iki aylık sosyalist siyaset ve kültür dergisi • temmuz

advertisement
İKİ AYLIK SOSYALİST SİYASET VE KÜLTÜR DERGİSİ • TEMMUZ/AĞUSTOS 2014 • SAYI 5
Ayrıntı Yayınları Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş.
Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.:3 Cağaloğlu/Fatih/İstanbul
Tel: 0212 512 15 00 • Faks: 0212 512 15 11
[email protected] • www.ayrintiyayinlari.com.tr
Sayı: 5
Temmuz/Ağustos 2014
Sahibi
Ayrıntı Yayınları Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş. adına
Erol Mut
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İlbay Kahraman
Yayın Kurulu
Dinçer Demirkent, İlbay Kahraman, Burak Özçetin,
Abdurrahman Aydın, Tuba Emiroğlu,
Doğuş Sarpkaya, Mutlu Arslan
Danışma Kurulu
A. Ömer Türkeş, Burhan Sönmez, Enis Rıza,
L. Doğan Tılıç, Meltem Gürle, Necmi Erdoğan,
Selami İnce, Selçuk Candansayar, Süreyya Karacabey,
Şükrü Argın, Cahide Sarı, Duygu Tanış Zaferoğlu, Duygu
Türk, Özkan Agtaş, Yavuz Yıldırım, Doğu Eroğlu,
Aydın Ördek, Kurtul Gülenç, Önder Kulak,
Şerif Onur Bahçecik, Bora Erdağı
Görsel Tasarım ve Uygulama
Mutlu Arslan
Baskı
Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2
Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 - 576 00 66
Sertifika No.: 12156
Sertifika No.: 10704
AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş.
Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.:3 Cağaloğlu/İstanbul
Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11
www.ayrintiyayinlari.com.tr & [email protected]
IÇINDEKILER
SUNUŞ
“Çocuklar dünyayı alacak elimizden, ölümsüz ağaçlar dikecekler...”
AYRINTI DERGİ YAYIN KURULU
5
GÜNDEM
Küresel Cihadın Yeni Adresi: “İslam Devleti”
CAN ERTUNA
7
Irak Şam İslam Devleti ve Türkiye
AGAH HAZIR
16
Anlatılan “Benim” Hikayemdir -2Recep Tayyip Erdoğan: Yaşarken Yakılan Tarih
BÜLENT ÖZÇELIK
21
Soma İlk Değil, Bu Gidişle Son da Olmayacak!
“ADALET ARAYAN İŞÇI AILELERINE” DESTEK GRUBU
25
POLITIKA-DÜNYA
Brezilya’daki Oyun: Sokakta ve Sahada Mücadele
YAVUZ YILDIRIM
33
Hindistan Seçimleri ve Kalkınma Söyleminin İktidarı
Suhas BHASME ile Söyleşi
TOYGAR SINAN BAYKAN
37
Modi-fiye Hindistan’ın Büyüme Dostu Hizipçiliği
SAROJ GIRI
40
Güneyden Yükselen Umut:
Kriz Sadece Milliyetçi ve Gerici Güçleri Tetiklemiyor
SEBASTIAN FRIEDRICH
43
DOSYA: ÇOCUKLUK VE SIYASET
Çocuktan Çocukluğa:
Kıta Avrupası Toplumlarının Çocukluk Kurgusundaki Dönüşümlere Genel Bakış
SANEM YARDIMCI
47
Sözde Teröristler Ne Anlatmak İstiyor?
Tuzluçayır’da Çocuk Olmak
DOĞU EROĞLU
50
Türkiye’de Çocukluğun Dönüşümü:
Cumhuriyetin Küçük Yurttaşı’ndan Dindar Müteşebbislere
GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN
56
Uluslararası Sözleşmelerde Çocuklar ve Çocukluk
CAHİDE SARI
66
Hatırlayan(ın) Zaman(ı): Dil Deneyimi Olarak Çocukluk
CANA BOSTAN
70
Çocuklar ve Hakları
EZGI KOMAN
75
Çalışan Çocuk ve Ruh Sağlığı
DURDU BARAN ÇIFTÇI
85
DOSYA TAKIP
Barışı Beklerken
ELÇIN AKTOPRAK
103
Barışa Giden Yol
SELÇUK CANDANSAYAR
109
ELEŞTIRI-EDEBIYAT
Dublinliler: Gündelik Hayatın Anatomisi
MELTEM GÜRLE
113
ELEŞTIRI-SINEMA
Beyaz Bant:
Tanrı Kötülükten mi Korur, Kötülüğü mü Var Eder?
SELÇUK CANDANSAYAR
121
İKİ AYLIK SOSYALİST SİYASET VE KÜLTÜR DERGİSİ
“Çocuklar dünyayı alacak elimizden,
ölümsüz ağaçlar dikecekler...”
Ayrıntı Dergi Yayın Kurulu
1
0 Ağustos’ta garip bir seçimi daha idrak edeceğiz. Bir başbakan, özel
olarak kendisi için çıkarılan bir yasayla başbakan olarak –istifa etmeden– cumhurbaşkanlığı seçimlerine giriyor. CHP oyunu sağdan yana
kullandı. Her türlü oportünizm gibi, kadim CHP oportünizmi de siyaseti
düşünmek yerine anketleri düşünüyor: Türkiye sağcılaştı, o halde biz de sağcılaşalım ve kazanalım... Gezi’nin yarattıklarını elinin tersiyle iten bir politik
hat izleyen CHP, bir sosyal demokrat parti olarak zorlayabileceği bir hattı
önünde bulmuşken konjonktürel değil tarihsel bir siyasi öngörüsüzlükle yine
sağa yalpaladı. Elbette derdimiz değil, bir diktatörlük adım adım inşa ediliyor. Türkiye sosyalistleri ise iktidarsızlık ve çaresizlikle kuşatılmış durumda.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde emekçilerin, ezilenlerin saflarında bir aday, Selahattin Demirtaş aday olarak gösterilmişken açıkça ona bile oy istemekten
çekinen bir halimiz var. Türkiye’de diktatörlüğün kuruluşunu adım adım izlemekteyiz, tarafsız olmayacağını söyleyerek açıkça anayasayı karşısına alan
Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin büyük sorununun üstesinden gelmek için istediği diktatörlük yetkilerini alması durumunda bu yetkileri bırakmamak
üzere ve bırakmamak için kullanacağını da tarih bize çoktan öğretti. O halde
yapılması gereken diktatörlük koşullarında sosyalistlerin mücadele hatlarını
belirginleştirmek ve buna hazırlanmaktır. Bir sonraki sayımızda bu meseleye
odaklanacağız.
***
Bu sayımızda ise “Çocukluk ve Siyaset” dosyamızla karşınızdayız. Yakın zamana kadar hayatımızda ayrıcalıklı bir yere konumlandırılan ve bu nedenle
kendine has bir görünmezlik perdesinin ardına saklanan “çocuklar” giderek
siyasetin en görünür nesnesi haline dönüşüyorlar. Bu dönüşüm çocukların yaşadıkları, karşı karşıya kaldıkları sorunların da daha fark edilir hale gelmesini
sağlıyor. Siyasal ve toplumsal yaşamda hüküm süren iktidar odaklarının uygu-
5
SUNUŞ
ladığı şiddet, en çıplak haliyle çocuk bedenleriyle
karşı kaşıya geldiğinde kendini açığa çıkarıyor.
Sıcak yuvalarımızda hepimizin canının parçası
olan çocuklar, gazete sayfalarında “taş atan çocuklar”, “mülteci çocuklar”, “çocuk işçiler”, “sokak
çocukları”, “çocuk gelinler”, “cinsel istismar mağdurları” haline dönüşüyor.
Ülkemizde ve dünyada çocukluğun siyasetle
ilişkisinin farklı boyutlarını ele aldığımız dosyamızın editörlüğünü Sanem Yardımcı üstlendi.
