Türk Metal Sendikası Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultayı Ö Z E L K İ T A B I TÜRK METAL SENDİKASI 08-09 Mart 2012 1 ISBN: 978–975–6610–28–2 İletişim Türk Metal Sendikası Genel Merkezi Beştepeler Mah. Yaşam Cad. Nergiz Sokak No:3 06520 Söğütözü-Yenimahalle / ANKARA Tel: 0312 292 64 00 Faks: 0312 284 40 18 E-posta:[email protected] www.turkmetal.org.tr Tasarım & Baskı Ceres Tasarım Reklam Promosyon Kelikpınarı Mah. 897. Sok. No:3/9 Dikmen / ANKARA Tel: 0312 440 39 26 Basım Tarihi: 10 Mayıs 2012 2 İÇİNDEKİLER 1.Gün 08 Mart 2012 Açılış Konuşmaları İlknur ERTUGAY Sunucu ........................................................................................................................................... 7 Pevrul KAVLAK (Türk İş Genel Sekreteri-Türk Metal Sendikası Genel Başkanı) .................................................... 8 Mustafa KUMLU (Türk-İş Genel Başkanı) ............................................................................................................. 12 Tuğrul KUDATGOBİLİK (Tisk ve Mess Yön.Kur.Bşk.) .......................................................................................... 15 Ümit EFENDİOĞLU (Ilo Türkiye Direktörü) ......................................................................................................... 18 Candan YÜCEER (CHP Tekirdağ Milletvekili) ....................................................................................................... 22 İlknur Denizli (Ak Parti İzmir Milletvekili) ............................................................................................................. 25 Sosyal Güvenlikte Kadın Paneli Ali TEZEL ............................................................................................................................................................... 28 Sorular ve Cevaplar .................................................................................................................................................. 36 Pevrul KAVLAK (Türk İş Genel Sekreteri-Türk Metal Sendikası Genel Başkanı) .................................................. 50 2.Gün 09 Mart 2012 I.Oturum Panel Günümüz Kadınlarının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri ...................................................................... 52 Erten CILGA (Mess Hukuk Müşaviri) ..................................................................................................................... 54 Nevin BİRİNCİ (Ankara 10.Aile Mahkemesi Hakimi) ............................................................................................ 56 Erten CILGA (Mess Hukuk Müşaviri) ..................................................................................................................... 58 Zeynep ÖKZÜSOĞLU (Ankara1. Aile Mahkemesi Hakimi).................................................................................... 59 Erten CILGA ............................................................................................................................................................ 61 Serpil AYTAÇ (Uludağ Üniversitesi Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Bölüm Başkanı) ......................................... 62 Erten CILGA (Mess Hukuk Müşaviri) ..................................................................................................................... 65 Zehra Gönül BALKIR (Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakiltesi Dekanı) .................................................................. 66 Erten CILGA (Mess Hukuk Müşaviri) ..................................................................................................................... 72 3 II. BÖLÜM Delegelerin Konuşmaları ......................................................................................................................................... 74 Ferengiz BAYRAMOVA (Azerbaycan Metal İşçileri Federasyonu Üyesi) ............................................................ 75 Melek SÖNMEZ ...................................................................................................................................................... 76 Esra ULUKAYA (Bursa 3 Nolu Şube) ..................................................................................................................... 78 Pınar GÜZEL (Çerkezköy Şubesi) ........................................................................................................................... 79 Eldivan KATI (İzmir 2 No'lu Şube) ......................................................................................................................... 80 İnci ÖZDEMİR (Gölcük Şubesi) ............................................................................................................................. 81 Yeşim EREN (İstanbul Anadolu Yakası Şubesi) ...................................................................................................... 83 Sonuş Bildirgesi Emine KANLI (İzmir 2 No'lu Şube ) ....................................................................................................................... 84 Kapanış Konuşması Pevrul KAVLAK (Türk İş Genel Sekreteri-Türk Metal Sendikası Genel Başkanı) .................................................. 86 4 SUNUŞ Bu yılki yapılan Kadın İşçiler Kurultay’ımızda özellikle altı çizilen nokta; kadına yönelik sorunları çözmek için artık uygulama beklendiğidir. Sorunlar herkes tarafından bilinmekte ve ortaya konmaktadır. Önemli olan bu sorunların çözülmesi için somut adımların ne kadar atıldığı olmuştur artık. Klişeleşmiş sözler söylemek istemiyoruz. Artık yeni şeyler söylemenin vaktidir diyoruz. Artık uygulama istiyoruz. Bu konuda herkesin üzerine düşeni yapmasını bekliyoruz. Biz sendika olarak bu konuda üzerimize düşeni fazlasıyla yaptığımızı düşünürken, aynı şeyi irade sahiplerinden de bekliyoruz. Uygulamaları görmekle, devamlı aynı tartışmaları yapmak aynı şey değildir elbette. Kadın emekçilerimiz için, bütün kadınlar için şahsım ve sendikam adına söyleyeceklerimi açılış ve kapanış konuşmalarında ifade ettim. Kurultayımızda söz alan işçi, işveren ve siyasi parti temsilcilerinin konuşmaları, birbirinden değerli panelistlerimizin sunduğu “Günümüz Kadınlarının Sorunları ve Çözüm Önerileri” ayrıca Ali Tezel tarafından sunulan Kadın ve Sosyal Güvenlik konulu söyleşi, kadın emekçilerimize inanıyorum ki çok faydalı olmuştur. Pevrul KAVLAK Elinizde tuttuğunuz bu kitap Kurultay boyunca Türk – İş Genel Sekreteri yapılan konuşmaların deşifre edilmiş halidir. Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Kitabımızın kadın işçilerin sorunlarının çözülmesi, kendilerinin daha yüksek ve kaliteli bir yaşam KADIN EMEKÇİLERİMİZ İÇİN ARTIK standardına yükseltilmesi, sendikamızın bu alanda SONUÇ GÖRMEK İSTİYORUZ yaptığı çalışmaların örnek olması bakımından Sendikamız tarafından geleneksel olarak her yıl faydalı olacağına inanıyorum. düzenlenen Kadın İşçiler Kurultayı’nın 17.’si; yine Kurultayımıza bizzat katılan, gelemeyerek telgraf Metal işçilerinin kendi evinde Büyük Anadolu çeken, çelenk gönderen ve bizleri unutmayan Oteli’nde düzenlendi. Kurultayımız her yıl olduğu herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. gibi bu yıl da amacına uygun şekilde ve beklenen ilgi ve coşku içinde gerçekleştirildi. 5 I. GÜN 08 Mart 2012 AÇILIŞ KONUŞMALARI 6 AÇILIŞ KONUŞMALARI Değerli Konuklar siyasi partilerin sayın temsilcileri, sevgili emekçi kadın kardeşlerim, Türk Metal Sendikası çatısı altında, Genel Başkan Sayın Pevrul KAVLAK’ın himayelerinde 17.si düzenlenen Kadın İşçiler Büyük Kurultayı’na hoş geldiniz… Bugün bana bu kürsüde anons yapma olanağı sunulduğunda büyük önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bir sözünü anımsadım. “Kadının yoksulu olmaz, kadın bizatihi bir varlıktır”. İşte bu sözün verdiği ilhamla ilk cümlelerimi kuruyorum. Kadının emekçisi olmaz, kadın bizatihi emekçidir. Çünkü insan yetiştirmek, yani insanı insan yapmak; kadının yeleği altındadır. Hele bu kadın anne, eş, bacı, kardeşse. Aynı zamanda metal tezgâhlarında ter döken, demiri büken, çeliğe su veren bir kadınsa, yani bizden biriyse böyle bir varlığın karşısında eğilmemek, ona saygı duymamak ve onun hakkını teslim etmemek mümkün mü? Buradaki herkes sizin huzurunuzda saygı ile eğiliyor. Biz gece ile gündüz, siyah ile beyaz gibiyiz. Birimiz olmazsak diğerimiz de olmaz. Biz kadın ve erkeğiz. Evet, farklıyız ama eşitiz bütünleyeniz. Kim derse her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır hata yapar deriz, çünkü biliriz ki kadın ve erkek her daim birbirinin yanındadır. Ne önündedir, ne arkasındadır. Sayın konuklar bu gerçeği yüksek sesle telaffuz eden ve arkasında duran, Türkiye’nin en büyük örgütlü gücü Türk Metal’dir. Türk Metal’in 17 yıldır süren bu duyarlılığı peşine başka kurum ve örgütleri de katarak devam edecektir. Ne mutlu ki bize, duygularımızı, düşündüklerimizi bu çatı altında, bu bilinçle ifade edebiliyoruz. Sevgili emekçi kadın kardeşlerim iyi ki varsınız, iyi ki varız. Varlığımızla bu salonu, bu şehri, bu ülkeyi, bu dünyayı tam kılıyoruz. 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun. Ve çok değerli konuklar şimdi sizleri Mustafa Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları, aziz şehitlerimiz ve üretirken yaşamını kaybeden bütün şehitlerimiz için bir dakikalık saygı duruşuna ve ardından İstiklal Marşına davet ediyorum. 17. Kadın İşçiler Büyük Kurultayına şimdi konuşmalarını yapmak üzere Türk-İş Genel Sekreteri ve Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Sayın Pevrul KAVLAK’ı kürsüye davet ediyorum, buyurunuz efendim… İlknur ERTUGAY Sunucu 7 AÇILIŞ KONUŞMALARI 8 Mart 1857’de, yani bundan tam 155 yıl önce Amerika’da tekstil işçileri greve çıktı. Bu grevci işçilerin çoğunluğu kadındı. İstedikleri, ayrımcılığa son verilmesi, 12 saati aşan çalışma süresinin azaltılması, yani daha insanca bir yaşamdı. Sadece bu kadardı. Bu kadar sade, bu kadar haklı ve bu kadar insancaydı. Ama polis greve müdahale etti. Çoğu kadın 129 işçi, olaylarda hayatını kaybetti. Onlar sadece kendileri için değil, bizim için, hatta çocuklarımız için hayatlarını hiçe saydılar. Onların, hayatları pahasına kazandığı haklar, şimdi bizim haklarımız oldu. Ölen işçi kadınlar ve onların hatıraları bizim en değerli mirasımızdır. Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Aradan tam 155 yıl geçti. Bugün, dünyanın her yerinde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor. Peki, ama kaç kişi, bugünün anlamını biliyor? Kaç kişi, New Yorklu kadın işçileri hatırlıyor? Kaç kişinin, onların mücadelesinden haberi var? Her değer gibi, Dünya Kadınlar Günü’nün de içi boşaltıldı, anlamı yok edildi. Basit bir hediye alma, çiçek verme törenine dönüştürüldü. Biz, Türk Metal olarak, Dünya Kadınlar Günü’nü, yeniden gerçek anlamına, hak ettiği yere taşımaya kararlıyız. Hafızamızda, emekçilerin hakları için canlarını veren o kadın işçiler, aklımızda mücadele, gönlümüzde ise, insanca bir yaşam var. Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultayı’nı işte bu bilinçle gerçekleştiriyoruz. Kurultayımıza hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Katılımcılar, Birleşmiş Milletler’e göre, dünyada yapılan işlerin % 66’sı kadınlar tarafından görülüyor. Yani dünyanın yükü, Pevrul KAVLAK Türk-İş Genel Sekreteri Türk Metal Sendikası Genel Başkanı 8 kadınların omzunda… Ama kadınlar, dünyadaki toplam gelirin sadece % 10’unu alıyor. Edip’e, daha genç bir gelin iken, Aziziye’de kahramanca savaşan Nene Hatun’a vefa borcumuzun karşılığı bu olmamalıydı. Daha da içler acısı olan, kadınların dünyadaki mal varlığı oranı, sadece % 1. Ama daha da vahimi var. Türkiye, kadının ekonomiye katılımı ve iş bölümü konusunda 132. sırada. Sadece Suudi Arabistan, Pakistan ve Yemen’den daha iyi durumdayız. Araştırma bununla da bitmiyor, ama devam etmeyeceğim. Daha fazla söze gerek yok, bu ayıp bize yeter. Bu kadarı bile bize ne durumda olduğumuzu anlatmaya yeter. Bu kadarı bile bize neden ilerleme, gelişme, çağdaşlaşma yolunda tökezleyip durduğumuzu anlatmaya yeter. Şimdi size uzun yıllar önce yapılmış bir konuşmadan kısa bir bölüm okumak istiyorum: “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Mümkün müdür ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” Bu sözler, büyük önder, Mustafa Kemal Atatürk’e ait… O, yıllar öncesinden ilerlemenin, atılımın, çağdaşlaşmanın rotasını çizdi. Kadının toplumsal yaşama ve ekonomiye katılmasının önündeki engelleri kaldırmak için atılım yaptı. İşte bizim itiraz ettiğimiz bu. Son verilmesini istediğimiz haksız düzen bu. Üretirken kadını erkekle eşit sayacaksın, ama sıra ücret vermeye geldiğinde eşit olmayacak... Alın teri dökerken erkekle eşitsin diyeceksin, ama sıra sosyal haklara gelince farklı olacak. Tezgâh başında, çalışma saatlerinde, performans ölçümlerinde “aynısınız” diyeceksin ama sıra yükselmeye, daha üst görevlere atamaya gelince dur diyeceksin... İşte düzen bu…”Böyle gelmiş böyle gider” diyenler olabilir. Böyle gelmiş ama böyle gitmeyecek. Biz, “emek en yüce değerdir” sözünü bir süs eşyası gibi duvara asanlardan değiliz. Biz, bu sözü hayata geçirenlerdeniz. Biz emek en yüce değerdir sözünü alın terimizle çeliğe nakış gibi işleyenleriz. Biz Türk Metal’iz. Biz Türkiye’deki, her 5 sendikalı işçiden biriyiz. Sayın katılımcılar, Dünya Ekonomik Forumu, her yıl kadın erkek eşitliği konusunda ülke raporları hazırlıyor. Bütün dünyada tartışmasız kabul gören rapor, bu yıl da yayınladı. Sonra? Ondan sonra, rotadan çıktık ve bu hale geldik. Haksızlık yapmayalım. Evet, yıllar içinde kadınlara birçok hak verildi, yasa çıkarıldı. Türkiye, kadın erkek eşitliği konusunda 135 ülke arasında 122’nci. Yani sonlarda. Oysa Türk kadınlarının dünyadaki yeri bu olmamalıydı. Kucağında bebeği ile cepheye sırtında mermi taşırken, bebeği ölmesin diye üzerine kapanarak şehit olan Şerife Bacı’ya, 1920’de Anadolu’ya kaçarak, Kurtuluş Savaşı’na katılan Halide Hatta bir tanesi de Meclis’ten çıkmak üzere. Bunun için, tüm kadın işçiler adına milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Ama biliyoruz ki, yasalar kadar uygulama da 9 Daha ilk günde, belki de hayatının en güzel gününde eşinden şiddet görüyor. Şehirlerde evli kadınların % 20’si, köylerde ise % 75’i eşi tarafından şiddete maruz kalıyor. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor. Bu çok karanlık bir tablo… Biz, bu karanlıktan kurtulmak için üzerimize düşen görevi biliyoruz. Türk Metal olarak, üyemiz kadın işçilere, Türkiye’nin cefakâr kadınlarına, tüm dünyanın çileli emekçi kadınlarına söz veriyoruz: Bu karanlık tabloyu düzeltmek için üzerimize düşeni yapacağız. önemlidir. Hatta uygulanmıyorsa, kadın erkek eşitliği teoriden pratiğe geçmiyorsa hiçbir önemi yoktur. Ne yazık ki, bugüne kadar, hep böyle oldu. Bazen Birleşmiş Milletlere, bazen Avrupa Birliği’ne, bazen ILO’ ya verilen sözleri erine getirmek için yasalar çıkardık. Bu yasalar bazen oy almak için, bazen de samimiyetle çıkarıldı. Ama ya hiçbiri uygulanmadı ya da pek azı hayata geçirilebildi. Kadınlara verilen haklar hep sözde kaldı. Bu yüzden kadın, itildiği gölgeden güneşe çıkma şansını hiç bulamadı. Kadın geride bırakıldığı için de, ne kadar gelişirsek gelişelim ülke olarak bir türlü istediğimiz sıçramayı yapamadık. Hak ettiğimiz yere gelemedik. Uygarlık tablolarında hep alt sıralara mahkûm olduk. Ama bu bizim kaderimiz değildir. Bizim kaderimiz, bu olamaz. Bu bizim kaderimizse, biz bunu değiştireceğiz. Eşitlik için gerekirse üretimden gelen gücümüzü kullanacağız, gerekirse sosyal sendikacılığın öncüsü olarak kaynaklarımızı bu alana seferber edeceğiz. Ve hepinize söz veriyorum, kadın-erkek eşitliği konusunda kadınlarla birlikte erkek üyelerimizi de kapsamlı bir eğitimden geçireceğiz. Bir yol bulacağız. Bu karanlıktan kurtulmak için, kadının evinde huzur içinde yaşaması, işinde alın terinin karşılığını alması, toplumda hak ettiği yere gelmesi, siyasette söz sahibi olması için bir yol bulacağız. Değerli işçi kardeşlerim, 155 yıl önce New Yorklu kadın işçiler nasıl gözünü kırpmadan mücadeleye atıldıysa, bizler de Mustafa Kemal’in çizdiği rotada, açtığı bu yolda kadın erkek kol kola, yan yana, omuz omuza taviz vermeden ilerlemek zorundayız. Metal işçilerine sesleniyorum: Sizler bu yolun öncüsü olmalısınız. Biz, Türkiye’nin en büyük örgütlü gücüyüz. Biz Türk Metal’iz. Sayın Katılımcılar, Bu yolun hangisi olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Uygarlığa, çağdaşlığa, aydınlığa giden yolun hangisi olduğunu çok iyi biliyoruz. Ama bu yolun zor bir yol olduğunu da biliyoruz. Çünkü bu yolda çok mücadele etmemiz gerekiyor. Biz emeğin ve ekmeğin temsilcisi, alın terinin bekçisiyiz. Başkasından bekleyemeyiz, tezgâh başında kadın erkek eşitliğini biz sağlayacağız. Sayın katılımcılar, değerli işçi kardeşlerim, kadın erkek eşitliği, ilerleme, çağdaşlık, uygarlık demek. Yani kadın erkek eşitliği insan olmak demek... Kadın erkek eşitliği karanlıktan aydınlığa geçmek demek… Ama bakın, Türkiye’de kadınların yarıdan fazlası daha evliliklerin ilk gününde karanlığa gömülüyor. Çünkü bu yolda bazen geleneklerimizle, alışkanlıklarımızla, büyüklerimizle, bazen çıkarlarımızla, bazen yasalarla, bazen de yazılı olmayan kurallarla kıyasıya mücadele etmemiz gerekiyor. Hem de korkmadan, çekinmeden, geri adım atmadan. Bu yolda 10 Sonra, Bildiğim tüm güzel sözleri sana söyledim. ancak böyle ilerleyebiliriz. Bunun için de yürek gerek... Ne demiş büyük şair: “Yüreğin, kadını erkeği yoktur. Bir mert olanı vardır, bir de namert olanı!” Aradan yıllar geçti. Hep yanımda sen vardın. Bana yalnızlığı yaşatmadın. Sıcak yuvamızın süsü oldu yavrularımız. İnan, şimdi başlayacak En güzel çağlarımız Namertlerin ne yapacağını iyi biliyoruz. Ama mertler de en az namertler kadar cesur olmalı. Ya eve mahkûm edilmiş kadınların olduğu bir ülkede yaşayacağız ya da kadınların özgürce çalışacağı bir ülkede. Ya aynı tezgâhta birlikte çalıştığımız kadın işçinin sömürülmesine seyirci kalacağız ya da onun hakları için mücadele edeceğiz. Ya şiddetin ve nefretin konuşulduğu bir evde yaşayacağız, ya da aşkın ve sevginin. Sevgili eşim; Bunu sana yazdım. Bundan sonra da yazacağım. İster yakın, ister uzak ol, fark etmez... Seni hiçbir zaman hatırlamayacağım. Çünkü seni ben, hiç unutmayacağım. Kısacası arkadaşlarım; -“Ya böyle gelmiş böyle gider” diyeceğiz ya da yeni bir yol bulacağız. -Ya karanlığa teslim olacağız, ya da aydınlığa koşacağız. Aydınlık, yarınları güvende, kadın erkek eşitliği sağlanmış, insanca, kardeşçe yaşanılan bir Türkiye umudu hepinize saygılar sunuyorum. Bunu biz yapacağız, Siz yapacaksınız, hep beraber yapacağız... Örgütlü toplum yapacak... Sendikalar yapacak! SUNUCU: Sevgili Eşim; Ekmeğinde emek vardı, Bir de alın teri, Geride bırakmıştın artık, kederli günleri. Gözlerin... Sözlerin... Çok güzeldin. Hayretle sorardım kendime, Nasıl boş kalırdı yüreğin? Günlerden bir akşamüstüydü. Üstümde cesaretim yüklüydü. Bir dakikanızı alabilir miyim dedim. Genel Başkan Sayın Pevrul KAVLAK’a etkili ve bir o kadar da duygulu konuşması nedeniyle teşekkür ediyoruz. Ve şimdi de Türk-İş Genel Başkanı Sayın Mustafa KUMLU’yu kürsüye davet ediyorum, konuşmalarını yapmak üzere efendim… 11 AÇILIŞ KONUŞMALARI Bu kadar güzel bir şiirden sonra burada konuşmak hayli zor değil mi? Değerli milletvekillerim, siyasi partilerimizin değerli temsilcileri, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün değerli Türkiye Direktörü, TİSK’in değerli Genel Başkanı, MESS’in değerli Genel Sekreteri Konfederasyonumuza bağlı sendikaların değerli Genel Başkan’ları, değerli yöneticiler, kadın kurultayımızın değerli delegeleri, yazılı ve görsel medyamızın değerli temsilcileri, değerli konuklar. Şahsım ve yönetim kurulum adına hepinizi saygı ile selamlıyor, Türk Metal Sendikamızın düzenlediği 17. Kadın Kurultayı’na başarılar diliyorum. Kadın Kurultayı’nın değerli delegelerini selamlıyorum. Hepinizin 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Yaşadığımız yerkürede adaletin ve barışın ancak ve ancak kadına yapılan negatif ayrımcılığın son bulmasıyla sağlanabileceğine olan inancımı dile getirmek istiyorum. Biz erkekler anlamalıyız ki kadın yaratıcı gücü ve yeteneğinin, kadın duyarlılığı ve sağduyusunun, kadın şefkati ve merhametinin en küçük birimden devlet yönetimlerine kadar her alana yansımasını engellediğimiz sürece ne kadar çırpınırsak çırpınalım hayatın hiçbir alanına kalıcı bir bolluk ve bereket kalıcı bir huzur ve mutluluk getiremeyiz. Kadınlarına acı çektiren bir dünyada erkeklerin ve çocukların mutluluğundan da bahsedilemez. Bir ülkede kadına ilişkin sorunların varlığı o ülkenin sosyal ve ekonomik yaşamının sorunlu olduğunun en ciddi işaretidir. Değerli delegeler, değerli katılımcılar, toplumsal olarak kadınlar paylaşımcılığın, bilginin, fedakârlığın ilk öğreticisidir. Kadının öğretmen olarak rolünün modern dünya ancak kreşleri, çocuk bakımı ve eğitimleriyle ilgili kurumları tesis edildikten sonra daha iyi fark Mustafa KUMLU Türk-İş Genel Başkanı: 12 değer kaybı yaratır. edilebilmiştir. Kadınların toplum hayatında oynadığı rolü belirtmek cinsiyet ayrımcılığına dayanan önyargıların yıkılmış olması gerekmektedir. Kadınların insan yerine bile konulmadığı toplumsal anlayışların çok gerilerde bırakılması için büyük mücadeleler verilmiştir. Bütün bunlara rağmen günümüzde de o karanlık dönemlerin kalıntılarına sahip çıkan anlayış ve uygulamalara rastlamak mümkündür. Bilhassa kadının çalışma hayatına atılmasıyla birlikte karşılaştığı olumsuz tavırlar, kadın emeğini ve bedenini istismar konusu yapan zihniyetler toplumsal gelişmenin önündeki en büyük engel ve sorun olarak durmaktadır. Kadının toplumsal hayata katkılarından, ekonomik hayata katılımım yarattığı değerin de fark edilmesi şarttır. Çalışma hayatında kadının yer alması, insanın ve insan emeğinin özgürleşmesi bakımından anlamlıdır, önemlidir ve gereklidir. Üretim sürecinde yaşanan kadın istismarı o ülkenin gelişmişliği açısından ciddi sorunlar olduğunun işareti sayılmalıdır. Cinsiyete dayalı ayrımcılıkla kadın emeğinin istismar edilmesi kadın kimliğine yönelik bir değersizleşme problemine yol açmaktadır. Kadın emeğinin de daha düşük ücretlendirilmesi doğrudan doğruya emeğe yönelik bir saldırı anlamını taşımaktadır. Türkiye’de cinsiyet ayrımcılığı özellikle belli bölgelerimizde çocukların eğitim çağına adım atmalarıyla birlikte ortaya çıkmaktadır. Cinsel kültürün eşitliği algılayamadığı durumlarda, kız çocuklarının mağduriyeti temelinde toplumsal gelişmenin önü kesilmektedir. Ülkemizde eğitim sürecinde kızlarımızın erkeklere göre ikinci planda kalması eğitimli kadın zekâsının toplumsal payda içinde yer alabilmesine engel olmaktadır. Eğitilmiş kadın sade emeğiyle değil bilgisiyle kazandığı nitelikleriyle de topluma çok şey katabilir. Toplumun bunlardan mahrum olması sadece bir ekonomik değer kaybı değil, sosyal Değerli kadın delegeler hepiniz yaşıyor biliyorsunuz. Hiçbirinizin işi işyerinde bitmiyor. Evlerinize döndüğünüzde evinizdeki iş de sizi bekliyor. Eşiniz bekliyor çocuklarınız bekliyor varsa yaşlı anneniz babanız kayın peder kayınvalideniz bekliyor. Elbette eşiniz size yardım etmeli ama maalesef çoğu erkek o bilinç düzeyinde değiller. Temizlik, yemek. İş yerinde çalıştığınız süre kadar evde de çalışıyorsunuz. Bu bakımdan kadının iş sürecinde istismar edilmemesi psikolojik olarak tüketilmemesi, onun ve varsa küçük çocuklarının her türlü imkâna sahip olması fevkalade önemlidir. Çalışan kadın sayısı ne olursa olsun işyerlerinde kreş imkânının bulunması modern toplumlarda çoktan geride bırakılmış bir sorundur. Oysa ülkemizde kadınlarımız maalesef işyerlerinde kreş olmadığı yada kreş açmak için yeterli sayıda kadın işçi bulunmadığı için evde çocuk bakmak ya da çalışmak arasında bir tercih yapmak zorunda kalmaktadır. Şüphesiz sosyal devlet anlayışının en geniş bir şekilde hayata geçirilmesi gereken alan; kadın ve çocuk alanıdır. Kadınlarımızın tüm bu mağduriyetinden kurtarılması gerekmektedir. Bu konuda devlete ve işverenlerimize büyük görev düşmektedir. Türkiye Cumhuriyeti yeryüzünde yasal platformda eşit işe eşit ücret ilkesini ilk benimseyen ülkelerden birisidir. Buna rağmen kaynağını anayasadan alan eşitlik ilkesi çoğu zaman göz ardı edilmekte, kadın işçilerimiz ucuz emek, yedek işgücü ve kayıt dışı istihdamın her türlü kuralsızlığına mahkûm edilmektedirler. Biz işverenlerin bu zihniyeti değiştirmelerini devletin de sosyal hukuk formatını değiştirerek bu zihniyete karşı kadın emeğini koruyacak bir yaklaşımı benimsemesi gerektiğini düşünüyoruz. 13 bir şeyi bağışlama tarzındaki yaklaşımlar hep tartışma konusu olmuştur ve olmaya devam edecektir. Kadın işgücünün ücretler içerisinde aldığı pay da bütün eşitlik arayışlarımıza rağmen hak ettiği yerde değildir. Biz bütün bu sorunlara rağmen Türkiye’nin potansiyeline inanıyoruz. Bilhassa Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki engeller kaldırılıp demokrasi kurumlaştıkça sorun çözme kabiliyetinin artacağına inanıyoruz. Biliyoruz ki sosyal politika uygulamalarının yaygınlaştığı bir zeminde kadın erkek tüm vatandaşlarımız daha mutlu bir ülkede yaşamanın gururunu hissedecektir. Türk Metal Sendikamız tarafından geleneksel olarak her yıl düzenlenen Kadın İşçiler Büyük Kurultayı kadınlarına sahip olduğu gücün fark edilmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Düzenlediği bu eşsiz kurultay nedeniyle Türk Metal Sendika’mızı ve ülkemizin çeşitli yerlerinden gelen bu kurultayın değerli delegelerini kutluyorum. Bu duygu ve düşüncelerle başta kadın üyelerimiz olmak üzere tüm kadınların dünya kadınlar gününü kutluyor kadınlarımıza şükranlarımı, sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Unutmayalım ki kadını korumak çocukları korumaktır aileyi korumaktır ve hatta erkekleri korumaktır. Değerli delegeler biraz önce Sayın Başkan da altını çizdiler. Gazi Mustafa Kemal Paşa kadınların hayatının her alanında erkeklerle birlikte söz sahibi olması konusunda büyük bir hassasiyet göstermiştir. O günlerden bugünlere Türk ekonomisi ve sosyal hayatta pozitif birçok gelişme yaşanmıştır. Ama bugün hala ülkemizin bir bölümünde töre cinayetleri işlenmekte kadının bireysel varlığını hiçe sayan zihniyetin bir ürünü olarak kadına yönelik şiddet ülkemizde kol gezmektedir. Tüm bu olumsuz yansımaların bertaraf edilebilmesinde yasal yaptırımların önemi çok büyüktür ve hiç şüphesiz ki hayatın her alanındaki kadın mağduriyeti karşısında yasalar bulunmalıdır. Ancak görülmektedir ki kadına dair kimi sorunların nedenini kadına bakış açısındaki çarpıklık oluşturmaktadır. En mükemmel yasalar da çıkarılsa; kadını ikinci sınıf vatandaş olarak gören zihniyet tarihe gömülmediği sürece kadına ilişkin sorunların yaşanmaya devam edeceği açıktır. Bu handikap’ı kalıcı bir şekilde aşabilmemizin tek yolu eğitimdir. Yaşananlar çocuklarımızın ilköğretimden başlayarak kadın - erkek eşitliği konusunda eğitilmesinin zorunluluğunu ayrıca yetişkin eğitimleri konusunda da sosyal sorumluluk projelerine yer verilmesinin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Değerli dinleyenler; kadınların siyasal karar alma süreçlerinde yeterli düzeyde bulunduğunu da söylemek mümkün değildir. Çalışan kadınların başta sendikalar olmak üzere siyasi partilerde, mecliste daha fazla yer aldığı bir Türkiye hepimizin özlemidir. Bu elbette ki kotalarla sağlanabilir ama belki daha anlamlı olanı kadınların eğitilmesinin önündeki engelleri kaldırarak üretim sürecine daha aktif katılımlarını sağlayarak daha fazla eşitlik imkânı vererek sağlamamız olacaktır. Aksi takdirde kadınlara SUNUCU: Türk-İş Genel Başkanı Sayın Mustafa KUMLU’ya teşekkür ediyoruz konuşmalarından dolayı… Ve şimdi TİSK Yönetim Kurulu Başkanı ve MESS Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Tuğrul KUDATGOBİLİK’i davet ediyorum kürsüye buyurun efendim. 