II. DÜNYA SAVAŞI`NDA TÜRKİYE`NİN TARAFSIZLIK POLİTİKASI

advertisement
Tarih Okulu Dergisi (TOD)
Aralık 2015
Yıl 8, Sayı XXIV, ss. 169-215.
Journal of History School (JOHS)
December 2015
Year 8, Issue XXIV, pp. 169-215.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh805
II. DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE’NİN TARAFSIZLIK POLİTİKASI
Tibet İNAL
Özet
Türkiye Cumhuriyeti, II. Dünya Savaşının patlak vermesinden hemen sonra 19
Eylül 1939 tarihinde Mihver devletlerine ve özellikle de İtalya’ya karşı İngiltere ve
Fransa ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Türk hükümeti bu dönemde, ülke içinde
politik ve ekonomik istikrarı sağlamayı hedefleyen bir dış politika takip etmiştir. Bu
sebeple, Mihver ve Müttefik devletlerle Türkiye’nin diplomatik ilişkileri devam
etmiştir. Mihver devletlerle sürdürülen diplomatik ilişkiler II. Dünya Savaşının
sonlarına doğru Türk hükümeti tarafından sonlandırılmıştır.
II. Dünya Savaşı boyunca Türk dış politikası hem savunmacı hem de tarafsız bir
çizgide olmuştur. Türk hükümeti ayrıca Boğazlar ve Türkiye’nin sınırları ile ilgili olarak
Sovyet Rusya’nın amaçlarından sürekli şüphe duymuştur. Savaş sonrasında, Sovyet
Rusya’nın Kars ile Ardahan’ın ilhak edilmesi ve 1936 tarihli Montrö Boğazlar
Sözleşmesinin değiştirilmesi için yaptığı talepler Türk hükümetinin Sovyet Rusya’ya
yönelik endişelerinde haklı olduğunu göstermiştir.
Hem Mihver hem de Müttefik devletlerin Türkiye’yi savaşa sokmak için
yaptıkları baskılara rağmen Türk hükümeti savaş dışında kalmayı başarmıştır. 1943
yılıyla birlikte, özellikle Stalingrad Muharebelerinin ardından Türk hükümeti Müttefik
devletlerle daha yakın bir işbirliği kararı almıştır.
Anahtar Kelimeler: Türk Dış Politikası, İkinci Dünya Savaşı, Tarafsızlık
Politikası, Diplomasi.
Turkish Neutrality Policy During The Second World War
Abstract
The Turkish government signed a Treaty of Mutual Assistance with Britain and
France in Ankara on 19 October 1939 after the outbreak of the World War II in

Okutman, Ardahan Üniversitesi
Tibet İnal
September 1939, against the Axis powers particularly Italy. In this period, the Turkish
government followed a foreign policy aimed at providing political and economic
stability in the country. Turkey’s diplomatic relations contiuned both the Allied powers
and the Axis powers thus. The diplomatic relations contiuned with the Axis powers was
terminated by the Turkish government toward very end of the World War II.
During the World War II Turkish foreign policy remained both defensive and
neutral. The Turkish government also had continuous suspicions related to Soviet aims
intended for the Dardanelles, the Bosphorus and the Turkish straits. Soviet demands
after the war, for changing the Montreux Convention 1936 and annexation Kars and
Ardahan from Turkey revealed that suspicions of the Turkish government were right for
the USSR.
Despite the pressures made both the Allied powers and the Axis powers to
include Turkey into the war, the Turkish government succeeded in remaining out of the
war. By the year of 1943 particularly after The Battle of Stalingrad, Turkey had taken a
decision for more close cooperation with the Allied powers.
Key Words: Turkish Foreign Policy, Second World War, Neutrality Policy,
Diplomacy.
Giriş
Savaş Öncesi Genel Durum
1938 yılında ve 1939 yılının başlarında milletlerarası olaylar ileride neler
yaşanacağını açıkça gösteriyordu. Çekoslovakya’nın parçalanması ve işgal
edilmesi, Polonya üzerinde Almanya’nın artan baskısı ve İtalya ile Almanya’nın
Balkanlardaki faaliyetleri gibi gelişmeleri yakından izleyen Türkiye, İngiltere
ve Fransa ile müzakerelere başladı. Müzakerelerin sonucunda ortak bir anlayış
ortaya çıkmış olmasına rağmen Sovyetlerin niyeti 23 Ağustos 1939 tarihine
kadar belli olmadı. Bu tarihte, SSCB ve Almanya bir Saldırmazlık Paktı
imzaladılar.1 SSCB ve Almanya arasında imzalanan Saldırmazlık Paktı, Türkiye
için büyük bir sürpriz oldu. Türk-Sovyet Paktı konusunda henüz neticeye
ulaşılamamış olmasına rağmen, Türkiye SSCB’nin de barış cephesine
katılacağını düşünüyordu; bu amaçla Fransa ve İngiltere ile deklarasyonlar
imzalanmıştı. Ancak, SSCB ve Almanya’nın anlaşması üzerine Türkiye barış
cephesinde İngiltere ve Fransa ile yalnız kalmıştı. 2 1934’ten itibaren Türk
ordusunun yarısından fazlası teçhizatları ve modern silahları ile birlikte Doğu
Trakya’da konuşlanmıştı. Kendi sınırlarının ötesinde çok fazla ilerleme şansı
1
Ahmet Şükrü Esmer ve Oral Sander, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1995), Ankara, 1996,
ss. 137-138.
2
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul, 2009, s. 438.
[170]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
olmamasına rağmen Balkanlardan gelen bir saldırıyı Türkiye’nin
engelleyebileceği tahmin ediliyordu. Bu tahminler ayrıca İngiltere ve Fransa’nın
Türkiye’ye silah göndereceği vaatlerine de dayandırılıyordu. 3 Ancak, savaş
başladıktan sonra Fransa’nın kısa sürede teslim olması ve İngiltere’nin kendi
sınırlarına çekilerek Alman hava kuvvetlerine karşı bir savunma savaşı
yürütmesi bu ülkelerin askeri taahhütlerini yerine getirememelerine neden
olacaktır.
1930’ların ortalarında Türk dış politikasının öncelikli gündem
maddelerinden biri İtalyan dış siyasetiydi. 8 Nisan 1939’da İtalya’nın
Arnavutluğu işgal etmesiyle birlikte Türkiye, Büyük Britanya ile açık bir
şekilde ittifak kurma kararı aldı. Türkiye, önemli bir süre boyunca Rusya ve
İngiltere ile dostluk siyasetini eşzamanlı olarak sürdürdü. Sovyet Rusya, Avrupa
siyasetinde Büyük Britanya, Fransa ve Almanya gibi bir güç faktörüydü ve
Sovyet Rusya’nın jeopolitik konumu bu ülkeyi Türkiye açısından daha da
önemli hale getiriyordu. 4 Türk hükümetinin bu dönemde Sovyet Rusya’ya
yönelik olarak takip ettiği dış politika Atatürk döneminde kurulan dostluk
siyasetinin devamını sağlamaktı.
11 Mayıs 1939 tarihinde Hariciye Vekili imzasıyla Yüksek Başvekâlete
gönderilen yazı Türkiye, İngiltere, Fransa, Yunanistan, Bulgaristan, İtalya,
Romanya ve Mısır’ın Nyon Anlaşmasından çekilmeleriyle ilgiliydi:“1- 14 eylül
1937 tarihinde akdolunup bilâhare İtalya hükûmetinin de iltihak etmiş olduğu
Nyon anlaşması ile munzam anlaşmaların akitlerini mucib sebeplerin zail
olmasına mebni Türkiye hükûmetinin tebliğ tarihinden itibaren kendisini bu
akitlere bağlı addetmediği Milletler Cemiyeti nezdindeki daimî delegeliğimiz
vasıtasile mezkûr Cemiyet Umumî Kâtipliğine, âkid Devletler nezdindeki
Elçiliklerimiz vasıtasile de mezkûr Devletlere 8.IV.939 tarihli bir nota ile tebliğ
edilmiş ve Almanya hükûmeti de malûmat olmak üzere haderdar kılınmışdır. 2İngiltere hükûmeti 6 mayıs 1938, Fransa 6 mayıs 1939, Yunanistan 12 nisan
1939 ve Bulgaristan 6 mayıs 1939 tarihlerinden itibaren işbu anlaşmalar ile
bağlı olmadıklarını Ankara’daki Sefâretleri vasıtasile Vekâletimize
bildirmişlerdir. 3- Anlaşmadan çekildiğimiz hakkındaki Notanın Roma Büyük
Elçiliğimiz tarafından İtalya Hariciye Nezaretine tevdii üzerine mezkûr
3
4
William Hale, Türk Dış Politikası 1774-2000, İstanbul, 2003, s. 76.
Selim Deringil, Turkish Foreign Policy During The Second World War, An Active Neutrality,
Cambridge, 1989. p.72.
[171]
Tibet İnal
Nezaretten verilen cevapda anlaşmalara İtalya Devletinin de artık bağlı
olmadığının beyan edilmiş olduğunu arz ederim.”5
İngiltere, Fransa ve Türkiye arasında görüşmeler devam ederken
Almanya’nın yeni Ankara Büyükelçisi Franz Von Papen ve SSCB Dışişleri
Bakanı Potemkin, 28 Nisan’da Ankara’ya geldiler. Almanya, Türkiye’nin
İtalya’nın politikasından duyduğu endişeden dolayı en iyi diplomatını
Ankara’ya gönderdi. Von Papen’e verilen görev, Türkiye’yi Alman dış
politikasına mümkün olduğu kadar yakın tutmak ya da büyük bir savaş
durumunda en azından Türkiye’nin tarafsız kalmasını sağlamak ve böylece
Türkiye ile İngiltere arasında sürdürülen görüşmelerin bir ittifaka dönüşmesine
engel olmaktı. Von Papen, Türkiye’nin İngiltere’ye yaklaşmasına sebep olan
gelişmeleri doğru olarak tespit etti. Berlin’e yolladığı raporda; Türkiye’nin
İtalya’dan çekindiğini, Almanya’nın İtalya’yı desteklemesinden kaygı
duyduğunu, bu sebeplerden ötürü İngiltere ve Fransa ile anlaşma yolu aradığını
yazdı. Bu durumun değişmesi için İtalya’nın On iki Ada grubuna dahil olan ve
Türk karasularında bulunan iki küçük ve stratejik açıdan önemsiz adayı
Türkiye’ye terk etmesini önerdi. Bu adaların Türkiye’ye verilmesinin
Türkiye’yi İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapmaktan alıkoyacağı şüpheli
olduğu gibi İtalya’nın bunu kabul etmesi de olası değildi; çünkü Hitler, Rusya
ile anlaşmak düşüncesindeydi ve ona göre böyle bir anlaşma gerçekleşirse
Türkiye’nin durumu kendiliğinden değişecekti. 6
İtalya’nın en önemli müttefiği Nazi Almanyasının Türkiye’deki
Büyükelçisi Franz Von Papen’in faaliyetleri bu dönemde Türk hükümeti
tarafından yakından takip edilmiştir. 17.6.1939 tarihinde Alman Büyükelçisi
Von Papen’in Almanya’ya giderken İstanbul’da Nazi Teşkilatı Başkanı Kresten
Mevs ile görüşmesi ile ilgili olarak Dahiliye Vekili imzasıyla Yüksek
Başvekâlete gönderilen yazıda şu bilgiler aktarılmıştır:“Alman Büyük Elçisi Fon
Papen’in Almanya’ya giderken İstanbul’da Nazi teşkilatı reisi Kresten Mevs’e
“beni bu vaziyette Türkiye’ye gönderdiler, halbuki ben gelinceye kadar herşey
olup bitmiş, Berlin’de bana vakit var dediler, habercilerimiz şayanı takdirdir”
şeklinde bir istihzada bulunduğu, Hitler’i tekrar Türkiye’ye dönmemek için ikna
edebileceğini zan ettiğini, mamafih her ihtimale karşı Tarabyadaki
sefarethanenin hazırlatılmasını söylediği haber alınmıştır.”7
5
BCA: 030.10./219.476.10-11/05/1939
Esmer ve Sander, Olaylarla…, s.138.
7
BCA: 030.10./231.560.6-19/06/1939
6
[172]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
21.7.1939 tarihinde Alman Büyükelçisi Von Papen’in Türk hükümetinin
İngiliz ve Fransızlarla yaptığı anlaşmaları tatbik edilemez hale sokmak ve
Türkiye’de komünizm hareketi yaratmak için faaliyette bulunduğuna dair alınan
haberle ilgili Dahiliye Vekili imzasıyla Yüksek Başvekâlete gönderilen yazının
içeriği şu şekildeydi:“Alman büyük Elçisi Fon Papen’in Türkiye’deki faaliyeti
hakkında Cenevre’den verilen bir haber hülâsası aşağıdadır. Burada,
Almanya’nın Ankara büyük Elçisi Fon Papen’in Türkiye efkârı umumiyesini
Hükûmet aleyhine çevirmek için fazla miktarda para sarfetmekte olduğu ve bu
uğurda sarfedilecek paranın bir milyon İngiliz lirasından ibaret olacağı
söylenmektedir. Fon Papen’in maksadı; Türk Hükûmetinin İngiliz ve Fransız
Hükûmetleri ile imzaladığı anlaşmaları gayri kabili tatbik bir hale sokmak için
Türkiyede Hükûmetin siyaseti hariciyesine muhalif bir cereyan ve bilhassa bir
komunizm cereyanı yaratmak imiş. Fransız mahafilinden işaa edilmiş olması
ihtimali bulunan bu haber incelenmektedir.”8
II. Dünya Savaşının başlamasından hemen sonra Suriye ve Lübnan’da
Türk aleyhtarı propaganda ve faaliyetlerde bulunulduğu konusunda Dahiliye
Vekili imzasıyla Başvekalet Yüksek Makamına gönderilen raporda Suriye’deki
gelişmelerle ilgili olarak şu bilgiler yer alıyordu:“Suriye ve Lübnan’da Türk
düşmanlığı halen berdevamdır. İkinci ve üçüncü derecedeki subaylar ve sivil
memurlar da bu düşmanlığın artmasına sebep oluyorlar. Bunlar, “Alınan bütün
tedbirler ne Almanya ve ne de İtalya içindir. Türkiye içindir. Türkiye’nin
muahedeleri yırtarak veya bir kolayını bularak Suriye’de bir yürüyüş yapması
her zaman muhtemeldir. Onun bitaraf gözükmesi büyük bir tehlikedir.
Düşmanımızla birleşmesi muhtemeldir. Bundan dolayıdır ki Elcezire ve Halep
mıntıkaları takviye ve tahkim olunmaktadır” diyerek Türkiye’ye karşı
propaganda faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Halep Delegesi David, bu
faaliyetlerde başı çeken isim olarak göze çarpmıştır. 9
Suriye’de Türkiye karşıtı bir havanın oluşmasında İtalya’nın ajanları
vasıtasıyla yaptığı propagandanın önemli bir payı vardı. Fransızların Suriye’de
İtalyan faşizmi ve propagandasına karşı aldıkları tedbirlerle ilgili olarak
31.5.1939 tarihinde Dahiliye Vekili imzasıyla Başvekâlet Yüksek Makamına
gönderilen bir istihbarat raporunda önemli bilgiler bulunuyordu: “Fransızlar
Suriye ve Lübnan’daki İtalyanların her gün biraz daha fazla propaganda
yapmak suretiyle kendileri için tehlikeli vaziyetler ihdas etmeleri üzerine işi
8
9
BCA: 030.10./231.560.12-21/07/1939
BCA: 030.10./265.788.21-07/10/1939
[173]
Tibet İnal
ciddiye alarak bazı cezrî hareketlerde bulunmağa başlamışlardır. Bu cümleden
olmak üzere Suriye şehirlerinde bulunan İtalyan ve Alman artistlerini hudut
haricine çıkarmışlar, şimendifer hatlarındaki müstahdeminden İtalyan ve Alman
tebaasından olanlara da yol vermişlerdir.
İtalyanlara taraftar olan mektep hocası papazlarla İtalyan tabiiyetinde
olup Fransız mekteplerinde muallimlik yapanlar dahi ahiren işlerinden ve hatta
Suriye’den çıkarılmışlardır.
Fransızlar
aynı
zamanda
İtalyan
müesseselerinde
çalışan
müstahdemlerle İtalyan memurlarını, İtalyan kulüplerine müdavim olanları ve
bilumum İtalyan ve faşizm taraftarlarını sıkı bir kontrol altına almışlardır.
Fransızlar faşist olduğundan şüphe ettikleri kimselerin ikametgah ve
ticarethanelerinde, gazete idarehanelerinde taharriyat yapmakta ise de bu
hareketleri silah, evrakı müzirre, kaçak eşya taharrisi gibi idari ve asayişe
müteallik sebeplerle maskelemektedirler. Bu cümleden olmak üzere Halep’de
kendisinin faşizm taraftarı olmasından şüphe edilen Elvakit gazetesi sahibi
Tahir Summakıye Halep emniyeti umumiyesince müteaddit defalar, başka başka
sebeplerden tazyik edilmiş ve Halep’teki İtalyan konsoloshanesinden gazetesi
için aldığı ilan ücretlerinin hesabı istenmiştir.
İtalyan ajanları bütün bu tazyikata rağmen propaganda faaliyetlerine
şiddetle devam etmektedirler. Son zamanlarda İtalyan makamatı tarafından bu
işlere sarfedilen paraların ehemmiyetli mikdarda tezayüdü İtalyan
propagandacıların cesaretlerini arttırmıştır. Son zamanlarda Şimalı Suriyenin
Türkiye’ye ilhak edileceği hakkındaki şayianın günden güne kuvvet kesbetmesi
dolayısiyle, menfaatlerinin haleldar olmasından korkan birçok kimselerin
İtalyan tarafına geçmeleri bunları oldukça kuvvetlendirmiştir.”10
Emniyet Umum Müdürlüğünden Dahiliye Vekili imzasıyla Başvekalet
Yüksek Makamına gönderilen Aralık 1939 tarihli bir raporda savaş başladıktan
sonra Arap dünyasında görülen gelişmelerle ilgili olarak şu bilgiler yer
alıyordu:“Harp hali dolayısıyla İngilizlerin büyük kuvvetler celp etmeleri, Arap
ricalinin demokratlarla hoş geçinmek istemeleri, 3 sene süren ihtilâlin artık
inhilâl ve infisaha uğraması Filistin ihtilâlcilerini kısmen meyus, kısmen teenni
ve sükûte sevk eylemiştir. Fakat istiklâl emeli aynı hızla yaşamaktadır.