Sanem Yardımcı dosyada yer alan yazısında Kıta
Avrupası’nda “Çocukluk” kavramının toplumsal,
siyasal ve kültürel olarak nasıl yapılandırıldığını
irdeleyerek konuya ilişkin genel bir çerçeve ortaya koyuyor. Bu kavramsal çerçevenin hemen peşi
sıra Doğu Eroğlu’nun Ankara Tuzluçayır’daki eylemlerde yer alan çocuklarla yaptığı görüşmeler
sonucunda izlenimlerini derlediği bir yazı yer alıyor. Güven Gürkan Öztan ise geçtiğimiz yıllarda
yayımlanan Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası
kitabında yer alan hattı izleyerek Türkiye’de siyasal iktidarın “çocukluğa” ve “çocuklara” bakışına
odaklanan bir yazıyla dosyamıza destek verdi.
Dünyada çocuk haklarının korunmasına yönelik
uluslararası sözleşmeler ise Cahide Sarı’nın yazısının konusu. Cahide Sarı yazısında, çocukların
karşı karşıya kaldığı uluslararası hukuk problemlerinin basit bir tanınma meselesiyle değil, siyasal
öznelliğe ilişkin radikal bir sorgulamayla çözülebileceğini öne sürüyor. Benzer bir radikal siyasal
sorgulama çabasını Cana Bostan’ın yazısında bulmak mümkün. Cana Bostan, çocukluğun kendine has dil ve bilinç biçimlerini gündelik hayatın
devrimci bir dönüşüme tabi tutulması bakımından önemli imkanlar sağladığının altını çiziyor.
Dosyada yer alan bir diğer yazı ise çocuk hakları üzerine. Ezgi Koman’ın yazısında, bir yandan
Çocuk Hakları’nın dünyada ve ülkede yaşadığı
gelişim ele alınırken diğer yandan da bu haklara yönelik saldırılar da örnekleriyle ele alınıyor.
Türkiye gibi ülkelerde çocuklardan bahsederken
üzerinden atlanmaması gereken başlıklardan
birisi de çocuk işçiliği. Durdu Baran Çiftçi, Türkiye’deki çocuk emeğinin güncel durumunu ve
çalışan çocukların ruh halini detaylı bir biçimde
analiz ediyor.
***
6
Türkiye ve Dünya gündeminin en önemli başlıklarından birisi İslam Devleti ya da daha yaygın olarak bilinen adıyla Irak Şam İslam Devleti
(IŞİD). Suriye’deki iç savaşta elde ettiği kaynaklarla güçlenerek Irak’ta da etkin bir güç haline gelen
IŞİD halen çok sayıda Türk diplomatı elinde esir
olarak tutuyor. IŞİD’in yapısı, hareket alanı, uygulamaları ve Türkiye ile ilişkilerini inceleyen iki
yazıya yer veriyoruz. İl yazı gazeteci Can Ertuna’ya
ait. Geçtiğimiz aylarda yayımlanan Arap İsyanları
Güncesi’nde Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar
tüm Arap coğrafyasında yaşanan isyanları değerlendiren Ertuna, Irak ve Suriye’de yaşadıklarından hareketle IŞİD’i bizlere anlatıyor. Konuyla
ilgili diğer yazı ise Agah Hazır’a ait. Agah Hazır
yazısında daha çok IŞİD’in bölgesel etkinliğinin
Türkiye’nin dış politikasına olası etkilerine değiniyor. Gündemin diğer başlıkları iş cinayetleri
ve tabii ki Recep Tayyip Erdoğan. Soma faciası
sonrasında yeniden gündeme gelen iş cinayetleri
konusunda bu alanda ciddi bir mücadele yürüten
Adalet Arayan İşçi Ailelerine Destek Grubu’nun
konuyla ilgili çalışmalarına ilişkin bilgilendirici
bir yazı var. Erdoğan’ın Tek Adam’lık siyasetine
ilişkin gündem analizi ise Bülent Özçelik’e ait.
Politika-Dünya bölümüne Dünya Kupası ile
başlıyoruz. Dünya Kupası’nın Brezilya’nın yoksulları üzerinde yarattığı yıkımı, meselenin nasıl
tartışıldığını; kısaca Brezilya ve Dünya Kupası’nı
Yavuz Yıldırım yazdı. Ardından, geçtiğimiz aylarda yapılan seçimlerde sürpriz biçimde milliyetçilerin iktidara geldiği Hindistan üzerine bilgilendirici bir söyleşi ve çeviriyazı yer alıyor. Suhas
Bhasme ile söyleşiyi ve Saroj Giri’nin metninin
çevirisini Toygar Sinan Baykan yaptı. Metinler
Türkiye ile Hindistan politikası arasında ilginç
paralellikler sunuyor. Politika-Dünya’nın son yazısı AP seçimleri bağlamında Avrupa’nın siyasal
krizini ve Güney’de yükselen solun buna alternatifini ele alıyor. Sebastian Friedrich’in yazısını
Çağrı Kahveci çevirdi.
Dosya Takip bölümünün ilk yazısında Elçin
Aktoprak’ın bir önceki dosyamızda yer alan ama
odaklanılmayan bir noktaya, yöntem sorununa
odaklanıyor. Aktoprak, Johan Galtung’un “aşma”
kavramını temel alan yaklaşımının, Türkiye politikası içinde nasıl bir anlam ifade edeceğini sorunsallaştırarak tartışıyor. Bölümün diğer yazısı
Selçuk Candansayar’a ait. Candansayar, Barış
sürecinin ilk döneminde kaleme aldığı fakat hâlâ
güncelliğini koruyan yazılarında savaşın ve barışın ruh haline ve diline odaklanıyor.
Eleştiri bölümümüzde; Meltem Gürle yüzüncü yılında James Joyce’un Dublinliler’ini gündelik hayatın rutinleri ve modernizm ekseninde
yorumluyor. Selçuk Candansayar ise Michael
Haneke’nin Beyaz Bant’ını inceliyor.
İyi okumalar... •
İKİ AYLIK SOSYALİST SİYASET VE KÜLTÜR DERGİSİ
Küresel Cihadın Yeni Adresi:
“İslam Devleti”
Can ERTUNA
3
Mart 1924’te Mustafa Kemal tarafından kaldırılan hilafet, 90 yıl
sonra, 29 Haziran 2014’te yeniden ilan edildi1. Ramazan ayının ilk
gününe denk gelen ve sosyal medyadan yayılan bu açıklama, Müslüman toplumlardaki geniş kesim de dahil olmak üzere dünya kamuoyu
tarafından çok da ciddiye alınmadı ve “kıymeti kendinden menkul” deklarasyonlar kategorisine yerleştirildi. Duyuru, o güne kadar Irak Şam İslam
Devleti olarak bilinen ve adını bu açıklamayla birlikte “İslam Devleti”ne
çeviren örgütün sözcüsü Ebu Muhammed El Adnani’nin imzasını taşıyordu. Kuran’dan alıntılarla süslü açıklama, hem hilafeti “müjdeliyor” hem de
“İslam Devleti”ni tanıtıyordu2. “İslam Devleti” sınırları olarak, Suriye’nin
Halep kentinden, Irak’taki Diyala’ya kadar olan geniş bir coğrafya tanımlanıyor, “Sünnilerin egemen olduğu” bu bölgede, “dinsel sapkınlığın aşağılandığı, şeriat kanunlarının yürürlüğe sokulduğu, türbe ve haçların yıkıldığı,
mahkûmların kılıç zoruyla salıverildiği, halkın güveninin tesis edildiği, vali
ve kadıların atandığı, gayri müslimlere vergi (cizye) konduğu, mescitlerde
dersler verildiği” ifade ediliyor, tek eksiğin “her müslümanın hayali” olarak
tanımlanan halifelik olduğu vurgulanıyordu. Açıklamanın ilerleyen bölümlerinde bu “hayalin” vücuda geldiği kişi tanıtılıyordu; “Halife İbrahim”,
dünya kamuoyunda bilinen ismiyle Ebu Bekir El Bağdadi; yani Irak Şam
İslam Devleti (ya da yeni adıyla “İslam Devleti”) örgütünün lideri. Açıklamada Bağdadi’nin gerçek adının İbrahim olduğu ve peygamber soyundan (Kureyş aşiretinden -bir halifelik ön koşulu) geldiği iddia ediliyordu.