14 AÇILIŞ KONUŞMALARI Sayın Milletvekillerim, değerli Türk- İş Başkanım, ILO’nun çok değerli direktörü, değerli meslektaşım ve Türkiye’nin en büyük Sendikası Türk Metal’in çok değerli Başkanı Pevrul KAVLAK ve onun güzide insanları. Ben biliyorsunuz 24 iş kolunu bir araya getiren Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun Genel Başkanıyım. Ve Türkiye’deki bütün sendikal hareketleri yakından takip eden bilgi sahibi olan bir noktadayım. Yalnız bununla kalmayarak Avrupa Birliği’nde Amerika’da diğer sendikaları da yakından takip eden bir konumdayım. Çok iftiharla ve açıkça söylüyorum ki Türk Metal felsefesinde bir işçi sendikası yalnız bugünün değil yarının sendikacılığını kuruyor. Yaptığı işler bakımından hizmetler bakımından değeri bakımından yarını şekillendiriyor. Bu kurultayda bunun bir değeri. Ben de Sayın Türk- İş Başkanım ve Pevrul KAVLAK gibi 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüzü candan kutluyorum. Hakikaten Amerika’da başlayan bu hareket belki gecikmeyle bize geldi ama Cumhuriyeti kuran Yüce Atatürk 1926 yılında daha Avrupa’nın hiçbir ülkesi kadınına seçme ve seçilme hakkı vermediği yerde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası kadınlara eşitlik, seçme ve seçilme hakkı verdi bununla da iftihar ediyorum Atatürk’le iftihar ettiğim gibi. Bugün ülkemizde nüfusumuzun % 49,8’i yani yarısı kadınlardan meydana geliyor. Yani iki bacağı olan bir atletin bir ayağı erkekse bir ayağı kadın. Dolayısıyla biraz evvel gerek Pevrul KAVLAK’ın söylediği gerek Mustafa KUMLU’nun söylediği kadın istihdamının ülke ekonomisindeki gelişmesi ve yarına bakışı kaçınılmaz bir önem kesp ediyor. Gene istatistiklere baktım arkadaşlarımın bana Tuğrul KUDATGOBİLİK TİSK ve MESS Yönetim Kurulu Başkanı 15 çocuğumuz tek kızımız Zeynep KUDATGOBİLİK. O da üçüncü kadın olarak hayatıma girdi. Anam karım kızım şimdi iş orada bitmedi bir de torun geldi dört yaşında Leyla o şimdi dede dediği anda her şey duruyor. Ama bugün burada bu muhteşem kurultayda gördüm ki benim artık hayatımda 4 kadın yok. Bütün çalışan kadınlarımız sizler varsınız. Sizlere de gönlümü açıyorum. Değerli arkadaşlar Türkiye’nin yüz akı önümüzdeki devredeki çalışmalarımız olacaktır. Bugün 126 ülkeye sanayi mamulü satıyoruz. Japonya’dan ABD’ye kadar Avrupa birliğinden Endonezya’ya kadar her yerde Türkün ismi var türkün üretimi var türkün hizmeti var türkün dünya kalitesindeki ve fiyatındaki ürettiği malın gücü var. Bunları sizler yapıyorsunuz. Bunun için size şükran borçluyum. Türk kadınları ve Türk erkekleri Türk çalışma hayatının yüz akı olmuşlardır. Ve bizi bugün iftihar ettiğimiz dünyanın 16. büyük ekonomisi Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi haline getirmiştir. Bunla iftihar ediyorum ama bunu yeterli görmüyorum. Türkiye ilk on dünya ülkesi içine girmelidir önümüzdeki beş yıl içinde. Bunu yapabilmek içinde %28 istihdama katılan kadınlarımızın hiç olmazsa %38’lere, % 40’lara,% 45’lere varacak şekilde bir istihdama getirilmesi lazım. Bunun için iki vazife bize düşüyor. Pevrul KAVLAK’ın söylediği bunun eğitimi için müşterek olan programlarımızı zenginleştirmeli ve kadınları ön plana almalıyız. İki bu istihdam edilmiş olan kadınlarımızın da kadın erkek eşitliğinin bütün hüviyetlerine sahip olarak hakiki anlamda sanayi içinde eşit bireyler olduğunu lafta değil hakikatten iş yerine getirecek şekilde ispat etmemiz lazım. O bakımdan önümüzdeki sözleşmenin Türkiye’nin en büyük sendikasıyla yapacağımız müzakerenin çok zor hazırladığı konuşmada bu 49,8 nüfusumuzu teşkil eden kadınlarımıza karşı 2011 verilerine göre % 28,8 istihdamda kadınlarımız yer almış. Yani elliye karşı yirmi sekiz bu yeterli değil. Asla yeterli değil. Ve burada ortaya çıktı ki Türkiye’nin en büyük sendikasının lideri olan Pevrul KAVLAK bu konuda aktif davranacak ve bizi de aktif davranmaya itecek. Değerli kurultay üyeleri, benim zorluğumu Pevrul KAVLAK’ı dinledikten sonra anlamışsınızdır. Türkiye’nin en büyük sendikasıyla muhatap oluyorum MESS’te. İşyerlerimizin %92’si Türk Metal’de, bununla da iftihar ediyorum ama böyle bir Başkan’la böyle kuvvetli bir Türk-İş’in Başkanıyla kavga etmekten de emin olun çok zevkli bir tat alıyorum. Evet, büyük sendika, büyük insan, büyük emel, büyük ideal bu işin ayrılmaz parçası. Sayın Pevrul KAVLAK burada bir söz verdi dedi ki; Türk Metal’in Başkanı olarak önümüzdeki devrede kadınların iş hayatındaki bütün alanlarda eşit bazda yer almaları ve haklı olan tespitlerin yerine gelmesi için var gücümle çalışacağım dedi. Ben de Pevrul KAVLAK’ın sözüne iştirak ediyorum ben de Türk İşverenlerinin Başkanı olarak Türk kadınını yüceltmek için her şeyi yapacağım. Değerli arkadaşlarım benim hayatımda dört kadın çok mühim rol oynadı. Bir tanesi rahmetli anam, beni doğurdu yetiştirdi yemedi yedirdi besledi bugünlere gelmeme sebep olan insan. Bu sene kaybettik acısı hala içimde. İkincisi aramızda bulunan 40 senelik karım Jale KUDATGOBİLİK. Bir opera sanatçısı bir sanatçısı, bir sanatçı. Bir sanatçıyla evli olmanın bir kültür kadınıyla evli olmanın zorluğunu bilerek ama keyfine de vararak onunla bir 40 sene yaşadım. Üçüncü kadın müşterek 16 SUNUCU: geçeceğini biliyorum. Çok büyük haklar için mücadele edeceğinizi biliyorum. TİSK ve MESS Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Tuğrul KUDATGOBİLİK’e teşekkür ediyoruz. Konuşmalarımız devam edecek. Divanın oluşturulması için şimdi Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultayı divan üyelerini divana davet edelim. İzmir 2 No’lu Şubeden Elvidan KATI, Çerkezköy Şubeden Pınar GÜZEL, İstanbul Anadolu Yakası Şube’sinden Yeşim EREN, Bursa üç No’lu Şubeden Esra ULUKAYA ve Manisa Şubeden Hülya BAĞCIBAŞI buyurunuz. Ve değerli konuklar sevgili emekçi kadın kardeşlerim şimdi Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Direktörü Sayın Ümit EFENDİOĞLU gelecek konuşmalarını yapmak üzere, buyurunuz efendim. Biz et ve tırnağız. Biz artık rekabeti işçi işveren arasında değil uluslar arası arenada görüyoruz. Bugün birliktelikten bu noktalara geldik. Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olduk. Avrupa bizi şu anda içine almaktan korkuyorsa Avrupa’nın sevk idaresinde 3. büyük ülke karar mevkiine gelen olacağımızdan korktuğu içinde. Almanya, İngiltere Türkiye birleştiği anda Avrupa için karar verecek hale gelecektir. Dolayısı ile bu gücümüzün bu aklımızın bu bizi yarına taşıyacak büyüklüğün hesabını bilerek hareket etmeliyiz. İşçilerimiz bizim en kıymetli ürünlerimizdir. En kıymetli insanımızdır. Çünkü onlar olmasa biz olmayız. Ben bunu ilk defa söylemiyorum Türk işçi hareketi, Türk Sendikalı İşçi Hareketi Türkiye’ye bir müspet nüve getirmiştir. Dün gece toplu iş sözleşmesi yasasının yapılması konusunda Sayın Kumlu ile beraber gece iki buçuğa kadar çalıştık. Ve işin %75’ini, seksenini bitirdik. Bugün devam edeceğiz inşallah pazartesi günüde yüce meclise yeni kanunlar inmiş olacaktır. Bu kanunlar Türk sendikalizmine çalışma hayatına büyük yenilikler getirecektir büyük imkânlar getirecektir. Büyük sendika Tük Metal daha büyüyecektir. Değerli delege arkadaşlarım sizlerle beraber olmak hakikaten bana çok büyük keyif veriyor. Söylediğim nüfusumuzun yarısı Türk kadınlarımız ve bu gücü büyük imkânı erkeklerle beraber eşit şekilde sanayiye yansıtmamız ve gelişmemizin temelini teşkil etmemiz lazım. Türk kadınlarına inanıyorum güveniyorum ve 8 Mart kadınlar gününü kutluyorum. Hepinize merhaba tekrar… 17 AÇILIŞ KONUŞMALARI Değerli Milletvekilleri, değerli Türk- İş Başkanı, değerli TİSK Başkanı, değerli Türk Metal Sendikası Başkanı, Türk- İş’e bağlı sendikaların değerli Başkanları, değerli misafirler ve bugünün sahibi olan değerli emekçi kadınlar, öncelikle 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde 17. Kadın İşçiler Büyük Kurultayında sizlerle birlikte olmaktan duyduğum mutluluğu dile getirmek istiyorum. Sizleri Uluslararası Çalışma Örgütü ve şahsım adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Benden önce yapılan bu kadar güzel konuşmaların ardından Sayın KAVLAK’ın başladığı Sayın KUMLU’nun devam ettirdiği Sayın KUDATGOBİLİK’in güzel bir şekilde sürdürdüğü bütün önemli konulara değinilen konuşmalardan sonra önümdeki notlara ne kadar bağlı kalacağım bilmiyorum. Ama sizlerle yine de paylaşmak istediğim Uluslararası Çalışma Örgütü adına altını çizmek istediğim önemli konular var. Küresel krizin olumsuz etkilerinin gölgesinde geçirdiğimiz son yıllar istihdamda yaşanan kayıplar ve gelir dağılımındaki dengesizliklerle birlikte toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini de daha çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği denildiğinde de en önemli konu başlıklarından birisi de elbette ki kadınların istihdamı ve kadınların çalışma yaşamındaki eşit, ayrımcılıktan uzak ve iyi koşullarda çalışmaları. Kadın istihdamı Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin belki de en önemli bileşeni. ILO’nun 2011 yılında yayınladığı Küresel İstihdam Raporu verilerine göre bugün çalışma koşullarının en kötü olduğu güvencesiz işlerde çalışanların sayısı dünyada küresel ölçekte bir buçuk milyarın üstünde. Bu rakam dünyadaki iş gücünün toplam yarısına tekabül etmekte. Ve bu rakamın büyük bir kısmını da maalesef kadınlar oluşturmakta. ILO’nun 2010 yılında işgücü piyasasında kadın raporunun verilerine göre kadınlarla erkekler arasında iş gücüne katılım oranları arasında kadınların aleyhine hala yirmi altı puanlık bir fark bulunmaktadır. Yani erkeklerin iş gücüne katılma oranı küresel ölçekte %77. Kadınların iş ÜMİT EFENDİOĞLU ILO Türkiye Direktörü: 18 Bugün kadınlarımızın yaklaşık %40’ı tarım sektöründe çalışmakta. Ancak ne yazık ki tarımda çalışan kadınların çok önemli bir kısmı ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta. Kadın istihdamının değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken bir diğer önemli nokta kadınların ağırlıklı olarak kayıt dışı sektörde çalışma koşullarının görece kötü olduğu düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışıyor olmaları. Ülkemizde istihdam edilen kadınların yarısından fazlası tam olarak %57,8’i eşlerinden dolayı sağlık sigortasına sahip olmaları sebebiyle kayıtsız ve sosyal güvencesiz çalışıyor. Oysaki istihdam olanaklarıyla sağlanmak istenen kadının ekonomik anlamda güçlenmesi sadece hane halkının gelir artışıyla değerlendirilmemeli aynı zamanda kadınların ekonomik ve sosyal açıdan güçlenmesinin sunduğu katkılar üzerinden değerlendirilmelidir. Bu nedenle kadınlar için yaratılacak istihdam olanakları; insana yakışır iş çerçevesine uygun olduğu, kadınları toplumsal açıdan güçlendirecek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak bütüncül politikaları içerdiği takdirde, gerçek anlamda sürdürülebilir kalkınmadan söz edilebilir. Var olan mevcut durumun düzeltilmesi yönünde Türkiye’de ciddi adımların atıldığını ve bu gelişmeleri memnuniyetle karşıladığımızı özellikle belirtmek isterim. 2008-2010 yılları arasında yürütülen ve istihdam paketi olarak bildiğimiz 5763 sayılı yasayla kadınların istihdamını teşvik etmek için sigorta prim teşvikleri uygulandı. Bununla Ocak 2011 yılı itibariyle 32.831 kadına yeni istihdam olanağı sağlandı. Bu yasanın sunduğu teşvik prim olanakları 6111 sayılı yasayla yeniden düzenlendi ve süresi de 2015 yılına kadar uzatıldı. Bununla birlikte 2010 yılında çıkartılan Başbakanlık genelgesiyle kadın istihdamının teşvik edilmesinin gerekliliğinin altı çizildi. Bu genelgeyi takiben 2011 yılında bir diğer başbakanlık genelgesi çalışma yaşamının önemli bir problemi haline gelen işyerinde şiddet, mobbing ve cinsel taciz konularına da gerekli önlemlerin alınması gereğini belirtti. gücüne katılma oranı küresel ölçekte %51. Bu müthiş bir uçurum. Şimdi Türkiye’ye döndüğümüz zaman benden önceki konuşmacılar defaten dile getirdiler. Dünyanın 16. Büyük Ekonomisi olmasına karşın ne yazık ki insani kalkınma ve toplumsal cinsiyet eşitliği endeksine bakıldığında Türkiye oldukça alt sıralarda yer almakta. Oysaki kriz dönemi sonrasında bile büyüme rekorları kırmış bir ülke olarak Türkiye’nin başta kadınlar olmak üzere çok değerli bir insan kaynağı rezervi bulunmakta. Peki, biz bu kaynağı yeterli ve verimli bir şekilde kullanabiliyor muyuz? Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre bu kaynağı yeterince kullanamadığımız açıkça görülüyor. Neden Sayın KUDATGOBİLİK’ de ifade etti. Artışa rağmen kadınların işgücü katılım oranları kriz sonrası artışa rağmen şu anki seviye iş gücüne katılım oranı %28, istihdam oranı %25,6. Kadın istihdamında gözlenen artış kayda değer olmakla birlikte son verilerde göstermektedir ki Türkiye’de hala dört kadından biri istihdam ediliyor ki, bu çok vahim bir rakam. Yani nüfusumuzun yarısını oluşturan ve gerek ekonomik gerekse de sosyal kalkınma için çok değerli bir kaynak olan kadınlarımız hala evlerin kapalı kapıları ardında kalmakta. Kadın istihdamının %52 olduğu İspanya, %46 olduğu İtalya; %59 olduğu Fransa, %66 olduğu Almanya gibi ülkelere baktığımızda Türkiye’nin ne kadar geride kaldığı daha da net görülmekte. 2011 yılı verilerine göre baktığımızda %71,7. Bu erkeklerin iş gücüne katılma oranı Türkiye’dekinden söz ediyorum, kadınların % 28,8. Uçurum çok çok büyük. İstihdam oranı aynı şekilde erkeklerde %65,1, kadınlarda %25,6 çok büyük bir uçurum. Kadınların işsizlik oranlarında son yıllarda düzenli bir düşme eğilimi yaşanmış olmasına karşı 2011 yılında kadın işsizlik oranı %11 civarlarında gerçekleşmiş ancak bu rakam tarım dışı işsizlik oranları dikkate alındığında %17,7 ye çıkıyor. Hepimizin çok iyi bildiği üzere ülkemiz de kadınların en çok istihdam edildiği alanlardan birisi tarım sektörü. 19 sözleşmelerinin ve standartlarının önemli bir yol haritası çizdiğini özellikle vurgulamak isterim. Türkiye ILO’nun kadın erkek eşitliğini sağlayan ve kadın istihdamını teşvik eden 100 Sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi’ni, 111 Sayılı Ayrımcılık Sözleşmesi’ni, 122 Sayılı İstihdam Politikası Sözleşmesi’ni ve 142 Sayılı İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Sözleşmesi’ni onaylayan ülkeler arasındadır. Ancak hemen belirtmeliyim ki; Türkiye annelik iznini güvence altına alan ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda önemli kazanımlardan biri olarak görünen 183 sayılı Annelik Hakkının Korunması ILO sözleşmesine ve kadınların yoğun olarak yer aldığı ev eksenli çalışanların haklarını güvence altına alan 177 sayılı Evde Çalışma Sözleşmesini henüz onaylamamıştır. Umuyoruz ki kadınların istihdamında önemli bir yere sahip olan bu sözleşmelerde en kısa zamanda Türkiye tarafından onaylanacaktır. Sözleşmelerin yanı sıra ILO herkese yakışır çalışma ve yaşam hakkının sağlanabilmesi amacıyla dünyanın pek çok ülkesinde insana yakışır işülke programları yürütmektedir. Bu kapsamda Türkiye ve ILO arasında 2009 yılında insana yakışır iş-ülke önceliklerine ait bir mutabakat imzalanmış. Kadın istihdamının arttırılması konusu da öncelikli alanlardan bir tanesi olarak belirlenmiştir. ILO Türkiye Ofisi olarak biz de bu konuda gerekli teknik desteği çeşitli projeler yoluyla sağlıyoruz ve sağlamaya devam edeceğiz. Geçtiğimiz yıl kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da kadın istihdamının arttırılması ve çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda gösterdiği hassasiyeti ve yoğun çabalarını büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Bu çerçevede Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın geçtiğimiz haftalarda gerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, gerekse Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile imzaladığı protokollerin kadın istihdamının geliştirilmesi yönünde önemli adımlar olduğunu düşünüyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile imzalanan protokolde düzenlenecek mesleki eğitim programlarına kadının insan hakları ve çalışma hakları konusunda eğitim modüllerinin eklenmesine ve kadınların sosyo - ekonomik konumlarının güçlendirilmesi yönünde çalışmaların koordineli olarak yürütülmesine karar verilmiştir. Yine Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile imzalanan protokol ile kadınların yoğun çalıştığı sektörlerde ve organize sanayi bölgelerinde çalışan kadınlar için kreş ve çocuk bakım hizmetlerinin verilmesi konusunda işbirliği yapılmasına karar verilmiştir. Çocuk ve yaşlı bakımı konusunda sağlanan hizmetlerdeki yetersizlikler kadın istihdamının arttırılması konusundaki ciddi engellerden birini teşkil etmektedir. Bu anlamda bu protokolün önemli katkılar sunacağını umuyoruz. Hükümetin 2023 hedeflerinde öngörüldüğü üzere kadınların işgücüne katılım oranının %35’lere çıkarılması hedefini önemsediğimizi ve bu alanda atılacak her adımı yakinen takip ettiğimizi belirtmek isterim. Ancak şunu özellikle vurgulamak isterim ki; sürdürülebilir bir kalkınma ve kadınların sosyo-ekonomik konumunun güçlendirilmesi için sadece kısa vadeli çözümler yeterli olmayacaktır. Bunun için ILO’nun insana yakışır iş perspektifini dikkate alan kadınlara güvenceli ve insana yakışır iş olanakları sunan ve aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışını toplumda yaygınlaştıran politikaların istikrarlı olarak sürdürülmesi gerekir. Bu konuda ILO Biliyorsunuz 2011 yılının haziran ayında düzenlenen 100. uluslar arası çalışma konferansında dünyada 50 milyondan fazla kadının istihdam edildiği ev hizmetlerinde çalışanların haklarını güvence altına alan 189 Sayılı Ev İşçileri İçin İnsana Yakışır İş Sözleşmesi ve 201 sayılı tavsiye kararı, konferansa katılanların oy birliğiyle kabul edildi. 189 sayılı ev işçilerine sunduğu güvenceler ve çalışma yaşamının görünmez emekçileri olan ev işçilerini görünür hale getirmesi nedeniyle çok önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de çalışan kadınların büyük destekçisi olan ve nerdeyse her ailenin belli 20 ama aynı zamanda karar mekanizmalarında da seslerini duyuracak güce sahiptirler. Ancak bunun için gerek işçi sendikalarının gerekse işveren örgütlerinin gerekli çabayı göstermesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Ancak sendikalı kadın işçi sayısının arttığı, kadınların sendikaların karar mekanizmalarında yer aldığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımının sendikaların politikalarına içselleştirildiği ölçüde adil ve eşitlikçi bir çalışma yaşamından bahsedebiliriz. Bu nedenle sendikalarımıza ve işveren örgütlerimize çok ciddi görevler yeniden hatırlatmak isterim ki bu sabah yapılan konuşmalardan duyduğumuz kadarıyla da bu konuda çok önemli sözler verildi bu da bizi çok mutlu etti. Konuşmamı sonlandırırken ILO Anayasasının en önemli mesajlarından biri olan sözün altını çizmek istiyorum. Emek bir meta değildir. Bu söz ILO’nun üzerine kurulduğu sözdür. Uluslararası Çalışma Örgütü ve şahsım adına tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü yürekten kutluyor ve insana yakışır iş olanaklarının yaygınlaşacağı, daha eşit bir çalışma yaşamını birlikte kurabilmek ümidiyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. dönemlerde yardımına başvurduğu ev işçileri çalışma yaşamımızın en önemli belki de en görünmez parçasını oluşturmaktadır. Bu yönüyle 189 Sayılı Sözleşme çok özel bir anlama ve öneme sahiptir. Türkiye’nin de en kısa sürede bu sözleşmeyi onaylayarak ülkede çalışan binlerce kadın işçisinin haklarını güvence altına almak için önemli adımlar atacağını umuyoruz. Konuşmamı bitirmeden önce iki önemli konuya daha değinmek isterim. Bu yıl genel merkezimiz 8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü kutlamaları için özel bir temayı seçti. Kırsal alanda çalışan kadınların haklarının korunması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ülkemizde olduğu gibi dünyada da kadınların çok önemli bir kısmı hala kırsal alanda sosyal güvenceden ve çalışma haklarından mahrum olarak çalışmaktadır. Kadınların ücretsiz aile işçisi olarak ve sosyal güvenceden yoksun bir şekilde çok zorlu koşullarda çalıştığı hepimizin bildiği bir gerçek. Dünyadaki yoksulların % 70’inin kırsal kesimde yaşadığı ve yaşanan yoksulluktan en çok kadınların ve genç kızların etkilendiği dikkate alınırsa, bu alanda çok acil önlemlerin alınması gerektiği aşikârdır. Bu nedenledir ki tarım sektöründe insana yakışır çalışma koşullarının sağlanması ve kadınların dezavantajlı konumlarının giderilmesi amacıyla öncelikle bir tarım iş kanuna acilen ihtiyaç vardır. Bu konuda en kısa zamanda gerekli adımların atılacağını umuyoruz. Üzerinde özellikle durmak istediğim son konu ise toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda sendikalara düşen görev elbette ki en büyük sendika olarak ve siz kadın emekçilerle paylaşmak istediğim belki de en önemli konu bu. Üzülerek altını çizmek isterim ki ülkemizde sendikaların karar alma mekanizmalarında parmakla sayılacak kadar az sayıda kadın yer almaktadır. Oysaki sendikalar kadınların karar mekanizmalarında yer alabileceği ve kendilerine en doğrudan ifade edebilecekleri örgütlerin başında gelmelidir. Biliyoruz ki kadınlar sadece üretimde değil SUNUCU: Değerli misafirler ILO Türkiye Direktörü Sayın Ümit EFENDİOĞLU’na teşekkür ediyoruz. Şimdi de TBMM çatısı altında kadın sorunlarının çözümü için çalışan iki çok değerli milletvekilimiz de aramızda desteklerini bizden esirgemediler kurultayımıza katıldılar buradalar. Şimdi sırayla çağıracağım onları. Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan YÜCEER’i ilk olarak alıyoruz buyurunuz. 21 AÇILIŞ KONUŞMALARI Evet, kıymetli milletvekilim, çok değerli Sendika Başkan’larımız, temsilcilerimiz yöneticilerimiz ve güzel vatanımızın birbirinden güzel illerinden gelen ve bu kurultayı oluşturan emekçi kadınlar; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Öncelikle geçmişten bugüne kadın mücadelesine destek veren tüm sivil toplum kuruluşlarına sendikalara örgütlere ve herkese teşekkür ediyorum. 8 Mart kadınların hak ve eşitlik taleplerini dile getirdiği sadece kadın olmaktan dolayısıyla yaşadığı sorunlara dikkat çekmek istedikleri bir gün. 1977 yılında Birleşmiş Milletlerin 8 Mart’ı kabul ettiği sıralardan çok uzun yıllar 43 yıl önce Türkiye Cumhuriyetinde kadınlar seçme ve seçilme hakkına sahipti. Kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu zamanlarda İtalya, Fransa, İrlanda gibi ülkelerde kadınlar henüz seçme ve seçilme hakkına sahip değillerdi. Hatta İsviçre’de kadınlar 1971 yılında elde ettiler. Evet, sadece seçme ve seçilme hakkıyla yetinmemiş Cumhuriyet. 1926 yılında yasalarla medeni kanunumuzla kadınların yasalar önündeki eşitsizliğini giderdi. 19 yy.da yaşamış İngiliz filozof ve ekonomist John Stuartt Mill ‘bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadınların yaşam seviyesine bakın demiş’. Ve 1865 yılında parlamentoya girdiğinde kadınların oy kullanmasına dair tasarı hazırlamış. Sonuç 194 hayır 73 evet. Peki, bugün durumumuz ne. Cumhuriyetin ilanından sonra tabiî ki kadınların süratli reformlarıyla beraber aynı gelişme çizgisini sağlayamadık ama gerek uluslar arası sözleşmelerde, gerek yasal mevzuatımızda kadına şiddeti önlemek adına kadın hakları adına bir sürü düzenleme yaptık. Ancak şu an 550 milletvekili arasında 79 kadın milletvekiliyiz. 1935 yılında kadınların ilk meclise girdiğinde kadınların sayısı 18 milletvekili yani bunu bir gelişmişlik olarak algılayamayacağımız kadar düşük bir oran. Ama şu an biraz önce örnek verdiğimiz ülkelere baktığımızda kadınların meclisteki temsili % 40’ların üzerinde. Şu an her üç kadından biri şiddete uğruyor. Son 7 yılda kadınlara uygulanan şiddet on dört kat artmış. Beş kadından biri okuma yazma bilmiyor. Sadece eğitim seviyesi düşük kadınlar değil, daha yüksek seviyede eğitim almış kadınların on tanesinden Candan YÜCEER CHP Tekirdağ Milletvekili: 22 üçü şiddete, cinsel tacize uğruyor. Her 10 kadından biri gebeliği boyunca şiddete uğramış. Kadına şiddet en sık rastlanan insan hakları ihlali ama en az cezalandırılanı. Biraz önce kıymetli konuşmacılar bu oranları verdiler. İnsani gelişmişlik raporlarını, kadın erkek eşitliğindeki durumumuzu, kadınların ekonomideki istihdamdaki yerinin oranlarını. Maalesef bugünkü durumumuz çok acı verici. Konu insan hakları, demokrasi, kadın erkek eşitliği, insani gelişmişlik kadınların siyasetteki temsili olunca Türkiye dünyanın en son sıralarında listelerde yerini hemen alıveriyor. çalışılmaktadır. Oysaki her hangi bir inanç sistemi; her hangi bir siyasi anlayış gelenek töre bu cinayetlerin sebebi olamaz. Değerli arkadaşlarım kadın hakları konusunda istediğimiz hedeflere ulaşamıyoruz çok çaba gösteriyoruz, yasalar hazırlıyoruz. Sözleşmeler imza atıyoruz, eğitimler yapmak istiyoruz ama olmuyor. Bunların bir sebebi de kadınların kendi gücüne kendi haklarına sahip çıkamaması. Ama bunu düşünecek irdeleyecek gerektiğinde buna karşı duracak eğitimden yoksun bırakılıyor. Kendisine aile içinde toplum içinde siyasette her alanda biçilen rolleri kabul ediyor. Kabul etmek zorunda bırakılıyor. Bakın yaşadıkları şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı % 48,5, yaşadığı şiddete bırakın yeter artık dur demeyi yaşadığı şiddeti anlatamıyor bile kadın. Utanıyor, korkuyor. Aslında bu utanç demokrasiyi sindirememiş sosyo-kültürel oluşumunu tamamlayamamış, fizik gücünü akıl gücünün önüne geçiren bu kişilerin ve toplumun yarısı olan kadınların can güvenliğini haklarını kötü muameleye maruz kalmamasını sağlayamayan devletin utancıdır. Bu utanç biz kadınların utancı değildir. Öpülesi ayakları olan analarımız deriz, kadın ailenin direğidir deriz. Ancak aile içi şiddet korkutucu boyutlarda kadın toplumun yapı taşıdır. Kadın olmazsa olmaz deriz, ama toplumsal alanda kadınlar var yok arasındayız. Kadın bütün siyasiler, siyasi partiler, başkalarına dönüp der ki biz bu kadınların partide sahada özverili çalışmasına borçluyuz kadın kollarımızın, kadın üyelerimizin. Ama dönüp bakın siyasi partilere ne yönetiminde ne karar organlarında yetercine kadın yoktur. Dedim ya 550 milletvekili arasında 79 kadınız. Tüm kabinede bir tane kadın bakanımız var. Maalesef onunda bakanlığının adında kadın adı yok. Ama dün inen bir tasarı olduğunu söyledim ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısı. Bu tasarının amacı, kadını korumak, aile içi şiddeti, kadına şiddeti önlemek. Ama bu tasarının adında kadın yok. Bu tasarının adı ailenin korunması. Ancak biz şunu her zaman söylüyoruz gurur duyuyoruz ailemiz bizim kutsalımız. Önceliğimiz, ailemiz yuvamız yavrularımız söz konusu olunca akan sular durur hepimiz için böyledir. Ama bu demek değildir Peki, mevcut yasalarımız düzenlemelerimiz uluslar arası sözleşmelerin altında imzalarımız var ve şu an meclise dün gelen bir tasarımız var. Bu tasarıyla güzel olumlu gelişmeler de yapılmaya çalışılıyor. Peki, bu oranları neden lehimize çevirmiyoruz biz. Bu kadar çabaya rağmen. Neden bu kadar şiddet, bu taciz bu cinayetler. Bizim sorunumuz ne. Çünkü uygulanmayan, kâğıt üzerinde kalan sözleşmeler ve yasalar bu sorunları çözemiyor. Sorun toplumsal kanayan bir yaraya dönüşüyor. Bakın bu sorunların asıl nedeni kadın erkek ayrımcılığı. Aslında kadınlar bir takım kanunlardan daha çok, sosyal ve kültürel zorluklarla karşılaşıyor. Kadına yönelik ayrımcılık hayatın her aşamasında kendini gösteriyor. Kız çocuğuna doğduğu andan itibaren başlayan bu ayrımcılık onun yaşamı boyunca sürüyor. Ataerkil bir aile ve toplum yapısına sahip ülkemizde gerek bu düşünce yapısıyla gerekse ekonomik sebeplerle kız çocuklarının eğitimi ikinci plana atılıyor. Kız çocukları daha ergenlik çağında kendinden yaşça büyük erkeklerle evlendiriliyor, hatta satılıyor. Kız çocukları erkek kardeşleri kadar sevgi görmüyor ama aile bireylerinden baskı taciz şiddet görüyor. Yeterince eğitim olanaklarından faydalanamayan, hayatı boyunca ayrımcılığa maruz kalan bu kadınların çalışma hayatında başarılı olması aile yaşantısında mutlu olması beklenemez. Bildiğiniz gibi hemen hemen her gün bir iki kadın aklın, vicdanın, dinimizin kabullenemeyeceği şekillerde katledilmektedir. Bu yaşadığımız vahşet, namus adı altında töre adı altında isimlendirilerek normalleştirilmeye, meşrulaştırılmaya 23 ki ailenin tüm sorumluluğunu manevi yükünü kadınların omzuna verin üzerine gir de baskı şiddet taciz uygulayın. Bu aileyi korumak değil. Bunun adı, ne yaşarsan yaşa, ne görürsen gör, bu aileyi koru demek. Bunun adı bu. Ancak bu sağlıklı bir yaklaşım değil, çünkü bu aile sağlıklı bir aile değil. Bu ailede yetişen çocuklar sağlıklı yetişmeyecektir. İşte bizim karşı çıktığımız nokta bu. Kadının adını kadın kelimesini kullanmaktan bile imtina eden bir zihniyet ile mücadele. Ve toplumsal zihniyet dönüşümünü sağlamaktır bence. Çünkü kadının adını varlığını silmek yerine kadının her alanda var olmasını sağlayabilmek lazım. Dolayısı ile kadın sadece aile ve sosyal politikalar içine hapsedilmemeli, kadının sadece aile içindeki sorunu görülmemeli. Kadının aile dışındaki sorunları da görülmeli. Yok, sayılmamalı, çünkü kadın hakkı insan hakkı demektir. İnsan hakkı demek sosyal, siyasal, toplumsal, aile ortamı her alanı kapsar. O yüzden kadın hakkı aile içine hapsedilmemelidir. varım demek kendi ayakları üzerinde durmak zorunda. Kadınların sosyal statüsünü iyileştirilmesi toplumsal alanda ben ön seçimle gelen bir milletvekiliyim, evet mücadele ettik yarıştık ve sandıktan çıktık ama ben biliyorum ki bütün kadınlar benim kadar bu şansa sahip değil. Belki eğitime ulaşmış değil belki eşinden benim kadar destek görmüş değil. Bu yüzden toplumsal alanların her alanında kotalar dahil kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Her alanda siyasette yönetimlerde karar aşamalarında kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Çünkü bir maratonu koşmaya aynı çizgiden başlamazsanız bu yarış adil bir yarış olmaz. Bizim şu an verdiğimiz yarış adil değil, ilk önce eşitleyeceksiniz hep beraber mücadeleye devam edeceğiz erkeklerle. Biz CHP olarak taahhüdümüz düşüncemiz şu kadınların önündeki tüm engellerin kaldırılması. Kadın erkek tüm yurttaşların her alanda eşit olduğu bir Türkiye’de yaşamak. Bunun için 78 yıl önce nasıl kadınlara seçme ve seçilme hakkı vererek o dönem sorumluluğumuzu yerine getirdiysek, geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirdiğimiz yeni tüzüğümüzde kadınlara %33 kota yaparak kısmen de olsa eşitliğimizi sağlamaya çalıştık. Kadına yönelik atılan bu olumlu adımın diğer siyasi partilere de örnek olmasını diliyorum. Biz kadın hakları alanında eksiklerimizi gerçekleştirmemiz gerekenleri bu süreçte konuşuyoruz düşünebiliyoruz bir vesile oluyor. Umarım 2012 yılındaki bu vesileyi en iyi şekilde hep beraber değerlendirebiliriz. Cümlelerime son verirken ayrımcılığın olmadığı, ötekileştirmenin olmadığı, insanların eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu kadınlara yönetimin her aşamasında daha çok temsil edildiği bir Türkiye’de yaşamak umuduyla başta fedakâr analarımız olmak üzere tüm emekçi kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. Biz kadınlar şu gerçeğin farkına varalım lütfen. Ailelerimiz bizim için önemli önceliğimiz onlar. Ancak biz kadınlar kızlarımız annelerimiz bu toplumda hak ettiği yeri almadığı sürece ne ailelerimiz ne çocuklarımız rahat ve huzur ortamı görecek o yüzden biz kadınlar emeğimizin sömürülmesine, kadın haklarımızın görmezden gelinmesine kadının dört duvar arasına hapsedilmesine şiddete hep beraber mücadele edeceğiz hep beraber karşı duracağız. Bakın ülkemizde kadına şiddete yönelik karşı durmak adına yaptırımlar oldukça yetersiz kalmakta. Şiddet vakalarındaki 14 katlık artışın ispatı zaten. Toplum kadınımızı genç kızlarımızı fiilen koruyacak önlem almak zorunda. Onların sağlıklı ve özgürce yaşabileceği güvenli ortamı sağlamak zorunda. Bunun için toplumsal duyarlılığı arttırmamız gerek. Bu şiddete karşı yaptırımları çoğaltmamız demek, bu medyadaki kadın algısına karşı mücadele etmemiz gerek. Kadına şiddet konusunda sağlık personelinin, karakol polislerinin, yargıçlarını, savcıların bilinçlendirilmesi gerek. Kadınlarımızın ekonomik bağımlılığı, şiddetin devamlılığını sağlamakta. O yüzden kadınlarımız ekonomik özgürlüğüne kavuşmak toplumda ben de SUNUCU: Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan YÜCEER’e konuşmaları dolayısıyla çok teşekkür ederiz. Bir diğer çok değerli milletvekilimiz Ak Parti İzmir Milletvekili Sayın İlknur DENİZLİ’Yİ kürsüye davet ediyorum. 