Türk Metal Sendikası Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultayı

advertisement
Türk Metal
Sendikası
Kadın İşçiler
17. Büyük Kurultayı
Ö Z E L
K İ T A B I
TÜRK METAL SENDİKASI
08-09 Mart 2012
1
ISBN: 978–975–6610–28–2
İletişim
Türk Metal Sendikası Genel Merkezi
Beştepeler Mah. Yaşam Cad.
Nergiz Sokak No:3
06520 Söğütözü-Yenimahalle / ANKARA
Tel: 0312 292 64 00
Faks: 0312 284 40 18
E-posta:[email protected]
www.turkmetal.org.tr
Tasarım & Baskı
Ceres Tasarım Reklam Promosyon
Kelikpınarı Mah. 897. Sok. No:3/9
Dikmen / ANKARA
Tel: 0312 440 39 26
Basım Tarihi: 10 Mayıs 2012
2
İÇİNDEKİLER
1.Gün 08 Mart 2012
Açılış Konuşmaları
İlknur ERTUGAY Sunucu ........................................................................................................................................... 7
Pevrul KAVLAK (Türk İş Genel Sekreteri-Türk Metal Sendikası Genel Başkanı) .................................................... 8
Mustafa KUMLU (Türk-İş Genel Başkanı) ............................................................................................................. 12
Tuğrul KUDATGOBİLİK (Tisk ve Mess Yön.Kur.Bşk.) .......................................................................................... 15
Ümit EFENDİOĞLU (Ilo Türkiye Direktörü) ......................................................................................................... 18
Candan YÜCEER (CHP Tekirdağ Milletvekili) ....................................................................................................... 22
İlknur Denizli (Ak Parti İzmir Milletvekili) ............................................................................................................. 25
Sosyal Güvenlikte Kadın Paneli
Ali TEZEL ............................................................................................................................................................... 28
Sorular ve Cevaplar .................................................................................................................................................. 36
Pevrul KAVLAK (Türk İş Genel Sekreteri-Türk Metal Sendikası Genel Başkanı) .................................................. 50
2.Gün 09 Mart 2012
I.Oturum
Panel Günümüz Kadınlarının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri ...................................................................... 52
Erten CILGA (Mess Hukuk Müşaviri) ..................................................................................................................... 54
Nevin BİRİNCİ (Ankara 10.Aile Mahkemesi Hakimi) ............................................................................................ 56
Erten CILGA (Mess Hukuk Müşaviri) ..................................................................................................................... 58
Zeynep ÖKZÜSOĞLU (Ankara1. Aile Mahkemesi Hakimi).................................................................................... 59
Erten CILGA ............................................................................................................................................................ 61
Serpil AYTAÇ (Uludağ Üniversitesi Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Bölüm Başkanı) ......................................... 62
Erten CILGA (Mess Hukuk Müşaviri) ..................................................................................................................... 65
Zehra Gönül BALKIR (Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakiltesi Dekanı) .................................................................. 66
Erten CILGA (Mess Hukuk Müşaviri) ..................................................................................................................... 72
3
II. BÖLÜM
Delegelerin Konuşmaları ......................................................................................................................................... 74
Ferengiz BAYRAMOVA (Azerbaycan Metal İşçileri Federasyonu Üyesi) ............................................................ 75
Melek SÖNMEZ ...................................................................................................................................................... 76
Esra ULUKAYA (Bursa 3 Nolu Şube) ..................................................................................................................... 78
Pınar GÜZEL (Çerkezköy Şubesi) ........................................................................................................................... 79
Eldivan KATI (İzmir 2 No'lu Şube) ......................................................................................................................... 80
İnci ÖZDEMİR (Gölcük Şubesi) ............................................................................................................................. 81
Yeşim EREN (İstanbul Anadolu Yakası Şubesi) ...................................................................................................... 83
Sonuş Bildirgesi
Emine KANLI (İzmir 2 No'lu Şube ) ....................................................................................................................... 84
Kapanış Konuşması
Pevrul KAVLAK (Türk İş Genel Sekreteri-Türk Metal Sendikası Genel Başkanı) .................................................. 86
4
SUNUŞ
Bu yılki yapılan Kadın İşçiler Kurultay’ımızda
özellikle altı çizilen nokta; kadına yönelik sorunları
çözmek için artık uygulama beklendiğidir.
Sorunlar herkes tarafından bilinmekte ve ortaya
konmaktadır. Önemli olan bu sorunların çözülmesi
için somut adımların ne kadar atıldığı olmuştur
artık. Klişeleşmiş sözler söylemek istemiyoruz.
Artık yeni şeyler söylemenin vaktidir diyoruz. Artık
uygulama istiyoruz. Bu konuda herkesin üzerine
düşeni yapmasını bekliyoruz. Biz sendika olarak
bu konuda üzerimize düşeni fazlasıyla yaptığımızı
düşünürken, aynı şeyi irade sahiplerinden de
bekliyoruz. Uygulamaları görmekle, devamlı aynı
tartışmaları yapmak aynı şey değildir elbette.
Kadın emekçilerimiz için, bütün kadınlar için
şahsım ve sendikam adına söyleyeceklerimi açılış ve
kapanış konuşmalarında ifade ettim. Kurultayımızda
söz alan işçi, işveren ve siyasi parti temsilcilerinin
konuşmaları, birbirinden değerli panelistlerimizin
sunduğu “Günümüz Kadınlarının Sorunları ve
Çözüm Önerileri” ayrıca Ali Tezel tarafından
sunulan Kadın ve Sosyal Güvenlik konulu söyleşi,
kadın emekçilerimize inanıyorum ki çok faydalı
olmuştur.
Pevrul KAVLAK
Elinizde tuttuğunuz bu kitap Kurultay boyunca
Türk – İş Genel Sekreteri
yapılan konuşmaların deşifre edilmiş halidir.
Türk Metal Sendikası Genel Başkanı
Kitabımızın kadın işçilerin sorunlarının çözülmesi,
kendilerinin daha yüksek ve kaliteli bir yaşam
KADIN EMEKÇİLERİMİZ İÇİN ARTIK standardına yükseltilmesi, sendikamızın bu alanda
SONUÇ GÖRMEK İSTİYORUZ
yaptığı çalışmaların örnek olması bakımından
Sendikamız tarafından geleneksel olarak her yıl faydalı olacağına inanıyorum.
düzenlenen Kadın İşçiler Kurultayı’nın 17.’si; yine Kurultayımıza bizzat katılan, gelemeyerek telgraf
Metal işçilerinin kendi evinde Büyük Anadolu çeken, çelenk gönderen ve bizleri unutmayan
Oteli’nde düzenlendi. Kurultayımız her yıl olduğu herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.
gibi bu yıl da amacına uygun şekilde ve beklenen
ilgi ve coşku içinde gerçekleştirildi.
5
I. GÜN
08 Mart 2012
AÇILIŞ KONUŞMALARI
6
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Değerli Konuklar siyasi partilerin sayın temsilcileri,
sevgili emekçi kadın kardeşlerim, Türk Metal Sendikası
çatısı altında, Genel Başkan Sayın Pevrul KAVLAK’ın
himayelerinde 17.si düzenlenen Kadın İşçiler Büyük
Kurultayı’na hoş geldiniz…
Bugün bana bu kürsüde anons yapma olanağı
sunulduğunda büyük önderimiz Mustafa Kemal
ATATÜRK’ün bir sözünü anımsadım. “Kadının yoksulu
olmaz, kadın bizatihi bir varlıktır”. İşte bu sözün verdiği
ilhamla ilk cümlelerimi kuruyorum. Kadının emekçisi
olmaz, kadın bizatihi emekçidir. Çünkü insan yetiştirmek,
yani insanı insan yapmak; kadının yeleği altındadır.
Hele bu kadın anne, eş, bacı, kardeşse. Aynı zamanda
metal tezgâhlarında ter döken, demiri büken, çeliğe su
veren bir kadınsa, yani bizden biriyse böyle bir varlığın
karşısında eğilmemek, ona saygı duymamak ve onun
hakkını teslim etmemek mümkün mü? Buradaki herkes
sizin huzurunuzda saygı ile eğiliyor. Biz gece ile gündüz,
siyah ile beyaz gibiyiz. Birimiz olmazsak diğerimiz de
olmaz. Biz kadın ve erkeğiz. Evet, farklıyız ama eşitiz
bütünleyeniz. Kim derse her başarılı erkeğin arkasında
bir kadın vardır hata yapar deriz, çünkü biliriz ki kadın
ve erkek her daim birbirinin yanındadır. Ne önündedir,
ne arkasındadır. Sayın konuklar bu gerçeği yüksek sesle
telaffuz eden ve arkasında duran, Türkiye’nin en büyük
örgütlü gücü Türk Metal’dir. Türk Metal’in 17 yıldır
süren bu duyarlılığı peşine başka kurum ve örgütleri de
katarak devam edecektir. Ne mutlu ki bize, duygularımızı,
düşündüklerimizi bu çatı altında, bu bilinçle ifade
edebiliyoruz. Sevgili emekçi kadın kardeşlerim iyi ki
varsınız, iyi ki varız. Varlığımızla bu salonu, bu şehri, bu
ülkeyi, bu dünyayı tam kılıyoruz. 8 Mart Dünya Kadınlar
Günümüz kutlu olsun. Ve çok değerli konuklar şimdi
sizleri Mustafa Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları,
aziz şehitlerimiz ve üretirken yaşamını kaybeden bütün
şehitlerimiz için bir dakikalık saygı duruşuna ve ardından
İstiklal Marşına davet ediyorum.
17. Kadın İşçiler Büyük Kurultayına şimdi konuşmalarını
yapmak üzere Türk-İş Genel Sekreteri ve Türk Metal
Sendikası Genel Başkanı Sayın Pevrul KAVLAK’ı
kürsüye davet ediyorum, buyurunuz efendim…
İlknur ERTUGAY
Sunucu
7
AÇILIŞ KONUŞMALARI
8 Mart 1857’de, yani bundan tam 155 yıl önce Amerika’da
tekstil işçileri greve çıktı. Bu grevci işçilerin çoğunluğu
kadındı. İstedikleri, ayrımcılığa son verilmesi, 12 saati
aşan çalışma süresinin azaltılması, yani daha insanca bir
yaşamdı. Sadece bu kadardı. Bu kadar sade, bu kadar haklı
ve bu kadar insancaydı. Ama polis greve müdahale etti.
Çoğu kadın 129 işçi, olaylarda hayatını kaybetti. Onlar
sadece kendileri için değil, bizim için, hatta çocuklarımız
için hayatlarını hiçe saydılar. Onların, hayatları pahasına
kazandığı haklar, şimdi bizim haklarımız oldu. Ölen
işçi kadınlar ve onların hatıraları bizim en değerli
mirasımızdır.
Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Aradan tam 155
yıl geçti. Bugün, dünyanın her yerinde 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü kutlanıyor. Peki, ama kaç kişi, bugünün
anlamını biliyor? Kaç kişi, New Yorklu kadın işçileri
hatırlıyor? Kaç kişinin, onların mücadelesinden haberi
var?
Her değer gibi, Dünya Kadınlar Günü’nün de içi boşaltıldı,
anlamı yok edildi. Basit bir hediye alma, çiçek verme
törenine dönüştürüldü.
Biz, Türk Metal olarak, Dünya Kadınlar Günü’nü,
yeniden gerçek anlamına, hak ettiği yere taşımaya
kararlıyız.
Hafızamızda, emekçilerin hakları için
canlarını veren o kadın işçiler, aklımızda mücadele,
gönlümüzde ise, insanca bir yaşam var. Kadın İşçiler 17.
Büyük Kurultayı’nı işte bu bilinçle gerçekleştiriyoruz.
Kurultayımıza hoş geldiniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Katılımcılar,
Birleşmiş Milletler’e göre, dünyada yapılan işlerin %
66’sı kadınlar tarafından görülüyor. Yani dünyanın yükü,
Pevrul KAVLAK
Türk-İş Genel Sekreteri
Türk Metal Sendikası Genel Başkanı
8
kadınların omzunda… Ama kadınlar, dünyadaki toplam
gelirin sadece % 10’unu alıyor.
Edip’e, daha genç bir gelin iken, Aziziye’de kahramanca
savaşan Nene Hatun’a vefa borcumuzun karşılığı bu
olmamalıydı.
Daha da içler acısı olan, kadınların dünyadaki mal varlığı
oranı, sadece % 1.
Ama daha da vahimi var.
Türkiye, kadının ekonomiye katılımı ve iş bölümü
konusunda 132. sırada. Sadece Suudi Arabistan,
Pakistan ve Yemen’den daha iyi durumdayız. Araştırma
bununla da bitmiyor, ama devam etmeyeceğim. Daha
fazla söze gerek yok, bu ayıp bize yeter. Bu kadarı
bile bize ne durumda olduğumuzu anlatmaya yeter. Bu
kadarı bile bize neden ilerleme, gelişme, çağdaşlaşma
yolunda tökezleyip durduğumuzu anlatmaya yeter. Şimdi
size uzun yıllar önce yapılmış bir konuşmadan kısa bir
bölüm okumak istiyorum: “İnsan topluluğu kadın ve
erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Mümkün
müdür ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini
ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin?
Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle
bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” Bu
sözler, büyük önder, Mustafa Kemal Atatürk’e ait… O,
yıllar öncesinden ilerlemenin, atılımın, çağdaşlaşmanın
rotasını çizdi. Kadının toplumsal yaşama ve ekonomiye
katılmasının önündeki engelleri kaldırmak için atılım
yaptı.
İşte bizim itiraz ettiğimiz bu. Son verilmesini istediğimiz
haksız düzen bu.
Üretirken kadını erkekle eşit sayacaksın, ama sıra ücret
vermeye geldiğinde eşit olmayacak...
Alın teri dökerken erkekle eşitsin diyeceksin, ama sıra
sosyal haklara gelince farklı olacak.
Tezgâh başında, çalışma saatlerinde, performans
ölçümlerinde “aynısınız” diyeceksin ama sıra yükselmeye,
daha üst görevlere atamaya gelince dur diyeceksin... İşte
düzen bu…”Böyle gelmiş böyle gider” diyenler olabilir.
Böyle gelmiş ama böyle gitmeyecek.
Biz, “emek en yüce değerdir” sözünü bir süs eşyası
gibi duvara asanlardan değiliz. Biz, bu sözü hayata
geçirenlerdeniz. Biz emek en yüce değerdir sözünü alın
terimizle çeliğe nakış gibi işleyenleriz. Biz Türk Metal’iz.
Biz Türkiye’deki, her 5 sendikalı işçiden biriyiz.
Sayın katılımcılar, Dünya Ekonomik Forumu, her yıl
kadın erkek eşitliği konusunda ülke raporları hazırlıyor.
Bütün dünyada tartışmasız kabul gören rapor, bu yıl da
yayınladı.
Sonra?
Ondan sonra, rotadan çıktık ve bu hale geldik. Haksızlık
yapmayalım. Evet, yıllar içinde kadınlara birçok hak
verildi, yasa çıkarıldı.
Türkiye, kadın erkek eşitliği konusunda 135 ülke
arasında 122’nci. Yani sonlarda. Oysa Türk kadınlarının
dünyadaki yeri bu olmamalıydı. Kucağında bebeği ile
cepheye sırtında mermi taşırken, bebeği ölmesin diye
üzerine kapanarak şehit olan Şerife Bacı’ya, 1920’de
Anadolu’ya kaçarak, Kurtuluş Savaşı’na katılan Halide
Hatta bir tanesi de Meclis’ten çıkmak üzere. Bunun için,
tüm kadın işçiler adına milletvekillerimize teşekkür
ediyorum. Ama biliyoruz ki, yasalar kadar uygulama da
9
Daha ilk günde, belki de hayatının en güzel gününde
eşinden şiddet görüyor. Şehirlerde evli kadınların %
20’si, köylerde ise % 75’i eşi tarafından şiddete maruz
kalıyor. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen
suçlar oluşturuyor. Bu çok karanlık bir tablo… Biz,
bu karanlıktan kurtulmak için üzerimize düşen görevi
biliyoruz. Türk Metal olarak, üyemiz kadın işçilere,
Türkiye’nin cefakâr kadınlarına, tüm dünyanın çileli
emekçi kadınlarına söz veriyoruz: Bu karanlık tabloyu
düzeltmek için üzerimize düşeni yapacağız.
önemlidir. Hatta uygulanmıyorsa, kadın erkek eşitliği
teoriden pratiğe geçmiyorsa hiçbir önemi yoktur. Ne
yazık ki, bugüne kadar, hep böyle oldu. Bazen Birleşmiş
Milletlere, bazen Avrupa Birliği’ne, bazen ILO’ ya verilen
sözleri erine getirmek için yasalar çıkardık.
Bu yasalar bazen oy almak için, bazen de samimiyetle
çıkarıldı. Ama ya hiçbiri uygulanmadı ya da pek azı
hayata geçirilebildi. Kadınlara verilen haklar hep sözde
kaldı. Bu yüzden kadın, itildiği gölgeden güneşe çıkma
şansını hiç bulamadı. Kadın geride bırakıldığı için de, ne
kadar gelişirsek gelişelim ülke olarak bir türlü istediğimiz
sıçramayı yapamadık. Hak ettiğimiz yere gelemedik.
Uygarlık tablolarında hep alt sıralara mahkûm olduk.
Ama bu bizim kaderimiz değildir. Bizim kaderimiz, bu
olamaz. Bu bizim kaderimizse, biz bunu değiştireceğiz.
Eşitlik için gerekirse üretimden gelen gücümüzü
kullanacağız, gerekirse sosyal sendikacılığın öncüsü
olarak kaynaklarımızı bu alana seferber edeceğiz. Ve
hepinize söz veriyorum, kadın-erkek eşitliği konusunda
kadınlarla birlikte erkek üyelerimizi de kapsamlı bir
eğitimden geçireceğiz. Bir yol bulacağız. Bu karanlıktan
kurtulmak için, kadının evinde huzur içinde yaşaması,
işinde alın terinin karşılığını alması, toplumda hak ettiği
yere gelmesi, siyasette söz sahibi olması için bir yol
bulacağız. Değerli işçi kardeşlerim,
155 yıl önce New Yorklu kadın işçiler nasıl gözünü
kırpmadan mücadeleye atıldıysa, bizler de Mustafa
Kemal’in çizdiği rotada, açtığı bu yolda kadın erkek kol
kola, yan yana, omuz omuza taviz vermeden ilerlemek
zorundayız. Metal işçilerine sesleniyorum: Sizler bu
yolun öncüsü olmalısınız. Biz, Türkiye’nin en büyük
örgütlü gücüyüz. Biz Türk Metal’iz.
Sayın Katılımcılar, Bu yolun hangisi olduğunu aslında
hepimiz biliyoruz.
Uygarlığa, çağdaşlığa, aydınlığa giden yolun hangisi
olduğunu çok iyi biliyoruz. Ama bu yolun zor bir yol
olduğunu da biliyoruz. Çünkü bu yolda çok mücadele
etmemiz gerekiyor.
Biz emeğin ve ekmeğin temsilcisi, alın terinin bekçisiyiz.
Başkasından bekleyemeyiz, tezgâh başında kadın erkek
eşitliğini biz sağlayacağız. Sayın katılımcılar, değerli
işçi kardeşlerim, kadın erkek eşitliği, ilerleme, çağdaşlık,
uygarlık demek. Yani kadın erkek eşitliği insan olmak
demek... Kadın erkek eşitliği karanlıktan aydınlığa
geçmek demek… Ama bakın, Türkiye’de kadınların
yarıdan fazlası daha evliliklerin ilk gününde karanlığa
gömülüyor.
Çünkü
bu
yolda
bazen
geleneklerimizle,
alışkanlıklarımızla, büyüklerimizle, bazen çıkarlarımızla,
bazen yasalarla, bazen de yazılı olmayan kurallarla
kıyasıya mücadele etmemiz gerekiyor. Hem de
korkmadan, çekinmeden, geri adım atmadan. Bu yolda
10
Sonra,
Bildiğim tüm güzel sözleri sana söyledim.
ancak böyle ilerleyebiliriz. Bunun için de yürek gerek...
Ne demiş büyük şair: “Yüreğin, kadını erkeği yoktur. Bir
mert olanı vardır, bir de namert olanı!”
Aradan yıllar geçti.
Hep yanımda sen vardın.
Bana yalnızlığı yaşatmadın.
Sıcak yuvamızın süsü oldu yavrularımız.
İnan, şimdi başlayacak
En güzel çağlarımız
Namertlerin ne yapacağını iyi biliyoruz.
Ama mertler de en az namertler kadar cesur olmalı.
Ya eve mahkûm edilmiş kadınların olduğu bir ülkede
yaşayacağız ya da kadınların özgürce çalışacağı bir
ülkede. Ya aynı tezgâhta birlikte çalıştığımız kadın işçinin
sömürülmesine seyirci kalacağız ya da onun hakları için
mücadele edeceğiz. Ya şiddetin ve nefretin konuşulduğu
bir evde yaşayacağız, ya da aşkın ve sevginin.
Sevgili eşim;
Bunu sana yazdım. Bundan sonra da yazacağım.
İster yakın, ister uzak ol, fark etmez...
Seni hiçbir zaman hatırlamayacağım.
Çünkü seni ben, hiç unutmayacağım.
Kısacası arkadaşlarım;
-“Ya böyle gelmiş böyle gider” diyeceğiz ya da yeni bir
yol bulacağız.
-Ya karanlığa teslim olacağız, ya da aydınlığa koşacağız.
Aydınlık, yarınları güvende, kadın erkek eşitliği
sağlanmış, insanca, kardeşçe yaşanılan bir Türkiye
umudu hepinize saygılar sunuyorum.
Bunu biz yapacağız, Siz yapacaksınız, hep beraber
yapacağız... Örgütlü toplum yapacak... Sendikalar
yapacak!
SUNUCU:
Sevgili Eşim; Ekmeğinde emek vardı,
Bir de alın teri,
Geride bırakmıştın artık, kederli günleri.
Gözlerin... Sözlerin...
Çok güzeldin.
Hayretle sorardım kendime,
Nasıl boş kalırdı yüreğin?
Günlerden bir akşamüstüydü.
Üstümde cesaretim yüklüydü.
Bir dakikanızı alabilir miyim dedim.
Genel Başkan Sayın Pevrul KAVLAK’a etkili ve bir o
kadar da duygulu konuşması nedeniyle teşekkür ediyoruz.
Ve şimdi de Türk-İş Genel Başkanı Sayın Mustafa
KUMLU’yu kürsüye davet ediyorum, konuşmalarını
yapmak üzere efendim…
11
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Bu kadar güzel bir şiirden sonra burada konuşmak
hayli zor değil mi? Değerli milletvekillerim, siyasi
partilerimizin değerli temsilcileri, Uluslararası Çalışma
Örgütü’nün değerli Türkiye Direktörü, TİSK’in değerli
Genel Başkanı, MESS’in değerli Genel Sekreteri
Konfederasyonumuza bağlı sendikaların değerli Genel
Başkan’ları, değerli yöneticiler, kadın kurultayımızın
değerli delegeleri, yazılı ve görsel medyamızın değerli
temsilcileri, değerli konuklar. Şahsım ve yönetim
kurulum adına hepinizi saygı ile selamlıyor, Türk Metal
Sendikamızın düzenlediği 17. Kadın Kurultayı’na
başarılar diliyorum. Kadın Kurultayı’nın değerli
delegelerini selamlıyorum. Hepinizin 8 Mart Dünya
Kadınlar Gününü en içten dileklerimle kutluyorum.
Yaşadığımız yerkürede adaletin ve barışın ancak ve
ancak kadına yapılan negatif ayrımcılığın son bulmasıyla
sağlanabileceğine olan inancımı dile getirmek istiyorum.
Biz erkekler anlamalıyız ki kadın yaratıcı gücü ve
yeteneğinin, kadın duyarlılığı ve sağduyusunun, kadın
şefkati ve merhametinin en küçük birimden devlet
yönetimlerine kadar her alana yansımasını engellediğimiz
sürece ne kadar çırpınırsak çırpınalım hayatın hiçbir
alanına kalıcı bir bolluk ve bereket kalıcı bir huzur ve
mutluluk getiremeyiz. Kadınlarına acı çektiren bir
dünyada erkeklerin ve çocukların mutluluğundan da
bahsedilemez. Bir ülkede kadına ilişkin sorunların
varlığı o ülkenin sosyal ve ekonomik yaşamının sorunlu
olduğunun en ciddi işaretidir.
Değerli delegeler, değerli katılımcılar, toplumsal olarak
kadınlar paylaşımcılığın, bilginin, fedakârlığın ilk
öğreticisidir. Kadının öğretmen olarak rolünün modern
dünya ancak kreşleri, çocuk bakımı ve eğitimleriyle
ilgili kurumları tesis edildikten sonra daha iyi fark
Mustafa KUMLU
Türk-İş Genel Başkanı:
12
değer kaybı yaratır.
edilebilmiştir. Kadınların toplum hayatında oynadığı rolü
belirtmek cinsiyet ayrımcılığına dayanan önyargıların
yıkılmış olması gerekmektedir. Kadınların insan yerine
bile konulmadığı toplumsal anlayışların çok gerilerde
bırakılması için büyük mücadeleler verilmiştir. Bütün
bunlara rağmen günümüzde de o karanlık dönemlerin
kalıntılarına sahip çıkan anlayış ve uygulamalara
rastlamak mümkündür. Bilhassa kadının çalışma hayatına
atılmasıyla birlikte karşılaştığı olumsuz tavırlar, kadın
emeğini ve bedenini istismar konusu yapan zihniyetler
toplumsal gelişmenin önündeki en büyük engel ve
sorun olarak durmaktadır. Kadının toplumsal hayata
katkılarından, ekonomik hayata katılımım yarattığı
değerin de fark edilmesi şarttır. Çalışma hayatında kadının
yer alması, insanın ve insan emeğinin özgürleşmesi
bakımından anlamlıdır, önemlidir ve gereklidir. Üretim
sürecinde yaşanan kadın istismarı o ülkenin gelişmişliği
açısından ciddi sorunlar olduğunun işareti sayılmalıdır.
Cinsiyete dayalı ayrımcılıkla kadın emeğinin istismar
edilmesi kadın kimliğine yönelik bir değersizleşme
problemine yol açmaktadır. Kadın emeğinin de daha
düşük ücretlendirilmesi doğrudan doğruya emeğe
yönelik bir saldırı anlamını taşımaktadır. Türkiye’de
cinsiyet ayrımcılığı özellikle belli bölgelerimizde
çocukların eğitim çağına adım atmalarıyla birlikte ortaya
çıkmaktadır. Cinsel kültürün eşitliği algılayamadığı
durumlarda, kız çocuklarının mağduriyeti temelinde
toplumsal gelişmenin önü kesilmektedir. Ülkemizde
eğitim sürecinde kızlarımızın erkeklere göre ikinci
planda kalması eğitimli kadın zekâsının toplumsal payda
içinde yer alabilmesine engel olmaktadır. Eğitilmiş kadın
sade emeğiyle değil bilgisiyle kazandığı nitelikleriyle de
topluma çok şey katabilir. Toplumun bunlardan mahrum
olması sadece bir ekonomik değer kaybı değil, sosyal
Değerli kadın delegeler hepiniz yaşıyor biliyorsunuz.
