyimlerin tasarlanması gerekmektedir.
Örneğin dini bayramlarda yaptığı reklam çalışmalarıyla Kent şekerleri, Türk tüketicisine
farklı duygular yaşatmakta ve sürekli olarak hatırlanmaktadır (Günay, 2008: 181-192).
Eğer küresel bir marka için duygusal deneyimler yaratmak gerektiği taktirde ise kültür
fakötürünün de göz önünde bulundurulması önemli hale gelir. (Schmitt, 1999: 123).
Ünlü kozmetik markası Clinique'in, “Happy” (mutlu) adlı bir parfüm piyasaya
çıkarması duygusal pazarlamaya örnek olabilmektedir. Turuncu ambalajı, neşeli ve
eğlenceli müziği ve reklamı ile insanlara mutluluk hissi vermek istenmiş, sonrasında
“mutlu şarkılar” albümü piyasaya sunulmuştur. Estee Lauder markasının “Beautiful”
(güzel) isimli parfümü de yine aynı şekilde reklam kampanyalarıyla güçlü tüketici
duygularına ve kişisel hayallere hitap etmektedir (Schmitt, 1999: 124).
Duygulanım özellikle tüketim sırasında ortaya çıkmaktadır. Güçlü duygular
kontakt ve iletişimin sonucunda oluşup zamanla gelişmektedirler. Genellikle yüz yüze
iletişim bu konuda etkili ve önemli bir faktör olmaktadır. Özellikle hizmet sektöründe
yaşanan deneyimlerde yüz yüze iletişim büyük önem taşımaktadır (Schmitt, 1999: 129).
Markalar tüketicilerde uyandırdıkları istek, arzu ve duygularla vazgeçilmez hale
117
gelebilmektedir. Günümüzde markaların tüketicileriyle aralarında duygusal bağlar
kurmasının, başarılı olmaları için gerekli hale geldiği söylenebilir.
2.5.3. Düşünsel Deneyim (THINK)
Düşünsel deneyimin amacı, tüketicilerin marka ve ürünler için tekrar
değerlendirme yapmasını sağlayacak, özenli ve yaratıcı düşünmesini desteklemektir
(Schmitt, 1999: 138).
Schmitt (1999: 148-149), düşünsel deneyim oluşturma ilkesini tüketicilerin
şaşırtılarak, ilgilerinin çekilmesi ve tüketici düşüncelerinin harekete geçirilmesi olarak
tanımlamıştır. Düşünsel deneyim, tüketicilerin yaratıcılığa yönlendirildiği, düşünsel ve
problem çözme deneyimi yaşatmaktır. Özellikle yeni teknolojik ürünler için
kullanılmakla beraber ürün dizaynında, perakende ve diğer sektörlerde kullanılmaktadır.
Örneğin Microsoft'un reklamında “Bugün ne yapmak istiyorsunuz?” sorusu tüketicileri
ürünü nasıl kullanacaklarına yönelik düşünmeye ve çalışmaya yöneltmektedir (Schmitt,
1999: 150-153).
2.5.4. Eylemsel Deneyim (ACT)
Tüketicilerin fiziksel davranışlarını hedef alan bazı şeyleri yapmada alternatif
yollar, etkileşimler ve yaşam tarzı sunulmaktadır. Bu deneyim tüketici davranışları ve
yaşam biçimleri ile ilgilidir. Eylemsel deneyimle ilgili davranışsal değişim için analitik
ve rasyonel yaklaşımlarla genelde motivasyonel, ilham verici rol modeller, ünlü insanlar
kullanılmaktadır (Schmitt, 1999: 152-154).
Eylemsel deneyim yaratma stratejileri ile fiziksel beden deneyimi, yaşam tarzı
değişimi ve diğer insanlarla etkileşime odaklanılmaktadır. Örneğin Gillette Mach3 ile
erkeklerin fiziksel tıraş deneyimine odaklanılmıştır. Yine Amerika'da ünlü kişiler
kullanılarak, insanların süt içmeye teşvik edildiği ve süt içmenin bir yaşam tarzı haline
getirilmesi için kampanyalar yapılarak, Martha Stewart gibi halkın sevdiği, takip ettiği
ve etkilendiği ünlü isimler insanlarla etkileşimde kullanılarak eylemsel deneyim
118
oluşturulmaya çalışılmıştır (Schmitt, 1999: 154-160). Bu bakımdan eylemsel
deneyimler; duyusal, duygusal ve düşünsel deneyimlerin ötesinde tüketicilerle etkileşim
kurularak ve yaşam tarzlarını etkileyerek, tüketicilerin harekete geçmelerini sağlayan
davranışsal deneyimler olarak görülmektedir.
Nike'ın “Just do it” sloganı klasik bir eylemsel deneyim örneğidir. Daha
sonrasında “I can” (yapabilirim) ve “I know I can” (yapabileceğimi biliyorum) gibi
sloganlar denense de tüketicileri çok fazla düşünmeden harekete geçirmek için daha
basit olan “Just do it” sloganına dönülmüştür. Bu bakımdan Nike markasının eylemsel
bir deneyim yaratması, piyasada başarılı olmasında önemli bir rol oynamıştır (Schmitt,
1999: 166).
2.5.5. İlişkisel Deneyim (RELATE)
İlişkisel deneyim, duyusal, duygusal, düşünsel ve eylemsel deneyimlerini içeren
sosyal ve kültürel faktörlerle ilgili olup ait olma duygusunu yaratmak amaçlanmaktır.
Tüketiciler kişisel duygularıyla değil de olmak istedikleri ideal benlikleriyle
ilişkilendirme yapmaktadırlar. Örneğin, Harley Davidson motosikletleri bir yaşam
tarzını simgeler, tüketiciler markayı kişiliklerinin bir parçası gibi görmektedirler ve bu
marka topluluğunda kullanıcılar arasında güçlü bağlar bulunmaktadır (Schmitt, 1999:
168-169). Genellikle marka toplulukları veya aynı markayı kullanan kişiler arasında
deneyimin ilişkisel boyutu görülebilmektedir. Saab kullanan tüketicilerin birbirlerini
gördüklerinde selektör yakmaları, kendilerini birbirlerine yakın hissetmeleri yaşadıkları
deneyimin ilişkisel boyutunu ortaya koymaktadır. Aynı şekilde eylemsel deneyimde
bahsedilen Nike markasını aynı zamanda ilişkisel deneyim de yaşatmaktadır. Nike
markasına sahip olmak, arzulanan bir gruba üye olmak anlamına gelmekte ve tüketiciler
bu grubun içinde yer alabilmek için markayı kullanmaktadırlar. Harley Davidson, Saab
ve Nike örneklerinde görüldüğü gibi ilişkisel deneyimde bir topluluğa ait olma, saygı
görme, sosyal kimlik, referans gruplarından etkilenme gibi sosyal etkilerin rol oynadığı
görülmektedir. Sosyal roller, aile ve arkadaşlık ilişkileri, kültürel değerler, marka
toplulukları, grup üyeliği gibi sosyal sınıflandırmalar ilişkisel deneyim yaratmada göz
119
önünde bulundurulmalıdır (Schmitt, 1999: 170-176).
Sosyal bir kimlik ihtiyacı duyan tüketicilerle sosyo-kültürel çevrenin karşılıklı
etkileşimi sonucu sosyal veya ilişkisel deneyimler sağlanmaktadır. Doğru deneyimin
yaşatılması için tüketicilerin sahip olmak istedikleri sosyal kimliklerine uygun referans
etkilerinin kullanılması gerekmektedir.
Bir başka çalışmaya göre Schmitt'den (1999) farklı olarak Anderson ve diğerleri
(2007), pragmatik (pratik) boyut kavramından bahsetmiştir. Burada ürünün sağladığı
fayda ve özellikle de dizayn deneyimi üzerinde durulmuştur
1. Duyusal Bileşen: Görme, duyma, dokunma, tatma ve koklama duyuları ile en iyi
şekilde duyusal deneyim sağlamayı amaçlayan, estetik zevk, heyecan, memnuniyet ve
güzellik duygularını harekete geçiren tüketici deneyimi bileşenidir.
2. Duygusal Bileşen: Şirket, marka ve ürün arasında etkili bir duygusal deneyim
yaratmak için, ruh halinin, hislerin ve duyguların ortaya çıkarılmasını sağlayacak
stratejilerin yaratılmasını içeren deneyim bileşenidir.
3. Düşünsel Bileşen: Tüketicilerin yaratıcılığını ve problem çözme durumlarını
kullanarak tüketiciyi bağlayacak düşünsel veya bilinçli süreçlerle tüketici deneyiminin
gerçekleşmesini sağlayan bileşendir (Barbie bebekleri genç bayan imajını veren ilk
oyuncaktır).
4. Pragmatik (pratik) Bileşen: Ürünün kullanabilirliği değil fakat pratikliği
üzerinde durulan, özellikle dizayn deneyimi sağlayan bileşendir.
5. Yaşam Tarzı Bileşeni: Tüketicilerin yaşam tarzına ve davranışlarına uyan
değerler ve inançlar doğrultusunda oluşan deneyim bileşenidir. Bu deneyimde şirketin,
markanın ve tüketicinin ortak değerlerle birbirlerine bağlanması amaçlanmaktadır.
6. İlişkisel Bileşen: Kişiyi, onun sosyal çevresini, diğer insanlarla olan ilişkilerini
ve ideal kişiliğini içeren deneyim bileşenidir. Marka imajıyla birlikte bir topluluğa,
120
sosyal bir çevreye ait olma, insanlarla ilişkileri geliştirme gibi sosyal bir deneyim
yaşatmak istenmektedir. Bu bileşen aynı zamanda yaşam tarzı bileşenini de
kapsamaktadır.
Schmitt (2003: 11) de deneyimsel pazarlama çalışmalarda tasarıma dayalı tüketici
deneyimlerinin de büyük önem taşıdığını belirtmiş ve Apple markasının yaşattığı
tüketici deneyimlerinin genellikle tasarım üzerine olduğunu vurgulamıştır. Buna göre,
ürün veya hizmet tasarımcılarının tüketicilerle empati kurarak sürekli iletişimde olması
ve farklı tüketici deneyimleri için estetik tasarımlar gerçekleştirmeleri gerektiği
düşünülmektedir (Russo ve Hekkert, 2007).
2.6. Tüketici Deneyimi Yönetimi
Tüketici deneyimi yönetimi, tüketicilerin bir ürün veya işletme ile ilgili olan bütün
deneyimlerini stratejik olarak yönetme sürecidir ve 5 temel aşamadan oluşmaktadır
(Schmitt, 2003: 25) :
1. Tüketicinin analiz edilmesi: Tüketicinin istek, ihtiyaç ve yaşam tarzının analiz
edilmesidir. Odak grup görüşmesi, nitel ve nicel araştırma yöntemleri ile deneyim
öncesi, deneyim esnasında ve deneyim sonunda tüketici beklentilerinin analiz edilmesi,
rakip firmalarla ürün karşılaştırması ve sadık tüketici grubunun belirlenmesini içerir.
2. Deneyimsel platformun oluşturulması: Deneyimsel platform dinamik, birden çok
duyuya hitap eden, çok boyutlu, arzulanan deneyimlerin dinamik bir yansımasını
oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle ürün ve hizmetlerin deneyimsel konumlandırmasını
içerir. İşletmelerin tüketici için nasıl bir etkileşim yaratma çabasında olduklarını dikkate
alarak işletmenin veya markanın konumlanacağı bir zemin (deneyimsel platform)
oluşturmaları gerekmektedir. Bu platform marka, logo, web sitesi, ürün ve hizmetler,
personel gibi birçok unsurun ele alınmasını, deneyim boyutlarının, deneyim türlerinin
işletme amaçlarına uygun hale getirilmesini ifade etmektedir.
121
3. Marka
deneyiminin
yaratılması/oluşturulması:
Deneyim
platformunun
oluşturulmasından sonra bu temanın marka deneyimine uygulanması gerekmektedir. Bu
aşama kurumsal kimlik, grafik tasarım gibi unsurların işletme tarafından ele alınması ve
tüketici ile ilişkilerin yeniden yapılandırılmasını içermektedir.
4. Tüketici etkileşiminin yaratılması: Tüm temas noktaları ve dinamik alışveriş
sürecinde tüketiciye istediği bilginin ve hizmetin doğru, dinamik ve interaktif ilişki
tarzında verilmesini içermektedir.
5. Sürekli yenilik: Teknolojinin çok hızla gelişmesi ve değişmesi sürekli yeni
ürünler ve yeni hizmetler ortaya çıkarmaktadır. Bu ortamda firmaların karlı büyümeleri,
hatta ayakta kalabilmeleri için sürekli yenilik (innovasyon) yapmaları kaçınılmaz hale
gelmiştir. Bu nedenle tüketici deneyimi yönetimi sürecinde de işletmelerin sürekli
yenilik yapmaları kaçınılmaz olmaktadır. Sürekli yenilik, tüketici deneyimi sürecinde
gerekli olan değişikliklerin ve yeniliklerin yapılmasını içermektedir.
Schmitt (2003: 19-23), tüketici deneyimi yönetiminde 3 yol izlenmesi gerektiğini
savunmaktadır. Buna göre ilk olarak markaların tüketicileri için deneyim dünyası
yaratması gerekmektedir. Bunun için tüketicilerin duygusal olarak nasıl bir deneyim
yaşamak istedikleri düşünülmelidir. İkinci olarak ise tüketiciye sunulan deneyimden
tüketicinin nasıl bir değer elde edeceği göz önünde bulundurulmalıdır. Önemli olan
yaşatılan deneyim sonrası tüketicileri memnuniyeti doğrultusunda tüketici sadakati
sağlamaktır. Üçüncü yol olarak ise markaların tüketiciyi etkileyici bir tasarım sunması
gerekliliğidir. Tasarım kavramına ürün tasarımı, görünüm ve diğerlerine verilen izlenim,
marka logosu, sloganı gibi iletişim çalışmaları dahil olmaktadır. Kısacası tüketici adına
yaşam boyu sürecek bir değer yaratmak için tüketicileri çok iyi bir şekilde tanımak ve
anlamak gerekmektedir.
Özetle, deneyimsel pazarlama kavramı, özellikle hizmet sektöründe tüketicilerin
yaşadıkları deneyimle birlikte oluşan memnuniyet veya memnuniyetsizlik sonucu
oluşmaktadır. Dolayısıyla tüketici deneyimlerinin yönetilmesi, tüketiciler için anlamlı ve
122
unutulmaz deneyimlerin tasarlanması şirketler açısından kaçınılmaz hale gelmektedir.
Bu bağlamda, öncelikle metadan deneyime ulaşan deneyim ekonomisinin gelişim süreci
anlatılmış; tüketici deneyimlerin önemi, tasarlanması, deneyim türleri ve deneyimsel
pazarlamanın ortaya çıkışı incelenmiştir. Ardından değer yaratma ve deneyimsel
pazarlama kavramları açıklanmış olup, deneyimlerin boyutları ve aşamaları anlatılmıştır.
Son olarak, tüketici deneyimi yönetimi konusuna değinilmektedir. Üçüncü bölümünde
araştırmanın uygulama aşaması yer almakta ve araştırmanın metodolojisi belirtilerek,
veri analizi ve bulgular sunulmaktadır.
123
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DENEYİMSEL PAZARLAMA BAĞLAMINDA TEST SÜRÜŞLERİNE İLİŞKİN
ALAN ARAŞTIRMASI BULGULARI
Ayrıntıları aşağıda yer almak üzere bu bölümde deneyimsel pazarlama bağlamında
test sürüşlerinin marka deneyimi, marka ile duyusal, duygusal, düşünsel, eylemsel ve
ilişkisel bağ kurma ve test sürüşleri ile marka satın alma ilişkisini belirlemek amacıyla
Selçuk Üniversitesi Akademik Personelinden otomobil sahibi olup test sürüşü yapan
kişiler üzerinde (toplam 106 kişiden oluşan bir grup üzerinde) alan araştırması
gerçekleştirilmiştir. Alan araştırmasına ilişkin bulgular ele alınmadan önce araştırmanın
metodolojisine ilişkin başlıklara ayrıntılı bir biçimde yer verilmiştir.
I. METODOLOJİ
Bu bölümde araştırmanın amacı, araştırmanın önemi, araştırma soruları ve
hipotezler, katılımcıların seçimi, ölçüm araçları,
kullanılan istatistiksel analizler ve
sınırlılıklara ilişkin başlıklar bulunmaktadır.
A. Araştırmanın Amacı
Otomotiv sektörü, son yıllarda Türkiye’de en hızlı gelişen sektörlerden biridir.
Buna paralel olarak, birçoğu dış yatırım olmakla beraber, bu alanda son yıllarda birçok
gelişme gerçekleşmiştir. Özellikle 1990’lı yılların sonlarına doğru dünyanın önde gelen
otomotiv firmalarının Türk ortaklarla kurdukları tesislerin ortak oldukları yabancı
otomotiv firmalarının üretim ve ihracat üssü haline gelmeleri ile birlikte, Türkiye’de
otomotiv sektörünün rekabeti oldukça güçlenmiştir (SGM, 2013: 10). Rekabet
koşullarının zorlaşması, giderek artan maliyetler, rekabet sebebiyle kısalan otomobil
geliştirme süreleri ve tüketicilerin daha talepkâr davranmaları sebebiyle, birçok otomobil
üreticisinin pazarlama stratejileri aracılığıyla diğer üreticilerden farklılaşmaya
çalıştıkları görülmektedir. Tüketicilerin, otomobillerin duygusal ve sembolik değerlerine
daha fazla önem vermesi, duygusal olarak tatmin olmak istemesi ve markaların
kendilerine unutulmaz deneyimler yaşatmalarını arzulaması, özellikle pazarlama
124
stratejilerinde, deneyimsel ve duygusal özelliklerin ön plana çıkarılmasını gerektirmiştir.
Bu doğrultuda rekabet avantajı elde etmede önemli bir faktör olan deneyimsel pazarlama
kavramı ile birlikte, otomobil markalarının, ürün-kullanıcı arasındaki teması sağlaması,
markanın hedef kitlesine kendisini en etkili şekilde anlatabilmesi ve hedef kitlede bir
marka algısı yaratabilmesi sebebiyle “test sürüşleri” olarak nitelendirdikleri deneyim
aktiviteleri oldukça önemli hale gelmiştir.
Bu bakımdan Konya Selçuk Üniversitesi Akademik Personelinden test sürüşü
yapan kişilerin, otomobil satın alırken etkilendikleri faktörler, test sürüşü esnasında
marka ile ilgili genel olarak deneyimledikleri duygular, etkisi altında kalınan duyusal
uyarıcılar ve son olarak marka ile bağ kurmaya ilişkin deneyimlerinin ortaya konması
amaçlanmıştır.
B. Araştırmanın Önemi
Günümüzde artan rekabet koşulları, teknolojideki yenilikler ve tüketicilerin eğitim
düzeylerindeki artış ile birlikte, tüketicilerin sadece ürün veya hizmet satın almadıkları,
bununla birlikte satın alma süreçlerini kapsayan bütünsel bir deneyimi satın aldıkları
düşünülmektedir. Bu doğrultuda, işletmelerin ürün veya hizmet üzerine odaklanmak
yerine, tüketiciye deneyim yaşatmaya yönelik stratejilere odaklanmaya başladıklarını
söylemek mümkündür. Dolayısıyla artık pazarlama stratejileri, duygu odaklı tüketici
deneyimi yaşatma doğrultusunda değişmiştir. İşletmelerin deneyimsel pazarlama
kavramına daha fazla önem vermeye başladığını ve tüketicilerin deneyimlerini duyusal,
duygusal, düşünsel, eylemsel ve ilişkisel deneyimler yoluyla tatmin etmeye çalıştığını
söylemek mümkündür.
Deneyimsel pazarlama kavramına ilişkin ülkemizde, Temiztürk (2006), “Satış Yeri
İletişim Uygulamalarının Tüketicinin Satın Alma Davranışı Üzerindeki Etkisi” isimli
yüksek lisans tezinde deneyimsel pazarlamanın satış yeri iletişim yeri uygulamalarındaki
rolünü incelemiştir. Günay (2008), “Deneyimsel Pazarlama: Süpermarketler Nasıl
Deneyim Yaratabilirler?” adlı araştırmasında süpermarketlerde deneyimsel pazarlama
125
stratejileri konusunda önerilerde bulunmuştur. Yine
Günay (2008), “Hizmet
Pazarlamasından Deneyimsel Pazarlamaya: Bir Güzellik Merkezinde Uygulama” isimli
çalışmasında bir güzellik merkezinde müşteri memnuniyetinin deneyimsel pazarlama ile
nasıl sağlanabileceğini incelemiştir. Aykaç ve Kernevoael (2008), “Türkiye’de EBankacılık:
Tüketici
Deneyimleri”
isimli
araştırmalarında
E-Bankacılık
uygulamalarında tüketicilerin yeni deneyimsel yöntemlerin geliştirilmesini beklediği
sonucuna varmıştır. Yalçın ve diğerleri (2008), “Deneyimsel Perakendecilik:
İstanbul’daki Yapı Market/Ev Gelişim Perakendecilerinde Bir Uygulama” isimli
çalışmalarında perakendecilerin tüketici deneyimi yaratmak için ortaya koyduğu
uygulamaların etkinliğini incelemiştir. Bunların yanında İnan ve Doğan (2005), Torlak
ve Altunışık (2007) ise deneyimsel pazarlama kavramını teorik olarak çalışmalarında
incelemişlerdir.
Bu bağlamda otomotiv sektöründe test sürüşleri ve deneyimsel pazarlamada
tüketici deneyimleri ilişkisini ortaya koymayı amaçlayan herhangi bir araştırmanın
bulunmaması ve bu alanda yapılmış ilk araştırma oluşu bakımından bu araştırmanın
literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
C. Araştırma Soruları ve Hipotezler
Önceki bölümlerde ayrıntılı olarak ortaya konan kavramsal çerçeve ve araştırma
modeli çerçevesinde aşağıda yer alan araştırma soruları ve bunlara bağlı hipotezlere yer
verilmiştir. Öncelikle deneyimsel pazarlama çerçevesinde katılımcılara yöneltilen
sorulara alınan yanıtların betimleyici bulgularını ortaya koymaya yönelik olarak 1-5.
Araştırma soruları yazılmıştır:
Araştırma Sorusu 1:
Katılımcılar otomobil satın alırken hangi faktörlerden etkilenmektedir?
126
Araştırma Sorusu 2:
Katılımcılar
test
sürüşü
esnasında
genel
anlamda
ne
tür
duyguları
deneyimlemektedir?