24 AÇILIŞ KONUŞMALARI 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü yılın tüm günlerinde kadınların saygı ile sevgiyle yaşayacağı günlerin yakın olması dileğiyle kutluyor hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz. Az önce değerli Milletvekili arkadaşımın da bahsettiği gibi 8 Mart’ı kutlamanın heyecanına biraz hüzün karışıyor bugün Hüznümüzü arttıran kadının maruz kaldığı şiddet ve bu şiddetin hala devam ediyor olması. Son Bahar şiirinde Atilla İLHAN diyor ya; kadınlar son baharda yapraklarını dökmeye başlar, titrek dudaklarında sarışın bir keder, nabız kaybolur, kan susar, dolaşım yavaşlar. İşte tam da öyle kederliyiz. Duyduğumuz her haber, gördüğümüz her fotoğraf, içimizi acıtıyor, daralıyoruz birine bile tahammül edemeyecekken bir kaçına birden şahit oluyoruz. Birini içimize sindirememişken yeni bir şiddet haberiyle sarsılıyoruz. Ancak yaşananları soğukkanlılıkla değerlendirmek durumundayız. Bize düşen budur. Yaşananların ne olduğunu sebeplerini ortaya çıkış biçimlerini, önleme yollarını kısaca sorunu tüm yönleriyle ele alıp çıkış yollarını bulmamız gerekiyor. Kadınların devletine, devletin her bir görevlisine polisine güvenmesini sağlamak zorundayız. Bu devletin her şehrinde, her kasabasında gündüz ve gece seyahat ederken ya da çalışırken emniyet içinde yaşamasını sağlamamız gerekiyor. Onların en zor anlarında devletin himayesinde olduklarını bilmeleri gerekiyor. Kısacası kadına siper olmamız umut olmamız gerektiğinin farkındayız. Bu sorumluluk ne gerektiriyorsa hepsini ve daha fazlasını yapmak için çalışıyoruz. Çalışmalarımız her geçen gün artarak devam ediyor. Yaşadığımız hüzünlere son verme çabası içinde ileriye dönük umutları yeşertme çabasında olan hükümetimiz olanca gücüyle bu sorunları halletmeye çalışıyor. Sadece bugün değil, geleceği düşünerek kalıcı ve sağlıklı çözümlere ulaşmak için stratejik çalışmalar yürütüyor. Kadınların yüklendiği sorumluluklar, yaptıkları ve yapacakları işler, bir ülke için hayati önemdedir. Kadınlar destek olmazsa nelerden mahrum kalacağımızı saymaya kalksak çok uzun bir listemiz olur. Bugün ne yazık ki şiddete konu olmasıyla gündeme gelen kadın aslında kendi adına ve bütün toplum adına şiddetin ilacıdır. İlknur Denizli Ak Parti İzmir Milletvekili: 25 Kadına şiddetle yaklaşanlar farkında olmasalar da kendi içlerinde taşıdıkları şiddetin girdabında yaşamaktadırlar. Onların dünyaya bakışları, eşyayı kullanışları, tabiattan yararlanmaları, hatta kendilerine bakışları şiddet içermektedir. Daha derinlerde bir yerlerde şiddetin pençesine düşmüşlerdir. Şiddetin bütün kaynaklarıyla kökünün kazınması için kadınların aklına yüreğine ve emeğine ihtiyacımız var. Kadınlarımız olmasa sadece ülkemiz değil dünyayı ve kötülüklere meyilli çağımızı şiddetten koruyamayız. Sadece fiziki şiddetten söz etmiyorum içimize yerleşen ve giderek bünyemizi kontrol altına alan şiddet duygumuzu anlatmaya çalışıyorum. Ruhumuzu karartan irademizi esir alan şiddeti tarif etmeye çalışıyorum. Doğaya, eşyaya, topluma tarihe yönelik bir şiddet hali var yeryüzünde. Bundan mutlaka kurtulmamız gerekiyor. Kendimizi, çevremizi, ülkemizi hatta çağımızı kurtarmalıyız. hizmet sektöründe kadının katkısının eksik kalmasına çağdaş dünyanın rekabete dayalı ekonomi sisteminde yer var mıdır? Kadınlarımız olmasa, toplumsal ilişkilerimiz, saygımız, sevgimiz, nezaketimiz nereye varır acaba. Komşuluklarımız, dostluklarımız, yardımlaşmamız, akraba ilişkilerimiz ne hale gelir acaba. Kadınlar her alanda olduğu gibi toplumsal dokunun oluşmasında ve zedelenmeden korunmasında temel işlev görmelidir. Öyleyse kadını layık olduğu yere taşımak zorundayız. Toplumun merkezine yerleştirmek zorundayız. Evet, kadınlarla ilgili 8 Mart genel olarak böyle bir değerlendirmem var, ama burada özellikle çalışma dünyasından gelen siz değerli arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Çünkü biliyorum ki rekabetçi bir ekonomide kadının üretime katılması son derece önemlidir. Kadın eğer işgücü piyasasında yeterince yer alırsa girişimci olarak bu ülkenin ekonomisi içinde yeterince yer alırsa bu ülke o zaman çok daha rekabetçi bir ülke haline gelecektir 2023’te 500 milyar dolar ihracat hedefi olan bir ülke kadını ekonomisine ve sistemine sokmadan gerçekleştiremeyecektir bunu. Onun için sizlerin katkısı son derece önemli. Önümüzdeki süreç bize şunu gösteriyor ki kadını iş hayatı içinde, sosyal hayat içinde ve siyasette yeterince görünür kılabilirsek çağdaş ve demokratik bir ülke olma hayalimizi de o kadar gerçekleştirebileceğiz. Küçük bir örnek vereceğim size. Arkadaşlar Türk ekonomisini bir uçak gibi düşünün bu uçağın iki tane motoru olsun. Bunlardan bir tanesi erkeğin iş gücüne katılımı diğeri de kadını iş gücüne katılım olsun. Eğer biri % 75 beş aralığında diğeri de % 25-30 aralığındaysa bu uçak dışarıdan gelen darbelere ekonomik krizlerde havada kalamaz. Çok ciddi biçimde dayanamaz. Onun için bizim kadının işgücüne katılımını çok daha yukarılara çekmemiz gerekiyor. Girişimciliği desteklememiz gerekiyor, kadını çok daha güçlü olarak ekonominin içinde var etmemiz gerekiyor. Kadın aklına kadın becerisine, kadın organizasyon yeteneğine artık tüm dünya inanmış durumda. Coca Cola’nın Ceo’su Muhtar KENT bir gece rüyasında görüp sabah uyanıp şöyle diyor. Çok daha detaylı düşünerek bir çalışma sonucunda diyor ki; önümüzdeki beş yılda Coca Cola’nın üst düzeyinde Değerli arkadaşlar, şiddet öğrenilen taklit edilen bir davranış biçimidir. Şiddetin herhangi bir şekilde başvurulacak yollardan biri olmaktan çıkarılması, sonu şiddete varan yola girilmemesi, ancak eğitimle gerçekleşebilir. Bunu yapacak bu uzun soluklu örnek olma çabasını üstlenecek olan da yine kadındır. Yarının yetişkin kadınları ve erkekleri bugünün çocukları şiddetten tamamen arınmış olsun istiyorsak bunu da yine biz kadınlar sağlayacağız. Kadınlarımız olmadan demokrasi düzeyimizi de yükseltemeyiz arkadaşlar. Bunu sadece 8 Mart’ın anlam ve önemine dair söylenmiş bir söz olarak kabul etmeyin lütfen. Sonuçta demokrasi karşılıklı empatiyi toleransı esas alan bir rejimin adıdır. Karşıdakinin varlığına görüşlerine saygı duymayı, haklarını korumayı, öngören bir rejimdir demokrasi. Kaba güce değil bir araya gelmenin gücüne ortak fikirler oluşturmanın gücüne dayanır demokrasi. Ve bu yaklaşım biçimi dengeleri gözeterek ortaklıklar kurmayı ancak kadınlar güçlendirebilir kadınlar çoğaltabilir. Kadınların bu alanda görülmeyen ancak kuvvetle hissedilen etkileri çok açıktır. Kadınlarımız olmasa onları üretim süreçlerine dahil etmezsek üretimimizi de arttıramayız. Nüfusun yarısını oluşturan bir kitlenin üretime yeterince katkı vermediğini düşünebiliyor musunuz? Tarımda, sanayide, 26 Ak Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Sayın Güldal AKŞİT yönetim kurullarında %30 kadın kontenjanı uygulanacak ve kadınlar yönetimde olacak. Çünkü biliyor ki dünya artık kadın aklını becerisini kullanmazsa şirketler kar edemeyecek. Ülkeler büyüyemeyecek. 2050 yılında bütün yönetim kademelerinde kadınlar olacakmış, biraz daha rahatlayabiliriz. Ama aslolan şudur ki örgütlü olmaktır. Sizi sendikanıza bağlılığınız için tebrik ediyorum. Burada gösterdiğiniz enerji için tebrik ediyorum. Kadınlar için çok sevdiğim bir söz var: Kadınlar kar taneleri gibidir, bir tanesi kolayca erir ama milyonlarcası trafiği felç eder. Bence siz de felç ediyorsunuz. İyi günler diliyorum. TOBB Genel Başkanı Sayın Rifat HİSARCIKLIOĞLU Gönderdikleri telgraflarla bizlerle burada olduklarını ifade ettiler. Şimdi gelelim plaket törenimize. Türk-İş Genel Sekreteri Türk Metal Sendikası Genel Başkanını buraya davet ediyorum. Çok değerli konuklarımız plaketlerini vermek için. SUNUCU: Çalışma hayatımızda sosyal güvenlik yasalarını en güzel yorumlayan emekçinin sıkıntılarını sorunlarını çok güzel dille ifade eden Sayın Ali TEZEL Bey’i kürsüye davet ediyorum. SUNUCU: Değerli konuklar Ak Parti İzmir Milletvekili Sayın İlknur DENİZLİ’YE teşekkür ediyoruz konuşmalarından dolayı. 17. kadın işçiler büyük kurultayımızda bizlerle birlikte olan konuklarımızla ödül törenimize geçeceğiz. Programları nedeniyle aramızda bulunamayan gönderdikleri telgraflarıyla desteklerini ileten devlet adamlarımızı, siyasi parti temsilcilerimizin, Sivil Toplum Kuruluşu temsilcilerimizin isimlerini okumak istiyorum sizlere… Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk ÇELİK T.B.M.M. Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Sayın Meral AKŞENER Tekirdağ Milletvekili CHP Başkan Yardımcısı Sayın Faik ÖZTIRAK Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Sayın Oya ERONAT Konya Milletvekili Anayasa Komisyonu Üyesi Sayın Ayşe TÜRKMENOĞLU CHP İzmir Milletvekili Sayın Prof. Dr. Hülya GÜVEN Trabzon Milletvekili Sayın Safiye SEĞMENOĞLU Manisa Milletvekili Sayın Sakine ÖZ 27 “SOSYAL GÜVENLİK’TE KADIN” SEMİNERİ Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Sayın Genel Başkan’a sizlerle beraber olma imkanı sağladığı için teşekkür ediyorum. Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzü kutluyorum. Özellikle emekçi kadınlar diyorum çünkü her yerde Dünya Kadınlar Günü diyorlar. Bunu softlaştırmaya, pembeleştirmeye morlaştırmaya gerek yok. Bu Dünya Kadın Emekçiler Günü. Kadınların kızıl kanlarıyla yazılmış bir gün. Nerden geldi benden önce belki yapmışlardır ama 129 tane kadınımızın can verdiği gün bugün. ABD’de 1800’lü yıllarda günde 18 saat çalışıp sadece yarım ekmek kazanabilen kadınların çocuklarına, eşlerine, ailelerine daha fazla zaman ayırmak ve mesai saatlerini düşürüp gelirlerini arttırmak için, yaptığı direnişte polisle karşı karşıya gelip 128 kadının polisten çıkan kurşunla öldüğü gün bugün. Öyleyse biz buna Dünya Kadınlar Günü diyemeyiz, pembeleştiremeyiz kıpkızıl bir gün bugün. Dünya emekçi kadınlar günü. O 129 kadının hatırı ancak 50-60 yıl sonra hatırlandı. 1910 yılında Danimarka’da da Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanması istendi ve kabul edildi. Daha sonra aradan çok uzun zaman geçtikten sonra 1877’nin üzerinden tam 100 yıl geçtikten sonra, 129 kadını öldüren ABD’de Dünya Kadınlar Gününü kutlamaya başladı. Türkiye de ise ancak 1977 yılında çok cılız seslerle kutlanmaya başlandı Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Şu anda her yerde hala Dünya Kadınlar Günü diyorlar. Lütfen sahip çıkın. Lütfen o 129 kadının ruhunu yaşatın. Onlar sayesinde sendikalar kanunu, toplu iş sözleşmeleri kanunu, iş kanunu, sosyal güvenlik kanunları çıktı. Onların hatırı için Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlamamız ve her yerde de Dünya Kadınlar Günü değil, Dünya Emekçi Kadınlar Günü dememiz gerekiyor o 129 şehit kadın için. O 129 kadının hatırına çıkan yasalar onların talebiyle gücüyle birlik olduğumuz sendikalar sayesinde ayakta durabildiğimiz, sermayenin karşısında sesimizi çıkarabildiğimiz, bir yumruk olabildiğimiz, yasalarımızdan bahsetmek istiyorum. Kadınlara hangi haklar verilmiş demeyeceğim, kadınlara hangi hakları alabilmişler, daha ne hakları var onları göreceğiz. ALİ TEZEL Sosyal Güvenli Uzmanı Kadın delege: Hak verilmez alınır. 28 Aynen öyle, hak verilmez alınır. Emek bir oldukça tek vücut oldukça örgütleriyle beraber oldukça alamayacağı hiçbir hak yok. Önce 4857 Sayılı Kanunu, daha sonra 5510 Sayılı Kanundaki haklarınızı özetleyeceğim. Bu arada yine bittikten sonra sorularınız varsa sorularınızı almaya çalışacağım. Eşit davranma ilkesi var en başta. Kadın erkek ayrımcılığı, dil, din ırk ayrımcılığı olduğu gibi bir kadını erkeğe göre daha güçsüz cinsiyeti farklı diye ücret konusunda farklılaştırılmaya gidilemez. Gidiliyor mu evet gidiliyor. Hala bu hakkımız kâğıt üzerinde duruyor. Yer ve su altında çalıştırma yasağı. Kadınlar çiçektir, onların güzel ortamlarda çalışması lazım, o yüzden yer altında ve su altında çalışmaları normal şartlarda yasak bazı küçük işler hariç olmak üzere. Eğer kadın kendisine karşı işlenmiş bir taciz varsa ki; en çok mağdur olan kadınlarımız, gerek cinsel taciz, gerek psikolojik tacize en başta onlar tutuluyorlar en başta onlar mağdur oluyorlar burada da kadının durumu biraz farklı. Yine İş Kanunu’nun 24. Maddesi gereğince ahlak ve iyi niyet hallerine uymayan benzerleri başlığı altında işverenin işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa, işçinin işini derhal bırakma ve işverenden tazminatını isteme hakkı bakidir. Yine gece çalıştırma ve kadın işçilerin gece postalarında çalıştırılmasına bir yasak var. Yönetmelik var, yönetmelikte çok az bir kısmı gece postalarında bazı hallerde çalıştırılma durumu var. Yine eşlerinin durumu sebebiylede kadınların aynı vardiyada çalışmaması yönetmelikte düzenlenmiş. Ağır ve tehlikeli işler yönetmeliğinde de hangi işlerin kadınların çalışabileceği işler olduğu, hangi işlerin kadınların çalışmasının yasak olduğu işler tek tek listelenmiş durumdadır. Kadınların çalıştırılması yasak olan işlerde çalıştırılması halinde işçinin yine haklı bir sebeple işi bırakma hakkı olduğu gibi; o işverenin tespiti halinde, idari para cezaları yaptırımı da uygulanmaktadır. muayene olması gerekir, hekim yoksa ebeye. Bu dönemler boyunca kadın periyodik izinlerinde işyerinden izinli sayılır ve izne gitmesi işverence engellenemez, hangi gün muayeneye gidecekse o gün işe gitmek zorunda değildir. Üstelik bu izin ücretli bir izindir. O gün işe gelmedi diye ücretinden kesinti yapılamaz. Gelelim kanuna, doğuma, doğumdan önceki sekiz hafta ve doğumdan sonraki sekiz hafta kadın izinlidir. Yine kadının isteğine ve onu tedavi eden hekimin uygun görüşü ile doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışmak istemişse kadının haklarından bir tanesidir. Hekim yazarsa yaptığı işe göre, doğuma üç hafta kalaya kadar çalışabilir derse, doğumdan önce kullanmadığı beş haftalık süreyi, doğumdan sonraki sekiz haftaya ilave etmek, böylece 13 hafta izin kullanma hakkına sahiptir. Kadın çoğul gebelik ikiz üçüz gebelikse, doğumdan sonraki izin süresi on haftaya, kullanmadığı beş haftayla beraber onbeş haftaya çıkar. Analık ve işten çıkış. Analık devresi dediğimiz dönem şu dönem. Kadının hamile kaldığı günden; doğumun gerçekleştiği tarihten sonraki sekiz haftaya kadar, kadın işçi işten çıkarılamaz. Eğer böyle işten çıkış işlemi yapılmışsa bu işlem doğumu takip eden sekizinci haftanın sonunda çıkılmış gibi kabul edilir. Bunun sebebi de yine doğum sebebiyle 8-16 hafta işyerine gitmediği halde yerinden ücret almaz ama SGK kendisine geçici iş göremezlik ödeneği öder. Brüt ücretinin üçte ikisi kadar genellikle net ücrete tekabül eder. Eğer işçi işten çıkarılmış olursa SGK bu ücreti vermez. Yasalarda kadını korumak adına, hamilelik süresince ve doğumu takip eden sekiz hafta boyunca kadın işçinin işten çıkarılamayacağını madde metnine özellikle yazmıştır. Yine kadın işçiler doğumu takip eden sekiz haftadan sonra, bir altı aylık ücretsiz izin isteme hakkına sahiptirler. Bu hak işçiye verilmiş mutlak bir haktır. İşverenin inisiyatifine kalmış bir hak değildir. Kadın işçi doğumu izleyen sekizinci haftadan sonra, artık ben bebeğime daha fazla vakit ayırmak istiyorum, annelik duygularını daha fazla tatmak istiyorum diyerek, altı aylık ücretsiz izne ayrılma hakkı kendisine kanunca verilmiştir. Burada bir ayrıma dikkat etmek istiyorum. Analık ve doğum iznine gelelim. En başta periyodik muayene. Kadının gebe kaldığı tarihten doğum yapacağı tarihe kadar belli dönemlerde periyodik olarak hekime 29 Evet, emekçi kadınlar ama bizim yasalarımızı memur kadınla işçi kadını ayırmıştır. Kadın işçiler yani 4857 sayılı kanuna tabi işçiler doğumdan sonra altı aylık ücretsiz izin alabilirken kadın memurlar normalde bir yıl hatta bazı hallerde iki yıla uzanan sürelerde ücretsiz veya aylıksız izin alma hakkına sahiptir. Yasalarımızın bu konuda kadınlar arasındaki ayrımı da gidermesi kadın işçilere de en az iki yıllık ücretsiz izin alabilme hakkı tanıması gerekir. Emzirme izni; yine kadın işçilerimiz sekiz haftayı geçtikten sonraki bir yıl boyunca bebeğini emzirmek için günde bir buçuk saat süt izni alma hakkına sahipler. Süt iznini günde bir mi kullanacağı; haftalık biriktirip bir günde mi kullanacağı yoksa aylık biriktirip bir haftamı kullanacağı konusu kadının takdirindedir. İster biriktirip kullanır, ister her gün bir buçuk saat kullanır, ister sabah kırk beş dakika geç gelir, ister akşam kırk beş dakika erken çıkar. Ama burada da eşitsizlik var kadın işçilere bir yıla kadar bir buçuk saat süt izni veriliyor, ama kadın memurlara ilk altı ay için farklı. İlk altı ayda üç saat, ikinci altı ay da bir buçuk saat. Burada da eşitsizlik var. Kadın erkek eşitsizliğini bir kenara bırakalım ama kadınlar arasındaki ayrımın da giderilmesi gerekir. Memurlar da işçiler de kadındır. Onlar da annedir. Aralarında farklılık olan yasa maddelerinin mutlaka düzeltilmesi gerekir. Babalarda da eşitsizlik var. Eşleri doğum yaptığında yasalar gereği tek bir gün bile izin hakkına sahip değildir. Ancak bazı toplu iş sözleşmeleriyle veya işyeri iç yönetmeliklerle işverenin inisiyatifinde veya TİS’in inisiyatifindedir, ama bu yasal hak değildir, verilmiş bir lütuftur. Ama memur babaya var izin. Eşi ister işçi olsun ister memur olsun hamile kalıp doğurursa kendisine on günlük babalık izni veriliyor, hem de ücretli olarak. Yetmiyor biliyorsunuz; kadınların 8 hafta, toplam 16 hafta izinleri var, üstelik bir yılda veya iki yılda ücretsiz izinleri var. Eğer anne vefat ederse, bu izinleri babaların kullanma hakkı var memurlar için. Ama işçiler için böyle bir hak yok. Bu eşitsizliğin de giderilmesi gerekir. Yine kadınların doğum öncesi veya doğum sonrasında fazla mesai yaptırmaları yasaktır. Hiç bir kimse hamile kadını fazla mesai yaptırmaya veya bebeğini doğurmuş kadına fazla mesai yaptırmaya hakkı yoktur. Yasaktır. İşçinin işini derhal bırakıp tazminatını isteme hakkı vardır. Yine gece çalışma yasağı, hamilelik ve doğum olaylarına maruz kalan kadının gece çalışması yasaktır. Gece çalıştırdığı takdirde işini bırakma hakkı kadına bahşedilmiştir. Yine bu hamilelik ve doğum sırasında ağır işlerde çalıştırılamaz, durumuna uygun hafif işlerde çalıştırılması gerekir. Yine kadınlara özel bir hak, kıdem tazminatı erkeklerin böyle bir hakkı yok. Pozitif bir ayrımcılık var burada sizlerin lehine. Kadın işçiler evlenirlerse nikâh tarihinden itibaren bir yıl içinde evlilikle iş arasında tercih yapmak zorunda kaldıklarında işyerinde geçen sürenin her bir yıl için bir brüt maaş tutarında kıdem tazminatı isteme hakları vardır ama bu hak erkeklere tanınmamıştır. Gelelim sosyal güvenlikle ilgili uygulamalara. Doğum yapan kadınlara borçlanma hakkı, bu uygulama 1 Ekim 2008 günü yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortasıyla geldi. Meclis kürsüsünde bu yasayı görüşülürken konuşan şu andaki Çalışma Bakanı Sayın Faruk ÇELİK şöyle demişti kürsüden, “kadınlara da tıpkı erkeklerin askerlik borçlanması gibi analık borçlanma hakkı getirdik hayırlı olsun” demişti. Yasa meclisten geçti. Sosyal Güvenlik Kurumu önce kanuna aykırı bir tebliğ, sonra tebliğe aykırı bir genelge çıkardı. Dedi ki; işe girmeden önceki süreleri borçlanamazsınız. Yani kadın ilk sigortalı olmadan önce yaptığı doğumları borçlanamaz dedi. Şu anda halen böyle ama erkekler askerliği borçlanabiliyorlar. Yine kadınlara ilk genelgede doğumdan itibaren üçyüz gün içinde işten ayrılmışsa, doğum borçlanması yapabilir demişti, bunu yargı bozdu ve kaybetti Sosyal Güvenlik Kurumu. Şu anda kadınlar işe girdikten sonra doğum yapmışlarsa ve doğum sebebiyle işe gidememişlerse, her bir doğum için iki yıl yani 720 gün olmak üzere, toplam 1440 gün doğum borçlanması yapma hakkına sahipler. Yine 5510 Sayılı Kanuna geldik. Bağ-Kur’lu esnaf kadına, geçici iş göremezlik ödeneği. Şöyle düşünelim kuaför bir bayan ve kuaförlük mesleğini de Bağ-Kur’lu olarak sürdürüyor. Geçmiş yıllarda hamile kaldığında doğumdan önce sekiz hafta, doğumdan sekiz hafta izni 30 yoktu. Artık yeni kanunda var. Doğumdan önce sekiz hafta, doğumdan sonra sekiz hafta izni var. Bu on altı hafta boyunca Sosyal Güvenlik Kurumu, kendisine geçici iş göremezlik ödeneği ödüyor. Yani sen artık hamile kaldın, çalışamadın işyerini çalıştıramadın, ben de sana para veriyorum diyor. Ama bu uygulama şirket ortaklarına yok. Sadece gerçek gelir vergisi mükellefi esnaf bayanlara var. Yine malul çocuğu bulunan kadınlara da erken emeklilik hakkı 5510 Sayılı Kanunla 1 Ekim 2008 gününden beri geçerli. Kadının evde bir başkasının bakımına muhtaç çocuğu varsa ve bu sebeple de gerekse isteğe bağlı prim ödüyor, gerekse çalışarak prim ödüyor, gerekse Bağ-kur’luysa her çalışma yılı 90 gün ilavelidir. Yani polisler ve askerler gibi. Tıpkı yıpranmalı işler gibi. Kadına her 360 gün için 90 gün ilave süre verilir. O yıl 450 gün çalışmış sayılır. Yetmez, ayrıca verilen o doksan günlük sürelerde herkesin bir emeklilik yaşı var, o emeklilik yaşının da indirilmesi gerekir. Bunu yapmak içinde çocuğun bir başkasının bakımına muhtaç olduğunu belirten, sağlık kurul raporunu veya ağır özürlü olduğunu belirten sağlık kurul raporunu, Sosyal Güvenlik Kurumu ana bilgisayarını işletmek, bununla ilgili de anayı ilişkilendirmek gerekiyor. Bu anlamda bu da yeni haklardan birisi. Ama birazcık eleştirmek lazım erkeklere böyle bir hak yok sadece kadınlara var. Bu hak kimlere ait ister SSK’lı, ister Bağ-Kur’lu, ister memur tüm kadınlara ve yahut da isteğe bağlı prim ödeyen tüm kadınlara, isteğe bağlı prim ödeyen tüm emekli sandığı iştirakçilerine ait. Yine kadınların yurtdışında geçen sürelerini borçlanma hakkı var. Erkekler yurt dışında geçen çalışma sürelerini borçlanabilirler. Kadınlar ise hem çalışma sürelerini isterlerse de yurt dışında ikamet ettikleri tüm süreleri borçlanabilirler. Yani kocasının, abisinin, babasının yanında yurt dışında kalmışsa o sürenin tamamını günlüğüne en az 9,5 lira en fazla da 62 lira verip satın alıp hizmetlerine ekletme hakkına sahiptir. Yine son çıkan yasalardan bir kaçı önce 1 Ekim 2008 de, daha sonra 2009 da, daha sonra 2011 yılında çıkan teşvik kanunlarıyla, 18 yaşından büyük kadınlar işe alınmışlarsa, bu kadınların beş yıl boyunca işveren primlerinin tamamını devlet karşılıyor. Bu anlamda da kadınların istihdama katılımlarını arttırmak ve onlar için işverenlerin ödeyeceği primleri azaltmak için, güzel bir uygulama diyebiliriz. Burada da küçük bir eleştiri yapalım erkeklerde de 18 - 25 yaş yani genç erkek işçi alırsam veya 18 yaşından büyük kadın işçi alırsam, benim ödeyeceğim işveren primlerin tamamını devlet ödüyor. Yine kadınlara var olan yasadaki pozitif ayrımcılıktan birisi, ölünceye kadar emekli maaşı. Bir kadın SSK’lı veya Bağ-Kurlu babası veya annesi vefat etmişse onun üzerinden çalışmıyorsa, evli değilse, emekli değilse üç şartla beraber bir ömür boyunca emekli maaşı alabilir. Ama memur kızları daha şanslı. Anne veya babasından ikisi veya biri memur olan kadınlar ise bir evli değil ise, iki memur değilse ölünceye kadar maaş alabilirler. İster SSK’lı çalışsınlar ister Bağ-Kur çalışsınlar, ister SSK’dan emekli olsunlar, ister Bağ-Kurdan emekli olsunlar, memur kızları bir ömür boyunca babaları üzerinden yetim aylığı almaya sahiptirler. Burada şanssız olanlar babaları, anneleri işçi olanlar esnaf olanlar şanssız maalesef. Yine evde iş yapanların kadınlarım indirimli isteğe bağlı prim ödeme hakkı var. Bu da 1 Ekim 2008 yılında geldi. Kadınlar kendi evlerinde gelir vergisinden muaf işler yapıyorlarsa, oya yapıyorlarsa, dantel yapıyorlarsa, kazak örüyorlarsa, poşet yapıyorlarsa ve bunları satarak evin geçimine katkıda bulunuyorlarsa, bu durumda isteğe bağlı sigortalıkları üçte bir oranda indirilir. Başkaları 300 lira ödüyorsa onlar 200 lira öder. 300 lira ödüyormuş gibi sosyal güvenlik sistemi kabul öder böylece isteğe bağlı primlerde evde iş yapan kadınlara 100 liralık en azından avantaj sağlanmış durumda. Yine eski kızlar ana babadan sağlık yardımı ömür boyu alabilirler. 1 Ekim 2008 yılında çıkan yasa kızları yeni kızlar ve eski kızlar olarak ayırdı. Eski kızlar 1 Ekim 2008’den önce doğan kızlar. Eski kızlar ölünceye kadar çalışmıyorlarsa, emekli değillerse ve evli değillerse, anne veya baba üzerinden ölünceye kadar sağlık yardımı alabilirler. Ancak kızlarımız 1 Ekim 2008’den sonra doğmuşsa, kadın erkek eşitliği başladı, orada da durum şu, 18 yaşına kadar anne veya baba kızına sağlık yardımı 31 verebilir, okuyorsa bu süre 25 yaşına kadar uzayabilir ama gerek 18, gerek 25 yaşından sonra, anne baba üzerinden sağlık sigortası alma hakkımız yoktur. Genel sağlık sigortası primi ödememiz lazım, işe girmemiz veya bir koca bulup evlenmemiz lazım. Ama burada bir mağduriyeti dile getirelim. Aslında Sosyal Güvenliğe ve çalışma yasalarına en çok muhtaç olan kadınlar evlere temizliğe giden kadınlar. Ama maalesef yasalarımıza göre ev hizmetlisi kadınların hem Sosyal Güvenlik hakkı yok, hem de İş Kanunu’na tabi olmadıkları için kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin gibi hakları yok. O kadınlarımıza da siz kadınların sahip çıkması, sendikalarınız aracılığıyla o kadınları da hem Sosyal Güvenlik Yasalarına, hem de İş Kanunlarına tabi ettirmemiz gerekiyor. az Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildiriliyorsa, otuz günden eksik kalan süreyi isterlerse isteğe bağlı ödeme haklarına sahipler. Ancak 1 Ocak 2012 günü yürürlüğe giren Zorunlu Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince, sağlık primini seve seve ödemek zorundalar. Yani ayda otuz günden az çalışıyorsak mesela işveren ayda bizi onbeş gün gösteriyorsa, geri kalan on beş günlük sağlık primini her ay gidip bankaya ödememiz gerekiyor. Ödemek içinse önce gelir testine kaymakamlığa gitmemiz gerekiyor. Yine ayda otuz günden az çalışanlara askerlik borçlanması gibi bir borçlanma geldi. Hani dedik ya otuz günden az olanlar isterlerse emeklilik primlerini otuza tamamlayabilirler, istemiyorlarsa uzun yıllar geçtikten sonra tıpkı askerlik borçları gibi geriye doğru olan eksik günlerini otuza tamamlayıp gün satın alma hakkına sahiptirler. Yine ayda otuz günden az çalışanlar veya Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilenler ise işsizlik sigortası primlerini de isterlerse ay ay ödeyip otuza tamamlama hakkına sahipler. Ama işsizlik sigortasını sonradan ödeme hakkımız yok. Gelelim sigortalılık hallerinin çakışmasına. Hani SSK, Bağ-Kur, emekli sandığı vardı, şimdi 4/a 4/b 4/ c oldu ya. Bir kişi üzerinde hepsi birleşebilir. Mesela ben bir fabrikadayım SSK’lıyım yani 4/ a’lıyım ama bu arada mahallede bakkal dükkânı açtım, vergi mükellefiyim. Öyleyse benim hem Bağ-Kur’a hem SSK’ya para ödemem gerekiyor yasa gereğince. Ama Sosyal Güvenliğin iki temel ilkesi var. Bir tanesi zorunluluk, ikincisi teknik. Zorunluluk ilkesi gereğince, işçi olan SSK’lıdır, vergi mükellefi olan BağKur’ludur. Ancak teknik ilkesi gereğince bir tanesine prim ödeyebilirsiniz. Kimse sizden isteyemez. 28 Şubat 2011 öncesinde durum şuydu. Önce başlayan Bağ-Kur devam ettiği müddetçe SSK’lı işçi kabul edilmezdi. Veya önce başlayan SSK ise kesintiye uğrayıncaya kadar BağKur devreye girmezdi. 1 Mart 2011’den sonra durum değişti. Bundan böyle üstünlükler ilkesi geldi. En büyük üstünlük emekli sandığı. Memursam memuriyet geçerli, SSK, Bağ-Kur yok. Memur değilsem hem SSK’lı olacak hem de Bağ-Kurlu olacak, bir iş yapıyorsam SSK BağKur’u döver kuralı geldi. Yani önce memuriyet, sonra Gelelim Sosyal Güvenlik reformuna getirilen bazı yeniliklere. Genel kültür olsun diye veriyorum. Eskiden SSK’lı diyorduk artık 4/a’lı diyoruz. Eskiden BağKur’lu diyorduk, artık 4/b diyoruz. Eskiden memur veya emekli sandığı iştirakçisi diyorduk, artık 4/c’li diyoruz. Eskiden kimin nerden emekli olacağına bakarken son yedi yıl içinde en çok SSK’ya mı, Bağ-Kur’a mı, emekli sandığına prim ödüyor mu diye bakıyorduk. Şimdi 4/a ya mı? 4/b ye mi?, 4/c ye mi? prim ödemiş diye bakıyoruz. 30 Eylül 2008 gününden önce işe girmiş Soysal Güvenlik numarası almış, kadınlarımız ve erkeklerimiz yine son yedi yıla bakacağız. Yani son yedi yıl içinde en çok 4/a mı var, 4/ b mi var, 4/c mi var diye bakacağız. Ancak 1 Ekim 2008’den sonra işe girmiş veya girecek olan kadınlarımız için, durum değişti. Onlar için son yedi yıl değil, ömrü hayatı boyunca 4/a’ya mı, 4/b’ye mi, 4/c’ye mi prim ödemiş mi diye bakacağız. Hani Sosyal Güvenlik reformuyla hepsini eşitledik diyoruz ya, eşitlemedik üstüne büyük bir çatı koyduk. Çatının içinde SSK’lıların ayrı bir evi, Bağ-Kur’luların ayrı bir evi, emekli sandığı olanların ayrı bir evi var. Yine haklar farklı, yine emekli maaşları farklı, yine emeklilik zamanları farklı, sadece çatıda Sosyal Güvenlik Kurumu var. Part time ve isteğe bağlıya da gelelim. Sosyal Güvenlik reformuyla geldi bu da. Kadınlarımız ve erkeklerimiz ayda otuz günden 32 SSK sonra da Bağ-Kur. Yine emekliliğe gelelim; 1 Ekim 2008 sonrasında ilk defa işe girmiş veya girecek olan çocuklarımızın ilerde şimdiki emeklilerin olduğu gibi Sosyal Güvenlik destek primi ödeyerek çalışma hakları yok. Daha onlara gelmedik ama göreceğiz o günlere de. Yani onlar emekli olduğunda Sosyal Güvenlik primi ödeyerek hem emekli maaşını alıp hem çalışamayacaklar. Şu andaki duruma bakalım nereden emekli olursa olsun, emekli birisi özel sektörde işe başlarsa emekli maaşını aynen almaya devam eder, çalıştığı işyerinden aldığı ücretten ise Sosyal Güvenlik destek primi kesilir. Yine nereden emekli olursa olsun birisi işyeri açarsa vergi mükellefi, şirket ortağı olursa emekli maaşından %15 Sosyal Güvenlik destek primi kesintisi yapılır.Yine nereden emekli olursa olsun emekli birisi kamu veya kamuya ait bir işyerine girerse, emekli maaşı alamaz. Genel sağlık sigortasıyla ilgili birkaç ana başlık aktarmak istiyorum. Çünkü bu da yeni bir uygulama ve çok az biliniyor. Son günlerde gazetelerde özel hastanelerde yasa dışı alınan paraları çok anlatmaya başladım. O konuda sizin de bilgi sahibi olmanız, etrafınızı aydınlatmanız için birkaç başlık halinde anlatacağım. Sağlık hizmetlerinden yararlanma şartlarına gelelim önce. 18 yaşını doldurmamış olan kişiler, tıbben başkasının bakımına muhtaç olan kişiler, acil haller, iş kazası ile meslek hastalığı halleri, bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar, koruyucu ve bağımlılığı önleyici sağlık hizmetleri, hamilelik ve doğum için verilen sağlık hizmetleri, doğal afet, savaş, grev ve lokavt hallerinde herhangi bir ön şart olmaksızın sigortalı mısın, değil misin diye sorma hakkı yoktur hiçbir hastanenin. Derhal muayene ve tedavi etmek zorundadır. Dikkat edin hamilelik ve doğum için verilen sağlık hizmetlerinde kadının sigortalı olması, annesinden babasından sağlık hizmeti alması gibi şart yoktur. Kadın olması ve hamile olması yeterli şarttır. Diğer hallerde ise emekliler ve yakınları hariç olmak üzere hastaneye gitmek için en az 30 günlük sağlık primini ödemiş olmamız gerekiyor işçi isek. Bağ-Kur’luysak 30 günlük süreden başka Sosyal Güvenlik Kurumu’na 60 günden fazla Bağ-Kur prim borcumuzun olmaması gerekiyor. İsteğe bağlı sigortalılarla, yabancı uyruklular ve yeni çıkan zorunlu genel sağlık sigortası primleri olanlar için hastaneye gittiğinde tek bir kuruş bile borçlarının olmaması gerekiyor. Geçişler vardı eskiden hatırlarsınız. Karı koca düşünün, kadın çalışmıyor evde oturuyor. Erkek de karısına sağlık hizmeti verdiriyordu. Sonra kadın işe girdiğinde kadına diyordu ki; altmış gün boyunca ne eşinden alabilirsin, ne kendi işinden alabilirsin. Altmış gün boyunca sağlık hizmeti yok diyordu. Yeni kanun öyle demiyor. Sağlık hizmeti alma hakkı varken işe giren kadın, aynı gün sağlık hizmeti alır diyor. İşten çıkarken eskiden 6 ay 10 gün sağlık yardımı alıyorduk. Yeni kanun bunu düşürdü maalesef. İşten çıkan her işçi on gün daha sağlık hizmeti otomatik alır. Ancak işten çıktığı tarihten geriye doğru bir yıl içinde 90 günü varsa, ilaveten doksan gün daha alır. Yani yüz gün daha sağlık hizmeti alma hakkına sahiptir. Şimdi buna dikkat edin arkadaşlar. Özel hastaneye gittiniz sizden ücret istiyorlar. Bu hastalıkların hiçbirinde sizden tek kuruş para isteyemezler. Birincisi acil servislerde sunulan sağlık hizmetleri, acil haller nedeniyle sunulan hizmetler. Bunu birazdan açacağım. Yoğun bakım hizmetleri, yanık tedavi hizmetleri, kanser tedavisi, yeni doğana verilen sağlık hizmetleri, organ doku ve hücre nakilleri, doğumsal anomaliler için yapılan cerrahi işlemlere yönelik sağlık hizmetleri, diyaliz tedavileri, kardiyovasküler cerrahi işlemleri, kamu özel bütün hastaneler hastana tek bir kuruş para isteme hakkına sahip değillerdir. Acili açayım şimdi 21 Ocak bundan yaklaşık 1,5 ay önce yeni bir sağlık uygulama tebliği yayınlandı ve dedi ki acil hizmetin yanına bir de yeşil alan koydum dedi. Yani acile giden hastayı doktor sen acil değilsin, yeşil alan hastasısın dediği an artık para verir hale geleceğiz. Sosyal Güvenlik Kurumu diyor ki; bir hasta acile gittiğinde hastane onu acil sayar ondan para almazsa, inceleme başlatırım acil mi değil mi diye diyor. Dikkat edin aynı doktor diyor hastayı yeşil alana sokmuş para almışsa inceleme yapmam diyor. Yani hastanelere diyor ki acile sokma, yeşil alana sok para al. Para alırsan incelemem, para almazsan incelerim diyor. 