İki gün sonra yeni “halifenin” ses kaydı da yayınlandı; “tüm müslümanlar
1. Türk Dil Kurumu, halife kavramını, “Hz. Muhammed’in vekili olarak Müslümanların imamlığını ve din koruyuculuğunu yapmakla görevli kimse” olarak
açıklıyor.
2. “The Islamic State declaration of Khilafah”, http://justpaste.it/g178, (Erişim tarihi: 29.06.2014).
7
GÜNDEM
İslam Devleti ya
da yaygın bilinen
adıyla Irak Şam
İslam Devleti
(IŞİD), uzun bir
geçmişe sahip
olmasına rağmen
Suriye’de yaşanan iç savaşla
öne çıktı. Örgüt,
gelinen aşamada
Suriye savaşını
bile gölgede
bıraktı.
8
cihat için İslam Devleti’ne göç etmeye” çağrılıyorlardı. Dünyada o güne kadar farklı savaş
coğrafyaları arasında mekik dokuyan “mobil
cihatçılar” ilk kez bir “devlet” kurma aşamasına gelmişlerdi artık. Üstelik bu, sınırları her
geçen gün genişletilmek üzere kurulan bir
“devletti”. Batı’da bu yeni oluşumu tanımlamak
için kullanılan yakıştırmalardan biri de “Cihadistan” olacaktı.
“İSLAM DEVLETI”NIN KÖKENI
Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) kökleri genellikle, Amerika Birleşik Devletleri’nin
Irak’ı işgal ettiği döneme dayandırılıyor ama
konuyu biraz daha etraflı şekilde kavramak
için aslında daha eskilere gitmek gerekiyor.
Afganistan’da 1979 yılında başlayan Sovyet
işgali ve o işgale karşı savaşmak için Amerika
Birleşik Devletleri tarafından desteklenen cihat savaşçıları, “İslam Devleti” militanlarının
“ataları” sayılabilir. CIA, Afganistan’ı “Sovyetlerin Vietnamı” haline getirmek için Suudi Arabistan’dan akan fonlar ve Paksitan’ın
lojistik desteğiyle uluslararası cihat arenasına
dönüştürmüştü. Ancak Suudi Arabistan ve
körfez ülkeleri başta olmak üzere dünyanın
dört bir yanından savaşçıların bir araya geldiği
bu “cihat kampları” zamanla arkasındaki güç
odakları tarafından çok da rahat kontrol edilemeyen bir yapıya büründü3. 11 Eylül saldırı3. Gilles Kepel, Jihad: The Trail of Political Islam,
I.B. Tauris Publishers, Londra, 2006, s. 138.
larının faili olarak gösterilen varlıklı bir Suudi
ailesinin üyesi olan Usame Bin Ladin işte bu
cihat coğrafyasının ürünü olarak, ABD’nin
dostuyken düşmanı oluverdi. Üstelik sadece
Bin Ladin değil, Irak’taki Amerikan işgaline
karşı savaşacak olan Ürdünlü Ebu Musab El
Zerkavi de Afganistan’da “cihat tedrisatından”
geçen isimler arasındaydı. Zerkavi, savaşını
Afganistan’dan Irak’a taşıdığında bugün artık
“İslam Devleti” olarak anılan yapının da tohumlarını atacaktı.
Amerikan işgali sonrası Irak’ta adını duyurmaya başlayan Zerkavi, Afganistan’da tanıştığı
El Kaide Lideri Usame Bin Ladin’e 2004 yılında
bağlılık yemini etti ve silahlı grubunun ismini
Mezopotamya El Kaide’sine çevirdi4. Yaklaşık
iki yıl sonra Amerikan işgaline karşı savaşan
daha farklı Sünni grupları da bünyesine alan
yapı, “Mücahit Şura Konseyi” adıyla faaliyet
göstermeye başladı. 2006’da yeni grupların da
katılımıyla bir kez daha isim değişikliğine gidildi ve “Irak İslam Devleti” kuruldu. Örgütün
13 Ekim 2006’daki kuruluş bildirgesinde sadece yabancı güçlere değil, Şii “baskısına” karşı
da mücadele edileceği duyuruldu. Nüfusun
çoğunun Şiilerden oluştuğu Irak’ta, Saddam
iktidarının devrilmesi sonrası açığa çıka(rıla)n
keskin mezhepçi ayrım, o tarihte Şii ve Sünni
örgütlerin, ülkedeki Amerikan işgaline olduğu
kadar birbirine karşı da savaştıkları bir ortam
4. Bu örgüt, Irak El Kaidesi olarak da anılır.
İKİ AYLIK SOSYALİST SİYASET VE KÜLTÜR DERGİSİ
doğurmuştu. Katı Şii karşıtı mezhepçi tutum
bu örgütün doktrininde de vücut buldu ve
böylece sadece Irak’ta değil, bölgede de tarihi
husumet ve nefretten beslenen yeni bir çatışma ekseninin temeli atıldı. Zerkavi katıldığı
gizli bir toplantıda, bir Amerikan F-16’sının
bombalarının hedefi olup ölünce yerine Ebu
Ömer El Bağdadi geçti ancak o da kısa süre
sonra bir Amerikan operasyonuyla öldürüldü. 2010 yılında artık örgütün yeni lideri Ebu
Bekir El Bağdadi’ydi. 1971 yılında Irak’ın Samarra kentinde doğan ve Bağdat’ta İslam çalışmaları dalında doktora derecesi olan Bağdadi,
Amerikan işgali sırasında kısa bir süre cezaevine girmişti. El Kaide ile örgüt bağlantısının
burada kurulduğu iddia ediliyor.
SURIYE SAVAŞI VE IŞİD
Bağdadi liderliğindeki Irak Şam İslam
Devleti’nin dünya çapında tanınan bir örgüt
haline gelmesi, Suriye’deki savaşla oldu. Cihatçı
örgütler, 2011 yılının ortalarından itibaren Suriye savaşına sızmaya başladılar. Esad rejimine
karşı savaşan bu örgütlerin en tanınlarından
biri, El Nusra Cephesi oldu. El Nusra’nın kuruluşunda rol oynayan isimlerin başında Irak
İslam Devleti örgütü lideri Bağdadi geliyordu.
Bağdadi’nin, El Nusra Cephesi’nin kurulması
için Suriye’de “görevlendirdiği” isimlerden biri
de sonradan bu örgütün başına geçecek olan
Ebu Muhammed El Colani’ydi5. Nusra cephesi, Ocak 2012’de kuruluşunu ilan etti ancak
kısa sure sonra Bağdadi ile El Nusra lideri Ebu
Muhammed El Colani arasında bir “iktidar
çekişmesi” ortaya çıktı. Colani, El Nusra’nın,
Bağdadi’nin emrinde olmadığını duyurdu.
Bunun üzerine Bağdadi, Nusra Cephesi’ni
lağvettiğini açıkladı ve kendi yönettiği Irak İslam Devleti örgütünün adını Irak Şam İslam
Devleti (IŞİD) olarak değiştirdi. Yeni isme
eklenen “Şam” ifadesiyle kastedilen, örgütün
(devletin) sınırlarının artık sadece Irak’ı değil, Suriye’yi de kapsadığıydı. Bu bölünmeden
sonra El Nusra Cephesi’ndeki çoğu yabancı
cihat savaşçısının Irak Şam İslam Devleti’ne
geçtiği biliniyor. El Nusra Cephesi Bağdadi’nin
“lağvetmesiyle” birlikte ortadan kalkmadı ama
daha çok Suriyelilerden oluşan daha “yerel”
5. Aaron Zelin, “The War Between ISIS and AlQaeda for Supremacy of the Global Jihadist Movement” WINEP Research Notes, No. 20, Haziran
2014.