Araştırma Sorusu 3:
Katılımcılar test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak ne tür duyguları
deneyimlemektedir?
Araştırma Sorusu 4:
Katılımcılar test sürüşü esnasında ne tür duyusal uyarıcıların etkisinde
kalmaktadırlar?
Araştırma Sorusu 5:
Katılımcılar test sürüşü esnasında marka ile bağ kurmaya ilişkin ne tür duyguları
deneyimlemektedir?
Deneyimsel pazarlama çerçevesinde katılımcılara yöneltilen sorulara alınan
yanıtların betimleyici bulgularını ortaya koymaya yönelik araştırma sorularının ardından
söz konusu deneyimlerin katılımcıların demografik niteliklerine göre farklılık gösterip
göstermediğine ilişkin araştırma soruları ve bunlara bağlı hipotezlere yer verilmiştir.
Araştırma Sorusu 6:
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak yaşadıkları deneyimin
düzeyi (pozitif-negatif) onların demografik niteliklerine göre farklılık gösterir mi?
Hipotez 1:
127
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak yaşadıkları deneyimin
düzeyi (pozitif-negatif) onların demografik niteliklerine göre anlamlı biçimde
farklılaşmaktadır.
Hipotez 1a: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak
yaşadıkları deneyimin düzeyi (pozitif-negatif) onların cinsiyetlerine göre
anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.
Hipotez 1b: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak
yaşadıkları deneyimin düzeyi (pozitif-negatif) ile yaşları arasında anlamlı
ilişki vardır.
Hipotez 1c: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak
yaşadıkları deneyimin düzeyi (pozitif-negatif) ile gelir düzeyleri arasında
anlamlı ilişki vardır.
Deneyimlerin katılımcıların demografik niteliklerine göre farklılık gösterip
göstermediğine ilişkin araştırma soruları ve bunlara bağlı hipotezlerin ardından yine bu
deneyimlerin katılımcıların araç test şartlarına göre farklılık gösterip göstermediğine
ilişkin araştırma soruları ve bunlara bağlı hipotezlere yer verilmiştir.
Araştırma Sorusu 7:
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak yaşadıkları deneyimin
düzeyi (pozitif-negatif) onların test sürüş şartlarına göre farklılık gösterir mi?
Hipotez 2:
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak yaşadıkları
deneyimin düzeyi (pozitif-negatif) onların test sürüş şartlarına göre anlamlı
biçimde farklılaşmaktadır.
128
Hipotez 2a: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak
yaşadıkları deneyimin düzeyi (pozitif-negatif) onların test sürüşü
yaptıkları otomobilin markasına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.
Hipotez 2b: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili olarak
yaşadıkları deneyimin düzeyi (pozitif-negatif) test sürüşüne kiminle
katıldıklarına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.
Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları duyusal uyarıcıların
onların demografik niteliklerine göre farklılık gösterip göstermediğine ilişkin araştırma
soruları ve bunlara bağlı hipotezlere yer verilmiştir.
Araştırma Sorusu 8:
Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları duyusal uyarıcıların
düzeyleri onların demografik niteliklerine göre farklılık gösterir mi?
Hipotez 3:
Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları duyusal
uyarıcıların düzeyleri onların demografik niteliklerine göre anlamlı biçimde
farklılaşmaktadır.
Hipotez 3a: Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları
duyusal uyarıcıların düzeyleri onların cinsiyetlerine göre anlamlı biçimde
farklılaşmaktadır.
Hipotez 3b: Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları
duyusal uyarıcıların düzeyleri ile yaşları arasında anlamlı ilişki vardır.
Hipotez 3c: Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları
duyusal uyarıcıların düzeyleri ile gelir düzeyleri arasında anlamlı ilişki
vardır.
129
Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları duyusal uyarıcıların
katılımcıların araç test şartlarına göre farklılık gösterip göstermediğine ilişkin araştırma
soruları ve bunlara bağlı hipotezlere yer verilmiştir.
Araştırma Sorusu 9:
Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları duyusal uyarıcıların
düzeyleri onların test sürüş şartlarına göre farklılık gösterir mi?
Hipotez 4:
Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları duyusal
uyarıcıların düzeyleri onların test sürüş şartlarına göre anlamlı biçimde
farklılaşmaktadır.
Hipotez 4a: Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları
duyusal uyarıcıların düzeyleri onların test sürüşü yaptıkları otomobilin
markasına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.
Hipotez 4b: Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi altında kaldıkları
duyusal uyarıcıların düzeyleri test sürüşüne kiminle katıldıklarına göre
anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.
Katılımcıların test sürüşü esnasında yaşadıkları marka ile bağ kurma
deneyimlerinin onların demografik niteliklerine göre farklılık gösterip göstermediğine
ilişkin araştırma soruları ve bunlara bağlı hipotezlere yer verilmiştir.
Araştırma Sorusu 10:
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma deneyim düzeyleri
onların demografik niteliklerine göre farklılık gösterir mi?
130
Hipotez 5:
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma deneyim düzeyleri
onların demografik niteliklerine göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.
Hipotez 5a: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma
deneyim
düzeyleri
onların
cinsiyetlerine
göre
anlamlı
biçimde
farklılaşmaktadır.
Hipotez 5b: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma
deneyim düzeyleri ile yaşları arasında anlamlı ilişki vardır.
Hipotez 5c: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma
deneyim düzeyleri ile gelir düzeyleri arasında anlamlı ilişki vardır.
Marka ile bağ kurma deneyimlerinin katılımcıların demografik niteliklerine göre
farklılık gösterip göstermediğine ilişkin araştırma soruları ve bunlara bağlı hipotezlerin
ardından yine bu deneyimlerin katılımcıların otomobil test sürüş şartlarına göre farklılık
gösterip göstermediğine ilişkin araştırma soruları ve bunlara bağlı hipotezlere yer
verilmiştir.
Araştırma Sorusu 11:
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma deneyim düzeyleri
onların test sürüş şartlarına göre farklılık gösterir mi?
Hipotez 6:
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma deneyim düzeyleri
onların test sürüş şartlarına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.
131
Hipotez 6a: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma
deneyim düzeyleri onların test sürüşü yaptıkları otomobilin markasına
göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır.
Hipotez 6b: Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma
deneyim düzeyleri test sürüşüne kiminle katıldıklarına göre anlamlı
biçimde farklılaşmaktadır.
D. Katılımcıların Seçimi
Araştırmanın evrenini Selçuk Üniversitesi akademisyenlerinden otomobili olup
test sürüşü yapan kişiler oluşturmaktadır. Katılımcılarının belirlenmesinde amaçlı
örnekleme yöntemine başvurulmuştur.
Bu araştırmada akademik personelin evren olarak seçilmesinin temel nedeni; bu
kişilerin toplumda entelektüel birikim açısından önde geldiklerinin düşünülmesidir.
Bununla bağlantılı olarak akademik personelin rasyonel kararlar alma ve doğru seçimler
yapma konusunda toplumun önde gelen bir kesimi olduğu düşünülmektedir. Ayrıca
akademik personelin otomobil gibi lüks harcamalar yapmak konusunda avantajlı bir
ekonomik
duruma
sahip
olduğu
söylenebilir.
Ayrıca
yapılan
araştırmalar
akademisyenlerin en çok harcama yaptığı sektörlerden birinin akaryakıt olduğunu ortaya
çıkarmıştır (Yurtsever ve Çakmak, 2012: 53). Harcama yapmak konusunda mensubu
olunan sosyal sınıfın etkileri göz önünde bulundurulduğunda, akademisyenlerin
tercihlerini ekonomik durumlarına, akademik personelin egemen düşünce yapısına,
benimsenen kodlara ve sınıf içindeki konumlarına uygun yaptıkları belirlenmiştir. Bu
bağlamda akademik personelin test sürüşlerinden elde ettikleri deneyimleri rasyonel ve
eleştirel bir perspektifle değerlendirme kapasitesine sahip olması, araştırmanın bu grup
üzerinde yapılmasının altında yatan nedendir.
Araştırmada veri ve bilgi toplama yöntemi olarak, yüz yüze anket yöntemi
kullanılmıştır. Anket formunun verilmesi sırasında, gerekli açıklamalar yapılarak,
132
katılımcılara öncelikle daha önce test sürüşü yapıp yapmadıkları sorulmuş olup,
araştırmaya esas olan test sürüşü yapmış olan katılımcılar tercih edilmiştir. Anketin
cevaplanması sırasında, cevaplar kısa bir kontrolden geçirilerek eksik cevapların
doldurulması sağlanmıştır. Buna rağmen, kontrolde gözden kaçan anket formları
arasından, eksik ve hatalı doldurulan anketler ile eleme sorularına istenilen cevapları
veremeyen katılımcıların anket formları elenmiştir.
Bu bağlamda Selçuk Üniversitesi Akademik Personeli olup, 23 yaşından büyük 50
kadın ve 56 erkek olmak üzere toplam 106 kişi ile 26 Mayıs 2014 - 20 Haziran 2014
tarihleri arasında yüz yüze anket yapılmıştır.
Örnek kütle hacmi olan 100 kişinin altına düşmemek için fazla sayıda (250)
dağıtılan anket formlarından 106 tanesinin kullanılabilir durumda olduğu tespit
edilmiştir. Eksik ve hatalı doldurulan anketler ile eleme sorularına istenilen cevabı
vermeyen toplam 144 katılımcının anketi araştırma dışında bırakılmıştır.
E. Soru Formu ve Ölçüm Araçları
Anket formu temel olarak yedi bölümden ve toplamda 48 sorudan oluşmaktadır.
Anket formunun birinci bölümde test sürüşü yapılan markaları ve test sürüşlerinin
kiminle ve ne zaman yapıldığını belirlemeye yönelik dört soruya yer verilmiştir. İkinci
bölümde katılımcıların otomobil satın alırken etkilendikleri faktörlerin etkisini
belirlemeye yönelik 10 soruya ve üçüncü bölümde katılımcıların son olarak yapmış
olduğu test sürüşünü tanımlamasına yönelik Zaichkowsky (1999)’nin sekiz değişkenli
semantic differential scale sorusuna yer verilmiştir (Aktaran Brace, 2004: 90). Dördüncü
bölümde test sürüşü yapılırken hissedilen duyguları belirlemeye yönelik 20 farklı
duyguya ait madde beşli likert ölçeği ile sorulmuştur. Beşinci bölümde katılımcıların test
sürüşü sırasındaki duyusal uyarıcılarını belirlemeye yönelik beş duyu beşli likert ölçeği
ile sorulmuş olup, altıncı bölümde test sürüşü ile marka arasındaki duygusal, düşünsel,
eylemsel ve ilişkisel faktörleri belirlemeye yönelik 24 soruya yer verilmiştir. Yedinci ve
133
son bölümde ise katılımcıların sosyo-demografik özelliklerini belirlemeye yönelik dört
adet açık uçlu soruya yer verilmiştir.
Tablo 3.1 ise soru formunun alt ölçeklerine ait güvenilirlik değerlerini
içermektedir. İlgili tabloda da görüldüğü gibi ölçeklerin güvenilirlik değerleri .63 – ile
.93 arasında değişmektedir.
Tablo 3.1: Soru Formunun Güvenilirlik Değerleri
Ölçekler
Genel Olarak Deneyimlenen Duygu
Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu
Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcılar
Marka
İle
Bağ
Kurmaya
İlişkin
Madde
8
20
5
24
Cronbach Alpha
.842
.842
.634
.937
F. Kullanılan İstatistiksel Analizler
Katılımcılardan elde edilen verilerin girişi, SPSS 17.0 adlı program aracılığıyla
yapılmış ve araştırma sorularını yanıtlamak ve hipotezleri sınamak için uygun
istatistiksel analizler uygulanmıştır. Araştırmada korelasyon analizi, tek yönlü varyans
analizi (ANOVA) ve bağımsız örneklem t testi kullanılmıştır.
1. Korelasyon Analizi
Değişkenler arasındaki ilişkinin ortaya konması, değişkenlerin ölçme yapısına,
dağılımın özelliklerine, aralarındaki ilişkinin doğrusal olup olmamasına, değişken
sayısına ve kontrol durumuna bağlı olarak farklı istatistiksel araçlar kullanılarak
yapılmaktadır. İki değişken arasındaki ilişki, ikili ya da basit korelasyon olarak
adlandırılan korelasyon teknikleri aracılığıyla hesaplanır (Büyüköztürk, 2002: 31).
Araştırma tasarımında kullanılan ölçüm düzeyleri mesafeli ya da oranlı olabilir.
Bu ölçüm düzeyine ait değişkenlerde “Pearson product moment correlasyon” testi
yapılır. Bu test aracılığıyla hem anlamlı bir ilişkinin olup olmadığı test edilir, hem de
eğer anlamlı ilişki varsa, ilişkinin yönü ve gücü belirlenir (Erdoğan, 2003: 292).
134
2. Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA)
Tek yönlü varyans analizi ilişkisiz iki ya da daha çok örneklem ortalaması
arasındaki farkın sıfırdan anlamlı bir şekilde farklı olup olmadığını test etmek için
kullanılır. Bu analizin yapılabilmesi için aşağıdaki varsayımların yerine getirilmiş
olması gerekir (Norusis, 2002: 301):Bağımlı değişkenin ölçüm düzeyi en az aralık
ölçeğinde olmalıdır.
1. Puanlar bağımlı değişkende etkisi araştırılan faktörün her bir düzeyinde normal
dağılım gösterir.
2. Ortalama puanların karşılaştırılacağı örneklemler ilişkisizdir.
3. Örneklemlerin varyansları eşittir.
3. Bağımsız Örneklem T Testi (Independent Samples T Test)
Bu tür analizde iki ayrı gruptan ve bu gruplardan alınan ayrı örneklemlerden söz
edilir. Buradaki temel amaç grupların herhangi bir özelliğinde benzerlik ya da
farklılıkları ortaya koymaktır. Analiz, iki bağımsız gruptan alınan iki örneğin
ortalamalarının karşılaştırılması esasına dayanır (Erdoğan, 2003: 320). Analize ilişkin
temel varsayımlar ise şu şekilde özetlenebilir (Bryman ve Cramer, 2001: 140):
1. Bağımlı değişkene ait ölçüm düzeyleri ya da puanlar mesafeli ya da oranlı
ölçek düzeyindedir ve karşılaştırmaya esas iki grup ortalaması aynı değişkene aittir.
2. Bağımlı değişkene ait gruplar normal dağılıma sahiptir.
3. Ortalama puanların karşılaştırıldığı puanlar ilişkisizdir.
G. Sınırlılıklar
- Araştırmanın evreni Selçuk Üniversitesi’nin akademik personelinden otomobili
olup, test sürüşü yapan kişiler ile sınırlıdır.
135
- Araştırma, yüksek lisans tez yazımı için ayrılan süre bakımından zaman
sınırlılığına sahiptir. Ayrıca, araştırma anketinin uygulandığı akademik personelin iş
yoğunluğu sebebiyle de zaman sınırlılığı bulunmaktadır.
- Araştırma, yüksek lisans tezinin içerik ve biçimsel özellikleriyle ve kullanılan
yöntemin yeterliliğiyle sınırlıdır. Araştırmacının mali durumu, bilgi birikimi ve
deneyimi de sınırlılıklar arasındadır.
- Araştırma sonuçlarında unvana (Uzman, Arş. Gör., Yrd. Doç. Dr., Doç. Dr., Prof.
Dr.) göre anlamlı farklılık olup olmadığına bakılmamıştır.
136
II. BULGULAR VE YORUM
Bu bölümde öncelikle katılımcıların demografik özellikleri ortaya konmuştur.
Sonraki aşamada deneyimsel pazarlamaya yönelik sorulara alınan yanıtların betimleyici
bulguları değerlendirilmiştir. Son aşamada ise demografik ve sürüş şartlarınaa ilişkin
değişkenlerin söz konusu deneyimler üzerindeki etkisine ilişkin hipotezler sınanmıştır.
A. KATILIMCILARIN SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ
Bu başlık altında katılımcıların cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi ve aylık toplam gelir
düzeyine ilişkin alınan yanıtların betimleyici istatistik (frekans, en düşük, en yüksek,
aritmetik ortalama, ortanca, tepe değer) bulgularına yer verilecektir.
1. Cinsiyet Dağılımı
Katılımcıların cinsiyet dağılımları incelendiğinde tamamının ilgili soruyu
yanıtladıkları görülmektedir. Tablo 3.2’de de görüldüğü gibi katılımcıların % 52.8’i
erkeklerden, % 47.2’si de kadınlardan oluşmaktadır. Bu dengeli dağılım, cinsiyete göre
farklılık arayan hipotezlerin sınanabileceğini göstermektedir.
Tablo 3.2: Katılımcıların Cinsiyet Dağılımı
Frekans
Yüzde
Geçerli Yüzde
Erkek
56
52,8
52,8
Kadın
50
47,2
47,2
Toplam
106
100,0
100,0
2. Yaş Dağılımı
Katılımcıların yaşlarına ilişkin bulgulara merkezi eğilim istatistikleri aracılığıyla
ulaşılmıştır. Tablo 3.3’de ayrıntıları görülen analiz sonuçlarına göre en düşük katılımcı
137
yaşı 23, en yüksek ise 54’tür. Katılımcıların yaşlarının aritmetik ortalaması 35.47,
standart sapması ise 7.08’dir.
Tablo 3.3: Katılımcıların Yaşlarına İlişkin Merkezi Eğilim İstatistik Sonuçları
Yaş
Valid
N
En Düşük En Yüksek Ortalama S. Sapma
106
23,00
54,00
35,4717
7,08211
N 106
3. Eğitim Düzeyi
Katılımcıların eğitim düzeylerine ilişkin frekans analizi sonuçları Tablo 3.4’de yer
almaktadır. İlgili dağılıma göre katılımcıların akademik personel olması sebebi ile %
100.0’ü eğitim düzeyini lisansüstü olarak belirtmişlerdir.
Tablo 3.4: Eğitim Düzeyi Dağılımı
Frekans
Yüzde
Geçerli Yüzde
Lisansüstü
106
100,0
100,0
Toplam
106
100,0
100,0
4. Gelir Düzeyi
Katılımcıların gelir dağılımına ilişkin alınan yanıtların istatistikleri Tablo 3.5’de
yer almaktadır. Buna göre katılımcıların ailelerinin toplam gelirleri en düşük 2.350 TL
olurken, en yüksek ise 12.000 TL olarak gerçekleşmiştir. Aile gelirinin ortalaması 5.314
TL, standart sapması ise 2.608 TL’dir.
138
Tablo 3.5: Katılımcıların Gelir Düzeylerine İlişkin Merkezi Eğilim İstatistik Sonuçları
En
N
En Düşük Yüksek
Gelir
106
2350,00
Valid
N 106
B.
DENEYİMSEL
Ortalama
S. Sapma
12000,00 5314,3208 2608,85376
PAZARLAMAYA
İLİŞKİN
BETİMLEYİCİ
BULGULAR
Bu başlık altında test sürüş koşulları, otomobil satın alırken etkilenen faktörler,
test sürüşü esnasında genel olarak deneyimlenen duygular, marka ile ilgili deneyimlenen
duygular, etkisi altında kalınan duygusal uyarıcılar ve son olarak marka ile bağ kurmaya
ilişkin deneyimlenen duygulara ait betimleyici bulgular ele alınmıştır.
1. Test Sürüş Koşulları
Test sürüş koşulları başlığı altında, test sürüşü yapılan otomobilin markasına, test
sürüşüne kiminle katılındığına ve test sürüşünün ne zaman yapıldığına ilişkin sorulara
alınan yanıtların betimleyici bulguları incelenmiştir.
a. Test Sürüşü Yapılan Otomobilin Markası
Katılımcıların test sürüşü yaptıkları otomobilin markasına ilişkin frekans analizi
bulguları Tablo 3.6’da yer almaktadır. Buna göre son olarak test yaptıkları otomobil
markası olarak katılımcıların % 14,2’si Volkswagen, % 10,4’ü Ford, % 10,4’ü Fiat, %
8,5’i Audi, % 7,5’, Renault, yine % 7,5’i Opel, % 6,6’sı Mercedes, % 5,7’si Hyundai
yine % 5,7’si Totoya yanıtlarını vermişlerdir. Daha düşük oranlarda ise diğer markalarla
test sürüşü yapıldığı görülmektedir.
139
Tablo 3.6: Test Sürüşü Yapılan Otomobilin Markası
Frekans
Yüzde
Geçerli Yüzde
Volkswagen 15
14,2
14,2
Ford
11
10,4
10,4
Fiat
11
10,4
10,4
Audi
9
8,5
8,5
Renault
8
7,5
7,5
Opel
8
7,5
7,5
Mercedes
7
6,6
6,6
Hyundai
6
5,7
5,7
Toyota
6
5,7
5,7
Citroen
4
3,8
3,8
Kia
4
3,8
3,8
Nissan
3
2,8
2,8
Seat
3
2,8
2,8
Peugeout
2
1,9
1,9
BMW
2
1,9
1,9
Honda
2
1,9
1,9
Volvo
1
,9
,9
Honda
1
,9
,9
Mazda
1
,9
,9
Skoda
1
,9
,9
Lada
1
,9
,9
Toplam
106
100,0
100,0
140
b. Test Sürüşünün Kim İle Yapıldığı
Bu başlık altında sorgulanan diğer bir nokta ise katılımcıların test sürüşünü kim ile
yaptıklarıdır. İlgili soruya alınan yanıtların frekans analizi dağılımı Tablo 3.7’de yer
almaktadır. Tablo 3.7’de de görüldüğü üzere katılımcıların % 31,1’i test sürüşünü aile
fertlerinden biri ile yaptığını ifade ederken, % 29,2’si arkadaşları ile, % 19,8’i yalnız,
yine % 19,8’i de satıcı ile test sürüşü yaptığını ifade etmiştir.