Hiçbirinizin işi işyerinde bitmiyor. Evlerinize
döndüğünüzde evinizdeki iş de sizi bekliyor. Eşiniz
bekliyor çocuklarınız bekliyor varsa yaşlı anneniz babanız
kayın peder kayınvalideniz bekliyor. Elbette eşiniz size
yardım etmeli ama maalesef çoğu erkek o bilinç düzeyinde
değiller. Temizlik, yemek. İş yerinde çalıştığınız süre
kadar evde de çalışıyorsunuz. Bu bakımdan kadının
iş sürecinde istismar edilmemesi psikolojik olarak
tüketilmemesi, onun ve varsa küçük çocuklarının her
türlü imkâna sahip olması fevkalade önemlidir. Çalışan
kadın sayısı ne olursa olsun işyerlerinde kreş imkânının
bulunması modern toplumlarda çoktan geride bırakılmış
bir sorundur. Oysa ülkemizde kadınlarımız maalesef
işyerlerinde kreş olmadığı yada kreş açmak için yeterli
sayıda kadın işçi bulunmadığı için evde çocuk bakmak
ya da çalışmak arasında bir tercih yapmak zorunda
kalmaktadır.
Şüphesiz sosyal devlet anlayışının en geniş bir şekilde
hayata geçirilmesi gereken alan; kadın ve çocuk alanıdır.
Kadınlarımızın tüm bu mağduriyetinden kurtarılması
gerekmektedir. Bu konuda devlete ve işverenlerimize
büyük görev düşmektedir. Türkiye Cumhuriyeti
yeryüzünde yasal platformda eşit işe eşit ücret ilkesini
ilk benimseyen ülkelerden birisidir. Buna rağmen
kaynağını anayasadan alan eşitlik ilkesi çoğu zaman
göz ardı edilmekte, kadın işçilerimiz ucuz emek, yedek
işgücü ve kayıt dışı istihdamın her türlü kuralsızlığına
mahkûm edilmektedirler. Biz işverenlerin bu zihniyeti
değiştirmelerini devletin de sosyal hukuk formatını
değiştirerek bu zihniyete karşı kadın emeğini koruyacak
bir yaklaşımı benimsemesi gerektiğini düşünüyoruz.
13
bir şeyi bağışlama tarzındaki yaklaşımlar hep tartışma
konusu olmuştur ve olmaya devam edecektir. Kadın
işgücünün ücretler içerisinde aldığı pay da bütün eşitlik
arayışlarımıza rağmen hak ettiği yerde değildir. Biz
bütün bu sorunlara rağmen Türkiye’nin potansiyeline
inanıyoruz. Bilhassa Türkiye’nin demokratikleşmesinin
önündeki engeller kaldırılıp demokrasi kurumlaştıkça
sorun çözme kabiliyetinin artacağına inanıyoruz.
Biliyoruz ki sosyal politika uygulamalarının yaygınlaştığı
bir zeminde kadın erkek tüm vatandaşlarımız daha mutlu
bir ülkede yaşamanın gururunu hissedecektir. Türk
Metal Sendikamız tarafından geleneksel olarak her yıl
düzenlenen Kadın İşçiler Büyük Kurultayı kadınlarına
sahip olduğu gücün fark edilmesinde önemli bir yer
tutmaktadır. Düzenlediği bu eşsiz kurultay nedeniyle
Türk Metal Sendika’mızı ve ülkemizin çeşitli yerlerinden
gelen bu kurultayın değerli delegelerini kutluyorum. Bu
duygu ve düşüncelerle başta kadın üyelerimiz olmak
üzere tüm kadınların dünya kadınlar gününü kutluyor
kadınlarımıza şükranlarımı, sevgilerimi ve saygılarımı
sunuyorum.
Unutmayalım ki kadını korumak çocukları korumaktır
aileyi korumaktır ve hatta erkekleri korumaktır. Değerli
delegeler biraz önce Sayın Başkan da altını çizdiler. Gazi
Mustafa Kemal Paşa kadınların hayatının her alanında
erkeklerle birlikte söz sahibi olması konusunda büyük
bir hassasiyet göstermiştir. O günlerden bugünlere Türk
ekonomisi ve sosyal hayatta pozitif birçok gelişme
yaşanmıştır. Ama bugün hala ülkemizin bir bölümünde
töre cinayetleri işlenmekte kadının bireysel varlığını hiçe
sayan zihniyetin bir ürünü olarak kadına yönelik şiddet
ülkemizde kol gezmektedir. Tüm bu olumsuz yansımaların
bertaraf edilebilmesinde yasal yaptırımların önemi çok
büyüktür ve hiç şüphesiz ki hayatın her alanındaki kadın
mağduriyeti karşısında yasalar bulunmalıdır. Ancak
görülmektedir ki kadına dair kimi sorunların nedenini
kadına bakış açısındaki çarpıklık oluşturmaktadır. En
mükemmel yasalar da çıkarılsa; kadını ikinci sınıf
vatandaş olarak gören zihniyet tarihe gömülmediği sürece
kadına ilişkin sorunların yaşanmaya devam edeceği
açıktır. Bu handikap’ı kalıcı bir şekilde aşabilmemizin tek
yolu eğitimdir. Yaşananlar çocuklarımızın ilköğretimden
başlayarak kadın - erkek eşitliği konusunda eğitilmesinin
zorunluluğunu ayrıca yetişkin eğitimleri konusunda
da sosyal sorumluluk projelerine yer verilmesinin
gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Değerli dinleyenler;
kadınların siyasal karar alma süreçlerinde yeterli
düzeyde bulunduğunu da söylemek mümkün değildir.
Çalışan kadınların başta sendikalar olmak üzere siyasi
partilerde, mecliste daha fazla yer aldığı bir Türkiye
hepimizin özlemidir. Bu elbette ki kotalarla sağlanabilir
ama belki daha anlamlı olanı kadınların eğitilmesinin
önündeki engelleri kaldırarak üretim sürecine daha
aktif katılımlarını sağlayarak daha fazla eşitlik imkânı
vererek sağlamamız olacaktır. Aksi takdirde kadınlara
SUNUCU:
Türk-İş Genel Başkanı Sayın Mustafa KUMLU’ya
teşekkür ediyoruz konuşmalarından dolayı… Ve şimdi
TİSK Yönetim Kurulu Başkanı ve MESS Yönetim
Kurulu Başkanı Sayın Tuğrul KUDATGOBİLİK’i davet
ediyorum kürsüye buyurun efendim.
14
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Sayın Milletvekillerim, değerli Türk- İş Başkanım,
ILO’nun çok değerli direktörü, değerli meslektaşım ve
Türkiye’nin en büyük Sendikası Türk Metal’in çok değerli
Başkanı Pevrul KAVLAK ve onun güzide insanları.
Ben biliyorsunuz 24 iş kolunu bir araya getiren
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun
Genel Başkanıyım. Ve Türkiye’deki bütün sendikal
hareketleri yakından takip eden bilgi sahibi olan
bir noktadayım. Yalnız bununla kalmayarak Avrupa
Birliği’nde Amerika’da diğer sendikaları da yakından
takip eden bir konumdayım. Çok iftiharla ve açıkça
söylüyorum ki Türk Metal felsefesinde bir işçi sendikası
yalnız bugünün değil yarının sendikacılığını kuruyor.
Yaptığı işler bakımından hizmetler bakımından değeri
bakımından yarını şekillendiriyor. Bu kurultayda bunun
bir değeri. Ben de Sayın Türk- İş Başkanım ve Pevrul
KAVLAK gibi 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüzü
candan kutluyorum. Hakikaten Amerika’da başlayan bu
hareket belki gecikmeyle bize geldi ama Cumhuriyeti
kuran Yüce Atatürk 1926 yılında daha Avrupa’nın hiçbir
ülkesi kadınına seçme ve seçilme hakkı vermediği yerde
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası kadınlara eşitlik, seçme
ve seçilme hakkı verdi bununla da iftihar ediyorum
Atatürk’le iftihar ettiğim gibi. Bugün ülkemizde
nüfusumuzun % 49,8’i yani yarısı kadınlardan meydana
geliyor. Yani iki bacağı olan bir atletin bir ayağı erkekse
bir ayağı kadın. Dolayısıyla biraz evvel gerek Pevrul
KAVLAK’ın söylediği gerek Mustafa KUMLU’nun
söylediği kadın istihdamının ülke ekonomisindeki
gelişmesi ve yarına bakışı kaçınılmaz bir önem kesp
ediyor. Gene istatistiklere baktım arkadaşlarımın bana
Tuğrul KUDATGOBİLİK
TİSK ve MESS Yönetim Kurulu Başkanı
15
çocuğumuz tek kızımız Zeynep KUDATGOBİLİK. O da
üçüncü kadın olarak hayatıma girdi. Anam karım kızım
şimdi iş orada bitmedi bir de torun geldi dört yaşında
Leyla o şimdi dede dediği anda her şey duruyor. Ama
bugün burada bu muhteşem kurultayda gördüm ki benim
artık hayatımda 4 kadın yok. Bütün çalışan kadınlarımız
sizler varsınız. Sizlere de gönlümü açıyorum. Değerli
arkadaşlar Türkiye’nin yüz akı önümüzdeki devredeki
çalışmalarımız olacaktır. Bugün 126 ülkeye sanayi
mamulü satıyoruz. Japonya’dan ABD’ye kadar Avrupa
birliğinden Endonezya’ya kadar her yerde Türkün
ismi var türkün üretimi var türkün hizmeti var türkün
dünya kalitesindeki ve fiyatındaki ürettiği malın gücü
var. Bunları sizler yapıyorsunuz. Bunun için size
şükran borçluyum. Türk kadınları ve Türk erkekleri
Türk çalışma hayatının yüz akı olmuşlardır. Ve bizi
bugün iftihar ettiğimiz dünyanın 16. büyük ekonomisi
Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi haline getirmiştir. Bunla
iftihar ediyorum ama bunu yeterli görmüyorum. Türkiye
ilk on dünya ülkesi içine girmelidir önümüzdeki beş yıl
içinde. Bunu yapabilmek içinde %28 istihdama katılan
kadınlarımızın hiç olmazsa %38’lere, % 40’lara,%
45’lere varacak şekilde bir istihdama getirilmesi
lazım. Bunun için iki vazife bize düşüyor. Pevrul
KAVLAK’ın söylediği bunun eğitimi için müşterek olan
programlarımızı zenginleştirmeli ve kadınları ön plana
almalıyız. İki bu istihdam edilmiş olan kadınlarımızın da
kadın erkek eşitliğinin bütün hüviyetlerine sahip olarak
hakiki anlamda sanayi içinde eşit bireyler olduğunu lafta
değil hakikatten iş yerine getirecek şekilde ispat etmemiz
lazım. O bakımdan önümüzdeki sözleşmenin Türkiye’nin
en büyük sendikasıyla yapacağımız müzakerenin çok zor
hazırladığı konuşmada bu 49,8 nüfusumuzu teşkil
eden kadınlarımıza karşı 2011 verilerine göre % 28,8
istihdamda kadınlarımız yer almış. Yani elliye karşı yirmi
sekiz bu yeterli değil. Asla yeterli değil. Ve burada ortaya
çıktı ki Türkiye’nin en büyük sendikasının lideri olan
Pevrul KAVLAK bu konuda aktif davranacak ve bizi de
aktif davranmaya itecek.
Değerli kurultay üyeleri, benim zorluğumu Pevrul
KAVLAK’ı dinledikten sonra anlamışsınızdır. Türkiye’nin
en büyük sendikasıyla muhatap oluyorum MESS’te.
İşyerlerimizin %92’si Türk Metal’de, bununla da iftihar
ediyorum ama böyle bir Başkan’la böyle kuvvetli bir
Türk-İş’in Başkanıyla kavga etmekten de emin olun
çok zevkli bir tat alıyorum. Evet, büyük sendika, büyük
insan, büyük emel, büyük ideal bu işin ayrılmaz parçası.
Sayın Pevrul KAVLAK burada bir söz verdi dedi ki; Türk
Metal’in Başkanı olarak önümüzdeki devrede kadınların
iş hayatındaki bütün alanlarda eşit bazda yer almaları ve
haklı olan tespitlerin yerine gelmesi için var gücümle
çalışacağım dedi. Ben de Pevrul KAVLAK’ın sözüne
iştirak ediyorum ben de Türk İşverenlerinin Başkanı
olarak Türk kadınını yüceltmek için her şeyi yapacağım.
Değerli arkadaşlarım benim hayatımda dört kadın
çok mühim rol oynadı. Bir tanesi rahmetli anam, beni
doğurdu yetiştirdi yemedi yedirdi besledi bugünlere
gelmeme sebep olan insan. Bu sene kaybettik acısı hala
içimde. İkincisi aramızda bulunan 40 senelik karım Jale
KUDATGOBİLİK. Bir opera sanatçısı bir sanatçısı, bir
sanatçı. Bir sanatçıyla evli olmanın bir kültür kadınıyla
evli olmanın zorluğunu bilerek ama keyfine de vararak
onunla bir 40 sene yaşadım. Üçüncü kadın müşterek
16
SUNUCU:
geçeceğini biliyorum. Çok büyük haklar için mücadele
edeceğinizi biliyorum.
TİSK ve MESS Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Tuğrul
KUDATGOBİLİK’e teşekkür ediyoruz. Konuşmalarımız
devam edecek. Divanın oluşturulması için şimdi Kadın
İşçiler 17. Büyük Kurultayı divan üyelerini divana davet
edelim. İzmir 2 No’lu Şubeden Elvidan KATI, Çerkezköy
Şubeden Pınar GÜZEL, İstanbul Anadolu Yakası
Şube’sinden Yeşim EREN, Bursa üç No’lu Şubeden Esra
ULUKAYA ve Manisa Şubeden Hülya BAĞCIBAŞI
buyurunuz. Ve değerli konuklar sevgili emekçi kadın
kardeşlerim şimdi Uluslararası Çalışma Örgütü
Türkiye Direktörü Sayın Ümit EFENDİOĞLU gelecek
konuşmalarını yapmak üzere, buyurunuz efendim.
Biz et ve tırnağız. Biz artık rekabeti işçi işveren arasında
değil uluslar arası arenada görüyoruz. Bugün birliktelikten
bu noktalara geldik. Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi
olduk. Avrupa bizi şu anda içine almaktan korkuyorsa
Avrupa’nın sevk idaresinde 3. büyük ülke karar mevkiine
gelen olacağımızdan korktuğu içinde. Almanya, İngiltere
Türkiye birleştiği anda Avrupa için karar verecek hale
gelecektir. Dolayısı ile bu gücümüzün bu aklımızın bu
bizi yarına taşıyacak büyüklüğün hesabını bilerek hareket
etmeliyiz. İşçilerimiz bizim en kıymetli ürünlerimizdir.
En kıymetli insanımızdır. Çünkü onlar olmasa biz
olmayız. Ben bunu ilk defa söylemiyorum Türk işçi
hareketi, Türk Sendikalı İşçi Hareketi Türkiye’ye bir
müspet nüve getirmiştir. Dün gece toplu iş sözleşmesi
yasasının yapılması konusunda Sayın Kumlu ile beraber
gece iki buçuğa kadar çalıştık. Ve işin %75’ini, seksenini
bitirdik. Bugün devam edeceğiz inşallah pazartesi günüde
yüce meclise yeni kanunlar inmiş olacaktır. Bu kanunlar
Türk sendikalizmine çalışma hayatına büyük yenilikler
getirecektir büyük imkânlar getirecektir. Büyük sendika
Tük Metal daha büyüyecektir.
Değerli delege arkadaşlarım sizlerle beraber olmak
hakikaten bana çok büyük keyif veriyor. Söylediğim
nüfusumuzun yarısı Türk kadınlarımız ve bu gücü
büyük imkânı erkeklerle beraber eşit şekilde sanayiye
yansıtmamız ve gelişmemizin temelini teşkil etmemiz
lazım. Türk kadınlarına inanıyorum güveniyorum ve 8
Mart kadınlar gününü kutluyorum. Hepinize merhaba
tekrar…
17
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Değerli Milletvekilleri, değerli Türk- İş Başkanı, değerli
TİSK Başkanı, değerli Türk Metal Sendikası Başkanı,
Türk- İş’e bağlı sendikaların değerli Başkanları, değerli
misafirler ve bugünün sahibi olan değerli emekçi
kadınlar, öncelikle 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde
17. Kadın İşçiler Büyük Kurultayında sizlerle birlikte
olmaktan duyduğum mutluluğu dile getirmek istiyorum.
Sizleri Uluslararası Çalışma Örgütü ve şahsım adına
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Benden önce yapılan bu
kadar güzel konuşmaların ardından Sayın KAVLAK’ın
başladığı Sayın KUMLU’nun devam ettirdiği Sayın
KUDATGOBİLİK’in güzel bir şekilde sürdürdüğü
bütün önemli konulara değinilen konuşmalardan sonra
önümdeki notlara ne kadar bağlı kalacağım bilmiyorum.
Ama sizlerle yine de paylaşmak istediğim Uluslararası
Çalışma Örgütü adına altını çizmek istediğim önemli
konular var. Küresel krizin olumsuz etkilerinin gölgesinde
geçirdiğimiz son yıllar istihdamda yaşanan kayıplar ve
gelir dağılımındaki dengesizliklerle birlikte toplumsal
cinsiyet eşitsizliklerini de daha çarpıcı bir biçimde gözler
önüne seriyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği denildiğinde
de en önemli konu başlıklarından birisi de elbette ki
kadınların istihdamı ve kadınların çalışma yaşamındaki
eşit, ayrımcılıktan uzak ve iyi koşullarda çalışmaları.
Kadın istihdamı Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin belki de
en önemli bileşeni. ILO’nun 2011 yılında yayınladığı
Küresel İstihdam Raporu verilerine göre bugün
çalışma koşullarının en kötü olduğu güvencesiz işlerde
çalışanların sayısı dünyada küresel ölçekte bir buçuk
milyarın üstünde. Bu rakam dünyadaki iş gücünün
toplam yarısına tekabül etmekte. Ve bu rakamın büyük
bir kısmını da maalesef kadınlar oluşturmakta. ILO’nun
2010 yılında işgücü piyasasında kadın raporunun
verilerine göre kadınlarla erkekler arasında iş gücüne
katılım oranları arasında kadınların aleyhine hala yirmi
altı puanlık bir fark bulunmaktadır. Yani erkeklerin iş
gücüne katılma oranı küresel ölçekte %77. Kadınların iş
ÜMİT EFENDİOĞLU
ILO Türkiye Direktörü:
18
Bugün kadınlarımızın yaklaşık %40’ı tarım sektöründe
çalışmakta. Ancak ne yazık ki tarımda çalışan kadınların
çok önemli bir kısmı ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta.
Kadın istihdamının değerlendirilmesinde dikkate
alınması gereken bir diğer önemli nokta kadınların
ağırlıklı olarak kayıt dışı sektörde çalışma koşullarının
görece kötü olduğu düşük ücretli ve güvencesiz işlerde
çalışıyor olmaları. Ülkemizde istihdam edilen kadınların
yarısından fazlası tam olarak %57,8’i eşlerinden dolayı
sağlık sigortasına sahip olmaları sebebiyle kayıtsız
ve sosyal güvencesiz çalışıyor. Oysaki istihdam
olanaklarıyla sağlanmak istenen kadının ekonomik
anlamda güçlenmesi sadece hane halkının gelir artışıyla
değerlendirilmemeli aynı zamanda kadınların ekonomik
ve sosyal açıdan güçlenmesinin sunduğu katkılar
üzerinden değerlendirilmelidir. Bu nedenle kadınlar
için yaratılacak istihdam olanakları; insana yakışır iş
çerçevesine uygun olduğu, kadınları toplumsal açıdan
güçlendirecek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak
bütüncül politikaları içerdiği takdirde, gerçek anlamda
sürdürülebilir kalkınmadan söz edilebilir. Var olan
mevcut durumun düzeltilmesi yönünde Türkiye’de ciddi
adımların atıldığını ve bu gelişmeleri memnuniyetle
karşıladığımızı özellikle belirtmek isterim. 2008-2010
yılları arasında yürütülen ve istihdam paketi olarak
bildiğimiz 5763 sayılı yasayla kadınların istihdamını
teşvik etmek için sigorta prim teşvikleri uygulandı.
Bununla Ocak 2011 yılı itibariyle 32.831 kadına yeni
istihdam olanağı sağlandı. Bu yasanın sunduğu teşvik
prim olanakları 6111 sayılı yasayla yeniden düzenlendi
ve süresi de 2015 yılına kadar uzatıldı. Bununla birlikte
2010 yılında çıkartılan Başbakanlık genelgesiyle kadın
istihdamının teşvik edilmesinin gerekliliğinin altı çizildi.
Bu genelgeyi takiben 2011 yılında bir diğer başbakanlık
genelgesi çalışma yaşamının önemli bir problemi haline
gelen işyerinde şiddet, mobbing ve cinsel taciz konularına
da gerekli önlemlerin alınması gereğini belirtti.
gücüne katılma oranı küresel ölçekte %51. Bu müthiş bir
uçurum. Şimdi Türkiye’ye döndüğümüz zaman benden
önceki konuşmacılar defaten dile getirdiler. Dünyanın
16. Büyük Ekonomisi olmasına karşın ne yazık ki
insani kalkınma ve toplumsal cinsiyet eşitliği endeksine
bakıldığında Türkiye oldukça alt sıralarda yer almakta.
Oysaki kriz dönemi sonrasında bile büyüme rekorları
kırmış bir ülke olarak Türkiye’nin başta kadınlar olmak
üzere çok değerli bir insan kaynağı rezervi bulunmakta.
Peki, biz bu kaynağı yeterli ve verimli bir şekilde
kullanabiliyor muyuz? Türkiye İstatistik Kurumunun
verilerine göre bu kaynağı yeterince kullanamadığımız
açıkça görülüyor. Neden Sayın KUDATGOBİLİK’
de ifade etti. Artışa rağmen kadınların işgücü katılım
oranları kriz sonrası artışa rağmen şu anki seviye iş
gücüne katılım oranı %28, istihdam oranı %25,6. Kadın
istihdamında gözlenen artış kayda değer olmakla birlikte
son verilerde göstermektedir ki Türkiye’de hala dört
kadından biri istihdam ediliyor ki, bu çok vahim bir
rakam. Yani nüfusumuzun yarısını oluşturan ve gerek
ekonomik gerekse de sosyal kalkınma için çok değerli
bir kaynak olan kadınlarımız hala evlerin kapalı kapıları
ardında kalmakta. Kadın istihdamının %52 olduğu
İspanya, %46 olduğu İtalya; %59 olduğu Fransa, %66
olduğu Almanya gibi ülkelere baktığımızda Türkiye’nin
ne kadar geride kaldığı daha da net görülmekte. 2011
yılı verilerine göre baktığımızda %71,7. Bu erkeklerin
iş gücüne katılma oranı Türkiye’dekinden söz ediyorum,
kadınların % 28,8. Uçurum çok çok büyük. İstihdam
oranı aynı şekilde erkeklerde %65,1, kadınlarda %25,6
çok büyük bir uçurum. Kadınların işsizlik oranlarında
son yıllarda düzenli bir düşme eğilimi yaşanmış olmasına
karşı 2011 yılında kadın işsizlik oranı %11 civarlarında
gerçekleşmiş ancak bu rakam tarım dışı işsizlik oranları
dikkate alındığında %17,7 ye çıkıyor.
Hepimizin çok iyi bildiği üzere ülkemiz de kadınların
en çok istihdam edildiği alanlardan birisi tarım sektörü.
19
sözleşmelerinin ve standartlarının önemli bir yol haritası
çizdiğini özellikle vurgulamak isterim. Türkiye ILO’nun
kadın erkek eşitliğini sağlayan ve kadın istihdamını
teşvik eden 100 Sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi’ni,
111 Sayılı Ayrımcılık Sözleşmesi’ni, 122 Sayılı
İstihdam Politikası Sözleşmesi’ni ve 142 Sayılı İnsan
Kaynaklarının Geliştirilmesi Sözleşmesi’ni onaylayan
ülkeler arasındadır. Ancak hemen belirtmeliyim ki;
Türkiye annelik iznini güvence altına alan ve toplumsal
cinsiyet eşitliği konusunda önemli kazanımlardan biri
olarak görünen 183 sayılı Annelik Hakkının Korunması
ILO sözleşmesine ve kadınların yoğun olarak yer aldığı
ev eksenli çalışanların haklarını güvence altına alan 177
sayılı Evde Çalışma Sözleşmesini henüz onaylamamıştır.
Umuyoruz ki kadınların istihdamında önemli bir yere
sahip olan bu sözleşmelerde en kısa zamanda Türkiye
tarafından onaylanacaktır. Sözleşmelerin yanı sıra ILO
herkese yakışır çalışma ve yaşam hakkının sağlanabilmesi
amacıyla dünyanın pek çok ülkesinde insana yakışır işülke programları yürütmektedir. Bu kapsamda Türkiye
ve ILO arasında 2009 yılında insana yakışır iş-ülke
önceliklerine ait bir mutabakat imzalanmış. Kadın
istihdamının arttırılması konusu da öncelikli alanlardan
bir tanesi olarak belirlenmiştir. ILO Türkiye Ofisi olarak
biz de bu konuda gerekli teknik desteği çeşitli projeler
yoluyla sağlıyoruz ve sağlamaya devam edeceğiz.
Geçtiğimiz yıl kurulan Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’nın da kadın istihdamının arttırılması ve çalışma
yaşamında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması
konusunda gösterdiği hassasiyeti ve yoğun çabalarını
büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Bu çerçevede Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın geçtiğimiz haftalarda
gerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, gerekse
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile imzaladığı
protokollerin kadın istihdamının geliştirilmesi yönünde
önemli adımlar olduğunu düşünüyoruz. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile imzalanan protokolde
düzenlenecek mesleki eğitim programlarına kadının
insan hakları ve çalışma hakları konusunda eğitim
modüllerinin eklenmesine ve kadınların sosyo - ekonomik
konumlarının güçlendirilmesi yönünde çalışmaların
koordineli olarak yürütülmesine karar verilmiştir. Yine
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile imzalanan
protokol ile kadınların yoğun çalıştığı sektörlerde ve
organize sanayi bölgelerinde çalışan kadınlar için kreş ve
çocuk bakım hizmetlerinin verilmesi konusunda işbirliği
yapılmasına karar verilmiştir. Çocuk ve yaşlı bakımı
konusunda sağlanan hizmetlerdeki yetersizlikler kadın
istihdamının arttırılması konusundaki ciddi engellerden
birini teşkil etmektedir. Bu anlamda bu protokolün
önemli katkılar sunacağını umuyoruz. Hükümetin
2023 hedeflerinde öngörüldüğü üzere kadınların
işgücüne katılım oranının %35’lere çıkarılması hedefini
önemsediğimizi ve bu alanda atılacak her adımı yakinen
takip ettiğimizi belirtmek isterim. Ancak şunu özellikle
vurgulamak isterim ki; sürdürülebilir bir kalkınma ve
kadınların sosyo-ekonomik konumunun güçlendirilmesi
için sadece kısa vadeli çözümler yeterli olmayacaktır.