Nüfusun çoğunun Şiilerden oluştuğu Irak’ta,
Saddam iktidarının devrilmesi sonrası açığa
çıka(rıla)n keskin mezhepçi ayrım, o tarihte Şii
ve Sünni örgütlerin, ülkedeki Amerikan işgaline
olduğu kadar birbirine karşı da savaştıkları bir
ortam doğurmuştu. Katı Şii karşıtı mezhepçi
tutum bu örgütün doktrininde de vücut buldu ve
böylece sadece Irak’ta değil, bölgede de tarihi
husumet ve nefretten beslenen yeni bir çatışma
ekseninin temeli atıldı.
bir yapıya büründü. Dünyanın dört bir yanından Suriye’ye akan savaşçıların yeni adresi ise
artık ağırlıklı olarak IŞİD olacaktı. IŞİD lideri
Bağdadi ve Nusra lideri Colani arasındaki iktidar çekişmesinin nedenleri arasında en başta
gösterilen iki lider arasındaki vizyon farklılığı.
Bağdadi (örgütün adından da anlaşılabileceği
gibi) bir İslam emirliği (devleti) kurmayı hedefliyor. Örgütün (IŞİD’in) operasyon alanını
Suriye’ye dönük olarak genişletmesiyle hedeflenen, Suriye’de Esad rejimine karşı verilen
savaşa destek olmaktan çok, bu savaşta ortaya
çıkan boşluğu değerlendirerek “devletin” sınırlarını genişletmek6. El Nusra Cephesi ise
Suriye’de Esad rejimini devirerek yerine bir şeriat yönetimi kurmak için savaştığını duyurdu.
EL KAIDE – IŞİD GERILIMI
Suriye’deki “cihat cephesinde” yaşanan bu
bölünme kimin El Kaide’nin “gerçek” temsilcisi olduğu tartışmalarına yol açtı. IŞİD, adı
henüz Irak İslam Devleti’yken (ve sadece Irak
cephesinde savaşırken) lideri Zerkavi’nin El
Kaide’ye bağlılık yemini etmesiyle birlikte bu
örgütün adeta bir “şubesi” olarak tanınıyordu.
6. IŞİD bu amacı yüzünden Muhalif kampın diğer
bileşenlerinden yoğun tepki çekti. Gerçekten de
IŞİD militanları Suriye ordusuyla savaştıklarından
çok, Esad’a muhalif gruplarla ve özerkliğini ilan
eden Kürtlerle çatışıyorlar. Bu durum muhaliflerin IŞİD’in aslında Esad tarafından desteklenen
bir yapı olduğu yönünde iddialarda bulunmasına
kadar vardı. Örneğin Suriye Hava Kuvvetleri’nin
muhalif hedefleri vururken IŞİD hedeflerini vurmaktan kaçındığı iddia edildi. Ancak Suriye rejimi
ile IŞİD arasında böyle bir bağı kanıtlayan somut
bir bulguya henüz rastlanmadı.
9
GÜNDEM
Ancak IŞİD ve El Nusra Cephesi arasındaki
anlaşmazlık bir noktadan sonra “şemsiye kuruluş” El Kaide’nin de devreye girmesine yol
açtı. Haziran 2013’te El Kaide lideri Eymen El
Zevahiri’nin bir mektubu basına yansıdı. Bu kez
Zevahiri, IŞİD’i lağvediyordu. Zaten Colani de
El Nusra’nın Zevahiri liderliğindeki El Kaide’ye
bağlılığını duyurmuştu. Zevahiri’nin cihatçılara adres olarak El Nusra Cephesi’ni göstermesi
uluslararası analiz pazarında “IŞİD’in sonu”
yorumlarının popülaritesini kısa süreliğine de
olsa artırdı belki ancak bu yorumlar doğru çıkmadı. Tam tersine, Suriye savaşı IŞİD’in “yıldızının parladığı” bir süreci başlatırken, El Kaide
yönetimini gölgede bıraktı. IŞİD-El Nusra ikiliği küresel cihat tarihindeki en büyük bölünmelerden biri olurken, Bağdadi’nin, El Kaide
lideri Zevahiri’nin “IŞİD’in lağvedilmesi” emrine itaatsizliği de son dönemlerdeki en dikkat
çekici başkaldırılardan biriydi. IŞİD sözcüsü
Adnani’nin Nisan 2014’te yaptığı bir açıklama
örgütün mevcut El Kaide yönetiminden koptuğunun net bir ifadesiydi. Açıklamada, “Bugün
El Kaide artık Cihat’ın tabanı olmaktan çıkmıştır” deniyor, örgüt Müslüman Kardeşler’in
peşine takılıp “yumuşamakla” suçlanıyordu7.
El Kaide ile, Zerkavi ile başlayıp, Bağdadi döneminde de devam eden Irak örgütlenmesi
arasındaki gerilim böylece bir kopuş ile sonuçlandı. El Kaide lideri Usame Bin Ladin öldürüldükten sonra yerine geçen yardımcısı Eymen
El Zevahiri, Irak yapılanmasını başvurdukları
şiddetin dozajı ve taktikleri nedeniyle uzun süredir eleştiriyordu. Oysa bu şiddet dozajı ve bir
İslam emirliği kurma hedefi, yabancı cihat savaşçıları arasında IŞİD’in popülaritesini artırırken, El Kaide’nin popülarite kaybı yaşamasına
yol açacaktı.
“İSLAM DEVLETI”NIN IDEOLOJISI:
Üzerinde “peygamber mührü” bulunan siyah bayrağın altında toplanan “İslam Devleti”
(IŞİD) militanları ve sempatizanlarının etrafında buluştuğu ortak düşünce Selefi cihat anlayışı
olarak özetlenebilir. Cihat olgusunun kavramsallaştırılmasında da önemli rol oynayan İbni
Teymiyye’nin görüşlerinin damga vurduğu
Selefilik, “önceleyen-öncül” anlamına geliyor.
10
7. Aaron Zelin, “The War Between ISIS and AlQaeda for Supremacy of the Global Jihadist Movement” WINEP Research Notes, No. 20, Haziran
2014, s. 6.
Bu akım, İslam’da ilk döneme ait aktarımlara
ve bunlar çerçevesinde oluşturulan pratiklere
katı bir bağlılık içeriyor ve aklın öncelenmesini reddediyor. Selefilerin düşünsel önderleri
arasında İbni Teymiyye’nin yanı sıra, 18. yüzyılda Suudi Arabistan’da doğan Vahabiliğin
kurucusu, Muhammed İbn Abdülvahab da
geliyor. Ona göre de inananlar için esas olan,
Kuran ve hadislere katı bir bağlılık ve meşru
olmayan yeniliklerin reddi8. Örgüt ele geçirdiği yerlerde rehber olarak Abdülvahab’ın
“Kitab-ül Tevhid”ini dağıtıyor. “İslam Devleti ideolojisinde” baskın bir diğer kavram da
Selefi kampın dahi aşırı ucu olarak nitelenen
tekfirci yaklaşım; yani Selefiliğe aykırı tutumların sapkınlık olarak yorumlanması. Bu
nedenle İslam’daki farklı mezheplere düşman
gözüyle bakılıyor ve bu listenin başında da Şiiler, Nusayriler ve Aleviler geliyor. Nusayriler,
Suriye’de IŞİD militanlarının başlıca hedefiydi.
Örgüt, Irak’ta da Şii hakimiyetindeki yönetimi, tarihsel bir referansla “Safevi devleti” olarak nitelendiriyor9. Irak’ta da hedef listesinin
başında Şiiler geliyor. Musul ele geçirildikten
sonra bölgeye gittiğimde, kenti terk eden çok
sayıda Şii Türkmen ile konuşma şansı buldum,
IŞİD tarafından göçe zorlandıklarını gitmeyenlerin ölümle tehdit edildiğini aktardılar.
Esir alınan Şii kökenli asker ya da polisler ise siviller kadar “şanslı” olamayabiliyor.
Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da toplu infaz
görüntüleri bir süredir internette dolaşıyor
(Irak Savunma Bakanlığı, Musul’dan sonra
ele geçirilen Tikrit kentinde esir alınan 170
askerin öldürüldüğünü doğruladı. İnternette
Iraklı askerlerin infaz edildiğini gösteren onlarca video mevcut) “İslam Devleti” (IŞİD)
ele geçirdiği yerlerdeki Hıristiyanları ise –eğer
kaç(a)madılarsa– vergiye bağlıyor ve onlardan
“cizye” topluyor. Örgüt esirleri infaz için ateşli
silahla vurmanın yanı sıra, kılıçla kafa kesmeye de sıklıkla başvuruyor. Son dönemde giderek artan bir başka infaz yöntemi ise “çarmıha germe”10. İnfazlarının görüntülerini sosyal
8. Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, Çev. Yavuz Olagan, İletişim Yayınları, 1997, s. 308.