Filistin ihtilalcilerinin büyük lideri Müftü Elhac Emin Elhüseyni’nin
Bağdat’a firarı, Irak Başvekili Nuri (Paşa) Said’in bu gaye etrafında
mütemadiyen çalışması gösteriyor ki; Arap ricali İngilizlerin şu nazik
10
BCA: 030.10./225.515.17-31/05/1939
[174]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
durumlarından istifade ederek bu işi dostane bir tarzda halletmeğe
uğraşıyorlar. Bu hususta Sadabat devletlerinden Türkiye, İran ve Irak’tan
himmet ve gayret bekliyorlar.
Arap ajansı ve bütün gazeteler Sadabat Paktı lehinde yazılar basarak bu
misakın Arap alemi için pek faideli bir âmil olacağını ileri sürüyorlar.
Lübnan, Suriye ve bilhassa Filistin vatanseverleri Türkiye’nin İngiltere
üzerinde tesir ve nüfuz ikal suretile Filistin’in Yahudi hakimiyetinden Arap
hakimiyetine ircalini gaye edinmişlerdir. Fakat bu gayeye ulaşmak için bu
pakta Hicaz’la Mısır’ın da girmesini ilzam eylemektedirler.
Arap alemi bu paktın tamamen bir Yakınşark İslâm devletleri Bloku
olmasını isteyerek şimdiki vaziyetini noksan görüyorlar. Mısır ve Hicaz da
girerse bütün müstakil İslâm devletlerinden mürekkep olacak bu kuvvet
vasıtasile emellerin birleştirilebileceğini ileri sürüyorlar.
Suriye Vatanîleri Suriye’nin İstiklâli kaziyesini şimdilik harb sonuna
kadar te’cil eylediklerini iddia eylemektedirler. Bu istiklâli Fransızlardan silâh
kuvvetile almalarına imkan olmadığını ancak; Türkiye’nin yardım ve
müzaheretile muvaffak olabileceklerini söyliyorlar.”11
II. Dünya Savaşının fiilen başlamasından hemen önce Mısır’da bir Arap
Kongresinin toplanmasına çalışıldığıyla ilgili olarak Dahiliye Vekili imzasıyla
Yüksek Başvekâlete gönderilen bir resmi yazıda şu bilgiler yer
alıyordu:“Yakında Mısır’da bir Arap Kongresi’nin toplanmasına
çalışılmaktadır. Kongrenin toplanma tarihi, ve ne maksatla toplanacağı
hakkında henüz hiç bir haber yoktur. Suriye vatanîleri ve Filistinliler Suriye ve
Filistin işlerini bir Arap meselesi şeklinde müzakereye vaz’ etmek fırsatını
bulacaklarından dolayı bu kongrenin toplanmasını pek ziyade arzu
etmektedirler.”12
1937 yılında Roma-Berlin Mihverinin kurulması, Çin-Japonya Savaşının
başlaması, İspanya iç savaşının Avrupa devletlerinin karşılıklı çatışması haline
gelmesi gibi gelişmeler yaşanırken 1938 yılında öne çıkan olaylar
Avusturya’nın işgali ve Münich Konferansı gibi gelişmelerdir. Mart 1939’da
gerçekleşen Çekoslovakya işgalinin ardından Dantzig sorunu ile birlikte aynı
yılın 1 Eylül tarihinde savaş başlayacaktır. Bu dönem içerisinde Etiyopya
savaşından itibaren Türkiye’yi endişelendiren başlıca gelişmeler; Türk-İtalyan
ilişkilerindeki gerginlik, İtalya’nın Akdeniz’de kendi kendine verdiği hareket
11
12
BCA: 030.10./265.788.31-15/12/1939
BCA: 030.10./230.545.16-24/08/1939
[175]
Tibet İnal
serbestisi, özellikle de Türkiye-Fransa ilişkilerini yakından ilgilendiren Hatay
meseleseydi. Hatay meselesinin olumlu bir sonuca bağlanması ve aynı
dönemlerde dünya savaşının artık gözle görülür bir hale gelmeye başlaması,
Türkiye-Fransa ilişkilerinin daha yakın bir işbirliği içinde olmasına ve TürkiyeFransa-İngiltere üçlü anlaşmasının gerçekleşmesine yol açacaktır. İtalya ve
Almanya’nın saldırgan politikalarından dolayı bu ülkelerle yakınlaşma yolu
arayan Rusya, Türkiye’nin de benzer bir politika izlemesine fazla itiraz
etmemiştir.13 Savaş patlak vermeden önce, İngiltere’nin desteklediği ve
Sovyetlerin de içinde yer alacağı bir Karadeniz Paktı fikrine Türk hükümeti
olumlu yaklaşmamıştır. Almanya’nın böyle bir durumda ekonomik yaptırım
uygulama ihtimalinden endişe duyulmuştur; ayrıca mevcut ekonomik yapı böyle
bir yaptırıma karşı koyabilecek durumda değildi.14 Savaş öncesi dönemde
Türkiye ve Almanya arasında imzalanan Kliring Anlaşmaları, Almanya’yı
Türkiye’nin en önemli ticari ortaklarından birisi yapmıştı.
İspanya İç Savaşı, 1937 yılı Temmuz ayına girildiğinde, Akdeniz
güvenliğini ciddi şekilde sarsacak bir gelişmeye sebep olmuş, hangi devlete ait
olduğu bilinmeyen korsan denizaltılar Akdeniz’de herhangi bir uyarıda
bulunmadan ticaret gemilerini batırmaya başlamışlardı. İkinci Dünya
Savaşından sonra yayımlanan belgeler bu denizaltıların İtalya’ya ait olduğunu
ortaya çıkarmıştır. O tarihlerde, bu denizaltıların İtalya’ya ait oldukları tahmin
edilmekle beraber bunu ispat etmek mümkün olmuyordu. İtalya ise suçu
İspanya’ya, Cumhuriyetçi hükümete yüklüyor ve gemileri batırılan Rusya ile
İtalya arasında çok sert notalar teati ediliyordu. Türkiye, Nyon Konferansına
davet edilirken genel durum bu şekildeydi. 15 Türkiye, Nyon Konferansından
çıkacak kararın kendisini Rusya ve ya İtalya ile Akdeniz’de bir çatışmaya
sürüklememesini amaçlamıştır. İspanya İç Savaşı ise II. Dünya Savaşının bir
provası gibi olmuş, dış güçlerin çok yönlü müdahil oldukları bu çatışma, kısa
sürede bir uluslararası iç savaş görünümü almıştır.
İspanya İç Savaşı ile ilgili olarak Ahmet Şükrü Esmer’in 17 Şubat 1937
tarihli yazısında şunlar yazılmıştır:“İspanya’da hükümet kuvvetleriyle
Franko’nun askerleri arasında müselsel bir cephe yoktur. İki kuvvet belki de
ayrı ayrı sekiz on cephede çarpışmaktadır. Son birkaç ay içinde her iki taraf da
13
Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri, 1920-1953, Ankara, 2010, s. 169.
Frank Marzari, “Western-Soviet Rivalry in Turkey, 1939: I,” Middle Eastern Studies, Vol.7,
Jan. 1971, p. 68
15
Gürün, Türk-Sovyet…, ss. 171-172.
14
[176]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
mütehassıs askerler tarafından takviye edilmiştir. Franko’ya Almanya ve
İtalya’dan erkânı harbiye zabitleri gitti. Hükümet kuvvetlerinin kumandası da
Sovyet ve Fransız mütehassıs askerlerinin kumandası altındadır.”16
İngiltere’de üç dönem Dışişleri Bakanlığı (1935-1938, 1940-1945 ve
1951-1955 yılları arasında) ve bir dönem de Başbakanlık (1955-1957 yılları
arasında) görevlerinde bulunan Sir Anthony Eden, II. Dünya Savaşı öncesinde
Türk dış politikasına etki eden uluslararası gelişmeler, Türk-İngiliz ilişkileri ve
Montreux Konferansının toplanması ile ilgili olarak şu değerlendirmelerde
bulunmuştur:“1935 yılı yazında, Türk hükümeti bize Çanakkale ve İstanbul
Boğazlarının Asya ve Avrupa kıyılarının güçlendirilmesini yasaklayan 1923
tarihli Lozan Anlaşmasını değiştirmek istediğini söyledi. Politik hayatım
boyunca Büyük Britanya ve Türkiye arasında yakın dostluğun önemine inandım.
Dışişleri Bakanı olduğumda Lozan Anlaşmasının değiştirilmesiyle ilgili bütün
belgeleri okudum ve eğer anlaşmanın değişiklik geçirmesini isterlerse Türk
hükümetine yardım etmemiz gerektiğine karar verdim. Donanmanın, Türklerle
yapılan işbirliği çerçevesinde istihkâmların kuvvetlendirilmesinin İngiltere’ye
getireceği maliyeti daha dezavantajlı bulan görüşü, bu konudaki kararlılığımı
arttırdı.
Revizyon için Türkiye’nin ortaya koyduğu şartlara, Lozan’ı imzalayan
diğer devletlerden daha önce destek vermemiz konusunda Türk hükümeti
endişeliydi. Ancak, bu ülkeden Eritre meselesinde alacağımız sıkı bir desteğe
karşılık olarak kendileriyle özel bir ilişki içerisinde bulunuyor görünmememizi
tercih ettim. Bu yüzden, Dışişleri Bakanı Mr. Aras’a Lozan Anlaşmasını
imzalayan bütün devletlerle yakınlaşması gerektiğini tavsiye ettim. 11 Nisan
1936 tarihli bir kayıtta Mr. Aras bunu gerçekleştirdi.
Akdeniz’deki olaylar bu hareketin doğruluğundan emin olmamı sağladı.
Mussolini’nin Dodecanese’de yaptığı askeri istihkâm ve Akdeniz’deki güç
dengesini değiştirmek için beyan edilen niyetleri Türkiye’nin önemini arttırdı.
Dahası, Litvinov’un teminatlarına rağmen Sovyet Rusya’nın Britanya’ya karşı
propagandası ve çalışmaları da yürürlükteydi ve Türk-İngiliz dostluğunun
kuvvetli olduğunun Kremlin’den görülmesi kötü olmaz diye düşündüm. Hitler’in
Türkiye ve Balkanlarda uzun vadeli krediler açması da dikkatimi çekti ve
Almanya’nın tıpkı I. Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi Türkiye’de baskın güç
olmasını istemiyordum. Bir başka önemli sebebim daha vardı. Anlaşmaların
16
Ulus, 17 Şubat 1937.
[177]
Tibet İnal
revizyon edilmelerinin müzakere yoluyla gerçekleşmesi için önemli bir fırsat
bulunuyordu.
Bu sebeplerden ötürü, Britanya hükümeti Türk talebini hızlı bir şekilde
onayladı ve Haziran 1936’da Montreux’da bir konferansın toplanması
gerektiğine karar verildi.17
Hiçbir ülke resmi olarak İspanya İç Savaşına karışmamış olsa da,
İspanya’da başlayan iç savaş, yaklaşan dünya savaşına hazırlanan taraflara
güçlerini deneme fırsatı verdi. Üç yıl süren iç savaşta İtalya ve Almanya
hükümete karşı ayaklanan faşist general Fransisco Franco’yu açıkça ve silah
vererek desteklerken, sol görüşlü Cumhuriyetçilerin denetimindeki meşru
hükümet sadece SSCB’den sınırlı bir yardım alabilmiş, Sosyalistlerin
yenildiğini görmekten rahatsız olmayan İngiltere ve Fransa ise silah vermeyi
reddetmişlerdi.18 Almanya’nın savaş öncesindeki aktif dış politikası karşısında
Fransa bölgesel savunma paktları oluşturmak suretiyle ciddi tedbirler almaya
çalışmıştır. Ancak, İngiltere’nin Almanya’ya karşı askeri bir çatışmaya
girmemeyi hedefleyen dış politika yaklaşımı, Fransa’nın Almanya’ya karşı
almaya çalıştığı tedbirleri etkisizleştirmiştir.
Rusya’nın 23 Ağustos 1939’da Almanya ile Saldırmazlık Paktı
imzalanmasından sonra İngiltere ve Fransa ile birlikte Almanya’ya karşı bir
yardımlaşma anlaşması yapması ihtimali ortadan kalkmıştı. Türkiye ise Rusya
ile, Türkiye-İngiltere-Fransa Anlaşmasıyla uyum içinde olacak bir anlaşma
yapmayı amaçlıyordu. Eğer Türkiye, bu üçlü anlaşmadaki taahhüdü gereği bir
savaşa sürüklenecek olursa, Rusya’nın Türkiye’ye yardım etmesi gerekecekti.
Rusya’nın Almanya ile imzaladığı anlaşmanın II. maddesi, taraflardan birinin
bir üçüncü devletin saldırısına uğraması halinde, diğer tarafın hiçbir şekilde bu
saldırgan tarafa yardım etmemesini öngörüyordu. Bu hüküm açıkken, Batı
ülkeleriyle Mihver arasında bir savaşa sürüklenecek Türkiye’ye yardım etmek,
aynı zamanda Batı ülkelerine yardım etmek anlamına da geleceğinden,
Rusya’nın böyle bir mükellefiyeti kabul etmesinin mümkün olmayacağı
anlaşılıyordu. 19 Türkiye ve İngiltere arasında imzalanan deklarasyonu Sovyetler
barışçı bir girişim olarak değerlendirmişti. Ancak, bu yakınlaşmanın daha sonra
ittifaka dönüşmesini Sovyetler düşmanca bir tutum olarak değerlendirmiştir.
17
Anthony Eden, The Eden Memoirs, Facing the Dictators, London, 1962, pp. 419-420.
Mustafa Aydın, “İkinci Dünya Savaşı ve Türkiye”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Cilt
I, İstanbul, 2008, s. 406.
19
Gürün, Türk-Sovyet…, s. 191.
18
[178]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
Türkiye’nin Sovyet Rusya’nın peşinden gitmemiş olması ve bu devletin savaş
durumundan faydalanarak gerçekleştirmeye çalıştığı emperyalist amaçlara
Türkiye’nin hizmet etmemesi, Sovyet Rusya’yı Türkiye’ye karşı dostça
sayılamayacak bir politik tutum içerisinde bulunmaya yönlendirdi. 20
Ankara, Rusya’nın tutumunu, Büyükelçi Aktay’ın raporu gelmeden önce
öğrenmişti. Ankara’daki Rus Büyükelçisi, 4 Eylül günü Dışişleri Bakanına bir
nota verdi. Bu notada “Türkiye’nin esasen İngiltere ve Fransa ile anlaşmış
olduğu ve bunu yaparken Sovyet hükümetini haberdar etmeyi uygun
görmediği” belirtildikten sonra “İngiltere ve Fransa ile yapılan müzakerelerden
olumlu sonuç alınamadığından İngiltere ve Almanya’nın Sovyetlere karşı
muhtemel bir komploya girişmelerini engellemek amacıyla, Almanların bir
saldırmazlık paktı teklifini kabul etmeyi imkan dahilinde gördükleri” ifade
ediliyordu. Ruslar, İngiltere ve Fransa ile yapılan müzakerelerden sonuç
alınamayacağı belli olunca Almanya ile bir anlaşmaya gitmek durumunun
ortaya çıktığını söylemekle yetinecekleri yerde, saldırmazlık anlaşması
teklifinin Almanlardan geldiğini de eklemek gereğini duymuşlardır. Oysa
Almanya teklifin ilk olarak Rusya’dan geldiğini gizlemiyordu. 21 1 Ekim
tarihinde, Türk ve Sovyet hükümeti temsilcileri, bir Saldırmazlık Anlaşması
imzalamak amacıyla Moskova’da daha önceden başlayan görüşmeleri Stalin’in
de katılımıyla sürdürmeye devam ettiler. Montreux’nün değiştirilerek
Boğazların ortak savunulması, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş
gemilerinin Boğazları kullanmalarının engellenmesi ve Türkiye-İngiltere-Fransa
ittifak anlaşmasında bazı değişikliklerin yapılması isteği Sovyetler tarafından
gündeme getirilince görüşmelerde bir ilerleme sağlanamadı. 22 Rusya, İngiltere
ve Fransa ile yapılan anlaşma hakkında kendisine bilgi verilmediğini belirterek
bir tarizde bulunmaya kadar gidebilmiştir. Ancak o tarihte anlaşma henüz parafe
bile edilmemiş olup (28 Eylül’de parafe edilecektir) İngiltere ve Fransa ile
yapılan görüşmeler hakkında Ruslara düzenli bilgi de verilmiş olduğundan,
Türkiye’nin kolayca çürütebileceği bu iddianın ileri sürülüşü, olsa olsa Alman
anlaşması hakkında Türkiye’ye daha önce bilgi verilmemiş olmasını bir sebebe
bağlamak arzusu olabilirdi.23
20
Armaoğlu, Yirminci Yüzyıl…, s. 440.
Gürün, Türk-Sovyet…, ss. 194-195.
22
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 420.
23
Gürün, Türk-Sovyet…, s. 195.
21
[179]
Tibet İnal
İkinci Dünya Savaşı Eylül 1939’da patlak verince, savaşan taraflar I.
Dünya Savaşında olduğu gibi savaşta azami avantajı sağlamak için tarafsız
ülkelerle ve müttefikleriyle bazı diplomatik düzenlemeler gerçekleştirdiler.
İngiltere ve Fransa’nın Almanya’ya ekonomik ambargo uygulama çabalarında
görüldüğü gibi özellikle ticari konular diplomasi gündeminin ilk sıralarında
bulunuyordu. 24 Büyük Britanya, Almanya’nın Polonya’yı istilasına cevap olarak
3 Eylül 1939’da bu ülkeye savaş ilan etti. ABD Başkanı Roosevelt, Tarafsızlık
Yasalarına bağlı kaldı. Bununla birlikte, İngiltere ve Fransa’nın ABD silahlarını
satın almalarına olanak tanıyacak şekilde değişiklik yapılması için harekete
geçti. 25
22 Eylül 1939 tarihinde Hariciye Vekili imzasıyla Yüksek Başvekalete
gönderilen yazı Fransa ile İngiltere hükümetlerinin Almanya ile harp halinde
olduklarına dairdi:“I8 İlkteşrin 1907 tarihli Lahey Mukavelesinin ikinci maddesi
hükümlerine ittibaen Almanya ile Fransa arasında halî harbin mevcut olduğunu
resmen bildiren ve Fransa ile İngilterenin harp harekâtı esnasında sivil halka
karşı alacakları tavrı tesbit eden Fransız Hariciye Nezaretinin Paris Büyük
Elçiliğimiz vasıtasile mevcut iki beyannamesi suretinden bir nüshanın, ilişik
olarak takdim kılındığını saygılarımla arzederim.”26
Almanya 4 Nisan 1940’da Norveç’i işgal etti. 10 Mayıs’ta Belçika,
Hollanda ve Lüksemburg’un işgali başladı. Alman orduları 13 Mayıs’ta Belçika
üzerinden Fransa’ya girmeye başladılar. Milyarlar sarf edilerek yapılan
Magineot müstahkem mevkilerindeki kuvvetlerin gerisine düştüler, 10
Haziran’da İtalya, Almanya’nın yanında savaşa girdi, 14 Haziran’da Paris
düştü, 17 Haziran Mareşal Petain mütareke talep etti ve 22 Haziran’da Fransa
teslim olduktan sonra İngiltere yalnız kaldı. Rusya da, bazı kazanımlar elde
etmekteydi. 28 Haziran’da Besarabya ve Kuzey Bukovina’yı Romanya’dan aldı.