Tablo 3.7: Test Sürüşünün Yapıldığı Kişi
Frekans
Aile
biri
fertlerimden 33
Yüzde
Geçerli Yüzde
31,1
31,1
Arkadaşlarım
31
29,2
29,2
Yalnız
21
19,8
19,8
Satıcı
21
19,8
19,8
Toplam
106
100,0
100,0
Tablo 3.7’ye göre, tüketicinin satın alma davranışında etkili olan aile ve aynı
zamanda sosyal grubun etkisi burada açıkça görülmektedir. İnsanlar satın almaya karar
verdikleri otomobili, daha çok güven duydukları ailelerinden ve arkadaşlarından fikir
alarak satın almaktadır. Otomobil almaya karar verdiğinde aile fertlerine ya da
arkadaşlarına
danışabilecek
şekilde
test
sürüşü
yapma
eğiliminde
oldukları
gözlemlenebilmektedir.
c. Test Sürüşü Yapılan Zaman
Test sürüşü koşulları başlığı altında ele alınan son konu ise test sürüşünün ne
zaman yapıldığıdır. Birden fazla yanıtın alındığı soruya ilişkin çoklu frekans analizi
dağılımı Tablo 3.8’de yer almaktadır. Buna göre katılımcıların % 41,2’si otomobil
almaya karar verdiğinde test sürüşü yaptığını ifade ederken, % 19’u yeni bir model
çıktığını reklamlardan öğrendiğinde, % 12,4’ü arkadaşları tavsiye ettiğinde, % 11,1’i
141
tanıdıklarından biri o otomobili aldığında, % 16,3’ü ise hangi otomobili alacağı
konusunda kararsız kaldığında test sürüşü yaptığını ifade etmiştir.
Katılımcıların test sürüşünü % 41,2 oranında otomobil almaya karar verdikleri
zaman yaptıklarını belirtmeleri göz önünde bulundurulursa, Selçuk Üniversitesi
Akademik Personelinden oluşan araştırma katılımcılarının Volkswagen, Ford ve Fiat
marka araçlara diğer markalara oranla daha fazla sahip oldukları söylenebilir.
Tablo 3.8: Test Sürüşü Yapılan Zaman
Yanıtlar
N
Yüzde
63
41,2
reklamlardan 29
19,0
Arkadaşlarım tavsiye ettiğinde
19
12,4
Tanıdıklarımdan biri o otomobili aldığında
17
11,1
Hangi otomobili alacağım konusunda kararsız 25
kaldığımda
16,3
Toplam
100,0
Otomobil almaya karar verdiğimde
Yeni bir modelin
öğrendiğimde
çıktığını
153
2. Otomobil Satın Alımında Etkili Olan Faktörler
Bu başlık altında ise katılımcıların otomobil satın alırken onları etkileyen
faktörlere dair betimleyici bulgulara yer verilmiştir. Söz konusu etkenler on farklı madde
ve likert tipi beşli ölçekle ölçülmüştür.
Söz
konusu
maddelerinin
betimleyici
değerlendirmeleri
merkezi
eğilim
istatistikleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo 3.9’da görüldüğü gibi otomobil satın
alımında en etkili faktör yedek parça ve servis kolaylığıdır. Bu maddeyi fiyat indirimleri,
ödeme koşullarının uygunluğu, test sürüşü ve garanti süresi takip etmektedir.
142
Tablo 3.9: Otomobil Satın Alımında Etkili Olan Faktörlere İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri
N
En
En
Düşük Yüksek Ortalama S. Sapma
Yedek parça ve servis kolaylığı
106
1
5
4,45
,806
Fiyat indirimleri
105
1
5
4,22
1,019
koşullarının 105
1
5
4,20
1,121
Test sürüşü
106
2
5
4,18
,778
Garanti süresi
106
1
5
4,09
,991
Tavsiye
105
1
5
4,00
,899
Ürün Reklamları
106
1
5
3,49
1,173
Diğer Etkenler
91
1
5
3,38
1,041
Sosyal Medya Paylaşımları
106
1
5
3,36
1,097
Satış Temsilcisi
106
1
5
3,24
1,176
Valid N (listwise)
88
Ödeme
uygunluğu/krediler
3. Test Sürüşü Esnasında Deneyimlenen Genel Duygular
Bu başlık altında ise katılımcıların test sürüşü esnasında deneyimledikleri genel
duyguların betimleyici bulgularına yer verilmiştir. Söz konusu duygular sekiz farklı
madde ve likert tipi beşli ölçekle ölçülmüştür. Katılımcılara sunulan genel duygular
önemsiz/ önemli, anlamsız/ anlamlı, heyecansız/ heyecan verici, sıkıcı/ ilginç, çekicicazip değil/ çekici- cazip, sıradan/ etkileyici, kapsamlı değil/ kapsamlı, uygun değil/
uygun seçenekleridir. Bu bölümde katılımcılara birbirine zıt olan iki görüş arasında, 1
(en düşük) ve 5 (en yüksek) olmak üzere puan vermeleri istenmiştir. Değerlendirmeler
verilen puanların ortalamaları alınarak yapılmıştır.
Söz
konusu
maddelerinin
betimleyici
değerlendirmeleri
merkezi
eğilim
istatistikleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo 3.10’da görüldüğü gibi test sürüşü
143
esnasında yüksek düzeyde deneyimlenen genel duygulara bakıldığında önemli, anlamlı,
heyecan verici ve ilginç duygularının başta geldiği görülmektedir.
Tablo 3.10: Test Sürüşü Esnasında Deneyimlenen Genel Duygulara İlişkin Merkezi
Eğilim İstatistikleri
N
En
En Düşük Yüksek
Ortalama
S. Sapma
Önemsiz - Önemli
105
1
5
3,76
,904
Anlamsız - Anlamlı
104
1
5
3,76
,970
Heyecansız - Heyecan Verici 104
1
5
3,76
1,075
Sıkıcı – İlginç
105
1
5
3,74
1,065
Çekici/Cazip Değil Çekici/Cazip
106
1
5
3,70
,987
Sıradan - Etkileyici
106
1
5
3,63
1,115
Kapsamlı Değil - Kapsamlı
105
1
5
3,60
1,006
Uygun Değil - Uygun
101
1
5
3,26
1,119
Valid N (listwise)
100
4. Test Sürüşü Esnasında Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygular
Bu başlık altında ise katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili
deneyimledikleri duyguların betimleyici bulgularına yer verilmiştir. Söz konusu
duygular yirmi farklı madde ve likert tipi beşli ölçekle ölçülmüştür.
Söz
konusu
maddelerinin
betimleyici
değerlendirmeleri
merkezi
eğilim
istatistikleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo 3.11’de görüldüğü gibi test sürüşü
esnasında marka ile ilgili deneyimlenen duyguların başında heyecan, memnuniyet, ilgi,
kendine güvenli, keyif ve mutlu duyguları gelmektedir. Bu duyguları sırasıyla huzurlu,
güç- hakimiyet, sorumluluk, özgür ve seçkin-üstün duyguları takip etmektedir. Tablo
incelendiğinde tüketicilerin test sürüşünde yeni bir şeyi deniyor ve/veya satın alıyor
olmanın verdiği heyecanı yaşamakta olduğu görülmektedir.
144
Tablo 3.11: Test Sürüşü Esnasında Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygulara İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri
N
En Düşük En Yüksek Ortalama S. Sapma
Heyecan
106
1
5
3,90
,985
Memnuniyet
106
1
5
3,84
1,006
İlgi
106
1
5
3,79
,813
Kendine Güvenli
106
1
5
3,78
1,033
Keyif
106
1
5
3,74
,989
Mutlu
106
1
5
3,71
1,032
Huzurlu
106
1
5
3,66
1,145
Güç - Hâkimiyet
105
1
5
3,55
1,209
Sorumluluk
105
1
5
3,54
1,110
Özgür
106
1
5
3,47
1,236
Seçkin - Üstün
106
1
5
3,42
1,316
Aidiyet
106
1
5
3,15
1,202
Hırs
105
1
5
2,90
1,300
Kışkırtılmış
106
1
5
2,67
1,426
Şaşkınlık
105
1
5
2,57
1,336
Korku - Ürkeklik
105
1
5
2,10
1,305
Hüzün/Hayal Kırıklığı 106
1
4
2,06
1,013
Mahçubiyet
106
1
5
1,91
1,126
Küçümseme
Beğenmeme
- 106
1
5
1,90
1,086
Bıkkınlık
105
1
4
1,71
,917
Valid N (listwise)
101
Marka ile ilgili deneyimlenen duygulara dair ikinci bir değerlendirme daha
yapılmıştır. Bu kez konu ile ilgili daha net bir bulguya ulaşmak amaçlanmıştır. Bu
çerçevede söz konusu yirmi madde “compute variable” komutu aracılığıyla ortalamaları
145
alınmak suretiyle tek bir indekse dönüştürülmüştür. Son aşamada ise marka ile ilgili
deneyimlenen duygu düzeyi indeksinin merkezi eğilim istatistikleri hesaplanmıştır.
Tablo 3.12: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi
Eğilim İstatistikleri
N
Marka Deneyim Duygu 106
İndeksi
En
En Düşük Yüksek
S.
Ortalama Sapma
2,05
3,6030
5,00
,62295
Tablo 3.12 söz konusu hesaplamaya dair bulguları içermektedir. Sonuçlara göre
katılımcıların marka ile ilgili deneyimlenen duygu düzeyi indeks ortalaması 3.60 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre katılımcıların marka ile ilgili deneyimlenen duygu
düzeylerinin “yüksek” düzeyde olduğu söylenebilir (Söz konusu sınıflandırmada,
kullanılan beşli likert ölçeğinden esinlenilmiştir. Katılım düzeyine en düşük 1, en yüksek
de 5 puanı ifade eden yanıtlar verildiği ve toplam bir katılım indeksi indeksi
oluşturulduğu için 4/5 = .80 puan aralığında 1’den başlamak üzere derecelendirme
yapılmıştır. 1,00-1,80 = çok düşük; 1,81-2,60 = düşük; 2,61-3,40 = orta; 3,41-4,20 =
yüksek; 4,21-5,00 = çok yüksek).
5. Test Sürüşü Esnasında Duyusal Uyarıcılardan Etkilenme Düzeyi
Deneyimsel pazarlamanın temelinde, tüketicilerin yaşayabileceği beş ayrı deneyim
bulunmaktadır. Bunlar; duyusal deneyim, duygusal deneyim, düşünsel deneyim,
eylemsel deneyim ve ilişkisel deneyimdir (Schmitt, 1999: 6). Bu başlık altında
katılımcıların test sürüşü esnasında duyusal deneyimleri belirleyici duyusal uyarıcılardan
etkilenme düzeylerine ilişkin betimleyici bulgulara yer verilmiştir. Söz konusu duygular
beş farklı madde ve likert tipi beşli ölçekle ölçülmüştür.
Söz
konusu
maddelerinin
betimleyici
değerlendirmeleri
merkezi
eğilim
istatistikleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo 3.13’de görüldüğü gibi test sürüşü
146
esnasında etkisi altında kalınan duyusal uyarıcıların başında otomobilin performansını
hissetmek gelmektedir. Bunu otomobilin görsel bileşenleri, otomobilin sesi, otomobile
dokunmak ve otomobilin kokusu izlemektedir.
Tablo 3.13: Test Sürüşü Esnasında Duyusal Uyarıcılardan Etkilenme Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri
N
Otomobilin
hissetmek
En Düşük En Yüksek Ortalama S. Sapma
performansını 101
1
5
4,50
,770
Otomobilin görsel bileşenleri 105
1
5
4,26
,877
Otomobilin sesi
106
1
5
4,01
1,091
Otomobile dokunmak
106
1
5
3,49
1,274
Otomobilin kokusu
106
1
5
3,23
1,389
Duyusal uyarıcılardan etkilenmeye dair ikinci bir değerlendirme daha yapılmıştır.
Bu kez konu ile ilgili daha net bir bulguya ulaşmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede söz
konusu beş madde “compute variable” komutu aracılığıyla ortalamaları alınmak
suretiyle tek bir indekse dönüştürülmüştür. Son aşamada ise duyusal uyarıcılardan
etkilenme düzeyi indeksinin merkezi eğilim istatistikleri hesaplanmıştır.
Tablo 3.14 söz konusu hesaplamaya dair bulguları içermektedir. Sonuçlara göre
katılımcıların duyusal uyarıcılardan etkilenme düzeyi indeks ortalaması 3.89 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre katılımcıların duyusal uyarıcılardan etkilenme
düzeylerinin “yüksek” düzeyde olduğu söylenebilir (Söz konusu sınıflandırmada,
kullanılan beşli likert ölçeğinden esinlenilmiştir. Katılım düzeyine en düşük 1, en yüksek
de 5 puanı ifade eden yanıtlar verildiği ve toplam bir katılım indeksi oluşturulduğu için
4/5 = .80 puan aralığında 1’den başlamak üzere derecelendirme yapılmıştır. 1,00-1,80 =
çok düşük; 1,81-2,60 = düşük; 2,61-3,40 = orta; 3,41-4,20 = yüksek; 4,21-5,00 = çok
yüksek).
147
Tablo 3.14: Duyusal Uyarıcılardan Etkilenme Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri
N
Duyusal Uyarıcı Etki Düzeyi 106
İndeksi
En
En Düşük Yüksek
S.
Ortalama Sapma
1,60
3,8915
5,00
,69828
Tablo 3.13 ve Tablo 3.14’te de görüldüğü üzere duyusal uyarıcıların katılımcıların
satın alma davranışları üzerinde oldukça etkili olduğu söylenebilmektedir.
6. Test Sürüşü Esnasında Marka İle Bağ Kurma Düzeyi
Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma düzeyleri dört farklı
boyutta beşli likert ölçeği ile ölçülmüştür. Dört farklı boyutta seçilmelerinin sebebi
deneyimsel pazarlamanın temelinde duygusal deneyim, düşünsel deneyim, eylemsel
deneyim ve ilişkisel deneyimin bulunmasıdır. Her bir boyutun sırasıyla betimleyici
bulgularına yer verilmiştir.
a. Test Sürüşü Esnasında Marka İle Duygusal Bağ Kurma Düzeyi
Test sürüşü esnasında marka ile duygusal bağ kurma boyutu (faktörü) sekiz farklı
madde ve beşli likert ölçeği ile ölçülmüştür. Söz konusu maddelerinin betimleyici
değerlendirmeleri merkezi eğilim istatistikleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo
3.15’de görüldüğü üzere test sürüşü esnasında “markanın müşteri memnuniyetine önem
verdiğini hissettim” değerlendirmesi 3,77’lik oranla en yüksek ortalamaya sahiptir. Bunu
3,70’lik ortalama ile “beni markaya yaklaştırdı”, 3,43’lük ortalama ile “markanın güçlü
olduğunu hissettim”,
3,40’lık ortalama ile “markaya karşı duygusal sempati
geliştirmeme yol açtı ve 3,22’lik ortalama ile “marka kendimi prestijli ve statü sahibi
hissettirdi” izlemektedir.
148
Tablo 3.15: Test Sürüşü Esnasında Marka İle Duygusal Bağ Kurma Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri
N
En
En
S.
Düşük Yüksek Ortalama Sapma
Test sürüsü ile markanın müşteri memnuniyetine önem 105 1
verdiğini hissettim
5
3,77
,933
Test sürüşü beni markaya yaklaştırdı
105 1
5
3,70
1,073
Test sürüşü ile markanın güçlü olduğunu hissettim
105 1
5
3,43
1,176
sempati 106 1
5
3,40
1,177
Test sürüşü ile marka bana kendimi prestijli ve statü 106 1
sahibi hissettirdi
5
3,22
1,317
Test sürüşünde marka ile kendimi özel bir gruba ait 105 1
hissettim
5
3,16
1,264
Test sürüşü, kendimi ait hissettiğim bir grupla bir bağ 106 1
kurma duygusu yaşattı.
5
3,00
1,155
Test sürüşü ile marka bana diğer insanlardan farklı ya 106 1
da eşsiz olduğum hissi yaşattı
5
2,85
1,256
Test sürüşü markaya
geliştirmeme yol açtı
karşı
duygusal
Marka ile duygusal bağ kurmaya dair ikinci bir değerlendirme daha yapılmıştır. Bu
kez konu ile ilgili daha net bir bulguya ulaşmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede söz konusu
sekiz madde “compute variable” komutu aracılığıyla ortalamaları alınmak suretiyle tek
bir indekse dönüştürülmüştür. Son aşamada ise marka ile duygusal bağ kurma düzeyi
indeksinin merkezi eğilim istatistikleri hesaplanmıştır.
Tablo 3.16 söz konusu hesaplamaya dair bulguları içermektedir. Sonuçlara göre
katılımcıların marka ile duygusal bağ kurma düzeyi indeks ortalaması 3.31 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre katılımcıların marka ile duygusal bağ kurma
düzeylerinin “orta” düzeyde olduğu söylenebilir (Söz konusu sınıflandırmada, kullanılan
beşli likert ölçeğinden esinlenilmiştir. Katılım düzeyine en düşük 1, en yüksek de 5
puanı ifade eden yanıtlar verildiği ve toplam bir katılım indeksi indeksi oluşturulduğu
için 4/5 = .80 puan aralığında 1’den başlamak üzere derecelendirme yapılmıştır. 1,00-
149
1,80 = çok düşük; 1,81-2,60 = düşük; 2,61-3,40 = orta; 3,41-4,20 = yüksek; 4,21-5,00 =
çok yüksek).
Tablo 3.16: Marka İle Duygusal Bağ Kurma Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri
N
Marka İle Duygusal
Düzeyi İndeksi
Bağ
Kurma 106
En
En Düşük Yüksek
S.
Ortalama Sapma
1,00
3,3152
5,00
,93420
Tablo 3.15 ve Tablo 3.16’dan hareketle Selçuk Üniversitesi Akademik
Personelinden test sürüşü yapan katılımcıların, test sürüşleri aracılığıyla markalar ile
ilgili pozitif duygu durumu yaşadığı ve markaya kendini daha yakın hissettiği
görülmektedir.
b. Test Sürüşü Esnasında Marka İle Düşünsel Bağ Kurma Düzeyi
Test sürüşü esnasında marka ile düşünsel bağ kurma boyutu (faktörü) beş farklı
madde ve beşli likert ölçeği ile ölçülmüştür. Söz konusu maddelerinin betimleyici
değerlendirmeleri merkezi eğilim istatistikleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo
3.17’de görüldüğü gibi test sürüşü esnasında “marka ile ilgili yeni bilgiler edindim”
maddesi en yüksek ortalamaya sahiptir. Bunu ve “alışverişte yanılma ihtimalimi ortadan
kaldırdığını düşündüm” izlemektedir.
Tablo 3.17’de görüldüğü üzere, katılımcıların 3,66’lık ortalamayla “test sürüşü
marka ile ilgili önceki bilgilerimi pekiştirdi” değerlendirmesi ve 3,57’lik ortalamayla
“test sürüşünün alışverişte yanılma ihtimalimi ortadan kaldırdığını düşündüm”
değerlendirmesi, markaya karşı duygularında olumlu pekiştireç görevi üstlendiğinin bir
göstergesi olarak kabul edilebilir. Bunun yanı sıra markayı daha yakından tanıma
isteğinin test sürüşleri ile tatmin edildiği de anlaşılmaktadır.
150
Tablo 3.17: Test Sürüşü Esnasında Marka İle Düşünsel Bağ Kurma Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri
N
Test sürüşünde marka ile ilgili yeni bilgiler edindim
En
En
Ortalam S.Sapm
Düşük Yüksek a
a
106 2
5
4,05
,832
Test sürüşü marka ile ilgili önceki bilgilerimi pekiştirdi 105 1
5
3,66
,928
Test sürüşünün alışverişte yanılma ihtimalimi ortadan 106 1
kaldırdığını düşündüm
5
3,57
,986
Test sürüşü markanın benimle ilgilendiğini düşündürdü 106 1
5
3,55
1,043
Test sürüşü markanın tüketiciye yakın olduğunu 106 1
hissettirdi
5
3,44
1,024
Marka ile düşünsel bağ kurmaya dair ikinci bir değerlendirme daha yapılmıştır. Bu
kez konu ile ilgili daha net bir bulguya ulaşmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede söz konusu
beş madde “compute variable” komutu aracılığıyla ortalamaları alınmak suretiyle tek bir
indekse dönüştürülmüştür. Son aşamada ise marka ile düşünsel bağ kurma düzeyi
indeksinin merkezi eğilim istatistikleri hesaplanmıştır.
Tablo 3.18: Marka İle Düşünsel Bağ Kurma Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri
N
Marka İle Düşünsel Bağ Kurma Düzeyi 106
İndeksi
En
En Düşük Yüksek
S.
Ortalama Sapma
1,40
3,6524
5,00
,72829
Tablo 3.18 söz konusu hesaplamaya dair bulguları içermektedir. Sonuçlara göre
katılımcıların marka ile düşünsel bağ kurma düzeyi indeks ortalaması 3.65 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre katılımcıların marka ile düşünsel bağ kurma
düzeylerinin “yüksek” düzeyde olduğu söylenebilir (Söz konusu sınıflandırmada,
kullanılan beşli likert ölçeğinden esinlenilmiştir. Katılım düzeyine en düşük 1, en yüksek
de 5 puanı ifade eden yanıtlar verildiği ve toplam bir katılım indeksi oluşturulduğu için
151
4/5 = .80 puan aralığında 1’den başlamak üzere derecelendirme yapılmıştır. 1,00-1,80 =
çok düşük; 1,81-2,60 = düşük; 2,61-3,40 = orta; 3,41-4,20 = yüksek; 4,21-5,00 = çok
yüksek).
c. Test Sürüşü Esnasında Marka İle Eylemsel Bağ Kurma Düzeyi
Test sürüşü esnasında marka ile eylemsel bağ kurma boyutu (faktörü) altı farklı
madde ve beşli likert ölçeği ile ölçülmüştür. Söz konusu maddelerinin betimleyici
değerlendirmeleri merkezi eğilim istatistikleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo
3.19’da görüldüğü gibi test sürüşü esnasında “marka seçenekler arasında kıyas
yapabilmemi sağladı” maddesi en yüksek ortalamaya sahiptir. Bunu “test sürüşü
otomobili satın almayı düşündürdü” ve “test sürüşü esnasındaki deneyimlerim markayı
gelecekte satın almayı düşündürdü” izlemektedir.
Tablo 3.19: Test Sürüşü Esnasında Marka İle Eylemsel Bağ Kurma Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri
N
Test sürüşü ile marka
yapabilmemi sağladı
seçenekler
arasında
En
En
Yükse Ortalam S.Sapm
Düşük k
a
a
kıyas 106 1
5
4,03
,833
106 1
5
3,85
1,085
Test sürüşü esnasındaki deneyimlerim markayı gelecekte 106 1
satın almayı düşündürdü
5
3,82
,993
Test sürüşü markaya olan güven duygumun oluşmasını 105 1
sağladı
5
3,76
1,061
Test sürüşü ile marka beklentilerimi destekledi
106 1
5
3,59
1,040
Test sürüşü tarzımı yaşama olanağı sağladı
106 1
5
3,16
1,258
Test sürüşü otomobili satın almayı düşündürdü
Test sürüşleri ve test sürüşü esnasında edinilen deneyimlerin diğer markalar ile
ilgili kıyas yapabilmeyi sağladığı ve bugün ya da gelecekte markayı satın almayı
152
düşündürdüğü açıkça ortaya konmuştur. Aynı zamanda deneyimler ve test sürüşleri ile
marka güveni arasında önemli bir bağ olduğu da açıkça görülmüştür.