9. Bugünkü İran, Azerbaycan, Afganistan ve Irak
toprakları üzerinde 16. ve 18. yüzyıllar arasında hakimiyet kuran Şii devleti.
10. Son olarak Suriye’de Halep kırsalındaki Deyr
Hafir kasabasında 8 muhalif savaşçı, Batı işbirlikçisi oldukları gerekçesiyle çarmıha gerildi (bkz. “ISIL crucifies eight rival fighters says
İKİ AYLIK SOSYALİST SİYASET VE KÜLTÜR DERGİSİ
medya üzerinden paylaşıma sokan örgüt artık
dünyanın dört bir yanındaki radikal İslamcılar için de bir “cihat mıknatısına” dönüşmüş
durumda. “İslam Devleti” saflarında savaşan
kaç kişinin olduğu tam olarak bilinmiyor ancak Irak ve Suriye’deki militanların sayısının
on binden fazla olduğu düşünülüyor. Bu sayının içinde yabancılar çoğunluğu oluşturmasa
bile önemli yer tutuyorlar. Dünyanın dört bir
yanından; Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkelerinden, Kafkasya’dan (özellikle Çeçenistan’dan11),
Batı’dan gelen ve sayısı binleri bulan savaşçılar
var. Çok sayıda Türk de bu örgütün safında savaşmak için sınırı geçiyor. “İslam Devleti” ve
diğer cihat örgütleri safında kaç savaşçı olduğu
tam olarak bilinmiyor ve emniyet-istihbarat
kaynakları tarafından açıklanmıyor. Açıkçası
boyutu her geçen gün büyüyen “ulusal güvenlik sopasıyla” güdülen ana akım medya organları da bu konuda çok istekli değil. Ancak
arada çıkan bazı haberler “Türk cihatçılarla”
ilgili resmin parçalarını görmemizi sağlıyor.
Bu konuda çok da taze sayılamayacak bir veri
Bugün gazetesinde yer almıştı. Gazetenin İçişleri Bakanlığı’nın raporuna dayandırdığı bir
haberde, 2013 yılı itibariyle Suriye’de El Kaide
bağlantılı örgütler safında 500 Türk’ün savaştığı iddia ediliyordu12. Son dönemde Milliyet gazetesinde yer alan bir haber durumun ciddiyetiyle ilgili önemli bir iddiayı ortaya koyuyordu.
Suriye’de IŞİD saflarında savaşırken yaralanan
14 yaşındaki bir “çocuğun” yaşadığı Ankara’daki Hacıbayram Mahallesi’ne giden muhabir,
muhtardan 30 kişinin savaşmak için Suriye’ye
gittiğini öğrenmişti13. Haber yapmak için gittiği Suriye’de yaklaşık 40 gün IŞİD militanlamonitoring group” Reuters, http://www.reuters.
com/article/2014/06/29/us-syria-crisis-rivalsidUSKBN0F40HX20140629,
(Erişim
tarihi:
01.07.2014).
11. Özellikle Suriye’deki Kafkasya kökenli cihatçılarla ilgili daha fazla bilgi için önerebileceğim
kaynak, Joanna Paraszczuk tarafından kaleme alınan, “The Clear Banner: ‘The Clash Over Real Jihad in Syria: ISIS vs. The Caucasus Emirate” adlı
makale. Şu adresten ulaşılabilir: http://jihadology.
net/2014/06/04/the-clear-banner-the-clash-overreal-jihad-in-syria-isis-vs-the-caucasus-emirate.
12. “Suriye’de 500 Türk savaşçı” Bugün, 26 Kasım 2013, http://gundem.bugun.com.tr/500-turksavasci-haberi/874617, (Erişim tarihi: 26.11.2013).
13. “Çocuk militan çıkan mahalle çaresiz” Milliyet, 26 Haziran 2014, http://www.milliyet.com.tr/
cocuk-militan-cikan-mahalle-gundem-1903286,
(Erişim tarihi: 26.06.2014).
rı tarafından alıkonulan Bünyamin Aygün de
dönünce yaptığımız mülakatta, örgütün içinde
çok sayıda Türk’ün olduğunu aktarmıştı14. İnternette kısa bir tarama yapılarak, İslam Devleti (IŞİD) saflarında savaşan Türklerin sosyal
medya platformlarındaki paylaşımlarına rastlanabiliyor.
Türkiye’nin sadece “İslam Devleti” için değil,
özellikle Suriye’de savaşan diğer cihatçı örgütler
için önemli lojistik rotalardan biri olduğuna da
özellikle uluslararası araştırma kuruluşlarının
raporlarında ve saygın medya kuruluşlarının
haberlerinde yer veriliyor. Bu konuda, muhabir olarak “alana” indiğim sırada benim de çeşitli gözlemlerim oldu. Yeri geldi, İstanbul’dan
Hatay’a seyahat ettiğim (bazılarının cihat ekspresi adını taktığı) tarifeli THY uçağı ile yaptığım yolculukta bu yabancı cihatçılara rastladım,
yeri geldi sınırdan telsiz ve röleler kaçıran “muhalif savaşçılara” tanıklık ettim15. Türkiye’nin
rolü özellikle de Suriye’deki savaşta hep tartışma
konusu oldu. Bu yazının konusu olmadığı için
uzun uzun buna değinmiyorum ancak yakın
dönemden bir örnek bu bölümü bağlarken yerinde olacaktır. Irak’ta Musul IŞİD’in eline geçtikten sonra haber yapmak için Erbil’i Musul’a
bağlayan yolda Musul’dan kaçan Şii Türkmenlerle röportaj yaparken hiç beklemediğimiz bir
tepkiyle karşılaştık. Mikrofonumuzu uzattığı14. “Şu an ölmemeliyim” Ntvmsnbc, 7 Ocak 2014,
www.ntvmsnbc.com/id/25490388, (Erişim tarihi:
08.01.2014).
15. Bu anekdotların detayları Ayrıntı Yayınları’ndan
çıkan Arap İsyanları Güncesi adlı kitapta yer aldığı
için burada uzun uzun aktarmıyorum. İlgilisi için
bu kitapta, Türkiye’nin Suriye savaşındaki konumuyla ilgili birçok görüş, haber ve rapordan alıntılar da yer alıyor.
“İslam Devleti”
saflarında
savaşan kaç
kişinin olduğu
tam olarak bilinmiyor ancak Irak
ve Suriye’deki
militanların sayısının on binden
fazla olduğu
düşünülüyor.
11
GÜNDEM
Örgütün temelini korumasında Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin yönetimdeki Şii kayırmacılığının
dozajını artırması da önemli rol oynadı. Irak’ta Sünniler altlarındaki zeminin kaydığı
düşüncesiyle her geçen gün daha da radikalleştiler. Zaten kısa süre içinde, Musul’un ardından
Tikrit ve Telafer gibi kentler de düşerken, IŞİD’in Irak’taki ilerleyişinde yalnız olmadığı, başka
bazı silahlı Sünni gruplarla bir koalisyon halinde olduğu anlaşıldı.
mız otuzlu yaşlardaki bir erkek öfkeyle yüzünü
çevirdi. “Bizi neden reddettiğini” sorduğumda
ise onları Musul’dan kovan IŞİD militanlarını
kastederek: “Bunları başımıza hep siz sardınız,
Türkiye’nin yüzünden oldu bunlar” dedi ve yanımızdan uzaklaştı.