3-6 Ağustos tarihleri arasında Baltık devletleri Rus İttihadına katıldı. 27
Hüseyin Cahid Yalçın, 27 Temmuz 1940 tarihli yazısında Avrupa’daki
Nazi işgalleri ile ilgili şunları söylemiştir:“Almanlar Balkanları ve Orta
Avrupayı hiç tüfek patlatmadan yalnız korku silâhiyle ele geçirmişler gibidir.
Bu nüfuz ve tesirlerini hissettirmekten, ilân etmekten, bütün dünyaya isbat
eylemekten pek de keyifleniyorlar denilebilir. Halbuki takındıkları bu hâkim ve
24
Temel İskit, “Diplomasi” Tarihi, Teorisi, Kurumları ve Uygulaması, İstanbul, 2012, s. 162.
Henry Kissinger, Diplomasi, İstanbul, 2012, s. 365.
26
BCA: 030.10./222.495.3-22/09/1939
27
Kâmuran Gürün, Dış İlişkiler ve Türk Politikası (1939’dan Günümüze Kadar), Ankara, 1983, s.
74.
25
[180]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
âmir tavrın istiklâl ve hürriyetleri bahsinde gayet kıskanç kavimlerde ne derin
bir aksülâmel ve uyanıklık doğuracağını hesab edemiyorlar.
Avrupanın şimal ve garb tarafları ölüm sükûtu içine dalmış gibi
görünüyor. Norveçden, Danimarkadan, Hollanda ve Belçikadan, Lehistandan,
Çekoslovakyadan, Avusturyadan, hattâ Fransadan hiç bir haber alamıyoruz.
Vişi hükümeti namına arada sırada gelen telgrafları büyük Fransanın sesi diye
kabul etmekte şimdilik mazuruz. Öteki memleketlerden ise bu kadarcık bir
havadis bile sızmıyor. Milyonlarca halkın üzerine meş’um bir kefen çökmüş
denilebilir. Çünkü oralara Alman istilası girmiştir; çünkü oralarda millî ve hür
hayat ortadan kalkmıştır. Avrupanın efendileri böyle istiyor ve böyle oluyor. Ne
garib bir tecellidir ki bu zulüm ve kahır altındaki milletlerin bütün ümidleri
şimdi göklerden yağan İngiliz tayyare bombalarındadır. Kendilerini de
yaralayan bu bombalardır ki onlara dünyada küçük milletlerin hakkı ve istiklâli
için de hâlâ cidal eden bir kuvvet bulunduğunu fiiliyat ile isbat ediyor ve bu
kuvvetin galebesini bekletiyor.”28
Alman Büyükelçisi Von Papen bu dönemdeki gelişmelerle ilgili olarak şu
bilgileri aktarmıştır:“10 Haziran tarihinde İtalya’nın savaşa katılması, Türkler
için de siyasî sorunların başlaması anlamına geliyordu. Çünkü Batılı güçlerle
ittifak yapmışlardı. Savaşa girmek demek, onlar açısından Mihver devletlerini
karşılarına almak demekti. Belki özel bir hüküm Türkiye’yi zorunluluklardan
kurtarabilirdi: Eğer üçüncü bir devletin saldırısı söz konusu olursa, Türkiye de
kendi özgür iradesini kullanabilirdi.
Ancak Alman-Rus Paktının imzalanmasından bu yana Türkiye-Rusya
ilişkileri “soğumuştu.” Açıkça Rusya, Türkiye’nin savaşa girmesini istiyordu.
Çünkü böylece Çanakkale Boğazı için besledikleri emelleri gündeme alacak,
belki de hak iddia edeceklerdi. Rus dostlarımızın bu konuda yapacakları en
küçük bir girişim Ribbentrop’un talimatlarına aykırı olacağından, onu çileden
çıkarabilirdi. Bir dakika bile beklemeden bu zor argümanı Saraçoğlu’na
anlattım. Sovyet Büyükelçisiyle yaptığım pek çok konuşma nedeniyle,
Kremlin’in dostlukla ya da güç kullanarak Montrö Anlaşmasını yeniden mercek
altına almak için fırsat kolladığını biliyordum.”29
II. Dünya Savaşında Mihver devletleri, Nazi istilasına karşı kendini
savunmaya devam eden İngiltere dışında Avrupa’nın büyük bir kısmını ele
geçirdiler. ABD ise o dönemde yükselmekte olan sınai ve iktisadi bir güç olarak
28
29
Yeni Sabah, 27 Temmuz 1940.
Necip Azakoğlu, Von Papen’in Anılarından, İstanbul, 2015, s. 432.
[181]
Tibet İnal
1944 yılında Pasifik Okyanusunda çok önemli askeri başarılar elde edecektir. 30
Sovyet birlikleri, 1941 yılından itibaren kendilerine silah ve mühimmat
gönderen ABD tarafından desteklenmelerine rağmen Alman askerleri karşısında
zorlanıyorlardı. Bundan dolayı, Stalin aynı yıl içerisinde, Sovyet Rusya’yı işgal
eden Alman tümenlerinin bir bölümünün ikinci bir cepheyi savunma amacıyla
Batı’ya çekilmeleri için Müttefiklerin Batı Avrupa’da bir askeri harekât
yapmalarını desteklemiştir.31
Londra Büyükelçisi Dr. R. Aras imzasıyla Hariciye Vekaletine
gönderilen II. Dünya Savaşı ve barış konularında İngiltere’nin tutumuyla ilgili
6 Mart 1940 tarihli raporda şu bilgiler yer almıştır:“Geçen gün Mr. Butler ile de
hayli hasbühalde bulundum. Bu zat gittikçe inkişaf eden kıymetli bir devlet
adamı olmaktadır. Hariciye Nazırının siyasî müşaviri olduğu kadar Başvekilin
de eminidir. Kendisinin Başvekilin makul bir imkân zuhur ederse harbi intaç
etmeğe mütemayil olduğu hissini aldım. Ruslara karşı İngiltere’de artan infial
dahi bu duyguyu takviye etmektedir. Binaenaleyh henüz orta yerde makul bir
compromis esası görülmedikçe işar buyurulan vaziyetin muhafazası tabii
olduğu kadar, faraza Almanya’nın protektora tabir ettiği ve ilhak etmediği
Çekya ile Polonya ve Slovakya arazisini tahliyesile ahalisinin hakimiyet ve
arzusuna bırakılması böyle bir compromisnin başlıca bir esasını teşkil edebilir.
Böyle bir esası Almanya kabul ederse, sarfı nazar ettiği bu işgalin yerine
yeniden kuvvetli teslih edilmiş bir merkezi katolik slav hükümeti ikamesini
istemeyeceği cihetle tabiatile umumî ve hususî teslinatın tahdidi maruz esasa
inzimam eder. İşte bu compromisnin iskeleti bu suretle zuhura gelebilir, ancak
Almanya’da böyle bir istidat henüz meşhut değildir. Bu husustaki mütekaddim
maruzatımı umumî mahiyette yazışımın sebebi henüz bunun ben de dahi gayrı
muayyen bir duygu mahiyetinden ileri geçmediğinden ve yazışımın sebebi de
böyle bir imkânı da hatıra getirmekten ibaret olduğunu arzederim.”32
Türkiye, II. Dünya Savaşına İsmet İnönü’nün liderliği ve politikası
altında girdi. Bu politika savaşa girmemeye ve savaş halindeki ideolojiler
(liberalizm, faşizm, sosyalizm) arasında tercih yapıyor görünmemeye
dayanıyordu. Atatürk’ün Ebedi Şef, İsmet İnönü’nün Milli Şef olarak anıldığı
bu yıllarda basın, hem Matbuat Umum Müdürlüğünün hem de sıkıyönetimin en
katı kontrolü altındaydı. En küçük bahanelerle yayınlar durduruluyordu. Kağıt
30
Haydar Çakmak, ABD’nin Askeri Müdahaleleri, 1801’den Günümüze, İstanbul, 2013, s. 419.
Çakmak, ABD’nin Askeri Müdahaleleri…, s. 419.
32
BCA: 030.10./235.583.10-06/03/1940
31
[182]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
kısıntısı, sayfaları ve tirajları düşürürken Ankara Radyosunun yayınları da daha
hızlı ve devlet politikasını daha kesin yansıtan haberleriyle yazılı basının önüne
geçti. 33 Basın, bir bakımdan sıkı kontrolde olmasına karşılık, hükümetin denge
politikasının sonucu olarak savaşanlar arasındaki tercihini belirtebiliyordu.
Vatan, Akşam ve Tanin genellikle demokrasilerden yana oldular. Tan hem
demokrasileri hem de savaştaki müttefikleri Sovyet Rusya’yı destekledi. Yurt,
Dünya ve başka bazı sol yayınlar da ortaya çıktı. Cumhuriyet ve Tasvir-i Efkâr
Alman yanlısı bir tutum içinde oldular. Atsız ve Ötüken gibi bazı Turancı
yayınlar da aynı çizgideydi. Necip Fazıl’ın Büyük Doğusu da etkinliğini arttıran
yayınlar arasındaydı. Böylelikle hükümetin dış politikasını etkilemeden ülkeye
çoğulcu fikirler yansıtılmış oldu. Savaş yıllarının güçleştirdiği ekonomik
koşullardan dolayı söz konusu karşıt fikirli yayınların sorunlara siyasal
olmaktan daha çok ekonomik çözüm getirmeye çalıştıkları da dikkat çeken
başka bir husus olmuştur. 1944’ün ikinci yarısında, Almanya’nın yenilgisi
kesinleşmeye başlayınca Turancı tasfiyesi yapılmış; dergileri yasaklanmış,
yazarları tutuklanmıştır.34
Almanların propaganda dergisi Signal aleyhinde Reşad Feyzi’nin Son
Telgraf gazetesinde çıkan bir yazısı ile ilgili olarak 30.09.1940 tarihinde
Matbuat Umum Müdürü Selim E. Sarper imzasıyla Başvekâlet Yüksek
Makamına bir bilgilendirme notu gönderilmiştir:“Almanların Propaganda
mecmuası Signal aleyhinde gazetelerimizin neşriyatı çoğalmakta ve bu
mecmuanın satıştan men’i istenmektedir. Bu hususta 27 Eylül 1940 tarihli
“Sontelgraf” gazetesinde çıkan Reşad Feyzi’nin “Gizli Zehir” adlı yazısı ilişik
olarak sunulmuştur.Mezkur mütaleayı en derin saygılarımla yüksek tensibinize
arz eylerim.”35
Mihver ve Müttefik Devletlerin Türkiye’yi Savaşa Sokma Girişimleri
17 Ekim 1939 tarihinde Başbakan Refik Saydam, Fransız Büyükelçisi
Massigli ve İngiliz Büyükelçisi Knatchbull-Hugessen’i telefonla arayarak
Moskova’da sürdürülen görüşmelerin kesintiye uğradığını ve üçlü anlaşmanın
üzerinde mutabık kalınan şekliyle derhal imzalanması gerektiğini söyledi.
General Wavell ve Weygand acilen görevlendirildiler. 19 Ekim tarihinde
öğleden sonra, Saraçoğlu Sovyet topraklarından ayrılır ayrılmaz siyasi
33
Orhan Koloğlu, Osmanlı’dan 21. Yüzyıla Basın Tarihi, İstanbul, 2013, s. 120.
Koloğlu, Basın Tarihi…, ss. 120-121.
35
BCA: 030.10./232.561.17-30/09/1940
34
[183]
Tibet İnal
anlaşmayla birlikte gizli protokoller ve özel sözleşmeler taraflar arasında
imzalandı.36
19 Ekim 1939’da imzalanan Türkiye-İngiltere-Fransa ittifak anlaşmasının
önemli olan maddeleri şunlardı:
1- Bir Avrupa devletinin saldırısı ile başlayan ve İngiltere ile Fransa’nın
katılacakları bir savaş Akdeniz’e intikal ettiği takdirde Türkiye, İngiltere ve
Fransa’ya yardım edecekti. Savaş Akdeniz’e intikal etmediği takdirde taraflar
istişarede bulunacaklar ve Türkiye böyle bir halde hiç değilse İngiltere ve
Fransa’ya karşı hayırhah bir tarafsızlık izleyecekti.
2- Bir Avrupa devletinin saldırısına uğradığı takdirde İngiltere ve Fransa
Türkiye’ye yardım edeceklerdi.
3- Türkiye, Romanya ve Yunanistan’a verdikleri garantilerin yerine
getirilmesinde İngiltere ve Fransa’ya yardım edecekti.
4- Bunların dışında Türkiye, ittifak andlaşmasına ek 2 numaralı
protokolle, andlaşmadan doğan taahhüdlerin kendisini Sovyetler Birliği ile
savaşa sürüklemeyeceği hakkında bir ihtirazi kayıt koydu.37
Türkiye’nin böyle bir ihtirazi kaydın antlaşmada yer almasını istemesinin
sebebi SSCB ile ilişkilerini bozmama düşüncesinden kaynaklanıyordu; çünkü
SSCB ve Türkiye arasında bir pakt imzalanmamış olmakla beraber, iki ülke
arasındaki ilişkiler görünüşte normal olarak devam ediyordu. Saraçoğlu’nun
Moskova ziyaretinin sonunda yayınlanan resmi tebliğde görüşmelere ileride
devam edileceği bildiriliyordu. Her iki taraf da görüşmelerin sona ermiş
olduğunu duyurmak istemediler. Türkiye’yi İngiltere’nin politikasından
uzaklaştıramamak SSCB için bir yenilgi gibi görünüyorsa da SSCB, kendi
nüfuz bölgesi saydığı Balkanlara Almanya’nın girmesine Türkiye’nin karşı
koyacağını anlamıştı. Türkiye konusunda mücadeleyi kaybeden yalnızca
Mihver devletleriydi. 38 Mihver ve Müttefik devletlerin Türkiye ile ilgili en
önemli endişeleri İtalya’nın savaşa girişine Türkiye’nin vereceği tepkiydi. Hem
Almanya hem de Sovyetler farklı tutumlara sahip olsalar da, Türkiye’nin karşı
tarafın yanında savaşa girmesini önlemenin en etkili yolunun SSCB’den
duyduğu endişenin devam etmesini sağlamak olduğunu düşünüyorlardı. 39 İttifak
antlaşmasının imzalanmasından bir gün sonra, 20 Ekim 1939 tarihinde
36
Frank Marzari, “Western-Soviet Rivalry in Turkey, 1939: II,” Middle Eastern Studies, Vol.7,
May 1971, p. 215
37
Esmer ve Sander, Olaylarla…, s.143.
38
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss.143-144.
39
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 425.
[184]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
Ankara’da İngiltere, Fransa ve Türkiye arasındaki ittifaka ek olarak iktisadi ve
mali anlaşmalar da imzalandı. Bu anlaşmalara göre İngiltere ve Fransa “savaş
malzemesi tevziatını karşılamak üzere” Türkiye’ye 25 milyon sterlin tutarında,
yirmi yıl vadeli % 4 faizli bir kredi açtılar. Daha sonra İngiltere ve Fransa ile
iktisadi, mali ve askeri konular üzerinde başka görüşmeler de yapıldı. 18-22
Ekim tarihleri arasında İngiliz ve Fransız Doğu Orduları Komutanları General
Wavell ve General Weygand Ankara’ya geldiler ve askeri konularda görüşmeler
yapıldı. Aralık ayında da Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Numan
Menenemencioğlu Londra’ya giderek ittifaktan doğan iktisadi ve mali
meselelerle ilgili görüşmelerde bulundu. 40
İngiliz Büyükelçisi Knatchbull-Hugessen, 19 Ekim 1939 tarihli ittifak
anlaşması öncesinde, 12 Mayıs 1939’da imzalanan Türk-İngiliz ortak
deklarasyonu ile ilgili Alman Büyükelçisi Von Papen’in Türk hükümetine
yönelik tutumunu şu sözlerle değerlendirmiştir:“Türk-İngiliz ortak
deklarasyonu sonrasında Von Papen Türk hükümetinin İngiltere ile kesin bir
anlaşmaya gitmemesi için baskıda bulundu. Von Papen, şayet Türk hükümeti
böyle bir anlaşma yapmak zorunda kalacaksa “saldırgan” sözcüğünün
tanımının anlaşmada yer almaması gerektiğini ileri sürdü. İngiliz hükümetinin
kesin olarak bir savaş provokasyonu amaçladığını savunduktan sonra
Almanya’dan gelen yardımların tamamen kesileceğini söyleyerek Türk
hükümetini tehdit etti. Bununla birlikte, Von Papen’in reaksiyonları Alman
hükümetinin Türkiye ve bizim aramızda belirli bir alanda gerçekleşen ve
tasarlanmış olan işbirliğini daha ileri boyutta gerçekleşecek bir işbirliği ve
yakınlaşma ile karşılaştırıldığında kabul ettiğini ortaya çıkardı.”41
Feridun Cemal Erkin ise ittifak antlaşmasını şu şekilde
değerlendirmiştir:“Türkiye 19 Ekim 1939 tarihinde İngiltere ve Fransa ile bir
İttifak Antlaşması imzalamış ve bu davranışla savaş karşısındaki resmi eğilimini
ve durumunu kesinlikle belli etmişti. Müttefikler, İttifak Antlaşmasına bağlı
Askeri Sözleşme gereğince, üzerlerine aldıkları her türlü silah ve malzeme
yardımı vaadi ile, Türkiye’yi, gerektiği anda, savaşa etkili bir tarzda katılma
imkânlarına kavuşturacaklardı. Fakat, Fransa’nın yenilerek harp dışına
çıkarılması, İngiltere’nin ise Dunkerque faciasından sonra adasına çekilerek
Alman hava filolarının her gün tekrarlanan saldırılarına karşı, korkunç
yıkımlar ve insan kaybı pahasına, kahramanca kendini savunmak
40
41
Esmer ve Sander, Olaylarla…, s.144.
