đçđ dekđler gđrđş bđrđ cđ bölüm - Ankara Üniversitesi Açık Erişim

advertisement
ĐÇĐDEKĐLER
ÖSÖZ………………………………………………………………………………v
KISALTMALAR………………………………………………………..…………vii
I. KAYAKLAR VE TEDKĐKLERE DÂĐR……………………………………viii
A-KAYAKLAR…………….………………………………………………..viii
1. KĐTABELER……………………………………………………………………………………VĐĐĐ
2. MESKUKAT……………………………………………………………….………………….XVĐĐ
3. MEKTUPLAR…………………………………………………………………….…………..XVĐĐ
4. TARĐHLER……………………………………………………………………………………....XVĐĐĐ
a) Latince Kaynak……………………………………………………...................XVĐĐĐ
b) Yunanca Kaynaklar..........................................................................xix
c) Süryani ve Ermenice Kaynaklar……………………………………….…..….xxii
d) Arapça Kaynaklar……………………………...………………....xxiv
5. COĞRAFĐ ESERLER……………………………………………...…………..…...xxxii
6. FARSÇA ESERLER………………………………………………………...……..xxxiv
B-TEDKĐK ESERLER…………………………………………………… i-xxxv
GĐRĐŞ
1.KURULUŞUDA M.S I. YÜZYIL SOUA KADAR ATAKYA…….1-24
1.1. Antakya Yöresinde Đlk Yerleşimler…………………………………………...1
1.1.1. Makedonya Krallığı Dönemi’nde Antakya Bölgesi…………………...5
1.2. Selevkoslar Dönemi’nde Antakya……………………………………………..8
1.2.1. Antakya’nın Kuruluşu ve Adı………………………………………….8
1.3. Roma Dönemi’nde Antakya’nın Siyasi Tarihi………………………………16
1.3.1. Romalılar’ın Antakya’yı Alması ve Yeni Yönetimin Oluşması……...16
1.3.2. Havarilerin Antakya’ya Gelmesi ve Antakya Kilisesi’nin Kuruluşu…20
BĐRĐCĐ BÖLÜM
2. ATAKYA’I MÜSLÜMALAR TARAFIDA FETHĐ……………25-94
2.1. Đslâm Öncesi Roma-Bizans Dönemi’nde Antakya………………………….25
2.1.1 M.S. Đkinci ve Üçüncü Yüzyılda Antakya…………………………….25
2.1.2. Bizans Đmparatoru Konstantin Dönemi’nde Antakya………………...36
2.1.3. Beşinci ve Altıncı Yüzyılda Antakya: Mezhepler Çatışması………....48
2.1.4. Đlk Đslâm Fetihleri Öncesinde Bizans- Sasani Çatışması……………..63
i
2.2. Antakya’nın Müslümanlar Tarafından Fethi………………………………71
2.2.1. Suriye Bölgesinde Bizans- Arap Mücadelesinin Başlaması………................71
2.3. Yermuk Savaşı ve Đlk Đslâm Fetihleri…………………………………………..77
2.4. Antakya’nın Müslümanlar Tarafından Fethedilmesi…………………………...85
2.5. Antakya’nın Sugur ve Đslâm Şehri Haline Gelmesi…………………………….91
ĐKĐCĐ BÖLÜM
3. EMEVĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA(660-750)………………………..94-134
3.1. 640 Yılından Emeviler Devrine Kadar Şam Bölgesinde Đslâm Fetihleri………94
3.2. Emeviler Dönemi’nde Anadolu’ya Yapılan Đslâm Akınları…………………..104
3.3. Bizans’ın Müslümanlara Karşı Taarruzu ve Antakya Seferi………………….108
3.4. Abdülmelik b. Mervan Dönemi’nde Antakya Bölgesi………………………..112
3.5. Sekizinci Yüzyıl Başlarında Antakya………………………………………....116
3.6. Halife I.Velid Dönemi’nde Antakya……………………………………….….119
3.7. Halifeler Süleyman ve Ömer b. Abdulaziz Dönemi’nde Antakya…………....123
3.8. Halife Hişam b. Abdulmelik Dönemi’nde Antakya……………………..……127
3.9. Halife II. Velid’den Emevi Devleti’nin Yıkılışına Kadar Antakya………..….132
ÜÇÜCÜ BÖLÜM
4. ABBASĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA’DA ĐLK DÖEM(750-868)...134-196
4.1. Emevi Devleti’nin Yıkılışı Abbasi Devleti’nin Kurulması…………………...134
4.2. Abbasi Devleti Yönetiminde Antakya Bölgesi…………………………….….137
4.3. Halife Harun er-Reşid Dönemi’nde Antakya Bölgesi……………………..….146
4.4. Antakya Bölgesi’nde Bizans-Abbasi Mücadelesi…………………………..…150
4.5. Dokuzuncu Yüzyılda Bizans-Abbasi Sınırı…….…………………………..…158
4.6. Halife el-Me’mun Dönemi’nde Antakya…………………………..………….167
4.7. Halife el-Mu’tasım Dönemi'nde Abbasi-Bizans Mücadelesi ve Antakya….…176
4.8. 843-868 Arasında Anadolu’da Abbasi-Bizans Mücadelesi…………..……….184
ii
DÖRDÜCÜ BÖLÜM
5.TOLU OĞULLARI VE ĐHŞĐDĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA (868-969)….197-257
5.1. Tolun oğulları Devleti’nin Kuruluşu……………………………………..…..196
5.2. Tolun oğlu Ahmed’in Antakya’yı Alması…………………………..………..199
5.3 Yazman’ın Antakya Bölgesinde Bizans Seferleri………………………….….206
5.4. Humaraveyh Dönemi'nde Antakya………………………………….………..208
5.5. 10. Yüzyılın Başlarında Antakya Bölgesi...……………………………….….216
5.6. Halife er-Razi Dönemi’nde Antakya…………………………….……….…...226
5.7. Đhşidîler ve Hamdaniler Dönemi’nde Antakya…………………………….….228
5.8. 10. Yüzyılda Bizans’ın Urfa ve Antakya Bölgesine Yaptığı Taarruz………...231
5.9. Büveyhîler’in Abbasi Devlet Yönetimini Ele Geçirmesi……………………..235
5.10. 10. Yüzyılda Bizans-Abbasi Sınır Bölgesi…………………………..………237
5.11. Seyfuddevle’nin Bizans Seferleri ve Antakya’yı Alması…………………....240
BEŞĐCĐ BÖLÜM
6. BĐZAS HAKĐMĐYETĐDE ATAKYA……………………………....256-290
6.1. Bizans’ın Antakya’yı Geri Alması……………………………………..……...256
6.2. Bizans imparatoru Ioannes Çimiskes Dönemi’nde Antakya……………….....261
6.3 Bizans Đmparatoru II. Basileios Dönemi’nde Antakya……………..………….266
6.4. On Birinci Yüzyılın Đlk Yarısında Antakya…………………..……………….278
iii
ALTICI BÖLÜM
7. SELÇUKLU DEVLETĐ HAKĐMĐYETĐDE ATAKYA…………......290-339
7.1. Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu………………………………….…………….290
7.2. Türkmenlerin Anadolu’ya Yaptığı Akınlar…………………….…..................295
7.3. Türkmenlerin Antakya Bölgesine Gelmeleri…………..……………………...301
7.4. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın Antakya’yı Alması………….….309
7.5. Selçuklu Valisi Yağısıyan Dönemi’nde Antakya………………..………...….319
7.6. Haçlıların Antakya’yı Alması………………………………..………………..322
7.7 Antakya Haçlı Kontluğu’nun Kurulması…………………………..…………..333
YEDĐCĐ BÖLÜM
8. ATAKYA’I SOSYAL VE ĐKTĐSADĐ YAPISI…………………….339-358
8.1. Antakya’nın Sosyal Yapısı………………………………………….………...339
8.2. Antakya Akademisi……………………………………..……………………..344
8.3.Antakya’nın Yönetim Yapısı…………………………………………..……....349
8.4. Antakya’nın Đktisadi Yapısı…………………………………..……………….356
Türkçe ve Đngilizce Özetler……………………………………..………………..359
Sonuç………………………………………………………………………………363
KAYAKÇA……………………………..……………………………………….366
KROOLOJĐ……………………………..………………………………………375
RESĐMLER………………………………………..…………………………...…381
iv
ÖSÖZ
Kudüs, Đskenderiye ve Roma gibi dünya tarihine yön veren sayılı medeniyet
merkezlerinden biri olması sebebiyle Antakya, tarihi açıdan oldukça önem taşıyan
kentlerden biridir. Hıristiyanlığın ilk merkezlerinden biri olmasından dolayı Batı’da,
Antakya tarihi üzerine kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu çalışmalar, 636
yılına kadarki Antakya tarihi üzerine olup 636-1100 arasında Antakya tarihini konu
edinen herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bundan dolayı doktora tez çalışmamı,
636-1100 arasında Antakya tarihi üzerine yapmaya karar verdim. Bu çalışmayı
yapabilmek için Bizans ve Đslâm kaynaklarına ulaşmak gerekiyordu. Konuyla ilgili
temin ettiğim Tubitak yurt dışı araştırma bursuyla Princeton Üniversitesine gittim.
Princeton Üniversitesi kütüphanesinde bulunan Bizans kaynakları ve Bizans tarihi
konusunda çağdaş eserleri inceleyerek bu kitaplardan Antakya tarihi ile alakalı
bilgileri çıkardım. Daha sonra bu bilgilerle Đslâm kaynaklarındaki bilgileri
karşılaştırarak 636-1100 arasında Antakya tarihini yazdım.
Grek-Roma medeniyeti ile doğu medeniyetinin buluştuğu bir merkez olan
Antakya, Antikçağ’da dünyanın en önemli kültür ve uygarlık merkezlerinden biriydi.
Bu dönemde Kudüs’te baskı altında olan Hz. Đsa’nın havarilerinden Barnabas, Pavlos
ve Petrus, Antakya’ya geldiler. Bu havarilerin Antakya’ya gelerek Hıristiyanlığı
buradan Roma dünyasına yaymaları dünya tarihine yön veren olaylardan biriydi.
Barnabas, Pavlos ve Petrus’un gayretleri sayesinde bir yıl gibi kısa bir sürede
Antakya’da Hz. Đsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir topluluk oluştu. Böylece bu
topluluğa Antakya’da ilk defa Hıristiyan adı verildi. M.S. 50 yıllarında Antakya’da
şekillenen Hıristiyanlık dini buradan bütün dünyaya yayıldı.
v
Grek-Roma devlet anlayışı ile Hıristiyan inancının birleşmesiyle Antakya’da
oluşan bu teşekkül kültür ve medeniyetleri yüzyıllarca etkiledi. Grek-Roma devlet
anlayışı ile Hıristiyanlık inancının birleşmesiyle oluşan Sosyal ve Đdari yapı,
Antakya’nın Đslâm hakimiyetine girmesine kadar şehir hayatında önemli bir etkiye
sahip oldu. Antakya’da Bizans dönemi M.S. 636 yılında Đslâm ordusunun fethiyle
kapandı ve Antakya’da Đslâm dönemi başladı. Đslâm fethinden Antakya Haçlı
Kontluğu kurulmasına kadar geçen beş asırlık Antakya tarihi bu tezin konusunu
teşkil ediyor. Princeton Üniversite’sinde Prof. Dr. John Haldon danışmanlığında tez
konum
üzerine
çalışma
yaptım.
Tez
çalışmamda
desteğini
esirgemeyen
Prof. Dr. John Haldon’a yardımlarından dolayı teşekkür ederim.
Bu tezin meydana gelmesinde, bana son derece samimi yardımlarda
bulunmuş, ihtiyaç duyduğum her konuda el uzatmış, Prof. Dr. Melek Delilbaşı,
Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman ve Danışman hocam Prof. Dr. Đlhan Erdem
hocalarıma şükranlarımı bir borç bilirim.
vi
KISALTMALAR
Bas.
:
Baskı
Bkz.
:
Bakınız
C.
:
Cilt
Çev
:
Çeviren
DGBĐT
:
Doğuştan Günümüze Büyük Đslâm Tarihi
D.O.P
:
Dumbarton Oaks Papers
D.Đ.A.
:
Diyanet Đslâm Ansiklopedisi
DTCFD
:
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi
EI
:
Encyclopedia of Islam
Đ.A.
:
Đslâm Ansiklopedisi
M.Ö.
:
Milattan Önce
M.S.
:
Milattan Sonra
Neşr.
:
Neşreden
S.
:
Sayfa
T.T.K
:
Türk Tarih Kurumu
Univ.
:
Üniversite, Üniversitesi
Vol.
:
Volume
Yay.
:
Yayını
vii
I. KAYNAKLAR VE TEDKİKLERE DÂİR
A-Kaynaklar
1-Kitabeler
Kitabeler, tarih araştırmaları için kaynak ve yüzyıllar sonrasına bırakılmış
önemli vesikalar hükmündedir. Çalışma konumuza ışık tutacak Roma, Bizans ve
Đslâm dönemine ait kitabeler Antakya’da 1931 yılında Princeton Üniversitesi
tarafından yapılan kazı çalışmasında ortaya çıkarılmıştır. 1934 yılında Princeton
Üniversitesi’nin yayınladığı kazı raporunda1 üç farklı dilde yazılmış kitabelerin
bulunduğu belirtilmiştir. Bu kitabeler Yunanca, Latince ve Kufi yazı şekliyle
yazılmış Arapça kitabelerdir. Bulunan bu kitabelerden eserlerin yazıldığı dönemlere
dâir önemli bilgiler edinilmiştir.
a) Yunanca Kitabeler
Yunanca ve Latince kitabeler, kazının 13. haftasında bulundu. Bu kitabelerin
altı tanesi Yunanca idi.
1. Kitabe, 13 x. 11 metre 016 metre yükseklik
Bu kitabe muhtemel bu isimle (
(
) başlıyor ve iki isimle devam ediyor
).
1
George W. Elderkin ve C. R. Morey başkanlığında Princeton Üniversitesi Arkeoloji
kazı ekibi 1 Ocak 1931 tarihinde Antakya’ya gelerek kazı çalışmasına başladı. Bu
kazı çalışması 6 yıl sürdü. Princeton Üniversitesi’nin 1934 yılında yayınladığı kazı
raporu hususunda bkz. Antioch On – The Orontes I The Excavations of 1932,
Princeton University Pres, Princeton, New Jersey, U.S.A. 1934
viii
2. Kitabe: Mezartaşı 105x.095m yükseklik 0.2 metre bu mezartaşının üstündeki
isimler Julia, Domna isimleri gibi görünüyor.
2. Kitabe
1. Kitabe
3. Kitabe: Bu kitabeler 6. yy yazılmıştır
4. Kitabe:
ix
5. Kitabe
Antakya’ daki Sirkin kuzey batı duvarındaki kitabe.
3. Kitabe
6. Kitabe: 5. Yüzyılda Hıristiyan mezartaşı.
x
b) Latince Kitabeler
1. Kitabe
Bizans Stadyumu’nun doğu girişinde bulunan kitabede yazılan Thalassius
ismi, Libanius’un dördüncü yüzyılda yazdığı kitabında devamlı bahsettiği kişinin
ismi olmalı.
4. Kitabe
2. Kitabe
Latince Kitabeler Antakya kazı çalışmasında önemli bir yer teşkil etti.
Bulunan Kitabelerin içinde en önemli Kitabe L. Maecius Postumus’un adının
üstünde yazıldığı Kitabedir.
Bu kitabede L. Maecius Postumus adının yanında “Cursus Honorum” sıfatı
bulunmakta ve L. Maecius Postumus’un Arval’ın kardeşi olduğu belirtilmektedir.
xi
Cursus Honorum sıfatından L. Maecius Postumus’un M.S. 69 -72 yılları
arasında Antakya’da hakimlik yaptığı anlaşılmaktadır ayrıca Arval isminin yanında
Titi (Titus) ve Vespasian isimlerinin bulunması Roma Đmparatoru Titus’un M.S. 70
yılında Antakya’ya geldiğinde Arval’ın Antakya’da üst düzey yönetici olduğunu
göstermektedir.
5. Kitabe
xii
c) Arapça Kitabeler
1932 yılında Antakya’da yapılan kazı çalışmasında 9. yy ortası ve 10. yy
başlarında Abbasi dönemine ait mezar taşları bulundu. Bu mezar taşları üzerine Kufi2
yazısıyla Kuran ayetleri yazılmış ve hiçbirinde tarih, isim yoktu.
1. Mezartaşı
Muhtemel Tarih: 3. yy Đslâm dönemi
2
Kufi, Abbasi döneminde kitabelerde kullanılan yazı şeklidir.
xiii
2. Mezartaşı
3. Mezartaşı
xiv
4. Mezartaşı
xv
5. Mezartaşı
6. Mezartaşı
xvi
2. Meskukat
Sikkeler hükümdarların ve Đmparatorların saltanat dönemleri ile dönemin
ekonomik özelliklerini anlamamız için çok önemli birer belge niteliğindedir. RomaBizans ve Emevi-Abbasiler3’e ait Antakya müzesinde çok miktarda sikke vardır.
Roma ve Bizans dönemlerinde Antakya’da Đmparatorluğun darphanesinin bulunması
Antakya’nın bu dönemde ekonomik yönden Đmparatorluğun en önemli şehri
olduğunu göstermektedir. 628 yılında Sasani işgali zamanında Antakya darphanesi
bir daha açılmamak üzere kapatıldı. Bu tarihten sonra Antakya ekonomik yönden
eski önemini yitirmeye başladı.4
3. Mektuplar
Resmi vesikalar arasında önemli bir yeri olan mektuplar tarihî açıdan büyük
önem arzetmektedirler. Abbasi halifesi Harun er Reşid’in Bizans Đmparatoru
I. Nikephorus’a yazdığı mektup Abbasi-Bizans savaşının nedeni oldu.5 10. Yüzyıl
Bizans tarihçisi Scylitzes, kitabında yazdığı Tolunoğlu Ahmed’in kardeşi Tarsus
valisi Musa b. Tolun’un Bizans başkumandanı Andrew’e gönderdiği mektup
Tolunoğullarının Tarsus’ta hakimiyeti hakkında bilgi vermektedir.6
3
Ahmed Tevhid, Meskûkât-ı Kâdime-i Đslâmiye, Meskûkât-ı Emevi-Abbasi,
Đstanbul, 1318.
4
Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap
Conquest, Princeton University Press, New Jersey , 1961
5
Pavlos E. Niavis, The Reign of the Byzantine Emperor icephorus I. (802-811),
Historical publications St. D. Basilopoulos, Athens, 1987
6
John Scylitzes, A Synopsis of Histories (811-1057) (Çev. John Wortley),
Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba,
Kanada, 2000
xvii
4. Tarihler
636 yılında Antakya’nın Đslâm ordusu tarafından fethinden Haçlıların 1100
yılında Antakya’yı almasına kadar geçen yaklaşık 500 yıllık Antakya tarihi ile alakalı
Arap, Bizans, Süryani ve Ermeni Vekâyinâmeler tez çalışmasında kullanıldı. Tez
çalışmasının içeriği Ortaçağ tarihi kapsamında bir konu olduğundan veri
kaynaklarının esasını ilk kaynaklar oluşturdu. Bunlar arasında ilk sırayı Arapça
kaynaklar alırken bunun yanında Ortaçağda Bizans tarihçilerin kaleme almış
oldukları hemen hemen hepsi modern dillere çevrilmiş olan tarih kitaplarındaki
bilgiler de veri kaynaklarımıza dahil edildi. Bu kitaplardan elde edilen veriler yan
yana konularak oluşan parçaların birleştirilmesiyle tezin genel çerçevesi oluşturuldu.
a) Latince Kaynak
1-Ammianus Marcellinus
IV. yüzyılın en önemli tarihçisi Antakya’da yaşamış olan Ammianus
Marcellinus olup Latince olarak yazdığı Res Gestae (sadece 353’ten 378 yılına
kadarki zamanı kapsayan kitabı zamanımıza kalabilmiştir. Bu kitabında 353’ten 378
yılına kadar Antakya’da olan olayları yazmıştır.7
7
Ammianus Marcellinus’un hayatı ve eserleri hakkında bkz. Ostrogorsky,s.22.
Ammianus Marcellinus, Res Gestae; text, commentary and with an English
translation by John C. Rolfe , III Vol., Harvard University Press, 1935.
xviii
b) Yunanca Kaynaklar
1-Eusebios
Bizans tarih yazıcılığı Kaisareia piskoposu Eusebios ile başlar. Bir kronik (iki
kitapta, 325 yılına kadar) yazarı olarak Eusebios, ileride Bizans’da pek büyük önem
kazanacak olan kronografi’nin ilk temsilcilerinden birisi olup yazdığı büyük kilise
tarihi (324’e kadar) tamamiyle yeni bir yol açmıştır.8
2- Theophanes
Bizans Đmparatoru Herakleios devri (610-641) ve haleflerinin zamanı için
yegane Grekçe kaynak Theophanes’in vekayinamesidir. Keşiş Theophanes’in 810 ve
814 yılları arasında kaleme almış olduğu kronoği 284’den 813’e kadar olan devreyi
kapsamaktadır. Theophanes’in daha eski kaynaklara dayanan eseri, özellikle 7. ve 8.
yüzyıllar için fevkalede büyük bir öneme sahiptir. Theophanes’in kitabı Cyril Mango
ve Roger Scott başkanlığındaki bir heyet tarafından edision kritik yapılarak
Đngilizce’ye çevrilmiş ve 1997 yılında Oxford Üniversitesi tarafından basılmıştır.9
8
Eusebius’un hayatı ve eserleri hakkında bkz. George Ostrogorsky, Bizans Devleti
Târihi (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay.,Ankara,1995, s.22. Eusebius, The History
of the Church from Christ to Constantine, (Translated by G.A. Williamson),
London, Penguin books Ltd., 1965.
9
Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear
Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, Oxford
University Press, 1997; Gyula Moravcsik, Byzantinoturcica, 1958, c. I, s. 531-536.
xix
3- Ioannes Scylitzes
Yüksek bir Bizans memuru olan Ioannes Scylitzes, 11. yüzyılın sonunda
Theophanes’i devam ettirerek 811’den 1057 yılına kadar uzanan bir kronik kaleme
almıştır. 9. ve 10. yüzyıl da Bizans’ın Anadolu’da yaptığı seferler ile alakalı önemli
bilgiler içermektedir. Scylitzes’in kroniği zamanımıza intikal etmemiş kaynaklara
dayanmakta olup büyük bir öneme haizdir. Nikephoros Phokas’ın sonuna kadar olan
devre için Scylitzes, Leo Diakonos’un da faydalandığı, Phokas sülalesinin bir tür
kroniği olan bir eserden ve bunun yanında kilise menşeli bir kaynaktan istifade
etmiştir.10
4-Leo Diakanos
10. yüzyılın diğer önemli tarihçisi Leo Diakanos’dur. Bizans Đmparatorları
Nikephoros Phokas ve Ioannes Çimiskes’in yaptıkları savaşların bir tasvirini, 10
yüzyılın sonlarında, esasında 959’tan 976 yılına kadarki zamanı tasvir etmiş olan
Bizans ordusunda görevli Leo Diakanos vermektedir.11
10
John Scylitzes’in hayatı ve eserleri hakkında bkz. Ostrogorsky,s.197-198. John
Scylitzes, A Synopsis of Histories (811-1057) (Translated by John Wortley),
Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba, Kanada,
2000
11
Leo the Deacon, The History of Leo the Deacon (Translated by Alice-Mary
Talbot ve Dennis F. Sullivan), Dumbarton Oaks Trustees for Harvard University,
Washington D.C.,2005, ; Moravcsik, Byzantinoturcica, c. I, s. 397-399.
xx
5- Mikhail Psellos
Bizans
tarihçilerinden
Mikhail
Psellos’un
yazdığı
‘‘kronografya’’sı
11. Yüzyılda Bizans tarihine ışık tutan en önemli eserlerden biridir. Bizans
Đmparatorluğunda önemli mevkilerde bulunan bir devlet adamı olarak Psellos
zamanının tarihini sadece en yakından müşahade etmekle kalmamış bu tarihi aynı
zamanda bizzat yaşamıştır. Psellos tarihi olarak bilinen bu eseri değerli hocamız Prof.
Dr. Işın Demirkent Türkçeye çevirmiştir.12
6-Diegenes Akrites Destanı
9. ve 10. Yüzyıl Anadolu’sunda Bizans- Đslâm mücadelesi hakkında zengin
malzeme ihtiva eden günümüze kadar gelen tek Bizans halk destanı Diegenes
Akrites destanıdır. Diegenes Akrites, genel olarak VII. yüzyılda başlayan
Bizanslılara karşı Arap akınları sonrası ile X. yüzyılın ortasında gerçekleştirilen
Bizans taarruzundan önceki dönemin toplumunu ve koşullarını daha doğrusu IX. Đle
X. yüzyılın ilk yarısı arasındaki dönemi yansıtmaktadır. Genel olarak destanın pek
çok yerinde Arapların akınlarından ve sınır toplumunun rolünden bahsedilmektedir.
Bu destan değerli hocam Prof. Dr. Melek Delilbaşı danışmanlığında hazırlanan
doktora tezi çalışması Richard C. Dietrich tarafından Türk bilim alemine
kazandırılmıştır.13
12
Mikhail Psellos’un Khronographia’sı (Çev.Işın Demirkent), T.T.K.Yay., Ankara,
1992; Moravcsik, Byzantinoturcica, c. I, s. 437.
13
Richard C. Dietrich, Diegenes Akrites Destanında Hıristiyan–Müslüman Sınır
Kültürünün Yansımaları, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2005
xxi
c) Süryani ve Ermenice Kaynaklar
1-Süryani Mihael, (D.1125/Ö.1199)
1166-1199 yıllarında Antakya Yakûbî Patrikliği yapan Süryani Mikhail’in
vekayinamesi, öteki kaynaklarda bulunmayan bilgiler içermesi yönünden Antakya
tarihi bakımından çok önemli bir kaynaktır. Hz. Adem’den başlayarak 1195 yılına
kadar geçen olayları anlatan eser, zamanımıza kadar ulaşamayan bazı Süryani ve
Arap kaynaklardan da istifade edilerek kaleme alınmıştır. Đki ciltten oluşan bu
vekayinamenin birinci cilti 622-1042 yıllarını ikinci cilti ise 1042-1195 yıllarını
kapsamaktadır.14
2-Abu’l Farac el-Isfahani, Ali b. el-Hüseyin, (D.1225/Ö.1286)
Bir diğer Süryani kaynağı Abu’l Farac’ın yazdığı Abu’l Farac târihi adıyla
bilinen
eserdir. Abu’l Farac tarihini umumi bir tarih kitabı olmasına rağmen
Anadolu ve Antakya tarihi için de mühim eserlerden birini teşkil eder. Abu’l Farac’ın
eseri üç kısımdan meydana gelmektedir. Eserin birinci kısmında Hz. Adem’den
başlayıp 1285 yılına kadar gelen tarihi olaylar kaleme alınmıştır. Đkinci ve üçüncü
kısımlarda ise, din ve kilise hakkında malumat vermektedir.15
14
Süryani Mihail Vekâyinâmesi hakkında bkz. Şeşen, s. 129. Süryani Mihail
Vekâyinâmesi (Türkçe terc.Hrant.D. Andreasyan), Ankara, 1944 (T.T.K.
kütüphanesi No:44’de yayınlanmamış tercüme).
15
Bkz. Carl Brockelmann, GAL, I. cilt, s.427-428. Abu’l Farac (Bar Hebraus),
Abu’l Farac Târihi, I-II (Süryanice’den Đngilizceye Çev. Ernest A. Wallis BudgeĐngilizceden Türkçeye Çev. Ömer Rıza Doğrul) T.T.K. Yay. Ankara,1999.
xxii
3- Ghewond
Ermeni kaynaklardan olan Ghewond tarihin de Anadolu’da olan olaylar
hakkında bilgi bulunması bakımından Antakya tarihi için önemli bir kaynaktır.
Ghewond’un yazdığı bu tarih kitabı Đslâm ordusunun 636 yılında Anadolu’ya
girmesiyle başlar 778 yılında sona erer. Bu dönemde Ghewond’un Anadolu’da
yaşaması kitabın önemini daha da arttırmaktadır. Zahen Arzoumanian, Ghewond
tarihi kitabını 1982 yılında Ermenice’den Đngilizce’ye çevirmiştir.16
4- Urfalı Mateos Vekâyinâmesi
Urfalı Mateos Vekâyinâmesi 952-1136, buna Papaz Ergor’un yazdığı Zeyl
1136-1162 yılları Ermeni ve Hıristiyan tarihinden bahseder. Eser Hrant D.
Andreasyan tarafından Türkçe’ye çevrilmiş, TTK yayınları arasında 1962,1987
yıllarında iki defa yayınlanmıştır. Urfalı Mateos Vekâyinâmesi’nde 952-1136
tarihleri arasında Anadolu’da olan olaylar anlatılmaktadır. Bu vekâyinâme de 10. ve
11. yüzyıllarda Antakya bölgesinde olan olaylar hakkında bilgi bulunmaktadır.17
16
Ghewond, History of Ghewond (Translated by. Zahen Arzoumanian),
Philadelphia, 1982
17
Urfalı Mateos Vekâyinâmesi hakkında bkz. Ramazan Şeşen, Müslümanlarda
Tarih ve Coğrafya Yazıcılığı, Đsar Vakfı Yay. Đstanbul, 1998, s.129. Urfalı Mateos
Vekâyinâmesi, Urfalı Mateos Vekâyinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli
(1136-1162) (Türkçe terc.Hrant D. Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer-M. Halil
Yinanç), T.T.K.. Yay., Ankara, 2000.
xxiii
d) Arapça Kaynaklar
1- Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr (D. 840/Ö.922)
Taberî, Đslâm dünyasının yetiştirdiği büyük tarihçilerdendir. 896-906 yıllarında
‘‘ Târih el-Rusul ve’l-Mulûk’’ veya Taberî Tarihi diye bilinen meşhur eserini yazdı.
Taberî, bu tarih kitabını 915 yılında tamamladı ve 922 yılında Bağdat’ta öldü. Kendi
zamanına kadar gelen tarihin bir ana kitabını meydana getirdi. Taberî’den sonra
hiçbir tarihçi Đslâmın ilk üç asrına ait tarihi malzemeyi yeniden derlemeye kalkışmadı.
Onun verdiği bilgileri hülasa ederek eksik taraflarını tamamlamaya çalıştı.
Antakya’nın 636 yılında Đslâm ordusu tarafından fethedilmesinden sonra Antakya
bölgesinde Đslâmın ilk üç asrında olan hadiseler hakkında bilgiler temel kaynak
Taberî tarihinden alınmıştır. Kitabın mevcut ciltleri de Goeje başkanlığındaki bir
heyet tarafından edision kritik yapılmış 1878-1898 yılları arasında Leiden-Brill’de
basılmıştı. Sonunda Arib b. Sa’d’ın esere yazdığı zeyl de yer almaktadır. Son cildini
ise fihristler ve sözlük teşkil etmektedir. Bu baskı 1897-1901’de yine Leiden-Brill’de
tekrarlanmıştır. Unesko’nun desteğiyle kurulan bilim kurulu eski Taberî Tarihini
tekrar gözden geçirip yeniden edision kritik yaparak beş yıl süren çalışmadan sonra
39 ciltten oluşan Taberî Tarihinin Đngilizce çevirisini State University of New York
Press’e 1992 yılında yayınlatmıştır.18
18
Hakkında bkz.Carl Brockelmann, Geschichte der Arabischen Literatur,GAL, III, Leiden,1937-1949, I. cilt s.148. Taberi, History of al-Tabari Tarih el-Rusul ve’l
Muluk, 39 cilt tahkikli Đngilizce çevirisi, State University of New York Press,
Albany,1992.
xxiv
2-el-Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz (D.1273/Ö.1347)
Zehebî, 1273 yılında Dımaşk’ta doğdu. Babası Meyyafarikin(Silvan)’dan
buraya göç etmişti. Türk asıllıdır. Tahsiline Dımaşk’ta başladı. Zehebî, eğitimini
tamamlamak için Ba’lebek, Hıms, Hama, Trablus, Kudüs, Tebük şehirlerini
dolaştıktan sonra 1296 yılında Mısır’a gitti ve 1348 yılında Mısır’da vefat etti.
Zehebî’nin yazdığı Târihu’l-Đslâm, kitabı Đslâmın başlangıcından 1300 yılına kadar
gelen genel bir Đslâm tarihidir. Tabakalara, tabakalar yıllara göre ayrılmıştır.
Zehebî’nin bu kitabında Đslâm tarihinin ilk üç asrına dair detaylı malumat
bulunmaktadır.19
3-el-Ya῾kûbî, Ahmed b. Đshak b. Vâzıh (D. 9. Yüzyıl başları/Ö.905)
el-Ya῾kûbî, Ahmed b. Đshak b. Vazıh, dokuzuncu yüzyılda yaşayan büyük
tarihçilerdendir. Bağdat’ta doğan Yakûbî küçük yaşlarda Azerbaycan’a seyahat
etmiştir. Horasan’da uzun müddet kalmış ve Tahiriler’in hizmetinde bulunmuştur.
Ancak bu dönemde hangi tür bir memurluk yaptığı bilinmemekle beraber
bürokraside katiplik yaptığı ya da istihbarat teşkilatına benzer bir posta servisinde
çalıştığı sanılmaktadır. Uzun süre Horasan’da yaşayan Yakûbî, Hindistan, Çin,
Mağrib, Đran, Endülüs ve Suriye’nin yanısıra diğer birçok Arap ülkesine de
sayahatlerde bulunmuştur. Hayatının geri kalan kısmını Tolunoğulları döneminde
Mısır ve Kuzey Afrika’da geçirmiştir. En önemli eseri Târihu’l-Ya῾kûbî’dir. Bu
19
Zehebî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.185-188. Zehebî, Târihu’lĐslâm, alwarak.com.
xxv
kitabında 872 yılına kadarki Đslâm tarihini halifeler ve yıllara göre anlatır ve 872 yılı
olaylarıyla sona erer.
Ya῾kûbî’nin Kitabu’l-Buldân (Ülkeler Kitabı) coğrafya ile ilgili olan eseridir.
Bu kitabında Antakya’dan bahsetmemesine rağmen Dımaşk (Şam)’ın fethi ve
çevresiyle ilgili bilgi bulunmaktadır. Yakûbî’nin bu eserinin iki tane el yazması
nüshasının olduğu bilinmektedir. Bunlardan birisi Petersburg Üniversitesi’nden A.
Mukhliniski’nin doğudan getirmiş olduğu nüshadır. Yazma eserleri tahkik eden
Michael Janus de Goeje tarafından ilk olarak 1860’da Leiden’de neşredilmiştir. Yine
aynı yıllarda bir başka neşri yine Leiden’de T.G. J. Juy Nboll tarafından yapılmıştır.
M.J.’de Goeje’nin yayımladığı Leiden 1860 baskısı Ebi Ali Ahmed b. Ömer b.
Rusteh’in kitabu’l-A’laki’n-Nefise adlı eseri ile birlikte, Aces’in VII. cildinde
(Leiden,1892) tekrar basılmıştır. Ya῾kûbî’nin Ülkeler Kitabı, bu baskıdan Türkçeye
tercüme edilmiştir. 20
4-el-Vâkidî, (D.747/Ö.823)
el-Vâkidî, Đslâm tarihinin ilk devirlerindeki önemli olayları yazmıştır. Abbasi
Devleti’nin kurulduğu ilk yıllarda Şam’da yaşaması Şam bölgesindeki olaylar
hakkında verdiği bilgilerin kıymetini arttırmaktadır. Abbasi Devleti’nin yönetim
merkezinin Bağdat’a taşınmasıyla Şam önemini yitirdi. Abbasi Devleti’nin ilk
yıllarında ilmi ve kültürel merkezi Irak, daha sonra Bağdad oldu. Vâkidî’de bunun
farkına vararak Bağdad’a gitti. Ömrünün otuz yılını Bağdad’da geçirdi. Vâkidî’nin,
20
Ya῾kûbî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen,s.51.Ya῾kûbî, Târihu’l- Ya῾kûbî,
alwarak.com. Ayrıca bkz.Yakûbî, Ülkeler Kitabı,(Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay.,
Đstanbul, 2002, s.11-13.
21
Vâkidî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.28-30, Vâkidî, Futûh eş-Şam,
alwarak.com.
xxvi
Futûh eş-Şam, kitabında Şam bölgesinde ilk Đslâm fetihleri ve Antakya’nın Đslâm
fethine dair malumat vardır.21
5-el-Belâzurî, Ahmed b. Yahya b. Cabir (7. Yüzyılın sonlarında doğdu/Ö.982)
Ahmed b. Yahya b. Cabir el Belâzurî, Abbasi Devleti döneminde dördüncü
asırda yaşamış en büyük tarihçilerdendir. Belâzurî, 982 yılında Bağdad’da öldü.
Antakya tarihi için önemli bir eser olan Futûh el-Buldân, Hz. Peygamber’in Hayber
fethi(ilk fetih) ile başlar. Emevi halifesi I.Velid devrindeki (705-715) fetihlerle sona
erer. Đslâmın ilk çağlarındaki büyük fetih hareketi I. Velid ile son bulmuştur. Belâzurî,
bu eserinde her ülkenin fethini kitaplara ve bölge halkının bilgilerine dayanarak
anlatır. Siyasi tarihle ilgili olaylar arasında kısmen, idari ve iktisadi konular,
fetihlerden sonra kabilelerin yerleşimi hakkında bilgi verir. Bu konuda Ebu Ubeyde b.
Cerrah’ın Antakya’ya girmesinden sonra Habib b. Meslemeyi Antakya’ya vali
atayarak Antakya’ya Müslüman bir topluluk yerleştirdiğini Futûh el-Buldân’da
yazar.22
6- Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, (D. 9.yüzyılın ortası/Ö.926)
Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, onuncu asırda yaşamış tarihçidir. Đslâm
fetihlerinin başından 866 yılına kadar gelen üç ciltlik bir Đslâm tarihi olan Futûh’un
22
Belâzurî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s. 48., Belâzurî,Türkçe
terc.,Futûh el-Buldân(Çev.Mustafa Fayda),T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara,
2002
23
Müellifin hayatı ve eseri hakkında bkz. Carl Brockelmann, GAL, I. Cilt, s.117.
Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, Futûh, Kitabu’l-Đlmiye, Lübnan, 1976.
xxvii
müellifidir. Futûh, kitabında Anadolu’da yapılan fetihlerden ve Arap-Bizans
münasebetlerinden bahseder. Bu kitap 1976 yılında Lübnan’da basılmıştır.23
7- Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî,
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî’nin yazdığı (940-1066) yıllarını kapsayan Târihu’l
-Antâkî, adlı eser Antakya tarihi ile alakalı bilgileri içermesi bakımından önemli bir
eserdir. Yahyâ b. Saʻîd el- Antâkî, Târihu’l- Antâkî, kitabında halifelerin tahta çıkış
tarihlerini başlık yaparak halifeler döneminde Mısır, Şam ve Bizans’daki olayları
anlatmıştır. Aynı zamanda Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, kitabını yazdığında Antakya’da
yaşadığı sırada gördüğü yerli Bizans kaynaklarından da faydalanmıştır.24
8-Đbn el-Kalânisî, Ebu Ya’la Hamza b. Esed (D.1073/Ö.1160)
Đbn el-Kalânisî, 1073 yılında Dımaşk’ta dünyaya geldi. Hilal b. el- Muhassin
el-Sabi’nin tarihine zeyl olarak bir Dımaşk tarihi (Târihu’l-Dımaşk) yazmıştır. Bu
eser bize kadar gelmiş olup iki düzenlenmiş baskısı vardır. Birinci baskısı 1141’den
önce, ikinci baskısı 1160 yılı civarında tamamlanmıştır. Đbn el-Kalânisî, el-Sabi’nin
eserindeki Dımaşk tarihi ile ilgili malumatı tamamlamak için kitabına 970 ile
başlar,1160 yılına kadar getirir. Böylece eser, Đhşidîlerin son zamanlarından başlayıp
Nureddin Zengi’nin Dımaşk’ı elegeçirmesinden sonraki birkaç yıla kadar gelir.
Selçuklular ve Şam tarihi için ilk elden kaynaktır. Kitap, 1908 yılında Amedroz
24
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî’nin hayatı ve eserleri hakkında bkz. Şeşen, s. 79. Yahyâ
b. Saʻîd el-Antâkî, Târihu’l-Antâkî (h. 328-458, m. 940-1067), ( neşr. Ömer
Abdullah Tedmuri), Lübnan, 1990.
25
Đbn el-Kalânisî’nin hayatı ve eserleri hakkında bkz. Şeşen, s. 113. Brockelmann,
GAL,I. cilt, Đbn el-Kalânisî s.566.,History of Damascus (H.363-555)( neşr. H.F.
Amedroz), Leyden,1908,
xxviii
tarafından Arapça kitabın Đngilizce özetiyle birlikte Beyrut’ta yayınlanmıştır.
XI. yüzyılda Antakya’da olan olaylardan kısmen bahsetmiştir.25
9-Đbn el-Adim, Kemaleddin Ömer b. Ahmed, (D.1193/Ö.1262)
Đbn el-Adim, 1193 yılında Haleb’te doğdu ve ömrü boyunca Haleb tarihiyle
ilgilendi ve bu konuda Buğyet el-taleb fî târihu’l-Haleb adında büyük bir eser
yazmıştır. Đbn el-Adim, bu eserde siyasi tarihe dair verdiği bilgileri özetleyerek
Zubdet el-Haleb min Târihu’l-Haleb adında başka bir eser daha yazmıştır.
Günümüze gelen bu kitap Sami Dahhan tarafından 1951 yılında Şam’da
neşredilmiştir. Bu eser 622-1064 yıllarını kapsamakta ve Antakya’nın yakınında
Haleb tarihi ile alakalı detaylı bilgiler içermektedir. Ayrıca Ali Sevim tarafından
Buğyet el-taleb’teki Selçuklu devlet adamlarının biyografileri seçilerek, tenkitli neşir
halinde 1976 yılında Ankara’da TTK yayınları arasında basılmıştır.26
10-el-Azîmî, Muhammed b. Ali el-Halebî (D.1090/Ö.1163)
el-Azîmî, 1090 yılında Haleb’te doğdu. Tarihe dair üç eser yazdı. Bunlardan
el-Azimi diye bilinen muhtasar olmasına rağmen XI. yüzyılın sonları ile XII.yüzyılın
Đlk yarısındaki Haleb ve civarı tarihi bakımından önemlidir. Ali Sevim, eser üzerinde
çalışmış 1041 tarihinden sonraki kısmı notlarla Türkçe’ye tercüme etmiştir. Bu
çalışma TTK yayınları arasında 1988 yılında Ankara’da basılmıştır. Bu eser 1040
26
Ibn el-Adim’in hayatı ve eseri hakkında bkz. Brockelmann, GAL, I. cilt
s.404-405., Ibn el-Adim, Zubdet el-Haleb min Târihu’l Haleb (622-1064)
( neşr. Sami Dahhan), Şam, 1951.
27
el-Azîmî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.113. Brockelmann, GAL,
I. cilt. s.586.
xxix
yılından sonra Türkmenlerin Antakya bölgesine gelmesi ve Antakya bölgesindeki
faaliyetleri hakkında önemli bilgiler içermektedir.27
11-el-Mesûdî, Ebu’l-Hasan Ali b. el-Hüseyn
X. yüzyılın ilk yarısında yaşayan büyük tarihçilerden ve coğrafyacılardandır.
Bize kadar gelen eserleri tarih, coğrafya karışımıdır. Mesûdî, IX. Asrın ikinci
yarısında Bağdat’ta doğdu. 912 yılında genç yaşında uzun bir seyahate çıktı. Đran ve
Hindistan’ı dolaştı. Sonra Hazar denizinin güney sahillerinden 926 yılında Filistin’in
Taberîye şehrine geldi. 943 yılında Antakya’ya gelerek Şam’ın Akdeniz sahillerini
dolaştı. Bağdat ve Basra’ya kısa bir seyahatten sonra 945 yılında Şam’a döndü.
Bundan sonra bazen Şam’da bazen Mısır’da bulundu. 956 yılında Fustat’ta öldü.
Mesûdî’nin iki önemli eseri el-Tenbih ve’l-Đşraf ve Murûc ez-Zeheb’tir. Muruc ezZeheb’i 956 yılında tamamladı. Bu eser Đslâm öncesi Roma, Bizans tarihleri
hakkında kıymetli bilgiler içerir. D. Ahsen Batur, Mesûdî’nin Murûc ez-Zeheb
kitabını Türk tarih ve coğrafyasıyla ilgili kısımlara önem vererek Türkçeye çevirdi.28
28
Müellifin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.60-61. Brockelmann, GAL, I. cilt.
s.144.Türkçe tercüme:Mesûdî,Murûc ez-Zeheb (Çev. D. Ahsen Batur),Selenge Yay.
Đstanbul, 2004
xxx
12-Đbnu’l-Esîr, Đzzeddin Ali b. Muhammed (D.1160/Ö.1233)
Ortaçağ Đslâm dünyasının Taberî tarihini devam ettiren ikinci büyük tarihçisi
Đbnu’l-Esîr, Cizre’de doğmuştur. Đbnu’l-Esîr’in meşhur eseri ‘‘el-Kâmil fî’t-Târih’’
kitabıdır. Đslâm tarihinin ilk üç asrı için (10. Yüzyıl başlarına kadar) Taberî’nin
büyük eserinden faydalanmıştır. Bu ünlü eser Đslâmiyet öncesinden 1231’e kadar
olan anlatısı özellikle Đslâm tarihi için muazzam bir çalışmadır. 10. ve 11. yüzyıl
Antakya tarihi ile alakalı bilgiler bu meşhur eserden alınmıştır.29
13-Đbn Kesîr, Imâdeddin Đsmâil b. Ömer (D.1300/Ö.1373)
Đbn Kesîr, 14. Yüzyıl tarihçilerindendir ve Şam’da yaşamıştır. En önemli
eseri XIV cilt halinde tertib ettiği el-Bidâye ve’n-ihâye adlı büyük Đslâm tarihidir.
29
Đzzeddin Ali b. Muhammed, Đbnu’l- Esir, el-Kâmil fî’t -Târih,I-X, (Tahkik,Ebu’lfida Abdullah el-Kadı), Beyrut 1415/1995., (Türkçe terc., el-Kamil fi’t-Tarih
tercümesi,I-XII, (Çev.Ahmet Ağırakça-Abdülkerim Özaydın- Mertol Tulum),
Đstanbul 1985-1987. Đbnu’l- Esir’in hayatı ve eserleri hakkında bkz. Şeşen, s.137139.
30
Đbn Kesîr’in hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.196-198. Đbn Kesîr, el- Bidâye
ve’n-ihâye, I-XIV, Mektebetu’l-Maarif, Beyrut (.Türkçe terc., Mehmet Keskin), IXIV, Çağrı Yay. Đstanbul, 1994.
xxxi
Yıllara göre tertib edilen eserin en önemli kısmı Peygamberin Sireti ve Dört Halife
devrine ait kısımlardır.30
5. Coğrafi Eserler
1-Yakut el-Hamavî, Şihâbeddin Yakut b. Abdullah el-Rûmî (D.1179/Ö.1229)
Yakut el-Hamavî, 1224 yılında Mu’cem el-Buldân, adlı eserini tamamlıyor.
Bu eser alfabetik tertib edilmiş büyük bir coğrafya lugatıdır. Bölgelerin tarihi
coğrafyaları ile alakalı geniş malumat bulunmaktadır. Bu kitabın Antakya
maddesinde Antakya tarihi ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.31
2- Đbn Hurdadbih, Ebu’l Kâsım Ubeydullah b. Ahmed, (D. 820/Ö.912)
Büyük yolların geçtiği yerlerden ve diğer coğrafi konulardan bahseden
coğrafya kitaplarına el-Mesâlik ve’l-Memâlik adı verilir. Bunlardan bize ulaşan en
31
Brockelmann, GAL, I. cilt, s.479-480.Yakut, Mu’cem el-Buldân, Kitabul Đlmiye
basımevi, Beyrut, tarihsiz,
32
Müellifin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s. 97-98. Đbn Hurdadbih,
el-Mesâlik ve’l-Memâlik, alwarak.com., el-Mesâlik ve’l-Memâlik, kitabının
Türkçe çevirisi bkz. Đbn Hurdadbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, (Çev. Murat Ağarı),
Kitabevi Yay., Đstanbul, 2008.
xxxii
eski kitap Đbn Hurdadbih’in el-Mesâlik ve’l-Memâlik adlı eseridir. Bu kitabında
Antakya’nın Kınnesrin’e bağlı bir Avasım şehri olduğundan bahsetmiştir.32
3-Hudûdu’l Âlem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib,
Hudûdu’l Âlem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib,
H. 372/ M.982-983 yılında
kaleme alınmıştır. Yazarı bilinmeyen eser, kuzey Afganistan’daki Guzganan’ın
yöneticisi Emir Ebu’l-Haris Muhammed b. Ahmed’e atfedilmiş, H.656/ M.1258
yılında da Ebu’l- Muayyed Abdu’l-Kayyum ibn Hüseyin ibn Ali el-Farisi tarafından
istinsah edilmiştir. Hudûdu’l Âlem adlı eser Uluğ Bey’in kayıp bir kitabı
araştırılırken, Ebu’l Fazl Gulpayagani tarafından üçlü bir kitap içinde bulunmuştur.
Rus bilim adamı A.G. Toumansky 1896 yılında Hududu’l Alem hakkında bir makale
yazar. Toumansky’nin ölümünden sonra Minorsky tarafından 1930’da Rusya’da
yayınlanır. Minorsky tarafından Đngilizceye tercüme edilen Hudûdu’l Âlem Abdullah
Duman
ve
Murat
Ağarı
tarafından
Türkçeye
kazandırılmıştır.
Barthold,
Minorsky’nin tercümesine yazdığı mukaddimede el-Ceyhani ile Gerdizi’nin
eserlerinin bu eserle sıkı irtibatı olduğuna işaret eder. Eser bir girişten sonra sırayla
ovalardan, denizlerden, adalardan, dağlardan, ırmaklardan, çöllerden, sonra sırayla
xxxiii
ülkelerden ve bu ülkelerin sınırlarından bahseder. Bu eser Türk tarihi ve coğrafyası
bakımından son derece önemlidir.33
6. Farsça Eserler
1- Aksarâyî, Kerîmeddin Mahmud b. Muhammed
Aksarâyî, XIII. Asrın ikinci yarısıyla XIV. asrın ilk çeyreğinde Anadolu’da
yaşamıştır. Zamanın revaçta olan ilimlerini tahsil etmiş bir bürokrat (Katip) tir.
Müsâmeret el-ahbâr ve Müsâyeret el-ahyâr (Tezkire-i Aksarâyî) adlı Farsça eseri Đbn
Bibi’nin eserinden sonra Anadolu Selçukluları tarihinin ikinci önemli kaynağıdır.
Kitap zamanımıza kadar gelmiştir. Mürsel Öztürk, kitabın Anadolu Selçuklularıyla
ilgili kısmını Türkçe’ye çevirmiş TTK yayınları arasında 2000 yılında Ankara’da
basılmıştır 34
2- el-Râvendî, Muhammed b. Ali
el- Râvendî, Đran’da Kaşan civarında Râvend kasabasında doğmuştur. H.577/M.
1181 yılında Irak Selçukluları sarayında görev almıştır. H.595/M.1199 yılında bu
33
Hudûdu’l Âlem hakkında bkz. Şeşen, s.105. Hudûdu’l Âlem, Mine’l Meşrik ile’l
Mağrib, (Đngilizceye çeviren V. Minorsky, Đngilizce’den Türkçeye tercüme edenler,
Abdullah Duman, Murat Ağarı), Kitabevi Yay., Đstanbul, 2008
34
Aksarâyî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.281. Kerimüddin Mahmud-i
Aksarâyî, Müsameretü’l-Ahbar, (Çev. Mürsel Öztürk), T.T.K. Yay., Ankara, 2000
35
el-Râvendî’nin hayatı ve eseri hakkında bkz. Şeşen, s.126-127., el-Râvendî,
Râhat el-Sudûr ve âyet el-sürûr, ( neşr. Ahmed Ateş), TTK yayını, Ankara, 1957.
xxxiv
hanedan sona erince Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyâseddin Keyhüsrev’in hizmetine
girmiştir. H.603/M. 1207 yılında ölmüştür. En önemli kitabı Râhat el-Sudûr ve âyet
el-sürûr adlı eseridir. Eser başlangıçtan H.590/M.1194 yılına kadar gelen bir
Selçuklu tarihidir. Farsça kaleme alınmıştır. Kendisinden önceki devirde Selçuklu
tarihi için, Ebû Tâhir el-Hâtûnî ile Zahîruddin el-Nîsâbûrî’nin Selçuknâmelerinden
faydalanmıştır. Kitap Muhammed Đkbal tarafından 1921 yılında Londra’da, 1985
yılında Tahran’da, 1957 yılında Ahmed Ateş tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.35
B-Tedkik Eserler
Đslâm ordusunun Anadolu seferleri hakkında Arap, Bizans ve Süryani
kaynaklardaki muhtelif malumatın mukayeseli bir tarzda derlemesi ve Đngilizce
tercümesi E. W. Brooks36 tarafından yapılmıştır. (4. Cilt, Cambridge Medieval
History)’de, ‘‘The Struggle with the Saracens (717-867)’’, isimli makalesinde bu
seferler ile alakalı bilgi vermektedir. 4. Cilt Cambridge Medieval History’de
Brooks’un makalesinden sonra bu makalenin devamı Vasilev37’in ‘‘The Struggle
with the Saracens ( 867-1057)’’, makalesi vardır. Bu makalelerde 8. Yüzyıldan 11.
Yüzyıla kadar Anadolu’da Bizans-Đslâm mücadelesindeki olaylar genel hatlarıyla
verilmektedir.
36
E.W. Brooks, ‘‘The Struggle with the Saracens, (717-867)’’, 4.Cilt, Cambridge
Medieval History, Edited by J.M. Hussey, Cambridge,1966.
37
Vasilev, ‘‘The Struggle with the Saracens (867-1057)’’,4. Cilt, Cambridge
Medieval History,
38
Glanville Downey ,A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap
Conquest, Princeton University Press , New Jersey, 1961
xxxv
Glanville Downey’in A History of Antioch in Syria from Seleucus to the
Arap Conquest, isimli eserinde Antakya’nın kuruluşundan Arap hakimiyetine kadar
olan tarihi pek detaylı anlatılmaktadır. 1961 yılında Princeton Üniversity Press
tarafından yayınlanmış olan bu dev eser, kentin o çağlara ait adeta günlüğü gibidir.
Antikçağ Antakya’sı hakkında en önemli kitap Downey’in kitabıdır.38
Liebeschuetz, Antioch; City and Imperial Administration in the later
Roman Empire, isimli eserinde Antakya’nın Đslâm fethinin öncesinde kentin
yönetim ve idari yapısı hakkında detaylı bilgi bulunmaktadır.39
Đslâm Ordusu, Suriye’yi fethettikten sonra Antakya’ya girerek Anadolu
fetihlerine başlaması ile alakalı en önemli tedkik eserler W. Kaegi40, Bizans ve ilk
Đslâm Fetihleri, eseri ile Şahin Uçar41’ın, Anadolu’da Đslâm-Bizans Mücadelesi
isimli eserlerdir. W. Kaegi’nin kitabı ilk Đslâm fetihleri ile başlayıp yedinci yüzyıla
kadar olan olayları kapsamaktadır. Şahin Uçar’ın kitabı ise Anadolu’da ilk Đslâm
fetihleriyle başlayıp Emevi Devleti’nin yıkılışıyla son bulmaktadır.
George Ostrogorsky’in, Bizans Devleti Tarihi, isimli eseri modern Bizans
eserleri içinde en önemli eserdir. Bu eserde 11 Mayıs 330 tarihinde Đstanbul merkezli
Bizans Devleti’nin kurulmasından 1100 yılında Haçlıların Antakya’yı almasına
39
J.H.W.G. Liebeschuetz, Antioch; City and Imperial Administration in the later
Roman Empire, Oxford, 1972.
40
Walter E. Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs
Yay.,Đstanbul ,2000
41
Şahin Uçar, Anadolu’da Đslâm-Bizans Mücadelesi, Đşaret Yay., Đstanbul, 1990
42
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi, (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay.,
Ankara, 1981
xxxvi
kadar Anadolu’da ve Antakya
bölgesinde olan olaylar hakkında detaylı bilgi
bulunmaktadır.42
xxxvii
GĐRĐŞ
1.KURULUŞUDA M.S I. YÜZYIL SOUA KADAR ATAKYA
1.1. Antakya Yöresinde Đlk Yerleşimler
Antakya yöresinin bilinen ilk tarihi Orta Paleolitik döneme kadar uzanır.
Bölgede yapılan kazılardan edinilen bilgiye göre; Antakya yöresinde, Orta Paleolitik
dönemden M.Ö. 1800’ lü yıllara kadar yerleşim merkezlerinin bulunduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Yeni Hitit krallığı, M.Ö. 2000 yılının başlarında Orta Anadolu’da eski
Hitit krallığının toprakları üzerinde kuruldu. Hititler, siyasi kudretlerini inkişaf
ettirdikten sonra Torosları aşarak Antakya bölgesine geldiler. M.Ö. 1800 yıllarında
Antakya bölgesine geldiklerinde bu bölgede Babil Krallığı bulunmaktaydı. Hititler,
Antakya bölgesini ele geçirmek için
Babillerle savaştı ve bu savaş Babillerin
galibiyetiyle sonuçlandı. M.Ö.1800 yıllarında Antakya bölgesine kadar gelen Hititler,
bu bölgeye yerleşemediler.1 Antakya yöresi, M.Ö.1800’lerden M.Ö.1600’lere kadar
merkezi Halpa (Halep) olan Yamhad Krallığı’na bağlı bir beyliğin hakimiyeti
altındaydı. Tel Açana merkezli bu beylik içişlerinde bağımsız dışişlerinde Yamhad
krallığına bağlıydı. Yamhad Krallığı’da Babil Krallığı’na tabiydi. Antakya yöresinde
Yamhad Kralı Yarım Lim M.Ö.1686 yılına kadar Yamhad Krallığı’nı yönetti.
Yarim-Lim’in egemenlik döneminde Orta Anadolu’da yeni bir siyasal güç ortaya
çıktı. Bu siyasal güç, başında I. Hattuşil’in bulunduğu Hitit Krallığı idi.
1
Nureddin Ardıç, Antakya-Đskenderun etrafında Türk davasının târihi esasları
,Türkmen yay., Đstanbul, 1937, s.7
1
I.Hattuşil
Antakya bölgesi
bakır yataklarını ele geçirebilmek amacıyla,
Amik Ovası yoluyla Yamhad Krallığı üzerine yürüdü. Ancak bu sefer I. Hattuşil’in
1620’ de ölümü üzerine sonuçsuz kaldı. Buna karşın, Hitit Devleti, Antakya
bölgesini ele geçirme isteğinden vazgeçmedi. I. Hattuşil’in yerini alan oğlu Murşil,
Yamhad Krallığı’nın üzerine yürüdü ve Halpa’ya kadar ilerledi. Böylece, Antakya
yöresi, Murşil’in ölümüne kadar Hitit Devleti’nin egemenliği altına girdi.2 Murşil’in
ölümünden sonra, Antakya yöresindeki prenslikler Hitit egemenliğine baş kaldırdılar.
Bu dönemde, Prens ilim-ilimma’nın başında bulunduğu Tell Açana beyliği, HurriMitanni Devleti’nin egemenliği altına girdi, fakat bu devlet çok geçmeden yıkıldı.
Tell Açana’nın da içinde bu devlete bağlı bulunan Kuzey Suriye kentleri, M.Ö.
1490’lar da Firavun III. Tutmasis’in yönetimindeki Mısır Krallığı tarafından işgal
edildi.3
M.Ö. 1460 yılında Hitit Devleti’nin başına geçen kral II. Tudhaliya,
Anadolu’da siyasi birliğini tamamladıktan
sonra Antakya yöresinde Mısır
egemenliğine son vererek tekrar bu yöreyi Hitit Devleti topraklarına kattı. Hitit kralı
Subbiluliuma (1388-1347) Suriye bölgesine başarılı seferler yaptı. Hititler, bu kral
zamanında güneyden Filistin’e, doğudan Fırat’a kadar olan bölgeye hakim oldular.
Böylece Anadolu merkezli Hitit krallığının toprakları Filistin’e kadar uzanmış oldu.
XIV. Asırda Hitit Đmparatorluğunun komşuları Mısır ve Asur krallıklarıydı. Bu asrın
sonlarından itibaren Mısır-Hitit mücadelesinde Antakya bölgesinin ehemmiyeti bir
kat daha arttı.
2
C. Leonard Woolley, A Forgotten Kingdom,London, Penguin Books,1953, s. 64.
Philip K. Hitti,History of Syria;Including Lebanon and Palestine,London,1951,
s. 150.
3
2
Antakya bölgesinde, aşağı yukarı 25 yıl devam eden bu mücadele umumiyetle
Hititlerin aleyhine sonuçlandı. Hitit kralı Muvattalu evvela Mısır kralı I.Firavun
Seti’ye karşı M.Ö. 1308 yılında Kadeş’te mağlup oldu.Daha sonra Hitit kralı
Muvattalu Mısır kralı II. Ramses ile M.Ö. 1294 yılında meşhur Kadeş savaşını yaptı.
Fakat bu da Hititler için faydalı bir netice temin etmedi. Bütün bunlarla beraber bu
savaşlar sonunda Muvattalu’nun halefi III. Hattişil ile II. Ramses arasında M.Ö.1278
yılında Kadeş antlaşması yapıldı. Bu antlaşma sonucunda Hitit Krallığı maddi
kudretinden hiçbir şey kaybetmiyor, ve Antakya’da ki arazisine tamamen sahip
bulunuyordu.4 Kral Muvattaliş’in başa geçtiği ve M.Ö. XIII. yy’a tarihlenen
dönemde Hitit Devletinin giderek zayıfladığı ve Asur Krallığı’nın giderek
güçlenmeye başladığı görüldü. Asurlular da zengin bakır ve demir yataklarını ele
geçirmek için Güneydoğu Anadolu’ya sık sık akınlar düzenlemeye başladılar. Asur
Kralı Tukulti-Ninurta’nın düzenlediği seferde, Adıyaman-Malatya yöresine kadar
olan bütün Güneydoğu Anadolu Asur egemenliğine girdi.5
Ege Göç kavimleri,
M.Ö. 1200’ ler de Balkanlar’dan Anadolu’ya girmeye başladılar. Buna Anadolu’nun
çeşitli yerlerinde art arda patlak veren ayaklanmalar ve iç çatışmalar da eklenince
Hitit Devleti eski gücünü kaybetti. Güney Anadolu’da Geç Hitit Prenslikleri adı
verilen çok sayıda Prenslikler ortaya çıktı. Bu dönem, Anadolu’ da “Geç Hitit
Prenslikler Dönemi” olarak adlandırılır. Geç Hitit Prenslikleri döneminde Antakya
yöresinde kurulan krallığın adı “Hattena” idi. Bu krallığın merkezi, ReyhanlıKırıkhan arasında eski adı Konula olan Çatalhöyük’tü.6
4
Ardıç, s.13-16
Şemseddin Günaltay,Yakın Şark II;Çağlardan Ahameniş’ler Đstilasına kadar,
T.T.K. Yay., Ankara,1946, s.284.
6
Woolley, s.163.
5
3
M.Ö. XI-VIII. yy’ lar da Antakya yöresini ele geçirmek için Asurlular yeni
seferler düzenlediler. Bu seferler sonucunda Hattena Prensliği Asurluların kontrolüne
girdi. Asur Kralı III. Salmanassar’ın ölümünden sonra, Asur Devleti’nin askeri
gücünde önemli bir zayıflama oldu. Asur’a bağlı vasal Prenslikler bu durumdan
yararlanarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. Fakat M.Ö. 743’ de Asur Kralı III.
Tiglatplasar tekrar Hattena Prensliğini Asur Devleti’nin topraklarına kattı. II. Sargon
döneminde (M.Ö.721-705) Hattena Prensliği daha da sindirilerek birer Asur
vilayetine dönüştürüldü. Böylece Hattena Prensliği sona ermiş oldu.
Asurlular, Antakya yöresinde M.Ö. 612 yılına kadar hüküm sürdüler. Medler
ve Babiller M.Ö. 612 yılında Asur krallığının başkenti Ninova’yı alarak Asur
krallığını yıktılar. Böylece Medler ve Babiller Asur krallığının topraklarını aralarında
paylaştılar. Medler asıl Asur ilini aldılar. Babiller de Suriye bölgesini memleketlerine
ilhak ettiler. Antakya yöresinde Babillerin egemenliği Part istilasına kadar sürdü.7
M.Ö. VI. yy. ortalarında, Anadolu’da ve Ortadoğu’da ortaya çıkan değişikliklere,
Đran’ da Part Đmparatorluğu’nun doğuşu da eklendi. Medlerle akraba olan Ahameniş
prenslerinden II. Kiros, Med Kralı Astiyag’ı M.Ö. 550’ de yenilgiye uğrattı ve
egemenliğini ilan etti. II. Kiros, birkaç yıl gibi kısa bir süre içinde, batıda Lidya’yı,
Güneydoğu’da da Babil Krallığı’nı çökerterek büyük bir imparatorluk kurdu. Bu
olaydan sonra Antakya yöresi Part imparatorluğu egemenliğine girmiş oldu. Antakya
yöresinde Part hakimiyeti Makedon istilasına kadar devam etti.8
7
Şemseddin Günaltay,Yakın Şark Elam ve Mezopotamya ,T.T.K. Yay., Ankara,
1937, s. 571.
8
Woolley, s.185.
4
1.1.1. Makedonya Krallığı Döneminde Antakya Bölgesi
Makedon istilası öncesi Antakya bölgesi ile ilgili bilgiler efsanelerden ve
Heredot tarihinden alınmıştır. Birçok Yunan efsanesinde Antakya bölgesinde
bulunan tanrıların adı geçmektedir. Yunan efsanelerinde geçen Zeus ve Artemis
tanrıları adına yapılan tepelerin Antakya bölgesinde bulunması bu bölgede Yunan
yerleşimcilerin bulunduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Heredot, yazdığı tarih
kitabının bir bölümünde Makedonya dönemi öncesi Akdeniz kıyısına yakın bir
bölgede Yunan tüccarlarının yerleşerek ticaret yaptığını yazar. Yunanlar,
Makedonyalılardan önce Anadolu’dan Amik Ovası kanalıyla Filistin’e doğru olan
ticaret yolunu kullanmışlardır. Mezopotamya’dan gelerek Akdeniz’e ulaşan bu
ticaret yolları Antakya bölgesinden geçmek zorundaydı. Bu sebepten Makedon
istilası öncesi bu bölgede Yunan yerleşimcilerin bulunduğu sonucuna ulaşılır.
Antakya yöresinde ticaretin zamanla gelişmesi ve yerleşimlerin çoğalması bölgenin
askeri yönden kontrol altında bulundurulmasını zorunlu kılıyordu.9
Makedonya kralı Filip’in M.Ö. 336 yılında Aigai’da öldürülmesi üzerine
askerler arasındaki ünü sayesinde ordu tarafından Đskender Makedonya kralı ilan
edildi. Böylece Makedonya kralı Büyük Đskender, babasının Part imparatorluğu’nu
fethetme tasarısını yeniden ele aldı. Đskender, M.Ö. 334 yılının ilkbaharında öncü
kuvvetleriyle birlikte Anadolu’ya ayak bastı ve ordusuyla Anadolu içlerinde
ilerleyerek Dörtyol yakınlarındaki Đssos’a kadar geldi.
9
E.S.Bouchier,A Short History of Antioch 300 B.C. 1268 A.D.,Oxford,1921, s.21.
5
Makedon ordusu ile Part Kralı Darius kumandasındaki Part ordusu, Đssos’ta
karşılaştılar. Makedon ordusu, Part ordusunu M.Ö.333 yılında büyük bir yenilgiye
uğrattı. Yunan dünyasında derin yankılar bırakan bu parlak başarıdan sonra Đskender,
Asya içerlerine yani Part Krallığının merkezine girebildi.10 Antakya’nın Selevkoslar
döneminde kurulduğu bilinmekle beraber bazı efsanelerde bu şehrin Makedonya
kralı Büyük Đskender tarafından kurulduğuna dair bilgiler de bulunmaktadır.
Libanius11, kentin kurucusunun Đskender olduğunu belirterek kentin kuruluşunu şöyle
nakleder: Makedonya kralı Büyük Đskender Part hükümdarı Büyük Darius’u mağlup
ettikten sonra Fenike’ye doğru ilerler. Antakya’nın doğusunda suyu çok tatlı olan bir
pınarın başında durarak bu suyun annesinin sütü kadar tatlı olduğunu söyleyerek
pınara annesinin ismi olan “Olympias” adını verir. Burada bir çeşme yaptıran
Đskender, yörenin güzelliğine hayran olur. Đskender burada bir kent kurmayı arzular,
Fakat fetihlere devam etmek zorunda olduğu için buna fırsat bulamayarak sadece bir
mabet ve bir hisarın inşasına başlar.12
10
John D. Grainger, Seleucus ikator;Constructing a Hellenistic Kingdom,
Routledge Ltd.New York, s.131
11
Libanius, IV. Yüzyılda Antakya’da doğdu. Daha sonra Atina’da ve Đstanbul’da
eğitimini tamamlayarak memleketi Antakya’ya geldi ve burada bir okul kurarak bir
çok öğrenci yetiştirdi. Antakya târihi ile ilgili bilgilerin çoğu Libanius’un
kitaplarından alınmıştır. Bkz.daha geniş bilgi için Glanville Downey, A History of
Antioch in Syria from Seleucus to the Arap Conquest,s 373 ;Ayrıca geniş bilgi
için bkz. J.H.W.G. Liebeschuetz ,Antioch; City and Imperial Administration in
the later Roman Empire, s.1.
12
Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap
Conquest, Princeton (New Jersey , Princeton Univ. Press )1961, s.54.
6
Makedonya kralı Büyük Đskender’in bu bölgeye gelmesi ve bu bölgede bir
şehir kurmasıyla ilgili kesin bir bilgi yoktur. Şehrin Büyük Đskender tarafından
kurulmuş olması sadece efsanelere dayanmaktadır. Büyük Đskender’in şehri kurmuş
olması şehrin saygınlığını arttıracağından birçok şehir içinde buna benzer efsaneler
çıkarılmıştır. Antakya’nın askeri stratejik bir noktada ve ticari yolların üzerinde
bulunması nedeniyle, Büyük Đskender’in Đssos savaşına giderken bu bölgeden geçmiş
olması ihtimali yüksektir.
7
1.2. Selevkoslar Dönemi’nde Antakya
1.2.1. Antakya’nın Kuruluşu ve Adı
M.Ö. 323 yılında Makedonya kralı Büyük Đskender'in ölümünden sonra
imparatorluğun yönetimi ve toprakları, generallerinden Antigonus ve Selevkos I.
Nikator arasında paylaşıldı. Selevkos I. Nikator, Antigonus’u M.Ö. 301 yılının
Ağustos ayında Đpsus savaşında yendi. Böylece Antigonos’un da egemen olduğu
toprakları alarak Ege bölgesinden Fırat havzasına kadar olan bu bölgede Selevkos
Krallığı’nı kurdu.13
Selevkos I. Nikator, Tigris Havzasında (Dicle) bulunan yönetim merkezini
krallığın daha stratejik bir bölgesine taşımak istiyordu. Bu nedenle M.Ö. 300 yılının
Nisan ayında kendi adını taşıyan Seleucia Pierra (bugün Antakya’nın kazası olan
Samandağ, daha eski adıyla Süveydiye) şehrini kurdu. Ancak kısa bir süre sonra yeni
başkentin, Selevkos krallığı için sahip olması gereken bazı niteliklerden yoksun
olduğu ortaya çıktı. Seleucia Pierra’dan krallığın egemenliği altında bulunan küçük
Asya Fırat havzası ve Güney Suriye bölgelerinin kontrol altında tutulması zordu.
Seleucia Pierra’nın deniz tarafından gelecek saldırılara açık olmasından dolayı daha
içerilerde yeni bir başkentin kurulması gerekiyordu.14 Selevkos I. Nikator, Seleucia
Pierra’nın krallığa uygun bir başkent olmadığına karar verdikten sonra başkent için
yeni bir yer aramaya başladı. Önceden mağlup ettiği Antigonus’un yönetim merkezi
olan Antigonia’yı başkent yapmaya karar verdi.
13
E. Bickerman, The Cambridge History of Iran; The Seleucid Period, Ed. Ehsan
Yarshaster ,3.Vol. Cambridge Univ. Press, 1983, s. 4.
14
Halil Demircioğlu, Roma Târihi, I.Cilt.,T.T.K. Yay.,Ankara, 1998, s. 299.
8
Libanius’un “Antioch”un kuruluşuyla ilgili naklettiği efsaneye göre; Selevkos
I. Nikator, Antigonia’da Zeus adına kurban kestiği sırada büyük bir kartal gelmiş ve
et parçasını alarak 8 km. öteye bırakmıştır. Selevkos I. Nikator bunu tanrılardan
gelen bir işaret sayarak Antigonia’nın 8 km. uzağına yeni başkent “Antioch” u
kurmaya karar vermiş ve bu şehri tanrı Zeus onuruna adamıştır. Birçok şehrin
kurulmasıyla ilgili değişik efsaneler vardır. Bu efsaneler şehrin saygınlığını
arttıracağından insanlar tarafından bunlara inanılmış ve günümüze kadar getirilmiştir.
Libanius’un Antioch şehrinin kuruluşuyla ilgili verdiği bu bilgi de bu şekilde
değerlendirilebilir.
M.Ö. 300 yılının Mayıs ayında Selevkos I. Nikator, Antigonia kentini yıkarak
kentin kalıntılarıyla Antigonia’nın 8 km. uzağına Antioch’u (bugünkü Antakya’yı)
kurmaya başladı. Şehrin yapımı Selevkos I. Nikator döneminde bitirilememiştir.
Antioch’un kuruluş yıllarında Selevkos Krallığı’nın yönetim merkezi Seleucia Pierra
idi. Selevkos I. Nikator, Antioch’un yerini belirlemiş ve yapımına başlamıştır.
Selevkos I. Nikator’un mezarının Seleucia Pierra’ da bulunması ve M.Ö. 285 yılına
kadar Seleucia Pierra’da ki darphanede basılan gümüş paraların Antioch
darphanesinde basılan paralardan büyük olması, M.Ö. 285 yılına kadar Selevkos
Krallığı’nın başkentinin Seleucia Pierra (Samandağı) olarak kaldığının kanıtlarıdır.
Selevkos I. Nikator’un ölümünden sonra hükümdar olan oğlu Antiochus I. Soter
döneminde ise yönetim merkezi Seleucia Pierra’dan Antioch’a taşınmış ve bundan
böyle Antioch, Selevkos Krallığı’nın yeni ve son başkenti olmuştur.
9
Selevkos Krallığı’nın başkenti olan kent kısa zamanda gelişmiş ve Doğu
uygarlığı ile Hellenizm arasında bir sentez görevi görmüştür.15 “Antioch” şehrinin
adıyla ilgili iki görüş hakimdir: Birinci görüş; “Antioch” Selevkos I. Nikator’ un
babasının adı veya oğlu, Antiochus I. Soter’in ismi olduğudur. Genel hakim görüş ise
Selevkos I. Nikator’ un babasının ismini şehre koyduğudur. Suriye’ den Hindistan’ a
kadar uzanan geniş topraklar üzerine krallığını kurmuş olan Selevkos I. Nikator
tarafından 16 tane Antioch, 5 tane Laodiceia, 9 tane Seleucia, 3 tane Apameia
kurulmuştur. Seleucia kendi adı, Antioch babasının adı, Apameia karısının adı ve
Laodiceia annesinin adı verilerek kurulmuş olan kentlerdir. Habib Neccar dağı
eteklerinde kurulup Selevkos Krallığı’nın merkezi olan Antakya, aynı adla kurulan
diğer 16 Antioch’dan Asi üzerindeki Antioch veya Defne (Harbiye) yakınlarındaki
Antioch adıyla ayrılmıştır.16
Antakya’nın yakınındaki Defne (Harbiye) meşhur efsanelerin ve kültlerin
merkezini oluşturmaktadır. Libanius’un yazdığına göre Selevkoslar döneminde
Antioch’un Zeus’a adandığı gibi Defne’de Apollo’ya adanmıştı. Selevkos döneminde
Defne’de hem Apollo hem de Zeus’un tepesi bulunmaktaydı. Antioch’un yakınında
bulunan Defne’de tanrılara kurbanlar adanır ve festivaller düzenlenirdi. III.
Antiochus’un M.Ö.189 yılındaki yazıtında Defne’nin Apollo ve Artemis’e adandığı
görülmektedir. Antakya, Selevkoslar döneminde Anadolu’daki diğer Antakyalardan
Defne’nin yakınında bulunan Antakya olarak ayrılırdı. 17
15
George Haddad, Aspect of Social life in Antioch in Hellenistic-Roman Period ,
Chicago,1949 s. 2.
16
Downey, s. 581.
17
Downey,s. 86.
10
1. Antakya’nın Antikçağ’daki şehir planı. Eski metinler ve kazı sonuçlarına göre D. N. Wilber
tarafından hazırlanan bu plan C. R. Morey tarafından The Mosaics of Antioch, (1938) s. 17’de
yayınlanmıştır. (Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arab
Conguest, 1961 fig. 11. )
11
Selevkosların Gerileme ve Yıkılış Dönemi’nde Antakya
M.Ö. 281 yılında Selevkos I. Nikator öldükten sonra yerine I. Antiochus kral
oldu. Bu dönemdeki önemli olaylardan biri Antioch şehrinin yapımı tamamlanarak
krallığın başkentinin Seleucia Pierra’dan Antioch şehrine taşınmasıdır. Akdeniz ve
Ege
Bölgesinde M.Ö.
281
yılında 3 büyük
güç bulunuyordu. Bunlar;
Ptolemaios’ların Mısır, Selevkos’ların Suriye, Antigonos’ların Makedonya krallıkları
idi.18
Selevkos krallığına M.Ö. 223 yılında Selevkos II Kallinikus’un oğlu
III. Antiochus geçti. Selevkos krallığı, III. Antiochus kral olması ile büyük bir
gelişme devrine girdi. Güney Suriye’nin zaptını tamamlayan III. Antiochus, atası
Selevkos I. Nikator zamanındaki sınırları tekrar elde etmek üzere
Anadolu ve
Trakya üzerine yürüdü. fakat takip ettiği siyaset sebebiyle Roma’nın muhalefetiyle
karşılaştı. III. Antiochus, M.Ö.191 yılında
Termopilai‘de Romalılara mağlup
olmasından sonra Yunanistan’da tutunamayarak Anadolu’ya geçti. Romalılar, Kralın
peşini bırakmayarak Anadolu’ya kadar Kralı takip ettiler. Romalı komutan Skipio
Afrikanus ve kardeşinin idare ettiği Roma ordusu III. Antiochus’u M.Ö. 189 yılında
Magnesia (Manisa)’da büyük bir mağlubiyete uğrattı.19 Magnesia savaşından sonra
Roma ile Selevkoslar arasında M.Ö. 188 yılında Apamea (Dinar) da barış antlaşması
yapıldı. III. Antiochus Roma’nın öne sürdüğü şartları kabul etti. Böylece Selevkos
krallığı hem askeri hem de siyasi gücünü kaybetti. Aynı zamanda devletin iç bünyesi
de Roma’ya verilen ağır harp tazminatı yüzünden sarsıldı.
18
19
Arif Müfid Mansel, Ege ve Yunan Târihi, T.T.K. Yay., Ankara, 2004, s.468
Mansel, s. 451.
12
Bu savaş, Selevkos Krallığı’nın yıkılış sürecinde bir dönüm noktası oldu.
M.Ö. 187 yılında Antiochus’un büyük oğlu Selevkos IV. Philapator, Selevkos
krallığının başına geçerek krallığının yeniden askeri ve politik gücünü kazanması
için çok çaba sarfetti. IV. Selevkos, Roma’ya savaş tazminatını verebilmek amacıyla
Filistin’den zorla vergi almaya kalkıştığı için bu durum Yahudi din adamlarını
kızdırdı ve kısa bir süre sonra kendi veziri tarafından bizzat öldürüldü. IV.
Selevkos’dan sonra Selevkos Krallığı’na
IV. Antiochus geçti. Yeni hükümdar
Roma’dan müsaade alarak ordusunu kuvvetlendirmeye çalıştı. Roma’nın Makedonya
ile uğraşmasını fırsat bilerek Selevkos Krallığının kurulduğu günlerde olduğu gibi
büyük bir krallık haline getirme düşüncesini tahakkuk ettirmeye başladı. IV.
Antiochus bu doğrultuda ilk olarak Mısır’da iktidar mücadelesini istismar etmek
suretiyle bu devletin başına geçip onunla birleşmeye kalktı.
IV. Antiochus işte bu ümitlerle M.Ö. 169’da kendi başına son bir siyasi
hareket yaptı. Mısır, Roma’ya güvendiği için, buna hazır değildi. Roma ise harpte
bulunduğundan Mısır’a yardım edemedi. Böylece IV. Antiochus, Suriye ile Mısır’ı
birleştirme gayesine vasıl olmuş görünüyordu. Bu esnada Roma, Pydna savaşını
kazandı. Roma, artık IV. Antiochus ile mücadele edebilirdi. Roma, savaş yerine
diplomasi yolunu seçerek IV. Antiochus’a Mısır’dan çekilmesi için ültimatom verdi.
Bunun üzerine IV. Antiochus, Mısır’dan çekildi. Böylece Selevkos Krallığı, büyük
devlet olmak için yaptığı son teşebbüsü de kaybetmiş oldu. I. Demetrius M.Ö. 162
yılında Selevkos kralı oldu. I. Demetrius’un krallığı zamanında Partlar, mütemadi
hücumlarıyla Selevkos krallığını fena halde sarsmaya başladı. Partların başında o
zaman I. Mitradates bulunuyordu. Partlar, I. Mitradates komutasında Selevkos
krallığından hayli arazi kopardılar.
13
Partlar, M.Ö. 142’de Mezopotamya’ya ve Babil’e girdiler. Selevkos kralı
II. Demetrius Partlarla yapılan bir savaşta esir düştü. M.Ö. 130 yılında Selevkos
krallığı Mezopotamya’da bulunan bütün topraklarını Partlara bırakmak zorunda
kaldı.20 Bu savaştan sonra Đran bölgesindeki Selevkos egemenliği tamamıyla sona
ermiş oldu. M.Ö. 312’den M.Ö. 129 yılına kadar Đran bölgesi 183 yıl boyunca
Selevkos krallığının egemenliğinde kaldı. Roma, Partları destekleyerek Selevkos
krallığını yıkma planında başarıya ulaştı. Böylece Roma, doğuda kendisine karşı
büyük bir düşman devlet oluşmasına neden oldu.21 Romalılar, M.Ö. 129 yılında çok
geniş topraklara sahip olan Selevkos Krallığını elde tutamayacaklarını anladıkları
için bir müddet daha bu ülkeyi ayakta tuttular. Selevkos hanedanından Prensler
Roma’ya götürüldü.
Antakya tahtında oturan krallardan biri Roma’ya kafa tutunca Roma’dan bir
Prens serbest bırakılıyor ve taht kavgası başlıyordu. Roma’nın siyasi tazyiki, iç ve
dış savaşlar
birbirini kovalayarak Selevkos Krallığının yıkılmasına sebep oldu.
M.Ö. 83 yılında Romalılara tabi bir beylik olan Ermeni kralı Tigranes, Selevkos
Krallığının başkentini alarak Selevkos Krallığını yıktı.22 Tigranes, Antakya’yı işgal
etmek için gelmemişti. Antakya’da
taht kavgası olduğu için bu taht kavgasını
durdurmak sebebiyle Doğu’dan davet üzerine geldi. Taht kavgasına son verdikten
sonra yönetimi, komutanı Magadates’e bıraktı. Tigranes, M.Ö.69 yılında ilk defa
Antakya ismini kullandı ve bir yüzünde Antakya tychesinin resmi, diğer yüzünde
kendi resmi olan bir para bastırdı.
20
Demircioğlu, s.391-453
E.Bickerman, s.7.
22
Mansel, s. 454.
21
14
Roma ordularının Armenia bölgesine saldırmasıyla Tigranes Antakya’dan
ayrıldı ve yönetimi II. Philip’e bıraktı. M.Ö. 67–65 yıllarında Antakya’yı II. Philip
yönetti. M.Ö. 64 yılında XIII. Antiochus tahtı II.Philip’den aldı. M.Ö. 64 yılında
Roma Đmparatoru Pompei XIII. Antiochus’u yenerek Antakya’yı işgal etti. Bu olay
Antakya tarihinde yeni bir dönemi başlatıyordu.23
23
Downey, s.142.
15
1. 3. Roma Dönemi’nde Antakya’nın Siyasi Tarihi
1.3.1 Romalılar’ın Antakya’yı Alması ve Yeni Yönetimin Oluşması
Roma imparatoru Pompei, M.Ö. 64 yılında Tigranes’in ordusunu mağlup
ettikten sonra Antakya’yı Roma imparatorluğuna kattı. Đmparator Pompei,
Antakya’da ilk olarak bronz para bastırdı ve bu paralarda Antakya “Metropolis”
olarak gösterildi. Böylece M.Ö. 64 yılında Antakya’da resmen Roma imparatorluğu
dönemi başlamış oldu. 24
Antakya, Selevkos Krallığı’nın başkenti olduğundan dolayı bu şehirde
meclis binası, senato ve belediye meclisi bulunmaktaydı. Đmparator
Pompei,
Antakya’nın bu konumundan dolayı Antakya’da eski yönetim şeklini devam ettirerek
buraya yeni bir meclis binası inşa ettirdi. Pompei, M.Ö.62 yılında Đtalya’ya geri
döndü. Bu tarihten sonra Antakya, Roma’ya bağlı özerk yönetim şekliyle Pompei’nin
atadığı vali tarafından yönetilmeye başlandı. Antakya, Pompei’nin Roma’ya geri
dönmesinden Sezar dönemine kadar dört vali tarafından yönetildi. Birinci vali,
L. Marcius Philippus M.Ö.62-57 yılları arasında ikinci vali, Gabinius M.Ö.57-54
yıllarında ve üçüncü vali, Crassus M.Ö.54-51 yılları arasında Antakya’da görevde
bulundular. Crassus’un valiliği sırasında Antakya, Partlar tarafından saldırıya uğradı.
7 Ekim M.Ö. 51 tarihinde bu saldırı geri püskürtüldü.25 Bu tarihten sonra Antakya
şehrine yeni vali; Calpurnius Bibulus atandı. Part tehlikesi bu vali döneminde de
devam etti. Bu dönemde Partlara karşı başarılı savaşlar yapıldı ve Partların Suriye
bölgesinden ayrılması sağlandı.
24
Downey, s. 148.
Virginia Corvin,St. Ignatus and Christianity in Antioch, Yale Univ. Press,1960,
s.42.
25
16
Antakya halkı, Calpurnius Bibulus’un bu başarılarından dolayı Roma halkına
I. Selevkos tarafından yaptırılan Zeus heykelini hediye ettiler. M.Ö. 49 yılındaki
imparatorluk mücadelesi Roma tarihinin dönüm noktalarından birini oluşturmaktadır.
Julius Sezar, 6 Haziran M.Ö.48 tarihinde Pompei’yi Pharsalus’da yendiği zaman,
Antakya halkı Julius Sezar’ı destekliyordu. Julius Sezar, M.Ö.47 yılının bahar ayında
doğu bölgesinde baş gösteren ayaklanmaları bastırmak için Đskenderiye’den doğu
bölgesine hareket etti. Julius Sezar, 28 Haziran M.Ö.47 tarihinde Antakya’ya geldi.
Antakya’da dokuz gün kaldıktan sonra Antakya’nın yönetimini akrabası genç
Sextus’u bırakarak Antakya’dan ayrıldı. Antakya’da Pompei’e bağlı bazı kabileler
isyan etti ve bu isyanda genç Sextus hayatını kaybetti.26
Roma tarihinin en önemli olaylarından biri M.Ö. 44 yılının Mart ayında
Đmparator Julius Sezar’a yapılan suikasttır. Cassius ve Brutus bu suikasttan sonra
Roma Đmparatorluğu’nun yönetimini ele geçirdi. Octavian, dayısı Julius Sezar’ın
öcünü almak için Antony ile birleşti. Octavian ve Antony, M.Ö.43 yılında büyük bir
orduyla Roma’ya geldiler. Octavian, Roma senatosunda Julius Sezar’ın katillerini
vatan haini ilan ettirdi. Octavian ve Antony, M.Ö. 42 yılında Philipi’de Brutus ve
Cassius ile savaştı. Julius Sezar’ın katilleri Brutus ve Cassius’a karşı yapılan bu
savaş Octavian ve Antony’nin zaferi ile sonuçlandı. Bundan sonra Roma
Đmparatorluğu, Octavian ve Antony arasında paylaşıldı. Doğu’nun yönetimi
Antony’e, Batı’nın yönetimi Octavian’a ait oldu. Antony, Doğu bölümünü yönetmek
için Antakya’ya geldi.27
26
27
Downey, s.151-152
Oktay Akşit,Roma Đmparatorluğu Târihi,Đstanbul Üniv. Yay,Đstanbul, 1985,s. 31.
17
Antony, M.Ö.42 yılında Antakya’dan ayrılarak Đskenderiye’ye Kleopatra ile
görüşmeye gitti. Bu görüşmede, Part tehlikesi ve Antakya bölgesinin güvenliği için
anlaşma yaptı. Part ordusu, M.Ö.40 yılında Suriye bölgesine saldırarak Antakya
dahil bütün bölgeyi ele geçirdi. Bunun üzerine Antony, büyük bir orduyla
Antakya’ya doğru hareket etti. Roma ordusu, Partlar’ı mağlup ederek
Antakya
bölgesinden çıkardı. Antony M.Ö.37 yılında Antakya’ya geldi ve bu şehirde Partlar’a
karşı kullanmak için askeri üs kurdu. Antony, Fonteius Capito’yu, Kleopatra’yı
Antakya şehrine getirmesi için Đskenderiye’ye gönderdi. Kleopatra Antakya şehrine
ulaştığı zaman Antony, Antakya’da Kleopatra ile evlendi. Antony düğün hediyesi
olarak Kleopatra’ya Suriye bölgesini verdi. Antony’nin bu davranışları Roma’da iyi
karşılanmadı. Octavian, büyük bir donanma ile Mısır üzerine yürüdü.28 M.Ö. 31
yılında cihan tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olan Actium deniz savaşında,
Hellenistik kültürün temsilcisi olarak ortaya çıkan ve belki Đskender monarşisini
yeniden kurma hülyasında bulunan Antony ile Romalılığı büyük bir taassupla temsil
eden Octavian karşılaştı. Octavian, bu savaşta galip gelerek Roma Đmparatorluğu’na
tamamıyla sahip olduktan bir müddet sonra Mısırı’da işgal etti. Antony ve Kleopatra
galibin eline esir düşmemek için kendilerini öldürdüler.29 Octavian’dan sonra
Augustus, M.Ö. 31 yılında Roma Đmparatoru oldu. Augustus (M.Ö.31–M.S.14)
yıllarına rastlayan dönemde, Antakya Roma Đmparatorluğu tarafından atanan valiler
tarafından yönetilmeye devam etti. Antakya, Augustus zamanında birçok yeni
toplumsal binanın inşa edilmesiyle daha iyi duruma geldi ve bunun sonucu olarak da
nüfus arttı.
28
Clemens Bosch, Roma Târihinin Ana Hatları (Çev. Sabahat Atlan), Đstanbul
Univ.Yay. Đstanbul, 1983, s.118
29
Mansel, s. 451.
18
Petronius, Antakya’da valiliği (M.S. 39-42) yıllarında Yahudilerden bazı
imtiyazları geri aldı. Bu uygulama Đmparator Nero’nun döneminde de devam etti.
Yahudiler, Antakya’da ki baskıdan dolayı ayaklandılar fakat Đmparator Nero, bu
ayaklanmayı bir çok Yahudi’yi öldürerek bastırdı. Đmparator Nero’nun ölümünden
sonra imparatorluğun 4 varisi vardı. Bu varisler Golba, Otto, Vitellius ve
Vespasian’dır. Bu dört aday arasından Vespasian yönetimi ele geçirmeyi başardı.
Vespasian’ın Đmparator olmasında, Antakya bölgesi etkin rol oynadı. Daha önce de
imparatorların seçilmesinde Antakya şehri etkili olmuştu.30
30
Downey, s. 200-202.
19
1.3.2.Havarilerin Antakya’ya Gelmesi ve Antakya Kilisesi’nin Kuruluşu
Tiberius,
Đmparator
Augustus’dan
sonra
23
yıl
boyunca
Roma
imparatorluğunu yönetti. Đmparator Gaius (Caligula) (M.S.37-41) kısa Đmparatorluk
döneminde en önemli olaylardan biri Hıristiyan misyonerlerin (Havarilerin)
Antakya’ya gelmesi ve Hıristiyanlığı buradan imparatorluğa yaymaları hadisesidir.
Antikçağ’da Antakya, Roma Đmparatorluğuyla ticaret bağlantısı olan dini, kültürel ve
ticari bir merkezdi. Antakya şehrinin bu yapısı dinlerin ve kültürlerin buradan diğer
şehirlere kolaylıkla yayılmasını sağladı. Hıristiyanlığın, putperest Roma dünyasında
kolayca yayılmasında Antakya’nın bu yapısı etkili oldu.31 Antakya’da Hıristıyanlığın
doğuşu Tiberus’un hükümdarlığının son yılları ile Caligula’nın hükümdarlığının ilk
yıllarına rastlar.Yahudiler, Hz. Đsa’dan sonra Kudüs’de Hz. Đsa’ya inanan Yahudilere
zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Hz.Đsa’ya inanan Yahudiler, bu baskılardan
dolayı Kudüs’ten ayrılarak Kıbrıs, Antakya gibi şehirlere göç ettiler. Antakya, Roma
imparatorluğuna bağlı ve bölgenin en büyük şehri olması yönüyle Hz.Đsa’ya inanan
Yahudiler için uygun propaganda merkezi konumundaydı. Barnabas’ın M.S.38
yıllarında Kudüs cemaatı tarafından Antakya’ya gönderildiği bilinmektedir.32
Durumun müsait olduğunu gören Barnabas, daha önce Kudüs’deki baskılardan
dolayı Tarsus’a giden Pavlos’u, Tarsus’dan alarak Antakya’ya geldi ve birlikte
burada Hz.Đsa’nın öğretisini yaymaya başladılar.
31
32
Downey s.190-193.
Downey,s.275.
20
Pavlos ve Barnabas, yaptıkları 1. 2. ve 3. haber gezilerinde Antakya’yı
merkez olarak kullandılar. Barnabas ve Pavlos ilk haber gezisinde Antakya’dan yola
çıkarak Selefke, Kıbrıs ve Anadolu’daki diğer kentleri gezip Hıristiyanlığı yaydılar.
Haber gezisinden dönüşte tekrar Antakya’ya gelerek kilise topluluğunu bir araya
getirdiler ve yaptıkları işleri anlattılar. Ayrıca Pavlos ile Barnabas, bir süre daha
Antakya’da kalarak Hıristiyanlığı öğretmeye ve yaymaya devam ettiler. Barnabas ve
Pavlos’ un gayretleri sayesinde bir yıl gibi kısa bir sürede Antakya’da putperestliği
bırakarak Hz.Đsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir topluluk oluştu. Antakya’daki
Yahudilerden dini görüşleriyle ayrılan bu topluluğa ilk kez Antakya’da “Hıristiyan”
adı verildi. Antakya’daki bu Hıristiyan topluluğun dini yaşantısı ve görüşleri Pagan
Roma dünyasını etkilemiş ve buradan Hıristiyanlık Roma dünyasına yayılmıştır.33
Hıristiyanlık inancının doğuşu ve gelişmesinde Antakya’nın özel bir yeri vardır.
Hıristiyanlığın Kudüs dışına taşıp bugünkü çehresine bürünmesinde Antakya,
dinamik bir rol oynadı. Havarilerin, Hıristiyanlığı yaydığı 3 temel Hıristiyanlık
merkezlerinden (Antakya, Roma, Đskenderiye) belki de en önemlisi Antakya idi.
Antakya, Antikçağ’da doğunun en önemli dini, kültürel, ticari merkeziydi ve Roma
Đmparatorluğuyla ticari bağlantısı olması Hıristiyanlığın, Antakya’dan Roma
dünyasına kolaylıkla yayılmasını sağladı. Hıristiyanlığın, Putperest Roma dünyasına
kolayca yayılmasında Antakya’nın bu yapısı etkili olmuştu.34 Pavlos’un Yahudi asıllı
Hıristiyanlığı, evrensel bir din haline getiren görüşleri Antakya’da filizlenmiş ve ilk
taraftarlarını da burada bulmuştu.
33
K. Bilhmeyer- H. Tuchle, I. ve IV. Yüzyıllarda Hristiyanlık, (Çev. A. Güral),
Đstanbul, 1972, s. 19.
34
Downey, 275.
21
Kudüs’de bulunan Yahudi Kilisesi sadece Yahudi asıllı müminleri
bünyesinde barındırırken, Antakya Kilisesi, her ırktan insanı bağrında toplayan bir
kilise görünümündeydi.35 Antakya’da yeni oluşan bu Hıristiyan topluluk ile, Yahudi
Hıristiyanlar
arasında
(eski
davranışlarını
devam
ettirmeleri
açısından)
anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Bu anlaşmazlıkları çözmek için Peter (Aziz Petrus)
Antakya’ya geldi. Pavlos, Antakya’da daha çok Putperestler üzerinde misyon
faaliyetlerini yoğunlaştırdı.Yeni Hıristiyan olan Putperestlerin eski alışkanlıklarını
devam ettirmeleri ve Pavlos’un bu konuda gerekli gayreti göstermemesi
Antakya’daki Yahudi Hıristiyanların tepkisine sebep oldu. Kudüs cemaati, Pavlos’u
Kudüs’e çağırdı ve bu konudaki görüşünü sordu. Kudüs cemaatini yöneten Yakup,
Pavlos’a Antakya’da yeni Hıristiyan olan Putperestlere nasıl davranacağı ile ilgili bir
kararname vererek Antakya’ya gönderdi. Pavlos, bu kararnameyi uygulamayarak
M.S.35-36 yıllarında Kudüs cemaatiyle bağlarını kopardı.
Eusebius36, Antakya kürsüsünün ilk Patriği olarak Petrus’u, Onun
ölümünden sonra II. Patrik olarak Efudyos’u ve onun ölümünden sonra da III. Patrik
olarak Đgnatius Nurani’yi kaydeder.37 Eusebius, ayrıca Efudyos’un imparator
Cladius’un beşinci yılında M.S.45/6 yıllarında Antakya’da Hıristiyanların lideri
olduğunu belirtmiştir. Jerome’nin verdiği tarih ise M.S.44 yılıdır.
35
Francis Crowford Burkitt, Early Eastern Christianity: St.Margaret’s lectures
on the Syriac-Speaking Church, London, John Murray, 1904, s.10
36
Bizans tarih yazıcılığı kaisareia piskoposu Eusebius ile başlar. Eusebius, Bizans
Kronografi’nin ilk temsilcilerinden olup yazdığı büyük kilise târihi ( On cilt kitapta
324’e kadar ) ile tamamıyle yeni bir yol açmıştır. bkz. George Ostrogorsky, Bizans
Devleti Târihi ( Çev. Fikret Işıltan ) s.22
37
Eusebius , The history of the church from Chrıst to Constantine ( translated
by G.A. Williamson), London, Penguin books Ltd., 1965 s. 40
22
Malalas ise Efudyos’un Antakya’da M.S.41 yılında dini lider olduğunu söyler.
Antakya kilisesinin kurucusu ve ilk Patriği olarak bilinen Peter (Aziz Petrus) aynı
zamanda Roma Kilisesinin de kurucusu olarak bilinmektedir. Bu bilgilerin doğruluğu
ile ilgili bir kanıt yoktur. Yalnız Aziz Petrus’un daha önceleri Antakya’yı ziyaret
etmiş daha sonra Roma’ya gitmiş olması üzerinde durulmaktadır. O dönemde dört
büyük kilise vardı (Roma, Kudüs, Đskenderiye, Antakya). Burada bu kiliselerin
kendilerine meşruluk kazandırma çalışmaları da göz önünde bulundurulmalıdır. Aziz
Petrus (Havari) tarafından kilisenin kurulması o kiliseye prestij ve meşruluk
sağlayacaktır.38 Efudyos, Antakya’da 29 yıl boyunca Hıristiyanların dini lideri olarak
kalmıştır. Buradan da Efudyos’un Antakya’da M.S.72, 73, 75 yıllarına kadar
Hıristiyanlara önderlik ettiği sonucunu çıkarıyoruz. Bu tarihten sonra Antakya’da
Hıristiyan cemaatin bütün idaresini Đgnatius Nurani eline alır. Antakya kilisesinin
bağımsız bir episkoposluk çehresine bürünmesi bu döneme rastlar. Kudüs’deki Hz.
Đsa’ya inanan Yahudi topluluğunun ilk sürgünü ve zulmü M.S. 62 yılında başlamıştır.
M.S. 62 yılında Kudüs’te Hz. Đsa’ya inanan Yahudi topluluğunun başında Hz. Đsa’nın
Havarilerinden Yakup bulunmaktaydı.Yakup, bu zulümde Kudüs’te şehit edildi.39
Đmparator Vespasian Yahudi isyanını bastırmak için Jerusalem (Kudüs)’e doğru
hareket hazırlıklarına başladı. Yahudiler, bu olay üzerine Roma’daki diğer imparator
adaylarından Vitellus’u kışkırttılar. Vespasian, oğlu Titus’u Roma’ya gönderdi. Titus,
M.S. 69 yılında Vitellus’u yenerek Roma’ya girdi. Daha sonra Roma’dan Kudüs’e
doğru hareket etti.
38
39
Downey, s. 282
Downey s. 285-286
23
Titus, M.S.70 yılında Kudüs’ü işgal ederek buradaki Yahudilerin çoğunu
öldürdü. Bu olaydan sonra Antakya halkı Yahudileri şehirden kovacaklarını
söyleyerek Titus’u Antakya şehrine davet ettiler. Bu davet üzerine Titus kısa bir süre
için Antakya şehrine geldi.40 M.S. 75 yılında Efudyos’un katlinden sonra Đgnatus
Nurani, Antakya’da kuvvetli bir misyoner teşkilatı kurdu. Önce Antakya kilisesi
içindeki Yahudi asıllı Hıristiyanlar ile Putperest asıllı Hıristiyanlar arasındaki ihtilafı
gidermiş, sonra da özellikle Anadolu’daki kiliselere gönderdiği mektuplarla
parçalanmaları önlemiştir. Đgnatus Nurani’nin bu misyon faaliyetleri müminlerin
sayılarının artmasına ve kilisenin güçlenmesine sebep oldu. Đgnatus’un bu çalışmaları
kısa bir zaman sonra imparatorluk içinde huzursuzluk yarattı ve şikayetler
imparator’a kadar ulaştı. Bunun üzerine Đmparator Trajan çıktığı Doğu seferi
sırasında Antakya’ya uğrayarak 40 yıla yakın bir zamandır episkoposluk yapan
Đgnatius’u zincire vurdurarak Roma’ya gönderdi.41
40
41
Virginia Corwin, s. 47.
Iğnatus Yakup, Târihu’l Kenise , I. cilt. Beyrut. 1957, s .76
24
BĐRĐCĐ BÖLÜM
2. ATAKYA’I MÜSLÜMALAR TARAFIDA FETHĐ
2.1. Đslâm Öncesi Roma-Bizans Döneminde Antakya
2.1.1. M.S. İkinci ve Üçüncü Yüzyılda Antakya
Đmparator Nerva, çok yetenekli bir yönetici ve komutan olan Trajan’ı manevi
oğlu seçti. Böylece Trajan, imparatorun varisi konumuna geldi. 25 Ocak M.S. 98
tarihinde Đmparator Nerva’nın ölmesiyle Trajan imparator ilan edildi. Đkinci yüzyılın
başlarında Antakya tarihini etkileyen en önemli olay Roma imparatorluğu ile Part
imparatorluğu arasında yapılan savaştı. Đmparator Trajan, Partları yenerek Roma
Đmparatorluğunu Batı’nın ve Doğu’nun tek hakimi yaptı. Đmparator Trajan, Batı’daki
tehlikeleri bertaraf ettikten sonra Roma Đmparatorluğunu daha güçlü bir duruma
getirdi. Bu seferde Đmparatorluğun doğu tarafında karışıklıklar başladı. Part
hükümdarı, M.S. 113 yılında Đmparator Neron zamanından beri devam eden barışı
bozdu. Bu tarihte Roma’da bulunan Đmparator Trajan, doğu sınırlarının güvenliğini
sağlamak için savaş planı yaptı.Bu planda Antakya, Roma Đmparatorluğu’na bağlı
özerk eyalet yapısından ve stratejik konuma sahip olmasından dolayı askeri üs olarak
kullanılmak üzere belirlendi.1 Đmparator Trajan, bu planı uygulamak ve Part savaşına
hazırlık yapmak için M.S. 113 yılının sonbaharında Roma’dan ayrıldı ve Aralık
ayında Roma ordusu Seleucia Pierra (Samandağ) limanına ulaştı. Đmparator, 7 Ocak
M.S. 114 tarihinde Antakya’ya girdi ve kışı burada Part savaşına hazırlık yaparak
geçirdi.
1
Oktay Akşit, Roma Đmparatorluğu Târihi, Đstanbul Üniv. Yay, Đstanbul, 1985,
s. 178-183
25
Đmparator Trajan, bu Mezopotamya seferinde gelecekte imparator olacak
yeğeni Hadrian’ı da beraberinde getirdi. Böylece Đmparator Part savaşı boyunca
Hadrian’ı Antakya valisi olarak görevlendirdi. Roma ordusu, M.S.115 yılının bahar
ayında Partların başkenti Ktesiphon’u almak için büyük bir orduyla Antakya’dan
hareket etti. Roma ordusu Partların başkenti Ktesiphon’a geldi, fakat Partlar şehri
boşaltmış, Osroes’e kaçmışlardı. Böylece Ktesiphon, hazinesiyle birlikte ele geçirildi
ve Đmparator Trajan “Parthicus” ünvanını aldı. Đmparator Trajan, Đmparatorluğun
doğu kısmında da güvenliği sağladıktan sonra M.S.117 yılında Antakya’ya geldi.