IRAK ŞAM İSLAM DEVLETI’NDEN, “İSLAM DEVLETI”NE:
IŞİD’in Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u,
bir “yıldırım harekatıyla” 11 Haziran’da ele
geçirmesi birçokları için süpriz oldu. Bu işgal, Türkiye’nin gündemine de 32 TIR şoförü
ve Musul Başkonsolosluğu’ndaki, aralarında
Başkonsolos’un da bulunduğu 49 kişi kaçırılınca birinci sıradan girdi. O an, pek çok kişi
adını Suriye savaşında duyuran bu örgütün aslında Irak’ta uzun süredir gündemde olan bir
gerçek olduğunu yeni fark etti. Örgüt, Amerikan destekli Sahva (Uyanış) örgütlerinin16 Anbar Vilayeti’nde boy göstermesi nedeniyle bir
süre güç kaybetse de yeniden dirilmişti. ABD
Irak’tan çekildikten sonra El Kaide’ye karşı kuruluşuna ön ayak olduğu “Uyanış grupları” da
etkilerini yitirdi. IŞİD 2014’ün ilk günlerinde
Felluce ve Ramadi’yi ele geçirdi.
Örgütün temelini korumasında Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin yönetimdeki Şii kayırmacılığının dozajını artırması da önemli rol
oynadı. Irak’ta Sünniler altlarındaki zeminin
kaydığı düşüncesiyle her geçen gün daha da radikalleştiler. Zaten kısa süre içinde, Musul’un
ardından Tikrit ve Telafer gibi kentler de dü-
12
16. “Uyanış” örgütleri, Irak’ta Amerikan işgaline karşı mücadele eden Sünni aşirtelerinin 2006
sonrasında parayla “ikna edilip”, El Kaide’ye karşı savaştırıldığı bir yapı. Sistemin iyi işlediği zamanlarda 100 binden fazla kişinin bu şekilde aylık
yaklaşık 300 Dolar maaşa bağlandığı belirtiliyordu. Amerikalılar Irak’tan çekildikten sonra Maliki
yönetimi bu gruplarla çalışma konusunda çok da
istekli davranmadı, maaş ödemeleri aksadı. “İslam
Devleti”nin Irak’ta hızla mevzi kazanmasının bu
süreçle ilişkili olduğu yönünde çok sayıda yorum
var.
şerken, IŞİD’in Irak’taki ilerleyişinde yalnız
olmadığı, başka bazı silahlı Sünni gruplarla bir
koalisyon halinde olduğu anlaşıldı. IŞİD’le birlikte hareket eden bu gruplar içinde belki de
en çok dikkat çekeni ise Saddam Hüseyin’in
sağ kolu olarak bilinen ve Amerikan işgali sırasında sağ kalmayı başaran ender isimlerden
“İzzet İbrahim El Düri’nin Nakşibendi Düzen
Ordusu”ydu. Irak’taki mezhep gerilimi, Selefi
cihatçı IŞİD ile, Arap ulusçuluğu damarından
beslenen Baas ideolojisine yakın bu grubu yan
yana getirebilmişti, en azından bir süreliğine17.
IŞİD’in Musul işgaline Sünni kesimin bir
bölümünden toplumsal destek bulduğuna dair
işaretleri biz de orada gözlemleyebilmiştik. İşgal sırasında kenti terk edenlerin bazıları geri
dönüyorlardı. Halk arasında “neredeyse her
hafta bombaların patladığı Musul artık çok
daha güvenli” gibi söylentiler kulaktan kulağa
fısıldanıyordu. Bu görüştekilerin çoğu, işgale
giden yolda bombaları patlatanın kentte istikrarsızlık yaratmaya çalışan IŞİD değil, “olağanüstü hali” meşrulaştırmaya çalışan Maliki
yönetimi olduğuna kendini inandırmıştı. Geri
dönüşlerin bir sebebi de kentteki ekonomik ve
sosyal hayatın yeniden tesis edildiğine ilişkin
gözlemlerdi. IŞİD ele geçirdiği yerlerde bir
“çete” gibi değil, bir “devlet” gibi davranıyor.
Eski kurumların yerine kendi kurumlarını koyuyordu. Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD’in)
29 Haziran 2014’te adını “İslam Devleti” olarak değiştirmesinin en önemli nedeni ise örgütün resmi sınırları tanımaması ve genişleme kararlılığı. Kısa vadede (Irak’ta başkent
Bağdat’ın düşürülmesinden sonra) yeni hedeflerini, Ürdün ve Lübnan olarak açıkladılar.
Tahayyül sınırları ise önce tüm Müslüman ülkeleri, sonra da dünyayı kapsayan bir halifelik.
Bu nedenle, az önce de değinildiği gibi “İslam
Devleti” mensuplarını salt üzerine ağır silah17. Irak’taki diğer Sünni örgütler: Irak Aşiret Devrimcileri Askeri Konseyi, Ensar El-İslam, Irak İslam Ordusu ve 1920 Devrim Tugayları.
İKİ AYLIK SOSYALİST SİYASET VE KÜLTÜR DERGİSİ
lar yerleştirilmiş Toyota pikaplarla yağmadan
yağmaya koşan bir grup olarak görmek yanlış
olur. Yapıyı anlamak için gelir kaynaklarına ve
nasıl kurumsallaştığına da bakmak gerekiyor.
CEPHEDEN, TÜKETICI KORUMA OFISLERINE “İSLAM DEVLETI”:
“İslam Devleti” kasasındaki 2 milyar dolarla şu anda dünyanın en zengin cihat örgütü
olarak kabul ediliyor. Başlarda, bölgedeki Şii
etkisinin yayılmasına karşı kaynaklarını seferber eden Suud yönetimi ve zengin körfez şeyhlerinin akıttığı fonlarla serpilen yapı, Suriye’de
Esad rejimine karşı verilen savaşta da “Esad’ın
devrilmesi” için uluslararası vekaletçilerinden kaynak temin etmekte zorlanmadı. 2012
sonlarına kadar Suriye cephesinde muhalif örgütler arasında bu ölçüde bir çatlak yoktu ve
Esad’a karşı savaşan herkes “muhalif ” olarak
pamuklara sarılıp kollanıyordu. Zamanla bu
muhalif koalisyon çöktü ve IŞİD bunun Esad
rejimine karşı bir savaş değil, kendi emirliğini
kurma savaşı olduğunu deklare edip namluyu diğer muhalif güçlere çevirdi. İşte tam da
bu sırada Batı dünyasında Suriye’deki radikal
İslamcı örgüt tehdidine ilişkin bir algı oluştu
ama artık vakit çok geçti. IŞİD, “Körfez”den
gelen düzenli bağış mekanizmasını kurmuş,
fidye karşılığı adam kaçırma gibi eylemlerle
kasasını doldurmuştu. Ancak bir savaşı finanse etmek ve ele geçirdiği yerlerdeki kurumları maaş ve yardım dağıtarak işler kılmak için
daha çok paraya ihtiyaç vardı. Bunun için de
stratejik bir “genişleme” politikası izlendi.
Suriye’nin kuzeyindeki petrol sahaları artık
“İslam Devleti”nin elinde. Sadece Suriye’de
değil, dünyanın sayılı petrol üreticileri arasında yer alan Irak’ta da bu bölgeler için önemli
mücadele veriliyor. Bu yazı kaleme alındığında
günde 300 bin varil petrol üreten Irak’ın ikinci
büyük ekonomisi Beyci refinerisi için savaş sürüyordu. “İslam Devleti”nin ele geçirdiği yerlerde topladığı vergiler de gelirine katkı sağlıyor. Musul ele geçirildiğinde Merkez Bankası
kasasında yaklaşık 425 Milyon Dolar olduğu
tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra külçe külçe
altınlar da artık “İslam Devleti”nin ekonomisine katkı sağlıyor. Bir de tabii “savaş gani18
18. “How an arrest in Iraq revealed Isis’s $2bn jihadist network” The Guardian, 15 Haziran 2014,
http://www.theguardian.com/world/2014/jun/15/
iraq-isis-arrest-jihadists-wealth-power, (Erişim tarihi: 20.06.2014).
metleri” var; özellikle de silah ve mühimmat.
Örgüt, Musul’u ele geçirdikten sonra kaçan
Irak askerlerinin çoğu Amerikan yapımı olan
araçlarına el koydu, silah depolarını boşalttı.