Hughe Knatchbull-Hugessen, Diplomat in Peace and War, London, 1949, p. 149.
[185]
Tibet İnal
zorunluluğunda kalması sebepleriyle, Üçlü İttifaka bağlı askeri sözleşme
gereğince Türkiye’yi modern silahlarla donatma vaadi yerine getirilememiş ve
bu yüzden Türkiye, zorunlu olarak, savaşın dışında kalmıştı. Bu durum
Türkiye’nin tek taraflı ve muhtar iradesiyle değil, Müttefiklerle yaptığı dostça
müzakereler sonucunda birlikte karara bağlanmıştı.”42
1940 yılı yazında İtalya savaşa girene kadar Türkiye’nin durumunda bir
değişiklik olmadı. Polonya’ya karşı saldırıyla başlayan savaş, Türkiye’ye savaşa
girme sorumluluğu getirmiyordu. Başbakan Dr. Refik Saydam, 2 Haziran’da
Ankara Radyosundaki konuşmasında Türkiye’nin savaş dışı olduğunu ve bu
şekilde kalmak istediğini açıklamıştı. Ancak, İtalya’nın 1940 Haziranında
savaşa girmesi Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile imzaladığı anlaşmanın
yükümlülüklerini tekrar gündeme getirdi. İngiltere ve Fransa’nın içinde
oldukları bu savaşa İtalya’nın da katılmasıyla savaş Akdeniz’e de yayılmış oldu.
13 Haziran’da İngiliz ve Fransız Büyükelçileri Dışişleri Bakanı Şükrü
Saraçoğlu’nu ziyaret ederek Türkiye’nin İttifak Antlaşmasının gerekliliklerine
uygun olarak savaşa katılmasını talep ettiler. İngiliz Büyükelçisinin ifadesine
göre onlar bu talepte bulunurlarken on gün önce kendilerine verilen talimata
göre hareket etmişlerdi. Ancak, son on gün içerisinde çok şey değişmiş, Fransa
tam anlamıyla yıkılmıştı. Büyükelçiler bu durumdan haberdar değildi. Halbuki,
Türkiye’nin Paris Büyükelçisi merkezi devamlı haberdar ediyordu.43 Fransa,
İngiltere ve Amerika’dan istediği yardımı alamadığı için, 16 Haziran’da
Başbakan Reynaud istifa ederek görevi bıraktı ve yeni kabine, mütareke
taraftarı Mareşal Pètain tarafından kuruldu. 44
23.08.1939 tarihinde Almanya Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop
ve Sovyet Dışişleri Bakanı Vyacheslav Molotov arasında imzalanan NaziSovyet Saldırmazlık Anlaşması (Ribbentrop-Molotov Paktı) ile Almanya ve
Sovyet Rusya geçici bir süre için müttefik haline gelmişlerdir. 12.11.1940
tarihinde Nazi ve Sovyet hükümetleri arasında sürdürülen görüşmelerin kayda
geçen müzakere tutanaklarında Hitler ve Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov
arasında Boğazlardaki geçiş sistemi ve Montrö Sözleşmesinin tadil edilmesi ile
ilgili olarak şu pazarlıklar yapılmıştır:“…belirleyici soru, Rusya’nın Montrö
Sözleşmesinin değiştirilmesini Karadeniz’deki çıkarları için yeterli güvenlik
tedbiri kazanımı sağlayacak bir fırsat olarak görüp görmeyeceğiydi. Hitler, bu
42
Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl, Anılar-Yorumlar, I. Cilt, Ankara, 1987, s. 136.
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 144-145.
44
Armaoğlu, Yirminci Yüzyıl…, s. 451.
43
[186]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
soruya hemen yanıt alacağını düşünmüyordu; çünkü Molotov’un bu konuyu
öncelikle Stalin’le görüşmesi gerektiğini biliyordu. Molotov bu bağlamda
Rusya’nın tek bir amacı olduğu cevabını verdi. Sınırlardan gelecek herhangi bir
saldırıya karşı güvenliğini sağlamak istiyordu ve bu konuyu Türkiye ile
görüşmeyi tercih ediyordu; ayrıca Bulgaristan’a bir garanti verilmesi durumu
iyileştirebilirdi. Bir Karadeniz gücü olarak Rusya, böyle bir güvenlik hakkını
elde etmek hakkına sahipti; ayrıca Türkiye ile bir anlaşma zeminine
ulaşabileceğini de düşünüyordu.
Führer, sınırlar diğer bütün savaş gemilerine kapalıyken Boğazlardan
yalnızca Rus savaş gemilerinin serbestçe geçebileceği noktasındaki Alman
görüşüyle, bu yaklaşımın birbiriyle geniş ölçüde uyumlu olabileceği yanıtını
verdi.
Molotov, sınırlara Karadeniz üzerinden gelecek bir saldırıyla ilgili
yalnızca kağıt üstünde kalmayacak gerçek bir garanti elde etme amacında
olduklarını ve Türkiye ile bir anlaşmaya ulaşma umudunda olduklarını
belirtti.”45
Nazi-Sovyet görüşmelerini yakından takip eden Türk hükümeti, çeşitli
kaynaklar aracılığıyla Alman hükümetinin Sovyetlere karşı Alman basını
üzerinden yürüteceği politika hakkında da bilgi toplamaya çalışmıştır. T.C.
Dahiliyet Vekaleti Emniyet Umum Müdürlüğünden Dahiliye Vekili imzasıyla
Yüksek Vekalete gönderilen bir yazı bu konuyla ilgiliydi:“1-Alman
Hükümetinin bir ay evvel Alman matbuatına, Sovyetler aleyhinde bir tek kelime
yazmamaları hakkında direktif verdiği haber alınmıştır. 2-Başvekâlet Yüksek
Makamına, Genelkurmay Başkanlığına, Riyaseticumhur Umumî Kâtipliğine,
Hariciye Vekaletine arz edilmiş, Millî Em. Hz. Reisliğine yazılmıştır.”46
Mart 1941’in hemen başlarında, Hitler, Berlin’deki Türk Büyükelçisini
Boğazlardaki Sovyet amaçları konusunda bilgilendirmiştir. Hitler bu şekilde
Türkiye’nin Sovyetlere karşı duyduğu endişeleri arttırmayı ve Türkiye’yi
Sovyetlerden uzaklaştırmayı amaçlıyordu. Almanya’nın bu girişimine rağmen
Türkiye 25 Mart tarihinde Sovyetlerle birlikte ortak bir deklarasyon
yayınlamakta bir çekince göstermemiştir. Alman basınında en ayrıntılı biçimde
45
Raymond James Sontag and James Stuart Beddie, Nazi-Soviet Relations 1939-1941,
Connecticut, 1976, p. 245.
46
BCA: 30.10.0./609.231.560.10-21/07/1939
[187]
Tibet İnal
işlenen Bulgaristan ve Boğazlar’daki Sovyet amaçları, Almanlar tarafından
Rusya’ya karşı bir savaş ilanı için yeterli sebep olarak görülüyordu. 47
22 Haziran’da Fransa, Almanya ile mütareke imzaladı. Savaştan çekilen
bir devletin diğer bir devleti savaşa sokmaya çalışması boşuna bir çabaydı.
Ayrıca, Türkiye’ye 1939 İttifakı ile vaad edilen silahlar hâlâ verilmemişti.
Türkiye savaşa girdiği takdirde savaş Orta Doğu’ya yayılacaktı. Fransa’nın
çekilmesi ile yalnız kalan İngiltere Türkiye’ye yardım edecek durumda değildi.
Mevcut koşullarda, savaş dışında kalmış Türkiye’nin müttefikleri için daha
uygun bir konumda bulunacak olmasının yanında Türkiye’nin kendi güvenliği
de bunu gerektiriyordu. İngiltere gerçekçi bir görüşle Türkiye’nin savaşa
girmesi konusunda ısrarcı olmadı. Türkiye’nin savaş dışı durumu büyük
stratejik öneme sahipti; çünkü Türkiye’nin Almanya’ya geçit vermesi ya da
yenilmesi durumunda Suriye ve Süveyş Alman tehdidine maruz kalabilir, İran
ve Irak petrolleri ile birlikte bütün Arap yarımadası ve İran Körfezi Alman
işgali altına girebilirdi. Ayrıca, Türkiye savaşa katılırsa İngiltere’den
sağlayamayacağı ölçüde silah ve malzeme talep edecekti. Bundan başka, Rusya
da Almanya ile Saldırmazlık Paktını zaman kazanmak amacıyla imzalamıştı. Er
ve ya geç Almanya ile savaşa tutuşacağını biliyordu. Türkiye Mihver
devletlerine karşı savaşmaya başlarsa, Almanya ve İtalya’nın Rusya’yı
güneyden kuşatma altına almaları söz konusu olabilirdi. 48 Molotov’la yapılan
görüşmelerin ardından 17 Kasım 1940’da Hitler Berlin’de Bulgaristan Kralıyla
görüştü. Macaristan 20 Kasım’da, Romanya 23 Kasım’da ve Slovakya da 24
Kasım’da Mihver’e katıldılar.49
31 Ocak 1941 tarihinde Churchill’in Cumhurbaşkanı İnönü’ye yazdığı
mektupta şu değerlendirmeler yer alıyordu:“İngiliz çıkarlarına ve Türkiye’ye
yönelik olarak hızla gelişen tehlike sizinle doğrudan iletişime geçmeme sebep
oldu. Almanların bir süredir Bulgar havaalanlarında hazırlık yapmakta
olduklarına dair kesin bilgi sahibiyim. Karargahlar hazır duruma
getirilmekteler ve ileri düzeyde teknik hizmet verecek binlerce personel bölgeye
ulaştı. Bu, Bulgaristan Hava Kuvvetlerinin ve şüphesiz olarak Bulgaristan
hükümetinin göz yummasıyla, suç ortaklığıyla gerçekleştirildi. Çok yakında,
belki de birkaç hafta içinde Alman askeri birliklerinin ve uçak filolarının
47
Necmettin Sadak, “Turkey Faces The Soviets” Foreign Affairs, Vol. 27, No. 2, Apr. 1949, p.
457.
48
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 145-147.
49
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 433.
[188]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
Bulgaristan içine hareket etmesi gerçekleşecek. Hava filolarının saldırıya hazır
hale gelebilmek için yapmaları gereken tek şey Romanya’da bulundukları
istasyonlardan Bulgaristan’da hazırlanan üslere geçiş yapmaları olacak.
Bulgaristan’a karşı harekete geçme kararı almada ve ya Alman birliklerinin
Bulgaristan içinden ilerleyerek geçmeleri hususunda Almanlara bir taahhütte
bulunmazsanız İstanbul ve Edirne’yi aynı gece bombalayacaklar ve Trakya’da
bulunan askeri birlikleriniz havadan saldırıya maruz kalacak. Şüphesiz, hem
Selanik’e rakipsiz olarak ulaşmak hem de Yunanlıları İtalya ile barış yapmaya
ve Yunanistan ile adalarda bulunan hava üslerini onlara terk etmeye
zorlayarak, Mısır’da bulunan ordumuz ve Türk ordusu arasındaki iletişimi bu
şekilde tehlikeye atma amacında olabilirler. Donanmamızın İzmir’den
yararlanmasına karşı çıkabilir, Çanakkale Boğazlarının çıkışlarını tamamen
abluka altına alabilirler. Bu şekilde, Türkiye’nin Avrupa’da üç yandan
kuşatılmasını tamamlayacaklardır. Bu gelişmeler aynı zamanda İskenderiye ve
Mısır’a saldırı gerçekleştirmelerini geniş ölçüde kolaylaştırabilecektir.”50
Hitler’in 1 Mart 1941 tarihinde Cumhurbaşkanı İnönü’ye yazdığı
mektubun içeriği ise şu şekildedir: “Sayın Cumhurbaşkanı, 3 Eylül 1939 tarihli
İngiliz-Fransız savaş deklarasyonuyla hükümetimiz karşı çıkmasına rağmen
Alman halkı
savaşa zorlanmıştır. Alman İmparatorluğu şimdi Avrupa
kıtasındaki İngiliz etkisini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Bu, bir asırlık
uzun bir süre boyunca Avrupa güçlerini birbirleriyle karşı karşıya getiren bir
oyun metodunu ortadan kaldırmak için gerekmektedir. Avrupa’nın çeşitli
bölgelerinde askeri etki alanı oluşturmak için İngiltere’nin sürekli devam eden
çabaları, Alman İmparatorluğunu bu bölgelerde hiçbir şekilde genişlemeci ve
ya politik bir gaye gütmeyen savunma tebdirleri almaya zorlamaktadır.
Ekselansları, İngilizlerin Yunanistan’da sağlam bir konum elde etmek amacıyla
aldıkları önlemlerin gittikçe daha tehlikeli bir hal aldığı şu durumda,
Almanya’nın bu gelişmelerle ilgili önleyici türde bazı tedbirler almasına karar
verdiğimi açıklayarak sizi bilgilendirme fırsatını değerlendirmek istiyorum.
Bulgar hükümetinden Alman Savunma Gücü51 birimlerine, söz konusu
gelişmelere karşı bazı güvenlik tedbirleri almaları için izin vermelerini rica
ettim. Almanya ile daima dostça ilişkiler kurmuş olan Bulgaristan, Üçlü Pakta
katılarak bu ilişkileri daha da yakın bir hale getirmiştir. Bu bağlamda,
50
Winston S. Churchill, The Grand Alliance, The Second World War, Volume V, London, 1950,
p. 30.
51
* German Wehrmacht.
[189]
Tibet İnal
Bulgaristan’dan alınan izin yukarıda bahsedilen önlemlerin icra edilmesi ile
ilgilidir; alınması düşünülen tedbirler Türkiye’ye yönelik değildir.
Bana gelince, ekselansları, Almanya’nın bu adımlarının hiçbir şekilde
Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve ya politik istikrarına yönelik olmadığını,
içtenlikle şahsi düşüncem olarak açıklamak ve sizi bilgilendirme fırsatını
değerlendirmek istiyorum; tam tersine, büyük ve tarihi önem taşıyan ortak
mücadelenin ve sonrasında yaşanan acıların anısına, sizi temin ederim ki,
gelecekte de Almanya ve Türkiye arasında gerçek bir dostça işbirliği için
gerekli bütün şartlar var olacaktır; çünkü:
1. Almanya, bu bölgelerde herhangi bir toprak kazanımı arayışı
içerisinde değildir. Açıklanan tehditlerin ortadan kaldırılmasından hemen
sonra Alman birlikleri Bulgaristan’dan ayrılacaktır.—ve devlet lideri
Antonescu’nun isteği doğrultusunda, Romanya’da da, aynı şekilde—
2. Savaş sonrasında, Avrupa’nın yaralarının iyileştirilmesi için
uygulanacak ekonomik program Almanya ve Türkiye’nin bir kez daha yakın
ticaret ortakları olmasını gerekli kılacak. Almanya’nın yalnızca kendi sanayi
ürünlerini satma konusuna ilgi göstermemesi aynı zamanda çok geniş ölçekli
satın alımlar gerçekleştirebilmesi, burada önem arz eden husustur.
Dahası, bu savaşın sona ermesinin ardından ortaya çıkacak yeni toprak
düzenlemelerinin Almanya’yı hiçbir şekilde Türk politikasının hedefleri ile karşı
karşıya getirmeyeceğine inanıyorum; aksine, iki devletin uzlaşması, Türkiye’nin
ve Mihver devletlerinin çıkarları açısından eşit derecede avantajlı olacaktır.
Bu sebeplerden ötürü, şimdi ve gelecekte Almanya ve Türkiye’yi düşman
haline getirebilecek herhangi bir türde sorun görmüyorum. Bu bağlamda,
Bulgaristan’a giren Alman birliklerine, orada bulunma sebepleriyle ilgili
olarak yanlış bir değerlendirmenin yapılmaması için şayet Türk hükümeti bizim
tutumumuzu değiştirmemize sebep olacak bazı güvenlik tedbirleri almanın
gerekli olduğunu düşünmezse, Türk sınırından yeterli uzaklıkta kalmaları
emrini verdim. Buna rağmen, aksi bir durumun ortaya çıkmasında bile,
İngilizlerin Yunanistan’da sağlam bir konum elde etmek amacıyla aldıkları
tedbirlere, karşı çıkma irademiz değişmeyecektir.
Ekselansları, lütfen bu mektubu hiçbir şekilde Almanya’nın Türkiye ile
ilişkilerini bozacak bir girişim olarak değil, her iki taraf için daha uzak
[190]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
gelecekte de ilişkileri geliştirmeyi ve çeşitlendirmeyi mümkün kılmayı
amaçlayan samimi bir kararlılık ifadem olarak kabul ediniz.”52
Churchill’ın Cumhurbaşkanı İnönü’yle iletişime geçmesi ile ilgili olarak
Alman Büyükelçisi Von Papen şu bilgileri aktarmıştır:“…Churchill, Türkiye
Cumhurbaşkanına kişisel bir mektup göndermiş, Bulgar havaalanlarını işgal
edeceklerini açıkladıktan sonra, hemen önlem alınmasını tavsiye ederek, sonra
‘çok geç’ olacağını vurgulamış. Royal Air Force bünyesinden on uçağını Türk
ordusunun emrine vermeyi teklif ediyor, ayrıca D.C.A. tipi yüz adet top
göndermeyi de üstleneceğini açıklıyordu. Bu ağız sulandırıcı hediyelere ve
giderek dozu artan İngiliz baskısına rağmen Türkler, Almanlara güvenmeyi
tercih ediyorlar ve tarafsız kalmayı sürdüreceklerini belirterek gerçekçi
olduklarını bir kez daha kanıtlıyorlardı.”53
İtalya’nın Yunanistan’a saldırısı karşısında Yunanistan’a karşı ahden bir
taahhüdü bulunmayan Türkiye, Yunanistan’a karşı savaşa katıldığı takdirde
müttefikine yardım edeceğini Bulgaristan’a bildirmiş ve Alman Büyükelçisi de
söz konusu konuyla ilgili bilgilendirilmiştir. Bulgaristan savaştan uzak
tutulunca Yunanistan Bulgar sınırındaki askerlerini çekerek İtalya ile
savaşabilme imkanı bulmuştu. Bu suretle Türkiye, Yunan iddialarının aksine,
Yunanistan’a dolaylı bir şekilde yardım etmiş oluyordu. Almanya ise Sovyet
hükümetinin 25 Kasım notasındaki tekliflerinden sonra Rusya’ya savaş açmaya
karar verdi ve Alman Yüksek Komuta Heyeti, Rus Savaşı planlarının
uygulanması için çalışmalara başladı. Almanya, Rusya’ya karşı saldırıya
geçmeden önce güney kanadını emniyet altına almak istedi. Almanya’nın 1941
başında teker teker bütün Balkan ülkelerini ele geçirmesinin ve 1941
Haziranında Türk sınırına dayanmasının sebebi buydu. Bu durum karşısında
Türkiye birtakım güvenlik tedbirleri aldı. Türkiye’nin kendisine karşı saldırıya
hazırlandığını düşünen Bulgaristan’ın endişelerini ortadan kaldırmak için 17
Şubat’ta Ankara’da Türkiye ve Bulgaristan arasında bir Saldırmazlık Paktı
imzalandı.54 Almanya ve Türkiye arasında 18 Haziran 1941 tarihinde, Nazi
ordularının Sovyet Rusya’ya saldırmalarından dört gün önce (22 Haziran 1941,
Barbarossa Harekatı) bir Saldırmazlık Paktı imzalanacaktır. Almanya, Türkiye
52
Documents Of German Foreign Policy, “1937-1945, F11/0308-10, Series D, Vol. XII”,
Washington, 1962, No. 113, pp. 201-203.
