ﱠ ﺳْﺗَﻘِﯾﻣًﺎ كَ ﺻِ رَاطًﺎ ﻣُ ﺑِﯾﻧًﺎ ﻟِﯾَﻐْﻔِرَ ﻟَكَ ﷲ إِﻧﱠ

advertisement
MEKKE’NİN FETHİ
KONUYLA İLGİLİ BAZI AYETLER
ً ‫ك ﺻِ َر‬
‫ك ﱠ‬
‫اطﺎ ُﻣﺳْ َﺗﻘِﯾﻣًﺎ‬
َ ‫ك َو َﯾ ْﮭ ِد َﯾ‬
َ ‫ك َو َﻣﺎ َﺗﺄ َ ﱠﺧ َر َو ُﯾ ِﺗ ﱠم ِﻧﻌْ َﻣ َﺗ ُﮫ َﻋﻠَ ْﯾ‬
َ ‫ﷲ ُ َﻣﺎ َﺗ َﻘ ﱠد َم ﻣِن َذ ِﻧﺑ‬
َ َ‫ك َﻓ ْﺗﺣً ﺎ ُﻣ ِﺑﯾ ًﻧﺎ ﻟِ َﯾ ْﻐﻔ َِر ﻟ‬
َ َ‫إِ ﱠﻧﺎ َﻓ َﺗﺣْ َﻧﺎ ﻟ‬
‫ك ﱠ‬
ً ‫ﷲ ُ َﻧﺻْ رً ا َﻋ ِز‬
‫ﯾزا‬
َ ‫َو َﯾﻧﺻ َُر‬
“Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik. Tâ ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını
bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle
yardım etsin.” 1
ٰ
ٰ
َ ‫ﷲ َو ْاﻟ َﻔ ْﺗ ُﺢ * َو َراَﯾ‬
‫ﺎن َﺗوﱠ اﺑًﺎ‬
َ ‫ك َواﺳْ َﺗ ْﻐ ِﻔرْ هُ ِا ﱠﻧ ُﮫ َﻛ‬
َ ‫ﷲ اَ ْﻓ َواﺟً ﺎ * َﻓ َﺳﺑﱢﺢْ ِﺑ َﺣ ْﻣ ِد َر ﱢﺑ‬
ِ ّ ‫ﯾن‬
َ ُ ‫ﺎس َﯾ ْد ُﺧﻠ‬
َ ‫ْت اﻟ ﱠﻧ‬
ِ ّ ‫ِا َذا َﺟﺎ َء َﻧﺻْ ُر‬
ِ ٖ‫ون ﻓٖ ﻰ د‬
“Allah'ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine
girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Çünkü O,
tövbeleri çok kabul edendir.” 2
KONUNUN İŞLENİŞİ
Hudeybiye Antlaşması :
628 Mart ayında Medineli müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan barış
antlaşmasıdır. ‘Hudeybiye’ ismini imza atılan yere yakın köyün isminden almıştır. Bu antlaşma ile
Mekkeliler İslam Devletini hukuken tanımıştır.
Hicretin altıncı yılında (Mart 628) Hz. Peygamber(s.a.v) gördüğü bir rüya üzerine 14001500 Müslümanla birlikte umre yapmak için Medine’den Mekke’ye doğru harekete geçmiştir.
Hudeybiye’ ye vardıklarında Hz. Peygamber’in Kasvâ adlı devesinin yere çökmesiyle Müslümanlar
burada kaldılar. Mekkeliler, Müslümanların ziyaret amacıyla Mekke' ye geldiklerini bilmelerine
rağmen onları Mekke’ye sokmamaya karar verdiler. Bu amaçla Halid bin Velid kumandasında 200
kişilik bir süvari birliğini ‘Gamîm’ mevkiine gönderdiler. Hz. Peygamber(s.a.v), önce Hırâş b.
Ümeyye’yi elçi olarak Mekke' ye yolladı. Ancak elçinin Mekkeliler tarafından iyi karşılanmaması
üzerine Kureyşliler arasında birçok akrabası bulunan Osman bin Affan elçi olarak gönderildi.