Marka ile eylemsel bağ kurmaya dair ikinci bir değerlendirme daha yapılmıştır. Bu
kez konu ile ilgili daha net bir bulguya ulaşmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede söz konusu
altı madde “compute variable” komutu aracılığıyla ortalamaları alınmak suretiyle tek bir
indekse dönüştürülmüştür. Son aşamada ise marka ile eylemsel bağ kurma düzeyi
indeksinin merkezi eğilim istatistikleri hesaplanmıştır.
Tablo 3.20 söz konusu hesaplamaya dair bulguları içermektedir. Sonuçlara göre
katılımcıların marka ile eylemsel bağ kurma düzeyi indeks ortalaması 3.70 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre katılımcıların marka ile eylemsel bağ kurma
düzeylerinin “yüksek” düzeyde olduğu söylenebilir (Söz konusu sınıflandırmada,
kullanılan beşli likert ölçeğinden esinlenilmiştir. Katılım düzeyine en düşük 1, en yüksek
de 5 puanı ifade eden yanıtlar verildiği ve toplam bir katılım indeksi oluşturulduğu için
4/5 = .80 puan aralığında 1’den başlamak üzere derecelendirme yapılmıştır. 1,00-1,80 =
çok düşük; 1,81-2,60 = düşük; 2,61-3,40 = orta; 3,41-4,20 = yüksek; 4,21-5,00 = çok
yüksek).
Tablo 3.20: Marka İle Eylemsel Bağ Kurma Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri
N
Marka İle Eylemsel Bağ Kurma Düzeyi 106
İndeksi
En
En Düşük Yüksek
S.
Ortalama Sapma
1,67
3,7028
5,00
,79483
d. Test Sürüşü Esnasında Marka İle İlişkisel Bağ Kurma Düzeyi
Test sürüşü esnasında marka ile ilişkisel bağ kurma boyutu (faktörü) beş farklı
madde ve beşli likert ölçeği ile ölçülmüştür. Söz konusu maddelerinin betimleyici
değerlendirmeleri merkezi eğilim istatistikleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo
153
3.21’de görüldüğü gibi “test sürüşündeki görsel, işitsel ve şekilsel öğelerden, internette
ve yakın arkadaşlarıma bahsettim” maddesi en yüksek ortalamaya sahiptir. Bunu “test
sürüşündeki ürün performansından internette ve yakın arkadaşlarıma bahsettim” ve “test
sürüşündeki çalışanların davranışlarından internette ve yakın arkadaşlarıma bahsettim”
izlemektedir.
Tablo 3.21’e göre, daha önce Tablo 3.9’da da görüldüğü üzere katılımcıların
sosyal medya paylaşımlarından ve/veya tavsiyelerden sunulan diğer etkenlere göre daha
az etkilendiği gözlenirken, bunu sosyal medyada paylaşması ve tavsiye niteliğinde
internet ve/ veya yakın arkadaşlarına bahsettiği görülmüştür. Buradan yola çıkılarak
katılımcıların kendileri sosyal medya ve tavsiyelerden yeterli düzeyde etkilenmemesine
karşın, test sürüşü sonrası deneyimlerini sosyal medya paylaşımı ve/ veya tavsiye olarak
aktardığı görülmektedir.
Tablo 3.21: Test Sürüşü Esnasında Marka İle İlişkisel Bağ Kurma Düzeyine İlişkin
Merkezi Eğilim İstatistikleri
N
En
En
Yükse Ortalam S.Sapm
Düşük k
a
a
Test sürüşündeki görsel, işitsel ve şekilsel öğelerden, 106 1
internette ve/veya yakın arkadaşlarıma bahsettim
5
3,55
1,164
Test sürüşündeki ürün performansından internette ve/veya 106 1
yakın arkadaşlarıma bahsettim
5
3,45
1,148
Test sürüşündeki çalışanların davranışlarından internette 106 1
ve/veya yakın arkadaşlarıma bahsettim
5
3,42
1,286
Test sürüşünden sonra, ürün ile ilgili gelişmeleri internet 104 1
sitesinden takip ettim
5
3,40
1,266
Test sürüşündeki oluşturulan ortamdan ( Oto Show, Road 106 1
Show vb.)
internette ve/veya yakın arkadaşlarıma
bahsettim
5
3,25
1,265
Marka ile ilişkisel bağ kurmaya dair ikinci bir değerlendirme daha yapılmıştır. Bu
kez konu ile ilgili daha net bir bulguya ulaşmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede söz konusu
154
beş madde “compute variable” komutu aracılığıyla ortalamaları alınmak suretiyle tek bir
indekse dönüştürülmüştür. Son aşamada ise marka ile ilişkisel bağ kurma düzeyi
indeksinin merkezi eğilim istatistikleri hesaplanmıştır.
Tablo 3.22 söz konusu hesaplamaya dair bulguları içermektedir. Sonuçlara göre
katılımcıların marka ile ilişkisel bağ kurma düzeyi indeks ortalaması 3.41 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre katılımcıların marka ile ilişkisel bağ kurma
düzeylerinin “yüksek” düzeyde olduğu söylenebilir (Söz konusu sınıflandırmada,
kullanılan beşli likert ölçeğinden esinlenilmiştir. Katılım düzeyine en düşük 1, en yüksek
de 5 puanı ifade eden yanıtlar verildiği ve toplam bir katılım indeksi oluşturulduğu için
4/5 = .80 puan aralığında 1’den başlamak üzere derecelendirme yapılmıştır. 1,00-1,80 =
çok düşük; 1,81-2,60 = düşük; 2,61-3,40 = orta; 3,41-4,20 = yüksek; 4,21-5,00 = çok
yüksek).
Tablo 3.22: Marka İle İlişkisel Bağ Kurma Düzeyi İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri
N
Marka İle İlişkisel Bağ Kurma Düzeyi 106
İndeksi
e. Test
Sürüşü
Esnasında
En
En Düşük Yüksek
S.
Ortalama Sapma
1,00
3,4156
Marka
İle
5,00
Bağ
Kurma
,98849
Boyutlarının
Karşılaştırılması
Bu başlık altında ise katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma
boyutlarının karşılaştırmalı olarak betimleyici bulguları ele alınmıştır. Dört boyutun
merkezi eğilim istatistikleri aracılığıyla söz konusu inceleme gerçekleştirilmiştir. Tablo
3.23’de de görüldüğü gibi en yüksek düzeyde ortalamaya sahip olan boyut duyusal
boyuttur. Bunu sırasıyla eylemsel, düşünsel, ilişkisel ve duygusal boyutlar izlemektedir.
155
Tablo 3.23: Marka İle Bağ Kurma Boyutlarına İlişkin Merkezi Eğilim İstatistikleri
N
En Düşük En Yüksek Ortalama S.Sapma
Duyusal
Boyut
106
1,60
5,00
3,8915
,63828
Eylemsel
Boyut
106
1,67
5,00
3,7028
,79483
Düşünsel
Boyut
106
1,40
5,00
3,6524
,72829
İlişkisel Boyut 106
1,00
5,00
3,4156
,98849
Duygusal
Boyut
1,00
5,00
3,3152
,93420
106
f. Test Sürüşü Esnasında Marka İle Bağ Kurma Düzeyine İlişkin Maddeler
Marka ile bağ kurma boyutları için gerçekleştirilen betimleyici analizler bu kez
tüm maddeler üzerinden gerçekleştirilmiştir. Test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma
toplam 24 madde ve beşli likert ölçeği ile ölçülmüştür.
Söz konusu maddelerin betimleyici değerlendirmeleri merkezi eğilim istatistikleri
aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Tablo 3.24’de görüldüğü gibi “test sürüşünde marka ile
ilgili yeni bilgiler edindim” maddesi en yüksek ortalamaya sahiptir. Bunu “test sürüşü ile
marka seçenekler arasında kıyas yapabilmemi sağladı”, “test sürüşü otomobili satın
almayı düşündürdü”, “test sürüşü esnasındaki deneyimlerim markayı gelecekte satın
almayı düşündürdü ve “test sürüşü ile markanın müşteri memnuniyetine önem verdiğini
hissettim” izlemektedir.
156
Tablo 3.24: Test Sürüşü Esnasında Marka İle Bağ Kurma Düzeyine İlişkin Merkezi
Eğilim İstatistikleri
N
Test sürüşünde marka ile ilgili yeni bilgiler edindim
En
En
Yükse Ortalam S.Sapm
Düşük k
a
a
106 2
5
4,05
,832
Test sürüşü ile marka seçenekler arasında kıyas yapabilmemi 106 1
sağladı.
5
4,03
,833
Test sürüşü otomobili satın almayı düşündürdü
106 1
5
3,85
1,085
Test sürüşü esnasındaki deneyimlerim markayı gelecekte satın 106 1
almayı düşündürdü.
5
3,82
,993
Test sürüşü ile markanın müşteri memnuniyetine önem verdiğini 105 1
hissettim.
5
3,77
,933
Test sürüşü markaya olan güven duygumun oluşmasını sağladı. 105 1
5
3,76
1,061
Test sürüşü beni markaya yaklaştırdı.
105 1
5
3,70
1,073
Test sürüşü marka ile ilgili önceki bilgilerimi pekiştirdi
105 1
5
3,66
,928
Test sürüşü ile marka beklentilerimi destekledi.
106 1
5
3,59
1,040
ortadan 106 1
5
3,57
,986
106 1
5
3,55
1,043
Test sürüşündeki görsel, işitsel ve şekilsel öğelerden, internette 106 1
ve/veya yakın arkadaşlarıma bahsettim.
5
3,55
1,164
Test sürüşündeki ürün performansından internette ve/veya yakın 106 1
arkadaşlarıma bahsettim.
5
3,45
1,148
Test sürüşü markanın tüketiciye yakın olduğunu hissettirdi
106 1
5
3,44
1,024
Test sürüşü ile markanın güçlü olduğunu hissettim.
105 1
5
3,43
1,176
internette 106 1
5
3,42
1,286
Test sürüşünden sonra, ürün ile ilgili gelişmeleri internet 104 1
sitesinden takip ettim.
5
3,40
1,266
Test sürüşü markaya karşı duygusal sempati geliştirmeme yol 106 1
açtı.
5
3,40
1,177
Test sürüşünün alışverişte
kaldırdığını düşündüm
yanılma
ihtimalimi
Test sürüşü markanın benimle ilgilendiğini düşündürdü
Test sürüşündeki çalışanların davranışlarından
ve/veya yakın arkadaşlarıma bahsettim.
157
N
En
En
Yükse Ortalam S.Sapm
Düşük k
a
a
Test sürüşündeki oluşturulan ortamdan ( Oto Show, Road Show 106 1
vb.) internette ve/veya yakın arkadaşlarıma bahsettim.
5
3,25
1,265
Test sürüşü ile marka bana kendimi prestijli ve statü sahibi 106 1
hissettirdi.
5
3,22
1,317
Test sürüşünde marka ile kendimi özel bir gruba ait hissettim.
105 1
5
3,16
1,264
Test sürüşü tarzımı yaşama olanağı sağladı.
106 1
5
3,16
1,258
Test sürüşü, kendimi ait hissettiğim bir grupla bir bağ kurma 106 1
duygusu yaşattı.
5
3,00
1,155
Test sürüşü ile marka bana diğer insanlardan farklı ya da eşsiz 106 1
olduğum hissi yaşattı.
5
2,85
1,256
Marka ile bağ kurmaya dair ikinci bir değerlendirme daha yapılmıştır. Bu kez
konu ile ilgili daha net bir bulguya ulaşmak amaçlanmıştır. Bu çerçevede söz konusu
yirmi dört madde “compute variable” komutu aracılığıyla ortalamaları alınmak suretiyle
tek bir indekse dönüştürülmüştür. Son aşamada ise marka ile bağ kurma düzeyi genel
indeksinin merkezi eğilim istatistikleri hesaplanmıştır.
Tablo 3.25 söz konusu hesaplamaya dair bulguları içermektedir. Sonuçlara göre
katılımcıların marka ile bağ kurma düzeyi genel indeks ortalaması 3.50 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre katılımcıların marka ile bağ kurma düzeylerinin
“yüksek” düzeyde olduğu söylenebilir (Söz konusu sınıflandırmada, kullanılan beşli
likert ölçeğinden esinlenilmiştir. Katılım düzeyine en düşük 1, en yüksek de 5 puanı
ifade eden yanıtlar verildiği ve toplam bir katılım indeksi oluşturulduğu için 4/5 = .80
puan aralığında 1’den başlamak üzere derecelendirme yapılmıştır. 1,00-1,80 = çok
düşük; 1,81-2,60 = düşük; 2,61-3,40 = orta; 3,41-4,20 = yüksek; 4,21-5,00 = çok
yüksek).
158
Tablo 3.25: Marka İle Bağ Kurma Düzeyi Genel İndeksine İlişkin Merkezi Eğilim
İstatistikleri
N
En Düşük En Yüksek Ortalama S.Sapma
Marka İle İlişki Kurma Genel 106
İndeksi
1,54
5,00
3,5043
,71140
C. MARKA İLE İLGİLİ DENEYİMLENEN DUYGU VE DEMOGRAFİK
NİTELİKLER
Bu başlık altında yukarıda betimleyici bulguları ele alınan marka ile ilgili
deneyimlenen
farklılaşacağını
duygu
düzeyinin
öngören
katılımcıların
hipotezlerin
sınanması
demografik
ilgili
niteliklerine
analizler
göre
aracılığıyla
gerçekleştirilmiştir.
1. Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu ve Cinsiyet
Marka ile ilgili deneyimlenen duygu düzeyi genel indeksinin cinsiyete göre
anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi sınamak amacıyla bağımsız örneklem
t testi uygulanmıştır. İlgili hipotezi sınamak için iki bağımsız örneklem kategorisi olan
cinsiyet değişkenine bağlı olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki marka ile ilgili
deneyimlenen duygu düzeyi genel indeks ortalamasının karşılaştırılması söz konusu
olduğu için bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır.
Tablo 3.26’da görüldüğü gibi sonuçlar; erkek katılımcıların marka ile ilgili
deneyimlenen duygu düzeyi genel indeks ortalamalarının (χ ֿ◌ = 3.73) kadınlara göre (χ ֿ◌
= 3.45) anlamlı biçimde daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur (t= -2.424, p <.05;
bkz. Ek-1 Tablo 1).
159
Tablo 3.26: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Cinsiyet
Bağımsız Örneklem t Testi Sonuçları
Cinsiyet N
Marka İle İlgili Kadın
Deneyimlenen
Erkek
Duygu
Düzeyi
Genel İndeksi
50
Ortalama t
Testi
3.45
56
3.73
2.424
Sig.
.017
Sonuçlara göre 1a numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile
ilgili olarak yaşadıkları deneyimin düzeyi onların cinsiyetlerine göre anlamlı biçimde
farklılaşmaktadır) doğrulanmıştır.
2. Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu ve Yaş
Marka ile ilgili deneyimlenen duygu düzeyi genel indeksi ile yaş arasında anlamlı
ilişki öngören hipotezi sınamak amacıyla her ikisi de aralıklı ölçüm düzeylerindeki bu
iki değişken arasında Pearson Correlation analizi uygulanmıştır.
Tablo 3.27’de sonuçları görülen analize göre katılımcıların marka ile ilgili
deneyimlenen duygu düzeyi ile yaşları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır
(r=.141, p>.05). (bkz. Ek-1 Tablo 2).
Tablo 3.27: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Yaş
Korelasyon Analizi Sonuçları
Yaş
Marka
İle
Deneyimlenen
Duygu Düzeyi
İndeksi
N
r
Sig.
106
-.141 .150
İlgili
Genel
160
Bu sonuçlara göre 1b numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka
ile ilgili olarak yaşadıkları deneyimin düzeyi ile yaşları arasında anlamlı ilişki vardır)
reddedilmiştir.
Bu bağlamda test sürüşü esnasında duyguların yaşa göre değişkenlik göstermediği,
hangi yaşta olursa olsun yaşanan duyguların benzer olduğu görülmektedir.
3. Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu ve Gelir
Marka ile ilgili deneyimlenen duygu düzeyi genel indeksi ile katılımcıların yaşları
arasında anlamlı ilişki öngören hipotezi sınamak amacıyla her ikisi de aralıklı ölçüm
düzeylerindeki bu iki değişken arasında Pearson Correlation analizi uygulanmıştır.
Tablo 3.28’de sonuçları görülen analize göre katılımcıların marka ile ilgili
deneyimlenen duygu düzeyi ile yaşları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (r=
.063, p>.05). (bkz. Ek-1 Tablo 3).
Tablo 3.28: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Gelir
Düzeyi Korelasyon Analizi Sonuçları
Gelir Düzeyi
Marka
İle
Deneyimlenen
Duygu Düzeyi
İndeksi
N
r
Sig.
106
-.063 .518
İlgili
Genel
Bu sonuçlara göre 1c numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka
ile ilgili olarak yaşadıkları deneyimin düzeyi ile gelir düzeyleri arasında anlamlı ilişki
vardır) reddedilmiştir.
Bu bağlamda yaşanan duygular ile gelir düzeyinin arasında anlamlı bir ilişki
olmadığı görülmekte olup, hangi gelir düzeyine sahip olursa olsun deneyimin düzeyinin
benzer olduğu görülmektedir.
161
D. MARKA İLE İLGİLİ DENEYİMLENEN DUYGU VE TEST SÜRÜŞ
ŞARTLARI
Bu başlık altında ise marka ile ilgili deneyimlenen duygu düzeyinin katılımcıların
araç test sürüş şartlarına göre farklılaşacağını öngören hipotezlerin sınanması, ilgili
analizler aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.
1. Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu ve Test Sürüşü Yapılan Otomobil
Markası
Marka ile ilgili deneyimlenen duygu genel indeksinin katılımcıların test sürüşü
yaptıkları otomobil markasına göre anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi
sınamak amacıyla tek yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. İlgili hipotezi
sınamak için ikiden fazla bağımsız örneklem kategorisi olan test sürüşü yapılan otomobil
markası değişkenine bağlı olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki marka ile ilgili
deneyimlenen duygu indeks ortalamalarının karşılaştırılması söz konusu olduğu için tek
yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır.
Tablo 3.29: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Test Sürüşü
Yapılan Otomobil Markası ANOVA Sonuçları
Otomobil
Markası
Ford
Volkswagen
Marka
İle
İlgili Renault
Deneyimlenen Duygu Fiat
Düzeyi Genel İndeksi
Opel
Audi
N
11
15
8
11
8
9
Ortala
ma
3.60
3.52
3.00
3.20
3.20
3.82
F Testi
Sig.
1.312
.272
Tablo 3.29’da ayrıntıları yer alan analiz sonuçlarına göre marka ile ilgili
deneyimlenen duygu indeks ortalamaları katılımcıların test sürüşü yaptıkları otomobil
markasına göre anlamlı şekilde farklılaşmamaktadır (F= 1.312, p>.05; bkz. Ek-1 Tablo
4). Bu sonuçlara göre 2a numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile
162
ilgili olarak yaşadıkları deneyimin düzeyi onların test sürüşü yaptıkları otomobilin
markasına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır) reddedilmiştir.
2. Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu ve Test Sürüşünün Yapıldığı Kişi
Marka ile ilgili deneyimlenen duygu genel indeksinin katılımcıların test sürüşünü
yaptıkları kişiye göre anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi sınamak
amacıyla tek yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. İlgili hipotezi sınamak için
ikiden fazla bağımsız örneklem kategorisi olan test sürüşünün yapıldığı kişi değişkenine
bağlı olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki marka ile ilgili deneyimlenen duygu indeks
ortalamalarının karşılaştırılması söz konusu olduğu için tek yönlü varyans analizi
(ANOVA) uygulanmıştır.
Tablo 3.30’da ayrıntıları yer alan analiz sonuçlarına göre marka ile ilgili
deneyimlenen duygu indeks ortalamaları katılımcıların test sürüşünü yaptıkları kişiye
göre anlamlı şekilde farklılaşmamaktadır (F= .769, p>.05; bkz. Ek-1 Tablo 5).
Bu bağlamda marka ile ilgili deneyimlenen duyguların yanımızdaki kişi ile
herhangi bir ilişkisi olmadığı görülmektedir.
Tablo 3.30: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Test
Sürüşünün Yapıldığı Kişi ANOVA Sonuçları
Sürüşün
Yapıldığı Kişi
Marka
İle
İlgili Yalnız
Deneyimlenen Duygu Aile Fertlerimden
Düzeyi Genel İndeksi Arkadaşlarım
Satıcı
N
21
33
31
21
Ortala
ma
3.25
3.42
3.56
3.50
F Testi
Sig.
.769
.514
Bu sonuçlara göre 2b numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka
ile ilgili olarak yaşadıkları deneyimin düzeyi onların test sürüşünü kiminle yaptıklarına
göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır) reddedilmiştir.
163
E.
ETKİSİ
ALTINDA
KALINAN
DUYUSAL
UYARICILAR
VE
DEMOGRAFİK NİTELİKLER
Deneyimsel pazarlamanın temelinde, tüketicilerin yaşayabileceği beş ayrı deneyim
bulunmaktadır. Bunlar; duyusal deneyim, duygusal deneyim, düşünsel deneyim,
eylemsel deneyim ve ilişkisel deneyimdir (Schmitt, 1999: 6). Yapılan tanımlamaya göre
bu başlık altında yukarıda betimleyici bulguları ele alınan test sürüşü esnasında etkisi
altında kalınan duyusal uyarıcıların düzeyinin katılımcıların demografik niteliklerine
göre farklılaşacağını öngören hipotezlerin sınanması ilgili analizler gerçekleştirilmiştir.
1. Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcılar ve Cinsiyet
Etkisi altında kalınan duyusal uyarıcıların her birinin ve genel indeksinin cinsiyete
göre anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi sınamak amacıyla bağımsız
örneklem t testi uygulanmıştır. İlgili hipotezi sınamak için iki bağımsız örneklem
kategorisi olan cinsiyet değişkenine bağlı olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki duyusal
uyarıcılar ortalamalarının karşılaştırılması söz konusu olduğu için bağımsız örneklem t
testi uygulanmıştır.