33 Şimdi yeşil alan nedir ona gelelim. Sağlık Bakanlığı’nda acil halleri saymış. Birincisi diyor ki; her türlü travmalar acil haldir. Düşme, çarpma, kırılma, yarma acil haldir diyor. İki, acil servise girildiğinde kendisine müdahale yapıldığında acildir diyor. 41 derece ateşle gittik bize bir iğne yaptılar acil hal. Veya müşahede altına alınmışsa acil haldir diyor. Dördüncüsü de bir başka hastaneden sevkle gelmişse veya gönderilmişse acil hal diyor. Bunlar dışında olanlar yeşil alandır diyor. Geçen hafta bir gazetede tartışma konusu olmuştu. Adam, 41 derece ateşli çocuğu, üç yaşındaki kızını hastaneye götürmüş, kendisinden 800 TL para istemişler, sonra da demişler ki 800 TL ama fatura istemezsen 600 TL olur. Adam da sevinmiş 800 vereceğime 600 verdim kara geçtim diye. Aslında hiç para vermemesi gerekiyordu. Eğer fatura alsaydı o faturayı Sosyal Güvenlik Kurumu’na verseydi, o hastaneye 800 TL’nin beş katından ve 6000 TL’den az olmamak üzere ceza kesilecekti. Hastaneye gittiğinizde sizinle fatura pazarlığı yapılıyorsa kesinlikle girmeyin. Yine evvelsi gün Haber Türk gazetesinin bir yönetmeni var Cüneyt Bey diye. Beni aradı Ali Bey acildeyim ben den 1.300 TL para istiyorlar dedi. Dedim hiç tartışma faturanı iste dedim. Faturamı verin paranızı vereyim de dedim. Çünkü biliyorsunuz para veriyoruz bir yere, maliyeye gelir kaydedilmesi lazım. Ben fatura alırsam vergisini ödeyecek, fatura almazsam ödemeyecek. Fatura isteyince hastane karışmış önce başhekim çağırmış niye fatura istiyorsun, pazarlık yapalım 1.300 TL olmasın 600 TL olsun diye. Yok demiş para önemli değil fatura lazım bana. Sonra yönetim kurulu üyesi çağırmış hastanenin, kusura bakma biz senden para almayacakmışız yanlışlıkla 1.300 TL söylemişler özür dileriz güle güle demişler. O yüzden hastaneye gittiğinizde tartışmayın bana fatura ver deyin. Fatura verme ihtimalleri yok, çünkü verirlerse biliyorlar ki o fatura resmi kurumlara intikal ettiğinde en az 6000 TL ceza yiyecekler. Şimdi bu arada sosyal güvenli kurumuyla sözleşmesi olan özel hastaneler var sözleşmesi olmayan özel hastaneler var. Acil hallerde hastanenin Sosyal Güvenlik Kurumuyla sözleşmesinin olup olmadığının en ufak bir önemi yoktur. Örnek veriyorum; İstanbul da Amerikan hastanesinin SGK ile sözleşmesi yok. Hastanenin önüne giderken yığıldım kaldım. Birileri de beni almış Amerikan Hastanesinin aciline sokmuş. O hastane benden tek kuruş para isteyemez. Sözleşmesi olsa da isteyemez, sözleşmesi olmasa da isteyemez. İsterlerse mutlaka fatura isteyin. Fiş değil ayrıntılı fatura. 2012’ye kadar yeşil kart diye bir şey vardı. Yeşil kartlılar devlete prim ödemezlerdi, ilaçlarda % 20 vermezler, hastanelerde muayene ücreti ödemezlerdi. 2012 Ocak ayından itibaren artık yeşil kartlı yok. Biz bunlara 61 c’li veya 61 g’li diyoruz. İster 61 c’li olsun, ister 61 g’li olsun, artık hastanelerde muayene parası ödüyorlar. Artık ilaçlara % 20 ödüyorlar ve artık gelir testine giriyorlar. Şu anda Mart’ın 8’ine geldik yaklaşık iki ay on gün geçmiş yeni yıldan. Bu yeni yıl boyunca dört milyon yeşil kartlı gelir testine girmiş. Bunlardan sadece bir buçuk milyonu gelir testinden prim ödemez olarak çıkmış, üç milyonu prim öder olarak çıkmıştır. İyi kötü tartışılır, ben sadece gerçeği anlatıyorum. Devlet artık Genel Sağlık Sigortasında prim toplamayı ve vatandaşın cebinden daha çok para almayı amaçlayan bir yapıya döndü. Neden diyoruz. 31 Aralık 2011 gününe kadar gelir testi yine vardı ama şekli değişti. Gelir testine gittiğimizde gelirimize bakıyorlardı, cebimize kaç para girdi diye. 1 Ocak 2012 den itibaren gelire bakmıyorlar harcamaya bakıyorlar. Yani kaç para harcamamız varsa o bizim gelirimizdir diyorlar. Bunu örneklemek için CNN Türk ile bir aileye gittik biz. Gelir testi yaptık, karı koca ve iki kızları var. İkisi de ilkokula gidiyor. Adam evde yatalak olarak yatıyor. Karısı da sağa sola temizliğe gidiyor ama onu saymadık biz. Sorduk dedik bu evin kirası kaç para 600 TL dediler. Kim ödüyor dedik. Sağ olsun Sinoplu bir hemşerimiz var her ay bize vermeden ödüyor dedi. Yaz 600 TL gelir. Peki, ne yiyip içiyorsunuz. Kaymakamlık bize 400 TL her ay gıda yardımı gönderiyor. Yaz 400 TL gelir. Elektriği, suyu, doğalgazı kim ödüyor. Filanca komşumuz ödüyor. Peki, çocukların okul masrafı. Kaymakamlık ve Fak-Fun-Fon bize 300 TL çocuk başı para veriyor. 600 TL ediyor. Yazdık 1.700 TL gelir çıktı. Hiç gelirleri yok ama 1.700 34 TL gelir yaptık. Böylece onlarında yeşil kartlarının vize tarihi Temmuz ayında gittiklerinde, hiç gelirleri olmağı halde 1.700 TL gelirleri varmış gibi prim ödeyerek sağlık yardımı alacaklar. Test için 1.700 Bin aileye SGK mektup gönderdi. Bir ay içinde gelir testine gel diye. Gelmeyenlere ise aylık 213 TL sağlık prim borcu çıkardı. Gelir testine gidenler ise 36 TL çıkabilir, 0 (sıfır) lira çıkabilir veya 106 TL çıkabilir. Bu bizler için geçerli mi. Şöyle geçerli. Erkek çocuklarımız varsa ve 18 yaşından büyüklerse, okumuyorlarsa artık onların gelir testine girmesi gerekecek. Devlet artık diyor ki 18 yaşından büyük erkek çocuk artık ayrı özgür bir birey oldu. Aileyle alakası yok onun kenarda duruyor. Anne baba ona sağlık yardımı veremez diyor. Tamam vermesin. Ama artık o sağlık primi ödesin. Tamam, ödesin, işi gücü varsa git ondan al. Hayır diyor o ayrı bir birey ama onun ödeyeceği primi bulmak için anne ve babanın gelirine bakacağım diyor. Kardeşim hani ayrı bir bireydi, hani benle alakası yoktu, şimdi benim niye gelirime bakıyorsun. Ben para alacağım diyor. E iş bul ona, al ondan kendisinden. Hayır, iş bulsam da bulmasam da fark etmez o çocuğun kaç para prim ödeyeceğini bulmak için, ailedeki tüm bireylerin gelirine bakacağım diyor. Anne, baba, kardeş, dede, ninenin gelirin bulacağım çocuğunun ödeyeceği primi bulacağım diyor. Bu da yanlış handikaplardan bir tanesi. Yine yeni bir uygulama daha başladı Genel Sağlık Sigortasıyla. Demin söylemiştik ya Bağ-Kur’lu olan birisi Sosyal Güvenlik Kurumu’na altmış günden çok borcu varsa sağlık yardımı alamıyor. O alamayınca karısı, çocukları da alamıyor. Diyor ki yeni kanun ben size büyük bir şey bahşettim diyor. Babanız Bağ-Kur’lu sağlık primlerini ödemediği için sağlık yardımı alamadı. Gelin siz gelir testine girin. Karısı olarak sen prim öde, oğlu olarak sen prim öde, cebinizden para çıksın, ben size sağlık yardım vereyim diyor. Bir lütuf bahşetmiş oldu, ceplerinden para ödeyerek. Şu anda 7,5 milyon kişi resen tescil edildi. Taksimetre 106 TL ile açıldı. Yani herkes için 106 TL borcu yazdılar. Gelir testsine giderlerse bir ay içinde, o sıfır olabilir, 36 TL olabilir, 106 TL olabilir, 213 TL olabilir. Gitmezlerse 213 TL. Gelir testini neresi yapıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı, kaymakamlıklarda bulunan Sosyal Yardımlaşma Ve Dayanışma Vakfı Müdürlükleri. Halk arasında Fak-FukFon müdürlükleri. Gelir testinde şöyle yapmışlar. Aile içindeki sayıya bakalım diyor. Dede, nine, anne, baba kardeşlerin tüm gelirini toplarım, harcamalarını da hesaplarım, ailenin kişi sayısına bölerim, çıkan sayıya göre çocuğun ödeyeceği primi bulurum diyor. Gelelim GSS primine, eğer ailenin kişi başına düşen geliri 295 TL’den azsa onlara prim ödemeyecek hale gelecek. 61 g veya c’li olacaklar, eski adıyla yeşil kartlı olacaklar. 295 TL ile 886,50 TL ise, 36 TL ödeyecekler, 886,50 TL ile 1773 TL ise 106 TL ödeyecekler. 1773 TL den çok ise 213 TL Genel Sağlık Sigortası ödeyerek sağlıktan yararlanma hakkı elde edecekler. Acil hal, ani gelişen hastalık, kaza yaralama ve benzeri durumlarda olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde tıbbi müdahale gerektiren durumlar ile ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığı veya başka bir sağlık kuruluşuna nakli halinde hayatını ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlardır. Bu nedenle sağlanan sağlık hizmetleri, acil sağlık hizmet olarak kabul edilir. Analık hali gebeliğin başladığı tarihten itibaren, doğumdan sonraki ilk sekiz haftalık çoğul gebelik halinde ise ilk on haftalık süre 5510 Sayılı Kanun bakımından analık hali olarak kabul edilir. Tıbben başkasının bakımına muhtaç kişi ise, özürlülük ölçütü, sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporları hakkında yönetmelik kapsamında, yetkilendirilmiş özürlü sağlık kurulu raporu vermeye yetkili sağlık kuruluşlarınca, ağır özürlü olduğu “Özürlü Sağlık Kurulu Raporu” ile belgelendirilen kişiler tıbben başkasının bakımına muhtaç kişiler olarak kabul edilir. Bu kişiler için düzenlenen faturaya özürlü sağlık kurulu raporu eklenecektir. Arkadaşlar benim sizin için derlediğim slaytlar bunlar. Sizin sorularınız varsa sorularınızı bekliyorum. 35 SORULAR VE CEVAPLAR 36 Kadın Delege: Hocam ben engelli olarak çalışıyorum, 1996 yılında başlangıç sigortam var ama iki tane çocuğum olduktan sonra ara verdim. Sonra rapor çıkarttılar bana. % 81,5 raporluyum. Vergiden de yararlanıyorum, ben ne zaman emekli olabilirim? için başlangıç kabul edilmiyor. Aynı sigorta numaranızı kullanıyorsunuz ama başlangıcınız ilk emeklilik primi ödendiği tarih sayılıyor. Sizin için de o 1992 yılı. Öyleyse 49 yaşında 5600 gün ile emekli olacaksınız. Kadın Delege: Bir sorum daha olacak. İki çocuğum var ve iki çocuğuma da çalışırken hamile kalıp, doğum sonrası tekrar işe döndüm. Benim doğum borçlanmam olamıyor mu? Ali TEZEL: 1996 yılında mı girdin ilk sigortaya? Kadın Delege: Sigorta başlangıcım 1996 ama 12 yıl ara verdim. Ali TEZEL: Olabilir ama sekiz haftalık sürelerde, onaltı haftalık sürelerde prim ödenmemişse yapabilirsin. Ali TEZEL: Önemli değil. 1996 başlangıcın varsa 3600 gün sayısını doldurmak kaydıyla emekli olacaksın. Kaç günün var? Kadın Delege: Ama ben çok başvurdum. Sağlık Bakanlığı’na da dilekçe yazdım. Kesinlikle bu kapsama alınmıyorsunuz dendi. Kadın Delege: Şu anda 900 küsur günüm var. Ali TEZEL: Peki, 1996dan sonra doğum yaptın mı? Ali TEZEL: Siz şu an işçi değil misiniz? Kadın Delege: Evet yaptım. Kadın Delege: İşçiyim çalışıyorum. Ali TEZEL: Tamam. O iki doğumu borçlanıp 1440 gün kazanabilirsin. Böylece 3600 günü doldurman daha kısa sürede olur. İki doğum borçlanması yap. Prim ödemeye devam et. 3600 günü doldurduğunda emekli olacaksın. Ali TEZEL: Tamam. 1992de de işçi değil miydiniz? Kadın Delege: Evet İşçiydim. Ali TEZEL: Tamam. O dönemlerde sizin adınıza prim ödenmiş mi? Bakın doğumdan önce sekiz hafta ve doğumdan sonra sekiz haftada, işverenin prim ödeme mükellefiyeti yok. Buna rağmen işveren ödemiş mi primleri? Kadın Delege: Çok teşekkür ederim, sağ olun hocam. *** Kadın Delege: 1989 yılında benim ilk sigorta başlangıç tarihim. Kadın Delege: Ödemiş. Ali TEZEL: Ay ve gün nedir? Ali TEZEL: Öyleyse borçluk dolduracağın bir borçluk yok. Kadın Delege: 10. ay. Yalnız o dönemde lise stajı yapıyordum. kalmamış. Yani Kadın Delege: Ama raporlu olduğum dönemleri ödeyemiyor muyum? Ali TEZEL: Onu sayma. Lise stajı emeklilik için başlangıç sayılmaz. Ali TEZEL: Raporlu olduğun dönemde de işveren prim ödememiş mi? Ödememişse borçluk varsa evet, ödemişse borçluk yok hayır. Kadın Delege: 1992 de ilk defa para alarak çalışmaya başladım. Ama 1989daki en azından başlangıç tarihime göre yaşım düşemez mi? Kadın Delege: Peki 6 ay ücretsiz aldığımız dönemi? Ali TEZEL: Yok düşmüyor. Yasalarımıza göre arkadaşlar, çıraklık sigortasıyla, staj sigortası emeklilik primi ödenmeyen sadece iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık primi ödenen sürelerdir. Bu sebeple emeklilik Ali TEZEL: Onda borçlanabilirsin. Kadın Delege: Borçlanamazsın dediler. Ali TEZEL: Sağlık Bakanlığı demiş diyorsunuz. Bu 37 Kadın Delege: Hocam merhaba, benim 1989 doğumlu bir erkek kardeşim var. Rahatsız, özürlü kendisi. % 76 oranında bir özre sahip. Şimdi biz daha öncesinde 18 yaşını geçtikten sonra babasının sigortasından düştüğü için, yeşil kartla muayene ettiriyorduk. Daha da vizemiz bitmedi. İki üç ayımız daha var. Bunun sonrasında biz tekrar vergi incelemesine girmek için başvuru yapacak mıyız? konu Sağlık Bakanlığı’nın konusu değil, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun konusu. Kadın Delege: SGK’ya da başvurdum. Orada da aynı şeyi söylediler. Ali TEZEL: Yazı var mı elinde? Kadın Delege: Var. Ali TEZEL: Tamam yazıyı bana gönder ben gerekeni yapayım. Ali TEZEL: Şunu yapın. % 60dan fazla raporu var. % 60 ve üzeri olan çocuklar malul çocuk sayılır yasalar gereğince. Siz o raporla beraber Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvurursanız çocuğu babasının üzerinden sağlık yardımı almaya hak kazanan çocuk haline getirirsiniz. Ölünceye kadar sağlık yardımı alabilirler. Kadın Delege: Tamam. Adresinizi alabilirsem. Ali TEZEL: Tamam tüm Türkiye biliyor. Habertürk Gazetesi’nden gelir bana. Kadın Delege: Benim kardeşim % 76 özürlü olduğu için üç ayda bir zaten özürlü maaşı alıyor. Annemde çalışmıyor, ev hanımı olduğu için her ay da o bir maaş ödemesi alıyor. Kadın Delege: Tamam çok teşekkür ediyorum. *** Kadın Delege: Ali Bey, gelir hesaplanırken kendi evimizse eğer nasıl hesaplama yapılıyor. Ne kadar değer biçiliyor? Ali TEZEL: Senin kardeşin yeşil kartlı eski adıyla ve vize tarihi var. Vize tarihinde ya vizeye gidecek. Ya da % 60’tan fazla raporu olduğunu gösterip babasının üzerine kaydolacak. İkisinden biri. SGK ya başvurulacak. Ali TEZEL: Ev kendi üzerinizeyse belli bir kira varmış gibi değerlendiriliyor. Mesela geçen hafta vardı, birisi bir ev kendisinin varmış bir ev borçlu olan bir ev varmış. İki tane dairesi var ama ikisi de borçlu. Hiç kira geliri yok. Her bir daire için 500 TL gelir yazmış Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Yani metrekaresine göre bir liste yapmışlar o listeye göre gelir yazıyorlar. Kadın Delege: Yani vergi incelemesine girmemiz gerekmiyor mu? Ali TEZEL: Gerekmiyor ama tercih edeceksiniz. Ya vergi incelemesine gireceksiniz gelir incelemesine. Ve yahut da % 60 tan fazla olan raporla babasının üzerine kaydettireceksiniz. Kadın Delege: Peki bir şey daha soracağım. 18 yaşından büyük erkek çocukları için demiştiniz ödeme yapılacak diye. Kız çocukları için de aynı şey geçerli mi? Kadın Delege: Tamam hocam teşekkürler. *** Ali TEZEL: Şöyle, 1 Ekim 2008’den önce doğmuş kızlara eski kızlar dedik ya, eski kızlarda yaş şartı yok. Ölünceye kadar bakılabiliyorlar. 1 Ekim 2008’den sonra doğmuş kızlarımız daha 18’ine gelmediler. Onlar 18’ine gelince sorun başlayacak. Okuyorsa 25’e kadar ödeme yok, okumuyorsa 18’inde başlayacak ödemeler. Kadın Delege: Hocam Hayriye ben. Biz 1992 göçmeniyiz Bulgaristan’dan. Annem benim şu anda ödeyemiyor yurt dışı borçlanmalarını. 1989 da gelmediğimiz için. Onlar için ödeme imkânı olacak mı? Ali TEZEL: Geçen yıl çıkan kanunla, Bulgaristan’dan zorunlu göçle gelip vatandaşlığa alınanlara, Bulgaristan’da geçen süreleri borçlanma hakkı tanıdılar. Ama yurttaşlığa alınırken bakanlar kurulu kararı gerekiyor. Bakanlar Kadın Delege: Tamam peki teşekkür ediyorum. *** 38 Halime AYDOĞAN: Merhabalar ben genel bir soru soracağım. Bu 20 yılı dolan, primi dolan ve yaş bekleyenlerin hali ne olacak? kurulunda zorunlu göçle gelmiştir ibaresi bulunmayanları borçlandırma hakkı vermiyorlar. Bununla ilgili bir yasal düzenleme var şu an mecliste. Umarım önümüzdeki günlerde geçer. Geçerse sizin için de iyi olacak. Ali TEZEL: Emeklilik yaşını bekleyenler şu anda ülkemizde 5,5 milyon kişi. Aslında örgütlenseler yeni bir yasa çıkartırlar. Ama örgütlenmelerinde eksiklik var. Emeklilik yaşı çıkanlarla ilgili CHP’nin ve MHP’nin bir önerisi var. Ama iktidarda olan partinin buna şu anda destek vereceğini sanmıyorum. Ama sayılarının çok olduğunu, yapacakları mitinglerle, toplantılarla gösterirlerse önümüzdeki günlerde yerel seçim var. Yerel seçimden önce böyle bir yasa çıkma ihtimali olur. Sesleri çıkmazsa böyle bir ihtimal yok. Kadın Delege: Peki, teşekkür ederim. *** Kadın Delege: Hocam ben Eskişehir Şubesi’nden geliyorum. Arçelik’te çalışıyorum. 1992 yılında Arçelik’te iş başı yaptım. 1995 yılında kızıma hamile olduğum için işten çıkartıldım. Kadromuz olmadığı için. 1998 de tekrar iş başı yaptım. Bu durumda çocuktan dolayı bir yaş indirimi olmuyor mu? Halime AYDOĞAN: örgüt burada zaten. Ali TEZEL: Doğum borçlanması yapabilirsin. 1995’ten sonra doğum yapıp ayrıldığın için o iki yıllık doğum borçlanması yapabilirsin ama senin için bir anlamı var mı bilmiyorum. Ali TEZEL: Örgüt burada da onların örgütü biraz daha farklı. Yani emeklilik yaşı bekleyenler diye bir grup kurdular kendilerine. Tabi ki sendikaların onları desteklemesi güzel olur. Uygun olur. Ama şunu da unutmayalım bakın. Şu anda 5,5 milyon kişi var. 9 milyon emeklimiz var. 15 küsur milyon çalışanımız var. 5,5 milyon çalışanımızı da bu kapsamda emekli edersek 9 milyon çalışanımız, 15 milyon emeklimiz olacak. Yani öyle de bir gerçek var. Kadın Delege: Şöyle iki çocuğum var yaştan indirim olur mu olmaz mı prim açığım yok zaten. Ali TEZEL: Yaştan indirim olmayacak senin için. 1992 başlangıcına göre hangi yaşta emekli olman gerekiyorsa o yaşta emekli olacaksın. Bu 52 yaştır senin için. *** Kadın Delege: 48 Kadın Delege: Hocam gerçek işsizlik sayımız nedir? Ali TEZEL: 1992 diyorsun. Pardon evet 48 yaşında emekli olacaksın ama doğum borçlanması yapmak sadece gün sayısını artıracak. 48’i indirmeyecek. Bir de şu var yaşı doldurmuş, süreyi doldurmuş, gün sayısı eksik olanlar öderlerse onların ki düşüyor. Kadın Delege: Anladım, teşekkür ederim. İsmim İmrehan Gör. Ali TEZEL: Gerçek işsizlik sayımız 22 milyon. Ama bize söylenen 2 milyon 700 bin. Hele hele son istatistiklerde SSK’ya kayıtlı işsizler arttığı halde işsizliğimiz düşmüş. Rakamlarla oynayarak işsizliği çok güzel düzeltiyoruz. Şöyle söyleyeyim Bülent ECEVİT zamanında işsizlik anketleri yapılırken şöyle soruluyordu. Son bir hafta içinde en az bir hafta olsa dahi çalıştınız mı diyorlardı. Bu soruya evet diyenler çalışan, hayır diyenler işsiz sayılıyordu. Şu anda soru şu. Son üç ay içinde en az bir saat çalıştınız mı diye soruyorlar. Evet diyenler işsiz değil, hayır diyenler işsiz sayılıyor. Televizyonda söylemiştim. Ben Başbakan olsam soru sorarım. Son 10 yıl içinde bir saat çalıştınız mı diye sorarım. İşsizlik sıfıra iner. *** *** Kadın Delege: Bir de Mart ayında çıkacak bir yasadan bahsediliyor. Yüksek primle erken emeklilik diye. Bu ne derece doğru onu öğrenmek istiyorum. Ali TEZEL: Bahsettikleri yasa bireysel emeklilikle alakalı. Sosyal Güvenlik emekliliği ile alakalı değil. 39 Naziye TOPÇU: Ben de bu borçlanmayla ilgili bir şey sormak istiyorum. Ben çalışırken doğum yaptım kızıma. Dört aylık zaten ücretliydi iznimiz. Daha sonra bir ay kullandım ücretsiz izin. Bu iki senelik borçlanmadan acaba biz yararlanabiliyor muyuz? düşünelim. İlkinden gelen maaş 760 TL, ikincisinden gelen maaş 600 TL, üçüncüsünden gelen maaş 500 TL. Bunun hülasası alınıyor ortalaması. Bu dönem uzadıkça maaş düşer mi. Düşer. Ama şöyle bir şey var. Brüt ücreti yani Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmiş ücreti 2400 TL’den yüksek olanların ki düşmüyor. O da şundan geçmişte tavan kazanç düşüktü şimdi yüksek. 2400 TL’den düşük olanlarınsa düşüyor. Mesela 886 TL asgari ücretten bildirilen birisinin ilerde alacağı maaş her prim ödenen ay 2 Lira düşüyor. Bu yüzden brüte bakacaksınız. Brüt ücretiniz 2400 TL den çoksa düşmüyor artıyor. Mesela tavan ücreti 5716 TL ise her ödediğiniz ay ilerde alacağınız emekli maaşınız 20 TL artıyor. Ali TEZEL: Yani o dönemde boşluk varsa doğumdan itibaren iki yıllık süre de.. Naziye TOPÇU: Bir ay var boşluk. Ali TEZEL: Fark etmez. Ne kadar boşluk varsa ödeyebilirsiniz. Yararlanabiliyorsun ama yaşını düşürmüyor. Yaşını düşürmediği için bir faydası yok sana. Kadın Delege: Çok teşekkür ederim, sağ olun. Naziye TOPÇU: Tamam teşekkürler. Bir sorum daha var. Bizim çocuklarımız üstümüzden sigortalı ama oğlum 18 yaşını geçti. Okuyor ama bu sene son. *** Zeliha KOCATEPE: Eskişehir Şubesi Arçelik Buzdolabı işletmesinden geliyorum. Benim annem babam ayrıldılar. Annemin oturduğu ev dışında hiçbir geliri olmadığı için benim üzerimden sağlık sigortasından yararlanıyor. Benim sorum, ben emekli olduktan sonra annem aynı haklardan yararlanabilecek mi? Ali TEZEL: Okulu bittikten sonra eğer üniversiteyi kazanamazsa, okuyamazsa onun için sağlık primi ödeyeceksiniz. Sizden yararlanamaz artık. *** Kadın Delege: Hocam telefonla çok ulaşmaya çalıştım ama ulaşamadım. Öncelikle bu imkânı bize sağlayan Başkanımıza çok teşekkürler. Sağ olsun böyle önemli bir günde bizi bilgilendiriyor. Ben özel sektörde çalışan, emeklisi dolmuş bir bayanım. Çalıştıkça emekli maaşları düşer mi? Ali TEZEL: Yararlanacak. Annenin aylık geliri, asgari ücretten az olduğu müddetçe senin üzerinden, ister çalışan ol, ister emekli ol faydalanmaya devam edecek. Zeliha KOCATEPE: Teşekkürler. *** Ali TEZEL: Anlatayım ben. Emekli maaşının üç dönemi var arkadaşlar. Önce kendisinin 31.12.1999’a kadar olan dönem için ayrı bir maaş hesaplıyorlar. Ben bu döneme Süleyman DEMİREL, Bülent ECEVİT dönemi diyorum. Sonra 2000 ile 2008 dönemi için ayrı bir maaş hesaplıyorlar. Buna ben Yaşar OKUYAN dönemi diyorum. Sonra 2008den sonraki dönem için ayrı bir maaş hesaplıyorlar. Buna da Tayip ERDOĞAN dönemi diyorum. Birincinin aylık bağlama oranı % 76. Yani ayda kaç para kazanıyorsanız % 76’sı sizin maaşınız. İkincinin aylık bağlama oranı % 60. Ayda kaç para kazanıyorsanız % 60’ı sizin emekli maaşınız. Üçüncüsünün aylık bağlama oranı % 50. Şöyle düşünelim, 1000 TL maaşımız olduğunu Derya KAYA: Merhaba hocam. Yeni çıkan kanunla acil hastalara müdahale olduğu takdirde para alınmıyor. Fakat bizim çalıştığımız yerde bir salgın oldu. Birçok arkadaşımız rahatsızlandı. Kimi gittiği zaman acil olarak müdahale gördü. Kimi arkadaşımız ise aynı belirtilere rağmen yeşil hastaymış gibi müdahale gördü. Bunlara karşı nasıl bir şey yapmamız gerekiyor? Ali TEZEL: Sosyal Güvenlik Kurumu’na direkt şikâyet edebilirsiniz. Hangi ildeydiniz siz? Derya KAYA: İstanbul Ali TEZEL: Tamam İstanbul’da Unkapanı’nda Sosyal 40 E.S: 1997 ve 2000 Yılları arasında. Güvenlik Kurumu’nun Sağlık Müdürlüğü var. Direkt oraya şikâyet ettiğinizde o hastaneye inceleme yapılır ceza kesilir. Şöyle söyleyeyim demin ne demiştik. Şimdi zehirlenmesi olan birisine acil serviste mutlaka müdahale edilmiştir, bir serum takılmıştır en azından. Ali TEZEL: İşte 2003’te sigortan olmuş ilk defa. Doğumları ondan önce yapmışsın. O yüzden borçlanma hakkın yok. Ya 58 yaşla 7000 günlü, ya da 60 yaşında 4500 günle emekli olma hakkın var. Velayetle alakası yok sigortadan sonra doğum yapsaydın borçlanabilirdin. Ama asgari geçim indirimi alabilirsin çocuklarını göstererek. Derya KAYA: Hocam aynı şekilde bir durum oldu. Acil hasta zehirlenme olarak gitti, buna rağmen yeşil hastaymış gibi muamele gördü. Emine SAKİNAK: Tamam teşekkür ederim. Ali TEZEL: Tamam hemen Sosyal Güvenlik Kurumu’na şikâyet edeceksiniz ama bu arada o paraları öderken fatura istediniz mi? *** Kadın Delege: Hocam ben Arife. Manisa’dan geliyorum. Oğlum 18 yaşında ama dershaneye gidiyor. Sağlık yardımından yararlanamıyor. Benim üzerimden bakılıyordu ona. Sonra dershaneden öğrenci belgesi al SGK’ya götür dediler. Onu da kabul etmemişler galiba. Derya KAYA: İstememişler çünkü bilmiyorlar. Ali TEZEL: Yapacak bir şey yok. Hem para vermişsiniz, hem de verdiğiniz paranın belgesini almamışsınız. Bir maliyeden vergi kaçırmışlar. İki sizin şikâyet hakkınızı elinizden almışlar. Ali TEZEL: Dershaneye gidiyor dedin. Liseyi bitirdi yani. Kadın Delege: Evet liseyi bitirdi. Derya KAYA: Peki bu rahatsızlıklara karşı alınan bir rapor iş göremez mi? Ali TEZEL: Öyleyse öğrenci değil. Dershane öğrencilikten sayılmıyor. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite öğrenciden sayılıyor. Sen oğlun için mutlaka gelir testine gideceksin. Eğer gelir testine girmezseniz 213 TL her ay para ödemek zorunda kalırsınız. Eve SGK’dan mektup geldi mi? Ali TEZEL: İş görür ama para almadım derse o hastane ne diyeceksiniz. Niye şikâyet ediyorsunuz? Acil olduğu halde acil değil yeşil alan deyip bizden para aldılar diye şikâyet ediyorsunuz. O hastane de ben para almadım göstersinler belgelerini derse ne diyeceksiniz. O yüzden diyorum ki fatura almadan para vermeyin. Ve her hastalıkla ilgili para istendiğinde faturasını ver parasını vereyim deyin. Tartışmayın verin parayı alın faturayı. Haksızsa gidip Sosyal Güvenlik Kurumu’na şikâyet edin. Kadın Delege: Hayır gelmedi. Ali TEZEL: Ya mektubu bekle. Ya da kendiliğinden bulunduğun kaymakamlığa git. Oğlun için gelir testi yaptır. Gelir testine göre de. Sıfır çıkabilir, 36 TL de çıkabilir. Derya KAYA: Teşekkürler hocam çok sağ olun. Kadın Delege: Tamam hocam. Bir sorum daha var. Annem emekli ama 70 yaşına geldi. Allah geçinden versin o Bağ-Kur’lu kendisi o vefat ettiğinde onun maaşını ben alabilecek miyim? *** Emine SAKİNAK: Eskişehir Şubesi’nden geliyorum. Ford Otosan’da çalışıyorum. Benim sigortam 2003 yılında açıldı ama 2004 yılında ayrıldım. İki çocuğumun da velayeti ben de. Ben o iki çocuktan faydalanabiliyor muyum? Gerçi çalışmıyordum o süre. Ali TEZEL: Doğum borçlanmasından bahsediyorsunuz? Çocuklar ne zaman doğdu? Ali TEZEL: Üç şartla alabilirsin. Bir çalışmamak, iki emekli olmamak, üç evli olmamak. Ama annen memur olsaydı alabilirdin. Kadın Delege: Teşekkür ederim. mı *** 41 Servet ÜSTÜNKAYA: Ben Bursa’dan katılıyorum. 1990 yılında sigorta girişim ve iki tane doğum yaptım. Bunun borçlanması için başvurdum ama benim 1992 ve 1993 doğumlu çocuklarım. Ancak bunun 2,5 yılını ödeyebildim. daha fazlaya çıkmak zorunda. Bir tek eksiğimiz var şu an sigortalı gösterilmeyen çalışanlar. Bunlar bizim kendi akrabalarımızda da çevremizde de var. Sigorta bunun denetlemesini ya yapıyor, ya tam anlamıyla yapmıyor. İkincisi askerlik ödemesi var erkeklere bir şey demiyorum. Yurtdışından gelenlere bir ödeme var bir şey demiyorum, iki tane çocuğu olup da dört yıl ödeyenler var bir şey demiyorum. Ben çalışıyorum, bunların hiçbirinden faydalanamıyorum. En yüksek primleri ödüyorum. Kazancımdan daha fazlasını. Bunlardan dolayı çok kaybım var. Yaş çok fazla vurdu. Yirmi yılım doluyor, primlerimi doldurdum ve 52 yaş vurdu bana. Oldu ki işten çıkarıldım, kim o yaştan sonra işe alacak ya da eşinin eline mi bakacaksın, kimin eline bakacaksın, o da belli değil. Benim bir tek sorum var adalet sigortanın neresinde? Ali TEZEL: Yani 2,5 yıllık boşluk varmış. Servet ÜSTÜNKAYA: Boşluk ama hiç ödenmedi. Ali TEZEL: Anladım kabul ediyorum da doğum tarihinden itibaren iki yıllık süredeki boşlukları ödeyebiliyorsunuz. Yani 1990’ın Mayısı’nda doğduysa çocuk, 1992’nin Mayıs’ı arasında ne kadar süre varsa, bu sürenin tamamı borçsa iki yıl. Bir kısmı doluysa ne kadar boşluk varsa ödeyebiliyorsunuz. Demek ki bir kısmını ödemişsiniz primin. Ali TEZEL: Teşekkürler Ali TEZEL: Reyhan Hanım aynı şeyleri ben 1996 yılından beri hem gazetelerde hem de televizyonlarda bas bas bağırarak söylüyorum ama şöyle bir gerçeğimiz var. İki yerde hatamız var. Burası emek sınıfının olduğu bir yer. Emek sınıfı ve sermaye sınıfı olarak iki sınıf var. Burada bir SGK bütçesi var. Bu sene 120 Milyar. Şu da Türkiye’nin genel bütçesi olsun o da bu sene 250 Milyar civarında. SGK bütçesi bu sene 60 Milyar lira açık verecek. Yani oradaki genel bütçeden buraya 60 milyar para aktaracağız. Eğer açık daha çok olsun dersek daha çok aktarabileceğiz. Hani dediniz ya demin üç kişiye bir kişi bakar, bakmalı diye, bunlar sermaye ağzıdır. Niye sermaye ağzıdır biliyor musunuz? Yine Çalışma Bakanı Faruk ÇELİK. Ben danışmanlığını yaptım onun altı ay kadar. Bursa da miting yapıyordu, şöyle söyledi Sayın Bakan. Ey Bursalılar sosyal güvenlik sistemi çok açık veriyor. Bu yüzden sosyal güvenlik reformu yapıyoruz. Açıkları azaltacağız dedi. Tüm halk alkışlıyor. Aslında adam şunu diyor, sizi daha geç emekli edeceğim. Daha az emekli maaşı vereceğim, sağlığı bundan sonra paralı ödeyeceksiniz ve böylece açığı kapatacağım diyor. Anlamıyorlar, sanıyorlar ki açıklar kapatılınca iyi şeyler olacak. Anayasamızda sosyal devlet yazıyor. Sosyal devlet ne demektir biliyor musunuz arkadaşlar? Zenginden alıp, fakire veren devlet demektir. Yani genel bütçeden alıp, *** TURAJON RAUPOV ( UAMİF Genel Sekreter Yardımcısı): Hocam bizim Avrasya’dan gelen yabancılar var. Onların bir soruları oldu, tercüme ediyorum. Yabancı uyruklu olanlar Sosyal Sigortalar Kurumunun verdiği hizmetlerden buraya geldiklerinde acilden faydalanabilirler mi? Ali TEZEL: Acil hizmetlerden faydalanmaya her insanın hakkı var. Ancak ülkemizde bir yıldan çok ikamet eden bir yabancı varsa ve kendi ülkesinde sigortası yoksa onlarda zorunlu genel sağlık sigortası olmak ve SGK’ya prim ödeyerek sağlıktan yararlanmak zorundalar. TURAJON RAUPOV (UAMİF Genel Sekreter Yardımcısı): Teşekkürler… *** Reyhan YILMAZ: Merhaba Bursa Nilüfer Şubesi Mako işyeri temsilcisiyim. Dediklerinizin hepsini dinledim özellikle takip ediyorum temsilci olduğumuzdan dolayı. Zamanında 35 ve 37 yaşında emekli olanların ceremesini bu nesil çekiyor. Sebebi de sigortada paranın kalmaması. Çünkü üç çalışan bir emekliyi besliyorsa, mutlaka bu 42 Sosyal Güvenlik bütçesine para aktaran devlet demektir. Sosyal Güvenlik bütçesi ilk defa 1992 yılında açık verdi. 