Mekkeliler tarafından iyi karşılanan Osman bin Affan, amaçlarının umre ziyareti
olduğunu belirtmesine rağmen Mekkeliler Müslümanların gelmesine izin vermedikleri gibi kendisini
de alıkoydular. Ancak Müslümanların tepkisinden çekinen Mekkeliler, Osman bin Affan' ı serbest
bıraktıkları gibi Süheyl bin Amr’ı da elçi olarak gönderdiler. Yapılan tartışmalardan sonra Ali
tarafından kaleme alınan anlaşma metni Peygamberimiz ve Süheyl bin Amr tarafından
imzalanmıştır.
1
2
Fetih, 1-3
Nasr, 1-3
Antlaşmanın Maddeleri
• Müslümanlarla karşı taraf arasında 10 yıl boyunca savaş olmayacak, bu süre zarfında iki
tarafın hiçbiri diğerinin malına ve canına dokunmayacak.
• Müslümanlar bu yıl Kâbe'yi ziyaret etmeksizin geri dönecekler. Gelecek yıl üç günden
fazla olmamak üzere Mekke'ye gelip Beytullah'ı ziyaret edecekler. Bu üç gün süresince
Mekkeliler şehir dışına çıkacaklar.
• Müslümanlardan biri Kureyş'e sığınacak olursa geri verilmeyecek, fakat onlardan
Müslümanlara sığınanlar geri verilecek.
• Müslümanlardan hac, umre ve ticaret için Mekke'ye gideceklerin canları ve malları güven
altında olacak. Kureyş tarafından Mısır'a ve Şam'a gidenlerle, ticarette bulunmak üzere
Medine'ye gelenlerin de canları ve malları güven altında bulunacak.
• Diğer kabileler isterlerse Müslümanların, isterlerse Kureyş'in koruması altına girebilecek.
Hudeybiye Antlaşmasının Önemi
• Barış ortamının oluşması İslamiyet'e geçişi hızlandırdı.
• Mekke'nin fethi kolaylaştı.
• Medine’de İslam Devletinin temelleri atıldı
Hudeybiye Antlaşmasının Bozulması
Hicretin 8. yılında, Müslümanlar ile Kureyş müşrikleri arasındaki anlaşma bozuldu.
Kureyş müşrikleri, Beni Bekir kabilesini, Müslümanların müttefiki olan Huzaa kabilesi üzerine
saldırtmışlardı. Hz. Peygamber’in (s.a.v) sabah namazını kıldırıp, mescidde oturduğu bir sırada,
saldırıya uğrayan Huzaa kabilesinden kırk kadar süvari Medine’ye gelerek, Hz.Peygamber’in
(s.a.v) baş ucuna dikildiler. Olup bitenleri Hz.Peygamber’e (s.a.v) anlattılar. Hz.Peygamber (s.a.v),
son derece hiddetlendi. Kureyş müşriklerine bir yazı gönderilmesini emretti.
Gönderilen yazıda şöyle deniyordu:
......
“Bundan sonra derim ki, ya Beni bekir kabilesi ile olan anlaşmanızı bozar ve aradan
çekilirsiniz ya da Huzaa kabilesinden ölenlerin diyetlerini ödersiniz. Bunlardan birini yerine
getirmediğiniz taktirde sizinle savaşacağımı bildiririm.”
Haber, Mekke’ye ulaştığında Kureyş müşrikleri iki alternatifi de reddettiler ve savaşmayı
kabul ettiklerini bildirdiler. Hz. Peygamber’in (s.a.v) elçisi Medine’ye geri döndü ve durumu Hz.
Peygamber’e (s.a.s) haber verdi. Fakat çok geçmeden müşrikler verdikleri cevaptan pişman
oldular. Liderleri Ebu Süfyan’ı, Anlaşmayı yenilemesi ve süresini uzatması için Hz.Peygamber
(s.a.v) ile görüşmek üzere Medine’ye göndermeye karar verdiler. Ama Ebu Süfyan Mekke’ye eli
boş dönecektir.