Đmparator, Hadrian’ı Antakya’daki ordunun başında bıraktı ve Antakya’yı terkederek
deniz yoluyla Roma’ya gitmek için Temmuz sonunda Kilikya’daki Selinus’a geldi.
Fakat yaşının ilerlemesinden dolayı Đmparator’a burada felç geldi ve birkaç gün
sonra 9 Ağustos M.S. 117 tarihinde öldü. Trajan’ın oğlu olmadığı için Hadrian’ı
evlat edinmişti bundan dolayı Trajan’ın ölümünden sonra Hadrian, Roma Đmparatoru
oldu. Hadrian, imparator olduktan sonra Trajan’ın doğu politikasını değiştirdi. Çünkü
O’na göre imparatorluk daha geniş alanlara yayılmamalıydı. Roma’nın gücü bunları
idare etmeye yetmeyebilirdi. Bu sebepten dolayı birleştirici bir politikaya bağlandı ve
doğunun düzenlemesiyle meşgul oldu. Roma Đmparatoru, Anadolu’nun doğusunu
Part hükümdarı Vologases’e iade ederek burasını bir vasal krallık şeklinde muhafaza
etti. Trajan’nın Partların başına getirdiği Parthamaspates’i Osroene’ye kral yaparak
Partlarla barış kurdu. Đmparator, bu düzenlemelerden sonra Catilius Severus’u
Antakya’da vali olarak bıraktı. Daha sonra M.S.117 yılı Kasım ayında Antakya’dan
yola çıkarak Tarsus yolu ile Nicomedia (Đzmit)’ya gitti. Bu tarihten sonra Roma’ya
giden Đmparator Hadrian, imparatorluğun batı tarafı ile ilgilendi.
26
Hadrian, 10 Temmuz M.S. 138 tarihinde öldü. Đmparator Hadrian’dan sonra
Antoninus Pius, M.S. 138-161 yılları arasında, Roma Đmparatorluğu’nu yönetti.2
7 Mart M.S.161 tarihinde Đmparator Antoninus Pius’un ölümünden sonra oğlu
Markus Aurelius imparator oldu. Daha sonra Markus Aurelius, Lucius Verus’u kızı
Annia Lucilla ile evlendirerek imparatorluğun varisi yaptı. Bu sırada Part hükümdarı
III. Volagases Roma Đmparatorluğunda oluşan otorite boşluğundan yararlanarak
imparatorluğun doğu sınırına saldırdı. Partlar, imparatorluğun doğu sınırında
ilerleyerek
Antakya’ya
kadar
geldiler.
Burada
bulunan
Roma
kuvvetleri
disiplinsizlikleri sebebiyle kaçarak mağlubiyete uğradılar. Doğu’dan gelen bu kötü
haberler üzerine Đmparator Markus Aurelius savaş hazırlığına başladı. Lucius Verus
askerlik yönünden Marcus Aurelius’dan daha yetenekli olduğundan, Lucius Verus’a
doğudaki savaş için yüksek yetki verilerek M.S. 162 yılının bahar ayında Antakya’ya
gönderildi. Lucius Verus, Part savaşı için üç komutan görevlendirdi. Bu komutanlar
Statius Priscus, Avidius Cassius ve Martius Verus’du. Lucius Verus, Martius Verus
komutasında Roma ordusunu Partlar üzerine gönderdi. Lucius Verus savaş boyunca
Antakya’da kaldı. Martius Verus komutasındaki Roma ordusu, Part ordusunu M.S.
163 yılında büyük bir yenilgiye uğrattı. Roma, Part savaşı sonrasında Osroene,
Edessa şehirlerini alarak topraklarını Fırat‘ın doğu kıyılarına kadar genişletti. Lucius
Verus, komutanlarından Avidius Cassius Antakya valiliğine atadıktan sonra
Antakya’dan ayrılarak M.S. 166 yılında Roma’ya döndü. Lucius, Roma’da üç yıl
bulunduktan sonra öldü.3
2
Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap
Conquest, Princeton (New Jersey , Princeton Univ. Press )1961, s. 222-224
3
Akşit, s. 226-231
27
M.S. 166 yılından sonra Markus Aurelius Roma Đmparatorluğunu tek başına
yönetmeye başladı. Bu dönemde Roma Đmparatorluğu’na Antakya valisi olarak
hizmet eden Avidius Cassius Suriye bölgesinde belli bir güce ulaştıktan sonra
Đmparator Markus Aurelius’un öldüğü rivayeti üzerine M.S.175 yılının Nisan ayında
kendisini imparator ilan etti. Daha sonra Cassius, Mısır bölgesini de işgal etti. Roma
senatosu Cassius’un isyanını öğrenince O’nu vatan haini olarak ilan etti. Đmparator
Markus Aurelius, isyanı bastırmak üzere Roma’dan Antakya’ ya doğru hareket etti,
fakat imparator daha yolda iken iki askerin Cassius’u öldürdükleri haberi kendisine
iletildi. Bu arada Kapadokya valisi Martius Verus, isyanın en kuvvetli olduğu yer
Antakya’daki hareketi derhal bastırdı ve imparator gelinceye kadar doğu kısmın
idaresini yürüttü. Đmparator, Antakya bölgesine ulaştığı zaman Antakya halkı
isyandan dolayı kendisinden af diledi. Markus Aurelius halkın af isteğini kabul
etmedi ve Suriye Bölgesinin başkenti konumunda olan Antakya’ya özellikle ceza
verdi. Đmparator adına Antakya’da yapılan olimpiyat oyunları kaldırılarak festivaller
ve at yarışları da yasaklandı.4
Commodus, M.S. 180 yılında babası Đmparator Marcus Aurelius’un ölümü
üzerine tek başına Roma’nın hakimi olduğunda 19 yaşında idi. Đmparator
Commodus’un kendisinden sonra Đmparator olacak hiç varisi yoktu. Bu sebepten
dolayı Pertinax ve Didius Julianus her ikisi de imparatorluklarını ilan ettiler.5
4
Downey, s. 228.
D. S. Wallace-Hadrill, Christian Antioch: A Study of Early Christian Thought
in the East, Cambridge Univ. Press, 1982, s. 5.
5
28
Roma halkı, Didius Julianus’ un imparator olmasını istemiyordu. Bu yüzden
Didius Julianus kendisine destek oluşturmak için M.S. 193 yılının Haziran ayında
Antakya’ ya geldi. Didius Julianus, imparatorluk mücadelesinde arkadaşı olan
Antakya valisi Pescennius Niger’e güveniyordu. Pescennius Niger’in Antakya
bölgesinde güçlü bir ordusu vardı. Didius Julianus beklediği desteği Pescennius
Niger’den alarak Roma’ya döndü. Roma’ya dönen Didius Julianus, Pescennius
Niger’i ordusuyla birlikte Roma’ya çağırdı. Ordusuyla Roma’ya gelen Pescennius
Niger, Didius Julianus’u resmen imparator yaptı. Didius Julianus imparator olduktan
sonra Pescennius Niger o yılın Nisan ayında hızlıca Antakya’ya geri döndü.
Roma’da Didius Julianus imparatorluğunu ilan ettiği zaman Pannoria bölgesinin
valisi Septimius Severus, Đmparatorluğunu ilan etti. Fakat Septimius Severus,
Antakya bölgesinde bulunan Pescennius Niger kuvvetlerinden çekiniyordu. Roma
senatosu, Septimius Severus’u Roma’ya çağırdı. Ordusuyla Roma’ya giren
Septimius Severus, senato tarafından imparator ilan edildi. Yeni imparator Septimius
Severus ilk iş olarak Didius Julianus’u senatoda yargılattı. Senato, Didius Julianus’u
ölümle cezalandırdı ve M.S.193 yılının Haziran ayında öldürttü. Didius Julianus’un
öldürülmesinden sonra imparatorlukta iki güçlü aday kaldı. Suriye valisi Pescennius
Niger ve yeni imparator olan Septimius Severus. Septimius Severus Asya’yı kontrol
altına almak ve Pescennius Niger tehlikesini bertaraf etmek için M.S. 193 yılının
Temmuz ayında Roma’dan ayrıldı. Bu sırada Pescennius Niger Antakya’ da taze
güçlerle ordusunu kuvvetlendiriyordu. Bu iki ordu M.S. 194 yılının bahar ayında
Antakya’nın yakınlarında bulunan Issos’ta karşılaştılar. Septimius Severus’un ordusu,
Pescennius Niger’in ordusunu bu savaşta yendi.
29
Pescennius Niger yanındaki atlılarla birlikte kaçarak Antakya’ya geldi.
Septimius Severus, Pescennius Niger’i takip etti ve Antakya’yı kuşattı. Septimius
Severus, bu kuşatma sonunda Antakya’ya girdi ve burada Pescennius Niger’i
öldürdü.6 Đmparator Septimius Severus imparatorluk mücadelesinde rakibi Niger’i
desteklediği için Antakya’yı cezalandırdı, özellikle tiyatrolar ve diğer toplumsal
yapıları yerle bir ederek kenti köy haline getirdi, kentin ünvanlarını geri aldı,
yönetimini Suriye’nin metropolisi haline getirdiği Laodecia’ya bağladı. Đmparator
Septimius Severus, Antakya’nın metropolis unvanını kaldırarak olimpiyat oyunlarını
Issos’a taşıdı. Daha sonra Part savaşı hazırlığı için Antakya’ya gelen Đmparator
Caracalla olimpiyat oyunlarının tekrar Antakya’ya alınmasını sağlayarak şehre
metropolis ünvanını geri verdi.7 Đmparator Severus, M.S. 211 yılında öldüğünde
yerine oğulları Caracalla ve Geta’yı bıraktı. Đmparator Severus’un düşüncesi
imparatorluğu iki oğlu arasında paylaştırmaktı. Batı’yı Caracalla’ya, Doğuyu
Geta’ya bırakmayı düşünüyordu. Fakat Severus bu düşüncesini uygulayamadan öldü.
Severus 211 yılında öldükten bir yıl sonra Geta’ da öldürüldü. Böylece Caracalla
Đmparatorluğu tek başına yönetmeye başladı. Partlar, 216 yılında doğuda birkaç şehri
işgal ettiler. Bu sebepten Đmparator Caracalla Antakya’ya geldikten sonra 216 yılının
yaz ayında Partlarla savaşmak için Antakya’dan ayrıldı. 217 yılının kışını Edessa
(Urfa)’da Part savaşına hazırlık yaparak geçirdi. 8 Nisan 217 tarihinde Đmparator
Caracalla, Edessa’ da bulunduğu sırada Opellius Macrinus’ un askerlerinden biri
Đmparator Caracalla’yı öldürdü.8
6
Downey, s. 236-238.
D.S. Wallace –Hadrill, s. 5
8
Downey, s.245-247
7
30
Macrinus, Caracalla’nın ölümünden dört gün sonra imparatorluğunu ilan etti.
Macrinus, oğlunu Antakya’ya Sezar olarak gönderdi. Daha sonra Macrinus da
Antakya’ya geldi. Macrinus imparator olduktan sonra Roma’da kalması gerekiyordu
fakat kendisi Part savaşlarına hazırlık yapmak bahanesiyle Antakya’dan ayrılmak
istemiyordu. Part ordusu Ağustos ayında Mezopotamya bölgesine saldırdı. Bu saldırı
üzerine Đmparator Macrinus Antakya’dan ordusuyla bu bölgeye doğru yola çıktı ve
Partları bu bölgeden uzaklaştırdı. Macrinus, Part seferinden sonra Antakya’ya
geldiğinde Emessa’da yaşamasına izin verdiği Julia Maesa tarafını tutan büyük bir
orduyla karşılaştı. Antakya şehrine 24 km. uzaklıkta bir köyde iki taraf savaştılar. Bu
savaşın sonucunda Antakya şehrine giren Macrinus’un savaşı kazandığı zannedildi.
Fakat Antakya’da Macrinus’un çok büyük kayıplar verdiği ve canını zor kurtararak
şehre geldiği gerçeği anlaşıldı. Macrinus, Antakya’da yakalandı ve öldürüldü.9
Đmparator Elagabalus’dan sonra M.S.222 yılında Severus Alexander, Roma
imparatoru oldu. Severus Alexander’in imparator olduğu sıralarda Roma
Đmparatorluğu’nun doğu sınırında önemli bir tehlike beliriyordu. Bu tehlike M.S. 230
yılında Part Đmparatorluğu’nun varisi olarak tarih sahnesine çıkan Sasani Devleti idi.
Babek oğlu I. Ardaşir, Đran’da hüküm sürüyordu. Đran’da Sasaniler adını
taşıyan hanedanlık M.S. 230 yılında Sasani Devletini yönetmeye başladı ve bu
hanedanlık 410 yıl hüküm sürdü. Müslüman Araplar, bu hanedanlığa M.S.640
yılında son verdiler.10
9
Downey, s. 248
Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Târihi (Çev. Ömer Rıza Doğrul) ,T.T.K.Yay.,
Ankara,1937 s. 130
10
31
Sasani Đmparatorluğu’nun başı olan I. Ardaşir’in ilk hedefi Eski Part
Đmparatorluğunun sahip olduğu toprakları tekrar almaktı. M.S. 231 yılında Đmparator
Severus Alexander, Sasani tehlikesine karşı Roma’ya giderek oradan destek
kuvvetlerini alıp Antakya’ya getirdi. Severus Alexander, I. Ardaşir’e elçi göndererek
Roma ile Sasani Đmparatorluğu arasında barış teklif etti. I. Ardaşir bu teklifi reddetti
ve eski Part Đmparatorluğunun varisi olduklarını ve Antakya Bölgesi, Mezopotamya,
Kapadokya bölgelerinin kendilerine ait olduğunu söyledi. Böylece iki imparator
arasında savaş kaçınılmaz oldu. Đmparator Severus Alexander, M.S. 232 yılında
Sasani ordusuna saldırdı ve zafer kazandı. Bu zaferi kutlamak için Antakya’dan
Roma’ya geçti. Severus Alexander’ın Roma’daki tavırları Senato tarafından
beğenilmedi. M.S. 235 yılında Roma’da öldürüldü ve yerine Maximinus imparator
oldu.11
M.S. 235 yılında Severus Alexander’in ölümünü takip eden yıllar Đmparator
olmak için yapılan mücadelelerle geçmiştir. Maximini M.S. 235-238, Pupienus (238),
Balbinus (238) ve Gordians (238-244) gibi imparatorlar arasındaki mücadeleler
batıda gerçekleşti.Bu dönemde Batı’da imparatorluk mücadelesi olurken Doğu’da
Sasani Đmparatorluğu güç kazanmaktaydı. I.Şapur M.S. 241-272 yılları arasında
Sasani Đmparatorluğunu yönettiği dönemde babası I.Ardaşir’in düşüncesi olan Büyük
Sasani Đmparatorluğunu oluşturmak için doğu seferine başladı. M.S. 242 yılının
bahar ayında I.Ardaşir Antakya bölgesinde bazı şehirleri işgal etti. Antakya, bu
yıllarda Sasani tehdidi altındaydı. Genç Roma komutanı
III. Gordian Sasani
tehlikesini durdurdu. Fakat M.S. 244 yılında Gordian’ın öldürülmesiyle Antakya
tekrar Sasani tehdidi ile başbaşa kaldı.
11
D. S. Wallace-Hadrill, s. 6.
32
Roma dünyasında da M.S. 251 yılına kadar ekonomik sıkıntılar ve politik
belirsizlikler görüldü. Antakya şehri de Roma dünyasının yaşadığı sıkıntıları
yaşamakta idi. Bu sebepten Antakya halkı, politik belirsizlik ve ekonomik sıkıntıdan
kurtulmak için Sasani yönetiminin gelmesine karşı değildi. Bu dönemde Antakya
ilki M.S. 256, ikincisi M.S. 260 yılında olmak üzere iki defa Sasani istilasına uğradı.
M.S. 253 yılında Valerian, Roma Đmparatoru oldu. Valerian, imparator olduğu
zamanda imparatorluk karışıklık içinde ve en önemlisi imparatorluğu tehdit eden
Sasani tehlikesine karşı önlem alınamıyordu. Đmparator Valerian, Sasani tehlikesini
önlemek için M.S. 256 yılında Roma’dan ayrılarak Antakya’ya geldi.12 M.S. 260
yılının yaz ayında Đmparator Valerian morali bozuk ve yorgun olan ordusuyla
Antakya’dan Sasanilerle savaşmak için hareket etti. Roma ordusu, Sasani ordusuyla
karşılaştı ve bu savaşta Roma ordusu yenildi. Bu savaşta Đmparator Valerian, esir
edildi ve öldürüldü. Bu olaydan sonra Sasani ordusu ilerleyerek Antakya’ya kadar
geldi. Antakya’ya giren Sasaniler şehri ikinci kez yağma ederek yakıp yıktılar ve bir
harabe haline getirdiler.13 Valerian’ın generallerinden Macrianus, Quretus ve Ballis
da doğuda imparatorluklarını ilan ettiler. Roma’da bulunan imparator Gallienus
Doğu’ya ordu göndererek Valerian’ın komutanlarını yendi. Đmparator Gallienus’un
yeni doğu politikası doğuda Palmyra prensi Odena’yı destekleyerek Sasaniler’e karşı
güç dengesini kurmaktı. Palmyra prensi Odena Sasaniler ile savaşarak Roma
imparatorunun desteğiyle Suriye ve Mezopotamya bölgesine egemen oldu.14 Palmyra
prensliği döneminde Antakya Piskopos’u Samasotalı Pavlos idi. Pavlos, o dönemde
Antakya’da Palmyra prensliği yönetimini destekliyordu.
12
Downey, s. 255.
Nina Garsoian , The Cambridge History of Iran; Byzantium and Sasanians,
Ed. Ehsan Yarshater, 3.Vol. Cambridge Univ. Press ,1983, s. 570.
14
D. S. Wallace-Hadrill, s. 6.
13
33
Pavlos’un Patrikliği döneminde Hz. Đsa’nın tabiatı üzerine dini münakaşalar
çıkmıştı. Pavlos bu münakaşalara son vermek için, M.S. 264 yılında Antakya’da
doğu kiliselerinin katıldığı bir sinod topladı. Bu sinod dini münakaşaları ortadan
kaldırma açısından başarılı olamadı.15 M.S. 268 yılında Đmparator Gallienus’e suikast
yapıldı ve öldürüldü. Đmparator Gallienus öldürüldükten
kısa bir dönem sonra
Claudius M.S. 268-270 yıllarında Đmparator oldu. M.S. 270 yılında Claudius’un
ölümünden sonra meşhur komutan Aurelian imparator yapıldı. Aurelian imparator
olduğu zaman en önemli problemi doğuda belli bir güç kazanmış Palmyra prensliği
idi. Palmyra prensi Odena’nın ölümüyle eşi Zenobia Palmyra prensliğini yönetmeye
başladı. M.S. 271 yılında Germenler’in Roma’yı istila etmesini fırsat bilen Zenobia,
Antakya’yı işgal ederek Suriye’de kendine ait bir devlet kurmak istedi.16 M.S. 271
yılında Aurelian gelecekte imparator olacak Probus’u, Mısır’ı ve Palmyra prensliğini
kontrol altına alması için görevlendirildi. Probus, Palmyra prensesi Zenobia’nın
komutanı
Zabdas’la
yaptığı
savaşı
kazanarak
Antakya’ya
geldi.
Böylece
Antakya’daki Palmyra prensliği sona erdi ve Roma Đmparatorluğu doğuyu tekrar
kontrol altına aldı.17 Probus, Antakya’ya geldiğinde Palmyra prensliğini destekleyen
Antakya Piskopos’u Samasota’lı Pavlos’u Piskoposluk görevinden aldı ve yerine
Dumnos’u Piskopos olarak atadı. M.S. 275 yılında Đmparator Aurelian, suikast ile
öldürüldü. Đmparator Aurelian’dan sonra M.S. 276-282 yılları arasında Probus Roma
Đmparatorluğunu yönetti.18
15
Eusebius, The History of the Church from Christ to Constantine ( Translated
by G.A. Williamson), London, Penguin books Ltd., 1965 s. 245
16
Philip K. Hitti , Siyasi ve Kültürel Đslâm Târihi (Çev.Salih Tuğ), Đstanbul,
Boğaziçi yay.1980, s.116.
17
Downey, s. 270
18
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi, (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay.
Ankara, 1981, s. 40.
34
Đmparator Diokletian (M.S. 284–305) dönemi Roma imparatorluğunun
yeniden yapılanma dönemi olarak bilinir. Sasani kralı Narses, M.S. 297 yılında Sezar
Galerius’u yenerek doğu bölgesini işgal etti. Đmparator Diokletian, doğu seferine
hazırlık yapmak için Antakya’ya geldi ve burada Sezar Galerius ile buluştu. Bir yıl
sonra M.S. 298 yılının kış ayında Sezar Galerius komutasındaki Roma ordusu
Sasanilerle savaşmak için Antakya’dan hareket etti. Roma ordusu Sasani ordusunu
yendi. Sezar Galerius savaştan sonra Antakya’ ya geldi ve bu zaferi Antakya’ da
Đmparator Diokletian ile birlikte kutladılar. Doğu sınırında Sasani tehlikesi ortadan
kalkana kadar Đmparator Diokletian, M.S. 299 yılının kış ayını Antakya’da geçirdi.
Đmparator Diokletian, Antakya’nın askeri, ekonomik ve siyasi açıdan bölgenin en
önemli şehirlerinden biri olmasından dolayı M.S. 300 yılında Antakya’yı
bölgesinin yönetim merkezi yaptı.19
19
Downey ,s. 318
35
doğu
2.1.2. Bizans Đmparatoru Konstantin Dönemi’nde Antakya
Đmparator Diokletian ve Maximianus Herkulius, ilerleyen yaşlarından dolayı
M.S. 303 yılında Đmparatorluğun doğusunun yönetimini Maximianus Galerius
batısının yönetimini ise Konstantius’a bıraktılar.20 Roma Đmparatorluğunun batısını
yöneten Konstantius, M.S. 306 yılında öldü ve yerine oğlu Konstantine Augustus
oldu. Konstantius’un ölümünden sonra Maximianus Galerius Đmparatorluğu tek
başına yönetmeye başladı. Bu yılda ayrıca Maximianus Galerius’un oğlu Maximinus
ile Maximianus Herkulius’un oğlu Maxentius Sezarlığa yükseldiler. Đmparator
Maximianus Galerius ve iki Sezar Maximinus ile Maxentius, M.S.306 yılında
Hıristiyanlara karşı büyük zulm yaptılar. Hıristiyanlığın en eski şehri olan Antakya
bu zulümden çok zarar gördü. Đmparator Maximianus Galerius’in başlattığı bu zulüm
M.S. 310 yılına kadar devam etti. Đmparator Maximianus Galerius, 5 Mayıs 311
tarihinde Serdika’da öldüğü zaman Konstantine imparator olmak için Licinius ile
anlaştı.21 Maximinus, M.S. 312 yılının ilkbaharında imparatorluğun kültünü ve Pagan
kültlerini ön plana çıkarmak için Antakya’ya geldi.22 Antakya’da Maximinus’un
politikasını destekleyen Antakya şehrinin yöneticilerinden Theotecnus, Antakya’da
Hıristiyanlara karşı zulüm yapmaya başladı. Maximinus bundan dolayı Theoteknus’u
Antakya valisi olarak atadı. Theoteknus, şehir merkezine Zeus heykelini diktirdi ve
Zeus’a kurban adamayanların şehirden sürüleceğini söyledi.
20
Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear
Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, Oxford
University Pres, 1997, s.16
21
Eusebius, s. 274.
22
Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear
Eastern History, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, s.16
36
Theoteknus’un şehirde Hıristiyanlara karşı baskısı arttı. Theoteknus’un bu
politikasını Maximinus’da onaylıyordu.23 Konstantine, Milvian köprüsü dolaylarında
27 Ekim 312 tarihinde Maxentius’un ordusunu yenerek Maxentius’u öldürdü. Bu
olaydan sonra Konstantine ve Licinius’un Đmparatorluk mücadelesinde tek rakibi
kalıyordu. Konstantine imparatorluğun batısına hakim olduğu sırada imparatorluğun
doğusunda büyük bir orduya sahip Maximinus bulunmaktaydı. Konstantin
Maximinus’a Hıristiyanlara zulüm yapmaması şartıyla barış teklif etti. Maximinus
bu barışı şiddetle reddetti. Böylece Konstantin ve Licinius Maximinus’a karşı savaş
hazırlığına başladılar.24 Maximinus muhtemelki Antakya’dan 70.000 kişilik
ordusuyla Avrupa’yı işgal etmek için yola çıktı. Licinius, az bir orduyla
Maximinus’un ordusunu karşıladı. Maximinus’un ordusu yorgun olduğundan savaş
Licinius’un galibiyetiyle sonuçlandı. Licinius, Maximinus’u takip ederek Đzmit’e
kadar geldi. Licinius, Đzmit’te bütün halka ibadet etme özgürlüğü verdi. Maximinus
Tarsus’a doğru kaçtı. Maximinus’u takip eden Licinius, Tarsus’ta 313 yılında
Maximinus’u, hanımı Valeria’yı ve oğullarını yakaladı. Onları Antakya’ya götürerek
orada öldürdü. Licinius, Antakya’ya geldiği zaman Antakya valisi Theoteknus idi.
Theoteknus, hem Maximinus’a yakınlığı ile biliniyordu hem de Maximinus’a iyi
görünmek için Antakya’da Hıristiyanlara çok zulüm yapmasıyla tanınıyordu.
Licinius, Antakya’ya geldikten sonra Theoteknus’u yakalattı ve sonrada öldürttü.
Licinius ve Konstantin Đmparatorluğun yegane yöneticileri olarak kaldılar. Doğunun
kontrolü Licinius’a aitti. Licinius ve Konstantin, her ikisi bu şekilde 6 yıl boyunca
imparatorluğu birlikte yönettiler.
23
Eusebius, s. 284. Ayrıca bkz. Theophanes,s.19-20
A. A. Vasiliev, Bizans imparatorluğu Târihi, (Çev. A. Müfid Mansel), Ankara
Maarif Matbaa, 1943, s. 52.
24
37
Altı yılın sonunda Licinius, Hıristiyanlara fazla tolerans verildiğini düşündü.
Hıristiyanlara karşı politikasını değiştirerek Hıristiyanları saraydan ve resmi
dairelerden kovdu. Konstantin, Licinius’un bu politikasını onaylamadı ve bir bahane
bularak Licinius’a savaş açtı. Konstantin M.S. 324 yılında Chrypolis savaşında
Licinius’u yendi ve öldürdü. Böylece Roma Đmparatorluğu’nun tek yöneticisi
Konstantin oldu. Licinius’un ölümünden sonra Antakya’da Hıristiyanlar daha rahat
ettiler. Daha önce yıkılmış olan “ Eski Kilise ” tekrar inşa edildi.25 M.S. 324 yılında
tek başına imparator olan Konstantinin 13 yıllık imparatorluk dönemi, dünya ve
Roma tarihinin dönüm noktalarından biridir. Konstantin’in imparatorlukta bıraktığı
en belirgin özellikler Hıristiyan kilisesinin seviyesinin yükselmesi ve Đstanbul’un
Đmparatorluğun yeni başkenti olmasıydı. Bu belirgin özelliklerin yanında Konstantin,
Diokletian döneminde başlayan askeri ve yönetime ait reformları devam ettirdi.26
Đmparatorlukta yapılan bu reformların etkisini Antakya tarihinde de
görmekteyiz. Konstantin ve Licinius’un birlikte ilan ettikleri “Milano Emirnamesi”
imparatorluğun genelinde birliği ve dini hoşgörüyü sağlaması açısından önemlidir.
Konstantin tek başına imparator olduğunda en büyük hedefi, imparatorluk geneline
yayılmış iç huzursuzluklara bir son vererek, imparatorlukta siyasi ve dini birliği
sağlamaktı. Konstantin’in bu politikası Hıristiyanlara özgürlüklerini ve dinlerini
rahatça yaşayabilme imkanı vermiştir. Đmparatorluk genelindeki bu özgürlük ortamı
Antakya’ya da yansıdı. Antakya’da Hıristiyanlara karşı yıllarca devam eden baskı,
bu dönemde son bulmuştur.27
25
Downey, s. 336.
Vasiliev, s. 71.
27
R.H. Barrow, Romalılar (Çev.E. Gürol), Đstanbul, 1965, s. 167.
26
38
Konstantin döneminde imparatorluğun genelinde olduğu gibi Antakya’daki
Hıristiyanlar da bu baskılardan kurtulmuşlardır. Fakat bu sefer de dini münakaşalar
dönemi başlamıştır. Konstantin zamanında Antakya’da Hıristiyan topluluğun tarihi,
Hz.Đsa’nın ilahi doğası üzerine Aryanizm tartışmasıyla ilgilidir. Bu tartışma
imparatorluğun doğu bölgesindeki kiliseleri iki kampa ayırdı, ayrıca bu tartışma
Konstantin ve oğlu Kontantinus döneminde Antakya kilise tarihinde çok önemli bir
rol oynadı. Bu dönemde Hz. Đsa’nın ilahi doğası üzerine yapılan tartışmalar
imparatorluğun geneline yayıldı ve kargaşalıklar başladı. Konstantin, bu dini
tartışmalara son vermek ve imparatorlukta sükuneti sağlamak için 325 yılında
Đznik’de “Đlk Ekümenik Konsili topladı.28 Konsil, dini konularda ihtilafları
görüştükten sonra, imparatorun isteği doğrultusunda kilisenin organizasyonunu ele
aldı. Bu konuda, ülke idaresinde kabul edilmiş olan eyalet sistemi örnek alındı.
Öncelikle Hıristiyan alemindeki ilk kiliseler olan Antakya, Đskenderiye ve Roma
kiliseleri tespit edildi. Bunlar “Apostolik kökenli Ökümenik Patriklikler” olarak
kabul edildiler. Antakya Patrikliğine; Suriye, Anadolu ve Doğu, Đskenderiye
Patrikliğine; Birleşik eyaletler tabir edilen Kuzey Afrika kiliseleri, Roma Patrikliğine;
Đtalya
çevresi
ve
Avrupa
kiliseleri
bağlandılar.
Bu
konsilde
kiliselerin
organizasyonunun yanında bir diğer toplanma sebebi, dini münakaşalara son
vermekti. Fakat bu konsilde Konstantin’in istediği sonuca ulaşılamadı.29
28
Ostrogorsky, s. 44.
Francis Dvornik, Konsiller Târihi, Đznik’ten II. Vatikana (Çev.Mehmet Aydın),
T.T.K. Yay., Ankara s.7
29
39
Đmparator Konstantin’in son yıllarında imparatorluğun doğu sınırında Sasani
tehlikesi belirmeye başladı. Đmparator Konstantin beklenen Sasani savaşı için
Antakya’yı askeri merkez olarak kullandı Sasaniler, M.S. 334 yılında Armenia
bölgesini saldırdılar. Roma ordusu Sasani tehlikesi için daha önceden hazırlığını
yapmıştı ve savaş için hazır durumdaydı. Konstantin, Armenia bölgesinin tekrar
alınması için yeğeni Hannibalianus’u Sasani ordusu ile savaşmak üzere görevlendirdi.
Konstantin bu sırada Đzmit’de idi. Konstantin hastalandı ve 22 Mayıs M.S. 337
tarihinde Đzmit’te öldü.30
Đmparator Konstantin, M.S. 337 yılında ölmeden önce imparatorluğu iki oğlu
arasında paylaştırmıştı. Konstantin’in iki oğlu arasındaki inanç sorunu yüzünden
imparatorluğun iki yarısında farklılık mevcuttu. Đmparatorluğun doğu yarısında
hüküm süren Kontantinus ‘‘Aryanizm’’ görüşünü kabul ederken, batıda hüküm
sürmekte olup çok erken öldürülen genç Konstans ise Đznik inancını destekliyordu.
Đmparator Kontantinus’un kardeşi Konstans, komutanı Magnus Magnentius
tarafından M.S.350 yılında öldürüldü. Magnus Magnentius imparatorluğun batı
tarafında kendisini imparator ilan etti. Bu olaydan sonra Antakya’da bulunan
Đmparator Kontantinus Sasanilerle barış antlaşması yaptı ve sonra 15 Mart M.S. 351
tarihinde doğunun yönetimini yeğeni Sezar Gallus’a bırakarak Roma’ya doğru
hareket etti. Roma’ya gelen Đmparator Kontantinus, Magnus Magnentius’u yakalattı
ve öldürttü. Böylece Đmparator Kontantinus batıya da hakim oldu.
30
Downey, s. 335.
40
Doğu imparatorunun zaferi devletin doğu yarısının önemini ve gücünü
yeniden ortaya çıkartmıştı. Babasını örnek alan Kontantinus Đstanbul’un Roma ile
kanunlar bakımından eşitliğini sağlamaya gayret etti ki, bu fiilen, eski ve yarı
putperest Roma’nın yeni Hıristiyan başşehir tarafından geriye itilmesi anlamına
geliyordu.31 Đmparator Kontantinus, Magnentius isyanını bastırmak için Antakya’dan
Roma’ya gittiği zaman M.S. 351 yılında doğunun yönetimini yeğeni Gallus’a
bırakmıştı. Dindar Hıristiyan olarak bilinen Sezar Gallus Antakya’da dört yıl kalarak
doğuyu buradan yönetti.32 M.S. 354 yılında Sezar Gallus döneminde Roma ordusu
Batıda Đzavriya’lılarla savaşırken Sasaniler bunu fırsat bilip Mezopotamya bölgesine
saldırdılar. Đmparatorluğun sınırında bulunan Roma birlikleri, Sasani saldırısını
durdurdu. Sasani saldırısını haber alan Sezar Gallus, Antakya’dan büyük bir orduyla
doğu sınırına doğru hareket etti. Sezar Gallus sınırda bulunan birliklerle birlikte
Sasaniler’e saldırdı ve Sasaniler bu savaşta yenildiler. Böylece Sezar Gallus, doğu
sınırının güvenliğini sağladıktan sonra Antakya’ya geldi. Roma ordusunun
Antakya’ya gelmesiyle şehrin nüfusu çok arttı aynı zamanda bu yılda kötü hava
koşulları sebebiyle Antakya’da yiyecek sıkıntısı da çekiliyordu, halk bu durumu
Sezar Gallus’a bildirdi. Roma ordusunun da Antakya’ya gelmesiyle şehirde yiyecek
sıkıntısı ve fiyatlar daha fazla artmıştı. Bunun üzerine Sezar Gallus, senatoyu
toplayarak fiyatlarının düşürülmesini istedi. Senato üyeleri, yiyecek olmamasından
dolayı fiyatların yüksek olduğunu ve fiyatları indirmenin bir işe yaramayacağını
Sezar Gallus’ a bildirdiler.33
31
Ostrogorsky, s. 45.
Michael Grant, From Rome to Byzantium, New York, 1998, s.125.
33
Ammianus Marcellinus, Res Gestae; text, commentary and with an English
translation by John C. Rolfe , Harvard University Press, 1935. I. Vol. s.35
32
41
Antakya halkı, bu dönemde ciddi bir ekonomik sıkıntı içinde idi. Bu yüzden
halk Sezar Gallus’a karşı öfkeli idi. Sezar Gallus ise bu ekonomik sıkıntının sebebi
olarak senatörleri suçlayarak birkaç senatörü hapse attırdı. Bu olaydan sonra diğer
senatörler halkı Sezar Gallus’a karşı gizlice kışkırtmaya başladılar. Zaten öfkeli olan
halk ayaklandı ve Sezar Gallus’u öldürdü. Roma’da Đmparator Kontantinus bu olayı
öğrenir öğrenmez Roma’dan Antakya’ya doğru yola çıktı. Antakya’ya ulaşan
imparator ilk iş olarak Sezar Gallus’un ölümünden sorumlu olanları tespit ettirdi.
Đmparator, tespit edilen suçlularla birlikte halkı kışkırtan senatörleri de mahkeme de
yargılattı. Bu mahkeme sonunda Sezar Gallus’un ölümünden sorumlu senatörler ve
suçlular idam edildi. Đmparator Kontantinus, Antakya’da suçluları cezalandırdıktan
sonra M.S.355 yılında Germen Kabileleri ile savaşmak için Antakya’dan batıya
doğru hareket etti.34
Sasaniler, M.S. 360 yılında tekrar Mezopotamya bölgesine saldırdılar. Bunun
üzerine Đmparator Kontantinus Roma’dan ayrılarak doğuya geldi. Đmparator
Kontantinus Fırat’ı geçti fakat kendisi Edessa (Urfa)’da kalarak Dicle’ye doğru güçlü
bir kıta gönderdi. Aylarca bekledikten sonra, Sasaniler’in
M.S. 361 yılında
savaşmaktan vazgeçtiklerini öğrenince Đmparator Kontantinus ordusuyla Antakya’ya
geldi. Roma’dan Sasani savaşı için doğuya gelen Đmparator Kontantinus yerine
yeğeni Julianus’u batıyı kontrol etmesi için Sezar olarak bıraktı. Sezar Julianus’un,
batıda barbarlara karşı zafer kazanmasından ve başarılı yönetiminden dolayı, halk ve
ordu tarafından imparator olması isteniyordu. Bu sebepten Sezar Julianus, büyük bir
orduyla imparator olmak için Đstanbul’a doğru yola çıktı.
34
Marcellinus, s. 113.
42
Antakya’da bulunan Đmparator Kontantinus,Sezar Julianus’un imparator
olmak için Đstanbul’a doğru gittiği haberini alır almaz O’da Sezar Julianus’u
karşılamak için Antakya’dan yola çıktı. Fakat Đmparator Kontantinus yolda 3 Kasım
M.S. 361 tarihinde Đzmit’de hastalanarak öldü.35 Sezar Julianus, Đstanbul’a ulaşınca
ilk iş olarak Đmparator Kontantinus’ un cesedini Đstanbul’a getirtti. Đmparator
Kontantinus,
kendisinin
yaptırdığı
Havariler
kilisesi
olarak
bilinen
yapı
kompleksindeki yuvarlak planlı kilise-mezara gömüldü. Bu olaydan sonra Sezar
Julianus M.S. 361 yılının Aralık ayında imparator ilan edildi. Julianus, Đmparator
olduktan sonra M.S. 362 yılının Haziran ayında Antakya’ya geldi. Đmparator
Julianus’un Antakya’ya gelmesindeki amaç Antakya’nın Antikçağ’da Paganizm’in
merkezi olmasıydı. Đmparator Julianus Antakya’da Paganizm’i tekrar canlandırmayı
ve buradan imparatorluğa yaymayı düşünüyordu. Fakat Đmparator Julianus Antakya
halkından umduğu desteği göremedi. Đmparator Julianus Antakya’da tekrar
Paganizmi canlandıramayacağını anladı ve 5 Mart 362 tarihinde Sasani savaşı
hazırlıklarını tamamlayarak Antakya’dan bir daha dönmemek üzere ayrıldı.
Đmparator Julianus Antakya’dan ayrıldıktan sonra, Antakya’yı yönetmek için Pagan
inanışına sahip bir vali atadı. Đmparator Julianus Haziran ayında Sasani savaşında
öldürüldü. Julianus’ın ölümü Konstantin hanedanlığının da sonu oldu. Đmparator
Julianus’un ölüm haberi Antakya’ya ulaşınca buradaki Hıristiyanlar bu haberi sevinç
ile karşıladılar.36
35
36
Downey, s. 368.
Nezahat Baydur,Đmparator Julianus,Arkeoloji ve Sanat Yay.,Đstanbul,1999, s. 65
43
Đmparator Julianus’un Sasani savaşı sırasında öldürülmesinden sonra,varisi
olmamasından dolayı, imparatorun kim olacağı sorunu belirdi. Savaş sırasında başsız
kalan ordu, kendi içinde Hıristiyan komutan Jovian’ı imparator seçerek imparatorluk
sorununu çözdü. Yeni imparator Jovian, Sasanilerle Roma için hiç de uygun olmayan
koşullarda barış yaptı.37 Đmparator Jovian ordudan ayrı olarak 22 Ekim M.S. 363
tarihinde Antakya’ya geldi. Antakya halkı da Đmparator Jovian’ın taviz vererek
Sasanilerle antlaşma yapmasını ve ordudan ayrı olarak Antakya’ya gelmesini tasvip
etmedi. Antakya halkı, Hipodromda Đmparator Jovian’a hakaret edip onunla alay
ettiler. Đmparator Jovian bu olaylar üzerine Antakya’dan Đstanbul’a doğru yola çıktı.
Fakat yolda Kasım ayında öldü.38 I. Valentinian, Đmparator Jovian’ın ölümünden
sonra M.S. 364 yılının Ağustos ayında Đmparator oldu. I. Valentinian, Julianus
döneminde Antakya’da Hıristiyan komutan olarak bulunmuştu. I. Valentinian, daha
eğitimli olan kardeşi Valens’i imparatorluğa ortak etti, fakat dini bakımdan birbirine
zıt yönleri temsil etmekte idiler. Batıyı idare eden I. Valentinian Đznik iman
formülünün taraftarıydı. Doğuya hükmeden Valens ise Aryani görüşü savunuyordu.
Böylece inanç ayrılığında doğu ile batı arasındaki farklılık yeniden ortaya çıkmış
oluyordu.39 Đmparator Valens, M.S. 378 yılında Antakya’ya geldi. Gotlar ile Thrace
bölgesinde savaşmak için Antakya’dan ayrıldığı zaman Đstanbul’a kısa bir ziyaret
yaptı. Đmparator Valens, bu kısa ziyaretten sonra M.S. 378 yılında Adrionople
savaşında öldürüldü.40
37
Grant, s.126
Downey, s. 398.
39
Ostrogorsky, s. 47.
40
Grant, s. 127.
38
44
9 Ağustos M.S.378 tarihinde Valens Adrianople savaşında öldürüldüğü
zaman
I. Valentinian’in oğlu Gratianus imparator oldu. Gratianus, Đspanya’dan
Hıristiyan bir aileden gelen I.Theodosius’u imparatorluğun ortağı yaptı. Çünkü
I.Theodosius, Valens’in öldürülmesinden sonra Gratianus’u imparator yapmıştı. Bu
sırada Maximus adlı biri imparator Gratianus’u Roma’da haince öldürdü. Đmparator
Gratianus’un öldürülmesinden sonra, Gratianus’un küçük kardeşi Valentianus
imparator oldu. Đmparator Valentianus batının hakimiyetini alırken I.Theodosius’da
tek başına doğunun hakimi oldu. Böylece doğunun hakimi olan I.Theodosius
(M.S.379-395) dönemi başladı.41 I.Theodosius’un döneminin başlangıcı imparatorluk
için hiç de kolay olmadı. Đmparator I.Theodosius’un Anadolu’da barbar saldırılarına
karşı acilen önlem alması gerekiyordu. Bu yüzden Đmparator I.Theodosius’ un büyük
ve güçlü bir orduya ihtiyacı vardı. Fakat hazinede bu orduyu oluşturacak yeterli
derecede para yoktu. Bu sebepten Đmparator I.Theodosius vergi memurlarını
görevlendirerek halktan vergi toplattı. Zaten halk, barbar saldırılarından fakir düşmüş
ve sıkıntı içindeydi. Buna ek olarak Antakya’da M.S. 381-382 yılları içinde kötü
hava koşulları sebebiyle kıtlık başladı ve buğday sıkıntısı vardı. Halk ise bu dönemde
ağır vergilerden dolayı çok fakirleşmişti. Bu yüzden şehrin valisine giderek bu
durumu şikayet ettiler. Vali, halkın şikayetlerine çözüm bulamayınca halk, hükümet
konağının önünde toplanıp konağa girerek valiyi öldürdüler. Antakya halkı bu ağır
vergileri vermeyeceklerini söyleyerek şehirde büyük bir isyan başlattı. Halk yıllardan
beri senatörlerin lüks yaşamlarına duyduğu öfke nedeniyle senatörlerin lüks
villalarını yağmalayarak yıktılar. Bu isyan o kadar büyüdü ki imparatorluk
hükümetine karşı isyan durumuna geldi.
41
Abu’l Farac, s.140.
45
Antakya halkı meydanda bulunan imparatorluğu simgeleyen heykelleri ve
kraliçe Flakida’nın heykelini parçaladı. Kraliçenin heykeli yıkılırken tesadüf olarak
Đstanbul’da yaşayan Kraliçe Flakida aynı anda öldü. Đmparator I.Theodosius
Antakya’daki olaylardan haberdar olunca Đstanbul’dan ayaklanmayı bastırmak üzere
büyük bir ordu gönderdi. Ayaklanmayı bastıran bu ordu şehirde müthiş bir katliam
yaptı. Ayaklanmanın ele başları yakalanıp öldürüldü, şehirden birçok kişi dağlara ve
diğer şehirlere kaçtılar. Şehirde büyük bir kaos yaşanıyordu. John Krisistom ve diğer
din adamları halkı sakinleştirerek manevi açıdan onlara yardım ediyorlardı.
Antakya’daki bu isyan sebebiyle imparator şehir halkını cezalandırdı. Bu ceza 200
yıl önce Septimus Severus’tan sonra ilk kez uygulanıyordu. Şehirdeki hipodrom,
tiyatrolar ve hamamlar kapatıldı. M.S. 387 yılındaki bu ayaklanma Antakya tarihine
“Büyük Đsyan” olarak geçti.42 Bu ayaklanmayı ordunun çok kanlı bir şekilde
bastırmasından dolayı ihtiyar bir adam Macedonius, Đmparator I. Theodosius’a sitem
dolu şöyle bir mektup gönderdi:“Bir adama benzemek üzere tunçtan yapılan bir
heykel uğrunda, Allah’ın kendi sureti üzerine yarattığı insanları mahvettin. Tunçtan
heykeller yapmak bizim için çok kolaydır. Fakat mahvetmiş olduğun insanların bir
tek kılını bile yaratmaya muktedir değilsin” Đmparator I.Theodosius bu ihtiyar
adamın sözlerinden müteessir oldu ve halka taziye mektubu gönderdi.43
42
J.H.W.G. Liebeschuetz ,Antioch; City and Imperial Administration in the later
Roman Empire , Oxford ,1972, s.105
43
Abu’l Farac, s. 141.
46
Đznik iman formülünün ateşli bir taraftarı olan I.Theodosius, Ortodoks
inancını bütün kudreti ile takviye ederek gerek putperestliği ve gerekse ayrı itikatta
olan Hıristiyan mezheplerini acımasız takibata uğrattı. Ancak onun hükümeti
devresinde,
devletin
Hıristiyanlaşması
oluşumu
tamamlanmıştır.
Ortodoks
Hıristiyanlık devletin resmi dini olarak tek başına kaldı, bütün diğer dinlerin ve
inançların yaşama hakları ellerinden alındı. Doğru inanç (ortodoksluk)’ın zaferini,
Đznik kararlarını tasdik ve itmam ederek Hıristiyan inanç formülüne kesin ve en son
şeklini veren Đstanbul Ekümenik Konsili 381 yılında kabul edildi. Bu konsilde
başkent Kilisesinin konumu yeniden düzenlenmeye çalışıldığından Papalıkla, Bizans
Kilisesi karşı karşıya geldi. Đki kilise arasında ki münasebetler 381 yılından
başlayarak olumsuz anlamda çatışmalara sebep oldu. Đmparator I.Theodosius’un
gerek protokol zarureti açısından ve gerekse imparatorluk topraklarındaki dini
politikayı belirleme açısından, başkent kilisesinin patriklik statüsüne çıkarılmasını
zaruri görüyordu. Đstanbul Ekümenik Konsilinde imparatorun bizzat verdiği bir
önergeyle, Đstanbul Piskoposluğu Patriklik statüsüne kavuşturuldu. Tüm Trakya
bölgesi idari yönden Đstanbul kilisesine bağlandı. Kutsal kilise kanunlarına aykırı bu
tasarrufu Roma hiçbir zaman kabul etmedi.44 I.Theodosius’un bu ön tedbirleri
ülkede dini birliği sağlamaktan uzaktı. O’da başvurduğu yöntemlerle bu birliği temin
edemeyeceğini anladı. Bu dönemde imparatorlukta etkisini gösteren Hıristiyanlığın
gelişmesi ve Đstanbul konsilinin sonuçları Antakya’yı da etkiledi.45
44
45
Bu tasarruf Đznik Konsili’nin VI. Maddesine aykırı idi.
Ostrogorsky, s. 49.
47
2.1.3.Beşinci ve Altıncı Yüzyılda Antakya: Mezhepler Çatışması
Đmparator I. Theodosius, M.S. 395 yılında büyük oğlu Arkadius’u devletin
doğu, küçük oğlu Honorius’u ise batı yarısına imparator tayin etti. I. Theodosius’un
yaptığı taksim aslında hiç de yeni bir şey değildi. Ancak önemli olan husus, bu
taksimden sonra batı Roma imparatorluğunun ortadan kalkışına kadar devletin iki
kısma ayrılmış olarak kalmış olmasıdır. Bununla beraber devletin birliği düşüncesi
devam ediyordu. Ortada iki devlet değil, bir devletin iki imparator idaresinde
bulunan iki parçası vardı.46 Đmparator Arkadius öldüğünde yedi yaşında olan oğlu
II. Theodosius (408-450) imparator oldu. Đmparator II. Theodosius henüz yedi
yaşında imparator olduğundan imparatorun enerjik ablası Pulkheria imparatorluğun
47
yönetiminde ve dini yapısında etkili oldu.
Đmparator II. Theodosius döneminden
önce imparatorluk genelindeki dini münakaşaları ve kiliseler arasındaki güç
savaşlarını sona erdirmek için Đznik ve Đstanbul konsilleri toplanmıştı. Fakat bu
konsillerden istenilen sonuçlar alınamadı. Đmparatorluk genelinde dini münakaşalar
ve kiliseler arası güç savaşı artarak Đmparator II. Theodosius dönemine kadar
gelmişti. 427 yılına girildiğinde Đstanbul Patriği Sisinyos ölmüştü. Đmparator
II.Theodosius imparatorluğun her tarafında olduğu gibi başkentte de devam eden dini
münakaşalardan usanmış ve bunun halli için de son derece bilgili ve dirayetli bir
patrik arıyordu. Bu sırada Antakya’daki tahsilini tamamlamış olan Nastoryus, Đlmi
kudreti ve kuvvetli hitabeti sayesinde kısa sürede Antakyalıları büyülemiş ve şöhreti
Antakya dışına taşarak, imparatorun kulağına kadar ulaşmıştı.
46
47
Ostrogorsky, s. 55
Downey, s.450.
48
Đmparator, hem Đstanbul kilisesi bünyesinden atayacağı bir patriğin başkentte
iç çekişmelere sebep olacağı, hem de Nastoryus’un sahip olduğu vasıfları göz önüne
almış olmalı ki Đmparator, Nastoryus’u 10 Nisan M.S. 428 tarihinde başkent Patriği
olarak atadı. Nastoryus, Hz. Đsa’nın iki doğası konusundaki tezleri, Đmparator
II. Theodosius’un emriyle 431 yılında üçüncü Efes Ekümenik Konsili’nin
toplanmasına neden oldu.
Đstanbul Patriği Nastoryus’un en büyük karşıtı Đskenderiye’nin heybetli
patriği Kyrillos idi.48 Antakya ve Başkent Patriğinin bazı sebeplerden dolayı
zamanında Efes konsiline katılamamasını fırsat bilen Kyrillos, kendisine muhalefet
olmadığı için bu konsilde istediği bütün maddeleri onaylattı. Böylece Kyrillos
başkent patriğini ve O’nun arkasında duran imparatorluk hükümetini yenmişti.
Kyrillos, Doğu kilisesinin reisi durumuna yükseldi.49 Becerikli bir subay olan
Markianus, II. Theodosius’un ölümünden sonra (M.S.450) O’nun ablası Pulkheria
ile evlenerek idareyi ele aldı ve imparator oldu.50 Yeni imparator Markianus (M.S.
450-457) kiliseler arasındaki liderlik çekişmesinden ülkenin çok büyük zararlara
uğradığını görmüştü. Hele hele Đskenderiye Patrikhanesinin devlete hakim olması,
Đmparatorun siyasal etkinliğini zedelemişti. Bu, yönetimde iki başlılık demekti.
Đmparator Markianus hem ülkede dini birliği sağlamak, hem Đskenderiye Kilisesi’nin
etkinliğini kırmak, hem de Başkent Patrikhanesi’ni güçlendirerek ipleri ele geçirmek
üzere M.S. 451 yılında Kadıköy’de bir ökümenik konsil toplamaya karar verdi.
48
Aziz S. Atıya , Doğu Hıristiyanlığı Târihi ( Çev. Nurettin Hiçyılmaz ), Doz yay.
Đstanbul, 2005, s.198
49
Ostrogorsky, s.54.
50
Vasiliev, s. 123.
49
Bu konsil 8 Ekim M.S. 451 tarihinde imparatorun başkanlığında Kadıköy’de
toplandı. Đmparator konsilde istediği neticeyi elde edebilmek için başkanlık yaptı.
Konsil üzerinde tam bir baskı kurdu. II Efes’in kararlarını iptal ettirdi. Đki Efes
konsilinde aforoz edilen başkent patriklerinin intikamını almak için, Konsil dini bir
toplantı olmaktan çıkarılarak, adeta bir mahkeme salonuna dönüştürüldü. Đskenderiye
Patriği Dioscoros bir mücrim gibi sorgulanarak aforoz edildi ve sürgüne gönderildi.51
Đmparatorun emriyle yeni bir “Amentu” hazırlanarak konsile kabul ettirildi. Bununla
ülkede inanç birliği sağlanması hedefleniyordu. Konsile sunulan 28. madde ile
Đstanbul Patrikliğine siyasal mülahazalarla ekümeniklik sıfatı verildi. Roma
delegeleri bu maddeyi imzalamadılar. Ancak doğu kiliselerine mensup piskoposlar
ölüm tehdidi altında bu maddeyi imzalamak zorunda kaldılar.52 Hıristiyan aleminde
bir daha birleşmemek üzere büyük parçalanmalara sebep olan Kadıköy Konsilinin
kararları, her tarafta büyük yankılara yol açtı. Kiliseler arası birliği temin etmek
amaçlanırken, daha büyük gedikler açıldı. Kadıköy Konsilinin 28. maddesinde
Đstanbul patriği “umumi patrik” olarak kabul edilmiştir. Diğer kiliseler buna itiraz
etmişler ve bu madde kiliseler arasındaki çekişmeleri arttırmıştır. 7 Şubat
M.S. 452 tarihinde imparatorun emriyle başkent halkına ve ruhanilere son bir tamim
yayınlandı. Bu tamimde Kadıköy Konsili kararlarının imparatorlukta titizlikle
uygulanacağı ve hiçbir kimsenin ilahiyat tartışmalarına girmemesi gerektiği, Kadıköy
kararlarına uymayanların ise şiddetle cezalandırılacağı vurgulanıyordu.53 Devletin,
Kadıköy Konsili’nin kararlarını uygulamak için kuvvete başvurması Mısır, Filistin
ve Antakya’da kanlı olaylara sebep oldu.
51
W.H.Freen,The rise of the Monophysite Movement:Chapters in the History of
the Church in the Fifth and Sixth Centuries, Cambridge Univ. Press,1979, s.142.
52
Adrian Fortescue,The Ortodoks Eastern Church, London, 1908, s. 36-37
53
Freen, s. 143
50
Başkent Kilisesi ile Hıristiyan doğunun Monofizit kiliseleri arasındaki
zıddiyet Kadıköy Konsili kararlarından sonra erken Bizans devletinin kilise ve devlet
siyaseti sorunlarından birisi oldu. Monofizitlik, Mısır ve Anadolu’nun doğusunun
siyasi bağımsızlık gayretlerinin bir ifadesi halini aldı ve Mısır’daki Kıbtlarla
Anadolu’nun
doğusunda
ayrılıkçı
gayretlerin
Bizans
hakimiyetine
karşı
mücadelesinin sloganı oldu.54 Kadıköy kararlarından sonra Doğu Kiliselerinin
Başkent Kilisesine karşı çıkmasından dolayı doğuda Monofizit taraftarlarına karşı
baskı ve zulüm devam etti.
Đmparator Zenon tahta çıktıktan sonra dini sahada yaptığı ilk icraatı, bölge
halkları tarafından tasvip edilmeyen, Antakya ve Đskenderiye patriklerini azlederek
sürgüne göndermek oldu. Yıllardan beri Doğu’da akan kan ve gözyaşını dindirmek
için M.S. 482 yılında bir “Birlik Fermanı” (Henetikon) yayınlandı. Bu fermanı
manastırlardan tutun kiliselere kadar tüm dini kurumlara gönderdi. Daha önce Doğu
Hıristiyanlığının teolojik düşüncelerini bildiği ve metni çok hassas dengeleri
gözeterek hazırlattığı için Henetikon genel bir kabul gördü. Bu Henetikon’un amacı
hem ülkede dini birliği sağlamak hem de doğuda Đran nüfuzuna giren Doğu
Hıristiyanlarını tekrar kazanmaktı. Đmparator Zenon ülkede dini birliği tam temin
ettiğini sandığı sırada bu sefer siyasi rakipleriyle başı derde girdi. Başkumandanı
Đllus ve vatandaşı Leontius kendisine cephe aldılar. Leontius, Suriye doğumlu olup,
bu sırada Antakya’da bulunuyordu. Bu arada Antakya Piskoposu Calandio her ne
sebeptense Leontius’u destekliyordu.
54
Ostrogorsky, s. 55.
51
Zenon, kumandanlarından Yuhanna vasıtasıyla Doğu’ya gönderdiği kuvvetli
bir ordu ile Đllus ve Leontius meselesini halletti. Arkasından Antakya Piskoposu
Calandio’u sürgüne gönderdi. Calandio’nun sürgünü üzerine Peter’in taraftarları
hemen harekete geçerek, imparatordan Peter’in makamına iade edilmesini istediler.
Đmparator Zenon da bunu uygun bularak Peter Fuller’i bir kez daha Antakya
Piskoposu olarak atadı. Peter Fuller bir kez daha Antakya kürsüsüne Piskopos olarak
atandıktan sonra, şehirde Monofizit taraftarları hakimiyeti tamamıyla ellerine
geçirdiler.55
Đmparator Zenon, M.S. 491 yılında öldüğünde, arkasında iki büyük problem
bırakmıştı. Bunlardan biri başkentte Đzavriyalılar hakimiyeti, ikincisi ise bir türlü
çözüme kavuşturulamayan kiliseler arasındaki çekişme idi. Đmparator Zenon’dan
sonra Sarayın tecrübeli ve yaşlı görevlilerinden Anastasius imparator oldu. Yeni
imparator, ancak kilisede hiçbir yenilik vücuda getirmeyeceğine dair bir beyanname
imzaladıktan sonra, resmen göreve başlayabildi. Kadıköy Konsili’nin ısrarlı bir
taraftarı olan Đstanbul Patriği, Anastasius’un dini düşüncedeki meylini bildiği için bu
taahhüdü almak hususunda ısrar etmişti.56
55
56
Theophanes, s.199-200.
Vasiliev, s.135.
52
Đmparator Anastasius döneminde (491-518) en önemli sorun imparatorluğun
geneline yayılan Monofizitler ve Ortodokslar arasındaki sürtüşmeydi. Monofizitler,
Suriye dilini kullanarak milliyetçilik duygusunu daha da sembolleştiriyordu.57
Anastasius Monofizit bir dini politika takip etti ve tabi olarak Yeşiller Partisini
destekledi. Anastasius özellikle 502-505 yıllarında devam eden Bizans Sasani savaşı
sırasında Antakya’da Yeşiller Partisini çok güçlü konuma getirdi. Đmparatorun bu
açık ve adeta sınırsız desteği Maviler Partisi’ni son derece rahatsız ediyordu. Đlki 493
yılında olmak üzere, birçok defalar ayaklanmalar olmuş ve bunlar askeri birliklerce
bastırılmıştı. M.S. 505 yılında Bizans Sasani savaşının sona ermesi, Anastasius’un iç
problemlere eğilebilmesi için daha fazla özgürlük ve fırsat vermiştir. Anastasius,
Monofizitleri kuvvetlendirmek ve desteklemek için önemli tedbirler aldı. Böylece
Sasani aleyhtarı bir güç ortaya çıkarmayı hedefliyordu. Đmparator Zenon ve
Anastasius’un Antakya’da Monofizit tarafını desteklemeleriyle bu dönemde
Monofizit taraftarları rahatlamış ve güç kazanmışlardı. Đmparator Anastasius,
Severius’u M.S.512 yılında Antakya Piskoposu olarak görevlendirdi. Antakya
Piskoposu Severius’un çalışmalarıyla Antakya kilisesi ve Monofizit taraftarları çok
güçlendi. Ancak bu parlak dönem 9 Temmuz M.S. 518’de Đmparator Anastasius’un
ölümüyle sona erdi.58 I. Justin, 9 Temmuz M.S. 518 tarihinde imparator olduğunda
yeni bir hanedanlığın müjdecisi oldu ve Roma Đmparatorluğunun geleceğinde yeni
bir dönem başladı.
57
58
Ostrogorsky, s.61.
Downey, s. 505-506.
53
Yeni imparatorun yaşlı olması ve okuma yazma bilmemesi nedeniyle, O’nun
dönemindeki politikalarda ve icraatlarda yeğeni Justianus’un etkili olduğu
bilinmektedir.59
I.Justin’in tahta geçişiyle Anastasius döneminde takip edilen
Monofizit taraftarlarını destekleme politikasının bu sefer Batı ve Kadıköy kararları
lehine tamamen değiştiği görüldü.60 I.Justin’in imparatorlukta uyguladığı dini
politikanın etkisi Antakya’da da görülmekteydi. Yalnız Antakya Anastasius
döneminden beri Monofitizmin güçlü bir merkezi idi.
Yeni imparatorun Ortodoks düşünceyi imparatorluk genelinde hakim kılma
politikası en çok Antakya kilisesini ve Patriği Severius’u etkilemekte idi. Đmparator I.
Justin bu problemi çözmek için Đstanbul’ da mahalli bir sinod topladı. Bu sinodda
sadece Antakya Patriği Severius, ele alınarak azl ve aforoz edildi. Bununla beraber
Đmparatorun Antakya’da Maviler Partisini destekleyerek güçlendirmeye çalışması,
Antakya’da imparatora karşı ayaklanmanın başlamasını sağladı. Bu çatışmanın daha
fazla büyümemesi ve daha fazla kan dökülmemesi için Antakya Patriği Severius
Seleucia Pierra’ya gitti ve buradan gemiye binerek Đskenderiye’ye hareket etti.
29 Eylül’de Đskenderiye’ye ulaştı. Boşalan Antakya kilisesi için yeni bir patrik
bulmak
I. Justin ve Iustinianos için pek önemli değildi. Onlar için önemli olan şey,
451 yılından beri Đstanbul ve Roma kiliseleri arasında devam eden düşmanlığın sona
erdirilmesiydi. Yeni iktidarın tek düşüncesi Doğu’daki dini birlikten ziyade,
Batı’daki dini birliği temin etmekti. Bunun için de Antakya kilisesine atanacak yeni
patriğin her şeyden önce Roma Piskoposu Hormidas’ın hoşuna gitmesi önemliydi.
59
60
Ostrogorsky, s. 64.
Aziz S. Atiya , A History of Eastern Christianity, London, 1968, s.179.
54
Nihayet Hormidas’ın da tasvip ettiği, ruhani dahi olmayan ve Đstanbul’daki
bir misafirhanenin müdürlüğünü yürüten Pavlos üzerinde karar kılındı. Pavlos,
Antakya
Patriği
Severius
döneminde
iki
yıl
kadar
Antakya’da
görevde
bulunduğundan buranın durumunu iyi bilen uygun bir seçim olarak görüldü. Pavlos,
göreve başlar başlamaz Monofizit taraftarı ruhbanların hepsini tutuklatarak sürgüne
gönderdi. Şehirde, ahali tarafından tepkiyle karşılanan bu icraatıyla da kalmayarak,
ayaklanmaları askeri güçlerle çok kanlı bir şekilde bastırdı. Pavlos, patrikten ziyade
şehrin emniyet müdürüne benziyordu. O tarihe kadar Antakya’da hiç bu kadar kan
dökülmemişti. Hadiselerin boyutları Đstanbul’da bile memnuniyetsizlik uyandırdı.61
M.S. 520 yılındaki olaylar sebebiyle Antakya’daki olimpiyat oyunları iptal edildi.
Olimpiyat oyunlarının iptal edilmesinin sonucu olarak şehirde ekonomik sıkıntılar
başladı. Çünkü bu festival olayı şehre büyük oranda mali gelir sağlamakta idi. Bu
olaylardan sonra Antakya’da yapılan olimpiyat oyunları son buldu. Antakya’da
sükuneti sağlayan Theodotius oldu. M.S. 521 yılında Patrik Pavlos öldükten sonra
yerine Kudüs’lü Afronius geldi. M.S. 521-526 yıllarında Antakya Patrikliği
döneminde Afronius selefini aratmayacak kadar büyük zulümlere girişti. Bu beş
yıllık dönemde Antakya’da çatışmalar ve karışıklık devam etti. Bu karışıklık devam
ederken, M.S.526’da Antakya büyük bir deprem felaketiyle karşılaştı. Şehir yerle bir
oldu ve Antakya Patriği Afronius bu depremde öldü.62 526 yılının 29 Mayıs
gecesinde Antakya’da festivaller olduğundan şehirde çok sayıda ziyaretçi vardı.
Đnsanlar akşam yemeği saatlerinde olduğundan dolayı çok fazla can kaybı oldu. Bu
deprem, M.S 37’den sonra olan en büyük 5. deprem olarak kabul edilmiştir.63
61
Downey, s. 516-517.
Downey, s. 519.
63
Theophanes, s.264.
62
55
Đmparator I. Justin Antakya’nın yıkıldığını duyduğunda gerçekten çok üzüldü.
Çünkü imparator olmadan önce askeri kariyerini burada tamamladığından
Antakya’yı çok iyi tanımakta idi. Bu felaketlerden dolayı Đmparator yas günü ilan
edip halk eğlencelerini de bir süreliğine iptal etti. Đmparator, yas elbiseleri içinde
yürüyerek Ayasofya’ya gitti.64 I. Justin, 1 Ağustos 527 tarihinde öldüğü zaman
yeğeni Iustinianos Bizans imparatoru oldu. Antakya tarihi açısından Iustinianos
döneminin başlangıcı
I. Justin
dönemindeki olayların devamı şeklinde
görülmekteydi. Iustinianos, Bizans imparatorluk tahtına oturan son Latin kökenli
Đmparator idi. Evrensel iktidar için savaşmanın temelinde sadece Romalılık değil,
aynı zamanda Hıristiyanlık da yatıyordu. Iustinianos, Roma kudretinin yeniden
canlandırılmasının ancak tek kilise ve tek devlet politikası ile olabileceğini
düşünüyordu.
Bu
politikayı
uygulamaya
başlayan
Đmparator
Iustinianos
imparatorluğun bütün hazinesini kullanarak hem doğuda hem de batıda savaşa girişti.
Đmparator Iustinianos’un politikasının sonucu, onun arzu ettiği gibi yeni bir devrin
başlangıcı değil, büyük ve ortadan kaybolan bir devrenin sonu oldu.65
21 Kasım 528 tarihinde Antakya tarihinin en şiddetli depreminde hemen
hemen bütün yapılar ve surlar yıkılırken, 526 depreminden yıkılarak onarıma alınan
bütün binalar da yerle bir oldu. Depremin zararı şehrin bütününü sarmıştı. Depremin
etkisi o kadar büyüktü ki Laodicea ve Seleucia Pierra (Samandağ)’yı bile etkilemişti.
64
Downey, s. 525.
John Julius Norwich, Byzantium; The Early Centuries , Penguin boks Ltd.,
London,1990, s.191.
65
56
Bizans Đmparatoru Iustinianos ve eşi Theodora, M.S.526 depreminden sonra
yaptıkları gibi, bu kez de kente armağanlar gönderdiler. Çok fazla kişinin öldüğü bu
büyük depremden sonra felaketler devam etmiş ve salgın hastalıklar baş göstermeye
başlamıştır.66 Patrik Afram tarafından bu büyük deprem ve salgın hastalıklar
imparatora rapor edildi. 528 yılındaki bu büyük depremden sonra şehrin nüfusu hızla
azalmış şehirde yaşayanlar korkularından dağda, çadırda yaşamaya başlamışlardır.
Bu depremlerden ve salgın hastalıklardan dolayı, şehir halkı Allah’ın gazabının
üstlerinde olduğunu düşünerek Allah’a çok yalvarmışlardır. Çok fazla kişinin öldüğü
bu felakette Đmparator ve Đmparatoriçe Theodora tarafından tanrının gazabını teskin
etmek
ümidiyle
Antakya’nın
ismi
“Theoupolis”
(Tanrının
Şehri)
olarak
değiştirilmiştir.67 Sasaniler, M.S.528-529 yıllarında imparatorluk sınırlarını tehdit
eden akınlara başlamaları karşısında son depremlerin surlar üzerinde yaptığı büyük
tahribat nedeniyle savunmanın zayıflamış olması Antakya halkının kenti terk ederek
kıyılara doğru çekilmesine neden olmuştur. M.S.528 yılındaki depremden sonra
Sasanilerle savaş belli bir süre durmuştur. M.S.523 yılında Đmparator Iustinianos
büyük Sasani hükümdarı I. Hüsrev Anuşirvan (M.S. 531-579) ile “ebedi” barış
antlaşması yapmış ve Sasani devletine haraç ödemek pahasına batıda hareket
serbestliği kazanmıştır. Ancak daha M.S.540 yılında Hüsrev ebedi barışı bozarak
Antakya’ya saldırmıştır.68 Bizans, bu saldırıya hazırlıksız yakalandı. Fırat bölgesinde
çok az askeri vardı ve Sasanilerle bir meydan savaşına girmesi mümkün değildi.
Böylece, Sasani, daha başta, Bizans’a Edirne bozgunundan beri yaşamadığı bir darbe
vurmayı başardı.
66
Norwich, s.194.
Downey, s.529.
68
Norwich, s.195.
67
57
Ordusunu bizzat yöneten Hüsrev Mezopotamya mevkilerini kuşatmaktan
sürekli uzak durup Antakya’ya yöneldi. Ana hedefi yüzyıllardan beri düşman
görmemiş
Antakya
idi.
Iustinianos
Hüsrev’in Antakya
surlarının
önünde
belirmesinden biraz önce kente 6000 kişilik bir garnizon sokmayı başarmıştı.
Antakya Dem’leri de düzenli orduyla işbirliğine girmişlerdi. Ancak Hüsrev,
komutanların yetersizliğinden ve garnizonun moralsizliğinden yararlandı. Gerçek bir
katliamdan sonra kenti aldı.69 Antakya halkının bütün bu felaketlerden sonra merkezi
yönetime karşı var olan düşmanlığı artarak devam etti. Đmparator Iustinianos
döneminde 526 ve 528 depremlerinden sonra Antakya şehrinin yeniden inşası için
çok para harcandı. 540 Sasani istilasından sonra şehir tekrar yakılmış ve harap
olmuştu. Fakat bu kez şehrin yeniden inşası için yeterli para bulunamadı. Bunun
sonucu olarak halkın yönetime karşı düşmanlığı ve hoşnutsuzluğu bir kat daha arttı.70
540 yılındaki Sasani istilasından iki yıl sonra Antakya’nın onarım faaliyeti devam
ederken Mısır’da ortaya çıkan ve M.S. 542 yılında Antakya’ya ulaşan veba salgını
aynı zamanda başşehir Đstanbul’da da etkili oldu. Başkentte veba salgınından dolayı
her dört, beş kişiden biri ölüyordu. Ölü sayısı o kadar artmıştı ki insanlar ölüleri
gömemiyorlar, toplayarak denize atıyorlardı. Aynı zamanda Antakya’da da etkili
olan bu veba salgınında çok sayıda insan öldü.71
69
M.V.Levtchenko,Bizans Târihi(Çev.E. Berktay),Milliyet Yay.,Đstanbul,1979, s.78
Downey, s. 546.
71
Theophanes, s.345.
70
58
Đmparator Iustinianos’un politik hedefi, batı ve doğuya hakim olarak büyük
Roma Đmparatorluğunu tekrar canlandırmaktı. Bizans Đmparatorluğu bu politik hedef
sebebiyle hem batıda hem de doğuda savaştı. Bundan dolayı Đmparator
Iustinianos’tan sonra Đmparator olan, Jutinianus’un yeğeni, II.Justin döneminin
(565-578 ) başlangıcı Bizans Đmparatorluğunun en zayıf dönemi olarak bilinir. Bu
zayıf dönem 610 yılına Herakleios zamanına kadar devam eder. Đmparator
Iustinianos, M.S. 531 yılında batıda rahat hareket etmek için Sasanilerle her yıl vergi
vermek koşuluyla barış antlaşması yapmıştı. Đmparator Iustinianos’un yeğeni II.
Justin, M.S. 565 yılında imparator olunca bu yıllık vergiyi vermeyi reddetti. Bunun
üzerine Sasaniler ile düşmanlık tekrar başladı. M.S. 570 yılında Đmparator II. Justin,
Sasanilerle başlayan düşmanlık üzerine Antakya’da orduyu toplayarak Sasani
savaşına hazırlık yapmaya başladı. M.S. 573 yılında Sasani komutanı Adharmahan
komutasında güçlü bir ordu Antakya bölgesine saldırdı. Bu sırada Antakya’da
bulunan Bizans ordusu zayıftı. Aynı zamanda M.S. 551-557 yıllarındaki depremlerde
zarar görmüş şehir surlarının onarılmamış olması şehrin savunmasını zorlaştırıyordu.
Sasaniler, bu durumu bildiklerinden M.S. 573 yılında Antakya’ya saldırdılar. Şehre
giren Sasaniler meşhur Julian Kilisesi dahil olmak üzere bütün şehri yakıp yıktılar.72
Sasani istilasını takip eden yıllarda II. Justın, Sasani saldırılarını durdurmak için
gelecekte imparator olacak Tiberius’u ordunun başına atadı. Tiberus Sasanilerin daha
güçlü olmasından dolayı Bizans ordusunu güçlendirmek için Sasanilerle 575 yılına
kadar barış antlaşması yaptı. Bu zaman da Tiberus Antakya’ya gelerek Sasaniler’e
karşı büyük bir ordu kurmak için hazırlıklara başladı.
72
Downey ,s. 561.
59
M.S. 578 yılının Ekim ayında II. Justin’in ölümünden kısa süre önce 578
yılının Eylül ayında Tiberus Bizans Đmparatoru oldu. Tiberus tek başına imparator
olduğu zaman II. Justin Döneminde Bizans imparatorluğunun zararlarını gidereceğini
ümit ediyordu. Ordu komutanı Mavrikus, orduyu tekrar oluşturarak geliştirdi.
578 yılında Mavrikus komutasında Bizans ordusu barışı sona erdirdikten sonra
Ermeni bölgesine saldırdı ve bu bölgeyi topraklarına kattı.73 Đmparator Tiberus’un
ölümünden sonra Antakya’da bulunan General Mavrikus M.S. 582 yılında imparator
ilan edildi. Mavrikus’un imparator olmasından sonra Đmparator II. Justin döneminde
başlayan ve 20 yıl boyunca çeşitli aralıklarla devam eden Sasani savaşı Mavrikus
döneminde geçici de olsa bir süre durdurulmuştur. Sasani hükümdarı, M.S. 590
yılında Hormisdas generallerinden olan Bahram’ı azletti. General Bahram Büyük
Husrev Anuşirvan’ın torunu II. Hüsrev Perviz’in hamisi konumundaydı. Bunun
üzerine genç II.Hüsrev Roma bölgesine sığındı. II.Hüsrev Đmparator Mavrikus’a
haber göndererek tahtını alması için yardım istedi. Đmparator Mavrikus yardım
göndererek II.Hüsrev’in tahta geçmesini sağladı. Bu olay üzerine Đmparator
Mavrikus ile Sasani hükümdarı II Hüsrev. arasında M.S. 591 yılında barış antlaşması
yapıldı.74 M.S. 602 yılında orduda bir isyan patlak verdi. Đsyancı askeri birliklerin
başına geçen Phokas, Đstanbul üzerine yürüdü. Mavrikus tahttan indirildi ve
senatonun tasvibiyle Phokas imparator ilan edildi.75
73
Ostrogorsky, s. 73-74.
Downey, s. 570.
75
Ostrogorsky, s. 76.
74
60
Bizans’ta Phokas, özellikle izlediği Ortodoks kilise siyasetinin Monofizitlerin
ve Yahudilerin kanlı takibata uğratılmasına sebep olduğu Önasya’da gittikçe artan
bir nefrete muhatab oluyordu. Đç mücadelelerin ölçüsü gittikçe büyüyor ve
şiddetleniyordu Önceleri Phokas ile işbirliği yapan yeşiller partisi sonraları ona
öylesine düşmanca karşı koymaya başlamıştı ki bunların temsilcilerinin devlet
makamlarına getirilmesi tamamiyle yasaklanmıştı. Bunun üzerine bu tedhiş rejimine
maviler hizmet arz etmişlerdi. Demes’ler arası mücadelelerde bu suretle en şiddetli
noktasına ulaştı. Bütün devlet üzerine iç savaş alevleri yayıldı. Zayıf durumda olan
Bizans
Đmparatorluğu’nun
bu
durumunu
değerlendiren
Sasaniler
Bizans
Đmparatorluğu topraklarına saldırdılar. Asya’da tam bir askeri çöküş vuku buldu.
Öldürülen Đmparator Mavrikos’un intikamcısı olarak ortaya atılan Sasani Hükümdarı
II.Hüsrev Bizans’a karşı büyük bir taarruza girişti. Đçten sarsılmış imparatorluğun
savunma gücü ve iradesi yıldan yıla gevşiyordu. Mücadelelerin hepsi, önce Bizans’ın
lehine sonuçlanmalarına rağmen, oldukça şiddetli idiler. Fakat sınır bölgesindeki
mukavemet kırılıp müstahkem Dara Mevki M.S. 605 yılında düştükten sonra Sasani
orduları Ön Asya topraklarında süratle ilerlediler, Anadolu’ya da girerek Kayseri’yi
aldılar. Hatta bir Sasani askeri birliği Kadıköy’e kadar ilerledi.76
Bu arada Sasani Hükümdarı II. Hüsrev, batı bölgeleri komutanı Şahbaraz’ı da
Antakya üzerine gönderdi.77 Şahbaraz ordusuyla gelip Antakya’da kamp kurdu.
76
Ostrogorsky, s. 76-78.
Bizans-Sasani savaşının sebebi hususunda bkz. Mesudi, Murûc ez-Zeheb, (Çev.
Ahsen Batur), s.170’de Bizans genarellerinden Phokas adlı birisi Sasani Kralı
II. Hüsrev’in hamisi ve halaskarı Bizans Đmparatoru Mavrikus’a karşı bir devlet
darbesi gerçekleştirerek Bizans Đmparatoru oldu. II. Hüsrev, bu olayı öğrenince,
hamisinin öldürülmesinden dolayı çok sinirlendi ve Bizans üzerine ordular gönderdi.
77
61
Bizans Đmparatoru Phokas ile Sasani komutanı Şahbaraz arasında yazışmalar
devam ediyordu. Bu durum Bizans Đmparatoru’nun Şahbaraz’la savaşı kabul edip
ordusuyla yola çıkışına kadar sürdü. Bizans Đmparatoru hazinelerini bin gemiyle
önden
gönderdi. Fakat gemiler Antakya sahilinde fırtınaya tutuldu ve hepsi de
Şahbaraz’a ganimet oldu. Şahbaraz’da bu hazineyi Sasani Kralı II. Hüsrev’e
gönderdi. Böylece bu hazineye ‘‘ Fırtına hazineleri’’ adı verildi.78
606-607 yıllarında Sasaniler’in Antakya bölgesi ve Önasya’da yaptığı
hücumlar
Bizans Đmparatoru Herakleios dönemine rastlayan 613 yılında
imparatorluk ordusunun Antakya yakınında büyük bir yenilgiye uğramasına yol açan
savaş ile devam etmiş ve kent tekrar Sasani’lerin işgaline uğramıştır. Bu işgal, içinde
Antakya bölgesinin de bulunduğu imparatorluğun doğu topraklarının 628 yılında
Bizans’a iade edilmesine kadar devam etmiştir.
M.S. 628 yılında Herakleios yönetiminde Bizans ordusu Sasaniler’e karşı
Anadolu’da peş peşe zaferler kazandı. Bu yılda Bizans ordusu Antakya’yı
Sasaniler’den alarak yeniden Bizans topraklarına kattı. Bu tarihten sonra Antakya,
sekiz dokuz yıl Bizans egemenliğinde kalacak ve daha sonra bu şehir Araplar
tarafından fethedilecektir. Sasaniler’in Antakya’ya girmesinden sonra şehrin ticari
yapısı ve sosyal aktivitelerinde azalma görülerek şehir eski önemini yitirmeye
başlayacaktır. Bunun en önemli göstergesi 628 yılında bir daha açılmamak üzere
kapatılan darphanedir.79
78
79
Mesudi, Murûc ez-Zeheb (Çev. Ahsen Batur),Selenge Yay.Đstanbul, 2004, s.170.
Downey, s. 575-576.
62
2.1.4. Đlk Đslâm Fetihleri Öncesinde Bizans - Sasani Çatışması
Yedinci yüzyılın başında Anadolu’da mücadele eden iki büyük imparatorluk
vardı. Bu imparatorluklardan biri Bizans diğeri Sasani idi. Bu dönemde Anadolu’nun
güneyinde yaşayan Araplar Ortadoğu’da devamlı birbirleriyle savaşan siyasi
birlikteliklerini sağlayamamış kabileler şeklinde yaşıyorlardı. Yedinci yüzyılın
ortalarında Araplar siyasi birlikteliklerini sağlayarak Arabistan çöllerinde Đslâm
Devleti kurdular. Bu Đslâm Devleti, Ortadoğu’da tam hakimiyet kurduktan sonra
Anadolu’ya girerek yüzyıllarca devam eden Bizans-Sasani mücadelesine son verdi.
Đslâm Devleti’nin yedinci yüzyılın başında Anadolu’da bulunan iki büyük gücü
mağlubiyete uğratmasında Bizans Đmparatorluğu ile Sasani Devleti’nin karşılıklı
şiddetli savaşlar yapmaları sonucunda yorgun düşmeleri etkili oldu. Bizans
Đmparatorluğu yedinci yüzyılın başında Đslâm fetihleri öncesinde batı da Slavlarla
doğu da Sasani Devleti ile iki büyük savaş yaptı. Bu iki savaştan galip çıkan Bizans
ordusu, yıllar süren savaşlardan yorulmuştu. Arablar, Ortadoğu’da siyasi birliklerini
sağladıktan sonra güçlü bir ordu kurdular. Arablar’ın bu güçlü ordusu karşısında
Bizans Đmparatorluğu, Şam, Mısır ve Anadolu’nun güney doğu bölgesini Arablara
bırakarak Anadolu içlerinde savunma savaşı yapmaya başladı.80 Bizans ordusunun
yedinci yüzyılın ortalarında başlayan Arab saldırıları karşısında başarısız olmasının
bir sebebi de ordunun batı da Slav-Avarlarla doğu da Sasanilerle yıllarca süren
savaşlardan yorgun düşmesiydi.
80
John Bagot Glubb, The Great Arab Conquests , J.B.G. Ltd. , London, 1963, s.20.
63
Bizans, altıncı yüzyıl boyunca Sasani Devleti ile sürüp giden mücadele
sebebiyle Balkan yarım adasında savunma durumunda kaldı. Ancak Sasani savaşının
zaferle bitmesi Tuna bölgesindeki Slavlara karşı bir saldırı imkanı hazırladı. Böylece
592 yılında Balkan yarımadasının kaderini kesin olarak tayin edecek mücadele
başladı. Bizanslılar, Tuna’yı müteaddit defa geçerek Slav ve Avarlar üzerinde
zaferler kazandılar. Ancak böyle münferit başarılar muazzam Slav kütlesi üzerinde
pek az etkili oluyordu. Mücadele uzadı; merkezden çok uzak bir bölgede savaşmak
güçtü ve ordunun mücadele azmi de düşündürücü bir şekilde düşmekteydi. Bizans
ordusunda disiplinin büyük ölçüde gevşediği görüldü ve tasarruf tedbirlerinden
dolayı askere ödenen para azaltıldı. Böylece Devleti kavramış olan derin huzursuzluk,
yorulmuş ve neticeden ümidini kesmiş olan orduya da yayıldı.
Bizans ordusu, 602 yılında Tuna ötesindeki mevzilerde kışlamak emrini
alınca isyan açıkça patladı. Bizans ordusunda astsubay olan Phokas kalkanlar
üstünde kaldırılarak isyancı askerlerin başında Đstanbul üzerine yürüdü. Bu anda
Đstanbul’da da isyan çıktı. Birbirine rakip iki parti Đmparatorluk hükümetine karşı
mücadeleye girişti. Đmparator Mavrikios düşürüldü ve Phokas senatonun da tasvibi
ile Đmparator ilan edildi. Đmparator Phokas’ın (602-610) döneminde Geç Roma
Devleti son ölüm kalım mücadelesini verdi. Bu dönemde Balkanlarda olduğu gibi
Asya’da da tam bir askeri çöküş vuku buldu. Bizans’ta Phokas, özellikle izlediği
Ortodoks
kilise
siyasetinin
Monofizitlerin
ve
Yahudilerin
kanlı
takibata
uğratılmasına sebep olduğu Önasya’da gittikçe artan bir nefrete muhatap oluyordu.
64
Đmparatorluk
içindeki
mücadelelerin
ölçüsü
gittikçe
büyüyor
ve
şiddetleniyordu. Önceleri Phokas ile işbirliği yapan Yeşiller Partisi sonraları ona
öylesine düşmanca karşı koymaya başlamıştıki bunların temsilcilerinin devlet
makamlarına getirilmesi tamamıyla yasaklanmıştı. Bunun üzerine bu tedhiş rejimine
Maviler hizmet arz etmişlerdi. Demes’ler arası mücadelelerde bu suretle en şiddetli
noktasına ulaştı. Bütün devlet üzerine iç savaş alevleri yayıldı. Zayıf durumda olan
Bizans
Đmparatorluğu’nun
Đmparatorluğu
topraklarına
bu
durumunu
saldırdılar.81
değerlendiren
Öldürülen
Sasaniler
Đmparator
Bizans
Mavrikos’un
intikamcısı olarak ortaya atılan Sasani Hükümdarı II. Hüsrev Bizans’a karşı büyük
bir taarruza girişti. Đçten sarsılmış imparatorluğun savunma gücü ve iradesi yıldan
yıla gevşiyordu. Mücadelelerin hepsi, önce Bizans’ın lehine sonuçlanmalarına
rağmen, oldukça şiddetli idiler. Fakat sınır bölgesindeki mukavemet kırılıp
müstahkem Dara Mevki M.S 605 yılında düştükten sonra Sasani orduları Ön Asya
topraklarında süratle ilerlediler, Anadolu’ya da girerek Kayseri’yi aldılar. Hatta bir
Sasani askeri birliği
Kadıköy’e kadar ilerledi. Sasani, 606-607 yıllarında Şam
bölgesinde ve Ön Asya’da yaptığı saldırılar sebebiyle Bizans Đmparatorluğu zor
durumda kalmıştı. Đmparator Phokas döneminde Sasani işgali ve iç huzursuzluklar
Bizans’ı etkilediği gibi Antakya’yı da etkilemekteydi. Phokas imparatorluğunun son
yıllarında 608 yılında izlediği politika sebebiyle Bizans imparatorluğunun doğu
eyaletlerinde derin bir huzursuzluk hakimdi. Bu yıllarda imparatorluğun doğusunda
yaşayan vatandaşlara Đstanbul kilisesinin kararlarını kabul etmeleri için baskı ve
zulüm yapıldı. Monofizit taraftarlarıyla birlikte Yahudilere de baskı ve zulüm
yapılmaktaydı.
81
Ostrogorsky, s. 77.
65
Yahudiler ve Đstanbul Kilisesi karşıtları Phokas rejimine karşı Antakya’da
608 yılında isyan ettiler.82 Bu isyanda Antakya Patriği Anastasius öldürüldü.
Đmparator Phokas isyanı bastırmak ve isyancıları cezalandırmak için Antakya’ya
büyük bir ordu gönderdi. Antakya’ya ulaşan imparatorluğun ordusu burada isyanı
bastırdı ve bir çok isyancıyı öldürdü. Fakat Đmparator Phokas’ın bu isyanı şiddetle
sona erdirmesi bir çare olmadı. Antakya’da yaşayan Yahudiler ve Đstanbul kilisesi
karşıtı olan Hıristiyanlar Đran’a kaçtılar. Antakya’da başlayan bu isyan Filistin ve
Mısır’a da yayıldı. 609 yılının son aylarında Bizans Đmparatorluğunda iç isyanlar ve
huzursuzluk giderek arttı.83
Bizans Đmparatorluğu’nda yaşanan iç buhran bazı genarelleri harekete geçirdi.
Bunlardan Kartaca “Eksarkhos”’u Herakleios, Phokas’ın baskıcı rejimine karşı
ayaklandı ve Mısır’ın da kendisine katılmasından sonra kendisi ile aynı adı taşıyan
oğlunu bir donanma başında Đstanbul’a gönderdi. Herakleios, filosunun uğradığı ada
ve limanlarda ahali ve özellikle Yeşiller Partisi mensupları tarafından büyük sevinç
gösterileri ile karşılandı. 3 Ekim 610 tarihinde donanması Đstanbul önünde göründü.
Burada da kurtarıcı olarak selamlanan Herakleios, Phokas’ın korku rejimine süratle
son vererek 5 Ekim de patriğin elinden imparatorluk tacını giydi.84 Bizans tarihinin
en büyük hükümdarlarından biri olan Herakleios, iktidarı ele aldığında devlet bir
harabe halindeydi. Ülke iktisadi ve mali bakımdan çökmüştü. Anadolu’nun kalbine
Sasaniler girmişlerdi. Anadolu’nun
bir çok şehri gibi Antakya’da Sasaniler
tarafından işgal edilmişti.
82
Norwich, s. 281.
Downey, s. 572-573.
84
Ostrogorsky, s. 79.
83
66
Đmparator Herakleios’un Phokas’ı sürgüne yollaması imparatorluk içerisinde
istikrarı sağlamaya yetmedi. Bizans ordusunda yaşanan yozlaşma Sasani istilaları,
Şam bölgesinin,Filistin’in ve Mısır’ın işgali, Avar-Slav akınlarıyla birlikte
imparatorluğun son derece tehlikeli bir konuma sürüklendiği haber vermekteydi.
Đmparatorluk zayıflamasına rağmen, tüm bu etkilere dayanabiliyordu.85 Bizans
imparatorluğu Herakleios’un imparatorluğunun ilk yıllarında askeri ve ekonomik
açıdan çökmüş bir durumdaydı. Sasaniler, 611 yılında Ön Asya’ya ve Şam bölgesine
saldırdılar. Herakleios, Bizans ordusunun ve maliyesinin çökmüş olmasından dolayı
Sasani saldırısını durduramadı. Sasani generali Şahbaraz komutasındaki Sasani
ordusu, 613 yılında Antakya yakınında Bizans ordusunu büyük bir yenilgiye
uğrattı.86 Bu yenilgiden sonra Sasaniler, Anadolu ve Şam bölgesinde hızla ilerlemeye
başladılar. Güneye ilerleyen Sasaniler, Dımaşk’ı (Şam) işgal ettiler. Kuzeyde Kilikya
yolunu aşarak önemli bir merkez olan Tarsus kalesini aldılar. Bütün bu işgallerle
birlikte Bizans, moral bakımından özellikle kuvvetli bir darbeye 614 yılında
mukaddes Kudüs şehrinin üç haftalık bir muhasaradan sonra Sasanilerin eline
geçmesiyle maruz kaldı. Büyük Konstantin tarafından inşa ettirilen ‘‘Kutsal Mezar
Kilisesi’’ alevler içinde kaldı. Bunun Bizans’taki tesiri, hele kutsal emanetlerin en
değerlisi olan Hz. Đsa’nın gerilmiş olduğu haç da galiplerin eline düşüp Ktesiphon’a
götürüldüğü cihetle maneviyat kırıcı oldu. Sasaniler, 615’de Anadolu’ya yeniden
akınlar yapmaya başladılar. Bir Sasani birliği tekrar Boğaziçi kıyılarına kadar ilerledi.
Bu suretle hemen hemen bütün Ön Asya Sasani hakimiyetine girdi.
85
Walter E. Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs
Yay., Đstanbul, 2000, s. 55.
86
Norwich, s. 285.
67
Herakleios, hükümdarlığının ilk on yılında Đmparatorluğun yönetim, mali ve
ordu yapısını düzeltti. Bu düzenlemelerin neticesinde Bizans-Sasani mücadelesinde
yedinci yüzyılın yirminci yıllarında tam bir değişiklik vuku buldu.87 Bundan önceki
devrede uğranılan bozgunların yerini akla hayale sığmaz başarılar alır. Bizans, tekrar
kendini toparlar ve o zamana kadar üstün olan düşmana karşı muazzam bir zafer
kazanır.88 Ayrıca Herakleios, Anadolu’da Sasani seferine çıkmadan önce 618 yılında
Avar Hanına elçi gönderdi. Bu elçi büyük meblağlar ödemek mukabilinde Avar
Hanı ile barış anlaşması yaptı. Bundan sonra Avrupa arazisinden Anadolu’ya askeri
birlikler geçirilmesi mümkün oldu.89 Herakleios, Bizans ordusunu yeniden
düzenleyerek eski gücüne getirene kadar Antakya, Sasani işgalinde kaldı. Herakleios,
622’de Antakya kalesi önünde Sasani ordusunu büyük bir hezimete uğrattı. Bizans
ordusu bu zaferden sonra Anadolu içlerinde ilerleyerek Anadolu’dan düşmanı
temizledi.90 Herakleios, Avarlarla yapılan antlaşma sonrasında 623 yılının Mart
ayında Sasaniler’e karşı yeniden savaşa başlamak imkanı buldu. Bir önceki yıl içinde
uğradığı bozguna rağmen II. Hüsrev bir barışı hatırına bile getirmemekte olup,
imparatora son derece tahkir edici bir ifade ve Hıristiyan inancı ile alay eden
küstahça bazı ibareleri kapsayan bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Herakleios,
Kapadokya üzerinden tekrar Đran’a saldırdı.
87
Norwich, s. 285.
Ostrogorsky, s. 93.
89
Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear
Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, s. 434.
90
Downey, s. 575.
88
68
Bizans ordusu Sasanilerin içlerine kadar girerek bir çok Sasani şehrini aldı.
Bunun üzerine 625 yılında Sasaniler ile Avarlar Bizans’a karşı savaşmak için bir
anlaşma yaptılar. Bu anlaşmaya göre batıdan Avarlar doğudan Sasaniler Bizans’a
taarruza geçtiler. Sasani ordusunun komutanı Şahbaraz Anadolu’yu kat ederek
Kadıköy’ü işgal edip Boğaziçi sahillerinde karargah kurdu. Bu olaydan kısa bir süre
sonra 626 yılının Temmuz ayında Avar kağanı Avar, Slav ve Bulgar kitlesinin
başında Đstanbul önünde görünüp şehri karadan ve denizden kuşattı. 10 Ağustos da
kesin sonuç almak üzere yapılan saldırı esnasında Slav kayıkları Bizans
donanmasıyla yaptıkları mücadelede mahvoldular. Bununla beraber Avar kağanının
ordusu karada da büyük hezimete uğradı. Avar kağanının mağlubiyeti Sasani
taarruzunun suya düşmesi anlamını taşıyordu. Şahbaraz Kadıköy’ü boşaltarak
askerleriyle birlikte Şam bölgesine doğru geri çekildi. Bu olaydan sonra büyük
Bizans taarruzu başladı.91 Herakleios, Hazar Hakanından Sasani hükümdarı II.
Hüsrev ile savaşmak için kırk bin asker göndermesini rica etti. Hazar Hakanı “ Đşte
ordu Derbent Geçidin (Caspian Gate)’den hareket ediyor istediğin yerde sana
katılacaktır, diye cevap verdi.”92 Herakleios, 627 yılının sonbaharında büyük bir
orduyla Sasani seferine çıktı. Aralık ayı başında Ninive önünde Bizans- Sasani
mücadelesinin kesin sonucunun alındığı büyük bir savaş yapıldı. Bizans-Sasani
savaşının kaderini buradaki savaş tayin etti. Sasani yenildi, Herakleios, ilerlemeye
devam etti. 628’de II. Hüsrev tahtan indirilerek öldürüldü ve II. Hüsrev’in oğlu
Kavad yeni Sasani hükümdarı oldu.93
91
Ostrogorsky, s. 95.
Süryani Mihail Vekayinamesi (Türkçe terc.Hrant.D. Andreasyan), Ankara, 1944
(T.T.K. kütüphanesi No:44’de yayınlanmamış tercüme).s. 6.
93
Şahin Uçar,Anadolu’da Đslâm -Bizans Mücadelesi, Đşaret Yay.,Đstanbul,1990.
s.56.
92
69
Sasani hükümdarı Kavad dokuz ay hakimiyet sürdükten sonra öldü ve yerine
oğlu Ardaşir iki sene hükümdarlık yaptı. Şahbaraz, Ardaşir’i öldürüp kendisi
hükümdar oldu.94 Herakleios ile Sasani generali ve daha sonra kralı olan Şahbaraz
629 yılının Haziran ayında Kapadokya’daki Arabissos’ta barış şartlarını konuşmak
üzere buluştular. Bu antlaşmada Şahbaraz Şam, Filistin, Mısır ve Mezopotamya
bölgelerinden Sasani kuvvetlerini çekme taahhüdünde bulundu. Sasanilerin bölgeyi
terk etmelerinden sonra Bizanslılar bölgede tekrar hakimiyetlerini kurdular. BizansSasani arasındaki mücadele her iki imparatorluğu da zayıflatmış ve bir bakıma yolu
Araplar için hazırlamıştı.95 Bizans Sasani antlaşmasından sonra Bizans ordusu
Antakya’yı Sasanilerden alarak Bizans topraklarına kattı. Bu tarihten sonra Antakya,
sekiz dokuz yıl Bizans egemenliğinde kalacak ve daha sonra bu şehir Araplar
tarafından fethedilecektir.96
94
Süryani Mihael Vekayinamesi, s.10
Kaegi, s .56.
96
Downey, s. 575.
95
70
2.2. Antakya’nın Müslümanlar Tarafından Fethi
2.2.1. Suriye Bölgesinde Bizans- Arap Mücadelesinin Başlaması
Bizanslılarla,
Müslüman Arablar arasındaki ilk askeri çarpışma Mute
şehrinin civarında 629 yılının Eylül ayında yapıldı.97 Bu savaş, Hz. Muhammed’in
Gassani emiri Haris b.Umeyr el-Ezdi’ye Đslâmiyete davet mektubu göndermesinin
bir neticesi olarak baş gösterdi.
Gassaniler, Bizans imparatoruna tabi idiler ve
bundan dolayı kendilerini güçlü görüyorlardı. Bu yüzden mektubu getiren elçiyi
öldürdüler. Bu cezası verilmesi gereken düşmanca bir davranıştı. Arablar,
Gassanilere karşı bir ordu oluşturdular. Bu orduyu ilk önce Zeyd b.Harise, komuta
ediyordu ona bir şey olursa Cafer b. Talib, Cafer’e bir şey olursa Abdullah b.
Revaha’nın komuta edeceği kararlaştırıldı. Mute savaşında tayin edilen bu üç
komutan da birbiri arkasına bu savaşta öldüler. Sonra bayrak Halid b. Velid’e geçti.
Halid, çok büyük bir ordu karşısında yok olacaklarını anladı ve ordunun kurtuluşunu
temin etmek için geri çekilmek zorunda kaldı.98
Herakleios’un Kudüs’e hacca gidişi 21 Mart 630 tarihine rastlaması Bizans
Đslâm mücadelesi açısından önemlidir. Arabların, tehdidinin giderek arttığı ve ciddi
bir hal aldığı dönemde Herakleios, Kudüs’e, Filistin’e ve Şam bölgesinin
güneyindeki diğer bölgelere gitti.
97
Kaegi, s.115.
Đbnu’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Târîh ( Çev. Ahmet Ağırakça), Bahar Yay., Đstanbul,
1987, II. cilt, s. 218.
98
71
Bizans Đmparatoru Herakleios’un Antakya’dan Kudüs’e seyahat ettiği dönem
öyle bir dönemdi ki, özellikle neredeyse tehdit altında bulunan bölgeye kişisel bir
ziyaret yaptığı sırada Arabların, Arabistan ve Şam bölgesinde ilerlemesiyle ilgili en
azından bazı haberlerin kendisine ulaşmamış olması son derece imkansızdı.99 Hitti,
Herakleios’un 630 yılında Kudüs’e Hac ziyaretinden dönerken Hıms’ta Đslâmiyetin
hızla Arab yarım adasında yayıldığı haberini aldı. Bizans Đmparatoru Herakleios, bu
tehlikeye karşı büyük bir ordu kurmaya başladı.100 Herakleios, olası Đslâm tehdidi
hakkında bilgi sahibi olduktan sonra bölge halkını savunma amacıyla uyardı ve son
olarak da Şam bölgesinin kuzeyindeki Antakya’da bir askeri karargah oluşturdu.
Ayrıca Herakleios, Antakya’daki sarayına çekilerek Şam bölgesindeki şehirleri
yönetmek üzere komutanlarını görevlendirdi.101 Arablar, 630 yılından sonra Bizans’a
karşı Tebük seferi hazırlıklarına başladılar. Tebük seferinin sebebi 631 yılında
Bizans, Amile, Lahm, Cüzam kabileleriyle anlaşarak Đslâm dinine girmiş Arablar’a
karşı hareket etmek üzere bir ordu toplamış olduklarının öğrenilmesiydi. Đslâm
ordusu, savaş yapmadan Tebük’te birkaç gün kaldıktan sonra Medine’ye geri
döndü.102 Hz. Muhammed’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir halife oldu. Hz. Ebu
Bekir (632-634), halifeliğinin ilk yılı yalancı peygamberlerle mücadeleyle geçti. Hz.
Ebubekir, yalancı peygamber Müseyleme üzerine Yemame’ye Đkrime kumandasında
bir ordu sevketti. Müseyleme’nin çok sayıda askeri olduğunu haber alınca takviye
kuvvet olarak Şurahbil b. Hasene kumandasında ikinci bir ordu gönderdi.
99
Kaegi, s.118.
Philip K. Hitti, History of Syria, Macmillan Co. Ltd.,London, 1951, s. 412.
101
Kaegi, s.123.
102
Belâzurî, Futûh el-Buldân ( Çev. Mustafa Fayda ), T.C. Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara, 2002 s. 85.
100
72
Bu iki ordununda mağlup olması üzerine Halid b. Velid kumandasında bir
ordu Yemame’ye geldi ve Müseyleme’nin askerleriyle 633 yılında savaştı. Bu
savaşta Müseyleme öldürüldü ve askerleri dağıtılarak bu isyan bastırıldı.103
Hz. Ebubekir, irtidat edenlerin işini bitirince Şam bölgesine sefer yapmayı
kararlaştırdı. Şam bölgesine yapılan bu sefer için Mekke, Taif ve Yemen ehline ve
Necid ile Hicaz’daki bütün Araplara mektup yazarak onların Đslâm ordusuna
katılmalarını istedi ve kendilerini Bizanslılardan alınacak ganimetlere rağbet ettirdi.
Đnsanların bir kısmı sevap kazanmak için, bazıları da ganimet amacıyla Hz. Ebu
Bekir’in davetine koştular, her taraftan Medine’ye geldiler. Hz. Ebu Bekir, Ebu
Ubeyde b.Cerrah kumandasında Đslâm ordusunu Şam seferine gönderdi ve
Yemame’de bulunan Halid b. Velid’e bu orduya katılması için haber gönderdi.
Böylece Şam bölgesinde, ilk Đslâm fetihleri de başlamış oldu.104 Müslümanların Şam
bölgesine saldırıya başladıkları zaman Herakleios ve eşi Martina Antakya’da
bulunmaktaydı.
Herakleios, Müslümanların Şam bölgesine saldırdıkları haberini Antakya’da
bulunduğu sırada öğrendi ve kardeşi Theodora’yı bu Đslâm ordusunu durdurmakla
görevlendirdi. Ebu Ubeyde, büyük bir
Đslâm ordusuyla Şam bölgesine doğru
harekete geçti ve Meab’a geldi.105 Bu sırada Theodora komutasındaki Bizans ordusu
Meab’a ulaşmıştı.
103
Hugh Kennedy, The Prophet and The Age of The Caliphates, Pearson
Publication, London, 2004, s.60.
104
Belâzurî, s.156
105
Nikephoros, ikephoros Patriarch of Constantinople Short History,
(Translated by Cyril Mango), Dumbarton Oaks Research Library and Collection,
Washington D. C. ,1990, s. 69.
73
Đslâm ordusu, aniden Bizans ordusuna saldırarak, kılıçtan geçirdiler ve
Herakleios’un
kardeşi
Theodora’yı
bozguna
uğrattılar.
Böylece
Meab106,
muhtemelen 633 yılı sonlarıyla 634 yılı başlarında, Şam bölgesinde Bizans
egemenliğindeki şehirler arasında ilk ele geçirilen şehir oldu. Meab’ın Đslâm ordusu
tarafından alınmasından sonra Bizans ordusu ile Đslâm ordusu Ecnadîn’de karşı
karşıya gelecekti.107 Hz.Ebubekir tarafından Irak’tan gönderilen Halid b. Velid
komutasındaki ordu Ecnadîn savaşında Bizans ordusunu yenilgiye uğrattı. Bu savaş
Arapların dağınık baskıncı gruplar olmaktan çıkıp düzenli bir ordu olarak hareket
ettikleri ilk savaştı. Ecnadîn savaşından sonra Đslâm ordusu Şam bölgesinin kuzeyine
hareket etti. Şam bölgesinde Hıms bir haberleşme merkezi ve Herakleios’un
Antakya’ya çekilmesinden önce önemli bir askeri üs konumundaydı. Herakleios,
Đslâm ordusunun Şam bölgesinde hızla ilerlemesinden dolayı Antakya’ya çekilerek
buradan savaşı yönetmeye başladı. Ebu Ubeyde b. Cerrah Đslâm ordusuyla Şam’a
doğru hızla hareket etti ve kışı Şam yakınlarında geçirdi. Herakleios, bu yazı
Antakya’da geçirerek hızla ilerleyen Đslâm ordusunu durdurmak için 80 000 Bizans
askeri, birkaç bin Ermeni ve Hıristiyan Araplardan oluşan büyük bir Bizans ordusunu
Antakya’da hazır bulundurdu.
106
Meab, günümüz Ürdün’ündeki Rabba şehridir.