53
Azakoğlu, Franz Von Papen’in Hatıralarından…, ss. 438-439.
54
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 148-152.
[191]
Tibet İnal
ile imzaladığı Saldırmazlık Paktıyla Doğu Akdeniz ve Balkanlardaki işgal
hudutlarını güvence altına almayı amaçlamıştır.
18 Haziran 1941 tarihinde imzalanan Türk-Alman Saldırmazlık Paktı ile
ilgili olarak Ahmet Emin Yalman Vatan gazetesinde şu değerlendirmelerde
bulunmuştur:“Almanya ile imzaladığımız muahede, zaten takip ettiğimiz sulh
siyasetinin yeni bir şekilde ifade bulması demektir. Bu, siyasette hiçbir nevi
istikamet değişikliğine delâlet edemez.
Türkiye, bugünkü harbin hiçbir devresinde bir tecavüz siyaseti takip
etmeği hatırından geçirmemiş ve kendi toprakları etrafındaki ihtilâtlarda fiilî
bîtaraflıktan hiç ayrılmamıştır. Ayni bîtaraflığa pek olarak devam edecektir.
Türkiye kendi topraklarına yapılacak her türlü tecavüzlere silâhla
mukabelede bulunmak, hareketlerinde istiklâline hiçbir nevi müdahaleye
tahammül etmemek yolunda bir millî siyaset takip etmiş ve mukadderatına
tamamile sahip kalmakta ısrar etmiştir. Yeni imzalanan muahede, bu bakımdan
millî azmimizde hiçbir tebeddül yapmıyor ve yapamaz.
İngiltere’ye karşı bir müttefik sıfatile muayyen taahhütlerimiz vardır ki
yeni muahede bu taahhütlere karşı gelmiyor. İngiltere her vakitki gibi
müttefikimizdir. İngiltere aleyhine bir harekete alet olmamız hiçbir zaman
hatıra bile gelemez. İngilizlerle olan sıkı ve samimî münasebetlerimiz pek tabiî
olarak aynen devam edecektir.”55
Türkiye ve Almanya arasında imzalanan Saldırmazlık Paktı,
Almanya’nın Türkiye’den yaptığı krom ithalatı, Irak’taki Mihver yanlısı askeri
darbe ve darbe sonrasında Britanya’nın Irak’ta aldığı askeri tedbirler ile ilgili
olarak Alman Büyükelçisi Von Papen şu bilgileri aktarmıştır:“Haziran ayında
imzaladığımız dostluk anlaşması sırasında, Almanya için Türkiye’den önemli
miktarda krom ihracatı sağladım. Ne yazık ki bu ihracat, 1944 yılı yaz
ortalarına doğru kesildi. O sıralarda İttifak devletleri Türkiye’den Almanya’ya
nakliyatı engelliyorlardı.
Ankara’ya geri döndüğümde, üç hafta boyunca gerçek bir kâbus yaşadım.
Nedeni, Irak’taki ayaklanmaydı. Bu olayın Hitler’in ve onun ordu
kumandanlarının yaratıcı(!) zekâlarını uyandırmasından korkuyordum. 1930
yılından beri Irak bir şekilde Britanya’nın protektorasıydı. Kraliyet Hava
Kuvvetlerinin Basra ve Habbaniya’da birer hava üssü vardı. 1941 yılı Mart
ayında Raşid yönetiminde bir grup isyancı, İngiliz yanlısı hükümeti yerinden
etmişti. Londra bu duruma çare bulmak ve petrol teminini garantiye almak
55
Vatan, 19 Haziran 1941.
[192]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
amacıyla, ortaklarının onayını bile sormadan Basra’ya bir Hint müfrezesi
göndermiş, bir askerî harekâtla Raşid’i saf dışı bırakmıştı. Habbaniya üssüne
Iraklıların yaptığı bir saldırı, İngiliz güçlerinin sayısal azlığına rağmen
bozguna uğradı. Bu arada Berlin, olağanüstü bir plan hazırlamıştı!! Acaba
Bağdat’a ve Basra’ya birkaç bölük asker gönderilemez miydi? Böylece Hint
müfrezeleri denize dökülür ve (bir taşla iki kuş hesabı) hem Pers (İran) Körfezi
ele geçirilir, hem de petrol kuyularına el konurdu.
İlk bakışta bu korkunç plan başarılırmış gibi görünüyordu. Suriye
orduları kumandanı Fransız General Dentz, Vichy’ye sadıktı. Filistin’deki
Britanya askeri gücü ise sayıca önemsizdi. Ancak çok büyük başka bir engel
vardı: Almanlar iletişim ağlarını nasıl garanti edebileceklerdi? Mihver,
Akdeniz’in doğusunu eline geçirecek kadar tanımıyordu. Kara yolundan
Türkiye’yi geçmeye gelince, Hitler benim argümanlarıma kulak verdiği sürece
kapalı kalacaktı. Bu koşullar doğrultusunda neden İtalyan Deniz Kuvvetlerine
baş vurmuyorduk? İşte deniz yolunu açmak için ezici bir güç. Onlara soruldu ve
sonuç tam bir felâket oldu.
İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri keyifliydi, Girit yönüne giderken bir tek
İtalyan destroyer dumanı bile görmemişler. Amiral Cunningham’ın deniz filosu,
Girit’i Alman güçlerine bırakmamak için kahramanca savaşırken inanılmaz
kayıplar vermişti. Ancak İtalyanlar, İngilizleri zayıflatmak için bile bir tek olsun
ateş etmemişlerdi.”56
Rus-Alman Harbi başlayınca Türkiye, Büyükelçi Haydar Aktay
aracılığıyla savaşta tarafsız kalacağını 25 Haziran 1941 günü Rus Hariciyesine
bildirdi. İki ülke arasındaki saldırmazlık anlaşması ve 25 Mart 1941 günü
yayınlanan ortak bildiri, Türkiye’nin bu şekilde hareket etmesini gerektiriyordu.
Ancak, kendisi savaş dışı kaldığı sürece Türkiye’nin tarafsız kalmasını isteyen
Rusya için artık tarafsızlık arzu edilir bir politika olmaktan çıkmıştı. Rus
toprakları içinde Alman ileri harekâtı devam ettiği sürece SSCB, Türkiye’nin
müttefikler yanında harbe girmesini istemiş, fakat bu talebi hiçbir zaman
doğrudan Türkiye’ye yapmayarak İngiltere aracılığıyla gerçekleştirmek
istemiştir. Alman saldırıları durdurulup, Rus toprakları düşmandan
temizlenmeye başlanınca Sovyet hükümeti, Türkiye’nin alacağı kararlarla
ilgilenmez olacak, savaşın sonu yaklaşırken de Türkiye’nin savaşa katılmasını
istemeyecektir.57
56
57
Azakoğlu, Franz Von Papen’in Hatıralarından…, ss. 440-441.
Gürün, Türk-Sovyet…, s. 239.
[193]
Tibet İnal
Almanların neredeyse bütün Balkanlara hakim olması Türkiye’nin
durumunu oldukça hassas bir noktaya taşımıştı. Churchill’in 24 Mart tarihli
mektubunda da ifade edildiği gibi, Bulgaristan’a yerleşen Almanya’nın
Türkiye’ye saldıracağı, Rusya’nın da bu durumdan faydalanarak Türkiye’yi
işgal edeceği ve ülkenin Polonya gibi parçalanacağı söyleniyordu. Hitler, 4
Mart’ta İnönü’ye mektup göndererek Almanya’nın Türkiye’ye karşı saldırgan
emelleri olmadığını ve Alman ordularının Türk sınırından 60 km. uzakta
kalacağını bildirdi. Türkiye’nin Alman işgali tehlikesi karşısında savaş dışı
durumunda ısrar etmesi ve topraklarından savaşan devletlerden herhangi birinin
faydalanmasına izin vermemesi, Almanya’nın Suriye ve Irak’a inmesini ve
böylece Basra’yı ele geçirip Hint Okyanusunda Japonya ile birleşmesini
engelledi.58 Almanya, Irak’taki Raşid Ali Geylani yönetimine Türkiye
üzerinden transit geçerek yardımda bulunmak istemiştir. Türkiye buna karşı
çıkıyordu. Irak’ta 2 Nisan’da gerçekleşen darbenin ardından İngiltere Irak’taki
durumu tekrar kendi lehine çevirmek amacıyla 2 Mayıs’ta Basra’ya asker
çıkarmıştır. Bu gelişmeler üzerine Almanya yanlısı darbeci yönetimin Savunma
Bakanı Ankara’ya gelerek Von Papen’den yardım istedi.59
Londra’da yayınlanan The Tablet dergisinde Lord Birdwood’un
Yakındoğu’daki Harp ve Türkiye’nin Tutumu başlıklı yazısı Hariciye Vekâleti
İstihbarat Dairesi Müdürlüğü Şubesinden Hariciye Vekili imzasıyla Yüksek
Başvekâlete 30.7.1941 tarihinde gönderilmiştir. Irak’taki gelişmelerle ilgili
olarak yazıda şu değerlendirmeler yapılıyordu:“Türkler eskiden kendilerine ait
olan Irak’da İngiliz kudretinin mümkün olduğu kadar sür’atle yeniden teessüs
etmesini görmeye her halde istekli olsalar gerektir, ve İngilizlerle Raşid Ali
arasındaki Türk tavassutu için Ankara’dan ne türlü mütalealar gelmiş olursa
olsun bunlara İngiliz menafiini siyaset için bir jest nazarıyla bakılabilir. Raşid
Ali’yi tenkil hususundaki gecikmeden dolayı sabırsızlananlar, Irak’ın
büyüklüğünü ve oradaki münakalâtın azlığını kâfi derecede hesaba
katmıyorlar.”60
Balkanlarda ve Ege denizinde sahip oldukları güçlü konumun Türkiye’ye
daha kolay giriş yapabilmelerini sağlaması İngiltere’ye karşı yürüttükleri
istihbarat savaşında Almanlara önemli avantajlar sağladı. Ancak, İngilizler de
bu durum karşısında çok kısa bir sürede tedbir aldılar. Türkiye’nin savaş dışı
58
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 154-156.
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 442.
60
BCA: 030.10./235.587.3-30/07/1941
59
[194]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
kalmak için gösterdiği kararlılık ve belirli bir ölçüye kadar topraklarında
yürütülen istihbarat faaliyetlerini tarafsızlık politikasını koruma maksadıyla
görmezden gelerek herhangi bir çatışma içine girmemesi Almanya ve
İngiltere’nin Türkiye’de bir istihbarat savaşı içine girmelerine neden oldu.
Alman ajanlarının 1944 yılının ortalarında Türk hükümeti tarafından sınır dışı
edilmesi Almanya’nın Türkiye’deki istihbarat faaliyetlerinin durmasına neden
oldu.61
Türkiye çeşitli kaynaklar aracılığıyla Almanya’nın Türkiye’deki ve
yurtdışındaki propaganda faaliyetlerini yakından takip etmiştir. Nazi
Propaganda Teşkilatının Latin Amerika’daki faaliyetleri bu kapsamda Türkiye
tarafından izleniyordu. 27.11.1941 tarihinde Emniyet Umum Müdürünün ilgili
diğer devlet birimlerine gönderdiği bir yazının içeriği bununla ilgiliydi:“Nazi
Propaganda teşkilatının cenubı Amerikada ne şekilde çalıştığı hakkında
Boenos-Ayres Elçiliğimizden alınan bir yazıyı, yüksek bilgilerinize ve
tamamıyla hususi bir surette arz eder bilvesile saygılarımın kabülünü rica
ederim.”62
Atlantik Bildirisi ilan edildiği sırada (14 Ağustos 1941) Alman orduları
Moskova’ya yaklaşıyorlardı ve Japon kuvvetleri Güneydoğu Asya’ya doğru
harekât hazırlığı yapıyorlardı. Churchill’in öncelikli amacı ABD’nin savaşa
katılmasını sağlamaktı. Churchill, Sovyetlerin savaşa katılmasına ve ABD’nin
maddi desteğine rağmen Büyük Britanya’nın kesin bir zafer kazanmasının
olanaksız olduğunu anlamıştı. Ayrıca, Sovyetler Birliği çökebilirdi ve Hitler ile
Stalin arasında bir uzlaşma olasılığı daima vardı; böyle bir durum Britanya’nın
tekrar yalnız kalmasına sebep olabilirdi. 63
7 Aralık 1941’de ABD’nin savaşa girmesiyle savaşın sonucu hakkındaki
şüpheler önemli ölçüde ortadan kalkmakla beraber, 1942 yılı Türkiye’nin gerek
Mihver gerek Müttefik devletler tarafından baskı altında tutulduğu bir yıl olmuş
ve Türk hükümetinin o süreye kadar çok zor olmayan bir şekilde devam ettirdiği
savaş dışı durumun korunması zorlaşmıştır. Mihver, kuzeyde Kafkaslara
güneyde ise Süveyş’e doğru taarruz hareketine girişmişti. Bu taarruzlar başarıya
ulaşırsa Türkiye Mihver kıskacı içinde kalabilirdi. Bu bakımdan Türkiye gerek
Rus-Alman harbi gerekse Kuzey Afrika muharebeleri ile yakından ilgilenmeye
61
Süleyman Seydi, “The Intelligence War in Turkey During the Second World War, Middle
Eastern Studies, Vol.40, May 2004, p. 83.
62
BCA: 490.1./609.112.13-27/11/1941
63
Kissinger, Diplomasi…, s. 372.
[195]
Tibet İnal
başladı. Savaş malzemesi konusundaki gelişme tatmin edici değildi ve
müttefiklerin başka yerlerde meşgul olmalarından dolayı, Türkiye’ye yapılan
yardımı arttırmaları mümkün gözükmüyordu.64
25 Mart 1942 tarihinde, ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Sumner
Wells’den Türkiye’deki ABD Büyükelçisi Steinhardt’a gelen rapor Türk-Sovyet
ilişkilerinde ilerleme sağlanması için yapılması gerekenlerle ilgiliydi:“ABD
Dışişleri Bakanlığı, Sovyet elçisinin sizin yardımınız ve ya tavsiyeniz için
gösterdiği istek sebebiyle Türk-Sovyet ilişkilerinin geliştirilmesine yardım etmek
için herhangi bir konuda üstlenebileceğiniz sorumluluğu onaylamaktadır. Türk
ve Sovyet otoritelerinin olumlu karşılayabilecekleri şeylerin ötesine geçmeden
bu konuya hangi ölçüde dahil olacağınız sizin insiyatifinizdedir.
Türkiye ve Sovyetler arasında karşılıklı güvensizliğin geniş ölçüde iki
rejimin dünya görüşü arasındaki temel farklılıklardan kaynaklanması ve
çıkarlarla ilgili olan tarihi çatışmanın eylem ya da müzakere ile ortadan
kaldırılmasının mümkün olmaması sebebiyle, Sovyet elçisiyle Türk-Sovyet
ilişkilerini değerlendirirken bazı yorumları yansıtmaya yönelik yapabileceğiniz
özel öneriler bizim açımızdan sorunludur.
Bununla birlikte, Sovyet hükümetinin Sovyetler Birliğinde bulunan Türk
diplomatik, konsüler ve askeri görevlilerine karşı bir ölçüde daha güven verici
bir tutum içinde olması, onlara karşı biraz özel ilgi göstererek beklenenin
dışında nezaket içeren davranışlar geliştirmesi yararlı bir etki ortaya
çıkarabilir.
Rapor edilen Kuzey İran’daki ayrılıkçı Sovyet eylemlerinden Türklerin
eskisi kadar endişe etmediği tahmin edilmektedir. Ancak, Türk-Sovyet ilişkileri
geliştirilecekse Sovyet hükümeti İran’la ilgili ilhak hedeflerinde Türk
şüphelerini tamamen azaltacak özel çabalar göstermelidir.
Rusya’nın Boğazlarla ilgili hedeflerinden Türkiye’nin duyduğu
şüphelerin çok derin olması sebebiyle bunları ortadan kaldırmak son derece
güç olacaktır. Ancak, Sovyet yetkililer Türk yetkililerle yapılacak görüşmeler
sırasında onları özel olarak ikna etmeyi amaçlayan yollar bulabilirler. Eğer
arzu edilirse bununla aynı etki derecesinde, Boğazlarda antlaşmayla
kendilerine tanınmamış olan hiçbir hak ve ya imtiyazın arayışı içinde
olmadıklarına dair kamuoyu açıklamaları yapmaya istekli olduklarını ifade
64
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 160-162.