Sefer Hazırlıkları
Hz. Peygamber (s.a.v), sefere hazırlanılması için emir verdi. Her tarafa da davetçiler
gönderilerek, “Allah’a ve ahiret gününe inanan herkesin Ramazan ayında Mekke’de bulunması”
bildirildi. Toplanan ordunun mevcudu 10.000 kişiyi buluyordu. Bunların 700’ünü Mekkeli
Müslümanlar, 4000 kadarını Medineli Müslümanlar oluşturuyordu.
Hz. Peygamber (s.a.s), ikindi namazını kıldırdıktan sonra, ordunun başında Medine’den
hareket etti. Ordunun yürüyüşü Mekke yakındaki Merru’z-zahran adı verilen bir vadide son buldu.
Gece olunca herkese ateş yakması emredildi. Yakılan ateşlerin sayısı 10.000’i geçiyordu. Bununla
Mekkeli müşriklerin korkuya kapılmalarının sağlanması istenmişti. Gerçekten de beklenen oldu;
Kureyş müşrikleri, durumu araştırmak üzere Ebu Süfyan’ı göndermeye karar verdiler.
Ebu Süfyan Müslümanların Arasında
Ebu Süfyan, iki arkadaşıyla birlikte, gece vakti, Müslümanların ordugâhlarının bulunduğu
yere doğru yola çıktı. Fakat ordugâha yaklaşınca, nöbetçiler tarafından yakalandılar. Ebu Süfyan
kendilerini Abbas’a götürmelerini istedi. Abbas (r.a), Hz.Peygamber’in (s.a.v) amcasıydı ve Ebu
Süfyan ile eskiye dayanan bir dostlukları vardı. Kendisi, İslam’ı kabul etmiş ama son ana kadar
Mekke’de kalmaya devam etmişti. İslam ordusu Merruzahran vadisine gelip konaklayınca, o da
gelip Müslümanlara katılmıştı.
Ebu Süfyan kendisinin Abbas’a (r.a) götürülmesi için bağırıp çağırıyordu. Bu sırada
Abbas (r.a) onun sesini tanıdı:
- Ebu Süfyan!
- Babam anam sana feda olsun! Burada neler oluyor? Bunlar kim?
- Yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan! Arkamdaki Resulullahtır (s.a.s) ve 10.000 kişilik
karşı konulmaz bir ordunun başında size doğru geliyor. Vallahi, Kureyş’i çok zor bir sabah bekliyor!
Vay onların başına geleceklere!
- Babam, anam sana feda olsun! Buna bir çare var mı?
- Evet var.
- Ne yapmamı tavsiye edersin?
- Vallahi, Resulallah’tan (s.a.v) başkası tarafından ele geçirilirsen mutlaka öldürülürsün!
Haydi katırımın arkasına bin de seni Onun yanına götüreyim. Kendisinden senin için bağışlanma
dileyeyim.
Ebu Süfyan, Hz.Abbas’ın (r.a) teklifini kabul etti. O da onu nöbetçilerin elinden kurtararak
Hz. Peygamber’in (s.a.v) çadırına götürdü. Geç vakitlere kadar Hz. Peygamber’in (s.a.s) yanında
kaldılar. Hz. Peygamber (s.a.s), onlara İslam’ı anlattı. Ebu Süfyan’ın yanındaki iki arkadaşı hemen
şahadet getirip Müslüman oldular. Ebu Süfyan ise düşünmek için zaman istedi.
Ebu Süfyan geceyi, Hz.Abbas’ın (r.a) yanında geçirdi. Sabah ezanı ile birlikte onlar da
kalktılar. Müslümanlar sabah namazı için hazırlık yapıyorlardı. Müslümanların Hz. Peygamber’e
(s.a.v) karşı olan tutum ve davranışlarını görünce Ebu Süfyan şaşkınlığını gizleyemedi:
- Ey Abbas! Ben şimdiye kadar ne İran kralında ne de Rumların hükümdarında hakimiyet
ve saltanatın böylesini görmüş değilim!