Bkz. Ecnadîn’in günümüzdeki yeri için Walter E. Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm
Fetihleri, s.153. Ecnadîn günümüzdeki Đsrail Devleti sınırları içerisinde Bet
Guvrin’in yaklaşık 3 km. kuzeydoğusunda bulunan Samt vadisi üzerindeki Ramla ile
Beyt Jibrin arasında bir yer olduğu tespit edilmiştir. Bkz. Belâzurî, s.165 Ecnadîn
savaşı Hicri 13. yılda yapıldı.
107
74
Hıms’ın komutanı olan Vardan, Ecnadîn’de bulunması son derece mantıklıdır.
Bu dönemde Hıms’ın komutanı olmak son derece önemliydi, belki de Hıms
komutanlığı Đslâm ordusunun saldırısı süresince Herakleios’a yakın birinci ya da
ikinci en önemli komutanlıktı. Herakleios’un kardeşi Theodora ve Vardan, Ecnadîn
savaşında Bizans ordusunun komutanlarıydılar.108
Öte yandan Meab’ın fethinden sonra Amr b. As ve Şurahbil b. Hasan
komutasında Đslâm ordusu Ürdün yakınlarına geldi ve şehri kuşattı. Amr b. As,
Ürdün valisi Ebu el Avar’a karşı Đslâm ordusunu ikiye ayırdığında ordunun bir
kanadını Abdullah b. Amr diğer kanadını Cunada b. Tamim el Maliki komuta
ediyordu. Amr b. As, Ürdün’ü aldıktan sonra Bizans ordusunun yakınında
Ecnadîn’de kamp kurdu.109 Bu kampa Irak’tan yola çıkan Halid b. Velid
komutasındaki kuvvetler katıldı. Böylece güçlenen Đslâm ordusu ile Bizans ordusu
Ecnadîn’de karşı karşıya geldiler.110 Ecnadîn’deki
Bizans ordusunda yüz bin
civarında asker vardı. Bu askerlerin ekseriyetini Herakleios gönderdi. Bu sırada
Herakleios, Antakya’da bulunuyordu. Đslâm ordusuyla, Bizans ordusu arasında
şiddetli bir savaş başladı.111 Halid b. Velid komutasında Đslâm ordusu, Vardan
komutasında Bizans ordusunu Ecnadîn savaşında büyük bir hezimete uğrattı. Đslâm
ordusunun galibiyetinden sonra Bizans komutanı Vardan, Halid b. Velid’in yanına
gelerek Müslümanlardan aldıkları ganimetleri vermek şartıyla barış teklifinde
bulundu.
108
Kaegi, s.154.
Taberi, History of al-Tabari, Tarih el-Rusul ve’l Muluk ( Çev.Yohanan
friedman), State University of New York Press,Albany,1992, 12. cilt, s.185.
110
Vâkidî, Futûh eş-Şam,alwarak.com. s.46.
111
Belâzurî, s.165.
109
75
Halid b. Velid, bu barış teklifini kabul etmeyerek Đslâm ordusunun Suriye
bölgesinde ilerlemesini devam ettireceğini söyledi.112 Herakleios, Antakya’ya uzak
bir bölgede bulunan Ecnadîn’in kaybedildiği haberini aldığında Antakya’da yeni bir
ordu toplamaya başladı. Bizans’ın uğradığı bozgun Şam bölgesinin güneyindeki
bütün Bizans yerleşimlerinde dengeleri altüst etti.113 Ecnadîn savaşından sonra Đslâm
ordusu, Şam bölgesinin kuzeyine hareket etti. Şam bölgesinin kuzeyine hızla hareket
eden Đslâm ordusunun bu ilerlemesini durdurmak zorunda olan Bizans ordusunun
Đslâm ordusuyla karşı karşıya gelmesi artık kaçınılmaz olmuştu. Bu sebepten Đslâm
ordusu, diğer bölgelerdeki askeri birlikleri Şam bölgesindeki orduyu takviye etmek
için çağırdılar. Amr b. As komutasında Đslâm ordusu da bu dönemde Bizanslılarla
yaptıkları savaşları kazanarak Baysan114 ve Pella115’yı aldıktan sonra Şam
bölgesindeki orduya katıldı.116
112
Vâkidî ,s. 46. Bkz. Vâkidî, Futûh eş-Şam kitabında ‘‘ma῾reke Ecnadîn’’ başlığı
altında Ecnadîn savaşı hakkında bilgi vermiştir.
113
Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, Futûh, I.cilt,Kitabu’l-Đlmiye, Lübnan, 1976. s.178.
114
Ürdün nehrinin batısı
115
Ürdün nehrinin doğusu (fihl)
116
Kaegi, s.168.
76
2.3. Yermuk Savaşı ve Đlk Đslâm Fetihleri
Hz. Ebu Bekir, halifeliğinin ilk yılında irtidat olaylarına son verdikten sonra
Şam bölgesine yönelik ilk Đslâm fetihlerini başlattı. Bu doğrultu da Hz. Ebu Bekir,
Arab yarım adasındaki bütün Arabları Şam bölgesinde Bizans’a karşı yapılacak
sefere çağırdı. Bu çağrıdan sonra Medine’de toplanan Arablar Usame b. Zeyd, Amr b.
As ve Velid b. Ukbe komutasında (H.12 Receb) 633 yılının Ağustos ayında Şam
bölgesini tanımak için hazırlık akınları yaptılar. Fakat bu hazırlık akınlarını yapan
kuvvetler Şam bölgesinde hiç bir şehir almadan Medine’ye geri döndüler. Hz. Ebu
Bekir, Şam seferi hazırlıklarını tamamladıktan sonra Amr b. As, Yezid b. Ebi Süfyan,
Şurahbil b. Hasan ve Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasında 24 000 askerden oluşan
orduyu Medine’den Şam bölgesine gönderdi.117 Đslâm ordusu, Şam bölgesine
geldiğinde her kumandan belirli bir bölge için savaşıyor, oraya baskınlar
düzenliyordu. Amr b. As, Filistin, Şurahbil b. Hasene, Ürdün, Yezid b. Süfyan,
Dımaşk üzerine yürüdüler. Đslâm ordusu, Pella (Fihl) zaferinden sonra hızla Şam
bölgesinin kuzeyine hareket etti.118
117
Fred Mcgraw Donner, The Early Islamic Conquests, Princeton University Press,
New Jersey, 1981, s.113-114. Yermuk savaşı hususunda Ayrıca bkz. E. Honigman,
Yermuk, Đ.A. XIII. cilt, s. 400’de Hz. Ebu Bekir, H.13/M.634 yılının başlarında Amr
b. As, Yezid b. Sufyan, Ebu Ubeyde b. Cerrah, ve Şurahbil b. Hasene kumandasında
kaynakların ifadelerine göre her biri 6000 kişi civarında olan dört orduyu Filistin ve
Suriye’nin fethine gönderdi.
118
Belâzurî, s.167.
77
Şam’ın
fethinden
sonra
Hımslılar
kendi
şehirlerini
korumak
ve
Müslümanlarla savaşmak için Antakya’da bulunan Bizans Đmparatoru Herakleios’a
mektup göndererek 20 000 asker istediler. Ancak Ebu Ubeyde komutasındaki
birlikler, Hıms’da bulunan Herakleios’un eski askeri üssünü ele geçirmek üzere
saldırdılar.119 Mâlik b. Eşter komutasında Đslâm ordusu, Hıms’tan sonra Orontes (Asi)
vadisi kadar zengin Biga vadisini ele geçirdi. Böylece Biga vadisinin alınmasıyla
Şam bölgesinin kuzeyine doğru yol açılmış oldu.120 Đslâm ordusu, hızla Şam
bölgesinin kuzeyine ilerleyerek Şam ve Hıms’ı almasıyla 634 yılında Bizans-Đslâm
savaşı artık kaçınılmaz oldu. Bizans, Đslâm ordusunu yeni ele geçirdiği bölgelerden
atmak amacıyla takviye askeri kuvvetler toplamaya başladı. Bizans Đmparatoru
Herakleios, bu doğrultuda kardeşi Theodora komutasında 90 000 askerden oluşan
Bizans ordusunu Đslâm ordusu üzerine gönderdi ve general Vahan’ın da dahil olduğu,
Bizans komutanları yönetimindeki mevcut en büyük birliklerin bir araya gelerek
bölgeye gönderilmesini istedi.121 Bizans’ın büyük bir ordu topladığı haberi üzerine
Hıms’ı ve Şam’ı alan Đslâm ordusu bu şehirleri terk ederek diğer Đslâm ordularıyla
Yermuk’te bir araya geldi.122 Hz. Ebu Bekir, Irak’ta bulunan Halid b. Velid’e Şam’a
gitmesi ve oradaki ordunun başına geçmesi için haber gönderdi.123 Halid b. Velid,
634 yılının bahar ayında Şam bölgesine ulaşarak buradaki orduya katılmasıyla Şam
ordusu daha da güçlendi.124
119
Đbn el-Aʻsem, Futûh, I. Cilt, s.170. Đbn el-Aʻsem, Ubeyde b. Cerrah’ın
Hımslıların mektup yazarak Herakleios’tan yardım istediklerini Halife Ömer b.
Hattab’a haber verdiğini yazıyor.
120
Vâkidî, s.48.
121
Donner, s.134
122
Kaegi, s.179.
123
Đbn Kesîr, el- Bidâye ve’n-ihâye ( Çev. Mehmet Keskin ), Çağrı Yay. Đstanbul,
1994. 7. cilt., s.13.
124
Donner, s.125.
78
Yermuk’ta toplanan Đslâm ordusunun Baş kumandanı Halid b. Velid idi.
Halid, Ebu Ubeyde’yi merkeze komutan yaptı. Sağ tarafa Amr b. As’ı komutan yaptı.
Refakatine da Şurahbil b. Hasene‘yi verdi. Sol tarafa Yezid b. Sufyan’ı komutan
yaptı.125 Muhtemelen Yermuk savaşı 634 yılının yaz ayında başladı.126 Bizans
ordusunun birinci komutanı Vahan’dı. Fakat diğer önemli bir komutan 634 yılının 26
Mayıs günü Hıms’dan gelen Doğu orduları komutanı Theodora idi. Diğer Bizans
komutanları Ermeni Gargis ve Gassani kralı Jabala b.el-Ayyam’dı. Takviye Bizans
kuvvetleri Edessa (Urfa)’dan ya da Antakya’dan veya her iki şehirden de
geliyordu.127
125
Đbn Kesîr, 7. cilt, s.17.
Yermuk savaşının târihi ile alakalı bilgi için bkz. Đbn Kesîr, el- Bidâye ve’nihâye, 7. cilt, s. 12 Seyf b. Ömer’in anlattığına göre Yermuk savaşı, hicri 13.
senede Dımaşk’ın fethinden önce yapılmıştır. Ebu Cafer b. Cerîr’de Seyf’in bu
görüşüne katılmıştır. Halife b. Hayat, ibn Kelbi’nin şöyle dediğini rivayet
etmiştir.Yermuk savaşı hicri 15. senenin recep ayının beşinci gününde pazartesi günü
yapıldı. Đbn Asakir bunun sağlam bir rivayet olduğunu söylemiştir. Bu sebepten
Yermuk savaşının târihi hakkında iki görüş bulunmaktadır. Birinci görüşe göre Hicri
13. senede Yermuk savaşının yapıldığı şeklindedir. Đkinci görüşe göre ise Yermuk
savaşının hicri 15. senede yapıldığı şeklindedir. Vâkidî, Futûh eş-Şam, kitabında
Yermuk savaşının târihini h.13 yılı olarak yazmıştır. Đbnu’l-Esir, el-Kamil fi’t-Târîh
(Çev.A. Ağırakça), kitabının 376. sayfasında Yermuk savaşının (h.13) 20 Temmuz20 Ağustos 634 târihinde yapıldığını yazar. Bazı Đslâm tarihçileri ikinci görüşü
doğru kabul etmiştir. Fakat Yermuk savaşının târihi hicri 13. sene olması gerekir.
Bunun sebebi Hz. Ebu Bekir’in vefatından (22 Ağustos 634) hemen sonra Hz. Ömer
halife olunca ilk iş olarak Halid b. Velid’i ordu başkumandanlığından azlettiğini
yerine Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı atadığını Halid b. Velid’e Şeddad b. Evs ve
Muhammed b. Cüreyc vasıtasıyla bildirdi. Bunlar Halid b. Velid’in
başkumandanlıktan azledildiği haberini getirdikleri zaman Đslâm ordusu Yermuk’te
düşman ordusuyla karşı karşıya savaşmaktaydı. Bundan dolayı Hz. Ebu Bekir’in
vefat târihi hicri 13. sene(22 Ağustos 634) olduğuna göre Yermuk savaşının da bu
yılda olması gerekir.
127
Kaegi, s.186. Yermuk savaşının yapıldığı yer hakkında bilgi için Bkz. Kaegi,
s.180. Savaş, Golan tepelerinin doğu girişinde günümüzde Suriye’nin Nawa şehir
merkezinin kuzeydoğusunda 6 km. mesafesindeki, Bizans’ın müttefik Arap
kabilelerden en önemli olan Gassanilerin otlaklarının ve su kuyularının bulunduğu
önemli yerleşim birimlerinden Yermuk dolaylarında başladı.
126
79
Ubeyde b. Cerrah, Emir el-Müminin Hz.Ömer’e Bizans askerlerinin sayıca
çok olduğunu mektupla bildirdi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Yermuk’te bulunan Đslâm
ordusuna takviye kuvvet olarak 1400 süvari gönderdi.128 Yermuk savaşının
başlamasıyla birlikte Halid b. Velid komutasındaki süvari birlikleri akşamleyin
Rukkad ve Allan vadileri arasındaki düz arazi ve tehlikeli kayalıklar arasında kaldılar.
Tehlikeyi önlemek için Đslâm ordusu, Bizans ordusunun kamp merkezine saldırdı.
Bizanslıların ana kuvvetlerinin yolu böylece Đslâm ordusu tarafından kesilmiş oldu
ve bir daha toparlanamadılar. Bizanslıların Yakusa129’da ki kampı saldırıya uğradı.
20 Ağustos günü savaş zirveye ulaştı. Bazı Bizans askerlerinin Đslâm ordusu tarafına
geçtikleri ve Đslâm ordusunun tek kaçış yolu olan köprüyü ele geçirdiği haberini
aldıklarında Bizans askerlerinin bazıları Đslâm ordusuna karşı hiç direnç
göstermeyerek kılıçtan geçirildiler. Diğer Bizans birlikleri kaçmaya çalışırken
vadilerin içindeki keskin yamaçlardan aşağı düşerek hayatlarını kaybettiler. Sonuç
pek çok Bizans askerinin hayatını yitirmesi oldu. Đslâm ordusu, Yermuk savaşında
Bizanslıları yenilgiye uğrattı. Savaşın sonucuyla ilgili haberler yaklaşık 500 km.
kadar kuzeyde yer alan Antakya’da gelişmeleri takip eden Herakleios’a ulaştı.130
128
Đbn el-Aʻsem, Futûh, I. Cilt, s.181.
Muhtemelen Golan tepelerinde Ruqqad Vadi’sinin güney kanadında, Fihl’in 1
km. kadar doğusunda.
130
Kaegi, s.188.
129
80
Belâzurî, Herakleios’un Yermuk savaşından sonra Şam bölgesinden
Đstanbul’a giderken şu şekilde konuştuğunu haber vermiştir. “ Ey Suriye! Sana selam
olsun! Bir daha görüşmemek üzere selam! Bundan sonra sana hiçbir Bizanslı,
uğursuz çocuk dünyaya gelmedikçe korkusuzca giremeyecektir. Keşke bu çocuk
doğmasa! Burası düşman için ne güzel bir ülkedir.” Herakleios bu sözüyle Şam
toprağının çok fazla otlağı bulunduğunu kastetmiştir.131
Yermuk savaşından sonra Bizans komutanları ve askerleri yeniden
toparlanarak savaşa devam etmek için gerekli vakti bulamadılar. Đslâm ordusu,
düşmanlarını yakın takibe almak suretiyle, Şam’a ve Hıms’ın ötesine kadar onları
kovalayıncaya dek her yerleşim yerinde kaçanları yakalayıp öldürerek saldırılarını
devam ettirdiler. Savaş sona erdikten sonra Đslâm ordusu, dinlenmek ya da
ganimetleri paylaşmak amacıyla mücadelelerine ara vermediler. Đslâm ordusu,
organize ordulardan oluşan Bizans güçlerinden geri kalanlarını da ortadan
kaldırmaya kesin kararlıydılar. Bütün bu çabalar, büyük bir zaferin nasıl kesin bir
zafere ve Bizans’ın yaşadığı bütün askeri yenilgilerin en kötüsüne dönüştürülmesinin
ifadesidir. Pek çok Bizans komutanı ve askeri Antakya, Edessa (Urfa) ve hatta
Melitene (Malatya)’nın bulunduğu yöne yani kuzeye doğru giden ana yolu takip
ederek olabildiğince kuzeye çekildiler.132 Ebu Ubeyde, Đyad b.Ganem’i kaçmakta
olan Bizanslıları kovalamakla görevlendirdi.
131
Belâzurî, s.195.Bkz. Herakleios’un Şam halkına vedası ile alakalı bilgi için
Đbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-ihâye, 7. Cilt, s. 91 “ Selam sana ey Suriye! Bir daha
görüşmemek üzere selam! Bundan sonra sana hiçbir Bizanslı korkusuzca
giremeyecektir.” Herakleios’un bu davranışı ne kadar güzel, fakat Bizanslılar için de
ne kadar büyük bir musibetti.
132
Kaegi, s.213.
81
Đyad b. Ganem komutasındaki birlik Bizanslıları savaş meydanından yaklaşık
800 km. uzaklıktaki Melitene (Malatya)’ya kadar takip etti. Malatyalılarla barış
antlaşması yaptı ve geri döndü. Herakleios, bundan haberdar olunca savaşçılarına
haber gönderdi. Malatya’nın yakılmasını emretti ve şehir yakıldı.133 Yermuk
savaşındaki Bizanslıların uğradığı bozgun Bizans savunma hatlarında gedikler
meydana getirdi. Yine de en yüksek tarımsal üretimi gerçekleştiren ve bunun yanında
vergi gelirlerinin elde edildiği Şam bölgesinin en zengin şehirleri savaşın sonunda
hala Bizanslıların hakimiyetindeydi. Şam bölgesi nüfusunun çoğu da Müslümanların
kontrolü dışındaydı. Şam bölgesinin kuzeyinde bölgenin en önemli kültür merkezi
Antakya şehri, savaştan son derece uzak bir bölgedeydi. Şam bölgesinin ve Filistin’in
limanları henüz Bizanslıların elinde bulunuyordu. Bununla beraber sözü edilen
şehirlerde ve kırsal bölgelerde yaşayan ahali kendilerini savunabilecek askeri eğitime
sahip değillerdi. Maddi kaynak hala çok sayıda mevcuttu; fakat Bizanslılar insan
kaynağını değerlendirme ya da askeri harekatta bulunma isteği duymuyorlardı.
Bizans imparatoru Herakleios, Yermuk savaşı sonrasında Arap ordusunun
ilerlemesini görünce Antakya’dan ayrıldı ve Đstanbul’a gitti. Herakleios askerlerine
emir vererek onları köy ve kasabaları yağma etmeye sevk etti. Bunlar, memleketi
Araplardan daha çok tahrip ettiler ve sonra Şam bölgesini Araplara terk ettiler.134
133
134
Đbn Kesîr, 7. cilt. s. 28.
Süryani Mihael Vekayinamesi, s.21.
82
Emir el-Müminin Hz.Ömer, Yermuk savaşından sonra Đslâm ordusu
komutanları Halid b. Velid ve Ebu Ubeyde b. Cerrah’a haber göndererek Đslâm
ordusunun galibiyetinden sonra durmadan Şam bölgesinin kuzeyine hareket etmesini
ve Antakya’ya kadar olan bölgeyi fethetmesini emrettti. Bu emir doğrultusunda Ebu
Ubeyde b. Cerrah komutasındaki Đslâm ordusu daha önce aldıkları Dımaşk (Şam)’a
geldi.135 Halid b. Velid, Ebu Ubeyde’nin emrine verdiği beş binden fazla askerle
şehrin doğu kapısına indi. Halid’i ilk zamanlar misafir eden başpapaz, bazen surun
üzerine çıkar ve Halid b. Velid’i çağırarak konuşurdu. Başpapaz, kuşatma sırasında
Halid b. Velid’i surun üzerine çağırdı ve bu şehir için benimle anlaş dedi. Bunun
üzerine Halid, kalem ve kağıt istedi; Şu antlaşmayı yazdı: ‘‘ Bu, Halid b.Velid’in
şehre girdiği zaman Dımaşk halkına verdiği emannamedir. O, canları, malları,
kiliseleri şehirlerinin surları ve evlerinin yıkılmayacağı ve iskan edilmeyeceğine dair
kendilerine eman vermiştir.’’ Böylece Dımaşk’ın savaşla fethedildiği görüşüne itibar
edilmemiş ve şehrin sulh ile alındığı kabul edilmiştir. Ebu Ubeyde, Dımaşk136’ı
aldıktan sonra, orada Yezid b. Ebi Süfyan’ı vekil bıraktı.137 Hz. Ömer döneminde
Dımaşk’ın haracı üç yüz bin dinardan fazlaydı.138 Dımaşk, Đslâm ordusu tarafından
635 yılında fethedildi. Müslümanlar, Şam’ı aldıkları zaman buraya büyük bir cami
inşa ettiler. Daha sonra Baalbek yoluyla Hıms’a geldiler.
135
Yakut, Mu’cem el-Buldân, Kitabul Đlmiye basımevi,Beyrut, tarihsiz, s.318.
Dımaşk (Şam)’ın fethi hususunda bkz. Ya῾kûbî, Kitabu’l Buldân (Ülkeler
Kitabı) s.101. Hz. Ömer döneminde H.14/M.635 yılında Dımaşk(Şam), Ebu Ubeyde
b. Cerrah’ın bir senelik kuşatmadan sonra Babu’l-Cabiye kapısından barış yoluyla
girmesiyle fethedildi. Halid b. Velid ise Babu’ş Şarki kapısından girdi.
137
Belâzurî, s.175.
138
Ya῾kûbî , Kitabu’l Buldân (Ülkeler Kitabı),(Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay.,
Đstanbul, 2002, s.103..
136
83
Hıms halkı canları, malları şehirlerinin surları kiliseleri ve değirmenlerinin
emniyette bulunmaları karşılığında Ebu Ubeyde ile anlaştılar. Böylece Hıms şehri
fethedilmiş oldu.139 Ebu Ubeyde, Hıms’ı fethettikten sonra Halid b. Velid’i
Kinnesrin’e gönderdi. Yermuk savaşından sonra Bizans ordusu Şam bölgesinden
çekilmişti. Fakat birkaç Bizans komutanı Şam bölgesinde kalarak Đslâm ordusunun
ilerlemesini durdurmaya çalışıyordu. Bu komutanlardan biri olan general Menas,
Herakleios’tan sonra Bizans’ın en büyük şahsiyeti idi.140 Halid, 635 yılının yaz
ayında Kınnesrin’de general Menas birlikleriyle karşılaştı. Bu savaşta Bizans
birlikleri yenilgiye uğratıldı ve general Menas öldürüldü.141 Bizanslı general
Menas’ın yenilgisinden ve öldürülmesinden sonra, 635 yılının sonlarında Bizanslılar
ile Đslâm ordusu Kınnesrin’de bir yıllık ateşkese razı oldular. Đslâm ordusu, bu
antlaşmadan sonra 636 yılında şiddetli askeri direnişle karşılaşmaksızın Şam
bölgesinin kuzeyinde Antakya ve Halep’in de dahil olduğu şehirleri fethettiler. Ebu
Ubeyde b. Cerrah komutasındaki Đslâm ordusu 634 yılındaki Yermuk savaşından
sonraki 2 yıl içinde Baalbek, Hıms, Dımaşk, Halep ve Antakya’yı fethetti. Bu tarihte
Şam bölgesinde fethedilmeyen sadece Kudüs ve Kudüs’ün yakınlarında birkaç sahil
kasabası kalmıştı. Kudüs şehri de 637 yılında bizzat Halife Ömer’in Kudüs patriği ile
yaptığı anlaşma sonucunda fethedildi.142
139
Arculf , Early Travels in Palestıne, The Travels of Bıshop Arculf, in the Holy
Land, towards A.D. 700, Ed.Thomas Wright, s.10.
140
Đbnu’l-Esir, s. 452
141
Đbn Kesîr, 7. cilt, s. 28.
142
Kaegi, s. 215, Ayrıca bkz.Hitti, s. 415.
84
2.4. Antakya’nın Müslümanlar Tarafından Fethedilmesi
Ebu Ubeyde komutasında Đslâm ordusu, Şam’ı aldıktan sonra Şam bölgesinin
kuzeyine doğru hızla ilerleyerek Kınnesrin şehrine geldi. Kınnesrin halkıyla yapılan
anlaşmaya göre Kınnesrinde bulunan askerlerin Đslâm ordusuna katılmasıyla Đslâm
ordusu daha da güçlendi.143 Ebu Ubeyde, Đslâm ordusuna Kınnesrin antlaşmasından
sonra Halep üzerine yürümesini söyledi. Kınnesrin’den Halep’e hareket eden öncü
kuvvetlerin başında Halid b. Velid’le birlikte Zarar b. Ezver ve Iyad b. Ganem
bulunuyordu. Öncü kuvvetler, Halep’e ulaşınca Halep halkını kalelere sığınmış bir
halde buldu.144 Iyad, şehri kuşatınca Halep halkı çok geçmeden canları, malları,
kiliseleri, evleri, kalelerine dokunulmaması şartıyla sulh ve eman istediler. Onların
istedikleri kabul edildi. Halep halkıyla anlaşmayı yapan Iyad, yürürlüğe koyan ise
Ebu Ubeyde idi.145 Ebu Ubeyde, Halep’e gelince Đslâm ordusuna Antakya’ya hareket
emrini verdi.146 Yine söylendiğine göre Ebu Ubeyde, Halep’de kimseyi bulamamıştır.
Çünkü Halepliler Antakya’ya geçmiş ve elçiler aracılığıyla barış anlaşması yapmışlar,
barış gerçekleşince de geri dönüp şehirlerine gelmişlerdi.147
143
Yakut, Mu’cem el-Buldân,s.318.
Vâkidî, s.194.
145
Belâzurî, s. 209. Halep’in fethi ile alakalı bilgi için Bkz. Belâzurî, s. 209. bazı
raviler; Ebu Ubeyde’nin Halep’de kimseye rastlamadığı, çünkü oranın halkının daha
önce Antakya’ya gittiklerini ve Ebu Ubeyde ile şehirleri için yapmış oldukları
antlaşmayı tamamladıktan sonra Halep’e döndüklerini ileri sürmüşlerdir.
146
Vâkidî, s.194.
147
Đbnu’l-Esir, 2. cilt, s. 454.
144
85
Ebu Ubeyde b. Cerrah, Halep fethini tamamladıktan sonra Antakya’ya doğru
hareket etti. Kınnesrin askerlerinden bir kısmı Antakya kalesine sığınmışlardı. Ebu
Ubeyde, Antakya şehrine iki km. uzaklıktaki Mehrube’ye gelince bir bölük düşmanla
karşılaştı. Onları dağıttı ve kendilerini şehre sığınmaya zorladı. Şehir halkını bütün
kapılardan kuşattı. Askerin büyük ekseriyeti, Fars ve Deniz Kapısı denilen kapılarda
bulunuyordu. Antakya halkı, Đslâm ordusunun Şam bölgesinin bütün şehirlerini kısa
bir sürede fethetmesinden dolayı şehri savunmak yerine Ebu Ubeyde ile anlaşmayı
tercih etti. Ebu Ubeyde, şehirde kalanların cizye ödemeleri, cizye ödemek
istemeyenlerin ise şehirden ayrılmaları şartıyla şehir halkıyla anlaştı. Bunun üzerine
Antakya halkının bir kısmı şehri terk etti bir kısmı da şehirde kaldı.148 Bu
anlaşmadan sonra Đyad b. Ganem ve Habib b. Mesleme komutasında Đslâm ordusu
Fars ve Deniz kapılarından Antakya’ya girdiler. Bu komutanların arkasından Ebu
Ubeyde komutasındaki Đslâm ordusu, 636 yılının Ocak ayında Antakya’ya girdi.149
Bu olay ile dokuz asırdan bu yana devam eden ve Roma imparatorluğu döneminde
“ Doğunun Kraliçesi” olarak anılan, imparatorluğun doğu sınırında önemli bir askeri
üs, bir kültür ve ticaret merkezi olan Antakya tarihinde bir dönem kapandı. Fakat
bunun yanında asırlar boyu Roma, Bizans ve Hıristiyanlık ile yoğrulmuş olan
mahalli özelliklerin, Đslâm Medeniyeti ile karışmasından meydana gelen bugünkü
Đslâm kenti karakterinin oluşmasına neden olacak yeni ve uzun bir dönem açıldı.150
148
Belâzurî, s. 209.
Yakut, Mu’cem el-Buldân, s.319.
150
Downey, s. 576.
149
86
Hz. Ömer, Antakya’ya büyük bir ehemmiyet vermekteydi. Antakya
fethedilince Hz.Ömer, Ebu Ubeyde’ye mektup yazıp Antakya’ya iyi niyetli ve
tedbirli Müslümanlardan bazı kimseleri yerleştirmesini, onları savaşa hazır halde
bulundurmasını ve aylıklarını kısmamasını emretti.151 Ebu Ubeyde, Antakya’yı
fethettiği zaman Ceracime152 halkı şehirlerinden ayrılmadı. Bu halk canlarından
korktukları için Bizans’a sığınmayı düşündüler. Müslümanlar, onların bu durumunu
anlamadıkları gibi onlar da durumlarını Müslümanlara duyuramadılar. Ebu Ubeyde
komutasındaki Đslâm ordusu Kudüs’ü kuşatmışken Antakya halkı Ebu Ubeyde ile
yaptığı anlaşmayı bozdu. Bunun üzerine Ebu Ubeyde, Habib b. Mesleme
komutasındaki
Đslâm
ordusunu
Antakya’ya
gönderdi.
Habib
b.
Mesleme
komutasındaki Đslâm ordusu Antakya’ya ulaştığı zaman Antakya halkı Đslâm ordusu
ile savaşmak yerine Habib b. Mesleme’den eman ve sulh istediler. Habib b. Mesleme,
özellikle Ceracime halkının bir daha isyan etmemesi şartıyla anlaşmayı kabul etti. Bu
anlaşmaya göre Ceracime halkı, Müslümanların yardımcıları Amanos dağında
gözcüleri ve cephanecileri olacaklar, ayrıca kendilerinden cizye alınmayacaktı. Đslâm
ordusuyla birlikte savaştıklarında, onlar düşmanlarından öldürdükleri kimselerin
üzerlerindeki eşyalarını (seleb) alacaklardı.
151
Belâzurî,s.211’de bu olay Muhammed b. Sehm el-Antaki yoluyla rivayet
edilmiştir.
152
Ceracime halkı ile alakalı bilgi için Bkz. Belâzurî, s. 228. Ceracime halkı,
Amanos dağında Karaboya (ez -Zac) madeni yakınındaki Beyyas ile Buka arasındaki
bir şehirde yaşıyorlardı. Bu halka Curcume de denilir. Onların idaresi Bizanslıların
Antakya’yı tekrar Đranlılardan almaları günlerinde, Antakya patrik ve valisine
verilmişti. Ayrıca bkz. Şahin Uçar, Anadolu’da Đslâm - Bizans Mücadelesi , s. 89.
Ceracime halkı, Curcuma diye bir şehirde Payas civarında kükürt çukurlarının
yakınında, Gurgum’da oturuyorlardı. Ceracime halkı, Amanos dağında
yerleşmişlerdir. Bu dağın ismi Aramice Ukame, Arapça biraz değişmiş şekli “ elLukam” dır.
87
Onların şehirlerindeki tüccarlar, ücretle çalışanlar ile Nabatlılar ve
başkalarından onlara tabi olanlar ve köylerde oturanlar da bu anlaşmaya dahil oldular.
Bundan dolayı, Ceracime’den olmayan ve onların arkasından gelen bu kimselere
Revadif ( arkadan gelenler) denildi.153 Ebu Ubeyde, fethettiği her bölgeye bir vali
tayin eder ve kendisine Müslüman bir cemaat da bırakırdı. Buna göre Ebu Ubeyde,
637 yılında Antakya’ya girerek idareyi tekrar kontrol altına alan Habib b.
Mesleme’yi Antakya’ya vali olarak atadı.154
Hz. Ömer döneminde ilerleyen Đslâm ordusu Şam bölgesinin tamamını
fethettikten sonra Antakya’yı alarak Anadolu’ya girdi. Böylece Hz. Ömer,
döneminde üç önemli Patriklik merkezi Antakya, Đskenderiye ve Kudüs
Patrikhaneleri Đslâm hakimiyeti altına alındı. Antakya, Đskenderiye ve Kudüs
Patrikhaneleri Đslâm hakimiyeti altına girdiğinde Roma ve Đstanbul Kiliseleri
arasında gerçek bir çıkar çatışması baş gösterdi. Bunun esas nedeni basitti, Roma,
Aziz Petrus’un kurduğu ilk piskoposluk olduğundan bu sıfatla, Hıristiyan
topluluğunun mensuplarını genel olarak etkileyen dogma, liturjik gelenek ve
konulara karışma hakkı dahil tüm diğer piskoposlukların üstünde olduğunu iddia
ediyordu. Đstanbul’un Apostolik155 kilise iddiası varken (Aziz Andreas’ın kenti
ziyaret ettiği varsayılıyordu) bu hiç bir şekilde Roma’nınki denli güçlü değildi ve
gerçekten, ancak 4. Yüzyılın sonundan itibaren, Đstanbul Đmparatorluk başkenti
rolünü üstlenecek hale geldiğinde vurgulanır olmuştu.
153
Đbnu’l-Esir, 2. cilt, s. 456.
Belâzurî, s. 228.
155
Apostolik Kilise, Havariler tarafından kurulan kilise demektir.
154
88
Doğu Kiliseleri Patriklik merkezleri (Antakya, Đskenderiye ve Kudüs)
Patrikliklerinin Đslâm hakimiyeti altına girmesiyle Đstanbul Kilisesi’yle bu Kiliseler
arasında anlaşmazlık ortadan kalkmıştı. Fakat, bu sefer iki Patriklik merkezinde,
Roma ile Đstanbul Kiliseleri arasında, üstünlük mücadelesi başladı. Bu mücadele Batı
Roma’nın tarih sahnesinden çekilmesi ve Doğu Roma’nın hükümdarının fiilen tek
Đmparator kalmasıyla daha da arttı. Çünkü, Doğu Roma Đmparatoru’nun ikametgahı
Đstanbul’du. Doğu Roma Đmparatorluğunun
yönetim merkezi ve Đstanbul
Başpiskoposluğu, Đmparatorluğa özgü bu konumlarından dolayı Roma’yla eşit
statüye sahip olduğunu iddia edebilirlerdi. Sorun, Đmparatorlar ile patrikler arasında
çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle sık sık hüsrana uğramış patriklerin bağımsız hakem
olarak Roma’daki Papa’ya başvurabilmesiydi, Papa bunu Kilise içindeki üstün
statüsünün açıkça kabulü olarak görürdü. Đmparatorların, Đtalyan politikalarına,
dindışı ya da dini alanda karışmaları çare olmaktan uzaktı. Dolayısıyla Đstanbul
Kilisesi’nin Doğu Kiliselerine karşı izlediği çizgiye dair anlaşmazlık, iki patrikliğin
arasındaki ilişkilerin kötü olmasının bir nedeniydi. Doğu Kiliseleri’nin Đslâm
hakimiyeti altına girmesiyle Doğu Kiliseleri üstünlük iddiasından çekilmiş Roma ile
Đstanbul Kiliseleri arasında üstünlük mücadelesi daha da artmıştı. Ayrıca Roma
Kilisesi, Đstanbul’un istediğinden daha bağımsız bir konumu koruma eğilimi bu
mücadelelenin başka bir nedeniydi.156 Antakya Kilisesi, Müslüman hakimiyeti
altında mücadeleyi müdahil olmadan sürdürecekti.
156
John Haldon, Bizans Tarih Atlası ( Çev. Ali Özdamar), Kitap Yay., Đstanbul,
2007, s. 159.
89
Bu harita: John Haldon, Bizans Tarih Atlası ( Çev. Ali Özdamar), Kitap yayınevi,
Đstanbul, 2007, s. 60’dan alınmıştır.
90
2.5. Antakya’nın Sugur ve Đslâm Şehri Haline Gelmesi
Đslâm ordusunun 636’da Antakya’ya girmesinden sonra Bizans Đmparatoru
Herakleios’un emri üzerine Bizanslıların Antakya’nın kuzeyindeki kalelerden
çekilmesiyle 637 ve 638 yıllarında Bizans-Đslâm ‘‘Sugur eş-Şamiye’’ (Şam sınırı)
oluştu. Herakleios, hudut bölgesinde yaşayan halkı iç bölgelere çekerek Đslâm
ordusunun ilerlemesini önlemek maksadıyla geniş bir bölgeyi boş bıraktı. Bu boş
hudut bölgesinde bulunan Bizans garnizonları, Đslâm ülkesine akınlar yapıyorlarken
Đslâm ordusu da Bizans akınlarını önlemek maksadıyla bu boş araziye küçük birlikler
yerleştiriyordu. Đslâm ülkesi ile Bizans arazisini birbirinden ayıran, bu ıssız bölgeye
el-Zavahi (dış kısımlar, dış arazi) denirdi.157 Đslâm ordusu, bu şehirlerin arka
taraflarında bulunan Sugur şehirlerinden Bizans arazisine akınlara çıkardı. Halife ve
Đmparator, kendi halklarını korumak istediklerinden dolayı en azından geçici bir süre
için, Şam bölgesi sınırında bir çeşit kalesiz sınır bölgesi haline gelmiş, bilinçli olarak
harap edilmiş tampon bölge oluşturdular.158 Đskenderun ve Tarsus arasında Bizans
kaleleri ve bu kalelerde de çok sayıda asker bulunmaktaydı. Herakleios, Antakya’dan
Đstanbul’a giderken Antakya ve Tarsus arasındaki kalelerde bulunan askerleri ve
halkı yanında götürdü. Bundan maksadı ise, Antakya ile diğer Bizans şehirleri
arasında kalan bölgelerde Đslâm ordusunun mamur bir yere rastlamaması idi.
Herakleios, kalelerde bulunan askerleri dağıtmış olduğundan Đslâm ordusu buralarda
kimseyi bulamıyordu. Bazen de kalelere yakın yerlerde Bizanslılar tuzaklar kuruyor
ve geride kalanları gafil avlayabiliyorlardı.
157
158
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler , Kamer Yay., Đstanbul, 2000, s. 84.
Kaegi, s. 370.
91
Đslâm ordusu, bunun için de gerekli ihtiyat tedbirlerini aldı.159 Bu şehirlerin
halkları, bazen buraları boşaltıyorlar ve korkudan Bizans ülkesine kaçıyorlardı, bazen
de bu boş şehirlere ve kalelere Bizans askerleri yerleşiyordu. Đslâm ordusu savaşa
gittiğinde buralarda kimseyi bulamıyordu. Ancak Bizanslılardan bazı kimseler
buralarda pusu kurarlar ve ordunun arkasında kalanlarla ondan ayrılanlara ansızın
saldırırlardı. Bundan dolayı, yaz ve kış ordularının komutanları, Bizans ülkesine
girdiklerinde dönünceye kadar boş kalelerde çok sayıda asker bırakırlardı.160 Arap
komutanlar, yurtlarına selametle dönmeyi sağlamak için, şehirleri tahrip ettiler ve
ahalisini kovdular. Bu bilhassa Muaviye döneminde yapıldı. Fakat sonraları da aynı
şekilde hareket edildi. Antakya, Misis, Đskenderun ve Toros dağları arasındaki bölge
bu vaziyette idi.161 Araplar, Emeviler zamanında bu bölgeye yerleşerek Bizanslılar
tarafından tahrip ve terk edilmiş olan muhtelif şehirleri tahkim etmeğe başlamışlardır.
Stratejik bakımdan mühim olan yol kavşakları ve Toros geçitlerine hakim olan
Tarsus, Adana, Ceyhan, Maraş ve Malatya şehirleri sınır bölgesindeki Arap askeri
üsleri haline geldiler. Bunlar Şam bölgesindeki Kınnesrin askeri mıntıkasına bağlı
idiler. Kınnesrin askeri sahasında bulunan Avasım şehirleri, Antakya, Kurus ve
Menbiç şehirleriydi. Bu askeri sınır ve savunma sahalarına Avasım (koruyanlar) adı
verildi. Kınnesrin’e bağlı bu Avasım şehirlerinin haracı yıllık 1400 dinardı.162
159
Đbnu’l-Esir, 2. Cilt, s. 455.
Belâzurî, s. 234.
161
E.Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (Çev.Fikret Işıltan), Đstanbul,
1970,s.37.
162
Đbn Hurdadbih, el-Mesalik ve’l-Memalik, alwarak.com. s.17.
160
92
Bu şehirler Sugur şehirlerinin arkasında bulunurdu. Sınır bölgesi iki kısma
ayrılmıştı; Güneyde kalan kısımlara Avasım, Kuzeyde kalan Sugur eş-Şam
deniliyordu. Ayrıca Anadolu sınırı da ‘‘Sugur el-Cezire’’ ve ‘‘Sugur eş-Şam’’ diye
iki ayrı kısım olarak da mütalaa edilmiştir. Birincisi, merkezi Maraş olmak üzere
Kilikya’da kalan batıdaki kısım olup ‘‘Sugur eş-Şam’’ (Şam hududu) ikincisi ise
Maraş’ın doğusunda kalan kısım, ‘‘Sugur el-Cezire’’ (Cezire hududu) denilmektedir.
Bu serhad şehirlerinden hareket eden Đslâm orduları, en fazla Kilikya geçitlerini ve
Maraş-Elbistan geçidini kullanmak suretiyle Anadolu’ya giriyorlardı. Bunlar kadar
çok kullanılmayan başka Toros geçitleri de vardır. En ehemmiyetli geçit Tarsus’tan
Pozantı yoluyla Gülek boğazından Kapadokya’ya geçilen ve daha fazla kullanılan
yoldu. Bunun kuzey ucuna Kilikya kapıları denilir ve yol buradan itibaren üçe
ayrılırdı. Pozantı’dan doğruca Kayseri’ye giden yoldan başka Pozantı, Lülüe, Tyana
yoluyla Kayseri’ye gitmek mümkündü. Ayrıca seferin hedefine göre Pozantı, Ereğli,
Konya istikametinden Đznik’e giden mühim bir yol vardı. Đşte Arap akınlarını
Đstanbul’a haber vermek için yakılan işaret ateşleri ile ilgili merhaleler bu yol
üzerinde idi. Lülüe, Anadolu’ya Arap akınlarının başladığını Đstanbul’a haber vermek
üzere yakılan işaret ateşlerinin ilk merhalesi idi. Bundan sonra Hasan Dağı’nın
zirvelerinden birinde bir ateş yakılır ve bu ateş Tuz gölünün kuzeybatısındaki
Sivrihisar dağlarından görülerek Eskişehir’e ve aynı usul kullanılarak bu haber
Đstanbul’a kadar ulaştırılırdı.163
163
W.M. Ramsay, Anadolu’nun Târihi Coğrafyası (Çev. Mihri Pektaş), Milli
Eğitim Basımevi,Đstanbul, 1960 s. 390 Lülüe’nin neresi olduğu ile ilgili bilgi için
bkz. Ramsay, s.391. Lülüe, Pozantı geçidinden sonra boğaza hakim bir istihkam
olduğu aşikardır.
93
ĐKĐCĐ BÖLÜM
3. EMEVĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA(660-750)
3.1.640 Yılından Emeviler Devrine Kadar Şam Bölgesinde Đslâm Fetihleri
637 yılında Osrhoene(Urfa-Diyarbakır)’nin Bizanslı valisi Đonnes Kateas
ilerleyen Müslümanlara haraç teklif ederek bölgeden uzaklaştırmaya teşebbüs etti.
Ancak bu teşebbüs imparator Herakleios tarafından reddedildi ve Kateas görevinden
alındı. Yerine geçen Batlamyus bu bölgede Bizans’ın talihini iyileştirmek için hiçbir
şey yapamadı. Müslüman orduları hızla Şam bölgesi ve Irak’ı fethetti.
Müslümanların Bizans Mezopotamya’sını almaları artık bir an meselesiydi.1
Antakya’da 639 yılındaki veba salgını sırasında hem başkomutan hem de Şam
bölgesinin valisi olan Ebu Ubeyde b. Cerrah 58 yaşında öldü.2 Hz. Ömer, Ebu
Ubeyde’nin vefatından sonra Yezid b. Ebi Sufyan’ı Şam’a vali tayin etti. Yezid b.
Ebi Süfyan’da 640 yılında Şam’da veba hastalığından vefat edince Hz. Ömer, onun
yerine Muaviye b. Ebi Süfyan’ı Şam’a vali olarak görevlendirdi.3 Muaviye b. Ebi
Süfyan, Hz. Ömer tarafından 640 yılında Şam valisi olarak görevlendirildikten sonra
20 sene süresince Şam valiliği yaptı.4
1
Judah Benzion Segal, Edessa (Urfa) Kutsal Şehir (Çev. Ahmet Arslan) Đletişim
Yay., Đstanbul, 2002, s.252. Osrhoene hususunda bkz.Segal, s.252’de Đlk Đslâm
fetihleri zamanında Osrhoene, Harran, Edessa (Urfa), Nusaybin, ve Diyarbakır
şehirlerini kapsayan Bizans eyaletinin ismi.
2
Đbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-ihâye (Çev. Mehmet Keskin), Çağrı Yay. Đstanbul,
1994. 7.cilt. s. 155.
3
Belâzurî, Futûh el-Buldân (Çev. Mustafa Fayda), T.C. Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara, 2002, s. 246.
4
Ya῾kûbî, Kitabu’l-Buldân(Ülkeler Kitabı),(Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay.,
Đstanbul, 2002, s.18.
94
Muaviye’nin Bizans ordusu ile mücadele edebilmesi için büyük ve güçlü bir
orduya ihtiyacı vardı. O, Bizans’a karşı büyük bir ordu kurarken aynı zamanda kendi
gücünü de arttırmış oldu. Muaviye komutasında Đslâm ordusu 640 yılından sonra
hemen hemen her yıl Bizans topraklarına saldırı düzenledi. Tabii olarak bu saldırılar
keşif mahiyetinde sayılmalıdır. Müslümanların bu saldırıları kimi zaman yaz
döneminde kimi zaman kış döneminde kimi zaman her iki dönemde de yapılıyordu.
Đslâm ordusu, bu saldırılarda Anadolu’nun 1000 km. kadar içlerine kadar nüfuz
edebiliyordu. Bu saldırıların merkez üssü Hıms olurken, diğer akınlar Antakya’dan
başlıyordu. Bu saldırılar, Muaviye’nin prestijine katkı sağlamasının yanında, pek çok
Arap kabilesinin rol almasına toprak, mal-mülk, sahibi olmasına ve Müslümanların
zenginleşmesine de yol açtı. Araplar, belki de sadece bir yağma ile de iktifa
edebilecekleri seferler düzenliyor, ancak düşmanın zayıf ve zeminin müsait olduğu
bölgeleri istila edip elde tutmaya
çalışmaktan da geri durmuyorlardı. Arapların
gayretleri umumiyetle fethedilmiş bölgeleri kesin olarak elde tutabilmek ve hiç
direnemeyecek duruma düşen kısımlarda ise tamamen yerleşme emeline müteveccih
idi.
Ebu Ubeyde, H.18/M. 639 yılında Şam’da veba hastalığına yakalanınca
yerine Iyad b. Ganem’ı bırakmıştı. Ebu Ubeyde’nin vefatından sonra Hz. Ömer,
Iyad’ı el-Cezire’ye vali tayin ettiğini bildiren bir mektup gönderdi. Hz. Ömer,
Muaviye’yi Şam valisi olarak görevlendirdiği sırada Iyad b. Ganem’ı el-Cezire valisi
olarak görevlendirdi. Böylece Muaviye, Şam bölgesinin kuzeyinden başlayarak
Bizans Anadolu’suna saldırılar düzenlerken Iyad’da Bizans Mezopotamya’sına
saldırdı
95
Iyad b. Ganem, Hicri 18 yılının Şaban ayında (M. 639 yılının Ağustos
ayında),
beş
bin
askeriyle
Maraş-Elbistan
yolunu
kullanarak
Bizans
Mezopotamya’sına saldırmaya başladı.5 Bu saldırıların sonucunda 639 yılı içinde
Iyad, Harran, er-Ruha (Urfa), Nusaybin, Meyyafarikin (Silvan) ve el-Cezire’nin
tamamını fethetti. Bizans generalleri David Urta ve Titus, Iyad tarafından fethedilen
bu şehirleri geri alabilmek için başarısız bir girişimde bulundular.
Bu fetihler
sonucunda Bizans-Arap sınırı, ‘‘Sugur eş-Şam’’ (Şam hududu) ve ‘‘Sugur elCezire’’ (Cezire hududu) tamamıyla belirlenmiş oldu. Bizans, Đslâm ordusunun
Anadolu seferleri sırasında toprak, mal-mülk, insan kaybına, tutsaklığa, ticaretin,
tarımın azalmasına maruz kaldı ve ciddi bir şekilde bu saldırılardan zarara uğradı. Bu
saldırılar, Bizanslıların dikkatlerini savunmaya yöneltmelerine ve Müslümanların
elinde bulunan Şam bölgesine karşı önemli saldırı planı yapmaları ümidinin ortadan
kalkmasına neden oldu. Bizans, Đslâm ordularının Anadolu’ya seferler düzenlediği
sırada Maraş ve Malatya’yı tekrar alabilmek için yerel halktan da yardım alarak
teşebbüste bulundu. Fakat bu teşebbüslerden sonuç alamadı. Bizans, Antakya ve
Kınnesrin gibi diğer önemli yerleşim yerlerini tekrar ele geçirmeye teşebbüs etmek
için gerekli riski almaya yönelik yeterli kaynak ve istekten yoksundu.
Bizans, Đslâm ordularının yaz ve kış saldırılarına karşılık veriyor ve Akdeniz
kıyısı boyunca baskınlar düzenliyordu. Fakat bu baskınlar ve saldırılar sonucunda
herhangi bir yerleşim yerini alamıyordu.6
5
Belâzurî, s. 251.
E. Walter Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs
Yay.,Đstanbul, 2000, s.374.
6
96
Herakleios,
Yermuk
savaşından
sonra
Müslümanların
ilerlemesini
durdurmaya, bazı uygulanabilir savunma stratejileri geliştirmeye ve askerlerin
bozulan morallerini düzeltmeye çabaladı. Herakleios’un bu çabaları kısmen de olsa
Herakleios’un ölümüne kadar Müslümanların Anadolu’da ilerlemesini yavaşlattı.
Eğer Herakleios üç veya dört yıl önce vefat etseydi Müslümanlar Anadolu’da hızla
ilerleyerek Đstanbul önlerine kadar gelebilirlerdi. Herakleios’un 641 yılına kadar
Bizans imparatoru olarak kalması Bizans için büyük bir şanstı. Herakleios’un
11 Şubat 641 yılında vefat etmesiyle Bizans Đmparatorluğunda taht mücadelesi
başladı. Bizans imparatorluğunun yöneticileri Kontantinus’u destekleyenler ve
Heraklinus’u destekleyenler olarak ikiye ayrıldılar.7
Konstantinos, 641 Mayıs’ında vefat edince Martina’nın desteğiyle oğlu
Heraklinus tek başına Bizans imparatoru oldu.8 Ancak Bizans Kilisesi ve ordusu bu
durumu tasvip etmiyordu.
7
Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear
Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, Oxford
University Press, 1997, s. 461.
8
Bu taht mücadelesi ile alakalı bilgi için bkz. Ostrogorsky s.104. Bizans imparatoru
Herakleios’un eşi Fabia- Eudokia 612 yılında vefat etti. Bundan bir yıl sonra
imparator, yeğeni Martina ile evlendi. Kilise ve halk bu evliliği gayrı meşru
addetmekteydi. Herakleios’un vasiyetine göre ilk eşinden olan oğlu Konstantinos
Martina’nın oğlu Heraklinus aynı hakka sahip hükümdarlar olarak devleti beraberce
idare edeceklerdi. 25 Mayıs 641 târihinde Konstantin’in ölmesiyle hakimiyet yalnız
başına genç Heraklinus’a kalmıştı. Fiilen ise hükümetin dizginleri Martina’nın elinde
idi. Fakat devletin yüksek tabakaları, senato aristokrasisi, askeri kumanda mevki ve
Ortodoks ruhani sınıfı Martina ve Heraklinus’un hükümranlığının aleyhinde idiler.
Đstanbul’da çıkan isyan neticesinde Heraklinus ve Martina azlolundular ve senatonun
kararıyla Martina’nın dili Heraklinus’un da burnu kesilerek cezalandırıldılar. Burada
şark adeti olan burun kesmek suretiyle sakat bırakmak adeti Bizans toprağında
önümüze ilk defa olarak çıkmaktadır. Senato daha sonra Konstantin’in oğlu
II.Konstans’ı (641-668) imparator yaptı.
97
General Valentinus II. Konstans lehine isyan etti
ve Martina ve oğlu
Heraklinus’u Bizans tahtından uzaklaştırdı. Böylece II. Konstans, 641 yılının
sonlarında Bizans Đmparatoru oldu. Bizans, taht mücadelesinden dolayı bu hassas
dönemde ne dikkatini ne de en iyi askeri birliklerini Müslümanlar üzerine
yönlendiremedi.641 yılındaki imparatorluk mücadelesi ve iç çekişme Müslümanların
Anadolu seferlerine karşılık verilmesini engelledi.9
II. Konstans’ın hükümdarlığının ilk yıllarında Müslüman Arapların
Anadolu’da ilerlemesi devam etti. Hicri 20 (M.641-642) yılında Muaviye b. Sufyan,
Ürdün, Filistin, Şam ve Antakya şehirlerinin emiri olarak bulunuyordu.10 Muaviye b.
Sufyan, 640 yılında Şam valisi atanmasından sonra Bizans Anadolu’suna yapılan
seferleri idare etmekteydi. Bizanslılar, 642 yılında Antakya bölgesine taarruz
düzenlediler. Bizans kuvvetleri üç koldan harekete geçtiler. Valentinus idaresindeki
ordunun yenilmesine rağmen, Theodoros ve Prokopius kumandasındaki diğer Bizans
kuvvetleri ilerlemeye devam ettiler ve önce Diyarbakır’ı işgal ettikten sonra, Urfa’ya
kadar ilerlediler. Burada Arapların bulunmadığını gördüler ve Urfa şehrini talan
ettiler. Muaviye b. Sufyan, bu sırada Dımaşk’ta bulunmaktaydı. Bizans
komutanlarının Urfa’da yaptıklarını duyunca Iyad b. Ganem komutasında Đslâm
ordusunu Urfa’ya doğru gönderdi. Đslâm ordusu, Urfa’da Bizans kuvvetlerine saldırdı
ve onları mağlup etti.11
9
Şahin Uçar,Anadolu’da Đslâm- Bizans Mücadelesi,Đşaret Yay.,Đstanbul,1990,s 66.
Đbnu’l-Esir, el-Kamil fi’t-Târîh ( Çev. Ahmet Ağırakça), III. Cilt, Bahar Yay.,
Đstanbul, 1987, s.26.
11
Süryani Mihael Vekayinamesi, s. 55.
10
98
Müslüman Araplar tekrar Anadolu’ya
girdiler ve Umayr
b. Sad
komutasındaki Đslâm ordusu Arabissus’u (Yarpuz)12 alarak Anadolu içlerinde ilerledi.
Halife Ömer, 644 yılındaki suikast sonucunda vefat etti. Hz. Ömer’in vefat etmeden
önce tayin ettiği şura Hz Osman’ı halife seçti. Yeni halife, Muaviye’nin Şam bölgesi
valiliğine devam etmesini istedi. Böylece Muaviye, Bizans’a karşı gazaları daha
büyük bir ehemmiyetle ele aldı.13
Şam valisi Muaviye, 645 yılında Anadolu’ya bir sefer düzenledi. Bu seferde
ordusunu ikiye ayırdı. Birinci orduyu Antakya valisi Habib b. Mesleme komutasında
Maraş- Elbistan yolunu kullanarak Mezopotamya bölgesi tarafına gönderdi. Đkinci
ordu Muaviye komutasında Pozantı geçitlerini kullanarak Kapadokya- Kayseri
tarafına yöneldi. Muaviye, bu sefer sırasında Antakya ve Tarsus arasındaki kalelerin
boş kalmış olduğunu görerek kendisi geri dönene kadar
Şam ve el Cezire
halklarından bir topluluğu bu kalelere yerleştirdi.14 Đslâm ordusu Kayseri’ye kadar
geldi ve şehri kuşattı. Fakat Muaviye şehrin surlarını aşamayacağını anlayınca şehir
halkına şehrin kapılarını açma teklifinde bulundu. Şehir halkı buna razı olmadı.
Böylece Muaviye, askerlerine bölgeyi tahrip etmelerini emretti ve sonra Đslâm ordusu
Pozantı yolunu kullanarak Antakya’ya geri döndü.15
12
Arabissus mevki hakkında bkz. E. Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı,
s.53, Arabissus, Elbistan’ın biraz batısında ve Afşin kazası civarında Yarpuz
mevkindedir. Doğu Toros geçitlerinin (Maraş-Elbistan) kuzey ucundaki bu merhale
Anadolu’ya yapılan seferlerin emniyeti bakımından çok ehemmiyetli idi. Arabissus
hem bir askeri karargah, hem de Toros’un doğu geçitlerini muhafaza eden
Kleisourach ( Kale muhafızı)’ nın üssü idi.
13
Uçar, s. 69.
14
Belâzurî, s. 235.
15
Süryani Mihael Vekayanamesi, s. 32.
99
Ebu Ubeyde b. Cerrah, Şam bölgesi savaşlarında büyük başarılar kazanmış
olan Habib b. Mesleme’yi Antakya valisi olarak atamıştı. Muaviye’de Antakya valisi
olan Habib b. Mesleme’yi Anadolu seferleriyle görevlendirdi. Muhtemelen
Antakya’da Habib b. Mesleme komutasında bir garnizon bulunuyordu. Habib b.
Mesleme dönem dönem bu askeri birliklerle Anadolu’ya seferler düzenliyordu.
Habib b. Mesleme16, Antakya’dan büyük bir orduyla çıkarak doğuya doğru bir sefer
düzenledi. Đslâm ordusu bu seferde Malatya, Adata17 ve Zibatra18’yı fethetti.
Şam bölgesi valisi Muaviye ve O’nun Anadolu seferleri için görevlendirdiği
Antakya valisi Habib b. Mesleme, Bizans’a karşı gazaları büyük bir gayretle
sürdürdüğü görülüyor. Bu Anadolu seferleri düşmanı öz yurdunda meşgul etmek
suretiyle Şam bölgesini sınır olmaktan çıkarmış oluyordu. Muaviye, 642-651 yılları
arasında Anadolu içlerinde ve Akdeniz kıyısında bir çok şehri fethetti. Fakat deniz
hakimiyeti Bizans’ta oldukça bu şehirlerin emniyeti sağlanamıyordu. Muaviye, bu
gerçeği gördü ve Bizans’a denizden de karşı koymaya karar verdi.19 Muaviye ilk
deniz seferini Kıbrıs’a yaptı. Bunun sebebi hem Akdeniz’in güvenliğini sağlamak
hem de Bizans’ın önemli bir deniz üssünü ele geçirmekti. Muaviye, Đskenderiye’den
bin yedi yüz gemi ve tayfa talep etti. Muaviye, bu gemiler ve tayfalarla birlikte 649
yılında Kıbrıs adasına doğru sefere çıktı.
16
Ibnu’l- Esir’e göre H.28 (648-649) Habib b. Mesleme bir akın daha yaptı. Bu akın
sırasında Malatya, Adata ve Zibatra’yı fethettiğini yazıyor. Bkz. Đbnu’l-Esir, s. 97.
17
Adata, Maraş’ın biraz kuzeyinde ( Maraş-Elbistan geçidi) Arabissos’a giden geçidi
muhafaza eden bir kale idi. Bkz. W. M. Ramsay, Anadolu’nun Târihi Coğrafyası,
s.308.
18
Malatya civarında Zibatra (Viranşehir) Bkz. E. Honigman, Bizans Devletinin
Doğu Sınırı, s. 39-40.
19
Uçar, s. 71.
100
Müslüman Araplar Kıbrıs adasının başkenti olup hazinelerle dolu olan
Konstantiya20 şehri üzerine yürüdüler. Muaviye komutasındaki Đslâm ordusu
Konstantiya şehrine girdi ve çok fazla esir ve ganimet alarak döndü. Böylece 649
yılında Kıbrıs’ta fethedilmiş oldu.21 Bizans imparatoru II.Konstans, Kıbrıs’ın
fethinden sonra Prokopius’u 650 yılında Muaviye ile barış görüşmelerinde bulunmak
üzere Şam’a gönderdi. Đmparator
II. Konstans ile Şam bölgesi valisi Muaviye
arasında 3 yıllık bir barış antlaşması imzalandı. II. Konstans bu sözde barış
antlaşmasından istifade ederek Bizans ordusunu güçlendirdi ve Müslüman Arapları
Anadolu’dan atmak için 652 yılında Bizans doğusuna bir sefer düzenledi.
II. Konstans, 652 yılında büyük bir orduyla Dvin’e geldi ve burada 652-53 yılını
burada geçirdi. II. Konstans, Dvin’de geçici bir süre için Bizans otoritesini yeniden
tesis etti. Đmparator bölgede Kadıköy doktrinini baskı ile kabul ettirmeye yönelik
başarısız çabaları yerel papazları rahatsız etti. II. Konstans, Anadolu seferinden bir
sonuç alamayacağını anlayınca Đstanbul’a geri döndü. II. Konstans’ın görevden aldığı
Bizans Generali Theodore Reshtuni 653 yılında Muaviye ile anlaştı.22
Bunun
üzerine Theodora Reshtuni ve Habib b. Mesleme komutasında Antakya’dan gelen
Đslâm ordusu II. Konstans’ın doğu bölgesinde bıraktığı askeri birlikleri bölgeden
uzaklaştırdılar ve bir kez daha bölgede Müslümanların üstünlüğü tanındı.23
20
Konstantiya şehri hakkında bilgi için Bkz. Süryani Mihael Vekayanamesi, s.33
Salamina diye isimlendirilen Konstantiya bir sahil şehri idi ve sonra Tuzla adını
almıştır.
21
Süryani Mihael Vekayinamesi, s. 33.
22
Kaegi, s. 293.
23
Kaegi, s. 281.
101
Müslümanlar, karada kazandıkları zaferlere deniz zaferlerini de eklemek
istiyorlardı. Bu sebepten Muaviye, Đslâm donanmasının gücünü arttırdı. Ayrıca
Theophanes’e göre Muaviye’nin niyeti Đstanbul’u almaktı. Bizans imparatoru bu
kadar açık bir tehlike karşısında kayıtsız kalamazdı. Bunun üzerine imparator
Konstans ve kardeşi Theodosius’la birlikte bizzat kumanda ettiği donanma ile Ebu’l
Aver kumandasındaki Đslâm donanması 655 baharında Finike sahillerinde
karşılaştı.24 Savaştan önce her iki taraf da endişeli idiler. Her iki taraf da geceyi
dualar ederek geçirdiler. Savaş çok şiddetli oldu. Müslümanlar, Bizans donanmasını
ağır bir mağlubiyete uğrattılar ve denizdeki Bizans üstünlüğünü kırdılar. Hz.
Osman’ın son zamanlarında artan huzursuzluk, nihayet isyana dönüşmüş ve halifenin
katli ile neticelenmişti. Bu yüzden Muaviye, Zat-üs Savari savaşı sonunda elde edilen
deniz üstünlüğünü kullanmaya fırsat bulamadı.
Şam valisi Muaviye artık Đstanbul üzerine yürüyecek durumda değildi ve
Bizans’a karşı yapılan gazalardan vazgeçmek zorunda kaldı. Medine’de halife
seçilen
Hz.
Ali’ye
karşı
harekete
geçerek
Hz.
Osman’ın
katillerinin
cezalandırılmasını talep etmekle başladığı mahirane siyasi manevralarla, Hilafet
makamına geçmek için çalışıyordu. Đç savaş Muaviye’nin elini kolunu bağlamıştı ve
Hz. Ali’ye karşı yaptığı mücadelenin şiddetlendiği bir zamanda Bizans’a vergi
ödeyerek sulhu satın almak zorunda kaldı. Theophanes, tarih olarak 659 yılını
vermektedir. Theophanes’e göre haftada -1000 dinar ödemek zorundaydı.25
24
Theophanes ve Nikephoros’a göre savaşa Zat-üs-Savari adının verilmesi Phoenix
(Finike) bölgesinde selvi bulunmasından ve Araplar’ın buradan gemi inşası için
kereste tedarik etmelerinden ileri gelmektedir. Ayrıca bkz. Uçar, s.75.
25
Theophanes, s. 485.
102
Đmparator II. Konstans bu barış anlaşması sayesinde doğudaki tehlikeden
kurtuldu ve Avrupa eyaletleri ile uğraşmak imkanı buldu. Đmparator, 659 yılında
Slavlar tarafından işgal edilmiş olan Balkanlara bir sefer yaptı. II. Konstans, bu
seferden
Slav esirlerle dönmüştür ve bu esirleri Anadolu’ya yerleştirmiştir. Bu
devirden itibaren Anadolu’da Slavlardan ve Đmparatorluk hizmetindeki Slav
askerlerinden haberlere malik bulunmaktayız. 5000 kişilik Slav askeri birliği 665
yılında Araplara iltica etmiş ve Araplar bunları Şam bölgesine yerleştirmişlerdir.26
26
Ostrogorsky, s.110.
103
3.2. Emeviler Döneminde Anadolu’ya Yapılan Đslâm Akınları
Hz. Muhammed’in torunu Hasan b. Ali’nin halifelikten feragat etmesiyle
Muaviye halife oldu. Böylece Muaviye tarafından Şam’da H. 41/M.661 yılında
Emevi Devleti kuruldu. Muaviye, eskiden olduğu gibi Emevi Devleti’nin halifesi
olduktan sonra da Şam bölgesini kendisi idare etmeye devam etti. Muaviye, Bizans’a
karşı gerek kara gerekse deniz savaşlarına ısrarla devam etti. Gayesi Bizans tahtını
fethederek kesin neticeyi almaktı.27 Muaviye’nin Arap birliğini sağlayıp bu birliğin
başına geçtiği sırada II. Konstans, ikametgahını batıya taşıyarak Đstanbul’u terk
etmek kararına varmıştı. Zira takip ettiği kilise siyasetiyle Ortodoks kilisesinin
desteğini kaybetmiş ve bu yetmiyormuş gibi, 660’da kardeşi Theodosius’u önce
papaz olmaya, yani müşterek imparatorluktan çekilmeye zorlamış, bilahare de
öldürtmüştü.28 Askerler, onun merhametsizce ve sebepsiz olarak yaptığı bu işi
görünce Đmparatordan nefret ettiler. Nefret edildiğini gören imparator, korktu ve
Đtalya’ya kaçtı. Ordu, imparatorun Roma’da oturmasına müsaade etmedi. Bunun
sebebi bu şehrin Araplardan uzak olması idi. Đmparator Sicilya adasına geldi ve
çocuklarını oraya çağırdı. Fakat Đstanbul halkı buna müsaade etmedi. Bunun üzerine
II. Konstans, üç oğlu, Konstantius, Tiberius ve Herakleios’u imparatorluğa ortak etti.
Kendisi bütün hayatı boyunca Sicilya’da kaldı. Çünkü askerlerin kendisini
öldüreceğini düşünüyordu.29 Bu ortamdan yararlanan Muaviye, valilik devrinde
başlattığı ancak iç savaş sebebiyle yarım bırakmak zorunda kaldığı, Bizans’la
mücadeleye yeniden başladı.
27
Julius Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu (Çev. Fikret Işıltan), Ankara
Üniversitesi Yay., 1963, s.53
28
Uçar, s. 77.
29
Süryani Mihael Vekayinamesi s.38.
104
Emevi halifesi Muaviye, Antakya valisi Habib b. Mesleme’yi Hicri 41
(M.661-662) yılında Anadolu seferi için görevlendirdi. Ayrıca Muaviye, Cemaat
yılında30, bir yıl önce veya sonra Baalbek ve Hıms’daki Đranlıları Antakya’ya
yerleştirdi. Bu Đranlılar
kumandanı Abdullah b. Habib idi. Abdullah b. Habib
kumandasındaki Đranlı askerler Antakya’da ikamet ediyor ve buradan başlayacak
Bizans seferlerine katılıyorlardı.31 Araplar, II. Konstans’ın batı da ikameti sırasında
Anadolu’ya bir çok sefer yaparak Anadolu içlerinde ilerlediler. Malik b. Hübeyre,
Hicri 46 (666-667) yılında Anadolu’ya bir akın düzenledi.32 Ebu Abdurrahman el
Kulebi’nin komutasındaki askerler hicri 48 (668-669) yılında Anadolu akınlarından
döndükten sonra Antakya’da kışı geçirdiler.33
Đmparator II. Kontans, 15 Temmuz 668 tarihinde Sicilya’da bir isyan
neticesinde öldürüldü. Bizans imparatoru II. Konstans’ın Sicilya’da öldürülmesinden
sonra Sicilya halkı Patrik makamında bulunan Mizisus adlı birisini imparator ilan etti.
IV. Konstantinos (668-685), babasının öldürüldüğünü duyunca, Sicilya’ya geldi ve
hem Mizizius’u hem de O’nu imparator ilan edenleri öldürdü. Daha sonra Đstanbul’a
döndü ve kardeşleri Tiberius ve Herakleios ile beraber Bizans tahtına çıktı. Bununla
Bizans tarihinin dünya tarihi bakımından en büyük önem taşıyan bir hükümeti
başlamış oldu. Bizans-Arap mücadelesinde kesin sonucu elde eden idare.34
30
Cemaat yılı, Muaviye hicretin 41. yılında Hz. Hasan’la yapmış olduğu anlaşmadan
sonra, Müslümanlarca bu yıla birlik yılı manasına gelen “ Amü’l Cemaa” yani
cemaat yılı, adı verilmiştir.
31
Belâzurî, s.168.
32
Uçar, s. 77.
33
Đbn Kesîr, 8.cilt. s. 62
34
Süryani Mihael Vekayinamesi s. 45.
105
Bizans’ta taht mücadelesi olurken hicri 49’da II. Konstans’ın hükümette
bulunduğu son yazda Fadale Đstanbul’u almak için sefere çıktı. Fakat II. Konstans’ın
ölümünden sonra Kadıköy’e vardı. Yezid b.Süfyan’da büyük bir orduyla 669’da
Kadıköy’e gelerek Fadale’nin ordusuna katıldı. Onunla beraber, ibn Abbas, ibn Ömer,
ibn Zübeyr ve Ebu Eyyub el-Ensari de bu sefere iştirak ettiler. Fadale ve Yezid b.
Süfyan komutasındaki Đslâm ordusu Đstanbul’a hücum etti. Bu ilk Đstanbul kuşatması
iki kış bir yaz devam etti. Đslâm ordusu yiyecek kıtlığı ve hastalık sebebiyle bu
kuşatmadan vazgeçmek zorunda kaldı.35 Fakat Emevi Đslâm ordusu 670-678 yılları
arasında Anadolu’ya bir çok defa akınlar yaptı. Bu akınlarda Müslüman komutanlar
Bizans ordularını her defasında mağlup ettiler. Bu akınlar sonucunda Bizans’a son ve
kesin darbenin vurulma zamanı gelmişti. Bu da ancak Đstanbul’un alınmasıyla
mümkündü. Bu doğrultuda Araplar, 678 yılında Đstanbul’u hem karadan hem de
denizden kuşattılar. Bizans’ı bu kuşatmadan “ Grejuva ateşi” kurtardı. Bu yeni ve
tesirli silah sayesinde Bizans donanması Arap donanmasından daha üstün duruma
geldi. IV. Kontantinus Đstanbul’u müdaafa edebilmek için Rum ateşi ile techiz
edilmiş gemiler hazırladı. Böylece ilk defa ateşli silahlar harp sahnesine çıkıyordu.
Patlayıcı olan ve suda da yanabilen bu ateşin formülünü sadece Bizanslılar
biliyorlardı ve Şamlı Kallinikos isimli bir dülger tarafından icat olunarak tam o
sırada tatbik sahasına konmuştu. Bu ateşin özelliği su üzerinde dahi yanabilmesi idi.
Bizans imparatorluğu ve Đstanbul, Araplar tarafından fethedilmekten
sayesinde kurtuldu.
35
Uçar, s. 83.
106
bu silah
Đslâm donanması büyük kayıplar vererek geri çekildi. Mâlik b. Abdullah
komutasındaki kuvvetler de karadan saldırdı. Bu saldırı Bizans kuvvetleri tarafından
geri püskürtüldü. Đslâm ordusu Đstanbul surları önünde büyük bir hezimete uğradı. 36
Bu tarihten sonra Bizans toparlanıp Müslümanlara karşı taarruz gücüne ulaştı ve
Antakya’da bundan etkilendi.
36
A. A. Vasiliev, Bizans imparatorluğu Târihi, (çev. A. Müfid Mansel), Ankara,
Maarif Matbaa, 1943, s. 272.
107
3.3. Bizans’ın Müslümanlara Karşı Taarruzu ve Antakya Seferi
Bizans, Đstanbul surları önünde Arap ilerlemesini durdurduktan sonra
taarruza geçti. Bizans’ın 678’deki zaferi küçümsenemez, çünkü bir çığ gibi ilerleyen
Arap istilası ilk defa gerçekten durdurulmuştu. Araplar’ın şiddetli hücumuna karşı
Avrupa’nın müdafaası bakımından IV. Konstantinos’un bu zaferi bütün dünya tarihi
ölçüsünde ehemmiyetli bir dönüş noktasıydı. Đstanbul’un o zaman tecrübe ettiği
Araplara karşı taarruzu en sert ve en şiddetlisi olanı idi. Bizans tahtı Đslâm ordusu
taarruzuna karşı son engeldi. Gerçek bu ki Bizans, sadece Bizans imparatorluğunu
değil aynı zamanda Avrupa’yı da savunuyordu.37 Đslâm donanması Đstanbul
kuşatması sırasında tamamıyla bir felaket yaşadı. Đslâm donanması bu kuşatma da
bütün gemilerini kaybetti. Bizans donanması bu fırsattan yararlanarak karşı taarruza
geçti. Bizans donanması, Antakya’nın limanı olan Süveydiye (Samandağ)’ye geldi
ve buradan Antakya’ya saldırdı. Bu sırada Bizans’ın tahrik ettiği Antakya’da yaşayan
Ceracime halkı isyan ederek Lübnan dağlarına kadar olan bölgeyi işgal ettiler.38 Ebu
Ubeyde, Antakya’yı fethettiği zaman Ceracime39 halkı bu şehirde yaşıyordu. Ebu
Ubeyde, Antakya’dan ayrıldıktan sonra Ceracime halkı isyan etti.
37
Ostrogorsky, s.112.
Theophanes, s. 496.
39
Ceracime halkı ile alakalı bilgi için Bkz. Belâzurî, s. 228. Ceracime halkı, Amanos
dağında Karaboya (ez -Zac) madeni yakınındaki Beyyas ile Buka arasındaki bir
şehirde yaşıyorlardı. Bu halka Curcume de denilir. Onların idaresi Bizanslıların
Antakya’yı tekrar Đranlılardan almaları günlerinde, Antakya patrik ve valisine
verilmişti. Ayrıca bkz. Şahin Uçar, Anadolu’da Đslâm- Bizans Mücadelesi , s. 89.
Ceracime halkı, Curcuma diye bir şehirde Payas civarında kükürt çukurlarının
yakınında, Gurgum’da oturuyorlardı. Ceracime halkı, Amanos dağında
yerleşmişlerdir. Bu dağın ismi Aramice Ukame, Arapça biraz değişmiş şekli
“ el-Lukam” dır. Ayrıca Ceracime halkı ile alakalı bilgi için bkz. Süryani Mihael
Vekayinamesi, s.51. Ermenilerin “ Virk” dedikleri bu millet, malum olduğu yönüyle
Avrupalılar tarafından “Georgiens” Müslümanlar tarafından da “Gürcü” olarak
adlandırılırlar.
38
108
Habib b. Mesleme komutasındaki Đslâm ordusu Antakya’ya ulaştığı zaman
Antakya halkı Đslâm ordusu ile savaşmak yerine Habib b. Mesleme’den eman ve sulh
istediler. Habib b. Mesleme, özellikle Ceracime halkının bir daha isyan etmemesi
şartıyla anlaşmayı kabul etti. Bu anlaşmaya göre Ceracime halkı, Müslümanların
yardımcıları, Amanos dağında gözcüleri ve cephanecileri olacaklar, ayrıca
kendilerinden cizye alınmayacaktı. Đslâm ordusuyla birlikte savaştıklarında, onlar
düşmanlarından öldürdükleri kimselerin üzerlerindeki eşyalarını (seleb) alacaklardı.40
Ceracime halkıyla Habib b. Mesleme arasındaki bu anlaşma Antakya’nın 636
yılındaki fethi sırasında yapıldı. Ceracime halkı, bu tarihten 678 yılına kadar
Antakya’da isyan çıkarmadan yaşadı. Bizans ordusunun Antakya’ya gelmesiyle
Ceracime halkı Emevi Devletine karşı isyan etti. Ceracime halkı Antakya’dan
Lübnan dağlarına kadar olan bölgeyi işgal etti. Emevi halifesi Muaviye isyan eden
Ceracimeler’in üzerine bir ordu gönderdi ve bu ordu Đsyanı bastırarak Ceracimeler’in
çoğunu öldürdü.41 Bu tarihte gerek Đslâm donanmasının uğradığı felaket, gerekse
Ceracimelerin isyanı Halifeyi barış talep etmek zorunda bıraktı. Emevi halifesi
Muaviye, ile Bizans arasında 30 yıllık bir anlaşma yapıldı. Muaviye, anlaşmaya göre
yılda 3000 altın dinar, 50 harb esiri ve 50 safkan at vermeyi taahhüt etti. Bununla
beraber Avarlar’da Bizans’tan barış istediler. Böylece Bizans hem batı da hem de
doğu da barışı sağladı.42 Emevi halifesi Muaviye, daha kendi sağlığında oğlu Yezid’i
halife tayin etmek ve onun için biat almak suretiyle hilafetini garantiye aldı. Muaviye,
uzunca bir müddet bu işle meşgul olduğu ve hayatının sonuna doğru da bunu tatbik
sahasına koyduğu anlaşılıyor.
40
Belâzurî, s. 228.
Süryani Mihael Vekayinamesi, s.51.
42
Nikephoros, s. 87. Ayrıca bkz. Theophanes, s.496.
41
109
Muaviye, H. 60/M. 680 yılında vefat edince oğlu Yezid b. Muaviye iktidarı
ele aldı. Emevi halifesi Yezid b. Muaviye, Medine valisi, Velid b. Utbe b. Ebi
Süfyan’a bir mektup göndererek Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b.
Zübeyr’den zorla biat almasını emretti. Abdullah b.Zübeyr, Mekke’ye gitti ve Yezid
b. Muaviye’yi halife olarak tanımadığını ilan etti. Kufe halkı, Yezid b. Muaviye’ye
karşı Hüseyin b. Ali’ye destek olacaklarını bildirerek şehirlerine davet ettiler.
Hüseyin b. Ali, Mekke’den Kufeliler’in teşvikiyle ayrıldı. Hüseyin b. Ali, Kufe
yolunda iken Fırat kenarındaki Kerbela’da Yezid b. Muaviye’nin gönderdiği orduyla
karşılaştı ve (h.61 10 Muharrem) 10 Ekim 680 tarihinde savaşarak şehid oldu.
Mekke’de bulunan Abdullah b. Zubeyr direnmeye devam etti.43 Abdullah b. Zübeyr,
Mekke’de Emevi halifesi Yezid b. Muaviye’ye isyan ettiği sırada Şam’dan Hüseyin
b. Numayr komutasında Emevi ordusu Mekke’ye geldi. Mekke yakınında Abdullah b.
Zubeyr’in taraftarlarıyla Emevi ordusu savaşmaktayken Emevi halifesi Yezid b.
Muaviye’nin ölüm haberi geldi. Bunun üzerine Emevi ordusu, 13 Aralık 683
tarihinde Mekke’den Şam’a geri çekildi. Yezid b. Muaviye, kendisinden sonra oğlu
II.Muaviye’yi veliaht olarak bıraktığı için II. Muaviye halife ilan edildi. Fakat
II.Muaviye, kırk gün halife olduktan sonra öldü. 44
43
Wellhausen, s. 69.
Taberi, History of al-Tabari, Tarih el-Rusul ve’l Muluk (Çev. G. R. Hawting),
20. cilt, s. 116-120.
44
110
Đslâm devleti, Mekke’de Abdullah b. Zübeyr’e biat edenler ve Şam merkezli
Emevi Devleti olarak ikiye ayrıldı. Emevi Devleti’nde ise II. Muaviye’nin oğlu genç
Halid’in Müslüman birliğini kuracağından endişe edilmekteydi. Bu sebeple Mervan
b. Hakem, Emeviler’in hatta Kureyş’in bir büyüğü olduğundan Emevi halifesi ilan
edildi. Mervan b. Hakem’in halife olmasından sonra teşebbüs ettiği ilk iş Irak ve
Hicaz’da kendisini halife ilan eden Abdullah b. Zübeyr’e savaş ilan etmek oldu.
Fakat bu işi halledemeden kısa bir süre sonra 10 Nisan 685 tarihinde öldü ve yerine
oğlu Abdülmelik b. Mervan 685 yılının Mayıs ayında halife oldu.45 Böylece Antakya
için yeni bir dönem başlıyordu.
45
Taberi, History of al-Tabari, Tarih el-Rusul ve’l Muluk ( Çev. G. R. Hawting),
20. cilt, s. 160-161.
111
3.4. Abdülmelik b. Mervan Döneminde Antakya Bölgesi
Yezid’in 683’te vefat etmesinden kısa bir müddet sonra, iç savaş yüzünden
Şam bölgesinde karışıklıklar artınca, bu vaziyetten istifade eden Bizans Đmparatoru
IV. Kontantinus, sulhu bozdu ve Emevileri Maraş’ı dahi terk etmeye zorladı. Bu
sırada Mervan’ın yerine geçen Abdülmelik Irak’a karşı mücadelesine devam
edebilmek için Muaviye’nin ödediğinden daha büyük bir haraç ödemek suretiyle
685’te barış anlaşmasını yenilemek zorunda kaldı. Abdülmelik, yılda 360.000 dinar,
360 köle, 360 at vermeyi taahhüt etti. Bu anlaşmadan kısa bir süre sonra IV.
Konstantinos 33 yaşında olduğu halde 685 Eylül’ünde vefat etti. O sırada sadece 16
yaşında olan oğlu II. Iustinianos tahta çıktı.46
Abdülmelik b. Mervan, halife olduğu sırada Emevi Devleti iç isyanlarla
sarsılmaktaydı. Abdülmelik, halifeliğinin ilk yıllarında çok müşkül bir durumda kaldı.
Muhtar el-Sakafi, Irak’ta isyan etti ve bu isyanı bastırmak için gönderilen Emevi
kuvvetlerini yendi. Daha sonra bu isyanı bastırmak için bir Emevi ordusu Irak’a
gönderildi. Bu ordu, 687 yılında Kufe’yi kuşattı ve bu kuşatmanın sonunda Muhtar el
Sakafi kendi adamları tarafından da terk edildi ve öldürüldü. Kays kabilesi de bu
fırsattan istifade ederek Merc-i Rahıttaki mağlubiyetlerinin intikamını almak için
isyan ettiler. II. Iustinianos, Emevi Devleti’nin bu durumundan istifade ederek babası
IV. Konstanianus’un, Abdülmelik’le yaptığı barışı bozdu.
46
Theophanes, s. 503.
112
II. Iustinianos, Ceracimelerle beraber hareket eden bir Bizans ordusunu Şam
bölgesine sevketti. Böylece Bizans ordusu ile Arap ordusu 688 yılında Antakya
ovasında karşılaştı. Bizans ordusu Arap ordusunu mağlup etti ve Antakya’ya geldi.47
Bizans ordusu bir müddet için 688 yılında Antakya’yı işgal etti. Bizans ordusu
Ceracimelerle birlikte Antakya’dan Lübnan dağlarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi.
Bu sırada Abdülmelik, Dımaşk’ta hilafet iddiasıyla isyan eden Amr b. Saîd gailesiyle
uğraşmak zorundaydı. Bu vaziyette Abdülmelik, Bizans’tan barış talep etmekten
başka çaresi yoktu. Abdülmelik, evvelce ödediği miktarda haraç verecek, buna
ilaveten Ermeni, Gürcistan, Azerbaycan vergileri ve Kıbrıs’ın vergisi iki devlet
arasında paylaşılacaktı. Buna mukabil II. Iustinianos, Ceracimeleri Bizans
topraklarına yerleştirecekti. Bu barış 10 yıl sürecekti. II. Iustinianos, bu barış teklifini
kabul etti. Çünkü 689’da Bulgarlarla savaşa başlamıştı.48 Abdülmelik, Bizans’la
barışı sağladıktan sonra artık iç meselelerle uğraşabilirdi. Bu doğrultuda hicri 69/70
(689) yılında Amr b. Saîd’i bizzat kendi eliyle öldürerek bu rakibinden kurtuldu ve
ibn Zübeyr ile mücadeleye başladı. Haccac kumandasında bir orduyu Mekke’ye
sevketti. Hilafetteki rakibi ibn Zübeyr Kabe’de kuşatıldı. Aylarca süren kuşatma
esnasında Kabe mancınıklarla dövüldü ve 692 senesinde Haccac Mekke’yi ele
geçirdi. Đbn Zübeyr teslim olmadı ve savaşarak öldü. Böylece Yezid devrinden beri
süregelen iç savaş sona erdi ve Abdülmelik artık rakipsiz olarak halife oldu.49
47
Süryani Mihael Vekayinamesi, s.55.
Abd al-Ameer Abd Dixon, The Umayyad Caliphate ( 665-705 ), Luzac
Company, London, , 1971, s.112 Ayrıca bkz. Theophanes, s. 506.
49
Wellhausen, s. 104.
48
113
II. Iustinianos, Abdülmelik’le yaptığı barıştan dolayı Balkanlar’daki Slavlar
üzerine bir sefer yapmak fırsatını buldu. Bizans imparatoru 689’da Selanik’e girerek
komşu Slav kabileleri üstünlüğünü tanımaya mecbur etti. II. Iustinianos, hakimiyeti
altına aldığı bazı Slav kabileleri askeri küçük çiftçileri (Stratiotai) Antakya- Tarsus
arası tampon bölgeye yerleştirdi. Bu Slav kabileler son zamanlarda kaybedilen insan
gücünü telafi edecekleri ve Bizans’ın savaş gücünü kuvvetlendirecekleri ümidiyle bu
bölgeye iskan edildiler. Đskan edilen Slavlar, 30.000 asker çıkaracak kadar
kalabalıktılar.50 Ayrıca II. Iustinianos, Bulgar-Slav imparatorluğu ile yaptığı barış
sonucunda
Bizans’ın savaş gücünü Slav ve Ceracimeler ile artırmış olduğunu
düşünerek Abdülmelik ile yaptığı barış anlaşmasını bozmak için fırsat kollamaya
başladı. Đç savaşı sona erdiren Abdülmelik içinde Bizans’la yeniden hesaplaşmak
vakti gelmişti.51 Böylece II. Iustinianos, Kıbrıs’ın hem Araplara hem de Bizans’a
tabi olmasını istemedi ve Kıbrıs’ın Arap halkını oradan çıkardı. Bunu haber alan
Abdülmelik, on senelik müddetin sona ermesini beklemeyip daha önceki barış
şartlarını bozduğu için Iustinianos’a barışın bozulduğu haberini gönderdi.
Emevi halifesi Abdulmelik b. Mervan, Emevi Devleti içindeki karışıklıkları
sona erdirdikten sonra Bizans seferi için Şam’da büyük bir ordu toplamaya başladı.
Halife Abdulmelik, dört valiye mektup göndererek askerleriyle birlikte Şam’a
gelmelerini istedi. Bu mektup üzerine Hicaz valisi Eban b. Osman, Yemen valisi elHavlani, Abdulmelik’in kardeşi Mısır valisi Abdulaziz b. Mervan ve Irak valisi
Haccac b. Yusuf askerleriyle birlikte Şam’a geldiler.
50
Ostrogorsky, s.117.
Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Târihi (Çev.Ömer Rıza Doğrul), T.T.K Yay.,
Ankara,1999, s. 188.
51
114
Şam’da toplanan bu büyük ordu Mesleme b. Abdulmelik komutasında Bizans
ülkesine taarruza geçti.52 Bunun üzerine Bizans Đmparatoru II. Iustinianos mühim
miktarda Slav askeri ihtiva eden büyük bir orduyla Sebastopolis’e (Sulusaray)
yürüdü. Aynı zamanda Araplar da Sebastea (Sivas)’ı işgal ettiler. Bu iki yer arasında
kalan bir bölgede iki ordu 693 yılında karşılaştı. Araplar tarafından serbest
bırakılarak hürriyetlerine kavuşacakları vaat edilmiş olan Slavlar Arapların tarafına
geçtiler. Böylece II. Iustinianos çok ağır bir mağlubiyete uğradı. Araplar’a iltihak
eden Slavlar takriben 7000 kişi tıpkı Bizans’ın yaptığı gibi Antakya bölgesinde iskan
edildiler ve daha sonraki savaşlarda Müslümanlarla birlikte Bizans’a karşı
savaştılar.53 Muhammed b. Mervan 694 yılında kendisine refakat eden Slavlarla
birlikte tekrar Anadolu’ya girdi ve pek çok esir alarak döndü. Bizans kumandanı
Leontius, 692 yılında gözden düşmüş ve hapsolunmuştu. 695 yılı sonlarına doğru
serbest bırakıldı. Leontius maviler partisinin ve patriğin desteğini alarak Đmparatora
karşı isyan etti. Bu isyan sonucunda Leontius, Đmparator II. Iustinianos’un burnunu
kestirerek Kırım’a sürgüne gönderdi.54 Bizans imparatoru Leontius devrinde
Anadolu’da pek fazla mücadele olmadı. Anadolu’da (697-698) yılında bir veba
salgını ve kıtlık vardı. Bizanslılar, (698-699) yılında denizden Antakya civarına
saldırarak önemsiz bir zafer kazandılar. Bizans Amirali II Tiberius (698-705)
Đstanbul’daki isyan sonucunda imparator ilan edildi.55
52
Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî,Futûh, IV.cilt, Kitabu’l-Đlmiye, Lübnan, 1976,
s.123-124.
53
Süryani Mihael Vekayinamesi, s.55. Ayrıca bkz. Theophanes, s. 511.
54
Ostrogorsky, s.131.
55
Theophanes, s. 515.
115
3.5. Sekizinci Yüzyıl Başlarında Antakya
Bizans amirali II Tiberius (698-705) Bizans imparatoru olunca ilk iş olarak
imparatorluğun deniz tarafından gelebilecek tehlikelere karşı korunmasında hususi
bir dikkat sarf etti. Đstanbul’un deniz surlarını tamir ettirdi ve Ceracimelerin bir
kısmını Antakya’dan alarak Akdeniz sahillerine yerleştirdi. Ayrıca kardeşi
Herakleios’u bütün Anadolu themaların başkomutanlığı ve Kapadokya hudutlarının
muhafazası vazifesine tayin etti. Bizans komutanı Herakleios, 701 yılında
Anadolu’ya bir sefer düzenledi ve bu seferde Anadolu’da Emevi Sugur şehirlerinde
yaşayan bir çok insanı öldürdü.56 Theophanes’e göre bu seferde Emevi askerlerin
başarısız
olmasının
sebebi,
Herakleios
kumandasındaki
Bizans
ordusunun
Muhammed b. Mervan’ın ibni Eşas’a karşı sefere çıkmasından istifade etmesiydi.
Emevi halifesi Abdulmelik b. Mervan, Bizans ordusunun ilerlemesini durdurmak için
Abdullah b. Abdulmelik komutasında bir Đslâm ordusunu 702 yılında Anadolu’ya
sefere gönderdi. Abdullah, Anadolu’ya girerek Darende’ye kadar geldi ve burayı
kuşattı. Fakat burayı alamadı ve geri dönerken Misis’i Đslâm topraklarına kattı.57
56
Uçar, s. 100. Đbni Eşas’ın isyanı ile alakalı bilgi için bkz. J. Wellhausen, Arap
Devleti ve Sukutu, s. 109-113
Đbni Eşas, Abdulmelik’in Irak valisi Haccac tarafından Sicistan’a sevkedilen
ordunun kumandanı idi ve bu sefer esnasında isyan ederek ordusuyla geri döndü; 81
yılında Haccac’ın kuvvetlerini mağlup etti. Abdulmelik, asiler üzerine, 701
baharında Deyr Cemacim’de vuku bulan muhabereler esnasında, Muhammed b.
Mervan ve oğlu Abdullah kumandasında bir Şam ordusu sevk etmek zorunda
kalmıştı. Muhammed b. Mervan’ın ibni Eşas’a karşı yaptığı sefer 701 yılının ilk
yarısına rastlar. 701 yılının Temmuz ayı sonunda asi Iraklılar’ın mücadeleden
vazgeçip harp meydanını terk etmeleri ile savaşı Şam ordusu kazandı. Đbni Eşas bir
müddet daha mücadeleye devam ettikten sonra h. 84 (703-704) yılında Sicistan’da
ölmüştür.
57
Theophanes, s.520.
116
Belâzurî ise bu konu hakkında Abdullah b. Abdulmelik’in 703 yılında saife
askerleriyle (yazları Anadolu seferine çıkan askerlere saife askerleri denirdi) Antakya
derbendinden geçerek Misis’e gittiğini yazıyor. Abdullah b. Abdülmelik Misis
kalesini eski temeli üzerine yeniden inşa etti ve oraya cesaretiyle tanınmış 300 asker
seçerek yerleştirdi. Emeviler, ilk kez Misis kalesine yerleştiler ve bu kalenin tepesine
bir cami yaptılar. Abdullah, Misis’i fethettikten sonra Antakyalı Yezid b. Huneyn
kumandasında bir orduyu Misis ve çevresindeki Bizans birlikleri üzerine gönderdi.
Antakyalı Yezid b. Huneyn Misis çevresini Bizans birliklerinden temizledikten sonra
Abdullah b. Abdulmelik’in yanına döndü.58
Theophanes’e göre 704 yılında Yezid b. Huneyn Kilikya’ya girdi ve Sis’i
kuşattı. Bu sırada imparatorun kardeşi Herakleios geldi ve Yezid’in kumandasındaki
12 000 kişilik Arap ordusunu ağır bir mağlubiyete uğrattı.59 Araplar, 705 yılında
Misis şehrini tekrar hakimiyetleri altına aldılar ve burasını Bizanslılarla kendileri
arasında hudut olarak tespit ettiler. Kış aylarında muntazaman Antakya’dan keşif
kolları gönderilerek Misis ile Antakya arasında bağlantı kurulmaya başlandı. Halife
Abdulmelik bizzat Misis’e geldi ve aynı sene içinde öldü.60
58
Belâzurî,s. 236.
Theophanes, s.520.
60
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 63.
59
117
Abdulmelik b. Mervan, H. 85/M. 705 yılının Ekim’inde vefat edince hilafet
makamına Velid b. Abdulmelik geçti.61 Abdulmelik h. 85 yılında I. Velid için biat
almış ve ondan sonra da Süleyman’ın halife olmasını kararlaştırmıştı.62 I. Velid’in
halife olmasından kısa bir süre sonra, Kırım’da sürgünde bulunan II. Iustinianos,
oradan kaçarak Hazar hanının yanına gitti. Hazar hanı onu iyi karşıladığı için
II. Iustinianos, Hazar hanını kız kardeşi Theodora ile evlendirdi. II Iustinianos,
Bulgar ve Hazar hakanından aldığı kuvvetlerle 705 yılında Đstanbul üzerine yürüdü
ve şehri ele geçirerek tekrar imparator oldu. Yeniden imparator olan II. Iustinianos,
Kapadokya
geçitlerinin
muhafazası
vazifesini
yapan
Tiberius’un
kardeşi
Herakleios’u idam ettirdi. Böylece Anadolu Arap taarruzlarına karşı yine
muhafazasız kaldı.63
61
Đbn el-Aʻsem, Futûh, IV. Cilt, s.151.
Abu’l Farac, s. 190.
63
Uçar, s.103.
62
118
3.6. Halife I. Velid Döneminde Antakya
Abdulmelik b. Mervan’dan sonra halife olan oğlu I. Velid dokuz yıl beş ay
Emevi devletini yönetti. Bu dönemde Antakya’da önemli gelişmeler yaşanmaktaydı.
Halife I. Velid, Ceracime Meymun’un refakat ettiği Mesleme kumandasındaki bir
orduyu Tuana (Adana)’ya gönderdi.64 Emevi ordusu, Antakya’ya uğrayıp buradan
aldığı takviye kuvvetlerle Tuana’ya geldi. Bizans ordusu ile Emevi ordusu Tuana’da
savaştılar. Şiddetli bir hücum sırasında Ceracime Meymun öldü ve halife Velid, oğlu
Abbas kumandasında yardımcı kuvvetler gönderdi. Bu sırada II. Iustinianos Terbel
Han’la bozuşmuş ve Asya birliklerini Avrupa’ya çekmişti. Daha sonra II. Iustinianos
Terbel Han’la barış antlaşması imzaladı. Bizans, bu barış anlaşmasıyla Balkanlarda
güvenliği sağladı. Buna karşın Emevi ordusu, Anadolu seferine başlayarak Tuana’ya
saldırdı ve burada Bizans ordusu ile savaştı. Emevi ordusu, bu savaşta galip geldi ve
4000 Bizans askerini öldürdü. Böylece Emeviler, 707 yılının Mart ayında Tuana’yı
fethettiler.65
64
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 63. Adana’nın fethi sırasında Antakya’dan gelen
bir Ceracime kuvvetinin Mesleme’nin ordusunda bulunduğu anlaşılıyor. Bkz.
Belâzurî, s.230. Meymun el Cürcümani, Rum bir köle idi ve Muaviye b. Süfyan’ın
kız kardeşi Ümmü’l- Hakem’in kabilesine aitti. Bu kabile mensupları Sakifli idiler.
Bu kölenin Ceracime’ye nispet edilmesi, onlarla beraber olduğu ve Lübnan dağına
gittiğinden dolayıdır. Abdulmelik bu kölenin güçlü ve yiğit bir kimse olduğunu
işitince, sahiplerinden onu azat etmelerini istedi. Onlar da bunu kabul ettiler. Bunun
üzerine Abdulmelik, onu bir kısım askerin başına geçirip Antakya’ya gönderdi.
O, Antakya halkından bin kişilik kuvvetin başında Tuana’da Mesleme b.
Abdulmelik’le birlikte savaştı. Büyük yararlıklar gösterdikten sonra şehit oldu.
65
J.F. Haldon, Byzantium in The Seventh Century , Cambridge University Pres,
1990, s.80.
119
Emeviler, Tuana’nın fethinden sonra Kilikya (Çukurova)’ya yaptıkları
akınlarda hiçbir mukavemete rastlamamış görünmekte olup bir çok kaleyi zapta
muvaffak oldular. Küçük bir Arap birliği hatta Khrysopolis (Üsküdar)’a kadar
ilerledi.66 Emevi ordusu, Halife I. Velid döneminde Anadolu’ya bir çok sefer yaptılar
ve bu seferlerden
çok fazla ganimet elde ettiler. Halife Velid b. Abdulmelik,
Anadolu seferinden dönüşünde Antakya’ya uğradı ve Antakya yakınında bulunan
sahillerdeki Sulukiyye (bugünkü Samandağ) topraklarını Antakya’daki askerlere ıkta
olarak verdi. Her cerib topraktan bir dinar ve iki müdd buğday vergi almayı
kararlaştırdı.
Halife I. Velid, burayı askerlere imar ettirerek Sulukiyye kalesini
yaptırdı.67 Ebu Numan el-Antâkî ve Antakya halkından bazılarının rivayetine göre
Mesleme b. Abdülmelik Anadolu seferine giderken hanımlarını yanında götürdü.
Orduda bulunan bazı kimseler de hanımlarını yanlarında götürdüler. Ümeyye
kabilesi mensupları ailesini korumak gayretiyle insanın savaşta fazla iradeli
olacağından, bu şekilde hareket ediyorlardı. Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki
Đslâm ordusu Antakya yakınında bulunan Bağras yokuşundan ovaya inen dar bir yola
gelince içinde kadınlarında olduğu bir topluluk uçuruma düştü. Bunun üzerine
Mesleme, diğer kadınların yürüyerek oradan geçmelerini emretti. Kadınlar da
develerden inip yürüdüler. Bundan dolayı bu yokuşa kadınlar yokuşu denildi.
Antakya yakınındaki Bağras yokuşundaki bu yolda, insanlara saldıran aslanların
bulunduğu yırtıcı hayvanlar yatağı vardı. Bu durum halife I. Velid’e şikayet edildi.
Bunun üzerine halife I. Velid dört bin tane erkek ve dişi manda gönderdi. Haccac’ın
Sind valisi Muhammed b. el-Kasım es Sakafi, oradan binlerce manda gönderdi.
66
67
Ostrogorsy, s.134
Belâzurî, s. 211.
120
Haccac, bunlardan dört binini halife I. Velid’e gönderdi ve geri kalanları da
Kesker ormanına salıverdi. Halife I. Velid döneminde Antakya valisi olan Yezid b.
Muhelleb valilikten azledildi ve öldürüldü. Böylece Yezid b. Abdülmelik Beni
Muhelleb’in mallarına el koydu. Antakya’da bulunan dört bin manda da bu mallar
arasındaydı. Yezid b. Abdülmelik bunları da Zuttlarıyla (Hindli çobanlar) birlikte
Misis’e gönderdi. Böylece Misis’de sekiz bin Manda toplanmış oldu. Fakat Antakya
ve Kınnesrin halkı bu mandalardan çoğunu kendileri için seçip aldılar.68 Mesleme ve
Abbas, Halife I. Velid döneminde Anadolu’ya akınlar yaptılar ve 5 hisar aldılar.
Buna karşılık Bizans donanması da Mısır sahillerine hücum etti. 710’da halife
Velid’in oğlu Abdülaziz tarafından önemsiz bir akın yapıldı, fakat Mesleme Malatya
yakının da Darende’yi aldı. Aynı yıl içinde Sis de Osman tarafından işgal edildiğinde
hudut Seyhan nehrine kadar ilerlemiş oldu.69 Halife I. Velid döneminde Đslâm ordusu
Anadolu’da ilerlerken Bizans yönetiminde iç karışıklıklar ve taht mücadelesi vardı.
711 yılında II. Iustinianos’a karşı isyan başladı. Bu isyan hakimiyetlerini Kırım’a
kadar uzatmış bulunan Hazarlar tarafından desteklendi.
II Iustinianos’un Kırım’a gönderdiği donanma, Philippikos adıyla imparator
ilan ettikleri zata iltihak ederek geri döndü ve 711’de bu zat tahta geçti. Artık
II. Iustinianos’u müdaafa edecek kimse kalmamıştı. Düşürülen imparator ölümü
kendi subaylarından birisinin elinden tattı. Küçük oğlu ve veliahdı Tiberius’da
öldürüldü. Böylece Bizans tarihinde önemli bir yere sahip bulunan 100 yıllık
Herakleios hanedanlığı son temsilcisini de kaybederek son buldu.70
68
Belâzurî, s. 240.
Uçar s. 105.
70
Ostrogorsy, s.134.
69
121
Antakya Patriği, 711 yılında Halife Velid’in huzuruna çıktı. Halife Velid,
Antakya Patriğini memnuniyetle kabul edip taltif etti. Halife Velid, Antakya patriğini
taltif ettiği sırada Bizans imparatoru Philippikos, Ermenilere zulüm etmeye
başlamıştı. Ermeniler, bu zülumden kaçarak Müslümanlara sığındılar. Halife
Velid’de zulümden kaçan bu Ermenileri Malatya civarına yerleştirdi. Malatya
civarına yerleştirilen Ermeniler bu bölgede çoğaldılar ve kuvvetlendiler. Ermeniler,
Emevi halifesinin yardımlarından dolayı Emevilerin Anadolu’da hakimiyet
kurmalarına destek oldular. Ermeniler, Anadolu’da Emevilerin hakimiyet kurmaları
için yardım ederken Bizans’a düşmanlık etmeye başladılar.71 Bizans imparatorluğu
içindeki karışıklıklardan dolayı Opsikion thema’sı imparator Philippikos’a karşı
ayaklandı ve Đmparator 3 Haziran 713’de tahtından indirilerek gözleri kör edildi.72
Araplar, Bizans içindeki taht mücadelesinden faydalanarak Anadolu’ya yeni
akınlar yapmaya başladılar. Araplar’ın Anadolu’ya akın yaptıkları sırada 22 Şubat
713 tarihinde çok şiddetli bir deprem oldu. Bu depremde Antakya, Haleb ve
Kınnesrinde bir çok yer yıkıldı. Bilhassa kiliseler ve mescitler bu depremden çok
zarar gördüler.73 Bütün bu felaketler olurken Bizans Đmparatorluğunda karışıklık
devam ediyordu. Antakya civarındaki depremden sonra Bizans imparatoru
Philippikos azledildi ve yerine sivil bir memur olan Artemius, Anastasius lakabıyla
Bizans imparatoru ilan edildi.74
71
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 66.
Uçar, s. 106.
73
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 66.
74
Ostrogorsy, s.143-144.
72
122
3.7. Halifeler Süleyman ve Ömer b. Abdulaziz Döneminde Antakya
Halife Velid’in 715 yılında vefatından sonra onun yerine kardeşi Süleyman
Halife ilan edildi. Süleyman b. Abdulmelik, Emevi hilafetinde iki yıl beş ay hüküm
sürdü. Halife Süleyman, (hicri 98) 716 yılında Bizans taht mücadelesini fırsat bilerek
kardeşi Mesleme b. Abdulmelik’i kara yoluyla Ömer b. Hubeyre’yi de Lazkiye’den
donanma ile Đstanbul seferine gönderdi.75 Đslâm ordusu, Anadolu seferine çıktığı
sırada Bizans ordusu ve Opsikion theması, 716 yılı sonlarında imparator
Anastasius’a karşı isyan etti. Bu isyan sonucunda Đmparator Anastasius tahtan
indirildi ve yerine III. Theodosius Bizans imparatoru ilan edildi. Bizans, bu iç
karışıklıklarla uğraşırken Mesleme, 716 yılı sonlarında Hısn el Sakalibe76’yi fethetti.
