Öfkemle sevgim arasında yaşıyorum

advertisement
Türklerindir
^
i A / - ■% & Jr
27 Şubat 1999 Curr
T
Öfkemle sevgim
arasında yaşıyorum
Okurları, sevenleri, dostlan, "Acaba şimdi hangi şiiri
yazıyordur? Boğuştuğu hastalığı hangi aşamadadır?"
diye düşünürken, Can Yücel ÖDP’nin İzmir l'inci
Bölge'den milletvekili adayı olduğunu açıkladı.
Hastalığı sırasında kanser üzerine öylesine kafa yormuş
ki Yücel, sonunda gırtlağına yerleşen kanserle, Türk
siyaseti arasmda bağlantı kurmuş. Türk siyasetinin de
kanserli olduğu görüşünde Yücel. Tek farkla... Yücel,
gereken önlemleri aldı, tedavi oldu ve hastalığı kontrol
altına alındı. Bu bir mucize. Yücel, gereken önlemler
alınırsa aynı mucizenin Türk siyasetini de
iyileştireceğine ilişkin umudunu koruyor.
■ Göksel GÖKSU ÖZKÖYLÜ’nün röportajı 5. sayfada
)<3
röportaj
irhrmral
tfeatuvtt'e¿¿
CUMARTESİ, 27 Şubat 1999
S
Can Yücel, hastalığı kanserle Türk siyaseti arasında bağlantı kurmuş
Türk Karı
Kuvvetleri ileri
Can Yücel, milletvekili adayı olduğu
ÖDP'nin, kadına verdiği önemi de
vurgulamadan geçemiyor, sohbet sırasmda.
Kendi dilinde çağrıda bulunuyor kadınlara:
“Başta ezilen Türk karı kuvvetleri olmak
üzere ileri!"
Ancak Yücel; Çiller, Akşener gibi kadın
siyasetçileri bu çağrının dışında tutuyor.
Yücel'e göre, “Gerek Çiller, gerek Meral
(Akşener) gerek (Gülay) Aslıtürk gibi
hanımlar, kadınlarımızın siyasaya katılma
istemlerinin haklılığına, çevirdikleri işlerle
ve çalıp çırptıklarıyla gölge düşürmüş yüz
karalarıdır."
Yücel'in kafasındaki kadın siyasetçiler
çeşitli özellikleriyle de ayrılıyor birbirinden.
İmren Aykut, Işılay Saygm gibi siyasetçi
kadınları ayrı tutuyor, örneğin Çiller,
Akşener gibi siyasetçilerden. İşte Yücel'in
gözünde onları diğerlerinden ayıran önemli
farklar:
"Birinci farkları ufak tefek çırpmaları
olabilir ama Çiller gibi vurguncu değiller.
İkincisi de, onlar partinin örgüt
kademelerinden yetişmişler. Politikayı
biliyorlar. Bu durum karşısında olumsuz
bazı özellikler yüklenmişler. Parti
dalaveresini gayet iyi bilmek, yalan
söylemek, dalaverelere boyun eğmek ve bir
bakıma erkek politikacı haline gelmek."
"Onları erkek politikacüardan ayıran bir
özellik yok o zaman?" diye sorunca da
akima Işüay Saygm geliyor Yücel'in, "Hele
Işılay Saygın’ın büsbütün yok. Çünkü *
kadınlığı yok."
■ Yazı ve fotoğraf:
Göksel GÖKSU ÖZKÖYLÜ
Elinde, 13 Şubat tarihli Hürriyet
Gazetesi'nin eki... "Bak" diyor, "Şu okuma
kitabının kapağına. İhap Hulusi'nin
hazırladığı kapaktaki çocuk benim. O
tarihte babam Haşan Ali Yücel, henüz O rta
Eğitim Umum M üdürü'ydü."
Can Yücel'in, yaşamını paylaştığı hayat
arkadaşı Güler Yücel1le iki yıl önce
yerleşmeye karar verdiği Datça'dayız.