Bunun için ILO’nun insana yakışır iş perspektifini
dikkate alan kadınlara güvenceli ve insana yakışır iş
olanakları sunan ve aynı zamanda toplumsal cinsiyet
eşitliği anlayışını toplumda yaygınlaştıran politikaların
istikrarlı olarak sürdürülmesi gerekir. Bu konuda ILO
Biliyorsunuz 2011 yılının haziran ayında düzenlenen
100. uluslar arası çalışma konferansında dünyada
50 milyondan fazla kadının istihdam edildiği ev
hizmetlerinde çalışanların haklarını güvence altına alan
189 Sayılı Ev İşçileri İçin İnsana Yakışır İş Sözleşmesi
ve 201 sayılı tavsiye kararı, konferansa katılanların oy
birliğiyle kabul edildi. 189 sayılı ev işçilerine sunduğu
güvenceler ve çalışma yaşamının görünmez emekçileri
olan ev işçilerini görünür hale getirmesi nedeniyle çok
önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de çalışan kadınların
büyük destekçisi olan ve nerdeyse her ailenin belli
20
ama aynı zamanda karar mekanizmalarında da seslerini
duyuracak güce sahiptirler. Ancak bunun için gerek işçi
sendikalarının gerekse işveren örgütlerinin gerekli çabayı
göstermesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Ancak sendikalı
kadın işçi sayısının arttığı, kadınların sendikaların karar
mekanizmalarında yer aldığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği
yaklaşımının sendikaların politikalarına içselleştirildiği
ölçüde adil ve eşitlikçi bir çalışma yaşamından
bahsedebiliriz. Bu nedenle sendikalarımıza ve işveren
örgütlerimize çok ciddi görevler yeniden hatırlatmak
isterim ki bu sabah yapılan konuşmalardan duyduğumuz
kadarıyla da bu konuda çok önemli sözler verildi bu
da bizi çok mutlu etti. Konuşmamı sonlandırırken ILO
Anayasasının en önemli mesajlarından biri olan sözün
altını çizmek istiyorum. Emek bir meta değildir. Bu söz
ILO’nun üzerine kurulduğu sözdür. Uluslararası Çalışma
Örgütü ve şahsım adına tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya
Kadınlar Gününü yürekten kutluyor ve insana yakışır
iş olanaklarının yaygınlaşacağı, daha eşit bir çalışma
yaşamını birlikte kurabilmek ümidiyle hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
dönemlerde yardımına başvurduğu ev işçileri çalışma
yaşamımızın en önemli belki de en görünmez parçasını
oluşturmaktadır. Bu yönüyle 189 Sayılı Sözleşme çok
özel bir anlama ve öneme sahiptir. Türkiye’nin de en
kısa sürede bu sözleşmeyi onaylayarak ülkede çalışan
binlerce kadın işçisinin haklarını güvence altına almak
için önemli adımlar atacağını umuyoruz.
Konuşmamı bitirmeden önce iki önemli konuya daha
değinmek isterim. Bu yıl genel merkezimiz 8 Mart
Uluslararası Kadınlar Günü kutlamaları için özel bir
temayı seçti. Kırsal alanda çalışan kadınların haklarının
korunması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması
ülkemizde olduğu gibi dünyada da kadınların çok önemli
bir kısmı hala kırsal alanda sosyal güvenceden ve çalışma
haklarından mahrum olarak çalışmaktadır. Kadınların
ücretsiz aile işçisi olarak ve sosyal güvenceden yoksun
bir şekilde çok zorlu koşullarda çalıştığı hepimizin
bildiği bir gerçek. Dünyadaki yoksulların % 70’inin
kırsal kesimde yaşadığı ve yaşanan yoksulluktan en
çok kadınların ve genç kızların etkilendiği dikkate
alınırsa, bu alanda çok acil önlemlerin alınması gerektiği
aşikârdır. Bu nedenledir ki tarım sektöründe insana
yakışır çalışma koşullarının sağlanması ve kadınların
dezavantajlı konumlarının giderilmesi amacıyla
öncelikle bir tarım iş kanuna acilen ihtiyaç vardır. Bu
konuda en kısa zamanda gerekli adımların atılacağını
umuyoruz. Üzerinde özellikle durmak istediğim son
konu ise toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması
konusunda sendikalara düşen görev elbette ki en büyük
sendika olarak ve siz kadın emekçilerle paylaşmak
istediğim belki de en önemli konu bu. Üzülerek altını
çizmek isterim ki ülkemizde sendikaların karar alma
mekanizmalarında parmakla sayılacak kadar az sayıda
kadın yer almaktadır. Oysaki sendikalar kadınların
karar mekanizmalarında yer alabileceği ve kendilerine
en doğrudan ifade edebilecekleri örgütlerin başında
gelmelidir. Biliyoruz ki kadınlar sadece üretimde değil
SUNUCU:
Değerli misafirler ILO Türkiye Direktörü Sayın Ümit
EFENDİOĞLU’na teşekkür ediyoruz. Şimdi de TBMM
çatısı altında kadın sorunlarının çözümü için çalışan iki
çok değerli milletvekilimiz de aramızda desteklerini
bizden esirgemediler kurultayımıza katıldılar buradalar.
Şimdi sırayla çağıracağım onları. Cumhuriyet Halk
Partisi Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan YÜCEER’i
ilk olarak alıyoruz buyurunuz.
21
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Evet, kıymetli milletvekilim, çok değerli Sendika
Başkan’larımız, temsilcilerimiz yöneticilerimiz ve güzel
vatanımızın birbirinden güzel illerinden gelen ve bu
kurultayı oluşturan emekçi kadınlar; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Öncelikle geçmişten bugüne kadın
mücadelesine destek veren tüm sivil toplum kuruluşlarına
sendikalara örgütlere ve herkese teşekkür ediyorum. 8
Mart kadınların hak ve eşitlik taleplerini dile getirdiği
sadece kadın olmaktan dolayısıyla yaşadığı sorunlara
dikkat çekmek istedikleri bir gün. 1977 yılında Birleşmiş
Milletlerin 8 Mart’ı kabul ettiği sıralardan çok uzun yıllar
43 yıl önce Türkiye Cumhuriyetinde kadınlar seçme ve
seçilme hakkına sahipti. Kadınlarımızın seçme ve seçilme
hakkına sahip olduğu zamanlarda İtalya, Fransa, İrlanda
gibi ülkelerde kadınlar henüz seçme ve seçilme hakkına
sahip değillerdi. Hatta İsviçre’de kadınlar 1971 yılında
elde ettiler. Evet, sadece seçme ve seçilme hakkıyla
yetinmemiş Cumhuriyet. 1926 yılında yasalarla medeni
kanunumuzla kadınların yasalar önündeki eşitsizliğini
giderdi. 19 yy.da yaşamış İngiliz filozof ve ekonomist John
Stuartt Mill ‘bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz,
derhal kadınların yaşam seviyesine bakın demiş’. Ve
1865 yılında parlamentoya girdiğinde kadınların oy
kullanmasına dair tasarı hazırlamış. Sonuç 194 hayır
73 evet. Peki, bugün durumumuz ne. Cumhuriyetin
ilanından sonra tabiî ki kadınların süratli reformlarıyla
beraber aynı gelişme çizgisini sağlayamadık ama gerek
uluslar arası sözleşmelerde, gerek yasal mevzuatımızda
kadına şiddeti önlemek adına kadın hakları adına bir sürü
düzenleme yaptık. Ancak şu an 550 milletvekili arasında
79 kadın milletvekiliyiz. 1935 yılında kadınların ilk
meclise girdiğinde kadınların sayısı 18 milletvekili yani
bunu bir gelişmişlik olarak algılayamayacağımız kadar
düşük bir oran. Ama şu an biraz önce örnek verdiğimiz
ülkelere baktığımızda kadınların meclisteki temsili %
40’ların üzerinde. Şu an her üç kadından biri şiddete
uğruyor. Son 7 yılda kadınlara uygulanan şiddet on dört
kat artmış. Beş kadından biri okuma yazma bilmiyor.
Sadece eğitim seviyesi düşük kadınlar değil, daha
yüksek seviyede eğitim almış kadınların on tanesinden
Candan YÜCEER
CHP Tekirdağ Milletvekili:
22
üçü şiddete, cinsel tacize uğruyor. Her 10 kadından biri
gebeliği boyunca şiddete uğramış. Kadına şiddet en sık
rastlanan insan hakları ihlali ama en az cezalandırılanı.
Biraz önce kıymetli konuşmacılar bu oranları verdiler.
İnsani gelişmişlik raporlarını, kadın erkek eşitliğindeki
durumumuzu, kadınların ekonomideki istihdamdaki
yerinin oranlarını. Maalesef bugünkü durumumuz çok
acı verici. Konu insan hakları, demokrasi, kadın erkek
eşitliği, insani gelişmişlik kadınların siyasetteki temsili
olunca Türkiye dünyanın en son sıralarında listelerde
yerini hemen alıveriyor.
çalışılmaktadır. Oysaki her hangi bir inanç sistemi; her
hangi bir siyasi anlayış gelenek töre bu cinayetlerin
sebebi olamaz. Değerli arkadaşlarım kadın hakları
konusunda istediğimiz hedeflere ulaşamıyoruz çok çaba
gösteriyoruz, yasalar hazırlıyoruz. Sözleşmeler imza
atıyoruz, eğitimler yapmak istiyoruz ama olmuyor.
Bunların bir sebebi de kadınların kendi gücüne kendi
haklarına sahip çıkamaması. Ama bunu düşünecek
irdeleyecek gerektiğinde buna karşı duracak eğitimden
yoksun bırakılıyor. Kendisine aile içinde toplum içinde
siyasette her alanda biçilen rolleri kabul ediyor. Kabul
etmek zorunda bırakılıyor. Bakın yaşadıkları şiddeti
kimseye anlatamayan kadınların oranı % 48,5, yaşadığı
şiddete bırakın yeter artık dur demeyi yaşadığı şiddeti
anlatamıyor bile kadın. Utanıyor, korkuyor. Aslında
bu utanç demokrasiyi sindirememiş sosyo-kültürel
oluşumunu tamamlayamamış, fizik gücünü akıl gücünün
önüne geçiren bu kişilerin ve toplumun yarısı olan
kadınların can güvenliğini haklarını kötü muameleye
maruz kalmamasını sağlayamayan devletin utancıdır. Bu
utanç biz kadınların utancı değildir. Öpülesi ayakları olan
analarımız deriz, kadın ailenin direğidir deriz. Ancak aile
içi şiddet korkutucu boyutlarda kadın toplumun yapı
taşıdır. Kadın olmazsa olmaz deriz, ama toplumsal alanda
kadınlar var yok arasındayız. Kadın bütün siyasiler, siyasi
partiler, başkalarına dönüp der ki biz bu kadınların partide
sahada özverili çalışmasına borçluyuz kadın kollarımızın,
kadın üyelerimizin. Ama dönüp bakın siyasi partilere ne
yönetiminde ne karar organlarında yetercine kadın yoktur.
Dedim ya 550 milletvekili arasında 79 kadınız. Tüm
kabinede bir tane kadın bakanımız var. Maalesef onunda
bakanlığının adında kadın adı yok. Ama dün inen bir tasarı
olduğunu söyledim ailenin korunması ve kadına şiddetin
önlenmesine dair kanun tasarısı. Bu tasarının amacı,
kadını korumak, aile içi şiddeti, kadına şiddeti önlemek.
Ama bu tasarının adında kadın yok. Bu tasarının adı
ailenin korunması. Ancak biz şunu her zaman söylüyoruz
gurur duyuyoruz ailemiz bizim kutsalımız. Önceliğimiz,
ailemiz yuvamız yavrularımız söz konusu olunca akan
sular durur hepimiz için böyledir. Ama bu demek değildir
Peki, mevcut yasalarımız düzenlemelerimiz uluslar arası
sözleşmelerin altında imzalarımız var ve şu an meclise
dün gelen bir tasarımız var. Bu tasarıyla güzel olumlu
gelişmeler de yapılmaya çalışılıyor. Peki, bu oranları
neden lehimize çevirmiyoruz biz. Bu kadar çabaya
rağmen. Neden bu kadar şiddet, bu taciz bu cinayetler.
Bizim sorunumuz ne. Çünkü uygulanmayan, kâğıt
üzerinde kalan sözleşmeler ve yasalar bu sorunları
çözemiyor. Sorun toplumsal kanayan bir yaraya
dönüşüyor. Bakın bu sorunların asıl nedeni kadın erkek
ayrımcılığı. Aslında kadınlar bir takım kanunlardan daha
çok, sosyal ve kültürel zorluklarla karşılaşıyor. Kadına
yönelik ayrımcılık hayatın her aşamasında kendini
gösteriyor. Kız çocuğuna doğduğu andan itibaren
başlayan bu ayrımcılık onun yaşamı boyunca sürüyor.
Ataerkil bir aile ve toplum yapısına sahip ülkemizde gerek
bu düşünce yapısıyla gerekse ekonomik sebeplerle kız
çocuklarının eğitimi ikinci plana atılıyor. Kız çocukları
daha ergenlik çağında kendinden yaşça büyük erkeklerle
evlendiriliyor, hatta satılıyor. Kız çocukları erkek
kardeşleri kadar sevgi görmüyor ama aile bireylerinden
baskı taciz şiddet görüyor. Yeterince eğitim olanaklarından
faydalanamayan, hayatı boyunca ayrımcılığa maruz
kalan bu kadınların çalışma hayatında başarılı olması
aile yaşantısında mutlu olması beklenemez. Bildiğiniz
gibi hemen hemen her gün bir iki kadın aklın, vicdanın,
dinimizin kabullenemeyeceği şekillerde katledilmektedir.
Bu yaşadığımız vahşet, namus adı altında töre adı altında
isimlendirilerek normalleştirilmeye, meşrulaştırılmaya
23
ki ailenin tüm sorumluluğunu manevi yükünü kadınların
omzuna verin üzerine gir de baskı şiddet taciz uygulayın.
Bu aileyi korumak değil. Bunun adı, ne yaşarsan yaşa,
ne görürsen gör, bu aileyi koru demek. Bunun adı bu.
Ancak bu sağlıklı bir yaklaşım değil, çünkü bu aile
sağlıklı bir aile değil. Bu ailede yetişen çocuklar sağlıklı
yetişmeyecektir. İşte bizim karşı çıktığımız nokta bu.
Kadının adını kadın kelimesini kullanmaktan bile imtina
eden bir zihniyet ile mücadele. Ve toplumsal zihniyet
dönüşümünü sağlamaktır bence. Çünkü kadının adını
varlığını silmek yerine kadının her alanda var olmasını
sağlayabilmek lazım. Dolayısı ile kadın sadece aile ve
sosyal politikalar içine hapsedilmemeli, kadının sadece
aile içindeki sorunu görülmemeli. Kadının aile dışındaki
sorunları da görülmeli. Yok, sayılmamalı, çünkü kadın
hakkı insan hakkı demektir. İnsan hakkı demek sosyal,
siyasal, toplumsal, aile ortamı her alanı kapsar. O yüzden
kadın hakkı aile içine hapsedilmemelidir.
varım demek kendi ayakları üzerinde durmak zorunda.
Kadınların sosyal statüsünü iyileştirilmesi toplumsal
alanda ben ön seçimle gelen bir milletvekiliyim, evet
mücadele ettik yarıştık ve sandıktan çıktık ama ben
biliyorum ki bütün kadınlar benim kadar bu şansa sahip
değil. Belki eğitime ulaşmış değil belki eşinden benim
kadar destek görmüş değil. Bu yüzden toplumsal alanların
her alanında kotalar dahil kadınlara pozitif ayrımcılık
uygulanmalıdır. Her alanda siyasette yönetimlerde karar
aşamalarında kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.
Çünkü bir maratonu koşmaya aynı çizgiden başlamazsanız
bu yarış adil bir yarış olmaz. Bizim şu an verdiğimiz
yarış adil değil, ilk önce eşitleyeceksiniz hep beraber
mücadeleye devam edeceğiz erkeklerle. Biz CHP olarak
taahhüdümüz düşüncemiz şu kadınların önündeki tüm
engellerin kaldırılması. Kadın erkek tüm yurttaşların her
alanda eşit olduğu bir Türkiye’de yaşamak. Bunun için 78
yıl önce nasıl kadınlara seçme ve seçilme hakkı vererek o
dönem sorumluluğumuzu yerine getirdiysek, geçtiğimiz
haftalarda gerçekleştirdiğimiz yeni tüzüğümüzde
kadınlara %33 kota yaparak kısmen de olsa eşitliğimizi
sağlamaya çalıştık. Kadına yönelik atılan bu olumlu adımın
diğer siyasi partilere de örnek olmasını diliyorum. Biz
kadın hakları alanında eksiklerimizi gerçekleştirmemiz
gerekenleri bu süreçte konuşuyoruz düşünebiliyoruz bir
vesile oluyor. Umarım 2012 yılındaki bu vesileyi en iyi
şekilde hep beraber değerlendirebiliriz. Cümlelerime
son verirken ayrımcılığın olmadığı, ötekileştirmenin
olmadığı, insanların eşit hak ve özgürlüklere sahip
olduğu kadınlara yönetimin her aşamasında daha çok
temsil edildiği bir Türkiye’de yaşamak umuduyla başta
fedakâr analarımız olmak üzere tüm emekçi kadınların
Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. Sağ olun.
Biz kadınlar şu gerçeğin farkına varalım lütfen.
Ailelerimiz bizim için önemli önceliğimiz onlar. Ancak
biz kadınlar kızlarımız annelerimiz bu toplumda hak
ettiği yeri almadığı sürece ne ailelerimiz ne çocuklarımız
rahat ve huzur ortamı görecek o yüzden biz kadınlar
emeğimizin sömürülmesine, kadın haklarımızın
görmezden gelinmesine kadının dört duvar arasına
hapsedilmesine şiddete hep beraber mücadele edeceğiz
hep beraber karşı duracağız. Bakın ülkemizde kadına
şiddete yönelik karşı durmak adına yaptırımlar oldukça
yetersiz kalmakta. Şiddet vakalarındaki 14 katlık artışın
ispatı zaten. Toplum kadınımızı genç kızlarımızı fiilen
koruyacak önlem almak zorunda. Onların sağlıklı ve
özgürce yaşabileceği güvenli ortamı sağlamak zorunda.
Bunun için toplumsal duyarlılığı arttırmamız gerek.
Bu şiddete karşı yaptırımları çoğaltmamız demek, bu
medyadaki kadın algısına karşı mücadele etmemiz gerek.
Kadına şiddet konusunda sağlık personelinin, karakol
polislerinin, yargıçlarını, savcıların bilinçlendirilmesi
gerek. Kadınlarımızın ekonomik bağımlılığı, şiddetin
devamlılığını sağlamakta. O yüzden kadınlarımız
ekonomik özgürlüğüne kavuşmak toplumda ben de
SUNUCU:
Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ Milletvekili Sayın
Candan YÜCEER’e konuşmaları dolayısıyla çok
teşekkür ederiz. Bir diğer çok değerli milletvekilimiz
Ak Parti İzmir Milletvekili Sayın İlknur DENİZLİ’Yİ
kürsüye davet ediyorum.
24
AÇILIŞ KONUŞMALARI
8 Mart Dünya Kadınlar Gününü yılın tüm günlerinde
kadınların saygı ile sevgiyle yaşayacağı günlerin
yakın olması dileğiyle kutluyor hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz. Az önce değerli
Milletvekili arkadaşımın da bahsettiği gibi 8 Mart’ı
kutlamanın heyecanına biraz hüzün karışıyor bugün
Hüznümüzü arttıran kadının maruz kaldığı şiddet
ve bu şiddetin hala devam ediyor olması. Son Bahar
şiirinde Atilla İLHAN diyor ya; kadınlar son baharda
yapraklarını dökmeye başlar, titrek dudaklarında sarışın
bir keder, nabız kaybolur, kan susar, dolaşım yavaşlar.
İşte tam da öyle kederliyiz. Duyduğumuz her haber,
gördüğümüz her fotoğraf, içimizi acıtıyor, daralıyoruz
birine bile tahammül edemeyecekken bir kaçına birden
şahit oluyoruz. Birini içimize sindirememişken yeni
bir şiddet haberiyle sarsılıyoruz. Ancak yaşananları
soğukkanlılıkla değerlendirmek durumundayız. Bize
düşen budur. Yaşananların ne olduğunu sebeplerini ortaya
çıkış biçimlerini, önleme yollarını kısaca sorunu tüm
yönleriyle ele alıp çıkış yollarını bulmamız gerekiyor.
Kadınların devletine, devletin her bir görevlisine polisine
güvenmesini sağlamak zorundayız. Bu devletin her
şehrinde, her kasabasında gündüz ve gece seyahat ederken
ya da çalışırken emniyet içinde yaşamasını sağlamamız
gerekiyor. Onların en zor anlarında devletin himayesinde
olduklarını bilmeleri gerekiyor. Kısacası kadına siper
olmamız umut olmamız gerektiğinin farkındayız. Bu
sorumluluk ne gerektiriyorsa hepsini ve daha fazlasını
yapmak için çalışıyoruz. Çalışmalarımız her geçen gün
artarak devam ediyor. Yaşadığımız hüzünlere son verme
çabası içinde ileriye dönük umutları yeşertme çabasında
olan hükümetimiz olanca gücüyle bu sorunları halletmeye
çalışıyor. Sadece bugün değil, geleceği düşünerek kalıcı
ve sağlıklı çözümlere ulaşmak için stratejik çalışmalar
yürütüyor.
Kadınların yüklendiği sorumluluklar, yaptıkları ve
yapacakları işler, bir ülke için hayati önemdedir. Kadınlar
destek olmazsa nelerden mahrum kalacağımızı saymaya
kalksak çok uzun bir listemiz olur. Bugün ne yazık ki
şiddete konu olmasıyla gündeme gelen kadın aslında
kendi adına ve bütün toplum adına şiddetin ilacıdır.
İlknur Denizli
Ak Parti İzmir Milletvekili:
25
Kadına şiddetle yaklaşanlar farkında olmasalar da kendi
içlerinde taşıdıkları şiddetin girdabında yaşamaktadırlar.
Onların dünyaya bakışları, eşyayı kullanışları, tabiattan
yararlanmaları, hatta kendilerine bakışları şiddet
içermektedir. Daha derinlerde bir yerlerde şiddetin
pençesine düşmüşlerdir. Şiddetin bütün kaynaklarıyla
kökünün kazınması için kadınların aklına yüreğine ve
emeğine ihtiyacımız var. Kadınlarımız olmasa sadece
ülkemiz değil dünyayı ve kötülüklere meyilli çağımızı
şiddetten koruyamayız. Sadece fiziki şiddetten söz
etmiyorum içimize yerleşen ve giderek bünyemizi kontrol
altına alan şiddet duygumuzu anlatmaya çalışıyorum.
Ruhumuzu karartan irademizi esir alan şiddeti tarif
etmeye çalışıyorum. Doğaya, eşyaya, topluma tarihe
yönelik bir şiddet hali var yeryüzünde. Bundan mutlaka
kurtulmamız gerekiyor. Kendimizi, çevremizi, ülkemizi
hatta çağımızı kurtarmalıyız.
hizmet sektöründe kadının katkısının eksik kalmasına
çağdaş dünyanın rekabete dayalı ekonomi sisteminde yer
var mıdır? Kadınlarımız olmasa, toplumsal ilişkilerimiz,
saygımız, sevgimiz, nezaketimiz nereye varır acaba.
Komşuluklarımız, dostluklarımız, yardımlaşmamız,
akraba ilişkilerimiz ne hale gelir acaba.
Kadınlar her alanda olduğu gibi toplumsal dokunun
oluşmasında ve zedelenmeden korunmasında temel
işlev görmelidir. Öyleyse kadını layık olduğu yere
taşımak zorundayız. Toplumun merkezine yerleştirmek
zorundayız. Evet, kadınlarla ilgili 8 Mart genel olarak
böyle bir değerlendirmem var, ama burada özellikle
çalışma dünyasından gelen siz değerli arkadaşlarıma bir
kez daha teşekkür etmek istiyorum. Çünkü biliyorum
ki rekabetçi bir ekonomide kadının üretime katılması
son derece önemlidir. Kadın eğer işgücü piyasasında
yeterince yer alırsa girişimci olarak bu ülkenin ekonomisi
içinde yeterince yer alırsa bu ülke o zaman çok daha
rekabetçi bir ülke haline gelecektir 2023’te 500 milyar
dolar ihracat hedefi olan bir ülke kadını ekonomisine ve
sistemine sokmadan gerçekleştiremeyecektir bunu. Onun
için sizlerin katkısı son derece önemli. Önümüzdeki süreç
bize şunu gösteriyor ki kadını iş hayatı içinde, sosyal
hayat içinde ve siyasette yeterince görünür kılabilirsek
çağdaş ve demokratik bir ülke olma hayalimizi de o
kadar gerçekleştirebileceğiz. Küçük bir örnek vereceğim
size. Arkadaşlar Türk ekonomisini bir uçak gibi düşünün
bu uçağın iki tane motoru olsun. Bunlardan bir tanesi
erkeğin iş gücüne katılımı diğeri de kadını iş gücüne
katılım olsun. Eğer biri % 75 beş aralığında diğeri de %
25-30 aralığındaysa bu uçak dışarıdan gelen darbelere
ekonomik krizlerde havada kalamaz. Çok ciddi biçimde
dayanamaz. Onun için bizim kadının işgücüne katılımını
çok daha yukarılara çekmemiz gerekiyor. Girişimciliği
desteklememiz gerekiyor, kadını çok daha güçlü olarak
ekonominin içinde var etmemiz gerekiyor. Kadın aklına
kadın becerisine, kadın organizasyon yeteneğine artık tüm
dünya inanmış durumda. Coca Cola’nın Ceo’su Muhtar
KENT bir gece rüyasında görüp sabah uyanıp şöyle diyor.
Çok daha detaylı düşünerek bir çalışma sonucunda diyor
ki; önümüzdeki beş yılda Coca Cola’nın üst düzeyinde
Değerli arkadaşlar, şiddet öğrenilen taklit edilen bir
davranış biçimidir. Şiddetin herhangi bir şekilde
başvurulacak yollardan biri olmaktan çıkarılması,
sonu şiddete varan yola girilmemesi, ancak eğitimle
gerçekleşebilir. Bunu yapacak bu uzun soluklu örnek
olma çabasını üstlenecek olan da yine kadındır. Yarının
yetişkin kadınları ve erkekleri bugünün çocukları
şiddetten tamamen arınmış olsun istiyorsak bunu da
yine biz kadınlar sağlayacağız. Kadınlarımız olmadan
demokrasi düzeyimizi de yükseltemeyiz arkadaşlar.
Bunu sadece 8 Mart’ın anlam ve önemine dair söylenmiş
bir söz olarak kabul etmeyin lütfen. Sonuçta demokrasi
karşılıklı empatiyi toleransı esas alan bir rejimin adıdır.
Karşıdakinin varlığına görüşlerine saygı duymayı,
haklarını korumayı, öngören bir rejimdir demokrasi.