Tablo 3.31’de görüldüğü gibi sonuçlar; otomobilin kokusu (t= -.885, p>.05),
otomobilin görsel bileşenleri (t= -1.537, p>.05) ve otomobilin sesi (t= -1.890, p>.05)
değişkenlerinin katılımcıların cinsiyetlerine göre anlamlı biçimde farklılaşmadığını
ortaya koymuştur. Diğer yandan erkek katılımcıların otomobile dokunma (χ ֿ◌ = 3.77) ve
otomobilin performansını hissetme (χ ֿ◌ = 4.65) ortalamalarının kadın katılımcılara göre
(χ ֿ◌ = 3.18, χ ֿ◌ = 4.35) anlamlı biçimde daha yüksek olduğu ortaya konmuştur (t= -2.426,
p <.05; t= -2.010, p <.05; bkz. Ek-1 Tablo 6). Ayrıca erkek katılımcıların duyusal
uyarıcılar genel indeks ortalamaları (χ ֿ◌ = 4.05) kadınlara göre (χ ֿ◌ = 3.71) anlamlı
biçimde daha yüksektir (t= -2.582, p <.05; bkz. Ek-1 Tablo 6).
164
Tablo 3.31: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcılar Düzeyi ve Cinsiyet Bağımsız
Örneklem t Testi Sonuçları
Etkisi
Altında Cinsiyet
Kalınan Duyusal Kadın
Otomobilin Kokusu
Erkek
N
50
Ortalama
3.10
56
3.34
Otomobilin Görsel Kadın
Bileşenleri
Erkek
50
4.12
55
4.38
Kadın
50
3.18
Erkek
56
3.77
Kadın
50
3.80
Erkek
56
4.20
Kadın
49
4.35
Erkek
52
4.65
Duyusal Uyarıcılar Kadın
Genel İndeksi
Erkek
50
3.71
56
4.05
Otomobile
Dokunmak
Otomobilin Sesi
Otomobilin
Performansını
Hissetmek
t
Testi
-.885
Sig.
.378
1.537
.127
2.426
.017
1.890
.062
2.010
.048
2.582
.011
Sonuçlara göre 3a numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi
altında kaldıkları duyusal uyarıcıların düzeyleri onların cinsiyetlerine göre anlamlı
biçimde farklılaşmaktadır) kabul edilmiştir.
Otomobil test sürüş esnasında erkelerin daha yoğun duygu yaşamalarının yanı sıra,
kadınlara
oranla
duyusal
uyarıcılardan
daha
yüksek
düzeyde
etkilendikleri
görülmektedir. Yine Türk toplumunda kadınların hem duygusal hem de alışverişte
duyusal uyarıcılardan daha fazla etkilendiği varsayıldığında, otomobil satın alma
konusunda bu varsayımın doğrulanmadığı görülmektedir. Bu araştırmaya göre, erkek
katılımcıların kadın katılımcılara göre daha yüksek oranda duyusal uyarıcılardan
etkilendiği açıkça ortaya konmuştur.
165
2. Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcılar ve Yaş
Etkisi altında kalınan duyusal uyarıcılar ile yaş arasında anlamlı ilişki öngören
hipotezi sınamak amacıyla her ikisi de aralıklı ölçüm düzeylerindeki bu iki değişken
arasında Pearson Correlation analizi uygulanmıştır.
Tablo 3.32: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Yaş Korelasyon Analizi
Sonuçları
Yaş
Duyusal Uyarıcılar
N
r
Otomobilin Kokusu
106
-.095 .332
Otomobilin
Bileşenleri
105
-.145 .139
Otomobile Dokunmak
106
-.063 .522
Otomobilin Sesi
106
.019
Otomobilin
Performansını Hissetmek
101
-.086 .395
Duyusal Uyarıcılar Genel
106
İndeksi
-.122 .211
Görsel
Sig.
.846
Tablo 3.32’de sonuçları görülen analize göre katılımcıların etkisi altında kaldıkları
duyusal uyarıcıların düzeyi ile yaşları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (r= .122, p>.05). (bkz. Ek-1 Tablo 7).
Bu sonuçlara göre 3b numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi
altında kaldıkları duyusal uyarıcıların düzeyleri ile yaşları arasında anlamlı ilişki vardır)
reddedilmiştir.
Katılımcıların verdiği yanıtlar üzerine yapılan bu analizde, katılımcı yaşının
duyusal uyarıcılar ile ilişkisi olmadığı görülmüştür. Bu doğrultuda farklı yaş grubundaki
166
katılımcıların duyusal uyarıcılardan etkilenme düzeylerinin benzerlik gösterdiği
söylenebilir.
3. Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcılar ve Gelir
Etkisi altında kalınan duyusal uyarıcılar ile katılımcıların gelir düzeyleri arasında
anlamlı ilişki öngören hipotezi sınamak amacıyla her ikisi de aralıklı ölçüm
düzeylerindeki bu iki değişken arasında Pearson Correlation analizi uygulanmıştır.
Tablo 3.33: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Gelir Düzeyi Korelasyon
Analizi Sonuçları
Gelir Düzeyi
Duyusal Uyarıcılar
N
r
Sig.
Otomobilin Kokusu
106
.094
.337
Otomobilin
Bileşenleri
105
.067
.494
Otomobile Dokunmak
106
-.041 .674
Otomobilin Sesi
106
.046
Otomobilin
Performansını Hissetmek
101
-.039 .698
Görsel
Duyusal Uyarıcılar Genel
106
İndeksi
.042
.641
.667
Tablo 3.33’de sonuçları görülen analize göre katılımcıların etkisi altında kaldıkları
duyusal uyarıcı düzeyi ile gelir düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (r=
.042, p>.05). (bkz. Ek-1 Tablo 8).
Bu sonuçlara göre 3c numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi
altında kaldıkları duyusal uyarıcıların düzeyleri ile gelir düzeyleri arasında anlamlı ilişki
vardır) reddedilmiştir.
167
F. ETKİSİ ALTINDA KALINAN DUYUSAL UYARICI DÜZEYİ VE TEST
SÜRÜŞ ŞARTLARI
Bu başlık altında ise etkisi altında kalınan duygusal uyarıcı düzeyinin
katılımcıların araç test sürüş şartlarına göre farklılaşacağını öngören hipotezlerin
sınanması, ilgili analizler aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.
1. Etkisi Altında Kalınan Duygusal Uyarıcı Düzeyi ve Test Sürüşü Yapılan
Otomobil Markası
Etkisi altında kalınan duygusal uyarıcı düzeyinin katılımcıların test sürüşü
yaptıkları otomobil markasına göre anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi
sınamak amacıyla tek yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. İlgili hipotezi
sınamak için ikiden fazla bağımsız örneklem kategorisi olan test sürüşü yapılan otomobil
markası değişkenine bağlı olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki etkisi altında kalınan
duygusal uyarıcı düzeyi ortalamalarının karşılaştırılması söz konusu olduğu için tek
yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır.
Tablo 3.34’de ayrıntıları yer alan analiz sonuçlarına göre otomobilin görsel
bileşenlerine ait ortalamalar katılımcıların test sürüşü yaptıkları otomobil markasına göre
anlamlı şekilde farklılaşmaktadır (F= 2.667, p<.05; bkz. Ek-1 Tablo 9). Test sürüşü
yapılan otomobil markasına göre farklılık gösteren otomobilin görsel bileşenleri
ortalama puanının hangi alt gruplar arasında anlamlı olarak farklılaştığını tespit etmek
amacıyla çoklu karşılaştırma tabloları hesaplanmış, bu amaçla Bonferroni testi
uygulanmıştır. Test sonucunda elde edilen çoklu karşılaştırma tablosuna göre otomobilin
görsel bileşenleri ortalamaları test sürüşü yapılan otomobil markasına göre anlamlı
biçimde farklılık göstermemektedir (bkz. Ek-1 Tablo 10).
168
Tablo 3.34: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Test Sürüşü Yapılan
Otomobil Markası ANOVA Sonuçları
Otomobil
Markası
Ford
Volkswagen
Renault
Otomobilin Kokusu
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
Otomobilin Görsel Bileşenleri
Renault
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
Renault
Otomobile Dokunmak
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
Otomobilin Sesi
Renault
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
Otomobilin
Performansını Renault
Hissetmek
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
Duyusal Uyarıcılar Genel İndeksi Renault
Fiat
Opel
Audi
Duyusal Uyarıcılar
N
Ortalama
1
1
85
1
18
9
1
1
84
1
81
9
1
1
85
1
81
9
1
1
85
1
81
9
1
1
37
1
81
8
1
1
85
1
81
9
3.09
3.00
3.38
2.73
3.00
3.44
4.27
4.43
3.63
3.82
4.63
4.56
3.27
3.00
3.38
3.55
3.50
4.33
4.00
3.93
4.00
3.27
4.00
4.44
4.82
4.54
4.00
4.09
4.75
5.00
3.89
3.73
3.67
3.49
3.97
4.35
F
Testi
Sig.
.337
.888
2.667
.031
1.304
.275
1.079
.382
2.379
.051
1.756
.137
169
Analiz sonuçları ayrıca otomobilin performansını hissetmeye ait ortalamaların
katılımcıların test sürüşü yaptıkları otomobil markasına göre anlamlı şekilde
farklılaştığını ortaya koymuştur. (F= 2.379, p<.05; bkz. Ek-1 Tablo 9). Test sürüşü
yapılan otomobil markasına göre farklılık gösteren otomobilin performansını hissetme
ortalama puanının hangi alt gruplar arasında anlamlı olarak farklılaştığını tespit etmek
amacıyla çoklu karşılaştırma tabloları hesaplanmış, bu amaçla Tamhane testi
uygulanmıştır. Test sonucunda elde edilen çoklu karşılaştırma tablosuna göre otomobilin
performansını hissetme ortalamaları test sürüşü yapılan otomobil markası alt gruplarına
göre anlamlı biçimde farklılık göstermemektedir (bkz. Ek-1 Tablo 11). Katılımcıların
verdiği cevaplara göre yapılan analiz sonucunda, deneyimlerin duyusal boyutları ile test
sürüşü yapılan marka arasında bir ilişki olduğu görülmemektedir.
Bunlar dışında diğer duyusal uyarıcılar ve duyusal uyarıcılar genel ortalama
indeksi test sürüşü yapılan otomobil markasına göre anlamlı biçimde farklılık
göstermemektedir. Bu sonuçlara göre 4a numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü
esnasında etkisi altında kaldıkları duyusal uyarıcıların düzeyleri onların test sürüşü
yaptıkları otomobilin markasına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır) reddedilmiştir.
2. Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Test Sürüşünün
Yapıldığı Kişi
Etkisi altında kalınan duygusal uyarıcı düzeyinin katılımcıların test sürüşü
yaptıkları kişiye göre anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi sınamak
amacıyla tek yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. İlgili hipotezi sınamak için
ikiden fazla bağımsız örneklem kategorisi olan test sürüşü yapılan otomobil markası
değişkenine bağlı olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki etkisi altında kalınan duygusal
uyarıcı düzeyi ortalamalarının karşılaştırılması söz konusu olduğu için tek yönlü varyans
analizi (ANOVA) uygulanmıştır.
170
Tablo 3.35: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi Genel İndeksi ve Test
Sürüşünün Yapıldığı Kişi ANOVA Sonuçları
Test Sürüşünün
Yapıldığı Kişi
Yalnız
Aile
Fertlerimden Biri
Otomobilin Kokusu
Arkadaşlarım
Satıcı
Yalnız
Aile
Otomobilin
Görsel
Fertlerimden Biri
Bileşenleri
Arkadaşlarım
Satıcı
Yalnız
Aile
Otomobile Dokunmak Fertlerimden Biri
Arkadaşlarım
Satıcı
Yalnız
Aile
Fertlerimden Biri
Otomobilin Sesi
Arkadaşlarım
Satıcı
Yalnız
Aile
Otomobilin
Fertlerimden Biri
Performansını
Hissetmek
Arkadaşlarım
Satıcı
Yalnız
Duyusal
Uyarıcılar Aile
Fertlerimden Biri
Genel İndeksi
Arkadaşlarım
Satıcı
Duyusal Uyarıcılar
21
33
Ortala
ma
2.76
3.09
31
21
21
33
3.52
3.48
4.10
4.27
N
31
20
21
33
4.26
4.40
3.29
3.36
31
21
21
33
3.68
3.62
4.10
3.91
31
21
20
31
3.90
4.24
4.50
4.65
30
20
21
33
4.30
4.60
3.74
3.84
31
21
3.92
4.05
F Testi Sig.
.196
1.590
.411
.745
.576
.632
.535
.660
1.159
.329
.769
.514
Tablo 3.35’de ayrıntıları yer alan analiz sonuçlarına göre etkisi altında kalınan
duyusal uyarıcı ortalamaları katılımcıların test sürüşünü yaptıkları kişiye göre anlamlı
şekilde farklılaşmamaktadır (F= .769, p>.05; bkz. Ek-1 Tablo 12).
171
Bu sonuçlara göre 4b numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında etkisi
altında kaldıkları duyusal uyarıcıların düzeyleri test sürüşüne kiminle katıldıklarına göre
anlamlı biçimde farklılaşmaktadır) reddedilmiştir.
G. MARKA İLE BAĞ KURMA DENEYİMİ VE DEMOGRAFİK
NİTELİKLER
Bu başlık altında yukarıda betimleyici bulguları ele alınan test sürüşü esnasında
marka ile bağ kurma deneyim düzeylerinin katılımcıların demografik niteliklerine göre
farklılaşacağını
öngören
hipotezlerin
sınanması,
ilgili
analizler
aracılığıyla
gerçekleştirilmiştir.
1. Marka İle Bağ Kurma Deneyimi ve Cinsiyet
Marka ile bağ kurma deneyim boyutlarının her birinin ve genel indeksinin
cinsiyete göre anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi sınamak amacıyla
bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. İlgili hipotezi sınamak için iki bağımsız
örneklem kategorisi olan cinsiyet değişkenine bağlı olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki
marka ile bağ kurma boyut ortalamalarının karşılaştırılması söz konusu olduğu için
bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır.
Tablo 3.36’da görüldüğü gibi sonuçlar; Düşünsel Boyut (t= -.966, p>.05),
Eylemsel Boyut (t= -.849, p>.05) ve ilişkisel boyut (t= -1.816, p>.05) değişkenlerinin
katılımcıların cinsiyetlerine göre anlamlı biçimde farklılaşmadığını ortaya koymuştur.
Diğer yandan erkek katılımcıların duygusal boyut (χ ֿ◌ = 3.52) ve marka ile bağ kurma
genel indeks (χ ֿ◌ = 3.63) ortalamalarının kadın katılımcılara göre (χ ֿ◌ = 3.07, χ ֿ◌ = 3.35)
anlamlı biçimde daha yüksek olduğu ortaya konmuştur (t= -2.518, p <.05; t= -2.069, p
<.05; bkz. Ek-1 Tablo 13).
Sonuçlara göre 5a numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile
bağ
kurma
deneyim
düzeyleri
farklılaşmaktadır) kabul edilmiştir.
onların
cinsiyetlerine
göre
anlamlı
biçimde
172
Tablo 3.36: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Cinsiyet Bağımsız Örneklem t
Testi Sonuçları
Marka İle Bağ Cinsiyet N
Kurma Deneyim
Kadın
50
Duygusal Boyut
Erkek
56
Ortalama t
Testi
3.07
2.518
3.52
Kadın
50
3.58
Erkek
56
3.71
Kadın
50
3.63
Erkek
56
3.76
Kadın
50
3.23
Erkek
56
3.57
Marka İle Bağ Kadın
Kurma
Genel
Erkek
İndeksi
50
3.35
56
3.63
Düşünsel Boyut
Eylemsel Boyut
İlişkisel Boyut
Sig.
.013
-.966
.336
-.849
.398
1.816
.072
2.069
.041
Tabloda da görüldüğü üzere, erkek katılımcılar kadınlara oranla test sürüşü
esnasında edindikleri deneyimlerden daha çok etkilenmekte ve buna uygun satın alma
satın alma davranışı göstermektedir. Bu bağlamda otomobil test sürüşü esnasında
erkeklerin katılımcıların edindikleri deneyimlerden etkilenme düzeyleri daha yüksektir.
2. Marka İle Bağ Kurma Deneyimi ve Yaş
Marka ile bağ kurma deneyim boyutları ile yaş arasında anlamlı ilişki öngören
hipotezi sınamak amacıyla her biri de aralıklı ölçüm düzeylerindeki bu değişkenler
arasında Pearson Correlation analizi uygulanmıştır.
Tablo 3.37’de sonuçları görülen analize göre katılımcıların marka ile bağ kurma
deneyim boyutlarından biri dışında diğerleri ile yaşları arasında anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır. Diğer yandan katılımcıların ilişkisel boyuta verdikleri önem ile
yaşları arasında ise negatif yönlü, zayıf kuvvette, anlamlı bir ilişki vardır (r= -.215, p<
173
.05; bkz. Ek-1 Tablo 14). Diğer bir ifadeyle katılımcıların yaşları arttıkça ilişkisel boyuta
verdikleri önem azalırken, yaşları düştükçe ise bu boyuta verdikleri önem artmaktadır.
Tablo 3.37: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Yaş Korelasyon Analizi
Sonuçları
Yaş
Marka İle Bağ Kurma N
Deneyim Boyutları
r
Sig.
Duygusal Boyut
106
-.074 .451
Düşünsel Boyut
105
-.122 .212
Eylemsel Boyut
106
-.134 .172
İlişkisel Boyut
106
-.215 .027
Marka İle Bağ Kurma
106
Genel İndeksi
-.158 .106
Bu sonuçlara göre 5b numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka
ile bağ kurma deneyim düzeyleri ile yaşları arasında anlamlı ilişki vardır) önemli ölçüde
reddedilmiştir.
3. Marka İle Bağ Kurma Deneyimi ve Gelir Düzeyi
Marka ile bağ kurma deneyim boyutları ile gelir arasında anlamlı ilişki öngören
hipotezi sınamak amacıyla her biri de aralıklı ölçüm düzeylerindeki bu değişkenler
arasında Pearson Correlation analizi uygulanmıştır.
Tablo 3.38’de sonuçları görülen analize göre katılımcıların marka ile bağ kurma
deneyim boyutları ile gelir düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (r= .079, p>.05). (bkz. Ek-1 Tablo 15).
Tablo 3.38: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Gelir Düzeyi Korelasyon
Analizi Sonuçları
Gelir Düzeyi
174
Marka İle Bağ Kurma N
Deneyim Boyutları
r
Sig.
Duygusal Boyut
106
-.011 .912
Düşünsel Boyut
105
-.066 .499
Eylemsel Boyut
106
-.021 .827
İlişkisel Boyut
106
-.186 .056
Marka İle Bağ Kurma
101
Genel İndeksi
-.079 .422
Bu sonuçlara göre 5c numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka
ile bağ kurma deneyim düzeyleri ile gelir düzeyleri arasında anlamlı ilişki vardır)
reddedilmiştir.
Tabloya göre, deneyimler aracılığıyla markalar ile kurulan bağın gelir düzeyiyle
ilişkisi olmadığı görülmüştür. Test sürüşünü gerçekleştiren katılımcıların gelir
düzeylerinin, marka ile kurdukları bağ üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı
belirlenmiştir. Katılımcının geliri yüksek olsa da marka ile arasında kurulan deneyim
bağı yüksek ya da düşük olabilmektedir. Yani deneyimler gelirden bağımsız ve kişiye
özeldir.
H. MARKA İLE BAĞ KURMA DENEYİM BOYUTLARI VE TEST SÜRÜŞ
ŞARTLARI
Bu başlık altında ise marka ile bağ kurma deneyim boyutları düzeyinin
katılımcıların araç test sürüş şartlarına göre farklılaşacağını öngören hipotezlerin
sınanması, ilgili analizler aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.
1. Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Test Sürüşü Yapılan
Otomobil Markası
175
Tablo 3.39: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Test Sürüşü Yapılan Otomobil
Markası ANOVA Sonuçları
Marka İle Bağ Kurma Otomobil
Deneyim Boyutları
Markası
Ford
Volkswagen
Renault
Duygusal Boyut
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
Düşünsel Boyut
Renault
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
Renault
Eylemsel Boyut
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
İlişkisel Boyut
Renault
Fiat
Opel
Audi
Ford
Volkswagen
Marka İle Bağ Kurma Renault
Genel İndeksi
Fiat
Opel
Audi
N
11
15
8
11
8
9
11
14
8
11
8
9
11
15
8
11
8
9
11
15
8
11
8
9
11
15
8
11
8
9
Ortala
ma
3.43
3.29
2.71
3.09
3.14
3.79
3.87
3.74
3.37
3.38
3.65
3.77
3.75
3.97
3.10
3.54
3.56
3.88
3.85
3.55
3.35
3.56
3.00
3.35
3.69
3.61
3.08
3.36
3.32
3.72
F Testi Sig.
1.165
.338
.724
.608
1.390
.242
1.002
.425
1.065
.390
Marka ile bağ kurma deneyim boyutlarının katılımcıların test sürüşü yaptıkları
otomobil markasına göre anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi sınamak
amacıyla tek yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. İlgili hipotezi sınamak için
ikiden fazla bağımsız örneklem kategorisi olan test sürüşü yapılan otomobil markası
176
değişkenine bağlı olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki marka ile bağ kurma deneyim
boyutları ortalamalarının karşılaştırılması söz konusu olduğu için tek yönlü varyans
analizi (ANOVA) uygulanmıştır.
Tablo 3.39’da yer alan analiz sonuçlarına göre marka ile bağ kurma deneyim
boyutları ve genel indeksi katılımcıların test sürüşü yaptıkları otomobil markasına göre
anlamlı biçimde farklılık göstermemektedir (bkz. Ek-1 Tablo 16). Bu sonuçlara göre 6a
numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma deneyim
düzeyleri onların test sürüşü yaptıkları otomobilin markasına göre anlamlı biçimde
farklılaşmaktadır) reddedilmiştir.
2. Marka İle Bağ Kurma Deneyim Düzeyi ve Test Sürüşünün Yapıldığı Kişi
Marka ile bağ kurma deneyim düzeyinin katılımcıların test sürüşü yaptıkları kişiye
göre anlamlı biçimde farklılaşacağını öngören hipotezi sınamak amacıyla tek yönlü
varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. İlgili hipotezi sınamak için ikiden fazla
bağımsız örneklem kategorisi olan test sürüşünün yapıldığı kişiı değişkenine bağlı
olarak, aralıklı ölçüm düzeyindeki marka ile bağ kurma deneyim düzeyi ortalamalarının
karşılaştırılması söz konusu olduğu için tek yönlü varyans analizi (ANOVA)
uygulanmıştır.