Suriye’de de diğer muhalif örgütlerin silah ve
cephanelerine el konuyor. Bu yüzden “müttefiklere” ve/veya “ılımlı muhaliflere yardım”
aslında bir aldatmaca; silahlar bir kez çatışma
bölgesine gönderilince, onların gerçek sahibinin kim olacağı asla kestirilemiyor.
“İslam Devleti” ele geçirdiği bölgelerdeki
türbeleri “Allah’a şirk koşulduğu” gerekçesiyle yıkıyor, kiliselerdeki haçları tahrip ediyor.
Suriye’nin kuzeyindeki Rakka kentin denetimini elinde bulunduran, El Nusra Cephesi
örgütünü 2013’ün son aylarında kovan örgüt,
bir bildiri yayımlayarak kentteki şeriat kurallarının ana hatlarını duyurmuştu, benzer
bir bildiri, Musul ele geçirildikten sonra da
yayımlandı. Buna göre; hırsızlık yapanların
elleri kesilecekti. Erkeklere namaz kılma, kadınlara çarşaf giyme zorunluluğu getirilmiş,
alkol, uyuşturucu ve sigara kullanımı ile silah
bulundurmak yasaklanmıştı. Ancak “İslam
Devleti”nin ele geçirdiği yerlerde tutunabilmek
için sadece sopadan değil havuçtan da faydalandığını görmek gerekiyor. Örneğin Musul’da
Bağdat yönetimi için çalışanlar arasından “tövbe edenler” affedildi. Örgütün daha uzun süredir elinde tuttuğu Rakka’da ise “sosyal hizmet”
çalışmalarına hız verildi. Burada bir pazaryeri inşa edildi, kentin farklı noktaları arasında
ulaşım hizmetleri konuldu, çevre düzenlemeleri yapıldı, posta hizmetleri, elektrik dağıtım
bürosu gibi hizmetlerin işleyişi sürdürüldü19.
Hatta Rakka’da “sosyal hizmetler” çalışmaları
kapsamında, pazardaki ürünleri denetleyen,
gerektiğinde tüketicilerin şikayetlerini iletebilecekleri bir tüketici ofisi bile kuruldu. Örgüt
bu gibi faaliyetlerini, “El Hayat Basın Merkezi”
tarafından internette yayınlanan “İslam Devleti Raporu” adlı dergide duyuruyor20.
Ancak bu hizmetler elbette sadece “İslam
Devleti”ne biat edenler için yürürlükte. Örgüt
Suriye’nin Rakka kentini ele geçirdikten sonra
19. Aaron Zelin, “The Islamic State of Iraq and
Syria has a consumer protection office” The Atlantic, 13 Haziran 2014, http://www.theatlantic.com/
international/archive/2014/06/the-isis-guide-tobuilding-an-islamic-state/372769/, (Erişim tarihi:
15.06.2014).
20. Islamic State Report, Sayı: 1, https://archive.org/
details/ALHAYAT_3, (Erişim tarihi: 30.06.2014).
13
GÜNDEM
Uzun yıllardır
devam eden
savaş özellikle
Suriye ve Irak’ta
büyük bir yıkıma
yol açtı.
14
Türkiye’ye kaçan ve Esad rejimine karşı etkili
muhalif yayıncılığıyla tanınan Rami Cerrah ile
konuşmuştuk. Muhaliflerin tamamen ele geçirdiği ilk büyük Suriye kenti olan Rakka’nın
örgüt tarafından bir kez daha nasıl işgal edildiğini anlatmıştı. “İnsanlar günlerce bombalanmışlardı, her gün ölüm tehlikesi yaşıyorlardı.
Birisi geldi ve ‘güvenliğinizi ben sağlarım’ dedi.
İşte bu IŞİD’di. İnsanlar bunu söyleyenin sakalı
uzun mu kısa mı diye bakmamışlardı” demişti.
Ancak “yeni gelenler” rejim karşıtı yayın yaptıkları radyo istasyonunu bastılar, bazı arkadaşlarını tutukladılar ve Rami kaçarak canını
zor kurtardı. “Şu andan sonra her aktivistin
tek görevi, sivil toplumun tamamen radikal İslamcılar tarafından ele geçirilmesini önlemek”
demişti21. Rami’yle bu mülakatı yaptığımız
günden sonra geçen yaklaşık 6 ayda ise örgüt
tam tersine güç kazandı; kontrol ettiği bölgeleri genişletti; Irak’ın kentlerini de ele geçirdi ve
hilafet ilan etti. “İslam Devleti” kendi cihatçı
kuşağını yetiştirmek için de hummalı bir faaliyet içinde. Ele geçirdiği bölgelerde dini eğitim
faaliyetlerine girişiyor, kendi inanç sistemini
açıklamak için propaganda araçlarıyla, köy
köy, kasaba kasaba çalışma yürütüyor, kendi
imamlarını eğitiyor, özellikle gençlere ve çocuklara yönelik Kuran eğitim kursları düzenliyor. Bu noktada Afganistan’daki Taliban’dan
farkı sadece erkek çocukları değil, kızları da
dini eğitime tabi tutması, elbette kızlar erkeklerden ayrı sınıflarda eğitim görüyor22.
21. Can Ertuna, Arap İsyanları Güncesi, Ayrıntı
Yayınları, 2014, s. 194-195.
22. Aymenn Jawad Al-Tamimi, “The Dawn of the
Islamic State of Iraq and ash-sham” Middle East Fo-
“İSLAM DEVLETI” VE TÜRKIYE
Önceki bölümlerde cihat savaşçılarının çatışma bölgesine ulaşımda Türkiye’nin nasıl bir
transit rota haline geldiğine kısaca değindim.
911 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırının Esad’ı
çökertme amacıyla verilen savaşta kontrolsüz
bırakılmasının payı bunda büyük. Türkiye’nin
güney illeri, yabancı savaşçılar için sadece bir
geçiş rotası değil; aynı zamanda yer yer bir
“cephe gerisi” görevi görüyor; yaralanan savaşçıların tedavileri buradaki hastanelerde yapılıyor, sınırı geçip savaşmak için bölgeye gelen
cihatçılar “kontaklarıyla” buralarda buluşuyor.
Bu yaşananlar karşısında Türkiye’nin de dokunulmazlığı yok elbette. Hatay Reyhanlı’da 11
Mayıs 2013’te düzenlenen ve 53 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırıyı Irak Şam İslam
Devleti’nin üstlendiği, bunu Türkiye’nin Suriye
sınırında ele geçirdiği sınır kapılarını kapatmasına bir misilleme olarak yaptığı iddia edilmişti.
Gerçi resmi makamlar, olayın faillerinin Suriye rejimiyle işbirliği içindeki “Acilciler” grubu ile ilişkili olduğunu açıklasalar da bu açıklamanın her kesimi tatmin ettiğini söylemek
güç. Türkiye’nin çözüm süreciyle birlikte artık
güneydoğuda “şehit vermediği” günlerde ise
Anadolu’nun ortasından şehit haberleri geldi 20
Mart 2014’te IŞİD militanları Niğde Ulukışla’da
yol kontrolü yapan güvenlik güçlerine ateş açtılar; bir jandarma astsubayı, bir polis ve bir
kamyon şoförü hayatını kaybetti. Güvenlik güçlerine ateş açtıktan sonra kaçan ve Pozantı’da
yakalanan üç saldırgandan ikisi Arnavutluk
rum, http://www.meforum.org/3732/islamic-stateiraq-ash-sham, (Erişim tarihi: 25.06.2014).
İKİ AYLIK SOSYALİST SİYASET VE KÜLTÜR DERGİSİ
biri de Kosova uyrukluydu. Suriye’ye Irak Şam
İslam Devleti (IŞİD) saflarında savaşmaya giden militanlar, beraberlerinde uzun namlulu
silahlar ve el bombalarıyla yakalanmışlardı.