Yıllar geçmiş aradan. Kapaktaki çocuk,
şimdi karşımda oturuyor. Geçen yıllar
içinde, "H em beladır, hem mevla" diye
tanımladığı şiirleriyle nice çocuk büyüdü.
O ise şimdi yaşlı bir çınar. Ama ne çınar!
Okurları, sevenleri, dostları, "Acaba
şimdi hangi şiiri yazıyordur?" diye
düşünürken; "Boğuştuğu hastalığı hangi
aşamadadır?" derken, o, ÖDP'nin
(Özgürlük ve Dayanışma Partisi) İzmir
1 'inci Bölge'den milletvekili adayı
olduğunu açıkladı. Sakalını kesmiş.
Çenesinde bir tutam bırakmış yalnızca.
Bir de, gırtlağını etkileyen kanser, tükürük
bezlerini almış Can Yücel'in. Işın tedavisi
sağlam hücrelerini de etkilemiş. Sık sık sıvı
almazsa, konuşmakta güçlük çekiyor.
Hastalığı sırasında kanser üzerine
öylesine kafa yormuş ki Yücel, sonunda
gırtlağına yerleşen kanserle, Türk siyaseti
arasında bağlantı kurmuş. Türk siyasetinin
de kanserli olduğu görüşünde Yücel. Tek
farkla... Yücel, gereken önlemleri aldı,
tedavi oldu ve gırtlağındaki kanser
kontrol altına alındı. Bu bir mucize. Yücel,
gereken önlemler alınırsa aynı mucizenin
Türk siyasetinin de iyileşeceğine ilişkin
umudunu koruyor.
Hürriyete özel Can Yücel şiiri
GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Türk, öğün, çalış, güven! demiş a,
Şimdilerde çalışan parasız, pulsuz
Çalışıyor paralıya,
Güvenen varsa, parasına güveniyor,
Ustyanı, öğün babam öğün!
Dövün babam dövün!
Öfkemle sevgim
arasında yasıyorum
► Can Yücel meclise girerse ne olur?
- Dayak yer. (Gülerek)
► Yine de girer ama değil mi?
- Benün ne kadar yaşayacağım belli değil.
Hani barajı faraza geçtik diyelim. Ben dört
sene görev göremeyeceğim bir koltuğu işgal
etmem.
► Şair Can Yücel, nasıl oldu da siyasete
girmeye karar verdi?
- Babam Haşan Ali Yücel, bir dönemin
Milli Eğitim Bakanıydı. Zaten siyasetin içine
doğmuştum. Sonra 1960'lı yıllarda, TİP'in
yönetim kurulu üyeliğini yaptım.
► Türk toplumunun bünyesiyle,
hastalığınız arasında bağlantı
kuruyorsunuz.
- Kanser, bir dokunun içindeki hücrelerin,
marazi bir şekilde bölünerek çoğalmasmdan
baş veren bir tümör oluşumudur. Türk
toplumu bünyesinin, kanserli olduğunun ilk
ipucu Susurluk kazasıdır. Kaza sonrası elde
edilen biyopsi raporu, kamuya ve adalete
tahrif edilerek arzedildi. Şimdi bunu
anarken bile içim cızlıyor. Habis ve
bölünerek çoğalan birtakım hücreler, faal
haldeler. Mafyayla, gizli istihbarat
örgütleriyle birliktelik içindeler ve
durmadan çoğalıyorlar. Bünye gitgide
zayıflıyor, güçten düşüyor. Bünye ölüm
tehlikesiyle karşı karşıya. Biz, yani toplumun
duyarlı üyeleri, "Aydınlık İçin Bir Dakika
Karanlık" kampanyasıyla, bu habis urun
üzerine gidilmesini, aydınlık voluyla bir şua
(ışın) tedavisinden geçirilmesini istedik.
Hatta dayattık. Ulusal bilince ve bulunca
(vicdana) sahip insanların, bu canhıraş
girişimi, sayın Dem irdin "Saçma sapan
işlerle uğraşmayın" ve yere bakan yürek
yakan Erbakan'm "Glu-glu dansı
yapıyorlar!" sözleriyle karşılandı. Ve habis
ur büyümeyi sürdürüyor.