Kaba güce değil bir araya gelmenin gücüne ortak fikirler
oluşturmanın gücüne dayanır demokrasi. Ve bu yaklaşım
biçimi dengeleri gözeterek ortaklıklar kurmayı ancak
kadınlar güçlendirebilir kadınlar çoğaltabilir. Kadınların
bu alanda görülmeyen ancak kuvvetle hissedilen etkileri
çok açıktır. Kadınlarımız olmasa onları üretim süreçlerine
dahil etmezsek üretimimizi de arttıramayız. Nüfusun
yarısını oluşturan bir kitlenin üretime yeterince katkı
vermediğini düşünebiliyor musunuz? Tarımda, sanayide,
26
Ak Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Sayın
Güldal AKŞİT
yönetim kurullarında %30 kadın kontenjanı uygulanacak
ve kadınlar yönetimde olacak. Çünkü biliyor ki dünya
artık kadın aklını becerisini kullanmazsa şirketler kar
edemeyecek. Ülkeler büyüyemeyecek. 2050 yılında bütün
yönetim kademelerinde kadınlar olacakmış, biraz daha
rahatlayabiliriz. Ama aslolan şudur ki örgütlü olmaktır.
Sizi sendikanıza bağlılığınız için tebrik ediyorum. Burada
gösterdiğiniz enerji için tebrik ediyorum. Kadınlar için
çok sevdiğim bir söz var: Kadınlar kar taneleri gibidir,
bir tanesi kolayca erir ama milyonlarcası trafiği felç eder.
Bence siz de felç ediyorsunuz. İyi günler diliyorum.
TOBB Genel Başkanı Sayın Rifat HİSARCIKLIOĞLU
Gönderdikleri telgraflarla bizlerle burada olduklarını
ifade ettiler. Şimdi gelelim plaket törenimize. Türk-İş
Genel Sekreteri Türk Metal Sendikası Genel Başkanını
buraya davet ediyorum. Çok değerli konuklarımız
plaketlerini vermek için.
SUNUCU:
Çalışma hayatımızda sosyal güvenlik yasalarını en güzel
yorumlayan emekçinin sıkıntılarını sorunlarını çok güzel
dille ifade eden Sayın Ali TEZEL Bey’i kürsüye davet
ediyorum.
SUNUCU:
Değerli konuklar Ak Parti İzmir Milletvekili Sayın
İlknur DENİZLİ’YE teşekkür ediyoruz konuşmalarından
dolayı. 17. kadın işçiler büyük kurultayımızda bizlerle
birlikte olan konuklarımızla ödül törenimize geçeceğiz.
Programları
nedeniyle
aramızda
bulunamayan
gönderdikleri telgraflarıyla desteklerini ileten devlet
adamlarımızı, siyasi parti temsilcilerimizin, Sivil Toplum
Kuruluşu temsilcilerimizin isimlerini okumak istiyorum
sizlere…
Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk
ÇELİK
T.B.M.M. Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Sayın
Meral AKŞENER
Tekirdağ Milletvekili CHP Başkan Yardımcısı Sayın Faik
ÖZTIRAK
Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Sayın Oya ERONAT
Konya Milletvekili Anayasa Komisyonu Üyesi Sayın
Ayşe TÜRKMENOĞLU
CHP İzmir Milletvekili Sayın Prof. Dr. Hülya GÜVEN
Trabzon Milletvekili Sayın Safiye SEĞMENOĞLU
Manisa Milletvekili Sayın Sakine ÖZ
27
“SOSYAL GÜVENLİK’TE KADIN” SEMİNERİ
Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Sayın Genel
Başkan’a sizlerle beraber olma imkanı sağladığı için
teşekkür ediyorum. Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzü
kutluyorum. Özellikle emekçi kadınlar diyorum
çünkü her yerde Dünya Kadınlar Günü diyorlar. Bunu
softlaştırmaya, pembeleştirmeye morlaştırmaya gerek
yok. Bu Dünya Kadın Emekçiler Günü. Kadınların kızıl
kanlarıyla yazılmış bir gün. Nerden geldi benden önce
belki yapmışlardır ama 129 tane kadınımızın can verdiği
gün bugün. ABD’de 1800’lü yıllarda günde 18 saat çalışıp
sadece yarım ekmek kazanabilen kadınların çocuklarına,
eşlerine, ailelerine daha fazla zaman ayırmak ve mesai
saatlerini düşürüp gelirlerini arttırmak için, yaptığı
direnişte polisle karşı karşıya gelip 128 kadının polisten
çıkan kurşunla öldüğü gün bugün. Öyleyse biz buna
Dünya Kadınlar Günü diyemeyiz, pembeleştiremeyiz
kıpkızıl bir gün bugün. Dünya emekçi kadınlar günü.
O 129 kadının hatırı ancak 50-60 yıl sonra hatırlandı.
1910 yılında Danimarka’da da Dünya Emekçi Kadınlar
Günü olarak kutlanması istendi ve kabul edildi. Daha
sonra aradan çok uzun zaman geçtikten sonra 1877’nin
üzerinden tam 100 yıl geçtikten sonra, 129 kadını öldüren
ABD’de Dünya Kadınlar Gününü kutlamaya başladı.
Türkiye de ise ancak 1977 yılında çok cılız seslerle
kutlanmaya başlandı Dünya Emekçi Kadınlar Günü.
Şu anda her yerde hala Dünya Kadınlar Günü diyorlar.
Lütfen sahip çıkın. Lütfen o 129 kadının ruhunu yaşatın.
Onlar sayesinde sendikalar kanunu, toplu iş sözleşmeleri
kanunu, iş kanunu, sosyal güvenlik kanunları çıktı.
Onların hatırı için Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak
kutlamamız ve her yerde de Dünya Kadınlar Günü değil,
Dünya Emekçi Kadınlar Günü dememiz gerekiyor o 129
şehit kadın için. O 129 kadının hatırına çıkan yasalar
onların talebiyle gücüyle birlik olduğumuz sendikalar
sayesinde ayakta durabildiğimiz, sermayenin karşısında
sesimizi çıkarabildiğimiz, bir yumruk olabildiğimiz,
yasalarımızdan bahsetmek istiyorum. Kadınlara hangi
haklar verilmiş demeyeceğim, kadınlara hangi hakları
alabilmişler, daha ne hakları var onları göreceğiz.
ALİ TEZEL
Sosyal Güvenli Uzmanı
Kadın delege: Hak verilmez alınır.
28
Aynen öyle, hak verilmez alınır. Emek bir oldukça tek
vücut oldukça örgütleriyle beraber oldukça alamayacağı
hiçbir hak yok. Önce 4857 Sayılı Kanunu, daha sonra
5510 Sayılı Kanundaki haklarınızı özetleyeceğim. Bu
arada yine bittikten sonra sorularınız varsa sorularınızı
almaya çalışacağım. Eşit davranma ilkesi var en başta.
Kadın erkek ayrımcılığı, dil, din ırk ayrımcılığı olduğu
gibi bir kadını erkeğe göre daha güçsüz cinsiyeti farklı
diye ücret konusunda farklılaştırılmaya gidilemez.
Gidiliyor mu evet gidiliyor. Hala bu hakkımız kâğıt
üzerinde duruyor. Yer ve su altında çalıştırma yasağı.
Kadınlar çiçektir, onların güzel ortamlarda çalışması
lazım, o yüzden yer altında ve su altında çalışmaları
normal şartlarda yasak bazı küçük işler hariç olmak üzere.
Eğer kadın kendisine karşı işlenmiş bir taciz varsa ki; en
çok mağdur olan kadınlarımız, gerek cinsel taciz, gerek
psikolojik tacize en başta onlar tutuluyorlar en başta
onlar mağdur oluyorlar burada da kadının durumu biraz
farklı. Yine İş Kanunu’nun 24. Maddesi gereğince ahlak
ve iyi niyet hallerine uymayan benzerleri başlığı altında
işverenin işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve
namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda
bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa, işçinin
işini derhal bırakma ve işverenden tazminatını isteme
hakkı bakidir. Yine gece çalıştırma ve kadın işçilerin gece
postalarında çalıştırılmasına bir yasak var. Yönetmelik
var, yönetmelikte çok az bir kısmı gece postalarında bazı
hallerde çalıştırılma durumu var. Yine eşlerinin durumu
sebebiylede kadınların aynı vardiyada çalışmaması
yönetmelikte düzenlenmiş. Ağır ve tehlikeli işler
yönetmeliğinde de hangi işlerin kadınların çalışabileceği
işler olduğu, hangi işlerin kadınların çalışmasının yasak
olduğu işler tek tek listelenmiş durumdadır. Kadınların
çalıştırılması yasak olan işlerde çalıştırılması halinde
işçinin yine haklı bir sebeple işi bırakma hakkı olduğu
gibi; o işverenin tespiti halinde, idari para cezaları
yaptırımı da uygulanmaktadır.
muayene olması gerekir, hekim yoksa ebeye. Bu dönemler
boyunca kadın periyodik izinlerinde işyerinden izinli
sayılır ve izne gitmesi işverence engellenemez, hangi
gün muayeneye gidecekse o gün işe gitmek zorunda
değildir. Üstelik bu izin ücretli bir izindir. O gün işe
gelmedi diye ücretinden kesinti yapılamaz. Gelelim
kanuna, doğuma, doğumdan önceki sekiz hafta ve
doğumdan sonraki sekiz hafta kadın izinlidir. Yine
kadının isteğine ve onu tedavi eden hekimin uygun
görüşü ile doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışmak
istemişse kadının haklarından bir tanesidir. Hekim
yazarsa yaptığı işe göre, doğuma üç hafta kalaya kadar
çalışabilir derse, doğumdan önce kullanmadığı beş
haftalık süreyi, doğumdan sonraki sekiz haftaya ilave
etmek, böylece 13 hafta izin kullanma hakkına sahiptir.
Kadın çoğul gebelik ikiz üçüz gebelikse, doğumdan
sonraki izin süresi on haftaya, kullanmadığı beş haftayla
beraber onbeş haftaya çıkar. Analık ve işten çıkış. Analık
devresi dediğimiz dönem şu dönem. Kadının hamile
kaldığı günden; doğumun gerçekleştiği tarihten sonraki
sekiz haftaya kadar, kadın işçi işten çıkarılamaz. Eğer
böyle işten çıkış işlemi yapılmışsa bu işlem doğumu takip
eden sekizinci haftanın sonunda çıkılmış gibi kabul edilir.
Bunun sebebi de yine doğum sebebiyle 8-16 hafta
işyerine gitmediği halde yerinden ücret almaz ama SGK
kendisine geçici iş göremezlik ödeneği öder. Brüt
ücretinin üçte ikisi kadar genellikle net ücrete tekabül
eder. Eğer işçi işten çıkarılmış olursa SGK bu ücreti
vermez. Yasalarda kadını korumak adına, hamilelik
süresince ve doğumu takip eden sekiz hafta boyunca
kadın işçinin işten çıkarılamayacağını madde metnine
özellikle yazmıştır. Yine kadın işçiler doğumu takip eden
sekiz haftadan sonra, bir altı aylık ücretsiz izin isteme
hakkına sahiptirler. Bu hak işçiye verilmiş mutlak bir
haktır. İşverenin inisiyatifine kalmış bir hak değildir.
Kadın işçi doğumu izleyen sekizinci haftadan sonra, artık
ben bebeğime daha fazla vakit ayırmak istiyorum, annelik
duygularını daha fazla tatmak istiyorum diyerek, altı
aylık ücretsiz izne ayrılma hakkı kendisine kanunca
verilmiştir. Burada bir ayrıma dikkat etmek istiyorum.
Analık ve doğum iznine gelelim. En başta periyodik
muayene. Kadının gebe kaldığı tarihten doğum yapacağı
tarihe kadar belli dönemlerde periyodik olarak hekime
29
Evet, emekçi kadınlar ama bizim yasalarımızı memur
kadınla işçi kadını ayırmıştır. Kadın işçiler yani 4857
sayılı kanuna tabi işçiler doğumdan sonra altı aylık
ücretsiz izin alabilirken kadın memurlar normalde bir yıl
hatta bazı hallerde iki yıla uzanan sürelerde ücretsiz veya
aylıksız izin alma hakkına sahiptir. Yasalarımızın bu
konuda kadınlar arasındaki ayrımı da gidermesi kadın
işçilere de en az iki yıllık ücretsiz izin alabilme hakkı
tanıması gerekir. Emzirme izni; yine kadın işçilerimiz
sekiz haftayı geçtikten sonraki bir yıl boyunca bebeğini
emzirmek için günde bir buçuk saat süt izni alma hakkına
sahipler. Süt iznini günde bir mi kullanacağı; haftalık
biriktirip bir günde mi kullanacağı yoksa aylık biriktirip
bir haftamı kullanacağı konusu kadının takdirindedir.
İster biriktirip kullanır, ister her gün bir buçuk saat
kullanır, ister sabah kırk beş dakika geç gelir, ister akşam
kırk beş dakika erken çıkar. Ama burada da eşitsizlik var
kadın işçilere bir yıla kadar bir buçuk saat süt izni
veriliyor, ama kadın memurlara ilk altı ay için farklı. İlk
altı ayda üç saat, ikinci altı ay da bir buçuk saat. Burada
da eşitsizlik var. Kadın erkek eşitsizliğini bir kenara
bırakalım ama kadınlar arasındaki ayrımın da giderilmesi
gerekir. Memurlar da işçiler de kadındır. Onlar da annedir.
Aralarında farklılık olan yasa maddelerinin mutlaka
düzeltilmesi gerekir. Babalarda da eşitsizlik var. Eşleri
doğum yaptığında yasalar gereği tek bir gün bile izin
hakkına sahip değildir. Ancak bazı toplu iş sözleşmeleriyle
veya işyeri iç yönetmeliklerle işverenin inisiyatifinde
veya TİS’in inisiyatifindedir, ama bu yasal hak değildir,
verilmiş bir lütuftur. Ama memur babaya var izin. Eşi
ister işçi olsun ister memur olsun hamile kalıp doğurursa
kendisine on günlük babalık izni veriliyor, hem de ücretli
olarak. Yetmiyor biliyorsunuz; kadınların 8 hafta, toplam
16 hafta izinleri var, üstelik bir yılda veya iki yılda
ücretsiz izinleri var. Eğer anne vefat ederse, bu izinleri
babaların kullanma hakkı var memurlar için. Ama işçiler
için böyle bir hak yok. Bu eşitsizliğin de giderilmesi
gerekir. Yine kadınların doğum öncesi veya doğum
sonrasında fazla mesai yaptırmaları yasaktır. Hiç bir
kimse hamile kadını fazla mesai yaptırmaya veya
bebeğini doğurmuş kadına fazla mesai yaptırmaya hakkı
yoktur. Yasaktır. İşçinin işini derhal bırakıp tazminatını
isteme hakkı vardır. Yine gece çalışma yasağı, hamilelik
ve doğum olaylarına maruz kalan kadının gece çalışması
yasaktır. Gece çalıştırdığı takdirde işini bırakma hakkı
kadına bahşedilmiştir. Yine bu hamilelik ve doğum
sırasında ağır işlerde çalıştırılamaz, durumuna uygun
hafif işlerde çalıştırılması gerekir. Yine kadınlara özel bir
hak, kıdem tazminatı erkeklerin böyle bir hakkı yok.
Pozitif bir ayrımcılık var burada sizlerin lehine. Kadın
işçiler evlenirlerse nikâh tarihinden itibaren bir yıl içinde
evlilikle iş arasında tercih yapmak zorunda kaldıklarında
işyerinde geçen sürenin her bir yıl için bir brüt maaş
tutarında kıdem tazminatı isteme hakları vardır ama bu
hak erkeklere tanınmamıştır. Gelelim sosyal güvenlikle
ilgili uygulamalara. Doğum yapan kadınlara borçlanma
hakkı, bu uygulama 1 Ekim 2008 günü yürürlüğe giren
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortasıyla
geldi. Meclis kürsüsünde bu yasayı görüşülürken konuşan
şu andaki Çalışma Bakanı Sayın Faruk ÇELİK şöyle
demişti kürsüden, “kadınlara da tıpkı erkeklerin askerlik
borçlanması gibi analık borçlanma hakkı getirdik hayırlı
olsun” demişti. Yasa meclisten geçti. Sosyal Güvenlik
Kurumu önce kanuna aykırı bir tebliğ, sonra tebliğe
aykırı bir genelge çıkardı. Dedi ki; işe girmeden önceki
süreleri borçlanamazsınız. Yani kadın ilk sigortalı
olmadan önce yaptığı doğumları borçlanamaz dedi. Şu
anda halen böyle ama erkekler askerliği borçlanabiliyorlar.
Yine kadınlara ilk genelgede doğumdan itibaren üçyüz
gün içinde işten ayrılmışsa, doğum borçlanması yapabilir
demişti, bunu yargı bozdu ve kaybetti Sosyal Güvenlik
Kurumu. Şu anda kadınlar işe girdikten sonra doğum
yapmışlarsa ve doğum sebebiyle işe gidememişlerse, her
bir doğum için iki yıl yani 720 gün olmak üzere, toplam
1440 gün doğum borçlanması yapma hakkına sahipler.
Yine 5510 Sayılı Kanuna geldik. Bağ-Kur’lu esnaf
kadına, geçici iş göremezlik ödeneği. Şöyle düşünelim
kuaför bir bayan ve kuaförlük mesleğini de Bağ-Kur’lu
olarak sürdürüyor. Geçmiş yıllarda hamile kaldığında
doğumdan önce sekiz hafta, doğumdan sekiz hafta izni
30
yoktu. Artık yeni kanunda var. Doğumdan önce sekiz
hafta, doğumdan sonra sekiz hafta izni var. Bu on altı
hafta boyunca Sosyal Güvenlik Kurumu, kendisine geçici
iş göremezlik ödeneği ödüyor. Yani sen artık hamile
kaldın, çalışamadın işyerini çalıştıramadın, ben de sana
para veriyorum diyor. Ama bu uygulama şirket ortaklarına
yok. Sadece gerçek gelir vergisi mükellefi esnaf bayanlara
var. Yine malul çocuğu bulunan kadınlara da erken
emeklilik hakkı 5510 Sayılı Kanunla 1 Ekim 2008
gününden beri geçerli. Kadının evde bir başkasının
bakımına muhtaç çocuğu varsa ve bu sebeple de gerekse
isteğe bağlı prim ödüyor, gerekse çalışarak prim ödüyor,
gerekse Bağ-kur’luysa her çalışma yılı 90 gün ilavelidir.
Yani polisler ve askerler gibi. Tıpkı yıpranmalı işler gibi.
Kadına her 360 gün için 90 gün ilave süre verilir. O yıl
450 gün çalışmış sayılır. Yetmez, ayrıca verilen o doksan
günlük sürelerde herkesin bir emeklilik yaşı var, o
emeklilik yaşının da indirilmesi gerekir. Bunu yapmak
içinde çocuğun bir başkasının bakımına muhtaç olduğunu
belirten, sağlık kurul raporunu veya ağır özürlü olduğunu
belirten sağlık kurul raporunu, Sosyal Güvenlik Kurumu
ana bilgisayarını işletmek, bununla ilgili de anayı
ilişkilendirmek gerekiyor. Bu anlamda bu da yeni
haklardan birisi. Ama birazcık eleştirmek lazım erkeklere
böyle bir hak yok sadece kadınlara var. Bu hak kimlere
ait ister SSK’lı, ister Bağ-Kur’lu, ister memur tüm
kadınlara ve yahut da isteğe bağlı prim ödeyen tüm
kadınlara, isteğe bağlı prim ödeyen tüm emekli sandığı
iştirakçilerine ait. Yine kadınların yurtdışında geçen
sürelerini borçlanma hakkı var. Erkekler yurt dışında
geçen çalışma sürelerini borçlanabilirler. Kadınlar ise
hem çalışma sürelerini isterlerse de yurt dışında ikamet
ettikleri tüm süreleri borçlanabilirler. Yani kocasının,
abisinin, babasının yanında yurt dışında kalmışsa o
sürenin tamamını günlüğüne en az 9,5 lira en fazla da 62
lira verip satın alıp hizmetlerine ekletme hakkına sahiptir.
Yine son çıkan yasalardan bir kaçı önce 1 Ekim 2008 de,
daha sonra 2009 da, daha sonra 2011 yılında çıkan teşvik
kanunlarıyla, 18 yaşından büyük kadınlar işe alınmışlarsa,
bu kadınların beş yıl boyunca işveren primlerinin
tamamını devlet karşılıyor. Bu anlamda da kadınların
istihdama katılımlarını arttırmak ve onlar için işverenlerin
ödeyeceği primleri azaltmak için, güzel bir uygulama
diyebiliriz. Burada da küçük bir eleştiri yapalım
erkeklerde de 18 - 25 yaş yani genç erkek işçi alırsam
veya 18 yaşından büyük kadın işçi alırsam, benim
ödeyeceğim işveren primlerin tamamını devlet ödüyor.
Yine kadınlara var olan yasadaki pozitif ayrımcılıktan
birisi, ölünceye kadar emekli maaşı. Bir kadın SSK’lı
veya Bağ-Kurlu babası veya annesi vefat etmişse onun
üzerinden çalışmıyorsa, evli değilse, emekli değilse üç
şartla beraber bir ömür boyunca emekli maaşı alabilir.
Ama memur kızları daha şanslı. Anne veya babasından
ikisi veya biri memur olan kadınlar ise bir evli değil ise,
iki memur değilse ölünceye kadar maaş alabilirler. İster
SSK’lı çalışsınlar ister Bağ-Kur çalışsınlar, ister SSK’dan
emekli olsunlar, ister Bağ-Kurdan emekli olsunlar,
memur kızları bir ömür boyunca babaları üzerinden
yetim aylığı almaya sahiptirler. Burada şanssız olanlar
babaları, anneleri işçi olanlar esnaf olanlar şanssız
maalesef. Yine evde iş yapanların kadınlarım indirimli
isteğe bağlı prim ödeme hakkı var. Bu da 1 Ekim 2008
yılında geldi. Kadınlar kendi evlerinde gelir vergisinden
muaf işler yapıyorlarsa, oya yapıyorlarsa, dantel
yapıyorlarsa, kazak örüyorlarsa, poşet yapıyorlarsa ve
bunları satarak evin geçimine katkıda bulunuyorlarsa, bu
durumda isteğe bağlı sigortalıkları üçte bir oranda
indirilir. Başkaları 300 lira ödüyorsa onlar 200 lira öder.
300 lira ödüyormuş gibi sosyal güvenlik sistemi kabul
öder böylece isteğe bağlı primlerde evde iş yapan
kadınlara 100 liralık en azından avantaj sağlanmış
durumda. Yine eski kızlar ana babadan sağlık yardımı
ömür boyu alabilirler. 1 Ekim 2008 yılında çıkan yasa
kızları yeni kızlar ve eski kızlar olarak ayırdı. Eski kızlar
1 Ekim 2008’den önce doğan kızlar. Eski kızlar ölünceye
kadar çalışmıyorlarsa, emekli değillerse ve evli değillerse,
anne veya baba üzerinden ölünceye kadar sağlık yardımı
alabilirler. Ancak kızlarımız 1 Ekim 2008’den sonra
doğmuşsa, kadın erkek eşitliği başladı, orada da durum
şu, 18 yaşına kadar anne veya baba kızına sağlık yardımı
31
verebilir, okuyorsa bu süre 25 yaşına kadar uzayabilir
ama gerek 18, gerek 25 yaşından sonra, anne baba
üzerinden sağlık sigortası alma hakkımız yoktur. Genel
sağlık sigortası primi ödememiz lazım, işe girmemiz
veya bir koca bulup evlenmemiz lazım. Ama burada bir
mağduriyeti dile getirelim. Aslında Sosyal Güvenliğe ve
çalışma yasalarına en çok muhtaç olan kadınlar evlere
temizliğe giden kadınlar. Ama maalesef yasalarımıza
göre ev hizmetlisi kadınların hem Sosyal Güvenlik hakkı
yok, hem de İş Kanunu’na tabi olmadıkları için kıdem
tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin gibi hakları yok. O
kadınlarımıza da siz kadınların sahip çıkması,
sendikalarınız aracılığıyla o kadınları da hem Sosyal
Güvenlik Yasalarına, hem de İş Kanunlarına tabi
ettirmemiz gerekiyor.
az Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildiriliyorsa, otuz
günden eksik kalan süreyi isterlerse isteğe bağlı ödeme
haklarına sahipler. Ancak 1 Ocak 2012 günü yürürlüğe
giren Zorunlu Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince,
sağlık primini seve seve ödemek zorundalar. Yani ayda
otuz günden az çalışıyorsak mesela işveren ayda bizi
onbeş gün gösteriyorsa, geri kalan on beş günlük sağlık
primini her ay gidip bankaya ödememiz gerekiyor.
Ödemek içinse önce gelir testine kaymakamlığa gitmemiz
gerekiyor. Yine ayda otuz günden az çalışanlara askerlik
borçlanması gibi bir borçlanma geldi. Hani dedik ya otuz
günden az olanlar isterlerse emeklilik primlerini otuza
tamamlayabilirler, istemiyorlarsa uzun yıllar geçtikten
sonra tıpkı askerlik borçları gibi geriye doğru olan eksik
günlerini otuza tamamlayıp gün satın alma hakkına
sahiptirler. Yine ayda otuz günden az çalışanlar veya
Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilenler ise işsizlik
sigortası primlerini de isterlerse ay ay ödeyip otuza
tamamlama hakkına sahipler. Ama işsizlik sigortasını
sonradan ödeme hakkımız yok. Gelelim sigortalılık
hallerinin çakışmasına. Hani SSK, Bağ-Kur, emekli
sandığı vardı, şimdi 4/a 4/b 4/ c oldu ya. Bir kişi
üzerinde hepsi birleşebilir. Mesela ben bir fabrikadayım
SSK’lıyım yani 4/ a’lıyım ama bu arada mahallede bakkal
dükkânı açtım, vergi mükellefiyim. Öyleyse benim hem
Bağ-Kur’a hem SSK’ya para ödemem gerekiyor yasa
gereğince. Ama Sosyal Güvenliğin iki temel ilkesi var.
Bir tanesi zorunluluk, ikincisi teknik. Zorunluluk ilkesi
gereğince, işçi olan SSK’lıdır, vergi mükellefi olan BağKur’ludur. Ancak teknik ilkesi gereğince bir tanesine
prim ödeyebilirsiniz. Kimse sizden isteyemez. 28 Şubat
2011 öncesinde durum şuydu. Önce başlayan Bağ-Kur
devam ettiği müddetçe SSK’lı işçi kabul edilmezdi. Veya
önce başlayan SSK ise kesintiye uğrayıncaya kadar BağKur devreye girmezdi. 1 Mart 2011’den sonra durum
değişti. Bundan böyle üstünlükler ilkesi geldi. En büyük
üstünlük emekli sandığı. Memursam memuriyet geçerli,
SSK, Bağ-Kur yok. Memur değilsem hem SSK’lı olacak
hem de Bağ-Kurlu olacak, bir iş yapıyorsam SSK BağKur’u döver kuralı geldi. Yani önce memuriyet, sonra
Gelelim Sosyal Güvenlik reformuna getirilen bazı
yeniliklere. Genel kültür olsun diye veriyorum. Eskiden
SSK’lı diyorduk artık 4/a’lı diyoruz. Eskiden BağKur’lu diyorduk, artık 4/b diyoruz. Eskiden memur veya
emekli sandığı iştirakçisi diyorduk, artık 4/c’li diyoruz.