[196]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
etmek için yollar da arayabilirler. Sınırlar Sözleşmesinin65 Türk hükümetini
memnun edecek şekilde müzakere edildiği fark edilebilir.66
Sumner Wells’in işaret ettiği İran’daki ayrılıkçı Sovyet hedeflerini
Türkiye savaşın başından itibaren çok yakından takip etmiştir. 20.10.1939
tarihinde Hariciye Vekili imzasıyla Başvekâlet Yüksek Makamına gönderilen
yazının içeriği şöyleydi:“İsviçre’den verilen bir haberde: Rusya’nın; İran ve
Efganistan’da propaganda yaptırdığı hakkında haberler alındığı, sabık Efgan
kralı Amanullah zamanında Hariciye Vezirliği yapmış olan ve İngilizlere
düşman bir kabileye mensup bulunan Gulam Sıddıkhan’ın Berlin’de Nazi
liderlerinden Rudolf Hess ile temas etmekte olduğu bildirilmektedir.”67
20 Nisan 1942’de askerlik çağında bulunan Yunan, Yugoslav ve Arnavut
tebaalı yabancıların Mısır ve Filistin’e gönderildiklerini bildiren bir istihbarat
raporu Dahiliye Vekili imzasıyla Hariciye Vekâleti ve Başvekâlet Yüksek
Makamına gönderilmiştir:“Son zamanlarda askerlik çağında bulunan Yunan,
Yugoslav ve Arnavut tebaalı yabancılardan Mısır ve Filistine gitmek üzere vize
alanların dikkati calip bir yekûn teşkil etmekte olduğu, bunların Mısır ve
Filistinde teşekkül edecek alaylara iltihak etmek üzere gönderildiklerinin
öğrenildiği, 20/I/942 tarihinden I5/Mart/942 tarihine kadar 2I Arnavut, 64
Yunan ve I9 Yugoslavyalının bu maksatla vize aldıkları bildirilmiştir.”68
Feridun Cemal Erkin savaş sırasında Arap Orta Doğusundaki
gelişmelerle ilgili olarak ise şu bilgileri aktarıyordu:“1941 yılı Şubat ayında
savaş durumunun komşu devletler üzerindeki etkilerini incelemek üzere Arap
memleketlerine geçici görevle gönderildim. Lübnan, Suriye, Irak, Filistin ve
Mısır’ı ziyaret ettim. Çeşitli sebeplerle genel havanın Müttefikler aleyhine
döndüğü izlenimine vardım. Irak’ta zuhur eden Râşit Âli olayı bu akımın sadece
bir safhası idi. 1942 Şubat ayında da aynı suretle bu memleketlere yaptığım
seyahatte, Lübnan ve Suriye’de durum değişmişti. Bu memleketler İngiliz ve de
Gaulle’cu Fransız işgali altına girmişti.”69
Erkin, Türkiye’nin savaş sırasındaki esir politikasıyla ilgili olarak ise şu
bilgileri vermiştir:“1940’da, Fransa’nın mağlup olarak savaş dışı kalmasından
ve Dunkerque faciasından sonra, Almanların ellerine geçen on binlerce Fransız
65
* çev. notu: Montreux’de 20 Temmuz 1936’da imzalandı.
FRUS, “The Near East and Africa: Turkey, Negotiations Regarding Handling Of Lend-Lease
Supplies For Turkey”, Washington, 1963, pp. 817-818.
67
BCA: 030.10./222.495.10-20/10/1939
68
BCA: 030.10./206.408.4-20/04/1942
69
Erkin, Dışişlerinde… s. 125 .
66
[197]
Tibet İnal
ve İngiliz esirine gıda maddeleri gönderilmek üzere, İngiltere ve Fransa
Büyükelçileri hükümetimizden bu maddelerin sağlanmasını rica etmişlerdi.
Yunanistan’ın Alman orduları tarafından işgali üzerine, Yunanistan halkına da,
aynı suretle gıda maddeleri gönderilmesi ricası tekrarlandı. Savaş durumu
dolayısıyla her tarafta darlaşan yiyecek maddelerinin kıtlığı bu müracaatların
gerekçesini izah ediyordu. Hükümetimiz, Dışişlerinde benim başkanlığım
altında Bakanlıklar arası (Ticaret, Gümrük, Ulaştırma) bir komisyon teşkil etti.
İşe başladık”70
7.5.1943 tarihinde, İtalyan ve İngiliz yaralı ve hasta savaş esirlerinin
İzmir’de mübadelesi sırasında gösterilen dostluktan dolayı, İtalyan ve İngiliz
Büyükelçilerinin Türk hükümetine gönderdikleri teşekkür mektubu ile ilgili
olarak Hariciye Vekâleti Üçüncü Daire Umum Müdürlüğü 4. Şubeden Yüksek
Başvekâlete yazılan resmi bir yazının içeriği ise şöyledir:“İtalya Büyük
Elçisinden alınan bir mektupda hasta ve yaralı İtalyan harp esirlerinin 19
Nisan 1943 tarihinde İzmir’de İngiliz hasta ve yaralı harp esirleri ile yapılan
mübadelesinde gösterilen dostâne müzaheret ve yardımdan dolayı Cumhuriyet
Hükûmetine İtalya Hükümetinin teşekkürlerinin arzına kendisini memur ettiğini
bildirmekde ve alâkadar Türk makamlarınca alınan tedbirler sayesinde
mübadelenin tam bir intizam tahtında İtalyan esirlerine en büyük ihtimamlar
gösterilmesi suretile vazifelerini en yüksek bir liyakatle yapmış olan İzmir ilgili
makamları ile Kızılay murahhaslığına da ayrıca hükümetinin ve kendisinin
teşekkürlerinin bildirilmesi rica edilmektedir.
Ahiren İngiliz Büyük Elçisinden de bu vesile ile alınan bir mektupda
İngiliz-İtalyan hasta ve yaralı harp esirlerine —İzmir Türk makamları ve Dr.
Remzi Günenç idare ve nezaretinde büyük bir liyakat ve muvaffakiyetle
başarılması suretile— mübadelesi hususunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
tarafından ibzal buyurulan müessir yardım dolayısile Büyük Britanya
Hükûmetinin Hükûmetimize teşekkürlerinin arzına Hariciye Nezareti tarafından
memur edildiğini bildirmekde ve bu uğurda sarfedilen mesaiye iştirâk etmiş
bulunanların cümlesine bu dostâne iş birliği için İngiltere Hükûmetinin
teşekkürlerinin kendilerine işarı zımmında Vekâletimizin delâleti iltimas
kılınmaktadır.”71 Görüldüğü gibi, T.C. hükümeti tarafından savaş sırasında
uygulanmış olan esir politikasının tarafsızlık politikasıyla çelişen bir yönünün
70
71
Erkin, Dışişlerinde… s. 129.
BCA: 030.10./239.613.15-07/05/1943
[198]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
bulunmadığı aksine her iki politikanın da birbiriyle uyumlu olarak icra edildiği
anlaşılmaktadır.
Churchill, Fransız Kuzey Afrikasına müttefiklerin başarılı bir şekilde
inmelerinden ve Stalingrad’ın kurtarılmasından sonra 1943 ilkbaharında
Türkiye’nin savaşa sokulması gerektiğine karar verdi. 1942 yılı sonuna kadar,
müttefikler Almanya’nın Avrupa’nın dışına doğru genişlemesini engellemeye
çalışırken Türkiye’nin savaş dışı durumu oldukça yararlı olmuştu; ancak şimdi
Almanya’yı yenmek için Avrupa’nın içine girmek gerekiyordu ve Türkiye
mevcut konumuyla bu kez müttefiklere engel olmaya başlamıştı. Türkiye’nin
Adana Müzakerelerinde Churchill’in isteğine rağmen savaş dışı konumunu
korumak istemesinin sebeplerinden biri de Müttefik devletlere tam olarak
güvenememesiydi. Von Papen, bir toplantıda Menemencioğlu’nun kendisine
şunları söylediğini aktarmıştır:“Bu dünya çapında ihtilaf beklenmedik bütün
unsurları taşımaktadır. Batılıların birinin Rusya ile ayrı bir anlaşma ile
durumunu kuvvetlendirmesi ya da Rusya’nın bir gün Almanya ile anlaşması
üzerinde durulacak ihtimallerdir. Türk dış politikası her türlü ihtimali dikkate
almalı ve savaşan tarafların hepsi ile dost kalmalıdır.”72
Kazablanka Konferansından sonra, Türklerle doğrudan teması savaş
kabinesine kabul ettiren Churchill, Başbakan Saraçoğlu ile (Refik Saydam
ölünce Saraçoğlu Başbakan oldu) Kıbrıs’ta buluşmayı teklif etti. Türkiye bu
teklifi kabul etmekle birlikte, Churchill Türkiye’ye gelmek isterse toplantının
İnönü ile yapılabileceği cevabını vermiş ve bunun üzerine Adana Görüşmeleri
gerçekleşmiştir. Churchill bu görüşme haberini hem Roosevelt’e hem Stalin’e
ulaştırmış, Stalin’e yazdığı mektupta İnönü ile “Türk ordusuna daha iyi ve daha
çabuk teçhizat gönderilmesi” konusunu görüşeceğini de eklemiştir. 73 30-31
Ocak 1943 tarihinde gerçekleşen Adana Görüşmeleriyle ilgili olarak Churchill
şunları aktarmıştır:“Türk Başbakanı, Rusya’nın yayılmacı olabileceğini
belirttiğim görüşün üzerinde durdu. Bu, Türkiye’nin çok ihtiyatlı olmasını
gerektiriyordu. Barışı ve güvenliği korumak için Milletler Cemiyetinden daha
güçlü bir uluslararası örgütün olabileceğini söyledim ve komünizmden
korkmadığımı belirttim. Mr. Saraçoğlu, daha gerçekçi bir değerlendirme
arayışında olduğunu söyledi. Tüm Avrupa Slavlarla ve komünistlerle doluydu.
Almanya yenilirse işgale uğramış bütün devletler Bolşevik ve Slav olabilirdi.
Olumsuz beklentilerin, tahminlerin her zaman için düşünüldüğü gibi kötü bir
72
73
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 164-169.
Gürün, Türk-Sovyet…, s. 246.
[199]
Tibet İnal
sonuca ulaşmayacağını söyledim; ancak bunlar gerçekleşirse Türkiye’nin daha
güçlü bir konumda bulunması ve İngiltere ile ABD’yle yakın ilişkiler kurması
daha iyi olurdu.”74 Adana Görüşmelerinde yalnızca işgal edilen Avrupa
ülkelerinin durumu ve Türk-Rus ilişkilerinin geleceği ile ilgili gelişmeler
müzakere edilmemiştir; Türkiye’nin savaşa katılıp katılmayacağı, Balkanlardaki
durum, Türkiye’ye askeri yardım yapılması, savaş sonrasında ortaya çıkacak
dünya düzeni ve dünya barışının korunması için Milletler Cemiyetinin
zayıflıklarını taşımayan uluslararası bir örgütün kuruluşu ile ilgili olarak
yapılacak düzenlemeler de müzakere edilen konular arasındaydı.
Başbakan Şükrü Saraçoğlu 17.3.1943’de TBMM’de yaptığı konuşmada
Türk-İngiliz ilişkileriyle ilgili olarak şunları söylemiştir:“Müttefik ve dost
devletlerle olan politikamızı ve münasebetlerimizi aramızdaki muahedelerle
tanzim etmiş bulunuyoruz.
Bir taraftan Şef’in uzağı gören kudretine, diğer taraftan kuvvetli bir
orduya dayanan hariciyemiz bugüne kadar çok parlak neticeler elde ettiği gibi
bugünden sonra da Türk’ün topraklarını, Türk’ün haklarını ve Türk’ün
menfaatlerini tamamen koruyacaktır.
Bu politika artık yalnızca Hariciyenin, Hükümetin ve hattâ Meclisin
politikası değil tamamen Türk milletinin ve Türk çocuklarının malıdır.
Politikamızın umumî hatlarını gösteren bu sözlerden sonra bilhassa
tebarüz ettirilmesi lâzım olan bir cihet vardır ki, o da İngiliz-Türk dostluğudur.
Mister Çörçil’i Adana mülâkatlarından sonra daha yakından tanıyarak,
daha çok sevmeye başladık. Etrafımızda, Mister Çörçil başta olmak üzere,
bütün İngiliz devlet adamlarının bize uzattıkları samimî elleri görüyor ve yine
bu devlet adamlarının samimî sözlerini işitiyoruz.
Lortlar Kamarası dün yine bu dostluğun yeni bir tezahürüne şahit oldu.
İngiliz dostlarımız emin olsunlar ki bize uzatılan elleri samimiyetle sıkıyor,
İngiltere’den gelen samimî sözleri de bizim Londra’ya gönderdiğimiz yürekten
sözlerin bize akseden sadaları addediyoruz. Çünkü bizim kanaatımıza göre
İngiliz-Türk dostluğu yalnız karşılıklı menfaatlerin emrettiği bir dostluk değil,
iki memleketin hayati zaruretlerinin en başında gelen bir ihtiyaçtır.”75
14 Eylül 1943 tarihli Akşam gazetesinde “Amerika Hariciye Nazırının
Dış Siyaset Hakkındaki Nutku” başlığıyla verilen haberde ABD Dışişleri Bakanı
74
Winston S. Churchill, The Hinge of Fate, The Second World War, Volume IV, London, 1951,
pp. 635-636.
75
TBMM ZC, C.I, D.7, 17.03.1943, ss. 25-26.
[200]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
Cordell Hull’un savaş sonrası ile ilgili şu değerlendirmeleri aktarılmıştır:“…her
millet, harbden sonra dış politikanın ne olacağını bilerek şimdiden ona göre
hareket etmezse, refahı hatta varlığı tehlike altına girer.
Amerika’nın bütün milli tarihi boyunca, yabancı milletlere karşı güttüğü
ve Amerikan milletinin ruhunda kök salmış olan siyaset bazı prensiplere
dayanıyor.
Harb bittiği zaman, bugün birleşmiş olan milletlerden her biri,
başarılacak muazzam vazifede pay alacaklardır.”76
Müttefiklerin Sicilya çıkarmasından hemen sonra toplanan Quebeck
Konferansında savaş durumu müzakere edilirken Roosevelt ve Churchill
Türkiye’nin durumunu da görüştüler. Konferanstan sonra müttefikler Türkiye
üzerinde Türk hava alanlarının kullanılması konusunda baskıda bulunmaya
başladılar. Müttefik devletler Dışişleri Bakanlarının biraraya geldiği 19 Ekim
tarihli Moskova Konferansında da Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, Rusya’nın
Doğu’dan Avrupa’ya doğru ilerlemesini kolaylaştırmak için Türkiye’nin savaşa
girmesi gerektiğini ileri sürdü. 77 Quebec Konferansında Churchill, İtalya’da
ortaya çıkan yeni durum sebebiyle ikinci cephenin Fransa’da değil Türkiye’nin
de katılımıyla Balkanlarda açılmasını istemiş ancak görüşünü kabul
ettirememiştir. İkinci cephenin Fransa’da, Normandiya kıyılarında açılmasına
karar verilmiş ve bunun sorumluluğu da ABD’ye bırakılmıştır. 78
19 Ekim’de Moskova’da toplanan Dışişleri Bakanları Konferansında,
İngiltere ve ABD Türkiye’yi savaşa katılmaya zorlamanın uygun olmayacağını
bunun yerine hava üsleri vermesi ve ulaşım kolaylıkları sağlamasının
gerektiğini savundular. İngiltere ve ABD’ye göre Türkiye’nin savaşa katılması,
Türkiye’ye geniş ölçüde silah yardımı yapılmasını gerektirecekti ancak Mayıs
1944’te Batı Avrupa’ya büyük bir çıkarma hazırlığı yapılması sebebiyle ABD
ve İngiltere bu yardımı yapabilecek durumda değillerdi. 79 6 Haziran 1944’te
başlayan Normandiya Çıkarması (İkinci Cephe) Avrupa’daki savaşın sonuna
yaklaşıldığına işaret ediyordu. Haziran sonuna doğru İngiltere ve ABD,
Türkiye’den Almanya ile tüm ticari ve diplomatik bağlarını kesmesini istemeye
başlayacaklardır.80
76
Akşam, 14 Eylül 1943.
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 171-172.
78
Armaoğlu, Yirminci Yüzyıl…, s. 477.
79
Esmer ve Sander, Olaylarla…, s. 173.
80
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 468.
77
[201]
Tibet İnal
Kahire’de 5-8 Kasım günleri yapılan dört toplantının zabıtları Dışişleri
yayınında yer alır. Bunlar incelendiğinde, Türk hükümetinin savaşa girme
talebinin Sovyetlerin tazyikiyle yapıldığından kuşkulandığı görülecektir ki,
tahminin isabeti ancak takdir edilir. Kahire’de Menemencioğlu üsleri açmayı
kesin şekilde red, savaşa girme konusunu ise hükümete götürmeyi kabul etti.
Hükümet, uzun müzakereler sonucu, savaşa girmenin başarılı bir sonuç
getirmeyeceği görüşünü benimseyerek, olumsuz yönde alınan kararı 17 Kasım
tarihinde İngiliz elçisine bildirdi. Menemencioğlu, 18 Kasım’da da Rus Elçisi
Vinogradov’u davet ederek, alınan kararı ona da bildirmiş ve ayrıca bu kararın
gerekçelerini de anlatmıştır. Rus elçisi de, Moskova’daki İngiliz sefirinin
Molotov ile iki kere görüşerek, Kahire Müzakereleri hakkında bilgi verdiğini
söylemiştir.81 Menemencioğlu’nun Kahire dönüşü verdiği raporu değerlendiren
hükümet, üs verme talebinin Almanya ile Türkiye arasında kaçınılmaz olarak
bir savaşa neden olacağı değerlendirmesinde bulunmuş, savaşa katılma
konusunun ise Türkiye’nin mevcut imkanlarının üstünde şartlar gerektirdiği ve
bu şekilde savaşa girmenin bir yarar sağlamasının mümkün olamayacağı
sonucuna ulaşmıştır.82
Anthony Eden, I. Kahire Konferansında İngiltere adına hava üslerini,
müttefik devletler adına da yıl sonuna kadar savaşa dahil olmasını Türkiye’den
talep etmiştir. Tekliflerin reddedilmesi durumunda İngiliz hükümetinin
Türkiye’ye göndereceği yardımın kesileceği uyarısını yapmıştır. Kahire’de
Eden-Menemencioğlu görüşmelerinde başlayan Türkiye’yi savaşa sokma
amaçlı İngiliz politikası, Tahran Konferansından sonraki dönemde de Türk
hükümetine yönelik daha yoğun bir baskı eşliğinde İngiltere tarafından
uygulanmaya devam etmiştir. Tahran Zirve Konferansında, Churchill’in
Türkiye’nin savaşa katılması ve Doğu Akdeniz’de bir cephe açılması
konularında ısrarcı bir tutum takınması Sovyetlerin Türkiye’nin savaşa
sokulması konusuna olan ilgisini azaltmıştır. 83 Moskova Konferansı ve Kahire
Görüşmeleri sonucunda ortaya çıkan duruma göre İngiltere ve Sovyetlerin
Türkiye’yi derhal savaşa sokmak istedikleri anlaşılıyordu. Ancak müttefik
devletlerin söz konusu durumla ilgili farklı beklentileri bulunmaktaydı. SSCB,
Türkiye’nin savaşa girmesini hem Fransa’da ikinci esas cephenin açılmasından
önce Rusya üzerindeki Alman baskısının hafifletilmesi hem de Balkanlara
81
Gürün, Türk-Sovyet…, s. 258.