1992 yılına kadar biz sosyal devlet değildik. Kapitalist devlettik. Çünkü kapitalist devlet fakirden alıp zengine veren devlettir. Artık işçiden aldığım işçinin maaşına yetmiyor demeye başladı. Buradan para vermeye başladı. Bağırıyorlar sonra Sosyal Güvenlik açık veriyor, reform yapmamız lazım. Reform yapıyoruz da ne yapıyoruz? Daha geç emekli edeceğim, daha az maaş vereceğim, sağlık cebinden olsun diyoruz. Reform demek aslında halk için reform demek. Sermaye için reform demek. Ama buraya da geleceğim. Burayı da eleştireceğim. Genel bütçeyi de eleştireceğim. Bu sebeple Sosyal Güvenlik açıkları ne kadar yüksekse biz o kadar sosyal devletiz. Sosyal Güvenlik açıkları ne kadar azsa, o kadar az sosyal devletiz. Gelelim genel bütçeye. Yıllık 250 Milyar TL bütçemiz var. Dün bazı televizyonlarda alt yazı geçiyordu, hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. 2011 bütçe gerçekleştirmelerini anlatıyordu. 84 milyar özel tüketim vergisi gelmiş bütçeye. Özel tüketim vergisini kim öder? Nihai tüketici. Yani sizler. Buraya 84 Milyar TL para aktarmışsınız. Araba alıp, ev alıp, şeker alıp, tuz alıp. 48 Milyar TL Katma Değer Vergisi ödemişsiniz. KDV’yi kim öder. Nihai tüketici. Şekerden, yağdan, benzin alırsanız ödersiniz. Buraya koymuşlar. Peki, ülkede bulunan koca koca holdingler, koca koca şirketler bu bütçeye kaç para ödemişler biliyor musunuz? 28 Milyar TL. Yani Türkiye’nin 250 Milyar TL bütçesi var, 28 Milyar TL’si zenginden gelmiş. Geri kalanı fakirden gelmiş. Benzin alıyoruz şimdi zenginde aynı vergiyi ödüyor, fakirde aynı vergiyi ödüyor. Şeker alıyorsunuz zengine ayrı fiyat, fakire ayrı fiyat var mı? Hayır yok. Çünkü bu bütçenin gelirinin % 70’i dolaylı vergilerden gelmiş. Yani satın aldığımız malların üzerine konulan vergilerden gelmiş. Gelir vergisinden gelen para kaç para 30 Milyar TL. Onun da 62 Milyar TL’si sizin ücretlerinizden kesilmiş. Yani bakın koca koca holdingler 28 Milyara kurumlar vergisi vermişler sizin ücretlerinizden 62 Milyar TL gelir vergisi kesilmiş. Siz holdinglerden üç kat daha fazla vergi vermişsiniz. Peki, öyleyse burası zenginin bütçesi mi? Yani zenginden alıp, fakire mi veriyoruz? Hayır, fakirden alıp fakire veriyoruz. Ama diyor ki sermaye, fakirden alıp fakire verme, fakirden alıp bize ver diyor, teşvikler ver bize diyor. İşte o yüzden Sosyal Devlette açıklar büyüdükçe sosyal devlet oluruz. Bakın şu anda bizim Sosyal Güvenlik bütçemiz GSMH’nın %4’ü kadar açık veriyor. Yani toplam ülkenin üretiminin %4’ü kadar Sosyal Güvenlik Kurumu’na para aktarıyoruz. Avrupa % 19’unu aktarıyor. Şu anda bu aktarımı beş katına çıkarmamız lazım. Açığımızın beş katı olması lazım. Bu ne demek biliyor musunuz? Emekli maaşları beş katı olur demek. O yüzden diyeceksiniz ki Sosyal Devlet olması için açıkların çok olması lazım. 65 çok uzun bir yaş. Şu an işe giren çocuklarımız 65 yaşında emekli olacaklar. Peki, 65 yaşına geldiklerinde kaç para maaş alacaklar? 280 TL. Bakın şu anda işe giren bir gencimiz 65 yaşından önce emekli olamaz. Ve ömrü boyunca asgari ücretle çalışırsa da alacağı ücret 280 TL. 65 yaşında 280 TL ile geçinebilir miyiz? İhtimal değil. Öyleyse bunun kaldırılması lazım. Bu yasanın değiştirilmesi lazım. Evet, burada omuz omuza mücadele, emek mücadelesi gerekiyor. Sendikalarla, sivil toplum kuruluşlarıyla sivil mücadelesi olacak ama bizim tek bir eksiğimiz var arkadaşlar, sınıfımızı bilmiyoruz. Sınıf mücadelesini bilmiyoruz, öğrenemedik, unutturdular bize. Umarım sınıf mücadelesini öğreniriz, sınıfımızı öğreniriz. Sosyal güvenlik sistemi çok açık veriyor dendiğinde eğer emek sınıfındaysanız hayır az açık veriyor dememiz lazım. Eğer sermaye sınıfıysak çok açık veriyor dememiz lazım. Televizyon ve gazeteler işçinin mi sermayenin mi? Sermayenin televizyonu veya gazetesi emekle ilgili bir şeyleri çok fazla yazabilir mi. Genellikle reform lehine yazar. Reform dedikleri de sermayeden para alma, emekten çok para çıksın. O yüzden sınıfımızı bileceğiz. Sınıfımıza göre oy vereceğiz. Buyurun. *** Seda YİĞİT: Merhaba hocam. 2005 işe giriş tarihim. Engelli kadrosundan girdim. 2005- 2007 den önceki 3600’e tekâmül ediyordu emeklilik tarihi. Ali TEZEL: 3600 ile emekli olamazsın sen. 43 Seda YİĞİT: Yasa değişikliği sonucu 4600 iş gününe çıktı. Toplamda 20 yıla tekâmül ediyor. Bizlere yaş vuruyor mu acaba engellilere yoksa 20 yılda direkt emekli olabiliyor muyuz? kadınlar gibi isteğe bağlı prim ödetecekler onlara. Aylık 280 TL ama ceplerinden çıkmayacak. 280 TL’yi devlet onların adına vererek isteğe bağlı Bağ-Kur’lu yapacak. ama daha detayları net değil çünkü daha tasarı taslağı bile değil. Ali TEZEL: Engelli misin sen? *** Seda YİĞİT: Evet Feride DERİN: Annem 3. ayın 16sı 1996 girişli 55 yaşında ve 4500 ile 4800 arasında primi var. Kaç yaşında emekli olacak? Ali TEZEL: Vergi indirim belgen var mı? Seda YİĞİT: Var. Ali TEZEL:58 yaşında emekli olur. 58’i doldurup, 59’dan gün aldığında. Ali TEZEL: Öyleyse 2003 girişliysen 20 yıllık sigortalılık süresi ve 4320 günle emekli olacaksın. Yani 2005te girdim demiştin 2025 yılında 4320 günün olursa emekli olacaksın. Yaş vurmuyor sana. *** Kadın Delege: İsmim Lütfiye. Kabel A.Ş. de çalışıyorum. Sigorta başlangıç tarihim 1989. İki yıl staj yaptım 1986dan 1988’e kadar bildiğim kadarıyla onlar sayılmıyor herhalde. Seda YİĞİT: Teşekkür ederim hocam. *** Emine Kanlı: Hocam Merhaba. İzmir’den geliyorum. Yeni çıkacak bir yasa var onunla ilgili soru sormak istiyordum. Evde bakmakla yükümlü olduğumuz bir kişi varsa ve bununla ilgili de devletten yardım alıyorsanız eğer yeni çıkacak yasaya göre primlerinizi devlet ödeyecekmiş. Evde bakan kişiyi emekli etmek için. Bununla ilgili bilgi alabilir miyiz? Ali TEZEL: İşe giriş tarihin ne zaman? Kadın Delege: 1989 ama stajım iki yıl sürdü. İlk çıraklık eğitimim 1986’dan 1988’e kadar. Şimdi 1989’da işe başladım 1972 doğumluyum. Aralıksız çalıştım, iki doğumum oldu. 45 gün doğum öncesi, 45 gün doğum sonrası izinler kullandım. Ben kaç yaşımda emekli olacağım? Benle birlikte daha öncekiler 37-38 yaşında emekli oldular. Ali TEZEL: Tabi. 2006 yılının sonlarına doğru evde bakım parası diye bir para çıktı. Eğer bir evde bir başkasının bakımına muhtaç çocuk, yaşlı varsa bu illa annemiz, babamız olması şart değil. Akrabamız da olabilir veya komşumuz da olabilir hiç fark etmez. O evde bakıma muhtaç kişiye kim bakıyorsa devlet ona iki şartla ayda 630 TL para veriyor. Birinci şart evde bakıma muhtaç birisinin olması. İkinci şartta o evdeki kişilerin kişi başına düşen gelirlerinin 420 TL’den az olması. 420 TL’den az ise her ay bakan erkek veya kadına 630 TL bakım parası veriliyor. Yeni çıkacak olan kanun tasarı taslağı daha meclise gelmedi, Bakanlar Kuruluna gelmedi. 2013 yılında meclise gelmesi düşünülüyor zira 2014 yılında yerel seçim var. Yerel seçimden önce çıkaracaklar. O seçimden önce çıkacak kanununda detayları çok net değil ama büyük ihtimal şöyle olacak. Tıpkı oya yapan Ali TEZEL: 1989 yılının ay ve gününü söyler misin işe giriş tarihinin. Kadın Delege: 10. ayın 12si. Ali TEZEL: Öyleyse 46 yaşında emekli olacaksın. Kadın Delege: Peki doğum borçlanması? Ali TEZEL: Doğum borçlanması olması için yeterli gün sayının olması lazım. Senin 5450 gün ödemen lazım. 5450ye ulaştıysan veya ulaşacaksan ödemene gerek yok. Kadın Delege: Tamam teşekkürler. *** 44 Kadın Delege: Benim sorum erken emeklilik ile ilgili olacak. Benim ablam kanser hastası. İki süre gibi prim ödeme süresi var. Yani kendisi ödese bile erken emekli olma durumu var mı? sonra artık sağlık kurulu raporu olmadan tek hekim raporu verme şansı yok. Yani o hastane rapor usulüne uymadan rapor vermiş. O sebeple de Sosyal Güvenlik Kurumu buna para vermemiş. Ama burada kusursuz olan sensin. Hastanede kusurlu. Sosyal Güvenlik Kurumu da kusurlu. Bunun için yapabileceğin tek şey var. Nerdeyse bu Sosyal Güvenlik Kurumu, İş Mahkemesinde dava edersen usulsüz bile olsa o rapor, 56 günlük raporunun parasını alırsın. Mahkemeden başka çözüm yok. Ali TEZEL: Malulen emeklilik olabilir. Onun için de iki şart var. Birincisi işe giriş tarihinden itibaren 10 yıl geçmiş olması. Ve bu 10 yıl içinde 1800 gün olması. İkincisi de %60’tan fazla çalışamaz raporunun olması lazım. Kadın Delege: Yani iş mahkemesine mi başvurmam gerekiyor. Kadın Delege: Üç binin üzerinde çalışması. Ali TEZEL: Öyleyse doldurmuş hemen hemen. %60’tan fazla çalışamaz raporu sağlık kurulundan alırsa malulen emekli olabilir. Ali TEZEL: Doğrudur. Geçici iş göremezlik ödeneği talebini yapman lazım İş Mahkemesine. Kadın Delege: Tamam Teşekkür ederim. Kadın Delege: Tamam teşekkür ederim. *** *** Kadın Delege: İkinci çocuğumu sezaryenle doğum yaptım. Doğum sonrası yasal haklarım bittikten sonra doktor tarafından 56 günlük bir rapor daha verilmişti. O süre bittikten sonra SGK’ya ücreti almak için başvurduğumda bana bu şekilde toplu olarak bir rapor olamayacağını yetkili hastaneye gidip geriye dönük bana heyet raporu verilmesi gerektiği söylendi. Gittiğimde heyet raporu verilmedi. Bu 56 günü 20’şer gün olarak bölerek tekrar yeni bir evrak düzenlendi. Bu evrakla tekrar başvurdum bu seferde SGK’dan işte yirmi gün yine olmaz, on gün olarak olması gerekiyor, kontrol olması gerekiyor, bu şekilde alabilirsin dendi. Tekrar hastaneye gittim yok efendim biz geçmiş tarihe böyle bir heyet raporu veremeyiz. Geçmiş geçmişte kalmıştır, olay bitmiştir dendi. Bununla ilgili SGK’ya olsun, Sağlık Bakanlığı’na olsun, birçok yere başvurularda bulundum, yazılar yazdım hiçbir sonuç alamadım. O öylece kaldı üzerinden de 3,5 sene geçti. Bunun akıbeti nedir. Soğuk su mu içeyim, yoksa takibe devam edeyim mi? Kadın Delege: Ben Eskişehir’den geliyorum. Adım Mukaddes. Bizim kırk yaşlarında bir arkadaşımız malulen emekli oluyor. Ama tekrar çalışıyor. Bu nasıl olabilir? Ali TEZEL: Şöyle, SSK var Bağ-Kur var, Emekli Sandığı var. 4/a, 4/b, 4/c’de ben yine eski haliyle söyleyeyim. SSK’dan malulen emekli olan birisi Bağ-Kur’lu olarak çalışabilir. Bağ-Kur’dan malulen emekli olan birisi SSK’da çalışabilir. Ama SSK’dan malulen emekli olan birisi SSK’lı olarak çalışamaz. Bağ-Kur’dan malulen, emekli olan birisi Bağ-Kur’lu olarak çalışamaz. Kadın Delege: Ama aynı işyerinde çalışıyor. Ali TEZEL: Malulen emeklilik dediğiniz yanlıştır. Şundan yanlıştır üç şeyi karıştırıyorlar bakın. Bir tanesi vergi indirimiyle emeklilik özürlü emekliliğidir malulen emeklilik değildir. Herkes malulen emeklilikle vergi indirimi emekliliğini karıştırıyor. Demin bir kızımız vardı orada yirmi yılda emekli olursun dedim. O özürlü emekliliği. Malulen emekliliğin numarası 1 ile başlar, özürlü emekliliğinin numarası 2 ile başlar, bir de iş kazasıyla olanların ki 8 ile başlar. Kişi eğer iş kazasından kolunu, bacağını, ayağını, gözünü kaybetmişse SGK ona adı sürekli iş göremezlik geliri olan ve numarası 8 Ali TEZEL: Edebilirsin de, mahkemeye gitmeden çözüm getiremezsin. Hastaneler çalışanlara önce on günlük istirahat raporu verebilir tek hekimle. Aynı hekim bir on gün sonra, on gün daha uzatabilir. Yirmi günden 45 Ali TEZEL: Şimdi çoğunda sıra var ama bunu özel hastanelerde, kamu hastanelerinde sıra olmayan yer var. Bunu yapabilirdiniz ve yahut da torpil koymaya çalışabilirdiniz. Aksi halde ya parayı vereceksiniz. Ya parayı vermeden sırayı bekleyeceksiniz. ile başlayan kaybettiği kolunun, gözünün, bacağının, parasını verir. Bu kişi hem çalışmaya devam edip, hem gelirini alıp hem de ayrıca emekli olabilir. Malulen emekli olduysa aynı işyerinde veya farklı işyerinde çalışmışsa maaşını SGK otomatik olarak keserdi. Büyük bir ihtimal malulen emekli değil, özürlü emeklisi. Ve yahut da iş kazasından gelir alıyor. Meliha BALTA: Yani bu arada hasta ölebilir de.. Ali TEZEL: Türkiye’deki sağlık sistemi piyasalaştı. Bakın şu anda piyasa halinde sağlık sistemi. İnsanların canı üzerinden, eti üzerinden para kazanma sistemine döndü. Bu sistemi kırmanın tek yolu sosyalizasyon yasasını getirmek. Eski sağlık yasasını. O gelirse parayla hekimin ayrışması sağlanırsa bu durum düzelir. Olmadığı halde bu durum katlanarak gidecek devam edecek. Çözüm mücadele başka bir şey değil. Kadın Delege: Tamam teşekkürler. *** Meliha BALTA. Bursa’dan geliyorum. Benim sağlıkla ilgili bir sorum olacaktı. Benim babam kalp hastası ve ömür boyu kullandığı ilaçları var. Rahatsızlandı SSK hastanesine götürdük kanser teşhisi konuldu derhal fakülteye götürün dediler. Onlar da biz de şüpheleniyoruz, buna ameliyat gerekiyor haber vereceğiz diyor. Bu arada bir iki ay zaman geçti aynı zamanda ilacını da kesmesini söylediler, iğne verdiler bu sefer iki ay boyunca haber gelmeyince biz tekrar ilgilendik. Bizi bir profesöre yönlendirdiler özeline gidin dediler. Gittik parayı verdik bu sefer benim de emin olmam lazım dedi. Bizi özel bir hastaneye yönlendirdi. Tahlil olacak endoskopiydi zannedersem fiyatı bir buçuk milyardı. Aynı şey devlette de yapılıyormuş bunu da öğrendik. Neden bizi oraya yönlendirdi, özele anlaşmaları var mı sizce? Meliha BALTA: Bir sorum daha olacak. Benim bir yeğenim var. Anne babası ayrı. Lise 1. sınıfa gidiyor. Babaannesinin yanında kalıyor. Bu arada kulaklarında sorun var. Herhangi bir hastaneden faydalanabilir mi? Ali TEZEL: 18 yaşından küçük olduğu için herhangi bir hastaneden faydalanabilir. Annesinin ya da babasının sağlık güvencesi var mı? Meliha BALTA: Hayır yok. Ali TEZEL: İkisinin de yok. Öyleyse o çocuk hastaneye gittiğinde annesine veya babasına velayeti kimin üzerindeyse, Genel Sağlık Sigortası prim borcu çıkacak. Yani çocuk sorgusuz sualsiz muayene edilecek. Ama babasından sağlık primi istenecek. Ali TEZEL: Vardır büyük ihtimal. Sizi ayaklı gazete olarak görüyor. Aslında bu tuzağa düşmemeniz gerekiyordu. Meliha BALTA: Gelmedik hocam zaten gitmedik, devlet hastanesine gittik. Oradan bulduk. Aynı işlemi orada girdik. Ama sonuçta bu suç değil mi? Meliha BALTA: Tamam teşekkürler *** Kadın Delege: Hocam Merhaba, Eskişehir Ford Otosan’dan Büşra. Öncelikle bize bu imkanları sağladığınız için çok teşekkür ediyoruz. Ali TEZEL: Suç ama sizin gittiğiniz yer özel muayenehane. Oraya gittiğiniz için artık nereye sevk ederse bir nevi onun eline düşmüş oldunuz. Yapacağınız şey bir kamu hastanesi, ya kamu üniversite hastanesi veya SGK ile anlaşmalı özel hastaneler. Ali TEZEL: Sayın Başkan’a teşekkür edin. Kadın Delege: Öncelikle ona zaten. Buradaki bayanların, tüm kadınların, Dünya Emekçi Kadınlar Gününü Eskişehir Şubesi olarak yürekten kutluyoruz. Hocam diyoruz ki; Meliha BALTA: Peki üniversite hastanesi neden bu kadar uzatıyor? 46 Türkiye çağdaşlaşma yolunda gidiyor. Adalet sağlanması gerekiyor, eşitlik olması gerekiyor. Fakat ben daha yeni işe girdim. Çok genciz ama emekliliği düşünemiyoruz hayal bile edemiyoruz. Türkiye’de kadınlarımız zaten yeterince yıpranıyorlar. Bu emeklilik yaşının biraz daha düşürülmesi gerektiği kanısındayız. Yoksa hayal bile edemiyoruz, aklımızın ucundan geçmiyor. da şuna bakar, bu GSMH’dan bana en çok payı hangi parti veriyor. Ey partiler bak ben emekçiyim % 80’i oluşturuyorum. İktidara geldiğinizde emekliye, emekçiye, işçiye, memura % kaç vereceksiniz sorusunu sorduk mu? Sormadık. Sormadıysak şimdi bu soruyu soramayız. O yüzden bir dahaki seçimde şunu sormalısınız emek sınıfı olarak bana bu GSMH’dan kaç para vereceksin. 1992 yılında % 42’si emekçilerinmiş şimdi %17’sini alıyorlar. Yani ücretleriniz üçte bir düşmüş niçin çünkü biz perdelere oy verdik. Ama o partiler arka tarafta bu parayı bölüşüyorlar. Bize ise arka tarafı göstermiyor. Önde üç tane perde koymuş gelin bu perdelere oy verin, biz arkadan parayı götürürüz diyor. Ali TEZEL: Bu yine emek mücadelesi olacak. Eskişehirli hemşerim, bunun mücadeleden başka yolu yok. Tek yol mücadele yani emek omuz omuza olacak. Şu anda T.B.M.M.’de 550 tane Milletvekili var. Ülkenin nüfusunun %80’i emekçi değil mi. Şu anda 75 milyonuz biz. 75 milyonun %80’i ya işçi, ya memur, ya işçi çocuğu, ya memur çocuğu, ya da emekli veya çocuğu değil mi? Öyleyse mecliste de %80 oranında emekçilerin temsil edilmesi gerekmiyor muydu? Bak bakalım meclise kaç tane işçi temsilcisi var. Kaç tane memur temsilcisi var, kaç tane emekli temsilcisi var. Beş tane bile bulamayız. Sebep ne biliyor musunuz. Daha iki yıl önce genel seçim yaptık. Genel seçimde oy verirken nelere oy verdik. Perdelere oy verdik. Üç tane parti girdi meclise biliyorsunuz. Bir tanesinin önünde din perdesi vardı. Bir tanesinin önünde laiklik perdesi vardı. Bir tanesinin milliyetçilik perdesi vardı. Şimdi dediler ki milliyetçiyseniz bu partiye oy verin. Laikseniz bu partiye oy verin. Dindarsanız bu partiye oy verin. Biz perdelere oy verdik. Ama bir siyasinin iki tane temel görevi vardır. Bir tanesi ben iktidara gelirsem Türkiye’de üretim nasıl olacak. Yani üretim araçları sermayenin elinde mi olacak. Kapitalist veya liberalsem, yoksa devletin elinde mi olacak, komünist veya sosyalistsem. Veya karma mı olacak diyebilir. Bu sorunun günümüz dünyasında pek bir önemi yok. Komünist gibi olacak deme şansı çok zor. Herkes ya liberal diyecek ya kapitalist diyecek. Bunu geçelim. Peki, ürettik, nasıl dağıtacağız. Dağılım nasıl olacak. Şöyle düşünelim 75 milyon ülke üretti. Adına GSMH diyor istatistikler. Türkiye’nin bu seneki GSMH’sı 1 Trilyon lira. Buraya koyduk. Şimdi bunun % kaçı memurun, işçinin, sermayenin, rantiyenin olacak kararını hükümetler verir. Yoksa bir hükümete dindar, laik, milliyetçi olduğu için oy verilmez. Emek sınıfı Mehmet SOYUPEK (Türk Metal Genel Mali Sekreteri): Değerli hocam, şimdi biraz önce Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bütçesini ifade ederken bu yıl için 60 milyar lira açık vereceğini ifade ettiniz. Genel bütçeden bu rakam aktarılacak. Sosyal Güvenlik Kurumumuzun açık vermemesi için sizi desteklemek mahiyetinde ifade ediyorum bunları. Daha sonraki toplantılarınızda belki kullanırsınız diye. Aktif ve pasifimiz dengesiz olduğu için bu açığı veriyoruz. Yani 1.7 çalışan bir emekliye bakar durumda şu anda. Bizim aktifimizi yoğunlaştırmak için veya aktiflerimizin doğru bordrolarından vergilerin ve sigortaların kesilmesi için, sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması doğru bir yaklaşım değil mi? Ali TEZEL: Tabi en doğru yaklaşım. Mehmet SOYUPEK (Türk Metal Genel Mali Sekreteri): Birinci neden bu. Çünkü bugün sendikasız birçok işyerinde bir milyar, bir buçuk milyar, iki milyar gibi ücretler ödenmesine rağmen bordroları asgari ücretten yapılıyor. Yani kayıt dışını kayıt içine almak için mutlaka sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, işçinin sendikalı olması. İkinci bir şık buradaki bütçenin genel bütçenin büyümesi içinde, bugün bir asgari ücretli işçinin aylık %11 kesintisi var. Vergi veriyor. Biliyorsunuz gelir vergisinin matrahı %15’ten başlıyor, %40’a kadar devam ediyor. Peki, bugün bir müsteşar, bir genel müdür, bir albay, asgari ücretlinin verdiği vergiyi vermiyor. Neyi veriyor? %2 vergi veriyor değerli arkadaşlar. Niye 47 Ali TEZEL: Sendikaya destek başka bir şey yok. Yani bunun başka yolu yok. Tek mücadele edeceğiniz yer omuz omuza olduğunuz sendikalarınız. Onların yapacağı mitingler, grevler, eylemler bunlara katılmak. Seçimde oy kullanırken perdelere değil arka tarafa oy verebiliriz. vergi vermiyor? Brütünün neredeyse %20’si sadece vergilendiriliyor. Vergilendirilmeyen %80’lik bir kısım var. Niye bu yapılmıyor? Yani bunları da söylersek diyorum bu toplantılarda. Kurumlar vergisi ve gelirler vergisi mükelleflerinin neredeyse bu ülkede %50’si sıfır vergi veriyor. Şu anda kurumlarımızın bir kısmı bütün giderlerini vergiden düşürüyorlar. Çok affedersiniz kızına jeep alıyor, sevgilisine yat alıyor bunların tamamını vergiden düşürüyor. Bunları sizi desteklemek açısından ifade ettim. Bunları da söylerseniz illa Sosyal Güvenlik reformu yapmak suretiyle çalışanların üzerine yükler tabiî ki geliyor ama bizim Sosyal Güvenlik bütçemizi büyütmenin en önemli yolu aktifin sayısını büyütmek, aktifinde gerçek gelir üzerinden vergilendirilmesi. Özlem YILANLI: Teşekkür ederim sağ olun. Zuhal YAZI: Hocam İzmir’den geliyorum. Çok güzel oldu, herkes bilinçlendi, bunun için çok teşekkür ederim. Benim sorum, ben şimdi bir işyerine başladım. Girerken sağlık raporumu, diğer evrakların hepsini verdim. İki sene geçti, üç sene geçti. Boyun fıtığı, bel fıtığı gibi rahatsızlıklar başladı bende. Ve işten çıkarıldım, toplu çıkış haricinde. Bu gibi durumda benim bir hakkım var mı? Ne yapabilirim? Ali TEZEL: Aynen öyle. Ali TEZEL: İşyerinde otuz kişiden çok var mı? Mehmet SOYUPEK (Türk Metal Genel Mali Sekreteri): Teşekkür ederim. Zuhal YAZI: Evet var. Ali TEZEL: Senin altı aydan çok kıdemin var mı? Ali TEZEL: Teşekkür ederim Başkanım, çok sağ olun. Zuhal YAZI: Var. *** Ali TEZEL: Öyleyse işe iade davası açarsın otuz gün içinde bir, ikincisi işe girerken sağlıklıydım diyorsun daha sonra bu hastalıklar çıktı diyorsun. Yaptığın işle alakalıysa bu konu yani ondan etkilenen bir olaysa hem Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan hastalık yardımları konusunda sürekli iş göremezlik gelirine başvurabilirsin. Ayrıca maddi ve manevi tazminat davası açabilirsin. Niçin? Ben bu işyerine girerken sağlıklıydım. İşyerinde yeterli iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri olmadığından iş sağlığımı kaybettim. Bu sebeple kaybettiğim sağlığımın parasını istiyorum diyerek maddi ve manevi tazminat davası açabilirsin. Ama bu ülkede bu davayı açacak önderlerden birisi olursun. Çünkü bu konuyu kimse görmek istemiyor. Özlem YILANLI: Benim sormak istediğim soru ben 1998 girişliyim toplam günümü bilmiyorum. Ben şimdi toplam günümü doldurdum yaşımı bekliyorum diyelim. 51 yaşında olacağım emekli. Ben o arada yaşımı beklediğim için para alamıyorum. Eskiden herkes alıyordu. Kıdem tazminatı kaldırılacak diyorlar o sırada alamadım paramı kıdem tazminatından dolayı diyelim. Ali TEZEL: Şöyle, kıdem tazminatları konusunda da düzenlemeler var. Dikkat edin basına her üç veya dört ayda bir kıdem tazminatı konusunda çalışmalar hızlandı diye haberler çıkar. Özellikle belli çevreler tarafından. Sonra halkın, sendikaların tepkisin ölçerler ses var mı diye. Ses yoksa yasalaştırmaya çalışırlar, ses varsa susarlar uygun zamanı beklerler. Ben kıdem tazminatı yasasına karşıyım, Sayın Başkanında karşı olduğunu biliyorum. Zuhal YAZI: Ben aynı şirkette 14 yılımı doldurmak üzereyim. Şu an öyle bir rahatsızlığım yok ama fabrikada diğer arkadaşlarımda çoğu kişide var bu rahatsızlık. Ali TEZEL: Peki bu rahatsızlık, sizin koruyucu bir alet kullanmanız gerekiyor o kullanılmadığı için mi? Özlem YILANLI: Bizde karşıyız ne yapmamız gerekiyor? 48 İşyerinde yeterli havalandırma yok onun için mi? Yoksa bir sebebi var mı? arkadaşlar çok zor bekliyorlar bence. Teşekkür ederim. Kadın Delege: Benim ablamın eşi kanser hastasıydı. Vefat etti. İsteğe bağlı sigorta ödemeye başladılar. 2541 günden emekli oldu. Sigortaya bağlı Bağ-Kur emekli yapmış. 450 TL maaş alıyor iki tane de çocuğu var. İtiraz etme hakkı var mı şu anda. Zuhal YAZI: Var. %80 işgücüyle çalışıyor firmamız. Ve de hep aynı işi yapmaktan ileri geliyor. Mesela adam sürekli bant yapıyorsa kolu ağrıyor. Ali TEZEL: Bununla ilgili eğer iş sağlığı güvenliği tedbirlerine aykırı bir durum yoksa dava açma ve kazanma şansı çok düşük. Bir tek işe iade davası açabilirsin. %99.9 kazanırsın. Ali TEZEL: Dava edebilir çünkü isteğe bağlı SSK’yı Bağ-Kur’a çevirdiler yasadışı şekilde. Açılmış dört dava var onları beklesin. Ben gazeteye yazıyorum. Biraz beklesinler gazeteyi takip edin. Zuhal YAZI: Teşekkür ederim hocam çok sağ olun. Kadın Delege: Teşekkür ederim. *** Kadın Delege: İstanbul Anadolu yakasından katılıyorum. Başkanımız bizim tüm problemlerimizi biliyor. Zaten her platformda bütün emekçilerin sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyor. Bununla ilgili yönetim kurulu ve Şube Başkan’larımız da bizi uyarıyorlar sürekli, her zaman arkamızdalar. Desteklerini bizden esirgemiyorlar sağ olsunlar. Biz bütün sorunların çözüleceğine inanıyoruz. Her zaman her platformda Türk Metal Sendikası’nın yanındayız inşallah da hiçbir problemimiz kalmadan sendikamızı destekleyeceğiz her daim yanında olacağız. Başkanımızın bir sözüyle bitirmek istiyorum. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, hep emekçi kadınlar ve emekçiler kazanacak inşallah. SUNUCU: Sosyal güvenlik uzmanı Sayın Ali TEZEL’e değerli bilgilerini bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Kendisini bırakmıyoruz bugünün anısına kendisine plaketini takdim etmek üzere çok kıymetli Genel Başkanımı sahneye davet etmek istiyorum. Buyurun Başkanım. *** Kadın Delege: Merhabalar hocam. Bursa 3 No’lu Şubeden katılıyorum. Ben soru yöneltmeyeceğim. İki gün önce üzülerek ayrıldığım bir ortamı anlatacağım. Biraz önce bayan arkadaşımız kanserden bahsetti. 15 yıldan beri SSK üzerimden vergi alıyor. Fazlasıyla da ek destek veriyoruz. Bir çocuk doğumuna gittim. Babamın kanser tedavisi için gittim bir de. Onun haricinde sosyal desteği Bağ-Kur vardı. Bıçak parası 20 Bin TL verdik. Ayriyeten ben dün ufacık bir dâhiliye uzmanına gittim, suratıma güvenlik memurundan tutunda, hemşiresinden, doktoruna kadar bakılmayan bir ortamda yaşıyoruz biz. Benden vergi alınıyor. Bunun karşılığını hiç bir zaman sağlık açısından yaşarken alamadıktan sonra emekliliği 49 Çok değerli hanımlar, değerli arkadaşlarım. Öncelikle Sayın Ali TEZEL’e bende sizler adına teşekkür ediyorum. Gerçekten bizi son derece donanımlı bir şekilde bilgilendirdi. Bu panelin kitabını en kısa zamanda arkadaşlarımız hazırlayacak çıkartacağız ve sizlerin adresine göndereceğiz. Böyle önemli konuşmaları da dvd ortamında tüm katılımcıların adresine göndereceğiz. Değerli arkadaşlar Türkiye’de 29 milyon çalışan nüfus var. Fakat bu sendikalar yasası tahmin ediyorum 15-20 gün içinde çıkacak. Bakanlık açıklama yaptı Türkiye’deki sendikalı işçi sayısını açıkladı 800 bin sendikalı var. Fakat toplu sözleşmeden yararlanabilen sendikalı sayısı 580 bin. Bu 580 bin içinde bir yıl içinde işten çıkan ama sendika üyeliği devam edende buna dahil. Yani bir fiil çalışan sendikalı üye sayısı Türkiye de 520 bindir. Şimdi Sayın Ali Bey de söyledi çokuluslu şirketler sosyal devleti ortadan kaldırmak için her türlü aracı kullanıyorlar. Yazılı görsel basını, medyayı. Paneller düzenliyorlar. 21. yüzyıl bilgi çağı. Bilgi çağında sendikaların yeri yok diyorlar. Ve ellerinden geldiği kadar kendi içlerinde organize olmaya çalışıyorlar. Çalışma yaşamına baktığımız zaman son 30 yılda sendikaların aldığı tek bir hak dahi yok. Mevcut elimizdekileri korumayla yetiniyoruz. Biraz önce Türkiye’deki işçi sayısını söyledim. 520 bin yani Türkiye’de Türk- İş’i, Hak-İş’i, DİSK’i hepsini katın toplayın bölün Türkiye’deki her dört sendikalı işçiden biri biziz. Yani biz parmak basmazsak hiçbir sorunu çözemeyiz. Şimdi yaklaşık yirmi gün önce Manisa’daydık, on beşgün önce İzmir’deydik, bir hafta önce Eskişehir Bozüyük’teydik. Geçen hafta Sakarya da Bolu’daydık. Allah nasip ederse bu hafta Kocaeli Gebze de olacağız Hükümetin gündeminde var. Kısmen Ali Bey’de bahsetti. Özel istihdam stratejisi diye bir strateji getiriyorlar. Eğer bir hükümetin getirdiklerinin önünde, sonunda, ortasında cilalı laflar varsa korkun ondan. İçine baktığınız zaman, okuduğunuz, araştırdığınız zaman inanılmaz şeylerle karşılaşıyorsunuz. Yani özel istihdam stratejisi diye bir şey olamaz. Olsa olsa özel istihdam trajedisi olur. Bakın bunu bir sene önce bize verdiler. Ben Türk-İş yönetimindeydim. Üçlü danışmada bunu bize verdiler bir brifing verip açıkladılar bize. Daha sonra Pevrul KAVLAK Türk – İş Genel Sekreteri Türk Metal Sendikası Genel Başkanı 50 toplantıya çağırdıklarında biz bunların tartışıldığı yerde Türk-İş olarak bulunmayacağımız söyledik ve esnek çalışmanın, dene süresi, özel istihdam büroları, kıdem tazminatının içinde bulunduğu konuların tartışıldığı yerde olmayacağımızı söyledik. Yaklaşık bir yıl gündeme geldi. Ama konuyla ilgisi olmayan bakanlar zaman zaman açıklama yapıyorlar. Kıdem tazminatı hükümetin gündeminde diye. Doğru hükümetin gündeminde var. En son geçtiğimiz ayın 23’ünde bizi bunla ilgili toplantıya çağırdılar. Dedik ki biz geçen sene bunu dinledik eğer değişiklik varsa bize bildirin, gönderin uzmanlarımız incelesin toplantıya gelip gelmeyeceğimizi bildirelim. Gönderdiler bize baktık inceledi uzman arkadaşlarımız. Eskisinden daha kötü. Ve ayın 23’ündeki toplantıya katılmayacağımızı söyledik. Biz gitmediğimiz için de üçlü danışma yapılamadı. Buradan şuna geleceğim zaman zaman mailler yolluyorsunuz, mektuplar yolluyorsunuz, faks yolluyorsunuz. Biz sendikacıyız ama bizim elimizde sihirli değnek yok. Biz bir bölgede hükümete, muhalefete ya da herhangi bir siyasi partiye eleştiri yaptığımız zaman kendi üyelerimiz tarafından tenkite uğruyoruz. Bütün arkadaşlarımızın şunu çok iyi bilmesi lazım. Şunu herkesin bilmesi lazım, sendika sizin ananızdır siyasi partiler eşinizdir. İnsanlar eşlerini boşayabilir ama hiç kimsenin anasını boşama lüksü yoktur. Bakın kıdem tazminatı çalışma yaşamının, sendikal yaşamın ya kırılma noktası olacaktır bunu bugün unutmayın, ya da sıçrama noktası olacaktır. Eğer kıdem tazminatıyla ilgili bize çalışma yaşamında sendikalara eğer geri adım attırırsa bu hükümet bütün samimiyetimle söylüyorum yağmur gibi geleceklerdir üstümüze. Esnek çalışma, özel istihdam büroları, bölgesel asgari ücret hiçbir yerde örgütlü işçi kalmayacaktır bunu yaşayarak göreceğiz. O yüzden kıdem tazminatında dik duracağız. Biz Türkiye’deki her 4 işçiden biriyiz. Bizim inmediğimiz alanlar ısınmaz. Biz ineceğiz, biz eğitimli işçiyiz 80 bin işçiye eğitim verdik biz. ediyorum arkadaşlarınızdan rica edin. Bugün burada yaklaşık 700 kişiyiz salonda dört yüz kişi var. Böyle bir imkânı başka yerde bulma şansınız yok. Bu sizin kendi sorununuz, kendi sorununuza sahip çıkacaksınız. Burada öğreneceğiniz tek bir kelime size çok şeyler kazandıracaktır. Son bir şey söyleyip kapatmak istiyorum biraz önce Packard’ta çalışan bir arkadaşımız Ali TEZEL’e soru sordu. Ali Bey tabi işin inceliğini bilmediği için ben o konuda inşallah sizi tatmin ederim diye düşünüyorum. Şimdi sizin yaptığınız işler % 80 yoğun iş. Siz ayakta çalışıyorsunuz. Sizin işinizi uzun süre yapıp da varis olmadan el bileği kaymadan ya da herhangi bir şekilde bel fıtığı olmamak mümkün değil. Bunun için tüm görüşmeleri yapıyoruz. Tüm iş sağılığı güvenliği tedbirlerini alıyoruz. Ama çalışma saatinin mutlaka aza indirilmesi lazım. Bu Türkiye de yasal bir sorun. Bunun için yasa çıkması lazım. Şimdi komik bir şey anlatarak bitirmek istiyorum. Sene 1977 sekizinci ayında iş başı yaptık. Bizim atölyede iş azaldı başka atölyeye gönderdiler. Yeni montaj diye bir atölyeye gittim beni bir prese verdiler. Yaptığım iş ayağımla pressin altta bir yer var oraya vuruyorum, yukarıdan pres iniyor G-3 tüfeğinin kabzasındaki mil var ona perçin yapıyorum. Yani günde ortalama 1300 defa ayağımla vuruyorum. 