Eskiden kimin nerden emekli olacağına bakarken son
yedi yıl içinde en çok SSK’ya mı, Bağ-Kur’a mı, emekli
sandığına prim ödüyor mu diye bakıyorduk. Şimdi 4/a ya
mı? 4/b ye mi?, 4/c ye mi? prim ödemiş diye bakıyoruz.
30 Eylül 2008 gününden önce işe girmiş Soysal Güvenlik
numarası almış, kadınlarımız ve erkeklerimiz yine son
yedi yıla bakacağız. Yani son yedi yıl içinde en çok 4/a
mı var, 4/ b mi var, 4/c mi var diye bakacağız. Ancak
1 Ekim 2008’den sonra işe girmiş veya girecek olan
kadınlarımız için, durum değişti. Onlar için son yedi yıl
değil, ömrü hayatı boyunca 4/a’ya mı, 4/b’ye mi, 4/c’ye
mi prim ödemiş mi diye bakacağız. Hani Sosyal Güvenlik
reformuyla hepsini eşitledik diyoruz ya, eşitlemedik
üstüne büyük bir çatı koyduk. Çatının içinde SSK’lıların
ayrı bir evi, Bağ-Kur’luların ayrı bir evi, emekli sandığı
olanların ayrı bir evi var. Yine haklar farklı, yine emekli
maaşları farklı, yine emeklilik zamanları farklı, sadece
çatıda Sosyal Güvenlik Kurumu var. Part time ve isteğe
bağlıya da gelelim. Sosyal Güvenlik reformuyla geldi
bu da. Kadınlarımız ve erkeklerimiz ayda otuz günden
32
SSK sonra da Bağ-Kur. Yine emekliliğe gelelim; 1 Ekim
2008 sonrasında ilk defa işe girmiş veya girecek olan
çocuklarımızın ilerde şimdiki emeklilerin olduğu gibi
Sosyal Güvenlik destek primi ödeyerek çalışma hakları
yok. Daha onlara gelmedik ama göreceğiz o günlere de.
Yani onlar emekli olduğunda Sosyal Güvenlik primi
ödeyerek hem emekli maaşını alıp hem çalışamayacaklar.
Şu andaki duruma bakalım nereden emekli olursa olsun,
emekli birisi özel sektörde işe başlarsa emekli maaşını
aynen almaya devam eder, çalıştığı işyerinden aldığı
ücretten ise Sosyal Güvenlik destek primi kesilir. Yine
nereden emekli olursa olsun birisi işyeri açarsa vergi
mükellefi, şirket ortağı olursa emekli maaşından %15
Sosyal Güvenlik destek primi kesintisi yapılır.Yine nereden
emekli olursa olsun emekli birisi kamu veya kamuya ait
bir işyerine girerse, emekli maaşı alamaz. Genel sağlık
sigortasıyla ilgili birkaç ana başlık aktarmak istiyorum.
Çünkü bu da yeni bir uygulama ve çok az biliniyor. Son
günlerde gazetelerde özel hastanelerde yasa dışı alınan
paraları çok anlatmaya başladım. O konuda sizin de bilgi
sahibi olmanız, etrafınızı aydınlatmanız için birkaç başlık
halinde anlatacağım. Sağlık hizmetlerinden yararlanma
şartlarına gelelim önce. 18 yaşını doldurmamış olan
kişiler, tıbben başkasının bakımına muhtaç olan kişiler,
acil haller, iş kazası ile meslek hastalığı halleri, bildirimi
zorunlu bulaşıcı hastalıklar, koruyucu ve bağımlılığı
önleyici sağlık hizmetleri, hamilelik ve doğum için
verilen sağlık hizmetleri, doğal afet, savaş, grev ve lokavt
hallerinde herhangi bir ön şart olmaksızın sigortalı mısın,
değil misin diye sorma hakkı yoktur hiçbir hastanenin.
Derhal muayene ve tedavi etmek zorundadır. Dikkat edin
hamilelik ve doğum için verilen sağlık hizmetlerinde
kadının sigortalı olması, annesinden babasından sağlık
hizmeti alması gibi şart yoktur. Kadın olması ve hamile
olması yeterli şarttır. Diğer hallerde ise emekliler ve
yakınları hariç olmak üzere hastaneye gitmek için en
az 30 günlük sağlık primini ödemiş olmamız gerekiyor
işçi isek. Bağ-Kur’luysak 30 günlük süreden başka
Sosyal Güvenlik Kurumu’na 60 günden fazla Bağ-Kur
prim borcumuzun olmaması gerekiyor. İsteğe bağlı
sigortalılarla, yabancı uyruklular ve yeni çıkan zorunlu
genel sağlık sigortası primleri olanlar için hastaneye
gittiğinde tek bir kuruş bile borçlarının olmaması
gerekiyor. Geçişler vardı eskiden hatırlarsınız. Karı
koca düşünün, kadın çalışmıyor evde oturuyor. Erkek
de karısına sağlık hizmeti verdiriyordu. Sonra kadın işe
girdiğinde kadına diyordu ki; altmış gün boyunca ne
eşinden alabilirsin, ne kendi işinden alabilirsin. Altmış
gün boyunca sağlık hizmeti yok diyordu. Yeni kanun
öyle demiyor. Sağlık hizmeti alma hakkı varken işe giren
kadın, aynı gün sağlık hizmeti alır diyor. İşten çıkarken
eskiden 6 ay 10 gün sağlık yardımı alıyorduk. Yeni kanun
bunu düşürdü maalesef. İşten çıkan her işçi on gün daha
sağlık hizmeti otomatik alır. Ancak işten çıktığı tarihten
geriye doğru bir yıl içinde 90 günü varsa, ilaveten doksan
gün daha alır. Yani yüz gün daha sağlık hizmeti alma
hakkına sahiptir.
Şimdi buna dikkat edin arkadaşlar. Özel hastaneye gittiniz
sizden ücret istiyorlar. Bu hastalıkların hiçbirinde sizden
tek kuruş para isteyemezler. Birincisi acil servislerde
sunulan sağlık hizmetleri, acil haller nedeniyle sunulan
hizmetler. Bunu birazdan açacağım. Yoğun bakım
hizmetleri, yanık tedavi hizmetleri, kanser tedavisi, yeni
doğana verilen sağlık hizmetleri, organ doku ve hücre
nakilleri, doğumsal anomaliler için yapılan cerrahi
işlemlere yönelik sağlık hizmetleri, diyaliz tedavileri,
kardiyovasküler cerrahi işlemleri, kamu özel bütün
hastaneler hastana tek bir kuruş para isteme hakkına
sahip değillerdir. Acili açayım şimdi 21 Ocak bundan
yaklaşık 1,5 ay önce yeni bir sağlık uygulama tebliği
yayınlandı ve dedi ki acil hizmetin yanına bir de yeşil
alan koydum dedi. Yani acile giden hastayı doktor sen
acil değilsin, yeşil alan hastasısın dediği an artık para
verir hale geleceğiz. Sosyal Güvenlik Kurumu diyor ki;
bir hasta acile gittiğinde hastane onu acil sayar ondan
para almazsa, inceleme başlatırım acil mi değil mi diye
diyor. Dikkat edin aynı doktor diyor hastayı yeşil alana
sokmuş para almışsa inceleme yapmam diyor. Yani
hastanelere diyor ki acile sokma, yeşil alana sok para al.
Para alırsan incelemem, para almazsan incelerim diyor.
33
Şimdi yeşil alan nedir ona gelelim. Sağlık Bakanlığı’nda
acil halleri saymış. Birincisi diyor ki; her türlü travmalar
acil haldir. Düşme, çarpma, kırılma, yarma acil haldir
diyor. İki, acil servise girildiğinde kendisine müdahale
yapıldığında acildir diyor. 41 derece ateşle gittik bize bir
iğne yaptılar acil hal. Veya müşahede altına alınmışsa
acil haldir diyor. Dördüncüsü de bir başka hastaneden
sevkle gelmişse veya gönderilmişse acil hal diyor. Bunlar
dışında olanlar yeşil alandır diyor. Geçen hafta bir
gazetede tartışma konusu olmuştu. Adam, 41 derece
ateşli çocuğu, üç yaşındaki kızını hastaneye götürmüş,
kendisinden 800 TL para istemişler, sonra da demişler ki
800 TL ama fatura istemezsen 600 TL olur. Adam da
sevinmiş 800 vereceğime 600 verdim kara geçtim diye.
Aslında hiç para vermemesi gerekiyordu. Eğer fatura
alsaydı o faturayı Sosyal Güvenlik Kurumu’na verseydi,
o hastaneye 800 TL’nin beş katından ve 6000 TL’den az
olmamak üzere ceza kesilecekti. Hastaneye gittiğinizde
sizinle fatura pazarlığı yapılıyorsa kesinlikle girmeyin.
Yine evvelsi gün Haber Türk gazetesinin bir yönetmeni
var Cüneyt Bey diye. Beni aradı Ali Bey acildeyim ben
den 1.300 TL para istiyorlar dedi. Dedim hiç tartışma
faturanı iste dedim. Faturamı verin paranızı vereyim de
dedim. Çünkü biliyorsunuz para veriyoruz bir yere,
maliyeye gelir kaydedilmesi lazım. Ben fatura alırsam
vergisini ödeyecek, fatura almazsam ödemeyecek. Fatura
isteyince hastane karışmış önce başhekim çağırmış niye
fatura istiyorsun, pazarlık yapalım 1.300 TL olmasın 600
TL olsun diye. Yok demiş para önemli değil fatura lazım
bana. Sonra yönetim kurulu üyesi çağırmış hastanenin,
kusura bakma biz senden para almayacakmışız yanlışlıkla
1.300 TL söylemişler özür dileriz güle güle demişler. O
yüzden hastaneye gittiğinizde tartışmayın bana fatura ver
deyin. Fatura verme ihtimalleri yok, çünkü verirlerse
biliyorlar ki o fatura resmi kurumlara intikal ettiğinde en
az 6000 TL ceza yiyecekler. Şimdi bu arada sosyal
güvenli kurumuyla sözleşmesi olan özel hastaneler var
sözleşmesi olmayan özel hastaneler var. Acil hallerde
hastanenin Sosyal Güvenlik Kurumuyla sözleşmesinin
olup olmadığının en ufak bir önemi yoktur. Örnek
veriyorum; İstanbul da Amerikan hastanesinin SGK ile
sözleşmesi yok. Hastanenin önüne giderken yığıldım
kaldım. Birileri de beni almış Amerikan Hastanesinin
aciline sokmuş. O hastane benden tek kuruş para
isteyemez. Sözleşmesi olsa da isteyemez, sözleşmesi
olmasa da isteyemez. İsterlerse mutlaka fatura isteyin.
Fiş değil ayrıntılı fatura. 2012’ye kadar yeşil kart diye bir
şey vardı. Yeşil kartlılar devlete prim ödemezlerdi,
ilaçlarda % 20 vermezler, hastanelerde muayene ücreti
ödemezlerdi. 2012 Ocak ayından itibaren artık yeşil kartlı
yok. Biz bunlara 61 c’li veya 61 g’li diyoruz. İster 61 c’li
olsun, ister 61 g’li olsun, artık hastanelerde muayene
parası ödüyorlar. Artık ilaçlara % 20 ödüyorlar ve artık
gelir testine giriyorlar. Şu anda Mart’ın 8’ine geldik
yaklaşık iki ay on gün geçmiş yeni yıldan. Bu yeni yıl
boyunca dört milyon yeşil kartlı gelir testine girmiş.
Bunlardan sadece bir buçuk milyonu gelir testinden prim
ödemez olarak çıkmış, üç milyonu prim öder olarak
çıkmıştır. İyi kötü tartışılır, ben sadece gerçeği
anlatıyorum. Devlet artık Genel Sağlık Sigortasında prim
toplamayı ve vatandaşın cebinden daha çok para almayı
amaçlayan bir yapıya döndü. Neden diyoruz. 31 Aralık
2011 gününe kadar gelir testi yine vardı ama şekli değişti.
Gelir testine gittiğimizde gelirimize bakıyorlardı,
cebimize kaç para girdi diye. 1 Ocak 2012 den itibaren
gelire bakmıyorlar harcamaya bakıyorlar. Yani kaç para
harcamamız varsa o bizim gelirimizdir diyorlar. Bunu
örneklemek için CNN Türk ile bir aileye gittik biz. Gelir
testi yaptık, karı koca ve iki kızları var. İkisi de ilkokula
gidiyor. Adam evde yatalak olarak yatıyor. Karısı da sağa
sola temizliğe gidiyor ama onu saymadık biz. Sorduk
dedik bu evin kirası kaç para 600 TL dediler. Kim ödüyor
dedik. Sağ olsun Sinoplu bir hemşerimiz var her ay bize
vermeden ödüyor dedi. Yaz 600 TL gelir. Peki, ne yiyip
içiyorsunuz. Kaymakamlık bize 400 TL her ay gıda
yardımı gönderiyor. Yaz 400 TL gelir. Elektriği, suyu,
doğalgazı kim ödüyor. Filanca komşumuz ödüyor. Peki,
çocukların okul masrafı. Kaymakamlık ve Fak-Fun-Fon
bize 300 TL çocuk başı para veriyor. 600 TL ediyor.
Yazdık 1.700 TL gelir çıktı. Hiç gelirleri yok ama 1.700
34
TL gelir yaptık. Böylece onlarında yeşil kartlarının vize
tarihi Temmuz ayında gittiklerinde, hiç gelirleri olmağı
halde 1.700 TL gelirleri varmış gibi prim ödeyerek sağlık
yardımı alacaklar. Test için 1.700 Bin aileye SGK mektup
gönderdi. Bir ay içinde gelir testine gel diye. Gelmeyenlere
ise aylık 213 TL sağlık prim borcu çıkardı. Gelir testine
gidenler ise 36 TL çıkabilir, 0 (sıfır) lira çıkabilir veya
106 TL çıkabilir. Bu bizler için geçerli mi. Şöyle geçerli.
Erkek çocuklarımız varsa ve 18 yaşından büyüklerse,
okumuyorlarsa artık onların gelir testine girmesi
gerekecek. Devlet artık diyor ki 18 yaşından büyük erkek
çocuk artık ayrı özgür bir birey oldu. Aileyle alakası yok
onun kenarda duruyor. Anne baba ona sağlık yardımı
veremez diyor. Tamam vermesin. Ama artık o sağlık
primi ödesin. Tamam, ödesin, işi gücü varsa git ondan al.
Hayır diyor o ayrı bir birey ama onun ödeyeceği primi
bulmak için anne ve babanın gelirine bakacağım diyor.
Kardeşim hani ayrı bir bireydi, hani benle alakası yoktu,
şimdi benim niye gelirime bakıyorsun. Ben para alacağım
diyor. E iş bul ona, al ondan kendisinden. Hayır, iş bulsam
da bulmasam da fark etmez o çocuğun kaç para prim
ödeyeceğini bulmak için, ailedeki tüm bireylerin gelirine
bakacağım diyor. Anne, baba, kardeş, dede, ninenin
gelirin bulacağım çocuğunun ödeyeceği primi bulacağım
diyor. Bu da yanlış handikaplardan bir tanesi. Yine yeni
bir uygulama daha başladı Genel Sağlık Sigortasıyla.
Demin söylemiştik ya Bağ-Kur’lu olan birisi Sosyal
Güvenlik Kurumu’na altmış günden çok borcu varsa
sağlık yardımı alamıyor. O alamayınca karısı, çocukları
da alamıyor. Diyor ki yeni kanun ben size büyük bir şey
bahşettim diyor. Babanız Bağ-Kur’lu sağlık primlerini
ödemediği için sağlık yardımı alamadı. Gelin siz gelir
testine girin. Karısı olarak sen prim öde, oğlu olarak sen
prim öde, cebinizden para çıksın, ben size sağlık yardım
vereyim diyor. Bir lütuf bahşetmiş oldu, ceplerinden para
ödeyerek. Şu anda 7,5 milyon kişi resen tescil edildi.
Taksimetre 106 TL ile açıldı. Yani herkes için 106 TL
borcu yazdılar. Gelir testsine giderlerse bir ay içinde, o
sıfır olabilir, 36 TL olabilir, 106 TL olabilir, 213 TL
olabilir. Gitmezlerse 213 TL. Gelir testini neresi yapıyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı,
kaymakamlıklarda bulunan Sosyal Yardımlaşma Ve
Dayanışma Vakfı Müdürlükleri. Halk arasında Fak-FukFon müdürlükleri. Gelir testinde şöyle yapmışlar. Aile
içindeki sayıya bakalım diyor. Dede, nine, anne, baba
kardeşlerin tüm gelirini toplarım, harcamalarını da
hesaplarım, ailenin kişi sayısına bölerim, çıkan sayıya
göre çocuğun ödeyeceği primi bulurum diyor.
Gelelim GSS primine, eğer ailenin kişi başına düşen
geliri 295 TL’den azsa onlara prim ödemeyecek hale
gelecek. 61 g veya c’li olacaklar, eski adıyla yeşil kartlı
olacaklar. 295 TL ile 886,50 TL ise, 36 TL ödeyecekler,
886,50 TL ile 1773 TL ise 106 TL ödeyecekler. 1773
TL den çok ise 213 TL Genel Sağlık Sigortası ödeyerek
sağlıktan yararlanma hakkı elde edecekler. Acil hal, ani
gelişen hastalık, kaza yaralama ve benzeri durumlarda
olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde
tıbbi müdahale gerektiren durumlar ile ivedilikle tıbbi
müdahale yapılmadığı veya başka bir sağlık kuruluşuna
nakli halinde hayatını ve/veya sağlık bütünlüğünün
kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlardır.
Bu nedenle sağlanan sağlık hizmetleri, acil sağlık hizmet
olarak kabul edilir. Analık hali gebeliğin başladığı
tarihten itibaren, doğumdan sonraki ilk sekiz haftalık
çoğul gebelik halinde ise ilk on haftalık süre 5510
Sayılı Kanun bakımından analık hali olarak kabul edilir.
Tıbben başkasının bakımına muhtaç kişi ise, özürlülük
ölçütü, sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık
kurulu raporları hakkında yönetmelik kapsamında,
yetkilendirilmiş özürlü sağlık kurulu raporu vermeye
yetkili sağlık kuruluşlarınca, ağır özürlü olduğu “Özürlü
Sağlık Kurulu Raporu” ile belgelendirilen kişiler
tıbben başkasının bakımına muhtaç kişiler olarak kabul
edilir. Bu kişiler için düzenlenen faturaya özürlü sağlık
kurulu raporu eklenecektir. Arkadaşlar benim sizin
için derlediğim slaytlar bunlar. Sizin sorularınız varsa
sorularınızı bekliyorum.
35
SORULAR VE
CEVAPLAR
36
Kadın Delege: Hocam ben engelli olarak çalışıyorum,
1996 yılında başlangıç sigortam var ama iki tane çocuğum
olduktan sonra ara verdim. Sonra rapor çıkarttılar bana.
% 81,5 raporluyum. Vergiden de yararlanıyorum, ben ne
zaman emekli olabilirim?
için başlangıç kabul edilmiyor. Aynı sigorta numaranızı
kullanıyorsunuz ama başlangıcınız ilk emeklilik primi
ödendiği tarih sayılıyor. Sizin için de o 1992 yılı. Öyleyse
49 yaşında 5600 gün ile emekli olacaksınız.
Kadın Delege: Bir sorum daha olacak. İki çocuğum
var ve iki çocuğuma da çalışırken hamile kalıp, doğum
sonrası tekrar işe döndüm. Benim doğum borçlanmam
olamıyor mu?
Ali TEZEL: 1996 yılında mı girdin ilk sigortaya?
Kadın Delege: Sigorta başlangıcım 1996 ama 12 yıl ara
verdim.
Ali TEZEL: Olabilir ama sekiz haftalık sürelerde, onaltı
haftalık sürelerde prim ödenmemişse yapabilirsin.
Ali TEZEL: Önemli değil. 1996 başlangıcın varsa 3600
gün sayısını doldurmak kaydıyla emekli olacaksın. Kaç
günün var?
Kadın Delege: Ama ben çok başvurdum. Sağlık
Bakanlığı’na da dilekçe yazdım. Kesinlikle bu kapsama
alınmıyorsunuz dendi.
Kadın Delege: Şu anda 900 küsur günüm var.
Ali TEZEL: Peki, 1996dan sonra doğum yaptın mı?
Ali TEZEL: Siz şu an işçi değil misiniz?
Kadın Delege: Evet yaptım.
Kadın Delege: İşçiyim çalışıyorum.
Ali TEZEL: Tamam. O iki doğumu borçlanıp 1440 gün
kazanabilirsin. Böylece 3600 günü doldurman daha kısa
sürede olur. İki doğum borçlanması yap. Prim ödemeye
devam et. 3600 günü doldurduğunda emekli olacaksın.
Ali TEZEL: Tamam. 1992de de işçi değil miydiniz?
Kadın Delege: Evet İşçiydim.
Ali TEZEL: Tamam. O dönemlerde sizin adınıza prim
ödenmiş mi? Bakın doğumdan önce sekiz hafta ve
doğumdan sonra sekiz haftada, işverenin prim ödeme
mükellefiyeti yok. Buna rağmen işveren ödemiş mi
primleri?
Kadın Delege: Çok teşekkür ederim, sağ olun hocam.
***
Kadın Delege: 1989 yılında benim ilk sigorta başlangıç
tarihim.
Kadın Delege: Ödemiş.
Ali TEZEL: Ay ve gün nedir?
Ali TEZEL: Öyleyse borçluk
dolduracağın bir borçluk yok.
Kadın Delege: 10. ay. Yalnız o dönemde lise stajı
yapıyordum.
kalmamış.
Yani
Kadın Delege: Ama raporlu olduğum dönemleri
ödeyemiyor muyum?
Ali TEZEL: Onu sayma. Lise stajı emeklilik için
başlangıç sayılmaz.
Ali TEZEL: Raporlu olduğun dönemde de işveren prim
ödememiş mi? Ödememişse borçluk varsa evet, ödemişse
borçluk yok hayır.
Kadın Delege: 1992 de ilk defa para alarak çalışmaya
başladım. Ama 1989daki en azından başlangıç tarihime
göre yaşım düşemez mi?
Kadın Delege: Peki 6 ay ücretsiz aldığımız dönemi?
Ali TEZEL: Yok düşmüyor. Yasalarımıza göre
arkadaşlar, çıraklık sigortasıyla, staj sigortası emeklilik
primi ödenmeyen sadece iş kazası, meslek hastalığı ve
hastalık primi ödenen sürelerdir. Bu sebeple emeklilik
Ali TEZEL: Onda borçlanabilirsin.
Kadın Delege: Borçlanamazsın dediler.
Ali TEZEL: Sağlık Bakanlığı demiş diyorsunuz. Bu
37
Kadın Delege: Hocam merhaba, benim 1989 doğumlu
bir erkek kardeşim var. Rahatsız, özürlü kendisi. % 76
oranında bir özre sahip. Şimdi biz daha öncesinde 18
yaşını geçtikten sonra babasının sigortasından düştüğü
için, yeşil kartla muayene ettiriyorduk. Daha da vizemiz
bitmedi. İki üç ayımız daha var. Bunun sonrasında biz
tekrar vergi incelemesine girmek için başvuru yapacak
mıyız?
konu Sağlık Bakanlığı’nın konusu değil, Sosyal Güvenlik
Kurumu’nun konusu.
Kadın Delege: SGK’ya da başvurdum. Orada da aynı
şeyi söylediler.
Ali TEZEL: Yazı var mı elinde?
Kadın Delege: Var.
Ali TEZEL: Tamam yazıyı bana gönder ben gerekeni
yapayım.
Ali TEZEL: Şunu yapın. % 60dan fazla raporu var. %
60 ve üzeri olan çocuklar malul çocuk sayılır yasalar
gereğince. Siz o raporla beraber Sosyal Güvenlik
Kurumu’na başvurursanız çocuğu babasının üzerinden
sağlık yardımı almaya hak kazanan çocuk haline
getirirsiniz. Ölünceye kadar sağlık yardımı alabilirler.
Kadın Delege: Tamam. Adresinizi alabilirsem.
Ali TEZEL: Tamam tüm Türkiye biliyor. Habertürk
Gazetesi’nden gelir bana.
Kadın Delege: Benim kardeşim % 76 özürlü olduğu
için üç ayda bir zaten özürlü maaşı alıyor. Annemde
çalışmıyor, ev hanımı olduğu için her ay da o bir maaş
ödemesi alıyor.
Kadın Delege: Tamam çok teşekkür ediyorum.
***
Kadın Delege: Ali Bey, gelir hesaplanırken kendi
evimizse eğer nasıl hesaplama yapılıyor. Ne kadar değer
biçiliyor?
Ali TEZEL: Senin kardeşin yeşil kartlı eski adıyla ve
vize tarihi var. Vize tarihinde ya vizeye gidecek. Ya da %
60’tan fazla raporu olduğunu gösterip babasının üzerine
kaydolacak. İkisinden biri. SGK ya başvurulacak.
Ali TEZEL: Ev kendi üzerinizeyse belli bir kira varmış
gibi değerlendiriliyor. Mesela geçen hafta vardı, birisi bir
ev kendisinin varmış bir ev borçlu olan bir ev varmış. İki
tane dairesi var ama ikisi de borçlu. Hiç kira geliri yok.
Her bir daire için 500 TL gelir yazmış Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı. Yani metrekaresine göre bir liste
yapmışlar o listeye göre gelir yazıyorlar.
Kadın Delege: Yani vergi incelemesine girmemiz
gerekmiyor mu?
Ali TEZEL: Gerekmiyor ama tercih edeceksiniz. Ya
vergi incelemesine gireceksiniz gelir incelemesine. Ve
yahut da % 60 tan fazla olan raporla babasının üzerine
kaydettireceksiniz.
Kadın Delege: Peki bir şey daha soracağım. 18 yaşından
büyük erkek çocukları için demiştiniz ödeme yapılacak
diye. Kız çocukları için de aynı şey geçerli mi?
Kadın Delege: Tamam hocam teşekkürler.
***
Ali TEZEL: Şöyle, 1 Ekim 2008’den önce doğmuş
kızlara eski kızlar dedik ya, eski kızlarda yaş şartı yok.
Ölünceye kadar bakılabiliyorlar. 1 Ekim 2008’den sonra
doğmuş kızlarımız daha 18’ine gelmediler. Onlar 18’ine
gelince sorun başlayacak. Okuyorsa 25’e kadar ödeme
yok, okumuyorsa 18’inde başlayacak ödemeler.
Kadın Delege: Hocam Hayriye ben. Biz 1992 göçmeniyiz
Bulgaristan’dan. Annem benim şu anda ödeyemiyor yurt
dışı borçlanmalarını. 1989 da gelmediğimiz için. Onlar
için ödeme imkânı olacak mı?
Ali TEZEL: Geçen yıl çıkan kanunla, Bulgaristan’dan
zorunlu göçle gelip vatandaşlığa alınanlara, Bulgaristan’da
geçen süreleri borçlanma hakkı tanıdılar. Ama yurttaşlığa
alınırken bakanlar kurulu kararı gerekiyor. Bakanlar
Kadın Delege: Tamam peki teşekkür ediyorum.