/ 7 A m A"LI a n a y a s a
► Türkiye'ye kanser nasıl musallat oldu?
- Kanser hücrelerinin, şimdilik 100 kadarı
belirlenmiş. Kanımca bizim toplum
bünyemize musallat olan Turgut Özal türü.
Bu kanserli siyaset, Kurtuluş Savaşı’yla
kurduğumuz Ulusal Devleti tasfiye ederek,
Türk devlet yapışım kapitalist ve
emperyalist kampa dönüştürmektir. Bir de,
Turgut Özal türünü seçen 12 Eylül
darbesinin getirdiği Yamuk Anayasa'ya bir
göz atmak yeterli. Bu belgenin özelliği, başta
bitakım haklar verip, sonra 'Ama' diye
başlayan bir fıkrayla, o haklan kısıtlamak
hatta yasaklamak. Onun için bu Anayasa,
bir Anayasa olmaktan ziyade, "Ama"h Yasa
dır. Bu balyoz harekatı, susturma, kitleyi
gayri siyasallaştırma ve depolitize etme
sürecini başlattı.
► Sonuçta hangi noktaya gelindi?
- Sonuç ortada. Gelir dağılımı feci.
Yurttaşm yüzde 20'si milli gelirin yüzde
60'ını; yüzde 80'i de yüzde 40'ını kazanıyor.
Devlet gırtlağına kadar iç ve dış borç içinde.
Halk besin olarak tarhana değil, 'borç'
çorbası içiyor. Sosyal hizmet ödenekleri
bakımından kuşa döndürüldü. Faizler borcu
kızıştırmak için alabildiğine fırladı. Dış
politika dışa bağımlı hale geldi, frenkçesiyle
'kapitüle' oldu. Şimdi soru şu: "Üstlerimiz
kimin üstünde?"
► Çizdiğiniz kanserli bünye karşısında,
ÖDP hangi çözümleri öneriyor?
- Ondan önce karşımızdaki engellerden
söz edeyim. Bunlardan ilki çoğunluğun
gayri siyasallaşması. Mesut Yılmaz buna
"Sessiz çoğunluk" diyor. Oysa bu çoğunluk
sessiz değil, susturulmuş çoğunluk. Şunun
şurasında memurun, işçinin, çiftçinin,
aydının; yazılı, çizili hangi eylemi güvenlik
güçlerince durdurulmadı? Gözaltında kayıp
çocuklarının -kendilerini olmasa dahaklanru arayan anaların analığına, sanki
gözlerinde akmadık yaş kalmışçasına zabıta
tarafmdan göz yaşartıcı bomba atılıyor.
İkinci engel ise laik ve mürteci çelişkisi
konusu. Gerek Refah, gerekse Fazilet Partisi;
mazlum sıfatıyla tepki oylarını hiç
durmadan artırıyor. Dara düşen Allah'a
sarılır. Onun için FP'de Kuyudibi’nde
yaşayan varoş oylarım da Güneydoğu
desteğini de korkarız ki toplayacaktır.
Alınacak önlem, dardaki yurttaşlarımıza
umut vermek, yol açmak, onlara işiyle,
aşıyla, eşiyle yeryüzünde yaşanabildiğim
anlatmaktır. Yoksa öbür dünyada cennette
yaşamak için, FP'ye oy vermenin hiçbir
anlamı yok.
► Peki bunlar olurken Türk solu ne
yaptı?
- Türk siyasası 12 Mart ve 12 Eylül
darbeleriyle çolak bırakıldı. Türk solu da
siyasa dışı -cezaevi içi kılındı. Bu durum
Türkiye siyasasının, temsili demokrasinin
ana özrüdür. Çünkü Türkiye'de temsili
demokrasi, bir demokrasi temsili ve
tiyatrosudur. Gerçek solu olmayan bir
demokrasi. O, sola köstek olmak için, hiç de
sol olmayan sosyal demokrat partiler;
büsbütün sağa kaydırıldı ve geleceğimizi
düzen, bu düzene uyumlu hale getirdi.