300 defa pres iniyor. Oradaki tecrübeli arkadaşlar yanıma geldiler, kendi aralarında konuşuyorlar ve gülüyorlar. Dedim ki nedir konu. Evli misin dediler. Yok, bekarım dedim. O zaman çok şanslısın dediler. Burada çalışan sabaha kadar yorganı üzerinden atıyor dediler. Şimdi her işin kendine göre özelliği var. Ben hepinize teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. İnşallah görüşmek üzere. SUNUCU: Sayın Genel Başkanımıza çok teşekkür ediyoruz. Hepinize kurultayımıza katılımınızdan dolayı çok teşekkür ediyoruz. Değerli arkadaşlarım hepinizin bildiği gibi daha önce Dünya Emekçi Kadınlar Gününü bir günlük yapıyorduk. Daha sonra geçen sene panel yapalım dedik 3 güne çevirdik. Bu sene de devam ettik. Özellikle sizden rica 51 2. GÜN 09 Mart 2012 ı.oturum PANEL GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 52 GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ SUNUCU: Sayın Genel Başkanım, sevgili delege arkadaşlarım ister gelişmiş ülkelerde olsun, ister az gelişmiş ülkelerde olsun, bütün ülkelerde kadın sorunu devam etmekte. Bunun en önemli nedenlerinden biri eğitimsizlik. Ekonomik durum ise ikinci büyük neden. Yani sosyal ve kültürel anlamda sorun olmaya devam ediyor. Bildiğiniz gibi kurultayımızın bir amacı da bu sorunlara çözüm önerileri bulmak, biraz sonra izleyeceğimiz panel işte bu amaca yöneliktir. Ben şimdi sizlere Günümüz Kadınının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri başlıklı panelimizi yönetmek üzere çok kıymetli Sayın avukat Erten CILGA’yı kürsüye davet ediyorum. Sayın Nevin BİRİNCİ Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi, Sayın Zeynep ÖKSÜZOĞLU Ankara 1. Aile Mahkemesi Hakimi; Sayın Prof. Dr. Serpil AYTAÇ, Uludağ Üniversitesi Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Bölüm Başkanı; Sayın Prof Dr. Zehra Gönül BALKIR, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuk Öğretim Görevlisi. Buyurunuz efendim… 53 Sayın Başkanlarım, değerli hocalarım, değerli katılımcılar, hanımefendiler, beyefendiler, Türk Metal Sendikası tarafından bu yıl 17’ncisi düzenlenen “Kadın İşçiler Büyük Kurultayı’nın ikinci gününde Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Nevin Birinci ile 1. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Zeynep Öksüzoğlu, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Serpil Aytaç ve Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı aynı zamanda İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Zehra Gönül Balkır’ın katılımları ile “Günümüz Kadınının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri” konulu panelde çalışma hayatında kadını değerlendireceğiz. Sayın KAVLAK başta olmak üzere Türk Metal Sendikası’nın Yönetim Kurulu üyelerine ve diğer yetkililerine teşekkür etmek isterim. Ülkemizde başlanılan çalışmaların devamlılığının sağlanması ne yazık ki pek sık rastladığımız bir uygulama değil. Bu nedenle Türk Metal Sendikası’nın genel olarak bakıldığında erkek egemen bir sektör olan metal işkolunda, kadın işçiler konulu kurultayın 17’ncisini düzenleyerek önemli bir başarı örneği gösterdikleri için ayrıca kutlanmaları gerektiğine inanıyorum. İkinci teşekkürü de siz değerli metal işçisi kadınlara etmek isterim. Bugün bu salonda olmanız çok önemli. İstihdamın içinde emeğinizle varsınız. Bu özel günde sizlerle birlikte olmaktan dolayı çok mutlu olduğumu belirterek “Kadınlar Gününüzü” kutlarım. Erten CILGA Değerli katılımcılar, MESS Hukuk Müşaviri Bugün çok değerli panelistlerle birlikte günümüzde 54 kadının güncel sorunlarını ve çalışma yaşamındaki yerini değerlendireceğiz. Bu değerlendirmeden önce çalışma hayatında kadının yerini bazı sayılarla sizlere aktarmak isterim. Nüfusumuzun % 49,8’ini biz kadınlar oluşturuyoruz. Yani neredeyse yarısını. Ancak 2011 yılı verilerine göre istihdam edilen nüfusun %28,9’u kadınlardan oluşmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde ise kadınların istihdam içindeki oranı 2010 yılı verilerine göre %58,2. Bu oran bizdeki oranın neredeyse iki katı. Ülkemizde yıllar itibariyle kadın istihdamı artıyor olsa da kadınların %57,8’inin kayıt dışında çalışıyor olduğunu üzülerek söylemek zorundayız. Kadınların istihdam içindeki oranının düşük olmasının arka planında eğitim sorunu yatmaktadır. Yani kız çocuklarının eğitimine yeterli derecede önem vermiyoruz. 2010 verilerine göre ülkemizde okur-yazar olmayan kadınların oranı % 9,9’dur, erkeklerde ise bu oran % 2,2’dir. Son 10 yılda kadınlar açısından okur-yazarlıkta ve eğitim seviyelerinin yükselmesinde artışlar gerçekleşmiş olsa da % yüz okuryazarlık seviyesine ulaşılamamıştır. Halen yetişkin nüfus içinde yaklaşık 8 kadından biri okur-yazar değildir. Yani kadınlarımızın çalışma yaşamının içinde olmasını sağlamamız gerekiyor ve bunun için hepimize önemli sorumluluk düşüyor. Bu kapsamda Türk Metal Sendikası tarafından düzenlenen 17’nci Kadın İşçiler Büyük Kurultayı’nı bu sorumluluğun yerine getirilmesinde önemli bir adım olarak gördüğümü belirtmek isterim. Sayın katılımcılar şimdi sırayla panelistlerimize söz vermek istiyorum. İlk olarak Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Nevin Birinci hanımefendi başlayacak. Buyurun Sayın Birinci: Ülkemizde kadınların sorunlarının önemli bir bölümünü de fırsat eşitliğinin olmaması, ayrımcılık ve dünya ülkeleri ile kıyaslandığında gerçekten çok vahim tablo ile karşılaşılan kadına karşı şiddet oluşturmaktadır. Ancak ayrıntılı olarak değerlendirildiğinde bu sorunları yaşayan kadınların büyük bir kısmının yeterli eğitimi almadığı ve ekonomik özgürlüğünün olmadığı görülmektedir. Ekonomik özgürlük için kadının öncelikle eğitim alması devamında da bir meslek sahibi olması ve istihdamın içinde yer alması gerekmektedir. Bu nedenle kadınların işgücüne katılımlarını sağlamadan, şiddet ve ayrımcılık sorununu çözmek ne yazık ki mümkün görülmemektedir. 55 GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Teşekkür ederim. Geçen sene de 8 Mart Dünya Kadınlar gününde birlikteydik. Bu yıl da birlikteyiz, tüm emekçi kadınların, dünya kadınlarının ve erkekleri de doğurup yetiştiren tüm kadınların kadınlar gününü kutluyorum. Geçen yıldan bu yıla neler değişti diye düşündüm. Siz de düşünmüşsünüzdür. Ne değişti hayatımızda. Türkiye’de 1921 yılından beri kadınlar günü değişik hatlarda kutlanmaya başlanmış, kadınların sorunları dile getirilmeye başlanmış, ancak bu bir kutlama günü gibi değerlendirilmiş. Sadece bugünlerle kalmış detaylı sorunlar görülememiş çözüm yolları üretilememiş. Anayasamızda “kadın erkek eşit haklara sahiptir” diye çok güzel bir metin vardır, fakat bu gerçekten öyle midir, kadın erkek eşit midir? Hangi şekilde eşitliğe doğru gitmemiz lazım, bunu bilemiyorum. Halen çalışma hayatında kadının yeri çok az. Halen bir çok mevkilerde, önemli mevkilerde kadın sayımız çok yetersiz. Halen meclisimizde kadınları temsil eden bir tek bakanımız var. Bu şekilde kadınları güçlendirmemiz mümkün müdür. Düşünmek gerekir. Kadın halen evine kapanmış. Okuma yazma oranı erkeğe göre düşük. Ve en önemlisi kadın evlendiğinde kendi soyadını kullanamıyor. Ya eşinin soyadını kullanacak ya eşinin soyadıyla birlikte ki 2002 yılında Türk Medeni Kanununa konulan hükümle eşinin soyadının yanında kendi soyadını kullanabilir oldu. Bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyoruz, pek çok mahkeme de anayasaya aykırılık iddiasında bulundu, ne yazık ki Anayasa Mahkemesi bu talebi de reddetti kadın sadece eşinin soyadını ya da eşinin soyadının yanında kendi soyadını kullanması gerekir. Bu uluslararası antlaşmalara ve insan hakları sözleşmelerine de aykırı. İnşallah ileriki yıllarda kadın kendi soyadıyla da aile hayatında yerini alır. Bu da şunu gösteriyor. Kadının toplumda halen bir birey olarak kabul görmediğini. İşte bunun için bu günlerde kadın erkek eşitliği cinsiyet farklılığı ile mücadele etme ve bu sorunları anlatma bu sorunların çözümü olmalıdır. Mesleğimiz gereği tabi çok ailelerle kadın ve erkekle iç içe çalışıyoruz. Yıllarca da çalıştık. Maalesef kadın halen şiddet görüyor. Açılan davaların % 70-80’inde kadın çaresizlik içinde şiddet gördüğünü dile getirerek Nevin Birinci Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi 56 dava açıyor. Fakat karşılığında koca “ne yapayım bir kere vurmuşum, bu boşanma sebebi midir” diye cevap veriyor ve boşanmak istemediğini dile getiriyor. O zaman karşımıza şöyle bir sorun çıkıyor. Koca şiddetinin bir suç olduğunu, eşler arasında bir dengesizlik yarattığının farkında değil. Farkında olsa da öğretilmiş toplumsal değerler nedeniyle bundan vazgeçemiyor. Ben duruşma tutanaklarından bazı kadınların direkt ağzından isimler farklılaştırarak bazı bilgiler vermek istiyorum. ağır bunalım yaşadığını, eşi tarafından şiddete maruz kaldığını, aldığı dil yaralarının beden yaralarından ağır olduğunu söylüyor. Sığınma evinde iki gözü mor 15 kilo kaybetmiş olarak mahkemeye çıktığını söylüyor. Müjgan 68 yaşında İstanbullu ev kadını lise mezunu: Annesinin ve babasının aralarındaki şiddeti anlatıyor. Onun hikâyesinde özellikle annesinin babasına kayıtsız şartsız itaat ettiği halde yediği kötü laflar ve dayaklar var. Bir de şu ifadesi; “şu duvar pembe mesela babam siyah diyorsa tamam demek zorundaydı annem”. Çok uzatmayacağım bir olayımız daha var. Nurhayat 40 yaşında Gaziantepli ev kadını ve ortaokul mezunu: Eşinin şiddeti ve baskıları yüzünden kaçarak sığınma evine yerleşen Nurhayat başından geçenleri şöyle anlatıyor. Eşimin dayakları yüzünden hayatım mahvoldu. Eşim benim kafama çok vuruyordu. Şu anda başımda bir kist var, dediler ki zor doğumdan olmuştur ya da darbelerden. Şu an birisi kafama vursa bayılıyorum. Raziye 21 yaşında Konyalı ev kadını: Şiddeti hem babasından görmüş, hem akrabalarından, hem de evlilik hayalleri ile konuştuğu erkekten. Sevgilisinin onu aşağılayıp kabul etmeyişine çok üzülen Raziye o beni kabul etmeyince evden kaçtım erkek kılığına girip kadın satıcılara karşı sokaklarda yaşadım. Ayşe 39 yaşında Kastamonulu ev kadını ilkokul mezunu: İmam nikâhlı ikinci eşinden şiddet görmüş Ayşe. Yoğun dayak nedeniyle psikolojik yardım alıyor, ilaç kullanıyor. Kısacası kendisine vurup küfür ederken, inadına da ağlamadığını söylüyor. “Bana bunların niye yapıyorsun” diye soruyorum kocama. “Ben bunları yapmazsam, sen benim tepeme çıkarsın” diyor, yapmak zorundayım diyor. Ne olursa olsun bir insan bu kadar şiddeti, küfürü, hakareti işitmez. Ben mutlu oluyorum diyor. Sen böyle acı çekerken. Zevk alıyormuş, ben ağlarken hoşuna gidiyormuş. Kadınların şiddet ifadeleri… Melahat 50 yaşında: Kocasından gördüğü şiddeti şöyle özetliyor. Küfür etmesi kapının önüne koyması sonra bir daha alması tekrar defol demesi çok değişik şeyler var ne olduğunu anlayamıyorum. Bugün kaynana olmuşum torun torba sahibi olmuşum sudan sebeplerle dayak yiyorum. Dört dörtlük bir kadınlığım var, her şeyiyle bilen bir insanım, ama şansım yok. Evet, kadınların pek çoğu bu tür şiddet öykülerine yakın öykülerle geliyor. Ne yapmamız gerekiyor bu şiddeti önlememiz için. Biliyorsunuz aile mahkemelerinde uzmanlarımız çalışıyor biz bu tür olayları uzmanlara verip onlarla detaylı konuşmalar yapılmasını ve sorunları nasıl çözebiliriz nasıl bir çözüm yolu üretebiliriz diye raporlar alıyoruz. Bu raporlarda da en çok karşımıza çıkan en büyük sorun ve değerlendirmenin sonuç bölümünde kişiler arasında iletişim sorunu var, öfke kontrolünde sıkıntılar yaşanıyor. Ben yine bu değerlendirme raporlarından da örnekler getirdim. Bakın görüşülmüş ve en sonunda taraflar arasında iletişim problem çözme ve karar verme süreçlerinde sorun yaşandığı aile bilincinin geliştirilemediği ve danışmanlık hizmeti almalarının gerekli olduğu belirtilmiş. Gülşen 42 yaşında Erzurumlu hemşire lise mezunu: Gülşen eşinin bazı açılardan çağdaş bir insan olduğunu ancak sık sık “sen kadınsın kadın evde oturur” dediğini anlatıyor. Eşim 28 yıllık eğitim fakültesi mezunu ama bana “sen kadınsın yapamazsın” dediği zaman iş bitiyor. Kadınsın oturacaksın, mesela bir gezmeğe gidecek olsam “kadının sokakta ne işi var” diye karşı çıkıyor. “Ben istediğim zaman gidersin, istemediğim zaman gidemezsin” diyor. Dayak yok ama sürekli güdülmek beni yıpratıyor. Çaresiz bir kadınım. Fatma 24 yaşında Malatyalı ev kadın: Severek evlendiğini, eşinin başka kadınlara gitmesi nedeniyle 57 Maalesef ülkemizde daha danışmanlık hizmeti tam gelişmedi belli merkezler bu danışmanlık hizmetini veriyorlar ve ücretsiz danışma hizmeti almak için sıraya girmek gerekiyor. Üç dört ay randevu ile çalışıyorlar. Bir olay daha mesela, uzman görüşmüş diyor ki “tarafların önemli bir sorun dile getirmedikleri, yaşanan sorunların iletişim ve problem çözme biçimlerinden kaynaklandığı, alacakları bir danışma ile sorunları çözebileceği, tarafların problem ve karar verme süreçlerinde yaşadıkları sorunları katı ve karşısındakinin öfkesini tırmandırıcı bir iletişim tarzlarının olduğu, görüşmeler süresince birbirleriyle ilgili uzlaşmacı tutumlar sergilemeleri nedeniyle aile danışmanlığı hizmeti almalarında evlilik birliğinin yürüyeceği düşünülmüştür.” Buna ilişkin uzman raporlarımızın % 90’ı bu sorunları dile getirmişti. Onun için kişilerin kadın – erkek - çocuk toplumda yaşayan tüm bireylerin sorunlarını çözmek için kendi başlarına bazen mücadele etmeleri yetmiyor. O zaman yapılması gereken tek iş bu konularda uzmanlaşmış kişilere kendilerini vermek ve onlardan aldığı görüşler doğrultusunda hareket etmek. tamamen karşı “olur mu, çocuk ders çalışmadan nasıl olur. Bir meslek sahibi olması gerekiyor. İyi bir eğitim alması gerekiyor.” Sonunda anne baba ikna olmuşlar. Çocuğun her talep ettiğinde “ders çalış” dememişler, “odana git” dememişler, onunla vakit geçirmişler. Bir zaman sonra bir veli toplantısı olmuş veliler öğretmene gitmişler ve çok büyük hazırlık içindeler öğretmenden büyük şikâyet duyacaklarını bekliyorlar. Öğretmen en sonunda anne babayı çağırmış “siz bu çocuğa ne yaptınız çocuğun dersleri çok düzeldi, benimle iletişim çok güzel oldu, arkadaşlarıyla kavgacı bir tutum izlemiyor, oyunlara katılıyor, kavga etmiyor” ve tabi anne baba da bu davranıştan memnun olmuşlar. Anlatacağım o ki; iletişim kurmak çok önemli, ancak bu sorunları iletişim yoluyla çözebiliriz. Kadına şiddeti de ancak bu şekilde erkeklerle birlikte omuz omuza çalışarak farkındalık yaratarak giderebiliriz diye düşünüyorum. Teşekkür ediyorum. Erten CILGA MESS Hukuk Müşaviri Geçenlerde arkadaşlarla bir olay konuşuyorduk. İletmek istiyorum size. Belki faydalı olur. Bir karı koca çocuğu ile ilgili problemler yaşıyorlar. Çocuk öğrenci ve okuldan sürekli şikâyet geliyor. Öğretmen haftada bir çağırıyor ve “çocuğunuz saygısız, derslerini yapmamış öğretmenlerine karşı arkadaşlarına karşı davranışları kavgacı” anne, baba geliyor “çocuğuna git dersini yap dersini yapmamışsın”. Çocuk odadan çıkıyor “anne biraz konuşabilir miyiz, baba maç izleyebilir miyiz”. “Yok dersini çalış, senin öğretmeninden şikâyet var, ders yapman gerekiyor”. Derken bu şikâyetler bu şekilde üst üste devam ediyor anne babaya bu şekilde öğretmenden de şikâyetler geliyor. Baba bir gün bir iletişim uzmanıyla çalışmış, bir seminere katılmış, seminerin sonunda da uzmana çocuğunun sorununu dile getirmiş ve uzman demiş ki; senin için çocuk önemli bunun farkındayım o zaman bırak ders çalışmasın. Ne zaman çocuğun isterse anne ben seninle konuşmak istiyorum, baba ben seninle dolaşmak istiyorum, bırakın o şekilde davranın. Tabi eşi gelmiş annesine durumu anlatmak istiyor. Anne öncelikle Hanımefendiler, beyefendiler;Ankara 10.Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Nevin BİRİNCİ’ye çok teşekkür ederiz. Şimdi söz sırası Ankara 1. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Zeynep ÖKSÜZOĞLU’nda. Buyurunuz efendim. 58 GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Sayın Başkanım, değerli katılımcılar, sevgili hanımlar hepinizi saygı ile selamlıyorum, kadınlar günümüzü kutluyorum. Ben de aile içi şiddet yasası konusunda birazcık konuşmak istiyorum. 1998 yılında 4320 Sayılı Kanun çıktı. Yeni bir uygulamaydı. Bunu aile mahkemeleri uygulamaya çalıştı maalesef şiddeti önleyemedi. İki kez değişikliğe uğradı. En son dün yasalaştı. Ancak son halini bilmiyoruz, Cumhurbaşkanı onaylamadığı için. Daha büyük değişiklikler getirildi. Sanırım kolluğun etkinliği arttırıldı. Bunun da bir takım sakıncaları olacaktır diye düşünüyoruz. Ama amaç kadını korumak. Şiddete uğrayan kadın maalesef sadece fiziksel şiddet değil psikolojik şiddete uğruyor ve bu durum son derece yaygın. Boşanma davalarında görüyorum. Pek çok dosyada çalışan kadınlar “maaş kartım eşimde ben maaşımı kullanamıyorum” diye şikâyet ediyorlar. Boşanma nedenlerinden biri olarak gösteriyorlar. Hiçbir şekilde söz hakkı değil. İkisi de üniversite mezunu, bir dosyamda öğretmen bir hanım bayramda kendisine çanta aldığı için eşinden şiddet görmüştü. “Kurban keseceğiz. Sen kendine nasıl çanta alırsın” diye bıçak çekmişti eşi ona. Maalesef eğitimli olmak da yetmiyor. Basına yansımıştı, hâkim kendisini koruyamadı. Eşinden şiddet gören bir hakim arkadaşımıza koruma kararı vermiştik. Maalesef şiddet bir gerçek. Benim dosyamda geçen hafta koruma kararı verdiğim halde kararı tebliğe alan eş gitti kadını öldürdü. Ayşe Paşalı dosyasını biliyorsunuz, bizim mahkememiz tarafından, benim verdiğim bir karar değil ama koruma karaları da yetmiyor. Nevin Hanım’ın söylediği gibi; iletişim çok önemli. Kadınların şiddet konusunda bilinçlenmesi gerekiyor. Kendisini koruma konusunda bilinçlenmesi gerekiyor. Ve çocuğunu yetiştirirken Zeynep ÖKSÜZOĞLU Ankara 1. Aile Mahkemesi Hakimi 59 şiddettin kötü bir şey olduğunu anlatması gerekiyor. Bir ilçede çalışırken oğlu hamile olan gelinini bıçaklamıştı, anneyi tanık olarak dinliyordum, erkek adam yapar diyor, dedim ki senin kızını damadın bıçaklasa memnun olur musun, hayır. O zaman gelinin bıçakladığı zaman nasıl böyle bir şey söylüyorsun. O gelin dedi bana. Kadınların bilinçlenmesi lazım bu konuda. 4320 Sayılı Kanun yasalaştı. Tasarı elimizde, ben bundan biraz bahsetmek istiyorum. Daha önce 4320’de ve onu değiştiren kanunda evli olan eşlerin ve aynı çatı altında yaşayan kişilerin korunması sağlanıyordu. Bu kanun kapsamı biraz daha genişletmiş. Kadınlar öncelikli tabi. Çocuklar, eşler, nişanlılar evlilik sona ermiş olsa bile eski eşler, aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri ve ısrarlı takip mağduru olan kişiler deniyor. Osmaniye’deki olayı biliyorsunuz. Kıza arkadaşlık teklif etmiş kabul etmemiş. Öldürmüştü. Kanunun kapsamı bu anlamda birazcık genişlemiş. İnşallah koruyucu olacaktır. Tabi daha önceki kanunlarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yoktu. Ama artık böyle bir bakanlık var. Bakanlık da bu konuda alt yapı oluşturmaya çalışıyor. Kanun tasarısında çalışmıştım, onun için izliyorum onları. Çocuk Esirgeme Kurumu ve belediyelere bir takım yeni yükümlülükler getiriliyor. Kadın sığınma evleri, kadının eğitimi konusunda, şiddet uygulayan eşlerin tedavi edilmesi konusunda çalışmaları var. Kanunda koruyucu ve önleyici tedbirler var. Koruyucu tedbir olarak şiddet mağdurlarının ve çocuklarının barınma yerinin ağlanması, geçici maddi yardım yapılması, iş yerinin ve iş alanının değiştirilmesi bu büyük bir yenilik olacak. Çalıştığı işyerinde sürekli eşinin tacizine uğruyorsa mahkemenin vereceği talebiyle aynı iş yerinin başka bir koluna gönderilebilecek başka bir şehir istiyorsa şiddet gerekçe gösterilerek kolaylıkla gönderilebilecek. Hayati tehlike varsa koruma altına emniyet tarafından alınması sağlanacak. Yeni yasada kolluk kuvvetlerinin sorumluluğu biraz daha artırıldı, ancak biz mahkemeler hakimler olarak kolluk kuvvetlerinden sıkıntı duyuyoruz. Pek çok dosyamızda biz şiddete maruz kaldık diye kolluğa müracaat ettikleri zaman “aile içidir, olur böyle şeyler adam karısına bir tokat atamayacak mı” deyip barıştırılıp geri gönderiliyor ve kadın öldürülüyor. Buna çok fazla rastlıyoruz. Kolluğa sorumluluk getiriliyor yeni kanunda. Eski kanunda tedbir talep edildiği zaman süreç zaman alıyordu. Hafta sonu olduğu zaman mahkeme koruma kararı veremiyor mesai gününün başlaması gerekiyor. Şimdi yeni değişiklikte tam kanun elimizde olmadığı için süreleri bilemiyorum ama hafta sonu şiddete maruz kalan ya da tatilde şiddete maruz kalan birey kolluğa müracaat ettiği zaman derhal şiddet uygulayanı uzaklaştırabilecek. Mesai başladığı zaman da mahkemenin onayına sunacak. Yeni bir yenilik, bunun caydırıcı olacağını düşünüyorum. Şiddet uygulamakta ısrar eden şahıs zorlayıcı tutuklama kararı verilebilecek on güne kadar. Israr ediyorsa eve girmeye ya da tehdit devam ediyorsa. Mahkeme bu konuda karar verebilecek. İtiraz olabilecek. Bazen de gerçekten şiddet görmediği halde şiddet görüyorum diye başka sebeplerle müracaat eden insanlar var, itiraz edip şiddete uyguladığı söylenen kişinin kendisin koruması da sağlanıyor yeni kanunda. Önleyici tedbirler var, bunlar eski yasada da vardı yine var. Konuttan uzaklaştırma iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmeme. Konutun şiddet mağduruna tahsis edilmesi, yaklaşmaması alkollü olarak gelmemesi, silahını teslimi gibi. İşi olmayan pek çok kişi ekonomik sıkıntılarla eşine şiddet uyguluyor. Kurslara gönderilebilir. Belediyelere bazen yazıyoruz; mahkemelerde uygulamada eski kanunda 60 yoktu ama işi olursa şiddet uygulamaktan vazgeçer diye belediyelere bazen gönderiyoruz, geçici işlerde çalışması sağlanabiliyor böylece. Alkol, uyuşturucu madde kullanarak konuta gelmemesi konusunda tedbirler var ve tedavi edilmeleri de istenebiliyor. Üniversiteler bu konularda bize yardımcı oluyor. Tedavisi gereken bir durum varsa üniversitelerin koruma kurulları var onlara gönderiyoruz, tedavi olabiliyor, şiddet uygulayan birey. Ayrıca kolluk kuvvetlerine yeni önlemler de getirildi yasada. Elektronik kelepçe denilen teknik takip yapılacak, pilot uygulama başlamış, ama alt yapı sağlanmasıyla gerçekleşebilecek şeyler diliyoruz. Alt yapı sağlanır. Ayrıca destek hizmetleri de yeni kanunda sağlanmış. Şiddet mağduruna ve şiddet uygulayana da psikolojik destek, barınma, maddi destek sağlanabilecek. Şiddet uygulayan eş eğer sosyal güvenlik çalışanı ise yani bir maaşı varsa, reysen maaşına el konulup eşe verilmesi sağlanacak. Hiçbir geliri yoksa, geçici yardım sağlanabilecek. Şiddet mağduru bu mağduriyetin giderilmesi için gerekli tedavi giderlerini ödemeyecek. Protez takılması dahil çok geniş bir şekilde kanunda sıralanmış. Bunlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesinden karşılanacak. Yani şiddet mağduru hastaneye gittiği zaman; para ödenmesi isteniyor çoğu zaman, ama ödeyecek durumu yok. Gitse yine hastaneye, polis var ve şiddet mağduru bir şekilde rapor alıyor koruma kararı verebiliyoruz. Ama parası olmadığı için hastanenin kapısından dönüyor. Bu yeni yasa o konuda iyi bir uygulama getireceğini düşünüyorum. Tabi kurumlar arası koordinasyon önemli. İçişleri Bakanlığı bu konuda gerekli girişimleri yapacak deniyor kanunda ama uygulama ne olacak onu bilemiyoruz. Ayrıca TRT ve yayın kuruluşları; radyolar, televizyonlarda çalışma yapması bu konuda yasada öngörülmüş. Diliyoruz kadınlar için iyi olur. Şiddet toplumumuzda ortadan kalkar. Bunun için de eğitimin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Teşekkür ederim. Erten CILGA: Değerli katılımcılar Sayın Zeynep ÖKSÜZOĞLU’na çok teşekkür ediyoruz yeni yasayla ilgili bizlere değerli açıklamalar yaptı. Üçüncü olarak Uludağ üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü yönetim ve Çalışma Psikolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Serpil AYTAÇ bizlerle birlikte olacak buyurun. 61 GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Konfederasyonlarımızın ve Türk Metal Sendikamızın çok değerli yöneticileri, Kadın İşçiler Kurultayının değerli delegeleri, sevgili konuklar. Öncelikle 8 Mart dünya kadınlar gününüzü kutluyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sizlerle bir arada olabilme, sizlere hitap edebilme fırsatı bulduğum için bu toplantıyı düzenleyenlere ve kadın emeğine verdiği değeri bir kez daha gösteren Türk Metal Sendikasına da özellikle teşekkür etmek istiyorum. Dünden beri kadın konuşuluyor ancak görüyoruz ki anne- eş- kardeş- evlat olarak kadınlarımızın ötekileştirdiği ülkemizde pek içi açısı kadın tablosu yok. Birçok çabalar gösterilmesine karşılık maalesef istenen düzeye gelmiş değiliz. Dünya sıralamasında kadına verdiği değer açısından ülke olarak sonlarda yer alıyoruz. Ülkemizde hemen hemen nüfusumuzun yarısını kadınların oluşturduğunu biliyoruz ama istihdam sorunu halen devam etmekte. İstihdam oranı açısından Avrupa Birliği ülke ortalamalarına bile hala ulaşamadık. Bir iş bulup istihdamda yer alan kadını da bekleyen bir dizi sorunlar var. Ben burada kadının karşı karşıya kalabileceği çalışma yaşamındaki bazı sorunlardan bahsedeceğim. Öncelikle cinsiyete dayalı iş bölümünün, evin ekmeğini kazanan erkek ve ev kadını, anne olarak kadın diye vurgulandığı tarihsel süreç içerisinde, sanayi devrimi ile birlikte kadının endüstriyel yaşama katıldığı ve ailenin gelirine katkı sağlamak amacıyla iş hayatında yer aldığı görülmekte. Kadının çalışma hayatına katılması ekonomik bağımsızlığını da beraberinde getiriyor denmesine karşılık, biraz önce de sayın konuşmacılar belirttiler. Ekonomik bağımsızlık demek ne derece doğru. Çünkü kazanılan para olduğu gibi evin erkeğine gidiyor. Diğer bir deyişle kadın Prof. Dr. Serpil AYTAÇ Uludağ Üniversitesi Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Bölüm Başkanı 62 geleneksel toplumda asli görevleri olarak kabul edilen ev içi rollerden kamusal alana doğru açılmaya başlamış sanayi devrimiyle birlikte. Ancak eşlik, annelik gibi aile içi rollerin temel sorumlusu olma durumları ev dışı yeni yükümlülüklere rağmen yürümeye devam etmiş. Bir de iş hayatına girince, kadının çifte yükümlülük altına girdiği dikkati çekmekte. İstihdam imkânı bulan, bir iş bulup ta çalışma hayatına atılan kadın öncelikle iş hayatının tempolu ve hızlı yaşamına alışmaya çalışıyor. Bir müddet sonra iş dünyasının o tempolu ve hızlı yaşamına ayak uydurmaya başlıyor. O tempolu ve hızlı yaşama alışmaya başladığında hemen akabinde evlenip çocuk sahibi olduğu zaman iş ve aile dengesini kurmak için çaba sarf etmeye başlıyor. Çalışan kadınlar hem işlerinde yükselmek, başarılı olmak, hem de ev işleri yemek, çocuk bakımı, hem de eşle ilişkiler konusunda üzerlerindeki sorumlulukları yerine getirmek durumundalar. Çünkü toplumsal rol gerekleri kadından bu görevleri eksiksiz sürdürmesi, yani süper kadın olmasını bekliyor. Nasıl bir kadın? Slâytta görüyoruz. Çocuk, ev işi, ütü, çamaşır, tabi buna biraz da iş hayatından getirdiği evraklar falan eklenmesi lazım diye düşünüyorum. Peki, süper kadın dediğimiz kimdir? Nedir? Süper kadın ev işleri, çocuk, eş, iş ve kariyer, kendi ailesi, eşinin ailesi, kişisel bakım, arkadaşlarla ilişkiler, sosyal çevre derken her şeyi yapmaya kalkışıyor. İyi bir eş olmak zorunda, iyi bir anne olmak zorunda, iyi bir ev kadını olmak zorunda, iyi bir çalışan olmak zorunda. Bu kadar yük altında olmak, kadını iyice yıpratıyor. Psikolojik sorunlar başlıyor. Depresyon, anksiyete gibi ruhsal hastalıkların pençesine itiyor. Çalışan kadın, anne olan kadın, evinin kadını olan kadın, evlat olan kadın, eşinin karısı olan kadın. Sıralanabilecek çok sayıda tanımlama var kadınlar için. Bir grup çalışan kadın kendisini bunları en mükemmel şekilde hayata geçirmekle zorunlu kılarken bir başka grup ise sadece birisini seçmesi gerektiğine ve bu seçimin sonucu olarak diğer hiçbirini layıkıyla yerine getiremeyeceğine inandırıyor kendini. Ya evliliği yada çocuk sahibi olmayı dışlamak gibi hiçbir toplumda kabul edilemez bir tercihe yöneliyor. Hâlbuki ikisi de gerçeklerden uzak. Doğum kontrolü ve kadının kendi vücuduyla ilgili karar alması yaygınlaşsa da annelik kadının birincil kimliği olmayı sürdürüyor. Örneğin kadınlar zamana karşı yarışır bir hırsla çevrenin de etkisiyle evlenip çocuk sahibi olma baskısı altında yaşıyorlar. Kadınları ikilemde bırakan yol ayrımı işte bu noktada başlıyor. “Hamile kalmam beni rekabette geriye düşürür mü acaba? Doğum iznini kullanırsam beni