Tablo 3.40’da ayrıntıları yer alan analiz sonuçlarına göre marka ile bağ kurma
deneyim boyut ortalamaları biri dışında katılımcıların test sürüşünü yaptıkları kişiye
göre anlamlı şekilde farklılaşmamaktadır (F= 1.578, p>.05; bkz. Ek-1 Tablo 17). Diğer
yandan Marka ile bağ kurma deneyim boyutlarından ilişkisel boyut ise katılımcıların test
sürüşü yaptıkları kişiye göre anlamlı biçimde farklılık göstermektedir (F= 3.942, p<.05;
bkz. Ek-1 Tablo 17). İlişkisel boyut ortalamalarının hangi alt gruplar arasında anlamlı
biçimde farklılaştığını ortaya koymak amacıyla çoklu karşılaştırma tablosu hesaplanmış,
bunun için de Bonferroni testi uygulanmıştır. Elde edilen çoklu karşılaştırma tablosuna
göre arkadaşları ile test sürüşü yapan katılımcıların ilişkisel boyut ortalamaları (χ ֿ◌ =
177
3.83), yalnız test sürüşü yapanlara göre (χ ֿ◌ = 2.93) anlamlı biçimde daha yüksektir (bkz.
Ek-1 Tablo 18).
Bu sonuçlara göre 6b numaralı hipotez (Katılımcıların test sürüşü esnasında marka
ile bağ kurma deneyim düzeyleri test sürüşüne kiminle katıldıklarına göre anlamlı
biçimde farklılaşmaktadır) önemli ölçüde reddedilmiştir.
Tablo 3.40: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Düzeyi Boyutları İle Genel İndeksi ve Test
Sürüşünün Yapıldığı Kişi ANOVA Sonuçları
Duyusal Uyarıcılar
Test Sürüşünün
Yapıldığı Kişi
Yalnız
Aile Fertlerimden
Biri
Arkadaşlarım
Satıcı
Yalnız
Aile Fertlerimden
Biri
Arkadaşlarım
Satıcı
Yalnız
Aile Fertlerimden
Biri
Arkadaşlarım
Satıcı
Yalnız
Aile Fertlerimden
Biri
Arkadaşlarım
N
21
33
Duygusal Boyut
31
21
21
33
Düşünsel Boyut
31
20
21
33
Eylemsel Boyut
31
21
21
33
İlişkisel Boyut
31
Satıcı
21
Yalnız
21
Marka İle Bağ Kurma Aile Fertlerimden 33
Genel İndeksi
Biri
Arkadaşlarım
31
Satıcı
21
Ortala
ma
3.05
3.38
3.24
3.56
3.37
3.76
3.68
3.71
3.48
3.86
3.59
3.81
2.93
3.39
3.83
3.30
3.20
3.58
3.54
3.60
F Testi
Sig.
1.153
.332
1.379
.253
1.352
.262
3.942
.010
1.578
.199
178
SONUÇ
Bu çalışmada konu, kuramsal ve uygulama şeklinde iki ana bölümde ele alınmıştır.
Kuramsal bölüm, iki başlık altında yazılmıştır. ‘Yeni Pazarlama Anlayışında Tüketici ve
Tüketim’ isimli ilk başlıkta pazarlamada yaşanan gelişmeler, pazarlamadaki değişime
etki eden faktörler, günümüz pazarlama anlayışındaki temel yaklaşımlar aktarılmıştır.
Devamında yeni pazarlama anlayışında değişen tüketici, tüketicinin satın alma
davranışına ve markalarla ilişkisine etki eden faktörler, bu süreçte tüketimdeki
değişimler ve tüketim türleri, değişen tüketim kültürü kavramı ve bu kavrama etki eden
medya, reklam ve moda faktörleri incelenmiştir. Ayrıca yeni tüketim türleri sembolik,
gösterişçi ve hedonik tüketim üzerinde durulmuş, duygu ilişki ve deneyim tüketimi
anlatılmıştır. Kuramsal bölümün ikinci başlığı olan ‘Deneyimsel Pazarlama ve Tüketici
Deneyimi’ içinde metalardan deneyimlere kadar uzanan deneyim ekonomisine
değinildikten sonra tüketici deneyiminin oluşturulması ve tasarlanması süreçleriyle
beraber açıklanmıştır. Aynı başlık altında deneyim türleri, değer yaratma ve deneyimsel
pazarlama, tüketici deneyiminin aşamaları ve boyutları tanımlanmaya çalışılmıştır.
Çalışmanın uygulamayı içeren ikinci bölümünde ise, yüz yüze anket yöntemi
kullanılarak deneyimsel pazarlama ve otomotiv sektöründe ‘test sürüşleri’ ilişkisi,
toplanan veri ve bilgilerin analizinden elde edilen bulgular ile ortaya konmuştur.
Dünyada otomotiv sektörü, gün geçtikçe gelişen ve ülke ekonomileri için önemi
artan bir sektördür. Bu sektörde firmalar arası rekabet hızla yükselmekte ve buna bağlı
olarak verimlilik artışı, kaynakların etkin kullanımı, idari ve teknik organizasyon gibi
unsurlar büyük önem kazanmaktadır. Bu kapsamda; kalite yönetimi, ana ve yan sanayi
arasında işbirliğine dayanan ilişkiler, nitelikli iş gücü istihdamı, esnek üretim
yöntemlerinin uygulanması ve etkin pazarlama stratejileri gibi özellikler rekabette öne
çıkmayı belirleyen unsurlar olmaktadır. Otomotiv sanayi sahip olduğu yapı nedeni ile
demir-çelikten petrokimyaya, turizmden ulaştırmaya pek çok sektörle bağlantısı olan bir
alandır. Ayrıca pazarlama, bayii, servis, akaryakıt, finans ve sigorta sektörleriyle de
yakından ilişkili olup, gelişmiş pazarlardaki çevreye ve güvenliğe yönelik yüksek
179
standartlar ve tüketici istekleri, otomotiv sanayinde yoğun bir teknolojik gelişmeyi
beraberinde getirmektedir.
Bu nedenle sektördeki değişimler, ekonominin tümünü
yakından ilgilendirmektedir (SGM, 2013: 5-9).
Bu gelişmeler çerçevesinde otomotiv sektöründe uluslararası boyutta çok ciddi bir
rekabet yaşanmakta olduğu söylenebilir. Geçmişte ağırlıklı olarak fiyat rekabeti söz
konusu iken, günümüzde fiyatla beraber kalite, ürün çeşitliliği, pazarlama stratejileri ve
tüketici istekleri rekabet açısından önemli unsurlar halini almıştır. Özellikle doymuş
pazarlarda, satışları tüketici tercihleri belirlemekte ve dolayısıyla ürün geliştirme, marka
ve model yaratabilme gibi unsurlar önem kazanmaktadır. Bu kapsamda tüketicilerin,
otomobillerin duygusal ve sembolik değerlerine daha fazla önem vermesi, duygusal
olarak tatmin olmak istemesi ve markaların kendilerine unutulmaz deneyimler
yaşatmalarını arzulaması, özellikle pazarlama stratejilerinde, deneyimsel ve duygusal
özelliklerin ön plana çıkarılmasını gerektirmiştir.
Bu doğrultuda rekabet avantajı elde etmede tüketici isteklerinin karşılanması
bağlamında otomobilin performansına ek olarak, rengi, tasarımı, motor, egzoz, ses
sistemi, kokusu, vb. duyusal özellikleri farklılaşmayı sağlayan unsurlar olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bunların yanı sıra tüketiciler, ürünleri satın alırken rasyonel faydalarının
yanında, kendilerini özel bir gruba ya da sosyal sınıfa ait hissetmelerini sağlayan
duygusal faydaları da göz önünde bulundurmaktadırlar. Satın alma sonrasında ise,
markaların satış sonrası hizmetler ile kendilerine olan ilgilerinin devam etmesini
beklemektedirler.
Tüketici deneyimine odaklanan yeni pazarlama anlayışı deneyimsel pazarlama
kavramı ile birlikte otomobil markalarının, ürün-kullanıcı arasındaki teması sağlaması,
tüketicilere kendilerini en etkili şekilde anlatabilmeleri ve hedef kitlede bir marka algısı
yaratabilmek amacıyla “test sürüşleri” olarak nitelendirdikleri deneyim aktiviteleri
oldukça önemli hale gelmiştir. Bu bağlamda test sürüş deneyiminin zenginleşmesini
180
sağlayan deneyim aktiviteleri (kum pist, arazi sürüşleri, vb.) ve Road Showlar
markaların son dönemde başvurduğu etkinlikler olarak görülmektedir.
Bu çalışmada tüketici deneyimlerinin önemli hale geldiği günümüzde, deneyimsel
pazarlama kavramı ile otomotiv sektörünün deneyim bağlamında yoğun olarak
kullandığı test sürüşü aktiviteleri arasındaki ilişki konu edilmiş; tüketicilerin test
sürüşleri ile markaya karşı hissettiği duygular ve edindikleri deneyimler, duyusal,
duygusal, bilişsel, fiziksel ve ilişkisel boyutlarıyla birlikte ele alınmıştır.
Bu doğrultuda teorik çerçeve ve kişisel görüşmeler göz önünde bulundurularak
hazırlanan anket, 106 Selçuk Üniversitesi akademik personeline uygulanmıştır. Yapılan
analizler sonucunda şu sonuçlara ulaşılmıştır:
- Katılımcıların cinsiyet dağılımına bakıldığında, % 52.8’inin erkeklerden, %
47.2’sinin de kadınlardan oluştuğu görülmektedir. Bu anlamda cinsiyet ile ilgili yapılan
analizlerin dengeli bir dağılıma sahip olduğu söylenebilir.
- Katılımcıların yaş dağılımına bakıldığında, 23 ile 54 arasında değiştiği ve
ortalamasının 35.47 olduğu görülmektedir. Genç katılımcılar ile yaşlı katılımcıların
tüketim alışkanlıklarının farklı olacağı göz önüne alındığında, test sürüşü yapılan
otomobil markası tercihlerinde farklılık olabileceği tartışılmaz bir gerçektir.
- Katılımcıların akademik personel olması dolayısıyla, tamamının lisansüstü
eğitim düzeyinde olduğu ve bu bağlamda aralarında belirgin bir farklılık olmadığı
görülmektedir.
- Gelir düzeylerine bakıldığında katılımcıların toplam gelirlerinin 2.350 – 12.000
TL arasında olduğu, ortalamasının 5.314 TL olduğu saptanmıştır. Aylık gelir ortalaması
göz önünde bulundurulduğunda, akademik personelin lüks tüketim malı olarak görülen
otomobili satın almaya elverişli bir sosyal sınıf olduğu söylenebilir.
181
- Katılımcıların test sürüşü yaptıkları otomobil markaları incelendiğinde, %
14,2’lik oranla Volkswagen markasının birinci sırada yer aldığı görülmektedir. Bununla
birlikte katılımcı tercihlerinde en önde gelen üç markanın (Volkswagen, Ford ve Fiat)
% 35’lik ciddi bir orana sahip olduğu saptanmıştır. Katılımcıların test sürüşünü
yaptıkları otomobili % 41,2’lik oranda satın aldıkları göz önünde bulundurulduğunda,
Volkswagen, Ford ve Fiat marka araçlara diğer markalara kıyasla daha yüksek oranda
sahip oldukları söylenebilir.
- Katılımcıların yarısından fazlası (% 60,3) test sürüşüne aile fertleriyle ya da
arkadaşlarıyla beraber katıldığını belirtmiştir. Tüketicinin satın alma davranışında aile ve
sosyal grubun etkisi burada açıkça görülmektedir. Bu doğrultuda insanların, otomobil
satın almaya karar verdikleri süreçte, daha çok güven duydukları ailelerinden ve
arkadaşlarından tavsiye aldıkları anlaşılmaktadır.
- Katılımcıların otomobil satın alımında etkili olan faktörlere bakıldığında yedek
parça ve servis kolaylığının ilk sıralarda geldiği görülmektedir. Bu maddeyi fiyat
indirimleri, ödeme koşullarının uygunluğu, test sürüşü ve garanti süresi takip etmektedir.
Buradan yola çıkılarak Türkiye’nin otomobil üreten değil, ithal eden bir ülke olmasından
kaynaklı yedek parçalara ucuz ve kolay ulaşmada yaşanan zorlukların önemi açıkça
ortaya konmaktadır. Ayrıca tüketici satın alma davranışlarında durumsal ve ekonomik
faktörlerin önemi de açıkça görülmektedir. Diğer yandan akademisyenlerin eğitim
düzeyi, bilgiye erişim ve araştırma titizliği açısından toplumun önde gelen kesimi
olduğu düşünüldüğünde, ürün reklamları ve sosyal medya paylaşımlarından daha yüksek
oranda etkilenmeleri beklenirken, buna karşın tavsiyelerden daha çok etkilendikleri
görülmektedir.
182
- Katılımcıların test sürüşü esnasında deneyimlenen genel duygulara bakıldığında,
test sürüşünü çoğunlukla önemli, anlamlı ve heyecan verici olarak nitelendirdikleri ve
aynı zamanda ilginç ve çekici/cazip buldukları saptanmıştır.
- Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili deneyimledikleri duygulara
bakıldığında, tüketicilerin test sürüşünde yeni bir şeyi deniyor ve/veya satın alıyor
olmanın verdiği heyecanı yaşadıkları görülmektedir. Bunun yanı sıra test sürüşünden
memnun kalanların ve kendisi ile ilgilendiğini düşünenlerin oranı oldukça yüksektir.
Dolayısıyla test sürüşlerinin, otomobil markalarının tüketiciler ile iletişim kurmasında
önemli bir işlevi olduğu söylenebilir.
- Katılımcıların test sürüşü esnasında duyusal uyarıcılardan etkilenme düzeyi
incelendiğinde, duyusal uyarıcıların katılımcıların satın alma davranışları üzerinde
oldukça etkili olduğu söylenebilmektedir. Test sürüşü esnasında etkisi altında kalınan
duyusal uyarıcıların başında otomobilin performansını hissetmek gelmektedir. Bunu
otomobilin görsel bileşenleri, otomobilin sesi, otomobile dokunmak ve otomobilin
kokusu izlemektedir.
- Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile duygusal bağ kurma düzeyine
bakıldığında, ‘test sürüşü ile markanın müşteri memnuniyetine önem verdiğini hissettim’
ve ‘test sürüşü beni markaya yaklaştırdı’ cevaplarını verenlerin çoğunlukta olduğu
görülmektedir. Bu doğrultuda, tüketicilerin markaların yaptıkları test sürüşleri
aracılığıyla markalar ile ilgili pozitif duygu durumu yaşadığı ve markaya kendilerini
daha yakın hissettikleri görülmektedir.
- Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile düşünsel bağ kurma düzeyleri
incelendiğinde, “test sürüşü marka ile ilgili önceki bilgilerimi pekiştirdi” ve “test
sürüşünün
alışverişte
yanılma
ihtimalimi
ortadan
kaldırdığını
düşündüm”
değerlendirmelerinin çoğunlukta olması, test sürüşünün markaya karşı duygularda
olumlu pekiştireç görevi üstlendiğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bunun yanı
183
sıra katılımcıların markayı daha yakından tanıma isteğinin de test sürüşleri ile tatmin
edildiği görülmektedir.
- Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile eylemsel bağ kurma düzeylerine
bakıldığında, “marka seçenekler arasında kıyas yapabilmemi sağladı” maddesi en
yüksek ortalamaya sahiptir. Bunu “test sürüşü otomobili satın almayı düşündürdü” ve
“test sürüşü esnasındaki deneyimlerim markayı gelecekte satın almayı düşündürdü”
izlemektedir. Dolayısıyla test sürüşleri ve test sürüşü esnasında edinilen deneyimlerin
diğer markalar ile ilgili kıyas yapabilmeyi sağladığı ve bugün ya da gelecekte markayı
satın almayı düşündürdüğü açıkça ortaya konmuştur. Aynı zamanda deneyimler ve test
sürüşleri ile marka güveni arasında önemli bir bağ olduğu da açıkça görülmüştür.
- Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilişkisel bağ kurma düzeyleri
incelendiğinde, “test sürüşündeki görsel, işitsel ve şekilsel öğelerden, internette ve yakın
arkadaşlarıma bahsettim” maddesi en yüksek ortalamaya sahiptir. Bunu “test
sürüşündeki ürün performansından internette ve yakın arkadaşlarıma bahsettim” ve “test
sürüşündeki çalışanların davranışlarından internette ve yakın arkadaşlarıma bahsettim”
izlemektedir. Katılımcıların sosyal medya paylaşımlarından ve/veya tavsiyelerden
sunulan diğer etkenlere göre daha az etkilendiği gözlenirken, bunu sosyal medyada
paylaştığı ve tavsiye niteliğinde internet ve/veya yakın arkadaşlarına bahsettiği
görülmektedir. Buradan yola çıkılarak katılımcıların sosyal medya ve tavsiyelerden
yeterli düzeyde etkilenmemesine karşın, test sürüşü sonrası deneyimlerini sosyal medya
paylaşımı ve/veya tavsiye olarak aktardığı söylenebilir.
- Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma boyutlarının
karşılaştırılmasına bakıldığında, test sürüşlerinde katılımcıların en fazla deneyimlerin
duyusal boyutundan etkilendikleri görülmektedir. Bunu sırasıyla eylemsel, düşünsel,
ilişkisel ve duygusal boyutlar izlemektedir.
- Katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile ilgili deneyimlenen duygu düzeyi
ile cinsiyet arasındaki ilişkiye bakıldığında, otomobil satın almada duyguların kadınlara
184
oranla erkeklerde daha etkili olduğu görülmektedir. Bu durum, kadınların duygusal
erkeklerin ise rasyonel olduğu genel kabulü ile tezatlık oluşturmaktadır.
- Katılımcıların etkisi altında kaldığı duyusal uyarıcılar ile cinsiyet arasındaki ilişki
incelendiğinde, otomobil test sürüşü esnasında erkelerin daha yoğun duygu
yaşamalarının yanı sıra, kadınlara oranla duyusal uyarıcılardan da daha yüksek düzeyde
etkilendikleri görülmektedir. Yine Türk toplumunda alışverişte kadınların hem duygusal
hem de duyusal uyarıcılardan daha fazla etkilendiği varsayıldığında, otomobil satın alma
konusunda bu varsayımın doğrulanmadığı görülmektedir. Bu araştırmaya göre, erkek
katılımcıların kadın katılımcılara göre daha yüksek oranda duyusal uyarıcılardan
etkilendiği açıkça ortaya konmuştur.
- Katılımcıların marka ile bağ kurma deneyimi ile cinsiyet arasındaki ilişki
değerlendirildiğinde, erkek katılımcıların kadınlara oranla test sürüşü esnasında
edindikleri deneyimlerden daha çok etkilendikleri ve buna uygun olarak satın alma
davranışı gösterdikleri saptanmıştır.
Bu bulgular dışında araştırma açısından önemli olan fakat anlamlı sonuçlar elde
edilemeyen hipotezler ise şu şekilde sıralanmaktadır:
- Katılımcıların verdiği yanıtlar üzerine yapılan analizde, katılımcı yaşının
duygusal uyarıcılar ile anlamlı bir ilişkisi olmadığı saptanmıştır. Yapılan test sürüşü
esnasında duyguların değişkenlik göstermediği, hangi yaşta olursa olsun yaşanan
duyguların benzer olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Test sürüşü esnasında yaşanan
duygular ile gelir düzeyinin arasındaki bağ incelendiğinde anlamlı bir ilişki olmadığı
görülmekte olup, katılımcıların hangi gelir düzeyine sahip olursa olsun deneyim
düzeylerinin benzer olduğu görülmektedir. Katılımcıların verdiği cevaplara göre yapılan
analiz sonucunda, deneyimlerin duyusal boyutları ile test sürüşü yapılan marka arasında
bir ilişki olmadığı anlaşılmaktadır. Marka ile ilgili deneyimlenen duygular ile test
sürüşünün birlikte yapıldığı kişi arasında herhangi bir ilişki saptanmamıştır.
Katılımcıların yaşları ile test sürüşündeki duyusal uyarıcılar arasında anlamlı bir ilişki
185
olmadığı, bunun yanı sıra katılımcıların gelir düzeyi ile test sürüşündeki duyusal
uyarıcılar arasında da bir ilişki olmadığı görülmektedir. Katılımcıların verdiği cevaplara
göre yapılan analiz sonucunda, deneyimlerin duyusal boyutları ile test sürüşü yapılan
marka arasında bir ilişki olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca etkisi altında kalınan duyusal
uyarıcı düzeyi ile test sürüşünün birlikte yapıldığı kişi arasındaki ilişki de reddedilmiştir.
- Katılımcı yaşının, marka ile bağ kurma deneyimi arasında anlamlı bir ilişkinin
olmadığı saptanmıştır. Bu bilgilere göre, genç katılımcıların sosyal medya kullanımına
ve tavsiyelere daha fazla önem vermelerine karşın, katılımcıların yaşları arttıkça sosyal
medyadan etkilenme düzeylerinin azaldığı görülmektedir. Bir diğer analiz ise
deneyimler aracılığıyla markalar ile kurulan bağın gelir düzeyiyle olan ilişkisidir.
Yapılan analize göre, test sürüşünü gerçekleştiren katılımcıların gelir düzeylerinin,
marka ile kurdukları bağ üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı belirlenmiştir.
Katılımcının geliri yüksek olsa da marka ile arasında kurulan deneyim bağı yüksek ya da
düşük olabilmektedir. Yani deneyimler gelirden bağımsız ve kişiye özeldir. Bir başka
hipotez olan marka ile bağ kurma deneyim boyutları ve test sürüşü yapılan otomobil
markası katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma deneyim düzeyleri, test
sürüşü yaptıkları otomobilin markasına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır
reddedilmiştir. Ayrıca katılımcıların test sürüşü esnasında marka ile bağ kurma deneyim
düzeyleri test sürüşüne kiminle katıldıklarına göre anlamlı biçimde farklılaşmaktadır
hipotezi de önemli ölçüde reddedilmiştir. Bunların yanında, deneyimler aracılığıyla
markalar ile kurulan bağın gelir düzeyiyle ilişkisi olmadığı görülmüştür. Test sürüşünü
gerçekleştiren katılımcıların gelir düzeylerinin, marka ile bağ kurma deneyim düzeyleri
üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı belirlenmiştir. Katılımcının geliri yüksek olsa da
marka ile arasında kurulan deneyim bağı yüksek ya da düşük olabilmektedir. Yani
deneyimler gelirden bağımsız ve kişiye özeldir.