Bu kale Toros geçitlerine hakim olan fevkalade ehemmiyetli bir mevkideydi.77
Bizans imparatorluğunda taht mücadelesi aslında bu Anatolikon ve
Armeniakon themaları ile III. Theodosius tarafını tutan Opsikion theması arasında bir
mücadele idi. Bu mücadeleden yararlanan Halife Süleyman b. Abdulmelik
‘‘ Đstanbul’a karşı sonuna kadar harb edeceğim ya Emevi Devleti’ni tüketeceğim ya
da bu şehri alacağım’’ kararlığıyla kardeşi Mesleme’yi iki yüz bin kişilik ordu ile
1 Eylül 716 tarihinde Đstanbul seferine gönderdi.78
75
Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, al warak.com.,s.231.
Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.231’de Mesleme b. Abdulmelik’in Hısn el-Sakalibe
kalesini fethettiğini yazıyor.
77
Ostrogorsy, s.145.
78
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 69.
76
123
III. Theodosius, Leon ile imparatorluk mücadelesine girmek yerine kendi
şahsı ve oğlu adına gerekli güvenceyi aldıktan sonra hayatının geri kalan kısmını
Efes’de keşiş olarak geçirmek üzere tacını çıkardı. Bunun üzerine III. Leon, 25 Mart
717’de Đstanbul’a gelerek Ayasofya’da tacını giydi. Bununla artık taht kavgaları
devresi sona ermiş bulunuyordu. Yirmi yıl içinde yedi defa zorla hükümet degişikliği
görmüş olan devlet III. Leon (717-741) ile istikrara ve yeni bir hanedan tesis eden
bir hükümdara kavuşmuş bulunuyordu.79
Mesleme b. Abdulmelik’in Đstanbul’u kuşattığı zaman Halife Süleyman b.
Abdulmelik oğlu Davud’u Anadolu seferine gönderdi. Davud b. Süleyman, Malatya
yakınında Hısnıl Mer’e kalesini fethetti.80 III. Leon, Bizans imparatoru olduğu yıl
Halife Süleyman vefat etti. Ömer b. Abdulaziz, 717 yılında Emevi halifesi olduğunda
Mesleme b. Abdulmelik komutasındaki Emevi ordusu bir yıla yakın süredir Đstanbul
kuşatmasını sürdürüyordu. Bizans Đmparatoru III. Leon’un çağırmasıyla Bulgar
ordusu Bizans’a yardım etmek için Đstanbul surları önünde Emevi ordusu ile
karşılaştı ve Bulgar ordusu uzun süredir Đstanbul kuşatmasında yıpranmış olan Emevi
ordusundan çok fazla savaşçıyı öldürdü. Bizanslılar, yeniden Grek ateşi sayesinde
Arap donanmasını yakmaya muvaffak oldular. Halife Ömer b. Abdulaziz, Đstanbul
surlarının önünde bulunan Đslâm ordusunun zor durumda olduğunu haber alınca 15
Ağustos 718 tarihinde Mesleme’ye Đstanbul kuşatmasına son verip Şam’a dönmesini
emretti.
79
80
Ostrogorsy, s.145.
Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.231
124
Bir yıl boyunca Đstanbul kuşatmasını sürdüren Đslâm ordusu çok yıpranmıştı.
Halife Ömer b. Abdulaziz, daha fazla yıpranmaması için orduyu geri çağırdı.81
Đstanbul surlarının önünden geri çekilen Đslâm ordusu, Bizans saldırılarını önlemek
için Bizans sınırındaki savunmayı kuvvetlendirdi. Bu doğrultuda Halife Ömer b.
Abdulaziz, Antakya’dan geçerek Misis’e kadar geldi. Halife Ömer, Misis’e gelince
Misis kalesini yıktırmak istedi. Ancak devlet adamları Đslâm memleketlerinin
müdaafası için Misis’in lüzumlu olduğunu ve kalesi yıkılırsa Bizans’ın Antakya’ya
kadar geleceğini söylediklerinden dolayı Halife bu fikrinden vazgeçti.82 Emevi
ordusu, Bizans’a karşı savunmasını ve ordusunu güçlendirirken Bizans denizden
saldırıya başladı. Bizans donanması H.100/M. 719 yılında Lazkiye ve Antakya’ya
saldırdı. Bizans ordusu bu iki şehri tahrib ettikten sonra bir çok insanı esir edip
götürdü. Halife, Antakya surlarının yeniden inşa edilmesini emretti ve esir edilen
Müslümanları da fidyelerini ödeyerek kurtardı. Ancak Antakya’nın surlarının tamir
edilmesi halifenin vefatına kadar tamamlanamadı.83 Halife Ömer b. Abdulaziz (717720) Emevi hilafetinin eski politikasını değiştirerek Đmparatorluğu katı bir Arap
temelinden ziyade yeni bir temele oturtmaya çalıştı. Halife II. Ömer, ister Arap olsun
ister olmasın bütün Müslümanların temel eşitliğini kabul ederek kökenlerine
bakılmaksızın Müslümanlara mali eşitlik veren yeni kanunlar çıkardı.84
81
Aikaterina Christophilopoulou, Byzantine History II ( 610-867) ( Translated by
Timothy Cullen), Adolf M. Hakkert Yay., Amsterdam, 1993, s.119-120.
82
Kasım Ener, Tarih boyunca Adana Ovasına Bir Bakış, Hürsöz Yay., Adana,
1990, s.96.
83
Belâzurî, s.189.
84
Ira M. Lapidus, Đslâm Toplumları Târihi (çev. Yasin Aktay), I. Cilt, Đletişim
Yay. 2002, s.96.
125
Bu yeni kanunda Kiliseler ve manastırlar, evlere, mirasa ve yoksulların
bakımı için bir kenara konulan tarım ürünlerine getirilen vergi muafiyetinden
yararlandılar.85 Halife Ömer b. Abdulaziz, (Hicri 101) M.720 yılının Şubat ayında
vefat etti ve yerine Yezid b. Abdulmelik (720-724)
halife oldu.86 Yezid b.
Abdulmelik, halife olduğunda adı Yezid b. Muhalleb olan Hırtalı Arab ona karşı
isyan etti. Basra Arabları ve bütün Đran Yezid b. Muhalleb ile beraber hareket ettiler.
Halife Yezid b. Abdulmelik isyanı bastırmak için büyük bir ordu gönderdi ve bu
ordu Yezid b. Muhalleb’i öldürerek isyanı bastırdı.87 Yezid b. Abdulmelik, 721
yılında Ömer b. Hubeyre’yi Misis’den Anadolu seferine çıkması için görevlendirdi.
Emevi komutanı Ömer b. Hubeyre’de Misis yakınlarında bir Bizans kalesini alarak
geri döndü.88 Halife Yezid b. Abdulmelik, Emevi devleti içindeki Kiliselerin
duvarlarının üzerinde bulunan bütün resim ve heykellerin koparılıp imha edilmesini
emretti. Bizans Đmparatoru’da aynı şekilde hareket etti. O da azizlerin ve kralların
resimlerini kiliselerden kaldırttı. Ayrıca III. Leon, Kadıköy konsilinin kararlarını
kabul etmeyen her insanı memleketten sürüyordu.89 III. Leon, Yahudilere zulme ve
onları vaftiz etmeye başladı. Bu sebepten bir çok Yahudi Antakya bölgesine kaçtı.
Bu yeni göçlerin Antakya içinde önemli sonuçları oldu.90
85
Judah Benzion Segal, Edessa/ Urfa “ Kutsanmış Şehir” s.256.
Uçar, s.118.
87
Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove),
University of Pennsylvania press, Philadelphia, 1982. s. 92.
88
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 75.
89
E.W. Brooks, ‘‘The Struggle with the Saracens (717-867)’’, Cambridge Medieval
History, 4.Cilt, s.120.
90
Abu’l Farac, s. 194.
86
126
3.8. Halife Hişam b. Abdulmelik Dönemi’nde Antakya
Halife Yezid b. Abdulmelik’in vefatından sonra kardeşi Hişam b. Abdulmelik
(724-743) on dokuz yıl sekiz ay hüküm sürdü. Halife Hişam b. Abdulmelik
halifeliğinin ilk yılında Mervan b. Muhammed’i Mezopotamya ve Antakya bölgesini
yönetmek için Saîd al-Haraşi yerine vali olarak atadı. Halife Hişam, Mervan b.
Muhammed’i
Antakya’ya
göndererek
Bizans’a
akın
düzenlemesi
için
görevlendirdi.91
Halife I. Velid’den Halife Hişam b. Abdulmelik dönemine kadar olan sürede
Emevi Devleti’nin Kuzey Afrika, Đspanya ve Orta Asya’ya ordular göndererek bu
uzak memleketlere kadar sınırları genişledi. Emevi Devleti Halife Hişam b.
Abdulmelik döneminde Kuzey Afrika, Đspanya ve Orta Asya’da savaşarak kazandığı
bu topraklardan vergi alıyordu,92 fakat aynı zamanda Halife Hişam b. Abdulmelik
Anadolu’da kanallar kazdırarak Fırattan getirttiği su ile ekinleri sulamak sayesinde
elde ettiği gelir bütün ülkelerin verdiği vergilerden fazla idi. Antakya bölgesinde 726
yılında yağmurun az yağmasından dolayı membalar kurudu ve nehir suları alçaldı.
Halife Hişam b. Abdulmelik’in yaptırdığı su kanalları sayesinde topraklar sulandı.
Bu yılda insanlar hububat ve sebze kıtlığından kurtuldu. Fakat 726 yılında Antakya
bölgesinde veba salgını başladı ve bir çok yere bilhassa Mezopotamya’ya yayıldı.93
91
Ghewond, History of Ghewond (Translated by Zahen Arzoumanian),
Philadelphia,1982, s.177.
92
Hitti, s. 457.
93
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 75-76.
127
Bizans Đmparatoru III. Leon (717-741) Đmparator olmadan önce Emevi
Devleti’nin egemenliği altında bulunan Maraş şehrinde yaşamıştı. Suriye asıllı III.
Leon Bizans bölgesine göç etti ve daha sonra Bizans Đmparatoru oldu.94 III. Leon’un
Bizans Đmparatorluğu döneminde en önemli olay tasvirlere karşı vaziyet almaktaydı.
Tasvirlerle mücadele bu devreye damgasını vurdu ve devletin bir yüzyıldan fazla bir
süre ağır iç mücadelelerle uğraşmasına neden oldu. Bizans kilise çevresinde aziz
tasvirlerine tapınmak son asırlar içinde özellikle Justinanus sonrası devrede gittikçe
daha ziyade yayılmış ve Bizans dindarlığının en önemli tezahür şekillerinden biri
haline gelmişti. Fakat Arap dünyasıyla vuku bulan temas için-için yanmakta olan
tasvir düşmanlığını alevlendirdi.95 Đmparator III. Leon tasvirlerle mücadeleye
başlamasındaki bardağı taşıran son damla resimlere tapınmaktan dolayı tanrısal bir
gazap işareti saydığı Antakya bölgesinde şiddetli bir deprem olmasıydı. Bu
depremden sonra ikonoklast (tasvir kırıcı) hareket başlamış oldu. Hedef tasvirlerin
imhası ve bunlara ibadet edenlerin takibi idi.96 Đmparator III. Leon, 730’da dini
resimlerin yapılmamasını ve mevcutların imha edilmesini resmen ilan etti. Bu
politika idarelere göre az veya çok şiddetli ve Đrene zamanında (787-815) arasında 30
senelik bir inkıta ile 843 tarihine kadar tatbik edildi.97
94
Ghewond, s.172.
Ostrogorsy, s.149.
96
Theophanes,The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove),s.97.
97
Charles Delvoye, ‘‘Bizans Resim Sanatının Ana Temayülleri’’ (Çev.Yener Boran),
A.Ü.D.T.Ç.F. dergisi, 22. cilt, 4.sayı, Ankara, 1965, s.303-310.
95
128
Bizans Đmparatorluğu, tasvirlerin imhası sebebiyle iç karışıklıklar içindeyken
Emevi halifesi Hişam b. Abdulmelik, 726’da Cerrah b. Abdullah el-Hakemî
Azerbaycan valiliğinden azlederek yerine Mesleme b. Abdulmelik’i atadı.98
Mesleme b. Abdulmelik, 728’ de büyük bir ordu ile Türkistan’a saldırdı. Mesleme,
kırk gün süren savaştan sonra Türkleri yenemeyeceğini anlayınca Şam’a geri döndü.
Bu kez Kafkasya’ya Karadeniz’in kuzeyine hakim olan Türkler, 731’de Emevi
Devletine saldırdılar. Türkler, bu akında Azerbaycan eyaletinde bir çok şehir ve
köyleri aldılar.99 Bunun üzerine Halife Hişam b. Abdulmelik, 732 yılında Mervan b.
Muhammed komutasında 40.000 askerden oluşan büyük bir orduyu Hazar
Türkleri’ne karşı gönderdi. Hazar hakanı ile Mervan b. Muhammed arasında yapılan
savaşta Hazar hakanının ordusu hezimete uğradı. Bunun üzerine Emeviler ile
Hazarlar arasında Hazarların Đslâmiyeti kabul etmeleri şartıyla barış yapıldı ve
Hakan’ın
Đdil’e
dönmesine
izin
verildi.100
Böylece
Hazar
Türkleri’nin
Azerbaycan’daki Emevi şehirlerine taarruz etmelerine mani olundu. Halife Hişam b.
Abdulmelik, Türkler ile barış anlaşması yaptıktan sonra oğlu Muaviye’yi Bizans
seferine çıkması için görevlendirdi. Muaviye b. Hişam, Đslâm ordusu ile Antakya’dan
aldığı askerlerle Toros geçitlerinden geçerek Çankırı’ya doğru hareket etti. Muaviye
b. Hişam, komutasındaki Đslâm ordusu Çankırı şehrinin surlarını yıktıktan sonra
şehre girdi. Çankırı’nın alınmasından sonra Đslâm ordusu Đznik şehrine doğru hareket
etti. Đznik’e gelen Đslâm ordusu kırk gün boyunca şehri kuşattı ve kırkıncı günde
şehre girdi. Đslâm ordusu, Đznik’ten Antakya’ya geldi ve oradan Şam’a geçti.
98
M.Đ. Artamanov, Hazar Târihi, Türkler, Yahudiler, Ruslar, Selenge Yay.,
Đstanbul, 2004, s.279.
99
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 79. Süryani Mihail’in burada Türk dediği halk
Hazarlardır.
100
W-Barthold-P.B. Golden, ‘‘Khazar’’, E.I (Đng) IV.cilt, s.1174-1175.
129
Bizans Đmparatoru III. Leon’un Araplar’a karşı sağladığı üstünlükten dolayı
kazandığı şan ve şöhret ne kadar büyük olursa olsun, tasvir kırıcılığı aşırı
desteklemesinden dolayı halk arasında itibarı temelden sarsılmıştı. Bizans Đmparatoru
III. Leon, yirmi dört yıl hüküm sürdükten sonra 741 yılında vefat etti. III. Leon’un
oğlu V. Kontantinus babasına halef oldu. 101
Bizans Đmparatoru V. Kontantinus, bir yıl hüküm sürdükten sonra bir süre
için Bizans imparatorluğundan ayrılmak zorunda kaldı. Bizans Đmparatoru
V. Kontantinus, 742 yılının Haziran ayında Araplara karşı çıktığı bir seferde ordusu
ile birlikte Opsikion arazisinden geçerken baskına uğrayıp mağlup edildi. Bu sırada
askeri bölgelerin en büyük kumandanı olan Artabasdos genç kayın biraderine karşı
isyan etti. Böylece Artabasdos, ordusu ile Đstanbul’a girerek yeniden cephe değiştiren
patrik Anastasius’un elinden imparatorluk tacını giydi. Baş şehrin bir çok memuru
yeni Bizans Đmparatoru Artabasdos’a iltihak etti. Bu resimlere düşman siyaseti
Đmparator Artabasdos’a en yakın devlet memurları arasında bile tamamiyle tasvip
edilmemekteydi. Böylece Đstanbul’daki aziz resimleri tekrar yerlerini aldılar. Tasvir
kırıcı devre V. Konstantinos’un tekrar Đmparator olana kadar geçmiş görünmekte idi.
Bunu haber alan V. Kontantinus Đstanbul’a gelmedi.102 V. Kontantinus kendisine
yardım etmek vaadinde bulunan Anatolikon themasının yanına iltica etti. Anatolikon
themasıyla beraber Kilikya’ya geldi ve kışı orada geçirdi. Bizans imparatoru olan
Artabasdos büyük bir orduyla V. Kontantinus’a karşı sefere çıktı.
101
102
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 79-80.
Ostrogorsy, s.154.
130
Artabasdos komutasındaki ordu ile V. Kontantinus taraftarları Kilikya
civarında karşılaştı ve bu savaşta Artabasdos yenilip kaçtı. Aratbasdos’a iltihak
edenler V. Kontantinus tarafına geçtiler. 16 ay Bizans Đmparatoru olan
Artabasdos’un imparatorluk devresi böylece son buldu.103
Halife Hişam b. Abdulmelik, Antakya Kilisesinin ‘‘Doğu Kiliseleri’’
üzerinde etkili olmasını istiyordu. Bu doğrultuda kardeşi konumunda olan Stephen’i
743 yılında Antakya Kilisesi patrikliğine seçtirdi. Stephen, iki yıl boyunca Antakya
Kilisesi patrikliğinde bulundu. Antakya Kilisesi’nin doğu bölgesindeki kiliseler
üzerinde etkili olmasını isteyen Halife Hişam b. Abdulmelik bu düşüncesini
uygulayamadan 743 yılında vefat etti.104
103
Walter Emil Kaegi, Byzantine Military Unrest ( 471-843), Adolf M. Hakkert
Yay. Amsterdam,1981, s. 237.
104
Theophanes,The Chronicle of Theophanes ( Translated by Harry Turtledove),
s. 107.
131
3.9. Halife II. Velid’den Emevi Devleti’nin Yıkılışına Kadar Antakya
Halife Hişam b. Abdulmelik’ten sonra yerine Velid b. Yezid geçti. Halife
Velid b. Yezid Hişam hanedanı mensublarına karşı fena muamele yaptı. Emevi halkı,
Halife Velid b. Yezid’ten şarap içtiği ve fenalık yaptığı için nefret ediyorlardı. Emevi
halkı, Şam’da isyan etti ve Velid b. Yezid’i öldürüp yerine oğlu III. Yezid’i 744
yılında halife yaptı. III. Yezid beş ay Emevi Halifeliğinde bulunduktan sonra
hastalandı ve öldü.105 III. Yezid’den sonra kardeşi Đbrahim b. Velid halife oldu.
Fakat onun hilafeti de uzun sürmeyecekti. Cezire Valisi Mervan b. Muhammed isyan
etti ve 744 yılının Aralık ayında Şam’da kendisine biat ettirmek suretiyle hilafeti ele
geçirdi. Mervan’ın hilafeti Emevi devletine hakim olmak için yaptığı bitmez
tükenmez mücadelelerle geçti.106
Emevi hilafeti bu iç mücadelelerle uğraşırken V.Konstantinos, Artabasdos’u
imparatorluktan uzaklaştırdı ve Bizans Đmparatorluğunda düzeni sağladı. Halife
Mervan b. Muhammed, Antakya Patriği Stephen’in ölümünden sonra Urfalı rahip
Theophylaktos’u 745 yılında Antakya Patriği olarak görevlendirdi. Emevi
hilafetindeki mücadelelerden istifade eden Bizans Đmparatoru V. Konstantinos, 746
yılında Antakya’ya saldırdı. Bizans Đmparatoru Antakya’ya saldırdığında Emevi
halifesi Mervan kendisine karşı isyanı bastırmakla uğraşıyordu. Bu sebepten V.
Konstantinos komutasında Bizans ordusu savaş yapmadan Antakya’ya 746 yılında
girdi ve buradan ilerleyerek Maraş’a kadar geldi.107
105
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 82.
Uçar, s.125.
107
Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove),
s.111-112.
106
132
V. Konstantinos, Antakya bölgesine yaptığı bu seferde bu bölgede yaşayan
Süryani Monofizit taraftarlarının bir kısmını buradan alarak Trakya’ya yerleştirdi.
Bizans, Araplara karşı karada kazandığı zaferlere deniz zaferlerini de ekledi. Bizans
donanması başkumandanı Kibyraiot, Kıbrıs yanında Đskenderiye’den gönderilen bir
Arap donanmasını 747 yılında imha etti.108 Bu zaferler Bizans imparatorluğuna
sürekli arazi kazancı sağlamadı. Çünkü zaptedilmiş olan kaleler pek kısa bir müddet
sonra tekrar Arapların eline geçti. Fakat V. Konstantinos’un doğu sınırında başarıları
burada bir şeyler olacağını göstermekteydi. Artık Bizans’ın mevcudiyeti için
mücadele etmek zorunda olduğu devir geçmişti. Bizans-Arap mücadelesi artık bir
sınır çatışması karakteri aldı ve bu arada geçici olarak inisiyatif Bizans
Đmparatorunun elinde kaldı. Doğuda Bizans artık taarruza uğrayan değil, taarruz eden
idi. Antakya’da bu taarruzdan etkilendi.109
108
109
Christophilopoulou, s.149.
Ostrogorsy, s.156.
133
ÜÇÜCÜ BÖLÜM
4. ABBASĐLER DEVRĐ’DE ATAKYA’DA ĐLK DÖEM
(750-868)
4.1. Emevi Devleti’nin Yıkılışı Abbasi Devleti’nin Kurulması
Emevi Devleti’nin yıkılıp Abbasi Devleti’nin kurulmasında üç kesim etkili
oldu. Bu üç kesimin birincisi, Hz. Muhammed’in amcasının soyundan gelen
Abbasoğulları, ikinci kesim Ebu Müslim komutasında Horasan grubu ve üçüncü
kesim ise Hz. Ali taraftarlarıydı. Bu üç kesimin çeşitli nedenlerle Emeviler’e karşı
düşmanlığı vardı. Đhtilalin liderliğini Abbasoğullarından Abdullah es Saffah
yaptığından dolayı ihtilal başarıya ulaştıktan sonra devletin adı Abbasi Devleti
olarak konuldu. 749 yılının başlarına kadar tarih sahnesinde ‘‘Abbasiler’’ve ‘‘Hz. Ali
evladı’’ kelimeleri açıkça görülmemişti. Bunların yerine her ikisini de ihtiva eden
başka tabirler kullanılmaktaydı. Beni Haşim, ehli Beyt gibi. Bu iki grup kendi hakları
olduğu halde, Emeviler'ce gaspedildiğine inandıkları halifeliği ele geçirmek için
Ümeyyeoğulları’na karşı birlikte mücadele veriyorlardı. Haşimiler diye adlandırılan
bu iki kesim, birbirinden oldukça farklı özelliklere sahipti. Haşimoğulları’nın
liderliği, uzun süre Hz. Ali taraflarında bulundu. Hz. Ali taraftarlarının içinden çıkan
liderler Ümeyyeoğulları’nın hakimiyetine karşı mücadele verdiler. Fakat Emevi
halifeleri bu hareketin liderlerini öldürdüler. Hz. Ali taraftarları verdikleri bu
kurbanlara mukabil, politik tecrübelerin olmaması ve ordularındaki liderlik ihtilafları
yüzünden zayıfladılar. Böylece bu kesim önceleri düşmanlarını korkutan önemli bir
güce sahip iken, küçük fırkalar halinde parçalandı ve gücünü kaybetti.
134
Diğer ikinci kesim ise Ebu Müslim komutasındaki Horasan kesimiydi.
Horasan, bu mücadelede önemli bir bölgeydi. Emevi Devletine karşı girişilen bu
mücadelede Horasan bölgesinin Şam’a uzak olması ve Emevilerin, Horasan halkına
mevali muamelesi yapması etkili oldu. Horasan halkı da bu yüzden Emeviler'den
intikamı almak için bu mücadelenin en önemli kısmını oluşturdular.1
Ebu Haşim Abdullah’ın varisliğini Ali bin Abdullah’a devretmesiyle
Abbasiler, Emeviler'e karşı çok büyük bir güç kazanmış oldular. Bu güç asker
sayısından daha çok Hz. Peygamber soyundan gelenlerin Hz Ali’nin taraftarlarının
2
desteğini almaları Abbasilerin davasına güç ve itibar kazandırmasıydı.
Emevi
Devleti’nin son halifesi Mervan b. Muhammed, Humeyme’de başlayan Abbasilerin
Emevilere karşı mücadelesini öğrenmesiyle Đmam Đbrahim’i yakalatarak öldürdü.3
Đmam Đbrahim, velayetini Abdullah es Saffah’a bırakmıştı. Bunun üzerine Abdullah
es Saffah ailesiyle Kufe’ye giderek orada Hz. Ali taraftarlarıyla bir araya gelerek
Emeviler'e karşı birleştiler. Bu durumu öğrenen Ebu Müslim, Horasandan ordusuyla
hareket ederek Kufe’ye geldi. Birleşen bu kuvvetler için iki önemli düşman vardı.
Bunlardan biri Emeviler'in halifesi Mervan bin Muhammed diğeri ise Vasıtta
bulunan Yezid bin Ömer. Es-Saffah emriyle Ebu Müslim komutasındaki ordu 750
yılında Zab ırmağı yakınlarında Emevi ordusuyla karşılaştı.
1
Hakkı Dursun Yıldız, , D..Đ.A., 1.cilt, ‘‘Abbasiler’’ mad. s. 32-34.
Đbnu’l-Esir,el-Kamil fi’t-târîh (Çev. Ahmet Ağırakça), 5.Cilt,Bahar Yay., Đstanbul,
1987, s. 339.
3
E.J.W. Gibb, Umayyad and Abbasid, Leiden,1907, s.149.
2
135
Bu savaşta Ebu Müslim’in ordusu Emevi Ordusunu mağlup etti. Böylece
Emevi Devleti yıkıldı. Emevi Devletinin yıkılmasından sonra Kufe’de bulunan
Abdullah es-Saffah halifeliğini ilan etmesiyle 750 yılında Abbasi devleti kuruldu.4
4
Suyuti, History of The Caliphs (Translated by Major H.S. Jarrett), Asiatic Society
Yay.,Calcutta, 1881, s.260-263.
136
4.2. Abbasi Devleti Yönetiminde Antakya Bölgesi
Ebu Muslim komutasındaki ordu, 25 Ocak 750 tarihinde Zab nehri
yakınlarında Emevi ordusunu mağlup etti. Bu yenilginin haberini alan Emevi halifesi
Mervan b. Muhammed Harran’dan kaçarak Nil kıyısındaki Asvan şehrine geldi.5
Abdullah es-Saffah, kardeşi Salih b. Ali’yi Mervan b. Muhammed’i takip etmesi için
görevlendirdi. Salih b. Ali komutasındaki Abbasi ordusu Asvan’da Mervan’ı buldu
ve burada Emevi Devleti’nin son halifesi Mervan b. Muhammed’i öldürdü. Böylece
Abdullah es-Saffah ilk Abbasi halifesi olarak 750 yılında bütün Arap imparatorluğu
üzerinde hüküm sürmeye başladı.6
Abdullah es-Saffah’ın dönemi Abbasi Devleti’nin kuruluşunun sağlandığı
dönemdir. Abbasi Halifesi Abdullah es Saffah kısa süren hilafeti esnasında ancak
dahili güvenliği sağlamakla meşgul oldu ve bunda da başarı gösterdi. Endülüs hariç
Emeviler’in sahip olduğu bütün bölgelerde sükuneti temin etti ve merkezi idareye
bağladı. Kanlı bir ihtilal ve arkasından birbirini takip eden isyanlar, halifeye
komşularına karşı aktif bir politika takibi fırsatını vermedi. Bizans imparatorluğuna
karşı çıkılan yaz ve kış akınları durduruldu.7
5
Süryani Mihail Vekayinamesi ( Türkçe terc.Hrant.D. Andreasyan) ,Ankara, 1944
(T.T.K. kütüphanesi No:44’de yayınlanmamış tercüme).
6
Taberi, History of al-Tabari Çev. John Alden Williams), State University of New
York press, Albany, 1985, cilt 28, s. 173
7
C. Edmund Bosworth, Bilad al-Sham During the Abbasid Period, History of
Bilad al-Sham Committee, Amman, 1991, s. 54
137
Abbasi Devleti ilk kuruluş yıllarında iç meselerle uğraşırken bundan
faydalanan Bizans Đmparatoru V. Konstantinos, Đmparatoriçe meselesini hallettikten
sonra Anadolu seferine çıktı. Bizans Đmparatoru V. Konstantinos’un eşi 752 yılında
vefat etti. Üç kez evlenen V. Konstantinos, Hıristiyan imparatorlara aid kurala göre
zevcesiz kaldı.8 Bu şahıslar, Đmparatorun evlenmesi için tavsiyede bulunuyorlardı.
V. Konstantinos, bunların hilekarlığını anladı ve onlara: ‘‘nasihatlerinizi takdir
ediyorum, fakat Bizanslıların kanunlarını bilmiyor değilim diyerek mademki öyle
yapmamı istiyorsunuz öyleyse oğlumu benim yerime Đmparator yapınız, bende sizin
nasihatlerinize göre hareket edeyim diye cevap’’ verdi. Bizans Đmparatorluğu
yönetiminde ileri gelenler Đmparatorun kendi maksatlarını anladığını görünce oğlu
Leon’u imparator yaptılar. Fakat V. Konstantinos, yaşadığı sürece imparatorluk
işlerini kendisi idare edecekti. Bunun üzerine V. Konstantinos, evlenmeye razı oldu.9
Bizans Đmparatoru V. Konstantinos, Đmparatorluk yönetimindeki meseleleri
düzene koyduktan sonra Abbasi Devleti’nin iç isyanlarla uğraşmasını fırsat bilerek
752 yılında Anadolu seferine çıktı. V. Konstantinos, Anadolu seferinde başarılı oldu.
Bu Anadolu seferinde iki önemli sınır kalesi Theodosiopolis (Erzurum) ve Melitene
(Malatya) Bizanslıların eline geçti.10 Bizans Đmparatoru, Malatya’da yaşayan
Antakya Kilisesi’ne mensup Monofizitleri alıp götürdü. Bizans Đmparatoru, askerlere
‘‘ Bunlar Hıristıyandırlar. Bunlar kardeş olarak bizimle gelsinler.’’ dedi.
8
Bkz. Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 92.Grek Kilisesi’nin kuralları kefaret etmek
şartı ile ikinci ve üçüncü izdivaca müsaade ediyor, fakat dördüncü defa evlenmeyi
men ediyor.
9
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 92.
10
Ostrogorsy, s.155.
138
Bizans ordusundaki askerler, imparatorun huzuruna çıkarak: ‘‘bunları niçin
götürüyoruz, onlar bize küfrediyorlar ve dördüncü konsili aforoz ettiler’’ dediler.
Bunun üzerine Bizans imparatoru V. Konstantinos onlardan mezheplerini beyan eden
bir yazı istedi. Antakya Kilisesi’ne mensup Monofizitlerde Hz. Đsa’nın şahsına dair
mutabık
olan
mezheplerini
yazıp
verdiler.11
Ayrıca
Bizans
imparatoru
V. Konstantinos, bu Anadolu seferinde Theodore’yi 752 yılında Antakya Patriği
seçtirdi.12
Abbasi Devleti’nin ilk halifesi Abdullah es-Saffah dört yıl sekiz ay hüküm
sürdü. Halife Saffah, kardeşi Mansur’u veliaht tayin ettikten sonra onu Hac işlerini
idare etmekle görevlendirdi. Mansur, Hicaz’da iken Saffah’ın ölmesi üzerine 755
yılında Abbasi Halifesi oldu. Bizans imparatoru V. Konstantinos, Bizans’ın
Anadolu’da egemenliğini güven altına almak için 755 yılında tekrar Anadolu
seferine çıktı. Bizans Đmparatoru büyük bir ordu ile
Theodosiopolis (Erzurum)
üzerine yürüdü. Bizans Đmparatoru Erzurum’a girdi ve halktan bir çok kişiyi öldürdü.
Kemah kalesinde bir garnizon bıraktıktan sonra Đstanbul’a döndü.13 Bizans
Đmparatoru 755 yılında Anadolu seferine çıktığı sırada Abbasi halifesi Mansur, Ebu
Müslim isyanını bastırmakla uğraşıyordu. Abbasi halifesi Mansur, Ebu Müslim
olayını hallettikten sonra Salih b. Ali’yi Antakya valisi olarak görevlendirdi. Antakya
valisi Salih b. Ali, Antakya Patriği Theodora’yı Bizans Đmparatoru V. Konstantinos’a
Antakya’yı alması için mektup göndermekle suçlayarak görevinden aldı.
11
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 94.
Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove),
s. 116.
13
Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Târihi (Çev.Ömer Rıza Doğrul) T.T.K Yay.,
Ankara,1999, s. 199.
12
139
Antakya valisi Salih b. Ali, 757 yılında Anadolu’da Abbasi egemenliğini
sağlamlaştırmak için 80.000 kişilik bir orduyla Kapadokya’ya sefer düzenledi.
Kapadokya’ya giren Salih b. Ali komutasındaki Abbasi ordusu, Bizans Đmparatoru
V.
Kontantinus’un
büyük
bir
orduyla
üzerlerine
geldiğini
haber
alınca
Kapadokya’dan ayrılarak Antakya’ya geri döndü. Bu dönemde Antakya, Bizans’a
yapılan akınların ana üssü konumundaydı.14
Abbasi halifesi Mansur, isyanları bastırıp devlet yönetimini düzene
koyduktan sonra Salih b. Ali’yi Bizans sınırını güçlendirmesi ve Anadolu’ya sefer
düzenlemesi için görevlendirdi. Antakya valisi Salih b. Ali, bu doğrultuda Avasım
şehirlerindeki garnizonlara daha fazla asker yerleştirdi ve Avasım kalelerini onararak
kuvvetlendirdi. Salih b. Ali komutasındaki Abbasi ordusu, 757 yılında ikinci defa
Malatya’ya gelerek şehri tekrar eskisi gibi inşa etti ve Malatya’ya yerleşti.15 Bu yılda
Salih b. Ali ve Abbas b. Muhammed Bizanslıların tahrip ettikleri Malatya’yı imar
ettikten sonra Anadolu’da ‘‘el-Hades’’16 yakınında bir dağ geçidinden büyük
zorluklarla geçerek Bizans ordusu ile savaşa gittiler.17 Bizans seferinden zaferle
dönen Antakya valisi Salih b. Ali, Maraş, Misis ve Adana şehirlerindeki garnizonlara
asker göndererek Bizans sınırını kuvvetlendirdi.18
14
Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove),
s. 119.
15
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 95.
16
Hades, Maraş yakınında bulunan bir şehir idi.
17
Đbnu’l-Esir, 5. Cilt, s. 397.
18
C. Edmund Bosworth, Bilad al Sham During The Abbasid Period, History of
Bilad al Sham Comittee, Amman, 1991, s. 55.
140
Abbasi Devleti 750 yılında kurulduğunda Bizans-Abbasi sınırı yedinci
yüzyıldaki sınırla aynıydı. Abbasi Devleti kurulduğu yıllarda Abbasi halifeleri devlet
düzenini kurmakla uğraşmalarından dolayı Bizans ordusu, Anadolu’da başarılı
seferler düzenledi. Fakat bu başarılar Bizans Đmparatorluğuna sürekli arazi kazancı
sağlamadı. Çünkü zaptedilmiş olan kaleler pek kısa bir müddet sonra tekrar
Arapların eline geçti. Sekizinci yüzyıldaki Bizans- Abbasi sınırı Şam bölgesi ve
Cezire bölgesi Sugurlarından oluşuyordu. Bu Sugurların arkasında Avasım
(Koruyanlar) denilen şehirler ve kaleler bulunurdu. Abbasi Devleti’nin yönetim
merkezi 762 yılında Bağdat’a alındı. Abbasi Devleti’nin yönetim merkezinin
değişmesi Arap donanmasının eski gücünü kaybetmesine sebep oldu. Abbasi devleti
kurulduğu ilk yıllarda Halifelerin Hicaz, Irak ve Đran’da çıkan isyanları bastırmakla
uğraşmalarından
Abbasi
donanmasına
ehemmiyet
vermemelerinden
Abbasi
donanması eski gücünü devam ettiremedi. Bizans Đmparatoru V. Kontantinus, 757
yılında 100.000 askerin bulunduğu büyük bir orduyla Ceyhan’a geldi. Bunu haber
alan Abbasi halifesi Mansur, yeğeni Abdulvahhab ve Salih b. Ali’yi Bizans ordusunu
Ceyhan’dan çıkarmaları için görevlendirdi. Salih b. Ali, komutasında Abbasi ordusu
Antakya’dan Ceyhan’a doğru hareket etti.19 Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Ceyhan
yakınlarında karşılaştı ve yapılan savaşta Abbasi ordusu Bizans ordusunu hezimete
uğrattı. Böylece Abbasiler, Bizans ordusunu Ceyhan’dan uzaklaştırarak buraya tekrar
yerleştiler.20 Bu tarihten sonra 763 yılına kadar Bizans- Abbasi savaşı olmadı.
Antakya valisi Salih b. Ali, Bizans ordusunun sınırı geçmediği bu yıllarda Avasım
şehirlerindeki garnizonlarda askerlerin sayısını arttırdı ve kaleleri sağlamlaştırdı.21
19
Bosworth, s. 54.
Taberi, 28. cilt s. 55.
21
Bosworth, s. 57.
20
141
Bu harita: Hugh Kennedy, The Prophet and the Age of the Caliphates, Pearson
Education Limited, New York, 2004. s.402’den alınmıştır.
142
Abbasi halifesi Mansur, 20 Nisan 763 tarihinde Dicle Nehri’nin kenarında
Ktesiphon’un yukarısında bir şehir inşa etti ve bu şehre Bağdat adını vererek Abbasi
Devleti’nin yönetim merkezini buraya taşıdı.22 Abbasi Devleti’nin ilk halifesi
Abdullah es-Saffah kendisinden sonra kardeşi Mansur’u ondan sonra Đsa b. Musa’yı
veliaht ilan etmişti. Đkinci Abbasi halifesi Mansur, veliaht olarak oğlu Mehdi’yi
düşünüyor ve bu görev için onu yetiştirmeye itina gösteriyordu. Halife Mansur, 770
senesinde Mehdi’yi hac emiri tayin etti. Halife Mansur, 775 senesinde kendisi hacca
giderek Bağdat’ta yerine Mehdi’yi bıraktı. Halife Mansur, Hac etmek için gittiği
Mekke yolunda iken hastalığa tutuldu. Bir an evvel Mekke’ye varmak için acele etti
ise de Mekke’ye varamadan 775 senesinde vefat etti. Bağdat’ta Mehdi’ye biat edildi
ve Mehdi (775-785) Abbasi halifesi oldu.23 Mehdi’nin halifeliği sırasında Bizans
Đmparatorluğu ile Halife Mansur zamanına kıyasla daha büyük mücadeleler oldu.
Halife Mehdi babasının takip ettiği siyaseti benimseyerek hudutlara gereken
ehemmiyeti verdi. Halife Mehdi, özellikle Bizans sınırına yakın şehirleri asker ve
istihkam bakımından takviye etti. Bizans Đmparatoru IV. Leon, 100.000 askerle
büyük bir Bizans ordusunu 778 yılında Anadolu seferine gönderdi. Bu Bizans ordusu
Anadolu’da hızla ilerleyerek Antakya’ya geldi ve buradan Maraş’a gelerek bu şehre
yerleşti.24 Bizans ordusunun Maraş’a yerleştiğini haber alan Halife Mehdi, büyük bir
Abbasi ordusuyla 779’da Haleb’e geldi.
22
Taberi, The History of al-Tabari ( Çev. Hugh Kennedy), 29. cilt, s.3.
Suyuti, s.279.
24
Ghewond, History of Ghewond (Translated by Zahen Arzoumanian),
Philadelphia,1982 s.191.
23
143
Halife Mehdi, Haleb’ten Maraş’a doğru hareket etti ve Arabissus25 şehrinin
civarında Pyramus (Seyhan) nehrinin kıyısına otağını kurdu. Bizans ordusu 779’da
Abbasi ordusuyla savaşmadan Maraş’tan ayrıldı ve Đstanbul’a döndü.26 Bizans
imparatoru IV. Leon, 8 Eylül 780 tarihinde öldü ve oğlu VI. Konstantinos imparator
oldu. Fakat VI. Konstantinos henüz 10 yaşında bir çocuk olduğu için annesi Đrene,
idareyi eline aldı ve müşterek imparator ilan edildi.27 Halife Mehdi, Anadolu’da
Abbasi egemenliğini kuvvetlendirmek için Abdulkebir komutasında büyük bir
Abbasi ordusunu 781 yılında Bizans’a karşı Anadolu seferine gönderdi. Abbasi
komutanı Abdulkebir, Tarsus’a geldi ve oradan Adata’ya kadar ilerledi. Bunu duyan
Bizans Đmparatoru, Lachanodrakon komutasında Bizans ordusunu Abbasi ordusunu
durdurmakla görevlendirdi.
Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Adata yakınlarında karşılaştı ve yapılan
savaşta Abdulkebir komutasındaki Abbasi ordusu yenildi. Bunun üzerine Halife
Mehdi, 70 000 dinar harcayarak kurduğu Abbasi ordusunu oğlu Harun er-Reşid
komutasında (hicri 165) 781 yılının sonbaharında Bizans seferine gönderdi.28 Harun
er-Reşid komutasında Abbasi ordusu Haleb’e oradan Antakya-Adana yolunu
kullanarak Bizans toprağına girdi. Bizans Đmparatorluğunu yöneten Đrene, Theodora
ve Elpidius komutasında büyük bir Bizans ordusunu, Harun er-Reşid komutasında
Abbasi ordusunu durdurmakla görevlendirdi.
25
Arabissus, bugünkü Elbistan kazasının nahiyesi olan Efsun kasabasıdır.
Christophilopoulou Aikaterina, Byzantine History II ( 610-867), (Translated by
Timothy Cullen), Adolf M. Hakkert Yay., Amsterdam, 1993, s.175.
27
Ostrogorsy, s.164.
28
Zehebi, Târihu’l-Đslâm, alwarak.com, s.1185.
26
144
Harun er-Reşid komutasında Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Şam
Sugurunda Toros geçitleri yakınında karşılaştı ve bu savaşta Harun’un ordusu galip
geldi.29 Böylece Harun er-Reşid komutasında Abbasi ordusu, Anadolu’da hızla
ilerleyerek Bizans Đmparatorluğu’nun merkezi Đstanbul’a kadar geldi. Bizans
Đmparatoru VI. Konstantinos’un naibi olan annesi Đrene, 70.000 ve 100.000 dinarlık
yılda iki taksitle cizye ödemek şartıyla barış yaptı.30 Bu küçük düşürücü
mükellefiyetli barış anlaşmasına rağmen Bizans-Arap mücadelesi devam etti. Pek
kısa bir müddet sonra Anadolu’ya yeniden Arap akınları yapılmaya başlandı.31 Halife
Mehdi oğlu Hadi’yi veliaht olarak bıraktı. Halife Mehdi, 785 yılında vefat edince
Bağdad’da bulunan Harun er-Reşid kardeşi Hadi adına biat aldı ve Hadi, 785 yılında
Abbasi halifesi olarak Bağdad’a geldi. Fakat Hadi’nin halifeliği (785-786) çok kısa
sürdü.32
29
Warren Treadgold, The Byzantine revival, 780-842 , Stanford University Press,
1988, s. 67-69.
30
Christophilopoulou, s.177.
31
Ostrogorsy, s.169.
32
Suyuti, s.291.
145
4.3. Halife Harun er-Reşid Döneminde Antakya Bölgesi
Halife Hadi’nin ölümünden sonra kardeşi Harun er-Reşid (786-809) Abbasi
halifesi oldu. Harun er-Reşid’in dönemi Abbasi hilafetinin altın çağıdır. Halife Harun
er-Reşid döneminde Abbasi Devleti’nin komşularına özellikle Bizans’a karşı
tartışılmaz üstünlüğü vardı. Abbasi Devleti, dışta itibarlı iç yapısında, kuvvetli ve
huzur hakimdi. Halife Harun er-Reşid, Abbasi Devleti’nin sınır komşusu Bizans
Đmparatorluğuna karşı devam etmekte olan seferlere ehemmiyet verdi ve Bizans
imparatorluğuyla olan sınırların yeniden tanzim ve tahkimine çok gayret sarfetti.
Halife Harun er-Reşid, Bizans sınırını yeniden düzenleyerek sınırı iki bölüme ayırdı.
Sugur eş-Şamiye’yi, Sugur el-Cezire’den ayırarak buradaki Sugur şehirlerini ( Adana,
Ceyhan, Tarsus, Antakya) Avasım adıyla yeni bir Askeri valilik haline getirdi. Sugur
el-Cezire’de bulunan Sugur şehirlerini (Maraş,Hades,Malatya) aynı şekilde Avasım
şehirlerine dönüştürdü.33 Halife Harun er-Reşid, Avasım’a dahil olan hudut
şehirlerini tahkim ettirerek buralarda devamlı oturan ve Bizans’a karşı sefer yapan
askeri birlikler meydana getirdi. Bu yeni Avasım şehirlerindeki askeri birlikler başta
Horasan olmak üzere ülkenin hemen her eyaletinden gelen askerlerden oluşuyordu.
Tarsus ve Antakya şehirleri, 787 yılında Avasım’ın bir hareket üssü haline getirildi.
Halife Harun er-Reşid, halifeliğinin ilk yıllarında hudutların tahkimi yanında
donanmaya da önem verdi ve denizde de Bizans ile mücadeleye girildiği görüldü.34
33
Hugh Kennedy, The Prophet and the age of the Caliphates, Longman, New
York,1986, s.144.
34
Bosworth, s. 58.
146
Harun er-Reşid, halifeliğinin ilk yılında Bizans imparatorluğu cizye ödemek
şartıyla Abbasi halifesi ile yaptıkları barış anlaşmasını tanımayarak büyük bir
orduyla Anadolu seferine çıktı. Bizans ordusu, Antakya valisi Ali’nin yeni inşa ettiği
Maraş bölgesinde Hades şehrine gelerek şehrin surlarını yıktı ve yeni yapılmış
binaları tahrib etti.35 Antakya valisi Ali b. Süleyman, Bizans ordusunun Maraş
bölgesine geldiğini haber alınca büyük bir orduyla bu bölgeye hareket etti ve burada
Bizans ordusunu mağlup ederek bu bölgeden Bizans ordusunu çıkardı.36
Bizans ordusunun başarısız Anadolu seferinden sonra Bizans ordusu kısa bir
süre için Abbasi sınırını geçmedi. Bu dönemde Bizans devlet işlerine Đrene
tarafından el konulması ile tasvirlere ibadetin ihyası tahakkuk etmiş oldu. Bu
doğrultuda 25 Aralık 785 yılında Đrene’nin desteklediği Tarasius, Đstanbul
Kilisesi’nin Patriği seçildi.37 31 Temmuz 786’da yedinci konsil Đstanbul’da
Havariyun kilisesinde toplandı. Fakat müzakereler başlar başlamaz, konsilin
Đrene’nin ve Tarasius’un gösterdiğinden daha fazla dikkat sarfedilmesi gerektiğini
gösteren bir olay meydana geldi. VI. Konstantinos’un vermiş olduğu emirleri
hatırlayan başşehrin muhafız alaylarına mensup askerler kılıçlarını şakırdatarak
kiliseye dalıp, toplanan piskoposlardan bir kısmının memnuniyet avazeleri arasında
konsili dağıtıverdiler. Fakat Đmparatoriçe’nin cesareti bu başarısızlıkla kırılmamıştı.
Bir taraftan resimler yanlısı bazı Trakya birliklerini getirtip başşehrin muhafazasını
bunlara tevdi ederken diğer taraftan da tasvir aleyhdarı birlikleri, sözde Abbasilere
karşı bir sefer yapmak üzere Anadolu yakasına geçirtti.
35
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 104.
Taberi, The History of al-Tabari ( Çev. Hugh Kennedy), 29. cilt, s. 240.
37
Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove),
s. 145.
36
147
787 yılının Mayıs ayında, bu sefer Đznik’te toplanacak olan konsil için yeni
davetiyeler dağıtıldı. Bu suretle Yedinci Ekümenik Konsil ‘‘Doğu Kilisesi’nin
tanıdığı sonuncu konsil’’ toplantısı, Büyük Konstantinos zamanında ilk ekümenik
konsilin içtima etmiş olduğu Đznik şehrinde yapılmış oldu.38 Đmparatoriçe Đrene ve
Đstanbul Kilisesi Patriği Tarasius, Antakya ve Đskenderiye Kiliselerine Bizans
elçilerini gönderdiler. Đrene ve Tarasius, Abbasi egemenliğinde ve topraklarında
bulunan Antakya Kilisesi patriği John’dan Abbasi halifesi Harun er-Reşid’e giderek
Bizans Abbasi barışını bozmamasını söylemesini istediler.39 Ancak bu teşebbüsten
bir sonuç çıkmadı.
Abbasi Devleti’nin kuruluşundan halife Harun er-Reşid dönemine kadar
Abbasi donanması ihmal edilmişti. Halife Harun er-Reşid’in Abbasi donanmasına
önem vermesiyle Arap donanması eski gücünü tekrar kazandı. Harun er-Reşid
döneminde yeniden güçlendirilen Abbasi donanması, 790 yılında Kıbrıs’a doğru
hareket etti. Abbasi donanması, Antakya açıklarında karşısına çıkan Bizans
donanması ile savaşa tutuştu ve Bizans donanmasını mağlup etti. Deniz savaşında
mağlup olan Bizans, 791 yılının Eylül ayında Bizans imparatoru VI. Konstantinos
komutasında Anadolu seferine çıktı ve Bizans ordusu Tarsus’a kadar geldi.
Antakya’da bulunan Abbasi ordusu Tarsus’a hareket etti. Abbasi ordusu ile Bizans
ordusu, 791 yılında Tarsus yakınlarında karşılaştı ve bu savaşı Abbasi ordusu
kazandı. Böylece Abbasi ordusuna mağlup olan Bizans ordusu Ekim ayında
Tarsus’tan Đstanbul’a geri döndü.40
38
Ostrogorsy, s.165.
Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear
Eastern History, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and Roger Scott, s. 461.
40
E.W. Brooks, Cambridge Medieval History, 4.Cilt, s.125.
39
148
Bizans imparatorluğu Batı’da Bulgar’a Doğu’da Abbasilere karşı alınan
mağlubiyetlerden Đrene’yi sorumlu tuttular. Anadolu Thema’sı ve senatörler hanedan
hukukuna rağmen hüküm sürme hırslısı Đmparatoriçe Đrene’yi Đmparatorluğu
yönetmesini reddetmekle kalmayıp oğlu VI. Konstantinos’u tek başına imparator ilan
ettiler. Bunun üzerine Đrene, Đmparatorluk sarayını terk etti. Fakat 795 yılının Ocak
ayında Bizans imparatoru VI. Konstantinos, eşi Maria’yı koğup metresi, Bizans
saraylısı
Theodote ile
evlenerek Theodote’yi
imparatoriçe ilan
etti. VI.
Kontantinus’un bütün kilise kurallarına aykırı olan bu hareketi Ortodoks çevrelerde
büyük bir kızgınlık doğurdu.41 Bunun üzerine Ortodoks kilisesi ve senatörler Đrene
ile anlaştı. Bizans Đmparatoru VI. Konstantinos, 15 Ağustos 797 tarihinde annesinin
emriyle kör edildi. Đrene artık hedefine varmıştı. Hükümdarlık etmek iktidarına sahip
bulunmayan bir imparator namına naibe olarak değilde, doğrudan doğruya kendi
adına imparatorluğa tek hükümdar olarak hakim olan ilk kadın oldu. Đmparatoriçe
Đrene, haremağası Aetius’u başnazır ve baş patrik yaptı. Abbasi ordusu, 797 yılında
Anadolu seferine çıktı. Aetius komutasındaki Bizans ordusu, Abbasi ordusunu
durdurmak için Đstanbul’dan hareket etti. Bizans ordusu, Anadolu’da Abbasi ordusu
ile karşılaştı ve Abbasi ordusunu yendi. Abbasi ordusu, bir yıl sonra Bizans’a karşı
sefer düzenledi ve
bu seferde Bizans ordusu ağır bir mağlubiyet aldı. Bizans
senatosu ve Kilisesi, alınan bu mağlubiyetlerden sonra Đstanbul’da 31 Ekim 802
yılında ihtilal yaptı ve Kapadokyalı Nikephoros’u Đmparator ilan etti. Nikephoros,
Bizans imparatoru olunca Đrene’yi önce Đstanbul adalarından birine sonra da Atina’ya
sürdü ve Đrene kısa bir süre sonra da orada öldü.42
41
42
Ostrogorsky, s.167-168.
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 112-113.
149
4.4. Antakya Bölgesi’nde Bizans-Abbasi Mücadelesi
Halife Harun er Reşid, 797 yılında Bizans iç karışıklıklarla uğraşırken Bizans
seferine çıktı ve Anadolu’da hızla ilerleyerek Đç Anadolu’da bir kaç kaleyi zaptetti.
Halifenin Anadolu seferine takviye kuvveti olarak Antakya valisi Abdulmelik b.
Salih komutasında ordu Ankara’ya kadar geldi. Bu takviye kuvveti Matmura’yı
(Niğde ile Aksaray arasındaki Melendiz dağlık bölgesini) fethettikten sonra Halife
Harun er Reşid’in ordusuna katıldı. Đmparatoriçe Đrene, Anadolu’da hızla ilerleyen
Abbasi ordusunu durduramayacağını anlayınca Halife Harun er Reşid’den haraç
ödemek karşılığında sulh istedi ve barış yapıldı.43 Abbasi halifesi Harun er Reşid,
dokuzuncu yüzyılın başlarında Bizans imparatorluğunu ağır bir mağlubiyete uğrattı.
Bizans Đmparatorluğu, Abbasi devletine her yıl haraç ödemek karşılığında barış
anlaşması yapmak zorunda kaldı. Abbasi Devleti karşısında küçük düşen Bizans
Đmparatorluğu’nda Đstanbul halkı ve senato Đmparatoriçe Đrene’ye karşı ihtilal
yaparak Đrene’yi yönetimden uzaklaştırdı ve yerine Kapadokyalı I. Nikephorus (802811)44’u Đmparator yaptı.
43
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 30. Cilt, s. 165.
Bizans Đmparatoru I. Nikephorus’un ailesinin Arap ırkına mensub olduğu ile ilgili
bilgi için Bkz. Süryani Mihael Vekayinamesi, s.116. Yemenli Hıristiyan arapların
hükümdarlarından olan Cabala, Hz. Ömer döneminde Müslüman olmuştu. Hz. Ömer,
Yemen’e giderek Cabalayla Yemen’de görüşmüştür. Daha sonra Hz. Ömer ile
Yemen hükümdarı Cabala beraber Kabe’ye doğru yola çıktılar. Bunlar mabede
yaklaştıkları vakit Fezara adında biri Cabala’nın ayağına bastı. Bunun üzerine
Cabala, bu adamın suratına bir yumruk indirerek burnunu ezdi. Hz. Ömer, Feraza’nın
şikayeti üzerine Cabala’ya şu sözleri söyledi. ‘‘ Ya bu adamla barış yahut onunda bir
yumruk indirip burnunu ezmesine müsaade et’’ Cabala itiraz etti ve ‘‘ benim gibi bir
hükümdar bunu nasıl yapabilir avamdan bir adamın yüzüne bir darbe indirmesine
razı olur’’ dedi. Hz. Ömer şu cevabı verdi ‘‘ Gerçi siz ondan daha şereflisiniz, fakat
Đslâmlık nazarında müsavisiniz ’’ buna karşı ‘‘ Cabala bana sabaha kadar mühlet
verin de bu iki şıktan hangisini kabul edeceğime karar vereyim’’ dedi. Fakat Cabala
ve arkadaşları o gece kalktılar, Kapadokya’ya kaçtılar ve Hıristiyan oldular. Bizans
Đmparatoru I. Nikephorus (802-811) Cabala’nın neslinden gelmektedir.
44
150
Bizans Đmparatoru I Nikephorus, asker bir aileden gelmemekle beraber büyük
bir enerji ile Abbasi Devleti’ne karşı savaşı devam ettirdi ve bir çok kere şahsen
ordunun başına geçti. Arap hakimiyetinin başlangıcından itibaren Bizans
Đmparatorluğunda I. Nikephorus 802 yılında Bizans Đmparatoru olduğunda daha önce
imparatorluğu yöneten Đmparatoriçe Đrene’nin Abbasi Devleti’ne karşı yüklenmiş
olduğu haraç ödemelerini durdurdu ve haracı ödemeyeceğini söyleyerek Halife
Harun er Reşid’e mektup yazdı. Halife Harun er Reşid, bu mektuba çok hiddetlendi
ve harbe hazırlandı.45
Bizans Đmparatoru I.Nikephorus’un mektubu:
‘‘ Grek’lerin kralı I. Nikephorus’tan Arapların kralı Harun’a
Đrene, kaleden ayrıldı ve sana karşı bir hamle yapmaya niyet etti. Fakat
başarısız oldu ve sana para ödedi. Bu bir kadının zayıflık göstergesiydi. Aldığın
bütün paraları geri ver veya kılıç buna karar verecek.’’
Abbasi Halifesi Harun er Reşid’in bu mektuba cevabı:
‘‘ Đnananların önderi Harun’dan Grek’lerin köpeği I. Nikephorus’a inançsızın
oğlu, senin mektubunu okudum. Bu cevap senin gözlerinle görmen içindir, kulağınla
duyman için değil.’’46
Bu mektuplardan sonra Bizans-Abbasi savaşı kaçınılmaz bir hal almışken
Anadolu Thema’larının başkumandanlığına tayin edilmiş olan Bardanes Turkos,
19 Temmuz 803 tarihinde Bizans imparatoru I Nikephorus’a isyan etti ve patlak
veren bu iç savaş yüzünden Bizans imparatorluğu sarsıldı.
45
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 117.
Pavlos E. Niavis, The Reign of the Byzantine Emperor icephorus I. (802811), Historical publications St. D. Basilopoulos, Athens, 1987, s. 200.
46
151
Bu isyanı fırsat bilen Abbasi halifesi Harun er Reşid, oğlu Kasım’ı Antakya
valisi Abdulmelik b. Salih ile birlikte Bizans’a karşı Anadolu seferine gönderdi.
Abdulmelik b. Salih komutasındaki Abbasi ordusu Antakya’dan ayrılarak 803 yılının
Ağustos ayında Kapadokya’ya geldi ve burasını işgal etti. Bizans Đmparatoru
I. Nikephorus, 803 yılında iki ateş arasında kalmıştı. Çünkü Anadolu Theması
komutanı Bardanes’in isyanını bastırmak için Anadolu’ya Bizans ordusu gönderirse
Đstanbul, Abbasi ordusunun saldırısına karşı savunmasız kalacaktı.47
Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, Halife Harun er Reşid’e gönderdiği
mektuba rağmen bu zor durumdan kurtulmak için Harun er Reşid’e parayı
ödeyeceğini ve Đrene zamanında yapılan barış anlaşmasının devam etmesini teklif etti.
Halife Harun er Reşid, bu teklifi kabul etti ve Heraklie (Ereğli)’den Rakka’ya geldi.
Bunun üzerine Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, Bardanes Turkos’un üzerine
yürüyerek isyanı bastırdı ve Bardanes’i öldürdü.48 Abbasi halifesi Harun er Reşid,
803 yılında Bizans Đmparatoru I. Nikephorus ile Abbasi Devleti’ne haraç ödemek
şartıyla sulh yaptı. Harun er Reşid, zamanında geçen bu vaka ve bu yıl belki de
Abbasi Devleti’nin tarihte ulaşabildiği en yüksek kuvvet ve kudret seviyesine işaret
etmekteydi. Ancak bir süre sonra Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, Halife Harun er
Reşid’le yaptığı barış anlaşmasını fesettiğini ve Abbasi Devleti’ne haraç
ödemeyeceğini bildirdi. I. Nikephorus, 806 yılında sulh şartlarına uymayarak Tarsus
üzerine bir ordu gönderdi. Bu Bizans ordusu Tarsus’a girdi ve buradan Anazarba’ya
gelerek şehri tahrip etti.
47
48
Niavis, s. 204-205.
Niavis, s. 206.
152
Bizans ordusunun Bizans -Abbasi sınırını geçtiğini haber alan Halife Harun
er Reşid, Antakya, Filistin ve Libya bölgesinden topladığı
300.000 askerin
bulunduğu muazzam bir orduyla Bizans seferine çıktı.49 Halife Harun er Reşid
komutasındaki Abbasi ordusu, 806 yılında Bizans-Abbasi sınırını geçerek Heraklia
(Ereğli) ve arkasından Tyana’yı fethetti. Halife Harun er Reşid, Tyana’dan 60.000
askerden oluşan bir orduyu Ankara’ya gönderdi. Ankara’ya doğru hareket eden
Abbasi ordusu, Đç Anadolu’da yedi kale aldıktan sonra Đstanbul’a doğru hızla
ilerlerken Balkanlarda Bulgarlar da Bizans’a saldırmaya başladı.50 Bunun üzerine
Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, Abbasi halifesi Harun er Reşid’den haraç ödemeyi
kabul ederek tekrar barış ricasında bulundu. Bunun yanında daha küçük düşürücü bir
şart olarak halifeye, kendisi ve oğlu için her yıl baş vergisi olarak 3’er altın
yollamayı üstlenmek zorunda kaldı. Abbasi halifesi Harun er Reşid, Bizans’la barış
anlaşması yaptıktan sonra devletin iç meseleleriyle uğraşmaya başladı.51
Halife, 809 yılında Horasan’da ayaklanan Rafi b. Leys’i ortadan kaldırmak
için bizzat kendisi gitmek mecburiyetinde kaldı. Halife bu sefere çıkmadan önce
oğulları Emin, Me’mun ve Kasım’ı veliaht tayin etti. Halife Bağdat’ta yerine vekil
olarak oğlu Emin’i, Kasım’ı Suriye’ye yerleştirdikten sonra Me’mun’u kendisi ile
beraber Horasan’a götürdü. Fakat yolda Halife Harun er Reşid’in hastalığı arttı ve
sefere devam edecek takati kalmadı. Bu sebeple kendisi Tus’ta kalarak Horasan’a
giden ordunun başında oğlu Me’mun’u gönderdi.
49
Bkz. Theophanes, The Chronicle of Theophanes ( Translated by Harry
Turtledove), s.163, Theophanes, Abbasi ordusundaki asker sayısını abartmış olabilir.
Ayrıca bkz. Niavis, s. 210.
50
Ostrogorsky, s.182.
51
Zehebi, Târihu’l-Đslâm, s.1352.
153
Halife Harun er Reşid’in veziri Fazl b. Sehl Tus’ta halifeyle beraber kaldılar.
Abbasi halifesi Harun er Reşid, Tus’ta 24 Mart 809 tarihinde öldü. Babasıyla
Horasan’daki isyanı bastırmaya giden Me’mun kardeşine biat etmekle beraber ordu
ile birlikte geri dönmeyip Horasan’da kaldı. Abbasi halifesi Harun er Reşid’in
ölümünden sonra ülkenin her tarafından Emin’e biat edilmiş buna itiraz eden hiç
kimse olmamıştı. Bunun üzerine Emin (809-813) Abbasi halifesi oldu.52 Emin, tek
başına Abbasi Halifesi olunca 810 yılında oğlu Musa’yı veliaht listesine ekleyerek
kardeşi Me’mun’un adını veliahtlar listesinden çıkarmasıyla iki kardeş arasında
iktidar mücadelesi başlamış oldu. Halife Emin, halifeliğinin ilk yılında kardeşi
Me’mun ile mücadeleye başladı ve böylece Abbasi Devleti içinde büyük karışıklıklar
baş gösterdi. Halife Emin ile kardeşi Me’mun arasındaki iktidar mücadelesi üç yıl
boyunca devam etti.53
Abbasi halifesi Harun er Reşid’in ölümünden sonra Abbasi Devleti’nde
hilafet mücadelesinde zuhur eden karışıklıklar Bizans imparatorluğunda bir
rahatlamaya sebep oldu. Bizans dış politikasının ağırlık merkezi gittikçe daha belirli
bir şekilde Balkanlara kaydı. Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, bu doğrultuda 811
yılının ilkbaharında büyük bir ordu ile Balkan sınırını aşarak Bulgar hanı Krum’un
barış teklifine aldırmadan Bulgar başşehrini tahrip etti. Muzaffer Bizans Đmparatoru
kendisinden rica edilen barış anlaşmasını reddederek Bulgar Devleti’ni ortadan
kaldırmakta tam kararlılıkla Bulgar hanı Krum’un üzerine yürüdü.
52
Hugh Kennedy, The Early Abbasid Caliphate, Barnes and Noble Books press,
New Jersey, 1981, s.135.
53
Abu’l Farac, s. 212.
154
Bizans Đmparatoru I. Nikephorus, adamlarıyla dağlık bölgeye kaçmış olan
Bulgar hanını takip etti. Bulgar hanı Krum, dağ geçitlerinde Bizans ordusunu kuşattı
ve son ferdine kadar kılıçtan geçirdi.54 Bizans ordusunu komuta eden Bizans
Đmparatoru I. Nikephorus’ta 26 Temmuz 811 tarihinde bu dağ geçiti saldırısında
öldürüldü. Bizans imparatorunun öldürülmesinden sonra imparatorluk iki yıl karanlık
ve endişe dolu yıllar geçirdi.55
Halife Emin, halifeliğinin ilk yılında kardeşi Me’mun ile iktidar mücadelesine
başladı ve böylece Abbasi Devleti içinde büyük karışıklıklar baş gösterdi. Abbasi
halifesi Emin, 810’dan sonra üç yıl boyunca kardeşi Me’mun ile hilafet mücadelesi
yaptı. Halife Emin, bu üç yıllık hilafet mücadelesinde dışa karşı askeri bir harekata
girişemediği gibi içte de fikri ve imar sahalarında bir şey yapamadı veya buna imkan
bulamadı. Abbasi Devleti’nin iç karışıklığı olduğu bu dönemde Bizans
Đmparatoru’nun
Bulgar
hanı
Krum
tarafından
öldürülmesiyle
Bizans
Đmparatorluğunda da tek başına Đmparatorluğa hakim yönetici bulunmamaktaydı.
Abbasi Devleti Halife Harun er-Reşid döneminde altın dönemini yaşadı. Harun er
Reşid’den sonra oğulları arasındaki hilafet mücadelesi Abbasi Devleti’nin eski
gücünü kaybetmesine sebep oldu. Abbasi Devleti’ndeki hilafet mücadelesi Halife
Emin’in kardeşleri Me’mun ve Kasım’ı azlederek kendisinden sonra veliahtlığa oğlu
Musa’yı getirmesiyle başladı. Halife Emin, veziri Fazl b. Rebi’ye adamlarından
birini Mekke’ye göndererek biat konusunda yazılan ve halife Harun er-Reşid’in
Kabe’ye astırdığı yazıyı alıp getirmesini istedi.
54
Ostrogorsky, s.183.
Theophanes, The Chronicle of Theophanes (Translated by Harry Turtledove),
s. 165.
55
155
Mekke ve Medine’nin valisi Davud b. Đsa, Halife Harun er-Reşid’e söz
verdiğini ve bu yazıyı Halife Emin’e veremeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Fazl b.
Rebi’nin adamı gizlice bu yazıyı Kabe’den çaldı ve Fazl’a teslim etti. Fazl, bu
yazıları Emin’e verdi ve Emin’de bu yazıları yaktı. Bu hareketiyle Halife Emin,
Abbasi Devleti’nde üç yıl boyunca devam edecek hilafet mücadelesini başlatmış
oldu.56
Halife Emin, Ali b. Đsa komutasında bir orduyu kardeşi Me’mun’u öldürmesi
için gönderdi. Bunu haber alan Me’mun, Tahir b. Hüseyin komutasında bir orduyu
Ali b. Đsa’yı durdurması için görevlendirdi. Tahir b. Hüseyin’in ordusu ile Ali b.
Đsa’nın ordusu karşılaştı ve Tahir, bu savaştan galip ayrıldı. Uğradığı bu mağlubiyete
rağmen henüz ümidini kesmeyen Halife Emin, bu seferde Abdurrahman komutasında
bir ordu hazırlattı ve Hamedan’a gönderdi. Fakat bu seferde Tahir b. Hüseyin
komutasındaki Me’mun’un askerleri zafer elde ettiler. Birbiri ardına uğranılan bu
mağlubiyetlerden sonra giderek gücünü kaybeden Halife Emin en sonunda kendisi
teslim olmak zorunda kaldı. 25 Eylül 813 tarihinde
Tahir b. Hüseyin, Bağdat
sarayını kuşattığı sırada Halife Emin burada Tahir b. Hüseyin’e teslim oldu. Halife
Emin, 11 Ekim 813 tarihinde Bağdat’ta öldürüldü.57 Bu hilafet savaşında Me’mun ve
Kasım birlikte Emin’e karşı mücadele ettiler. Antakya valisi Abdülmelik b. Salih,
Abbasi veliaht savaşında Kasım’ı destekliyordu. Me’mun bu sayede Antakya
bölgesinde bulunan Sugur ve Avasım şehirlerininde desteğini aldı.58
56
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Michael Fishbein ), 31. Cilt, s. 125.
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Michael Fishbein ), 31. Cilt, s. 211.
58
Hugh Kennedy, The Early Abbasid Caliphate, s.125.
57
156
Me’mun, halife Emin’i öldürttükten sonra Abbasi Devleti’ne tam hakim
olabilmek için Tahir b. Hüseyin’e mektup göndererek kardeşi Kasım’ın
öldürülmesini emretti. Bunun üzerine Tahir b. Hüseyin adamlarından birini
göndererek Kasım’ı öldürttü.59 Me’mun kardeşleri Emin ve Kasım’ı öldürttükten
sonra tek başına Abbasi Devletinde hakimiyet kurdu. Me’mun 813 yılının Ekim
ayında bütün ülke onun halifeliğinde birleşti ve Abbasi halifesi olarak Devleti
yönetmeye başladı.60
59
60
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Michael Fishbein ), 31. Cilt, s. 211.
E.W. Brooks, Cambridge Medieval History, 4.Cilt, s.127.
157
4.5. Dokuzuncu Yüzyılda Bizans-Abbasi Sınırı
Đslâm ordusu, 634 yılında Yermuk savaşında Bizans ordusunu hezimete
uğrattıktan sonra Şam’dan kuzeye doğru ilerleyen Đslâm ordusunun 636’da
Antakya’ya girmesiyle: Bizans Đmparatoru Herakleios’un emri üzerine Bizanslıların
Antakya’nın
kuzeyindeki
kalelerden
çekilmesiyle
637
ve
638
yıllarında
Bizans-Đslâm Sugur eş-Şamiye (Şam sınırı) oluştu. Herakleios, hudut bölgesinde
yaşayan halkı iç bölgelere çekerek Đslâm ordusunun ilerlemesini önlemek maksadıyla
geniş bir bölgeyi boş bıraktı. Bu boş hudut bölgesinde bulunan Bizans garnizonları,
Đslâm ülkesine akınlar yapıyorlarken Đslâm ordusu da Bizans akınlarını önlemek
maksadıyla bu boş araziye küçük birlikler yerleştirdi. Đslâm ülkesi ile Bizans
arazisini birbirinden ayıran, bu ıssız bölgeye el-Zavahi (dış kısımlar, dış arazi)
denirdi.61 Đslâm ordusu, bu şehirlerin arka taraflarında bulunan Sugur şehirlerinden
Bizans arazisine akınlara çıkardı. Halife ve Đmparator, kendi halklarını korumak
istediklerinden dolayı en azından geçici bir süre için, Şam bölgesi sınırında bir çeşit
kalesiz sınır bölgesi haline gelmiş ve bilinçli olarak harap edilmiş tampon bölge
oluşturdular.62
Đslâm ordusu, Đslâm fetihleri sonucunda Anadolu’ya girdiğinde
Bizans’a tabi araziyi küçültmeye çalışmadı. Sugur ve Avasım bölgesinde bulunan
şehirlere yerleşen Müslümanlar Anadolu’da diğer Bizans şehirlerini almak için
gayret sarfetmediler. Sadece mutad olarak her yaz ve kış mevsimlerinde Amanos ve
Toros silsileleri yoluyla Anadolu içlerine akınlar yaptılar.63
61
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, Kamer Yay., Đstanbul, 2000, s. 84.
E. Walter Kaegi, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs Yay.,
Đstanbul, 2000, s. 370.
63
Ernest Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (Çev.Fikret Işıltan), Đstanbul
Üniv. Yay. Đstanbul, 1970, s.36.
62
158
Antakya ve Tarsus arasında Bizans kaleleri ve bu kalelerde de çok sayıda
asker bulunmaktaydı. Herakleios, Antakya’dan Đstanbul’a giderken Antakya ve
Tarsus arasındaki kalelerde bulunan askerleri ve halkı yanında götürdü. Bundan
maksadı ise, Antakya ile diğer Bizans şehirleri arasında kalan bölgelerde Đslâm
ordusunun mamur bir yere rastlamaması idi. Herakleios, kalelerde bulunan askerleri
dağıtmış olduğundan Đslâm ordusu buralarda kimseyi bulamıyordu. Bazen de
kalelere yakın yerlerde Bizanslılar tuzaklar kuruyor ve geride kalanları gafil
avlayabiliyorlardı. Daha sonra Đslâm ordusu, bunun için de gerekli ihtiyat tedbirlerini
aldı.64 Bu şehirlerin halkları, bazen buraları boşaltıyorlar ve korkudan Bizans
ülkesine kaçıyorlardı, bazen de bu boş şehirlere ve kalelere Bizans askerleri
yerleşiyordu. Đslâm ordusu savaşa gittiğinde buralarda kimseyi bulamıyordu. Ancak
Bizanslılardan bazı kimseler buralarda pusu kurarlar ve ordunun arkasında kalanlarla
ondan ayrılanlara ansızın saldırırlardı. Bundan dolayı, yaz ve kış ordularının
komutanları, Bizans ülkesine girdiklerinde dönünceye kadar boş kalelerde çok sayıda
asker bırakırlardı.65 Emevi Devleti yıkılıp Abbasi Devleti 750 yılında kurulduğunda
Bizans-Abbasi sınırı yedinci yüzyıldaki sınırla aynıydı. Abbasi Devleti kurulduğu
yıllarda Abbasi halifeleri devlet düzenini kurmakla uğraşmalarından dolayı Bizans
ordusu, Anadolu’da başarılı seferler düzenledi. Fakat bu başarılar Bizans
Đmparatorluğuna sürekli arazi kazancı sağlamadı. Çünkü zaptedilmiş olan kaleler pek
kısa bir müddet sonra tekrar Arabların eline geçti.66 Abbasi Devleti’nin ikinci halifesi
Mansur, isyanları bastırıp devlet yönetimini düzene koyduktan sonra Antakya valisi
Salih b. Ali’yi Bizans sınırını güçlendirmesi için görevlendirdi.
64
Đbnu’l-Esir, 2. Cilt, s. 454.
Belâzurî, Futûh el-Buldân (Çev. Mustafa Fayda), T.C. Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara, 2002 s. 234.
66
Bosworth, s. 54.
65
159
Salih b. Ali, bu doğrultuda Avasım şehirlerinde bulunan garnizonlara daha
fazla asker yerleştirdi ve Avasım kalelerini onararak kuvvetlendirdi. Salih b. Ali
komutasında Abbasi ordusu, 757 yılında Malatya’ya gelerek şehri tekrar eskisi gibi
inşa etti ve Malatya’ya yerleşti.67 Bu yılda Salih b. Ali ve Abbas b. Muhammed,
Bizans ordusunun tahrip ettiği Malatya’yı tamir ettikten sonra Anadolu’da
‘‘el-Hades’’68 yakınında bir dağ geçidinden geçerek Bizans ordusu ile savaşmaya
gittiler. Bizans seferinden zaferle dönen Antakya valisi Salih b. Ali, Maraş, Misis ve
Adana şehirlerinde bulunan garnizonlara asker yerleştirerek Bizans sınırını
kuvvetlendirdi.69
Abbasi Devleti’nin yönetim merkezi 762 yılında Bağdat’a taşındığında
Bizans-Abbasi sınırı Şam ve Cezire Sugurundan oluşuyordu. Sekizinci yüzyılda
Sugur şehirleri yeniden tahkim ve tamir edilmeye başlandı. Bu Sugurların arkasında
Avasım (koruyanlar) denilen şehirler ve kaleler bulunurdu.70 Abbasi Devleti’nin
varlığını devam ettirmesi için Bizans-Abbasi sınırı çok önemliydi. Böylece, Bizans
karşısında müstahkem bir hudut hattı meydana getiriliyor ve burası tam manasıyla
askeri bir üs oluyordu. Sekizinci yüzyılın ortalarında önemli Avasım şehirleri
Antakya, Menbiç ve Samosata şehirleriydi. Antakya Avasım şehrinin önünde Tarsus
Sugur şehri vardı. Bizans ordusu Tarsus’a doğru geldiğinde Tarsus şehrini korumak
için Antakya Avasım şehrinden Abbasi askerleri Tarsus’a hareket ederdi.71
67
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 95.
Hades, Maraş yakınında bir şehir idi.
69
Đbnu’l-Esir, 5. Cilt, s. 397.
70
Taberi, The History of al-Tabari ( Çev. Hugh Kennedy), 29. cilt, s.3.
71
Stephen Mitchell, Armies and Frontiers in Roman and Byzantine Anatolia,
British Institute of Archaeology at Ankara Monograph No:5, BAR International
Series 156,1983, s.221.
68
160
Abbasi Devleti kurulduğu ilk yıllardan itibaren Abbasi halifeleri BizansAbbasi sınırındaki Sugur ve Avasım şehirlerini devamlı kontrol altında
tutmaktaydılar. Artık halifelerin bizzat katıldıkları büyük seferler hariç, Bizans’a
yapılan gazalar bu hudut şehirlerinden sevk ve idare edilmekteydi.72 Abbasi halifeleri,
Anadolu’ya karşı bir fetih siyaseti takip etmedikleri için bu müstahkem hudut hattına
savunma tesisleri gözüyle baktıkları da akla gelmektedir. Abbasiler devrinde bu
hudut bölgesi oldukça gelişti. Bizans’a karşı yaz ve kış seferlerine katılan birliklerin
sayıları çoğaldı. Abbasi Devleti’nin hemen her bölgesinden gaza için gelen
gönüllüler ve halifelerin gönderdikleri birliklerin sayılarının artması bazı idari
güçlüklere sebep oluyordu. Bu kadar geniş sahanın bir ordugahtan yönetilmesinin
zorluğunu Harun er-Reşid Abbasi halifesi olmadan önce babası Mehdi onu Bizans’a
karşı Anadolu seferine gönderdiğinde anladı.73
Harun er-Reşid Abbasi halifesi olmadan önce babası halife Mehdi, Harun er
Reşid’i
Bizans’a karşı
Anadolu seferine
gönderdiğinde Harun
er Reşid
komutasındaki Abbasi ordusu, Anadolu seferinde başarılı olarak Đstanbul’a kadar
geldi. Bu Anadolu seferinde Bizans’ı ve Anadolu’yu tanıyan Harun er- Reşid, Abbasi
halifesi olunca ilk işi Bizans-Abbasi sınırındaki Sugur, Avasım şehirlerinin surlarını
kuvvetlendirmek ve bu şehirlere çok sayıda asker yerleştirmek oldu.
72
John Haldon ve Hugh Kennedy, ‘‘The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and
Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the Borderlans’’, ZRVI 19
(1980), 79-116, s.86.
73
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, Đstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yay., Đstanbul,1976, s. 58-60
161
Halife, Bizans sınırını yeniden düzenleyerek Sugur el-Cezire’yi Sugur
eş-Şam’dan ayırdı. Sugur eş Şam’daki şehirlerin Tarsus, Adana, Ceyhan ve Avasım
şehri Antakya’nın surlarını kuvvetlendirerek bu şehirler yeni garnizonlarla takviye
edildi. Abbasi halifesi, Sugur şehirlerini yeniden düzenlenmesi yanında bir de hiç
kimsenin yaşamadığı tampon bir bölge oluşturdu. Bizans ordusu bu tampon bölgeye
girdiği zaman hemen Avasım şehirlerinden takviye Abbasi kuvvetleri Sugur
şehirlerine hareket ediyorlardı. Halife Harun er-Reşid, dokuzuncu yüzyılın başında
bu şekilde düzenlediği Sugur ve Avasım şehirleri sayesinde Bizans’ın aşamayacağı
savunma sistemini kurmuş oldu. Dokuzuncu yüzyılda Abbasi halifesi Harun erReşid tarafından düzenlenen Bizans-Abbasi Sugurunda-Şam Avasım adı verilensınır ilinin başkenti Antakya idi. Đki Đmparatorluğun toprakları arasındaki sınır hattı
üzerinde bir dizi müstahkem kale bulunurdu. Bizans-Abbasi sınır hattında en önemli
Sugur şehri Bizans topraklarını ayıran Kilikya mevkinde Gülek Boğazına fazla uzak
olmayan Tarsus’tu. Đki sıra surla çevrili, piyade ve süvarilerden oluşan güçlü bir
garnizon tarafından sürekli olarak korunan Tarsus, Arapların gözünde Bizanslıların
saldırılarına karşı en güvenilir kale idi.74 Bizans, hudut şehirlerinden başlayan
akınlara karşı savunma sistemi olarak sinyal ateşlerinden oluşan bir erken uyarı
sistemi kullandı. Bu erken uyarı sistemi Toros dağlarından Đstanbul’a kadar
uzanmakta ve bu sistem sayesinde saldırı haberi bir saat içinde başkente
ulaşabilmekteydi. Bu sistemin kullanılması IX. Yüzyılın ikinci yarısında bırakıldı,
ancak sınırlarda benzer yerel bir uyarı sisteminin kullanılmasına devam edildi.75
74
Niavis, s. 196.
Richard C. Dietrich, Diegenes Akrites Destanında Hıristiyan –Müslüman Sınır
Kültürünün Yansımaları, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2005, s. 98. Ayrıca
bkz. Philip, Pattenden, The Byzantine Early Warning System, Byzantion
LIII.(1983), s.258-260
75
162
Dokuzuncu yüzyılda Abbasi-Bizans Sugurlarında karşılıklı akınlar sürekli
devam etti. Bu dönem de Bizans-Abbasi savaşları Antakya, Tarsus, Adana, Samsat
ve Malatya, Sugur ve Avasım şehirlerinden hareket eden askeri birlikler tarafından
yapılmaktaydı. Şam Sugur ve Avasım şehirlerine büyük Abbasi garnizonları
yerleştirildi ve bu garnizonlardan Bizans şehirlerine sık sık akınlar yapılıyordu.
Tarsus’tan Malatya’ya kadar uzanan Şam Sugur ve Avasım şehirleri özellikle Halife
Harun er-Reşid’in halifeliğinin ilk yıllarında büyük ölçüde güçlendirildi. Abbasi
halifeliğinin Şam Sugur ve Avasım şehirlerinden elde ettiği gelir, söz konusu illerin
savunması için harcanan miktarın yanında oldukça önemsiz kalıyordu. Tarsus, Adana,
Misis, Anavarza, Maraş diğer birkaç şehrin de dâhil olduğu Suriye sınırından elde
edilen gelir, Arapların resmi istihbaratına göre yaklaşık 100.000 dinar veya bir buçuk
milyon altın frankı buluyordu; bu gelir kamu işlerinde, casusların, kuryelerin ve dağ,
ırmak ve kalelerdeki geçitlerde bulunan muhafız noktalarının korunması ve
bakımında kullanılıyordu. Bu şehirlerin garnizonları için özel askeri kuvvetler
gerekiyordu. Diğer yandan ise, Şam Sugurundan elde edilen yıllık gelir 100.000
dinar iken gerek kara gerekse deniz yoluyla yapılan yaz ve kış seferleri için 200.000,
hatta kimi zaman 300.000 dinarlık –yaklaşık dört buçuk milyon frank– harcama
miktarı belirlenmişti. Maraş, Hadat, Malatya ve diğer birkaç şehirden oluşan Cezire
Sugurundan elde edilen gelir 70.000 dinarı bulurken –1.050.000 altın frank– , bu
sınırın genel bakımı için 40.000 dinar harcanıyordu. Kalan 30.000 dinar paralı
askerler için ayrılırken, askeri seferlerden doğan ve her bir seferin taşıdığı öneme
göre belirlenen olağandışı harcamalar bir yana, her yıl bu giderlere en az 120.000,
bazı zamanlarda ise 170.000 dinara kadar çıkabilen bir miktar daha ekleniyordu.
163
Tüm bu masraflar, Me’mûn döneminde Halifeliğin elde ettiği gelirlerin
toplamı ile karşılaştırıldığında fazlasıyla önemsiz kalıyordu; 820 yılında Doğu
halifeliğinin geliri savaş öncesinde bir milyar frankı geçiyordu.76
Halife Harun er-Reşid tarafından Sugur da kurulan bu savunma sistemi artan
Bizans taarruzları karşısında dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru giderek eski gücünü
kaybetmeye başladı. Bizans ordusu, 877 yılında Maraş, Hades, 881 yılında yine aynı
şehirler ile Malatya ve 883’de Tarsus üzerine yaptığı seferler sonucunda toprak
kazanmamış idiyse de, bu teşebbüslerle, Abbasi ordusunun Anadolu’daki münferit
başarılarına rağmen Bizans’ın doğu sınırında yine de sürekli bir ilerleme devrine
girmiş oldu.77 Arablar, hem Emevi hem de Abbasi dönemlerinde Anadolu’da
Bizans’a karşı akınlara Sugur şehirlerinden çıkıyor sonra oraya tekrar dönüyorlardı.
Emevi ve Abbasi dönemlerinde her iki grubun temasları daha sık ve daha yakın
olmuştu. Bu dönemde Bizans- Arablar arasında sahipsiz bir toprak bölgesi
bulunmaktaydı ve güvenlik nedeniyle temaslar genellikle ticari ya da resmi işlerle
sınırlandırılmıştı.78 Bizans Đmparatorluğu’nun doğu sınırı, Sugur ve Avasım bölgesi,
sabit bir hat değildi ve bu hat müstahkem şehirlerle belirlenen bir bölgeden
oluşmaktaydı. Bu müstahkem bölgenin zaman zaman oldukça sakin olmasına
rağmen istikrarsız ve değişken olduğu genellikle daha sık görülen bir durumdu.
76
Vasiliev, Byzance Et Les Arabes, I.cilt, Bruxelles,1935, s.94-97.
Honigman, s.62.
78
Dietrich, s. 82 Ayrıca bkz. Kaegi, The Frontier, Barrier or Bridge, The 17th
Đnternational Byzantine Congress: Major Papers (New York, 1976), s.286-288.
77
164
Bizanslılar ile Arablar arasında bu müstahkem bölgede oluşan kültürel
etkileşimde her iki taraf başka alanlardan istediklerini serbestçe seçip aldılar.
Örneğin Arablar, Yunan bilimini, Matematik ve tıbbı Bizanstan öğrendiler ve bu
konular ile ilgili kitapları Yunanca dan ya da Süryanice den Arapça ya çevirdiler. 79
Bu çevirileri okuyan Harun er Reşid’in doktoru Cibril b. Bahtişu Rum tıbbını çok iyi
öğrenmişti. 80 ‘‘Sınır’’ teriminden tarihi bir sürecin, hem sosyal ve etnik bir durumu
hem de coğrafi ve siyasi bir biçimi belirtmesi anlaşılmaktadır. Antakya bu dönemde
Bizans-Abbasi sınırında Avasım şehri olarak önemli rol oynadı.
79
80
Dietrich, s. 83.
Zehebi, Târihu’l-Đslâm, s.1280.
165
1 Dokuzuncu yüzyıl başında Bizans- Abbasi sınırı, Pavlos E. Niavis, The
Reign of the Byzantine Emperor icephorus I. (802-811), Historical publications
St. D. Basilopoulos, Athens, 1987, s. 195., bu harita bu kitaptan alınmıştır.
166
4.6. Halife el-Me’mun Dönemi’nde Antakya
Me’mun(813-833) Abbasi halifesi olduğu ilk yılda Bizans Đmparatorluğunda
da imparatorluk mücadelesi vardı. Bizans imparatoru I. Nikephorus’un 811 yılında
öldürülmesinden sonra eniştesi Mikhail I. Rangabe imparator oldu. Anadolu
Thema’sı komutanı V. Leon, 813 yılında Mikhail I. Rangabe’ye isyan etti. Bu isyan
sonucunda Anadolu Thema’sının komutanı ve resim düşmanı zihniyeti temsil eden V.
Leon (813-820) Bizans imparatoru oldu.81 Bizans Đmparatoru V. Leon, 813 yılında
Abbasi Devleti’ndeki hilafet mücadelesini bir fırsat bilerek Anadolu’da Abbasi sınır
şehirlerine sefer düzenledi. Bu doğrultu da Bizans Đmparatoru V. Leon
komutasındaki Bizans ordusu, 813 yılının Ağustos ayında Sugur şehirlerinden
Tarsus’a saldırdı. Bizans Đmparatoru ile Tarsus emiri Sabit Tarsus yakınlarında
savaştılar ve bu savaşı Bizans imparatoru kazandı. 82 Bizans ordusu, Abbasi sınırını
geçip Avasım şehirlerine doğru ilerlerken Halife Me’mun, H.199/ M. 814 yılında
Yezid b. Muhalled komutasında 10 bin askerden oluşan Abbasi ordusunu Tarsus’a
gönderdi. Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Tarsus yakınlarında karşılaştı ve yapılan
savaşta Abbasi ordusu galip geldi. Böylece Bizans ordusunun ilerlemesi
durduruldu.83
81
Ostrogorsky, s.187.
Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 127.
83
Zehebi, Târihu’l-Đslâm, al warak.com. s.1429.
82
167
Bizans Đmparatoru V. Leon, 1 Ocak 820 tarihinde Amorion’lu Mikhail’in
adamları tarafından Ayasofya Kilisesinin mihrabı önünde öldürüldü. Böylece II.
Mikhail (820-829) Bizans imparatoru oldu. II.Mikhail’in saltanatının en önemli iç
olayı Thomas’ın çıkardığı muazzam iç savaştı.84 Thomas, Harun er-Reşid
zamanından beri kendisinin V. Konstantinos’un oğlu olduğunu söyleyip Harun erReşid’den Bizans imparatorluğunu zaptetmek üzere kendisine bir ordu vermesini
istiyordu. Harun er-Reşid, onun bu isteğini yerine getirmemişse de ona imparatorun
oğlu diye hürmet gösteriyordu.
Halife Me’mun, Thomas’ı yanına çağırıp gerek Bizans imparatorluğunu
zaptedip kendisine teslim etmek gerekse Bizans’ı harpla hırpalamak üzere Thomas’ı
bir ordu ile beraber Bizans seferine sevketti.85 Halife Me’mun, Abbasi Devleti
hakimiyetinde Antakya Patriğine haber göndererek Thomas’ı Bizans Đmparatoru
olarak taçlandırmasını istedi. Antakya Patriği Batlis86 Thomas’ı Bizans Đmparatoru
olarak taçlandırdı. Taçlandırma merasiminden sonra Thomas komutasında ordu
Antakya’dan Tarsus’a geldi ve buradan Đstanbul’a doğru hareket etti.87 Thomas, 821
yılının Aralık ayında Đstanbul’u kuşattı ve bu kuşatma bir yıldan fazla sürdü. Bizans
imparatoru II. Mikhail’in üstün savaş idaresi ve Bulgar hanının yardımıyla
Thomas’ın isyanını başarıyla bastırdı. Thomas, 823 yılının ilkbaharında kuşatmayı
kaldırmak zorunda kaldı ve Ekim ayında Bizans imparatorunun eline düştükten sonra
idam edildi.
84
Ostrogorsky, s.191.
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 136.
86
Đbn el-Aʻsem, Futûh, IV. Cilt, s. 464’te Abbasi Halifesi Me’mun’un Antakya
Patriği Batlis’e Thomas’ı Bizans Đmparatoru olarak taçlandırması için 1000 dinar
gönderdiğini yazıyor.
87
Đbn el-Aʻsem, Futûh, IV. Cilt, s. 464-465.
85
168
Bizans imparatoru II. Mikhail duruma hakim oldu, fakat hemen hemen üç yıl
etrafı kasıp kavurmuş olan iç savaş yüzünden Bizans imparatorluğu içte ve dışta
etkisini kaybetti.88 Thomas isyanına Arapların da katılması dikkate alınmazsa,
böylesine zor şartlar altında Harun er Reşid (807) zamanından bu yana sürdürülen
barışın korunması Bizans için büyük önem arz ediyordu.89 Bizans imparatorluğu bu
iç karışıklıkla uğraştığı zaman Abbasi Devleti’nde de iç isyan vardı. Halife Me’mun,
814 yılında Nasr b. Şebes’i Antakya ve Cezire valisi olarak görevlendirdi.90 Me’mun,
halifeliği döneminde yüksek kademelere Đranlıları getirmesi çeşitli bölgelerde
isyanların patlak vermesine neden oldu. Bunların en önemlisi ve en tehlikelisi
Antakya valisi Nasr b. Şebes’in el-Cezire Araplarını etrafında toplayarak 821 yılında
başlattığı isyandı. Nasr b. Şebes, Antakya bölgesinde güçlenerek zulüm yapmaya
başladı ve Rakka’nın yakınında Hani diye isimlendirilen köye saldırdı ve buradaki
köylüleri öldürdü. Bunu haber alan Halife Me’mun çok üzüldü ve Nasr b. Şebes’i
Antakya, Cezire valiliğinden azletti. Halife Me’mun kahraman bir asker olan Şabibi,
7000 seçme askerle beraber Nasr’a karşı sevketti. Şabib’in ordusu çoğunlukla Đranlı
askerlerden oluşuyordu. Şabib, ordusu ile Anadolu’da hızla ilerledi ve Nasr b.
Şebes’in ordusu ile karşılaştı. Bu savaşta iki taraftanda çok kişi öldü. Fakat Şabib,
ordusu ile Antakya’ya geldi. Şabib’in ordusunda bulunan Đranlılar Antakya’da yiyip,
içip eğlendiler. Nasr b. Şebes, bunun haberini alınca Araplarla birlikte gece
Antakya’ya geldiler ve Đranlıları kılıçtan geçirdiler. Şabib, Araplara karşı bir şey
yapamayacağını anlayınca Harun er Reşid zamanında Mısır’dan Antakya’ya
getirilmiş olan altınları geri götürmek istedi.
88
Robert Browning, The Byzantine Empire, The Catholic University of Amerika
press, 1992, s.64.
89
Vasiliev, Byzance et Les Arabes, I. Cilt, s.90.
90
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 10.
169
Nasr, Şabib’ten daha erken davrandı ve Şabib’i adamlarıyla birlikte
öldürdü.91 Bundan sonra Halife Me’mun, Nasr’ın Şabibe yaptıklarını duyunca Tahir
b. Hüseyin’in oğlu Abdullah’ı çağırdı ve Abdullah b. Tahir’e Antakya bölgesinin
valiliğini verdiğini söyledi. Abdullah b. Tahir, Nasr b. Şebes’in isyanını bastırmak
için 20.000 askerle Rakka’ya geldi. Nasr b. Şebes, Abdullah’ın büyük bir orduyla
üzerine doğru geldiğini haber alınca bir gün Harran ovasında bir gün Rakka
civarında devamlı yer değiştirip duruyordu. Nasr, Seruc’un etrafında dolaşıyor ve
burada Đranlılarla, Hıristiyanları öldürüyordu. Nasr, Đranlı kumandanlardan
Ubeydullah’ı tutup öldürdü. Buna öfkelenen Abdullah b. Tahir Keysum’u muhasara
etmeye hazırlandı. Bunu haber alan Nasr, mektup yazarak itaat edeceğini vaad etti ve
adamlarını rehine olarak Abdullah’a gönderdi. Abdullah b. Tahir, Nasr’a inanmadı
ve 824 yılında Keysum’u kuşattı. Bunun üzerine Nasr, şehrin kapısını açtı ve üç
oğlunu, üç haremağasını, 200 yük un ile 300 deve yükü arpa, gümüş, altın vererek
barış teklifinde bulundu. Abdullah b. Tahir, Nasr’ın bu teklifini kabul ederek Halife
Me’mun’a bildirdi ve Me’mun buna çok sevindi. Tahir b. Hüseyin Horasan’da öldü.
Bunun üzerine Halife Me’mun, Abdullah b. Tahir’e taziye mektubu gönderdi.
‘‘ Mademki Nasr itaat etmiştir, Mısır’a git ve bu mıntıka da emniyeti temin et’’ dedi.
Fakat Halife Me’mun kararını değiştirdi. Çünkü Nasr b. Şebes, tekrar Antakya
bölgesinde isyan etti. Halife Me’mun hiddetlendi ve Abdullah b. Tahir’i Nasr’ı eline
geçirdikten sonra koyverdiğinden dolayı ölümle tehdit etti. Bunun üzerine Abdullah,
derhal ikinci defa Keysum’u muhasara etti.92
91
92
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 140. Ayrıca Bkz. Abu’l Farac, s.217.
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 145-147.
170
Bu sefer şiddetli bir savaş başladı ve Nasr yakalandı. Nasr, Abdullah b.
Tahir’e serbest bırakılması ricasında bulundu. Fakat Abdullah b. Tahir, Halife’nin
izni olmadan kendisini serbest bırakamayacağını söyledi. Abdullah b. Tahir, Halife
Me’mun’un izniyle Nasr’ı Seruc yanında tesis etmiş olduğu bir köye hapsetti.
Böylece 825 yılında Antakya ve Cezire bölgesi bu isyandan kurtulmuş oldu.93
Halife Memun, Abbasi Devleti içindeki isyanları bastırmakla uğraşmasını
fırsat bilen Bizans Đmparatoru II. Mikhail, Balkanlarda Slavları yenerek Batı sınırını
güvence altına aldı. Bizans Đmparatoru II. Mikhail, 829 yılında öldü ve oğlu
Theophilos (829-842) Bizans imparatoru oldu. Bizans Đmparatoru Theophilos,
Đmparatorluğunun ilk yılında Batı sınırı güvence altında olduğundan dolayı Doğu
sınırına ehemmiyet verdi. Đmparator Theophilos, Abbasi sınırındaki dağlık bölgede
üç yeni askeri-idari birlik vücuda getirdi. Bu üç askeri
sınır bölgesi Kayseri,
Kapadokya ve Selevkiye idi. Bu üç askeri sınır bölgesi sonradan Thema statüsüne
yükseltildiler.94
Halife Me’mun halifeliğinin ilk
yılından itibaren Abbasi
Devleti’ndeki iç isyanlarla mücadele etti. Bu isyanlardan en önemlisi ve tehlikelisi
816 yılında Azerbaycan bölgesinde Hurremilerin başında Đranlı Babek’in başlattığı
isyandı. Halife bu isyanı bastırmakla Azerbaycan valisi Sadakah b. Ali’yi
görevlendirdi. Halife Me’mun hilafetinin son devresinde Anadolu’yu fethetmek
gayesini ön plana alınca bilhassa 830 yılından sonra devletin askeri gücünü büyük
ölçüde Anadolu’ya yöneltildi. Böylece Abbasi Devleti, Babek isyanını bastırmak için
yirmi yıl uğraştı.95
93
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 142-143.
Ostrogorsky, s.193-194.
95
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 144.
94
171
Bizans imparatorluğu, Abbasi Devleti iç isyanlarla uğraştığı zamanda bütün
kuvvetlerini Anadolu’da toplayabilecek durumda değildi. Aynı zamanda Sicilya’da
savaşmak zorundaydı. Bu sebepten Doğu sınırında savaş önce değişik savaş haliyle
yürütüldü. Bazen Bizans ordusu, Anadolu’da Abbasi arazisine girerek zaferler
kazanması sebebiyle Bizans imparatoru Theophilos, Đstanbul’da muhteşem törenler
tertipliyor bazen de Abbasi ordusu Bizans sınırını geçerek Bizans şehirlerine
saldırıyordu. O zaman Bizans Đmparatorunun maneviyatı süratle bozuluyor ve
Halife’ye zengin hediyeler takdim ederek barış teklifleri sunan elçi heyetlerini yola
çıkarıyordu.96 Halife Me’mun, Antakya valisi Abdullah b. Tahir’i Nasr b. Şebes’in
isyanını bastırmasından sonra 828 yılında Mısır’da çıkan isyanı sona erdirmesi için
Mısır’a gönderdi. Halife, Anadolu’yu fethetmek planları doğrultusunda Abdullah b.
Tahir’in yerine kardeşi el-Mu’tasım’ı Antakya valiliğine oğlu Abbas’ı ise el Cezire
valiliğine atadı.97 Halife Me’mun, Anadolu’yu fethetmek gayesiyle 23 Mart 830
tarihinde Urfa, Antakya ve Tarsus üzerinden Bizans topraklarına girdi.98 Halife
Me’mun, bu Bizans seferinde Antakya’ya geldiği zaman Đmparatorluk soyundan
olduğunu iddia eden bir Bizanslı Halife’nin yanına geldi ve kendisini imparator
yapmasını rica etti. Halife Me’mun bu yalancı adama inandı ve Antakya patriği Job’a
onu Bizans imparatoru olarak taktis etmesini emretti. Çünkü hiçbir Đmparatorun
patriğin onayını almadan Đmparator olamayacağını işitmişti. Antakya patriği, bazı
dualar okuduktan sonra ona üçbin dinar kıymetinde olan bir taç giydirdi.
96
Ostrogorsky, s.195.
Paul M. Cobb, White Banners, Contention in Abbasid Syria,750-880, State
University of New York press, Albany, 2001, s.35.
98
Christophilopoulou, s.246.
97
172
Đstanbul Ortodoks Kilisesi piskoposları bunu duyunca toplanıp dindaşları olan
mel’un Job’u afaroz ettiler. Böylece, sözde
Bizans imparatoru olan bu adam
muvaffak olamadı. Çünkü kimse onunla birleşmedi bu adam iki sene Arap
karargahında kaldıktan sonra öldü.99 Halife Me’mun, 830 yılının Mayıs ayında
Musul yoluyla Menbic’e uğradıktan sonra Antakya’ya geldi. Halife, Antakya’da
Bizans’a karşı sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra Antakya’dan büyük bir
orduyla çıktı ve Tarsus’a ulaştı.100 Halife, Tarsus’tan Kapadokya yönüne doğru
hareket ederek Mucide, Kurra (Küre) kasabalarını tahrib etti ve Kapadokya’ya girdi.
Halife, Bizans’a karşı Anadolu seferine çıktığı zaman oğlu Abbas’ı Malatya üzerine
gönderdi.101
Bizans Đmparatoru Theophilos, Abbasi ordularının Anadolu’da ilerlemelerini
durdurmak için Halife Me’mun’a elçiler göndererek barış teklifinde bulundu. Halife
Me’mun’un bu barış teklifine verdiği cevap ‘‘ Sulhu şu şart dahilinde yaparım, beni
hükümdarınız olarak ilan edeceksiniz ve vergi miktarına gelince çokluğundan veya
azlığından şikayet etmeyeceğim’’ dedi. Bizans Đmparatoru Theophilos bu cevap
karşısında sustu ve hiç bir cevap göndermedi.102 Bu olay üzerine Bizans imparatoru,
Abbasi ordusuna karşı hazırlıklara başladı ve 831 yılının bahar ayında büyük bir
orduyla Anadolu seferine başladı.
99
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 164. Kedrenus, bu aynı şeyi daha evvel
zikredilen Thomas için yazmıştır.
100
Đbnu’l-Esir, 6. Cilt, s. 361.
101
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 186.
102
Abu’l Farac, s. 222.
173
Bizans imparatoru Theophilos‘un komutasında Bizans ordusu Torosları
aşarak Tarsus’a geldi ve burada Abbasi ordusunu yenerek geri döndü.103 Halife
Me’mun, Bizanslıların Tarsus ve Massisa halkından bin altı yüz kişiyi öldürdüğünü
öğrenince cemaziyelevvel(Haziran)’de Anadolu’ya girdi ve burada 15 şaban
(28 Eylül) tarihine kadar kaldı.104 Abbasi halifesi, bu Anadolu seferinde oğlu Abbas
ile kardeşi el-Mu’tasım’ı ayrı ayrı kuvvetler başında görevlendirdi. Bu büyük ve üç
koldan Anadolu’ya giren Abbasi orduları Tyana ve sonra Heraklie (Ereğli)’yi alarak
Anadolu’da hızla ilerledi. Bizans Đmparatoru Theophilos, bu ilerleme den sonra
Yohannes’i elçi olarak Me’mun’a gönderdi.105 Bizans elçisi, Me’mun’un zapettiği
kaleleri geri vermesini istedi ve beş yıllık bir sulh yapılmasını teklif etti. Halife,
Đmparatorun bu barış teklifini kabul etmedi. Fakat kışın yaklaşmasıyla sefer gelecek
yıla ertelendi. Halife Me’mun, H.218/M. 833 yılında tekrar Bizans seferine çıkarak
Anadolu’ya girdi. Halife, Lulue (Ulukışla)’ya sefer düzenledikten sonra Amuriyye
(Amorion) mevkini kadar geldi ve Bizanslıları mağlup ederek anlaşma istemek
zorunda bıraktı. Ancak Halife, Bizansın bu barış anlaşmasını da kabul etmeden önce
Mısır’da çıkan isyanı bastırmak için Şam’a döndü. Halife, burada kısa bir müddet
kaldıktan sonra 23 Ocak 833 tarihinde Türk asıllı Abbasi komutanı Afşin’i Mısır’da
çıkan isyanı bastırmak için görevlendirdi ve kendisi tekrar Anadolu’ya gelerek
Bizans seferine devam etti. 106
103
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 185-186.
Đbnu’l-Esir, 6. Cilt, s. 363.
105
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 163.
106
Ya῾kûbî , Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.303.
104
174
Halife komutasında Abbasi ordusu Anadolu’da hızla ilerledi ve Lulue
(Ulukışla)’yı işgal etti. Bunun üzerine Bizans Đmparatoru Theophilos, Abbasi
halifesine mektup yazarak barış teklif etti. Halife Me’mun, Bizans elçisine barış
teklifini kabul etmediğini söyledi ve Şam Sugurunun önemli şehri Tarsus’a doğru
hareket etti. Tarsus’a gelen Halife Me’mun burada ateşli bir hastalıktan 9 Temmuz
833 tarihinde öldü. Böylece Halife Me’mun, Anadolu’da Sugur ve Avasım
şehirlerine çok sayıda asker yerleştirmesine rağmen Arabları bu şehirlere iskan
gayesinin tahakkukuna ölümü mani oldu. Bu dönemde Antakya, Şam Sugurunda
önemli bir Avasım şehriydi.107
107
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 32. Cilt, s. 224.