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 458.
83
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 173-175.
82
[202]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
İngiliz güçlerinin yerleşmesini engellemek için istemekteydi. İngiltere ise, Ege
ve Akdeniz’in Almanlardan temizlenmesini, başka bir ifadeyle imparatorluk
ulaşım yollarının açılmasını ön planda tutmaktaydı. ABD ise, bütün ağırlığın
Batı Avrupa ve İtalya’daki harekata verilebilmesi için Balkanlarda yeni bir
cephe açılması önerisine karşı çıkmaktaydı. 84
Churchill, Kahire Konferansında Türk heyetiyle yapılan görüşmelerle
ilgili şu bilgileri aktarmıştır:“Moskova Konferansındaki görüşmelerinin
ardından İngiltere’de bulunan Mr. Eden 85 şimdi oradan gelerek bize katılmıştı.
Mr. Eden’in gelişi benim için çok iyi oldu. Mr. Eden ve General Ismay,
Moskova Konferansı dönüşü yolunda Türk Dışişleri Bakanı ve Kahire’deki
diğer Türklerle tanışmışlardı. Mr. Eden, müzakerelerde güney-batı
Anadolu’daki hava üslerine acil olarak ihtiyacımız olduğunu vurguladı.
Almanların hava üstünlüğü sebebiyle Leros ve Samos adalarındaki askeri
durumumuz son derece tehlike arz ediyordu. Her iki yer de bundan kısa bir süre
sonra kaybedildi. Mr. Eden, ayrıca Türkiye’nin savaşa girmesi sebebiyle ortaya
çıkabilecek bazı avantajların da üzerinde durdu. İlk olarak, bunun
gerçekleşmesi Bulgarları güçlerini hudut bölgesinde toplamaya zorlayacaktı.
Bunun neticesinde Yugoslavya ve Yunanistan’da bulunan yaklaşık 10 tümenlik
Bulgar askeri birliğinin yerini Almanlar doldurmak zorunda kalacaklardı.
İkincisi, belirleyici netice getirebilecek bir hedefe (Ploesti) saldırmak mümkün
olabilecekti. Üçüncüsü, Almanya’nın kroma ulaşması önlenebilecekti. Son
olarak, moral üstünlük söz konusuydu. Türkiye’nin savaşa girişi Almanya’da ve
onun uyduları arasında dağılma sürecini hızlandırabilirdi. Ortaya konulan bu
argümanlar karşısında Türk delegasyonu tepkisizdi. Anadolu’daki üslerin
verilmesinin aslında savaşa müdahale anlamına geleceğini ve savaşa müdahale
ederlerse İstanbul, Ankara ve İzmir’e yönelik bir Alman misillemesinden
kendilerini koruyacak hiçbir şeyin olmadığını söylediler. Almanların
başlatacağı herhangi bir hava saldırısına karşı yeterli savunma gücü vererek
endişelerini ortadan kaldırmayı amaçlayan güvencelerimizi reddettiler.
Almanların her yerde çok dağınık olmaları sebebiyle Türkiye’ye saldırmaya
uygun bir askeri bölüklerinin bulunmadığı görüşüne karşı çıktılar.
Müzakerelerin tek neticesi, Türk delegasyonunun hükümetlerine rapor sunmaya
söz vermeleriydi. Ege’de meydana gelen hadiselere onların bakış açısıyla
84
85
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 459.
* Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Sir Anthony Eden.
[203]
Tibet İnal
bakıldığında ihtiyatları sebebiyle Türkleri suçlamak pek mümkün
gözükmüyordu.”86
II. Kahire Konferansında, Türkiye’nin savaşa katılması ve bunun
gerçekleşmesinin hangi şartlar altında daha uygun olacağı ile ilgili olarak şu
değerlendirmeler yapılmıştır:“Cumhurbaşkanı İnönü, Türkiye’ye destek
gönderilmesini içeren bir hazırlık planı ve bir işbirliği stratejisi üzerinde çok
derin düşündüğünü söyledi. Etkili bir işbirliğinin kurulması konusu, doğal
olarak askeri uzmanlar tarafından ele alınmalıydı. Türkiye için en uygun
olabilecek şey, kendi bölgesinde İngiliz ve Amerikan askeri birlikleriyle yan
yana savaşması olabilirdi. Roosevelt ve Churchill, dünyadaki tüm bölgeleri
kapsayan operasyon planlarının yapıldığını ve Türkiye’nin rolünün de bu
planlar içerisinde yer aldığını söylediler. İnönü, bunu anlayabiliyordu. Onun
kabul edemeyeceği şeyler; Türkiye’nin amaçları ile ilgili bir şüphe ortamının
oluşması, savaşa körü körüne girmesi için yapılacak bir talep, Türkiye savaşa
girdiğinde kendi bölgesindeki gelişmelerle ilgili söz hakkına sahip
olmamasıydı.”87
II. Kahire Konferansında, İnönü Türkiye’nin askeri durumu hakkında
bilgi vermiş, silahlanma programının uygulanmaması sebebiyle zor durumda
olduklarını açıklamıştır. II. Kahire Konferansı sonunda İnönü presip olarak
savaşa katılmayı kabul etmiştir. Türkiye’nin savaşa katılmasını sağlayacak bir
ortak plan hazırlanacak ve genel siyasi sonuçlar incelenecekti. Türkiye olumsuz
cevap verdiği taktirde herhangi bir sorumluluk söz konusu olmayacaktı; ancak,
bu durumda başka planlar yapılacak ve Türkiye’ye gönderilecek olan
mühimmat başka yerlere sevk edilecekti. Türkiye, bundan sonraki süreçte
üzerinde sürdürülen çeşitli baskılara rağmen savaş dışı kalmayı başarmıştır.
Daha sonraki gelişmeler açıkça ortaya koymuştur ki Türkiye’nin faaliyet
göstereceği tek alan olan Balkanlardaki bir savaş bile ABD, İngiltere ve
SSCB’nin üzerinde tam olarak anlaşmaya varamadıkları bir meseleydi. 88
18 Aralık 1943 tarihinde Hariciye Vekili, ABD Büyükelçiliğinin Adana
ile Mısır arasında haftalık muntazam bir kurye uçağı servisi konulması
hakkındaki tekliflerinin uygun görüldüğüne dair bir yazıyı Yüksek Başvekâlete
göndermiştir:“Vekâletime müracaat eden Amerikan Büyükelçisi Adana ile Mısır
86
Winston S. Churchill, Closing The Ring, The Second World War, Volume V, London, 1951,
pp. 295-296.
87
FRUS, The Conferences at Cairo and Tehran 1943, The Second Cairo Conference, “First
Tripartite Meeting Of Heads Of Government”, Washington, 1961, p. 696.
88
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 178-181.
[204]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
arasında haftalık muntazam bir Amerikan kurye tayyaresi servisi ihdasına
müsade talep etmişdir. Evvelce İngilizlere verilmiş olan müsaade misullu böyle
bir tayyare servisinin ihdası için Amerikan müracaatının da isafının muvafık
olacağı mutalaasında bulunduğumu arz ve bunu teminen icabeden muamelenin
yapılması için Yüksek Emirlerinin isdarını derin saygılarımla rica ederim.”89
Tahran’da, Türkiye’nin savaşa sokulması için devamlı ısrarcı olan
konuyu tekrar tekrar gündeme getiren Churchill olmuştu. Türkiye’nin harbe
girmesi halinde, Ege adalarının Almanlardan temizlenmesi ve Boğazların
açılması harekâtına başlanacağından, bu hârekatın ise, gerektirdiği birlik ve
malzemenin batıdan çekilmesi sonucu, Fransa’da ikinci cephenin açılması
projesini geciktirebileceği belli olunca, Stalin, Türkiye’nin savaşa katılması için
davet edilmesi düşüncesinden derhal vazgeçecektir. 90 Sovyetler, Barbarossa
Harekatından sonra, Türkiye’nin bir an önce savaşa sokulması yönünde değişen
politikalarının aksine bu kez Türkiye’nin savaşa girmesi konusunda eskisi kadar
ısrarcı olmayacaklardır. Sovyetlerin değişen politikası, Batı’da ikinci bir cephe
açılarak Rusya üzerindeki Nazi baskısının hafifletilmesi esasına dayanıyordu.
Bu konu, Sovyetler açısından Türkiye’nin savaşa katılmasından çok daha
önemli ve öncelikli bir hal almıştı.
Savaşın büyük stratejisi ve Avrupa kıtasının istilası, 1943’te Müttefik
savaş liderleri arasında yapılan bir dizi toplantı sonrasında kararlaştırıldı.
Casablanca Konferansları sonucunda Londra’da ortak bir planlama heyeti
kurulmuş ve 1943 Mayısında Washington’da yapılan üçlü toplantıyla istila
tarihi bir yıl ilerisi için geçici olarak belirlenmişti. Ağustos’ta Quèbec’te ABD
ve İngiltere arasında yapılan kapsamlı bir görüşmenin resmi açıklamasına göre
“bütün dünya harekât alanı” bir baştan bir başa gözden geçirildi. Donanma,
ordu ve hava kuvvetlerinin ileri harekâtını sağlayacak gerekli kararlar alındı.
Eylül’de, Moskova’da Dışişleri Bakanları toplandı ve ilk kez Rusya da başarıyla
genel plan içerisine dâhil edildi. Bu toplantıya katılanlar uluslararası alanda
ortak harekât için plan hazırlamak ve önerilerde bulunmak üzere merkezi
Londra’da bulunan bir Avrupa Danışma Komisyonu kurdular ve savaştan sonra
barışın tesis edilmesi için bir uluslararası örgüt kurulması konusunda kendilerini
taahhüt altına sokan bir beyannâme yayınladılar. Bu süreçte en önemli
konferanslar Kahire ve Tahran’da yapıldı. Tahran’da Churchill ve Stalin savaşın
büyük stratejisini tartıştılar ve ertesi yıl ABD, İngiltere ve Rusya güçlerinin
89
90
BCA: 030.10./268.805.9-18/12/1943
Gürün, Türk-Sovyet…, s. 260.
[205]
Tibet İnal
uyumlu bir şekilde yapacakları büyük harekât dizisi için kesin planlarını
belirlediler. Kahire Konferansı, daha çok Pasifik Savaşı ve Uzak Doğu işlerinin
nihaî çözüm şekline dair planlarla ilgili oldu. 91
Müttefik Devletlerin Türkiye Üzerinde Artan Baskısı ve Almanya ile
Siyasi İlişkilerin Kesilmesi
1944 yılının Nisan ayı, Müttefiklerin Almanya’ya yapılan krom ihracatını
durdurması için Türkiye’ye yaptıkları baskılarla geçmiştir. Baskıların
artmasının sebebi Türk-Alman Ticaret Anlaşmasının 30 Nisan 1944’te sona
erecek olmasıydı. ABD Dışişleri Bakanı Cordell Hull, 9 Nisan’da yaptığı bir
konuşmada bütün tarafsız ülkelerden Almanya ile ticari ilişkileri kesmelerini
istedi. 14 Nisan tarihinde de, ABD Büyükelçisi Steinhard ve İngiltere
Büyükelçisi Knatchbull-Hugessen Türk hükümetine bir nota gönderdiler. Bu
notada, Türkiye Almanya’ya stratejik değeri olan madenleri vermeye devam
ederse, Müttefiklerin diğer tarafsız devletlere karşı uyguladıkları abluka
tedbirlerini Türkiye’ye karşı da uygulamaya başlayacakları ifade edilmekteydi.
ABD ve İngiltere Büyükelçileri, Türkiye istenildiği gibi hareket etmezse TürkBulgar sınırı boyunca akmakta olan Meriç Nehrindeki iki köprünün sabotaj ve
ya bombalama yoluyla yıkılmasını hükümetlerine tavsiye etmişlerdir. Bu
şekilde Almanya’ya yapılan krom ihracatının % 85 oranında düşeceğini
hesaplıyorlardı. Bu gelişmeler üzerine Türkiye, ABD ve İngiltere’nin
girişimleriyle Almanya’ya yaptığı krom ihracatını 20 Nisan’da durdurmuştur. 92
Almanya’ya krom ihracatının tamamen durdurulmasından sonra Müttefikler bu
kez de stratejik madde ihracını tamamen durdurmasını Türkiye’den talep
etmişler ve yapılan müzakereler neticesinde Mayıs ayının sonlarına doğru ABD,
İngiltere ve Türkiye arasında bir ticaret anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya
göre, ABD ve İngiltere’nin ithalat ve ihracat ihtiyaçlarını mümkün olduğunca
karşılamayı taahhüt etmeleri karşılığında, Türkiye Mihver ile olan ticaretini %
50 oranında azaltacaktı.93 ABD hükümeti, 1943 yılından itibaren bazı askeri
operasyonlar için Türkiye’yi bir üs bölgesi olarak seçmişti. Bu operasyonlar
savaşın genel seyri içinde yapılan mücadelenin devam ettirilmesi için oldukça
önemliydi. Bunun dışında, savaş sonrasında Türkiye ile kurulacak ilişkiler
91
Allan Nevins ve Henry Steele Commager, ABD Tarihi, Ankara, 2011, s. 526.
Esmer ve Sander, Olaylarla…, s. 182.
93
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 466.
92
[206]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
açısından da önem taşıyorlardı. Türkiye’nin tarafsızlık politikası sebebiyle söz
konusu operasyonlar bazen gizli olarak gerçekleştirildiler. 94
CHP’nin kendi iktidarını denetlemesi için parti içinde kurdurduğu
Müstakil Grup, 2 Mayıs 1944 tarihinde II. Dünya Savaşının meydana getirdiği
olağanüstü durum devam ettiği sürece Türkiye’de harp ekonomisinin ne şekilde
takip edileceğine dair düzenlenen rapor sonucunda hazırlanan kararnameyi
Yüksek Başvekâlete göndermiştir:“Dünya harbinin vücuda getirdiği fevkalâde
durumun devamı müddetince Yurdumuzda harp ekonomisi ne suretle tatbik
edilmelidir konusunu incelemek için Grubumuz üyelerinden bir komite seçilmiş
idi.
Bu komitenin hazırladığı rapor Grubumuzun 13 ve 27 Nisan 944 tarihli
toplantılarında müzakere edilmiş ve bu müzakereler neticesinde kabul edilen
karar metninin, raporla birlikte, sayın Hükûmetimize tevdii muvafık
görülmüştür.”95
24 Haziran 1944 tarihinde Milli Müdafa Vekili imzasıyla Hariciye
Vekaleti ve Yüksek Başvekalete gönderilen bir yazıda ABD hükümetinin hava
kuvvetleri için malzeme göndermeye devam edeceği bildiriliyordu:“1Vaşington Büyük Elçiliği Ateşemiliterliğinin sureti ilişik 16/Mayıs/944 gün ve
1196 sayılı yazısının birinci kısmında Birleşik Amerika Hükümetinin hava
malzemesini vermeğe devam edeceği bildirilerek ezcümle: Başka cephelere
gönderilmesi mecburiyeti çerçevesi altında Türkiye’ye harp silah ve vasıtaları
gönderilmeyeceği hakkında emir almıştır. Buna rağmen Harbiye Nezareti bize
mümkün olduğu kadar malzeme hususundaki yardımını kesmemek düşüncesile
evvelce burada muameleye konulmuş ve konulmak üzere olan hava
malzemesinin muamelesinin ikmâl ve sevkini durdurmamak lâzım geldiği
hakkında bir karar ittihaz eylemiş denilmekte ve dostane fikirlerden
bahsedilmekte olduğu cihette yüksek bilgilerine saygı ile arz ederim. 2-Yüksek
Başvekâlete ve Hariciye Vekâletine arz edilmiştir.”96
20 Haziran tarihinde İngiltere’nin Washington Büyükelçisi Lord Halifax
ikinci cephenin açılması ile (Normandiya Çıkarması) artık Türkiye’nin
Almanya ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesmesi gerektiğini Amerikan
Hükümetine bildirdi. Ancak, bu sırada Türkiye’nin Almanya ile diplomatik
94
Robert Cossaboom and Gary Leiser, “Adana Station 1943-45: Prelude To The Post-War
American Military Presence in Turkey”, Middle Eastern Studies, Vol.34, Jan. 1998, p.73.
95
BCA: 030.10./133.959.11-02/05/1944
96
BCA: 030.10./61.413.16-24/06/1944
[207]
Tibet İnal
ilişkilerini kesmesi konusunda Batılı devletler ile Sovyetler Birliği arasında
anlaşmazlık çıkmıştır. Krom meselesinde olduğu gibi, ABD ve İngiltere’nin
girişimleriyle Türkiye 2 Ağustos 1944’te Almanya ile diplomatik ilişkilerini
kesmiştir. Japonya ile diplomatik ve ticari ilişkilerin kesilmesi ise 6 Ocak
1945’te olmuştur.97
ABD Ankara Büyükelçisi Steinhardt, 26 Ağustos 1944 tarihinde Rusya
Büyükelçisi ile Türkiye’nin savaşa katılması konusunda yaptıkları bir
görüşmeyle ilgili olarak Washington’a şu bilgileri vermiştir:“Bugün Rus Elçisi
ile yaptığımız görüşmede, Türkiye ve Almanya arasındaki diplomatik ilişkilerin
kesilmesini takip eden süreçte, Türk hükümetinin Rus hükümetini büyük ölçüde
müttefik devletlerin politikasına bağlı bulunduğunu söyleyerek bilgilendirdiğini
ve Türkiye ile müttefik devletler arasında daha geniş bir işbirliği imkanının
Türk hükümeti tarafından mümkün görüldüğünün Rus hükümetine iletildiğini
söyledi. Rus hükümeti buna, Türkiye’nin savaşa girmesinin hiçbir yararlı
amaca hizmet etmeyeceği ve artık gerçekleşmesini istemedikleri cevabıyla
karşılık verdi. Sonrasında Türk hükümeti, Rusya ve Türkiye arasında dostça
ilişkilere vurgu yapan ortak bir bildiri yayınlanmasını önerdi. Rus hükümeti, iki
ülke arasında yürürlükte olan anlaşmalara böyle bir bildirinin hiçbir şey ilave
etmeyeceği cevabını verdi. Türk hükümeti, mevcut anlaşmalardan ayrı olarak
işbirliğini güçlendirecek ortak bir bildirinin yararlı olabileceği önerisinde
bulundu. Rus hükümeti, bu son öneriye henüz resmi olarak cevap vermedi.