► Seçilirseniz, siz de o koltuklarda
oturacaksınız.
- Ben o koltuklara oturmak için bu işe
atılmadım.
//n
D ARAJ YÜZDE 25 OLSUN"
► ÖDP barajı aşabilecek mi?
- Bunu göreceğiz. Ama bence yüzde 10
baraj az. Bunu yüzde 25'e çıkarmak gerekir.
O zaman kimse o koltuklara oturamaz. Sen
sağ ben selamet.
► ÖDP nasıl bir seçim çalışması
yürütecek?
- ÖDP'nin amacı, işi, görevi şu
baştakilerin Adem-i’lerin iktidarına
özenmek değil. Bir parti olduğu kadar, geniş
bir hareket olarak bu düzenin, bu kanserli
bünyenin acısını çeken yüzde 80'i hak
istemeye, kendi alın yazüarına sahip
çıkmaya çağırmaktır. Bu düzenden şikayetçi
kim varsa, dayanışma partisiyle birlikte,
birbiriyle dayanışarak ve kendi kaderine
sahip çıkmanın sevinci, neşesi, türküsü,
marşıyla gerçek özgürlüğe doğru
yürüyecek. Kadınlarımızla birlikte, işçimiz,
çiftçimiz, memurumuz, yeşilcimiz, cinsel
tercihleri yüzünden toplum dışı kılınanlar,
bıkkınlık getirmiş oy vermemeye kararlı
seçmenler ve artık kararlı olmaları gereken
kararsızlarla birlikte bu memleketin yüreği
yeniden gümlemeye, çarpmaya başlayacak.
Mecliste kimler olmalı?
- Meclise, aydın sıfatındaki kişiler lazım.
İşçiden, köylüden yetişmiş, ağzı laf yapan,
memleket gerçeğini anlayan olgunluğa
varmış insanlar ortaya çıksın.
► Öfkeli misiniz?
- Benim şiirimde de, siyasetimde de
hakim iki unsur var. Bu iki unsurun çelişkisi
ve seçıtezi, bana yaşama gücü veriyor. Olup
bitene ve olup bitenin sorumlularına karşı
öfke; olması gerekene, olabileceğe ve onu
getirecek olan büyük emekçi ve aydm
kitlelerine sevgi... Öfke ve sevgi arasmda
çırpman bir çelişkinin içinde yaşıyorum ben.
Şiirlerimle de, siyasamla da, bana enerji, akıl
ve yaşama sevinci veren şey, öfkeyle
sevincin çelişkisi.
► Kanserli bir toplum yapısı çizdiniz.
Bu yapıda umuda yer var mı?
- Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim.
İnsanlıktan umut kesmem. İnsan, zaman
zaman iyimserlik ya da karamsarlık
duyabilir. Fakat, insanla ilgili aşağı yukarı
bütün gerçekler içinde bir tansık, bir mucize
var. Yaşamamız, insanın ortaya çıkması bir
mucize. Bu mucize, umudu getiriyor. Ama
umut durduğu yerde olmaz. Kazanarak,
çalışarak, savaşarak edinilir. Umudun
olmadığı yerde insan 'Herkes koyun gibi
kendi bacağından asılır' diyerek, enayi gibi
kendini, yaşamayı askıya alır, geberip gider.
Cennete mi göçer, cehenneme mi göçer,
orası Refahı ilgüendirir.
► O zaman şöyle soralım. Türkiye'nin
umudu hangi mucizeye bağlı?
- Mucize aslında bir gerçeklik. Atatürk'ün
Ulusal Devleti’ni, emekçi katılımlı; sosyal
hizmetleri adeta 'insanlık indi' gibi gören bir
devleti başa getirmeyle mucize sağlanabilir.
Eğitime, sağlık hizmetlerine, beslenmeye
önem veren; güzel, sağlıklı, boylu poslu,
güzel kuşaklar yetiştirmek gerek. Çünkü
hiçbir insan temelde kötü olarak doğmaz.
Somadan boku çıkar.
v
Taha Toros Arşivi
Download