Sonuç olarak bu çalışma, deneyimsel pazarlama kavramı ile otomotiv sektörünün
deneyim bağlamında yoğun olarak kullandığı test sürüşü aktiviteleri arasındaki ilişki
186
anlamında ve tüketicilerin test sürüşleri ile markaya karşı hissettiği duygular ve
edindikleri deneyimler doğrultusunda detaylı ve anlamlı sonuçlar ortaya koymuştur.
Çalışmanın akademik anlamdaki değerinden hareketle, hem deneyimsel pazarlama
alanında çalışan akademisyenler, hem de otomotiv sektöründeki markalar için bakış açısı
sağlayacağı düşünülmektedir.
Öneriler;
Değişen pazarlama anlayışında, tüketici deneyimlerinin dâhil olduğu yeni bir alan
olan deneyimsel pazarlama kavramı, gün geçtikçe önemi artan bir oluşum haline
gelmiştir ve giderek daha önemli hale gelecektir. Bu doğrultuda yapılan çalışma
genişletilerek tüm Türkiye’yi kapsayan bir çalışma haline getirilebilir. Deneyimlerle
ilgili benzer çalışmalarda derinlemesine görüşme yöntemi de kullanılabilir ve alana
farklı bir açılım getirilebilir. Bunların yanı sıra çalışma, sadece akademisyenler değil,
farklı kesimden insanlar üzerinde uygulanarak sosyal sınıflar arasındaki farklılıklar
ortaya konulabilir. Benzer bir çalışma da otomobil sektöründen insanlarla ve test sürüşü
yapan kişilerle karşılaştırmalı olarak yapılabilir.
187
KAYNAKÇA
Addis, Michela and Holbrook, Morris B. (2001). On the Conceptual Link Between Mass
Customisation and Experiential Consumption: An Explosion of Subjectivity.
Journal of Consumer Behavior, 1 (1), 50-66.
Akan, Yusuf ve Kaynak, Selahattin (2005). Tüketicilerin Şikâyet Düşüncesini Etkileyen
Faktörler. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 63 (2), 1-19.
Akay, Aynur (2003). Otomobil Pazarında Tüketici Davranışları: Satın Alma Kararlarını
Etkileyen Faktörlerin Tespitine Yönelik Ampirik Bir Araştırma, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Akcan, Esra (1994). İletişim ve Tüketim Toplumunda Mekânsal Farklılığa Ait
Çelişkiler. Toplum ve Bilim, 64-65, 39-52.
Aksoy, Ramazan (2006). Bir Pazarlama Değeri Olarak Güven ve Tüketicilerin
Elektronik
Pazarlara
Yönelik
Güven
Tutumları.
Zonguldak
Karaelmas
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2 (4), 79-90.
Aktan, Coşkun C. ve Tunç, Mehtap (1998). Bilgi Toplumu ve Türkiye. Yeni Türkiye
Dergisi, 4 (19), 118-134.
Aktuğlu, Işıl K. ve Temel, Ayşen (2006). Tüketiciler Markaları Nasıl Tercih Ediyor?
Kamu Sektörü Çalışanlarının Giysi Markalarını Tercihini Etkileyen Faktörlere
Yönelik Bir Araştırma. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15,
43-59.
Akyıldız, Müge (2010). Boş Zaman Pazarlamasında Deneyimsel Boyutlar: 2009 Rock’n
Coke Festivali Katılımcılarına Yönelik Bir Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.
188
Akyüz, İlker (2006). Mobilya Satın Almada Tüketici Davranışlarını Etkileyen Psikolojik,
Sosyo Psikolojik ve Sosyo Kültürel Faktörlerin İncelenmesi, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon.
Alkan, Turan (1996). Takvim-i Vekayi ile Tencere-Tava Promosyonu Geleneği
Arasında Okuyucusuz Gazeteler ve Gazetesiz Okuyucular Ülkesi: Türkiye. Yeni
Türkiye, 2 (11), 389.
Altunışık, Remzi ve Çallı, Levent (2004). Plansız Alışveriş (Impulse Buying) ve Hazcı
Tüketim Davranışları Üzerine Bir Araştırma: Satın Alma Karar Sürecinde Bilgi
Kullanımı. 3. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildiri Kitabı, 25-26
Kasım. Eskişehir: Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
231-240.
Altunışık, Remzi ve Nart, Sima (2000). Tüketicilerin Yaşam Tarzı Özelliklerine Göre
Profillerinin Belirlenmesi: Otomobil Sahipleri Üzerine Bir Araştırma. 5. Ulusal
Pazarlama Kongresi Bildiriler Kitabı, 16-18 Kasım. Antalya: Akdeniz
Üniversitesi Turizm Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezi, 405-423.
Altunışık, Remzi, Özdemir, Şuayıp ve Torlak, Ömer (2006). Modern Pazarlama. (4.
Baskı). İstanbul: Değişim Yayınları.
Anderson, Craig A., Gentile, Douglas A. and Buckley, Katherine E. (2007). Violent
Video Game Effects on Children and Adolescents: Theory, Research, and Public
Policy. New York: Oxford University Press.
Antonides, Gerrit and Raaij, W. Fred van (1998). Consumer Behaviour, A European
Perspective. Chichester: John Wiley and Sons.
Arnold, Mark J. and Reynolds, Kristy E. (2003). Hedonic Shopping Motivations.
Journal of Retailing, 79 (2), 77-95.
189
Areni, Charles S. and Kim, David (1993). The Influence of Background Music on
Shopping Behavior: Classical Versus Top-Forty Music in a Wine Store. Advances
in Consumer Research, 20, 336-340.
Arslan, Kahraman (2003). Otomobil Alımında Tüketici Davranışlarını Etkileyen
Faktörler. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2 (3), 83-103.
Asunakutlu, Tuncer ve Safran, Barış (2004). Kültürel Farklılıklardan Kaynaklanan
Çatışmalara Yönelik Bir Araştırma (Marmaris Turizm Sektörü Örneği). Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi Dergisi, 6 (1), 26-49.
Atikkan, Zeynep (1996). Meydan Medyanın, Yeni Türkiye, 2 (11), 534.
Aykaç, Selcen Ö. ve Kervenoael Ronan D. (2008). Türkiye’de E-Bankacılık: Tüketici
Deneyimi. 13. Ulusal Pazarlama Kongresi Bildiriler Kitabı, 25-29 Ekim.
Nevşehir: Nevşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayınları, 7381.
Aytaç, Ömer (2006). Tüketimcilik ve Metalaşma Kıskacında Boş Zaman. Kocaeli
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11, 27-53.
Aytuğ, Semra (1997). Pazarlama Yönetimi. İzmir: İlkem Ofset.
Babin, Barry J., Darden, Willam R. and Griffin, Mitch (1994). Work and/or Fun:
Measuring Hedonic and Utilitarian Shopping Value. Journal of Consumer
Research, 20 (4), 644-656.
Baker, Michael J. (1995). Marketing Theory and Practice. (3rd. Edition). UK:
Macmillan Business.
Bali, Rıfat N. (2007). Tarz-ı Hayattan Life Style’a: Yeni Seçkinler, Yeni Mekânlar, Yeni
Yaşamlar. İstanbul: İletişim Yayınları.
190
Baudrillard, Jean (2010). Tüketim Toplumu. (Çevirenler: Hazal Deliceçaylı ve Ferda
Keskin). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Bayraktaroğlu, Gül (2011). Pazarlama Girdabında Tüketicinin Kafa Karışıklığı.
İstanbul: Beta Yayıncılık.
Baysal, A. Can ve Tekarslan, Erdal (1996). İşletmeciler İçin Davranış Bilimleri. (2.
Baskı). İstanbul: Avcıol Yayınları.
Bayuk, Nedim (2005). “Global Çağda Müşteri ve Pazarlama Anlayışları”, Pazarlama
Dünyası, 5, 30-35.
Bıçakçı, İlker (2008). Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna Tüketimin Evrimi ve
Türkiye’deki Yansımaları. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 5 (1), 1-25.
Binay, Ayşe (2010). Tüketim Vasıtasıyla Oluşturulan Postmodern Kimlikler. Global
Media Journal Turkish Edition, 1 (1), 18-31.
Blythe, Jim (2001). Pazarlama İlkeleri. (Çeviren: Yavuz Odabaşı). İstanbul: Bilim
Teknik Yayınevi.
Bocock, Robert (2009). Tüketim. (Çeviren: İrem Kutluk). Ankara: Dost Kitabevi.
Bozkurt, İzzet (2000). Bütünleşik Pazarlama İletişimi. Ankara: MediaCat Kitapları.
Bölüktepe, Filiz Eren ve Yılmaz, Saffet (2006). Tüketicilerin Bal Satın Alma Davranış
ve Alışkanlıklarını Etkileme Sürecinde Markanın Önemini Belirlemeye Yönelik
Bir Araştırma. Uludağ Arıcılık Dergisi, 4, 135-142.
Brace, Ian (2004). Questionnaire Design: How to Plan, Structure, and Write Survey
Material for Effective Market Research. London: Kogan Page.
191
Brakus, J. Josko, Schmitt, Bernd H., Zarantello, Lia (2009). Brand Experience: What is
it? How is it Measured? Does it Affect Loyalty?. Journal of Marketing, 73 (3), 5268.
Bryman, Alan and Cramer, Duncan (2001). Quantitative Data Analysis with SPSS
Release 10 for Windows. London: Routledge.
Büyüköztürk, Şener (2002). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı. Ankara: Pegem
Akademi Yayıncılık.
Caru, Antonella and Cova, Bernard (2003). Revisiting Consumption Experience: A
More Humble but Complete View of the Concept. Marketing Theory, 3 (2), 267286.
Cemalcılar, İlhan (1995). Pazarlama Yönetimi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi İşletme
Fakültesi Yayınları.
Cemalcılar, İlhan (1999). Pazarlama (Kavramlar-Kararlar). İstanbul: Beta Basın
Yayım.
Ceylan, Cem ve Ünal, Sevtap (2008). Tüketicileri Hedonik Alışverişe Yönelten
Nedenler: İstanbul Ve Erzurum İllerinde Karşılaştırmalı Bir Araştırma. İktisadi ve
İdari Bilimler Dergisi, 22 (2), 265-283.
Chaney, David (1999). Yaşam Tarzları. (Çeviren: İrem Kutluk). Ankara: Dost Yayınları.
Csikszentmihalyi, Mihaly (2000). The Costs and Benefits of Consuming. The Journal of
Consumer Research,27 (2), 267-272.
Cüceloğlu, Doğan (2005). İnsan ve Davranışı: Psikolojinin Temel Kavramları. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
192
Czinkota, Michael R. (2001). Global Business. (3rd Edition). California: Harcourt
College Publishers.
Çakır, Sinem Y., Eğinli, Ayşe T. ve Özdem, Özen O. (2006). Hediye Verme Davranışı
ve Alışveriş Merkezlerinde Deneyim Yaratma, Stratejileri: Sevgililer Günü
Örneği. İletişim : Araştırmaları Dergisi, 4 (1), 97-120.
Çakır, Sinem Yeygel (2010). Markaların Duyular Yoluyla Şekillenmesi: Duyusal
Markalama. Erciyes İletişim Fakültesi Dergisi, 1 (4), 39-62.
Çakmak, Ali Çağlar (2004). Firmaların Pazara Açılma Sürecinde Markanın Etkinliği ve
Örnek Bir Uygulama: Mado Markası, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Kahramanmaraş
Sütçü
İmam
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü,
Kahramanmaraş.
Çatı, Kahraman ve Koçoğlu, Cenk M. (2008). Müşteri Sadakati ile Müşteri Tatmini
Arasındaki İlişkiyi Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma. Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19, 167-188.
Çetinkaya, Yalçın (1992). Reklamcılık ve Manipülasyon. İstanbul: Ağaç Yayıncılık.
Çınar, Recai ve Çubukcu, İhsan (2009). Tüketim Toplumunun Şekillenmesi ve Tüketici
Davranışları –Karşılaştırmalı Bir Uygulama-. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 13 (1), 277-300.
Çoban, Suzan (2005). Müşteri Sadakatinin Kazanılmasında Veritabanlı Pazarlamanın
Kullanımı. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19 (2), 295-307.
Çubukçu, M. İhsan (1999). Küreselleşme Süreci İçinde Tüketim Toplumu ve Tüketim
Kültürü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Erzurum.
193
Dalkılıç, Çağla Burçin (2008). Hazır Giyim Ürünlerinde Türk ve İtalyan Tüketicilerin
Satın alma Yaklaşımları Açısından Sınıflandırılması ve Karşılaştırılması,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul.
Deci, Edward L., Nezlek, John and Sheinman, Louise (1981). Characteristics of the
Rewarder and Intrinsic Motivation of the Rewardee. Journal of Personality and
Social Psychology, 40 (1), 1-10.
Doğan, Kutlay (1996). Medyada Promosyon. Yeni Türkiye, 2 (11), 400.
Doyle, Peter (2004). Değer Temelli Pazarlama. (2.Baskı). (Çeviren: Gülfidan Barış).
İstanbul: MediaCat Yayınları.
Dönmezer, Sulhi (1994). Toplumbilim. (11. Baskı). İstanbul: Beta Basın Yayım.
Dubé, Laurette and Menon, Kalyani (2000). Multiple Roles of Consumption Emotions
in Post-Purchase Satisfaction with Extended Service Transactions. International
Journal of Service Industry Management, 11 (3), 287-304.
Elibol, Halil (2005). Bilişim Teknolojileri Kullanımının İşletmelerin Organizasyon
Yapıları Üzerindeki Etkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
13, 155-162.
El Sabah, Mansur (2007). Tüketim Cumhuriyeti. İstanbul: Truva Yay.
Erbaş, Ayten Pınar (2010). The Effect of Experiential Marketing on Customer
Satisfaction and Loyalty: A Study on Starbucks, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Erciş, Aysel, Ünal, Sevtap ve Can, Polat (2008). Tüketicileri Yaşam Tarzı ve Beyaz
Eşya Satın Alma Karar Süreçleri Açısından Alt Gruplara Ayırmaya Yönelik Bir
194
Araştırma. Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, 22,
35-49.
Eren, Erol (1989). Yönetim Psikolojisi. (3. Baskı). İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Yayınları.
Erdal, Murat (2002). Elektronik Ticarette Web Site Stratejilerinin Pazarlamadaki Yeri ve
Sağlık Sektörü Üzerine Değerlendirmeler. Pazarlama Dünyası, 6.
Erden, Emir (1996). Pazarlamanın Teori ve Problemleri. Malatya: İnönü Üniversitesi
Vakfı Yayınları.
Erdoğan, B. Zafer, Tiltay, M. Ali ve Kimzan, H. Semih (2011). Pazarlama Teorisi’nin
Felsefi Temelleri: Değişim mi, İlişki mi?. Tüketici ve Tüketim Araştırmaları
Dergisi, 3 (1), 1-27.
Erdoğan, B. Zafer ve Eroğlu, Elif (2013). Pazarlama Yönetimi. (2. Baskı). Eskişehir:
Açıköğretim Fakültesi Yayınları.
Erdoğan, İrfan (2003). Pozitivist Metodoloji: Bilimsel Araştırma Tasarımı, İstatistiksel
Yöntemler, Analiz ve Yorum. Ankara: Erk Yayınları.
Eroğlu, Feyzullah (2000). Davranış Bilimleri. İstanbul: Beta Basın Yayım.
Featherstone Mike (2005). Postmodernizm ve Tüketim Kültürü. (Çeviren: Mehmet
Küçük). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Fırat, Duygu (2003). Yaşam Tarzının Otomobil Satın Alma Kararları Üzerine Etkisi,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Kocaeli.
Fırat, Fuat A., Dholakia, Nikhilesh and Venkatesh, Alladi (1995). Marketing in a
Postmodern World. European Joumal Of Marketing, 1 (29), 40-56.
195
Fırat, Fuat A. and Dholakia, Nikhilesh (2003). Consuming People: From Political
Economy to Theaters of Consumption. London: Routledge.
Fornell, Claes, Johnson, Michael D., Anderson, Eugene W., Cha, Jaesung and Bryant,
Barbara E. (1996). The American Customer Satisfaction Index: Nature, Purpose
and Findings”. Journal of Marketing, 60, 7-18
Foxall, Gordono R. (1980). Consumer Behavior: A Practical Guide. New York:
Chapman-Hall.
Gardner, Robert C. (1985). Social Psychology and Language Learning: The Role of
Attitudes and Motivation. London: Edward Arnold Publishers.
Gautier, Adele (2003). Think Again. Marketing Magazine, 22 (8), 8-14.
Gençosmanoğlu, Fatma E. (2006). Trafik Sigortası Bilgi Merkezinin Trafik Sigortasına
Etkisi Üzerine Ekonometrik İnceleme, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Gilmore, James H and Pine II, Joseph B (2002). Differentiating Hospitality Operations
Via Experiences: Why Selling Services in Not Enough. Cornell Hotel and
Restaurant Administration Quarterly, 43 (3), 87-96.
Gökalp, Füsun (2007). Gıda Ürünleri Satın Alma Davranışında Ambalajın Rolü. Ege
Akademik Bakış, Ekonomi, İşletme, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimleri
Dergisi, 7 (1), 79-97.
Gönüllü, Müzeyyen (2001). Grup ve Grup Yapısı. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Dergisi, 2 (1), 191-201.
Grönroos, Christian (1991). The Marketing Strategy Continuum: Towards a Marketing
Concept for the Service Marketing. Service Marketing Management Decision, 29,
10-20.
196
Grönroos, Christian (1994). From Marketing Mix to Relationship Marketing: Towards a
Paradigma Shift in Marketing, Management Decision, 32 (2), 4-20.
Gummesson, Evert (1997). Relationship Marketing as a Paradigma Shift: Some
Conclusions from the 30R Approach, Management Decision, 35 (4), 267-272.
Güleç, Banu (2006). Reklamın Turistlerin Satın Alma Davranışları Bakımından
İncelenmesi. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 9 (15), 127158.
Güllülü, Uğur, Ünal, Sevtap ve Bilgili, Bilsen (2010). Kendini Gösterim ve Kişilerarası
Etkileşimin Gösterişçi Tüketim Üzerindeki Etkilerini Belirlemeye Yönelik Bir
Araştırma. Hacettepe Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 28
(1), 105-139.
Gümüş, İzzet ve Üstün, Gülçin (1992). İki Sihirli Güç! Moda ve Reklam. Pazarlama
Dünyası, 6 (36), 24-26.
Günay, N. G. (2008). Deneyimsel Pazarlama: Süpermarketler Nasıl Deneyim
Yaratabilirler?. Muhan Soysal İşletmecilik Konferansı Bildiri Kitapçığı, 3-6 Eylül.
Kıbrıs: ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü, 181-192.
Güney, Salih (2000). Davranış Bilimleri. (2 Baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Güngör, Emel (2002). Beyaz Eşya Sektöründe Tüketici Satın Alma Davranışlarına Etki
Eden Faktörlerin İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Gürgen, Haluk (1996). Reklama Nasıl Bakalım. Yeni Türkiye, 2 (11).
Gürüz, Demet (1998). Reklam Yönetimi. İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi.
197
Güzel, Fatma Özlem (2012). Deneyim Tabanlı Pazarlama Faaliyetlerinin İşletme
Performansı Üzerindeki Etkisi: Muğla Bölgesinde Konaklama İşletmeleri Üzerine
Bir Uygulama, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi,
Isparta.
Hannam, Kevin (2004). Tourism and Development II: Marketing Destinations.
Experiences and Crises. Progress in Development Studies, 4 (3), 256-263.
Hawkins, Del I., Best, Roger J. and Coney, Kenneth A. (2001). Consumer Behavior:
Building Marketing Strategy. (8th Edition). Boston: Irwin/McGraw Hill.
Hirschman, Elizabeth C. (1983). Cognitive Structure Across Consumer Ethnic
Subcultures: A Comparative Analysis. Advances in Consumer Research, 10, 197202.
Holbrook, Morris B. and Hirschman, Elizabeth C. (1982). The Experiential Aspects of
Consumption: Consumer Fantasies, Feelings, and Fun. Journal of Consumer
Research, 9 (2), 132-140.
Howard, Elizabeth (2007). New Shopping Centres: Is Leisure the Answer?.
International Journal of Retail & Distribution Management, 35 (8), 661-672.
Howard, John A. (1977). Consumer Behavior: Application of Theory. New York:
McGraw-Hill.
İbrahim, Muhammad F. and Wee, Ng C. (2002). The Importance of Entertainment in the
Shopping Center Experience: Evidence from Singapore. Journal of Rwal Estate
Portfolio Management, 8 (3), 239-254.
İnan, Halil ve Doğan, Hatice (2005). Deneyimsel Pazarlama Araçları ve Deneyim
Sağlayıcı Olarak Markalar. Pazarlama ve İletişim Kültürü Dergisi, 4 (14), 43-49.
İnceoğlu, Metin (1993). Tutum, Algı, İletişim. Ankara: Verso Yayınları.
198
İslamoğlu, Ahmet Hamdi (2003). Tüketici Davranışları. İstanbul: Beta Basın Yayım.
Karabacak, Esen (1993). Medyanın Tüketici Davranışları Üzerindeki Etkisi ve
Pazarlama Yönetimi Açısından Önemi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Karabulut, Muhittin (1981). Tüketici Davranışı. İstanbul: Fatih Yayınevi.
Karafakıoğlu, Mehmet (2006). Pazarlama İlkeleri. İstanbul: Literatür Yayıncılık.
Karatekin, Uğur (2009). Sosyal Sınıflarda Mesleklere Göre Tüketicilerin Otomobil Alma
ve Kullanma Alışkanlıklarına Etkisinin İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta.
Kardeş, Semra (1991). Gençliğin Spor Ayakkabı Satın Almasında Tercihlerin
Belirlenmesi. Pazarlama Dünyası, 26, 20-27.
Kaya, Fatih (2008). Effectiveness of Event Marketing Over Brand Loyalty,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Kavas, Ali Can, Katrinli, Alev, Timurcanday, Özmen ve Odabaşı, Yavuz (1995).
Tüketici Davranışları. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Kent, Tony (2003). 2D23D: Management and Design Perspectives on Retail Branding.
International Journal of Retail & Distrubition Management, 31 (3), 131-142.
Khan, Matin (2006). Consumer Behaviour and Advertising Management. New Delhi:
New Age International Limited.
Kıncal, Özgür Duygu (2006). Tüketici Davranışlarının Saat Tasarımına Etkisi (Kol
Saati Örneği), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Enstitüsü, İstanbul.
199
Kim, Youn-Kyung, Sullivan, Pauline, Trotter, Christi and Forney, Judith (2003).
Lifestyle Shopping Center: A Retail Evolution of the 21st Century. Journal of
Shopping Center Research, 10 (2), 61-94.