Örgütün Irak’ın Musul kentini ele geçirdikten
sonra önce 32 Türk kamyoncuyu rehin alması,
ardından kentteki Türk Başkonsolosluğu’nu basarak Başkonsolos, özel harekatçılar, personel ve
ailerini kaçırması da Türkiye’nin ve Türk vatandaşlarının “dokunulmaz” olmadığının bir başka
kanıtı. “İslam Devleti”nin bu aşmada Türkiye’yi
bir savaş coğrafyası olarak gözüne kestirdiğini
söylemek güç ama Ankara’yı pazarlığa çekmek
için emniyetçiler arasında popüler olan deyişle
çok kişinin canına mal olacak bir “sansasyonel
eylem” yapmayacağının da garantisi yok.
“İSLAM DEVLETI” BAKI MI?
“Önce Sykes-Picot haritalarıyla, sonra sömürge yönetimleriyle sonra suni çizilmiş haritalar üzerinde ortaya çıkan ve her biri diğerini suçlayan ulusçuluk ideolojilerine dayalı
nevzuhur devlet anlayışlarıyla gelecek inşa
edilemez. Sykes-Picot’un bize çizdiği o kalıbı
kıracağız”. Bu ifadeler 15 Mart 2013’te Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde konuşan Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait23. Davutoğlu,
İngiliz diplomat Mark Sykes ile Fransız meslektaşı François Georges-Picot’nun 1916’da
yaptıkları gizli anlaşmada çizilen ve geçerliği
büyük ölçüde devam eden sınırlara referans
vererek Türkiye’nin Ortadoğu’daki restorasyon
sürecinin lokomotifi olduğunu müjdeliyordu.
İronik olan, “İslam Devleti”nin de Suriye ile
Irak arasındaki El Kaim sınır kapısını ele geçiriken bunu “Sykes Picot’un” sonu olarak müjdelemesiydi. İnternete yüklenen propaganda
videosunda Şilili olduğu iddia edilen Ebu Sefiye kod adlı bir cihatçı, iki ülke arasında kaldırılan bariyerleri göstererek “Bu yıktığımız
ilk sınır olmayacak” diyordu24. Davutoğlu’nun
Ortadoğu’daki entegrasyon hayali sekteye uğrarken Sykes-Picot sınırları, “İslam Devleti”
23. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “Büyük Restorasyon: Kadim’den Küreselleşmeye Yeni
Siyaset Anlayışımız” başlıklı konuşması. http://
www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-ahmet-davutoglu_nun-diyarbakir-dicle-universitesinde-verdigi-_
buyuk-restorasyon_-kadim_den-kuresellesmeyeyeni.tr.mfa, (Erişim tarihi: 06.07.2014).
24. İlgilisi için video şu adreste: http://www.youtube.com/watch?v=kZb4BEExH_c, (Erişim tarihi:
06.07.2014).
örgütü tarafından kaldırılıyordu. Bunda, birçok farklı etkenin yanı sıra, Türkiye’nin Esad
rejimini “ne pahasına olursa olsun devirme”
kararlılığı da önemli rol oynadı. Türkiye’nin
güney komşuları arasında, dünyanın dört bir
yanındaki cihatçılar için mıknatıs görevi gören
“İslam Devleti” de var artık.
Irak ve Suriye’de Arap ulusçuluğundan beslenen Baas rejimleri çökerken etnik ve mezhep
temelli yeni bir bölüşüm savaşı çoktan başladı.
Irak’ın Kuzey bölgesinde uzun süredir merkezi Irak hükümetiyle sorunlar yaşayan Kürtler
bağımsızlığa giderken, Suriye’nin kuzeyinde
özerklik ilan eden Kürtler de “İslam Devleti”ne
karşı var olma mücadelesi vermekte. Irak’ta
Sünnilere karşı Şiiler de radikalleşerek silahlanıyor. Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılırken
“İslam Devleti” mezhep temelli bir ayrış(tır)
manın başlıca enstrümanı haline gelmiş durumda. Üstelik birçok ülke böylesi bir bölünme
senaryosunu –borsacı deyişiyle– satın almış
gözüküyor. Ankara’dan yapılan açıklamalar,
Irak’ın bölünme ihtimalinin artık bir kırmızı
çizgi olmadığını gösterir nitelikte. Bu süreçte en
dikkat çekici açıklamalardan biri ise İsrail’den
geldi. Arap isyanları ve komşusu Suriye’deki
savaş konusunda yıllarca sessizliğini bozmayan
İsrail, Irak’ta en azından Kürtlerin bağımsızlığına sıcak baktığını açık bir dille ifade etti25.
“İslam Devleti”nin sloganı “baki kal ve genişle”. Bu yapının bölgede ne kadar süre tutunacağı meçhul. Kontrol ettiği alan genişledikçe, çatısı altında topladığı grup ve aşiretlerin
sayısı arttıkça bir süre sonra çeşitli iç çatışmaların yaşanması, çözülmenin meydana gelmesi
kaçınılmaz gözüküyor. Ancak yakın tarihten
özellikle Afganistan’daki deneyimden çıkarılacak bir başka ders daha var; radikal unsurlar
bir bölgede kök saldıktan sonra onları söküp
atmak hiç de kolay değil. Yine Afganistan’a bakınca bir başka soru daha akla geliyor; radikal
unsurların lojistik olanaklar için başvurduğu
ülkeler de bir süre sonra terörün yeni adresi
haline gelebiliyor. Bu durumda Türkiye’nin de
“Pakistanlaşmasının” önüne nasıl geçileceğini
tartışmak gerekiyor. •
25. “Netenyahu, bağımsız Kürt devleti sözlerine
açıklık getirdi” Radikal, 30 Haziran 2014, http://
www.radikal.com.tr/dunya/netanyahu_kurt_devleti_sozlerini_duzeltti-1199520, (Erişim tarihi:
01.07.2014).
15
GÜNDEM
Irak Şam İslam Devleti
ve Türkiye
Agah HAZIR
I
rak Şam İslam Devleti (IŞİD), Musul’u ele geçirmesi ile Türkiye gündemine hızlı bir giriş yaptı. Aynı zamanda, uzun zamandır yüzünü
Suriye’ye çevirmiş olan siyaset ve akademi çevrelerinin dikkatlerini
yeniden, senelerdir Suriye’den daha az kanlı bir iç savaş yaşamayan Irak’a
çevirmelerine yol açtı. Peki ne oldu da kökleri Selefi cihadının Bekaa vadisi olan Herat’da, Usame bin Ladin’in desteği ile atılan Irak ve Şam İslam
Devleti bugünkü haline gelebildi? Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçiminin
de temel gündemlerinden birini oluşturacak gibi görünen Ortadoğu’ya yönelik Türkiye dış politikası, bölgedeki bu güçlü aktörden, IŞİD’den, nasıl
etkilenecek? Bu yazıda kısaca IŞİD’i ortaya çıkaran gelişmeleri, özellikle
örgütün Musul işgali sonrası artan önemine bakarak, tartışmaya çalışacağım. AKP hükümetinin, Türkiye dış politikası açısından açıkca bir hayal
kırıklığı olan son gelişmelerle başa çıkma biçimlerinin de ayrıca ilgiyi hak
ettiğini düşünüyorum.
Kısaca özetlemek gerekirse, sonradan Irak Şam İslam Devleti ismini alacak grubun temelleri, Ebu Musab Zerkavi’nin Afganistan işgalinin
hemen sonrasında Irak’a göç etmesi ile atılır. Ürdün kökenli bir “reborn”
müslüman olan Zerkavi, Ürdün’de siyasi aktivitelerinden dolayı hapis
yattıktan sonra Afganistan’a gider. Burada oluşturduğu grubu ile ciddi
anlamda bir mücadeleye başlama fırsatı bulamadan Amerikan işgali ile
Afganistan’dan ayrılmak zorunda kalır. Kendi ülkesinde aranan, dolayısıyla oraya dönme fırsatı bulamayan Zerkavi, biraz da yaklaşan Amerikan işgalinin sunabileceği fırsatları hesaba katarak Irak’a yerleşme yolunu seçer.1
16
1. El Kaide teorisyenlerinden Abdullah Azzam El Kaide’yi şöyle tanımlıyordu
“El kaide İslam ordusunun öncü koludur. Bir uluslararası acil müdahale mangası gibi Müslümanlar nerede ona ihtiyaç duyarlarsa orada olacaktır”. Dolayısıyla
Download