- Bu saltanat değil, peygamberliktir! Yazıklar olsun sana! Sen de Ona iman etsene!
Namaza başlama tekbiri alındı ve Müslümanlar, Hz. Peygamber’in (s.a.s) arkasında sabah
namazını kıldılar. Hz. Abbas (r.a), namazın bitiminde Ebu Süfyan’ı alarak Hz.Peygamber’in (s.a.v)
yanına götürdü. Hz.Peygamber (s.a.v) onu görünce,
- Ey Ebu Süfyan! Allah’tan başka ilah bulunmadığını öğrenme zamanı daha gelmedi mi?
Yazıklar olsun sana! Ben size dünyayı da, ahireti de sağlayacak bir din getirdim. Müslüman olun
da kurtuluşa erin!
- Vallahi, sanırım ki Allah’tan başka tanrı olmasa gerek. Çünkü Sen Ondan yardım
diledin, ben de benimkilerden yardım diledim. Ne zaman seninle karşılaştımsa, Senin bana galip
geldiğini görüyorum. Benim ilahım hak olsaydı, ben Sana galip gelirdim.
- Yazıklar olsu sana ey Ebu Süfyan! Benim Allah’ın peygamberi olduğumu öğrenme
zamanı daha gelmedi mi?
- Babam anam sana feda olsun! Yumuşak huylulukta, şereflilikte ve akraba haklarını
gözetmekte senden daha üstünü yoktur! Senin peygamber oluşuna gelince, bu konuda içimde
hala biraz şüphe var.
Hz. Abbas (r.a) :
- Yazıklar olsun sana! Boynun vurulmadan önce Müslüman ol!
Bunun üzerine Ebu Süfyan şehadet getirdi ve Müslüman olduğunu söyledi.
Hz.Abbas (r.a):
- Ya Resulallah! (s.a.s) Ebu Süfyan, Kureyş’in ileri gelenidir. Ona övüneceği bir şey lütfetsen
olmaz mı?
- Olur! Kim Ebu Süfyan’ın evine girerse güvendedir!
Ebu Süfyan:
- Benim evime mi?
- Evet!
- Benim evimin genişliği ne kadar ki?
- Kim Kabe’ye girer ve sığınırsa o da güvendedir!
- Kabenin genişliği ne kadar ki?
- Kim kapısını kapatır ve evinde oturursa o da güvendedir. Kim silahını elinden bırakırsa o
da güvendedir!
- İşte bu genişliktir!
Hz.Abbas (r.a), Ebu Süfyan’ı (r.a) katırının arkasına alarak vadinin dar yerine götürdü.
İslam ordusunun Mekke’ye doğru ilerleyişini beraberce seyretmeye başladılar. Kabileler,
başlarında kumandanları olduğu halde bayraklarını çekerek Mekke’ye doğru ilerlemeye başladılar.
Her kabilenin geçişinde Ebu Süfyan (r.a),
- Muhammed daha geçmedi mi?
diye soruyor ve geçenler hakkında bilgi alıyordu. Ardından da,
- Bunların burada ne işi var? Benim onlarla bir kavgam yok ki!
demekten kendini alamıyordu. Sonunda Hz. Peygamber’in (s.a.v) alayı uzaktan göründü. Hepsi de
zırhlara bürünmüştü. Gözlerinden başka yerleri görünmüyor, atlarının ayaklarından çıkan tozlar
ortalığı karartıyordu. Hz. Peygamber (s.a.v) de içlerindeydi. Ebu Süfyan (r.a), benzerini görmediği
bu alayı geçerken görünce,
- Bunlar kim ey Abbas! Kapkara taşlık bir alanı andırıyorlar!
- Bu Resulullah (s.a.s)’tır. Muhacir ve Ensar arasında bulunuyor.
- Ben İran kralının ve Rum hükümdarının saltanatını gördüm. Fakat kardeşinin oğlundaki
saltanatın benzerini görmedim. Bunlara hiç kimse güç yetiremez. Vallahi, kardeşinin oğlunun
saltanatı pek büyük!