***
38
Halime AYDOĞAN: Merhabalar ben genel bir
soru soracağım. Bu 20 yılı dolan, primi dolan ve yaş
bekleyenlerin hali ne olacak?
kurulunda zorunlu göçle gelmiştir ibaresi bulunmayanları
borçlandırma hakkı vermiyorlar. Bununla ilgili bir yasal
düzenleme var şu an mecliste. Umarım önümüzdeki
günlerde geçer. Geçerse sizin için de iyi olacak.
Ali TEZEL: Emeklilik yaşını bekleyenler şu anda
ülkemizde 5,5 milyon kişi. Aslında örgütlenseler yeni
bir yasa çıkartırlar. Ama örgütlenmelerinde eksiklik var.
Emeklilik yaşı çıkanlarla ilgili CHP’nin ve MHP’nin
bir önerisi var. Ama iktidarda olan partinin buna şu
anda destek vereceğini sanmıyorum. Ama sayılarının
çok olduğunu, yapacakları mitinglerle, toplantılarla
gösterirlerse önümüzdeki günlerde yerel seçim var. Yerel
seçimden önce böyle bir yasa çıkma ihtimali olur. Sesleri
çıkmazsa böyle bir ihtimal yok.
Kadın Delege: Peki, teşekkür ederim.
***
Kadın Delege: Hocam ben Eskişehir Şubesi’nden
geliyorum. Arçelik’te çalışıyorum. 1992 yılında
Arçelik’te iş başı yaptım. 1995 yılında kızıma hamile
olduğum için işten çıkartıldım. Kadromuz olmadığı için.
1998 de tekrar iş başı yaptım. Bu durumda çocuktan
dolayı bir yaş indirimi olmuyor mu?
Halime AYDOĞAN: örgüt burada zaten.
Ali TEZEL: Doğum borçlanması yapabilirsin. 1995’ten
sonra doğum yapıp ayrıldığın için o iki yıllık doğum
borçlanması yapabilirsin ama senin için bir anlamı var
mı bilmiyorum.
Ali TEZEL: Örgüt burada da onların örgütü biraz
daha farklı. Yani emeklilik yaşı bekleyenler diye bir
grup kurdular kendilerine. Tabi ki sendikaların onları
desteklemesi güzel olur. Uygun olur. Ama şunu da
unutmayalım bakın. Şu anda 5,5 milyon kişi var. 9
milyon emeklimiz var. 15 küsur milyon çalışanımız var.
5,5 milyon çalışanımızı da bu kapsamda emekli edersek
9 milyon çalışanımız, 15 milyon emeklimiz olacak. Yani
öyle de bir gerçek var.
Kadın Delege: Şöyle iki çocuğum var yaştan indirim
olur mu olmaz mı prim açığım yok zaten.
Ali TEZEL: Yaştan indirim olmayacak senin için. 1992
başlangıcına göre hangi yaşta emekli olman gerekiyorsa
o yaşta emekli olacaksın. Bu 52 yaştır senin için.
***
Kadın Delege: 48
Kadın Delege: Hocam gerçek işsizlik sayımız nedir?
Ali TEZEL: 1992 diyorsun. Pardon evet 48 yaşında
emekli olacaksın ama doğum borçlanması yapmak
sadece gün sayısını artıracak. 48’i indirmeyecek. Bir
de şu var yaşı doldurmuş, süreyi doldurmuş, gün sayısı
eksik olanlar öderlerse onların ki düşüyor.
Kadın Delege: Anladım, teşekkür ederim. İsmim
İmrehan Gör.
Ali TEZEL: Gerçek işsizlik sayımız 22 milyon. Ama bize
söylenen 2 milyon 700 bin. Hele hele son istatistiklerde
SSK’ya kayıtlı işsizler arttığı halde işsizliğimiz düşmüş.
Rakamlarla oynayarak işsizliği çok güzel düzeltiyoruz.
Şöyle söyleyeyim Bülent ECEVİT zamanında işsizlik
anketleri yapılırken şöyle soruluyordu. Son bir hafta
içinde en az bir hafta olsa dahi çalıştınız mı diyorlardı.
Bu soruya evet diyenler çalışan, hayır diyenler işsiz
sayılıyordu. Şu anda soru şu. Son üç ay içinde en az bir
saat çalıştınız mı diye soruyorlar. Evet diyenler işsiz değil,
hayır diyenler işsiz sayılıyor. Televizyonda söylemiştim.
Ben Başbakan olsam soru sorarım. Son 10 yıl içinde bir
saat çalıştınız mı diye sorarım. İşsizlik sıfıra iner.
***
***
Kadın Delege: Bir de Mart ayında çıkacak bir yasadan
bahsediliyor. Yüksek primle erken emeklilik diye. Bu ne
derece doğru onu öğrenmek istiyorum.
Ali TEZEL: Bahsettikleri yasa bireysel emeklilikle
alakalı. Sosyal Güvenlik emekliliği ile alakalı değil.
39
Naziye TOPÇU: Ben de bu borçlanmayla ilgili bir şey
sormak istiyorum. Ben çalışırken doğum yaptım kızıma.
Dört aylık zaten ücretliydi iznimiz. Daha sonra bir ay
kullandım ücretsiz izin. Bu iki senelik borçlanmadan
acaba biz yararlanabiliyor muyuz?
düşünelim. İlkinden gelen maaş 760 TL, ikincisinden
gelen maaş 600 TL, üçüncüsünden gelen maaş 500 TL.
Bunun hülasası alınıyor ortalaması. Bu dönem uzadıkça
maaş düşer mi. Düşer. Ama şöyle bir şey var. Brüt ücreti
yani Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmiş ücreti 2400
TL’den yüksek olanların ki düşmüyor. O da şundan
geçmişte tavan kazanç düşüktü şimdi yüksek. 2400
TL’den düşük olanlarınsa düşüyor. Mesela 886 TL asgari
ücretten bildirilen birisinin ilerde alacağı maaş her prim
ödenen ay 2 Lira düşüyor. Bu yüzden brüte bakacaksınız.
Brüt ücretiniz 2400 TL den çoksa düşmüyor artıyor.
Mesela tavan ücreti 5716 TL ise her ödediğiniz ay ilerde
alacağınız emekli maaşınız 20 TL artıyor.
Ali TEZEL: Yani o dönemde boşluk varsa doğumdan
itibaren iki yıllık süre de..
Naziye TOPÇU: Bir ay var boşluk.
Ali TEZEL: Fark etmez. Ne kadar boşluk varsa
ödeyebilirsiniz. Yararlanabiliyorsun
ama
yaşını
düşürmüyor. Yaşını düşürmediği için bir faydası yok
sana.
Kadın Delege: Çok teşekkür ederim, sağ olun.
Naziye TOPÇU: Tamam teşekkürler. Bir sorum daha var.
Bizim çocuklarımız üstümüzden sigortalı ama oğlum 18
yaşını geçti. Okuyor ama bu sene son.
***
Zeliha KOCATEPE: Eskişehir Şubesi Arçelik Buzdolabı
işletmesinden geliyorum. Benim annem babam ayrıldılar.
Annemin oturduğu ev dışında hiçbir geliri olmadığı için
benim üzerimden sağlık sigortasından yararlanıyor.
Benim sorum, ben emekli olduktan sonra annem aynı
haklardan yararlanabilecek mi?
Ali TEZEL: Okulu bittikten sonra eğer üniversiteyi
kazanamazsa, okuyamazsa onun için sağlık primi
ödeyeceksiniz. Sizden yararlanamaz artık.
***
Kadın Delege: Hocam telefonla çok ulaşmaya çalıştım
ama ulaşamadım. Öncelikle bu imkânı bize sağlayan
Başkanımıza çok teşekkürler. Sağ olsun böyle önemli
bir günde bizi bilgilendiriyor. Ben özel sektörde çalışan,
emeklisi dolmuş bir bayanım. Çalıştıkça emekli maaşları
düşer mi?
Ali TEZEL: Yararlanacak. Annenin aylık geliri, asgari
ücretten az olduğu müddetçe senin üzerinden, ister
çalışan ol, ister emekli ol faydalanmaya devam edecek.
Zeliha KOCATEPE: Teşekkürler.
***
Ali TEZEL: Anlatayım ben. Emekli maaşının üç dönemi
var arkadaşlar. Önce kendisinin 31.12.1999’a kadar
olan dönem için ayrı bir maaş hesaplıyorlar. Ben bu
döneme Süleyman DEMİREL, Bülent ECEVİT dönemi
diyorum. Sonra 2000 ile 2008 dönemi için ayrı bir
maaş hesaplıyorlar. Buna ben Yaşar OKUYAN dönemi
diyorum. Sonra 2008den sonraki dönem için ayrı bir
maaş hesaplıyorlar. Buna da Tayip ERDOĞAN dönemi
diyorum. Birincinin aylık bağlama oranı % 76. Yani ayda
kaç para kazanıyorsanız % 76’sı sizin maaşınız. İkincinin
aylık bağlama oranı % 60. Ayda kaç para kazanıyorsanız
% 60’ı sizin emekli maaşınız. Üçüncüsünün aylık bağlama
oranı % 50. Şöyle düşünelim, 1000 TL maaşımız olduğunu
Derya KAYA: Merhaba hocam. Yeni çıkan kanunla
acil hastalara müdahale olduğu takdirde para alınmıyor.
Fakat bizim çalıştığımız yerde bir salgın oldu. Birçok
arkadaşımız rahatsızlandı. Kimi gittiği zaman acil olarak
müdahale gördü. Kimi arkadaşımız ise aynı belirtilere
rağmen yeşil hastaymış gibi müdahale gördü. Bunlara
karşı nasıl bir şey yapmamız gerekiyor?
Ali TEZEL: Sosyal Güvenlik Kurumu’na direkt şikâyet
edebilirsiniz. Hangi ildeydiniz siz?
Derya KAYA: İstanbul
Ali TEZEL: Tamam İstanbul’da Unkapanı’nda Sosyal
40
E.S: 1997 ve 2000 Yılları arasında.
Güvenlik Kurumu’nun Sağlık Müdürlüğü var. Direkt
oraya şikâyet ettiğinizde o hastaneye inceleme yapılır
ceza kesilir. Şöyle söyleyeyim demin ne demiştik. Şimdi
zehirlenmesi olan birisine acil serviste mutlaka müdahale
edilmiştir, bir serum takılmıştır en azından.
Ali TEZEL: İşte 2003’te sigortan olmuş ilk defa.
Doğumları ondan önce yapmışsın. O yüzden borçlanma
hakkın yok. Ya 58 yaşla 7000 günlü, ya da 60 yaşında
4500 günle emekli olma hakkın var. Velayetle alakası yok
sigortadan sonra doğum yapsaydın borçlanabilirdin. Ama
asgari geçim indirimi alabilirsin çocuklarını göstererek.
Derya KAYA: Hocam aynı şekilde bir durum oldu.
Acil hasta zehirlenme olarak gitti, buna rağmen yeşil
hastaymış gibi muamele gördü.
Emine SAKİNAK: Tamam teşekkür ederim.
Ali TEZEL: Tamam hemen Sosyal Güvenlik Kurumu’na
şikâyet edeceksiniz ama bu arada o paraları öderken
fatura istediniz mi?
***
Kadın Delege: Hocam ben Arife. Manisa’dan
geliyorum. Oğlum 18 yaşında ama dershaneye gidiyor.
Sağlık yardımından yararlanamıyor. Benim üzerimden
bakılıyordu ona. Sonra dershaneden öğrenci belgesi al
SGK’ya götür dediler. Onu da kabul etmemişler galiba.
Derya KAYA: İstememişler çünkü bilmiyorlar.
Ali TEZEL: Yapacak bir şey yok. Hem para vermişsiniz,
hem de verdiğiniz paranın belgesini almamışsınız. Bir
maliyeden vergi kaçırmışlar. İki sizin şikâyet hakkınızı
elinizden almışlar.
Ali TEZEL: Dershaneye gidiyor dedin. Liseyi bitirdi
yani.
Kadın Delege: Evet liseyi bitirdi.
Derya KAYA: Peki bu rahatsızlıklara karşı alınan bir
rapor iş göremez mi?
Ali TEZEL: Öyleyse öğrenci değil. Dershane
öğrencilikten sayılmıyor. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite
öğrenciden sayılıyor. Sen oğlun için mutlaka gelir testine
gideceksin. Eğer gelir testine girmezseniz 213 TL her ay
para ödemek zorunda kalırsınız. Eve SGK’dan mektup
geldi mi?
Ali TEZEL: İş görür ama para almadım derse o hastane
ne diyeceksiniz. Niye şikâyet ediyorsunuz? Acil olduğu
halde acil değil yeşil alan deyip bizden para aldılar diye
şikâyet ediyorsunuz. O hastane de ben para almadım
göstersinler belgelerini derse ne diyeceksiniz. O yüzden
diyorum ki fatura almadan para vermeyin. Ve her
hastalıkla ilgili para istendiğinde faturasını ver parasını
vereyim deyin. Tartışmayın verin parayı alın faturayı.
Haksızsa gidip Sosyal Güvenlik Kurumu’na şikâyet
edin.
Kadın Delege: Hayır gelmedi.
Ali TEZEL: Ya mektubu bekle. Ya da kendiliğinden
bulunduğun kaymakamlığa git. Oğlun için gelir testi
yaptır. Gelir testine göre de. Sıfır çıkabilir, 36 TL de
çıkabilir.
Derya KAYA: Teşekkürler hocam çok sağ olun.
Kadın Delege: Tamam hocam. Bir sorum daha var.
Annem emekli ama 70 yaşına geldi. Allah geçinden versin
o Bağ-Kur’lu kendisi o vefat ettiğinde onun maaşını ben
alabilecek miyim?
***
Emine SAKİNAK: Eskişehir Şubesi’nden geliyorum.
Ford Otosan’da çalışıyorum. Benim sigortam 2003
yılında açıldı ama 2004 yılında ayrıldım. İki çocuğumun
da velayeti ben de. Ben o iki çocuktan faydalanabiliyor
muyum? Gerçi çalışmıyordum o süre.
Ali
TEZEL:
Doğum
borçlanmasından
bahsediyorsunuz? Çocuklar ne zaman doğdu?
Ali TEZEL: Üç şartla alabilirsin. Bir çalışmamak, iki
emekli olmamak, üç evli olmamak. Ama annen memur
olsaydı alabilirdin.
Kadın Delege: Teşekkür ederim.
mı
***
41
Servet ÜSTÜNKAYA: Ben Bursa’dan katılıyorum.
1990 yılında sigorta girişim ve iki tane doğum yaptım.
Bunun borçlanması için başvurdum ama benim 1992
ve 1993 doğumlu çocuklarım. Ancak bunun 2,5 yılını
ödeyebildim.
daha fazlaya çıkmak zorunda. Bir tek eksiğimiz var
şu an sigortalı gösterilmeyen çalışanlar. Bunlar bizim
kendi akrabalarımızda da çevremizde de var. Sigorta
bunun denetlemesini ya yapıyor, ya tam anlamıyla
yapmıyor. İkincisi askerlik ödemesi var erkeklere bir şey
demiyorum. Yurtdışından gelenlere bir ödeme var bir şey
demiyorum, iki tane çocuğu olup da dört yıl ödeyenler
var bir şey demiyorum. Ben çalışıyorum, bunların
hiçbirinden faydalanamıyorum. En yüksek primleri
ödüyorum. Kazancımdan daha fazlasını. Bunlardan
dolayı çok kaybım var. Yaş çok fazla vurdu. Yirmi yılım
doluyor, primlerimi doldurdum ve 52 yaş vurdu bana.
Oldu ki işten çıkarıldım, kim o yaştan sonra işe alacak ya
da eşinin eline mi bakacaksın, kimin eline bakacaksın, o
da belli değil. Benim bir tek sorum var adalet sigortanın
neresinde?
Ali TEZEL: Yani 2,5 yıllık boşluk varmış.
Servet ÜSTÜNKAYA: Boşluk ama hiç ödenmedi.
Ali TEZEL: Anladım kabul ediyorum da doğum
tarihinden itibaren iki yıllık süredeki boşlukları
ödeyebiliyorsunuz. Yani 1990’ın Mayısı’nda doğduysa
çocuk, 1992’nin Mayıs’ı arasında ne kadar süre varsa, bu
sürenin tamamı borçsa iki yıl. Bir kısmı doluysa ne kadar
boşluk varsa ödeyebiliyorsunuz. Demek ki bir kısmını
ödemişsiniz primin.
Ali TEZEL: Teşekkürler
Ali TEZEL: Reyhan Hanım aynı şeyleri ben 1996
yılından beri hem gazetelerde hem de televizyonlarda
bas bas bağırarak söylüyorum ama şöyle bir gerçeğimiz
var. İki yerde hatamız var. Burası emek sınıfının olduğu
bir yer. Emek sınıfı ve sermaye sınıfı olarak iki sınıf var.
Burada bir SGK bütçesi var. Bu sene 120 Milyar. Şu da
Türkiye’nin genel bütçesi olsun o da bu sene 250 Milyar
civarında. SGK bütçesi bu sene 60 Milyar lira açık
verecek. Yani oradaki genel bütçeden buraya 60 milyar
para aktaracağız. Eğer açık daha çok olsun dersek daha
çok aktarabileceğiz. Hani dediniz ya demin üç kişiye bir
kişi bakar, bakmalı diye, bunlar sermaye ağzıdır. Niye
sermaye ağzıdır biliyor musunuz? Yine Çalışma Bakanı
Faruk ÇELİK. Ben danışmanlığını yaptım onun altı ay
kadar. Bursa da miting yapıyordu, şöyle söyledi Sayın
Bakan. Ey Bursalılar sosyal güvenlik sistemi çok açık
veriyor. Bu yüzden sosyal güvenlik reformu yapıyoruz.
Açıkları azaltacağız dedi. Tüm halk alkışlıyor. Aslında
adam şunu diyor, sizi daha geç emekli edeceğim. Daha
az emekli maaşı vereceğim, sağlığı bundan sonra paralı
ödeyeceksiniz ve böylece açığı kapatacağım diyor.
Anlamıyorlar, sanıyorlar ki açıklar kapatılınca iyi şeyler
olacak. Anayasamızda sosyal devlet yazıyor. Sosyal devlet
ne demektir biliyor musunuz arkadaşlar? Zenginden alıp,
fakire veren devlet demektir. Yani genel bütçeden alıp,
***
TURAJON RAUPOV ( UAMİF Genel Sekreter
Yardımcısı): Hocam bizim Avrasya’dan gelen yabancılar
var. Onların bir soruları oldu, tercüme ediyorum.
Yabancı uyruklu olanlar Sosyal Sigortalar Kurumunun
verdiği hizmetlerden buraya geldiklerinde acilden
faydalanabilirler mi?
Ali TEZEL: Acil hizmetlerden faydalanmaya her insanın
hakkı var. Ancak ülkemizde bir yıldan çok ikamet eden
bir yabancı varsa ve kendi ülkesinde sigortası yoksa
onlarda zorunlu genel sağlık sigortası olmak ve SGK’ya
prim ödeyerek sağlıktan yararlanmak zorundalar.
TURAJON RAUPOV (UAMİF Genel Sekreter
Yardımcısı): Teşekkürler…
***
Reyhan YILMAZ: Merhaba Bursa Nilüfer Şubesi Mako
işyeri temsilcisiyim. Dediklerinizin hepsini dinledim
özellikle takip ediyorum temsilci olduğumuzdan dolayı.
Zamanında 35 ve 37 yaşında emekli olanların ceremesini
bu nesil çekiyor. Sebebi de sigortada paranın kalmaması.
Çünkü üç çalışan bir emekliyi besliyorsa, mutlaka bu
42
Sosyal Güvenlik bütçesine para aktaran devlet demektir.
Sosyal Güvenlik bütçesi ilk defa 1992 yılında açık verdi.
1992 yılına kadar biz sosyal devlet değildik. Kapitalist
devlettik. Çünkü kapitalist devlet fakirden alıp zengine
veren devlettir. Artık işçiden aldığım işçinin maaşına
yetmiyor demeye başladı. Buradan para vermeye başladı.
Bağırıyorlar sonra Sosyal Güvenlik açık veriyor, reform
yapmamız lazım. Reform yapıyoruz da ne yapıyoruz?
Daha geç emekli edeceğim, daha az maaş vereceğim,
sağlık cebinden olsun diyoruz. Reform demek aslında
halk için reform demek. Sermaye için reform demek.
Ama buraya da geleceğim. Burayı da eleştireceğim.
Genel bütçeyi de eleştireceğim. Bu sebeple Sosyal
Güvenlik açıkları ne kadar yüksekse biz o kadar sosyal
devletiz. Sosyal Güvenlik açıkları ne kadar azsa, o kadar
az sosyal devletiz. Gelelim genel bütçeye. Yıllık 250
Milyar TL bütçemiz var. Dün bazı televizyonlarda alt yazı
geçiyordu, hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. 2011 bütçe
gerçekleştirmelerini anlatıyordu. 84 milyar özel tüketim
vergisi gelmiş bütçeye. Özel tüketim vergisini kim öder?
Nihai tüketici. Yani sizler. Buraya 84 Milyar TL para
aktarmışsınız. Araba alıp, ev alıp, şeker alıp, tuz alıp. 48
Milyar TL Katma Değer Vergisi ödemişsiniz. KDV’yi kim
öder. Nihai tüketici. Şekerden, yağdan, benzin alırsanız
ödersiniz. Buraya koymuşlar. Peki, ülkede bulunan koca
koca holdingler, koca koca şirketler bu bütçeye kaç
para ödemişler biliyor musunuz? 28 Milyar TL. Yani
Türkiye’nin 250 Milyar TL bütçesi var, 28 Milyar TL’si
zenginden gelmiş. Geri kalanı fakirden gelmiş. Benzin
alıyoruz şimdi zenginde aynı vergiyi ödüyor, fakirde
aynı vergiyi ödüyor. Şeker alıyorsunuz zengine ayrı fiyat,
fakire ayrı fiyat var mı? Hayır yok. Çünkü bu bütçenin
gelirinin % 70’i dolaylı vergilerden gelmiş. Yani satın
aldığımız malların üzerine konulan vergilerden gelmiş.
Gelir vergisinden gelen para kaç para 30 Milyar TL.
Onun da 62 Milyar TL’si sizin ücretlerinizden kesilmiş.
Yani bakın koca koca holdingler 28 Milyara kurumlar
vergisi vermişler sizin ücretlerinizden 62 Milyar TL gelir
vergisi kesilmiş. Siz holdinglerden üç kat daha fazla
vergi vermişsiniz. Peki, öyleyse burası zenginin bütçesi
mi? Yani zenginden alıp, fakire mi veriyoruz? Hayır,
fakirden alıp fakire veriyoruz. Ama diyor ki sermaye,
fakirden alıp fakire verme, fakirden alıp bize ver diyor,
teşvikler ver bize diyor. İşte o yüzden Sosyal Devlette
açıklar büyüdükçe sosyal devlet oluruz. Bakın şu anda
bizim Sosyal Güvenlik bütçemiz GSMH’nın %4’ü kadar
açık veriyor. Yani toplam ülkenin üretiminin %4’ü kadar
Sosyal Güvenlik Kurumu’na para aktarıyoruz. Avrupa
% 19’unu aktarıyor. Şu anda bu aktarımı beş katına
çıkarmamız lazım. Açığımızın beş katı olması lazım. Bu
ne demek biliyor musunuz? Emekli maaşları beş katı
olur demek. O yüzden diyeceksiniz ki Sosyal Devlet
olması için açıkların çok olması lazım. 65 çok uzun bir
yaş. Şu an işe giren çocuklarımız 65 yaşında emekli
olacaklar. Peki, 65 yaşına geldiklerinde kaç para maaş
alacaklar? 280 TL. Bakın şu anda işe giren bir gencimiz
65 yaşından önce emekli olamaz. Ve ömrü boyunca asgari
ücretle çalışırsa da alacağı ücret 280 TL. 65 yaşında 280
TL ile geçinebilir miyiz? İhtimal değil. Öyleyse bunun
kaldırılması lazım. Bu yasanın değiştirilmesi lazım.
Evet, burada omuz omuza mücadele, emek mücadelesi
gerekiyor. Sendikalarla, sivil toplum kuruluşlarıyla
sivil mücadelesi olacak ama bizim tek bir eksiğimiz var
arkadaşlar, sınıfımızı bilmiyoruz. Sınıf mücadelesini
bilmiyoruz, öğrenemedik, unutturdular bize. Umarım
sınıf mücadelesini öğreniriz, sınıfımızı öğreniriz. Sosyal
güvenlik sistemi çok açık veriyor dendiğinde eğer emek
sınıfındaysanız hayır az açık veriyor dememiz lazım.
Eğer sermaye sınıfıysak çok açık veriyor dememiz
lazım. Televizyon ve gazeteler işçinin mi sermayenin
mi? Sermayenin televizyonu veya gazetesi emekle ilgili
bir şeyleri çok fazla yazabilir mi. Genellikle reform
lehine yazar. Reform dedikleri de sermayeden para alma,
emekten çok para çıksın. O yüzden sınıfımızı bileceğiz.
Sınıfımıza göre oy vereceğiz. Buyurun.
***
Seda YİĞİT: Merhaba hocam. 2005 işe giriş tarihim.
Engelli kadrosundan girdim. 2005- 2007 den önceki
3600’e tekâmül ediyordu emeklilik tarihi.
Ali TEZEL: 3600 ile emekli olamazsın sen.
43
Seda YİĞİT: Yasa değişikliği sonucu 4600 iş gününe
çıktı. Toplamda 20 yıla tekâmül ediyor. Bizlere yaş
vuruyor mu acaba engellilere yoksa 20 yılda direkt
emekli olabiliyor muyuz?
kadınlar gibi isteğe bağlı prim ödetecekler onlara. Aylık
280 TL ama ceplerinden çıkmayacak. 280 TL’yi devlet
onların adına vererek isteğe bağlı Bağ-Kur’lu yapacak.
ama daha detayları net değil çünkü daha tasarı taslağı
bile değil.
Ali TEZEL: Engelli misin sen?
***
Seda YİĞİT: Evet
Feride DERİN: Annem 3. ayın 16sı 1996 girişli 55
yaşında ve 4500 ile 4800 arasında primi var. Kaç yaşında
emekli olacak?
Ali TEZEL: Vergi indirim belgen var mı?
Seda YİĞİT: Var.
Ali TEZEL:58 yaşında emekli olur. 58’i doldurup,
59’dan gün aldığında.
Ali TEZEL: Öyleyse 2003 girişliysen 20 yıllık
sigortalılık süresi ve 4320 günle emekli olacaksın. Yani
2005te girdim demiştin 2025 yılında 4320 günün olursa
emekli olacaksın. Yaş vurmuyor sana.
***
Kadın Delege: İsmim Lütfiye. Kabel A.Ş. de
çalışıyorum. Sigorta başlangıç tarihim 1989. İki yıl staj
yaptım 1986dan 1988’e kadar bildiğim kadarıyla onlar
sayılmıyor herhalde.
Seda YİĞİT: Teşekkür ederim hocam.
***
Emine Kanlı: Hocam Merhaba. İzmir’den geliyorum.