Kocabaş, Füsun, Elden, Füsun ve Yurdakul, Nilay (2004). Reklam ve Halkla İlişkilerde
Hedef Kitle. İstanbul: İletişim Yayınları.
Kohli, Ajay K. and Jaworski, Bernard J. (1990). Market Orientation: The Construct,
Research Propositions and Managerial Implications. Journal of Marketing, 54, 118.
Kotler, Philip (1972). A Generic Concept of Marketing. Journal of Marketing, 35, 4554.
Kotler, Philip and Armstrong, Gary M. (1996). Principles of Marketing. (7th Edition).
New Jersey: Prentice-Hall.
Kotler, Philip (2000). Pazarlama Yönetimi. (Çeviren: Nejat Muallimoğlu). İstanbul: Beta
Basın Yayım.
Köseoğlu, Özgür (2002). Değişim Fenomeni Karşısında Markalaşma Süreci ve Bu
Süreçte Halkla İlişkilerin Rolü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Kuo, Nai-Wen (2011). A Holistic Customer Experience Design on the Internet.
Advances on Information Sciences and Service Sciences, 3 (1), 110-117.
Lebe, Fuat (2006). Tüketici Davranış ve Tercihlerinin Analizi: Erzurum İçin Bir
Uygulama, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Erzurum.
200
Leighton, Debra (05-09 November 2008). ‘Hold Your Nose-You’re Going Underwater’:
An Integrated Experiential Approach to Marketing in the Heritage Sector. Cultural
And Event Tourism: Issues and Debates, Alanya.
Linton, Ralph (1981). The Concept of Culture. (Editors: H.K. Kassarjian and T.S.
Robertson). Perspectives in Consumer Behavior. (3rd Edition). Illinois: Scott
Foresman and Company.
Lodziak, Conrad (2003). Kapitalizm ve Kültür. (Çeviren: Berna Kurt). İstanbul:
Çitlembik Yayınları.
Luna, David and Gupta, Susan Forquer (2001). An Integrative Framework for CrossCulturel Cosumer Behavior. International Marketing Review, 18 (1), 45-69.
Martineau, Pierre (1958). Social Classes and Spending Behavior. Journal of Marketing,
23 (2), 121-130.
Mathwick, Charla, Malhorta, Naresh and Rigdon, Edward (2001). Experiential Value:
Conceptualization, Measurement and Application in the Catalog and Internet
Shopping Environment, Journal of Retailing, 77, 39-56.
McCole, Patrick (2004). Refocusing Marketing to Reflect Practice: The Changing Role
of Marketing for Business. Marketing Intelligence and Planning, 22 (5), 531-539.
Mert, Senem (2001). Tüketici Davranışlarını Belirleyen Etmenler: Sosyal Sınıfların
Tüketici Davranışı Üzerindeki Etkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Meyer, Christopher and Schwager, Andre (2007). Understanding The Consumer
Experience. Harvard Business Review, 85 (2), 116-126.
Mowen, John C. and Minor, Michael S. (2001). Consumer Behavior: A Framework.
New Jersey: Prentice Hall.
201
Mucuk, İsmet (1997). Pazarlama İlkeleri. (8. Baskı). İstanbul: Türkmen Kitabevi.
Mucuk, İsmet (2008). Modern İşletmecilik. (16. Baskı). İstanbul: Türkmen Kitabevi.
Mumcu, Ahmet (1985). Atatürk'ün Kültür Anlayışında Hukukun Yeri. Erdem-Atatürk
Kültür Merkezi Dergisi, 1 (2), 291-308.
Muter, Canan (2002). Bilinçaltı Reklamcılık (Bilinçaltı Reklam Mesajlarının Tüketiciler
Üzerindeki Etkileri), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Naktiyok, Atılhan (2003). Yönetici Değerleri ve Pazar Yönlülük: Bir Uygulama. Erciyes
Üniversitesi İİBF Dergisi, 20, 95-116.
Neuman, William L. (1997) Social Research Methods: Qualitative and Quantitative
Approaches. (3rd Edition). Boston: Ally and Bacon.
Norusis, Marija N. (2002). SPSS 11.0 Guıde To Data Analysis. New Jersey: Prentice
Hall.
Odabaşı, Yavuz (2004). Müşteri İlişkilerinden Müşteri Deneyimine; Starbucks Fal Da
Bakar Mı?. Sabah Business, 22, 12-13.
Odabaşı, Yavuz (2006). Tüketim Kültürü: Yetinen Toplumdan Tüketen Topluma. (2.
Baskı). İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Odabaşı, Yavuz ve Barış, Gülfidan (2004). Tüketici Davranışı. İstanbul: MediaCat
Yayıncılık.
Oluç, Mehmet (1987). Sosyal Sınıflar (Sosyal Katmanların) Pazarlama Açısından
Önemi. Pazarlama Dünyası Dergisi, 2.
Oluç, Mehmet (1991). Satın Alıcıların Davranışlarının Dinamikleri. Pazarlama Dünyası,
5 (27), 1-12.
202
Oluç, Mehmet (2006). Temel Pazarlama Kavramları. İstanbul: Beta Yayıncılık.
Örücü, Edip ve Tavşancı, Savaş (2001). Gıda Ürünlerinde Tüketicinin Satın Alma
Eğilimini Etkileyen Faktörler ve Ambalajlama. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 3, 1-13.
Özdemir, Şuayıp (2007). Modernizmden Postmodernizme Değişen Tüketici. (Editörler:
Ömer Torlak, Remzi Altunışık ve Şuayip Özdemir). Yeni Müşteri. İstanbul: Bilge
Yayıncılık, 15-37.
Özdemir, Şuayıp ve Yaman, Fikret (2007). Hedonik Alışverişin Cinsiyete Göre
Farklılaşması Üzerine Bir Araştırma. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF
Dergisi, 2(2), 81-91.
Özkan, Barış Egemen (2006). Ürün Özelliklerinin Tüketici Tercihleri Üzerinde Etkisi:
Otomotiv Sektöründe Conjoint Analiz, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gebze
Yüksek Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Özkul, Emrah (2007). Müşteri İlişkileri Yönetimi ve Otel İşletmelerinde Uygulanması,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İzmir.
Özturan, Meltem ve Roney, Sevgin A. (2004). Internet Use Among Travel Agencies in
Turkey: Exploratory Study. Tourism Management, 25 (2), 259-266.
Öztürk, Sevgi Ayşe (1998). Hizmet Pazarlaması. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
İşletme Fakültesi Yayınları.
Penpece, Dilek (2006). Tüketici Davranışlarını Belirleyen Etmenler: Kültürün Tüketici
Davranışları
Üzerindeki
Kahramanmaraş
Kahramanmaraş.
Sütçü
Etkisi,
İmam
Yayınlanmamış
Üniversitesi Sosyal
Yüksek
Bilimler
Lisans
Tezi,
Üniversitesi,
203
Peppers, Don and Rogers, Martha (1999). The One to One Manager: Real World
Lessons in Customer Relationship Management. New York: Doubleday Publishing
Company.
Petkus Jr, Ed (2004). Enhancing the Application of Experiential Marketing in the Arts.
International Journal of Nonprofit and Voluntary Sector Marketing, 9 (1), 49-56.
Pine II, B. Joseph and Gilmore, James H. (1998). Welcome to the Experience Economy,
Harvard Business Review, 76 (4), 97-105.
Pine II, B. Joseph and Gilmore, James H. (1999). The Experience Economy: Work is
Theater & Every Business a Stage. Boston: Harvard Business Review Press.
Prabhaker, Paul R, Goldhar, Joel D. and Lei, David (1995). Marketing Implications of
Newer Manufacturing Technologies. Journal of Business & Industrial Marketing,
10 (2), 48-58.
Prahalad, Coimbatore K. and Ramaswamy, Venkat (2004). Co-creation Experiences:
The Next Practice in Value Creation. Journal of Interactive Marketing, 3 (18), 514.
Quester, Pascale G. and Smart, Justin (1998). The Influence of Consumption Situation
and Product Involvement over Consumers’ use of Product Attribute. Journal of
Consumer Marketing, 15 (3), 220-238.
Ritzer, George (2000). Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Rotzoll, Kim B. (1967). The Effect of Social Stratification on Market Behavior. Journal
of Advertising Research, 7 (1), 22-27.
Russo, Beatriz and Hekkert, Paul (2007). On The Experience of Love: The Underlying
Principles. DPPI 2007 - Proceedings of the 2007 International Conference on
204
Designing Pleasurable Products and Interfaces. August 22-25. Helsinki: ACM
Press, 12-19.
Schiffman, Leon G. and Kanuk, Leslie L. (1987). Consumer Behavior. (3rd Edition).
New Jersey: Prentice-Hall.
Schmitt, Bernd (1999). Experiential Marketing: How to Get Customers to Sense, Feel,
Think, Act, Relate to Your Company and Brands. New York: The Free Press.
Schmitt, Bernd (2003). Customer Experience Management: A Revolutionary Approach
to Connecting with Your Customers. New Jersey: John Wiley and Sons.
Schmitt, Bernd and Simonson, Alex (2000). Pazarlama Estetiği. (Çeviren: Zelal
Ayman). İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Schultz, Don E. and Schultz, Heidi F. (1998). Transitioning Marketing Communication
into the Twenty-First Century. Journal of Marketing Communications, 4, 9-26.
SGM (Sanayi Genel Müdürlüğü). (2013). Otomotiv Sektörü Raporu(2013/1). (Sektörel
Raporlar ve Analizler Serisi). Ankara: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı.
Shaw, Colin and Ivens, John (2002). Building Great Customer Experiences.
Basingstoke: Palgrave Macmillan.
Sheth, Jagdish N., Mittal, Banwari and Newman, Bruce I. (1999). Customer Behavior:
Consumer Behavior and Beyond. Illinois: Dryden Press.
Sheth, Jagdish N. (2002). The Future of Relationship Marketing, Journal of Service
Marketing, 16, 590-592.
Slater, F. Stanley and Narver, John C. (2000). The Positive Effect of a Market
Orientation on Business Profitability: A Balanced Replication. Journal of Business
Research, 48, 69-73.
205
Stuart-Menteth, Hester, Wilson, Hugh and Baker, Susan (2006). Escaping the Channel
Silo: Researching the New Consumer. International Journal Of Market Research,
4 (48), 415-437.
Sürücü, Alparslan (1998). Yaşam Biçimi ve Pazarlamada Kullanımı -Otomobil
Sektöründe Bir Uygulama-, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir.
Tağraf, Hasan (2002). Küreselleşme Süreci ve Çokuluslu İşletmelerin Küreselleşme
Sürecine Etkisi. C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 3 (2), 33-47.
Tatlıdil, Rezan ve Oktav, Mete (1992). Pazarlama Yönetimi. İzmir: Dokuz Eylül
Üniversitesi Yayınları.
Tazegül, Handan (2002). Perakendecilik Sektöründeki Gelişmeler ve Alışveriş
Merkezlerini Tercih Eden Tüketicilerin Eğilimi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Tek, Ömer Baybars (1999). Pazarlama İlkeleri (Global Yönetimsel Yaklaşım, Türkiye
Uygulamaları). (8. Baskı). İstanbul: Beta Yayıncılık.
Temiztürk, Birgül (2006). Satış Yeri İletişim Uygulamalarının Tüketicinin Satın Alma
Davranışı Üzerindeki Etkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Toffler, Alvin (1981). Üçüncü Dalga. (Çeviren: Selami Sargut). İstanbul: Altın Kitaplar
Basımevi.
Torlak, Ömer (2007). Tüketicilerin Değişen Hayat Tarzları. Yeni Müşteri. (Editörler:
Ömer Torlak, Remzi Altunışık, Şuayıp Özdemir). İstanbul: Bilge Yayıncılık, 113139.
206
Torlak, Ömer, Altunışık, Remzi ve Özdemir, Şuayıp (2007). Yeni Tüketici. (Editörler:
Ömer Torlak, Remzi Altunışık ve Şuayıp Özdemir). Yeni Müşteri. İstanbul: Bilge
Yayıncılık, 9-15.
Torlak, Ömer (2008). Pazarlamanın Yeni Tanımı ve Pazarlama Karmasındaki Değişime
İlişkin Değerlendirmeler. (Editörler: İnci Varinli ve Kahraman Çatı). Güncel
Pazarlama Yaklaşımlarından Seçmeler. Ankara: Detay Yayıncılık, 1-29.
Torlak, Ömer ve Altunışık, Remzi (2007). Deneyimsel Pazarlama ve Tüketici Deneyimi.
(Editörler: Ömer Torlak, Remzi Altunışık ve Şuayıp Özdemir). Yeni Müşteri.
İstanbul: Bilge Yayıncılık, 37-57.
Tsai, Shu-pei (2005). Integrated Marketing as Management of Holistic Consumer
Experience. Business Horizons, 48 (5), 431-441.
Türedi, Serpil (2007). Duyguların Kadınların Alışveriş Davranışlarındaki Rolü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Adapazarı.
Türk, Zehra (2004). Tüketici Satın Alma Davranışını Etkileyen Faktörler ve Perakendeci
Markası Üzerine Bir Alan Araştırması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Muğla.
Uçak, Pınar (2004). Pazarlama İletişimi Aracı Olarak Reklamın Tüketici Davranışlarına
Etkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara.
Uzoğlu, Sevil ve Yılmaz, Ayhan (1996). Medyanın Gücü, Yeni Türkiye, 2 (11), 520-522.
Uzunoğlu, Ebru (2007). Müşteri Odaklı Pazarlama Anlayışına Göre Değer Yaratma: Bir
Model Olarak Değer İletim Sistemi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF
Dergisi, 2 (1), 11-29.
207
Üner, M. Mithat ve Alkibay, Sanem (2001). Algılama Haritaları: Departmanlı
Mağazalar Üzerine Ampirik Bir Araştırma. G.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, 3 (3), 79-110.
Üner, M. Mithat (2003). Pazarlama Tanımı Üzerine, Pi Dergisi, 4 (4), 44-57.
Vardar, Nükhet (2004) , Bana Yeni Bir Ben Lazım, Marketing Türkiye Dergisi, (Sayı:
60) , 23.
Varinli, İnci (2006). Pazarlamada Yeni Yaklaşımlar. Ankara: Detay Yayıncılık.
Vural, Rabia Kefe (2007). Tüketici Davranışını Etkileyen Bir Faktör Olarak Kaynak
Ülke Etkisinin Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Warner, William L. (1949). Social Class in America. Chicago: Science Research
Associates.
Webb, Dave, Webster, Cynthia and Krepapa Areti (2000). An Exploration of The
Meaning and Outcomes of a Customer-Defined Market Orientation. Journal of
Business Research, 48, 101-112.
Wilkie, L. William (1994). Consumer Behavior. New Jersey: John Wiley and Sons.
Yalçın,
Müge, Çobanoğlu, Emine
ve Erdoğmuş,
İrem
(2008).
Deneyimsel
Perakendecilik: İstanbul’daki Yapı Market/Ev Gelişim Perakendecilerinde Bir
Uygulama. 13. Ulusal Pazarlama Kongresi Bildiriler Kitabı, 25-29 Ekim.
Nevşehir: Nevşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayınları, 8289.
Yanıklar, Cengiz (2010). Tüketim Kültürü, Kapitalizm ve İnsan İhtiyaçları Arasındaki
İlişki Üzerine Bir Tartışma. Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 34
(1), 25-32.
208
Yau, Oliver, H. M., Peter, R. McFetridge, Chow, Raymond P. M., Lee, Jenny S. Y., Sin,
Leo Y. M. and Tse, Alan C. B. (2000). Is Relationship Marketing for Everyone?.
European Journal of Marketing, 34 (9-10), 1111-1127.
Yuan, Erin and Wu Chihkang K. (2008). Relationships Among Experiential Marketing,
Experiential Value, and Customer Satisfaction. Journal of Hospitality & Tourism
Research, 32 (3), 387-410.
Yurtsever, Selçuk ve Çakmak, Ali Çağlar (2012). Kredi Kartının Plansız Satın Alma
Davranışına Etkisi: Karabük Üniversitesi Akademik Personeline Yönelik Bir
Uygulama. Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, 1 (4), 45-72.
Yüksel, Ahmet Haluk (1996). İkna Edici İletişim. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
Yayınları.
Yükselen, Cemal (1998). Temel Pazarlama Bilgileri. (3. Baskı). Ankara: Adım
Yayıncılık.
Yükselen, Cemal (2003). Pazarlama (İlkeler – Yönetim – Örnek Olaylar). (4. Baskı).
Ankara: Detay Yayıncılık.
Zeithaml, Valarie A. (1988). Consumer Perceptions of Price, Quality and Value: A
Means-End Model and Synthesis of Evidence. Journal of Marketing, 52 (3), 2-22.
Zineldin, Mosad (2000). Beyond Relationship Marketing: Technolojicalship Marketing.
Marketing Intelligence and Planning, 18 (1), 9-23.
İNTERNET KAYNAKLARI
Aksoy, Temel (2008). Tüketici Eğlenmek, Uyarılmak, Kalbine Dokunulmak İster.
http://www.temelaksoy.com/tuketici-eglenmek-uyarilmak-kalbine-dokunulmakister/, Erişim tarihi: 12.05.2014.
209
Aksoy, Temel (2009). Tutku Markaları. http://www.temelaksoy.com/tutku-markalari/,
Erişim tarihi: 12.05.2014.
Aktan, Coşkun C. ve Tutar, Hasan (2007). Bir Sosyal Sermaye Olarak Kültür.
http://www.canaktan.org, Erişim tarihi: 20.01.2014.
Arussy,
Lior
(2013).
Müşteri
Yönetiminde
10
http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=3060,
Öldürücü
Hata.
Erişim
tarihi:
19.07.2014.
Bardzil, James R. and Rosenberg III, Philip J. (1996). Atmosphere: Does It Provide
Central or Peripheral Cues?. http://www.acrwebsite.org/search/view-conferenceproceedings.aspx?Id=11536, Erişim tarihi: 21.05.2014.
Oswald, Laura (2001). Some Notes on Semiotics and “Sensory Marketing”.
http://www.marketingsemiotics.com/pdf/semiotics.pdf, Erişim Tarihi:14.06.2014.
Gilbert,
K.,
(2003).
Culture
and
the
Family.
http://www.indiana.edu/~hperf258/lectures/Culture.ppt, Erişim Tarihi: 26.07.2014.
Valencia, Juan Pablo and Westberg, Taryn (2005).
Experience and the Brand.
http://www.london.edu./assets/documents/facultyandresearch/Experience_and_the
_Brand(1).pdf, Erişim tarihi:18.06.2014.
Yıldırım,
Adem
(2011).
21.
Yüzyıl
Pazarlama
http://www.yenimakale.com/21-yuzyil-pazarlama-stratejisi.html,
Stratejisi.
Erişim
tarihi
15.06.2014.
http://www.revolution.allbest.ru/marketing/00064540İ0.html, Erişim tarihi: 20.03.2014.
http://www.trword.net/sosyolojide-aile-nedir, Erişim tarihi: 01.05.2014.
http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/asmalimakale.htm, Erişim tarihi: 29.07.2014.
210
http://www.nid.edu, Erişim tarihi: 22.05.2014
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=70, Erişim tarihi: 14.02.2014
http://www.felsefeekibi.com, Erişim tarihi: 21.05.2014
211
EKLER
EK
1: İSTATİSTİKSEL
ANALİZLER SONUCU
ELDE EDİLEN
TABLOLAR
Tablo 1: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Cinsiyet
Bağımsız Örneklem t Testi Sonuçları
212
Tablo 2: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Yaş
Korelasyon
Analizi
Sonuçları
Tablo 3: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Gelir
Düzeyi Korelasyon Analizi Sonuçları
213
Tablo 4: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Test
Sürüşü Yapılan Otomobil Markası ANOVA Sonuçları
214
Tablo 5: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi Genel İndeksi ve Test
Sürüşünün Yapıldığı Kişi ANOVA Sonuçları
215
Tablo 6: Marka İle İlgili Deneyimlenen Duygu Düzeyi ve Cinsiyet Bağımsız
Örneklem
t
Testi
Sonuçları
216
217
Tablo 7: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Yaş Korelasyon Analizi
Sonuçları
218
Tablo 8: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Gelir Düzeyi
Korelasyon
Analizi
Sonuçları
219
Tablo 9: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Test Sürüşü Yapılan
Otomobil Markası ANOVA Sonuçları
220
221
Tablo 10: Otomobilin Görsel Bileşenleri ve Test Sürüşü Yapılan Otomobil Markası
Çoklu Karşılaştırma Tablosu
222
Tablo 11: Otomobilin Performansını Hissetme ve Test Sürüşü Yapılan Otomobil
Markası Çoklu Karşılaştırma Tablosu
223
Tablo 12: Etkisi Altında Kalınan Duyusal Uyarıcı Düzeyi ve Test Sürüşü Yapılan
Kişi ANOVA Sonuçları
224
225
Tablo 13: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Cinsiyet Bağımsız
Örneklem t Testi Sonuçları
226
227
Tablo 14: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Yaş Korelasyon Analizi
Sonuçları
228
Tablo 15: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Gelir Düzeyi Korelasyon
Analizi
Sonuçları
229
Tablo 16: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Test Sürüşü Yapılan
Otomobil
Markası
ANOVA
Sonuçları
230
Tablo 17: Marka İle Bağ Kurma Deneyim Boyutları ve Test Sürüşü Yapılan Kişi
ANOVA Sonuçları
231
232
Tablo 18: İlişkisel Boyut ve Test Sürüşü Yapılan Kişi Çoklu Karşılaştırma Tablosu
233
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Özgeçmiş
Adı Soyadı:
Serpil KIR
Doğum Yeri:
Alaşehir
Doğum Tarihi:
20.07.1985
Medeni Durumu:
Bekâr
Öğrenim Durumu
Derece:
Okulun Adı:
İlköğretim:
Beşeylül İlköğretim Okulu
Ortaöğretim:
Beşeylül İlköğretim Okulu
Lise:
Yabancı Dil Ağırlıklı Alaşehir Lisesi
Lisans:
Selçuk Üniversitesi / İletişim Fakültesi / Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Yüksek Lisans:
Selçuk Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Halkla İlişkiler ve Tanıtım A.B.D.
İlgi Alanları:
Kitap okumak
Seyahat etmek
Film izlemek
İş Deneyimi:
Aldığı Ödüller:
Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü 2011 Fakülte ve Bölüm İkinciliği
Hakkımda bilgi
almak için
önerebileceğim
şahıslar:
Tel:
0 (543) 830 04 49
Adres:
Işıklar Mah. Bayrak Sok. 3/8 Selçuklu - KONYA
Download