175
4.7. Halife el-Mu’tasım Döneminde Abbasi-Bizans Mücadelesi ve Antakya
Halife Me’mun’un kardeşi el-Mu’tasım Anadolu’da Bizansla mücadele
ederken
Halife Me’mun Bağdat’ta öldü. Bunun üzerine el-Mu’tasım Avasım
şehirlerinden Kınnesrin şehrine geldi ve buradan Bağdat’a hareket etti.108 Halife
Me’mun’un vefatından sonra kardeşi el-Mu’tasım 833 yılının Eylül ayında Bağdat’a
gelerek Abbasi Halifesi oldu. Halife Me’mun, hayatının son safhasını teşkil eden
Bizans’a karşı Anadolu gazalarında kardeşi el-Mu’tasım’ı görevlendirmişti. Halife
el-Mu’tasım, yirmi seneden itibaren devam etmekte olan ve artık devleti tehdit
etmeğe başlayan Babek isyanını sona erdirmek için kendisinin Mısır valiliği
sırasında yanında bulundurduğu askeri bilgi ve kudretine şahit olduğu Afşin’i Babek
isyanını bastırmak için Azerbaycan bölgesine gönderdi. 836 yılının Aralık ayını
Berzend’de geçiren Afşin, ilk baharda Babek’e karşı harekete geçti.109 Halife
Me’mun döneminde başlıyan Abbasi ordusundaki Türk askerlerin sayılarını arttırma
politikası kısa zaman sonra Türklerin Abbasi ordusunun esas unsuru haline
gelmelerini sağladı. Halife Me’mun döneminde Abbasi ordusu, Türk, Arap ve Đranlı
askerlerden oluşmaktaydı. Halife el-Mu’tasım döneminde Türk askerleri ilk defa
Antakya bölgesine gelmeye başladılar. Ayrıca bu dönemde Halife, Bizans
gazalarında ve dahili karışıklıkların teskininde Türk komutanlara ve askerlere önemli
roller verdi.110
108
Ya῾kûbî , Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.303.
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt, s. 46.
110
Cobb, s. 87.
109
176
Abbasilerin Babek isyanı ile uğraşmasını fırsat bilen Bizans Đmparatoru
Theophilos, Halife Me’mun dönemindeki yenilgilerin öcünü almak için Halife
Me’mun’un ölümüyle yavaşlayan Abbasi-Bizans mücadelesine verilen arayı sona
erdirdi. Bizans Đmparatoru, Abbasi Devleti’nin Babek isyanını bastırmakla meşgul
olduğu bütün birliklerini bu asi üzerine gönderdiği sırada 837 yılında büyük bir ordu
ile Đstanbul’dan hareket etti. Bizans Đmparatoru Đç Anadolu’ya geldiğinde ordusunun
bir kısmını Erzurum üzerine bir kısmını da yukarı Fırat üzerine göndermek üzere
ikiye ayırdı. Bugünkü Sultansu kenarında bulunan Zibatra’ya gelen Bizans
imparatoru Theophilos komutasında Bizans ordusu burada bulunan erkekleri öldürüp
kadın ve çocukları esir aldı. Bu arada Antakya bölgesindeki bütün Sugur halkı
Bizanslılara karşı çıktı.111 Antakya’da Bizans’a karşı başlayan direniş zamanında
Babek isyanı bastırıldı ve Babek esir edildi.112 Bizans Đmparatoru komutasında ordu,
Anadolu’da hızla ilerleyerek Malatya, Samasota (Samsat) ve Erzurum şehirlerinin
alınmasına rağmen Đmparator Theophilos aniden geri döndü. Hiç engel yokken
Đmparatorun geri dönmesi Babek’in esir edilmesini haber almasındandı.
111
Đbnu’l-Esir, 6. Cilt, s. 418.
Babek isyanının sona erdirilmesi ile alakalı bilgi hususunda Bkz. Süryani Mihail
Vekâyinamesi, s.182, Afşin, Babek’in taraftarlarının çoğunu öldürdü. Babek, kendi
partisinin zayıf düştüğünü ve taraftarlarının Bizans topraklarına kaçtıklarını görünce
adamlarından dokuz kişi ile beraber kendisi de Bizans’a kaçtı. Babek ve adamları
Estafana adlı bir patriğin köyüne geldikleri vakit bu patrik Babek’i ağırlamak
maksadıyla evine davet etti. Estafana, Babek’e evinde tuzak kurdu ve onu
yakalatarak zincirletti. Estafana, Babek’in yakalandığını Halife’ye bildirdi. Halife
el-Mu’tasım 100.000 den fazla adam öldürmüş Babek’in yakalandığını duyunca
hemen Afşin’e haber verdi ve Babek’in yanına getirilmesini istedi. Afşin, Babek’i
alıp Halife el-Mu’tasım’ın yanına getirdi. Halife el-Mu’tasım, Babek’e ‘‘Babek sen
misin diye sordu’’ Babek ‘‘evet’’ cevabını verdi. Halife, Babek’in sağ kolunu sonra
solunu sırayla iki bacağını ve başını kestirip darağacına astırdı.
112
177
Bizans Đmparatoru Theophilos, Đstanbul’da büyük zafer alaylarıyla karşılandı
ve Hipodrumda şenlikler yapıldı.113 Halife el-Mu’tasım, Babek isyanının bertaraf
edilmesini müteakıp Zibatra114 katliamının öcünü almak üzere büyük bir ordu ile 838
yılının Nisan ayı başlarında Bizans imparatorluğu dahilinde mühim bir mevki olan ve
Đmparatorun mensup olduğu ailenin neş’et ettiği Amorion üzerine sefere çıktı. Đki
koldan Bizans topraklarına giren Abbasi ordusunun, Tarsus ve Gülek boğazı yolu ile
ilerleyen esas kısmını bizzat Halife, Malatya tarafından Anadolu’ya giren ikinci
kısmını kumanda eden Afşin, Seruc (bugünkü Suruç)’dan hareketle Derb el-Hades
üzerinden Bizans topraklarına girerek Anadolu dahilinde ilerlemeye başladı. Abbasi
ordusunun ülkesine karşı harekete geçtiğini öğrenen Bizans imparatoru Theophilos,
Mayıs ayında Đstanbul’dan hareket etti. Eskişehir’de Amorion’un müdaafası için
kuvvetler gönderdikten sonra halifeyi karşılamak ve tehlikeyi uzakta bertaraf etmek
gayesiyle Đç Anadolu’ya yöneldi ve Kızılırmak sahilinde karargah kurarak Abbasi
ordusunu beklemeye başladı. Fakat bu sırada ikinci bir ordunun doğudan ilerlediğini
haber aldı.115 Bizans Đmparatoru, önce bu tehlikeyi ortadan kaldırmak arzusuyla
30.000 askerden ibaret olan Afşin’in karargahına yürüdü.
113
Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 129.
Zibatra hususunda Bkz. Honigman, s.71. Zibatra, Sultan-su kenarında bulunan
eski Viranşehir, bugünkü Doğanşehir’in yerinde bulunmakta idi.
115
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, Đstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Matbaası, Đstanbul,1976, s. 134-135.
114
178
Bizans imparatoru ile Afşin’in kuvvetleri Lurla116 (bugünkü Kaz-ova’da),
muhtemelen Temmuz117 başlarında karşılaştılar. Bizans ordusu, Afşin’in karargahına
saldırdı ve üç bin askeri öldürdü. Fakat, aniden başlayan şiddetli yağmurdan Bizans
ordusu dağıldı ve Đmparator Theophilos ikibin askerle beraber bir tarafa ayrıldı.
Bizans ordusunun diğer kısmı Đmparatorun öldürüldüğünü zannederek Đstanbul’a
kaçtı. Yağmur durduktan sonra Đmparator Theophilos, Bizans ordusunun dağılmış
olduğunu gördü. Afşin’in takriben otuzbin askeri Đmparator Theophilos’un yanındaki
ikibin askeri kuşattığında Abbasi askerleri Bizanslıları taşa tutacak makineler
getirirken, Bizanslı askerler Abbasi hattını yararak kaçtılar. Bizanslı askerler buradan
kaçarak acilen Amorion’a gittiler. Bizans Đmparatoru Theophilos, kaçmakta iken
annesi tarafından gelen bir haberci ona ‘‘ Buraya gelen Bizans askerleri senin
öldürülmüş olduğuna dair haber yaydılar ve ileri gelenler başka bir Đmparator tayin
etmek istiyorlar. Çabuk gel!’’ dedi. Bunun üzerine Theophilos, Amorion’da bulunan
askerlere cesaret verdi ve şehrin kapılarının kapanmasını emretti.
116
Lurla ile alakalı bilgi hususunda Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, s.135. Taberi ve
Đbnu’l-Esir, bu savaş hakkında geniş bilgi vermişler, fakat yerinin ismini
belirtmemişlerdir. Coğrafi eserlerde de Lurla adına tesadüf edilmemiştir. Honigman,
buranın Turhal yakınındaki Dazmana olduğunu, Bury, Yeşilırmak’ın güney
sahilindeki Kaz-ova’ya tekabül ettiğini, Ramsay, ise Dazimonis’in bir bölge ismi
olarak bugünkü Kaz-ova’ya Dazimon’un muhkem bir kale olarak Tokat’a tekabül
ettiğini kabul etmektedir. Kesin olmamakla beraber savaş Kaz-ova’da cereyan
etmiştir.
117
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt, s.119’ da
savaşın 21 Temmuz 838 târihinde başladığını yazmakta ise de, bu tarih daha sonraki
olayın târihi ile çelişki halindedir. Çünkü Amorium muhasarasının 1 Ağustos’ta
başladığı hususunda kaynaklar arasında bir ittifak vardır. Bu durumda, 22
Temmuz’da Turhal yakınında büyük bir savaş yapmış olan Afşin’in 10 gün zarfında
bu mesafeyi (Turhal ile Amorion arası yaklaşık olarak 500 km. Kadardır.)
kat’etmesi imkansızdır. Kaldı ki Taberi’nin bildirdiğine göre Afşin, Ankara’da halife
ile bir kaç gün kalmış ve Ankara’dan Amorium’a yedi günde gelmiştir. Bu bakımdan
Afşin ile Theophilus’un karşılaştığı târihi Temmuz’un başlarına almamız icap
etmektedir.
179
Bu resim Halife el-Mu’tasım’ın Amorion seferini simgelemektedir.
Elisabeth Piltz “Byzantium in the Mirror: The Message of Skylitzes
Matritensis and Hagia Sophia in Costantinople” BAR Internatioal Series 1334,
Oxford, 2005. s. 59. Elisabeth bu resmi Vasiliki Tsamakda’nın
Đllustrated
Chronicle of Ioannes in Madrid, Leiden, 2002, kitabından almıştır.Vasiliki’de
bu resimi the Famous manuscript Vitr 2,26 in the Biblioteca national
Madrid’den almıştır.
180
Bizans imparatoru Theophilos, Đstanbul’a gelir gelmez başka bir Đmparator
tayin etmek isteyen ileri gelenleri idam etti. Bizzat Đmparator Đstanbul’a dönünce
Anadolu kaderi ile başbaşa kaldı. Abbasi Halifesi el-Mu’tasım, bu Anadolu
seferinden geri dönmeye hazırlanırken komutanı Afşin ‘‘ Senin gibi bir hükümdara
hiç bir şey yapmadan buradan çekilmek yakışmaz. Amorion şehri uzakta değil onu
zaptedelim.’’ dedi.118 Halife el-Mu’tasım ve Afşin’in birlikleri Ankara’da buluştular.
Bir kaç gün istirahattan sonra ordu yeniden tanzim edildi. Bu orduda merkezde halife
sağ kanatta Afşin ve sol kanatta da Aşnas bulunuyordu. Bir haftalık yolculuktan
sonra Amorion önlerine gelen Abbasi ordusu, 1 Ağustos’ta şehri muhasaraya başladı.
Halife el-Mu’tasım kumandanları arasında şehrin etrafını çeviren suru taksim ederek
her birliğin hücum edeceği kısmı gösterdi. Her birlik halifenin emri üzerine surlara
taarruz etti. Abbasi ordusu, 12 Ağustos 838 tarihinde şehre girmeye muvaffak
oldu.119 Bu olay Bizans‘ta çok moral yıkıcı bir etki yaptı. Çünkü Amorion,
Anatolikon Thema’sının en önemli kalesi ve ayrıca hakim Bizans hanedanının yurd
şehri idi.
Bizans Đmparatoru, Batı Avrupa’dan Fransa ve Venedik’ten Abbasi
Devleti’ne karşı yardım aradı.120 Amorion fethinden sonra Abbasi ordusunun
Đstanbul üzerine yürümesi beklenmekte iken Bağdat’tan bir ayaklanmaya dair tehlike
haberlerinin alınması üzerine Đstanbul seferinden vazgeçildi ve geri dönüldü.121
Bu isyan Türklerin Abbasi Devleti’nde etkili konumlara gelmelerini istemeyen
topluluğun Abbas b. Memun’u kullanmasıyla başladı.
118
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 189-191
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s. 136.
120
Ostrogorsky, s.195.
121
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt, s.203
119
181
Abbas b. Memun’un Sugur valiliğinden azledilmesi ve bir köşede unutulması
Türkler’e karşı olan topluluğun eline koz verdi ve Abbas’ın halifeliğini kendilerine
bayrak yaparak teşkilatlandılar. Teşkilatlanan Arap ve Đranlı komutanlar,
el-Mu’tasım ve Afşin’in birliklerindeki taraftarları sayesinde el-Mu’tasım ve Afşin’i
öldürmeyi planladılar. Bu suikast planının ortaya çıkmasıyla Cafer b. Dinar el-Hayat
ile Uceyf b. Anbase yakalanarak idam edildi.122 Abbasi Devleti’ndeki bu iç isyanı
fırsat bilen Bizanslılar, 840 yılında deniz yoluyla Antakya’ya geldiler, tacirleri
soydular ve ahaliyi esir ettiler. Halife el-Mu’tasım hemen bir ordu gönderdi ve bu
Abbasi ordusu deniz yoluyla gelen Bizans askerlerini öldürdü. El-Mu’tasım’ın
emriyle Süveydi’ye (bugünkü Samandağ) limanının içinde bir kale inşa edildi.123
Halife el-Mu’tasım ülke içinde karışıklıklardan dolayı doğru dürüst bir daha
Bizans ile ilgilenmemiş olsa da Sugur’daki birlikler muntazam akınlarına devam
ederek başarılı neticeler almışlardır. Antakya Avasım şehri olarak yine önemli rol
oynadı. Hayatının son zamanlarında uzunca bir hastalık geçiren Halife el-Mu’tasım,
5 Ocak 842 tarihinde kendisinin kurduğu Samarra şehrinde öldü ve oraya
gömüldü.124
122
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s. 134.
Abu’l Farac, s. 229.
124
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt, s. 208.
123
182
Bu harita, Taberî, The History of al- Taberî ( Çev. C.E. Bosworth ), 33. Cilt
s.1’den alınmıştır.
183
4.8. 843-868 Arasında Anadolu’da Abbasi-Bizans Mücadelesi
Amorion fethinden sonra Abbasi-Bizans mücadelesi daha ziyade karşılıklı
akınlar şeklinde devam etti. Her iki taraf da bir fetih siyasetinden çok küçük akınları
tercih ediyordu. Bunda iki imparatorluğun dahili durumlarının büyük payı vardı.
Halife Mütevekkil’den itibaren Abbasi halifelerinin Türkler ile mücadeleye
girişmeleri ve uzun müddet tahtta kalamamaları, Bizans’a karşı eskiden olduğu gibi
geniş bir askeri harekata girişmelerini, hatta halifenin sefere çıkmasını önlüyordu.
Bizans imparatorları ise, Ağlebiler’in Sicilya ve Güney Đtalya’ya karşı giriştikleri
fetih hareketini durdurmakla meşgul idiler. Sugur ve Avasım şehirlerindeki Abbasi
garnizonları,
umumiyetle
yaz
aylarında
Bizans
hudut
garnizonlarının
kuvvetlenmesini önlemek, Abbasi topraklarına karşı taarruzlarına mani olmak ve
ganimet ele geçirmek için hemen her yıl Bizans’a akınlar yapmakta idiler. Hudut
garnizonlarının devamlı akınlarına mukabil halifeler artık şahsen seferlere hiç
katılmıyorlardı. Ancak bazen merkezdeki kuvvetlerin de Anadolu’ya sefere
gönderildiği görülüyordu.125 842 yılında hem Bizans Đmparatoru Theophilos hem de
Abbasi halifesi el-Mu’tasım vefat etti. Bizans Đmparatoru Theophilos 842 yılında
vefat ettiğinde oğlu III. Mihail, henüz üç yaşındaydı. III. Mihail (842-867), üç
yaşında Bizans imparatoru ilan edildiğinde annesi Theodora onun namına
Đmparatorluğu yönetmeye başladı. Bizans Đmparatoru III. Mikhail büyüyüp
Đmparatorluğu tek başına yönetmeye başladığında Bizans için yeni bir devir açıldı.
Bizans’ın yükseliş devresini (843-1025) Makedonya hanedanı değil, Amorion
hanedanına mensup son hükümdar III. Mikhail çok hareketli saltanat devresi açtı.
125
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s. 137. Ayrıca Ağlebiler hususunda
bkz. D.Đ.A. I. cilt, ‘‘Ağlebiler’’ mad. s.475-478. Ağlebiler, Ifrikiyye, Cezayir ve
Sicilya’da hüküm sürmüş bir Đslâm hanedanı,(800-909).
184
Bardas, Photius ve Konstantinos bu yeni devrenin başlangıcını müjdeleyen üç
büyük şahsiyetti.126 Theodora, tasvirler kültünü tekrar canlandırmasından sonra
derhal Abbasilere karşı mücadeleyi ele aldı. Bizans donanma kumandanı Theoktistus,
kuvvetli bir donanma ile Girit’e yelken açtı ve pek kısa bir zaman için dahi olsa
burada Bizans egemenliğini 844 yılında yeniden kurdu. Abbasi donanması, Bizans
donanmasını bir harp hilesiyle ağır bir yenilgiye uğratmasıyla Bizans donanmasının
başarısı hemen hemen hiç etkili olmadı.127 Bizans Đmparatorluğunu vekaleten
yöneten Theodora döneminde Sicilya ve Đtalya’da da savaşlar devam etti. Arapların
845 yılında başarı kazanmasında önemli rol Abbasi halifesine bağlı olmamakla
birlikte tamamen müstakil hareket eden Aglebiler tarafından gerçekleşti.128 Halife
el-Mu’tasım’ın vefatından sonra oğlu Vasık 843 yılında Abbasi halifesi oldu.
Vasık’ın halife olmasını halk sevinçle karşıladı. Çünkü halk, onun babasının
koyduğu ağır vergileri hafifleteceğini zannediyorlardı. Fakat Halife Vasık, Abbasi
Devleti’nin yönetiminde tam yetkili olarak devlet işlerini düzenlemede etkisiz kaldı.
Abbasi Devleti’nin yönetimini üç adamın eline bıraktı. Bundan dolayı, halk
kendilerini ezmekte olan vergilerin hafiflemesini asla göremediler ve bilakis daha
ağır vergiler konuldu. Halife Vasık’ın hakimiyeti zamanında Abbasi Devleti’nin
vergi memurları bütün tabi milletlere karşı merhametsizce hareket ettiler. Halife
Vasık’ın halifeliği beş yıl dokuz ay sürdü ve bu dönemde Abbasi-Bizans Devletleri
arasında mühim bir savaş olmadı.
126
Ostrogorsky, s. 203-204.
Christophilopoulou, s.260.
128
Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 138.
127
185
Halife Vasık’ın devri zaten amcası Me’mun ve babası el-Mu’tasım
devirlerinin basit bir devamından ibaretti.129 Ayrıca Abbasilerin Bizans arazisi içinde
derinliğine bu kadar ilerlemeye cesaret edebilmeleri halife el-Mu’tasım’ın başarılı
seferlerinin bir sonucu idi. Bununla beraber iç mücadeleler el-Mu’tasım’ın halefini
Bizans ile barış yapmaya zorladı.130 Bizans Başkumandanı Manuel, Bizans-Abbasi
Devletleri arasında barış anlaşması yapılması için Abbasi halifesi Vasık’a elçi
gönderdi. Halife Vasık, savaşı sevmeyen bir karaktere sahipti. Bizans’a karşı
kazanılan Amorion zaferine rağmen 845 yılında Samarra’ya gelen Bizans elçisinin
karşılıklı olarak esirlerin değiştirilmesi teklifini memnuniyetle kabul etti. Esirlerin
mübadelesi Silifke ile Tarsus arasında iki Devletin hududunu teşkil eden Lamis
(Göksu) suyu yakınında yapıldı.131
Bu dönemde iki devlet arasındaki ilişkileri belirleyen önemli unsur da
Pavlikanlardı. Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Pavlikan mezhebi M.S. III. Yüzyılda
Samsatlı Pavlos tarafından kuruldu. Özellikle Antakya bölgesinde yayılan Pavlikan
mezhebi,132 VIII. Yüzyılın başında Đkonoklast Bizans Đmparatorları tarafından
desteklendi. Ancak Tarsus ve Antakya bölgesinde giderek güçlenen Pavlikanlar
Bizans Đmparatorluğu için tehdit oluşturmaya başladılar.133
129
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 207.
Ostrogorsky, s. 207.
131
Abu’l Farac, s. 230.
132
Dietrich, s. 42 Pavlikan mezhebi hususunda bkz. N. Garsoian, The Paulician
Heresy (The Hague, 1967), s.145. Mani dininin bir gelişimi olarak Pavlikanların
ikili inançları vardı. Evren, iki güç arasında bölünmüştür. Bir tarafta iyi, yani ruh ve
ışık, diğer tarafta kötü, yani madde ve karanlık vardır. Đnsanoğlunun evrensel görevi
kötüye karşı savaşarak kendinde hapsedilmiş ilahi ışığı serbest bırakmak ve manevi
dünyaya katılmaktır. Bu inançların sonucu olarak Pavlikanlar, gereksiz olduğunu
sanarak Ortodoks kilisesinin resmi düzenine ve ikonlarına saygı göstermeye karşı
çıkmışlardı.
133
Christophilopoulou, s.257.
130
186
Dokuzuncu yüzyılın başında Ortodoks Bizans Đmparatorlar, giderek güçlenen
Pavlikanlar’ı Bizans otoritesine karşı tehdit görerek Pavlikanlar’la çok şiddetli
mücadeleye girdiler. Abbasi Antakya ve Tarsus valileri, bu mücadelede çok mensubu
ölen Pavlikan mezhebi taraftarlarına yardım ettiler. 842 yılında üç yaşındaki
Đmparator III. Mikhael’in tahta çıkmasıyla ikinci ikonoklast dönemi sona erdi ve
Đmparatorun annesi Theodora’nın hakimiyet devresinde Pavlikanlar’a karşı girişilen
takibat çok sert oldu. Bu baskı nedeniyle pek çok Pavlikan hayatını kaybetti ve
kitleler halinde Antakya bölgesinden Malatya topraklarına kaçıp Abbasi saflarında
Bizans’a karşı savaştılar. Bu dönemde iki eski Bizans subayı, Khysokheir ve onun
amcası Karbeas Pavlikanlar’a önderlik ettiler ve ilk seferlerinde Bizans ordusunu
yendiler.134 Pavlikanlar’ın bu başarılı seferinden sonra Bizans ordusu, 847 yılında
Malatya topraklarına girerek binlerce Pavlikan’ı öldürdü.135
Halife Vasık’ın veliaht tayin etmeden ölümü üzerine, kimin halife olacağı
hususunda bazı tereddütler hasıl oldu. Bunun üzerine Abbasi tarihinde ilk defa devlet
erkanı yeni halifeyi seçmek için Hilafet sarayında bir toplantı yaptı. Yapılan
müzakereler neticesinde Vasık’ın oğlu Muhammed’e biata karar verildi. Fakat, O,
çok küçük yaşta olması sebebiyle Türkler tarafından halifeliğe uygun görülmedi.
Türkler, Mütevekkil’i meclise davet ederek Abbasi halifesi olarak selamladılar.
Mütevekkil (847-861) halife olunca hilafete geçmesine yardım etmelerine rağmen
Türkleri bertaraf etmeye yöneldi.136 Mütevekkil’in halifeliğinin ilk yıllarında çıkan iç
isyanlar daha çok doğu bölgelerinde görüldü. Merkezi otoritenin zayıflaması üzerine
çeşitli etnik ve dini gruplar halifeye karşı isyan ettiler.
134
Dietrich, s. 43.
Ostrogorsky, s. 207.
136
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s. 63-64.
135
187
Mütevekkil, halifeliğinin üçüncü yılında
Antakya ve Şam bölgesindeki
isyanları bastırmak için oğlu Müeyyed’i Şam, Antakya ve Filistin bölgelerinin valisi
olarak görevlendirdi.137 Abbasi Devleti’nin içinde bulunduğu karışıklıktan istifade
eden Bizans Đmparatorluğu 853 yılında ani olarak büyükçe bir Bizans filosunu Girit’e
hakim olanlara destek vermek maksadıyla Mısır sahiline gönderdi.138 Aynı zamanda
küçük bir Bizans filosu da Antakya’ya doğru hareket etti ve bu Bizans filosu 22
Mayıs 853 tarihinde Antakya limanına saldırdı. Abbasi ordusu, Süveydiye
(Samandağ) limanından Antakya’ya doğru hareket eden Bizans askerlerini Antakya
yakınında durdurdu ve Bizanslı askerlerin hepsini öldürdü.139 Mısır limanına hareket
eden büyük Bizans filosu Nil nehri ağzına yakın Dimyat140 kalesine hucüm etti ve
kaleyi zaptederek yaktı. Arap fetihlerinin başlamasından beri Bizans, ilk defa
düşman sularına bu derece sokulmaya cesaret gösterdi.141 Bizans, 853 yılında Abbasi
Devleti’ne karşı yaptığı deniz seferlerinden sonra Đmparatorluğun iç meselelerinden
dolayı Abbasiler’e karşı büyük bir fetih girişiminde bulunamadı. Tarsus ve Malatya
şehirlerinde bulunan Abbasi garnizonları yaz ve kış aylarında Bizans hudut
garnizonlarının
kuvvetlenmesini
önlemek,
Abbasi
Sugur
şehirlerine
karşı
taarruzlarına mani olmak için hemen her yıl Bizans’a akınlar yapmakta idiler.
Bizans seferlerinin başında Malatya valisi, Ömer b. Abdullah ve Tarsus valisi, Ali b.
Yahya el-Ermeni bulunmakta idi.
137
Abu’l Farac, s. 232.
Ostrogorsky, s. 207.
139
Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 132.
140
Dimyat kalesinin bulunduğu yer hususunda Bkz. Taberi,The History of alTabari (Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s. 124. Dimyat, aşağı Mısır’da Nil nehrinin
Akdeniz’e döküldüğü yerde Fustat’a dört günlük bir mesafedeydi.
141
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.125.
138
188
Bu akınlar Bizans Đmparatoru III. Mikhail’in dayısı Bardas’ın yardımıyla 856
yılında annesi Theodora’nın vesayetinden kurtulana kadar devam etti.142 856 yılında
Bardas ve III. Mikhail, Theodora ve Theoktistus tarafından idare olunan rejimden
zarar görenler sıfatıyla tabi müttefik oldular. Çünkü bütün iktidarı eline geçirmiş
bulunan Theoktistus tarafından bir kenara itilmiş olmak Bardas’a ne kadar acı geliyor
idiyse, ergin yaşa ulaşmış Đmparatora da annesinin vesayeti o kadar ağır gelmekteydi.
Bardas, Theoktistus’u Đmparatorluk sarayında III. Mikhail’in gözleri önünde öldürdü.
III. Mikhail, annesi Theodora’yı manastıra gönderdi. Bizans imparatorluğunun siyasi
yükseliş devri genç imparator III. Mikhail’e hükümdarlık haklarını kullanmak
imkanını veren ve devlet işlerinin idaresini onun dayısı Bardas’ın ellerine tevdi eden
856 yılındaki hükümet darbesinden sonra başladı. Theodora zamanında Theoktistus
gibi şimdi de Bardas, Bizans Đmparatorluğunun gerçek idarecisiydi.143
Tarsus Sugur valisi Ali b. Yahya el-Ermeni 856 yılında Bizans’a karşı yaz
akını yaptı ve ilerleyerek Amid (Diyarbakır)’a kadar geldi. Malatya valisi Ömer b.
Abdullah, Ali b. Yahya’ya mektup göndererek Bizans’a karşı birlikte sefere
çıkmalarını teklif etti.144 Buna karşılık Bizans, yönetim meselelerini çözdükten sonra
Anadolu’da Abbasi Sugur valilerine karşı taarruza geçti. Bardas ve kardeşi
Thrakesion Theması komutanı Petronas, Samsat civarına sefer ederek Amida
(Diyarbakır)’a kadar ilerledi. Bu başarılı seferlerden sonra Bardas, Đstanbul’a döndü
ve Bizans’ın merkezi yönetimini güçlendirmekle uğraştı.
142
Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 132.
Ostrogorsky, s. 208-209.
144
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.147.
143
189
Bardas, merkezi otoriteyi ve Bizans ordusunu kuvvetlendirdikten sonra 858
yılında tekrar Anadolu seferine çıktı.145 Bizans ordusunun Anadolu’da ilerlediğini
haber alan Halife Mütevekkil, Boğa el-Kebir’i Anadolu’ya göndererek Bizans
ordusunu durdurmasını emretti. Halife Mütevekkil, bu hareketiyle hem Bizans
seferini hem de Samarra şehrinde sık sık isyanlar çıkartan Türk askerlerinden
meydana gelen orduyu dış olaylarla meşgul etmeyi düşünüyordu. Halife’nin emri
üzerine 858 yılının Ağustos ayında harekete geçen Boğa el-Kebir, Đç Anadolu’da
bulunan ve ismi bu seferler esnasında sık sık geçen Samula146’yı fethetti. 147 Boğa elKebir, Samula’yı fethettikten sonra muhtemelen mevsimin ilerlemesi dolayısıyla
Sugur’a döndü ve bir kaç yıl Sugur’da kalarak gazalara devam etti. Nitekim Halife
Mütevekkil’in katli sırasında Boğa el-Kebir, Sümeysat (eski Samosata bugünkü
Samsat)’da bulunmaktaydı.148
31 Ekim 859 tarihinde Bizans Đmparatoru III. Mikhail komutasında Bizans
ordusu Sümeysat’a saldırdı ve burda bir çok kişiyi öldürerek 500 kişiyi esir aldı.
Gerek Bizans kaynakları gerekse Đslâm kaynakları III. Mikhail’in Anadolu’da başka
faaliyetinden söz etmediğine göre, Đmparator, bu başarıdan sonra Đstanbul’a dönmüş
olmalıdır.149
145
Brooks, Cambridge Medieval History, 4. Cilt, s. 133.
Samula’nın yeri hakkında Bkz. Taberi, The History of al- Tabari (Çev. Joel L.
Kraemer), 34. Cilt, s.151. Samula, Antakya bölgesine yakın Misis ile Tarsus arasında
bir Sugur kasabasıydı. Ayrıca Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler,
s.137. Samula’nın yeri kesin tayin edilemiyor. Đbn Hurdadbih, s. 108’de buranın elBukullat (Bucellarion) themasına bağlı olduğunu belirtmektedir. Bizans kaynakları
ise Samula’nın Armeniakon themasına bağlı olduğunu zikretmektedirler.
147
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.151.
148
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.138.
149
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.164-165
146
190
Đmparator III. Mikhail’in bu saldırısına mukabil Tarsus valisi Ali b. Yahya elErmeni karşı harekete geçti. Bu Bizans seferinde Ali’nin yanında Bilgeçur adında bir
Türk kumandanı bulunmaktaydı. Abbasilerin bu taarruzunu haber alan Lü’Lü150’e
kumandanı onlara karşı çıkmak istedi ise de şehir halkı buna mani oldu. Bunun
üzerine Bizans Đmparatoru yeni bir kumandan göndererek şehrin kendisine teslim
edilmesi halinde sakinlerine 1000 dinar vereceğini bildirdi. Şehir halkı önce bu
teklifi kabul ederek paraları aldıktan sonra şehri, Đmparatorun göndermiş olduğu
kumandanı ile birlikte Bilgeçur’a teslim etti. Bilgeçur’da bu kumandanı Halife
Mütevekkil’e gönderdi. Bilgeçur, 860 yılında Bizans’a karşı tekrar bir gaza ya çıktı
ve bu seferde bol miktarda ganimet ele geçirdi. Bununla beraber bu seferin nereye
müteveccih olduğu bilinmemektedir. Büyük bir ihtimalle Bilgeçur, Sugur
garnizonlarından birinin kumandanı olmalıydı.151 Ali b. Yahya el-Ermeni ve Bilgeçur,
Bizans’a karşı yaptıkları seferlerden çok fazla ganimet ve esir aldılar. Bu sebepten
Halife Mütevekkil, 22 Ağustos 860 tarihinde Nasr b. el-Azhar’ı esirlerin değişimi
için elçi olarak Bizans Đmparatoru III. Mikhail’e gönderdi. Đmparator III. Mikhail,
amcası Bardas’la görüşerek Halife Mütevekkil’in esirlerin değişimi teklifini kabul
etti. Đmparator, 2000 Müslüman esire karşılık 2000 Hıristiyan esir istedi ve esirler
mübadele edildiler.152
150
Lü’Lü’nin yeri hakkında Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.138
Đslâm – Bizans mücadelelerinde çok sık ismine rastlanan Lü’Lü bugün Ulukışla‘nın
duğusunda bulunan Đhsan Gazili (Hasan Gazi) köyüne tekabül etmektedir.
151
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.138. Ayrıca Bkz. Taberi, The
History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s. 165
152
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.168.
191
Antakya’da 27 Ocak 860 tarihinde şiddetli bir deprem oldu ve bir çok kişi
öldü. Bu depremde, 1500 büyük bina tahrip olduğunda şehir suru üzerindeki 90 kule
düştü ve Asi nehrinin yatağı değişti. Antakya’da yaşayan halkın çoğu bu depremden
sonra yakın şehirlere göç ettiler.153 Muntasır, babası Mütevekkil’in 861 yılının Aralık
ayında bizzat kendisinin de bulunduğu bir kaç suikastçı tarafından öldürülmesinden
sonra hilafet tahtına oturdu. Mütevekkil’in katlinden sonra hilafet makamına geçen
Muntasır, kısa süren halifeliğinin son aylarında Vasıf el-Türki’yi Bizans’a karşı
sefere memur etti. 154 Bu Bizans seferi Vasıf’ın merkezden uzaklaştırılması gayesiyle
tertip edildiği halde, zahiren Bizans imparatorunun Abbasi topraklarına taarruzu
bahane olarak gösterilmişti. Halife Muntasır, Vasıf’ı huzuruna kabul ederek Bizans’a
yapılacak seferin kumandanlığına tayin edildiğini ve derhal hazırlıklarını
tamamlayarak hareket etmesini bildirdi. Ayrıca başta Bağdat olmak üzere bütün
vilayetlere emirler göndererek asker gönderilmesini istedi. Vasıf’ın maiyetinde kendi
kuvvetlerinden başka Mevali ve diğer askeri gurublardan 10 binden fazla asker
bulunuyordu. Seferin istikameti Malatya üzerinden Bizans topraklarına yönelikti.
Abbasi ordusunun öncü kuvvetler kumandanı Feth b. Hakan’ın kardeşi Muzahim b.
Hakan idi. 862 yılının Mart ayında Samarra’dan hareket eden Vasıf, Nisan başında
Bizans toprağına girdi.155 Halife Muntasır, Vasıf’a mektup göndererek bu Bizans
seferinden sonra merkeze dönmemesini Sugur şehirlerinde dört yıl kalarak BizansAbbasi sınırının güvenliğini sağlamasını emretti.
153
Abu’l Farac, s. 235. Abu’l Farac, depremin târihini 865, Taberi ise 860 olarak
belirtmiştir. Bkz. Taberi, The History of al- Tabari (Çev. Joel L. Kraemer), 34. Cilt,
s.157. Ayrıca bkz. Zehebi, Târihu’l-Đslâm, s.1851’de Antakya’daki depremin
târihini (hicri 245) 860 yılı olarak yazmıştır.
154
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Joel L. Kraemer ), 34. Cilt, s.184.
155
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.139.
192
Vasıf, 862 yılının bahar ayında başlayan Bizans seferine devam etmiş olsaydı
bunun akislerini kaynaklarda bulmamız mümkün olabilirdi.156 Muntasır, halife
olmasından altı ay sonra vefat etmesinden dolayı Türk komutanların seçtiği Müstain,
9 Haziran 862 tarihinde Abbasi halifesi oldu. Halife Müstain ile Mu’tezz arasındaki
hilafet mücadelesi devam ederken hudutlarda Bizans’a karşı akınlar eksik olmuyordu.
Merkezde bulunan Türk kumandanları iktidar mücadeleleri ile meşgul iken Sugur’da
olan Türk kumandanları, siyasi entrikalardan uzak Anadolu’ya akınlara devam
ediyorlardı.157 Halife Müstain, Samarra’da hilafetini korumakla uğraşırken Malatya
valisi Ömer b. Abdullah’a haber göndererek Karadeniz’e doğru Bizans seferi
yapmasını emretti. Bardas, Malatya valisi Ömer b. Abdullah’ın otuz bin kişilik
büyük bir orduyla Anadolu seferine çıktığını haber alınca derhal kardeşi Petronas’ı
Makedonya ve Trakya askerlerinden oluşan kırk bin kişilik bir orduyla Malatya valisi
Ömer b. Abdullah üzerine gönderdi.158 Ömer b. Abdullah, Petronas’ın ordusu daha
Efes’te iken Karadeniz sahilindeki önemli Liman şehri Amisos (Samsun)’u 3 Eylül
863 tarihinde işgal etti.159 Petranos’ın büyük bir orduyla üzerine geldiğini haber alan
Ömer b. Abdullah güneye doğru inerek Lü’lü’e de Antakya’dan gelen birliklerle
güçlenen Tarsus valisi Ali b. Yahya el-Ermeni ile ordularını birleştirdi. Petranos
komutasında Bizans ordusu Lü’lü’e160 de bulunan Abbasi ordusuna saldırdı ve
burada şiddetli bir savaş oldu.
156
Đbnu’l-Esir, 7. Cilt, s. 99.
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.139-140.
158
John Scylitzes, A Synopsis of Histories (811-1057) (Translated by John
Wortley), Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of
Manitoba, Kanada, 2000,s.57.
159
Christophilopoulou, s.261.
160
Scylitzes, s. 57’de Lü’lü’e yi Lalakaon olarak yazmıştır.
157
193
Bizans ordusu, Abbasi ordusunu büyük bir hezimete uğrattı ve bu savaşta
Abbasi komutanlarından Ali b. Yahya el-Ermeni161 öldürüldü. Diğer Abbasi
komutanı Ömer b. Abdullah, Malatya’ya döndü.162 Bu büyük zafer Abbasi- Bizans
mücadelesinde bir dönüm noktası olmak önemini taşır. Bizans, Abbasilerin ilk
taarruzlarından itibaren III. Leon’un Đstanbul önünde kazandığı zafere kadar sadece
canını kurtarmaya çalışmış, daha sonra bir asırdan fazla müddet güç bir savunma
içinde bulunmuştu. 863 zaferi ile bu yaprak çevrilmiş ve Anadolu’da, önce yavaş
yavaş 10. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise bütün kuvvetiyle ilerleyen Bizans
taarruz devresi açılmış oluyordu.163
863
yılındaki
Bizans
zaferinden
sonra
Anadolu’da
Abbasi-Bizans
mücadelesinden Bizans ve Arap kaynakları söz etmemektedir. Yalnız Taberî,
Bilgeçur’un 865 yılının ilk baharında kalabalık bir orduyla Bizans’a karşı sefere
çıktığını ve Matmura164’yı fethettiğini yazıyor. Bilgeçur, bu fetih haberini 28 Mayıs
865 tarihinde Halife Müstain’e bildirdi.165 866 yılında Mu’tezz ile Müstain’in
halifelik mücadelesinde Müstain halifelikten çekilmek mecburiyetinde kalınca,
Mütevekkil’in oğlu Mu’tezz, 12 Kasım 866’da hilafet makamına geçti.
161
Taberi, bu savaşta Ali b. Yahya el-Ermeni’nin öldürüldüğünü yazmıştır. Scylitzes,
ise Ömer b. Abdullah’ın öldürüldüğünü belirtmiştir. 863 yılından sonraki Sugur
akınlarında Ömer b. Abdullah’ın ismine rastladığımızdan bu savaşta Ali b. Yahya elErmeni’nin öldüğü doğrudur. Bkz. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. George
Saliba), 35. Cilt, s. 9. Ayrıca Bkz.Đbnu’l-Esir, 7.cilt s.107’de Ali b. Yahya,
Meyyafarikın (Silvan) yakınlarında Bizans ordusu ile karşılaştı ve yapılan savaşta
öldürüldü.
162
Scylitzes, s.58.
163
Ostrogorsky, s. 212.
164
Matmura hususunda bilgi için Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler,
s.140. Araplar’ın Matmura (cem’i Matamir= yeraltı mahzen ve istihkamları) diye
isimlendirdikleri yer, bir şehir veya kale olmayıp bugünkü Aksaray ile Niğde
arasındaki Melendiz dağları bölgesidir. Bu bölgede muhtelif kaleler mevcuttur.
165
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. George Saliba), 35. Cilt, s. 62.
194
Türkler babasının katili olduğu için Mu’tezz, Türkler’e karşı idi. Buna
rağmen yine onların yardımı ile halife olmuştu. Mus’tain’in hal’inden sonra, tek
başına iktidarda kalmasına rağmen her hususta Türkler’den çekiniyor ve onların
baskısından kurtulmak istiyordu.166 Abbasi hilafetinde iç çekişmeler olurken aynı
zamanda Bizans Đmparatorluğu’nda taht mücadelesi vardı. III. Mikhail, Bizans
imparatoru görünmesine rağmen dayısı Bardas, imparatorluğun yegane sahibiydi.
Bunun üzerine I. Basileus ve III. Mikhail büyük devlet adamı Bardas’ı tuzağa
düşürdüler. Bardas, Girit’e yapılan bir sefer esnasında yeğeninin yanında taht
üzerinde otururken I. Basileios onu kendi eliyle 21 Nisan 865 tarihinde öldürdü. III.
Mikhail’in I. Basilesius’a mükafatı 26 Mayıs 866 tarihinde takdim ettiği müşterek
imparatorluk tacı oldu. I. Basileios, 23 Eylül 867 tarihinde III. Mikhail’i öldürttü.
Böylece I. Basileios, (867-886) Bizans imparatoru oldu. Antakya’nın önemi bu
zamanda da devam etti.167
166
167
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. George Saliba), 35. Cilt, s.132.
Ostrogorsky, s. 217.
195
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
5. TOLUOĞULLARI VE ĐHŞĐDĐLER DEVRĐ’DE
ATAKYA (868-969)
5.1. Tolunoğulları Devleti’nin Kuruluşu
Türkler’in Abbasi ordusunda yüksek rütbelere gelmeleri ve hilafet
mücadelesinde belirleyici rol üstlenmeleri idareci konumu kazanmalarının yolunu
açtı. Abbasi Devleti’nin dokuzuncu yüzyıldaki bir özelliği, herhangi bir bölgenin
valiliğine atanan komutanlar, buradaki etkilerini kaybetmemek için hilafet
merkezinde kalıp, yerlerine naibler göndermekteydiler. Halife el-Mu’tasım’ın Mısır
valiliği sırasında yanında bulundurduğu, askeri bilgi ve kudretine şahit olduğu
Afşin’i Abbasi Devleti’nde önemli görevlere getirdi. Bu tarihten sonra Mısır’ın
valileri genellikle Türkler’den atandı.1 Ancak onların hiç biri Mısır’a gitmemiş,
naibleri yoluyla burayı idare etmişlerdir. Bayık Bey de aynı şekilde ve üvey oğlu
Tolunoğlu Ahmed’i Mısır’a naibi olarak gönderdi. Tolunoğlu Ahmed, yanına aldığı
Türklerden oluşan bir ordu ile 15 Eylül 868’de Mısır’a girdi.2 Tolunoğlu Ahmed’in
önünü açan ve onun gücünü daha da arttıracak olan gelişme Şam bölgesi valisi Đsa b.
Şeyh’in, Bağdat’ta meydana gelen karışıklıklardan istifade ile vergilerini hilafet
merkezine göndermeyi bırakarak burada bağımsız bir hükümdar gibi hareket etmeye
başlamasıydı.
1
Kâzım Yaşar Kopraman, ‘‘Tolunoğulları (868-905)’’ D.G.B.Đ.T, VI. cilt, Çağ Yay.
Đstanbul,1992, s.56.
2
Ebulfez Elçibey, Tolunoğulları Devleti (868-905),(Çev. Selçuk Akın),Ötüken Yay.,
Đstanbul, 1997, s.92-93.
196
Halife Muktedi, Đsa b. Şeyh’in isyanı karşısında, Đsa’nın itaat altına alınması
için Tolunoğlu Ahmed’e büyük bir ordu ile onun üzerine gitmesini emretti.
Tolunoğlu Ahmed, (hicri 257) 870 yılının Ocak ayında sefere çıkmaya hazır
olduğunu bildirmesine rağmen gerek hilafet merkezindeki karışık durum gerekse
Yukarı Mısır’daki isyanlar sebebiyle Şam bölgesine gidemezdi. Buna karşın kurduğu
büyük ordu ile isyanları bastırır ve Yukarı Mısır’ı tamamen kendisi bağlar.3 Daha
sonra da Mısır’ın tamamında hakimiyetini tam olarak sağlamlaştırma faaliyetlerine
başladı. Böylece Mısır’ın tamamında tek başına hakimiyet kurmuş oldu. Tolunoğlu
Ahmed’in bağımsız bir devlet kurmasında en önemli gelişmelerden biri Abbasi
halifeliğinin valilerine ve eyaletlere söz geçiremez olmasıdır. Ülkenin doğusunda
Saffariler, Yakup b. Leys liderliğinde 869’da Kirman ve Fars topraklarını işgal
ederek 873 yılında da Nişabur’u alarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. 869’da Basra ve
civarında ortaya çıkan Zenci isyanları büyük bir yayılma göstermiş, 23 Haziran
871’de bölgeyi ellerine geçirmişlerdi. Bu dahili gelişmeler karşısında hilafet makamı
ve halife Mu’temid ne yapacağını şaşırmış, dolayısıyla merkeze uzak olan Mısır ile
ilgilenmek mümkün olmamıştır. Bu da Tolunoğlu Ahmed’in bölgede rahat hareket
etmesine fırsat vermiştir.4 Halife Mutemid, Tolunoğlu Ahmed’in Şam valisi Đsa b.
Şeyh’in başlattığı isyanı bastırmaya gidememesi üzerine Amacur et-Türki’yi Đsa b.
Şeyh’in isyanını bastırması için Şam’a gönderdi. Amacur et-Türki, büyük bir orduyla
Şam’ı kuşattı ve birkaç ay süren kuşatmadan sonra Şam’a girerek Đsa b. Şeyh’in
isyanını
bastırdı.
Bunun
üzerine
Halife
Mutemid,
Amacur
(Hicri 257) 870 yılında Şam valisi atadı.5
3
Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, al warak.com, s.318.
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. David Waines), 36. Cilt, s.120.
5
Ya῾kûbî, Tarihu’l -Ya῾kûbî, s.318.
4
197
et-Türki’yi
Bizans Đmparatorluğu da bu dönemde Abbasiler’in içinde bulunduğu siyasi ve
idari istikrarsızlığı fırsat bilip Şam limanlarına sınırlardaki yerleşim alanları olan
Avasım ve Sugur şehirlerine saldırılarını sıklaştırdı.6 Buna koşut olarak Pavlikan’lar
da gittikçe Malatya’da güçlenerek Malatya valisinin de desteğini alarak Bizans’a
karşı akınlar yapmaya başladılar. Bizans Đmparatoru I. Basileios’un kayınbiraderi
başkumandan Khristophoros, 872 yılında Pavlikan’lar üzerinde kesin bir zafer
kazandı ve bir çok kaleyi tahrip ederek asilerin ordusunu kanlı bir savaşta darma
dağın etti. Pavlikan’ların reisi Khrisokherius bu savaşta öldürüldü. Bu zafer
Bizanslıların doğuda daha da ilerlemelerini mümkün kıldı. I. Basileios, 873 yılında
Fırat bölgesine ilerleyerek Zibatra ( Doğanşehir) ve Samosata (Samsat)’ı eline
geçirdi.7 Buradan Đmparator I. Basileios, Malatya surlarının önüne geldi ve Melitene
(Malatya) kalesini almak teşebbüsünde bulunurken ağır bir mağlubiyete uğradı. Bu
mağlubiyetten sonra Đmparator, Malatya önlerinden Đstanbul’a döndü. Ancak
I. Basileios, bu seferde olduğu gibi Fırat bölgesinde ve Toros Sugur şehirlerinde
yaptığı diğer seferlerde de yarı başarılarla yetinmek zorunda kalmasına rağmen,
Bizans Đmparatorluğu’nun doğu sınırında planlı olarak ilerlemeye başladığı devre
açılmış bulunuyordu.8
6
Nadir Özkuyumcu, ‘‘Tolunoğulları’’ Türkler Ansiklopedisi, 5. Cilt, Yeni Türkiye
Yay. Ankara, 2002, s.18.
7
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi, (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay.,
Ankara, 1981, s. 221.
8
John Scylitzes A Synopsis of Histories (811-1057)( Translated by John Wortley),
Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of
Manitoba,Kanada,2000, s.77.
198
5.2. Tolunoğlu Ahmed’in Antakya’yı Alması
Halife Mühtedi’nin hallinden sonra Mütemid (870-892) 19 Haziran 870
tarihinde Abbasi Halifesi oldu. Halife Mütemid, Yarcuh et-Türki’yi görevden
almayınca Yarcuh et-Türki’de damadı Tolunoğlu Ahmed’i 869 yılında Mısır’da naibi
olarak bıraktı.9 Bizans, 870 yılında Anadolu’nun güneyine yaptığı başarılı seferler
sonucunda Abbasi Devleti’ni tehdit etmeye başladı. Abbasi Halifesi Mutemid hilafet
ordusu ile Bizans’a karşı koyamayacağını anlayınca Tolunoğlu Ahmed’den destek
almak zorunda kaldı. Böylece Abbasi Halifesi Bizans’la mücadele etmek için Şam
Sugurlarını Tolunoğlu Ahmed’in emrine verdi. Halife’nin bu hareketi Tolunoğlu
Ahmed’in bağımsız bir devlet kurma yolunda etkili bir adım atmasını sağladı.
Dokuzuncu yüzyılda Abbasi-Bizans Sugurlarında karşılıklı akınlar sürekli devam etti.
Bu dönem de Bizans-Abbasi savaşları Antakya, Tarsus, Adana, Samsat ve Malatya
Sugur ve Avasım şehirlerinde yapılmaktaydı. Bu şehirlerde büyük Abbasi
garnizonları yerleştirilmiş ve bu garnizonlardan Bizans şehirlerine sık sık akınlar
yapılıyordu. Tolunoğlu Ahmed’de bu Bizans seferleri için gençliğinde kendi isteği
üzerine Şam Sugurları emirliği görevi ile Samerra’dan ayrılarak dönemin önemli ilim
merkezlerinden biri olan Tarsus şehrine geldi ve yaklaşık yedi yıl orada askeri Şam
Sugurlarının emirliği görevinde bulundu.10
9
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. David Waines), 36. Cilt, s. 96.
Kopraman, VI. cilt, s.57-59.
10
199
Bizans Đmparatoru I. Basileios, Abbasi halifesinin iç isyanları bastırmakla
uğraştığı 870 yılında Anadolu’ya sefer düzenledi ve Anadolu’da bir çok şehri alarak
Malatya önlerine kadar geldi. Malatya surlarını aşamayan I. Basileios bu
mağlubiyetten sonra Đstanbul’a döndü. Bizans ordusunun Anadolu’da hızla
ilerleyerek Malatya‘ya kadar rahatlıkla geldiğini gören Halife Mutemid, Şam
Sugurlarını Tolunoğlu Ahmed’in emrine verdi.11 Bunun üzerine Tolunoğlu Ahmed,
kardeşi Musa b. Tolun’u Tarsus valisi tayin etti.12 Tarsus valisi Musa b. Tolun,
Bizans ordusunun başkumandanı Andrew’e mektup göndererek bu mektupta:
‘‘ Bizans ordusu Malatya önünde nasıl bozguna uğradıysa diğer şehirlerde de aynı
bozguna uğrayacaktır şeklinde yazdı.’’ Bu mektup üzerine Bizans başkumandanı
Andrew, büyük bir orduyla Tarsus şehrine geldi ve burada Abbasi ordusunu mağlup
ederek şehre girdi. Andrew, Tarsus şehrini aldığını imparatora bildirdi. Đmparator
I. Basileios, bu habere inanamadı. Çünkü Tarsus şehrini almanın bu kadar kolay
olmayacağını çevresindekilere söyledi ve derhal Tarsus şehrine gidip durumu
gözleriyle görmek istedi. Fakat Đmparator, Đtalya’da başlayan isyanlar sebebiyle
Tarsus’a gidemedi.13 Bizans, 870 yılından sonra Đtalya’daki isyanlarla uğraşırken
Abbasi halifesi de iç isyanlarla meşgul oluyordu. Abbasi halifesi Mutemid,
Tolunoğlu Ahmed’in bağımsız hareket etmesinden dolayı Şam, Kınnesrin ve
Antakya valiliğini 871 yılında kardeşi Muvaffak’a verdi. Muvaffak, bu bölgede
hakimiyetini kurmak için çalışmalara başladı. Bu doğrultuda ilk önce Tolunoğlu
Ahmed’e mektup yazarak bu bölgede kendisine itaat etmesini emretti.
11
Vasiliev, ‘‘The Struggle with the Saracens (867-1057)’’, Cambridge Medieval
History, 4. Cilt s. 139.
12
Elçibey, s.101.
13
Scylitzes, s. 81.
200
Tolunoğlu Ahmed mektubu alınca ona aşağılayıcı bir mektup gönderdi.
Bunun üzerine Muvaffak, Musa b. Boğa’ya büyük bir orduyla Mısır’a hücum
etmesini istedi. Musa b. Boğa, Regge’ye geldi ve burada on ay kaldıktan sonra gıda
ve para yetersizliğinden Mısır’a hareket edemedi. Musa b. Boğa, 23 Eylül 877
tarihinde Regge’den Bağdat’a döndü ve orada öldü. Halife’nin kardeşi Muvaffak,
871 ile 877 yılları arasında Şam ve Antakya bölgesinde Tolunoğlu Ahmed’in
hakimiyetini azaltmak için bu bölgedeki şehirlerin valilerini hilafet tarafından tayin
ettirdi. Muvaffak’ın valiliği zamanında Sugur şehirlerinden birinin komutanı
Abdullah b. Reşid Bizans’ın içlerine doğru gerçekleştirdiği 877 yılındaki hücumların
birinde başarısızlığa uğradı ve kendisi de esir düştü.14 El-Muvaffak, Tolunoğlu
Ahmed’in Şam Sugurlarında güçlenmesini istemediğinden Halife’ye baskı yaparak
Ahmed’i Sugur valiliğinden azlettirdi. Ahmed’in azli ile Sugurda hakim olan sükun
ve istikrarın bozulmasıyla Halife Mutemid, 877 yılında Sugur valiliğini ikinci defa
Tolunoğlu Ahmed’e vermek mecburiyetinde kaldığı gibi Şam valiliğini de buna ilave
etti.15
Bizans, bu yıllarda Đtalya’daki isyanları bastırdıktan sonra Anadolu’ya
yöneldi. Đmparator I. Basileios, Bizans ordularının özellikle Şam Sugurlarını aşarak
Abbasi Devleti’nin Şam topraklarını almayı planlıyordu. Bu doğrultuda Bizans, Şam
bölgesinin şehirlerine hem karadan hem de denizden saldırmaya başladı. Bu
saldırılarda Bizans orduları hızla ilerlerken Abbasi Devleti’nin bu dönemde Bizans’a
karşı koyacak gücü yoktu.16
14
Abu’l Farac, s. 240.
Kopraman, VI. cilt, s.62.
16
Scylitzes, s. 88.
15
201
Abbasi Devleti açısından Abbasi-Bizans Sugurunda durum gitgide
kötüleşiyordu. Abbasi hilafetinin Bizans saldırılarına karşı koyamayacağını bilen
Tolunoğlu Ahmed bu durumdan kendine vazife çıkararak 28 Nisan 878 tarihinde
oğlu Abbas’ı yerine bırakarak büyük bir ordu ile Şam Sugurlarını Bizans’a karşı
savunmak için Mısır’dan Şam’a hareket etti. Tolunoğlu Ahmed, bu Bizans seferine
Abbasi halifesinden emir almadan çıktığı için bu hareketiyle bağımsız bir devlet
kurma düşüncesini hayata geçirmiş oldu.17 Dımaşk ıktaının sahibi Amacur vefat edip
yerine oğlunu vekil bırakmasından sonra Tolunoğlu Ahmed, 878 yılının Nisan
ayında oğlu Abbas’ı Mısır’da yerine vekil bırakarak Şam bölgesini hakimiyeti altına
almak üzere harekete geçti ve Amacur’un oğluna mektup yazıp halifenin kendisine
Şam ve Sugur bölgesini ıkta ettiğini hatırlattı. Amacur’un oğlu bu mektubu alınca
Tolunoğlu Ahmed’e itaatini bildirdi. Tolunoğlu Ahmed, Remle’ye geldiğinde
Amacur’un oğlu onu burada karşılamış, o da onu Remle’ye vali tayin edip kendisi
Dımaşk’a yürüdü, burayı hakimiyeti altına aldıktan sonra Amacur’un komutanlarını
kendi ıktalarında bıraktı. Oradan Humus ve Hama’ya giden Tolunoğlu Ahmed, bütün
buraları ele geçirdi. Halife Mu’temid’in kardeşi Muvaffak tarafından tayin edilen
Antakya valisi Sima et-Tevil, Haleb’den Antakya’ya çekildi. Böylece Tolunoğlu
Ahmed, hiçbir direnişle karşılaşmadan Haleb’e girdi. Şam’ı alıp Antakya önlerine
gelen Tolunoğlu Ahmed’in askeri gücünü anlayan Abbasi Halifesi Mutemid, Şam
Sugurlarının idaresini yeniden onun uhdesine bıraktı.18
17
Elçibey, s.104.
Philip. K. Hitti, History of Syria ;Including Lebaon and Palestine, Macmillan
Co. Ltd.,London, 1951, s. 558.
18
202
Tolunoğlu Ahmed, Şam Sugur ve Avasım şehirlerini bir daha Abbasi
halifesine vermeme kararını aldı. Bu doğrultuda Sima et-Tevil’i mağlup etmek ve
Antakya’yı ele geçirerek Avasım ve Sugur şehirlerinde güçlenmeyi planladı.19
Tolunoğlu Ahmed, Filistin’den getirdiği gönüllülerle birlikte büyük bir orduyla Şam
Sugurlarını kontrol altına almak için Haleb’e girdiğinde Antakya bölgesinin valisi
Sima et-Tevil, yüksek surlarla çevrili zaptedilemez kalelerden birisine sahip olan
Antakya’ya çekilmişti. Böylece Tolunoğlu Ahmed, Antakya üzerine yürüdü ve 877
yılının sonlarında Antakya surlarının önünde pazarın karşısındaki Fars kapısı denilen
kapı önünde kamp kurduğunda Lulu adlı komutanı Bab el- Bahr denilen kapı önünde
kamp kurdu. Antakya halkı surlara nöbetçi dikmişti. Bu nöbetçilerin bazılarının
ihanetiyle geceleyin Fars kapısını açmalarıyla Toluniler bu kapıdan surlara çıktılar.
Sabahın ilk ışıklarıyla Tolunoğullarının askerleri Antakya surlarından aşağıya
akmaya başladılar. Surlardan yuvarlanan taş Sima et-Tevil’in üstüne düştü. Sima etTevil’i tanıyan birisi Ahmed b. Tolun’a Sima’nın ölüsünü gösterdi. Tolunoğlu
Ahmed, 878 yılında Antakya’ya girdiğinde yanında es-Sabuni el-Antâkî adıyla
bilinen kadı Hüseyin b. Abdurrahman bulunmaktaydı.20 Tolunoğlu Ahmed, 878
yılının Eylül ayında Antakya’ya girdi.21 Sima et-Tevil et-Türki, Tolunoğlu Ahmed’e
karşı şiddetle karşı koyup gayet iyi savaşmış ve bu çarpışmalar sırasında ölmüştü.
Onun nasıl ve ne zaman öldürüldüğünü kimse bilememiş, ancak kumandanlarından
bazıları kendisini aralarında ölü olarak bulmuşlar ve ölüsü, Tolunoğlu Ahmed’in
huzuruna getirilince de Tolunoğlu Ahmed bir hayli üzülmüştü.22
19
Đbnu’l-Esir, el-Kamil fi’t-târîh (Çev.Ahmet Ağırakça),7. Cilt, Bahar Yay.,
Đstanbul, 1987, s. 263.
20
Mesudi, Murûc ez-Zeheb (Çev. Ahsen Batur), Selenge Yay. Đstanbul, 2004, s.247.
21
Đbnu’l-Esir, 7. Cilt, s. 263.
22
Zehebi, Târihu’l- Đslâm, al warak.com, s.2049.
203
Tolunoğlu Ahmed, hücumu devam ettirerek Kınnesrin ve Avasım şehirlerini
tamamen zaptetti. Böylece Şam Sugur ve Avasım şehirleri Tolunoğlu Ahmed
ölünceye kadar Tolunoğlu Devleti’nin elinde kaldı. Tolunoğlu Ahmed, Antakya’yı
almasından sonra kuzeye ilerleyerek Bizans sınırına kadar Abbasi Hilafetine tabi
olan şehirleri ele geçirdi. Böylece hem Abbasi Devleti hem de Bizans Đmparatorluğu
sınırında güçlü bir Devlet kurulmuş oldu. Bu tehlikeyi iyice hisseden Bizans
Đmparatoru Tolunoğlu Devleti ile anlaşmaya çalıştı. Tolunoğlu Devleti ile yapılan
anlaşma neticesinde Bizanslılar tarafından esir alınan Abdullah b. Reşid çok sayıda
Müslüman esir ile birlikte 879 yılında Bizans Đmparatoru I. Basileios tarafından
Tolunoğlu Ahmed’e verildi.23 Bizans Đmparatoru’nun barış talebine rağmen
Tolunoğlu Ahmed Tarsus’u ele geçirdikten sonra Bizans sınırına doğru hareket
ederken Mısır’dan gelen kötü haber onu hücumdan vazgeçmek zorunda bıraktı.
Tolunoğlu Ahmed, Mısır’da kendi yerine bıraktığı oğlu Abbas, babasına isyan etti.
Tarsus’ta Bizans seferine hazırlanan Tolunoğlu Ahmed, hemen oğlunun isyanını
bastırmak için Mısır’a döndükten sonra 14 Mayıs 882 tarihinde oğlu Abbas’la savaştı
ve bu savaşta oğlunu mağlup ederek onu hapsetti.24 Tolunoğlu Ahmed, oğlu
Abbas’ın isyanını bastırdıktan sonra Şam’a vali tayin ettiği kölesi Lulu’nun isyanıyla
uğraştı. Lulu, Şam, Hıms, Halep ve Antakya’yı alarak 882 yılında Tolunoğlu
hakimiyetine karşı bu bölgede isyan etti. Tolunoğlu Ahmed, Şam’daki Lulu isyanını
bastırmak için 882 yılının Ekim ayında yerine oğlu Humaraveyh’i bırakıp hapisteki
oğlu Abbas’ı da yanına alarak Şam’a doğru büyük bir orduyla hareket etti.
23
Đbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-ihâye (Çev. Mehmet Keskin), 11.cilt, Çağrı Yay.
Đstanbul, 1994. s.81.
24
Zehebi, Târihu’l- Đslâm, s. 2050.
204
Tolunoğlu Ahmed, Şam’a girerek Lulu’e isyanını bastırdı ve burada
bulunduğu sırada Tarsus’ta bir Türk kumandanının isyan ettiğini haber aldı.25
Tolunoğlu Ahmed, Tarsus valisi Halef el-Ferganiye Tarsus’ta isyan eden Türk
komutanı Yazman’ı yakalayarak hapsetmesini emretti. El-Fergani, Yazman’ı
yakalayarak hapsetti. Ancak Tarsus halkı, Yazman’ı hapisten kurtararak elFergani’yi öldürmek istediler. Bunun üzerine el-Fergani Tarsus’tan kaçtı. Böylece
Tarsus, Tolunoğullarının elinden çıktı ve Yazman orada bütün işleri idare etmeye
başladı.26 Tolunoğlu Ahmed, Tarsus’ta Tolunoğulları Devleti’nin hakimiyetine son
veren Yazman’ın üzerine Şam’dan büyük bir orduyla yürüdü. Yazman, Tolunoğlu
Ahmed’in üzerine doğru geldiğini haber alınca Tarsus’ta ordusunu güçlendirdi ve
ona karşı koymak için şehri savunma durumuna getirdi. Tolunoğlu Ahmed, Adana
şehrine geldikten sonra Tarsus’a ulaştı ve Tarsus surlarının önündeki Bab el-Cihad
ve Bab el-Bahr’da Mancınıklar kurup hücuma hazırlandı. Yazman, şehri
savunamayacağını anlayınca el-Bereden nehrinde bentleri açıp şehrin çevresindeki
kanalları su ile doldurdu. Yazman, kanalları açınca Mısır’lı askerler geri çekildi ve
mevsimin kış olmasından bir çok asker hastalanarak öldü. Hatta Tolunoğlu
Ahmed’de hastalandı ve Antakya’ya oradan da Şam’a geri döndü.27 Tolunoğlu
Ahmed’in hastalığı ağırlaştığından Mısır’a geri dönmeye mecbur oldu ve 23 Aralık
883’te Fustat’a geldi. Tolunoğlu Ahmed, 10 Mayıs 884 tarihinde vefat etti ve yerine
ikinci oğlu Humaraveyh geçti.28
25
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s. 4.
Elçibey, s.114.
27
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s. 81-82.
28
Kopraman, s.63.
26
205
5.3. Yazman’ın Antakya Bölgesinde Bizans Seferleri
Abbasi halifesi Mutemid döneminin son yıllarında Tarsus valisi Yazman’ın
Bizans gazaları, Abbasi Devleti’nin Bizans’a karşı takip ettiği taarruzi harekatın son
safhasını teşkil etmekteydi. Tolunoğlu Ahmed’in döneminde Tarsus’ta bir Türk
komutan olarak görev yapmakta iken isyan eden Yazman, Tolunoğlu Devleti’nin
valisi el-Fergani tarafından hapsedildi. Tarsus halkı, kısa zaman sonra Yazman’ı
hapisten çıkararak el-Fergani’ye cephe aldı. Bunun üzerine Tolunoğlu Ahmed,
Tarsus’a kadar geldi, fakat Tarsus’ta Yazman’ın savunması aşamayarak buradan
Mısır’a geri döndü. Yazman, bu tarihten sonra Tarsus’ta yarı müstakil bir vaziyette
hüküm sürdü. Büyük bir Bizans ordusunun komutanı Kesta Stypiates Tarsus
yakınındaki Kalamiyya29’da karargah kurdu. Bunu haber alan Yazman geceleyin
Tarsus’tan hareket edip Bizans ordusunu ansızın bastırarak kumandanları da dahil
olmak üzere büyük bir kısmını kılıçtan geçirdi.30 Bizans Đmparatoru I. Basileios’un
saltanatının son yıllarında büyük kumandan Nikepkoras Phokas’ın idaresinde Bizans
ordusu Đtalya’da başarılı bir Bizans taarruzuna başladı ve aşağı Đtalya Bizans
hakimiyeti altına girdi. Birbirleriyle kavga eden küçük Đtalyan devletleri arasında
yegane sağlam faktör Bizans idi. Arapların Đtalya kıyı bölgesine durmadan yaptıkları
akınlarla tehlikeye düştüğünü gören Roma bile Bizans Đmparatorundan yardım
istemek zorunda kaldı.31
29
Kalamiyya, bugünkü Mersin olmalıdır. Bkz. Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve
Türkler, s.141.
30
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.141.
31
Ostrogorsky, s. 222.
206
Đmparator I. Basileios döneminin (867-886) sonlarında olduğu gibi VI. Leon
döneminin (886-912) başlarında Bizans, hem Batı’da hem de Doğu’da en güçlü
konumundaydı. Bu dönemde Bizans’ı en fazla taciz eden kimse şüphesiz Yazman idi.
Kara ordusunun yanında ufak bir filo kurup kara ve denizden Bizans’ı tehdit eden
Yazman, Tarsus’ta idareyi ele geçirdikten sonra hemen her sene gazaya çıkıyor, esir
ve ganimetlerle Tarsus’a dönüyordu. 888 yılının Şubat ayında tekrar Anadolu’ya bir
akın yapan Yazman, Maskanin32’e kadar ilerleyip bol miktarda esir ve ganimetle
Tarsus’a döndü. Bir sene sonra 889’da ise deniz yoluyla taarruza geçip Bizans
donanmasını yenerek dört gemi ele geçirdi. Yazman’ın bu deniz seferinin nereye
müteveccih olduğu ve Bizans donanmasıyla nerede karşılaştığı belirli değildi.33
Yazman, 891 yılının yaz ayında Bizans’a karşı son seferini yaptı. Türk
kumandanlarından Ahmed b. Togan’ın Tarsus’a gelerek maiyetine girmesiyle
kuvveti artan Yazman, emrindeki ordu ile 3 Ekim 891’de Tarsus’tan hareketle
Salandu’yu kuşattı. Muhasara esnasında mahsurlar tarafından mancınıklarla atılan bir
taş Yazman’ı ağır bir şekilde yaralatınca, Yazman’ın ordusu geri dönmek
mecburiyetinde kaldı. Sedye içinde askerlerin omuzunda taşınan Yazman, 22 Ekim
891 tarihinde yolda vefat etti ve naşı Tarsus’a getirilerek Bab el-Cihad’da
defnedildi.34
32
Bkz, Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s. 142. Maskanin’i, Ereğli
Konya arasında olduğunu belirtiyor.
33
Hakkı Dursun Yıldız, Đslâmiyet ve Türkler, s.142.
34
Mesudi, s.248.
207
5.4. Humaraveyh Döneminde Antakya
Humaraveyh, babası Tolunoğlu Ahmed’in vefatından sonra el-Vasiti’nin
desteğiyle 20 yaşındayken 10 Mayıs 884 tarihinde Tolunoğlu Devleti’nin başına
geçti. Humaraveyh, Tolunoğlu Devleti’nin başına geçtiği zaman Abbasi hilafetinde
Mutemid bulunmaktaydı. Fakat Abbasi Devlet işlerine hakim olan işleri bizzat idare
eden kardeşi Muvaffak idi. Tolunoğlu Ahmed gibi güçlü bir devlet başkanının vefat
etmesi ve yerine tecrübesiz yaşı küçük bir delikanlının Tolunoğlu Devleti’nin başına
geçmesi Muvaffak’ı ümitlendirdi. Bu doğrultuda Muvaffak, Abbasi Halifesinin
emriyle Musul valisi Đshak b. Kundac ile Kufe valisi Muhammed b. Divdad Ebu esSac’ı, Tolunoğlu Devleti’ni parçalayıp tekrar Abbasi Devleti topraklarına katmaları
için Şam bölgesine sefer yapmakla görevlendirdi. Ayrıca Muvaffak, oğlu Abbas’ı
Şam valisi tayin ederek bu valilere destek kuvvet olarak Şam’a gönderdi.35 Đshak b.
Kundac ve Ebu es-Sac komutasında Abbasi ordusu, Şam’a gelmeden önce Haleb,
Hıms ve Antakya’yı zaptettiler. Humaraveyh, Abbasi ordusunu durdurmak için elVasiti komutasında Tolunoğlu ordusunu, 5 Haziran 884 tarihinde Mısır’dan Şam’a
gönderdi. Fakat bu arada beklenmedik bir gelişme oldu. El- Vasiti, Şam’a gelince
Abbasi sarayına Muvaffak’a haber göndererek
Şam şehrini Abbasi Devleti’ne
teslim edeceğini söyledi. El-Vasiti’nin saf değiştirmesinin sebebi kendi kardeşini
öldürmeğe sevkettiği için Humaraveyh’in intikam almasından korkmasıydı.
Muvaffak, Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac’a Şam’a doğru hareket etmeleri için haber
gönderdi.
35
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s.144-145.
208
Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac komutasında Abbasi ordusu, Şeyzer’de kış
mevsiminin bitmesini bekleyen Mısır ordusunun üzerine birlikte hücum ettiler ve
Tolunoğlu ordusunu darmadağın ederek Şam’a girdiler ve sonra da Filistin’in bir
kısmını ele geçirdiler. Tolunoğulları ordusunun kalan askerleri Remle’ye çekildi ve
yaşanan olayları Mısır’da Humaraveyh’e bildirdiler. Bu olaylar üzerine Humaraveyh,
bu defa kendisi 70 bin kişilik bir orduyla Mısır’dan ayrıldı. Humaraveyh’in
Mısır’dan ayrıldığı sıralarda Abbasi ordusu içinde önemli bir yere sahip olan Đshak b.
Kundac ve Ebu es-Sac, Muvaffak’ın oğlu Abbas’tan ayrıldılar. Bunun sebebi Ebu
Abbas’ın onları aşağılaması ve beceriksizlikle suçlamasıydı. Böylece Humaraveyh’in
karşısında savaşmak üzere sadece dört bin kişilik Ebu Abbas’ın ordusu kaldı.36
Humaraveyh komutasında Tolunoğlu ordusu, 6 Nisan 885 tarihinde Şam’la Remle
arasında Ebu Futrus nehri yakınlarında et-Tevahin (Değirmenler) denilen yerde Ebu
Abbas komutasında Abbasi ordusu ile karşılaştı ve burda şiddetli savaş başladı.
Tarihte ‘‘Tevahin Döğüşü’’ olarak bilinen bu savaşta ilk önce Abbasi ordusu
Humaraveyh’in ordusunun sağ cenahını darmadağın etti. Ebu Abbas komutasında
Abbasi ordusu, Savaşta hiç tecrübesi olmayan Humaraveyh’in boş kampına girerek
önemli miktarda erzak ve askeri levazimat ele geçirdi. Ebu Abbas zafer
kazandığından şüphe etmiyordu. Humaraveyh’in yedek güçleri pusudan çıkarak Se’d
el-Eyser ve Hutarmış komutasında Tolunoğlu ordusu Abbasi ordusuna karşı saldırıya
geçti. Bu saldırı da Ebu Abbas mağlup edildi. Böylece Tevahin döğüşü savaşı Abbasi
ordusunun mağlubiyetiyle sonuçlandı.37
36
37
Đbnu’l- Esir, 7.cilt, s. 344-345.
Mesudi, s.246.
209
Ebu Abbas, Tehavin savaşında çok sayıda kayıp vererek Şam’a yöneldi.
Ancak Şam halkı, onu şehre sokmadı. Sed el-Eyser’in kuvvetleri Ebu Abbas’ı takip
ediyordu. Şam’a giremeyen Ebu Abbas, Antakya’ya çekilerek oradan da Tarsus’a
doğru ilerledi. Tarsus’ta Yazman’ın tarafını tutan Tarsus halkı Ebu Abbas’ı Tarsus’a
sokmadılar. Bunun üzerine Ebu Abbas, 18 Haziran 885 tarihinde Tarsus’tan
Bağdat’a döndü. Abbasi ordusunu yenilgiye uğrattıktan sonra Tolunoğullarının
komutanı Sed el-Eyser Şam’a girerek Humaraveyh’in hakimiyetini Şam’da yeniden
sağladı. Ancak çok geçmeden Se’d el-Eyser, Şam’da Humaraveyh’e isyan etti. Bu
isyan üzerine Humaraveyh, 886 yılının Eylül ayında Mısır’dan Şam’a doğru hareket
etti ve Sed el-Eyser’i öldürüp bedevi arapların isyanını bastırdıktan sonra 14 Haziran
886 tarihinde Şam’a girdi.38
Abbasi Devleti ile Tolunoğulları, Şam ve Antakya bölgesine hakim olmak
için aralarında mücadele ederlerken Bizans imparatorluğunda taht değişikliği oldu.
Bizans Đmparatoru I. Basileios, 29 Ağustos 886 tarihinde avlanırken kaza sonucu
öldü ve sonra oğlu VI. Leon (886-912) Bizans imparatoru oldu.39 Bizans Đmparatoru
VI. Leon, diğer imparatorlardan farklı olarak Bizans ordusunun başında askeri sefere
çıkmadı. VI. Leon, asker olmadığı için Bizans ordusunun seferleri ile ilgili bilgileri
komutanlarından alıyordu ve genellikle Đstanbul ve Đzmit arasında bulunarak Bizans
Đmparatorluğunu yönetti. 40
38
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s.147-148.
Ostrogorsky, s. 225.
40
Shaun Tougher, The Reign of Leo VI (886-912) : Politics and People, Leiden ;
New York, 1997, s.33.
39
210
Humaraveyh’in Şam’ı ele geçirmesine rağmen Şam bölgesinde tam hakimiyet
kuramadı. Çünkü Şam bölgesinin kuzeyinde bulunan Antakya ve Haleb şehirlerine
Đshak b. Kundac ve Ebu es-Sac hakimdiler. Abbasi valileri Đshak b. Kundac ve Ebu
es-Sac Antakya bölgesinde yarı bağımsız olarak hem Abbasi Devletine hem de
Tolunoğullarına tabi olmadan hakimiyetlerini devam ettirmek istiyorlardı. Antakya
ve Haleb şehirlerinde her ikisininde nüfuzları güçlüydü. Kısa bir süre sonra bu iki
müttefik arasında şiddetli ihtilaf meydana geldi. 13 Ekim 886 tarihinde bu iki
müttefik Rakka’da birbirlerine saldırdılar.41 Zor durumda kalan Ebu Sac,
Humaraveyh’ten yardım istedi. Bu yardım isteği üzerine Humaraveyh ordusu ile
Haleb’e gelince Ebu es-Sac, onun tarafına geçti ve birlikte Đshak b. Kundac’a
saldırdılar. Đshak b. Kundac, yenilerek Mardin’e çekildi. Humaraveyh, ordusu ile
ilerleyerek Kuzey Mezopotamya’yı Tolunoğulları Devleti’nin topraklarına kattı.
Aynı yıl Yazman, Bizans Đmparatorluğundan gelen haber üzerine Tarsus’tan Bizans
seferine çıktı.42 Abbasi hilafetinin saray elçisi Faik, 886 yılının Aralık ayında Abbasi
halifesinin fermanını Humaraveyh’e getirdi. Bu fermanda Mısır, Şam ve Sugurların
30 yıl süresince Humaraveyh’in hakimiyetine verildiği yazılıydı. Bu fermanı getiren
Faik, Humaraveyh’e fermanı halife Mutemid, kardeşi Muvaffak ve Muvaffak’ın oğlu
Ebu Abbas’ın imzaladığını bildirdi. Humaraveyh’in Antakya bölgesine tam hakim
olduğu 12 Mayıs 887 tarihinde bu bölgede Đshak b. Kundac ile Ebu Sac tekrar
savaştılar ve bu savaşta Đshak b. Kundac yenildi. Đshak b. Kundac, bölgeye hakim
olabilmesi için Humaraveyh’in desteğine muhtac olduğunu biliyordu. Bu doğrultu da
Đshak b. Kundac, Humaraveyh’in yanına giderek ondan yardım istedi.
41
42
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields ), 37. Cilt, s.153.
Elçibey, s.125.
211
Ebu Sac, Humaraveyh’in Đshak b. Kundac’ı himayesine almasından rahatsız
olup Şam’a saldırdı. Bunun üzerine Humaraveyh, 888 yılının Mayıs ayında Şam’a
gelerek Ebu Sac ile savaştı ve bu savaşta Ebu Sac yenilerek Haleb’e çekildi.
Humaraveyh, Ebu Sac’ı takip ederek Haleb’e kadar geldi. Fakat Ebu Sac,
Humaraveyh ordusu ile Haleb’e girmeden önce Haleb’ten kaçmıştı. Humaraveyh,
Tuğc b. Cuffi’yi Haleb’e vali tayin etti. Böylece Tolunoğullarının hakimiyeti
Mezopotamya ve Antakya bölgesinde tekrar güçlendi. Humaraveyh döneminde
Sugur ve Avasım şehirlerinin durumlarına baktığımızda Tarsus bölgesinde
Yazman’ın hakimiyeti sürerken Antakya bölgesinde Tolunoğulları ile Abbasi valileri
arasında savaşlar yapılmaktaydı. Humaraveyh, Antakya bölgesinde Abbasi valilerini
mağlup ettikten sonra Tolunoğulları Devleti’nin, 890 yılından sonra bu bölgede
hakimiyetini güçlendirdi.43
Tolunoğulları, Yazman’ın Tarsus’ta kurduğu egemenliğine son vermek için
884 yılında Tarsus’a sefer düzenledi. Tarsus halkının da Yazman’a destek vermeleri
sebebiyle Tolunoğulları, Yazman’ın Tarsus’ta kurduğu eğemenliğine son veremeden
Mısır’a döndü. Bu tarihten sonra Tarsus, Yazman tarafından yönetilmeye başlandı.
Yazman, Bizans’a karşı denizde de başarılı seferler yaparak nüfuzunu Sugurlarda
güçlendirdi.44 Muvaffak’ın oğlu Ebu Abbas, Tevahin mağlubiyetinden sonra
Tarsus’a kadar geldi. Yazman, Ebu Abbas’ı Tarsus şehrine sokmayarak Abbasi
askerlerini Avasım dan çıkardı. Böylece Yazman, hiç bir devlete tabi olmadan Tarsus
şehrini kendisi idare ediyordu.
43
44
Elçibey, s.126.
Tougher, s.34.
212
Humaraveyh, Tolunoğullarının hakimiyetini yeniden Sugur ve Avasım
şehirlerinde sağlamak için 890 yılında Yazman’a 30 bin dinar, binek atları ve silah
gönderdi.
Bu
hediyeleri
alan
Yazman,
Tolunoğullarının
hakimiyetini
kabullenmesinden dolayı Şam Sugur ve Avasım şehirleri yeniden Tolunoğulları
topraklarına katılmış oldu.45
Tolunoğlu Devleti, 890 yılında Yakın Doğu’da en güçlü devlet idi ve bu
tarihte arazisi en ileri noktaya ulaştı. Tolunoğlu Devleti’nin sınırları bu yılda
güneyde Sudan’dan başlıyor kuzeyde Tarsus’a kadar batı da Libya’ya doğu da ise
Dicle sahiline kadar uzanıyordu. Tolunoğullarının bu güçlü durumunda Humaraveyh
bu müsait ortamdan yararlanamayarak devletin iktisadi gücünü zayıflattı. 891 yılının
Ekim ayında Bizans’a düzenlenen saldırıda mancınıktan atılan taş Yazman’a isabet
etti ve Yazman burada öldü. Yazman’ın yerine Tarsus valiliğine onunla aynı savaşa
katılan el-Uceyfi tayin edildi. Ancak kısa bir süre sonra Humaraveyh, onu Mısır’a
çağırıp Tarsus valiliğini amcası oğlu Muhammed b. Musa b. Tolun’a verdi.
Muvaffak, Yazman’ın vefatından sonra Abbasi hilafetini yönettiği son yıllarında
Sugur ve Avasım şehirlerini Abbasi hakimiyetine tabi etmek için tedbirler almaya
başladı. Halifenin kardeşi Muvaffak, Ragıb isimli bir mevalisini güya hıristiyanlara
karşı cihad yapmak için Tarsus’a göndermeye hazırlandı. Bu sırada Muvaffak, vefat
etti. Hazırlıklarını tamamlamış olan Ragıb, Bağdat’tan özel bir orduyla Tarsus’a
sefere çıktı. Ragıb, Şam’a gelince ordusunun başına Meknun’u geçirerek Tarsus’a
gönderdi ve kendisi Şam’da kaldı. Ragıb, Şam’a geldiğinde Humaraveyh’de
Şam’daydı. Ragıb, Humaraveyh’in yanına giderek ona tabi oldu.
45
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Philip M. Fields), 37. Cilt, s.162-163.
213
Ragıb, Humaraveyh’in yanında Şam’dayken Tarsus valisi Muhammed b.
Musa’ya Meknun oraya gelir gelmez hapsetmesi için haber gönderdi. Muhammed b.
Musa’da, Meknun ordusuyla Tarsus’a geldiğinde onu yakalayarak hapsetti. Tarsus
halkı, 19 Ağustos 892 tarihinde Musa b. Tolun’a isyan ettiler ve Meknun’u hapisten
kurtardılar. Şam’da bulunan Humaraveyh, el-Uceyfi’yi Tarsus valisi tayin ederek
Ragıb’la birlikte Tarsus halkının isyanını bastırmak için Tarsus’a gönderdi. Ragıb ve
el-Uceyfi komutasındaki ordu Tarsus’a gelerek isyanı bastırdı ve Musa b. Tolun’u
hapisten çıkardı. Musa b. Tolun, Tarsus’ta kalmayıp Kudüs şehrine gitti.46 Abbasi
Halifesi Mutemid, 15 Ekim 892 tarihinde vefat etti. Muvaffak’ın oğlu Ebu Abbas
‘‘Mutezid’’ lakabıyla (892-902) Abbasi halifesi oldu. Humaraveyh, Mutezid’in
halifeliğini kabul etmek yanında O’na çok sayıda hediyeler gönderdi.47 Humaraveyh,
döneminin son yıllarında Sugur ve Avasım da Bizans Đmparatorluğuyla şiddetli
savaşlar yapılıyordu. Humaraveyh, 22 Ağustos 894 tarihinde Tugc b. Cuff’a ordu
vererek Bizans’a sefer düzenlemesi için Tarsus’a gönderdi. Humaraveyh döneminde
Avasım ve Sugur şehirlerinden Bizans’a yapılan akınlar genellikle Tolunoğullarının
zaferi ile sonuçlanıyordu. Ancak Bizans’a karşı uzun süre devam eden savaşlar
Tolunoğulları
Devleti’nin
askeri
kudretinin
zayıflamasında
etkili
oldu.48
Humaraveyh, Mısır’dan 2 Ekim 895 tarihinde çıkarak Şam’a doğru hareket etti.
Humaraveyh, Şam yakınlarında Gaysun dağının eteğinde bir köşk inşa ettirmişti ve
sık sık gelerek bu köşkte kalıyordu.49 Humaraveyh, köşkte bir kaç ay kaldıktan sonra
26 Kasım 896 tarihinde köşte kafası kesilmek suretiyle öldürüldü.
46
Elçibey, s.130.
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s.1.
48
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s.14.
49
Elçibey, s.133.
47
214
Đbrahim b. Ahmed, Şam’dan Bağdat’a 11 günde geldikten sonra Halife
Mutezid’e Humaraveyh’in öldürüldüğü haberini verdi. Humaraveyh, öldürüldüğü
zaman oğlu Ceyş’te oradaydı. Ceyş, babası öldürüldükten sonra Tolunoğlu
Devleti’nin başına geçti.50 Abbasi Halifesi Mutezid, Humaraveyh’in ölümünden
sonra Tolunoğulları Devleti içindeki çekişmelerden yararlanarak Sugur ve Avasım
şehirlerini Abbasi Devleti’nin topraklarına katmak için çalışmalara başladı. Ragıb,
Tarsus’ta Tolunoğullarına isyan ederek Abbasi halifesine tabi oldu. Ragıb’ın isyanı
sırasında Tolunoğullarının Tarsus valisi Ahmed b. Tugan, Bizans’a karşı yapılan
Feda savaşından geri dönüyordu. Ahmed b. Tugan, Ragıb’ın Tarsus şehrini ele
geçirdiğini öğrenince gemiyle Tarsus’un yanından geçti.
Ahmed b. Tugan, yardımcısı Demyane’yi Yusuf el- Bağmurdi ile birlikte
Tarsus’u Ragıb’ın elinden almaları için görevlendirdi. Demyane ile Yusuf elBağmurdi birlikte Ragıb’ı Tarsus’tan uzaklaştırmak için hücuma geçti. Ancak Ragıb,
bu savaşta galip gelerek her ikisini de esir alıp Bağdat’a gönderdi. Böylece Ragıb,
897 yılının Mart ayında Tolunoğullarından Şam Sugur ve Avasım şehirlerini alarak
Abbasi Devleti’ne tabi oldu.51
50
51
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s.26.
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 41.
215
5.5. 10. Yüzyılın Başlarında Antakya Bölgesi
Antakya bölgesinde, 10. Yüzyılın başlarında Abbasi ve Tolunoğlu
Devletlerini tehdit eden Karmati tehlikesi ortaya çıktı. Karmatiler, Ebu Saîd elCennabi önderliğinde 899 yılının Temmuz ayında ayaklanarak Mezopotamya
bölgesinde saldırıya geçtiler. Bu tarihten bir yıl sonra 30 Ağustos 900 tarihinde Basra
şehrine saldırarak bu şehri merkezleri yapan Cennabi komutasında Karmatiler, 900
yılında artık doğmuş ve büyük bir güç kazanmışlardı. Karmatiler, Sünni Abbasilere
karşı görünüşte Şii tarikatlarının bazı inanışlarını koruyordular. Ayrıca bazı
Hıristiyan kuralları da benimsiyorlardı. Örneğin Kudüs şehrini kendilerine kıble
seçtiler. Karmatiler, bütün bunlarla göstermek istiyordular ki güya zulüm, istismar ve
işkenceye sebep olan hakimiyetteki Sünni Abbasilerdi. Bundan amaç ise cahil halk
kitlelerini mevcut sisteme karşı isyana yöneltmekti.52 Halife Mutezid, Karmati
tehlikesine karşı savunma oluşturmak ve Bizans sınırını güçlendirmek için Antakya
bölgesinde Misis şehrine gitti. Halife, Ceyhan’dan ayrılıp 28 Kasım 900 tarihinde
Antakya’ya geldi ve burda Abbasi garnizonunu düzenledikten sonra 17 Aralık 900
tarihinde Rakka’ya doğru yola çıktı. Abbasi halifesi Mutezid, 5 Nisan 902 tarihinde
öldürüldüğü zaman oğlu Muktefi, el-Cezire valisi olarak Rakka’da bulunmaktaydı.
Muktefi, babasının ölümünden sonra Rakka’dan Bağdat’a 21 Nisan 902 tarihinde
gelerek Abbasi halifesi oldu.53 Halife Müktefi,
Abbasi Devleti içinde büyüyen
Karmati tehlikesine karşı ciddi tedbirler almaya başladı.
52
53
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 87-91.
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 104.
216
Karmatiler, Müktefi’nin halifeliğinin ilk yılında büyük bir ordu ile
Zikreveyh’in oğlu Yahya Ebu’l Kasım’ın önderliğinde Abbasi Devleti’nin
hakimiyetindeki Antakya’nın birkaç mil doğusunda bulunan Rakka şehrine hücum
ettiler. Ancak hilafet orduları onların hücumuna başarıyla karşı koydu. Bundan sonra
Karmatiler, bütün hücumlarını Şam’a yönelttiler. Karmatiler, Zikreveyh b.
Mihreveyh’in önderliğinde Kufe’yi ele geçirip Şam’a doğru hücuma hazırlandı.
Bedevi Arap aşiretlerinden Asad, Tayy, Temim ve çok sayıda kişi Karmatiler
tarafına geçti. Tolunoğulları Devleti’ni korkunç bir tehlike bekliyordu. Bu zamana
kadar Karmatiler’in hücumları hilafete idiyse de bundan sonra onlar hücumlarının
yönünü Şam’a Tolunoğulları Devleti’nin arazisine yönelttiler. Karmatiler, 902 yılının
Temmuz ayında Şam’a saldırdılar ve burada Şam’ın Tolunoğulları tarafından tayin
edilen valisi Tuğc b. Cuff’un ordusu ile savaş başladı. Bu savaşta her iki tarafta çok
sayıda kayıp vererek geri çekildi. Tuğc b. Cuff, Karmati tehlikesini ortadan
kaldırmak için 9 Mart 903 tarihinde Beşir komutasında Karmatilere karşı büyük bir
ordu sevketti. Bu savaşta Tolunoğulları’nın ordusu tamamen dağıldı ve ordu
komutanı Beşir öldürüldü. Tolunoğulları, artık Karmatilerin önünü alamıyordu.
Gönderilen silahlı güçler ardarda Karmatiler tarafından yenilgiye uğratılıyordu.
Karmatiler, Yahya b. Zikreveyh’in komutasında hücumlarını şiddetlendirdiler.54
Böylece Karmatiler, Şam bölgesinin bütün doğu eyaletlerini ele geçirdikten sonra
Şam şehrini kuşattılar. Bunun üzerine Harun b. Humaraveyh, Bedr el-Hemmami
komutasında Tolunoğlu ordusunu Şam valisi Tuğc b. Cuff’a yardım için gönderdi.
54
Elçibey, s.142-143.
217
Bedr el-Hemmami ile Tugc b. Cuff’un ordusu birleşerek 15 Temmuz 903
tarihinde Karmati ordusuna saldırdılar. Bu savaşta Karmatilerin lideri Yahya b.
Zikreveyh Şam kapısında öldürüldüyse de sonuçta Tolunoğulları’nın ordusu
yenilgiye uğradı.55 Karmatiler, Tolunoğulları tarafından öldürülen liderlerinin yerine
kardeşi Hüseyin b. Zikreveyh’i seçtiler. Tolunoğullarının ordusunun dağılmasını
fırsat bilen Hüseyin b. Zikreveyh bütün birlikleri ile Şam üzerine yürüdü. Şam halkı
durumun zorlaştığını görerek Karmatilere haraç vermeyi kabul ettiler. Böylece
Karmatiler, Şam’ı ele geçirmek düşüncesinden vazgeçerek Şam’ın kuzey eyaletlerini
ele geçirerek Antakya’ya yaklaştılar. Karmatiler, Şam bölgesinde hızla ilerlemelerine
rağmen hem Abbasiler hem de Tolunoğulları ile mücadele etmek zorundaydılar.
Karmatiler, Tolunoğulları güçleriyle Antakya bölgesinin güneyinde mücadele
ederken Antakya bölgesinde Abbasi ordusu ile savaşıyorlardı. Tolunoğulları Devleti,
Karmatilerle yapılan savaşların hiç birini kazanamamış her zaman yenik düşmüştü.
Abbasi hilafeti, Tolunoğulları Devleti’ne nisbetle az da olsa güçlü dönemini
yaşıyordu. Tolunoğulları Devleti’nde iç çekişmeler devam ederken Abbasi
Devleti’nde bu dönemde hilafet mücadelesi yoktu. Abbasilerin diğer bir rakibi olan
Bizans Đmparatorluğunda aynı dönemde iç çekişmeler ve savaşlar vardı.56
Bizans Đmparatorluğu, Abbasi ordusunun Karmatilerle mücadelesini fırsat
bilerek Balkanlarda ve Đtalya’da yaptığı savaşları sona erdirerek ordusunu Anadolu
Sugurlarına gönderdi. 10. Yüzyılın ilk yıllarında Bulgar Kralı Symeon’a karşı
yapılan savaşlar sebebiyle Bizans Đmparatorluğu’nun ordusu zayıf düşmüştü.
55
56
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 121.
Elçibey, s.144-145.
218
Nikephoros Phokas, Balkanlarda başkumandanlığı üzerine almak için güney
Đtalya’da Araplara karşı giriştiği başarılı seferi yarıda kesmek zorunda kaldı. Abbasi
halifesi Müktefi, 10. yüzyılın başlarında Antakya Avasım şehrindeki askerlerin
Sugur şehri Tarsus’a gönderilmesi emrini verdi. Tarsus’ta toplanan Abbasi ordusu
Bizans topraklarına saldırdı. Tarsus’ta Abbasi ordusunun Bizans topraklarına
saldırdığı haberi üzerine Bizans ordusu Tarsus’a doğru hareket etti. Bizans
başkumandanı Nikephoras Phokas, Toros geçitlerinde kumandayı üzerine alıp Adana
yakınında Abbasi ordusuna karşı bir zafer kazanmasından sonra 900 yılında Bizans,
güney Sugurunu güvence altına aldı. Böylece Abbasi halifesi Müktefi’nin Bizans
sınırını güvence altına alma teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlandı.57
Abbasi halifesi Müktefi, Karmati tehlikesini ortadan kaldırmak için 903
yılının sonlarında Muhammed b. Süleyman et-Türki komutasında Abbasi ordusuyla
Haleb valisi Hüseyin b. Hamdan’ın ordusunun Rakka ile Haleb arasında birleşip
Karmatilere saldırıya geçmelerini emretti. Abbasi ordusu ile Karmati ordusu, 29
Ekim 903 tarihinde Hama şehrinden 12 mil uzaklıkta karşılaştı. Abbasi ordusu bu
savaşta galip gelerek Karmati ordusunu darmadağın etti.58 Karmatilerle yapılan bu
savaşlarda Tolunoğulları Devleti’nin zayıflığı bütünüyle açığa çıktı. Bütün bu
olayları yakından takip eden Abbasi Halifesi Müktefi, Tolunoğulları’nın bu
zayıflığını gördü.
57
Vasiliev, ‘‘The Struggle with the Saracens (867-1057)’’, Cambridge Medieval
History, 4. Cilt, s. 142.
58
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 136.
219
Halife Müktefi, Karmatilere karşı kazanılan zaferden sonra Şam ve Mısır’ı
Tolunoğullarından geri almak için hazırlıklara başladı. Halife, bütün Abbasi
kuvvetlerini Muhammed b. Süleyman komutasında toplayarak bu orduyu
Tolunoğullarına karşı Mısır’a gönderdi. Muhammed b. Süleyman komutasında
Abbasi ordusu, 904 yılının Aralık ayının başlarında Mısır sınırına ulaştı ve 30 Aralık
904 tarihinde Fustat’a girdi.59 Abbasi ordusu Fustat’a girmeden önce Harun b.
Humaraveyh öldürülmüştü. Tolunoğlu Devleti’nin başına Harun b. Humaraveyh
yerine amcası Şeyban b. Ahmed geçti. Harun’un ölümünden sonra Tolunoğullarının
bazı komutanları askeri kampı terkedip hilafet ordusunun tarafına katıldılar.
Muhammed b. Süleyman komutasında Abbasi ordusu Tolunoğlu Devleti’ne son
vermek için Tolunoğullarının son kuvvetlerine saldırdı. Şeyban b. Ahmed, son askeri
kuvvetlerini toplayıp direniş gösterdiyse de Abbasi ordusunun üstün gücü karşısında
geri çekilmek zorunda kaldı. Tolunoğulları’na sadık kalan son güçlerde 11 Ocak 905
tarihinde teslim oldu. Böylece Tolunoğlu Devleti yıkıldı.60
Abbasi Devleti’nin bütün kuvvetiyle Tolunoğlu Devleti’ni yıkmak için
mücadele etmesini fırsat bilen Bizans Đmparatoru VI. Leon, 12 Aralık 904 tarihinde
komutanı Andronikos’u Anadolu seferi yapmakla görevlendirdi. Bizans komutanı
Andronikos, büyük bir orduyla Abbasi Suguruna gelerek Tarsus’a saldırdı. Tarsus
valisi Abu el-Rical b. Ebubekir Tarsus’ta Bizans ordusuna karşı savaştı. Fakat Bizans
ordusu, bu savaşta çok sayıda Abbasi askerini öldürdü.61
59
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 151-153.
Elçibey, s.149.
61
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 151.
60
220
Bizans, Anadolu’da kara savaşlarında başarılı olmasına rağmen deniz
seferlerinde aynı başarıyı gösteremedi. Onuncu yüzyılın ilk yıllarında Arap
donanması, Bizans donanmasına karşı önemli zaferler elde etti. 904 yılının yaz
ayında Gulam Zurafah komutasında Arap donanması, Bizans donanmasıyla Selanik
yakınında karşılaştı ve bu deniz savaşında Bizans donanmasının komutanı Leon
Katzilakus öldürüldü. Böylece Arap donanması Bizans Đmparatorluğunun ikinci
önemli şehri Selanik’e girerek buradan çok fazla ganimet aldı.62 Ayrıca 15 Ağustos
904 tarihinde Abbasi donanması, Antalya’ya saldırarak altın ve bir çok esir elde
etti.63 Bu ağır yenilgilerden sonra Bizans, donanmasının gücünü arttırmak için
tedbirler aldı. Bunun faydasını da kısa sürede gördü. Amiral Himerius komutasında
Bizans donanması, 905 yılının Ekim ayında Ege denizinde Abbasi donanmasına karşı
büyük bir zafer kazandı. Bundan iki yıl sonra aynı kumandan Kıbrıs’a çıkartma
yaparak buradan Şam bölgesi kıyılarına saldırıp Lazkiye’yi zaptetti.64
Abbasi halifesi, 20 Ağustos 905 tarihinde Anadolu Bizans sınırının
güvenliğini arttırmak için Rüstem b. Bardu’yu Tarsus valisi olarak tayin etti. Sugur
şehri Tarsus, Avasım şehri Antakya’nın savunması bakımından çok önemli bir
şehirdi. Bizans, Sugur şehri Tarsus’u geçmesiyle Avasım şehri Antakya’ya kolaylıkla
ulaşabilirdi. Tarsus valisi Rüstem, Bizans komutanı Andronikos’un bir yıl önce
Tarsus’ta çok sayıda Abbasi askerini ve Tarsus valisi Abu el-Rical’i öldürmesinin
öcünü almak için Bizans seferine çıktı.
62
Scylitzes, s. 101.
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 148
64
H. Gregoire,‘‘The Amorians and Macedonians (842-1025)’’, Cambridge Medieval
History, 4. Cilt Edited by J.M. Hussey, Cambridge, 1966, s. 131. Ayrıca bu deniz
savaşı ile alakalı bilgi için Bkz. Ostrogorsky, s. 240.
63
221
Tarsus valisi Rüstem, bu Anadolu seferinden istediği sonucu alamadı. Bunun
üzerine Rüstem, Bizans’a karşı tekrar saldırmak için hazırlık yapmaya başladı.
Hazırlıklarını tamamlayan Rüstem, büyük bir orduyla Salandu65’ya girerek burada
bir çok Bizans askerini öldürdü.66 Tarsus valisi Rüstem’in Salanduya girerek bir çok
Bizans askerini öldürmesinden sonra Bizans Đmparatoru VI. Leon, Andronikos
komutasında büyük bir Bizans ordusunu 18 Mart 907 tarihinde Antakya bölgesini
istila etmesi için Anadolu’ya gönderdi. Bizans komutanı Andronikos, Abbasi Şam
Sugurunun bir çok kalesini alarak çok sayıda Abbasi askerini öldürdü.67 Bunun
üzerine Halife Müktefi, Tarsus valisi Rüstem’e haber göndererek Bizans ordusunu
durdurmasını emretti. Abbasi ordusu ile Bizans ordusu Tarsus yakınında karşılaştı ve
yapılan savaşta Rüstem komutasında Abbasi ordusu galip geldi. Böylece Bizans
komutanı Andronikos, Đstanbul’a geri döndü.68
907 yılında Bizans Đmparatoru VI. Leon, haremağası Basil’i, Abbasi halifesi
Müktefi’ye elçi olarak gönderdi ve esirlerin mübadelesini istedi. Bu elçi, Arap
esirlerin arasından 10 kişiyi hediye olarak getirdi. Abbasi halifesi Müktefi, Bizans
elçisini izzeti ikram ile karşıladı. Bir yıl sonra mübadele yapıldı, bu mübadelede
erkek, kadın 3000 kadar Müslüman kurtarıldı.69
65
Salandu, Tarsus’a bir günlük mesafede Güksu ırmağının yakınında bir şehir idi.
Salandu, hakkında bilgi için Bkz. Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz
Rosenthal), 38. Cilt, s. 172.
66
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 172.
67
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 172. Ayrıca
Bkz. Scylitzes, s. 103.
68
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 180.
69
Abu’l Farac, s. 247. Ayrıca bu mübadele ile alakalı Bkz. Taberi, The History of
al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 181.
222
Halife Müktefi, otuz bir yaşında çok ağır hasta iken çocukları çok küçük
olduğundan kendisinden sonra henüz büluğa ermiş kardeşi Cafer’in halife olmasını
arzu ettiğini söyledi. Dört yıldır devlet idaresinde bulunan tecrübeli vezir Abbas,
Devletin başında güçlü biri olmazsa durumun kötüye gideceğini biliyordu. Abbasi
Devleti’nde üç tür askeri güç vardı. Bunlardan biri eyaletlerde diğer ikisi de
Bağdat’ta idi. Devletin başında güçlü biri olmazsa bu komutanlar devlet idaresine
karışıyorlardı. Bu sebepten Vezir Abbas, Halife Müktefi 14 Ağustos 908 tarihinde
ölünce halifenin kardeşi Cafer’i henüz on üç yaşında iken ‘‘Muktedir’’ (908-932)
ünvanı ile Abbasi halifesi ilan etti.70 Abbasi halifesi Muktedir, Anadolu’da Sugur ve
Avasım şehirlerini kuvvetlendirmek için 11 Temmuz 910 tarihinde Kasım b. Sima
komutasında büyük bir orduyu Antakya’ya gönderdi.71 Kasım b. Sima, Antakya’dan
Tarsus’a geldi ve Tarsus valisi Rüstem ile birlikte Bizans bölgesine geçerek Malikh
kalesini aldılar. Kasım b. Sima, Bizans sınır bölgesinde bir çok kaleyi alarak
Anadolu Bizans sınır güvenliğini sağladıktan sonra Bağdat’a döndü.72
Abbasi halifesi Muktedir, Anadolu Bizans sınırının güvenliğini sağladığında
Bizans Đmparatorluğu Balkanlardan gelen Bulgar tehlikesi karşısında zor durumdaydı.
Bizans Đmparatoru VI. Leon, 12 Mayıs 912 tarihinde öldü. Đmparatorun ölümünden
sonra altı yaşında bulunan Konstantinos’un amcası Aleksandros Bizans Đmparatoru
oldu. Yeni Đmparator Aleksandros, düşüncesiz bir hareketle Bizans’ın Bulgarlara 896
barış anlaşması hükmüne uygun olarak her yıl ödemekle mükellef olduğu haracın
ödenmesini reddetti.