Yeni çıkacak bir yasa var onunla ilgili soru sormak
istiyordum. Evde bakmakla yükümlü olduğumuz bir kişi
varsa ve bununla ilgili de devletten yardım alıyorsanız
eğer yeni çıkacak yasaya göre primlerinizi devlet
ödeyecekmiş. Evde bakan kişiyi emekli etmek için.
Bununla ilgili bilgi alabilir miyiz?
Ali TEZEL: İşe giriş tarihin ne zaman?
Kadın Delege: 1989 ama stajım iki yıl sürdü. İlk çıraklık
eğitimim 1986’dan 1988’e kadar. Şimdi 1989’da işe
başladım 1972 doğumluyum. Aralıksız çalıştım, iki
doğumum oldu. 45 gün doğum öncesi, 45 gün doğum
sonrası izinler kullandım. Ben kaç yaşımda emekli
olacağım? Benle birlikte daha öncekiler 37-38 yaşında
emekli oldular.
Ali TEZEL: Tabi. 2006 yılının sonlarına doğru evde
bakım parası diye bir para çıktı. Eğer bir evde bir
başkasının bakımına muhtaç çocuk, yaşlı varsa bu illa
annemiz, babamız olması şart değil. Akrabamız da
olabilir veya komşumuz da olabilir hiç fark etmez. O
evde bakıma muhtaç kişiye kim bakıyorsa devlet ona iki
şartla ayda 630 TL para veriyor. Birinci şart evde bakıma
muhtaç birisinin olması. İkinci şartta o evdeki kişilerin
kişi başına düşen gelirlerinin 420 TL’den az olması. 420
TL’den az ise her ay bakan erkek veya kadına 630 TL
bakım parası veriliyor. Yeni çıkacak olan kanun tasarı
taslağı daha meclise gelmedi, Bakanlar Kuruluna gelmedi.
2013 yılında meclise gelmesi düşünülüyor zira 2014
yılında yerel seçim var. Yerel seçimden önce çıkaracaklar.
O seçimden önce çıkacak kanununda detayları çok net
değil ama büyük ihtimal şöyle olacak. Tıpkı oya yapan
Ali TEZEL: 1989 yılının ay ve gününü söyler misin işe
giriş tarihinin.
Kadın Delege: 10. ayın 12si.
Ali TEZEL: Öyleyse 46 yaşında emekli olacaksın.
Kadın Delege: Peki doğum borçlanması?
Ali TEZEL: Doğum borçlanması olması için yeterli gün
sayının olması lazım. Senin 5450 gün ödemen lazım.
5450ye ulaştıysan veya ulaşacaksan ödemene gerek
yok.
Kadın Delege: Tamam teşekkürler.
***
44
Kadın Delege: Benim sorum erken emeklilik ile ilgili
olacak. Benim ablam kanser hastası. İki süre gibi prim
ödeme süresi var. Yani kendisi ödese bile erken emekli
olma durumu var mı?
sonra artık sağlık kurulu raporu olmadan tek hekim
raporu verme şansı yok. Yani o hastane rapor usulüne
uymadan rapor vermiş. O sebeple de Sosyal Güvenlik
Kurumu buna para vermemiş. Ama burada kusursuz olan
sensin. Hastanede kusurlu. Sosyal Güvenlik Kurumu da
kusurlu. Bunun için yapabileceğin tek şey var. Nerdeyse
bu Sosyal Güvenlik Kurumu, İş Mahkemesinde dava
edersen usulsüz bile olsa o rapor, 56 günlük raporunun
parasını alırsın. Mahkemeden başka çözüm yok.
Ali TEZEL: Malulen emeklilik olabilir. Onun için de
iki şart var. Birincisi işe giriş tarihinden itibaren 10 yıl
geçmiş olması. Ve bu 10 yıl içinde 1800 gün olması.
İkincisi de %60’tan fazla çalışamaz raporunun olması
lazım.
Kadın Delege: Yani iş mahkemesine mi başvurmam
gerekiyor.
Kadın Delege: Üç binin üzerinde çalışması.
Ali TEZEL: Öyleyse doldurmuş hemen hemen. %60’tan
fazla çalışamaz raporu sağlık kurulundan alırsa malulen
emekli olabilir.
Ali TEZEL: Doğrudur. Geçici iş göremezlik ödeneği
talebini yapman lazım İş Mahkemesine.
Kadın Delege: Tamam Teşekkür ederim.
Kadın Delege: Tamam teşekkür ederim.
***
***
Kadın Delege: İkinci çocuğumu sezaryenle doğum
yaptım. Doğum sonrası yasal haklarım bittikten sonra
doktor tarafından 56 günlük bir rapor daha verilmişti.
O süre bittikten sonra SGK’ya ücreti almak için
başvurduğumda bana bu şekilde toplu olarak bir rapor
olamayacağını yetkili hastaneye gidip geriye dönük bana
heyet raporu verilmesi gerektiği söylendi. Gittiğimde
heyet raporu verilmedi. Bu 56 günü 20’şer gün olarak
bölerek tekrar yeni bir evrak düzenlendi. Bu evrakla
tekrar başvurdum bu seferde SGK’dan işte yirmi gün
yine olmaz, on gün olarak olması gerekiyor, kontrol
olması gerekiyor, bu şekilde alabilirsin dendi. Tekrar
hastaneye gittim yok efendim biz geçmiş tarihe böyle
bir heyet raporu veremeyiz. Geçmiş geçmişte kalmıştır,
olay bitmiştir dendi. Bununla ilgili SGK’ya olsun, Sağlık
Bakanlığı’na olsun, birçok yere başvurularda bulundum,
yazılar yazdım hiçbir sonuç alamadım. O öylece kaldı
üzerinden de 3,5 sene geçti. Bunun akıbeti nedir. Soğuk
su mu içeyim, yoksa takibe devam edeyim mi?
Kadın Delege: Ben Eskişehir’den geliyorum. Adım
Mukaddes. Bizim kırk yaşlarında bir arkadaşımız malulen
emekli oluyor. Ama tekrar çalışıyor. Bu nasıl olabilir?
Ali TEZEL: Şöyle, SSK var Bağ-Kur var, Emekli Sandığı
var. 4/a, 4/b, 4/c’de ben yine eski haliyle söyleyeyim.
SSK’dan malulen emekli olan birisi Bağ-Kur’lu olarak
çalışabilir. Bağ-Kur’dan malulen emekli olan birisi
SSK’da çalışabilir. Ama SSK’dan malulen emekli olan
birisi SSK’lı olarak çalışamaz. Bağ-Kur’dan malulen,
emekli olan birisi Bağ-Kur’lu olarak çalışamaz.
Kadın Delege: Ama aynı işyerinde çalışıyor.
Ali TEZEL: Malulen emeklilik dediğiniz yanlıştır.
Şundan yanlıştır üç şeyi karıştırıyorlar bakın. Bir tanesi
vergi indirimiyle emeklilik özürlü emekliliğidir malulen
emeklilik değildir. Herkes malulen emeklilikle vergi
indirimi emekliliğini karıştırıyor. Demin bir kızımız
vardı orada yirmi yılda emekli olursun dedim. O özürlü
emekliliği. Malulen emekliliğin numarası 1 ile başlar,
özürlü emekliliğinin numarası 2 ile başlar, bir de iş
kazasıyla olanların ki 8 ile başlar. Kişi eğer iş kazasından
kolunu, bacağını, ayağını, gözünü kaybetmişse SGK
ona adı sürekli iş göremezlik geliri olan ve numarası 8
Ali TEZEL: Edebilirsin de, mahkemeye gitmeden
çözüm getiremezsin. Hastaneler çalışanlara önce on
günlük istirahat raporu verebilir tek hekimle. Aynı hekim
bir on gün sonra, on gün daha uzatabilir. Yirmi günden
45
Ali TEZEL: Şimdi çoğunda sıra var ama bunu özel
hastanelerde, kamu hastanelerinde sıra olmayan yer
var. Bunu yapabilirdiniz ve yahut da torpil koymaya
çalışabilirdiniz. Aksi halde ya parayı vereceksiniz. Ya
parayı vermeden sırayı bekleyeceksiniz.
ile başlayan kaybettiği kolunun, gözünün, bacağının,
parasını verir. Bu kişi hem çalışmaya devam edip, hem
gelirini alıp hem de ayrıca emekli olabilir. Malulen emekli
olduysa aynı işyerinde veya farklı işyerinde çalışmışsa
maaşını SGK otomatik olarak keserdi. Büyük bir ihtimal
malulen emekli değil, özürlü emeklisi. Ve yahut da iş
kazasından gelir alıyor.
Meliha BALTA: Yani bu arada hasta ölebilir de..
Ali TEZEL: Türkiye’deki sağlık sistemi piyasalaştı.
Bakın şu anda piyasa halinde sağlık sistemi. İnsanların
canı üzerinden, eti üzerinden para kazanma sistemine
döndü. Bu sistemi kırmanın tek yolu sosyalizasyon
yasasını getirmek. Eski sağlık yasasını. O gelirse parayla
hekimin ayrışması sağlanırsa bu durum düzelir. Olmadığı
halde bu durum katlanarak gidecek devam edecek.
Çözüm mücadele başka bir şey değil.
Kadın Delege: Tamam teşekkürler.
***
Meliha BALTA. Bursa’dan geliyorum. Benim sağlıkla
ilgili bir sorum olacaktı. Benim babam kalp hastası ve
ömür boyu kullandığı ilaçları var. Rahatsızlandı SSK
hastanesine götürdük kanser teşhisi konuldu derhal
fakülteye götürün dediler. Onlar da biz de şüpheleniyoruz,
buna ameliyat gerekiyor haber vereceğiz diyor. Bu arada
bir iki ay zaman geçti aynı zamanda ilacını da kesmesini
söylediler, iğne verdiler bu sefer iki ay boyunca haber
gelmeyince biz tekrar ilgilendik. Bizi bir profesöre
yönlendirdiler özeline gidin dediler. Gittik parayı verdik
bu sefer benim de emin olmam lazım dedi. Bizi özel
bir hastaneye yönlendirdi. Tahlil olacak endoskopiydi
zannedersem fiyatı bir buçuk milyardı. Aynı şey devlette
de yapılıyormuş bunu da öğrendik. Neden bizi oraya
yönlendirdi, özele anlaşmaları var mı sizce?
Meliha BALTA: Bir sorum daha olacak. Benim bir
yeğenim var. Anne babası ayrı. Lise 1. sınıfa gidiyor.
Babaannesinin yanında kalıyor. Bu arada kulaklarında
sorun var. Herhangi bir hastaneden faydalanabilir mi?
Ali TEZEL: 18 yaşından küçük olduğu için herhangi
bir hastaneden faydalanabilir. Annesinin ya da babasının
sağlık güvencesi var mı?
Meliha BALTA: Hayır yok.
Ali TEZEL: İkisinin de yok. Öyleyse o çocuk hastaneye
gittiğinde annesine veya babasına velayeti kimin
üzerindeyse, Genel Sağlık Sigortası prim borcu çıkacak.
Yani çocuk sorgusuz sualsiz muayene edilecek. Ama
babasından sağlık primi istenecek.
Ali TEZEL: Vardır büyük ihtimal. Sizi ayaklı gazete
olarak görüyor. Aslında bu tuzağa düşmemeniz
gerekiyordu.
Meliha BALTA: Gelmedik hocam zaten gitmedik, devlet
hastanesine gittik. Oradan bulduk. Aynı işlemi orada
girdik. Ama sonuçta bu suç değil mi?
Meliha BALTA: Tamam teşekkürler
***
Kadın Delege: Hocam Merhaba, Eskişehir Ford
Otosan’dan Büşra. Öncelikle bize bu imkanları
sağladığınız için çok teşekkür ediyoruz.
Ali TEZEL: Suç ama sizin gittiğiniz yer özel
muayenehane. Oraya gittiğiniz için artık nereye sevk
ederse bir nevi onun eline düşmüş oldunuz. Yapacağınız
şey bir kamu hastanesi, ya kamu üniversite hastanesi
veya SGK ile anlaşmalı özel hastaneler.
Ali TEZEL: Sayın Başkan’a teşekkür edin.
Kadın Delege: Öncelikle ona zaten. Buradaki bayanların,
tüm kadınların, Dünya Emekçi Kadınlar Gününü Eskişehir
Şubesi olarak yürekten kutluyoruz. Hocam diyoruz ki;
Meliha BALTA: Peki üniversite hastanesi neden bu
kadar uzatıyor?
46
Türkiye çağdaşlaşma yolunda gidiyor. Adalet sağlanması
gerekiyor, eşitlik olması gerekiyor. Fakat ben daha yeni
işe girdim. Çok genciz ama emekliliği düşünemiyoruz
hayal bile edemiyoruz. Türkiye’de kadınlarımız zaten
yeterince yıpranıyorlar. Bu emeklilik yaşının biraz daha
düşürülmesi gerektiği kanısındayız. Yoksa hayal bile
edemiyoruz, aklımızın ucundan geçmiyor.
da şuna bakar, bu GSMH’dan bana en çok payı hangi
parti veriyor. Ey partiler bak ben emekçiyim % 80’i
oluşturuyorum. İktidara geldiğinizde emekliye, emekçiye,
işçiye, memura % kaç vereceksiniz sorusunu sorduk mu?
Sormadık. Sormadıysak şimdi bu soruyu soramayız.
O yüzden bir dahaki seçimde şunu sormalısınız emek
sınıfı olarak bana bu GSMH’dan kaç para vereceksin.
1992 yılında % 42’si emekçilerinmiş şimdi %17’sini
alıyorlar. Yani ücretleriniz üçte bir düşmüş niçin çünkü
biz perdelere oy verdik. Ama o partiler arka tarafta bu
parayı bölüşüyorlar. Bize ise arka tarafı göstermiyor.
Önde üç tane perde koymuş gelin bu perdelere oy verin,
biz arkadan parayı götürürüz diyor.
Ali TEZEL: Bu yine emek mücadelesi olacak.
Eskişehirli hemşerim, bunun mücadeleden başka
yolu yok. Tek yol mücadele yani emek omuz omuza
olacak. Şu anda T.B.M.M.’de 550 tane Milletvekili var.
Ülkenin nüfusunun %80’i emekçi değil mi. Şu anda 75
milyonuz biz. 75 milyonun %80’i ya işçi, ya memur,
ya işçi çocuğu, ya memur çocuğu, ya da emekli veya
çocuğu değil mi? Öyleyse mecliste de %80 oranında
emekçilerin temsil edilmesi gerekmiyor muydu? Bak
bakalım meclise kaç tane işçi temsilcisi var. Kaç tane
memur temsilcisi var, kaç tane emekli temsilcisi var. Beş
tane bile bulamayız. Sebep ne biliyor musunuz. Daha iki
yıl önce genel seçim yaptık. Genel seçimde oy verirken
nelere oy verdik. Perdelere oy verdik. Üç tane parti girdi
meclise biliyorsunuz. Bir tanesinin önünde din perdesi
vardı. Bir tanesinin önünde laiklik perdesi vardı. Bir
tanesinin milliyetçilik perdesi vardı. Şimdi dediler ki
milliyetçiyseniz bu partiye oy verin. Laikseniz bu partiye
oy verin. Dindarsanız bu partiye oy verin. Biz perdelere
oy verdik. Ama bir siyasinin iki tane temel görevi vardır.
Bir tanesi ben iktidara gelirsem Türkiye’de üretim
nasıl olacak. Yani üretim araçları sermayenin elinde mi
olacak. Kapitalist veya liberalsem, yoksa devletin elinde
mi olacak, komünist veya sosyalistsem. Veya karma mı
olacak diyebilir. Bu sorunun günümüz dünyasında pek
bir önemi yok. Komünist gibi olacak deme şansı çok
zor. Herkes ya liberal diyecek ya kapitalist diyecek.
Bunu geçelim. Peki, ürettik, nasıl dağıtacağız. Dağılım
nasıl olacak. Şöyle düşünelim 75 milyon ülke üretti.
Adına GSMH diyor istatistikler. Türkiye’nin bu seneki
GSMH’sı 1 Trilyon lira. Buraya koyduk. Şimdi bunun
% kaçı memurun, işçinin, sermayenin, rantiyenin olacak
kararını hükümetler verir. Yoksa bir hükümete dindar,
laik, milliyetçi olduğu için oy verilmez. Emek sınıfı
Mehmet SOYUPEK (Türk Metal Genel Mali
Sekreteri): Değerli hocam, şimdi biraz önce Sosyal
Güvenlik Kurumu’nun bütçesini ifade ederken bu yıl için
60 milyar lira açık vereceğini ifade ettiniz. Genel bütçeden
bu rakam aktarılacak. Sosyal Güvenlik Kurumumuzun
açık vermemesi için sizi desteklemek mahiyetinde ifade
ediyorum bunları. Daha sonraki toplantılarınızda belki
kullanırsınız diye. Aktif ve pasifimiz dengesiz olduğu
için bu açığı veriyoruz. Yani 1.7 çalışan bir emekliye
bakar durumda şu anda. Bizim aktifimizi yoğunlaştırmak
için veya aktiflerimizin doğru bordrolarından vergilerin
ve sigortaların kesilmesi için, sendikalaşmanın önündeki
engellerin kaldırılması doğru bir yaklaşım değil mi?
Ali TEZEL: Tabi en doğru yaklaşım.
Mehmet SOYUPEK (Türk Metal Genel Mali
Sekreteri): Birinci neden bu. Çünkü bugün sendikasız
birçok işyerinde bir milyar, bir buçuk milyar, iki milyar
gibi ücretler ödenmesine rağmen bordroları asgari ücretten
yapılıyor. Yani kayıt dışını kayıt içine almak için mutlaka
sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, işçinin
sendikalı olması. İkinci bir şık buradaki bütçenin genel
bütçenin büyümesi içinde, bugün bir asgari ücretli işçinin
aylık %11 kesintisi var. Vergi veriyor. Biliyorsunuz gelir
vergisinin matrahı %15’ten başlıyor, %40’a kadar devam
ediyor. Peki, bugün bir müsteşar, bir genel müdür, bir
albay, asgari ücretlinin verdiği vergiyi vermiyor. Neyi
veriyor? %2 vergi veriyor değerli arkadaşlar. Niye
47
Ali TEZEL: Sendikaya destek başka bir şey yok. Yani
bunun başka yolu yok. Tek mücadele edeceğiniz yer
omuz omuza olduğunuz sendikalarınız. Onların yapacağı
mitingler, grevler, eylemler bunlara katılmak. Seçimde
oy kullanırken perdelere değil arka tarafa oy verebiliriz.
vergi vermiyor? Brütünün neredeyse %20’si sadece
vergilendiriliyor. Vergilendirilmeyen %80’lik bir kısım
var. Niye bu yapılmıyor? Yani bunları da söylersek
diyorum bu toplantılarda. Kurumlar vergisi ve gelirler
vergisi mükelleflerinin neredeyse bu ülkede %50’si sıfır
vergi veriyor. Şu anda kurumlarımızın bir kısmı bütün
giderlerini vergiden düşürüyorlar. Çok affedersiniz kızına
jeep alıyor, sevgilisine yat alıyor bunların tamamını
vergiden düşürüyor. Bunları sizi desteklemek açısından
ifade ettim. Bunları da söylerseniz illa Sosyal Güvenlik
reformu yapmak suretiyle çalışanların üzerine yükler
tabiî ki geliyor ama bizim Sosyal Güvenlik bütçemizi
büyütmenin en önemli yolu aktifin sayısını büyütmek,
aktifinde gerçek gelir üzerinden vergilendirilmesi.
Özlem YILANLI: Teşekkür ederim sağ olun.
Zuhal YAZI: Hocam İzmir’den geliyorum. Çok güzel
oldu, herkes bilinçlendi, bunun için çok teşekkür ederim.
Benim sorum, ben şimdi bir işyerine başladım. Girerken
sağlık raporumu, diğer evrakların hepsini verdim. İki
sene geçti, üç sene geçti. Boyun fıtığı, bel fıtığı gibi
rahatsızlıklar başladı bende. Ve işten çıkarıldım, toplu
çıkış haricinde. Bu gibi durumda benim bir hakkım var
mı? Ne yapabilirim?
Ali TEZEL: Aynen öyle.
Ali TEZEL: İşyerinde otuz kişiden çok var mı?
Mehmet SOYUPEK (Türk Metal Genel Mali
Sekreteri): Teşekkür ederim.
Zuhal YAZI: Evet var.
Ali TEZEL: Senin altı aydan çok kıdemin var mı?
Ali TEZEL: Teşekkür ederim Başkanım, çok sağ olun.
Zuhal YAZI: Var.
***
Ali TEZEL: Öyleyse işe iade davası açarsın otuz gün
içinde bir, ikincisi işe girerken sağlıklıydım diyorsun
daha sonra bu hastalıklar çıktı diyorsun. Yaptığın işle
alakalıysa bu konu yani ondan etkilenen bir olaysa
hem Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan hastalık yardımları
konusunda sürekli iş göremezlik gelirine başvurabilirsin.
Ayrıca maddi ve manevi tazminat davası açabilirsin.
Niçin? Ben bu işyerine girerken sağlıklıydım. İşyerinde
yeterli iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri olmadığından iş
sağlığımı kaybettim. Bu sebeple kaybettiğim sağlığımın
parasını istiyorum diyerek maddi ve manevi tazminat
davası açabilirsin. Ama bu ülkede bu davayı açacak
önderlerden birisi olursun. Çünkü bu konuyu kimse
görmek istemiyor.
Özlem YILANLI: Benim sormak istediğim soru ben
1998 girişliyim toplam günümü bilmiyorum. Ben şimdi
toplam günümü doldurdum yaşımı bekliyorum diyelim. 51
yaşında olacağım emekli. Ben o arada yaşımı beklediğim
için para alamıyorum. Eskiden herkes alıyordu. Kıdem
tazminatı kaldırılacak diyorlar o sırada alamadım paramı
kıdem tazminatından dolayı diyelim.
Ali TEZEL: Şöyle, kıdem tazminatları konusunda da
düzenlemeler var. Dikkat edin basına her üç veya dört
ayda bir kıdem tazminatı konusunda çalışmalar hızlandı
diye haberler çıkar. Özellikle belli çevreler tarafından.
Sonra halkın, sendikaların tepkisin ölçerler ses var
mı diye. Ses yoksa yasalaştırmaya çalışırlar, ses varsa
susarlar uygun zamanı beklerler. Ben kıdem tazminatı
yasasına karşıyım, Sayın Başkanında karşı olduğunu
biliyorum.
Zuhal YAZI: Ben aynı şirkette 14 yılımı doldurmak
üzereyim. Şu an öyle bir rahatsızlığım yok ama fabrikada
diğer arkadaşlarımda çoğu kişide var bu rahatsızlık.
Ali TEZEL: Peki bu rahatsızlık, sizin koruyucu bir
alet kullanmanız gerekiyor o kullanılmadığı için mi?
Özlem YILANLI: Bizde karşıyız ne yapmamız
gerekiyor?
48
İşyerinde yeterli havalandırma yok onun için mi? Yoksa
bir sebebi var mı?
arkadaşlar çok zor bekliyorlar bence. Teşekkür ederim.
Kadın Delege: Benim ablamın eşi kanser hastasıydı.
Vefat etti. İsteğe bağlı sigorta ödemeye başladılar. 2541
günden emekli oldu. Sigortaya bağlı Bağ-Kur emekli
yapmış. 450 TL maaş alıyor iki tane de çocuğu var. İtiraz
etme hakkı var mı şu anda.
Zuhal YAZI: Var. %80 işgücüyle çalışıyor firmamız.
Ve de hep aynı işi yapmaktan ileri geliyor. Mesela adam
sürekli bant yapıyorsa kolu ağrıyor.
Ali TEZEL: Bununla ilgili eğer iş sağlığı güvenliği
tedbirlerine aykırı bir durum yoksa dava açma ve kazanma
şansı çok düşük. Bir tek işe iade davası açabilirsin. %99.9
kazanırsın.
Ali TEZEL: Dava edebilir çünkü isteğe bağlı SSK’yı
Bağ-Kur’a çevirdiler yasadışı şekilde. Açılmış dört dava
var onları beklesin. Ben gazeteye yazıyorum. Biraz
beklesinler gazeteyi takip edin.
Zuhal YAZI: Teşekkür ederim hocam çok sağ olun.
Kadın Delege: Teşekkür ederim.
***
Kadın Delege: İstanbul Anadolu yakasından katılıyorum.
Başkanımız bizim tüm problemlerimizi biliyor. Zaten
her platformda bütün emekçilerin sorunlarına çözüm
bulmaya çalışıyor. Bununla ilgili yönetim kurulu ve Şube
Başkan’larımız da bizi uyarıyorlar sürekli, her zaman
arkamızdalar. Desteklerini bizden esirgemiyorlar sağ
olsunlar. Biz bütün sorunların çözüleceğine inanıyoruz.
Her zaman her platformda Türk Metal Sendikası’nın
yanındayız inşallah da hiçbir problemimiz kalmadan
sendikamızı destekleyeceğiz her daim yanında olacağız.
Başkanımızın bir sözüyle bitirmek istiyorum. Bir
olacağız, iri olacağız, diri olacağız, hep emekçi kadınlar
ve emekçiler kazanacak inşallah.
SUNUCU:
Sosyal güvenlik uzmanı Sayın Ali TEZEL’e değerli
bilgilerini bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz.
Kendisini bırakmıyoruz bugünün anısına kendisine
plaketini takdim etmek üzere çok kıymetli Genel
Başkanımı sahneye davet etmek istiyorum. Buyurun
Başkanım.
***
Kadın Delege: Merhabalar hocam. Bursa 3 No’lu
Şubeden katılıyorum. Ben soru yöneltmeyeceğim. İki
gün önce üzülerek ayrıldığım bir ortamı anlatacağım.
Biraz önce bayan arkadaşımız kanserden bahsetti. 15
yıldan beri SSK üzerimden vergi alıyor. Fazlasıyla da ek
destek veriyoruz. Bir çocuk doğumuna gittim. Babamın
kanser tedavisi için gittim bir de. Onun haricinde sosyal
desteği Bağ-Kur vardı. Bıçak parası 20 Bin TL verdik.
Ayriyeten ben dün ufacık bir dâhiliye uzmanına gittim,
suratıma güvenlik memurundan tutunda, hemşiresinden,
doktoruna kadar bakılmayan bir ortamda yaşıyoruz biz.
Benden vergi alınıyor. Bunun karşılığını hiç bir zaman
sağlık açısından yaşarken alamadıktan sonra emekliliği
49
Çok değerli hanımlar, değerli arkadaşlarım. Öncelikle
Sayın Ali TEZEL’e bende sizler adına teşekkür
ediyorum. Gerçekten bizi son derece donanımlı bir
şekilde bilgilendirdi. Bu panelin kitabını en kısa zamanda
arkadaşlarımız hazırlayacak çıkartacağız ve sizlerin
adresine göndereceğiz. Böyle önemli konuşmaları da
dvd ortamında tüm katılımcıların adresine göndereceğiz.
Değerli arkadaşlar Türkiye’de 29 milyon çalışan nüfus
var. Fakat bu sendikalar yasası tahmin ediyorum 15-20
gün içinde çıkacak. Bakanlık açıklama yaptı Türkiye’deki
sendikalı işçi sayısını açıkladı 800 bin sendikalı var.