Ancak Vinogradov, Türkleri benzer önerilerle gelmelerinden vazgeçirecek
talimatlar aldı.”98
Savaş sonunda Avrupa’ya verilecek düzenin belirlenmesi amacıyla 4-11
Şubat 1945’te Yalta’da (Kırım-SSCB) biraraya gelen Roosevelt, Stalin ve
Churchill diğer konularla birlikte doğrudan Türkiye’yi de ilgilendiren konuları
müzakere ettiler.99
10 Şubat 1945’te, Yalta Konferansının altıncı toplantısında Stalin,
Montreux Sözleşmesinin değiştirilmesini istemiş ancak ayrınıtılı tekliflerde
bulunmamıştır. Bunun üzerine, üç Dışişleri Bakanının Londra’da yapacakları
toplantıda Sovyet hükümetinin Montreux Sözleşmesi ile ilgili olarak yapacağı
tekliflerin görüşülmesi ve uygun bir zamanda Türk hükümetinin bu tekliflerle
97
Esmer ve Sander, Olaylarla…, ss. 182-183.
FRUS, ‘‘Representations By The United States And The United Kingdom In Effecting A
Severance Of Economic And Diplomatic Relations Between Turkey And Germany’’,
Washington, 1965, pp. 898-899.
99
Aydın, İkinci Dünya Savaşı …, s. 472.
98
[208]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
ilgili olarak bilgilendirilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak, Potsdam Konferansına
kadar böyle bir toplantı yapılmadığından, Rusya bu konuyu tekrar Potsdam’da
gündeme getirecektir. Yalta Konferasından sonra yeni İngiliz Büyükelçisi
Peterson, Dışişleri Bakanı Saka’yı ziyaret etmiş ve Yalta Konferansında alınan
bir karar hakkında bilgi vermiştir. Buna göre, kurulacak olan Dünya Teşkilatını
görüşmek üzere toplanacak olan San Fransisco Konferansına 1 Mart 1945
tarihinden önce Almanya’ya savaş ilan etmiş olan ülkeler davet edilecekti.
Türkiye, İngiltere Büyükelçisinin Dışişleri Bakanı Hasan Saka’yı ziyaretinden
üç gün sonra 23 Şubat 1945 tarihinde, 1 Ocak 1942 tarihli BM Beyannamesini
imzalamış ve Almanya’ya savaş ilan etmiştir. Türkiye böylece, savaş sonrasında
dünyada kurulacak düzeni ele alacak olan San Fransisco Konferansına
katılabilmek için Kırım Konferansının tespit ettiği formalite şartlara hukuken
uygun davranmış oluyordu. Türkiye’nin BM’ye katılmak istemesi o zamana
kadar uyguladığı politikanın doğal bir sonucuydu. Türkiye 5 Mart tarihinde San
Fransisco Konferansına resmi olarak davet edilmiş ve BM’nin kurucu üyeleri
arasında yer almıştır.100
Churchill 18 Temmuz 1945 tarihinde, Potsdam Konferansı sırasında
Stalin’le yaptığı bir özel görüşmede Türkiye ile ilgili meselelerin de gündeme
geldiğini belirterek şu bilgileri aktarmıştır:“…görüşmemiz devam etti.
Rusya’nın büyük bir güç olarak denizlerde yer almasını desteklediğimi
söyledim. Rus gemilerinin tüm dünya okyanuslarında bulunmalarını istiyordum.
Rusya, Baltık’tan Karadeniz’e kadar çıkış yolları dar geçitlerle sıkıştırılan bir
dev gibiydi. Bu esnada, Boğazlar ve Türkiye meselelerini gündeme getirdim.
Türkler doğal olarak endişeliydi. Türkler, Rusya ile bir ittifak anlaşması
yapmak istedi. Buna karşılık olarak Rusya da taraflardan hiçbirisinin herhangi
bir hak iddiasını gündeme getirmemesi kaydıyla bunun gerçekleşebileceğini
ifade etti. Bununla birlikte, Ruslar bir önceki savaşta kendilerinden alınan Kars
ve Ardahan’ı Türklerden geri istediler. Türkler, bunun müzakere edilmesinin
mümkün olmadığını söylediler. Ruslar, daha sonra Montreux Sözleşmesi
meselesini gündeme getirdiler. Türkler bunu da müzakere etmenin mümkün
olmadığını söylediler. Rusya da, bu durumda bir ittifak anlaşmasını müzakere
etmenin mümkün olmadığı cevabını verdi.
Montreux Sözleşmesinde, Japonya’nın Akdeniz’e girişini engelleyen ve
bu hakkı Rusya’ya tanıyan bir tadil yapılmasını kişisel olarak
destekleyebileceğimi söyledim. Rusya’nın okyanuslarda bulunmasından
100
Esmer ve Sander, Olaylarla…, s. 183.
[209]
Tibet İnal
memnuniyet duyacağımı tekrarladım. Yalnızca Boğazlar değil aynı zamanda
Süveyş kanalındaki gibi bir rejime sahip olması gereken Kiel kanalı ve Pasifik
Okyanusunun ılık suları da bu kapsamdaydı. Bu, Rusya’nın yaptığı herhangi bir
şeye ilişkin minnetlarlıkla ilgili değildi; bu, benim değişmez politikamdı.”101
Yunan İç Savaşında Sovyet Rusya’nın ve onun uydusu olan bazı devletlerin
savaşa ABD ve İngiltere’nin çıkarları aleyhinde müdahale etmeleri ve II. Dünya
Savaşının hemen sonrasında İran’da SSCB’nin ABD ve İngiltere ile karşı
karşıya gelmesi, Sovyet Rusya’nın Türkiye üzerinde yaptığı baskıyı azaltmasına
sebep olacaktır.
ABD Başkanı Truman ise Potsdam Konferansında Türkiye konusunda
yapılan tartışmalarla ilgili olarak şu bilgileri aktarmıştır:“Churchill, Türkiye
konusunda eski Montrö Sözleşmesinin değiştirilmesi için kabul edilebilir bir
ihtiyaç olduğunu söyledi ve Rus gemilerinin Karadeniz’den serbest geçişini
sağlayacak bir düzenlemeyi memnuniyetle karşılamaya hazır olduğunu sık sık
ifade etti. Ancak, Türkiye’yi endişeye sokmamanın önemini Mareşal Stalin’in
iyice kavramasını istiyordu. Ama, Türkiye çoktan endişeye kapılmıştı. Churchill,
Bulgar ve Sovyet birliklerinin ciddi bir tehdit oluşturacak şekilde
Bulgaristan’da toplanması, Sovyet basınındaki sürekli devam eden saldırılar,
Mr. Molotov ile Türk Büyükelçisi arasında Türkiye’nin doğu sınırlarında
değişiklik yapılması ve ayrıca Sovyetlere sınırlarda bir üs verilmesi konularının
görüşülmesi gibi gelişmelerden söz etti.
Mr. Molotov, Türk hükümetinin Moskova’daki Büyükelçileri aracılığıyla
bir girişim başlattığını ve Rusya ile bir ittifakı onayladıklarını açıkladı. Mr.
Molotov, 1921 yılında Rus topraklarının bir kısmının Sovyet Ermenistanı ve
Sovyet Gürcistanından koparıldığını söyledi ve bu sorunun bir ittifak
anlaşmasına ulaşılmadan önce çözülmesi için ısrar etti.
Rusların Karadeniz sınırları meselesinde kendilerinden ve Türkiye’den
başka kimsenin söz hakkına sahip olamayacağı düşüncesinde olmalarına
Churchill karşı çıktı. Molotov, Türkiye ve Rusya arasında benzer anlaşmaların
geçmişte de var olduğu cevabını verdi. 1805 ve 1833 anlaşmalarına atıfta
bulundu.
Churchill, bu eski anlaşmaları araştırması için kendi ekibine talimat
vermesi gerektiğini ve İngilizlerin Rusya’dan gelecek bu tür önerileri kabul
etmesi için Türkiye’yi zorlamaya hazır olmadıklarını söyledi.
101
Winston S. Churchill, Triumph and Tragedy, The Second World War, Volume VI, London,
1954, p. 549.
[210]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
Bir görüş ifade etmeye hazır olmadığımı söyledim ve gerekli çalışmalar
tamamlanana kadar bu konu üzerinde durmayı ertelememizi önerdim. Bu
yaklaşım kabul gördü.”102
İkinci Dünya Savaşı bittiğinde ortaya çıkan en belirgin olgulardan biri de
kapitalizmin derin ve yaygın bunalımıydı. En açık biçimde Avrupa’daki çok
yönlü yıkımda görülen bu bunalımın sarsıntıları, dünyanın her tarafında
hissedilebiliyordu. İngiltere ve Fransa gibi savaştan galip çıkan devletler
açısından da yüzleştikleri en büyük gerçek savaşta yaşadıkları yıkımdı. 103
Savaşı galip bitiren devletlerin karşılaştıkları olumsuz tablo göz önüne
alındığında izlediği savunmacı tarafsızlık siyasetiyle savaş dışı kalmayı başaran
Türkiye’nin siyasi ve askeri kazanımları daha iyi anlaşılmaktadır.
Sonuç
Fransa’nın Nazi orduları karşısında kısa sürede çöküp teslim olması,
Hitler’i tıpkı Fransa gibi Sovyet Rusya’nın da bir Alman saldırısı karşısında
kısa sürede çöküp Nazilere teslim olacağı yanılgısına düşürmüştür.
Almanya’nın bu stratejik hatası, II. Dünya Savaşının seyrini tamamen etkilediği
gibi Türkiye’nin savaş içindeki konumuyla birlikte Müttefik ve Mihver
devletlerle olan ilişkilerini de doğrudan etkilemiştir.
Türkiye’nin savaşa katılması meselesinde ABD ve İngiltere arasında
ortaya çıkan görüş ayrılıkları ve Almanların kaybedeceğinin anlaşılmasıyla
birlikte Sovyet Rusya’nın bu konuda eskisi kadar istekli davranmaması,
Türkiye’nin tarafsızlık politikasını devam ettirmesini sağlamıştır.
1941 yılında Irak’ta Raşid Ali Geylani tarafından gerçekleştirilen Mihver
yanlısı askeri darbe ve Almanya’nın savaş yıllarında Orta Doğu’da yaptığı
propaganda ile Filistin meselesini sürekli gündemde tutarak Arap kamuoyunu
kendi tarafına çekmeye çalışması, Müttefik devletler açısından Türkiye’nin
önemini arttıran gelişmeler olmuşlardır.
1941 yılında Almanya ve Türkiye arasında imzalanan Saldırmazlık
Antlaşması ve 1944 yılına kadar Türkiye’nin Almanya’ya krom satmaya devam
etmesi, Almanya ile yürüttüğü diplomatik ilişkiler hakkında bilgi paylaşımında
bulunmasına rağmen Türkiye’nin Müttefik devletlerle olan ilişkilerinde sorun
yaratan başlıca anlaşmazlık noktaları olmuşlardır.
102
Harry S. Truman, Year of Decisions, Vol. I, New York, 1965, p. 413.
Haluk Gerger, Türk Dış Politikasının Ekonomi Politiği, “Soğuk Savaş’tan Yeni Dünya
Düzenine”, İstanbul, 2012. s. 31.
103
[211]
Tibet İnal
Nazi-Sovyet görüşmelerinin kesintiye uğramasıyla beraber Almanya’nın
Türkiye konusunda Sovyet Rusya ile yapılan pazarlıkları ifşa etmesi,
Türkiye’nin Sovyet Rusya ile ilgili olarak duyduğu endişeleri derinleştiren bir
gelişme olmuştur. Sovyet Rusya’nın Türkiye’ye yönelik olarak ileride takip
edeceği siyasetten Türk hükümetinin derin şüpheler duyması Türkiye’nin
Müttefik devletler yanında savaşa girmemesinin en önemli sebeplerinden birisi
olmuştur; çünkü, Türk hükümeti savaşa katılan ve savaş sonrasında da gücü
azalan bir Türk ordusunun başta Sovyet tehdidi olmak üzere birçok konuda
etkisiz kalacağı ve bir istila hareketine karşı koyamayacağını düşünmüştür.
İngiltere’nin Adana Görüşmeleri ve II. Kahire Konferansında yaptığı baskılara
ve Tahran Konferansında konuyu gündemde tutmakta ısrarcı olmasına rağmen,
Türkiye bahsedilen çekinceleri gerekçe göstererek ve Müttefik devletler
arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak savaş dışında kalmayı başarmıştır.
KAYNAKLAR
A- Resmi Yayınlar
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
B.C.A: 030..1.0/219.476.10-11/05/1939
B.C.A: 030..1.0./225.515.17-31/05/1939
B.C.A: 030..1.0/231.560.6-19/06/1939
B.C.A: 30..1.0.0./609.231.560.10-21/07/1939
B.C.A: 030..1.0/231.560.12-21/07/1939
B.C.A: 030..1.0./230.545.16-24/08/1939
B.C.A: 030..1.0./222.495.3-22/09/1939
B.C.A: 030..1.0./265.788.21-07/10/1939
B.C.A: 030..1.0./222.495.10-20/10/1939
B.C.A: 030..1.0./265.788.31-15/12/1939
B.C.A: 030..1.0./235.583.10-06/03/1940
B.C.A: 030..1.0./232.561.17-30/09/1940
B.C.A: 030..1.0./235.587.3-30/07/1941
B.C.A: 490..1./609.112.13-27/11/1941
B.C.A: 030..1.0./206.408.4-20/04/1942
B.C.A: 030..1.0./239.613.15-07/05/1943
B.C.A: 030..1.0./268.805.9-18/12/1943
B.C.A: 030..1.0./133.959.11-02/05/1944
B.C.A: 030..1.0./61.413.16-24/06/1944
[212]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
Documents of German Foreign Policy
F11/0308-10, Series D, Vol. XII
Foreign Relations of the United States (FRUS)
FRUS, The Near East and Africa: Turkey, Vol. IV, 1942
FRUS, The Conferences at Cairo and Tehran, 1943
FRUS, The Near East and Africa: Turkey, Vol. V, 1944
Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi
TBMM ZC, C.I, D.7, 17.03.1943
B- Süreli Yayınlar
Akşam
Ulus
Vatan
Yeni Sabah
C- Kitaplar&Makaleler
ARMAOĞLU Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, İstanbul,
2012.
AZAKOĞLU Necip. Franz Von Papen’in Anılarından, Tarihçi
Kitabevi, İstanbul, 2015.
ÇAKMAK Haydar. ABD’nin Askeri Müdahaleleri, 1801’den
Günümüze, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2013.
CHURCHILL Winston S. Closing The Ring, The Second World War,
Volume V, Cassell&Co. Ltd., UK, 1951.
_____________________ The Grand Alliance, The Second World
War, Volume III, Cassell&Co. Ltd., UK, 1950.
_____________________ The Hinge of Fate, The Second World War,
Volume IV, Cassell&Co. Ltd., UK, 1951.
_____________________ Triumph and Tragedy, The Second World
War, Volume VI, Cassell&Co. Ltd., UK, 1954.
COSSABOOM Robert and Gary Leiser. Adana Station 1943-45:
Prelude To The Post-War American Military Presence in Turkey, Middle
Eastern Studies, Vol.34, No.1, UK, 1998.
DERİNGİL Selim. Turkish Foreign Policy During The Second World
War: An Active Neutrality, Cambridge University Press, UK, 1989.
[213]
Tibet İnal
EDEN Anthony. Facing the Dictators, Cassell&Company Ltd., UK,
1962.
ERKİN, Feridun Cemal. Dışişlerinde 34 Yıl, Anılar-Yorumlar, I. Cilt,
Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1987.
GERGER Haluk. Türk Dış Politikasının Ekonomi Politiği, “Soğuk
Savaş’tan Yeni Dünya Düzenine”, Yordam Kitap, İstanbul, 2012.
GÖNLÜBOL Mehmet. Olaylarla Türk Dış Politikası, Siyasal Kitabevi,
Ankara, 1996.
GÜRÜN Kâmuran. Dış İlişkiler ve Türk Dış Politikası (1939’dan
Günümüze Kadar), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları,
Ankara, 1983.
________________ Türk-Sovyet İlişkileri 1920-1953, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 2010.
HALE William. Türk Dış Politikası 1774-2000, Mozaik Yayınevi,
İstanbul, 2003.
İSKİT Temel. Diplomasi; Tarihi, Teorisi, Kurumları ve
Uygulamaları, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012.
KISSINGER Henry. Diplomasi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul, 2012.
KNATCHBULL-HUGESSEN Hughe. Diplomat in Peace and War,
Butler&Tanner Ltd., UK, 1949.
KOLOĞLU Orhan. Osmanlı’dan 21. Yüzyıla Basın Tarihi, Pozitif
Yayınları, İstanbul, 2013.
MARZARI Frank. Western-Soviet Rivalry in Turkey, 1939: I, Middle
Eastern Studies, Vol.7, No.1, UK, Jan. 1971.
________________ Western-Soviet Rivalry in Turkey, 1939: II,
Middle Eastern Studies, Vol.7, No.2, UK, May 1971.
NEVINS Allan ve Henry Steele Commager, ABD Tarihi, Doğu-Batı
Yayınları, Ankara, 2011.
ORAN Baskın, Atay Akdevelioğlu vd. Türk Dış Politikası, Kurtuluş
Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt I: 1919-1980, İletişim
Yayınları, İstanbul, 2008.
SADAK Necmettin. Turkey Faces the Soviets, Foreign Affairs, Vol. 27,
No. 2, US, 1949.
[214]
II. Dünya Savaşında Türkiye’nin Tarafsızlık Politikası
SEYDİ Süleyman. The Intelligence War in Turkey During the Second
World War: A Nazi Spy on British Premises in İstanbul, Middle Eastern
Studies, Vol.40, No.3, UK, 2004.
SONTAG, Raymond James and Beddie James Stuart. Nazi-Soviet
Relations 1939-1941, Greenwood Press, US, 1976.
TRUMAN Harry S. Year of Decisions, Vol. I, The New American
Library, US, 1965.
[215]
Download