70
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 187.
Taberi, The History of al- Tabari ( Çev. Franz Rosenthal), 38. Cilt, s. 193.
72
Abu’l Farac, s. 248.
71
223
Kudreti durmadan artmakta olan Bulgar kralı Symeon’a savaş için özlediği
fırsatı sağlamış oldu. Đmparatorluğun başına bundan daha büyük bir felaket
açılamazdı. Aleksandros, kendi tahriki sonucunda açılan savaşın patlamasından kısa
bir süre sonra 6 Haziran 913 tarihinde öldü. Böylece Makedonya hanedanının tek
temsilcisi olarak yedi yaşında bulunan Konstantinos Bizans Đmparatoru oldu.
Konstantinos’un yedi yaşında Bizans tahtına çıkmasını fırsat bilen Bulgar kralı
Symeon, 913 yılı Ağustos ayında Başşehrin surları önünde göründü. Symeon’un
teşebbüsü basit bir yağma seferi ve hatta bir fetih savaşı değildi. Symeon,
Đmparatorluğun şimdiye kadarki düşmanlarından tamamiyle ayrı bir gaye ile Đstanbul
surları önünde görünmesine rağmen kısa süre içinde o zamanki dünyanın en büyük
müstahkem mevkinin ele geçirilemezliğini idrak etmek suretiyle kendisinden önceki
mutaarrızların akibetini paylaşmak durumunda kaldı.73 Bizans Đmparatorluğunda bu
iç karışıklıklar olduğu sırada Abbasi halifesi, Saîd b. Hamdan’ı 913 yılının yaz
ayında büyük bir orduyla Bizans’a yaz akını yapması için Bağdat’tan Antakya’ya
gönderdi. Saîd b. Hamdan komutasında Abbasi ordusu, Antakya’dan Tarsus’a geldi
ve Tarsus’tan Bizans bölgesine girdi. Anadolu’da Bizans topraklarına giren Abbasi
ordusu, bir çok Bizans kalesini alarak Anadolu içlerinde hızla ilerledi. Bu Anadolu
seferinde Malatya yakınlarına gelen iki Abbasi askeri birliği şehre girmeden evvel
çok sayıda Bizans askerini öldürdü.74 Bizans Đmparatorluğunun içten ve dıştan gelen
tehlikelerle içine düştüğü ümitsiz durum güçlü ve hedefinin bilincine sahip bir askeri
rejimin kurulmasını gerektiriyordu. Bu görevin hakkından gelebilecek yegane kimse
Romanos Lakapenos idi.
73
74
Ostrogorsky, s. 243-244.
Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s. 194.
224
VII. Konstantinos, 919 yılının Mayıs ayında Romanos Lakapenos’un kızı
Helene ile evlendi. Böylece genç ve meşru Đmparatorun kayınpederi olan Romanos
Lakapenos (919-944) müşterek hükümdar olarak Bizans Đmparatorluğunun hakimi
oldu.75 Romanos Lakapenos, Bizans Đmparatorluğunun içinde kendisine sağlam bir
mevki oluşturdu. Ayrıca I. Romanos Lakapenos, oğullarını da müşterek
imparatorluğa yükseltti. 25 Aralık 924’te I. Romanos Lakapenos’un oğulları
Stephanos ve Konstantinos müşterek imparator ilan edildiler.76 I. Romanos
Lakapenos,
Đmparatorluk
mücadelesini
sona
erdirip
Bizans
ordusunu
kuvvetlendirdikten sonra Đoannes Kurkuas komutasında Bizans ordusunu, 927
yılında Anadolu seferine gönderdi. Anadolu’da hızla ilerleyen Bizans ordusu,
Malatya önlerine geldi ve hem Malatya emiri hem de şehrin garnizon kumandanı
Bizans’ın tabiyetini kabule mecbur kaldılar. Bizans, Malatyalılara ait olan araziyi,
hiç olmazsa bu devirden itibaren, tıpkı Hamdani Devleti’nin olduğu gibi Đslâm
Devletleri ile müşterek sınırı olan bağımsız bir devlet olarak kabul etti.77 Böylece
Bizans ordusu, 10. yüzyıl başlarında Anadolu Abbasi Sugurunda ilerlemeye başladı.
Anadolu’da Abbasi Sugur şehirlerini tehdit eden Bizans ordusu, bu tarihten sonra
Abbasi Avasım şehri Antakya için büyük tehdit oluşturdu.
75
Scylitzes, s. 115.
Ostrogorsky, s. 251.
77
Honigman, s.70.
76
225
5.7. Halife er-Razi Dönemi’nde Antakya
Bizans seferlerinde başarı kazanarak ‘‘ Muzaffer’’ ünvanı alan Munis Halife
Muktedir tarafından husumet görmeye başladı. Bunun üzerine Munis , ordusuyla 932
yılında Bağdat’a geldi ve halife Muktedir’i öldürdü. Munis, Muktedir’in oğlu
Muhammed’i ‘‘ Kahir’’ ünvanı ile Abbasi halifesi olmasını asilzadelere tavsiye etti.
Bağdat’ta askerler ve eşraf Kahir’i 932 yılında Abbasi halifesi ilan ettiler. Halife
Kahir, eşrafla anlaşarak Munis’in Bağdat’tan ayrılmasını sağladı. Munis askerleriyle
Bağdat’tan çöle doğru ayrıldı. Kahir, Munis’in yerini buldurarak Munis’i öldürttü.
Böylece Kahir, 932 yılından sonra bir yıl altı ay süresince Abbasi halifesi oldu. 933
yılında Bağdat’ta askerler isyan ederek Abbasi halifesi Kahir’i öldürdükten sonra
kardeşi Razi’yi hapisten çıkararak Abbasi halifesi yaptılar. Abbasi halifesi Razi,
(933-940) altı yıl on ay Abbasi halifesi olarak hüküm sürdü.78
Abbasi Devleti hilafet mücadelesiyle uğraşırken Bizans Đmparatoru bundan
yararlanarak Anadolu’da tekrar Bizans hakimiyetini sağlamayı planladı. Böylece
Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakapenus, Bulgar tehlikesinin ortadan kalkmasından
sonra muzaffer bir kumandan olan Ioannes Kurkuas’ı Anadolu’ya sefer yapmakla
görevlendirdi. Ioannes Kurkuas komutasında Bizans ordusu, Toros geçitlerine
gelerek burada Abbasi askerleriyle savaştı. Bizans ordusu, Toros geçitlerinden
geçerek Antakya bölgesine saldırdı. Ancak bu dönemde Ioannes Kurkuas,
Anadolu’da zaferler kazanırken Hamdani hanedanından Haleb emiri Seyfuddevle,
Anadolu’ya girerek Bizans ordusunun ilerlemesini durdurdu.
78
Abu’l Farac, s. 253-254.
226
Abbasi hilafetinin kudreti durmadan sukut ederken Hamdanilerin kudreti
gittikçe artmakta idi. Öyle ki Bizans’a karşı yapılan mücadelenin idaresi
Seyfuddevle’ye kaldı. Böylece Bizans, bu yeni düşmanına karşı kendisini
savunabilmek için Abbasi hilafeti ile dostane münasebetler kurmak zorunluluğu
hissetti.79 Bizans Đmparatoru I. Romanos Lakapenus, 937 yılında Abbasi Devleti ile
barış anlaşması yapmak için Abbasi halifesi Razi’ye bir elçi gönderdi. Bizans elçisi,
Abbasi Halifesi Razi’ye, kıymetli taşlarla işlenmiş altın ve gümüşle kaplanmış sair
eşyadan müteşekkil değerli hediyelerle birlikte altın yaldızı ile yazılmış bir mektubu
verdi. Bu mektupta ‘‘ Büyük Bizans Đmparatoru Romanus, Konstantinos, Đstephanus
ve Konstantinos’tan Yüksek Muzaffer Đslâm Hükümdarına Selam. Size karşı olan
sarsılmaz muhabbetimizden ve zati biraderinize karşı duyduğumuz sevgiyi sağlamak
arzusundan dolayı size hediyeler gönderiyor ve tarafınızdan kabul ile karşılanmasını
umuyoruz.’’ Mektup bu sözlerden başka halife Razi’yi sulha davet eden bir çok uzun
cümleleri ihtiva ediyordu. Abbasi halifesi Razi, hediyeleri kabul edip bunlara
hediyelerle mukabele etti. Bizans Đmparatoru, Abbasi halifesi Razi ile barış yapmakla
Haleb ve Antakya bölgesinde büyük bir kuvvete sahip Haleb Hamdani emiri
Seyfuddevle’nin Abbasi halifesinden destek almasını engellemiş oldu. 80
79
80
Ostrogorsky, s. 258.
Abu’l Farac, s. 254-255.
227
5.8. Đhşidîler ve Hamdaniler Döneminde Antakya
Abbasi Halifesi er-Razi, Mısır valisi Ahmed b. Kayıklığı azlettikten sonra
yerine Muhammed b. Togaç’ı atadı. Fakat Ahmed b. Kayıklık bu atamayı kabul
etmediğinden dolayı Muhammed b. Togaç, askerlerini ikiye ayırarak, bir grubunu
denizden Tinnis’e gönderirken, diğer grubuyla da kendisi karadan Mısır’a girdi.
Muhammed b. Togaç ile Ahmed b. Kayıklık arasında 22 Temmuz 935 tarihinde
yapılan savaşta Muhammed b. Togaç galip geldi. Böylece Mısır’da ikinci bir Türk
hanedanlığı devri Đhşidi Devleti dönemi başladı.81
Muhammed b. Togaç, Mısır valisi olarak Mısır’a gelip bağımsızlığını ilan
ettiği sırada ibn Raik, 936 yılında ‘‘ Emirülümera’’ tayin edildi ve Abbasi Devleti
için yeni bir dönem başladı. Abbasi halifeleri bu tarihe kadar görülmemiş bir şekilde
hemen bütün selahiyetlerini bir başkasına devrediyor veya devretmek zorunda
kalıyordu. Samerra devrinde Türk hükümdarlarının halifeler üzerinde baskılarına
rağmen halifeler yetkilerini bir başkasına devretmemişlerdi. Ancak şimdi durum
tamamen değişti. Emirülümera, askere ve hükümetin bütün bölümlerine hükmedecek
yetkilerle donatıldı. O, sadece vezire hükmeden değil aynı zamanda başkentte ve
eyaletlerdeki mali işlerin sorumluluğunu da yüklenen kimse idi. Oldukça faydalı olan
bu yeni uygulama merkezi hükümetin yapamadığı şeyleri yapabilecekti. Bağdat’taki
hazine merkezi hazine durumunda değildi ve bomboştu. Bu yüzden Eyaletler
Bağdat’la olan ilişkilerini azaltmaya başladılar.
81
Muhammed Yusuf b. Tağriberdi, en-ucumu-z Zahire fi Muluki Mısır ve’lKahire, 3. Cilt, el-Muessetu’l Mısrıyyetu’l Amme telif ve taba ve’n neşr.., Kahire,
1964, s.244.
228
Bu dönemde Abbasi Devletine bağlı eyaletlerin durumu, el-Cezire ve
Antakya bölgesi Hamdanilerin elinde iken Mısır ve Şam bölgesi tamamen Đhşidîlerin
idaresinde otonom bir statüde idi.82 Abbasi komutanları, Halife Kahir’in ölümünden
sonra kardeşi Razi’yi hapisten çıkararak 933 yılında Abbasi halifesi ilan ettiler. Bu
yılda Hamdaniler’in gerçek kurucusu Ebu’l Heyca öldü. Ebu’l Heyca’nın ölümünden
sonra Hamdaniler iki ayrı kol halinde varlıklarını sürdürdüler. Hamdaniler’in Musul
kolunu Ebu’l Heyca’nın oğlu Nasırüddevle Hasan kurdu. Nasırüddevle Hasan,
kardeşi Seyfuddevle Ali’yi Nusaybin’e vali tayin etmişti. Fakat Seyfuddevle, daha
büyük bir vilayette bağımsız olarak hüküm sürmek istiyordu. Nasırüddevle,
başlangıçta tereddüt gösterdiyse de daha sonra onun Haleb’i ele geçirip orada
bağımsız bir devlet kurmasına razı oldu. Böylece Hamdaniler, Musul kolu ve Haleb
kolu olarak ikiye ayrıldılar.83 Abbasi Emirülümerası Raik, Şam bölgesini Đhşidîlerden
almak için büyük bir orduyla Bağdat’tan Şam’a hareket etti. Muhammed b. Togaç,
Abbasi ordusunu bozguna uğrattıktan sonra Raik ile anlaşma yaparak Mısır’a
döndü.84 Abbasi Emirülümerası Raik, 942 yılında Hamdanilerle Musul’da yaptığı
savaşta öldürülünce, Muhammed b.Togaç, Mısır’da kardeşi Ebu’l Muzaffer Hasan b.
Togaç’ı bırakarak 24 Haziran 942’de Şam bölgesine sefere çıktı. Muhammed
b.Togaç, hiç bir mukavemetle karşılaşmadan Şam’a girdi ve buraya Bedr elHarasi’yi vali olarak bırakıp 22 Şubat 943’te Mısır’a döndü.85
82
Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s. 274.
Nasuhi Ünal Karaaslan, ‘‘Hamdaniler’’ D. Đ. A. 15. Cilt, Đstanbul,1997, s. 466-467.
84
Tağriberdi, 3.cilt s.253-254
85
Tağriberdi, 3.cilt s. 279.
83
229
Halife Razi, 940 yılında öldüğünde yerine kardeşi Muttaki (940-944) Abbasi
halifesi oldu. Muhammed b.Togaç, 944 yılında Bağdat’ta halife Muttaki ile
görüşmesi akabinde Şam’a Ye’nis el-Munisi’yi vali olarak atadı. Muhammed
b.Togaç, 23 Aralık 944 tarihinde henüz Mısır’a dönmüştü ki Seyfüddevle’nin Şam’a
saldırdığı haberini aldı. Muhammed b.Togaç, öncelikle Kafur komutasında bir
orduyu Şam’a gönderdi. Kafur ile Seyfuddevle arasındaki savaş Remle’de oldu.
Seyfuddevle yenilerek önce Humus’a buradan da Hama’ya kaçtı. Ancak bu bölge de
meydana gelen savaşta Kafur yenilince Seyfüddevle, Humus ve civarını ele geçirdi.
Ardından Şam’a gitmek isteyen Seyfuddevle, şehir halkı kalelerine çekilip, kapılarını
kapatınca burayı alamadan geri döndü. Kafur’un yenildiği haberini alan Muhammed
b. Togaç, bu defa kendisi Seyfuddevle’nin üzerine gitti. Yapılan savaşta taraflar
birbirlerine üstünlük sağlayamayınca bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Humus,
Halep ve Antakya’ya kadar olan yerler Seyfuddevle’ye bırakılırken Humus’tan
itibaren geri kalan yerler Đhşidîlere bırakıldı.86
86
Tağriberdi, 3.cilt s. 283,292, Bkz.Đbnu’l- Esir, 8. Cilt s. 445-446.
230
5.9. 10.Yüzyılda Bizans’ın Urfa ve Antakya Bölgesine Yaptığı Taarruz
Halife Razi, (H.329) M. 940 yılında öldüğünde yerine kardeşi Ebu Đshak
Đbrahim ‘‘ Müttaki’’ ünvanıyla Abbasi halifesi oldu. Müttaki, halife olur olmaz
kendisini iktidar mücadelesinin içinde buldu. Emirülümera Raik, vezir ibn Mukle ile
ihtilafa düşmesi O’nu vezirin müttefiki Beckem et-Türki ile karşı karşıya getirdi.
Abbasi ordu komutanı Beckem Bağdat’a gelerek Emirülümera Raik’i öldürdü.
Böylece Halife Muttaki, Beckem’i Emirülümera tayin etti. Halife 940 yılında
Musul’da güçlenen Hamdani Emiri Nasıruddevle’ye karşı Beckem komutasında bir
ordu gönderdi. Beckem, komutasında Abbasi ordusu başarılı seferden sonra Bağdat’a
döndü. Beckem, üç yıllık Emirülümeralığı zamanında Hamdaniler ve Büveyhîler ile
mücadele etti. Bu iki grubun Bağdat’ı istila teşebbüslerini önledi. Ancak Beckem,
Nasırruddevle üzerine bir sefer yaptığı zaman öldürüldü. Beckem et-Türki’nin
ölümünden sonra Abbasi Emirülümeralığına ordu komutanı Tüzün tayin edildi.
Emirülümera Tüzün, dört yıl boyunca Abbasi Devleti’ni yönetti.87
Bizans Đmparatoru Romanus Lakapenus Bizans-Arap barış anlaşmasını
yeniledi. Fakat daha sonra Đstanbul Kilisesi Patriği Malakenosla görüşen Đmparator
aldığı kararı değiştirerek Paschalius komutasında Bizans ordusunu Araplar’a karşı
Sicilya’ya gönderdi. Bizans ordusu, Sicilya ve Palermo’da Araplar’a karşı başarılı
seferler yaptıktan sonra Đstanbul’a döndü.
87
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, Târihu’l -Antâkî (H. 328-458, M. 940-1067), ( neşr.
Ömer Abdullah Tedmuri), Lübnan, 1990, s. 33-34
231
Đstanbul’dan hareket eden Bizans ordusu, Rusları yenip bu tehlikeyi de
bertaraf ettikten sonra Bizans Đmparatoru I. Romanus, büyük bir orduyu Anadolu’ya
gönderdi. Bizans ordusu, 941 yılında Diyarbakır’a girdikten sonra buradan
Nusaybin’e yöneldi.88 Diyarbakır ve Nusaybin’i istila eden Bizans ordusu bu
şehirlerden bir çok ganimet ve esir alarak Đstanbul’a geri döndü. Bizans Đmparatoru I.
Romanus Lakepenus, Đstanbul’da Bizans ordusunu takviye ederek bu büyük orduyu
Urfa ve Antakya bölgesini Bizans topraklarına katmaları için Anadolu’ya gönderdi.
Abbasi halifeleri bu dönemde iç meselelerle mücadele etmelerinden dolayı
Anadolu’da Sugur ve Avasım garnizonlarına gerekli ehemmiyeti vermemişlerdi.
Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakepenus, oğlu Estafanus, komutasında
büyük bir Bizans ordusunu Hıristiyan kutsal emanetlerinin en büyüklerinden birisinin
Abgar efsanesiyle şöhret kazanmış Hz. Đsa’nın mucizesi olduğuna inanılan Mendil’in
muhafaza edildiği Urfa üzerine gönderdi. 89 Bizans ordusunu komuta eden Estafanus
942 yılında Urfa’yı kuşattığı sırada Đmparator Estafanus’a haber göndererek Urfa’ya
girmemesini Urfa surları önünde beklemesini emretti. Çünkü Bizans Đmparatoru,
Abbasi halifesi Müttaki’ye elçi göndererek Edessa (Urfa) Kilisesinde bulunan
Mendili istedi. Hz. Đsa, bu mendil ile yüzünü sildiğine ve yüzünün çizgileri onun
üzerinde iz bıraktığına inanılır. Hz. Đsa, bu mendili kendisini görmek isteyen Edessa
Kralı Abgar’a göndermişti.
88
89
Scylitzes, s. 145.
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 41-43
232
Bizans Đmparatoru, bu mendilin verildiği takdirde Bizans ordusunun
Đstanbul’a geri çekileceğini ve Müslüman esirlerin serbest bırakılacağını sözünü
verdi.90 Halife Müttaki dini ilimlere vakıf olan Ulemayı topladı ve kanunların böyle
birşeyi vermeyi kabul edip etmediğini sordu. Ulemalar da şu cevabı verdiler.
‘‘ Böyle bir mendil mübarek bir şey ise de Müslümanlar aç ve muztarip olduğu için
bunu vermekte bir mahzur yoktur.’’91 Böylece Bizans komutanı Estafanus’a bu
mendil verildi. Abbasi Urfa valisinden alınan bu kutsal emanet çok büyük bir tören
ile Đstanbul’a getirildi. Bizans başşehrinde 15 Ağustos 944 tarihinde yapılan kutsal
emaneti karşılama töreni emsalsiz bir dini bayrama dönüştü. 92
Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakepenus döneminde Anadolu’da bir çok
zaferler kazanıldı. Bizans ordusunun bu dönemde Anadolu’da kazandığı zaferler
Bizans Đmparatorluğu’nun itibarını yükseltti ve Anadolu’da Nikephoros Phokas ve
Ioannes Çimiskes idaresinde yapılan nihai taarruzun başlangıcını teşkil etti. Bizans
ordusu, 940 yılında Anadolu’da Abbasi Sugurunu aşarak Sugur ve Avasım
şehirlerine saldırmaya başladı. Bizans saldırılarından Sugur şehri Tarsus ve Avasım
şehri Antakya etkilendi. Bizans Đmparatorluğu’nun kudretinin artmasının etkisinde
kalan Abbasi Sugur şehirlerinde yaşayan bir çok Hıristiyan, Bizans eyaletlerinde
iskan edilmek üzere, Bizans topraklarına geçtiler. Abbasi-Bizans sınır bölgesinin bu
şekilde tenhalaşması Bizans’ın sonraki ilerlemesini kolaylaştırdı.93
90
Bu konu hususunda Bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s.43 Diyarbakır ve
Nusaybin’den alınan Müslüman esirlerin mübadelesini belirtiyor.
91
Abu’l Farac, s. 256.
92
Scylitzes,s. 127. Ayrıca bkz. Ostrogorsky, s. 259. Hz. Đsa’nın mendili hususunda
bkz. Đbnu’l-Esir,8.Cilt,s.343
93
Ostrogorsky, s. 259.
233
Bizans, Abbasiler’e karşı üstün duruma geçtiğinde Abbasi yönetiminde
karışıklıklar devam ediyordu. Abbasi Emirülümerası Tüzün et-Türki Bağdat’ta
nüfuzunu arttırdı. Tüzün ile anlaşamayan halife Muttâki Musul’a gidip Hamdanilere
sığındı. Tüzün, daha sonra Hamdanilerin Musul kolu üzerine yürüyerek Halife’yi
Musul’u terketmek mecburiyetinde bıraktı. Nasıruddevle, halifeyi daha emin bir
yerde bulunması için Musul’dan Rakka’ya gönderdi. Bu sırada Tüzün, Nasıruddevle
ile anlaşınca halife Muttâki Đhşidîler’den yardım istedi. Ancak bu yardım
gerçekleşmedi. Bir kaç ay sonra halife Muttâki, Tüzün’ün kendisine sadık kalacağına
dair sözüne aldanarak Musa b. Süleyman’ın bin adamıyla birlikte Rakka’dan
Bağdat’a geldi. Halife Muttâki’yi karşılamaya gelen Tüzün halifeye bir pusu
hazırlamıştı. Tüzün’ün adamları Halife saraya girmeden önce ona karşı kılıçlarını
çektiler ve kendi isteği ile çekilmedeği takdirde öldüreceklerini söylediler. Halife
Muttâki, çok fena bir vaziyette olduğu için makamından çekildi. Tüzün’ün adamları
halife Muttaki’yi saraya soktular ve burada H.338/M. 944 yılında gözlerine mil
çekilerek kör edildi.94 Emirülümera Tüzün, halife Muttaki’nin yerine Ebu’l Kasım
Abdullah’ı ‘‘Mustekfi’’ ünvanıyla Abbasi halifesi ilan etti. Mustekfi, bir yıl dört ay
hüküm sürdüğü zaman Abbasi Devleti’nin içinde bulunduğu karışıklığın sonuna şahit
oldu. Müstekfi’nin hilafete geçip Tüzün’ü öldürtmesinden sonra Emirülümeralık
makamı sivil idarenin tesirine girdiki bu Bağdat’ta merkezi idareyi kurtarmak azmini
kaybetmiş olan ordu demekti.95
94
95
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 47.
Abu’l Farac, s. 256.
234
5.10. Büveyhîler’in Abbasi Devlet Yönetimini ele Geçirmesi
Hamdani Emiri Nasıruddevle, Bağdat’ta Emirülümera Tüzün ile yaptığı
mücadelelerde başarısız oldu. Tüzün, halife Müstekfi’ye baskıyı artırdığı sırada
Halife Tüzün’ü öldürttü. Bağdat’ta bu gelişmeler olduğunda (h.323) 925 yılında
Đran’da
bağımsızlığını
kazanan
Şii
Büveyhîler
Batı’ya
doğru
ilerlemeye
başlamışlardı. Bağdat’taki karışıklıklardan dolayı Abbasi kuvvetleri Büveyhîleri
durduracak güçte değildi. Büveyhi kuvvetleri, (H.334) M. 945 yılında Bağdat’ı işgal
ettiler. Halife Mustekfi, bu durum karşısında Büveyhi Ahmed’i Emirülümera tayin
ederek ona Muizzuddevle ünvanını verdi. Büveyhîler’in Bağdat’ı işgalleri ile Abbasi
tarihinde yeni bir devir başladı. Artık Abbasi halifeleri bir devlet başkanı olmaktan
çıkıyor ve dini lider olarak kalıyorlardı. Bir asırdan biraz fazla devam eden Büveyhi
işgali sırasında siyasi ve askeri faaliyetler tamamen Büveyhi emirlerin kontrollerinde
yürütüldü. Büveyhi emiri Ahmed, Halife Mustekfi’yi öldürttükten sonra yerine
Muti’yi (945-974) halife ilan etti.96 Bununla beraber Şii Büveyhîler Abbasi
hanedanını hilafet makamından uzaklaştırıp, Hz. Ali evladından birisini bu makama
getirme teşebbüsünde kesinlikle bulunmadılar. Abbasi hilafeti bundan sonra bir
çöküş devresi içine girdi ve halifelik otoritesi zayıfladı. Böylece Abbasi
Halifeliği’nin merkezi Bağdat’ta yeni bir dönem başladı. Şii Büveyhîler siyasi
sebeplerle Sünni olan Abbasi Halifeliği’nin devam etmesine ses çıkarmıyorlardı.
Çünkü onlar halifeliğin devamını gerek kendi hakimiyet sahalarında gerekse
bölgeleri dışında kendi lehlerine kullanmak niyetindeydiler.
96
Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s. 220-235.
235
Şii Büveyhîler, Abbasi halifeliğini kendi kontrolleri altında bulundurmakla
hem devlet içindeki Sünniler hem de diğer Müslüman devletler nezdinde itibar
göreceklerdi. Büveyhi Emiri ve Abbasi Emirülümerası Muizzuddevle, Bağdat’a
hakim olur olmaz Hamdaniler’e karşı sefere girişti. Fakat Đran’da çıkan karışıklıklar
yüzünden gayesine ulaşamadı ve Hamdaniler’le bir anlaşma yaparak geri döndü.
Musul Hamdani Emiri Nasıruddevle, Büveyhîler’e vergi ödemeye ve hutbede
halifeden sonra Büveyhi hükümdarlarının adını zikretmeye razı oldu.97
97
Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s. 271-273.
236
5.11. 10. Yüzyılda Bizans -Abbasi Sınır Bölgesi
10. Yüzyılda Bizans’ın taarruza geçmesiyle Bizans-Abbasi sınırı değişikliğe
uğradı. Abbasi-Bizans sınır bölgesi 8. Yüzyıldan 968’e kadar rutin bir savaş durumu
içindeydi. Halife Harun er-Reşid döneminde Bizans -Abbasi sınırı yeniden
düzenlenerek Sugur eş-Şam, Sugur el-Cezire olarak ikiye ayrıldı.98 Sugur elCezire’de Menbic, Kurus, Malatya, Maraş, Hades ve Meyyafarıkın olarak
isimlendirilen sınır karakolları bulunmaktaydı. Aynı zamanda bu sınır karakolları
istihkam hattı olarak Bizans’a karşı askeri kasabalardı. Sugur eş-Şam, Tarsus, Adana,
Masisa ve Avasım şehri Antakya istihkam hattında bulunan şehirlerden
oluşmaktaydı.99 880 ile 903 yılları arasında Bizans-Abbasi sınırında bulunan Sugur
şehirleri Tarsus, Adana ve Ceyhan çevresinde 19 kale vardı.100 Ayrıca bu dönemde
Antakya’dan doğuya doğru sınır vilayetleri olarak tahkim edilmiş kentlerde, Abbasi
hilafetinin savunması için erzak ve insan gücü sağlaması planlanan Avasım idari
birimi kuruldu. Bu bölgeler istilacıların girişini engellemek ve düşman hücumları
için ileri uyarı karakolları ya da Bizans topraklarına Abbasi akınları için ileri üsler
olarak tasarlanmış ağır tahkim edilmiş bir müstahkem mevkiler hattıydı. Avasım,
kendilerine iyi bakabilecek durumda olan yoğun nüfuslu tarımsal bölgeleri korurken,
Sugur çoğu zaman iki tarafında 8. Yüzyılın başından itibaren bilinçli olarak ekip
biçtiği ‘‘ Đnsansız tampon bölge’’ idi. Bu yapının yansıttığı savaş modeli iki yüzyılı
aşkın bir süre her iki tarafın savaş ve kültür ilişkilerine hükmetti.
98
Niavis, s.196.
Hududu’l Alem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib,( Đngilizceye çeviren V. Minorsky,
Đngilizce’den Türkçeye tercüme edenler, Abdullah Duman, Murat Ağarı), Kitabevi
Yay., Đstanbul, 2008, s.108-109.
100
John Haldon ve Hugh Kennedy, ‘‘The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and
Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the Borderlans’’ s.86.
99
237
Abbasi-Bizans Sugur ile Avasım şehirlerinde 8. Yüzyıldan 10. Yüzyılın
ortalarına kadar Đstanbul ve Bağdat şehirlerindeki yaşamdan çok farklı bir özel sınır
kültürü yaşandı. Bizans, Anadolu’ya yapılan ilk dönem Đslâm fetihleri karşısında
izlediği strateji, Akıncı kuvvetler mümkün olduğu ölçüde zarar verme imkanı
bulamadan önce geçitlerde durdurulmalı ve geri püskürtme politikasının yürümediği
yerde yerel kuvvetler istilacı kuvvetleri bezdirmeli ve peşlerini bırakmamalı her
birliğin ya da grubun yeri bilinecek şekilde her hareketlerini takip ettiklerinden emin
olmalıydılar. Bu stratejinin kilit nitelikte bir yanı başlıca güzergahlar, kavşak
noktaları ve erzak depolanabilecek mahallerde, ayrıca düşman güçlerinin Bizans
hinterlandına ulaşmak için geçmek zorunda oldukları sınır geçitlerinin üstünde ve
arkasında çok sayıda küçük hisar ve kaleye asker yerleştirmekti. Bu küçük hisarlar ve
kaleler elde tutulduğu sürece Abbasi saldırılarına karşı daha güçlü savunma hattı
oluşturuluyordu. Çünkü Abbasi askerlerinin iletişim ağı içinde gönderebilecekleri
küçük akıncı ya da yiyecek peşindeki gruplar her zaman bir tehdit oluşturuyorlardı.
Yine de küçük hisarları kuşatmak, akıncı grupların çoğu için katlanılacak zahmete
değmiyordu. Hem küçük hem büyük müstahkem mevkiler sık sık el değiştirdiği
halde Bizanslılar sürekli yerleşimlerde daha az çaba göstermenin ve akınların
kapsamını ve etkilerini asgariye indirmenin bir yolu olarak kontrolü ellerinde
tutmanın önemini açıkca kavrıyorlardı.101
Bizans-Abbasi sınırı 8. Yüzyılın ortasında istikrara kavuşturulduğu halde sınır
komutanlıklarının bazılarındaki dinamik önderler Bizans Anadolu’sunun güvenliği
için daimi bir tehdit oluşturduklarını gösterdiler. Bu önderlerin en önemlisi
930’lardan itibaren 30 yılı aşkın bir süre Haleb’in Hamdani emiri Seyfuddevle oldu.
101
John Haldon, Bizans Tarih Atlası ( Çev. Ali Özdamar), s. 176.
238
10.
Yüzyılın
ikinci
yarısında
sefere
çıkan
Bizans
imparatorları,
Seyfuddevle‘nin Anadolu’da ilerlemesine engel oldular. Ama Haleb yine de Bizans
sınırında bir kilit nokta olarak kaldı ve 980’ler ile sonrasında Haleb Hamdani kolu,
Bizans ve Fatimi toprakları arasında yarı bağımsız bir tampon devlet olarak önemli
bir rol oynadı.102
840 yılındaki Bizans-Abbasi sınırı
Bu harita: John Haldon, Bizans Tarih Atlası (Çev. Ali Özdamar), Kitap Yay.,
Đstanbul, 2007, s. 110’dan alınmıştır.
102
John Haldon, Bizans Tarih Atlası, s. 177
239
5.12. Seyfuddevle’nin Bizans Seferleri ve Antakya’yı Alması
Seyfuddevle, (916-967) 10. Yüzyılın ortalarında Abbasi Devleti’nin
zayıfladığı dönemde Hamdani Haleb kolunun kurucusudur. Bizans Đmparatorluğu,
940’lar ve 950’ler de yeniden bir yükseliş döneminde olduğu zaman Seyfuddevle,
Anadolu’nun doğusunda bilhassa Antakya bölgesinde Bizans’a karşı başarılı seferler
yaptı. Seyfuddevle, 938 yılında yukarı Fırat bölgesinde Hısn Ziyad103 (Harput) kalesi
yakınında Bizans Đmparatoru I. Romanus Lakapenus’un şark kuvvetleri domestikus’u
Bizanslı kumandan Ioannes Kurkuas’ı büyük bir bozguna uğratarak meşhur Bizans
seferlerine başladı.
Seyfuddevle, Đhşidi valisi Osman b. Saîd al-Kilabi ile Haleb yakınında yaptığı
savaştan galip geldikten sonra ( 8 Rebiülevvel H.333) 29 Ekim 944 tarihinde Haleb’e
girerek
burada Halife Mustekfi ve kardeşi Nasıruddevle adına hutbe okuttu.104
Haleb’in Seyfuddevle eline geçmesini kabul edemeyen Muhammed b. Togaç,
sonradan atabek olarak Đhşidi Devleti’ni idare edecek ve hatta bir müddet de
tamamiyle müstakil bir hale gelecek olan siyahi hadım Kafur’u Hamdaniler’in
üzerine sevketti ise de Seyfuddevle, bu orduyu Hıms yakının da al-Rastan mevkinde
bozguna uğrattı. Hıms’a ve oradan Şam’a kaçan Kafur durumu Muhammed b.
Togaç’a bildirdi. Seyfuddevle, bu savaşta kan dökülmemesi için çok büyük bir gayret
göstermiş, aldığı esirleri de hemen serbest bırakmıştı.105
103
Hısn Ziyad, bugünkü Elazığ’ın Harput ilçesindeki Harput kalesidir.
Fikret Işıltan, Đ.A, 10. Cilt, ‘‘Seyfuddevle’’ mad. s.536-539. Ayrıca Bkz. Ibnu’lEsir, VIII. Cilt, s. 445-446.
105
Ibn el-Adim, Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb (622-1064)( neşr. Sami
Dahhan), I. Cilt, Şam,1951, s.113.
104
240
Seyfuddevle, Şam’a iki kez sefer düzenledi. Birincisinde Şam’ı alamadı ikinci
seferde Muhammed b. Togaç’ın ölümünden sonra Şam’ı Đhşidîlere bırakarak geri
çekildi.106 Seyfuddevle, birinci Şam seferinde (H.335) 945 yılında şehre girdi.107
Bunun üzerine Đhşidi Emiri Muhammed b. Togaç, 12 Nisan 945 tarihinde Mısır’dan
Şam’a ulaşmadan önce Şam halkı, Hamdani Emiri Seyfuddevle’nin yağmacı bazı
Arab kabilelerini takip gayesiyle şehri terkettiği sırada şehrin surlarının kapılarını
kapayarak dönüşünde onun şehre girmesine mani oldu. Bunun üzerine Seyfuddevle,
Hıms’a doğru geri çekildi ve Muhammed b. Togaç ile aralarında 945 yılının Haziran
ayında Kınnesrin yakınlarında vuku bulan savaşta yenildi.
Muhammed b. Togaç, Haleb’e kadar geldi ve şehri aldı. Fakat Đhşidi Emiri
Muhammed b. Togaç, Seyfuddevle ile anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre Hıms,
Haleb, ve Antakya’ya kadar olan yerler Seyfuddevle’ye verilirken Hıms’tan itibaren
geri kalan yerler Đhşidîler’e bırakıldı.108 Bu anlaşmadan sonra Şam’a giden ihşidî
Emiri Muhammed b. Togaç H.336/M.946 yılında Şam’da hastalanarak öldü.
Muhammed b. Togaç’un ölümünden sonra Đhşidî Devleti’nin başına oğlu Ebu’l
Kasım geçti. Fakat Ebu’l Kasım’ın atabeki Kafur Đhşidî Devleti’nin yönetiminde en
etkili isimdi.109 Seyfuddevle, Hıms’tan Haleb’e geldi ve Bizans seferi hazırlıklarına
başladı. Seyfuddevle ile Đhşidîler arasındaki mücadele Muhammed b. Togaç’ın
ölümü 946 yılının Ağustos ayından sonra Kafur döneminde de bir süre devam etti.
Seyfuddevle, Kafur ile nihai olarak anlaşıncaya kadar ekseriya savaşmak zorunda
kaldı.
106
Hugh Kennedy, The Prophet and The Age of The Caliphates, s. 273
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 75.
108
Işıltan, s. 538.
109
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 75-76.
107
241
Đhşidîler, Seyfuddevle’ye karşı hemen bütün savaşları kazanmalarına rağmen
Haleb ve Antakya bölgesini onun elinde bırakmaya razı oldular. Çünkü, Đhşidîler,
Bizans’a karşı takip ettiği sulhçu siyaset sebebiyle Anadolu’ya akın yapmak
istemiyorlardı. Đhşidîler’in Anadolu’ya akın için bir çeşit çıkış noktası olan Antakya
bölgesini
ve
Haleb’i
Seyfuddevle’ye
bırakmalarını
Đhşidîler’in
Bizans’ın
düşmanlığını kazanmak istememeleriyle izah etmek mümkündür. Ayrıca Antakya
bölgesinin Seyfuddevle’nin elinde bulunması Bizans’a karşı Şam bölgesinin
savunulmasında son derece önemliydi.110
Halep Emiri Seyfuddevle, Haleb’te hakimiyet kurup Bizans’a seferler
düzenlediği zaman Bizans’ta Đmparatorluk mücadelesi vardı. Mevkisi hiç
sarsılmayacak gibi görünen Bizans imparatoru Romanus Lakapenus kendi
oğullarının saltanat hırslarına kurban gitti. Stephanus ve Konstantinos, yaşlanmakta
olan babalarının ölümünden sonra hakimiyetin babasının Đmparatorluğu zamanında
doğmuş VII. Konstantinos’a düşeceğinden korkarak bir darbe hareketine karar
verdiler. 16 Aralık 944’de ihtiyar Đmparator, oğullarının emriyle yakalanıp Prote
(Kınalı ada) adasına götürüldü. Burada Bizans tarihinin en önemli hükümdarlarından
birisi olmuş bulunan Romanus Lakapenus Keşiş olarak yalnızlık içinde 15 Haziran
948’de ömrünü tamamladı. Ancak kısa bir sürede genç Lakapenus’ların hesaplarında
çok yanıldıkları görüldü. Planlarının ikinci kısmını teşkil eden meşru Đmparator
bertaraf edilmesi uygulanamadı. VII. Konstantinos’un emri ile 27 Ocak 945’de genç
Lakapenus’lar Đstanbul’dan sürüldüler ve gönderildikleri yerde sonradan öldürüldüler.
110
Işıltan, s. 538.
242
VII.
Konstantinos Porphyrogennetos, 33 yıldan beri Đmparatorluk tacını
başında taşıdıktan sonra kırkına yaklaştığı sırada Bizans Đmparatoru oldu. VII.
Konstantinos’un hakimiyetten bu kadar uzun müddet uzak kalması görünüşteki
koşullardan ziyade bilgin yazarlığın devlet adamlığına nazaran daha ağır
basmasından kaynaklanmaktaydı. VII. Konstantinos, Bizans imparatoru olduğunda
ilk işi Romanus Lakapenus’un bir zamanki rakibinin kardeşi Bardas Phokas’ı
domestikus sıfatıyla ordunun başkumandanı olarak görevlendirmek oldu.111 Bizans
Đmparatoru Romanus Lakapenus’un Đmparatorluktan alınmasından sonra Haleb
Hamdani hükümdarı Seyfuddevle, 947’den itibaren Bizans seferlerini arttırdı. Fakat
bu Bizans seferlerinin ilk safhası muvaffakiyetli olmadı. VII. Konstantinos
Porphyrogennetos, 945 yılında Bizans Đmparatorluğunun tek hakimi olduğunda
Bizans ordusunun Başkumandanlığına Bardas Phokas’ı Şark Domestikus’luğuna ise
Bardas Phokas’ın oğlu Leon Phokas’ı getirdi.Leon Phokas komutasında Bizans
ordusu, 949 yılında Maraş ve Hades şehirlerini aldı.112
Bizans ordusu, Maraş’tan Tarsus’a geldi ve Tarsus’taki askeri birliklerle
yapılan savaştan galip ayrıldı. Leon Phokas komutasında bu Bizans ordusu, 950
yılında Antakya önüne kadar gelerek etrafı yağmaladıktan sonra Antakya’ya
giremeyerek Malatya’ya doğru hareket etti.113 Malatya surlarının önüne gelen Leon
Phokas komutasında Bizans ordusu, şehir halkından Malatya’yı teslim etmelerini
istedi. Şehir halkı da Bizans komutanı Leon Phokas’tan Abbasi Halifesine elçi
gönderip Halifenin reyini sormak için kırk gün mühlet talep ettiler.
111
Ostrogorsky, s. 259-261.
Vasiliev, Cambridge Medieval History, IV. Cilt, s.143.
113
Işıltan, s. 538.
112
243
Leon Phokas, buna razı oldu. Elçi şehirden çıkınca Bizans askerleri onu tutup
Leon Phokas’a getirdiler. Elçi, ölüm korkusu içinde şehri hilekarlıkla Bizanslılara
teslim edeceğine söz verdi. Bir mühlet Bizans kampında bulunduktan sonra şehre
girip şehir halkına müjde verdi. ‘‘ Askerlerimiz bugün gelecekler gece olunca şehre
girmeleri için kapıları açınız’’ dedi. Şehir halkı buna inandı. Bizanslı askerler Abbasi
askerleri imiş gibi tertibat aldılar ve gece gelip şehre girdiler. Bizanslı askerler,
elçiye yapmış oldukları yeminlerine sadık kalarak hiç bir Müslümanı öldürmediler.
Fakat Müslüman askerler şehri terkedince Bizanslılar geri gelmelerinden korkarak
onları sağ bıraktıklarına pişman oldular. Akılsız bir düşünceye kapılıp surları yıktılar
ve şehri müdaafasız bıraktılar. Malatya’yı alan Bizans ordusu buradan hareket ederek
Theodosiopolis (Erzurum) şehrine geldi ve bu şehri aldı.114 Bizans ordusunun
Anadolu’da hızla ilerleyerek Malatya ve Erzurum’u alması üzerine Haleb Hamdani
Emiri Seyfuddevle, Malatya’yı tekrar almak için Anadolu’ya girdi.115 Seyfuddevle,
(h.339) 950 yılının yaz ayında Hades şehrini aldıktan sonra Maraş’a geldi ve burada
Phokas’ın askerlerini mağlup edip Maraş’a girdi. Maraş’tan hareket eden
Seyfuddevle komutasında Hamdani ordusu, müdaafasız kalmış olan Malatya’ya geldi
ve şehre girip bir çok esir aldıktan sonra Malatya’dan Kapadokya’ya hareket etti.116
114
Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 207.
Işıltan, s. 538.
116
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 77-78.
115
244
Kapadokya’da bir kaç gün kaldıktan sonra kuzeye doğru giderek
muvaffakiyetli akınlarda bulundu ve Kapadokya’ya geri döndü. Ancak Seyfuddevle,
ordusuyla birlikte Kapadokya’dan Antakya’ya doğru giderken Leon Phokas’ın Toros
geçidini tıkayarak kurmuş olduğu tuzağa düştü. Bu tuzakta Hamdani ordusunun
tamamı imha oldu. Bu tuzaktan kurtulan Seyfuddevle Haleb’e geri dönmeyi başardı.
Bu olaydan sonra Kontantinus Phokas komutasında Bizans ordusu Germanikeia
(Maraş)’ı zaptedip düşman ordusunu 952 yılında birbiri arkasına mağlup etti. Fakat
bundan sonra talih Seyfuddevle’ye döndü. Seyfuddevle, Maraş’ı tekrar ele
geçirdikten sonra Bizans arazisine girerek başarılı seferler yaptığında domestikus’un
oğlu Konstantinos Phokas’ı 953 yılında esir etti.117 Haleb’e götürülen Konstantinos
Phokas esareti sırasında vefat etti ve Seyfuddevle’nin emri ile kendisine yerli
hıristiyanlarca muhteşem bir cenaze merasimi yapılmıştır. Bunu izleyen yılda
Seyfuddevle, zaferden zafere koştu ve bu zaferler 954 yılına kadar sürdü. Ancak 954
yılı sonunda babasının başkumandanlığı kendisine devretmiş olduğu Nikephoros
Phokas komutasında Bizans ordusu mukabil taarruza geçti.118 Nikephoros Phokas
komutasında Bizans ordusu 957 yılında Hades119’i aldıktan sonra Amid
(Diyarbakır)’a kadar gelerek bu bölgede bir çok kaleyi zaptettiler. Bu Bizans seferini
takip eden yıl Bizans komutanı Ioannes Çimiskes komutasında Bizans ordusu
Anadolu’da hızla ilerleyerek Samasota (Samsat)’ı işgal etti.
117
Ostrogorsky, s. 263. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 83.’de bir Bizans
komutanının esir olarak Haleb’e götürüldüğünü ve bu Bizans komutanının Haleb’te
öldüğünü yazıyor.
118
Işıltan, s. 538.
119
Hades, Bugünkü Maraş yakınında Đnekli kasabası.
245
Musul
Hamdani
Emiri
Nasıruddevle,
958
yılında
Bağdat’a
vergi
göndermediğinden dolayı Abbasi Emirülümerası Muizuddevle O’na karşı harekete
geçti. Bunun üzerine Musul Hamdani emiri Nasıruddevle, Musul’dan Nusaybin’e
kaçtı. Haleb Hamdani Emiri Seyfuddevle, kardeşine yardım için Nusaybin’e geldi ve
buradan kardeşi Nasıruddevle ile birlikte Haleb’e geri döndüler.120 Bizans ordusu,
959 yılında Tarsus’a gelerek yakınlarda bir kaleyi zaptettiği zaman bu savaşta
Hamdani ordu komutanı Ebul-Heytem ve Nasıruddevle’yi esir aldılar.121
Anadolu’da Hamdaniler ile Bizans arasında şiddetli savaşlar olurken 9 Kasım
959 tarihinde Bizans Đmparatoru VII. Konstantinos öldü. Bizans tahtına VII.
Kontantinus’un oğlu II. Romanus çıktı. Ancak II. Romanus’un kısa Đmparatorluk
dönemi Başkumandan Nikephoros Phokas’ın imparatorluğa geçiş devri olmuştu.122
Bizans başkumandanı Nikephoros Phokas büyük bir donanmayla Girit adasına 960
yılının yaz ayında sefere gitti. Girit adasının surları büyük ve kuvvetli olmasından
Girit’in alınması kolay olmadı. Kış ayı boyunca süren kuşatmadan sonra Bizans
generali Nikephoros Pastilas, 961 yılının Mart ayında Girit adasının merkezine
hücum ederek adayı aldı. Abbasi hakimiyetinde bir bucuk asır kalan ve Akdeniz’in
en önemli üssü olan Girit adası yeniden Bizans Đmparatorluğu’nun sınırları içine
girdi. Bizans, uzun zamandan beri böyle bir deniz seferi kazanamamıştı.123 Girit
zaferinden dönen Nikephoros Phokas, Đstanbul’da kendisi için yapılan muhteşem bir
törenle karşılandı.
120
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 89-90.
Abu’l Farac, s. 259-260.
122
Ostrogorsky, s. 265.
123
Leo the Deacon, The History of Leo the Deacon (Translated by Alice-Mary
Talbot ve Dennis F. Sullivan), Dumbarton Oaks Trustees for Harvard University,
Washington D.C.,2005, s.70.
121
246
Bizans Başkumandanı Nikephoros Phokas, bu zaferi Anadolu’da zaferlerle
taçlandırmak için büyük bir orduyla Anadolu seferine çıktı. Bu dönemde Anadolu’da
Bizans ilerlemesini durduracak tek güç Haleb Hamdani Emiri Seyfuddevle idi.
Anadolu’da hızla ilerleyen Nikephoros Phokas komutasında Bizans ordusu Toros
geçitlerinden geçerek Sugur şehirlerinden Tarsus’a geldi.124 Bizans’ın Anadolu’ya
sefer düzenlediği zaman Đhşidi Emiri Ebu’l Kasım (h.349) 960 yılında öldü. Ebu’l
Kasım, emirliği boyunca Đhşidî Devleti’ne hiç sahip olamamış, onun adına bütün
işleri Kafur idare etmişti. Ebu’l Kasım’ın ölümünden sonra Seyfuddevle, Bizans
taarruzunu durdurmak için Anadolu’ya geçti.125 Hamdani kuvvetleri 961 yılında
Antakya’dan Tarsus’a giderken Bizans ordusunun kurmuş olduğu pusuya düştü.
Burada Bizanslılar, Hamdani askerlerinin bir kısmını öldürdüler diğer kısmını da esir
olarak götürdüler. Seyfuddevle’nin bir kölesi olan Neca, Tarsus’tan hareket ederek
Bizans arazisine girdi. Burada Bizans askerlerine saldırdı ve 2000 esir aldı. Fakat
Nikephoros Phokas, 962 yılında 160.000 askerle Tarsus ve Antakya bölgesine
saldırdı.126
Bizans ordusu, birbiri arkasına Hamdani kuvvetlerini mağlup ederek
Anazarba ve Maraş şehirlerini aldı. Bunu haber alan Đhşidîler namına Şam valisi
Zalim el-Kaili, Nikephoros Phokas’ın Anadolu’da ilerlemesini durdurmak için 10
000 askerle beraber Seyfuddevle’nin yardımına geldi.127 Nikephoros Phokas ve
kardeşi Leon Phokas kışı geçirmek için Maraş’tan Kayseri’ye çekildi.128
124
Abu’l Farac, s. 261.
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 94.
126
Abu’l Farac, s. 261.
127
Urfalı Mateos Vekayinamesi, Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve
Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) ( Çev. Hrant D. Andreasyan), T.T.K. Yay.,
Ankara, 2000, s. 5.
128
Ostrogorsky, s. 265.
125
247
Bizans ordusunu takip eden Tarsus Hamdani komutanı 4000 kişi toplayarak
Bizans askerlerinin üzerine yürüdü. Fakat bu seferde hem kendisi hem de kardeşi
Rababoğlu yenildi ve öldürüldüler.129 Bizans başkomutanı Nikephoros Phokas,
büyük bir Bizans ordusuyla 963 yılının başında Hamdaniler’e karşı sefere çıktı.
Anadolu’nun merkezi olan Kapadokya’ya gelen Bizans ordusu buradan Hamdani
Sugur şehri Tarsus üzerine yürüdü. Bu Bizans ordusu Tarsus’u aldıktan sonra Sis
kalesini zaptederek Hamdaniler’in merkezi Haleb’e doğru hareket etti. Nikephoros
Phokas komutasında Bizans ordusu ile Hamdani ordusu Haleb yakınında karşılaştı ve
963 yılında yapılan savaşta Hamdani ordusu yenildi. Seyfuddevle’nin kendisi ise
birkaç adamla birlikte kaçtı ve canını kurtardı. Nikephoros Phokas, Haleb şehir
surunun dışında olan Hamdani sarayını ele geçirdikten sonra buradan 390 talen
gümüş ve çok sayıda silah aldı. Bizans komutanı sarayı yakarak Haleb’e doğru
yürüdü ve şehrin surunda bir delik açarak Hamdaniler’in merkezi Haleb’e girdi.130
Her ne kadar Hamdaniler’in merkezinin alınması ve Anadolu’nun güneyinin
tamamının işgali henüz fetih anlamı taşımıyor ise de Bizans başkumandanının
muzafferane ilerlemesi onun büyük üstünlüğünü göstermekte idi. Otuz yıldan beri
Bizans dış politikasının merkez noktasında duran Hamdanilerle mücadele daha o
sıralarda Bizans lehine sonuçlanmış sayılırdı. Anadolu’da Seyfuddevle’ye karşı
kazanılan bu zaferle Bizans, Anadolu’daki tek rakibini ortadan kaldırmış ve doğu
istikametinde ilerlemek üzere yolu açmış bulunuyordu.131
129
Abu’l Farac, s. 262.
Leo the Deacon, s. 87.
131
Ostrogorsky, s. 265.
130
248
Nikephoros Phokas, Haleb zaferinden dönerken Simandu’ya vardığı zaman
Bizans Đmparatoru II. Romanus’un öldüğü haberini aldı.132 II. Romanus’un 15 Mart
963 tarihinde ölümü, hakimiyeti önce küçük oğulları II. Basileios ve VIII.
Konstantinos adına niyabeti üzerine alan Đmparatoriçe Theophano’nun ellerine
bıraktı. Zeki Kraliçe bu durumun uzun zaman süremeyeceğini pek iyi biliyordu.
Kraliçe Theophano, Iosephos Bringos’ın hazırladığı planları bozarak Nikephoros
Phokas ile bir anlaşma yaptı. Böylece Bizans domestikos (Başkumandan)’ın ödülü
Đmparatorluk tacı oldu. Bu sırada Kayseri’de bulunan başkumandan Nikephoros
Phokas 14 Ağustos’ta Đstanbul’a gelerek Ayasofya’da Đmparatorluk tacını giydi.
Genç Đmparatoriçe saçları savaş meydanlarında kırlaşmış olan savaşcıya izdivac elini
uzattı. Nikephoros Phokas, bu suretle meşru Makedonya hanedanı ile bağlantı
kurmuş olmasının yanında bir de üvey babaları sıfatıyla imparatorluk haklarına şekli
bakımdan dokunulmamış olan her iki genç prensin hamisi oldu. Bizans imparatoru
Nikephoros Phokas (963-969), Doğu kuvvetlerinin başkumandanlık mevkine
Đmparatorun yanında savaşmış zamanının en büyük kumandanı Ioannes Çimiskes’i
getirdi.133 Böylece Đmparator Nikephoros Phokas, bir zamanlar II. Romanus emrinde
Bizans başkumandanı olarak başladığı Anadolu’yu tamamıyla fethetme planına
Đmparatorluğu döneminde de devam etti. Bu doğrultuda Başkumandan Ioannes
Çimiskes’i Bizans’ın Anadolu’da tek rakibi olan Seyfuddevle’yi ortadan kaldırması
için Anadolu’ya gönderdi.134
132
Abu’l Farac, s. 263.
Ostrogorsky, s. 265-266.
134
Scylitzes, s. 146. Ayrıca bkz. Süryani Mihail Vekayinamesi, s. 220.
133
249
Bizans başkumandanı ordusuyla (H.352 Zilhicce ayı) 963 yılının bahar
ayında Adana’ya geldi ve Tarsus’tan Adana’ya yardıma gelen Hamdani birliğini
imha ettikten sonra Massisa135’ı muhasaraya başladı. Bizans ordusu, Massisa’ı
aldıktan sonra güneye doğru Hamdani merkezi Haleb’e doğru
ilerledi. Bizans
Başkumandanı Ioannes Çimiskes, Anadolu’da Bizans’la mücadele eden yegane
kuvvet Seyfuddevle’nin merkezi Haleb’e doğru hareket etti. Hamdaniler’in bu
dönemde Bizans’a karşı zor durumda kalması ve Bizans ordusunun Haleb’in
yakınına gelmesi Đslâm dünyasını harekete geçirerek her taraftan Seyfuddevle’ye
takviye kuvvetler gönderilmeye başlandı. Seyfuddevle, bilhassa Horasandan gelen
gönüllüler ile hareket ederek Haleb yakınında Ioannes Çimiskes komutasında Bizans
ordusunu mağlup etti. Seyfuddevle, 963 yılının yaz ayında Misis’e geldiğinde
Bizanslıların etrafı tahrip ederek çekilmiş olduklarını gördü.136 Bunun üzerine Bizans
Đmparatoru Nikephoros Phokas, Hamdani ordusunun Anadolu’da ilerlemesini
durdurmak ve Herakleios döneminden itibaren üç asırdan fazla bir süre Arab
hakimiyetinde bulunan Anadolu toprağını fethetmek gayesiyle bizzat kendisinin
komuta ettiği büyük bir Bizans ordusuyla 963 yılı yaz ayında Đstanbul’dan
Seyfuddevle’ye karşı hareket etti.137 Anadolu’da hızla ilerleyen Đmparatorun
komutasında Bizans ordusu Toros geçitlerine geldiğinde ikiye ayrıldı. Bizans
ordusunun bir bölümü Tarsus’u kuşatırken diğer bölümü Mezopotamya’ya
yöneldi.138
135
Masisa, bugünkü Ceyhan’ın yakınında bir şehir idi.
Işıltan, s. 538.
137
Nadia Maria Cheikh, Byzantium Viewed by the Arabs , Harvard University
Press, 2004, s.173.
138
Scylitzes, s. 146.
136
250
Muhtemelen Bizans Đmparatoru komutasında Bizans ordusu Seyfuddevle’nin
Anadolu’daki kuvvetlerine ağır mağlubiyetler verdikten sonra Đstanbul’a döndü.
Çünkü bir yıl sonra Bizans Đmparatoru, tekrar Anadolu’ya girdiğinde ciddi bir
mukavemetle karşılaşmadı. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas’ın komuta ettiği
Bizans ordusu tekrar ( H.354 Receb ayı) 965 yılının Temmuz ayında Anadolu’ya
girdi. Anadolu’da hızla ilerleyen Bizans ordusu, Abbasi Sugurunu aşarak ( H. 354 15
Şaban) 16 Ağustos 965 tarihinde Tarsus’u kuşattı. Bizans’ın Tarsus’u kuşattığı
sırada Seyfuddevle, hastalığından faydalanarak istiklallerini elde etmek için isyan
etmiş bulunan kumandanları ile uğraştığı cihetle, Đslâmın bu önemli Sugur şehrinin
kaybını önlemek üzere müdahale edemedi.139
Bizzat Đmparator Nikephoros Phokas’ın katıldığı Tarsus kuşatması aylarca
sürdü. Kuşatmanın uzun sürmesinden dolayı şehirde kıtlık başladı. Bunun üzerine
Tarsus halkı, şehirde hiç kimsenin öldürülmemesi şartıyla şehri teslim edecekleri
haberini Bizans Đmparatoruna gönderdiler. Bizans Đmparatoru bu şartı kabul ederek
Tarsus şehrini teslim aldı.140 Tarsus’a giren Đmparator Nikephoros Phokas, kıtlıktan
dolayı şehir halkının halini görünce bu halden müteessir olarak canlara ve mallara
dokunmayacağı sözünü verdi. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, Tarsus halkına
istedikleri kadar mal ve silah alarak Antakya’ya gidebileceklerini söyledi.
Antakya’ya gitmek istemeyip diğer Arab şehirlerine gitmek isteyenleri de aynı
şekilde gönderdi. Nikephoros Phokas, her tarafa elçiler göndererek Arabların her
istedikleri yere emniyet içinde varmalarını temin etti.141
139
Işıltan, s. 539.
Scylitzes, s. 146.
141
Abu’l Farac, s. 264-265.
140
251
Bizanslıların, Tarsus’u teslim almalarından sonra Antakya’ya gidenlerden
Reşik en-Nuseymi adında birisi Antakya’ya ulaştığında Antakya değirmenlerinin
kendisine iltizam edildiği ibnu’l Ahvazi diye bilinen birisi ile tanıştı ve bu kişi
değirmenlerinin hasılatının tümünü Reşik’e verip onu isyana teşvik etti. Đbnu’l
Ahvazi, Seyfuddevle’nin Meyyafarıkın’da Bizans’la savaş yaptığını bu sebepten
Antakya’ya geri dönmesinin mümkün olmadığını söyledi. Bunun üzerine Reşik enNuseymi, isyan edip Antakya’yı hakimiyetine aldıktan sonra Haleb üzerine yürüdü.
Reşik ile Seyfuddevle’nin Haleb naibi Karguveyh arasında yapılan bir dizi savaştan
sonra Karguveyh, Haleb kalesine çekilip buraya kapanarak savunmaya devam etti.
Seyfuddevle, Haleb saldırısını haber alınca komutanlarından Beşşare’yi Haleb’e
yardımcı kuvvetlerle gönderdi. Reşik en-Nuseymi, bu yardımcı kuvvetlerin geldiğini
öğrenince hemen Haleb’ten ayrıldı. Reşik en-Nuseymi, yolda giderken atından
yuvarlandı ve çevrede bir Arab reisine sığındı, fakat kabile reisi Reşik’i öldürdükten
sonra Karguveyh’e ölüsünü götürdü. Meyyafarıkın’da Bizans seferini sonlandıran
Seyfuddevle, Haleb’e geldi ve burada bir gece kaldıktan sonra hemen ertesi gün yola
koyularak Antakya’da isyanı başlatan ibnu’l Ahvazi üzerine yürüdü. 965 yılında
Antakya’ya gelen Seyfuddevle, burada isyan edenleri cezalandırdıktan sonra
isyancıların ele başı olan ibnu’l Ahvazi’yi öldürdü.142
142
Đbnu’l- Esir, 8.cilt, s. 483-484.
252
Seyfuddevle’nin Antakya’ya gelerek isyanı bastırdığı sırada Tarsus’da
bulunan Bizans ordusu, Antakya ve Haleb şehirlerine doğru hareket etti. Bizans’ın
bu saldırısına karşı Đslâm dünyasında harekete geçen sadece Đhşidi Devletine hakim
bulunan Kafur oldu. Ancak onun gönderdiği erzak yüklü donanma da Tarsus’un
sukutundan üç gün sonra Tarsus’a vasıl olabildi.
Şam Sugur şehirlerinin düşmesi ile Bizans’a Şam yolu açılmış bulunuyordu.
Bizans Đmparatoru Antakya surlarını aşmanın kolay olmadığını bildiğinden
Đstanbul’dan Antakya’ya mancınıklar getirtmişti. Antakya kuşatmasının aylarca
sürmesine rağmen Đmparator bu mancınıkları kullanmadı. Çünkü Antakya surlarını
yıkıp şehri savunmasız bırakmak istemedi.143 Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas,
Antakya’yı aylarca muhasara ettikten sonra Antakya’nın zaptına muvaffak olamadan
beş bin süvari ile Đstanbul’a geri döndü.144 Seyfuddevle ile Nikephoros Phokas, 966
yılında anlaşarak büyük ölçüde iki defa olmak üzere esir mübadelesinde bulundular.
Bu mübadelede artık Bizans sınırları içinde kalmış bulunan eski ve mutad yerde
Kızılırmak kenarında değil Fırat kıyılarında yapıldı.145 Bizans Đmparatoru
Nikephoros Phokas bu mübadeleden bir yıl sonra Anadolu’ya tekrar girerek Amid
(Diyarbakır)’a saldırdıysa da burayı zaptedemedi. Bizans ordusu Diyarbakır’dan
Antakya’ya doğru hareket etti.
143
Leo the Deacon, s. 119. Ayrıca bkz. Abu’l Farac, s. 265.
Leo the Deacon, s. 125. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas’ın Đstanbul’a
dönmesi hususunda bkz. Başkumandan Simbat Vekayinamesi, s. 2., Nikephoros
Phokas, Abbasi Sugurunu aşarak Tarsus, Adana, Misis ve Anazarba’yı zaptetti. O,
düşman askerini Antakya surlarının önüne kadar takip ettikten sonra Đstanbul’a
döndü.
145
Işıltan, s. 539.
144
253
Đslâm ile savaşmayı bir nevi kutsal görev sayan ve imparatorluğu dönemi
Bizans’ın askeri bakımdan en parlak devri sayılan Bizans Đmparatoru Nikephoros
Phokas, bir yıl sonra tekrar Antakya surları önüne geldi. Bizans Đmparatoru yüksek
Antakya surlarını aşamadan tekrar Đstanbul’a döndü. Seyfuddevle, Bizans
Đmparatoru’nun Antakya’yı muhasara ettiği zaman Kınnesrin ve oradan da Şayzar’a
çekilmiş bulunuyordu. Muvaffakiyetli bir başlangıçtan sonra uğradığı sürekli
mağlubiyetler ve bunun yanında kendi adamlarının isyanları Seyfuddevle’yi
tüketmişti. Đslâm tarihinin bu meşhur kahramanı 8 Şubat 967 tarihinde Haleb’te vefat
etti. Naşı, Meyyafarikin’e götürülerek annesinin türbesine defnolundu.146
146
Ibn el-Adim, I. Cilt s. 151.
254
Bu harita: G. Ostrogorsky, History of Byzantine State, New Brunswick, 1969, ve G.
Schlumberger, Un empereur byzantin an dixieme siecle, Nicephore Phokas,
(Paris,1890) s.324-325.’den alınmıştır.
255
BEŞĐCĐ BÖLÜM
6. BĐZAS HAKĐMĐYETĐDE ATAKYA
6.1. Bizans’ın Antakya’yı Geri Alması
Bizans Đmparatorluğu, Đmparator Nikephoros Phokas döneminde askeri
bakımdan en parlak dönemini yaşıyordu. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas,
(hicri 357) 966 yılında Bulgarlarla anlaşma yaparak batı sınırını güvence altına
aldıktan sonra Anadolu’ya yöneldi. Đmparator Nikephoros Phokas, Bizans’ın
doğusuna başarılı seferler sonucunda Anadolu’nun doğusunda önemli şehirleri
Bizans toprağına kattı. Fakat herşeyden önce Đslâm ile savaşmayı bir nevi kutsal
görev sayan Đmparator, Anazarba, Tarsus, Adana, Misis’i zaptederek esas hedefi
Antakya ve Kudüs’ü itaat altına almasının yolunu açmış oldu. Bizans Đmparatoru bu
hedefini gerçekleştirmek için 967 yılında Antakya surları önüne geldi. Fakat, hiç bir
şey yapamadan geri çekilmek zorunda kaldı.1 Đmparator, bu başarısız kuşatmadan bir
yıl sonra Antakya’ya sefer düzenlediğinde bu sefere hem donanma hem de büyük bir
kara ordusuyla birlikte gitme kararı aldı. Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas,
yeğeni Peter Phokas’ı büyük bir orduyla Đstanbul’dan Antakya’ya gönderdiğinde
Đmparator, Mısır’da hakimiyetlerinin son yıllarını sürdüren Đhşidîlerle barış anlaşması
yaparak Đhşidîler’in yardım için Antakya’ya gelmelerinin önüne geçmiş oldu.2
Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas’ın Antakya’yı almakla görevlendirdiği Bizans
ordusunu yeğeni Peter Phokas ve Mikhael Bourtzes komuta ediyorlardı.
1
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, Târihu’l-Antâkî (H. 328-458, M. 940-1067), ( neşr.
Ömer Abdullah Tedmuri), Lübnan, 1990, s.145-146.
2
E.S. Bouchier, A Short History of Antioch (300 B.C. A.D.1268), Basil Blackwell
Stationer Hall Court,Oxford, London, 1921, s.216.
256
Bizans Başkumandanı Ioannes Çimiskes, Antakya’ya gelen Bizans ordusunu
komuta etmiyordu. Çünkü amcası Mikhael Bourtzes’in komutası altına girmek
istemiyordu. Bu sebepten Ioannes Çimiskes Haleb’e doğru giderek Haleb’i üç gün
kuşattıktan sonra Şam’a hareket etti.3 967 yılının kış ayında Antakya’yı kuşatan
Bizans ordusuna bizzat Đmparator Nikephoros Phokas’da katıldı. Đmparator, Antakya
kuşatmasının uzaması üzerine Antakya surlarının karşısına ‘‘Siyah Dağ’’ adlı kale
inşa ettirdi. Güçlü bir savunma karşısında kuşatmanın uzaması üzerine bütün kışı
Antakya surlarının önünde geçiren Đmparator, Peter Phokas ve Mikhael Bourtzes’e
kuşatmaya devam etmeleri emrini verdikten sonra bahar ayında Đstanbul’a döndü.4
Bizans Komutanı Mikhael Bourtzes, Antakya yakınında Luka5 (Bagras) kalesinin
Hıristiyanları ile anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre bu Hıristiyanlar Antakya’ya
giderek Bizans istilasından kaçtıklarını söyleyip Antakya’da ikamet edeceklerdi. Bu
şekilde şehre giren bu Hıristiyanlar, Bizans ordusunun şehri fethetmesine içeriden
yardım edeceklerdi.6 Bu anlaşmaya göre hareket eden Hıristiyanlar Antakya’ya
girerek şehrin deniz kapısını (Bab el-Bahr) açtılar. Bizans ordusunun bu kapıdan
içeri girdiğini gören Müslümanlar Bahçe kapısından kaçtılar.7
3
Bouchier, s. 219.
John Scylitzes, A Synopsis of Histories (811-1057) (Translated by John Wortley),
Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of Manitoba, Kanada,
2000, s. 147-148.
5
Abu’l Farac’ın Luka kalesi olarak yazdığı bu kale Bagras kalesi olmalıdır. Ayrıca
Luka kalesinde bulunan Hıristiyanlar ile Bizans komutanı Mikhael Bourtzes arasında
anlaşma hususunda bkz.Đbnu’l-Esir, 8. Cilt, s.518.
6
Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Târihi (Çev.Ömer Rıza Doğrul) T.T.K Yay.,
Ankara,1999, s. 267.
7
Bouchier, s. 220.
4
257
Bizans askerleri açık kapıdan Antakya’ya girerek 300 yıldan beri
çıkamadıkları Antakya surlarına çıktılar.8 Bizans ordusu komutanları Peter Phokas ve
Mikhael Burtzes 28 Ekim 968 tarihinde Antakya’ya girdiler. Böylece üç asırdan
fazla bir süredir Müslüman hakimiyetinde kalan ve doğudaki patriklik merkezlerinin
en önemlilerinden biri olan Antakya tekrar Bizans hakimiyeti altına girmiş oldu.9
Antakya’ya giren Bizans komutanları şehrin halkından 20.000 Müslüman’ı esir
aldılar ve bu esirlerden 10.000’i Haleb’e gönderdiler.10 Bizans kumandanları Peter
Phokas ve Mikhael Burtzes’in Antakya’yı zapta muvaffak oldukları haberini
Đstanbul’da alan Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, Ayasofya’da törenler
tertipledi.11
Đslâm hakimiyetinde olan Anadolu’nun doğusundaki merkezi şehirler ile
Antakya’nın Bizans arazisine ilhak edilmesiyle Đmparatorluğun sınırları genişledi.
Üç asırdan fazla bir süre Müslüman hakimiyetinde kalmış patriklik merkezi Antakya,
artık Bizans sınırları dahilinde bulunuyordu. Tarihi hatıralar ve dini gelenekler
bakımından o kadar zengin olan bu büyük merkez yeniden Bizans’a ait olmuştu.12
Bizans Đmparatorluğu’nun temsil edilmeye başlandığı 968’den 1084 yılına kadar
devam edecek Bizans hakimiyetinde Antakya, tekrar eski günlere döndürülme
özlemi içinde büyük ilgi gördü.
8
Leo the Deacon, The History of Leo the Deacon (Translated by Alice-Mary
Talbot ve Dennis F. Sullivan), Dumbarton Oaks Trustees for Harvard University,
Washington D.C.,2005, s. 134.
9
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi, (Çev.Fikret Işıltan), T.T.K. Yay.,
Ankara, 1981, s. 269.
10
Abu’l Farac, s. 267.
11
Scylitzes, s. 148.
12
Ostrogorsky, s. 270.
258
Bu dönemde aralarında bir ok atımı mesafe bulunan 400 kulenin yer aldığı
muhteşem Antakya surları tamir ve takviye edildi. Ayrıca şehrin kapılarından Haleb
çıkışındaki St. Paul kapısı Defne çıkışındaki St. George kapısı ve Asi üzerindeki
köprü ile bu yol üzerindeki St. Simeon kapısı onarıldı. Antakya’nın Bizans
hakimiyetine girmesiyle Hıristiyan tacirlere özellikle Venedikler’e tanınan imtiyazlar
sayesinde şehirde ticari hayat eskiye oranla biraz canlandı.13 Bizans Đmparatorunun
hükümranlığı bir zamanlar o kadar kudretli olan Hamdani başşehri Haleb’e kadar
uzandı. Haleb emiri, bir Bizans vassalı olarak Bizans’a her yıl muayyen bir vergi
vermeyi kabul etti.14
13
14
Abu’l Farac, s. 267.
Ostrogorsky, s. 270.
259
Ortaçağ Antakya’sının şehir planı:: Hugh Kennedy, The Byzantine and Early Islamic ear
East, Variorum Collected Studies Series CS860, VII. Antioch:from Byzantium to Islam and
back again, The City in Late Antiquity, ed.J.Rich. London:Routledge,1992,s.186’dan
alınmıştır.
260
6.2. Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes Döneminde Antakya
Antakya’nın Bizans tarafından alınmasından altı hafta sonra Bizans
Đmparatoru Nikephoros Phokas bir suikast sonucu öldürüldü. Bizans Đmparatoru’na
bu suikastı planlayanlar bir zamanki dostu Ioannes Çimiskes ile zevcesi Theophano
idi.15 Đmparatoriçe Theophano’nın bu suikastı hazırlamasının sebebi Đmparator
Nikephoros Phokas’ın Đmparatorluğun kendi neslinde kalmasını temin için
Đmparatoriçe’nin iki oğlu II. Basileisus ve VIII. Konstantinos’u kısırlaştırmak
istemesiydi. Đmparatoriçe Theophano, Đmparatorun maksadını anlayarak oğulları
hesabına son derece müteessir oldu ve başkumandan Ioannes Çimiskes ile gizli bir
anlaşma yaptı. Đmparatoriçe, bu planı uygulamaya koydu ve Ioannes Çimiskes ile
adamlarını paskalya gecesi saray kilisesine alarak Đmparator Nikephoros Phokas’ın
uykuya derinden dalmasından sonra Çimiskes’in adamlarını Đmparatorun odasına
soktu.16 Bizans Đmparatoru Nikephoros Phokas, yatak odasında Ioannnes Çimiskes’in
yardımcısı Leon Pediasimos tarafından 10 Aralık 968 tarihinde öldürüldü.17 Bizans
Đmparatoru Nikephoros Phokas’ın öldürülmesinden sonra Ioannes Çimiskes 969
yılının ilk ayında Bizans Đmparatoru ilan edildi. Ioannes Çimiskes’in Đmparator ilan
edilmesi kolay olmadı. Çünkü Patrik Polyeuktes, öldürülen imparatorun intikamını
almada kesin kararlıydı. Patrik, Ioannes Çimiskes’in Đmparatoriçe Theophano’yu
saraydan atmasını ve Đmparator Nikephoros Phokas’ın katillerini yani Çimiskes’in
yardımcısı Leon Pediasimos’u cezalandırmasını taleb etti.
15
Ostrogorsky, s. 272.
Abu’l Farac, s. 268. Ayrıca bkz. Đmparator Nikephoros Phokas’ın öldürülmesi
hususunda Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 10.
17
Leo the Deacon, s. 136.
16
261
Patrik Polyeuktes, bu istekleri yerine getirildikten sonra Ioannes Çimiskes’i
kiliseye kabul ederek taçlandırdı. Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes (969-976)
meşruiyet ilkesine akla gelebilecek en büyük uygunlukta bir makul izdivac yaptı.
Küçük imparator II. Basileios ile VIII. Kontantinus’un halaları ve VII.
Konstantinos’un artık pek de genç olmayan kızı Theodora ile evlendi. Bir zamanlar
Nikephoros Phokas’ın yaptığı gibi O’da iki küçük Đmparatorun hamisi rolünü üzerine
aldı.
Bizans’ın
mücadelesinden
meşhur
sonra
kumandanı
Ioannes
Çimiskes
bu
Đmparatorluk
Bizans Đmparatoru oldu. Böylece 10 yüzyılda başlayan
Bizans taarruzunun sonucunda 968’de Antakya’yı da Bizans toprağına katan Bizans
ordusu Ioannes Çimiskes döneminde Doğu da kazanılan zaferlere Batı’yı da
ekleyerek Bizans Đmparatorluğunu daha da güçlendirdi.18
Kuzey Afrika’da ortaya çıkan (hicri 358) 969 yılında Kahire’yi işgal ederek
başşehir yapan Fatimiler, Abbasi hakimiyetini kabul etmedikleri gibi kendi
halifeliklerini de ilan ettiler. Fatimi ordusu (Hicri 358) 969 yılında Kahire’yi işgal
ederek başşehir yaptı. Fatimiler, Abbasi hakimiyetini kabul etmedikleri gibi Mısır’da
kendi halifeliklerini ilan ettiler.19 Fatimi halifesi Muiz-lidinillah, Antakya’nın Bizans
hakimiyetine girmesinden sonra (Hicri 360) 971 yılında Cafer b. Fellah komutasında
Fatimi ordusunu Antakya’yı almak için gönderdi. Cafer b. Fellah komutasında
Fatimi ordusu, Mısır’dan hareket ederek Şam’a geldi. Şam’dan hareket eden Fatimi
ordusu, Antakya surlarının önüne gelerek Antakya’yı kuşattı.
18
Scylitzes, s. 154.
Đbn el-Kalânisî, History of Damascus (H.363-555)( neşr. H.F. Amedroz),
Leyden,1908, s.1-2.
19
262
Beş ay boyunca devam eden Antakya kuşatmasından sonra Antakya’ya
giremeyen Fatimi ordusu Şam’a geri çekildi. Fatimi ordusu Şam’a geri çekildiği
sırada (Hicri 361) 971 yılında Antakya’da şiddetli bir deprem oldu. Beş ay boyunca
Antakya’yı kuşatan Fatimi ordusu büyük zayiat verdikten sonra
Şam’a geri
çekilirken Karmatiler, Fatimi ordusuna saldırdı ve Fatimi ordusunu hezimete
uğrattılar. Bunun üzerine Fatimi ordusu başarısız Antakya seferinden sonra Mısır’a
geri döndü.20
Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, Batı’daki sorunları çözümledikten
sonra 972 yılında Doğu’daki savaşı yeniden ele aldı. Bizans’ın Anadolu seferi
Mezopotamya ve Meyyafarikin arazisine yapılan taarruzla başladı.21 Bizans
komutanı Bardas Phokas, (H.362) 972 yılında Nisibis’i istila ettikten sonra buradan
Amid (Diyarbakır)’e yürüdü.22
Bu sırada Amid’i Musul Hamdanilerine bağlı
Hezarmerd yönetmekteydi. Bizans’ın Amid’i kuşatması üzerine Hezarmerd, Musul
valisi olan Nasıruddevle’nin oğlu Ebu Talib’e haber göndererek yardım istedi. Ebu
Talib’te kardeşinin kumandası altında büyük bir ordu gönderdi. Bu Arab ordusu,
Bizans ordusu ile Amid’de savaştı. Bu savaştan Arablar galip gelerek Bizans
komutanını yakaladılar ve onu esir olarak Musul’a gönderdiler.
20
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî,145-146.
Leo the Deacon, s. 203.
22
Scylitzes, s. 162.
21
263
Ebu Talib, Bizans başkumandanına son derece nezaket göstererek bu sayede
Bizans’ın dostluğunu kazanmak istedi.23 Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, 972
yılında
Bizans
başkumandanının
ölmesiyle
Anadolu’ya
gönderdiği
Bizans
ordusundan beklediği zaferleri elde edemedi. Bunun üzerine Đmparatorun bizzat
kendisinin komuta ettiği büyük Bizans ordusuyla 974 yılında Antakya’ya geldi.
Đmparator, 974 yılının Nisan ayında Antakya’dan hareket edip Emessa (Hıms)’a
oradan da kısa bir mukavemeti müteakip sukut eden Baalbek üzerine yürüdü.24
Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, Suriye’ye sefer düzenlediğinde Baalbek’ten
hareket ederek Şam’a geldi. Bu zamanda Fatimi halifesi, Muiz-Lidinillah’ın
Karmatiler’le mücadele etmesinden faydalanan Türk Aftakin, Şam’ın yönetimini ele
geçirmişti. Şam Emiri Aftakin, Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes’e haber
göndererek Bizans’a tabi olacağını ve kendisine 300.000 dinar vergi ödeyeceğini
bildirdi.25
23
Abu’l Farac, s. 268. Bu olayla alakalı hususta bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi,
s. 23’te dipnotta Prof. M. Halil Yınanç, bu olayı değerlendirmiştir.
Đslâm kaynakları (h.362) 973 senesinde Bizans Đmparatorluğu’nun
Domestikus’un Amid’e yürüdüğünü bu şekilde Ebu’l-Heyca b. Hamdan’ın kalesi
olan ‘’Hezarmerd’in’’ muhafız bulunduğunu ve onun Hamdanoğlu Ebu Tağlib’e
mektup yazarak vaziyeti bildirip yardım istediğini Ebu Talib’in de kendi kardeşi
Ebu’l-Kasım Hibetullah’ı mühimce bir kuvvetle yardıma gönderdiğini, Hibetullah’ı
Hezarmerd’le birleşip harbe hazırlandıklarını ve Ramazan ayının son gününde
(4 Temmuz 973) Bizans ordusu ile muharebeye tutuştuklarını Domestikus’un
ordusunun çok olmasına rağmen muharebeye tutuşulan araziden dolayı Bizans
atlılarının faaliyet gösteremediğini ve bu yüzden Bizanslıların bozguna uğradıkları ve
Domestikus’un esir edildiğini ve aynı zamanda onun hastalanmış olduğunu Ebu
Talib’in hekimleri çağırıp onun tedavisine çalıştığını,fakat hiç bir tedavinin fayda
vermiyerek Domestikus’un ölmüş olduğunu yazmaktadır. (Prof. M. HALĐL
YINANÇ.)
24
Ostrogorsky, s. 276. Ayrıca bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 26. Emessa
(Hıms) şehri, Haleb’teki Hamdani prenslerinin elinde bulunuyordu. Bu zamanda
onların başında Seyfuddevle’nin oğlu Saduddevle vardı.
25
Abu’l Farac, s. 269.
264
Bizans Đmparatoru, bu teklifi kabul ettikten sonra Tiberias (Taberîye) ve sahil
şehri Akka’yı aldı. Kutsal şehir Kudüs artık hiç de uzakta değildi, ama Đmparator
gerektiğinden daha acele edilerek yapılacak yürüyüşün arzettiği tehlikeyi idrak
edemedi. Kuzeye yönelerek yol üstünde aralarında Beyrut ve Sidon (Sayda)’un da
bulunduğu bir sıra önemli kıyı şehrini zaptetti. Bizans Đmparatoru, işgal edilen bu
şehirlere Đmparatorluğun kumandanlarını vali tayin etti. Bizans Đmparatoru Ioannes
Çimiskes, Antakya’dan başlayıp Şam bölgesinde bir çok şehri aldığı büyük
seferinden Đstanbul’a öldürücü bir hastalık ile döndü. Muhtemelen tifüse tutulmuştu.
Bizans Đmparatoru Ioannes Çimiskes, 10 Ocak 976 tarihinde öldü.26
26
Ostrogorsky, s. 276. Bizans Đmparatoru Ioannes’in ölümü hakkında Ayrıca bkz.
Đbn el-Kalânisî,s.13.
265
6.3. Bizans Đmparatoru II. Basileios Döneminde Antakya
Ioannes Çimiskes, 10 Ocak 976 tarihinde öldüğünde II. Basileios’a güçlü bir
ordu ve sınırları genişlemiş bir imparatorluk bıraktı. II. Basileios, 26 Mart 976
yılında Bizans Đmparatoru olmasına rağmen Đmparatorluğa tam hakim olması uzun
zaman aldı.27 Bunun sebebi Makedonya hanedanının meşru varislerinin Đmparatorluk
hakları her ne kadar Nikephoros Phokas devrinde olduğu gibi Ioannes Çimiskes
zamanında da şekli bakımdan mahfuz tutulmuş idiyse de, tahtın aslında hanedan
azasına ait olduğu düşüncesi Bizans devlet erkanının vicdanında yavaş yavaş sönmüş
idi. Devlet kudretinin büyük asalet ailelerine mensup büyük kumandanlardan
birisinin elinde bulunmasına alışılmıştı. Bu sebepten Ioannes Çimiskes’in ölümünden
sonra onun kayınbiraderi Bardas Skleros boşalmış olan devlet niyabetine namzet
görünüyordu. Makedonya hanedanlığı kurtuluşunu genç Đmparator II. Basileios’un
emsalsiz enerjisine borçluydu.28 II. Basileios29, Bizans Đmparatoru ilan edildiğinde 20
yaşındayken kardeşi VIII. Konstantinos, 17 yaşındaydı. Đki kardeş müştereken
Bizans Đmparatoru olduklarında esasında Đmparatorluğun dümeni ve hakimiyeti
Parakoimomenos (hadım) Basileios’un elindeydi.30
27
Urfalı Mateos Vekayinamesi, Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz
Grigor’un Zeyli (1136-1162) (Çev. Hrant D. Andreasyan), T.T.K.. Yay., Ankara,
2000, s. 36.
28
Ostrogorsky, s. 276-277.
29
Ostrogorsky, s. 277.’de II. Basileios, Đmparator olduğunda yaşını 18 kardeşi VIII.
Konstantinos’un yaşını 16 olarak yazmıştır. Fakat, Scylitzes, Urfalı Mateos ve
Bury, II. Basileios, Đmparator olduğunda yaşını 20 kardeşi VIII Konstantinos’un
yaşını ise 17 olarak yazmışlardır.
30
Scylitzes, s. 170. Ayrıca bkz. J.B. Bury, A Supplement to the History of the
Later Roman Empire ( 976-1057), Ares Publishers, Chicago, 1974, s.70.
266
En eski ve en zengin Bizans ailelerinden birisinin temsilcisi ve eniştesi
Çimiskes zamanında doğu Domestikos’luğu gibi en yüksek askeri makamı
doldurmuş büyük bir general olan Bardas Skleros, 976 yılının yaz ayında kendisini
birliklerince Đmparator ilan ettirerek II. Basileios’a isyan etti ve Anadolu’da eyalet
vergi memurlarını tutuklayarak Anadolu’da toplanan bütün vergilere el koydu.
Böylece Skleros, Anadolu’da kısa zamanda kuvvetli bir ordu kurdu.31 Bizans
Đmparatoru II. Basileios’un Bardas Skleros üzerine gönderdiği Đmparatora sadık
kumandanlar Bardas Skleros tarafından birbiri arkasına mağlup edildiler. Böylece
Bardas Skleros, yavaş yavaş bütün Anadolu’yu hakimiyeti altına aldı ve 978 yılı
başında Đznik’i zaptettikten sonra devletin başşehrine yaklaştı. Bu en büyük tehlike
anında hadım Basileios, Đmparator Nikephoros Phokas’ın yeğeni Bardas Phokas’tan
yardım istedi. Bardas Phokas, meşru Đmparatorların hadimi olmaktan ziyade kudretli
Phokas ailesinin temsilcisi sıfatıyla Đmparator II. Basileios’a yardımı kabul etti.
Bardas Phokas, Đstanbul yakınında bir mücadeleyi kabul etmeyerek Phokas ailesinin
yurdu Kayseri’ye gitti ve bu suretle Bardas Skleros’u geri çekilmeye zorladı.
Skleros’un ordusunda Antakya valisi Mikhael Bourtzes32’de bulunmaktaydı. Fakat
Mikhael Bourtzes, Skleros’dan ayrılarak Đmparatorluk ordusuna katıldı.33 Böylece
daha da kuvvetlenen Bardas Phokas komutasında Đmparatorluk ordusu, 24 Mayıs
979’da Amorion’dan uzakta olmayan Pankaleia ovasında Bardas Skleros’un
ordusuyla karşılaştı ve burada Skleros’un ordusu kesin bir bozguna uğradı.34
31
Scylitzes, s. 171.
Bkz. Scylitzes. s.175. Scylitzes’in bahsettiği Antakya valisi Mikhael Bourtzes,
968 yılında Antakya’yı alan Bizans komutanı Mikhael Bourtzes olmalı. Muhtemelen
Antakya’yı alan Bizans komutanı Mikhael Bourtzes 968 yılından sonra imparator
tarafından Antakya valisi olarak atandı.
33
Scylitzes, s. 175.
34
Ostrogorsky, s. 278.
32
267
Bu mağlubiyetten sonra Bardas Skleros Bağdat’a iltica etti. Abbasi halifesi
Bardas Skleros’u yakalatarak hapsetti. Böylece kısa bir süre içinde olsa ilk iç savaş
son bulmuş oldu.35 Bu ilk savaşın son bulmasından bir kaç yıl sonra genç Đmparator
II. Basileios ile her şeye hakim büyük amcası hadım Basileios arasında anlaşmazlık
çıktı. Bizans Đmparatoru II. Basileios, önceleri seve seve teslim etmiş olduğu vesayet,
artık ona sıkıcı geliyor ve tatmin edemediği iktidar hırsı taç ve tahtını borçlu olduğu
adama karşı kin duygusuna dönüşmüş bulunuyordu. Kudretli asker imparatorlarla
geçinebilmeyi başarmış olan büyük devlet adamı hadım Basileios böylece büyük
yeğeninin gençliğe özgü hükmetmek hırsına kurban gitti. Bizans imparatoru
II. Basileios, hadım Basileios’u adi bir asi gibi tutuklattı ve muazzam emlakının
müsaderesinden sonra, uğradığı akibetin husumeti ile manen ve maddeten çökmüş
olarak kısa bir süre sonra öleceği sürgüne gönderildi. II. Basileios’un müstakil
saltanatı her ne kadar 976 yılından itibaren hesaplanırsa da onun gerçek bağımsız
iktidarı ancak büyük hadımın sukutundan sonra 985 yılında başlar.36 Bizans
Đmparatoru II. Basileios, Đmparatorluğa tam hakim olduğu zaman hem doğudan hem
de batıdan gelen saldırılarla mücadele etmeye başladı. Bizans’da patlak vermiş olan
iç savaş ve ağır karışıklıkları fırsat bilen Bulgar kralı Batı’da Bizans’a isyan etti.
Bizans imparatorluğu, doğudaki yegane ciddi düşmanı olan çok uzaktaki Fatimi
hilafetinin akınlarını sınırlar da karşılamaktaydı. Bizans, Balkanlarda büyüyen
Bulgar tehlikesinin gelişmesi üzerine Bizans-Antakya sınırında bulunan Haleb
Hamdanileriyle
mücadele
edemedi.
Haleb
Hamdanilerinin
Seyfuddevle’nin ölümünden sonra devleti yönetecek kişi yoktu.
35
36
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 36.
Ostrogorsky, s. 278.
268
yönetiminde
Bizans’ın Antakya’yı almasından sonra Haleb, yarı bağımsız Bizans vassalı
olarak Bizans sınırında bir kilit nokta olarak kaldı. Bizans Đmparatorluğu içindeki iç
savaşı fırsat bilen 975 yılında Hıms’ta bulunan Seyfuddevle’nin oğlu Saduddevle
Haleb’e gelerek tekrar Haleb Hamdani Devletini kurdu.37 Haleb, bu tarihten sonra
Bizans ve Fatimi toprakları arasında yarı bağımsız bir tampon devlet olarak önemli
bir rol oynadı.38 Bizans Đmparatoru II. Basileios’un 985 yılında Balkanlarda Bulgar
kralıyla savaşmasını fırsat bilen Haleb emiri Saduddevle, 985 yılında Bizans valisini
ve ordusunu Kalat Sam’an39’da kuşatarak burada Bizans ordusunu mağlup etti.
Böylece Haleb Hamdani emiri Saduddevle Bizans’a karşı Haleb’te egemenliğini
perçinlemiş oldu.40
37
Hitti, s.566.
Haldon, Bizans Tarih Atlası, s.177.
39
Kal’at Sam’an, M.S. 480 ile 490 yılları arasında inşa edildi. Aziz Simeon Stylites
adına yapılan bu manastır geç Antik dönem de yapılan en büyük Hıristiyan
anıtlardan biridir.
40
Hitti, s.566.
38
269
Bu fotoğraf, P.K. Hitti, History of Syria, Macmillan co. Ltd., London, 1957,
s. 364’ten alınmıştır.
270
Haleb Hamdani Emiri Saduddevle, Haleb’te hakimiyetini kurduğu sırada
Bizans’ın batısında Bulgar çarı Samuel, Balkanlarda hızla ilerlemeye başladı. Bulgar
çarı Samuel, Serrhes (Serez) ve Selanik’i ele geçirdikten sonra 986 yılının başında
Larissa’yı da aldı. Bu olay Đmparator II. Basileios’u mukabil bir taarruza sevketti ise
de, Bizans Đmparatorunun Samuel ile karşılaşması pek şanslı olmadı. Bizans
Đmparatoru II. Basileios, Trayan kapısı üzerinden Serdika bölgesine girdi, ancak şehri
almak teşebbüsü başarısız kaldığı gibi, Đmparatorluk ordusu geri dönüşü esnasında
baskına uğratılarak 986 yılının Ağustos ayında mağlup edildi. Bundan sonra Bulgar
çarı Samuel, Balkanlarda devletinin sınırlarını genişletmek imkanı buldu. Çünkü
Bizans’da yeni ve ağır bir iç savaş patlak vermişti. Bizans Đmparatoru II.
Basileios’un Balkanlarda uğradığı başarısızlıktan cesaret bularak Bizans komutanları
ayaklandılar.41 Bardas Skleros, etrafına topladığı büyük bir kuvvetle Bizans tahtını
ele geçirmek üzere Đstanbul’a yürüdü. Bu tehlikeyi önlemek için Bizans Đmparatoru
II. Basileios, Bardas Phokas’ı başkumandan tayin ederek Bardas Skleros’a karşı
savaşmak üzere gönderdi. Kharsianon themasında Sarvenis (bugünkü Kırşehir)’de iki
ordu karşılaştı.Skleros, 24 Mart 979 tarihinde Sarvenis savaşını kaybettikten sonra
Abbasi bölgesindeki Meyyafarikin (Silvan)’ın 10 km. Kuzeyinde bulunan Pişpişat
(Buşat)’a
kaçtı
ve
buradan
kardeşi
Konstantinos’u
Bağdad’a
göndererek
Adududdevle ile anlaşmaya çalıştı. Aduddevle ise Konstantinos’u Bağdad’da
tutuklattıktan sonra asker göndererek Skleros’u 300 adamı ile birlikte Bağdad’a
getirtip hapsetti.42
41
Ostrogorsky, s. 281.
Mikhail Psellos Khronographia’sı (Çev. Işın Demirkent), T.T.K. Yay.,
Ankara,1992, s. 8-10.
42
271
Bardas Skleros, Bağdad’dan kaçmaya muvaffak olup 987 yılı başında
yeniden Bizans topraklarında görünerek kendisini tekrar Đmparator ilan etti. Bizans
Đmparatoru II. Basileios, Bardas Phokas’ı yeniden Bizans ordusu başkumandanlığına
getirerek adaşı ile mücadele etmesi için görevlendirdi.43 Ancak Bardas Phokas’da
görevini yapacağı yerde Bardas Skleros ile birleşerek Bizans Đmparatoruna isyan
etti.44 Bardas Phokas bir zamanki rakibi ile önce anlaşma cihetine gitti. Bizans
imparatorluğunu aralarında taksim etme kararı aldılar. Bu anlaşmaya göre Phokas,
Đstanbul ile birlikte devletin Avrupa arazisini, Skleros ise Antakya, Şam bölgesi,
Filistin ve Mezopotamya arazisini alacaktı.45 Ancak kısa bir işbirliği süresinden
sonra üstün kudretinin bilinci içinde Bardas Phokas, adaşı Bardas Skleros’u tutup
Tyrope kalesine hapsetti ve bundan sonra tek başına hareket etti. Bardas Phokas,
bütün Anadolu’yu ele geçirdikten sonra Đmparatorluğun başkentine doğru ilerledi.
988 yılının ilk ayında Đstanbul’a yaklaştığında ordusunun bir kısmı Khrysopolis
(Üsküdar) diğer kısmı ise Abydos’da bulunmaktaydı. Meşru Bizans Đmparatoru
II. Basileios’un durumu ümitsizdi. Sadece bir dış yardım onu mahvolmaktan
koruyabilirdi. II. Basileios, bunu zamanında idrak etti ve Kiev hükümdarı Vladimir’e
bir yardım çağrısı gönderdi. 988 yılının ilkbaharında 6000 kişilik bir Rus Drujina’sı
son anda durumu kurtardı. Bizans Đmparatorunun şahsi kumandası altında bu kuvvet
Khrysopolis yanında bulunan asileri müthiş bir bozguna uğrattı.46 Bu mağlubiyetten
sonra Bardas Phokas Anadolu’ya çekildi. Bizans Đmparatoru II. Basileios
komutasında Bizans ordusu, 13 Nisan 989 tarihinde Lampsaque (Lapseki)
yakınlarında Bardas Phokas ordusuyla karşılaştı.
43
Scylitzes, s. 179.
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 36.
45
Scylitzes, s. 181.
46
Ostrogorsky, s. 282.
44
272
Đmparatorluğun mukadderatını tayin edecek olan bir meydan muharebesi
başlamak üzere iken Bardas Phokas aniden öldü. II. Basileios, Bardas Phokas’ın
kuvvetlerini dağıtarak bu isyan hareketini sonuçlandırdı.47 Lapseki yakınlarında
Bardas Phokas’ın ordusunu dağıtarak bu isyan hareketine son veren Bizans
Đmparatoru II. Basileios, Antakya’ya doğru hareket etti. Çünkü Bardas Phokas’ın
ordusunda
Antakya
valisinin
komutasında
Antakya’dan
gelen
askerlerde
bulunmaktaydı.48 Bu askerleri takip eden Bizans Đmparatoru, Antakya’ya gelerek
Antakya valisi Mikhael Bourtzes ve Antakya Patriği Damian’ı öldürdü.49 Bardas
Phokas ölünce Phokas’ın karısı Skleros’u serbest bıraktı. Bardas Skleros’da Bizans
Đmparatoru II. Basileios’un yanına gidip af diledi. Đmparator II. Basileios ona
hüsnükabul gösterip affetti. Fakat çok geçmeden Bardas Skleros’un fırtınalı hayatı
sona erdi.50 Bizans Đmparatoru II. Basileios, 989 yılında Bardas Phokas ve Bardas
Skleros’un isyanlarını bastırıp iç savaşı sonlandırdıktan sonra aynı enerji ile dış
düşmanlara karşı mücadeleyi ele aldı. En büyük dış tehlike Balkanlarda giderek
güçlenen Bulgar çarı Samuel idi. Bulgar çarı Samuel’in baş görevi Bizans
Đmparatorluğunun imhasıyken II. Basileios’un baş görevi Samuel ile mücadele oldu.
Bizans Đmparatoru II. Basileios, 991 yılının ilkbaharında Makedonya’ya doğru yola
çıkarak burada uzun yıllar boyunca Samuel’e karşı savaşı idare etti. Fakat bu sırada
Doğuda zuhur eden karışıklıklar Đmparatoru Makedonya’daki mücadeleyi kesmek
zorunda bıraktı.51
47
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 41.
Bizans’a karşı isyan da Antakya halkının tuttuğu taraf hususunda bkz.
Honigman,s.102. Bir zaman Skleros tarafını tutmuş olan Antakya, 987 başında
yeniden Bizans Đmparatoru tarafına geçti.
49
Scylitzes, s. 182.
50
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 36.
51
Ostrogorsky, s. 286.
48
273
Haleb Hamdani Emiri Saduddevle, 991 yılında Haleb’te öldüğünde yerine
oğlu Ebu’l-Fezail Saîduddevle (991-1001) Haleb Hamdani Emiri oldu. Saîduddevle,
Haleb Hamdani Emiri olduğunda hakimiyet ordu komutanı Lulu’nun elindeydi.52
Fatimi halifesi Aziz-Billah, Haleb Hamdani koluna son vermek için 992 yılında
Mengutekin komutasında otuz bin kişilik orduyu Haleb’e gönderdi. Hamdani
komutanı Lulu, Abbasi hilafetinden yardım göremeyeceğini anlayarak Bizans
Đmparatorluğundan yardım talep etti. Bizans Đmparatoru II. Basileios, bu yardım
talebini kabul ederek kısmen atlı kısmen piyade asker gönderdi. Bizans ordusu
Antakya’ya gelip Orontes (Asi) nehri yakınında çadırlarını kurdukları sırada Fatimi
askerleri Bizans kampına aniden saldırarak Bizans askerlerini bozguna uğrattılar.53
Fatimi ordusu, Antakya’dan Haleb’e gelerek şehri kuşattı. Hamdani komutanı Lulu,
hile yaparak Mengutekin’e mühim bir miktar altın göndererek onu aldattı.
Mengutekin, Haleb’ten Şam’a geri çekildi ve Fatimi halifesi Aziz- Billah’a mektup
yazarak ‘‘ yanımdaki askerler açlıktan öldü, onun için Şam’a geldim’’ dedi ve tekrar
kuvvetlenince geri döneceğini ilave etti. Aziz-Billah, Mengutekin’in neden Şam’a
geri çekildiğini öğrenmişti. Bu yüzden Aziz-Billah, Mengutekin’i azlederek ordu
komutanlığına Rudbarya’yı tayin etti. Fatimi Halifesi Aziz-Billah, Rudbarya’yı
Haleb’i almakla görevlendirdikten sonra Rudbarya, büyük bir orduyla ve bu ordunun
erzağını da alarak iki yüz bin ölçek buğdayla birlikte Đskenderiye’den deniz yoluyla
Şam bölgesine geldi. Fatimi komutanı, iki yüz bin ölçek buğday ve arpayı Apamea
kalesinde depo ettikten sonra Haleb’i kuşattı.
52
53
Hitti, s.566.
Đbn el-Kalânisî, s.42-44.
274
Fatimi askerleri Haleb’ten yirmi beş fersahlık mesafeye giderek atların
yemini alıyorlardı. Fatimi ordusunun Haleb kuşatması on üç ay sürdü. On üç ay
süren kuşatma sırasında Haleb halkı yiyecek sıkıntısı çektiğinde Lulu, kilesini üç
dinara satın aldığı buğdayı bir dinara satarak halkın fazla sıkıntı çekmemesine dikkat
ediyordu. Bu sırada Haleb şehrinde kıtlık baş göstermeye başladığı zaman Hamdani
komutanı Lulu, bu sıkıntılı durumdan kurtulmak için Bizans imparatoru
II. Basileios’a elçi göndererek büyük bir orduyla yardıma gelmezse Fatimilerin
Haleb’i alacaklarını ve o zaman Antakya’nın da elinde kalmayacağını bildirdi.54
Bu
haberi alan Bizans Đmparatoru II. Basileios, 994 yılında bizzat kendisinin komuta
ettiği otuz bin askerle 16 gün içinde Antakya’ya geldi.55
Bizans ordusunun Antakya’ya gelmesi üzerine Hamdani Komutanı Lulu,
Fatimi Komutanı Rudgarya’ya mektup göndererek ‘‘ Müşterek olduğumuz Đslâmlık
beni size ve askerlerinize acımaya davet ediyor, onun için gözünü aç, Arabları kılıç
ağzından koru ve sana hücum için gelen Bizans Đmparatoru II. Basileios’a dikkat et’’
dedi. Bu mektubu alan Rudgarya, casuslarından da Bizans ordusunun üzerlerine
geldiğini öğrenince Haleb’ten ayrılarak Mısır’a geri döndü. Bizans Đmparatoru,
Antakya’dan hareket edip Haleb’e gelirken Fatimi askerlerini dağıtarak bu bölgede
kontrolü sağladı. Bizans Đmparatoru II. Basileios, Haleb’e girdiğinde Haleb Hamdani
Emiri Saîdduddevle ve Lulu Đmparatora hediyeler takdim ettiler.56
54
Abu’l Farac, s. 274.
Ostrogorsky, s. 286. Ayrıca bkz. Abu’l Farac, s. 275.
56
Abu’l Farac, s. 275.
55
275
Bizans Đmparatoru, Haleb’te kontrolü sağladıktan sonra 995 yılında Şam
bölgesinde Bizans hakimiyetini kuvvetlendirmek için Emessa (Hıms)’a hareket etti
ve burayı aldı. Bizans Đmparatoru, Hıms’tan Şam üzerine yürüdü. Fakat Şam’ı
zaptetmek teşebbüsü bu sefer akim kaldı. Böylece Bizans Đmparatoru, Şam’dan
Antakya’ya geri döndü ve Antakya’da vali olmadığından Nikephorus Ouranus’u
Antakya valisi olarak görevlendirdi.
Antakya, önemli bir Patriklik merkezi olduğundan Đmparator II. Basileios,
Teselya’da başarılı olan David Areianites’i Antakya Patrikliğine atadı. Antakya’da
Bizans hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra Bizans Đmparatoru, Antakya’dan
ayrılarak Đstanbul’a gitti. Antakya valisi Nikephorus Ouranus, valiliğinin ilk yılında
Hamdani Emiri Lulu57’yla bir iki savaş yaptıktan sonra Lulu’yu barış yapmaya
zorladı ve aralarında barış yapıldı.58 Bizans Đmparatoru II. Basileios, Bizans’ın
doğusunda kontrolü sağladıktan sonra Iberia ( Gürcistan)’da çıkan karışıklıklara son
vermek üzere Kafkas bölgesine gitti.59 Fatimi Halifesi Aziz-Billah, Haleb’te Fatimi
ordusunun bozguna uğradığını haber alınca son derece müteessir oldu ve bizzat gidip
Haleb’i almak için büyük bir ordu hazırladı.
57
Bkz. Scylitzes, s. 185’de Scylitzes, Lulu’yu Arab Emiri Kitrinites olarak belirtiyor.
Fakat Nikephorus Ouranos’un Antakya valisi olduğunda yakınında tek Arab Lider
Lulu bulunduğundan Scylitzes’in belirttiği Arab lider Kitrinites muhtemelen Lulu
olmalı.
58
Scylitzes, s. 185. Ayrıca, Bizans Đmparatoru II. Basileios’un Antakya’ya dönmesi
ve Nikephoros Uranos’u Antakya valisi ataması hususunda bkz. Honigman, s.106’da.
II. Basileios’un Beyrut üzerine sevk ettiği bir birlik bir çok kişiyi esir ettikten sonra
Đmparator’un ordusu Tripolis’lilerin bir çıkış hareketiyle 13 Aralık 999 târihinde
büyük kayıplara uğradı ve bundan dört gün sonra el-Lazikiya üzerinden Antakya’ya
döndü. II. Basileios, buraya Nikephoros Uranos’u vali tayin etti.