- Ey Ebu Süfyan! Bu saltanat değil, peygamberliktir.
- Evet, biliyorum!
Tüm İnsanlığa bir ders:
Hz. Peygamber(s.a.s) Mekke'nin fethinden sonra Mekkelilere yaptığı konuşmada; "Ebu
Süfyan'ın evine giren, Kabe'ye sığınan, evinin kapısını kapatıp ve evinde oturan ve silahı elinden
bırakan herkes güvendedir." buyruğu bütün insanlığa savaş hukuku açısından önemli bir derstir.
Fatih Sultan Mehmet Han’da İstanbul'u fethinden sonra bu peygamberî metodu uygulamıştır.
Kureyş Teslim Oluyor
Kumandanlara, kendileriyle çarpışılmadığı sürece hiç kimse ile çarpışmamaları emri
verildi. Ebu Süfyan (r.a) da Mekke’dekileri uyarmak üzere önden gönderildi.
Ebu Süfyan (r.a), Mekke’ye ulaştığı zaman Kabe’nin yanına gitti. Kureyşliler toplanmış, vereceği
haberleri bekliyorlardı. Ebu Süfyan:
- Ey Kureyş topluluğu! Muhammed, karşısında dayanamayacağınız kadar büyük bir kuvvet
ile yanınıza gelmiş bulunuyor. Müslüman olun da selamet bulun!
diye bağırmaya başladı. Kureyşliler:
- Sus! Senin gibi kötü elçilik yapanı Allah iyilikten uzaklaştırsın!
dediler. Hanımı Hind, Ebu Süfyan’ın (r.a) yanına gelerek sakalını tuttu:
- Şu hayırsız adamı, şu alçağı öldürün! Çünkü O dininden dönmüş. Allah Seni hayırdan
uzak etsin!
Ebu Süfyan:
-Hemen evine gir!
Bunun üzerine Hind, Ebu Süfyan’ın (r.a) sakalını bıraktı. Ebu Süfyan sonra müşriklere dönerek:
- Yazıklar olsun size! Bu davranışlarınızla kendinizi aldatmayın! O, karşı koyamayacağınız
bir ordu ile başucunuza gelmiş bulunuyor. Ben sizin görmediklerinizi gördüm ki, onlara hiç
kimsenin gücü yetmez. Kim Ebu Süfyan’ın evine girer ve sığınırsa emniyettedir. Kim Kabe’ye
sığınırsa emniyettedir. Kim de kapısını kapatırsa o da emniyettedir.
Herkes evlerine dağıldı.
Hz. Peygamber’in (s.a.v) Mekke’ye Girişi
Hz. Peygamber (s.a.v), Ramazan ayının onüçünde, güneş doğmadan önce devesine bindi.
Başına siyah bir sarık sarmıştı. Ayrılışından 8 yıl sonra büyük bir zaferle yurduna geri dönüyordu.
Fakat muzaffer bir komutan edasıyla değil büyük bir tevazu içinde... Mekke’ye yaklaştığında başını
öne doğru eğdi. Hatta o derece eğilmişti ki, sakalının ucu devesinin eğerine değiyordu. ve
ağzından da şu sözler dökülüyordu:
- Ey Allah’ım! Hayat, ancak ahiret hayatıdır.
Sonunda, Müslümanlarla birlikte Kabe’ye vardı. Ziyaretin gereklerini yerine getirdikten
sonra Safa tepesine çıktı ve verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükür ve duada bulundu.
Medinelilerin Uyarılması
Hz. Peygamber (s.a.v), Sefa tepesinde dua ederken, Medineli Müslümanlardan bazıları
aralarında konuşmaya başlamışlardı:
- Allah (c.c) , Resulüne yurdunun fethini nasip etti. Artık bizim yanımızdan(Medine’den)
ayrılır da Mekke’de mi oturur?
diye aralarında konuştular. Hz.Peygamber (s.a.v), duasını bitirdikten sonra onların yanına geldi:
- Ne konuşuyordunuz?