işten atarlar mı? Çocuğum bakıcı ellerinde nasıl yetişecek?” Bunlara ek olarak “akşama ne yemek yapacağım?” sorusu eklenince kadının bu ağır yükü, altından kalkılamaz duruma geçebiliyor. Tabi bu süreçte bireysel tutumdan çok toplumsal öğrenme etkili. Gebelik süresince ilgi odağı haline gelen kadın, doğum sonrasında depresyon yaşamaya başlıyor. İşinden uzak kalıyor, kariyer gelişiminde duraklama, diğer taraftan iyi bir anne olamamak, çocuğuna yeterli zamanı ayıramamak, aşırı üzüntü, yorgunluk, bebeğe ve hayata ilgisizlik, dengesizlik tezahüratlarıyla özetlenebilecek bir psikolojik soruna maruz kalıyor. Hiçbir şeye yetişememe ve tükenmişlik duygusu yaşıyor. Ev içi rollerinin temel sorumlusu, dışarıda çalışsa bile kadındır. Özellikle Türk aile yapısında ev işleri tamamıyla kadının sorumluluğu altında olduğu için iş hayatını seçen kadın hem işte hem de evde yoğun bir tempoyla karşı karşıya kaldığından bu da ister istemez aşırı strese, tükenmişliğe ve kızgınlığa 63 yol açıyor. Ev içinde makineleşme veya bir başka kadından destek alınsa dahi işlerin ve çocukların düşünsel yükü kadınların üzerinedir. Bu durum pek tabi ki kadının işe konsantrasyonu ve dolayısıyla iş performansını olumsuz etkileyebilmektedir. Çocuğunun en ufak bir probleminde bunu kendisine bağlayan anne, bebeğinin yaşadığı olumsuzlukları yoğun temposundan kaynaklanan streslerine yüklediği gibi ihmalkar davrandığını da düşünüp artık kendisini suçlamaya başlıyor. Kadının tabi ki sadece annelikle ilgili sıkıntıları yok. Bir dizi sıkıntıları var. Biraz önce de belirttiğim gibi sadece bu kadar yükün depresyon, kaygı, stres düzeyini arttırdığı ve beraberinde bir takım hastalıklara zemin hazırladığı bir gerçek. Ama buna eşlik eden bir de iş hayatındaki sorunlar da eklenince kadın bu yükün altından kalkamaz hale gelebiliyor. Bir de üstelik iş yerlerinde kadınlara uygulanan psikolojik ve cinsel tacizin yaygınlığı, eşitsizlik ve adaletsizlik uygulamalarının yanı sıra, bu eşitsiz ortamda aile içi her türlü şiddetin mağduru da yine kadın oluyor. Dünya genelinde biliyoruz ki kadınlar genellikle erkeklerden daha az kazanmakta. Kadınların yükselme ve karar mekanizmalarında yer alma olasılıkları da erkeklerden çok daha düşük. Psikoloji ve tıp biliminin yeni yeni tanımladığı, bir anlamda adını yeni koyduğu bir sorun olan “süper kadın” ya da “süper anne” sendromunda kadınlar genellikle biraz önce de belirttiğimiz gibi vücudun bazı bölgelerinde ağrılar, uykusuzluk, çarpıntı, yorgunluk, mide ve bağırsaklarda spazmlar, migren türünde baş ağrıları, özellikle ellerde ve kollarda uyuşmalar, kas ağrıları, diş gıcırdatma, stres ve endişe gibi sorunlardan yakınmaya başlıyorlar. Yapılan çalışmalar çalışan kadınların psikolojik sorunlarının erkeklerden farklılık arz ettiğini göstermekte. Psikologlara danışanların çoğunu, kadınlar oluşturmakta. Kadınlar erkeklerden iki kat fazla oranda depresyona giriyorlar. Kadınların yemek yeme bozukluğu yaşama durumları erkeklerin dokuz misli. Anksiyete yani endişe huzursuzluk şikayeti ise kadınlarda erkeklerden üç kat daha çok. Bir travma sonrasında kronik stres bozukluğuna yakalanma olasılığı ise yine kadınlarda erkeklerin iki katı. Genelde bildiğimiz bir şey vardır, kadınların erkeklerden daha az sağlık sorunu geçirdiği. Ancak kansızlık, tiroit salgısı bozuklukları, kronik yorgunluk gibi kronik hastalıklar ve bunun yanı sıra deri döküntüsü, cilt hastalıkları, mide ve bağırsak baş ağrısı, migren gibi aslında altında gerçek bir nedene dayanmayan psikosomatik hastalıklar kadınlarda çok daha yaygın ortaya çıkmakta. Ve onların yaşam kalitesini bozduğu için psikolojik sorun yaratma olasılığı da bu anlamda artıyor. Kadınlarımızın belli bir yaştan sonra baş gösteren sağlık sorunlarının ve bozulan psikolojilerinin zamanında yıpranan sinirlerinin ve yorgun düşmüş bedenlerinin sonucu olduğunun bilincinde olan acaba kaç erkek var? Aynı saatte eve gelen eşlerden biri iş dönüşü evinde oturup televizyon izleyerek, aynı zamanda dinlenerek zaman geçirmesi, bir diğerinin ise akşam yemeğini hazırlaması için koşturması, bir taraftan da gecikmiş evle ilgili, bir takım işlerle ilgilenmesi ne kadar adil. Çalışan kişinin çalışma koşulları, çalışma arkadaşları ve yöneticileriyle ilişkileri işyerinde bir takım olumsuzlukları da beraberinde getirince bu olumsuzlar ev ortamına, eşi ve çocuklarıyla olan ilişkilerine de yansıyor. Bunlara tanık olabiliyoruz. İş aile çatışması başlıyor. Aile içi ilişkilerde yaşanan olumsuzluklarda bile kadının çalışması sorunlara sebep olarak gösterilebiliyor. Evdeki işler aksadığında kadının işten ayrılması seçeneği su yüzüne çıkartılıp seçim yapması bekleniyor. Eşin işleri 64 paylaşmak yerine, kadının işinden feragat etmesini beklemesi yine alışılagelmiş rol paylaşımından ileri gelmekte. Kadının sorunları arttıkça stresle yüz yüze kalması da buna bağlı olarak artıyor. Başa çıkamayacak olduğu takdirde bunun sonucunda da depresyon, tükenme gibi olumsuzluklar kendini gösteriyor. Bireysel farklılıklar nedeniyle stres yaratan faktörler farklı kişilerde farklı etkiler bıraksa da sonuçta kadın depresyona giriyor. Şimdi aslında kadının sorunları arttıkça stresle yüz yüze kaldığından söz ettik ama şunu da biliyoruz ki kadının stresle başa çıkması erkeğe göre çok daha kolay. Neden mi? Ekranda da gördüğünüz gibi vücudunda salgılanan oksitosin hormonuyla. Kadınlardaki oksitosin hormon düzeyi erkeklerden çok daha yüksek. O yüzden de zaten bu kadar çok iş yükünün altından kalkabiliyor kadın. Kadınlarda ki bu oksitosin hormonunun yüksek olması bir anlamda stresle başa çıkmasını kolaylaştıran bir etken faktör. Kadınların duygusal zekaları da işteki en büyük avantajlarından birisi stresle başa çıkabilmesi adına. Peki, çözüm ne? Bir tarafta stresle başa çıkabilecek güce ve kapasiteye sahip bir kadın, diğer tarafta kadının yüz yüze kaldığı kaçınılmaz psikolojik sorunlar. Mutlaka sosyal destek almak gerekebilir. Bu sosyal destek, danışmanlık hizmetleri, eğer varsa işyeri psikologları aracılığıyla da söz konusu olabilir. Ama bir de şunu unutmamak gerekir, Türk kültüründe paylaşımcı özelliğimiz vardır. Bu bir avantajdır. Arkadaşlarımızla, dostlarımızla sıkıntılarımızı paylaşırız. O yüzden de yurt dışındaki insanlar kadar çok fazla psikologlara gitmeyiz. Paylaşmak, sosyal destek almak sıkıntılarımızı bir ölçüde hafifletebilecektir. Sonuç olarak kadının iş hayatında tüm koruyucu önlemlere karşılık sırf kadın olmasından kaynaklanan, psiko-sosyal sorunları kaçınılmaz. Burada da söyleyebileceğimiz en önemli şey, kadın psikolojisini çok iyi anlamak, bilmek, önce kendimizi tanımak ve mümkün olduğu kadar çevremizdeki kişilere de bunu tanıtmak olsa gerek. Beni dinlediğiniz için çok çok teşekkür ediyorum. Erten CILGA MESS Hukuk Müşaviri Sayın Prof. Dr. Serpil AYTAÇ hanımefendiye çok teşekkür ediyoruz. Psikolojik sorunlarımızın kaynağının aslında nelerden olduğunu bizlere açıkladığı için. Şimdi son olarak değerli hocam Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Zehra Gönül BALKIR hanımefendiyi dinleyeceğiz. Hocam buyurun. 65 GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Teşekkür ederim. Değerli Başkan’lar, sevgili hocalarım, sevgili kadın arkadaşlarım. Öncelikle 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Gününü; Emekçi Kadınlar Günü olarak sevgi ve saygıyla kutluyorum. Sunuşuma başlamadan önce, Türk Metal Sendikası Genel Başkanı şahsında bu toplantıyı gerçekleştiren ve emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Dünya emekçi kadınlar gününde bu kadar anlamlı bir birlikteliği, bu kadar uzun bir süreçle 17.sini birlikte kutladığımız bu Kurultay’ı devam ettirip azimle istikrarla bugüne taşıdıkları için ayrıca hepsine sonsuz teşekkürlerimi ve kadın olarak şükranlarımı sunuyorum efendim. Sevgili Serpil hocam sunuşunu öyle güzel bir yere getirdi ki; eksikliğini düşündüğüm çok önemli bir nokta tamamlanmış oldu. Zira bu toplantıyı düşündüğümde çalışan kadınlarla ilgili olarak sizlere neler anlatabilirim diye planlama yaparken; kadın çalışmasında en eksik olan yanın psikolojik olarak değerlendirilme yapılması olduğunu ve bir türlü buna zaman ayıramayacağımızı düşünüyordum. Çalışan kadının şahsında yaşadığı psikolojik sorunları Serpil Hoca, öyle güzel anlattı ki bana da onun kaldığı yerden devam etmek için bir şans vererek sözlerini güzel bir noktada tamamladı. Panelimizin başlığı aynı zamanda çözüm önerileri de olduğu için; kadın haklardan bahsederek sözüme başlamak istiyorum. Genel olarak bir özet yapıp, arkasından; iş hukukundaki çalışma haklarımızın korunması için, hangi haklarımız var hangi haklara sahibiz, hangi haklar konusunda mücadele edebiliriz; sizlere kısaca aktarmak istiyorum. Artık çok net olan bir algı var. Toplumumuzda son derece yoğun bir toplumsal cinsiyet sorunu var. Kadına toplumda biçilen bir rol olarak toplumsal cinsiyet rol ve modeli kadını kendi içinde kitliyor. Toplum karşısında elini kolunu bağlıyor. Toplumun kadına bakışı, kadının cinsiyetine bakışı, cinsiyet algısında hem ülkemiz açısından hem de çağdaş dünya da kadın Prof. Dr. Zehra Gönül BALKIR Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı 66 yaşamıyla analık görevleri arasında koşuştururken parça parça oluyor. Bu iki kimlik arasında yalpalarken; yaşanan bu katı ve acımasız süreç; kadını ister istemez eve kapatıyor ve çalışma yaşamından uzaklaştırıyor, dışlıyor. açısından büyük sorun yaşanıyor. Toplumsal cinsiyet algısı ve kabulü, kadını; analık rolüne ve eve hapsediyor. Öte yandan toplumun kabul ettirdiği cinsiyet rollerini kadın yerine getirirken, bir de kadından ekonomik olarak çalışması isteniyor. Gerçekten çağdaş toplumda artık kadının çalışması ve emeğiyle de ortak yaşama katılması, hem ailesine hem de topluma ve aileye katkı vermesi isteniyor. Bakıyoruz bu da yetmiyor. Toplum bir de kadını ucuza çalıştırmak istiyor. Kadınlar ya ücretsiz aile işçisi ya da ücretsiz tarım işçisi olarak çalışıyorlar. Yine dünya da ve ülkemizdeki uygulamalara baktığımızda; çalışma yaşamında kadının ayrıca maliyetleri düşürmek amacıyla ucuza çalıştırıldığını görüyoruz. Kadın işçi ucuz emek gücü olarak kabul ediliyor. Kadın çalışması ve kadın sömürüsü bağlamında, Dünyada da ülkemizde de kadın sorunları; birbirine paralel gidiyor. Zannetmeyin ki sadece ülkemizde yaşadığımız için kadın sorunlarıyla uğraşıyoruz. Dünyadaki diğer ülke ve toplumlarda, aynı şekilde; kadın haklarını gerçekleştirmek ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak ve kadın erkek eşitliğini yaşamın her alanına aktarmaya uğraşıyor. Kadın sosyal yaşamla birlikte çalışma yaşamından dışlanarak eve kapanmasında; özellikle kırsal kesimden, şehre olan göçlerde çok etken rol oynuyor. Kırsal kesimde her ne kadar ücretsiz tarım işçisi olarak da görülse kırsal yaşamda bir şey üretebilen kadın, hiç tanımadığı şehir yaşantısına geldiğinde eve hapis oluyor. Şehir yaşantısını bilemediğinden, şehrin gerektirdiği eğitim ve donanıma da sahip olmadığından şehre göçle birlikte kadın hem çalışma yaşamından ve hem de sosyal yaşamdan kopuyor. Şehrin hiçbir yerini tanımayan, adetlerini bilmeyen, eğitimi yetersiz ve becerileri şehre uygun olmayan göç kadını, ne şehrin sosyal yaşamına ve ne de çalışma yaşamına katılamıyor. Üretim olanağını da kaybeden ve şehirdeki üretim ilişkisine katılamayan kadın eve hapsolurken kırsal kesimde elde ettiği kimliği de kaybederek, aile içinde edindiği güç ve kimliği de kaybederek; kendi, kendine karşı da dışlanıyor. Göç kadınıyla şehirde ilaveten ortaya çıkan bir başka sorun ise göç kadınının artık şehirde; şehrin kurallarını bilememesi ve kendini yeniden üretememesiyle bizzat kadının kendisi sorun yaratan bir kimlikle karşımıza çıkıyor. Çünkü sistemle uyuşmayan göç kadını sistemi bozuyor; şehirsel sosyal yaşantıyı bozan bir kimlikle karşımıza çıkıyor. Eğer bu kadın bir de eğitimsiz ve okuma yazması yoksa tamamen eve hapis olmuşsa bizzat sorun kaynağı haline geliyor. Küreselleşmeyle birlikte dünya ekonomik düzeni ve ekonomi politikaları, ne yazık ki kayıt dışı ekonomiyi destekliyor ve kayıt dışı çalışmayı teşvik ediyor. Kayıt dışı çalışmaya baktığımızda; karşımıza kaçak, sosyal güvenlik hakkı olmayan çalışma ve çalıştırma şekli çıkıyor. Kayıt dışında çalışanların en büyük çoğunluğunun kimler olduğuna baktığımızda en çok kadınların kayıt dışı kaçak ve ucuza çalıştırıldığını görüyoruz. Kadınlar, ucuz emek gücü olarak kayıt dışı çalıştırılıyorlar. Soysal güvenlik hakları olmadan çalıştırılıyorlar. Bu Çalışma yaşamında yer alan kadınlar için en önemli çalışma sorunu ve en büyük kadın emeği sömürüsü. Genel anlamda baktığımızda kadının ucuz emekle kayıt dışı çalışması ya da ayrımcılıkla sorunlu çalışma yaşamına katılması yanında, bir yandan da kutsal analık ilişkisini hakkıyla yerine getirmesi söz konusu. Çalışan kadın, çalışma Mozambikli bir kadın; “ Okuma yazması bilmiyorsa her şeyden korkar kadın.” Demiş. Benim çok içimi acıtmıştı; sizlerle paylaşmak istedim. Bu söze ilaveten ben; eğitimi yoksa haklarına sahip çıkamıyorsa, haklarını kullanmasını bilmiyorsa her şeyden korkar kadın” diye eklemek istiyorum. 67 konusunda o kadar fazla donanımlı hale gelebiliriz. Bilgi edinme hakkını kullanmalı, ayrımcılık yapan kurum ve kuruluşlarda bilgilenme hakkımızı kullanarak ayrımcılık suçuyla mücadele etmemiz gerekmektedir. Ayrımcılıkla mücadele için bilgilenme hakkını kullanarak mücadele etmek ve bu mücadeleyi alışkanlık haline getirmemiz gerekmektedir. Peki, ne olacak ya da ne olmalı. Bir kere kadın birey olarak var olmayı öğrenmeli. Birey olarak var olmayı öğrenirken aynı zamanda kadın kimliğiyle var olmayı da öğrenmeli. Birey ve kadın kimliğiyle var olmayı öğrenmek kadına yetmiyor; kendini haklar ve kadın hakları anlamında donatmalı ve bildiklerini çevresindeki diğer kadınlara da aktarmalı. Hem kendini ve hem de çevresindeki diğer kadınları bilgilendirmeli, güçlendirmeli. Kadınların karar mekanizmalarında yer alacak kadar güçlenmelerine çalışmalı. İnsan onuruyla kendini seven ve kendini sayan kadın kendi haklarına sahip çıkmalı. Kadın kimliğini ve bilincini arttırmalı, farkındalığını geliştirmeli. Peki, kadın bunu nasıl yapacak? Kadın kendini bilgi ile donatacak. Kadın ayrımcılığı, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasıyla ilgili birçok insan hakları sözleşmesi var. Bu sözleşmeler kadın ayrımcılığını yasaklıyor. Öte yandan, Türk devletinin kabul ettiği, onayladığı insan hakları sözleşmeleri var. Anayasamızın 10. maddesi var, eşitlik ilkesini ortaya koyan, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasını devlete bir görev olarak yükleyen 10. maddemiz var. Yine aileyi koruyan 41 madde var, cinsiyet ayrımcılığını yasaklayan 50. madde var. Bunlarla sizi hepten hukuksal metinlere boğmak istemiyorum. Belki biraz sonra iş kanunun 5. maddesini anlatacağım, çalışma yaşamında eşit davranma, işverenin eşit davranma sorumluluğuyla ilgili olarak. Ama ondan önce sizlere, yeni Türk Ceza kanununda ayrımcılıkla ilgili 122. maddesini aktarmak istiyorum. Türk Ceza Kanunumuzda ayrımcılık bir suç olarak tanımlanmış ve cezalandırılmıştır. Kadın erkek, cinsler arasında ayrımcılık yapıldığında, her hangi bir davranış nedeniyle, ayrımcılığa uğradığında, ayrımcılık suçu oluşur. Ceza kanununda ayrımcılık suçunun cezası; 6 aydan bir seneye kadar hapis cezası olarak belirlenmiştir. Bu maddeyi biz kadınların çok iyi bilip sıklıkla kullanıyor olmamız gerekmektedir. Ayrımcılık suçunu ne kadar iyi bilir ve sıklıkla bu maddedeki haklarımızın peşine düşersek kadın hakları Uluslar arası kadınlara uygulanan ayrımcılığın önlenmesi için bir insan hakları sözleşmesi olan CEDAW’ın çalışma haklarıyla ilgili 11. maddesi ayrımcılığı çok güzel tanımlıyor. Çok detaya girmek istemiyorum, sadece kadın çalışmasıyla yoksulluk arasındaki doğru orantıya tekrar dikkat çekmek istiyorum. Dünya üzerinde medeniyet ve uygarlık gelişse de yoksulluk artıyor. Yoksulluk arttıkça da; yoksulların içinde kadınların yoksulluğu artıyor. Bir ailede ekonomik güçsüzlük ortaya çıktığı zaman kavgalar, aile içi şiddet ve aile parçalanmaları söz konusu oluyor. Aile parçalanması söz konusu olduğunda; baba bırakıp gidebiliyor; ama anne asla çocuklarını bırakmıyor bırakamıyor. Babanın olmadığı durumlarda ailenin reisi olarak kadın; çocuklarına bakmak zorunda. Çocuklarını bakıp büyütüp okutmak zorunda kalan anne. En ucuz işlerde çalışıyor, en fazla yoksullaşıyor ve ailesini geçindirmek için ne gerekirse yapıyor. Bakıyoruz yoksulluk artıyor. Ama yoksulluk içinde kadınların yoksulluğu daha fazla artıyor. Artık diyorlar ki yoksulluk değil; yoksulluğun kadınlaşması söz konusu. Böyle bir kavram konuşuyoruz. Öte yandan karar mekanizmalarında yer alan kadınlara bakıyoruz; karar mekanizmalarında yer alan kadınlarımız da çok az. Parlamentomuzun 78 kadın vekilini, %14 temsil oranımızı, siyasetteki kadın haritamızın %4’le kabinede yer almasıyla; 96 ülkede 90.sırada olduğumuzu sayabiliriz. Karar mekanizmalarında Türkiye’de yer alan kadınların oranının % 6 olduğunu söyleyebiliriz. Bu oran, Amerika’da % 46, Rusya’da % 39, Almanya’da 68 % 36, bunları sayabiliriz. Kadınların özellikle çalışan kadınların tıpkı kurtuluş savaşımızdaki gibi; şimdi de ayrımcılıkla mücadele etmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele etmesinin zamanı geldi. Kadın işçi iş görüşmesine gidildiğinde ayrımcılıkla karşılaşıyor. İşe girişte ayrımcılık nasıl yapılıyor? İş duyurularında erkek çırak aranıyor. Erkek eleman aranıyor. İlanlarda bile sadece erkek işçi aranıyor. Kadın işçi başvuru da bile bulunma hakkına sahip olamıyor. Zaten kadın işçi, en zayıf işçi olarak kabul edilir. İşe girişte en sonra işe alınır yani en sonda ve en sonra tercih edilir. Çünkü kadının, çalışan kadının çocuğu vardır, annesi babası vardır, eşi vardır ve belki engelli çocuğu vardır. Kadının aile üyelerinden birisi hastalandığında, acilen onların başına gitmesi gerekir. Aile üyeleri hastalandığında kadın işçinin izin alması, izin kullanması gerekir. İşveren işin veriminin aksayacağından korkar. Kadın işçinin aile bireyleri için izin almasından, işverene gına gelmiştir; kadın işçiyi almak istemez, işe aldığında da mecbur kaldığı için işe alır. Ve süreçte bakarız ki işten çıkarmalar da tam tersine; en önce, kadın işçi kapının önüne konur. Bu yüzden dünya da ve ülkemizde kadın işçinin zayıf işçi olduğunu söylenir. Çalışan her kadının en önemli sorumluluklarından bir tanesi iş ve aile sorumluluklarının bağdaştırılması sorunudur. Bunlar hakkında söylenecek çok şey var ama kadın çalışmasını anlatmak üzere şimdilik bunları geçmek istiyorum. İş hukukunda çalışma yaşamındaki kadına çalışma yaşamındaki kadın haklarına geçmek istiyorum izin verirseniz. Çalışma yaşamındaki kadına baktığımızda, daha işin başlangıcında bir ayrımcılık söz konusu. Aynı şekilde işin ortasında; çalışma sürecinde kadın çalışmasında bir ayrımcılık söz konusu. Ve sonuçta da kadın çalışmasının sona ermesinde; hizmet akdinin feshinde de bir ayrımcılık söz konusu. Süreç içinde yaşanan işyerindeki cinsel taciz suçu ise; daha işe girişten işe giriş için yapılan başvuru esnasında başlıyor. İşyerinde cinsel taciz, çalışma sürecinde ve çalışmanın sonucunda kadınlar için büyük bir ayrımcılık ve tehdit oluşturuyor. Gerçekten iş yerinde cinsel tacizle yapılan bir cinsiyet ayrımcılık söz konusu. Çalışma ilişkilerinde taciz güçlünün zayıfa karşı iktidar kullanmasıdır. Taciz de önemli nokta kişinin bu davranışı istememesidir. Burada püf noktası istenmemesidir. İstenilmeden yapılan bir hak ihlalidir söz konusu olan. Kadına yönelik şiddette de istenilmeden karşılaşılması şeklinde aynı tanımı yapıyoruz. İşyerindeki cinsel tacizi, konuşmamın sonuna saklamak istiyorum. İşin devamı sırasında işveren yönetim hakkını eşit davranma sorumluluğu vardır. İşveren bütün işçilerine eşit davranmak zorundadır. Nedense uygulamalarda ayrımcılık yasağı birçok şekilde ihlal edilmekte. Eşit davranma ilkesinde, belirli süreli işçi- belirsiz süreli işçi ayırımında, kısmi çalışma da, esnek çalışma- tam süreli çalışma şekillerinde, çalışan bütün işçiler arasında; kadınerkek işçiler arasında eşitlik olmalıdır. İşveren çalışma koşullarıyla yönetim hakkını kullanmada eşit davranma ilkesini mutlaka uygulamalıdır. İşveren iş kanunun 5. maddesindeki eşit davranma ilkesini uygulamıyorsa, kötü niyetli davranıyor ve yönetme hakkını kötü bir şekilde kullanıyor demektir. Kadın çalışmasında iş sözleşmesinin sona erdirilmesinde ayrımcılık yapıldığını görüyoruz. Otuz veya daha fazla işçinin çalıştığı yerlerde iş güvencesinden bahsederken, otuz işçiden daha az işçi Mevcut durumda çalışma yaşamındaki ayrımcılık ve kadınların haklarıyla ilgili kısa kısa bilgiler aktarmak istiyorum sizlere. Bir kere çalışan kadının haklarına baktığımızda; özellikle fırsat eşitliği konusunda çok büyük sıkıntı var. Kadının doğurganlık ve anne doğum öncesi ve doğum esnasındaki korunma hakkı var. İşin niteliği gereği, erkek işçi çalıştırmak zorunluluğu yoksa işin niteliği cinsiyete bağlı değilse kadın erkek ayırımı yapılamaz. Burada ayrımcılık yasağı söz konusu. 69 Sosyal güvenlik haklarının yaşlılık malullük ölüm ya da hastalık analık gibi sağlık sigortalarının da yine çalışma yaşamında primleri ödenerek güvence altına alınması gerekiyor. İş kanunu olarak Deniz İş Kanun’umuz var. Bu kanunda kadının asla adı ve kendi yoktur. Deniz işçisi gemi adamıdır. Gemi adamı varsa neden gemi kadını yok. Neden kanunda sadece gemi adamlarından bahsedildiğini sormak lazım. çalıştıran yerlerde kadın işçinin iş güvencesi yok. Kadın çalışmasında iş sözleşmesinin sona erdirilmesinde, eğer işveren cinsiyet nedeniyle bir fesih meydana getirdiği zaman yani cinsiyet temelli bir haksız fesih yapılmışsa; kötü niyetli fesih söz konusudur. Burada çok açık ve net bir ayrımcılık söz konusudur. Bu noktada kadın işçi sadece kötü niyete dayalı fesihten dolayı dava açma hakkına sahiptir. Burada artık kadın işçinin iş güvencesinden yararlanması işe iade davası açması söz konusu değildir. Cinsiyet ayrımcılığından yapılan kötü niyetli feshe karşı açılan davalarda ise; işe iade davalarında olduğunun tam aksine, kadın işçinin ispat sorunları söz konusu olmaktadır. Sona bıraktığımız en önemli kadın çalışması sorunu olarak işyerinde cinsel tacize gelince uygulamayla ilgili daha katı kurallara ihtiyaç var gibi görünüyor. Kadın çalışmasında, işverenin işe alırken başladığı ayrımcılık, iş görüşmesinde yapmış olduğu cinsel taciz, süreçte de devam eder. İşe başlayan kadın mesleği olmasıyla cinsel tacize razı olması arasında bir tercih yapmak zorunda kalır. Gerçekten kadın çalışmasının en büyük sorunlarından biri, iş yerinde cinsel taciz. İş yerinde cinsel tacizin önlenmesi için gerçekten daha örgütlü ve sistemli bir mücadele şart gibi görünüyor. İşin başlangıcında iş görüşmelerinde başlıyor cinsel tacizler. Kadının özgürce çalışması için iş yerinde cinsel tacizle mutlaka mücadele edilmesi gerektiğini düşünüp, bu konuya önem verdiğim için, sözlerimi onunla tamamlamak istiyorum. Evet, bir analık hakkıyla ilgili iş kanununda eksikliğini gördüğümüz bir düzenleme var. Memurlarda bu düzenleme 6111 sayılı yasayla birazcık dengelendi. İş kanunumuzda analık hakkı için verilen izin düzenlenmiştir. Ama babalık izni ya da ebeveyn izni söz konusu değil. Doğum yapan kadının 8 hafta doğum öncesi 8 hafta doğum sonrası çoğul gebeliklerde iki hafta daha ve fesihlerde özelikle doğum izni kullanan işçinin hizmet akdinin feshinde izin süresince işverenin fesih hakkını kullanamadığını görüyoruz. Bildirimde bulunsa bile sürenin ancak izin sonunda kullanılabildiğini görüyoruz. Yine burada kadın işçinin sağlık nedeniyle, doğum nedeniyle fesih hakkı için 8 hafta doğum öncesi, 8 hafta doğum sonrası, 6 hafta ilaveten ve kıdem süresi kadar bir süre daha ilaveten, süreli fesih hakkı ondan sonra başlıyor. Bu noktada kadın işçinin analık görevini yapması için bir de 6 ay ücretsiz izin hakkı söz konusu. Devlet memurlarına şu anda 24 ay ücretsiz izin ve ebeveyn izni olarak babaya da 24 ay ücretsiz izin hakkı tanınmıştır. İş kanununda bunun eksiklik olduğunu tamamlanması için hatta ayrımcılık nedeniyle bile dava açılabileceğini düşünüyorum Çalışmak ve ekmeğini kazanmak zorunda olan bir kadın için, iş yerinde cinsel tacize maruz kalmak çok aşağılayıcı ve çok acıklı geliyor bana; bir kadın olarak. Kadın onuruma dokunuyor. Özellikle Türk toplumunun geleneksel yapısı nedeniyle bu konu bizim için çok önemli. Toplum namus konusuna çok duyarlı ve bu nedenle utanıyor kadın kimselere söyleyemiyor. En yakın arkadaşına bile, ailesine bile söyleyemiyor. Söyleyemediği için, bazen razı olmak; susmak zorunda kalıyor. Bence çalışma yaşamının en acıklı ve dokunaklı sorunlarından biridir bu. Burada kadın erkek ayırımı yapmadan bu sorunu çözmek gerekir diye düşünüyorum… Çalışma yaşamındaki bir önemli sorun da kadın çalışanın sosyal güvenlik haklarının sağlanmasında yatıyor. Kadın çalışmasında ayrımcılıkla ilgili en önemli sorunlarının başında; ayrımcılıkla ilgili sorunlardan sonra, 70 yandan işyerinde bir başka işçinin tacizine uğrayan kadın çalışan, cinsellikle kaplı ve düşmanca cinsel ortamda çalışması nedeniyle iki kat daha ağır bir mağduriyete uğramakta olduğundan; suçun failleri, ağırlaştırılmış bir şekilde cezalandırılır. Türk hukukunda ve yasalarımızda; hem iş kanunun da, hem de Türk Ceza kanununda iki misli ağırlaştırılmış bir sonuçla karşılaşmaktayız. Türk Ceza Kanun’unda, özellikle üst amirin yapmış olduğu böyle bir suçun, ağırlaştırılmış oranda arttırılmış bir ceza uygulaması olduğu, bu olaydaki güç kullanımının doğrudan olması nedeniyle bunun daha büyük bir suç ve daha büyük bir cezayla ağırlaştırıldığını söylemek istiyorum. işyerinde cinsel tacizin çok önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum. Bu sorunun bu kadar önemli olmasının bence temel nedeni; bu alanın çok suskun olan bir alan olmasıdır. Suskun kalınan, gözlenmeyen, görülmemeye çalışılan, görmezden gelinen bir alan bu alan. İşyerinde cinsel taciz ya da sadece tacizi tanımlamak istersek; bir kişinin istemediği bir davranışın yani istenilmeyen bir davranışla karşılaşmasıdır. İş yerindeki cinsel taciz de ise daha çok bir güç gösterisi, bir güç dengesizliği söz konusudur. Genelde işyerinde bir üst amir, bazen bir işveren, bazen kendini üstte hisseden bir işveren vekili tarafından, gücüne dayanılarak; güçsüz bulunan kişiye karşı, yapılan bir davranış söz konusudur. Bu noktada güçsüzün mağduriyeti söz konusudur. Taraflar arasındaki güç eşitsizliği; bir tarafın, karşı tarafa bağımlı ya da mecbur olmasıyla başlamaktadır. Sosyal yaşamda olduğu gibi; çalışma yaşamındaki sosyal hiyerarşi ve ataerkil yapı, suskunluğa, saklanmaya ve çaresizliğe yol açmaktadır. Sözlerime son verirken, belki ILO tarafından işyerinde cinsel tacizle ilgili bir kılavuz hazırlandığını, bu şekilde çalışırken cinsel tacize uğrayanların neler yapmalarının gerekli olduğunun tespit edilerek kadın çalışanların uyarılmaya ve bilinçlendirilmeye çalışıldığını söylemeliyim. Uluslararası Çalışma Örgütü olarak (ILO) kılavuzları ve mahkemeler için önemli olan nokta özellikle bir başka işçinin tacizine uğranıldığı zaman; çalışan kadın acaba derhal işverenine haber veriyor mu? Konusunun araştırıldığı ve bu konu üzerinde durulduğu görülmektedir. Ayrımcılığa ve tacize uğrayan kadın çalışan için ispat konusu çok önemli olduğundan bu olayın mutlaka çevreye anlatılması ve haber verilmesi şartı bulunuyor. Mahkemeler ispat konusunda güçlük çektikleri için öncelikle olayın ispatı için mağdur çalışanın çevresine ve yakınlarına haber verip vermediğini araştırıyorlar… Bunlar belki de daha uzun soluklu konuşulması gereken şeyler diyorum ve sözlerime son verirken hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim. Türk İş Kanunu’nda ve Türk Ceza Kanununda işyerinde cinsel taciz suçu ikili bir ayrımla tanımlanmış ve cezalandırılmıştır. Yasalar, iki tür cinsel taciz suçunu hem tanımlanmış ve hem de cezalandırılması için, hukuksal bir düzenleme yapmıştır. Çalışma yaşamında işyerinde cinsel taciz suçunu ikiye ayırıyoruz. Doğrudan yapılan bir davranış yanında ayrıca bir de bu şekilde cinsellikle kaplı düşmanca ortam yaratılması ve işverenin bu ortama müdahale edip düzeltmemesi de ayrıca suç olarak kabul ediliyor. Bu ikinci tür suç tanımında kadın çalışanın, cinsel taciz ve cinsellikle kaplı bir ortamda çalışmak zorunda bırakılması söz konusudur. Bu suç, hem Türk Ceza kanununda ağırlaştırılmış bir şekilde cezalandırılmıştır, hem de iş kanununda ve iş hukukunda doğrudan haklı nedenle fesih sebebi olarak tanımlanmıştır. Doğrudan cinsel taciz bir suçtur ve çalışan kadına, bu durumda haklı nedenle derhal fesih ve tazminat hakkı yaratır. Öte 71 Değerli katılımcılar, Panelistlerimizin konuşmaları tamamlandı. İlk olarak Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Nevin Birinci hanımefendi konuşmuştu biliyorsunuz. Kendisi kadının toplumda birey olarak kabul edilmesi için çalışmalar yapılması gerektiğini, kadına karşı şiddete son verilmesinin çok önemli olduğunu, taraflar arasındaki iletişimsizliğin, şiddetle bağlantılı sorunların içinde birinci sırada yer aldığını belirtti. Sayın Birinci ayrıca, toplumda kendi başına sorunlarını çözemeyenlerin uzmanlardan yardım almasının gerektiğini ifade ederek kadına karşı şiddetin önlenebilmesinde iletişimin önemine değindi. İkinci olarak söz olan Ankara 1. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Zeynep Öksüzoğlu hanımefendi ise öncelikle TBMM’de dün kabul edilen “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”la ilgili ayrıntılı bilgiler aktardı. Kolluğun bu Kanunda önemli bir yeri olduğunu, ancak bu durumun her zaman iyi sonuçlar veremeyebileceğinden söz etti. Fiziksel şiddetin yanında psikolojik şiddetin de olduğunu, verilen koruma kararlarının yaşanan olaylardan da görüleceği üzere bazen yetersiz kalabildiğini belirtti. Panelde üçüncü konuşmacı olarak yer alan Sayın Prof. Dr. Serpil Aytaç hanımefendi ise kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı sorunlara değindi. Eş ve anne olmanın getirdiği genel yükümlülüğünün yanı sıra çalışma hayatının getirdiği yükümlülüklerin yarattığı baskı ve temponun kadınlarda stresi arttığını ve bunun psikolojik sıkıntılara neden olduğunu söyledi. Sayın Aytaç ayrıca, bu sıkıntıların giderilmesi için profesyonel destek alınmasının çok önemli olduğunu ancak geleneğimizde var olan dert paylaşmanın da bu sorunları gidermede önemli olduğuna değindi. Erten CILGA Panelde son olarak Sayın Prof. Dr. Zehra Gönül Balkır MESS Hukuk Müşaviri 72 hanımefendi söz aldı. Kendisi, kayıt dışında daha çok kadınların çalıştığını, kadının birey olarak var olması için bilincinin arttırılmasının gerektiğini ve bu durumun kadınların karar alma süreçlerine katılmasındaki önemini anlattı. Sayın Balkır ayrıca, İş Kanunu’nda kadına ilişkin hükümlerin içeriğini ve bunlar içinde yer alan ayrımcılıkla ilgili olarak farkındalığın artırılması gerektiğini ifade etti. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndaki mücadele gibi kadınların ayrımcılıkla mücadele etmeleri gerektiğini vurgulayan Sayın Balkır, kadınların özellikle fırsat eşitliğinden yararlanamadıklarını söyledi. İşyerinde cinsel tacizin görünmez bir alan olduğunu, istenmeyen bir şeyin yapılmasının ve bunun işyerinde bir güç gösterisi altında yapılmasının en büyük hak ihlali olduğunu da sözlerine ekledi. Değerli katılımcılar, Panelimizi kapatmadan önce panelistlerimize değerli görüş ve değerlendirmelerini bizlerle paylaştıkları için çok teşekkür ederim. Türk Metal Sendikası’na 17’ncisini düzenledikleri ‘Kadın İşçiler Büyük Kurultay’ı için tekrar teşekkür eder ve Panelimizi de kapsayan bu Kurultay’ın ülkemiz kadınları için yararlı sonuçlar getirmesini dilerim. Ve paneli kapatırken Büyük Önder Atatürk’ün Söylev ve Demeçlerinde yer alan sözlerini sizlere anımsatmak isterim: “Bir toplum aynı gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse ilerlemesine ve medenileşmesine teknik bakımdan imkân, ilmi bakımdan da ihtimal yoktur.” Hepinizin kadınlar günü kutlu olsun. 73 II. bölüm DELEGELERİN KONUŞMALARI 74 Ferengiz BAYRAMOVA Azerbaycan Metal İşçileri Federasyonu Üyesi SUNUCU: Arkadaşlar, yine yeni bir coşkulu kurultayımızı başlatmış olduğumuz için çok mutluyuz. Bu mutluluğumuzu bize yaşatan Sayın Genel Başkanımıza çok teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer Genel Başkanım, saygıdeğer delege arkadaşlarım, oturumumuzun ikinci bölümünü başlatmış bulunmaktayız. Avrasya ülkelerinden gelen Tacikistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Bulgaristan, Ukrayna, Rusya, Başkordistan, Kırgızistan ve K.K.T.C. ülkeleri adına Uluslar arası Avrasya Metal İşçileri Federasyonunun sendika temsilcileri adına, Sayın Ferengiz BAYRAMOVA’yı konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum. Hürmetli kurultay iştirakçileri, değerli konuklar, aziz bacılar her şeyden önce gelen konuklar adına sizin her birinizi selamlıyorum. Ve bütün Azerbaycan kadınlarının en samimi arzularını sizlere sunuyorum. Bu muhteşem kurultayda iştirak etmemizden, geçirdiğimiz gurur ve heyecan hissini ifade etmek istiyorum. Bu güzel heyecanı bize bahşeden Türk Metal Sendikasına sonsuz minnettarlığımızı bildiriyoruz. Bütün dünya kadınlarının istekleri, arzuları var. Bu istekler dünyada barış olsun, gam dökülmesin, çocukların gözünden yaş akmasın. Biz hepimiz istiyoruz ki insanların mutlu hoş yaşaması için bir dünya olsun. İşçi kadınlara layıkıyla emek parası verilsin. Hükümetler parlamenterler, bütün dünya bizi eşit görsün. Büyük Atatürk’ü ulu önderi, Haydar ALİYEV’İ dünyaya bahşeden kadınlar karşısında baş eğiyorum. Anaların sesi hakkın sesidir. Sizleri hak yolunda bir yumruk gibi birleşmeye çağırıyorum. Bütün kadınları 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü dolayısı ile tebrik ediyorum. İzin verirseniz iki bentle bitirmek istiyorum. Sesim hak sesidir ey Türk kadını, daim uca sakla mağrur adını. İlginize teşekkür ederim. SUNUCU: Oturumumuza İstanbul Hey Tekstil işyerinden, misafir konuşmacı olarak Melek SÖNMEZ’i davet etmek istiyorum. 75 aydınlar ve vekillerimiz onları ziyarete geliyorlar destek için. Biz şimdi içeride yaşadığımız baskılar, özellikle kadın arkadaşlarımız, bir yıla yakın inanılmaz baskılar yaşadık. Hamile kadınlarımız sütannelerimiz korkunç şekilde baskılara tacizlere maruz kaldı. Her defasında bunu İstanbul Çalışma ve Sosyal Güvenliğin Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne gittiğimizde elimizde bir takım evraklarla bildirdik hiçbir şekilde denetim ve müfettiş görmedik. 2008 de kriz döneminde Aynur BEKTAŞ devletten teşvik primleri aldı ve dedi ki ben bayan elemanları işe alıyorum onlara iş veriyorum bana prim verin dedi. Devlet kasasını sonuna kadar açıp primleri kullanmasına izin verdi 2008 yılının sonlarına doğru tek tek bayan arkadaşlarımız çıkarıldı. Şimdi 1200 kişiydik o zamanlar 420 kişi kalmıştık. 420 kişinin baskılara boyun eğmeden “bizim burada 15-20 yıllık tazminatlarımız var bırakıp gidemeyiz” dediler. Ama Aynur BEKTAŞ içeride tacizleri, örneğin namaz kılan arkadaşlarımıza abdest aldırılmadı sütannelere servis verilmedi. Başı kapalı diye arkadaşımızın bir tanesi idari kadrodan aşağıya kadar kovalandı Aynur BEKTAŞ tarafından. Biz bu baskıları bir bayan patron tarafından yaşadık hala da yaşıyoruz. Şöyle bir şey söyleyeceğim. Dün akşam biz burada yemekteydik. Sağ olsun Başkanımız böyle bir yere bizi getirdi. Sendikanın, sendikalaşmanın önemini bize gösterdiler. Biz onlara çok teşekkür ediyoruz. Akşam servis yapılırken ben kendi duygularımı söylüyorum, içimden kan geçti. Benim arkadaşlarım 9 Şubattan beri aç. Aynur BEKTAŞ’a sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Bizi duyun diyoruz. Gölcük’ten Ford çalışanı bayan arkadaşlarımız geldi ve bizi o cafe köşesinde gördüler ve dediler ki; inanamıyoruz bu kadar şeyi nasıl çektiniz. Nasıl yaşadınız. Ama biz bunu hükümetimize, ileri gelen herkese bildirdik. Yazı yazdık. Dedik ki bakın çok zor Melek SÖNMEZ: Hey Tekstil İşçisi: Sayın Başkanım ve diğer misafirlerimiz, hoş geldiniz diyorum. Kadınlar Günümüz kutlu olsun, şimdi biz İstanbul’dan geliyoruz iki arkadaş. Hey Tekstil adına ben buradayım. 420 işçi arkadaşımızın bir bayan patron tarafından kapıya konulmasını sizlere anlatmak için buradayım. Bizim patronumuz Aynur BEKTAŞ Meclisten ödüller almış, Kadın Girişimcilik Başkan’lığı yapmış ve hala oranın üyesidir kendisi. Ama 420 işçisini bir sabah kapıya koyarak artık ben sizinle çalışmak istemiyorum demiştir. Bunun yarısından çoğu bayan arkadaşlarımızdır, engelli beş arkadaşımız, hamile üç arkadaşımız Şubatın 9’undan beri İstanbul Mahmutbey’deki hey tekstilin kapısında aç ve susuz sendikaların yardımlarıyla ayakta durmaya çalışıyorlar. Şu anda yine aldığımız habere göre 76 içmemiz de gerekiyor, özür dilerim lavaboya gitmemizde gerekiyor. Ama biz bunları en acı şekilde tecrübe ederek sendikasızlığın tecrübesini yaşayarak sokağa düşerek mükâfatını Aynur BEKTAŞ’tan aldık zaten. Türk Metal Başkanıma, üyelerine, yöneticilerine diyorum ki biz 17 Mart’ta bir araya geleceğiz. Bütün bizi destekleyen Sendikalarla. Siz de bize destek olun diyoruz keşke bu şekilde sizinle tanışmasaydık bir araya gelmeseydik daha güzel günlerde bir araya gelseydik. Arkadaşlarım aradı Başkan’la görüşebildin mi? Başkan’la görüşmek benim buraya gelmem zaten görüştüm anlamına gelir. Birebir görüştüm anlamına gelir. Ben şu an konuşurken bizim yaşadığımız zorlukları biliyor. Biz gerçekten Aynur BEKTAŞ tarafından horlanmış küçümsenmiş 1500 kişiden 420 işçi sadece 9 Mart sabahı görüntülerimiz bazen televizyonlarda geçiyor o engelli arkadaşlarımızı sokağa bırakmakla nasıl bir kadın patron olduğunu ortaya koşmuştur zaten. Bizi buraya getiren, bu sözü veren insanlara Başkanıma çok teşekkür ediyorum. Ve diyorum ki lütfen bizi destekleyin yanımızda olun, 17 Mart’ta biz beraber olalım, çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. durumdayız Aynur BEKTAŞ’ı tanıyorsunuz biliyorsunuz ki dün partiden bir milletvekilimizde vardı ona da söyledik. Bizim Aynur mu dedi. Tanıyorsunuz, biliyorsunuz dedik lütfen söyleyin 3 aylık ücretlerimiz içerde alamadık 15-20 yıllık tazminatlarımız içerde ve hala kapıdayız. 9 Şubat’tan beri valiliğe gittik Ak Partiye gittik, CHP’ye gittik dedik ki bize yardımcı olun teşvik primlerini verirken Aynur BEKTAŞ girişimci kadındı bize çok yardımcı oluyordu ama bizi sokağa attığında bu söylediklerimizi ona iletin ödemeleri geri alın bizim haklarımızı verin dedik ama vermediler. Biz hatamızı şöyle bir şey yaptık içerde 1500 kişiyken örgütlenemedik. Sendikalar belki biraz şey konuşacağım ama keşke onlarda bize bunun önemini anlatsalardı. Yani kapılara giderek değil toplantılarla panellerle işçi arkadaşlar bakın böyle böyle. Bu sendikalı olmanın kolaylığı, bu da sendikasız olmanın zorluğu. Sendikalı olsaydık 420 işçiyi kapıya koyabilir miydi? Bence koymazdı. Bizler sendikalardan çok büyük destek gördük yanımızda oldular. Öğlen yemeklerimizi verdiler. Gölcükten sağ olsun arkadaşlarımız bizi görmeye destek vermeye halimizi hatırımızı dinlemeye geldiler bir Aynur BEKTAŞ gelmedi. İki yıldan beri görmedik 9 Şubat’tan beri de halen yok. Az önce prof. Dr. Gönül BALKIR Hocam dedi ki; kadının tacizi, çalışmanın zorluğu, onun anlattığı çok şeyi birebir yaşadık ve arkadaşıma dedim ki, görüyor musun bizi anlatıyor sanki. Baskılar, tacizler, zorluklar, bu küçümsemeler, tahrikler bize bayan patronumuz tarafından geldi. Müdürünüz ayrı gelip hakaret ediyor şefiniz gelip ayrı hakaret ediyor patronunuz gelip ayrı hakaret ediyor. Aynur BEKTAŞ televizyonları çağırırdı arkadaşlarıyla kol kola resim çekilirdi onlar gittiğinde saçını başını yolarım senin önüne bak derlerdi işçilerine. Önüne bakıyor işçi zaten ama nefes almamızda gerekiyor. İş yapmamız gerekirken, su SUNUCU: Türk Metal’in kadın üyeleri olarak bizler hey tekstilde ekmek kavgası veren arkadaşlarımızın yanındayız. Her zamanda yanlarında olacağız. Oturumumuzun bu bölümünde Türk Metal delegeleri olarak konuşmalarımız başlayacak. İlk konuşmasını yapmak üzere Bursa 3 No’lu Şube’den Esra ULUKAYA’yı kürsüye davet ediyorum. 77 kazanmaları lazımdır. Malumdur ki her safhada olduğu gibi sosyal hayatta da vazife taksimi vardır. Bu umumi vazife taksimi arasında kadınlar kendilerine ait olan vazifeleri yapacakları gibi aynı zamanda topluluğun refahı, saadeti için zorunlu olan umumi çalışmaya da katılacaklardır… Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerinin teminidir. Kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerinin yardımcısı olacaklardır. Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakları verildikten sonra 1930’da Belediye seçimlerine katılma,1934 yılında da Milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir. Bu gün ise gelinen seviyeye bakıldığında bu konuyla ilgili olarak bir arpa boyu kadar yol kat edilmediği ortadadır. Türk kadını dün erkeğiyle bu vatan için cephedeydi. Sırtında çocuğu ile cephedeki Mehmet’ine, Erine, Askerine, erkeğine kucağında mermi taşıyordu. Her türlü zorluklara göğüs gererek, ezilmemek ve kendisini ezdirmemek adına… Her şeye inat cahiliye dönemini kapatıp öğrenmeye aç sosyal bir kadın olmaktı tüm hedefleri… PEKİ, BUGÜN BU İSTENİLEN OLDU MU? KOCAMAN BİR HAYIR DEMEKLEYETİNİYORUZ… Peki, Atatürk’ün dediği gibi, “Kadınlarımız da âlim ve mütefennin olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerinin yardımcısı olacaklardır.” Gerçekten olabildiler mi? Bence hayır. Hala günümüzde kadınları ikinci sınıf gören zihniyetler var. Kadınların hala erkek egemenliği altında ezildiklerini görebiliyoruz. Esra ULUKAYA Bursa 3 Nolu Şube Değerli Genel Başkanım ve değerli delegeler; 8 Mart Dünya Kadınlar günü sebebiyle, Türkiye çapında yapılan tüm etkinlikler içinde, dünya kadınlar günü kutlamalarını geleneksel hale getiren ve gerçekleştiren, tek sendika olması nedeni ile sendikamız Türk Metal’in tüm yöneticilerine, biz Türk Metal Sendikası kadın üyeleri adına, bu gururu yaşattıkları için sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Toplumumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz kayıtsızlık ve kusurdan ileri gelmektedir… Topluluğumuzun için ilim ve fen lazım ise bunları aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın 78 Zor kullanımlar ve dayak atmalar, aile içi şiddet… Had safhada. Kadın bizim anamız… Kadın bizim bacımız… Kadın bizim yarımız… Kadın bizim varlığımız… Kadın bizim baş tacımız… Sendikamız sayesinde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün önemini ve değerini hissettiren bütün yöneticilerimize teşekkürlerimi bir borç bilir; Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultay’ımızın işçi hareketine, ülkemize, sanayimize, çalışanlarımıza, işyerlerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum. Tüm kadınların kadınlar günü kutlu olsun. SUNUCU: Şimdi Konuşmasını yapmak üzere Çerkezköy Şube’sinden Pınar GÜZEL’i kürsüye davet ediyorum.. 79 Kadınların çalışma hayatına katılımı, düşük iş gücüne katılım oranı, ilköğretim sonrası okula devam edememe, meslek sahibi olamama ve bu yüzden de yeterli kadın istihdam oranı sağlanamaması gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Kadınlara yönelik meslek edindirmek için projeler oluşturulup bu proje doğrultusunda, kadınlara eğitim vererek meslek sahibi yaparak çalışma hayatına hazırlamak gerekmektedir. Kadınlar meslek sahibi olmadıkları için kayıt dışı çalıştırılmakta ve sosyal güvenlikten yoksun bırakılmaktadırlar. Kadınların eğitim, sağlık, siyaset ve toplumun her alanında özgür ve aktif olarak görev almalarına fırsat verilmelidir. Bu 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde, hak ettikleri istihdama sahip olmaları, için teşvik ve fırsatların sunulduğu kadınların her türlü sorunlarının çözüldüğü bir hayat dileğiyle dünya kadınlar gününü kutluyor saygılar sunuyorum… Pınar GÜZEL Çerkezköy Şubesi Değerli Genel Başkanım, değerli delegeler; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeklerinin karşılığında hak ettikleri ücreti almaları ve daha iyi yaşam için başlatmış oldukları mücadele günüdür. SUNUCU: Konuşmasını yapmak üzere İzmir 2 No’lu Şubeden Elvidan KATI’yı buraya davet ediyorum. Bu mücadelede hayatını kaybeden birçok isimsiz kahraman burada saygıyla anıyoruz. Bugün kadının sorunları olarak başlıca sıraladığımız kadına yönelik şiddet, cinayet ve tacizlerin önlenebilmesi için öncelikle çözüm önerimiz zihniyetlerin eğitilmesi gerektiğidir. 80 asli görev olarak ev ve aile işlerini benimsemiş ve benimsettirilmiştir. Günümüz şartlarında, kadınında çalışarak aile bütçesine katkıda bulunması neredeyse zorunlu hale gelmiştir. Bir mesleğe sahip olmak ekonomik özgürlüğe sahip olmanın yanı sıra üretken olmayı, farklı bir sosyal çevre içinde başarıyı, hem de kendine güven duygusunu beraberinde getirir. Çalışma şartlarının bozuk olduğu yerlerde, bazen duygusal anlamdaki tatminsizlik ve huzursuzluklar, maddi şartların önüne geçip, işten ayrılmalara sebep olabilir. Bu anlamda sendikalaşmanın önemi oldukça fazladır. Örgütlü bir işyerinde çalışmak o işyerine belli kurallar ve iş huzuru getirir. Sendikalı bir işyerinde çalışan kadınlar, hamileyken iş gücünün azalması nedeniyle işini kaybetme korkusu yaşamadan fiziksel şartlarına uygun daha hafif işlerde çalışma, doğum izni, süt izni gibi yasal izinlerini korkmadan sonuna kadar güvenle kullanma rahatlığı yaşarlar. Ulu Önder Atatürk’ün de söylediği gibi “Dünyada her şey kadının eseridir”. İşte bu yüzden Dünya var oldukça kadınlar her yerde olacak ve çalışma hayatına katkı vermeye devam edecektir. Değerli arkadaşlarım; Türk Metal Sendikası Kadın işçilerini bilinçlendirip yaşamın her alanında kullanabileceği eğitimler veren, 8 Mart Dünya Kadınlar Günün de kadın işçileri için kadınlar kurultayı düzenleyip ne kadar özel olduklarını hissettiren iş hayatında yaşadıkları sıkıntıları dile getirmek için kadınlara söz hakkı veren tek sendikadır. Bu gün burada sendikamızın bize yaşattığı atmosfer 17. Kadınlar Kurultayı bütün sivil toplum örgütlerine örnek olmalıdır. Ben de Türk Metal Sendikası’nın bayan temsilcisi olarak tüm bayan üyelerimiz adına bize her platformda sesimizi duyurma imkânı veren Sayın Genel Başkanımıza ve Genel Merkez Yöneticilerimize teşekkür ediyor ve bu örnek organizasyon için herkesi Türk Metal Sendikası’nı ayakta alkışlamaya davet ediyorum. Elvidan KATI İzmir 2 No’lu Şube Sayın Genel Başkanım, Sayın Genel MerkezYöneticilerim, Sayın Şube Başkanlarım ve bugünü anlamlı kılan tüm bayan arkadaşlarım Türk Metal Sendikası 17. Kadınlar Kurultayına hoş geldiniz.. Birçok kadının hor görüldüğü, gerek aile içinde, gerek iş hayatında, gerekse sosyal yaşantısı içerisinde tacize ve şiddete uğradığı günümüzde örgütlü bir işyerinde çalışarak, her ortamda biz kadınlara sesini duyurma imkanı veren Türk Metal Sendikası’nın üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Şiddeti, cinsel istismarı sineye çekmek değil, cinsiyet ayrımcılığı yapılmaksızın erkek egemenliğinin son bulması için sessiz çığlıkların ses getirmesi gerekir. Sessiz çığlıkların en büyük sebeplerinden biri kadının ekonomik özgürlüğünün olmamasıdır. Kadın 2. sınıf insan muamelesi görmemeli, çalışmalı hatta örgütlenmelidir. Türkiye’de kadınların sendikalaşma oranı düşüktür. Çünkü Türkiye’de kadınlar SUNUCU: Konuşmasını yapmak üzere Gölcük Şube’sinden İnci ÖZDEMİR’i kürsüye davet ediyorum. 81 1930 ve 1934’te Kadınlara Belediyelere ve Parlamentoya seçme ve seçilme hakkını veren kanun yürürlüğe girmiştir. Böylece kadın hakları konusunda çok önemli adımlar atılmıştır. Genel olarak bakıldığında toplumda çalışma yaşamı ve yasalar karşısında kadının hala ikincil bir konumu vardır. Ancak Türkiye cinsiyet ayrımı yapmadan eşit işe eşit ücret uygulamayı kabul etmiş ülkelerden birisidir. Ülkemizde yeni medeni kanunun evlilik birliğinin yönetiminde eşlere eşit söz hakkı tanınmıştır. Sözü edilen yeniliklerden birkaçını şöyle sıralayabiliriz. “Evin reisi erkektir” ifadesi çıkarılmış, karı-koca yerine kadın-koca ifadeleri kullanılmış, ayrıca kadınlar “bekarlık” soyadını taşıyabilecekler, evlilikte edinilen malla ayrılma halinde paylaştırılacaktır. Terk edilen kişi 6. ay’da boşanma davası açabilecek ve onur kırmak boşanma nedeni sayılabilecektir. Ev geçindirmede ortak sorumluluk alınacak, meslek seçiminde özgürlük getirilecektir. Kadınların çalışması, gerek kendileri, gerek ailesi, gerekse ekonomi ve toplum için hayati öneme sahiptir. Kadınların çalışma hakkı temel bir haktır. Fakat maalesef ülkemizde özellikle kırsal kesimde kadının bırakın çalışma hayatını, toplumun içine girmesi bile namus meselesi olarak addedilmektedir. Kadınlar, ailelerini planlama ve özgürce analığı seçme hakkına ve imkânına sahip olmalıdırlar. Günümüz kutlu olsun diyorum hem sesimizi daha çok duyurmamız, kitlesel bir kadın hareketi oluşturmamız için, daha çok bilinçlenme daha çok emek ve çaba harcamalıyız. Kadınlarda çaresizliğin gözyaşını görmemek dileğiyle… İnci ÖZDEMİR Gölcük Şubesi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün doğuşu yaklaşık 150 yıl önce işçilerin çalışma saatlerini azaltmak ve çalışma koşullarını iyileştirmek için verdikleri mücadeleden kaynaklanır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü tarihi yapan çileli kadının öyküsüdür. Bu öykünün kökeninde kadınların erkekle eşit biçimde, toplumsal yaşama, gelişmeye katılmak için yıllardır verdikleri mücadele yatmaktadır. Türkiye’de kadınların hak mücadelesine baktığımızda batıdaki gibi eyleme dönük bir kadın hareketi henüz söz konusu değildir. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları kadın sorunlarını çözümlemeye yönelik uygulamalar getirmişlerdir. 3 Mart 1924’te Öğretim Birliği Yasası 17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu, SUNUCU: Konuşmasını yapmak üzere İstanbul Anadolu Yakası Şube’sinden Yeşim EREN’İ kürsüye davet ediyorum. 82 Kadın nasıl anlatılır ki. Biz kadınlar kıskanç, kaprisli ama sınırsızca seven, özverili, öldüren de güldüren de, rezil de eden, vezir de eden, biz kadınlar eksik etek, kaşık düşmanı, biz kadınlar erkeğin baş tacı, gönül yoldaşı, biz kadınlar vefakâr, yüreği kocaman, biz kadınlar sımsıkı saran, hayatı kolaylaştıran. Ve işte 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bizim günümüz. Oysa hangi gün bizim değil ki. Her gün bizim günümüz. Çünkü biz kadınlar bir kez olmaz dedik mi; dünya durur, akan sular kurur. Yasalarımızda kadın olabildiğince haklı olabildiğince ayrıcalıklı. Üstelik de günümüz yaşam koşullarında olabildiğince özgür, olabildiğince bağımsız. İşte bunlar Atatürk ilke ve devrimlerinin Türk kadınına armağanıdır. Bugün kadınları anma günüdür ama dileğiniz her gün saygı, sevgi ve hoşgörüdür. Cumhuriyet ile kazanılmış çağdaş haklar ve özgürlükler ile birlikte yaşamın her alanında başarıyla yer almış kadınlarımızın bu güzel gününü kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Yeşim EREN İstanbul Anadolu Yakası Şubesi Sayın Genel Başkanım, Sayın Genel MerkezYöneticilerim, değerli Şube Başkan’larım, değerli misafirlerimiz ve siz sevgili mesai arkadaşlarım. 17. Kadınlar Kurultayımıza hepiniz hoş geldiniz. 8 Mart tüm dünyada kadınların eşitlik, özgürlük ve daha huzurlu yaşama özlemini ve isteklerini dile getirdikleri çok özel bir gündür. Bu özel günü hep birlikte coşkuyla kutlamamıza imkân sağlayan en başta, güçlü sendikamızın Değerli Genel Başkanı Sayın Pevrul KAVLAK olmak üzere tüm genel merkez yöneticilerimize sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum. Doğumdan ölüme kadar, hayatın her anında rol alan biz emekçi kadınlar, her zorluğun üstesinden geldiğimiz gibi, iyi bir eş ve iyi bir anne olmayı da her zaman başarmışızdır. 83 yolundaki umutlarını törpülüyor. Kadınların eşitlikçi özgürlükçü ve adaletli bir yapı içinde yerini alması aile içi şiddet tarafından engelleniyor. Biz bu engelin ortadan kaldırılması için çalışıyoruz. Ancak kadını toplumsal bir unsur olarak görmek yerine meta olarak kabul eden anlayışın geleneklerimizin göreneklerimizin çatısı altına alınmasının doğru olmadığını yani şiddet masumlaştıran gerekçelerin yozlaşmanın ve çürümenin sebep olduğunun da altını çiziyoruz. Kadınların tek problemi aile içindeki şiddet değildir. Kadın sokakta, eğitimde, sağlıkta ve soysal güvenlikte de şiddet görmektedir. Kadın işyerinde de şiddet görmektedir. Bu şiddet kadının sağlıklı bir şekilde üretmesini engellemektedir. Karar mekanizmalarında yer almasında yolları kapamaktadır. Tacizdir, mobbingtir, düşük ücrettir fazla mesaidir, esnek çalışmadır. Kadını meta olarak gören anlayış aile içindeki fiziksel şiddet olarak kendini gösterirken bu anlayışın birçok işyerindeki yaklaşımı ucuz işçiliktir. Şiddet her beş kişiden birinin ruh sağlığı bozuk olan bir ülke için kaçınılmazdır. Aile içi şiddet ise zincirin sadece bir halkasıdır. Ekonomik şiddet, kültürel şiddet, sosyal şiddet ise kadınları kuşatan şiddet zincirinin diğer halkalarıdır. Bu zincirin bir halkasını kırmak bir başlangıç olabilir ama yeterli olmaz. Önemli olan tüm kadınları bu zincirlerden kurtarmaktır. Önemli olan düşünceleri kuşatan zincirleri kırmaktır. İşte sekiz 9 Mart 2012 tarihlerinde toplanan Türk Metal Sendikası Kadın işçiler büyük kurultayı bu anlamda atılmış gerçekçi ve yürekli bir adım olmuştur. Dileriz bu yürekli duruş tüm sivil toplum örgütlerine örnek olur. Biz kadın metal işçileri olarak kadın konusundaki bu soylu ve onurlu yaklaşımın altında imzası olan büyük ve güçlü Türk Metal’in üyeleri olmaktan onur duyuyoruz gurur duyuyoruz. Bu kurultayın gerçekleşmesinde emeği olan herkese teşekkür ediyoruz. Yaşasın dayanışmamız. Yaşasın Türk Metal diyoruz. SONUÇ BİLDİRGESİ SUNUCU: Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultayı’nın sonuç bildirgesini okumak üzere Emine KANLI’yı kürsüye davet ediyorum. Emine KANLI İzmir 2 No’lu Şube Dünyada ve Türkiye’de kadınlar kendilerini kuşatan sosyal ve kültürel zincirler nedeniyle ekonomik özgürlüklerine kavuşamıyor, daha da acı olanağı bu durum incitici bir gerçek olmasına rağmen toplumların kaderinde rol oynayan parlamenter irade tarafından sonuç olmaya yönelik bir şekilde ele alınamıyor. Kadın sorunlarını sadece şiddete indirgemek ve şiddet örtüsü ile biz kadınların içinde bulunduğu diğer öncelikli sorunların üzerini örtmek özellikle 3. dünya ülkelerinde bir toplumsal alışkanlık haline gelmiş durumda. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’sinin bu alışkanlığın etkisi altına girdiğini görmek biz kadınların aydınlık bir gelecek SUNUCU: Değerli delegeler, kurultayımız Sonuç Bildirgesiyle çalışmalarını tamamlamıştır. Hepinize katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyoruz. Bu güzel kurultayın sahibi Türk Metal’in çağdaş güvenilir ve dinamik kaptanı, Sayın Genel Başkanım çok kıymetli Genel Başkanım Pevrul KAVLAK’ı kapanış konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum. Buyurun Başkanım. 84 KAPANIŞ KONUŞMASI 85 Çok değerli misafirler, değerli arkadaşlarım, saygıdeğer delegeler. Üç günlük bir çalışmayı bugün bitireceğiz. Akşam galamızı yaptıktan sonra hepiniz bölgelerinize döneceksiniz. Öncelikle bölgelerde buraya gelemeyen, bu kurultaya katılamayan, diğer bayan emekçilere de ve oradaki erkek emekçilere de hepsine benim saygılarımı, sevgilerimi iletmenizi istiyorum sizden. Hocalarımızı hep beraber dinledik. Gerçekten zor bir ülkede yaşıyoruz. Yani çalışmak çok zor, iş bulmak ayrı bir zor ama iş bulduktan sonra çalışmak da çok zor. Çalıştığınız yerde örgütlü değilseniz, her hangi bir sosyal hakka sahip değilseniz her sabah kalktığınızda iş başı yapmadan önce işe gittiğinizde acaba benim kartım yerinde mi değil mi çalışabilecek miyim çalışamayacak mıyım diye bir endişeyle gidiyor insanlar. Türkiye çok zor bir ülke. Türkiye de sadece % 4-5 beş örgütlü, yani % 95 örgütsüz ve bu sıkıntıları sürekli yaşıyor. Sendikalı olmak çok zor. Çünkü özellikle bizi yönetenler hükümetler yurt dışına gittikleri zaman bizim ülkemize yatırımcıları davet ettiği zaman, burayı bir ucuz işçi cenneti olarak gösteriyor. Yani Türkiye’ye gelin yatırım yapın, sendikalı kesinlikle olmaz, olursa da atarsınız biz size destek oluruz diyen bir yönetim anlayışı var. Tabi bunun sıkıntılarını hep beraber çekiyoruz. Biraz önce tekstil fabrikasından çıkan arkadaşımız da örneklerden bir tanesi. Çalışma hayatında kadın olmak çok zor. Biraz önce Sayın dekanım söyledi tacizle ilgili. Ben çalışma yaşamımda, Şube Başkan’lığı dönemimde çok yaşadım bu hadiseleri. Özellikle Çerkezköy Şube Başkanıyken 3800 bayan vardı. Tacize uğrayıp konuşamayan tamam ama konuştuğu halde ceza aldıramadığımız oldu. Bu zamana kadar yaklaşık 19 yıllık sendikal yaşamımda ancak bir tane patronu o da işletmenin kapısındaki bekçi şahitlik yaptığı için hapse attırabildik onun için kesinlikle konuşsa da ispat etmesi Pevrul KAVLAK Türk- İş Genel Sekreteri Türk Metal Sendikası Genel Başkanı 86 söyledim Allah nasip ederse önümüzdeki yıl Kadın İşçiler Büyük Kurultayına geldiğinizde 20 tane akademi bitirmiş kadın sizin arasından çıkacak. Seyfi Demirsoy’un dediği gibi; “sendikacılık çileli iştir ideali olanların işidir”. Şimdi bunu biz seçmeyeceğiz. Siz bölgenizde Şube Başkan’larına benim idealim sendikacılıktır, ben bu akademiden mezun olmak istiyorum derseniz, bizde gerekeni yapacağız. Sizin için 20 tanesini mezun edeceğiz oradan. 2014’te 2013 demiyorum çünkü biliyorsunuz 2011 örgütlenme yılıdır dedik. 2012’de toplu sözleşme yılımız olacak ve ilk defa biz 7 ay öncesinden toplu sözleşmeyi bölgelerde dillendirerek geliyoruz. 2012 de hep beraber oturacağız, tartışacağız, konuşacağız. 2012’de iyi bir sözleşmeyi, müşterek çalışmanın meyvesini birlikte toplayacağız diye düşünüyorum. 2014’te İstanbul, İzmir ve Bursa da kadın işçileri bürosu kuracağız. Profesyonel anlamda çalışan kadınların sorununa eğilen, dertlerine çare bulan, sormak istediği çalışma yaşamıyla ilgili bir soru olduğu zaman gidip rahatlıkla danışabileceği, bir büroyu hayata geçireceğiz. Biraz önce tekstil işçisi kardeşim burada çıktığında konuşma yaptı, hepimizi de duygulandırdı. Arkadaşlarımızın içinden bazıları yardım etmek istediğini söyledi. Kişisel olarak yardım çok güzel bir şey, insan olmanın bir gereği. Bizim doğamızda da var. Siz zahmet etmeyin sizin adınıza ne gerekiyorsa bu ay biz yapacağız. Ben bu duygu ve düşünceyle hepinizi saygı ile selamlıyorum. Tüm arkadaşlara saygılarımı sevgilerimi ve selamlarımı götürmenizi istiyorum. çok zor olduğu için çalışma yaşamında yaptırımımız çok fazla olmuyor. Bu salonda üç ay önce Türk- İş Genel Kurulunu da yaptık. Türk İş Genel Kurulunda yine bu kürsüden Türk-İş’in delegelerine seslendiğimde üç projeden bahsettim. Bir tanesi bundan otuz yıl önce Türkİş tarafından kurulmuş sendikacılık koleji. Bu koleji mutlaka hayata geçireceğimizi söyledim. Hatta bir adım daha ileriye gittik. Yarın inşallah Allah kısmet ederse İstanbul da sendikacılık akademisini açacağız. Yani sendikacı yetiştireceğiz. Türkiye’deki % 95 örgütsüz olan kesimleri umudu olan sendikacıları yetiştireceğiz insanları örgütlemek için elimizden ne geliyorsa onu sarf edeceğiz. İkinci projemizde şu olacak. Muhtemeldir beşinci ayda, sendikalı işçinin ürettiğini tüket, yani tüketimden gelen gücümüzü kullanacağız. Biz para veriyoruz tüketiyoruz sendikalı işçinin ürettiğini tüketeceğiz. Bu gücümüzü kullanacağız. Bu şekilde bilinçleneceğiz. Üçüncü projemizde şu olacak kesinlikle örgütsüz kesimleri örgütleyeceğiz. Bu ülkede yaklaşık bir milyona yakın özel güvenlik görevlisi var. Sporcular var, özel güvenlik görevlileriyle ilgili sendikayı kurduk muhtemelen bu sene içinde aktif hale getireceğiz. Sporcularla ilgili de sadece futbol oynayan, basket oynayan ya da hentbol oynayan değil, tesislerde çalışanları da bir şekilde örgütleyeceğiz. Biz 17.sini yaptığımız Kadın İşçiler Kurultayını da 14 defa günübirlik yaptık. Arkadaşlarımız sabah geldi, konuşmalarını yaptılar, akşamda bölgelerine döndüler. Bu bir eksiklikte ama bir başlangıçtır aynı zamanda. Üç yıldır üç gün yapıyoruz içini de dolduruyoruz. Panelleri, çalışma hayatındaki sıkıntıları sizlerle paylaşıyoruz. Buraya gelen arkadaşlar gelemeyenlere göre çok şanslı. Ama inanıyorum ki buraya gelen arkadaşlarımızda, gelemeyen arkadaşlarımıza burada aldıklarını mutlaka aktarıyordur diye düşünüyorum. 2012’de biraz önce SUNUCU: Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultayı’nın oturumlarını kapatmış bulunmaktayız. Herkese sonsuz teşekkürler. 87 88 TÜRK METAL SENDİKASI w w w. t u r k m e t a l . o r g . t r