59
Ostrogorsky, s. 286.
276
Fatimi halifesi, Haleb’e giderken hastalanınca Mısır’a geri döndü ve 996
yılında öldü.60 Fatimi Halifesi Aziz-Billah’ın ölümünden sonra oğlu Hakim, Fatimi
halifesi oldu. Haleb Hamdani tahtını bir süredir ele geçirmeyi planlayan Lulu,
damadı Saîduddevle’yi
1001 yılında zehirleyerek öldürdü. Lulu, iki
yıl
Saîduddevle’nin oğulları adına Haleb Hamdani Devleti’ni yönetti. Lulu, daha sonra
Saîduddevle’nin oğulları Ali ve Şerif’i Fatimilerin merkezi Kahire’ye sürdü. Böylece
Hamdaniler’in Haleb koluna son veren Lulu, idareyi tek başına ele geçirmiş oldu.
1008 yılında Lulu’nun ölümünden sonra onun yerine oğlu Mansur geçti. Mansur,
Haleb’te Fatimi halifesi adına hutbe okutarak Haleb şehrini Fatimiler’e teslim etti.
Böylece Fatimiler, 11. Yüzyılın başında Şam ve Haleb şehirlerini hakimiyetleri altına
alarak sınırlarını buraya kadar genişlettiler.61 Fatimiler, Haleb ve Şam şehirlerini
aldıkları zaman Bizans Đmparatoru II. Basileios, Balkanlarda giderek büyüyen Bulgar
tehlikesine karşı hazırlanıyordu. 10. Yüzyılın sonu 11. Yüzyılın başında Bizans
Đmparatoru II. Basileios’un Balkanlarda görünmesiyle, uzun uzadıya üzerinde
çalışılmış bir plana göre bizzat Đmparator tarafından yönetilerek düşmanın can
damarını kesen büyük Bizans mukabil taarruzu başladı.62
60
Abu’l Farac, s. 275.
Hitti, s.566.
62
Ostrogorsky, s. 286.
61
277
6.4. On birinci Yüzyılın ilk Yarısında Antakya
Onuncu yüzyılda başlayan Bizans taarruzları sonucunda Anadolu Bizans
sınırı on birinci yüzyılın başında Anadolu’nun güneyine ve doğusuna doğru
genişlediğinde Bizans hakimiyetinde Antakya, Bizans Đmparatorluğu’nun güneyinde
en uç hudut şehri oldu. On birinci yüzyıla girmeden önce son üç muzaffer Bizans
Đmparatoru’nun Anadolu’da yaptığı fetihler neticesinde Bizans-Abbasi Sugur
şehirleri Bizans toprağına katıldı. Böylece Bizans imparatorluğu yeni thema’lar
kazandı. Bu yeni thema’lar Abbasi Sugur ve Avasım şehirleriydi. Bu şehirler
Antakya, Edessa, Malatya ve Erzurum’du. Bizans, üç asırdan fazla bir süredir
aşamadığı Abbasi Sugurunu kendi topraklarına katarak on birinci yüzyılın başında
Anadolu’da tek güç olarak kaldı. Bu yıllarda Anadolu’da Bizans’ı tehdit edecek hiç
bir güç yoktu. Eski Anadolu themaları itibardan düşerken yeni eyaletler, sınır
bölgeleri olmak sıfatıyla büyük önem kazandılar. Antakya ve Mezopotamya’daki
şehirler duks’luk ünvanını aldılar. Bizans Đmparatoru II. Basileios, Anadolu’da
Bizans hakimiyetini sağladıktan sonra gözünü batıya çevirdi. Đtalya’daki bütün
Bizans arazisinin bir Katepan’lık halinde birleştirilmiş olması Bizans’ın buradaki
kuvvetli mevkine organizasyon bakımından da daha sağlam bir temel sağlamıştı.
Faal bir Katepanos olan Basileios Baiaonnes, Bizans Đmparatorluğu’nun düşmanları
üzerinde bir çok zaferler elde etmişti. II. Basileios, bu başarılardan faydalanmayı
düşündü ve Sicilya Araplarına karşı büyük bir sefere hazırlanmaya başladı.Ancak,
Bizans Đmparatoru II. Basileios, bu sefere çıkamadan 50 yıllık Đmparatorluktan sonra
15 Aralık 1025 tarihinde öldü. Bizans Đmparatoru II. Basileios, Erzurum’dan
Adriyatik denizine kadar uzanan bir Đmparatorluk bıraktı.
278
Đmparator II. Basileios’un ölümü Bizans tarihinde bir dönüm noktası anlamı
taşır. II. Basileios’un ölümüyle Bizans’ın yükseliş devri kapanmış ve dışarıda
yükseliş devrinin şerefiyle geçinen, içeride ise çözülmeyi başı boş bırakan bir zayıf
halefler devri başlamış oldu. II. Basileios’un ölümünden sonra Bizans, artık yenilmez
görünüyordu ve nisbi bir barış dönemine girildi. Ancak bu sulh devresi, Bizans için
bir kendini toplama devri değil, aksine bir içten gevşeme devri oldu.63
II. Basileios’un çocuğu yoktu ve yerine ölmeden önce yalnızca üç yıl hüküm süren
kardeşi VIII. Konstantinos (1025-1028) geçti. Böylece Bizans Đmparatorluğu’nda
zayıf imparatorlar devri başlamış oldu. VIII. Kontantinus, nasıl yarım yüzyıl boyunca
müşterek hükümdar sıfatıyla büyük kardeşi yanında hiç bir işe karışmadan bir
kenarda kalmış idiyse, çok ilerlemiş yaşında saltanata ulaşınca da devleti idare
etmekten ziyade temsil etmekle yetindi.64 VIII. Kontantinus’un ölümünden sonra
oğlu olmadığı için artık kimin Đmparator olacağını evleneceği kişiye göre VIII.
Konstantinos’un kızı Zoe belirliyordu. 1028’den 1042’e kadarki dönemde onun
vasıtasıyla üst üste üç kocası Đmparator oldu.65
Antakya’nın hemen yanında Bizans vassalı konumunda Haleb şehrinde 1024
yılında Mirdasilerin hakimiyet kurmasıyla Antakya bölgesinde Bizans, Fatimi ve
Mirdasiler arasında mücadeleler başladı. Salih b. Mirdas, 1024 yılında Bizans’ın
vassal konumunu kabul ederek Haleb merkezli Mirdasi Devleti’ni kurdu. Fakat
Fatimiler, Mirdasiler’in Haleb’i alarak Şam bölgesinde yeni bir güç olmalarına karşı
çıkarak Haleb’e saldırdılar.
63
Ostrogorsky, s. 292.
Ostrogorsky, s. 296-297.
65
Haldon, Bizans Tarih Atlası, s.185.
64
279
Mirdasiler, Fatimiler’in Haleb’e saldırmaları üzerine Bizans’tan yardım
istediler. Bizans sınırına yakın güçlü bir devletin bulunmasını istemeyen Bizans
Đmparatoru, Bizans Antakya valisi komutasında bir orduyu Mirdasiler’e yardım
olarak gönderdi. Böylece, on birinci yüzyılın ilk yarısında Bizans hakimiyetinde
Antakya, Fatimi, Bizans ve Mirdasiler’in Haleb için yaptığı mücadelelerde önemli
rol oynadı. Salih b. Mirdas, Şam bölgesinde Beni Kilab kabilesine mensuptu.
Bölgedeki halkın etkisinde kalarak Şiiliği benimseyen kabile XI. Yüzyılın başında
Şam bölgesinin kuzeyinde çölde yaşamaktaydılar. Salih b. Mirdas, Şam bölgesinin
kuzeyinde yeni bir devlet kurmayı planlıyordu. Ancak (H. 410) 1020 yılında
Fatimiler’in müdahalesi yüzünden buna imkan bulamadı.66 Fakat, (H. 413) 1022
yılında Salih b. Mirdas, Haleb kalesi kumandanı Feth ile anlaşarak Haleb’e girdi.
Salih b. Mirdas’ın Haleb’i alarak burada hakimiyet kurması üzerine Fatimi
halifesinin gönderdiği Ahmed Zayfe komutasında Fatimi ordusu, on gün Haleb’i
kuşattıktan sonra Haleb’e girdi ve çok sayıda insanı öldürdü.67 Fatimiler’in Haleb’i
alması Anadolu sınırına güçlü bir devletin gelmesi anlamını taşıyordu. Bunun
üzerine Salih b. Mirdas, Bizans Đmparatorundan Haleb’i tekrar almak için yardım
istedi. Bizans Đmparatoru Bulgar tehlikesini ortadan kaldırdığından ve Anadolu
sınırında güçlü bir devletin bulunmasını istemediğinden Salih b. Mirdas’a yardımcı
kuvvetler gönderdi. Bu sırada Fatimi halifesi Hakim’den sonra oğlu Zahir (10211036) Fatimi Devleti’nin başına geçti.
66
67
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 368.
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 378.
280
Fatimi ordusu ile Bizans kuvvetleriyle takviye edilmiş Salih b. Mirdasi’nin
kuvvetleri 1022 yılının kış ayında karşı karşıya geldiler ve yapılan savaşta çok sayıda
asker öldü. Bu savaşta her iki tarafta büyük zayiat verdi ve Bizans askerleri
Antakya’ya çekildiler.68 Bu savaştan sonra Salih b. Mirdas, Şam bölgesinde diğer
kabilelerle anlaşarak büyük bir ordu kurdu. Salih b. Mirdas, Tay kabilesinin emiri
Hasan b. Cerrah ile birlikte Şam bölgesinde bir çok yeri aldıktan sonra Haleb’e
yöneldiler. Salih b. Mirdas komutasında Mirdasi ordusu Haleb’i H.415) 1024 yılında
kuşattı. Bu kuşatma 45 gün sürdükten sonra Haleb halkından bazıları Haleb kalesinin
kapılarını açarak Mirdasi ordusunun Haleb’e girmesini sağladı. Böylece Salih b.
Mirdas, Haleb’i ele geçirerek burada Mirdasiler hanedanının temellerini attı.69 Salih
b. Mirdas, Haleb’te Mirdasi hanedanının temelini attıktan sonra Hıms’ı alarak
ardından hakimiyet alanını genişletip Baalbek ve Sayda’ya kadar olan toprakları
zaptetti. Salih b. Mirdas’ın Şam bölgesinde bu kadar yayılması ve merkezi Haleb
olan müstakil bir yönetim kurması Fatimiler’i rahatsız etti. Bunun üzerine Fatimi
Halifesi Zahir Fatimi veziri Anuştekin komutasında 7000 askerden oluşan orduyu
Şam bölgesine gönderdi.70 Şam’a gelen Anuştekin, Mirdasiler’in merkezi Haleb’i
almak için hazırlıklara başladı.
68
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 381-382.
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 393.
70
Hugh Kennedy, The Prophet and the age of the Caliphates, s.337.
69
281
Salih b. Mirdas, Şam’dan Haleb’e geri döndüğünde Haleb’i Şaban b.
Mahmud almıştı. Salih b. Mirdas, şehrin içindeki adamlarının yardımıyla geceleyin
Haleb’e girdi ve Şaban b. Mahmud’u öldürdü.71 Salih b. Mirdas’ın tekrar Haleb’e
hakim olduğu zaman Bizans Đmparatoru VIII. Kontantinus, Spondyles’i 1025 yılında
Antakya valisi olarak atadı.72 Aynı yıl Fatimi Halifesi Zahir, Anuştekin ed-Dizberi’yi
Şam valisi olarak görevlendirdi. Fatimi Şam valisi Anuştekin Haleb’teki Mirdasi
egemenliğine son verip Haleb’i Fatimi Devleti topraklarına katmak için Haleb’e
büyük bir orduyla sefer düzenledi. Bunu haber alan Salih b. Mirdas, Tay kabilesi
Emiri Hasan b. Cerrah’ın yardımını alarak Anuştekin’in ordusunu durdurmak üzere
Şam’a doğru hareket etti. Salih b. Mirdas komutasında Mirdasi ordusu ile Anuştekin
ed-Dizberi komutasında Fatimi ordusu (H.420) 1029 yılında Şam yakınlarında
karşılaştı. Bu savaş Fatimi ordusunun zaferi ve Salih b. Mirdas’ın ölümüyle
sonuçlandı.73 Bizans Đmparatoru VIII. Konstantinos, 12 Kasım 1028 tarihinde aniden
hastalandı. VIII. Konstantinos’un coçuğu olmadığından Makedonya hanedanlığının
devam etmesi için kızı Zoe’yi başşehrin Eparkhos’u Romanus Argyros ile evlendirdi.
Bu evlilikten üç gün sonra da Bizans Đmparatoru VIII. Konstantinos öldü. Böylece
III. Romanus Argyros (1028-1034) Bizans Đmparatoru oldu.74 Salih b. Mirdas’ın
ölümünden sonra iki oğlu Şibluddevle Nasr ile Muizzuddevle Simal Haleb’e gelerek
burada tekrar Mirdasilerin hakimiyetini kurdular.75
71
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 396-401.
Scylitzes, s.198.
73
Đbn el-Kalânisî, s.73-74. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 411.
74
Scylitzes, s.199. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî , s. 407-408.
75
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 412.
72
282
Mirdasilerin tekrar Haleb’te hakimiyet kurmasından dolayı Bizans Antakya
valisi Spondyles76, Haleb’e saldırdı. Haleb yakınında yapılan savaşta (h. 420) 1029
yılında Bizans Antakya valisinin kuvvetleri Mirdasi kuvvetleri tarafından mağlup
edildi ve Antakya valisi Spondyles esir alındı.77
Bizans Đmparatoru III. Romanus (1028-1034) Bizans doğu sınırına yapacağı
bir saldırının kendine şöhret kazandıracağını düşündü. Bu yüzden savaş için hiç bir
sebep yokken Đmparator III. Romanos, Haleb’e sefer hazırlıklarına başladı.
Hazırlıkları tamamladıktan sonra Đmparator III. Romanus komutasında Bizans ordusu,
21 Temmuz 1030 tarihinde Antakya’ya gelince ordunun şehre girişi büyük ihtişam
ile kutlandı. Haleb Mirdasi Emiri Şıbluddevle, Bizans Đmparatorunun Haleb’e
saldırmak için büyük bir orduyla Antakya’ya geldiğini haber alınca Antakya’ya barış
elçileri gönderdi. Arab elçiler, Bizans Đmparatoruna bu savaşı istemediklerini ve
savaşa sebep olacak bir şey yapmadıklarını bildirdiler. Barış şartlarına uyduklarını ve
mevcut anlaşmaya bağlı kaldıklarını belirttiler. Bu savaştan zaferle döneceğinden
emin olan Bizans Đmparatoru, barış elçilerini dinlemeyerek Antakya’dan çıkıp
Haleb’e doğru hareket etti.78
76
Antakya Duks’u Spondyles hususunda bkz. Scylitzes s.198’de Spondyles’in
Antakya duks’u olarak atandığını yazıyor. Ayrıca bkz. Ibn el-Adim, Zubdet elHaleb min Tarihu’l Haleb (622-1064) I. Cilt, ( neşr. Sami Dahhan), s.237’de
Antakya Katabanı’nın Haleb’e saldırdığını ve burada hezimete uğradığını yazıyor.
77
J.B. Bury,A Supplement to the History of the Later Roman Empire( 976 1057),
s.80. Ayrıca bkz. Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, s. 412.
78
Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s. 33-36. Şıbluddevle hususunda bkz. Yahyâ
b. Saʻîd el-Antâkî, s. 412. Salih b. Mirdas’ın 1028 yılında ölümünden sonra oğlu
Şıbluddevle Haleb Mirdasi Emiri oldu.
283
Bizans Đmparatoru III. Romanus Argyros79, Antakya’dan hareket ederek
Azzaz80 müstahkem mevkinde karargah kurdu. Azzaz yakınına gelen Mirdasi ordusu
ile Bizans ordusu karşılaşmak üzere iken Slavlardan iki asilzade ile maiyetlerindeki
askerler Bizans ordusundan daha ileride yürüdükleri için Maad atlıları ve 1000
Mirdasi piyadesi ile karşılaştılar.81 Slavlar, Maad atlıları ve Mirdasi piyadeleri
tarafından bozguna uğratıldılar. Bu Slavlar, Bizans ordusu ile karşılaşınca ‘‘ Dikkat
edin, Mısırlılar ve Maadlılardan sayısız askerler geliyor’’ dediler. Bu yüzden Bizans
askerleri Mirdasilerle savaşmadan silah çekmeden teker teker atları üstünde
Antakya’ya kaçtılar. Mirdasiler, bunlara yetişerek Bizanslılardan birçok altın ve
gümüş taşıyan 70 yüklü deveyi balya balya mükellef kumaşları bir çok katırları ele
geçirdiler.82
Bozguna uğrayan Bizans ordusunda kalan askerler firar edip dağıldı.
Kuris83’li bir köylü Bizans Đmparatoru III. Romanus’u yarı ölü bir halde ormanda
yere yatmış bir vaziyette buldu. Köylü, Bizans Đmparatoru’nu evine götürüp yedirdi.
Sonra da onun kim olduğundan haberdar olmaksızın uğurladı.
79
Bizans Đmparatoru III. Romanus Argyros, Bizans Antakya valisi Spondyles’i
kurtarmak için 2 Ağustos 1030 târihinde büyük bir orduyla Antakya’ya
geldi.Scylitzes’in Bizans Đmparatoru III. Romanus’un Haleb’e neden sefer
düzenlediği hususunda verdiği bilgi için bkz. Scylitzes, s.203. Ayrıca bkz. Yahyâ b.
Saʻîd el-Antâkî , s. 412.
80
Azzaz, hususunda bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.52. Azzaz veya Ezaz,
Haleb’in kuzeybatısında bir müstahkem mevki idi.
81
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.52
82
Abu’l Farac, s. 288.
83
Kuris veya Guris, Haleb’in kuzeyindeki dağın içinde Ravendan kalesinin
yakınında müstahkem bir şehirdi. Eski adı Gyrrhus olan bu şehire, bugün Horoz
deniliyor.
284
Đmparator, Maraş’a geldiğinde dağılmış olan askerleri onun etrafına
toplandılar ve onu Đstanbul’a götürdüler.84 Başarısız Şam seferinden sonra Đstanbul’a
dönen Bizans Đmparatoru III. Romanus, Mistheia Niketas’ı Antakya valisi olarak
atadı.85 Şam seferi mağlubiyetinden dört yıl sonra Bizans Đmparatoru III. Romanus
Argyros, Đmparatoriçe Zoe’nin ihtirasının kurbanı oldu. Đmparatoriçe Zoe, Saray
harem ağasının genç kardeşi IV. Mikkail ile anlaşarak Đmparator III. Romanus’u 11
Nisan 1034’de banyoda öldürttü. Đmparatoriçe Zoe, IV. Mikhail ile evlendi ve IV.
Mikhail (1034-1041) Bizans imparatoru oldu.86 Şıbluddevle Nasr kardeşi
Muizzuddevle Simal’ın yokluğundan faydalanıp tek başına (h.423) 1033 yılında
Haleb’e girerek Mirdasi hakimiyetini tekrar kurdu. 87 Haleb’e tek başına hakim olan
Nasr, Fatimi Devleti’nden çekindiğinden Bizans Đmparatoru IV. Mikhail ile anlaşma
yapmak istedi. Bunun üzerine Đmparator IV.Mikhail, Đmparatoriçe Zoe’nin amcası
Sebastos Pancratios’u Şibluddevle Nasr ile barış anlaşması yapması için Haleb’e
gönderdi.88 Fatimi halifesi Zahir, Haleb’in bir sınır karakolu olarak önemini bildiği
için bu gelişmeden rahatsızlık duydu.
84
Başkumandan Simbat Vekayinamesi (951-1334) (Çev. Hrant D. Andresyan),
Türkçe terc. T.T.K. Kütüphanesi, Ankara,1946, s. 22.
85
Scylitzes, s.205.
86
Ostrogorsky, s. 300.
87
Ibn el-Adim, Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb (622-1064) I. Cilt, ( neşr.
Sami Dahhan), Şam, 1951, s.248.
88
Scylitzes, s.212.
285
Bizans Đmparatoru IV. Mikhail, Mirdasi Emiri Sıbluddevle ile anlaşma
yaptığı yıl Antakya halkı vergilerin yükseltilmesinden dolayı isyan etti. Antakya
valisi, Mistheia Niketas, Antakya’ya girmek istediğinde şehir halkı Niketas’ı şehre
sokmadı. Çünkü vergi memuru Salibas, çok fazla vergi istediğinden şehir halkı
Salibas’ı öldürmüştü. Antakya halkı, vergi memuru Salibas’ı öldürdüklerinden dolayı
Bizans Đmparatoru ve valisi tarafından cezalandırılacaklarından korkarak şehrin
kapılarını kapadılar. Bunun üzerine Antakya halkı, Antakya Patriği Elipidios’dan
Bizans Đmparatoru’nun şehir halkını cezalandırmaması için yardım istediler. Antakya
Patriği Elipidios, kardeşi John’a mektup yazarak Bizans Đmparatoru’nun Antakya
halkını cezalandırmamasını rica etti. Bizans Đmparatoru IV. Mikhail’de Antakya
valisi Mistheia Niketas’a Antakya halkını cezalandırmaması için haber gönderdi.
Bunun üzerine Antakya halkı, şehrin kapılarını açarak Mistheia Niketas’ın şehre
girmesini sağladılar.89 Bu olaydan bir kaç ay sonra Antakya valisi Mistheia Niketas
öldü.90 Bizans Đmparatoru IV. Mikhail, Antakya valisi Mistheia Niketas’ın ölümü
üzerine kardeşi Konstantinos’u Antakya valisi olarak görevlendirdi.91 Antakya
Bizans valisi Kontantinus Antakya’ya geldiğinde Anuştekin ed-Dizberi Fatimi Şam
valisi iken Carcari’de Kahire’de vezirlik yapmaktaydı.92 Fatimi Şam valisi Anuştekin,
Şam bölgesinin tamamına hakim olmak için Haleb Mirdasi Devleti’ne karşı sefer
düzenledi.
89
Antakya’da isyanla alakalı bilgi hususunda bkz. Mikhail Psellos’un
Khronographia’sı, s.49’da IV. Mikhail’in tahta çıkışına karşı memnuniyetsizliğini
belirten Konstantinos Dalassenos’un eleştirilerinden fazlasıyla rahatsız olan hadım
Ioannes, onu hileyle Đstanbul’a getirdi ve kısa bir süre sonra Antakya’daki ayaklanma
ile ilgisi bulunduğu ithamı ile 3 Ağustos 1034’te Plati (Yassıada) adasına sürdü.
90
Scylitzes, s. 211-212.
91
Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s. 55.
92
Hugh Kennedy, The Prophet and the age of the Caliphates, s.337.
286
Mirdasi Emiri Nasr b. Salih, kardeşi Simal b. Salih’i büyük bir orduyla
Anuştekin’i durdurması için Şam’a gönderdi. Fatimi ordusuyla Mirdasi ordusu (h.
425) 1035 yılında Hama’da karşılaştı ve yapılan savaşta Fatimi ordusu Mirdasi
ordusunu mağlup etti. Fatimi Şam valisi Anuştekin, bu savaşta fazla zayiat verdiği
için Şam’a geri döndü.93 Haleb yakınlarında bu savaştan iki yıl sonra Harran valisi
Đbn Vathab Numeyri, 1037 yılında neredeyse Edessa (Urfa)’yı ele geçirecekken
Antakya valisi olan Đmparatorun kardeşi Konstantinos tam zamanında Urfa’nın
yardımına koşarak şehrin Arabların eline geçmesini engelledi.94 Anuştekin, Şam’da
savaş hazırlıklarını tamamladıktan sonra (h.429) 1038 yılında büyük bir orduyla
tekrar Haleb üzerine yürüdü. Mirdasi Emiri Nasr b. Salih, Haleb savunmasını
kuvvetlendirerek komutasında 5000 asker bulunurken kardeşi Simal b. Salih’in
komutasında 3000 asker vardı. Fatimi Şam valisi Anuştekin, Haleb’i kuşattıktan
sonra ( H.429 yılının Ramazan ayının birinci gününde) 1038 yılında Haleb’e girerek
Mirdasi Emiri Nasr b. Salih’i öldürdü. Simal b. Salih ise kaçmayı başararak
Haleb’ten uzaklaştı. Anuştekin bir müddet Haleb’te kaldıktan sonra (H.432) 1041
yılında diğer Mirdasi şehirlerine sefer düzenledi ve Menbic ile Rahbe’yi aldıktan
sonra Şam’a geri döndü. Simal b. Salih, Anuştekin’in Şam’a geri dönmesinden
faydalanarak Haleb halkının da yardımıyla (H.433) 1042 yılında Haleb’e girerek
tekrar Mirdasi hakimiyetini kurdu. Böylece Bizans Đmparatoru IV. Mikhail, Simal b.
Salih’in Haleb hakimiyetini tanıyarak Mirdasilerle daha önce yapılan on yıllık barış
anlaşmasını yeniledi.95
93
Ibn el-Adim, I. Cilt, s.250-255
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.58.
95
Ibn el-Adim, I. Cilt, s.257-260
94
287
Bizans Đmparatoru IV. Mikhail, Mirdasilerle bu barış anlaşmasını yapıp yedi
yıllık saltanattan sonra keşişliğe kabul edildiği ilk günde öldü.96 Đmparatoriçe Zoe, 64
yaşında bulunduğu halde üçüncü defa 11 Haziran 1042’de senatör Konstantinos
Monomakhos ile evlendi ve ertesi gün IX. Konstantinos, (1042-1055) Bizans
Đmparatoru oldu.97
Fatimi Şam valisi Anuştekin ed-Dizberi, Şam bölgesine tam hakim olmak
için tekrar (h.439) 1047 yılında Haleb’e sefer hazırlıklarına başladığı sırada Musul
Hamdani Emiri Nasıruddevle’nin Şam’a doğru geldiği haberini alınca Şam’ı
savunmak için Haleb seferinden vazgeçti. Mirdasi Emiri Simal b. Salih, Fatimi
Halifesine hediyeler göndererek Fatimi Devleti ile arasını iyi tutmaya gayret
gösterdi.98 Haleb Mirdasi Emirliği, 1050 yılından Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın
1071 yılında bu Emirliği Selçuklu Devleti’ne kati bağlamasına kadar Haleb’de
hakimiyetini devam ettirdi. Anadolu’nun güneyinde en uç Bizans eyaleti olan
Antakya’ya yakın Haleb Mirdasi Emirliği bu dönemde önemli rol oynadı.99
96
Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s. 67.
Ostrogorsky, s. 302.
98
Ibn el-Adim, I. Cilt, s.264.
99
Đbn el-Kalânisî, s.98-99.
97
288
Bu harita:Mikhail Psellos Khronographia’sı (Çev.Işın Demirkent), T.T.K.Yay.
Ankara,1992,s.281’den alınmıştır.
289
ALTICI BÖLÜM
7. SELÇUKLU DEVLETĐ HAKĐMĐYETĐDE ATAKYA
7.1. Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu
Abbasi halifeleri, Türk boylarını dokuzuncu yüzyılın başında Anadolu’da
Sugur- Avasım şehirlerine yerleştirmeye başladılar. Abbasi Devleti, Türk boylarının
bu şehirlerden Bizans’a akınlar yapmaları sayesinde onuncu yüzyılın ortalarına kadar
Anadolu’da Bizans’a karşı üstün konumdaydı. Bizans Đmparatorluğu, onuncu
yüzyılda başlayan Bizans taarruzuyla Abbasi Sugur-Avasım şehirlerini topraklarına
kattı ve Anadolu’da Bizans’ı tehdit edecek bir güç kalmadı. Fakat on birinci yüzyılın
başlarında Selçuklular’ın tarih sahnesine çıkıp Anadolu’ya gelmesiyle Anadolu’da
Bizans’ı tehdit eden yeni bir güç ortaya çıkmış oldu. Abbasi halifeleri, dokuzuncu
yüzyılın başında Türk boylarını Abbasi Sugur-Avasım şehirlerine yerleştirirken asıl
amaçları Türk boylarının Sugur-Avasım şehirlerinden Bizans’a karşı yaz ve kış
akınları yaparak Abbasi-Bizans sınırının güvenliğini sağlamalarıydı. Abbasi-Bizans
Sugur bölgesi, Antakya’dan Maraş’a Malatya’dan Erzurum’a kadar olan bölgeydi.
Halife Harun er-Reşid tarafından bu sınır bölgesi tahkimat yapılarak yeniden
düzenlendi ve Horasan’dan sevk olunan Türkler, Tarsus, Erzurum’a yerleştirildi.
Böylece, on birinci yüzyılda Anadolu’da akınlar yapan Türkmenler daha önce
başlamış, fakat bir süre ara verilmiş olan akınları tekrar başlattılar. Anadolu’nun
doğusundaki kentleri sağlamlaştıran Bizans, artan bir ısrarla saldıran Türkmenlerden,
duvarlarla korunmaya çalışıyordu.
290
Türkmenler, Bizans’ı doğudan (Malatya) güneyden (Tarsus) ve kuzeyden
(Erzurum) ‘‘Sugur’’ denilen ileri sınır karakollarına saldırarak kıskaca alıyordu. On
birinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Bizans topraklarına yaptıkları akınlar ile
bazı yöreleri ele geçirmiş olan Türkmenler, Selçuklu Devleti kanadı altında
olmalarına rağmen devletçe belirlenmiş bir programa göre hareket etmemekte idiler.1
X. yüzyılda başlayan Bizans taarruzu sonucunda 968 yılında Antakya Bizans
hakimiyetine girdi. X. ve XI. yüzyıllarda
özellikle Antakya’nın Bizans eyaleti
olmasından sonra Bizans, Haleb’i almak amacıyla giriştiği askeri hareketlerde Musul
ve Haleb Hamdanileri’nin Bizans’a karşı başarılı savunma yapması sayesinde
Haleb’i topraklarına katamadı. Böylece Antakya eyaleti Bizans Đmparatorluğu’nun
güneyinde Haleb Hamdani Devleti sınırına en yakın Bizans eyaleti oldu. XI. yüzyılın
ilk yarısında Haleb’e göç eden Kilaboğulları kabilesinin kurmuş olduğu küçük
siyasal kuruluş (Mirdasi emirliği) Haleb’te hüküm sürdü. Türkmenler, XI. yüzyılın
ikinci yarısında Antakya bölgesine gelerek Haleb’e yerleştiler. Bu sayede
Türkmenlerin Mirdasi ordusuna katılmaları nedeniyle Bizans, Haleb’i tekrar almak
için bir kaç teşebbüste bulunmuşsa da bu bölgede artık bir Bizans egemenliği söz
konusu olmamıştır. Antakya bölgesine gelerek Haleb’e yerleşen Türkmenler ile
Mirdasi ordusu birlikte Haleb’den Bizans eyaleti Antakya’ya akınlar yaptılar. Bu
akınlar Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın 1084 yılında Antakya’yı almasına
kadar devam etti.
1
Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti,( Çev. Azer Yaran), Onur Yay., Ankara,
1988, s.37-38.
291
Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve adını veren Selçuk, Oğuzların kınık boyuna
mensup idi. Selçuk Bey, Oğuz Yabgu’sunun yanında yetişmiş ve daha sonra
babasının devletteki yüksek yerini işgal ederek Oğuzlara Subaşı (ordu kumandanı)
olmuştu. Selçuk Bey, Oğuz Yabgu’suyla arasının açılmasından sonra Sır-derya
(Seyhun)’ın sol kenarında yeni bir Oğuz şehri olan Cend’e geldi. Onuncu yüzyılın
ortalarında Yenikent’ten uzak olmayan ve Maveraünnehir’den göç etmiş
Müslümanların oturduğu, Türkler ve Đslâm ülkeleri arasında bir sınır şehri olan
Cend’e Selçuk Bey’in gelişi tarihte mühim bir çağın başlangıcı oldu. Selçuklular, bu
yeni muhitlerinde Maveraünnehir için müdahale halinde bulunan Karahanlılar ve
Samaniler gibi bir Türk, diğeri Đranlı büyük ve teşkilatlı iki devlet arasında
cesaretleriyle muvaffakiyetler sağlamayı başardılar. Selçuk bey, Selçuklu Devleti’nin
temelini atıp, onu teşkilatlandırıp ve savaşları ile sağlamlaştırdıktan sonra bir sınır
şehri olarak tarihi ehemmiyeti daima takdir edilen Cend’de 1009 yılında 100
yaşlarında
öldü.2
Selçuk
Bey’in
dört
oğlu
vardı.
Bu
oğulları
Mikail,
Arslan(Đsrail),Yusuf, ve Musa idi. En büyük oğlu Mikail, babası hayatta iken bir
savaşta ölmüş olduğu için onun iki oğlu Tuğrul ve Çağrı, dedeleri Selçuk Bey
tarafından yetiştirilmiştir.3 Oğuz devlet teşkilatına uygun olarak Yabgu ünvanını
taşıyan Arslan, Selçuk Bey’den sonra idare başına geçmiş uzun müddet yaşayan
Musa, Arslan’ın yardımcısı durumunda bulunmuş, o sırada en çok 17-20 yaşlarında
olmaları gereken Tuğrul ve Çağrı kardeşler ise, bey olarak idaredeki yerlerini
almışlardı.
2
Đbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Târihi, M.E.B. Yay., Đstanbul,1992, s. 3-8.
Abu’l Farac (Bar Hebraus), Abu’l Farac Târihi, (Süryaniceden Đngilizceye Çev.
Ernest A. Wallis Budge-Đngilizceden Türkçeye Çev. Ömer Rıza Doğrul), I.cilt, T.T.K.
Yay. Ankara,1999. s.293.
3
292
Selçuklu ailesinin mensupları Arslan Yabgu’nun yüksek hakimiyetinde
bulunmakla beraber, her biri kendine bağlı Türkmen kitlelerinin başında seferler
düzenliyorlardı. Tuğrul ve Çağrı Beyler Karahanlı hükümdarı Buğra Han’a
müracaata karar vererek onun arzusu üzerine Talas havalisine gitmişlerse de orada
Tuğrul Bey, Buğra Han tarafından tevkif edilmesi aralarının açılmasına sebep oldu.
Çağrı Bey, ani bir baskınla Buğra Han’ın kuvvetlerini mağlup ederek
kumandanlarından
bazılarını
esir
almasıyla
Tuğrul
Bey’i
kurtardı.
Maveraünnehir’deki bu müşkil durumdan çıkmak ve kendileri için daha elverişli
sahalar bulmak üzere Çağrı ve Tuğrul Beyler bir keşif seferi yapmak üzere anlaştılar.
Çağrı Bey, 3000 kişilik süvari kuvveti başında (1016-1021) batı istikametinde
Anadolu’ya doğru hareket etti.4 Çağrı Bey, Horasan ve Azerbaycan’dan geçerek
1018 yılında Doğu Anadolu topraklarında göründü ve karşısına çıkan kuvvetleri
bozguna uğratarak kuzeye, Şeddadiler arazisine doğru yöneldi. Çağrı Bey, Doğu
Anadolu ve Gürcü memleketinde bir müddet kaldıktan sonra Maveraünnehir’e
Tuğrul Bey’in yanına döndü. Çağrı Bey’in hem askeri kudretini göstermek hem de
ganimet elde etmek bakımından başarı ile nihayetlenen Doğu Anadolu seferinden
sonra Maveraünnehir’de iki kardeşin nüfuz ve itibarları artmış kendilerine yeni
iltihaklar, bilhassa amcaları Arslan’ın tevkifinden sonra çoğalmış, böylece onlar
kudretli bir duruma yükselmişlerdi. Bu durumdan rahatsız olan Karahanlı hükümdarı
Ali Tigin, 1029 yılında dört taraftan taarruza geçerek Tuğrul ve Çağrı Bey’e
verdirdiği pek ağır kayıplar neticesinde, Selçuklular Harezm’e doğru çekilmek
zorunda kaldılar.
4
5
Kafesoğlu, s. 8-11
Abu’l Farac, s.296.
293
Tuğrul ve Çağrı Bey, Harezm’e geldiklerinde Gazneliler’in valisi Harezmşah
Altuntaş’ın gösterdiği bölgede oturdular. Bu sırada Gazneli Sultanı Mahmud, 1030
yılında öldü ve yerine oğlu Mesud tahta geçti.5 Gazneli Sultanı Mesud, Horasan’da
Selçukluların yerleşmesine karşı çıkarak Selçuklular üzerine 300 savaş fili ile
desteklenen 50. 000 süvari ve piyadeden kurulu bir ordu başında Belh’e geldi ve
hemen Serahs’a doğru yöneldi. Çağrı Bey, Serahs’tayken Tuğrul Bey’de Nişabur’dan
hareketle oraya geldi ve Musa Yabgu ile birlikte Selçuklu reisleri bir araya toplandı.
Gazneli ordusu ile Selçuklu ordusu arasında (H.431, 9 Ramazan) 24 Mayıs 1040
tarihinde Merv yakınında Dandanakan hisarı önünde yapılan savaşta Gazneli ordusu
hezimete uğradı. Bu savaşın neticesinde, Selçuklular Cend’e geldikleri yıllardan beri
süregelen çetin mücadelelerden sonra emellerine kavuşmuşlar, Horasan’da müstakil
bir devlet kurmağa muvaffak olmuşlardı. Bundan böyle artık Selçukluların karşısına
çıkacak ciddi bir kuvvet kalmamıştı. Selçuklular, 24 Mayıs 1040 cuma günü
Dandanakan zaferini kazanmakta evvelkilerden farklı olarak yeni bir ‘‘Devlet’’
kurduklarından emin idiler.6
6
Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiu’d Duvel,(Çev. Ali Öngül), I. cilt
Akademi Yay. Đzmir, 2000, s.10. Ayrıca bkz. Ibnu’l- Esir, el-Kamil fi’t-târîh (Çev.
Ahmet Ağırakça), IX. cilt, Bahar Yay., Đstanbul, 1987, s. 330.
294
7.2. Türkmenlerin Anadolu’ya Yaptığı Akınlar
Selçuklu Devleti’nin başına Tuğrul Bey’in (1040-1063) geçmesiyle
Anadolu’ya düzenli ordular ile akınlar yapılmaya başlandı. Evvelce Abbasi
ordularında, Đslâm hudut bölgelerinde gaza yapan ve Horasan gazileri ile de gönüllü
olarak Bizans sınırına savaşa gelen Türkler bu ülkeye yabancı değillerdi. Fakat bu
sefer yalnız gaza için değil, yurt tutmak maksadı ile kütleler halinde geliyorlardı.
Tuğrul Bey, 1043 yılında Kazvin’e geldiği zaman Zencan’da toplanan ve Sultanın
itaat teklifini reddeden Oğuzlar: 1044 yılında yeni göçler ile çoğalan bu Türkmenler
büyük bir kütle halinde Doğu Anadolu’ya girdiler. Bu Türkmenler, Diyarbakır’da
Nasruddevle’nin oğlu Süleyman’ın tuzağına düştüler. Fakat toparlanıp hücuma
geçtiler ve Mervanileri para ödeterek sulha mecbur ettiler. Musul Arap emiri Kureyş
(Karvaş) etraf emirlerden aldığı yardımlar ile bu Oğuzları müthiş bir bozguna uğrattı.
Anadolu’da ilerleyen Türkmenler Haleb’e kadar geldiler. 1041 yılında Antakya
Bizans valisi, Togan komutasında Türkmenlerle Haleb yakınında karşılaştı. Burada
yapılan savaşta Türkmenler yenilgiye uğrayarak Haleb’e geri çekildi. Antakya
Bizans valisi de askerleriyle Antakya’ya geri döndü.7 Ayrıca Bizans Đmparatorluğu,
Anadolu’ya akın yapan bu Türkmenlere karşı tedbirler almaya başladı. Bizans’ın
kudretli Đmparatoru II. Basileios (976-1025) Bizans sınırını Azerbaycan ve
Kafkasya’ya kadar uzatmıştı. Bu durum Selçuklular ile Bizans’ı komşu yapıyor ve
karşılaştırıyordu.
7
Azîmî, Azîmî Târihi (Çev.Ali Sevim),T.T.K. Yay. Ankara,1988, s. 4.
295
Bizans Đmparatoru IX. Konstantinos (1042-1055) Anadolu’da Türkmen
akınlarına karşı harekete geçti ve 1045 sonbaharın da Gürcü prensi Liparit
kumandasında gönderdiği bir ordu Şeddadi Emiri ‘’ Abdullah b. Abu’l- Asvar’’ ın
merkezi Dubayl (Divin) şehrine doğru ilerledi. Tuğrul Bey, Đbrahim Yınal ile birlikte
Kutalmış’ı büyük bir ordu başında Azerbaycan’a gönderdi. Bu harekata Musa
Yabgu’nun oğlu Hasan da katıldı. Böylece Selçuklular ile Bizans arasında ilk
karşılaşma vuku buldu. Selçuklu kuvvetleri Gence önünde Bizans ordusunu 1046
yılında bozguna uğrattı ve arkasından Pasinler’in fethine girişen Hasan, oradan
güneye indiği zaman Gürcü kralı Liparit kumandasındaki Bizans-Gürcü ordusu
tarafından pusuya düşürülerek 1047 yılında öldürüldü.8 Selçuklu Beylerinden biri
olan Đnanç Yabgu’nun oğlu Hasan’ın ölümü Tuğrul Bey’i çok üzdü. Bunun üzerine
Dicle boylarında fetihler yapan Đbrahim Yınal’ı Bizans’a karşı Anadolu seferine
memur etti. Đbrahim Yınal komutasında Selçuklu ordusu Pasinlerde Erzen (KaraErzen, bugünkü Karaz) şehrini zaptetti. Buradan kaçan halk Bizanslılar tarafından
tahkim edilen Theodosiopolis (Erzurum) şehrine sığındı. Bu sırada Bizans
Đmparatoru’nun emriyle, Gürcü kralı Liparit kumandasında ordu ile 50.000 kişiden
oluşan Katakalon kumandasındaki asıl Bizans ordusu Kaputru (Hasankale) önünde
bulunan kastro-okomi (bugünkü) Ügümi köyünde birleşerek karargah kurdu. Đbrahim
Yınal komutasında Selçuklu ordusu, 18 Eylül 1048 Cumartesi günü Ügümi
köyündeki Bizans kampına hücum etti ve Bizanslıları bozguna uğrattı. Yeğeninin
öldüğünü gören Liparit bütün şiddeti ile mukabil taarruza geçti. Selçuklu ordusu, bu
Bizans ordusunu hezimete uğratarak Liparit’i esir aldı.9
8
Kafesoğlu, s. 23.
Osman Turan, Selçuklular Târihi ve Türk- Đslâm Medeniyeti, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1965, s.76-77.
9
296
Đbrahim Yınal, yanına aldığı esir Gürcü kralı Liparit ile birlikte Rey’e Tuğrul
Bey’in yanına döndü. Bizans Đmparatoru, Tuğrul Bey’den Gürcü Kralı Liparit’in
serbest bırakılmasını istedi. Tuğrul Bey’de Liparit’i fidye almadan bıraktı. Bundan
dolayı Tuğrul Bey, hem Liparit hem de Bizans Đmparatoru katında büyük bir itibar
kazandı.10 Tuğrul Bey, bu zaferden dolayı amcazadesi Đbrahim Yınal’ı tebrik etti.
Sultan Tuğrul Bey, 1050 yılında Đbrahim Yınal ve Kutalmış’ı Anadolu’nun doğusuna
sevkettiğinde bu iki kumandan Anadolu’nun doğusunda hızla ilerleyerek bir çok
şehri aldılar. Selçuklu zaferinden sonra Bizans Đmparatoru IX. Konstantin,
Balkanlarda Turak idaresinde başlayan Peçenek istilası dolayısı ile doğu da
Selçuklular ile anlaşmak zorunda idi. Evvelce Bizans vassalı konumunda bulunan ve
şimdi Tuğrul Bey’in tabiiyetine girmiş olan Mervani Emiri Nasruddevle’nin aracılığı
ile Tuğrul Bey’e kıymetli hediyeler getiren Bizans elçisi, Gürcü kralı Liparit’in
serbest bırakılması şartıyla barış yapılmasını teklif etti. Tuğrul Bey, fidye almadan
serbest bıraktığı Liparit ile birlikte barış müzakerelerini yapmak üzere Bizans
başkentine kendi elçisi Şerif Nasırıddin b. Đsmail’i 1049 yılında gönderdi. Đstanbul’da
yapılan anlaşmaya göre Đstanbul’da harap olmuş cami tamir edilecek ve burada Şii
Fatimi halifesi namına okunmakta olan hutbe kesilerek Abbasi halifesi ve Tuğrul
Bey namına okunacaktı.11 Bu barış anlaşmasından sonra Selçuklu taarruzlarının daha
fazla bir şiddetle Bizans topraklarını tehdit edeceğini anlayan Bizans Đmparatoru
doğu hududundaki kale ve istihkamların tamirine ve bu sınırdaki askeri kıtaların
artırılması emrini verdi.
10
Đbnu’l- Esir, IX. cilt, s. 422-423.
Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (11361162) (Çev. Hrant D. Andreasyan), T.T.K.. Yay., Ankara, 2000, s. 86.
11
297
Bu anlaşmadan bir yıl sonra Tuğrul Bey ile Đbrahim Yınal arasında çıkan
savaşı fırsat bilen Bizans Đmparatoru, Bizans’ın şöhretli generali Nikephoros
Bryennios komutasında bir orduyu Doğu’ya gönderdi. Bu ordu Şeddadi Emiri Ebu’l
Asvar’ı mağlup etti ve Ebu’l Asvar’ı ağır bir sulhu kabul etmeğe mecbur etti.12
Türkmen nüfusunun yığılması ile birlikte Bizans taarruzları Tuğrul Bey’i Anadolu
seferine zorladı. Böylece Kutalmış’ı Bizans taarruzuna karşı görevlendirdikten sonra
kendisi ordusu ile harekete geçti. Tuğrul Bey, 1054 başlarında Tebriz’e geldi.
Şeddadi Emiri Ebu’l Asvar, Selçuklulara yıllık vergileri ödemek suretiyle itaatlerini
kabul etti. Diyarbakır Mervani Emiri Nasruddevle de asker ve mal yardımı ile Tuğrul
Bey’in Anadolu seferine katıldı. Tuğrul Bey, böylece küçük komşu hükümetleri
ürkütmeden onları kolaylıkla Selçuk devletine bağladıktan sonra Pasin ovasından
Erzurum’a kadar ilerledi. Bu Anadolu akınları sonucunda Kızılırmak’a kadar uzanan
bir alan içinde Bizans’a ait bir çok kale ve askeri mevki ele geçirildi. Tuğrul Bey,
Anadolu seferi dönüşünde kışı Rey’de geçirdikten sonra Büveyhîlerin harekete
geçmeleri Besasiri’nin Bağdat veziri Đbn ul-Muslime’nin adamlarını öldürülmesi
dolayısı ile Abbasi halifesi Kaim Biemrillah’ın ısrarları üzerine 1055 yazında Bağdat
seferine mecbur oldu.13
12
Mükremin Halil Yınanç, Anadolu’nun fethi, Đstanbul Üniversitesi Yayınları,
Đstanbul, 1944,s. 48.
13
Turan, s.84-85. Tuğrul Bey’in Anadolu akınlarını durdurması hususunda bkz.
Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, s.198-199. Psellos, Selçuklu dünyasında
olup biteni bilmediği için, Tuğrul Bey’in Đmparatordan korktuğunu ve sınırlardaki
mücadelenin durduğunu ileri sürüyor. Her ne kadar 1058 ve 1059 yıllarında sınırlara
yapılan hücumlar yavaşlamış ise de, bunun sebebi Isaakios’dan duyulan korku değil
Selçuklu dünyasında Tuğrul Bey’e karşı Đbrahim Yınal’ın isyanı, bunu müteakip
Arslan Besasiri’nin yeniden Bağdat’a girişi, hutbeyi Fatimi halifesi adına okutması
ve bu olaylara karşı Tuğrul Bey’in Đbrahim Yınal’ın isyanını bastırıp ikinci defa
Bağdad’a girerek Abbasi halifesi el-Kaim Biemirillah’ı yeniden makamına oturtması
olmuştur. Đşte bu iç olaylar Tuğrul Bey’i bir süre sınır savaşlarından uzak tutmuştu.
298
Tuğrul Bey, 17 Ocak 1055 tarihinde Bağdat’a girdi. Fakat ertesi gün şehirde
çıkan bir kargaşalığa Kerh mahallesinde oturan Şii’lerin karışması ile durumun ağır
bir şekil alması üzerine Tuğrul Bey tarafından el-Melik’ür-Rahim Husrev Firuz’un
adamlarının yakalanıp hapsedilmesi ile, 110 yıl hüküm süren Şii Büveyhi Devleti
sona erdi. Abbasi halifesi Kaim Biemrillah, Tuğrul Bey’i yeryüzünün hükümdarı ilan
etti. Böylece Tuğrul Bey’in bir yandan Şiiliği kaldırmak bir yandan da batıya doğru
fütuhatı tasdik edilmiş olundu.14 Tuğrul Bey, Bağdat’ta Büveyhîleri sona erdirip
Abbasi halifesini özgürlüğe kavuşturmasından dolayı Anadolu’ya gelemedi ve
Oğuzları Anadolu’ya yerleştirme siyasetine ara verdi. Halbuki bu meşguliyetine
rağmen Tuğrul Bey, yine de Anadolu işlerini ihmal etmiyor. Hatta Bizans
Đmparatoriçesi Theodora’ya elçi ve mektup gönderip Bizans’ın vaktiyle
Abbasi
Devleti’nden aldığı Erzurum-Antakya bölgesinin iadesini ve 1000 dinar vergi
ödemesini talep etti. Đmparatoriçe’de 1055 yılında bu mektuba cevaben hediyeler ve
para
göndermek
zorunda
kaldı.15
Bizans
Đmparatoru
IX.
Konstantinos
Monomakhos’un 11 Ocak 1055 tarihinde ölümünden sonra Theodora Đmparatorluk
haklarını bir kere daha kendi adına kullandı. Makedonya hükümdar hanedanının
hayatta kalmış son temsilcisi idi. Theodora’nın 1056 yılının Eylül başında ölümüyle
Makedonya hanedanlığı sona erdi.16
14
Kemaleddin Đbn el-Adim, Buğyet el-Taleb fi Târihu’l Haleb,(Çev. Ali Sevim)
T.T.K. Yay.Ankara, 1976, s.63.
15
Turan, s. 100.
16
George Ostrogorsky, Bizans Devleti Târihi,(Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay.,
Ankara, 1981, s. 312-313.
299
Tuğrul Bey’in Anadolu’ya yaptığı seferler bu memleketi zaptedip
yerleşmekten ziyade şiddetli akınlar yaparak büyük şehirleri ve müstahkem kaleleri
zayıflatıp esaslı fütuhat ve yerleşme siyasetine zemin hazırlamaktaydı. Tuğrul Bey,
bu zemini hazırladıktan sonra 4 Eylül 1063 tarihinde 70 yaşında vefat etti. Böylece
Tuğrul Bey’den sonra Anadolu’nun fethi onun haleflerine müyesser olacaktı.17
17
Đbn el-Adim, Buğyet el-Taleb fi Târihu’l Haleb, s.63
300
7.3. Türkmenlerin Antakya Bölgesine Gelmeleri
XI. Yüzyılın ikinci yarısında Bizans Đmparatorluğu, taht kavgaları ve
Balkanlar’da Peçenek, Oğuz, Kumanların istilaları ile uğraşırken Türkmenler,
Anadolu’nun doğusundan ilerleyerek Antakya bölgesine kadar geldiler. Fakat
Antakya’nın sağlam surlarla çevrili olmasından dolayı açık arazi savaşlarına alışkın
göçebe Türkmenler, bu surları aşamayarak Haleb Mirdasi emirliğine gelerek Haleb’e
yerleştiler. Anadolu’da ilerleyen Türkmenler, Selçuklu orduları himayesinde
ilerlemedikleri zamanlarda müstahkem şehir ve kaleler önünde duraklıyorlardı.
Antakya bölgesine ilk gelen Türkmenler Hanoğlu emir Harun et-Türkmeni
komutasında bin Türkmen idi.18
Selçuklu Devleti’nde Sultan Tuğrul Bey’in ölümünden sonra Sultanın
çocuğu olmadığından kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan,
1064’de Selçuklu
Sultanı oldu. Selçuklu Sultanı Alp Arslan, amcası Tuğrul Bey’in yaptığı Anadolu
akınlarını sürdürme kararı aldı. Bu amaç doğrultusunda 1064 yılında Anadolu fetih
hareketlerinin sürdürülmesi hususunda Selçuklu komutanlarını görevlendirdi.19
Türkmenler, Anadolu’nun doğusundan başlattıkları akınlarını müteakip yıllar devam
ettirerek Anadolu’nun batısına ve güneyine kadar ilerlettiler. Bu akınlarda Harun etTürkmeni komutasında bin Türkmeni Diyarbakır’a geldiler.
18
Ibn el-Adim,Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb, I. Cilt,( neşr. Suheyl Zekkar),
Şam, 1997, s. 247-248. Hanoğlu emir Harun et-Türkmani, adı hususunda bkz. Ali
Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Târihi, T.T.K. Yay., Ankara, 2000, s.35.
19
Abu’l Farac, s.316-317.
301
Harun et-Türkmeni’nin Haleb’e gelmesinde etkili olan olay Haleb Mirdasi
emiri Atiyye’nin yeğeni Mahmud’un Haleb’e karşı herhangi bir saldırısından ciddi
olarak kaygılanmasından Harun’u yardıma çağırmasıydı. Çağrıyı kabul eden Harun,
derhal atlılarıyla birlikte Diyarbakır bölgesinden ayrılarak 1064 yılında Haleb’e
gelerek el-Hazır semtine yerleşti. Atiyye’nin yeğeni Mahmud, kumandası altına
almayı başardığı çok sayıdaki Kilaboğulları kuvvetleriyle Haleb’i kuşattı, fakat
Harun’un kenti başarı ile savunması sonucunda geri çekilerek amcası Atiyye ile
1064 yılında barış yapmak zorunda kaldı.20 Harun komutasında
Türkmenlerin
Haleb’i almasından korkan Atiyye, muhafızlarını bir akşam ansızın Türkmenlere
saldırttı ve bir çok Türkmen’i öldürttü. Bu olaydan sonra Atiyye’nin ihanetine
uğrayan Harun, kendilerini güvencede görmediği Haleb’ten ayrıldı.
21
Haleb’ten
ayrılan Harun ve komutasındaki Türkmenler daha önce Haleb’i kuşatan Mahmud’la
birleşerek Haleb’e saldırdılar. Türkmenlerle daha da kuvvetlenen Mahmud
komutasında Kilaboğulları askerleri H.457/M.1065 yılında Haleb’i kuşattılar.22
Atiyye, Harun ve Türkmenlerine yaptığı ihanetin karşılıksız kalmayacağından
korkarak Mahmud’a bir haberci gönderip ‘‘ Türkmenlerin kente girmelerine izin
vermemesi şartıyla Haleb’i kendisine teslim edeceğini’’ bildirdi. Mahmud,
Atiyye’nin teklifini kabul etti ve H.457/M.1065 yılında Haleb’e girdi.
20
Đbnu’l-Esir, X. cilt, s.30-31. Ayrıca bkz. Sevim, s.38.
Ibn el-Adim,Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb, I. Cilt, s.249-250, Ayrıca bkz.
Đbn el-Kalânisî, History of Damascus (H.363-555)( neşr.: H.F. Amedroz), Leyden,
1908, s. 90-91.
22
Ibn el-Adim,Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb, I. Cilt, s.252.
21
302
Mahmud, Atiyye ile yaptığı anlaşmaya sadakat gösterip Harun ve
Türkmenlerinin şehre girmelerine izin vermedi, buna karşılık onların Haleb’den uzak
kalmalarını sağlamak amacıyla Harun’a Maarratunnuman23’ı ıkta suretiyle verdi.24
Haleb Mirdasi emiri Mahmud, Haleb’i aldıktan sonra Harun komutasında
Türkmenlerle birlikte hareket ederek Haleb’e bağlı olmasına rağmen Bizans’ın
elinde bulunan stratejik öneme haiz Artah kalesine saldırdı. Beş ay süren kuşatmaya
devam eden Harun, (H. 27 Şaban 460) 1 Temmuz 1068’de Artah kalesini ele
geçirmeyi başardı. Antakya savunması bakımından önemli olan Artah kalesinin fethi,
Đslâm sınırlarının Antakya’ya biraz daha yaklaşması ve özellikle Haleb bölgesinin
güvence altına alınmış olması yönünden büyük bir başarı olmuştu.25
1068 yılının Ocak ayında Romanos Diogenes, Bizans Đmparatoru olduktan
sonra Anadolu’da Türkmenlerin ilerlemesini durdurmak ve ayrıca güneyde Antakya
bölgesinde Bizans toprak kaybını önlemek amacıyla 1068 yazında büyük bir orduyla
sefere çıktı. Bizans Đmparatoru Diogenes, Anadolu’da bir takım mücadeleler de
bulunduktan sonra Malatya üzerinden Antakya bölgesine geldi. Bizans Đmparatoru,
bir süre Antakya’da dinlendikten sonra Haleb’e hareket etti ve Haleb’e girdi.
Haleb’te bir kısım askerini bıraktıktan sonra
bölgenin en önemli kalelerinden
birisine sahip olan Menbiç üzerine yürüdü ve burayı kuşattı.
23
Maarratunnuman hususunda bkz. Ya῾kûbî, Kitabu’l Buldân (Ülkeler Kitabı),
(Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay., Đstanbul, 2002, s.100’de Hıms’tan sonra eski bir
şehir olan, bugün ( M. 9. Yüzyıl) harap vaziyette bulunan Maarratunnuman şehri
gelir.
24
Đbn el-Kalânisî, s.91-93, Ayrıca bkz. Sevim, s.40-41.
25
Azîmî, s. 18. Ayrıca bkz. Sevim, s.43.
303
Türk ve Arap kuvvetleri direnmelerine rağmen Đmparator Diogenes’in üstün
kuvvetleri karşısında Menbiç’i teslim etmek zorunda kaldılar.26 Haleb Mirdasi Emiri
Mahmud, Bizans Đmparatoru’nun Haleb’i ve Menbiç’i alması üzerine Harun
komutasında Türkmenlerle birlikte Diogenes’in Haleb’te bıraktığı orduya saldırdı.
Mirdasi ordusu, Bizans askerlerini bozguna uğratarak Haleb’e girdi. Bunu haber alan
Bizans Đmparatoru, Menbiç’ten Haleb’e geldi ve Haleb’te yapılan savaşın
uzamasından dolayı Menbiç’e geri döndü. Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes,
Türkmen-Arap kuvvetlerinin sürekli saldırıları öte yandan ordusunda veba salgını
çıkması nedenleriyle Anadolu seferini durdurarak Đstanbul’a dönmek zorunda kaldı.27
Bizans Đmparatoru’nun bu Anadolu seferi tatmin edici bir netice vermemiş olmasına
rağmen, kendisini kafi derecede kuvvetli hissediyor ve Anadolu’yu kurtaracağına
inanıyordu. Alp Arslan’ın bu yıllarda ilk hedefi Anadolu’yu tamamıyla ele geçirmek
değil
Mısır
Fatimilerine
son
vermekti.
Anadolu’da
eskiden
Abbasiler’in
hakimiyetinde olan ve şimdi Bizans’ın elinde bulunan Sugur ve Avasım şehirlerini
feth eylemeyi kafi görüyordu. Bu sebepten Alp Arslan, 1070 yılında Şam bölgesine
sefer düzenledi. Ayrıca Haleb Mirdasi Emiri Mahmud ve Fatimi veziri Nasıruddevle
Hamdan, Selçuklu Sultanı Alp Arslan’a elçi göndererek Mısır’ı teslim edeceklerini
ve bu suretle Şii’liğe son verilmesinde kararlı olduklarını bildirdiler. Bunun üzerine
Alp Arslan, Van gölünün kuzeyinden geçerek Malazgird önüne geldi ve amcası
Tuğrul Bey’in evvelce zaptedememiş olduğu bu şehri kolayca aldı ve buradan
Diyarbakır’a geldi. Alp Arslan, bu bölgede bir çok kaleleri aldıktan sonra Urfa
şehrini kuşattı.
26
27
Sevim, s.43-46.
Azîmî, s.19.
304
Bu kuşatma 50 gün sürdükten sonra Alp Arslan, bu şehrin önünde uzun
uzadıya beklemek istemediğinden kuşatmayı kaldırıp 1071 yılında Haleb’e geldi.28
Bu şehri Haleb Mirdasi Emiri Mahmud’a bırakan ve Haleb Mirdasi Devleti’ni
Selçuklu Devleti’ne kati şekilde bağlayan Alp Arslan, Şam’a doğru hareket etti. Alp
Arslan, Şam yolunda iken Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes’in Anadolu’nun
doğusuna doğru ilerlemekte olduğu haberini aldı. Alp Arslan, derhal ordusunun bir
kısmını Şam’ın fethine devam etmesi için orda bıraktıktan sonra büyük bir kısmıyla
Diyarbakır-Bitlis yoluyla Ahlat’a geldi. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın doğuda
ilerlemesi kuzeydeki Türk kavimlerinin saldırılarına nazaran çok daha ağır sonuçlar
doğurdu.29 Yedinci yüzyılda Arapların Anadolu’ya girerek kurdukları Sugur ve
Avasım şehirleri onuncu yüzyılda Bizans taarruzuyla Bizans topraklarına katılmıştı.
Selçuklular, Anadolu’ya girerek Bizans fetihleri sonucunda kazanılan Sugur ve
Avasım şehirlerini tekrar alarak Anadolu’da müstahkem Bizans sınırını aştılar.
Böylece Türkmenlerin Anadolu’da kalıcı yerleşmelerine yardımcı olan Selçuklularla
Bizans Đmparatorluğu karşı karşıya geldi.30 Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes,
Türkmenlerin senelerden beri Anadolu’da yapmakta oldukları saldırılara son vermek
ve Türkmenlerin bir daha Anadolu toprağına girmeyeceklerini içeren bir anlaşmayı
Selçuklu Sultanı Alp Arslan’a kabul ettirmek niyetinde idi.
28
Đbn el-Kalânisî, s. 98-99.
Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.70-71.
30
Yınanç, s.70-73.
29
305
Bu maksatla Bizans Đmparatoru Rumeli’de bulunan Peçenek ve Oğuz
Türkleriyle birlikte Kapadokya, Kilikya, Antakya ve Trabzon’dan topladığı
askerlerle 100.000 kişilik bir ordu kurdu.31 Bu orduya ücretli Frank, Alman, Norman
ve Đskandinav müfrezelerin katılmasıyla büyük bir ordu haline geldi. Bizans
Đmparatoru, bu büyük orduyla Anadolu’da ilerleyerek Erzurum’a geldi. Bizans
komutanları Anadolu’da kalarak burada savaşmak fikrindeyken Bizans Đmparatoru
Đran’a girerek Selçuklu Devleti’nin merkezini almak istiyordu. Selçuklu Sultanı Alp
Arslan, Bizans Đmparatoru’nun Đran’a girmesini engellemek için alelacele Şam
bölgesinden dönerek Ahlat’a gelmişti.32
Alp Arslan, Haleb’ten Mirdasilerden, Mervanilerden ve Horasandan gelen
askerlerle birlikte Malazgirt’e geldi. Böylece 26 Ağustos 1071 Cuma sabahı Selçuklu
ve Bizans orduları karşı karşıya mevzi almış bulunuyorlardı. Sultan Alp Arslan,
Bizans ordusunun tam taarruz edebilecek bir vaziyette pusularda bekleyen askerler
çıkarak muhtelif noktalardan Bizans ordusuna saldırdılar ve bir çok noktalardan
gedikler açarak onları birbirinden ayırdılar. Bizans ordusu az bir zaman içinde
müthiş bir bozguna uğradı ve bütün Bizans karargahı zaptedildi. Bizans Đmparatoru,
yanında bulunan kuvvetle sonuna kadar mukavemet etti ise de gece karanlığı içinde
her taraftan sarıldı ve esir edildi.33
31
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 136.
Đbn el-Adim, Buğyet el-Taleb fi Târihu’l Haleb, s.67.
33
Yınanç, s.74-76.
32
306
Sultan Alp Arslan, Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes’i bir esir gibi değil
bir hükümdar gibi misafir ettikten sonra aralarında bir barış anlaşması yapıldı. Bizans
Đmparatoru, bir Türk süvari kıt’asının muhafazasında 3 Eylül 1071 tarihinde
memleketine gönderildi.34 Selçuklu Sultanı Alp Arslan ile Bizans Đmparatoru
Romanos Diogenes arasında yapılan anlaşmaya göre Bizans Đmparatoru fidyesi için
100.000: Bizansın da yıllık 360.000 dinar ödemeyi evvelce Abbasilere ait bulunan
Sugur şehirlerinden Antakya, Urfa, Menbiç, Ahlat ve Malazgirt beldelerinin
Selçuklulara terkini, Türkmen esirlerin iadesini talep halinde askeri kuvvet
göndermesini kararlaştırdılar.35 Ancak Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes,
Đstanbul’a ulaşmadan gözlerine kızgın demirle mil çekilerek öldürüldü. Böylece Alp
Arslan’ın Đmparator Romanos Diogenes ile akdetmiş olduğu anlaşma hükümsüz
kalmış oldu. Yeni seçilen Đmparator VII. Mikhail Dukas (1071-1078)’ın anlaşma
şartlarını tanımaması üzerine Antakya kısa bir süre daha Bizans hakimiyetinde
kaldı.36 Bizans’ın Selçuklulara karşı çıkardığı son ve en kuvvetli ordusunun
Malazgirt ovasında imha edilmesi ile Bizans savunması yıkıldı ve Anadolu’nun
Türklere açılmasına sebep oldu.
Sultan Alp Arslan, Anadolu’nun fethini emir verdikten sonra Türkistan
seferine çıkmak zorunda kaldı. Böylece Türkmenler, artık karşılarında bir Bizans
ordusu kalmadığı için ordular ve kitleler halinde Anadolu’nun fethine ve iskanına
başladılar.37
34
Kafesoğlu, s. 39.
Abu’l Farac,s.323.
36
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 144.
37
Turan, s. 135.
35
307
Sultan Alp Arslan, Karahanlı hükümdarı Şems’ül mülk Nasr Han ile o sırada
Harezm’de bulunan Melik Đlyas arasındaki savaş sebebi ile tertiplediği Türkistan
seferi esnasında esir edilen bir kale kumandanı tarafından hançerlendi. Böylece Türk
ve Đslâm tarihinin en seçkin simalarından biri olan bu büyük hükümdar 25 Kasım
1072 tarihinde vefat etti. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın vefatından sonra oğlu
Melikşah
(1072-1092)
Selçuklu
Sultanı
ilan
edildi.
Sultan
Melikşah,
hükümdarlığının ilk iki yılında sınırları müdafaa ve Selçuklu Devletin’deki iç
mücadelelerle uğraştı.38
38
Kafesoğlu, s. 40-41.
308
7.4. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın Antakya’yı Alması
Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah, Selçuk’un oğlu
Arslan Yabgu’nun torunuydu. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’a karşı giriştiği saltanat
mücadelesinde Kutalmış, 1064 yılında mağlup ve maktul düşünce oğulları Mansur,
Süleyman, Alp Yulak, Dolat, Bizans hududuna sürgün edildi.39 Anadolu’da
yaşamaya başlayan Selçuk’un soyundan gelen bu beyler Anadolu Türkmenlerini
etraflarında toplamağa başladılar. Selçuk’un soyundan bir başa muhtaç bulunan bu
Türkmenlerin bir kısmı da zaten Tuğrul Bey’e ve Alp Arslan’a karşı ayaklanmış ve
bu sebeple Anadolu’ya kaçmış Türkmenlerden olan Yavgulular idi. Kutalmışoğlu
Süleyman Şah, bu Türkmenlerden büyük bir ordu ile birlikte Anadolu’nun güneyine
Antakya üzerine yürüdü. Eski Đmparator Romanos Diogenes’in oğlu Konstantin ile
Antakya valisi Isaakios Komnenos, Süleyman Şah’la savaştılarsa da bunlardan
Konstantin öldürüldü ve Isaakios Komnenos ise esir alındı. Bunun üzerine Süleyman
Şah ile Antakya valisi Isaakios Komnenos arasında 1074 yılında yapılan anlaşmaya
göre Antakya valisi fidye olarak 20 bin altın verecek ve Türkmenler Antakya
bölgesine akınlar yapmayacaklardı. Süleyman Şah, bu barış anlaşmasından sonra
Konya’ya geldi ve bu şehri aldı. Buradan yoluna devamla 1075 yılında Đznik’i
fethedip bu şehri Selçuklu Devleti’nin merkezi yaptı.40 Türkler, Anadolu’da
hakimiyet kurup Đstanbul surlarının önüne kadar geldikleri sırada birisi Anadolu’da
diğeri Balkanlarda iki Bizans komutanı Đmparator olmak için isyan etmişlerdi.
39
Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve âyet-us-Sudur,(Çev. Ahmed Ateş), I. cilt, T.T.K.
Yay. Ankara, 1999, s.114-115.
40
Yınanç, s. 87.
309
Nikephoros Bryennios, Đmparatorluğun Avrupa arazisinde bulunan Bizans
askeri aristokrasisinin en itibarlı mümessili idi. Nikephoros Bryennios, doğum yeri
olan Edirne’den büyük bir orduyla Đmparatorluğun başşehrini zaptetmek için 1077
yılının Kasım ayı yola çıktı. Anadolu theması’nın meşhur komutanlarından
Nikephoros Botaneiates, 24 Martta Đstanbul’a girerek aynı gün patriğin eliyle
taçlandırıldı. Đhtiyarlamakta olan Botaneiates’in gücü devleti karışıklıklardan
kurtarmaya yetmezdi. Onun kısa saltanat devresi sadece bu çözülme devrinin son
sahnesini teşkil etmiş ve isyanlar, iç savaşlarla geçmiştir. Bizans Đmparatorluğunda
kabiliyetli genç komutan Aleksios Komnenos Đmparator Botaneiates’in hizmetinde
muhalif Bryennios’u bertaraf etti. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleymen Şah, Bizans’ta
başlayan taht kavgalarına karışarak 1078 yılında Botaniates’i Đmparator yapmak
suretiyle hakimiyetini genişletti ve devletini kuvvetlendirdi. Bu sayede Anadolu
Selçuklu ordusu Üsküdar (Chrysopolis)’e kadar ilerleyerek orada karargah kurdu.41
Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah, Anadolu’da hakimiyetini kurduğu
sırada Selçuklular, Şam bölgesine tam hakim olmuşlardı. Böylece Anadolu Selçuklu
Devleti ile Büyük Selçuklu Devleti’nin karşı karşıya gelmesi artık an meselesiydi.
Selçuklu Devleti’nin Şam bölgesine hakim olmasında Şiilikle mücadele önemli bir
etkiye sahipti. Sultan Alp Arslan’ın son yıllarında Şam’ın zaptına memur edilen
Bağdad şihnesi Ay-Tiğin’den başka Şam bölgesine aynı vazife ile gönderilen Sultan
Melikşah’ın komutanı Türkmen beylerinden Harezmli Uvakoğlu Atsız, daha önce
başbuğları idaresinde bu havaliye gelen Naveki Türkmenlerinin işgal ettiği Filistin’i
aldı.42
41
42
Ostrogorsky, s.322-323.
Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.73.
310
Selçuklu Devleti namına Şam bölgesinde fetihlerde bulunan Emir Atsız, hala
Fatimi egemenliğinin hüküm sürdüğü Şam üzerine yürüdü. Atsız, Şam’ı 1075 yılında
kuşatmaya başladı ve bu kuşatma bir yıl boyunca devam etti. Şam halkının, uzun
süren bu kuşatmadan dolayı sıkıntı içinde olmasından Fatimi kumandanı Đntisar,
1076 yılının Temmuz ayında Şam’ı Atsız’a teslim etti. Emir Atsız, Şam Fatimi
kumandanı Đntisar’a kenti kendisine barış yoluyla teslimine karşılık olarak Banyas ve
Yafa kıyı kentlerinin yönetimini verdi.43 Fakat Atsız’ın 1077’deki Mısır seferinde
Kahire önünde muvaffak olamaması üzerine, Sultan Melikşah tarafından kardeşi
Tutuş, Şam bölgesi meliki tayin edildi. Şam’ı kuşatmış olan Mısır ordusunu geri
dönmeye mecbur ettikten sonra Atsız’ı da ortadan kaldıran Tutuş, bölgenin rakipsiz
sahibi oldu.44
Orta Anadolu’da ve Doğu Anadolu’da başarılı fetihler yapan Türkmenler
Anadolu’ya hakim oldular. Türkler’in Orta Anadolu’ya yerleşerek batı ya doğru
ilerlemeleriyle Anadolu’nun güney ve güney doğusuyla Bizans merkezinin karadan
bağlantısı kesilmişti. Bu durumu değerlendiren Filaretos, Anadolu’nun güney
doğusunda yaptığı akınlar sonucunda buraya yerleşti. Daha önceki Bizans
Đmparatoru Romanos Diogenes zamanında büyük vazifelerde bulunan general
Filaretos, Diogenes’ten sonra vukua gelen karışıklıklardan istifade ederek evvelce
kendisine savunması için emanet edilen Maraş şehrine yerleşmişti.45
43
Đbnu’l- Esir, X. cilt, s. 98-99.
Kafesoğlu, s. 43.
45
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 147.
44
311
Fileratos, bu kez Bizans’a tabi olmayarak Maraş-Urfa arasındaki yerleri ele
geçirerek bölgede hakimiyetini genişletmişti. Fakat Türkmenlerin, akınlarından
kaçan Filaretos güneye doğru ilerleyerek Tarsus ve çevresindeki kaleleri ele geçirdi.
Güney ve Güneydoğu’da Bizans’la alakası kesilen Bizans komutanları Fileratos
etrafında toplanmak mecburiyetinde kaldılar. 1078 yılında Bizans’ın son Antakya
valisi Vasag’ın şehrindeki Bizans askerleri tarafından öldürülmesi üzerine soylular
taburunca çağrılarak Antakya Filaretos’a teslim edildi.46 Fileratos, Antakya’yı
almasıyla hakim olduğu Güneydoğu Anadolu’nun merkezini bu şehir yaptı.
Antakya’yı merkez yapmasıyla bu bölgeye hakim olması zor görünüyordu. Bu
sebepten Fileratos, hakim olduğu bu bölgeyi koruyabilmek için Musul ve Haleb
hükümdarı Şerefuddevle Müslim’e Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’a ve
Selçuklu Şam Meliki Tutuş’a vergiler ve hediyeler gönderiyordu. Bu üç hükümdarda
Sultan Melikşah’a tabi idiler. Filaretos, Sultan Melikşah’a da hediyeler göndererek
bu hükümdarların taarruzundan kendisini muhafazaya çalışıyordu.47
Anadolu’nun güneyinde bu olaylar olurken Bizans Đmparatorluğu kendi iç
mücadeleleri ile uğraşıyordu. Bizans Đmparatoru olmak için Botaneiates ve daha
sonra da Melissenos’un Süleyman Şah ile işbirliği yapmaları Türklere Anadolu’nun
fethini oldukça kolaylaştırmıştı. Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah, 1080
yılında Anadolu’nun güneyinden Marmara’ya kadar bütün Anadolu’ya hakim
olmuştu. Bizans’ı bu çöküşten kurtaracak askeri aristokrasinin imparatorluk tacını
kazanmaya çalışan bütün temsilcileri içinde Đmparatorluk için en büyük aday
komutan Aleksios Komnenos görünmekteydi.
46
47
Abu’l Farac, s.331.
Yınanç, s. 121.
312
Aleksios Komnenos, Đstanbul surları önüne geldi ve garnizonu büyük
kısmıyla yabancılardan, kısmen de Alman ücretli savaşcılardan oluşan Đstanbul’a bu
Alman muhafızların reisiyle anlaşmak suretiyle girdi. Aleksios Komnenos’un ordusu
da Đstanbul’u koruyan ordu gibi yabancı asıllı unsurlardan müteşekkildi. Bu sebeple
başlayan ve üç gün süren savaş sonunda Botaneiates, Patriğin tahtından feragat
etmesi teklifini kabul etti. Böylece 4 Nisan 1081 tarihinde Aleksios Komnenos
(1081-1118) Bizans Đmparatoru oldu.48 Bizans Đmparatoru Aleksios Komnenos,
Đmparator olunca ilk iş olarak Anadolu Selçuklu Komutanı Ebu’l Fevaris ile 1081
yılında Đstanbul’un Anadolu yakasındaki Dragos çayını Bizans-Selçuklu hududu
olarak tanıyan bir anlaşma imzaladı.49 Böylece Bizans Đmparatoru, Balkanlardaki
Türklerin saldırılarına karşı hareket ederken Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah
da hakimiyetini Anadolu’da genişletme imkanı buldu. Bu barış anlaşmasından sonra
Süleyman Şah, 1083 yılında Antakya bölgesine gelerek Adana, Tarsus, Masisa ve
Anazarba şehirlerini fethederek Đznik’e geri döndü.50
Antakya bölgesini yöneten Filaretos, Süleyman Şah’ın bu ilerlemesine karşı
destek bulmak için 1084 yılında Antakya’da şıhne olarak Türk asıllı olması
muhtemel Đsmail adlı Müslüman birisini bıraktıktan sonra yine kendi yönetimi
altında Urfa’ya doğru gitmek üzere Antakya’dan ayrıldı.
48
Ostrogorsky, s. 323-324.
Kafesoğlu, s. 43.
50
Turan, s. 200-201.
49
313
Filaretos’un yokluğundan yararlanmak suretiyle Antakya şıhnesi Đsmail ve
babasının hapsinden kurtulmayı başaran Filaretos’un oğlu Barsam, askerlerin ve
halkın desteğini sağlayarak Antakya’yı bu sıralarda başkent Đznik’te bulunan
Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleyman Şah’a teslime karar verdiler. Bunu
gerçekleştirmek amacıyla Süleyman Şah’a özel bir mektup göndererek onu
Antakya’ya davet ettiler. Süleyman Şah, bu çağrıyı kabul ederek yerine Ebu’l
Kasım’ı bırakarak Antakya’ya gitmek üzere Đznik’ten ayrıldı.51 Süleyman Şah,
Đznik’ten ayrılırken Şerefuddevle Müslim ve Tutuş’un daha evvel davranarak
Antakya’yı almaları ihtimali karşısında Antakya fethi harekatını çok gizli tutmak
mecburiyetinde kaldı. Böylece, geceleri sürekli bir şekilde hareket, gündüzleri de
vadilerde saklanmak suretiyle Anadolu’yu baştan başa geçerek Antakya surlarının
önüne gelmeyi başardı. Süleyman Şah, şıhne Đsmail ile işbirliği yaparak surların
şerefelerine ipler arttırmak suretiyle 280 kişiden ibaret olan Türk askerlerini yukarı
çıkartmış, onlar da gizlice aşağı inip Faris kapısını açtıktan sonra bütün atlılar (H.477
Şaban ayının 15. Cuma günü) 12 Aralık 1084 tarihinde Antakya’ya girdiler.52
Süleyman Şah’ın askerlerinin Antakya’ya girmesiyle Antakya halkı içkaleye, bir
kısmı da Habib Neccar dağına sığındılar 300 atlı kuvvetle Antakya’ya gelen
Süleyman Şah’a, Mincak adlı bir Türkmen Bey’i 108 atlı kuvvetiyle katıldı. Böylece
daha da güçlenen Süleyman Şah direnmeye çalışan Filaretos’un askerlerini kesin bir
yenilgiye uğratmıştır.53
51
Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.128.
Yınanç, s. 122
53
Ibn el-Adim, Zubdet el-Haleb min Tarihu’l Haleb, I. Cilt, s.314
52
314
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Ramazan (Ocak 1085) tarihinde Antakya’ya
girdi. Đçkale dışında şehre hakim olan Süleyman Şah, evlere girilmemesi, halktan bir
şey alınmaması, esirlerin salıverilmesi ele geçirilen ganimetlerin kent dışına
çıkarılmayıp düşük bedelle de olsa içerde satılması konularında buyruk çıkardı.
Süleyman Şah, Antakya’da içkale de direnen askerlere karşı şiddetli bir saldırı
yaparak 12 Ocak 1085 tarihinde iç kale de fethedildi. Antakya halkına iyi
davranışlarda bulunan Süleyman Şah, Hıristiyan halkın ibadet edebilmeleri için
Meryem Ana ve St. George (Aziz Cercis) adlı iki kilisenin inşasına izin verilirken
savaş sırasında yıkılan yerler onarıldı.54 Süleyman Şah, Hıristiyan aleminin beş
Patriklik merkezinden biri olan Antakya’nın fethini55, özel bir elçiyle Selçuklu
Sultanı Melikşah’a bildirmiş, bunun üzerine çok sevinen Sultan başkent Đsfahan’da
bu uğurlu fethi kutlatmıştı.56
54
Azîmî Târihi, s.24.
Antakya fethi hususunda kentin valisi Filaretos’un Urfa’ya gittiği sırada oğlu
Barsam’ın kenti Süleyman Şah’a teslim etmiş olduğu ile alakalı bilgiler çeşitli
kaynaklarda ve eserlerde birbirinden çok az farkla aşağı yukarı aynı şekilde
anlatılmaktadır. Đbn el-Kalânisî, s.117’de Süleyman Şah’ın Antakya’yı aldığını
belirtiyor. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 161’de Đşkhan’ın, Fileratos’u kandırıp
Urfa’ya getirdiği yazıyor. Abu’l Farac, I. Cilt s. 331’de Pilardos’un (Fileratos)
Antakya’yı bırakarak Đstanbul’a gittiği sırada Đranlı vali Đsmail’in yardımıyla kentin
ele geçirildiğini anlatır. Claude Cahen, Osmanlılardan önce Anadolu, s. 92’de
Antakya’daki yerli halktan Süleyman Şah’a çağrı geldiğini yazarken Osman Turan,
Selçuklular Târihi ve Türk-Đslâm Medeniyeti, s.201’de Đslâmiyeti kabul eden
Filaretos’a kızan Antakya halkı oğlu da dahil olmak üzere Süleyman Şah’ı davet
ettiklerini yazar. Azîmî târihi (Çev. Ali Sevim),s.24’de Kutalmışoğlu Süleyman,
1084 yılının Aralık ayında 300 atlıyla Antakya’yı fethettiğini söyler. Kerimüddin
Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l Ahbar, (Çev.Mürsel Öztürk), s.14’te Süleyman
Şah’ın Antakya’ya girdiğinde Antakya halkının gönlünü aldığını ve onlara iyi
davrandığını yazar.
56
Sevim, s. 112.
55
315
Süleyman Şah’ın Antakya’yı almasıyla Haleb emiri Şerefuddevle Müslim b.
Kureyş el-Ukayli, sıranın Haleb’e geleceğini düşündü. Bu nedenle Antakya
bölgesine hakim olan Süleyman Şah’ın Haleb’i alma ihtimaline karşı Haleb’e iki bin
atlı göndererek savunma hazırlıklarına başladı. Ayrıca Süleyman Şah’a mektup
göndererek aralarının açılmasını sağladı. Bu mektup ‘‘Şam’ın Arap diyarının ve
oraya bağlı yerlerin gelirini ıkta57 olarak ben almaktayım Antakya’nın haracı58 da
ona dahildir. Oradan her yıl bana 300 bin dinar gelmesi gerekir.’’ Deyince Süleyman
Şah, bu mektuba ‘‘ Antakya’nın durumu Sultan Melik Şah’a arz edilmiştir. Her ne
buyurulursa ona göre hareket ederim. Fakat Antakya valisi gayri müslim idi ve haraç
veriyordu. Şehir Đslâm beldelerinden olduğuna göre oradan nasıl haraç alınabilir.’’
diye cevap verdi.59 Böylece Süleyman Şah ile Müslim arasında şiddetli bir düşmanlık
esmeye başladı. Haleb Emiri Müslim, büyük bir orduyla Azaz’dan hareketle Amik
ovasında Afrin çayının yakınında Kurzahil’e kamp kurdu. Müslim’in kalabalık bir
orduyla gelmekte olduğunu haber alan Süleyman Şah dört bin atlıdan oluşan
kuvvetiyle derhal Antakya’dan çıktı ve Müslim’in konakladığı Kurzahil’de
karşılaşan iki ordu 20 Haziran 1085 tarihinde savaşa tutuştular ve Müslim’in ordusu
hezimete uğrayarak Müslim öldü. Anadolu fatihi Süleyman Şah, kazandığı bu önemli
zafer sonucunda Haleb’e gelerek bu şehri topraklarına kattı.
57
Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.129. Đslâmiyette Ikta, devlete ait arazinin yalnız yıllık vergi
veya hasılatın onda birinin bir hizmet karşılığında herhangi bir şahsa bırakılması
demektir. Ikta memuriyetle ve hizmetle kaim olduğu için icabında bu arazinin öşür
ve resmi hazinece de idare edilebilir veya başka birine verilebilirdi.
58
Haraç, gayri müslimlerden alınan vergide kullanıldığı gibi toprak vergisinde de
kullanılmaktaydı.
59
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, (Çev. Mürsel Öztürk),
T.T.K. Yay., Ankara, 2000, s.14-15.
316
Anadolu ile Şam memleketini birbirine bağlayan önemli bir ticaret yolu
üzerindeki Antakya’nın fethi sonucu sınırları Haleb’e kadar uzanan Süleyman Şah ile
Sultan Melikşah’ın kardeşi Şam meliki Sultan Tutuş arasında bölgeye hakim olma
konusundaki mücadele birbirleriyle akraba olan bu iki Selçuklu Kumandanını karşı
karşıya getirdi. Tutuş, büyük bir orduyla Haleb’i Süleyman Şah’tan almak için
geldiğini öğrenen Süleyman Şah, onu karşılamak üzere, kuvvetleriyle birlikte hiç
vakit kaybetmeksizin derhal harekete geçti. Birbirlerine karşı hareket halinde olan iki
Türk ordusu Haleb’e üç mil kadar uzaklıktaki Aynu Seylem yöresinde karşılaştı.
Aynu Seylem’de yapılan savaşta Tutuş’un ordusu Süleyman Şah’ın ordusunu
hezimete uğrattı ve Süleyman Şah, 5 Haziran 1086 tarihinde bu savaşta öldü.60
Süleyman Şah’ın Antakya’daki veziri Hasan b. Tahir Süleyman Şah’ın Tutuş’la
yaptığı savaşta tutsak alındı. Fakat daha sonra Tutuş tarafından salıverildiğinde
(Mayıs/Haziran 1086) Hasan b. Tahir Antakya’ya gitti. Tutuş, bu savaştan galip
ayrıldıktan sonra Antakya’yı kuşattığında Antakya veziri Hasan b. Tahir, şehri bizzat
Sultan Melikşah’a teslim edeceğini bildirdi. Bu sebeple Melikşah, 1086 yılında
Porsuk, Bozan ve Ak-sungur ile birlikte Musul’a ve oradan da Haleb’e doğru hareket
etti. Melikşah, Haleb’e vardıktan sonra Antakya’ya giderek bu şehri Süleyman
Şah’ın veziri Hasan b. Tahir’den teslim aldı.61 H.481/M.1086 yılında Antakya’dan
Süveydiye (Samandağ)’a geçen Sultan Melikşah62, atıyla denizin dalgalarına girerek
kılıcını suya çarptı ve denizden götürdüğü kumları babasının türbesine serperken de
‘‘ Ey babam, sana müjdeler olsun! Küçük yaşta bıraktığın oğlun devletin sınırlarını
Akdeniz’e kadar götürdü.’’ Hitabiyle Alp Arslan’ın ruhunu şad eyledi.
60
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 168.
Đbn el-Adim, Buğyet el-Taleb fi Târihu’l Haleb, s.70.
62
Râvendî, s.126.
61
317
Selçuklu Sultanı Melikşah, Antakya’dan Đsfahan’a dönmeden önce
Antakya’yı Yağısıyan’a, Urfa’yı Bozan’a ve Musul havalisini de Çökermiş’e ikta etti.
Melikşah, Haleb kalesine Nuh et Türki’yle beraber dört bin atlı yerleştirerek
Kasımuddevle Aksungur’u Haleb valisi olarak atadı. Aksungur’un Haleb yöresinde
valiliği yedi yıl sürdü. Melikşah, Tutuş’u sadece Şam meliki olarak bırakıp
Antakya’ya Yağısıyan’ı vali tayin etmek suretiyle kenti doğrudan doğruya Selçuklu
Devleti’ne bağladı.63
63
Azîmî târihi, s.25-26.
318
7.5. Selçuklu Valisi Yağısıyan Dönemi’nde Antakya
Selçuklu Sultanı Melikşah, 1086 yılında Antakya’ya geldiğinde bu şehre
Yağısıyan’ı vali tayin etmek suretiyle şehri doğrudan doğruya Selçuklu Devletine
bağladı. Yağısıyan, bu tarihten itibaren Haçlıların 1098 yılında Antakya’yı almasına
kadar Selçuklu Antakya valisi olarak Antakya’yı yönetti. 1089 yılında Fatimilerle
Selçuklu Şam meliki Tutuş arasındaki mücadelede Yağısıyan, Tutuş’a yardım etti.
Tutuş’un Şam’a gelip bu bölgede Selçukluların hakimiyetini kurmasıyla Fatimiler,
bu bölgeye saldırmaya cesaret edemiyorlardı. Ancak Fatimiler, 1089 yılında Şam
bölgesinde çıkan karışıklıklardan istifade ederek Şam bölgesine saldırdılar. Fatimi
başkumandanı, ele geçirdiği bütün kent ve kalelerdeki Selçuklu kumandan ve
yöneticilerini hapsetmiş, mallarına el koymuştu. Çok geçmeden adı geçen kentlerden
ayrılan Fatimi ordusu, Mısır’a geri döndü. Şam meliki Tutuş, derhal Sultan
Melikşah’a elçiler yollayarak sözkonusu Fatimi istilasını bildirerek Sultan
Melikşah’tan ‘‘ Haleb valisi Aksungur, Antakya valisi Yağısıyan ve Urfa valisi
Bozan’a Fatimilere karşı girişeceği askeri harekatta kendisine yardımcı olmaları
hususunda buyruk göndermesini’’ istedi. Tutuş, Haleb valisi Aksungur’la
anlaşmazlığa düşmesi nedeniyle bu emirle birlikte Antakya valisi Yağısıyan ve Urfa
valisi Bozan’ın da kendisinden ayrılmasıyla Fatimilerin merkezi Mısır’a gidemeden
1091 yılı sonlarında Şam’a dönmek zorunda kaldı.64
64
Sevim, s. 134-137.
319
1091 yılının Eylül ayında Antakya’da şiddetli bir deprem oldu. Bu şiddetli
depremde şehrin surlarının büyük kısmı yıkılırken kuleleri devrildi ve bir çok insan
öldü.65 Bu depremden bir yıl sonra Selçuklu Sultanı Melikşah, 20 Kasım 1092
yılında öldü. Antakya valisi Yağısıyan, Şam meliki Tutuş’a tabi olarak Antakya
bölgesinde hakimiyetini devam ettirdi.66 Daha sonra Tutuş, Selçuklu Sultanı olmak
için 1095 yılında Berkyaruk’un Selçuklu ordusu ile savaştı ve bu savaşta Tutuş
öldü.67 Şam Meliki Tutuş’un ölümünden sonra oğlu Melik Rıdvan Haleb’i almak
için Şam’dan hareket etti. Fakat Hıms valisi Cenahuddevle Melik Rıdvan’ın Haleb’i
almasını istemiyordu. Bu sebepten Haleb yakınlarında Cenahuddevle ile Melik
Rıdvan’ın orduları karşılaştığında Selçuklu Antakya valisi Yağısıyan’ın Melik
Rıdvan’a yardım etmesiyle Cenahuddevle’nin ordusu bozguna uğradı. Böylece Melik
Rıdvan, Antakya valisi Yağısıyan’ın yardımıyla Haleb’e girerek Haleb Selçuklu
Melikliğini kurdu. Melik Rıdvan, 1096 yılında Haleb çevresinde askeri harekatlar
yaparak hakimiyet alanını genişletti.68
Melik Rıdvan’ın Haleb’e hakim olmasından bir yıl sonra 1097 yılının Ekim
ayında Haçlılar, Antakya valisi Yağısıyan’ın hakimiyet bölgesine girerek Maraş ve
Haleb’ten gelen yolların birleştiği Asi ırmağı üzerinde Demir köprüyü geçerek
Antakya surlarının önüne geldiler. Böylece Haçlılar, Antakya’da Selçuklu
hakimiyetine son vermek için şehri kuşattılar.69
65
Başkumandan Simbat Vekayinamesi, s. 47.
Azîmî Târihi, s.27.
67
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s. 183.
68
Đbn el-Kalânisî, s. 133.
69
Sevim, s. 183.
66
320
Haçlıların, 1098 yılında Antakya’yı kuşattığı zaman şehir planı: Thomas Asbridge,
The First Crusade, Oxford University Press, 2004, s.161’den alınmıştır.
321
7.6. Haçlıların Antakya’yı Alması
Türkmenler, Malazgirt zaferinden sonra Selçuklu Devleti’nin koruması
altında Anadolu’ya girerek Bizans’ın merkezine kadar geldiler. Selçuklular,
Anadolu’da hızla ilerleyerek Bizans başkentine yaklaşmalarıyla birlikte Patriklik
merkezlerinden Antakya ve Kudüs’ü de hakimiyetleri altına almaları sebebiyle
Bizans Đmparatoru Aleksios Komnenos, Selçukluların Anadolu’da ilerlemelerine son
vermek maksadıyla Papa II. Urbanus’tan yardım istedi. Bunun üzerine Patriklik
merkezlerini tekrar Hıristiyan alemine kazandırmak, Hıristiyan hacıların Kudüs’e
gidişlerindeki Selçuklu engelini kaldırmak ve Türklerin kontrolü altına girmiş olan
ticaret yollarını da tekrar Hıristiyan hakimiyetine sokmak gibi çeşitli amaçlar güden
Papa II. Urbanus, 27 Kasım 1095 tarihinde Clermont Konsilinde Anadolu’ya Haçlı
seferleri düzenlenmesi çağrısı yaptı.70 Bu çağrı üzerine organize edilen Haçlı
Seferlerinin birincisinde, binlerce atlı ve piyadeden oluşan büyük bir Haçlı ordusu
Anadolu’ya girerek Đznik kentini ele geçirdi. Haçlı lideri Bohemond, Đznik’te Bizans
Đmparatoru Aleksios Komnenos’a Haçlıların Anadolu’da aldıkları toprakları Bizans’a
bırakacaklarına söz vererek Đznik’ten Antakya’ya hareket etti.71
70
Anadolu’ya geçerek Antakya’ya yaklaşan Haçlı ordusu hakkında kaynaklar
birbirinden farklı rakamlar vermektedir. Örneğin Urfalı Mateos’a göre “Franklar,
100 000 piyade ve 100 000 atlı oldukları halde Kapadokya sınırlarını geçtiler ve
Toros Dağı’nın sarp eteklerine geldiler.”(Urfalı Mateos Vekayinamesi,s.191) Albert
Aix’e göre ise bu sayı 600 000 civarındadır. Ancak,Đznik kuşatması ve Anadolu’daki
ilerleyiş sırasında verilen kayıplar göz önünde tutulursa bu rakamın abartılmış
olduğu görülür. Steven Runciman, Haçlı seferleri Târihi, (Çev.Fikret Işıltan),
I. Cilt ,T.T.K. Yay., Ankara,1998,s.263.
71
Đbn el-Kalânisî, s. 134-135. Haçlıların, Bizans Đmparatoru’na verdiği söz
hususunda Ayrıca bkz. Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.228.
322
Haçlılar, Şevval (Eylül/Ekim) ayının sonunda Antakya’ya ulaştılar ve savaş
için karargah kurup şehri kuşattılar.72 Haçlı liderlerinden Bohemond komutasındaki
400 atlıdan oluşan öncü Haçlı birliği, 21 Ekim 1097 tarihinde Antakya surları önüne
gelerek St. Paul kapısı karşısına yerleşti. Altın sarısı, yeşil, kırmızı ve diğer renkteki
kalkanların erguvanların altında çelik pulları parlayan zırhlar ve miğferler giymiş
300.000 silahlı olmak üzere, toplam olarak yaklaşık 600.000 kişiden oluşan
muazzam Haçlı ordusu, 22 Ekim 1097'de Antakya surları önüne gelerek
Bohemond’un ordusuna katıldı. Antakya şehri, Selevkoslar zamanında yapılıp
Bizans döneminde onarılarak tahkim edilen Đstanbul surlarından sonra en yüksek ve
kuvvetli surlara sahipti. Habib Neccar (Silpius) dağından Asi'ye kadar inen, 360 kule
ile desteklenmiş 12 km. Uzunluğunda şehri çepeçevre saran muazzam surları ile
zaptedilmesi imkansız gibi görünen Antakya, Haçlıların hayranlık ve saygı
duydukları bir şehir olarak önlerinde durmakta idi. Hz. Đsa'ya inananlara ilk kez
Hıristiyan adının verildiği ve Havari Peter tarafından kurulan ilk kilisenin bulunduğu
Antakya’nın surlarının önünde duran Haçlıların dini duyguları çoştu.73 Antakya’nın
altı ana giriş kapıları, Halep yönünde St. Paul Kapısı, Daphne (Harbiye) ve Lazkiye
yönünde St. George Kapısı, (Samandağ veya Süveydiye) yönünde Asi üzerindeki
tahkim edilmiş bir köprüden sonra geçilen Köprü Kapısı idi. Köprü Kapısının
kuzeydoğusunda yer alan Dük Kapısı ile bunun doğusundaki Köpek Kapısı, Silpius
dağında Demir kapı (bu kapı şu an hala ayakta durmakta) kente açılan kapılardı.74
72
Azîmî Târihi, 30.
Thomas Asbridge, The First Crusade, Oxford University Press, 2004, s.154.
74
Asbridge, s.139.
73
323
Haçlılar, St. Paul Kapısı ile Dük ve Köpek kapılarının karşısına yerleşip,
kenti önceleri sadece kuzey ve kuzeydoğu yönünden kuşatacak şekilde dağıldılar. Bu
dağılımda Tarento Kontu Bohemond St. Paul Kapısı'nın karşısındaki alana
yerleşirken, Normandie dükü Robert ile Flandre kontu Robert onun sağında yer
aldılar. Toulouse kontu Raymond ile Le Puy Piskoposu Adhmar de Monteil ve
Lorraine dükü Godfroi de Bouillon, Köpek Kapısı ile Dük Kapısı karşısından,
Asi'nin batıya dönerek surlara yaklaştığı alanda birliklerini konuşlandırdılar. Haçlı
ordusunun geri kalan bölümü, Bohemond'un arkasında ihtiyat kuvvet olarak
beklemekteydi. Şimdilik, Köprü Kapısı ile St. George Kapısı'nı serbest bırakan
Haçlılar, kendilerine takviye gelecek şekilde olan Đskenderun ve St. Simeon limanına
bağlantı sağlayan ve Türklerin, Asi'nin karşı tarafı ile ilişkisini kontrol altında
tutacak bir ‘‘Sal Köprü’’ inşa ettiler ve Türklerin zaman zaman sur dışına çıkarak
Haçlı kampına verebilecekleri zararı azaltacak tedbirleri almaya başladılar.75 Bu
ciddi tehdit karşısında, elindeki 20.000 piyade ve 7.000 atlı ile Antakya'yı savunma
durumunda olan kentin valisi Yağısıyan bir yandan surları tamir ve tahkim ettirip,
diğer yandan, oğulları Şems üd-devle ve Muhammed’i göndererek başta Selçuklu
Devleti Sultanı Berkyaruk olmak üzere Musul valisi Gürboğa, Suruç emiri Artukoğlu
Sökmen, Sincar emiri Arslantaş, Sümeysat emiri Đlgazioğlu Süleyman ve Diyarbakır
bölgesindeki Türkmen beylerine Haçlılara karşı Antakya'ya yardıma gelmeleri için
çağrıda bulundu.76
75
76
Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi,(Çev.Fikret Işıltan), I.cilt, s.98.
Sevim, s.183.
324
Antakya kuşatması sırasında, Haçlı komutanlarından Robert Flanders,
Antakya’dan 22 km. Uzaklıktaki Artah kalesini 1000 haçlı askeriyle aldı. Böylece
Antakya’nın savunması için çok önemli bu kale Haçlıların eline geçmiş oldu.77 Haçlı
birliklerin gerek yorgun olması ve gerekse son derece iyi tahkim edilmiş surlara
saldırmak için yeterli malzeme ve teçhizata sahip olmamaları nedeniyle ağır kayıplar
verebilecekleri ihtimali karşısında kente hücum etmekte tereddüt ettiler. Haçlılar'ın
bu kararsızlığını değerlendiren Selçuklu Antakya valisi Yağısıyan'ın zaman zaman
yaptığı saldırılarla Haçlılara zayiat verdiriyordu. Haçlılar, verdikleri bu zayiatların
yanında hızlı tükettikleri erzakın bitmesi ile başlayan açlıkla mücadele ederek
geçirdikleri zor günlerde ağır kayıplar verdiler. Bu
olaylar sonucu Haçlı
mevcudunun yedide biri açlıktan öldü.78 Kuşatmanın ilk günlerinde kendileri ve
hayvanları için aylarca yetecek kadar yiyecek stokları bulunan Haçlılar, akılsızca
tükettikleri bu erzakın kısa süre içinde bitmesi ile büyük bir kıtlık içine düştüler.
Kuşatmanın üçüncü ayından sonra açlığın pençesinde kıvranmaya başlayan Haçlılar,
bitki kökleri, çeşitli otlar, sürüngenler, at, eşek, deve, köpek ve fareleri yiyerek
açlıklarını bastırmaya çalışırken, giderek artan kıtlık karşısında çok zor durumda
kalmışlardı.79 Dört aydan beri devam eden açlık ve yoksulluk bütün acımasızlığı ile
Haçlı kampını kasıp kavururken, 1097 yılının Aralık ortalarında, Şam Meliki Dukak,
Atabeğ Tuğtekin ve Yağısıyan'ın oğlu Şems üd-devle'nin katılımıyla oluşan bir ordu,
Antakya'ya yardıma gelirken Haçlılar tarafından bozguna uğratıldı ve Hama'ya geri
çekilmeye mecbur kaldı.80
77
Đbn el-Kalânisî, s. 135.
Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I.cilt s.217
79
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.192.
80
Taef Kamal El-Azhari, The Saljuk of Syria during the Crusader, Klaus Schwarz
Verlag, Berlin,1997,s.92.
78
325
1097 yılının son günlerinde artık dayanılmaz hale gelmiş olan açlığa bir
çözüm bulmak için toplanan Haçlı liderleri konseyinde, Bohemond ve Flandre kontu
Robert'in komutasında bir birliğin yiyecek tedarik etmek üzere
Müslüman
topraklarına gitmesine karar verildi. 28 Aralık 1097 tarihinde Hama istikametine
hareket eden 400 süvari ve çok sayıda askerden oluşan bu birlik, rastladıkları bütün
köyleri yağmalayarak yakıp yıkarak bu köylerden topladıkları yiyecekleri Haçlı
kampına getirdiler.81 Büyük bir Haçlı birliğinin kamptan ayrılmasını fırsat bilen
Yağısıyan, Köprü Kapısı'ndan çıkarak ani bir hücumla Haçlılara saldırdı.
Raymond'un uyanıklığı ve zamanında müdahalesi sayesinde geri püskürtülen
Türkler'in zayiatı büyük olurken, Haçlılar'a da ağır kayıplar verdirdiler. 1098 yılının
Şubat ayında Diyarbakır Artuklularından Sökmen ve Hama emiri komutasındaki
ikinci bir kurtarma ordusu da Haçlılar tarafından geri püskürtüldü.82 Bu sırada
Selçuklu Haleb emiri Rıdvan, 12 000 askerden oluşan birlikle Yağısiyan’a yardıma
geldi.83 1097 yılının Kasım ayı ortalarında St. Simeon (Samandağ, eski adıyla
Süveydiye) limanına 13 gemi halinde gelen Ceneviz ve Pisalılar'dan sonra, 4 Mart
1098'de Edgar Atheling komutasındaki Đngiliz gemileri ile getirilmiş olan erzak,
silah, teçhizat ve kuşatma cihazları desteği alan Haçlılar, kentin etrafında yaptıkları
tahkimatla kuşatmanın şiddetini arttırdılar. Kuşatmanın başında gelmiş olan Ceneviz
gemileri, daha sonra Haçlıların maneviyatını yükseltmişken kuşatmanın ortasında ve
kıtlığın bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü bir zamanda, erzak, adam ve malzeme yükü
ile gelen Đngiliz donanması Haçlıların sıkıntısını bir az olsun giderecek gibi idi.
81
Asbridge, s.171.
Taef Kamal El-Azhari, s. 92.
83
Đbn el-Kalânisî, s. 135.
82
326
Gelen malzemeyi, sağ salim Antakya'ya getirmek üzere St. Simeon Limanına
giden Bohemond ve Raymond komutasındaki birlik, dönüşte Türklerin hücumuna
uğradı. Kamptan yetişenlerin yardımıyla savuşturulan bu baskın, Türklerin ağır
kayıplar vererek Köprü Kapısı'ndan içeri çekilmeleriyle sonuçlanırken, atlı ve yaya
bin kişi kaybeden Haçlılar, yardım malzemesini Türklerin elinden kurtarıp kampa
ulaştırmayı başardılar. La Mahomerie Kulesi'nin inşası bu olaydan sonra zorunlu
hale gelmiştir.84 Hüküm süren kıtlık nedeniyle Haçlılar, zaman zaman küçük gruplar
halinde kamptan ayrılarak civardaki köyleri yağmalıyor, tedarik ettikleri erzakı
kampa getiriyorlardı. Türk kuvvetleri, Bohemund’un karargahının üst tarafında
ordugaha dönmek hususunda geç kalan Haçlıları gözleyip bu haçlı askerlerine pusu
kurarak öldürüyorlardı. Haçlı reisleri, Haçlı askerlerini pusuya düşüren Türklerin
yapacakları baskınları önceden görüp tedbir alabilmek amacıyla, kentin doğusunda
Malregard (Kemgöz) adını verdikleri bir kuleyi inşa etmeyi kararlaştırdılar.85
Türklerin gerek saldırılarını ve gerekse St Simeon (Samandağ) limanı yoluyla
Kıbrıs'tan gelen yardım malzemelerini kampa taşıyan konvoyları pusuya düşürmek
için kullandıkları müstahkem köprüye giriş-çıkışı kontrol etmek ve St. Simeon
yolunu
emniyet
altında
tutmak
amacıyla,
Asi'nin
kuzeyinde
Müslüman
mezarlığındaki cami yakınında olduğu için La Mahomerie adını verdikleri ikinci bir
kule inşa ettiler. Böyle bir kulenin gerekli olduğunu fark ederek inşa tekniğini
yapmış olan, Toulouse Kontu Raymond'a izafeten Raymond Kulesi olarak da anılan
Kuleyi malzeme ve teçhizat yokluğu nedeniyle ancak Đngiliz donanması ile gelen
yardımdan sonra 19 Mart 1098 tarihinde tamamlayabildiler ve komutasını
Raymond'a verdiler.