- Bir şey yok, ya Rasulallah! (s.a.v)
Sorusunu birkaç kez tekrarladı ama cevap alamadı. O sırada kendisini bir hal bürüdü. Biraz sonra
kafasını kaldırdı:
- Dikkatli olun! Ben Allah’ın kulu ve peygamberi Muhammed’im. Ben Allah’a ve size hicret
ettim. Benim hayatım sizin hayatınızladır. Ölümüm de sizin ölümünüzledir
Medineliler ağlaşarak etrafına toplandılar:
- Vallahi biz, o söylediklerimizi ancak, Allah’a ve peygamberine olan bağlılığımızdan ve
düşkünlüğümüzden söylemiştik.
Şüphesiz bu sözün doğruluğunu hem Allah hem de peygamberi doğrular ve sizi mazur sayar.
Mekke’de İlk Yemek
Hz. Peygamber’in (s.a.s) saçı ve sakalı çok tozlanmıştı. Öğle vaktine doğru, amcası Ebu
Talib’in kızı Ümmühani’nin evine gitti. Yıkanarak temizlendi ve bir miktar namaz kıldı. Sonra
Ümmühani’ye sordu:
- Yanında, yiyecek bir şeyler var mı?
- Kuru ekmek kırıntılarından başka bir şey yok. Onu da Size sunmaya utanırım.
- Onları suyun içine ufala! Biraz da tuz getir!
- Yanında katık yapacak bir şey var mı?
- Ya Rasulullah (s.a.v)! Sirkeden başka bir şey yok!
- Onu da getir!
Getirilenleri yemeğin üzerine döküp yedikten sonra,
- Ey Ümmühani! Sirke ne güzel katıktır! İçinde sirke bulunan ev yoksul olmaz.
buyurdu.
Ebu Süfyan’ın Gerçekten Müslüman Olması
Mekke’nin eski lideri Ebu Süfyan, Kabe’nin yanında oturuyordu. Hz. Peygamber’in (s.a.v)
Müslümanlardan bazılarıyla önünden geçtiğini görünce,
- Askerlerimi toplayıp da yeniden şunlarla savaşsam mı?
diye içinden düşünmeye başladı. Hz. Peygamber (s.a.s) gelip baş ucuna dikildi ve sırtına eliyle
vurarak,
- O zaman da Allah seni yine hor ve düşkün eder!
buyurdu. Ebu Süfyan, Hz. Peygamber’in (s.a.s) baş ucunda dikildiğini görünce:
- Şu ana kadar Senin gerçekten peygamber olduğuna inanmamıştım. İçimden
geçirdiklerimden dolayı Allah’tan af ve bağışlanma diliyorum!
Putların Yıkılması
Kabe’nin çevresinde, kendilerine tapılan 360 kadar put bulunuyordu. Bunlar Arap kabileleri
tarafından zaman zaman ziyaret edilir ve kendileri için kurban kesilirdi. Hz. Peygamber (s.a.v)
elindeki asasıyla putlara birer birer dokunmaya başladı. Bu sırada da,
- Hak geldi, batıl yok olup gitti. Yok olan batıl, ne bir şey var edebilir ne de diriltebilir.
buyuruyor, putlar da birer birer yüz üstü ya da arka üstü düşüyorlardı. Kabe’nin çevresinde
yıkılmadık put kalmadı. Bilal (r.a), Kabe’nin üzerine çıkarak öğle ezanı okudu. Namaz kılındıktan
sonra, Hz. Peygamber’in (s.a.v) emri üzerine yıkılan tüm putlar bir araya toplanarak ateşe verildi.
Mekkelilere Hitap
Hz. Peygamber (s.a.s), Kabe’nin önünde durdu. Üç kere tekbir getirdikten sonra halka hitab
etti:
- Bütün övgüler Allah’a (c.c) yaraşır! Ondan başka ilah yoktur! Yalnız O vardır, eşi ve ortağı
yoktur!
O va’dini yerine getirdi, kuluna yardım etti. Düşmanları bozguna uğrattı.