84
85
Asbridge, s.188.
Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I. Cilt, s.168.
327
Benzer amaçlarla, St. George Kapısı'nı da kontrol ederek bir başka kuleyi de
kapının karşısındaki dağın sırtını inşa ettiler ve kulenin yönetimini Tancred'e
bıraktılar. 5 Nisan 1098 tarihinde tamamlanan bu kule Tancred Kulesi kulenin yer
aldığı tepe de Tancred Dağı olarak anılır.86
Musul emiri Gürboğa, Selçuklu Devleti Sultanı Berkyaruk’un özel buyruğu
ile ordusunu hazırladıktan sonra ilk Haçlı kontluğunun kurulmuş olduğu Urfa’yı
kurtarmak için harekete geçti. Haçlılar’a karşı hazırlanan bu orduya Tutuş’un oğlu
Dukak, Atabek Tuğtekin, Hıms valisi Cenahuddevle, Sincar hakimi Arslantaş,
Süleyman b. Artuk ve diğer büyük emirler iltihak ettiler.87 Bu ordu, Urfa’yı üç hafta
süreyle (4-25 Mayıs 1098) kuşattı ise de Kont Baudoin’in şiddetli savunma savaşı
vermesi karşısında başarılı olamadı.88 Bu kuşatma sırasında Antakya valisi
Yağısıyan’ın oğlu Gürboğa’nın yanına gelip yardımını rica etti. Yağısıyan’ın oğlu89
Muhammed, Antakya önündeki Haçlıların kuşatmanın uzun sürmesinde dolayı
morallerinin bozuk ve açlıktan zayıf kaldıklarını bildirdi. Bunun üzerine Gürboğa,
Urfa kuşatmasının güç ve zaman kaybına neden olduğunu anlaması üzerine
kuşatmayı kaldırarak Antakya'ya doğru yola koyuldu.
86
Asbridge, s.195-196..
Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.230.
88
Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri (Çev.M.A. Kılıçbay), Telos
Yay. Đstanbul,1997, s.54.
89
Yağısıyan’ın oğulları hususunda bkz. Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.196,
Yağısıyan’ın, Şems üd-devle ve Muhammed adlarında iki oğlu vardı. Gürboğa’nın
yanına gelen Muhammed’di. Diğeri Şems üd-devle’de, Dukak ve Tuğtekin’den
yardım istemeye gitmişti.
87
328
Gürboğa'nın Antakya'ya yönelmesi, Haçlılar arasında büyük telaşa neden
oldu. Bu durumda ya kuşatmadan vazgeçip ülkelerine dönme çareleri aramak ya da
Gürboğa ile Yağısıyan arasında kalarak Antakya surları önünde ölüp gitmek veya ne
yapıp yapıp kenti ele geçirmek arasında bir tercih yapmak zorunda idiler.90 Haçlılar,
Yağısıyan’ın savunduğu Antakya’yı şiddetle kuşatmayı sürdürüyorlardı. Fakat
kalabalık Selçuklu ordusunun gelmekte olduğunu öğrendikleri zaman büyük bir telaş
ve korkuya kapıldılar. Bir yandan acele savunma önlemleri alırken bir yandan da
başta Bohemend, Tancred, Godefroi ve Raymond olmak üzere bir çok Haçlı
liderlerinin katılmasıyla bir toplantı yapılmış ve kendileri aleyhine son derece
ciddiyet kazanan durum müzakere edilmişti. Bu müzakereler sonunda Bohemond’un
‘‘ işgalden sonra Antakya’nın kendisine verilmesi ve savaş sırasında bütün Haçlı
kuvvetlerini yalnız kendisinin kumanda etmesi’’ benimsenip kabul edildi.91 Yedi ay
13 gün süren ve büyük bir bölümü açlık, yokluk, sefalet ve özellikle son günleri,
Gürboğa komutasında, Antakya'ya gelmekte olan büyük bir ordunun verdiği ölüm
korkusu ile geçen kuşatma sonunda Haçlılar, kahramanlık, sabır ve askeri güçle
yapamadıkları işi Bohemond, kurnazlıkla halletti ve kenti bir ihanet ile ele geçirme
planını yaptı. Bohemond, Antakya kalesinin Keşkeruf tarafındaki burçlarından
birinin savunmasını yöneten Antakya valisi Yağısıyan'ın güvenini kazanmış Ermeni
asıllı Firuz ile Antakya’yı Haçlılara teslim etmesi için anlaştı. Haçlıların lideri
Bohemond, Ermeni asıllı bir muhtedi olan Firuz’a kentin ele geçirilmesinde işbirliği
yapmanın karşılığı olarak çok büyük vaadlerde bulundu.
90
91
Urfalı Mateos Vekayinamesi, s.196.
Maalouf, s.55.
329
Firuz, bir tuzak kurmadığını kanıtlamak üzere, oğlunu Bohemond’a rehine
olarak gönderdi.92 Bohemond'un son güne kadar diğer Haçlı liderlerine dahi
duyurmadan yaptığı bu çok gizli haberleşme sonucunda Firuz, Bohemond ile
anlaşarak kenti satmayı kabul etti ve rehin olarak oğlunu Bohemond'a gönderdi. 2
Haziran'ı 3 Haziran'a bağlayan gece gerçekleştirilmesi karalaştırılan ve taktiği Firuz
tarafından verilmiş olan ihanet planına göre, 2 Haziran'da bütün Haçlılar başlarında
Bohemond olduğu halde, Müslüman topraklarının istila etmeye (ya da Gürboğa ile
savaşmaya) gider gibi hareket ederek kamptan uzaklaşacak, gece yarısından sonra
sessizce geriye dönerek kendisinin koruduğu Đki Kızkardeş Kulesi altına geleceklerdi.
Firuz onları kulenin üstünde bekleyecek ve yukarıya tırmanmalarına yardım ederek
surları aşıp kente girmelerini sağlayacaktı. Bohemond, bu planı ancak o gün Haçlı
liderlerine açıkladı ve Gürboğa'nın güçlü bir ordu ile yaklaşmakta olduğundan
bahsederek, kuşatmayı kaldırmanın utanç verici ve tehlikeli olacağını, kenti
zaptetmekten
başka
çareleri
kalmadığını
ve
savaşın
sadece
kazanılamayacağını söyleyerek, Firuz ile vardığı mutabakatı nakletti.
92
Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.230.
330
silahla
Bazı Haçlı liderlerinin böyle bir yolun Haçlıların itibarı açısından uygun bir
çözüm olmayacağı şeklindeki itirazlarına rağmen, plan aynen uygulandı ve
kararlaştırılan zamanda Đki Kızkardeş Kulesi'nden Firuz'un sarkıttığı bir ip
merdivenle kulenin üstüne tırmanan küçük bir Haçlı birliği, yakındaki kuleleri de ele
geçirdikten sonra o civarda bulunan bir kapıyı açarak, dışarıda beklemekte olan
kalabalık Haçlı grubunun içeriye bir sel gibi akmasını sağladı. 3 Haziran 1098 sabahı
gün ağarırken sesler ve gürültülerle uyanan Antakya halkı, sokaklarda Haçlı
askerleri ile karşılaştı.93 Haçlıların surların içine girmesi ile herşeyin bitmiş ve kentin
düşmüş olduğunu fark eden Yağısıyan, yanında birkaç kişi olduğu halde, iç kalenin
dağ tarafındaki çıkışı olan Demir Kapı'dan dağlara doğru kaçtı. Atları dinlendirmek
için verdiği bir mola sırasında, kendisini teşhis eden Ermeni köylüler tarafından
yakalanarak öldürüldü ve kesilen başı
yüklüce bir mükafat karşılığında
Bohemond'a getirildi. Bu sırada oğlu Şems ud-devle, bir grup Türk askeri ile birlikte,
kente girmiş olan Haçlılar yetişmeden iç kaleye (citadel) ulaşarak oraya sığınmayı
başardı. Haçlılar, iç kaleyi ele geçirmek için bir kaç başarısız hücumdan sonra
şimdilik bundan vazgeçerek kentin yağmasına ve katliama giriştiler.94
93
Urfalı Mateos Vekayinamesi,s.196’da olay, Firuz’un adı zikredilmeden “şehrin
ileri gelenlerinden birisi” şeklinde ifade edilir;Abu’l Farac Târihin’de ise ismi
Ruzbah olan ve Kaşkaruf Vadisi üzerinde ki kuleyi koruyan adama yapılan ve altın
ile gümüş vadedilen anlaşma sonucu, kuleden uzatılan demir sırıklar üzerinde
kurulan bir kule ve ipler yardımıyla Haçlılar’ın surları aştığı ifade edilir. Abu’l Farac
Târihi-II.cilt s.339;Azîmî Târihi,s.31’de Firuz’un zırh yapımcısı olmasından
dolayı”Zerrad Firuz” olarak adı geçer ve “Halis Ermeni asıllı” olduğu belirtilir. S.
Runciman. Haçlı Seferleri Târihi, I. cilt s. 231 dipnot 3’te Gesta Francorum’da
“Pirrus” adının kullanıldığı bahsi yazılıdır. Antakya’nın Haçlılar tarafından alınması
hususunda bkz. Đbnu’l- Esir, 10. Cilt, s.229’da Firuz, için ‘‘ Ruzbe’’ adıyla tanınan
bir zırh ustasıydı. Ayrıca Haçlıların, Antakya’ya cemaziyülevvel (Mayıs 1098)’de
girdikleri ifade edilmiştir.
94
Sevim, s.186.
331
3 Haziran 1098 tarihinde Firuz’un uzattığı merdivenler sayesinde Bohemond’un
bakışları arasında Haçlılar, Antakya surlarına çıktılar. Böylece Haçlılar, Antakya’yı
ele geçirdiler. 19. Yüzyılda Fransız ressam Gustove Dore bu olayın resmini yaptı. Bu
resim için bkz. Thomas Asbridge, The First Crusade, Oxford University Press,
2004, s.154.
332
7.7 Antakya Haçlı Kontluğu’nun Kurulması
Antakya kalesinin surlarına çıkan haçlıların lideri Bohemond, surların
üzerinde ulaşabildiği en yüksek noktaya Haçlı bayrağını dikti. Kentin dışındaki Haçlı
kampını korumak için orada kalan ve olan biteni uzaktan seyreden Haçlılar,
Bohemond'un surlarda dalgalanan bayrağını görünce sevinç çığlıkları atarak kente
doldular. Haçlılar, şehre girince bir çok kişiyi öldürdüler. Bu arada Firuz'un kardeşi
de ölenler arasındaydı. Bir gece içinde onbinden fazla Antakyalı katledildi. Kentteki
büyük evler, ister Müslüman, ister Hıristiyan evi olsun yağmalanıp tahrip edildi.
Dukak, Tuğtekin, Gürboğa, Vessab b. Mahmud ve Cenahuddevle’nin beraberindeki
400 bin kişilik büyük bir Müslüman topluluğundan oluşan ordu Antakya’ya yardıma
gelmeden önce şehrin Haçlılar tarafından işgal edilmiş olduğunu gördüler. Çok
geçmeden Antakya içkalesin de bulunan Türk askerlerinin hala direndiğini haber
alınca asıl ana ordu, hızlı bir yürüyüşle 9 Haziran 1098 tarihinde Antakya önüne
geldi.95 Antakya'ya yardım amacıyla gelen ve Haçlılara korkulu rüyalar gördüren
Musul Emiri Gürboğa'ya karşı kenti ve kendilerini savunma, Haçlıların şimdi en
önemli meselesi idi. Đç kale henüz ele geçmemişti. Bu nedenle Haçlılar, eğlenceyi ve
yağmayı bırakıp bu hayati tehlikelere karşı tedbirler almaya koyuldular. Surların
savunulması dükler ve kontlara arasında paylaşılırken, çıkabilecek bir salgın
hastalığa engel olmak amacıyla yaz sıcağında hemen kokmaya başlayan cesetler
askerler tarafından toplandı ve süratle gömüldü.
95
Azîmî, s.31.
333
Yağısıyan tarafından hapsedilmiş olan St. Peter Kadetrali ve diğer kiliseler
temizlendikten sonra mukaddesatları iade edilerek ibadete açıldı. Yağısıyan
tarafından hapsedilmiş olan patrik Ioannes kurtarılarak tekrar patriklik tahtına
oturtuldu.96 Şems üd-devle'nin kontrolündeki iç kale ile daha iyi ilişki kurabilecek
olan dağ tarafına ve Asi kenarlarına yerleşerek, 10 Haziran'da kenti çepeçevre
kuşattılar. Böylece birkaç gün öncesine varıncaya kadar aylardır Antakya'yı kuşatmış
olan Haçlılar, kenti ele geçirdikten bir kaç gün sonra kuşatılmış duruma düştüler. Đç
kaleden gelen yardım çağrılarına cevap veren Gürboğa, Şems üd-devle'in ısrarla karşı
çıkmasına rağmen iç kaleye kendi ordusundan Ahmet bin Mervan'ı ve
adamlarını yerleştirdi. Çünkü Gürboğa, iç kaleden kente sızmayı planlıyordu.
Gürboğa'nın bu niyetini sezen Haçlılar, kalın bir duvar örerek iç kaleyi tecrid
ettiler.97 Kenti kuşatan Selçuklu birliklerin yaptığı saldırılarla Haçlılara büyük
zararlar vermesi ve hatta 12 Haziran'daki saldırıda, güneybatı surlarında bir kulenin
nerede ise Selçukluların eline geçecek duruma düşerken Haçlılar tarafından
kurtarılması, surun buraya yakın kısmındaki bir çok mahallenin, birliklerin hareketini
kolaylaştırmak amacıyla, Bohemond tarafından yaktırılmasına neden oldu.
Gürboğa'nın giderek artan baskıları karşısında iyice sıkışan ve kenti ele
geçirdiklerinde, ümit ettikleri kadar bol miktarda erzak bulamadıkları için kısa bir
aradan sonra, ikinci kez çektikleri yiyecek sıkıntısı nedeniyle
çalışan Haçlıların birçoğu açlıktan öldü.98
96
Asbridge,s.213.
Sevim, s.186.
98
Đbnu’l- Esir, X. cilt, s.231.
97
334
hayatta kalmaya
Bazıları, St. Simeon Kapısı'ndan yiyecek aramak için çıktıklarında Türkler
tarafından öldürülürken, bazıları da ölüm korkusuna dayanamayıp, binbir tehlikeyi
göze alarak, surların deniz tarafından St. Simeon Limanına doğru kaçtılar.
Ülkelerinde refah ve debdebe içinde yaşayan soylu Haçlılar dahi, bir dilim ekmeğe
muhtaç vaziyette, açlık ve sefalet içinde acı çektiler. Bu hayata dayanamayan, savaş
alanlarının kahramanı vikontu Guillaume le Charpantier ikinci kez kaçtı. Kalanların
da ölüm kenti olarak gördükleri bu yerde moralleri tamamiyle bozulmuştu. Đki hafta
boyunca kuşatılan Haçlılar, açlığın, ümitsizliğin ve karamsarlığın dayanılmaz
boyutlara geldiği o günlerde, 10 Haziran 1098 tarihinde Papaz Stephen Valence,
Raymond'a giderek gördüğü rüyalarda St. Andreas'ın kendisine Đsa Peygamber'in
göğsünü yaralayan mızrağın St. Peter Katedrali'nde mihraba yakın bir yerde gömülü
olduğunu söylemesi üzerine99 sözü geçen yerde 14 Haziran 1098'de yapılan kazıda
bir demir parçası bulan Haçlıların bozulan morallerini yükseldi, açlık ve düşmanın
ezici baskısı bir anda unutuldu.100 Bir mucize niteliği taşıyan bu olaydan sonra artık
tanrının kendilerini koruyacağına ilahi bir coşku içinde inanan Haçlılar, 27 Haziran
1098'de Gürboğa'ya Pierre I'Hermite ile Arapça ve Farsça bilen Herlouin adlı bir
Frank'ı elçi olarak göndererek, kuşatmayı kaldırmasını istediler. Bu talebi reddeden
Gürboğa, Haçlıların nasıl olsa bu zor koşullara daha fazla dayanamayarak er veya
geç teslim olacaklarından emindi.101
99
Asbridge,s. 218.
Abu’l Farac’a göre Hz. Đsa’nın gerilmiş olduğu haçın bir parçası,s.340,
101
Urfalı Mateos’a göre, Gürboğa’ya yapılan teklifin”..onlar, Gürboğa’dan yeminli
teminat aldıktan sonra şehri ona vermeğe,kendilerini de Frank memleketlerine
gitmeğe karar verdiler” şeklinde olduğu konusunda Urfalı Mateos Vekayinamesi
s.197.
100
335
Kutsal Mızrak'ın bulunması sonucu, yüreklenen ve kazandıkları yüksek
moralle canlanarak, artık savaşmaktan başka çare kalmadığına inanan Haçlılar ertesi
gün (28 Haziran 1098 sabahı) Asi üzerindeki müstahkem köprüden on iki havariyi
hatırlatırcasına on iki kısma ayrılmış halde çıkarak, bir huruc hareketiyle Gürboğa'ya
saldırdılar. Bunların öncü birlikler olduğunu, asıl Haçlı ordusunun bunların
arkasından geleceğini zannederek bu hücuma zamanında ve yeteri şiddette cevap
vermeyen Gürboğa, geç kalan tedbirlere rağmen Haçlıların ilerleyişini önleyemedi.
Selçuklu ordusunu perişan ederek Demir Köprü'ye kadar kovalayan ve büyük bir
kısmını kılıçtan geçiren Haçlılar, ihtişam ve lüksüne hayran kaldıkları Müslüman
çadırlarından büyük bir ganimet elde ettiler. Bu çadırların kurulduğu yer uzun
sokakları ve yüksek kuleleri ile bir kente benzemekteydi. Haçlılar, bu çadırlar
arasında dolaşırken Gürboğa'nın muhteşem çadırını görünce hayretler içinde kaldılar.
Savaşı dağın tepesinden seyreden iç kale komutanı Ahmed bin Mervan, Gürboğa'nın
yenilgisi üzerine Haçlılara bir arabulucu göndererek, kentten serbestçe çıkıp girme
izni karşılığında iç kaleyi Bohemond'a teslim etti. Daha sonra Ahmed'in de içinde
bulunduğu bir grup Hıristiyanlığı kabul ederek Bohemond'un ordusuna katıldılar.102
Bu yenilgi üzerine Musul'a dönen Gürboğa'nın Antakya' yı kurtarma teşebbüsü
böylece başarısızlıkla sonuçlanırken, Antakya'daki Haçlı hakimiyeti de kesinleşmiş
oldu. Antakya'ya yardıma gelen Selçuklu kuvvetleri, Urfa kuşatmasında vakit
kaybetmeden ve biraz çabuk hareket ederek Antakya surları önündeki Haçlıları kent
düşmeden önce bastırabilselerdi, Haçlı Seferinin bundan sonrası belki de
başarısızlıkla sonuçlanacak ve Antakya ile Kudüs'ün alınması ve oralarda Haçlı
Kontluklarının kurulması hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti.
102
Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I. cilt . s.249.
336
Bir süre Antakya'da kalarak kendilerine çeki düzen veren ve Kudüs seferi için
hazırlıklarını yapan Haçlı ordusu arasında tartışma başladı. Özellikle Raymond’un
birlikleri Kudüs’e doğru ilerlenmesini talep ediyorlardı. 24 Aralık 1098 tarihinde
askerlerin temsilcileri Raymond’a, eğer ordunun hareket etmesini temin edecek
olursa onu bütün haçlı ordularının başkumandanı olarak kabul edeceklerini bildirdiler.
Raymond, buna razı olmanın gerektiği kanaatindeydi. Bir kaç gün sonra bütün
ordunun Filistin’e doğru hareket etmek üzere olduğunu ilan ederek Kudüs’ü almak
için Antakya’dan yola çıktı. Bunun üzerine Bohemond, Antakya’ya döndü. Bu
suretle iki haçlı lideri arasındaki münaaza son bulmuş oldu. Raymond, şimdi hiç
münaakaşız haçlı seferinin başkanı idi, ama Bohemond, Antakya’yı elinde
tutuyordu.103 Raymond komutasında haçlı ordusu, Antakya'yı ele geçirdikten
yaklaşık bir yıl sonra Kasım 1098'de Antakya'dan hareket eden Haçlı ordusu Kudüs
yolu üzerinde bulunan Maarratunnuman104 şehrini kuşattıktan sonra ele geçirdi.
Haçlılar bu şehri ele geçirdikten sonra Irka(Arka) üzerine yürüdüler. Arka kalesini
dört ay kuşattılarsa da almayı başaramadılar. Bu arada Şeyzer valisi Đbn Munkız ile
Hıms valisi Cenahuddevle para vermek suretiyle Haçlılar’la barış yaptılar. Haçlılar,
bu barış anlaşmalarından sonra Akka üzerine yürüdüler, fakat burayı almayı
başaramadılar.
103
Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I. Cilt, s.200-201.
Maarratunnuman hususunda bkz. Ya῾kûbî, Kitabu’l Buldân (Ülkeler Kitabı),
(Çev.Murat Ağarı), Ayışığı Yay., Đstanbul, 2002, s.100’de Hıms’tan sonra eski bir
şehir olan, bugün ( M. 9. Yüzyıl) harap vaziyette bulunan Maarratunnuman şehri
gelir.
104
337
Haçlılar, Akka’dan harekete geçerek H.492/M.1099 yılında Beytu’l Makdis
(Kudüs)’i ele geçirdiler.105 Böylece büyük hedeflerine ulaşan Haçlılar, Đstanbul'da
Bizans Đmparatoru Alexius'a yemin etmek suretiyle vermiş oldukları söze rağmen
Antakya'yı Đmparatora teslim etmediler. Antakya’nın hakimi olan Bohemond,
Antakya Haçlı Kontluğunu kurdu.106
3 Haziran 1098 ve 18 Mayıs 1268 tarihleri arasında yaklaşık yüz yetmiş yıl
Antakya’da Haçlı Antakya Kontluğu hüküm sürdü.
105
Đbnu’l-Esir, X. cilt, s.235., Đbn el-Kalânisî, s.136. Ayrıca bkz. Runcıman, Haçlı
Seferleri Târihi,I. Cilt, s.220’de Haçlıların Kudüs’ü alış târihini 15 Temmuz 1099
vermektedir.
106
Runcıman, Haçlı Seferleri Târihi, I. Cilt, s.200-201.
338
YEDĐCĐ BÖLÜM
8. ATAKYA’I SOSYAL VE ĐKTĐSADĐ YAPISI
8.1. Antakya’nın Sosyal Yapısı
Ortaçağ Antakya şehrinin sosyal, ekonomik ve politik yapısı Grek-Roma
uygarlığı mirasının temelleri üzerine kurulmuştu. Bu sebepten Đslâm döneminde
Antakya şehrinin sosyal yapısını ortaya çıkarabilmek için tarihsel süreç içinde
Antakya’nın sosyal ve iktisadi yapısını incelemek gerekir. Đslâm fethinden önce
Bizans döneminde Antakya, Đmparatorluğun sosyal ve ekonomik yönden en önemli
merkezlerinden biriydi. Bizans döneminde Antakya’da Vali, Senatörler, büyük
toprak sahipleri, Antakya patriği, Avukatlar, Komutanlar ve zengin tüccarlar
aristokrat sınıfı oluşturuyorlardı. Bizans Đmparatorluğu, şehir yönetiminde aristokrat
sınıfa belirli bir güç verirken bu güce ulaşmak demokratik bir şekildeydi. Şehir
yönetiminde Senatörler halkın oylarıyla başa gelirlerdi. Antakya’da Aristokrat sınıf
Antik dönemden beri şehir yönetiminde egemenliğini sürdürmekteydi. Bizans
Đmparatorluğundan sonra resmi kurumlar değişirken şehirlerin iç yönetim yapısı aynı
kaldı. Antakya şehrinin bu yönetim yapısı Ortaçağ’ın sonuna kadar devam etti.
Antakya şehrinde değişmeyen bu yönetim yapısında Aristokrat kesim egemenliğini
sürdürmüştü. Bu sebepten Antakya’da Bizans döneminde de Đslâm döneminde de
şehrin yönetiminde tamamiyle demokratik yapının egemen olduğu söylenemez.
Antakya şehrinin yönetim yapısında aristokrat sınıf egemenliğini Ortaçağ’ın
sonlarına kadar devam ettirdi.
339
Bizans döneminde Antakya’nın sosyal yapısı aristokrat sınıf, çiftçiler, esnaf
ve halktan oluşmaktaydı. Senatörler ve büyük toprak sahipleri daha güçlü ve daha
fazla imtiyaza sahiplerdi. Senatörlerin yönetim görevleriyle birlikte büyük toprakları
da vardı. Senatörlerin ellerinde büyük bir kapital oluştuğundan şehrin finans sektörü
de onların kontrolündeydi. Bizans Đmparatoru Julianus, M.S. 362 yılında Sasani
savaşı hazırlıkları için Antakya’da bulunduğu zaman şehirde kıtlık başladı ve fiyatlar
birden çok yükseldi. Đmparator, kıtlığı sona erdirmek için başka şehirlerden hububat
getirtti. Buna rağmen hububat fiyatları düşmedi. Đmparator şehirde fiyatların
ayarlanamayışının sebebinin, finans sektörünü elinde bulunduran Senatörlerden
kaynaklandığını belirtti. Đmparator Julianus, Senatörlerin hepsini hapse atarak finans
sektörünü kontrol etti ve kıtlığı sona erdirdi.1 Antakya’da ticaret sosyal yaşamı
etkilemekteydi.
Antakya’nın
caddeleri
kuzey-güney,
doğu-batı
doğrultulu
olduğundan bu caddelerin üzerinde dükkan şeklinde yapılmış olan kulübeler
bulunmaktaydı. Bu kulübeler sade bir şekilde inşa edilmiş olup üstü kamışlarla
örtülmüştü. Antakya’da ürünler üç yerde satılmaktaydı. Bizans döneminde
Antakya’nın merkezinde halkın özgürce konuştuğu ve pazar yeri olarak kullanılan
Agora(forum) vardı. Ürünler Pazar yerinin dışında kulübelerde ve evlerin önüne
kurulan tezgahlarda satılmaktaydı. Antakya’da şehir halkı evinden çok uzaklara
gitmeden ihtiyacını kolaylıkla temin edebiliyordu.
1
J.H.W.G. Liebeschuetz, Antioch; City and Imperial Administration in the later
Roman Empire, Oxford, 1972. s. 48-49.
340
Đstanbul’da dükkanlar Antakya’daki gibi şehrin geneline yayılmamıştı.
Burada dükkanlar şehrin belli bir bölümünde bulunuyor ve fiyatlar devamlı olarak
memurlar tarafından kontrol ediliyordu. Antakya’da ise fiyatlar piyasa tarafından
serbestçe belirleniyordu.2 Bizans döneminde Antakya, önemli bir askeri üs olarak
kullanılmıştı. Bundan dolayı Antakya’da her zaman büyük bir ordu bulunmuştu.
Antakya’da ordunun ihtiyacı olan silahlar, giysiler v.b. birçok malzeme
üretilmekteydi. Antakya’da silah üreten zanaatkar kesim oluşmuş ve gelişmişti.3
Antakya’nın sosyal yapısında en önemli sınıflardan biri çiftçi sınıfıydı. Antakya’nın
çevresinde birçok köy bulunmaktaydı. Bu köylerde yaşayan çiftçiler ürünlerini şehre
getirerek şehrin gıda ihtiyacını karşılıyorlardı. John Krisistom, Antakya’da Cuma
günleri büyük bir Pazar kurulduğunu ve köylülerin bu pazara gelerek meyve, sebze
ve hayvani ürünler sattıklarını belirtir.4 Antakya’da çiftçilerin önemli gelirlerinden
biri de, zeytin ve zeytinyağı üretimiydi. Zeytin üretimi yapanların, çiftçilerin aksine,
kendi arazileri vardı. Zeytin üretenler miras yoluyla bu arazilere sahip oluyorlardı.
Böylece zeytinyağının üretiminin öğretilmesi de aileden aileye aktarılarak
sağlanıyordu.
Antakya’nın
ekonomik
gelirlerinin
en
önemlilerinden
biri
zeytinyağıydı. Zeytin, Antikçağ’dan beri Antakya’ yı simgeleyen ve en çok kazancı
sağlayan üründü.5
2
Liebeschuetz, s.53.
Philip. K. Hitti, History of Syria ;Including Lebaon and Palestine, Macmillan
Co. Ltd., London, 1951, s. 299.
4
Glanville Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap
Conquest, Princeton University Press , New Jersey , 1961, s. 423.
5
Liebeschuetz, s. 71.
3
341
Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasındaki Đslâm ordusu, 636 yılının Ocak ayında
Antakya’ya girdi.6 Bu olay ile dokuz asırdan bu yana devam eden ve Bizans
imparatorluğu döneminde “ Doğunun Kraliçesi” olarak anılan, imparatorluğun doğu
sınırında önemli bir askeri üs, bir kültür ve ticaret merkezi olan Antakya tarihinde bir
dönem kapandı. Fakat bunun yanında asırlar boyu Bizans kültürü ve Hıristiyanlık ile
yoğrulmuş olarak mahalli özelliklerin, Đslâm medeniyeti ile karışmasından meydana
gelen bugünkü Đslâm kenti karakterinin oluşmasına neden olacak yeni ve uzun bir
dönem açıldı.7 Hz. Ömer, Antakya fethedilince Ebu Ubeyde’ye mektup yazıp
Antakya’ya iyi niyetli ve tedbirli Müslümanlardan bazı kimseleri yerleştirmesini,
onları savaşa hazır halde bulundurmasını ve aylıklarını kısmamasını emretti.8 Bunun
üzerine Ebu Ubeyde, 637 yılında Antakya’ya girerek idareyi tekrar kontrol altına
alan Habib b. Mesleme’yi Antakya’ya vali atadı ve Antakya’ya bir Müslüman
cemaat yerleştirmesini söyledi.9 Antakya, 636 yılından sonra Bizans’ın doğu
sınırında Şam Sugurunda Avasım(koruyanlar) mıntıkasında merkezi Đslâm hudut
şehri oldu. Avasım şehirleri Sugur şehirlerinin arkasında bulunur ve Sugur
şehirlerine saldırıldığında Avasım şehirlerinden ordu Sugur şehrine hareket ederdi.
Bu sebepten Avasım şehirlerinde her zaman büyük bir askeri garnizon hazır
bulunurdu.10
6
Yakut, Mu’cem el-Buldân, Kitabul Đlmiye basımevi,Beyrut, tarihsiz, s.319.
Downey, s.576.
8
Belâzurî, Futûh el-Buldân (çev. Mustafa Fayda), T.C. Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara, 2002 s. 211. Bu olay Muhammed b. Sehm el-Antakî yoluyla rivayet
edilmiştir.
9
Belâzurî, s. 228.
10
Đbn Hurdadbih, el-Mesalik ve’l-Memalik, alwarak.com. s.17.
7
342
Hz. Ömer dönemindeki iskanın birinci ilkesi Arap fatihlerin seçkin bir askeri
sınıfa dönüşmesini sağladı. Bu askeri sınıf fethedilen yerlerde ileri karakollar kurup
daha ileri giden fetihleri sürdürüyordu. Köylü olsun, toprak sahibi olsun tabi nüfusun
mesleğine ya da yaptığı işlerin hiçbirine dokunulmadı. Bedevilerin gelişigüzel
baskınlarını önlemek, verimli tarım alanlarının tahribini engellemek ve Arapları yerli
halktan ayırt edebilmek için bedeviler askeri garnizon niteliğindeki şehirlere
yerleştirildi. Şam bölgesindeki bu şehirlerin en önemlilerinden biri Antakya idi.11
11
Ira M. Lapidus, Đslâm Toplumları Târihi (çev. Yasin Aktay), I. Cilt,
Đletişim Yay. 2002, s. 84.
343
8.2. Antakya Akademisi
Selevkoslar, M.Ö. 300 yılında Antakya şehrini kurarak Antakya’yı Selevkos
Krallığı’nın başkenti yaptılar. Selevkos Krallığı’nın başkenti olan Antakya kısa
zamanda gelişti ve doğu uygarlığı ile Hellenizm arasında bir sentez görevi gördü. Bu
tarihlerde doğu uygarlığı ile Hellenizm kültürünün birleştiği Antakya’da Antakya
Akademisi eğitim faaliyetine başladı. Selevkoslar döneminde Antikçağ da
Antakya’daki eğitim Grek modeline dayanıyordu. Bu eğitimde amaç matematik ve
pozitif bilimleri öğretmekti. Roma Đmparatoru Pompei, M.Ö. 64 yılında Selevkos
Krallığı’nın başkentini alarak Selevkos Krallığı’nı yıktı. Antakya bu tarihten sonra
Roma Đmparatorluğu’na bağlı Suriye eyaletinin başkenti oldu. Böylece Roma’da
uygulanan Grek-Roma eğitim sistemi Antakya Akademisi’nde de uygulanmaya
başlandı. Roma Đmparatorluğu, Makedonya ve Selevkos krallıklarını topraklarına
katmasıyla onlardan kültürel olarak etkilenmiş ve eğitim alanında büyük bir değişim
yaşamıştı. Grek eğitim sisteminden etkilenmeden önce Roma’nın eğitimden
beklentisi atalarına, ailesine, devletine bağlı ve saygılı vatandaşlar yetiştirmekti.12
Roma’daki uygulama böyleydi. Atina ve Antakya’da da böyle olduğundan kuşku
duymamak gerekir. Atina’nın eğitim konusunda bir teorisi veya önemli bir geleneği
vardı. Bu gelenek Antakya’da da yürürlükteydi.13 Belli bir yöntemi olmayan, sadece
ahlâki ve fiziki bir takım bilgilerin aşılandığı Roma eğitim sistemi, siyasal, sosyal ve
ekonomik açıdan gelişmekte olan Roma’nın gereksinimlerini karşılayacak yeterlikte
değildi.
12
Downey, s. 375.
Albert Harrent, Antakya Akademisi,(Çev.Vedii Đlmen), Yaba Yay. Đstanbul,
2003, s.21
13
344
Zorlu siyaset yaşamı ve gelişen toplumsal koşullar bir Romalı için artık
ahlâki ve fiziki eğitimin yanında zihinsel eğitimi de gerekli hatta zorunlu kılıyordu.
Çünkü gün geçtikçe genişleyen imparatorluk sınırları, mücadeleci, saygın kendini en
iyi biçimde ifade edebilen ve kontrol gücü yüksek devlet adamları gerektiriyordu. Bu
amaca uygun olarak Grek-Roma eğitim sisteminde ileri düzeyde eğitim veren
rhetorica okulları kendi eğitim sistemine uyarlandı ve toplum yaşantısında gerekli
olacak tüm dilbilim teknikleri, mantık ve edebiyat bilgileri bu okullarda verildi. Grek
eğitim sistemi felsefe yanında, ikinci büyük zihinsel disiplini olan rhetorica sanatının
öğretilmesini amaçlıyordu. Bu amaç, faydacı ve uygulamaya yönelik eğitim
anlayışına sahip Romalıların dilini iyi kullanan ideal devlet adamı oluşturma
düşüncelerine çok uygundu. Roma, miras olarak aldığı Grek rhetoricasını kendi
toplumsal ve siyasal yapısına hatta kendine özgü akli ve ahlâki düşünüş modeline
uyarlayarak belki de, rhetorica eğitimine Greklerden daha fazla sahip çıktı.14 GrekRoma eğitim sistemi Paganizmin ve Hıristiyanlığın ilk merkezlerinden olan
Antakya’da dördüncü yüzyılın başlarına kadar devam etti. Bizans Đmparatorluğu’nda
Hıristiyanlık devlet tarafından dördüncü yüzyılın başına kadar yasaklanmıştı. Bizans
Đmparatoru Konstantin’in Hıristiyanlık inancını devlet himayesine almasından sonra
Antakya’da Grek-Roma eğitim sistemiyle eğitim veren okulların yanında Hıristiyan
teoloji okulları da görülmeye başlandı. Buna en iyi örnek bu dönemde Antakya’da
Lucian Hıristiyan teoloji okulu ile Libanius’un Grek-Roma eğitim sisteminin
uygulandığı pagan görüşü temsil eden iki farklı yapıda eğitim veren okulun bir arada
bulunmasıydı.15
14
Çiğdem Dürüşken , Antik Çağda Doğan Bir Eğitim Sistemi “Rhetorica” ,
Arkeoloji ve Sanat Yay. ,Đstanbul ,1995, s.10.
15
Downey, s. 375-376.
345
Dördüncü yüzyılda Antakya’da eğitim üç ayrı biçimde yapılıyordu. Birinci
okul sistemi öğretmenler bütün risk ve tehlikelere karşı sorumluluk alarak, kendi
okullarını açıyorlardı. Bu özel girişimdi. Đkinci okul sistemi şehirlerde hukuku temsil
eden okullar açılıyor ve bu okullarda öğretmenler güvence verilerek çalıştırılıyordu.
Bu da belediyece yapılan eğitimdi. Üçüncü şekil eğitim devlet tarafından yapılan
eğitimdi. Devlet, şehirlerde okulu açarak eğitim programını ve öğretmenleri kendisi
belirliyordu. Antakya’da belediye meclisi dördüncü yüzyılın sonuna kadar
öğretmenleri seçme ayrıcalığını korudu. Öğretmenlerin ücretleri kent tarafından
ödenecekti. Bu yasa yalnız Đznik’te, Đzmit’te, Antakya’da değil Đmparatorluğun
merkezi Konstantinapolis’de ve yönetim gücünün ilgilenmesinden onur duyan
Atina’da da uygulanıyordu. Libanius’un hitap ettiği kentlerin (Atina, Đstanbul,
Antakya) her birinden bir belediye kararı çıktı.16 Libanius, M.S. 314 yılında senatör
ailesinin çocuğu olarak Antakya’da doğdu. Daha sonra öğrenimini devam ettirmek
için
M.S. 336 yılında Atina’ya gitti. Burada öğrenimini tamamladıktan sonra
Đstanbul’da öğretmenlik mesleğine başladı ve bir süre burda öğretmenlik yaptıktan
sonra doğduğu şehir olan Antakya’ya M.S. 354 yılında yerleşti. Libanius, ailesinin
seçkin sınıftan olmasının etkisiyle Antakya’da pagan düşüncesine sahip en önemli
kişiydi. Libanius, Antakya’da Grek-Roma eğitim sistemine dayalı bir okul kurdu. Bu
okulda Grek-Roma kültürüne bağlı kalarak rhetorica sanatını öğretmeye başladı ve
aynı zamanda Hıristiyanlığa hoşgörüyle yaklaştı. Libanius’un öğrencileri değişik
şehirlerden özellikle Atina’dan ve Đstanbul’dan Antakya’ya öğrenim görmek için
geliyorlardı.
16
Harrent, s.33-37.
346
Libanius, M.S. 393 yılına kadar öğretmenliğe ve ilmi çalışmalarına
Antakya’da devam etti.17 Bizans döneminde dördüncü ve beşinci yüzyıllarda
Antakya Akademisi doğunun en önemli eğitim ve kültür merkezlerinden biriydi.
Libanius’un Antakya’da paganizm görüşü doğrultusunda eğitim veren okulunun
bulunduğu sırada John Krisistom’un başında bulunduğu Hıristiyan teoloji okulu da
Antakya’da eğitim vermekteydi. John Krisistom, 347 yılında Antakya’da doğdu ve
bu şehirde eğitimini tamamladıktan sonra Lucian teoloji okulunun başına geçti.
Antakya’da dördüncü yüzyılın sonlarına kadar eğitim faaliyetlerinde bulunduktan
sonra Đstanbul’a çağrılarak Bizans Đmparatorluğu’nun Patriği oldu. John Krisistom,
Đstanbul’da patriklik yaptıktan sonra M.S. 407 yılında öldü. Müslümanların 636
yılında Antakya’ya girmesinden sonra Antakya patrikliği ve Antakya Hıristiyan
teoloji okulu şehirde halifelerin kontrolünde varlığını devam ettirdi.18
Emevi halifesi Ömer b. Abdulaziz (717-720), Đskenderiye Akademisi’ni
Antakya’ya taşıdı. Đskenderiye Akademisi’nin Antakya’ya taşınmasıyla Antakya
Akademisi, Đslâm medeniyetine temel teşkil eden çeviri hareketinin ilk merkezi
konumuna geldi. Böylece Antakya’da Süryanice konuşan Hıristiyan alimler Antakya
Akademisi’nde Süryanice ve Yunanca kitapları Arapça’ya çevirmeye başladılar. 720
yıllarında Antakya’da başlayan bu çeviri hareketi Abbasi Devleti’nin kurulduğu ilk
yıllarda da devam etti. Abbasi halifeleri, 760 yılından sonra Antakya Akademisi’nde
Süryanice ve Yunanca kitapları Arapça’ya çeviren Hıristiyan alimleri Bağdad’a
çağırdılar.
17
Raffaella Cribiore, The School of Libanius in Late Antique Antioch, Princeton
University Press, 2007, s.15.
18
Downey, s. 446.
347
Hıristiyan alimlerin 760 ile 850 yılları arasında Bağdad’a gelerek Yunan
bilimini buraya taşımasıyla Bağdad’da Đslâm Rönesans’ı başladı.19 Bağdad’a gelen
alimler, Yunan bilimini, Matematik ve tıbbı Müslüman alimlere öğreterek Müslüman
alimlerin bilimde ilerlemelerine yardımcı oldular. Arapça’ya çevirilen tıp kitaplarını
okuyan Harun er Reşid’in doktoru Cibril b. Bahtişu Rum tıbbını çok iyi öğrendi.20
Antakya Akademisi, 968’de Bizans’ın Antakya’yı almasından sonra da Bizans
hakimiyetinde bilimsel çalışmalarını devam ettirdi. Bu dönemde Yahyâ b. Saʻîd
el-Antâkî gibi bilim alanında önemli şahsiyetler yetişti.
19
20
Philip K. Hitti, History of Syria;Including Lebanon and Palestine, s.548.
Zehebi, Târihu’l- Đslâm, s.1280.
348
8.3. Antakya’nın Yönetim Yapısı
Ortaçağ şehirlerinin yönetim yapısında hem sivil topluluklar hem de bürokrat
sınıf etkiliydi. Bu şekilde oluşan Ortaçağ şehirlerinin yönetim yapısının temelleri
Grek-Roma uygarlığının mirası üzerine kurulmuştu. Yedi ile on birinci yüzyıllar
arasında Anadolu’da Sugur ve Avasım şehirlerinin yönetim yapısı incelendiğinde
Grek-Roma uygarlığının bu şehirlerin yönetim yapısını ve şehir yaşamını ne şekilde
etkilediği ortaya çıkar. Bununla beraber Grek-Roma uygarlığında şehir yönetiminde
elit sınıf ile halk sınıfı arasındaki mücadele son derece önemliydi. Bizans
Đmparatorluğu, şehir yönetiminde elit sınıfa belirli bir güç verirken bu güce ulaşmak
demokratik bir şekildeydi. Şehir yönetimindeki Senatörler halkın oylarıyla eyalet
meclisine seçilirlerdi. Roma Đmparatorluğu’ndan sonra resmi kurumlar değişirken
şehirlerin iç yönetim yapısı aynı kaldı. Şehirlerin bu yönetim yapısı Ortaçağ’ın
sonuna kadar devam etti. Antakya, Ortaçağ’da Grek-Roma yönetim yapısı üzerine
kurulan Đslâm şehirlerinden biriydi.21
Dördüncü yüzyılda Bizans döneminde Antakya’nın yönetim yapısı GrekRoma yönetim yapısının devamıydı. Bizans Đmparatoru, Đmparatorluğun başı ve
bütün gücü elinde bulunduran kişiydi. Bizans Đmparatoru tarafından atanan valiler
eyaletlerde imparatorun gücünü ve imparatoru temsil etmekteydiler. Bizans
Đmparatorluğu’nun yüksek ölçüde merkezileşmiş sistemi döneminde eyalet valiliği
görevine atamalar Đstanbul’dan yapılmaktaydı. Şehrin eyalet valisi şehirden çok uzak
bir bölgede doğmuş olabilirdi.
21
Ira Marvin Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages, Harvard
University Press, Cambridge, Massachusetts,1967. s. 3-4.
349
Eyalet valilerinin görev süresi birkaç yıldan fazla değildi ve yetkileri tüm
eyaleti kapsamaktaydı.22 Bizans döneminde Suriye eyaletinin başkenti olan Antakya
Đmparatorun atadığı vali ve iki meclis tarafından yönetilmekteydi. Antakya’daki iki
meclisten biri “Comes Orientıs”, diğeri “Consular Syria” idi. Suriye bölgesindeki
eyalet meclisi “Consular Syria” de 17 şehir temsil edilmekteydi. Eyalet meclisi üst
sınıf senatörlerden oluşmuştu. Eyalet meclisinin üstünde imparatorun atadığı,
imparatorluk yetkileriyle donatılmış eyalet valisi bulunmaktaydı. Şehrin düzeni ile
şehir meclisi “comes orientıs” ilgilenmekteydi. Bu meclisin üyeleri şehrin “özgür
insanları” tanınmış kişileri arasından seçilmekteydi ve toplantılarını belediye
binasında yapmaktaydı. Selevkoslardan beri var olan bu kurum Bizans döneminde de
varlığını sürdürdü. Şüphesiz vali bu meclisin faaliyetlerini kontrol etmekteydi.
Antakya’da –inşaat faaliyetlerinde çalışma, sokakların ve kanalizasyonların bakımı,
şehir bekçilerinin sağlanması ve şehrin düzgün bir şekilde işlemesini sağlayan çeşitli
kamusal
işler
–“Comes
Orientıs”
(belediye
meclisi)
tarafından
yerine
getirilmekteydi.23
Đlk Đslâm fetihleri sonucunda Anadolu’ya giren Đslâm ordusu Antakya’dan
Erzurum’a kadar birçok Bizans şehrini Đslâm devleti topraklarına katarak Bizansla
Đslâm devleti arasında bir sınır hattı oluşturdu. Bu sınır hattı üzerindeki şehirlerin
fethi bu şehirlere doğru yapılan büyük Arap göçüyle de güvenceye alındı.
Fethedenlerle fethedilenler arasındaki gerekli düzenlemeler ikinci halife Hz. Ömer
(634-644) döneminde yapıldı.
22
Judah Benzion Segal, Edessa/ Urfa “ Kutsanmış Şehir” (Çev. Ahmet Arslan)
Đletişim Yay., Đstanbul, 2002, s.167.
23
Liebeschuetz, s. 110.
350
Hz. Ömer, Antakya’daki iskana büyük bir ehemmiyet vermekteydi. Antakya
fethedilince Hz.Ömer, Ebu Ubeyde’ye mektup yazıp Antakya’ya iyi niyetli ve
tedbirli Müslümanlardan bazı kimseleri yerleştirmesini, onları savaşa hazır halde
bulundurmasını ve aylıklarını kısmamasını emretti.24 Bunun üzerine Ebu Ubeyde,
637 yılında Antakya’ya girerek idareyi tekrar kontrol altına alan Habib b.
Mesleme’yi Antakya’ya vali atayarak şehre bir Müslüman cemaat yerleştirdi.25
Araplar, fetihler sonucunda yeni yerleştikleri şehirlerde sosyal ve idari yapıyı
değiştirmek yolunda da herhangi bir arzu taşımıyorlardı. Halifelik, haraç ve
vergilerin toplanmasına nezaret etmesi, vergi gelirlerinin askerlere maaş olarak
dağıtımının yapılması, savaşta Araplara liderlik etmesi için valiler gönderdi. Ancak
diğer hususlarda yönetim mahalli unsurlara bırakıldı. Bizans Đmparatorluğu’nun
yönetim mekanizmaları ve eski elitleri yeni rejimle bütünleşti. Đranlı, Emevi, kıpti ve
Bizanslı katipler eski efendileri için yaptıkları işi yeni efendileri için yapmaya
başladılar. Eski toprak ağaları ve eşraf, köylerdeki otoritelerini muhafaza ettiler ve
vergi toplama işine yardımcı oldular. Böylece eski yönetim yapısı ve dini düzenin
tamamı bozulmadan korunmuş oldu.26 Abbasi Halifeleri, bürokratik yapıyı iyi bir
şekilde oluşturduğundan Abbasi devleti bütünsel bir organizasyon olarak
tanımlanabilir. Abbasi yönetimi altında bulunan topluluklar arasındaki bağ zayıfken
bu topluluklar bürokratik olarak bir merkeze bağlıydılar. Bu merkezi yönetim, toprak
sahiplerinin
göçünü,
vergilerini
ve
sınıfsal
statülerini
eyaletlere
göre
düzenlenmekteydi.
24
Belâzurî, s. 211. Bu olay Muhammed b. Sehm el-Antaki yoluyla rivayet edilmiştir.
Belâzurî, s. 228.
26
Ira M. Lapidus, Đslâm Toplumları Târihi, I. Cilt, s.85.
25
351
Ortadoğu’da bu hiyerarşik yapıyı göz önünde bulundurarak farklı toplulukları
bir arada yönetmek çok zordu. Bizans dönemindeki yönetimde etkili olan topluluklar
Đslâm dönemindeki yönetimde de etkilerini devam ettirdiler. Ortadoğu Đslâm
devletleri yönetiminde toprak sahipleri aileler, üst düzey yöneticiler, Arap kabile
şefleri ve Müslüman dini liderlerin etkisi son derece fazlaydı. Abbasi halifeleri bu
hiyerarşik yapıyı göz önünde bulundurarak dinsel kültüre dayalı bütünsel bir yönetim
sistemi oluşturmak istiyorlardı. Halifelerin, Ortadoğu politikasında bu yapıyı
oluşturmak için kullanacağı en önemli faktör bürokrasiydi.27
10. yüzyılda Anadolu’da Bizans eyaletleri Bizans-Abbasi sınırının sol
tarafında iken bu sınırın sağ tarafında Abbasi Sugur, Avasım şehirleri bulunmaktaydı.
Bundan dolayı 10. Yüzyılda Anadolu’da iki farklı yönetim yapısı mevcuttu.
Anadolu’daki Bizans eyaletlerinde Bizans idari yapısı uygulanırken Abbasi Sugur ve
Avasım şehirlerinde Abbasi yönetim yapısı uygulanmaktaydı. 636 yılında Đslâm
ordusunun Antakya’yı fethetmesinden 968 yılında Bizans ordusunun Antakya’yı
almasına kadar geçen sürede Antakya’da Emevi ve Abbasi yönetim yapısı hakimdi.
Bizans’ın 968 yılında Antakya’yı topraklarına katmasıyla Antakya’da tekrar Bizans
yönetim yapısı uygulanmaya başlandı. Böylece Antakya’da yedinci yüzyıldan
onbirinci yüzyıla kadar geçen beş yüzyıllık zamanda üç asırdan biraz fazla bir zaman
Đslâm yönetim yapısı hakimken bir asırdan biraz fazla bir süre Bizans yönetim yapısı
hakim oldu.
27
Ira Marvin Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages, s. 4.
352
Hududu’l Alem28’de 10. Yüzyılda Bizans Ülkesi’nin idari yapısı tasvir
edilmektedir. Bizans ülkesi, aşırı derecede geniş ve nimetleri tasvirin ötesinde çok
zengindir. Geniş tarımı, akarsuları, çok sayıda şehirleri ve büyük eyaletleri mevcuttu.
Bizans ülkesinde küçük göller,dağlar çok sayıda hisar ve kale bulunurdu. Burada çok
miktarda kabartmalı kumaş, meysani tekstilleri, halı, çorap ve değerli şalvar ipleri
üretilirdi. Bizans Ülkesinin ondört eyaleti vardı. Bunlardan üç tanesi batı tarafında
bulunan Konstantiniye Halici’nin arkasındadır. Onbir tanesi Halicin doğusundadır.29
Batı tarafında bulunan üç eyalet 1-Birincisi Tablan’dır. Konstantiniye
buradadır. Burası Bizans Ülkesinin merkezidir. Tablan büyük zenginlik yeridir.
2- Makedonya’dır. Đskender-i Rumi buradandı. Makedonya, Rum denizi kenarındadır.
3-Terafiye ( Berakıye-Thrace-Thraqiya) Gürz (Georgiyan) Denizi30 kenarındadır.
Konstantiniye Halici’nin doğusunda olan diğer onbir eyaletin isimleri şunlardır.
4-Serksis (Thracesıon) 5-Ebsik (Opsıkıon) 6-Ubtemad (Optımaton) 7-Selıkıye
(Seleucıa) 8-Natlık (Anatolicon) 9-Buklar (Buccellarıon)
28
Hududu’l Alem hususunda bkz. Hududu’l Alem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib,
s. IX. Hududu’l Alem, H. 372/ M.982-983 yılında kaleme alınmıştır. Yazarı
bilinmeyen eser, kuzey Afganistan’daki Guzganan’ın yöneticisi Emir Ebu’l-Haris
Muhammed b. Ahmed’e atfedilmiş, H.656/ M.1258 yılında da Ebu’l- Muayyed
Abdu’l-Kayyum ibn Hüseyin ibn Ali el-Farisi tarafından istinsah edilmiştir.
Hududu’l Alem adlı eser Uluğ Bey’in kayıp bir kitabı araştırılırken, Ebu’l Fazl
Gulpayagani tarafından üçlü bir kitap içinde bulunmuştur. Rus bilim adamı A.G.
Toumansky 1896 yılında Hududu’l Alem hakkında bir makale yazar. Toumansky’nin
ölümünden sonra Minorsky tarafından 1930’da Rusya’da yayınlanır. Minorsky
tarafından Đngilizceye tercüme edilen Hududu’l Alem Abdullah Duman ve Murat
Ağarı tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.
29
Konstantiniye Halici’nin arkasında ifadesiyle kastedilen bugünkü Đstanbul’un
arkasında bulunan Avrupa kıtasıdır. Konstantiniye Halici’nin doğusuyla da bugünkü
Anadolu kastedilmektedir.
30
Gürz Denizi, Gürcistan Denizi manasına gelmekte bugünkü Karadeniz olmalıdır.
353
10-Eflahuniye
(Paphlagonıa)
11-Kapadok
(Cappadocıa)
12-Haraşne
(Charsıanon) 13-Ermeniyak (Armenıacon) 14-Haldıye (Chaldıa), bu eyaletlerin her
birinin geniş ve çok sayıda şehirleri, köyleri, kaleleri, hisarları, dağları, akarsuları ve
nimetleri bulunmaktadır. Ayrıca bu eyaletlerin her birinde Bizans Đmparatoru adına
bir baş kumandan (Sipahsalar) bulunmaktadır. Bu başkumandan eyaleti korumakla
görevli üç bin yaya, altı bin atlıdan oluşan birlikleri vardır.31
9. ve 10. yüzyılda Dünya tarihinde ve Ortadoğu’nun politik yaşamında çok
önemli bir olay oldu. Bu olay Türklerin Batı Asya’yı ele geçirmeleriydi. Bu tarihten
sonra
bu
Türk
kabileler
Batı
Asya’dan
Ortadoğu’ya
gelerek
buralarda
egemenliklerini sürdürdüler. Abbasi halifeleri, Türkler için Irak’ta Samarra şehrini
kurarak Türkleri bu şehre yerleştirdiler. Ortadoğu’ya gelen bu Türkler zamanla hem
komutan hem de yönetici olarak etkili olmaya başladılar.32 9. ve 10. yüzyıllarda Irak,
Suriye ve Mısır’a yerleşen Türkler’in bir kısmı Anadolu’daki Sugur ve Avasım
şehirlerine gelerek bu şehirlerden Bizans’a akınlar yaparak Anadolu’da Abbasi
sınırının güvenliğini sağlıyorlardı. Bu dönem de Bizans-Abbasi savaşları Antakya,
Tarsus, Adana, Samsat ve Malatya Sugur ve Avasım şehirlerinde yapılmaktaydı. Bu
şehirlerde büyük Abbasi garnizonları yerleştirilmiş ve bu garnizonlardan Bizans
şehirlerine sık sık akınlar yapılıyordu.
31
Hududu’l Alem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib, (Đngilizceye çeviren V. Minorsky,
Đngilizce’den Türkçeye tercüme edenler, Abdullah Duman, Murat Ağarı), Kitabevi
Yay., Đstanbul, 2008, s.117.
32
Ira Marvin Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages, s. 5.
354
Tolunoğlu Ahmed’de bu Bizans seferleri için gençliğinde kendi isteği üzerine
Şam Sugurları emirliği görevi ile Samarra’dan ayrılarak dönemin önemli ilim
merkezlerinden biri olan Tarsus şehrine geldi ve yaklaşık yedi yıl orada askeri Şam
Sugurlarının emirliği görevinde bulundu.33 Tolunoğlu Ahmed, Şam Sugurları
emirliğinden sonra Tarsus’tan Mısır’a geldi ve Mısır’da Tolunoğlu Devletini kurdu.
Ortadoğu’ya gelen Türkler, Arap-Sasani bürokratlarını kendi egemenlikleri altına
alarak yeni askeri sistem ve yönetim sistemi oluşturdular. Türklerin getirdiği bu yeni
anlayış ve taze güçler Ortadoğu’da Türklerin hızla yayılmasını sağladı.
33
Kâzım Yaşar Kopraman, ‘‘Tolunoğulları (868-905)’’ D.G.B.Đ.T, VI. cilt,
Çağ Yay. Đstanbul, 1992, s.57-59.
355
8.4. Antakya’nın Đktisadi Yapısı
Antakya’nın ticari konumu Antikçağ’a kadar dayanmaktadır. Antikçağ’da
Antakya’da ticaretin gelişmiş olmasının sebebi Akdeniz kıyısına yakın olması ve
ticaret yollarının üzerinde bulunmasıydı. Bu dönemde Antakya’da Grek nüfusun
daha çok yaşadığı bilinmektedir. Antakya’ya yerleşen Grekler Amik ovası kanalıyla
Filistin’e doğru hareket eden bazı kavimlerle birlikte Mısır’a uzanan güney-kuzey
doğrultulu yolu kullanarak bu bölgeye gelmişlerdi. Bu ticaret yolunu kullanan
Grekler Antakya’yı önemli bir ticaret merkezi yaptılar.34 Roma ve onu takip eden
Bizans döneminde asırlarca devam eden siyasi istikrar, tüccarların denizden ve
karadan korkusuzca ticaret yapmalarına imkan verdi. Bizans döneminde Akdeniz
ticareti özellikle Suriyelilerle, Yunanlıların tekelindeydi. Bu dönemde Anadolu’nun
ihtiyacını karşılamak için Suriye’de keten, ipek dokuma, çam eşya, çömlekçilik ve
mücevher yapımına dayalı yüksek nitelikli zanaat üretimi yapılmaktaydı. En güzel
ipek ve keten kumaşlar Suriye eyaletinde dokunuyordu. Bizans Đmparatorluğu,
Akdeniz ticaretinin hakimiyetini kendi elinde bulundurduğundan doğu ticareti
bakımından büyük önem taşıyan limanlara da sahipti.35
Đlk Đslâm fetihleri öncesinde Bizans döneminde Antakya Đmparatorluğun
ekonomik yönden en önemli kentlerinden biriydi. Bizans Đmparatorluğunun kumaş
ihtiyacının çoğu Antakya’dan karşılanmaktaydı. Ayrıca darphanenin de Antakya’da
bulunması şehrin ticari yönden hareketliliğini sağlamaktaydı.
34
35
Downey, s. 46.
M.V.Levtchenko, Bizans Târihi (Çev.E. Berktay), s.15.
356
Antakya’nın doğu da önemli bir askeri üs olmasından dolayı Antakya’da
büyük bir garnizon bulunmaktaydı. Bundan dolayı Antakya’da ordunun ihtiyacı olan
silah ve malzemeyi üreten esnaf ve zanaatkar kesim çoğaldı. Bununla beraber
Antakya’nın ekonomik gelirlerinin en önemlilerinden biri de zeytinyağıydı. Zeytin,
Antikçağ’dan beri Antakya’ yı simgeleyen ve en çok kazancı sağlayan üründü.36 Đlk
Đslâm fetihleri çok sayıda Arap nüfusun Anadolu’daki garnizonlara yerleştirilmesi ve
yeni bir devlet düzeninin pekiştirilmesi uluslararası ticaret, şehir ticareti ve tarım
tarzlarında büyük değişikliklere yol açtı. Đran ve Roma dünyaları arasındaki Fırat
nehri sınırı yok oldu ve daha önce tek bir devletin parçaları olan Suriye ve Anadolu
arasında yeni bir sınır hattı çekildi. Emeviler ve Abbasiler, idari başkentler ile
garnizon (Avasım) şehirleri kurdukları yerlerde tarımsal verimi arttırarak bu
şehirlerin gıda ihtiyacını karşılamak için çalışmalar yaptılar. Emevi hilafetinin Şam’a
yerleşmesiyle Şam bölgesinin zenginliği arttı. Anadolu’dan Şam’a giden ticaret
yolları Anadolu’da yeni oluşturulan sınır hattı sebebiyle eski önemini kaybetti. Đlk
Đslâm fetihleri sonucunda oluşan bu sınır hattından önceleri, zeytin yetiştiriciliğinin
ve zeytinyağı üretiminin bir merkezi olan Antakya terk edildi. Çünkü Suriye
Anadolu’daki pazarlarını kaybetti.37 Yedinci yüzyılda Antakya Anadolu pazarını
kaybetmesine rağmen onuncu yüzyılda Bizans’ın Antakya’yı tekrar topraklarına
almasıyla Antakya, eski Akdeniz ticaretindeki konumunu tekrar kazandı. Onuncu
yüzyılda doğudan gelerek Suriye’nin ticari merkezi durumunda olan Haleb’e varan
ticari malların bir kısmının Akdeniz’e ulaştırılmasında Antakya adeta bir antrepo
görevi yapıyordu.
36
37
Liebeschuetz, s. 60.
Ira M. Lapidus, Đslâm Toplumları Târihi, I. Cilt, s.90.
357
Bu yüzyılda Arap tacirler ile batılı tacirler arasında mal değiş-tokuşunun
yapıldığı önemli pazarlar arasında Antakya ve Trabzon yer almakta idi. Arap, Bizans
ve Venedikli tacirler Asi’nin denize kavuştuğu yerden Asya topraklarına girip
Antakya ve Haleb’i geçerek Fırat yatağını Bağdat’a kadar izledikleri ve oradan Basra
körfezi yoluyla Hind Denizi’ne çıktıkları bilinmektedir. Bu seferlerde batıdan
doğuya, Antakya’dan, ipek ve ipekli mamüller, kumaşlar ve silah malzemeleri
doğudan batıya misk, kafur, tarçın ve buna benzer ürünler sevkedilmekteydi.38
38
W. Heyd, Yakın-Doğu Ticaret Târihi,(Çev. Enver Ziya Karal), T.T.K. Yay.,
Ankara, 2000, s.59-60.
358
636 -1100 Arasında Antakya
ÖZET
M.Ö. 300 yılında Selevkoslar tarafından kurulmuş olan Antakya, Antikçağ ve
Ortaçağ boyunca dünyanın en büyük şehirlerinden biriydi. Bu dönem boyunca
Antakya, doğunun kültürel, ticari ve dini merkeziydi. Roma Đmparatoru Pompei,
M.Ö. 64 yılında Antakya’yı aldı ve şehre özerk yönetim yapısı verdi. Böylece
Antakya’da Roma dönemi başladı. Roma dönemi, M.S. 636 yılında Müslümanların
şehri almasıyla sona erdi. Antakya tarihinin en önemli olaylarından biri Hz. Đsa’nın
Havarilerinden olan Barnabas, Pavlos ve Peter’in Antakya’ya gelerek Hıristiyanlığı
Roma dünyasına yaymalarıydı. Barnabas, Pavlos ve Peter’in gayretleri sayesinde bir
yıl gibi kısa bir sürede Antakya’da Hz. Đsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir
topluluk oluştu. Böylece bu topluluğa Antakya’da ilk defa Hıristiyan adı verildi.
Antakya’da M.S. 50 yıllarında şekillenen Hıristiyanlık buradan bütün dünyaya
yayıldı. Roma Đmparatorları, Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul etmeyerek
M.S. 313 Milano Fermanı’na kadar Hıristiyanlara baskı ve zulüm yaptılar. Bizans
Đmparatoru Konstantin‘in Đmparatorluk içinde Hıristiyanlara uygulanan baskı ve
zulmü kaldırmasıyla Hıristiyanlar baskıdan kurtulmuş oldular. Bizans döneminde
Antakya, Bizans’ın doğusunda önemli bir askeri üs ve Suriye’nin idari merkeziydi.
Altıncı yüzyılın başında bir saray, bir katedral, tiyatrolar ve hamamlar bulunan
Antakya’da şehir hayatı çok hareketli iken şehir altıncı yüzyılın ikinci çeyreğinden
sonra değişmeye başladı. 526 yılındaki şiddetli depremde Antakya yerle bir olduktan
sonra ikinci felaket 540’taki Đran işgali oldu.
359
628 yılında Bizans Đmparatoru Herakleios’un Đran’ı hezimete uğratmasıyla
Antakya tekrar Bizans toprağına katıldı. Fakat bu dönem çok fazla sürmedi. Çünkü
Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın 636 yılında Antakya’yı fethiyle Antakya’da Đslâm dönemi
başladı. Emeviler ve Abbasiler, 868 yılına kadar Antakya’yı yönettiler. Ahmed b.
Tolun, 878 yılında Antakya’yı aldı. Daha sonra Đhşidîler 936 yılından 944 yılına
kadar Antakya’da hüküm sürdüler. Böylece Tolunoğulları ve Đhşidîler, Mısır’da
hakimiyet kurmuş iki Türk devleti Antakya’da bir dönem hakimiyet kurmuş oldular.
Müslümanların üç asırdan fazla bir süre Antakya hakimiyetinden sonra Bizans
Đmparatoru Nikephoros Phokas, 968 yılında Antakya’yı tekrar Bizans topraklarına
kattı. Bu olay 10. yüzyılda Bizans’ın doğu da ilerlemesi manasını taşıyordu. Anadolu
Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın 1084 yılında Antakya’yı almasıyla Antakya’da
tekrar Bizans dönemi sona erdi. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın Antakya’ya
gelerek 1086 yılında Selçuklu komutanı Yağısıyan’ı Antakya’ya vali olarak
görevlendirdi. Bu tarihten 1098 yılına kadar Yağısıyan Antakya’yı yönetti. 1098
yılında zorlu bir kuşatmadan sonra Haçlılar Antakya’yı ele geçirdiler. Böylece 3
Haziran 1098-18 Mayıs 1268 tarihleri arasında yaklaşık yüz yetmiş yıl Antakya’da
Haçlı kontluğu hüküm sürdü.
360
Antakya Between 636 and 1100
ABSTRACT
Antakya founded by Seleucids B.C. 300 was one of the biggest cities of the
world during antiquity and medieval ages. During this era Antakya was cultural,
commercial and religious centre of the Eastern world. Antakya was invaded by
Emperor Pompei 64 B.C Thus in Antakya Roman reign commenced. This period
lasted until the Muslims conquest. 636 A.D. with the conquest of the city by Emperor
Pompei it was ruled as an autonomous city within the empire. In Antakya history one
of the most eminent events during the reign of Emperor Caligula desciple of the
Jesus Christ Saint Barnabas Pavlos and Peter settled in the city to emit the
Christianity. As a result of the missionary services done by these Saint they could
congregate a mass which is called for the first time as Christians in Antioch. From
Antioch, Christianity spread throughout the Roman World 37 A.D. During the
Spread of Christianty in Roman territory Christians saw an unprecedented salughter
and torture. In 313 A.D with the Great Constantin’s Milan decree Christians were
relieved of torture inflicted by the Roman Emperor. Roman Emperors used Antakya
as a military base. Antioch was one of the greatest cities of the East of Byzantium
and the administrative centre of Syria. It boasted a palace, a cathedral, theatres, baths,
colonnaded streets, from the second quarter of the six century, this began to change.
The first disaster was natural, the earthquakes of 526, but this was followed by the
humiliating Sasani conquest of 540. At the begining of the seventh century, second
Sasani conquest, which led in this case to prolonged occupation in 611.
361
Byzantine rule was restored in 628, but had hardly time to be re-established
before the Muslims took the city in 636. In 636 Antakya was conquered by Ebu
Ubeyde b. Cerrah. Thus Muslims started to rule Antakya. Umeyyed and Abbasid
caliphates governed Antakya until 868. In 868 Ahmed b. Tolun invaded Antakya.
From 936 to 944 Antakya was ruled by Ihshdis. Tulunids and Ihshdis governed
Antakya. Thus two Turk goverments had a deep impact upon history of Antakya.
After more than three centuries of Muslims rule, Antakya was recaptured by
Byzantine army of Nicephorus II. Phocas in A.D. 969. This put the seal on the
Byzantine advances of the ten century and meant that Antakya was once again the
capital of a Byzantine province of Syria and remained so until conqured by Anatolian
Seljuk Sultan
Kutalmıs Suleyman in 1084. Governer of Antakya Seljuk Turk
Yagısıyan ruled Antakya until 1098. They in turn were ejected by the soldiers of the
First Crusade after a hard-fought siege in 1098 and Antakya became the capital of a
Crusader principality.
,
362
Sonuç
2300 yıllık bir tarihe sahip olan Antakya, bir çok medeniyete merkezlik
yapmış olmasıyla dünyanın önemli şehirlerden biridir. Makedonya kralı Büyük
Đskender’in kumandanlarından Selevkos I. Nikator, M.Ö. 300 yılında Antakya’yı
kurdu. Böylece M.Ö. 300 yılında Selevkos Krallığı’nın başkenti olan Antakya,
Yunan kültürü ile doğu kültürünün buluştuğu merkez konumuna geldi. Bu durum,
Roma Đmparatoru Pompei’nin M.Ö.64 yılında Antakya’yı alarak Selevkos Krallığı’nı
yıkmasına kadar devam etti. Bu tarihte Antakya’nın Roma Đmparatorluğu’nun
hakimiyetine girmesiyle Antikçağ’da Roma Dünyası’nın sosyal, idari ve ekonomik
yapısı Antakya’nın şehir hayatında önemli bir tesire sahip oldu. M.S. 35-50 yılları
arasında Roma Đmparatorluğu’nun dört büyük şehrinden biri olan Antakya’da dünya
tarihine yön veren olaylardan birisi cerayan etti. Bu olay Kudüs’te Hz. Đsa’nın
havarilerine yapılan baskıdan dolayı havari Barnabas, Pavlos ve Petrus’un
Antakya’ya gelerek putperest Roma halkını Hıristiyanlığa davet etmesiydi. Böylece
havarilerin Antakya’ya gelerek Hz.Đsa’nın öğretisini anlatmaları sonucunda
Antakya’da putperestliği bırakarak Hz.Đsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir
topluluk oluştu. Bu topluluğa Antakya’da ilk kez ‘‘Hıristiyan’’ adı verildi. Böylece
ilk kez Antakya’daki Roma yurttaşları arasında şekillenen Hıristiyanlık buradan
Roma Dünyası’na yayıldı. Roma Đmparatorluğu’nun dört büyük şehrini ziyaret eden
havariler bu dört şehir (Kudüs, Đskenderiye,Roma, Antakya)’de ilk kiliseleri kurdular.
Daha sonraki yıllarda bu dört şehir patriklik merkezi ilan edildi. Đlk kiliselerin
kurulmasından sonra beş asır boyunca Antakya, Roma-Bizans Đmparatorluğu’nun
dini, idari ve askeri yönetim merkezi olarak Suriye bölgesinde etkili konumunu
devam ettirdi.
363
Đslâm ordusu, Yermuk savaşında (M.S. 634)
Bizans ordusunu mağlup
ettikten sonra Suriye bölgesini fethetti. Böylece Antakya surlarının önüne gelen
Đslâm ordusu, 636 yılında Antakya’yı Đslâm topraklarına kattı. Bu olay ile dokuz
asırdan beri devam eden ve Roma Đmparatorluğu döneminde “Doğunun Kraliçesi”
olarak anılan, Đmparatorluğun doğu sınırında önemli bir askeri üs, kültür ve ticaret
merkezi olan Antakya’nın tarihinde bir dönem kapandı. Fakat asırlar boyunca Roma,
Bizans ve Hıristiyanlık ile yoğrulmuş olan mahalli özelliklerin, Đslâm Medeniyeti ile
karışmasından meydana gelen bugünkü Đslâm kenti karakterinin oluşmasına sebep
olacak yeni ve uzun bir dönem açıldı.
Đslâm orduları, 636 yılında Antakya’yı aldıktan sonra Bizans’ın
doğusunda birçok şehri Đslâm toprağına kattı. Đslâm ordularının hızla ilerlemesi
karşısında Bizans Đmpararatoru Herakleios, Antakya’dan Erzurum’a kadar uzanan
geniş bir bölgeyi boş bıraktı. Böylece Đslâm bölgesi ile Bizans arazisini ayıran Toros
dağlarından Erzurum’a kadar hudûd oluştu ve bu hudûd’un arkasındaki Bizans
şehirleri (Tarsus, Antakya, Maraş, Malatya, Erzurum) Đslâm hakimiyetine girmesiyle
Sugur-Avasım şehirleri oldular. Emevi ve Abbasi Devletleri döneminde Tarsus,
Antakya, Malatya ve Kalîkala (Erzurum) şehirleri en mühim gazâ üsleri idi. Halifeler,
Sugur-Avasım şehirlerine çok sayıda
asker yerleştirdiler. Bunların asıl görevi,
Müslüman askerlerin Sugur-Avasım şehirlerinden Bizans’a karşı yaz ve kış akınlar
yaparak Đslâm-Bizans sınırının güvenliğini sağlamaktı. Bu tarihten sonra Antakya,
Avasım şehri olarak Bizans-Đslâm mücadelesinde önemli rol oynadı.
364
Abbasi halifesi el-Mu’tasım, hilafet makamına geçmeden önce Antakya valisi
olduğundan Bizans-Abbasi sınır bölgesindeki duruma vakıftı. Halife olduğunda
Afşin ile birlikte Anadolu’ya girerek Bizans’a karşı büyük bir zafer kazandı.
el-Mu’tasım’dan sonra Abbasi ordusunda Türklerin nüfuzu gittikçe arttı ve Türkler
başkumandanlığa kadar yükseldiler. Bunlardan gençliğinde Tarsus’da Sugur
emirliğinde bulunan Ahmed b. Tolun, Mısır’da Đstiklâlini ilân ederek 868 yılında
Tolunoğulları Devleti’ni kurdu. Abbasi-Bizans hududunda Abbasi Devletinin etkisini
kaybetmeye başladığı bu dönemde Ahmed b. Tolun, 878 yılında Antakya’yı alarak
Sugur-Avasım
bölgesini
Bizans’a
karşı
savunmaya
başladı.
905
yılında
Tolunoğulları Devleti yıkıldıktan sonra Abbasi valileri Mısır ve Suriye’yi yönettiler.
30 yıl devam eden bu dönem Muhammed b. Togaç’ın 935 yılında Mısır’da Đhşîdiler
adıyla anılan ikinci Türk Devleti’ni kurmasına kadar devam etti. Muhammed b.
Togaç’ın Antakya’yı almasıyla Đhşîdilerle Bizans sınır komşusu oldu. Muhammed b.
Togaç, Mısır’dan uzak bir bölgede Bizansla mücadele etmek istememesinden dolayı
Hamdani Emiri Seyfuddevle ile anlaşma yaparak Haleb ve Antakya’yı Hamdanilere
bıraktı. bu çalışmamızda IX. yüzyıl sonları ile X. yüzyıl başlarında Mısır merkezli iki
Türk Devleti’nin Antakya’da hakimiyet kurması vurgulanmıştır.
X. yüzyıl ortalarında Abbasilerin, Suriye-Bizans sınırında hakimiyetini
kaybetmeye başlamasından sonra Bizans ordusunun taarruzuyla Abbasi SugurAvasım şehirleri Bizans Đmparatorluğu’nun hakimiyetine girdi. Bu taarruz sonucunda
Bizans ordusu, 968 yılında Antakya’yı tekrar Bizans toprağına kattı. Böylece
Antakya’da üç asırdan fazla bir süre devam eden Đslâm hakimiyeti sona ermiş oldu.
365
Bizans Đmparatorluğu’nun hakim olduğu dönemde (968-1084) Antakya
Müslüman kimliğini kaybetmedi. Abbasi Devleti’nin Anadolu’da Bizans’a karşı
üstünlüğü, 960 yılından sonra Bizans ordusunun Anadolu’da taarruza geçmesiyle son
buldu. Fakat XI. yüzyılın başlarında Büyük Selçuklu Devletinin kanadı altında
Türkmenlerin Anadolu’ya gelmesiyle Anadolu’da Bizans’ı tehdit eden yeni bir güç
ortaya çıkmış oldu. XI. yüzyılda Anadolu’ya akınlar yapan Türkmenler, XI. yüzyılın
başından itibaren keşif amacıyla başlattıkları Anadolu akınlarını bu yüzyılın
sonlarına doğru fetih ve iskân amaçlı olarak şiddetlendirerek devam ettirdiler. Bütün
bu hareketler neticesinde, XI. yüzyılın ortasında Antakya bölgesine gelerek Haleb’e
yerleşen Türkmenler Mirdasilerle birlikte Haleb’den Antakya’ya akınlar yaptılar.
Türkmenlerin Antakya bölgesine geldiğinde, Bizans valisinin baskıcı
yönetiminden bunalan Antakya halkı, Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ı
Antakya’ya çağırarak şehri ona teslim ettiler. Böylece Antakya’da Selçuklu dönemi
başlamış oldu. Bu dönem Selçuklu Sultanı Melikşah’ın 1086 yılında Antakya’ya
gelerek Yağısıyan’ı Antakya valisi atamasıyla devam etti. Bu tarihten 1098 yılına
kadar Yağısıyan Antakya’yı yönetti. Türkmenlerin Antakya’yı almasıyla Antakya
tarihinde ikinci defa Türk ve Đslâm dönemi başlamış oldu. Bu dönem 1098 yılında
zorlu bir kuşatmadan sonra Haçlıların Antakya’yı ele geçirmesine kadar devam etti.
Haçlıların Antakya’yı ele geçirmesinden sonra kurulan Antakya Haçlı Kontluğu,
3 Haziran 1098-18 Mayıs 1268 tarihleri arasında yaklaşık yüz yetmiş yıl Antakya’da
hüküm sürdü. Böylece Antakya’nın Đslâm hakimiyetine girmesinden Haçlıların
Antakya’yı almasına kadar geçen sürede vukubulan olaylar bu çalışmanın konusunu
teşkil etmiştir.
366
KAYAKÇA
Abd el-Ameer Abd Dixon, The Umayyad Caliphate (665-705), Luzac Company,
London, 1971
Abu’l Farac, Gregory, Abu’l Farac Tarihi (Çev.Ömer Rıza Doğrul) T.T.K Basımevi,
Ankara,1999,
Ibn el-Adim,Zubdet el-Haleb min Tarihu’l-Haleb (622-1064)(Neşr. Sami Dahhan),
Şam, 1951,
-------------- Buğyet el-Taleb fi Tarihu’l-Haleb,(Çev. Ali Sevim) T.T.K. Yay.
Ankara, 1976,
Akşit, Oktay, Roma Đmparatorluğu Tarihi, Đstanbul Üniv. Yay. Đstanbul,1985.
Ammianus Marcellinus, Res Gestae; text, commentary and with an English
translation by John C. Rolfe , III Vol. , Harvard University Press,
1935.
Angold Michael, The Byzantine Empire, 1025-1204 a political history,Longman
Ltd. New York,1997.
Ardıç Nureddin, Antakya-Đskenderun etrafında Türk davasının tarihi esasları
,Türkmen yay., Đstanbul,1937.
Arculf, Early Travels in Palestıne, The Travels of Bıshop Arculf, in the Holy
Land, towards A.D. 700, Ed.Thomas Wright
Artamanov, M.Đ., Hazar Tarihi, Türkler, Yahudiler, Ruslar, Selenge Yay.,
Đstanbul, 2004
Asbridge Thomas, The First Crusade, Oxford University Press, 2004
Atiya, S. Aziz, A History of Eastern Christianity, Butler and Tanner Ltd. London,
1968.
Azimi, Azimi Tarihi (Çev.Ali Sevim),T.T.K. Yay. Ankara,1988.
Başkumandan Simbat Vekayinamesi (951-1334) (Çev.H.D. Andresyan), Đstanbul,
1946.
Baill, Auguste, Bizans Tarihi ( Çev. Haluk Şaman) ,Đstanbul, Tarihsiz
Barrow, R.H. , Romalılar ( Çev.E. Gürol ),Varlık Yay. Đstanbul ,1985.
Baydur Nezahat, Đmparator Julianus, Arkeoloji ve sanat Yay., Đstanbul, 1999.
367
Belâzurî, Futûh el-Buldân (Çev. Mustafa Fayda), T.C. Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara, 2002
Bickerman, E., The Cambridge History of Iran; The Seleucid Period , Ed. Ehsan
Yarshater, Vol. 3 Cambridge Univ. Press , 1983.
Bihlmeyer, K. Tuchle H.,I ve IV.Yüzyıllarda Hıristiyanlık,(Çev. A.Gürol),
Đstanbul, 1972.
Brooks E.W.,
‘‘The Struggle with the Saracens (717-867)’’ Cambridge Medieval
History, 4.Cilt,Edited by J.M. Hussey, Cambridge,1966.
Browning, Robert, The Byzantine Empire, The Catholic University of Amerika
press, 1992
Bosch, Clemens,Roma Tarihinin Ana Hatları (Çev.Sabahat Atlan), Đstanbul Üniv.
Yay. ,Đstanbul ,1940.
Bosworth, C. Edmund, Bilad al-Sham During the Abbasid Period, History of
Bilad al-Sham Committee, Amman, 1991,
Bouchier, E.S., A Short History of Antioch 300 B.C. 1268 A.D. , Oxford,1921.
Burkitt, Francis Crowford, Early Eastern Christianity: St.Margaret’s lectures on
the Syriac-Speaking Church, London, John Murray,1904
Bury J.B., A Supplement to the History of the Later Roman Empire ( 976-1057),
Ares Publishers, Chicago, 1974,
Cheikh Nadia Maria, Byzantium Viewed by the Arabs , Harvard University Press,
2004
Christophilopoulou Aikaterina, Byzantine History II ( 610-867) ( Translated by
Timothy Cullen), Adolf M. Hakkert Yay., Amsterdam, 1993,
Cobb, Paul M., White Banners, Contention in Abbasid Syria,750-880, State
University of New York press, Albany, 2001,
Corvin ,Virginia ,St.Ignatus and Christianity in Antioch,Yale Univ. Press ,1960.
Cribiore Raffaella, The School of Libanius in Late Antique Antioch,
Princeton University Press, 2007.
368
Deacon Leo the, The History of Leo the Deacon ( Translated by Alice-Mary Talbot
ve Dennis F. Sullivan), Dumbarton Oaks Trustees for Harvard
University, Washington D.C.,2005,
Delvoye Charles, ‘‘Bizans Resim sanatının ana temayülleri’’ (Çev.Yener Boran),
A.Ü.D.T.Ç.F. dergisi, 22. cilt, 4. sayı, Ankara, 1965.
Demircioğlu ,Halil , Roma Tarihi , I. Cilt, T.T.K. Yay.,Ankara ,1998.
Dietrich, C. Richard, Diegenes Akrites Destanında Hıristiyan–Müslüman Sınır
Kültürünün Yansımaları, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara,
2005
Donner Fred Mcgraw, The Early Islamic Conquests, Princeton University Press,
New Jersey, 1981
Downey, Glanville,A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arap
Conquest, Princeton University Press, New Jersey , 1961
Dürüşken Çiğdem, Antik Çağda Doğan Bir Eğitim Sistemi “Rhetorica” ,
Arkeoloji ve Sanat Yay., Đstanbul ,1995
Dvornik ,Francis, Konsiller Tarihi, Đznik’ten II. Vatikana (çev.Mehmet Aydın),
T.T.K. Yay., Ankara,1990.
Elçibey, Ebulfez, Tolunoğulları Devleti (868-905)( Çev. Selçuk Akın),Ötüken Yay.,
Đstanbul, 1997,
Ener, Kasım, Tarih boyunca Adana Ovasına Bir Bakış, Hürsöz Yay., Adana,1990,
Eusebius , The History of the Church from Chrıst to Constantine ( Translated by
G.A. Williamson), London, Penguin books Ltd., 1965
Fortescue, Adrian,The Ortodoks Eastern Church,London (Catholic Truth Society),
1908
Freen W.H.C. ,The Rise of the Monophysite Movement;Chapters in the History
of the Church in the fifth and sixth Centuries, Cambridge ,Univ.
Press,1979.
Garsoian, Nina, The Cambridge History of Iran; Byzantium and Sasanians,
Ed.Ehsan Yarshater, Vol.3. Cambridge Univ. Press, 1983
Ghewond, History of Ghewond (Translated by Zahen Arzoumanian), Philadelphia,
1982
Gibb, E.J.W., Umayyad and Abbasid, Leiden,1907
369
Glubb, John Bagot, The Great Arab Conquests , J.B.G. Ltd. , London, 1963.
Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti,( Çev. Azer Yaran), Onur Yay.,Ankara,1988
Grant, Michael, From Rome to Byzantium, New York, 1998
Grainger, John D. R., Seleucus ikator;Constructing a Hellenistic Kingdom,
Routledge Ltd. New York, 1990
Gregoire H., ‘‘The Amorians and Macedonians (842-1025)’’, Cambridge Medieval
History, 4. Cilt, Edited by J.M. Hussey, Cambridge, 1966
Günaltay, Şemsettin, Yakın Şark II, En Eski Çağlardan Ahameniş’ler Đstilasına
Kadar, T.T.K Yay., Ankara, 1946.
---------------------Yakın Şark Elam ve Mezopotamya, T.T.K Yay., Ankara, 1937
Haddad, George , Aspect of Social life in Antioch Đn Hellenistic-Roman Period ,
Chicago, 1949.
Haldon, J.F., Byzantium in The Seventh Century, Cambridge University Pres,
1990
------------------, Bizans Tarih Atlası ( Çev. Ali Özdamar), Kitap yayınevi, Đstanbul,
2007,
Harrent Albert Antakya Akademisi,(Çev.Vedii Đlmen), Yaba Yay. Đstanbul, 2003
Heyd W., Yakın-Doğu Ticaret Tarihi,(Çev. Enver Ziya Karal), T.T.K. Basımevi,
Ankara, 2000.
Hitti, K. Philip., History of Syria ;Including Lebaon and Palestine, Macmillan Co.
Ltd.,London, 1951
--------------------, Siyasi ve Kültürel Đslâm Tarihi (Çev. Salih Tuğ), Đstanbul,
Boğaziçi Yay. 1980.
Honigman Ernest., Bizans Devletinin Doğu Sınırı (Çev. Fikret Işıltan), Đstanbul
Üniv. Yay. Đstanbul, 1970
Hududu’l Alem, Mine’l Meşrik ile’l Mağrib (Đngilizceye çeviren V. Minorsky,
Đngilizce’den Türkçeye tercüme edenler, Abdullah Duman, Murat
Ağarı), Kitabevi Yay., Đstanbul, 2008
Đbn el-Aʻsem, Ahmed el-Kûfî, Futûh, Kitabu’l-Đlmiye, Lübnan, 1976.
Đbn Hurdadbih, el-Mesalik ve’l-Memalik, alwarak.com.
Iğnatus Yakup III., Târihu’l-Kenise , I. Cilt, Beyrut. 1957
Işıltan Fikret, , Đ.A, 10. Cilt, ‘‘Seyfuddevle’’ mad.
370
Đbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh ( Çev. Ahmet Ağırakça), Bahar Yay., Đstanbul, 1987
Đbn Kesîr, el- Bidâye ve’n-ihaye (Çev. Mehmet Keskin), Çağrı Yay. Đstanbul, 1994.
John Haldon ve Hugh Kennedy, ‘‘The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and
Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the
Borderlans’’, ZRVI 19 (1980),
Kaegi, E. Walter, Bizans ve ilk Đslâm Fetihleri (Çev.Mehmet Özay), Kaknüs
Yay.,Đstanbul ,2000
----------------------Byzantine Military Unrest (471-843), Adolf M. Hakkert Yay.
Amsterdam,1981
---------------------- The Frontier, Barrier or Bridge, The 17th Đnternational
Byzantine Congress: Major Papers (New York, 1976),
Kafesoğlu Đbrahim, Selçuklu Tarihi, M.E.B. Yay., Đstanbul,1992,
Đbn el-Kalânisî, History of Damascus (H.363-555)( Neşr: H.F. Amedroz),
Leyden,1908
Karaaslan, Nasuhi Ünal, , Đ. A. 15. Cilt, ‘‘Hamdaniler’’ mad. Đstanbul,1997,
Kennedy Hugh, The Prophet and The Age of The Caliphates, Pearson Publication,
London, 2004
--------------------The Early Abbasid Caliphate, Barnes and Noble Books press,
New Jersey, 1981
Kerimüddin Mahmud-i Aksarâyî, Müsâmeretü’l-Ahbâr (Çev. Mürsel Öztürk),
T.T.K. Basımevi, Ankara, 2000,
Kopraman, Kazım Yaşar, ‘‘Tolunoğulları (868-905)’’ D.G.B.Đ.T., VI.cilt, Çağ Yay.
Đstanbul,1992.
Lapidus Ira Marvin, Muslim Cities in the Later Middle Ages, Harvard University
Press, Cambridge, Massachusetts, 1967
---------------------- Đslâm Toplumları Tarihi (Çev. Yasin Aktay),Đletişim Yay. 2002,
Levtchenko, M.V., Bizans Tarihi (Çev. E. Berktay) I. Basım, Milliyet Yayınları,
Đstanbul,1979.
Liebeschuetz, J.H.W.G., Antioch; City and Imperial Administration in the later
Roman Empire, Oxford, 1972.
371
Maalouf, Amin, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri (Çev.M.A. Kılıçbay),Telos Yay.
Đstanbul,1997
Mansel, Müfid Arif, Ege ve Yunan Tarihi, T.T.K. Yay., Ankara, 1994.
Mesûdî, Murûc ez-Zeheb (Çev. D. Ahsen Batur),Selenge Yay. Đstanbul, 2004
Mitchell Stephen, Armies and Frontiers in Roman and ByzantineAnatolia,
British Institute of Archaeology at Ankara Monograph No:5,
BAR International Series 156, 1983,
Mikhail Psellos’un Khronographia’sı (Çev.Işın Demirkent), T.T.K. Yay.,
Ankara,1992
Niavis, Pavlos E. The Reign of the Byzantine Emperor icephorus I. (802-811),
Historical publications St. D. Basilopoulos, Athens, 1987,
Nikephoros, ikephoros Patriarch of Constantinople Short History ( Translated
by Cyril Mango), Dumbarton Oaks Research Library and
Collection, Washington D. C. ,1990.
Norwich, John Julius, Byzantium; The Early Centuries, Penguin boks Ltd.,
London, 1990.
Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), T.T.K. Yay.,
Ankara, 1981
Özkuyumcu Nadir, ‘‘Tolunoğulları’’,Türkler Ansiklopedisi, 5.Cilt, Yeni Türkiye Yay.
Ankara, 2002
Pattenden, Philip, The Byzantine Early Warning System, Byzantion LIII.(1983),
Piltz Elisabeth, “Byzantium in the Mirror: The Message of Skylitzes Matritensis
and Hagia Sophia in Costantinople” BAR Internatioal Series
1334, Oxford, 2005.
Ramsay, W.M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası (Çev. Mihri Pektaş), Milli Eğitim
Basımevi, Đstanbul, 1960.
Runciman Steven, the Emperor Romanus Lecapenus and His Reign, Cambridge
university press, Cambridge, 1929.
------------------ Steven Runcıman,Haçlı Seferleri Tarihi,(Çev.Fikret Işıltan),
T.T.K. Basımevi, Ankara,1998
Scylitzes, John, A Synopsis of Histories (811-1057) (Translated by John Wortley),
Published by The Centre for Hellenic Civilization at University of
Manitoba, Kanada, 2000
372
Segal, Judah Benzion, Edessa (Urfa) Kutsal Şehir (Çev. Ahmet Arslan)
Đletişim Yay., Đstanbul, 2002
Sevim Ali, Suriye ve Filistin Tarihi, T.T.K. Yay., Ankara, 1983
Suyuti, History of The Caliphs (Translated by Major H.S. Jarrett), Asiatic Society
Yay.,Calcutta, 1881,
Süryani Mihail Vekayinamesi ( Türkçe terc.Hrant.D. Andreasyan), Ankara, 1944
(T.T.K. kütüphanesi No:44’de yayınlanmamış tercüme).
Şeşen Ramazan, Müslümanlarda Tarih ve Coğrafya Yazıcılığı, Đsar Vakfı Yay.
Đstanbul, 1998.
Taef Kamal El-Azhari, The Saljuk of Syria during the Crusader, Klaus Schwarz
Verlag, Berlin,1997
Tağriberdi, Muhammed Yusuf b., en-ucumu-z Zahire fi Muluki Mısır ve’lKahire, 3. Cilt, el-Muessetu’l Mısrıyyetu’l Amme telif ve taba
ve’n neşr, Kahire, 1964
Taberî, History of al-Tabari, Tarih el-Rusul ve’l Muluk, State University of New
York Press, Albany,1992,
Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor: Byzantine and ear
Eastern history, A.D. 284-813 translated by Cyril Mango and
Roger Scott, Oxford University Press, 1997
Turan Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-Đslâm Medeniyeti, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara, 1965,
Tougher Shaun, The Reign of Leon VI (886-912) : Politics and People, Leiden ;
New York, 1997
Uçar, Şahin, Anadolu’da Đslâm-Bizans Mücadelesi, Đşaret Yay., Đstanbul, 1990
Urfalı Mateos Vekayinamesi, Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz
Grigor’un Zeyli (1136-1162) (Çev. Hrant D. Andreasyan), T.T.K..
Yay., Ankara, 2000
Vasiliev, A. A., Bizans imparatorluğu Tarihi,(Çev. A. Müfid Mansel),Ankara,
Maarif Matbaa, 1943
--------------------- The Struggle with the Saracens (867-1057), Cambridge
Medieval History, 4. Cilt, Edited by J.M. Hussey, Cambridge,1966.
---------------------- Byzance Et Les Arabes, Bruxelles,1935.
Vâkidî, Futûh eş-Şam, al warak.com.
373
Yahyâ b. Saʻîd el-Antâkî, Târihu’l-Antakî (h. 328-458, m. 940-1067), (Neşr. Ömer
Abdullah Tedmuri), Lübnan, 1990,
Ya῾kûbî, Târihu’l-Ya῾kûbî, al warak.com.
Yakut, Mu’cem el-Buldân, Kitabul Đlmiye basımevi, Beyrut, tarihsiz,
Yınanç Mükremin Halil, Anadolu’nun fethi, Đstanbul Üniversitesi Yay., Đstanbul,
1944
Yıldız, Hakkı Dursun, Đslâmiyet ve Türkler , Kamer Yay., Đstanbul, 2000.
---------------------------, , D.Đ.A, 1.cilt, ‘‘Abbasiler’’ mad. Đstanbul, 1988,
Wallace-Hadrill, D. S.,Christian Antioch: A study of Early Christian thought in
the East, Cambridge Univ. Press, 1982.
Warren Treadgold, The Byzantine revival, 780-842 , Stanford University Press,
1988
----------------------- A History of the Byzantine State and Society, Stanford
university pres, Stanford, 1997.
Wellhausen, Julius, Arap Devleti ve Sukutu (Çev. Fikret Işıltan), Ankara
Üniversitesi Basımevi, 1963.
Zehebî, Târihu’l-Đslâm, al warak.com.
374
KRONOLOJİ
Antakya’nın Kuruluşundan 636’ya kadar Selevkos, Roma ve Bizans Đmparatorları
M.Ö 300 (:isan)
281 (Mayıs)
281—261
261—246
246—226
246—244
226—223
223—187
187—175
175—163
163—162
162—150
150—145
148 (? )
145—139
145
145—142
142—138
138—129
130 (?)
128—127/6
128—123
125—121
121—96
112
114—95
96—95
95—92
94—93
88—84/3
87—84
83—69
69/8
67/6 ve 66/5
65/4
64
51
47—41
40—39
31 M.Ö.—M.S.1
M.S 14—37
Seleucia Pieria’ nın kuruluş tarihi
Seleucus I ‘in ölümü,Antakya’nın kuruluşu
Antiochus I
Antiochus II
Seleucus II
Antakya’nın Mısırlılar tarafından işgali
Seleucus III
Antiochus III
Seleucus IV
Antiochus IV
Antiochus V
Demetrius I
Alexander 1
Deprem
Demetrius II
Düşmanlar tarafından şehrin yakılması
Antiochus VI
Tryphon
Antiochus VII
Deprem
Demetrius II (ikinci kez yönetime gelmesi)
Alexander II
Cleopatra ve Antiochus VIII
Antiochus VIII
Şehrin Aritiochus VIII tarafından kuşatılması
Antiochus IX
Seleucus VI
Antiochus X
Antiochus XI
Philip I
Antiochus XII
Philip II
Antiochus XIII
Antakya’nın Tigranes tarafından işgali
83 ve 69 yılları
arasındaki depremler
Antiochus XIII
Philip II
Antiochus XIII
Pompey döneminde Romalılar tarafından işgali
Antakya’nın Partlar tarafından kuşatılması.
Antakya’da Cassius ve Antony Dönemi
Antakya’nın Partlar tarafından işgali
Augustus
Tiberius
375
M.S 23/24
37—41
41—54
54—68
68—69
69—79
70
79—8I
8ı—96
96—98
98—117
117—138
138—161
161—180
161—169
180—192
193—194
193—211
211—217
217—218
218—222
222—235
238
238
238—244
244—249
248
249—251
251
252—253
252—253
253
253—260
256 (?)
260 (?)
Yangın
Gaius (Caligula)
37 Deprem
Claudius
41 ve 54 arasındaki deprem
:ero
Galba, Otho, Vitellius
Vespasian
Yangın
Titus
Domitian
:erva
Trajan
115 Deprem
Hadrian
Antoninus Pius
138 –161 arasında yangın
Marcus Aurelius
Lucius Verus
Commodus
Pertinax, Didius Julianus,
Pescennius :iger
Septimius Severus
Caracalla
Macrinus
Elagabalus
Severus Alexander
Pupienus
Balbinus
The Gordians
Philip the Arabian
Totapianus Đsyanı
Decius
Hostilianus
Gallus
Volusianus
Aemilianus
Valerian
Antakya’nın I. Şapur tarafından işgali I
Antakya’nın iknci kez işgali ve şehrin yakılması
253—268
260—261 , 262
Gallienus
Macrianus ve Quietus imparatorlar Antakya’da
262—272
268—270
270—275
275—276
276—282
282—283
283—285
283—284
Antakya’nın Palmyra prensliğinin egemenliğine girmesi
Claudius II
Aurelian
Tacitus
Probus
Cams
Carinus
:umerianus
376
284—305
286—305,307—320
305—306
305—311
305—3 23
307—312
308—324
306—337
337—361
361—363
363—364
364—375
364—378
367—383
379—395
395—408
408—450
450—457
457—474
474
474—491
491—518
518—527
527—565
Diokletian
303 Eugenius isyanı
Maximianus
Constantius II
Galerius
Maximinus Daia
Maxentius
Licinius
Constantine (Tek başına imparator 324—337)
Constantius II
341
deprem
Gallus Caesar 35 2—354
Julian
Jovian
Valentinian 1 365 deprem
Valens
Gratianus
Theodosius I
Arcadius
396 deprem
Theodosius II.
Marcianus
Leon I
458 deprem
Leon II
Zeno 484 Ilus döneminde isyan ve Leontius Antakya’da
Anastasius
507 Ayaklanma ve yangın
Justin I
525 Yangın- 526 deprem
Justinian
528 deprem
531 ile 534 yıllarında depremler ve Antakya’nın Sasani işgali
ve
şehrin yakılması
565—578
yakılması
Justin II
578—582
582—602
602—610
610—641
edilmesi
611—628
636/8
Tiberius II
Maurice
Phokas
Herakleios 611
551 deprem
.
557 deprem
560
deprem
Antakya ve çevresinin Sasaniler tarafından
577 deprem
588 deprem
Antakya’nın Sasaniler tarafından işgal
Antakyanın Araplar tarafından fethedilmesi.
377
DÖRT HALĐFE
632-634
634-644
644-656
656-661
Hz.Ebu Bekir
Hz. Ömer
636 yılında Antakya’nın Araplar tarafından fethedilmesi.
Hz.Osman
Hz. Ali
EMEVĐ HALĐFELERĐ
661-680
680-683
683-684
684-685
685-705
705-715
715-717
717-720
720-724
724-743
743-744
744
744
744-750
Muaviye b. Sufyan
I. Yezid
II. Muaviye
I. Mervan
Abdulmelik b. Mervan
I. Velid
Süleyman
II. Ömer b. Abdulaziz
II. Yezid
Hişam
II. Velid
III. Yezid
Đbrahim
II. Mervan
636- 1100 ARASI:DA ABBASĐ HALĐFELERĐ
750-754
754-775
775-785
785-786
786-809
809-813
813-833
833-842
842-847
847-861
861-862
862
862-866
866-869
869-892
892-902
902-908
908-932
932-934
934-940
940-943
Abu’l Abbas es-Saffah
Al-Mansur
Mehdi
Hadi
Harun er-Reşid
Emin
Memun
el-Mu’tasım
Vasık
Mutevekkil
860
Muntasır
Mustain
Mutez
Muhtedi
Mutemid
Mutadid
Muktefi
Muktedir
Kahir
Razi
Muttâki
378
deprem
943-946
946-974
974-991
991-1031
1031-1075
1075-1094
1094-1118
Mustekfi
Muti
Tai
Kadir
Ka’im
Muktedi
Mustazhir
971 deprem
636- 1100 ARASI:DA BĐZA:S ĐMPARATORLARI
610—641
fethedilmesi.
641
641-668
668-685
685-695
695-698
698-705
705-711
711-713
713-715
715-717
717-741
741-775
775-780
780-797
797-802
802-811
811-813
813-820
820-829
829-842
842-867
867-886
886-912
912-913
913-959
920-944
959-963
963-969
Herakleios
636 yılında Antakya’nın Araplar tarafından
III. Konstantinos
II. Kontans
IV. Kontantinos
II. Iustinianos
Leontios
III. Tiberios
II. Iustinianos (tekrar)
Philippikos Bardanes
II. Anastasios
III. Theodosios
III. Leon
V. Konstantinos
IV. Leon
VI. Konstantinos
Eirene
:ikephoros
I. Mikhael
V. Leon
II. Mikhael
Theophilos
III. Mikhael
860 Deprem
I. Basileios
VI. Leon
Alexandros
VII. Kontantinos
I. Romanos Lekapenos
II. Romanos
II. :ikephoros Phokas 968’de Bizans komutanları Peter Phokas
Mikhael Bourtzes, Antakya’yı aldılar.
379
969-976
976-1025
1025-1028
1028-1034
1041-1042
1042
1042-1055
1055-1056
1056-1057
1057-1059
1059-1067
1067
1068-1071
1071-1078
1078-1081
1081-1118
Ioannes Çimiskes
971 deprem
II. Basileios
VIII. Konstantinos
III. Romanos Argyros
IV. Mikhael Kalaphates
Zeo ve Theodora
IX. Konstantinos
Theodora (tekrar)
VI. Mikhael Stratiotikos
Isaak I. Komnenos
X. Konstantinos Dukas
Eudokia
IV. Romanos Diogenes
VIII. Mikhael Dukas
III. :ikephoros Botaneiates
I. Aleksios Komnenos
1040-1100 ARASI:DA SELÇUKLU SULTA:LARI
1000-1038
Selçuk Bey
1038-1063
Tuğrul ve Çağrı Beyler
1063-1072 Alp Arslan, 1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçuklular Anadolu’nun
fethine başladılar.
1072-1092
Melikşah
1092-1093
Mahmud
1093-1104
Berkyaruk
1075-1100 ARASI:DA A:ADOLU SELÇUKLU SULTA:LARI
1075-1086
1092-1107
Süleyman Şah 1084’de Antakya’yı ele geçirdi.
I. Kılıç Arslan 3 Haziran 1098’de Haçlılar Antakya’yı aldılar.
380
RESĐMLER
1
2
1. Antakyada dağların tepelerine tırmanan surların görünüşü
2. Selevkos Sarayı’na ait büyük kuleler ve surlardan kalanlar.
Louis François Cassas (D.1756/Ö.1827)’ın gravürleri:
Cassas, 1778 yılında Đtalya’ya gitti ve resim üzerine eğitimini Roma’da
tamamladıktan sonra 1787 yılında Roma’dan Suriye ve Filistin bölgesine seyahate
çıktı. Bu seyahatte Antakya’ya gelerek 18. yüzyılda Antakya’nın gravürlerini yaptı.
Bu seyahatten ve Fransız ihtilalinden sonra 1792 yılında Paris’e gelerek Suriye ve
Filistin seyahatinde yaptığı gravürleri bir kitapta topladı. Bu gravürler günümüze
kadar gelmiştir.
381
3: Medine Kapısı’nın Haleb yolundan (dıştan ) görünüşü (xvııı. yüzyıl)
4: Medine Kapısı’nın şehir tarafından (içten) görünüşü (xvııı. yüzyıl)
382
5 : Antakya’nın batı surları (xvııı.
yüzyıl)
6:Đskenderun’a giden yolun bulunduğu karşı sahilden şehrin genel görünüşü(xvııı.yüzyıla
383
ait bir gravür)
7- Bu resim, Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan) I. cilt,
TTK Yay., Ankara,1998. kitabından alınmıştır.
SU KAPISI ( DEMİR KAPI )
8. Haleb yolundaki kapı : Babu’l-Hadid’in kent tarafından görünüşü
384
St. Piyer Kilisesi (Bugünkü durumu)
9-. Hıristiyanlık alemi için, Kudüs ve Roma gibi kutsal bir yer olması nedeniyle Papalık tarafından
1963 yılında bir hac yeri olarak kabul edilen ve Havarilerden Petrus’un Antakya‘ya geldiğinde vaaz
verdiği yer olarak Hıristiyanlığın ilk mabedlerinden biri sayılan, Antakya- Reyhanlı yolundaki
bugünkü adıyla St. Piyer Kilisesi (Aziz Peter Grottosu).
385
Download