İyi bilin ki, cahiliye çağına ait olup, övünme meselesi edilenler, kan davaları bugün, şu
ayaklarımın altındadır.
...
Ey Kureyş! Muhakkak ki, Allah (c.c) cahiliyet gururunu, soy ile övünüp büyüklenmeyi sizden
kaldırmıştır. Bütün insanlar Adem’den (a.s), Adem (a.s) de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar iki
sınıftır: Bir kısmı iman eder ve günahlardan kaçınır. Allah (c.c) katında değerli ve şereflidir. Diğer
kısmı ise azgındır. Allah (c.c) katında da değersiz ve şerefsizdir.
Ey Kureyş! Ey Mekkeliler! Ne dersiniz? Şimdi hakkınızda ne yapacağımı düşünüyorsunuz?
- Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin. Kerem ve iyilik sahibi bir kardeşin oğlusun. Gücün
yetti, iyi davran!
- Benim halimle sizin haliniz, Yusuf (a.s)’ın kardeşlerine dediği gibi olacaktır. Onun dediği gibi
ben de,
“(Yûsuf da:) "Bugün size, (o yaptığınızdan dolayı) hiçbir kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O,
merhametlilerin en merhametlisidir" dedi.(Yusuf, 92) Gidiniz! Serbestsiniz!”
Hz.Peygamber (s.a.v) Kendisini Nasıl Tanıtıyor?
Fetih günü Hz. Peygamber’in (s.a.v) yanına bir adam geldi. Kendisiyle konuşmak istiyordu
ama konuşurken heyecandan kendisini bir titreme tuttu. Bunu gören Hz.Peygamber (s.a.v):
- Sakin ol! Ben hükümdar değilim! Güneşte kurutulmuş et parçalarını yiyerek yaşayan
Kureyşlilerden bir kadının oğluyum, buyurdu.
Nereden Nereye
Rebia bin Abbad anlatıyor:
Mekke’nin fethinden sonraki günlerde babamla birlikte Mekke’ye gitmiştik. Rasulallah’ı
(s.a.v) görünce hemen tanıdım. Çocukluk çağımda Onu Zü’l-mecaz panayırında ilk defa görüşüm
aklıma geldi.
- Ey İnsanlar! ‘La ilahe illallah’ deyin de kurtulun!
diyerek halkı İslam’a davet ediyor, halk ise Ondan yüz çeviriyor ve konuşmuyordu. Yalnız amcası
Ebu Leheb,
- Bu dininden dönmüş bir yalancıdır! Sakın sizi atalarınızın dininden döndürmesin!
diyerek arkasından dolaşıyordu. Fakat o yinede “ ‘La ilahe illallah’ deyin de kurtulun!” demekten
geri durmuyordu.
Mekke’de İslam’ın Işığı
Birkaç gün içinde Mekke halkının büyük çoğunluğu İslam’a girdi. Mekke putlardan
temizlenmiş, İslam’ın ışığıyla aydınlanmaya başlamıştı. Hz. Peygamber (s.a.v), Ramazan’ın
bitmesine on gün kala Mekke’nin çevresindeki bölgelerde bulunan putları da yıkıp kaldırmak üzere
her tarafa askeri birlikler gönderdi.
Beyin Fırtınası
Sizce Hudeybiye Antlaşmasının müslümanlar için önemi nelerdir ?
Sizce Mekke'nin fethinin İslamın yayılmasına katkısı ne olmuştur?
Sizce Müslüman orduları Mekke yakınlarında konakladıklarında gece olunca niye ateş
yaktılar?
Sizce Hudeybiye Antlaşmasının Mekke'in fethiyle ilişkisi nedir ?
Soru - Cevap
1. Hudeybiye Antlaşması nasıl bozuldu ?
2. Elçi olarak Peygamberimize kim gönderildi ?
3. Peygamberimiz Mekke'ye girerken kimlerin güvende olacağını bildirdi?
Birey/Grup Çalışması
Mekke’nin fethini tarih boyunca meydana gelen fetih veya işgallerle karşılaştırınız. Sonuçları
arkadaşlarınızla paylaşınız.
Download