Fakat toplu sözleşmeden yararlanabilen sendikalı sayısı
580 bin. Bu 580 bin içinde bir yıl içinde işten çıkan ama
sendika üyeliği devam edende buna dahil. Yani bir fiil
çalışan sendikalı üye sayısı Türkiye de 520 bindir. Şimdi
Sayın Ali Bey de söyledi çokuluslu şirketler sosyal devleti
ortadan kaldırmak için her türlü aracı kullanıyorlar. Yazılı
görsel basını, medyayı. Paneller düzenliyorlar. 21. yüzyıl
bilgi çağı. Bilgi çağında sendikaların yeri yok diyorlar.
Ve ellerinden geldiği kadar kendi içlerinde organize
olmaya çalışıyorlar. Çalışma yaşamına baktığımız
zaman son 30 yılda sendikaların aldığı tek bir hak dahi
yok. Mevcut elimizdekileri korumayla yetiniyoruz.
Biraz önce Türkiye’deki işçi sayısını söyledim. 520 bin
yani Türkiye’de Türk- İş’i, Hak-İş’i, DİSK’i hepsini
katın toplayın bölün Türkiye’deki her dört sendikalı
işçiden biri biziz. Yani biz parmak basmazsak hiçbir
sorunu çözemeyiz. Şimdi yaklaşık yirmi gün önce
Manisa’daydık, on beşgün önce İzmir’deydik, bir hafta
önce Eskişehir Bozüyük’teydik. Geçen hafta Sakarya da
Bolu’daydık. Allah nasip ederse bu hafta Kocaeli Gebze
de olacağız Hükümetin gündeminde var. Kısmen Ali
Bey’de bahsetti. Özel istihdam stratejisi diye bir strateji
getiriyorlar. Eğer bir hükümetin getirdiklerinin önünde,
sonunda, ortasında cilalı laflar varsa korkun ondan. İçine
baktığınız zaman, okuduğunuz, araştırdığınız zaman
inanılmaz şeylerle karşılaşıyorsunuz. Yani özel istihdam
stratejisi diye bir şey olamaz. Olsa olsa özel istihdam
trajedisi olur. Bakın bunu bir sene önce bize verdiler.
Ben Türk-İş yönetimindeydim. Üçlü danışmada bunu
bize verdiler bir brifing verip açıkladılar bize. Daha sonra
Pevrul KAVLAK
Türk – İş Genel Sekreteri
Türk Metal Sendikası Genel Başkanı
50
toplantıya çağırdıklarında biz bunların tartışıldığı yerde
Türk-İş olarak bulunmayacağımız söyledik ve esnek
çalışmanın, dene süresi, özel istihdam büroları, kıdem
tazminatının içinde bulunduğu konuların tartışıldığı
yerde olmayacağımızı söyledik. Yaklaşık bir yıl gündeme
geldi. Ama konuyla ilgisi olmayan bakanlar zaman
zaman açıklama yapıyorlar. Kıdem tazminatı hükümetin
gündeminde diye. Doğru hükümetin gündeminde var. En
son geçtiğimiz ayın 23’ünde bizi bunla ilgili toplantıya
çağırdılar. Dedik ki biz geçen sene bunu dinledik eğer
değişiklik varsa bize bildirin, gönderin uzmanlarımız
incelesin toplantıya gelip gelmeyeceğimizi bildirelim.
Gönderdiler bize baktık inceledi uzman arkadaşlarımız.
Eskisinden daha kötü. Ve ayın 23’ündeki toplantıya
katılmayacağımızı söyledik. Biz gitmediğimiz için de
üçlü danışma yapılamadı. Buradan şuna geleceğim zaman
zaman mailler yolluyorsunuz, mektuplar yolluyorsunuz,
faks yolluyorsunuz. Biz sendikacıyız ama bizim elimizde
sihirli değnek yok. Biz bir bölgede hükümete, muhalefete
ya da herhangi bir siyasi partiye eleştiri yaptığımız
zaman kendi üyelerimiz tarafından tenkite uğruyoruz.
Bütün arkadaşlarımızın şunu çok iyi bilmesi lazım. Şunu
herkesin bilmesi lazım, sendika sizin ananızdır siyasi
partiler eşinizdir. İnsanlar eşlerini boşayabilir ama hiç
kimsenin anasını boşama lüksü yoktur. Bakın kıdem
tazminatı çalışma yaşamının, sendikal yaşamın ya kırılma
noktası olacaktır bunu bugün unutmayın, ya da sıçrama
noktası olacaktır. Eğer kıdem tazminatıyla ilgili bize
çalışma yaşamında sendikalara eğer geri adım attırırsa bu
hükümet bütün samimiyetimle söylüyorum yağmur gibi
geleceklerdir üstümüze. Esnek çalışma, özel istihdam
büroları, bölgesel asgari ücret hiçbir yerde örgütlü işçi
kalmayacaktır bunu yaşayarak göreceğiz. O yüzden
kıdem tazminatında dik duracağız. Biz Türkiye’deki her
4 işçiden biriyiz. Bizim inmediğimiz alanlar ısınmaz. Biz
ineceğiz, biz eğitimli işçiyiz 80 bin işçiye eğitim verdik
biz.
ediyorum arkadaşlarınızdan rica edin. Bugün burada
yaklaşık 700 kişiyiz salonda dört yüz kişi var. Böyle
bir imkânı başka yerde bulma şansınız yok. Bu sizin
kendi sorununuz, kendi sorununuza sahip çıkacaksınız.
Burada öğreneceğiniz tek bir kelime size çok şeyler
kazandıracaktır. Son bir şey söyleyip kapatmak
istiyorum biraz önce Packard’ta çalışan bir arkadaşımız
Ali TEZEL’e soru sordu. Ali Bey tabi işin inceliğini
bilmediği için ben o konuda inşallah sizi tatmin ederim
diye düşünüyorum. Şimdi sizin yaptığınız işler % 80
yoğun iş. Siz ayakta çalışıyorsunuz. Sizin işinizi uzun
süre yapıp da varis olmadan el bileği kaymadan ya da
herhangi bir şekilde bel fıtığı olmamak mümkün değil.
Bunun için tüm görüşmeleri yapıyoruz. Tüm iş sağılığı
güvenliği tedbirlerini alıyoruz. Ama çalışma saatinin
mutlaka aza indirilmesi lazım. Bu Türkiye de yasal bir
sorun. Bunun için yasa çıkması lazım. Şimdi komik bir şey
anlatarak bitirmek istiyorum. Sene 1977 sekizinci ayında
iş başı yaptık. Bizim atölyede iş azaldı başka atölyeye
gönderdiler. Yeni montaj diye bir atölyeye gittim beni bir
prese verdiler. Yaptığım iş ayağımla pressin altta bir yer
var oraya vuruyorum, yukarıdan pres iniyor G-3 tüfeğinin
kabzasındaki mil var ona perçin yapıyorum. Yani günde
ortalama 1300 defa ayağımla vuruyorum. 300 defa pres
iniyor. Oradaki tecrübeli arkadaşlar yanıma geldiler,
kendi aralarında konuşuyorlar ve gülüyorlar. Dedim ki
nedir konu. Evli misin dediler. Yok, bekarım dedim. O
zaman çok şanslısın dediler. Burada çalışan sabaha kadar
yorganı üzerinden atıyor dediler. Şimdi her işin kendine
göre özelliği var. Ben hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. İnşallah görüşmek üzere.
SUNUCU:
Sayın Genel Başkanımıza çok teşekkür ediyoruz.
Hepinize kurultayımıza katılımınızdan dolayı çok
teşekkür ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım hepinizin bildiği gibi daha önce
Dünya Emekçi Kadınlar Gününü bir günlük yapıyorduk.
Daha sonra geçen sene panel yapalım dedik 3 güne
çevirdik. Bu sene de devam ettik. Özellikle sizden rica
51
2. GÜN
09 Mart 2012
ı.oturum
PANEL
GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL
SORUNLARI
VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
52
GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
SUNUCU:
Sayın Genel Başkanım, sevgili delege arkadaşlarım ister gelişmiş ülkelerde olsun, ister az gelişmiş ülkelerde olsun,
bütün ülkelerde kadın sorunu devam etmekte. Bunun en önemli nedenlerinden biri eğitimsizlik. Ekonomik durum ise
ikinci büyük neden. Yani sosyal ve kültürel anlamda sorun olmaya devam ediyor. Bildiğiniz gibi kurultayımızın bir
amacı da bu sorunlara çözüm önerileri bulmak, biraz sonra izleyeceğimiz panel işte bu amaca yöneliktir. Ben şimdi
sizlere Günümüz Kadınının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri başlıklı panelimizi yönetmek üzere çok kıymetli
Sayın avukat Erten CILGA’yı kürsüye davet ediyorum. Sayın Nevin BİRİNCİ Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi,
Sayın Zeynep ÖKSÜZOĞLU Ankara 1. Aile Mahkemesi Hakimi; Sayın Prof. Dr. Serpil AYTAÇ, Uludağ Üniversitesi
Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Bölüm Başkanı; Sayın Prof Dr. Zehra Gönül BALKIR, Kocaeli Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dekanı, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuk Öğretim Görevlisi. Buyurunuz efendim…
53
Sayın Başkanlarım, değerli hocalarım, değerli
katılımcılar, hanımefendiler, beyefendiler, Türk Metal
Sendikası tarafından bu yıl 17’ncisi düzenlenen “Kadın
İşçiler Büyük Kurultayı’nın ikinci gününde Ankara 10.
Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Nevin Birinci ile 1. Aile
Mahkemesi Hakimi Sayın Zeynep Öksüzoğlu, Uludağ
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma
Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Yönetim ve
Çalışma Psikolojisi Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof.
Dr. Serpil Aytaç ve Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dekanı aynı zamanda İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku
öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Zehra Gönül Balkır’ın
katılımları ile “Günümüz Kadınının Güncel Sorunları
ve Çözüm Önerileri” konulu panelde çalışma hayatında
kadını değerlendireceğiz.
Sayın KAVLAK başta olmak üzere Türk Metal
Sendikası’nın Yönetim Kurulu üyelerine ve diğer
yetkililerine teşekkür etmek isterim. Ülkemizde başlanılan
çalışmaların devamlılığının sağlanması ne yazık ki pek
sık rastladığımız bir uygulama değil. Bu nedenle Türk
Metal Sendikası’nın genel olarak bakıldığında erkek
egemen bir sektör olan metal işkolunda, kadın işçiler
konulu kurultayın 17’ncisini düzenleyerek önemli bir
başarı örneği gösterdikleri için ayrıca kutlanmaları
gerektiğine inanıyorum.
İkinci teşekkürü de siz değerli metal işçisi kadınlara
etmek isterim. Bugün bu salonda olmanız çok önemli.
İstihdamın içinde emeğinizle varsınız. Bu özel günde
sizlerle birlikte olmaktan dolayı çok mutlu olduğumu
belirterek “Kadınlar Gününüzü” kutlarım.
Erten CILGA
Değerli katılımcılar,
MESS Hukuk Müşaviri
Bugün çok değerli panelistlerle birlikte günümüzde
54
kadının güncel sorunlarını ve çalışma yaşamındaki
yerini değerlendireceğiz. Bu değerlendirmeden önce
çalışma hayatında kadının yerini bazı sayılarla sizlere
aktarmak isterim. Nüfusumuzun % 49,8’ini biz kadınlar
oluşturuyoruz. Yani neredeyse yarısını. Ancak 2011
yılı verilerine göre istihdam edilen nüfusun %28,9’u
kadınlardan oluşmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde ise
kadınların istihdam içindeki oranı 2010 yılı verilerine
göre %58,2. Bu oran bizdeki oranın neredeyse iki katı.
Ülkemizde yıllar itibariyle kadın istihdamı artıyor olsa
da kadınların %57,8’inin kayıt dışında çalışıyor olduğunu
üzülerek söylemek zorundayız. Kadınların istihdam
içindeki oranının düşük olmasının arka planında eğitim
sorunu yatmaktadır. Yani kız çocuklarının eğitimine
yeterli derecede önem vermiyoruz. 2010 verilerine
göre ülkemizde okur-yazar olmayan kadınların oranı %
9,9’dur, erkeklerde ise bu oran % 2,2’dir. Son 10 yılda
kadınlar açısından okur-yazarlıkta ve eğitim seviyelerinin
yükselmesinde artışlar gerçekleşmiş olsa da % yüz okuryazarlık seviyesine ulaşılamamıştır. Halen yetişkin nüfus
içinde yaklaşık 8 kadından biri okur-yazar değildir.
Yani kadınlarımızın çalışma yaşamının içinde olmasını
sağlamamız gerekiyor ve bunun için hepimize önemli
sorumluluk düşüyor.
Bu kapsamda Türk Metal Sendikası tarafından düzenlenen
17’nci Kadın İşçiler Büyük Kurultayı’nı bu sorumluluğun
yerine getirilmesinde önemli bir adım olarak gördüğümü
belirtmek isterim.
Sayın katılımcılar şimdi sırayla panelistlerimize söz
vermek istiyorum.
İlk olarak Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın
Nevin Birinci hanımefendi başlayacak. Buyurun Sayın
Birinci:
Ülkemizde kadınların sorunlarının önemli bir bölümünü
de fırsat eşitliğinin olmaması, ayrımcılık ve dünya
ülkeleri ile kıyaslandığında gerçekten çok vahim tablo ile
karşılaşılan kadına karşı şiddet oluşturmaktadır. Ancak
ayrıntılı olarak değerlendirildiğinde bu sorunları yaşayan
kadınların büyük bir kısmının yeterli eğitimi almadığı
ve ekonomik özgürlüğünün olmadığı görülmektedir.
Ekonomik özgürlük için kadının öncelikle eğitim alması
devamında da bir meslek sahibi olması ve istihdamın
içinde yer alması gerekmektedir. Bu nedenle kadınların
işgücüne katılımlarını sağlamadan, şiddet ve ayrımcılık
sorununu çözmek ne yazık ki mümkün görülmemektedir.
55
GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Teşekkür ederim. Geçen sene de 8 Mart Dünya Kadınlar
gününde birlikteydik. Bu yıl da birlikteyiz, tüm emekçi
kadınların, dünya kadınlarının ve erkekleri de doğurup
yetiştiren tüm kadınların kadınlar gününü kutluyorum.
Geçen yıldan bu yıla neler değişti diye düşündüm.
Siz de düşünmüşsünüzdür. Ne değişti hayatımızda.
Türkiye’de 1921 yılından beri kadınlar günü değişik
hatlarda kutlanmaya başlanmış, kadınların sorunları
dile getirilmeye başlanmış, ancak bu bir kutlama günü
gibi değerlendirilmiş. Sadece bugünlerle kalmış detaylı
sorunlar görülememiş çözüm yolları üretilememiş.
Anayasamızda “kadın erkek eşit haklara sahiptir” diye
çok güzel bir metin vardır, fakat bu gerçekten öyle midir,
kadın erkek eşit midir? Hangi şekilde eşitliğe doğru
gitmemiz lazım, bunu bilemiyorum. Halen çalışma
hayatında kadının yeri çok az. Halen bir çok mevkilerde,
önemli mevkilerde kadın sayımız çok yetersiz. Halen
meclisimizde kadınları temsil eden bir tek bakanımız
var. Bu şekilde kadınları güçlendirmemiz mümkün
müdür. Düşünmek gerekir. Kadın halen evine kapanmış.
Okuma yazma oranı erkeğe göre düşük. Ve en önemlisi
kadın evlendiğinde kendi soyadını kullanamıyor. Ya
eşinin soyadını kullanacak ya eşinin soyadıyla birlikte ki
2002 yılında Türk Medeni Kanununa konulan hükümle
eşinin soyadının yanında kendi soyadını kullanabilir
oldu. Bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyoruz,
pek çok mahkeme de anayasaya aykırılık iddiasında
bulundu, ne yazık ki Anayasa Mahkemesi bu talebi
de reddetti kadın sadece eşinin soyadını ya da eşinin
soyadının yanında kendi soyadını kullanması gerekir. Bu
uluslararası antlaşmalara ve insan hakları sözleşmelerine
de aykırı. İnşallah ileriki yıllarda kadın kendi soyadıyla da
aile hayatında yerini alır. Bu da şunu gösteriyor. Kadının
toplumda halen bir birey olarak kabul görmediğini. İşte
bunun için bu günlerde kadın erkek eşitliği cinsiyet
farklılığı ile mücadele etme ve bu sorunları anlatma bu
sorunların çözümü olmalıdır.
Mesleğimiz gereği tabi çok ailelerle kadın ve erkekle
iç içe çalışıyoruz. Yıllarca da çalıştık. Maalesef kadın
halen şiddet görüyor. Açılan davaların % 70-80’inde
kadın çaresizlik içinde şiddet gördüğünü dile getirerek
Nevin Birinci
Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi
56
dava açıyor. Fakat karşılığında koca “ne yapayım bir
kere vurmuşum, bu boşanma sebebi midir” diye cevap
veriyor ve boşanmak istemediğini dile getiriyor. O zaman
karşımıza şöyle bir sorun çıkıyor. Koca şiddetinin bir
suç olduğunu, eşler arasında bir dengesizlik yarattığının
farkında değil. Farkında olsa da öğretilmiş toplumsal
değerler nedeniyle bundan vazgeçemiyor. Ben duruşma
tutanaklarından bazı kadınların direkt ağzından isimler
farklılaştırarak bazı bilgiler vermek istiyorum.
ağır bunalım yaşadığını, eşi tarafından şiddete maruz
kaldığını, aldığı dil yaralarının beden yaralarından ağır
olduğunu söylüyor. Sığınma evinde iki gözü mor 15 kilo
kaybetmiş olarak mahkemeye çıktığını söylüyor.
Müjgan 68 yaşında İstanbullu ev kadını lise mezunu:
Annesinin ve babasının aralarındaki şiddeti anlatıyor.
Onun hikâyesinde özellikle annesinin babasına kayıtsız
şartsız itaat ettiği halde yediği kötü laflar ve dayaklar
var. Bir de şu ifadesi; “şu duvar pembe mesela babam
siyah diyorsa tamam demek zorundaydı annem”. Çok
uzatmayacağım bir olayımız daha var.
Nurhayat 40 yaşında Gaziantepli ev kadını ve ortaokul
mezunu: Eşinin şiddeti ve baskıları yüzünden kaçarak
sığınma evine yerleşen Nurhayat başından geçenleri
şöyle anlatıyor. Eşimin dayakları yüzünden hayatım
mahvoldu. Eşim benim kafama çok vuruyordu. Şu anda
başımda bir kist var, dediler ki zor doğumdan olmuştur ya
da darbelerden. Şu an birisi kafama vursa bayılıyorum.
Raziye 21 yaşında Konyalı ev kadını: Şiddeti hem
babasından görmüş, hem akrabalarından, hem de evlilik
hayalleri ile konuştuğu erkekten. Sevgilisinin onu
aşağılayıp kabul etmeyişine çok üzülen Raziye o beni
kabul etmeyince evden kaçtım erkek kılığına girip kadın
satıcılara karşı sokaklarda yaşadım.
Ayşe 39 yaşında Kastamonulu ev kadını ilkokul mezunu:
İmam nikâhlı ikinci eşinden şiddet görmüş Ayşe. Yoğun
dayak nedeniyle psikolojik yardım alıyor, ilaç kullanıyor.
Kısacası kendisine vurup küfür ederken, inadına da
ağlamadığını söylüyor. “Bana bunların niye yapıyorsun”
diye soruyorum kocama. “Ben bunları yapmazsam, sen
benim tepeme çıkarsın” diyor, yapmak zorundayım
diyor. Ne olursa olsun bir insan bu kadar şiddeti, küfürü,
hakareti işitmez. Ben mutlu oluyorum diyor. Sen böyle
acı çekerken. Zevk alıyormuş, ben ağlarken hoşuna
gidiyormuş. Kadınların şiddet ifadeleri…
Melahat 50 yaşında: Kocasından gördüğü şiddeti şöyle
özetliyor. Küfür etmesi kapının önüne koyması sonra bir
daha alması tekrar defol demesi çok değişik şeyler var
ne olduğunu anlayamıyorum. Bugün kaynana olmuşum
torun torba sahibi olmuşum sudan sebeplerle dayak
yiyorum. Dört dörtlük bir kadınlığım var, her şeyiyle
bilen bir insanım, ama şansım yok.
Evet, kadınların pek çoğu bu tür şiddet öykülerine yakın
öykülerle geliyor. Ne yapmamız gerekiyor bu şiddeti
önlememiz için. Biliyorsunuz aile mahkemelerinde
uzmanlarımız çalışıyor biz bu tür olayları uzmanlara verip
onlarla detaylı konuşmalar yapılmasını ve sorunları nasıl
çözebiliriz nasıl bir çözüm yolu üretebiliriz diye raporlar
alıyoruz. Bu raporlarda da en çok karşımıza çıkan en
büyük sorun ve değerlendirmenin sonuç bölümünde
kişiler arasında iletişim sorunu var, öfke kontrolünde
sıkıntılar yaşanıyor. Ben yine bu değerlendirme
raporlarından da örnekler getirdim. Bakın görüşülmüş ve
en sonunda taraflar arasında iletişim problem çözme ve
karar verme süreçlerinde sorun yaşandığı aile bilincinin
geliştirilemediği ve danışmanlık hizmeti almalarının
gerekli olduğu belirtilmiş.
Gülşen 42 yaşında Erzurumlu hemşire lise mezunu:
Gülşen eşinin bazı açılardan çağdaş bir insan olduğunu
ancak sık sık “sen kadınsın kadın evde oturur” dediğini
anlatıyor. Eşim 28 yıllık eğitim fakültesi mezunu ama
bana “sen kadınsın yapamazsın” dediği zaman iş bitiyor.
Kadınsın oturacaksın, mesela bir gezmeğe gidecek
olsam “kadının sokakta ne işi var” diye karşı çıkıyor.
“Ben istediğim zaman gidersin, istemediğim zaman
gidemezsin” diyor. Dayak yok ama sürekli güdülmek
beni yıpratıyor. Çaresiz bir kadınım.
Fatma 24 yaşında Malatyalı ev kadın: Severek
evlendiğini, eşinin başka kadınlara gitmesi nedeniyle
57
Maalesef ülkemizde daha danışmanlık hizmeti tam
gelişmedi belli merkezler bu danışmanlık hizmetini
veriyorlar ve ücretsiz danışma hizmeti almak için sıraya
girmek gerekiyor. Üç dört ay randevu ile çalışıyorlar. Bir
olay daha mesela, uzman görüşmüş diyor ki “tarafların
önemli bir sorun dile getirmedikleri, yaşanan sorunların
iletişim ve problem çözme biçimlerinden kaynaklandığı,
alacakları bir danışma ile sorunları çözebileceği,
tarafların problem ve karar verme süreçlerinde yaşadıkları
sorunları katı ve karşısındakinin öfkesini tırmandırıcı
bir iletişim tarzlarının olduğu, görüşmeler süresince
birbirleriyle ilgili uzlaşmacı tutumlar sergilemeleri
nedeniyle aile danışmanlığı hizmeti almalarında evlilik
birliğinin yürüyeceği düşünülmüştür.” Buna ilişkin
uzman raporlarımızın % 90’ı bu sorunları dile getirmişti.
Onun için kişilerin kadın – erkek - çocuk toplumda
yaşayan tüm bireylerin sorunlarını çözmek için kendi
başlarına bazen mücadele etmeleri yetmiyor. O zaman
yapılması gereken tek iş bu konularda uzmanlaşmış
kişilere kendilerini vermek ve onlardan aldığı görüşler
doğrultusunda hareket etmek.
tamamen karşı “olur mu, çocuk ders çalışmadan nasıl
olur. Bir meslek sahibi olması gerekiyor. İyi bir eğitim
alması gerekiyor.” Sonunda anne baba ikna olmuşlar.
Çocuğun her talep ettiğinde “ders çalış” dememişler,
“odana git” dememişler, onunla vakit geçirmişler. Bir
zaman sonra bir veli toplantısı olmuş veliler öğretmene
gitmişler ve çok büyük hazırlık içindeler öğretmenden
büyük şikâyet duyacaklarını bekliyorlar. Öğretmen en
sonunda anne babayı çağırmış “siz bu çocuğa ne yaptınız
çocuğun dersleri çok düzeldi, benimle iletişim çok
güzel oldu, arkadaşlarıyla kavgacı bir tutum izlemiyor,
oyunlara katılıyor, kavga etmiyor” ve tabi anne baba
da bu davranıştan memnun olmuşlar. Anlatacağım o ki;
iletişim kurmak çok önemli, ancak bu sorunları iletişim
yoluyla çözebiliriz. Kadına şiddeti de ancak bu şekilde
erkeklerle birlikte omuz omuza çalışarak farkındalık
yaratarak giderebiliriz diye düşünüyorum. Teşekkür
ediyorum.
Erten CILGA
MESS Hukuk Müşaviri
Geçenlerde arkadaşlarla bir olay konuşuyorduk. İletmek
istiyorum size. Belki faydalı olur. Bir karı koca çocuğu
ile ilgili problemler yaşıyorlar. Çocuk öğrenci ve
okuldan sürekli şikâyet geliyor. Öğretmen haftada bir
çağırıyor ve “çocuğunuz saygısız, derslerini yapmamış
öğretmenlerine karşı arkadaşlarına karşı davranışları
kavgacı” anne, baba geliyor “çocuğuna git dersini yap
dersini yapmamışsın”. Çocuk odadan çıkıyor “anne
biraz konuşabilir miyiz, baba maç izleyebilir miyiz”.
“Yok dersini çalış, senin öğretmeninden şikâyet var, ders
yapman gerekiyor”. Derken bu şikâyetler bu şekilde üst
üste devam ediyor anne babaya bu şekilde öğretmenden
de şikâyetler geliyor. Baba bir gün bir iletişim uzmanıyla
çalışmış, bir seminere katılmış, seminerin sonunda da
uzmana çocuğunun sorununu dile getirmiş ve uzman
demiş ki; senin için çocuk önemli bunun farkındayım o
zaman bırak ders çalışmasın. Ne zaman çocuğun isterse
anne ben seninle konuşmak istiyorum, baba ben seninle
dolaşmak istiyorum, bırakın o şekilde davranın. Tabi eşi
gelmiş annesine durumu anlatmak istiyor. Anne öncelikle
Hanımefendiler, beyefendiler;Ankara 10.Aile Mahkemesi
Hakimi Sayın Nevin BİRİNCİ’ye çok teşekkür ederiz.
Şimdi söz sırası Ankara 1. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın
Zeynep ÖKSÜZOĞLU’nda. Buyurunuz efendim.
58
GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Sayın Başkanım, değerli katılımcılar, sevgili hanımlar
hepinizi saygı ile selamlıyorum, kadınlar günümüzü
kutluyorum. Ben de aile içi şiddet yasası konusunda
birazcık konuşmak istiyorum. 1998 yılında 4320
Sayılı Kanun çıktı. Yeni bir uygulamaydı. Bunu aile
mahkemeleri uygulamaya çalıştı maalesef şiddeti
önleyemedi. İki kez değişikliğe uğradı. En son dün
yasalaştı. Ancak son halini bilmiyoruz, Cumhurbaşkanı
onaylamadığı için. Daha büyük değişiklikler getirildi.
Sanırım kolluğun etkinliği arttırıldı. Bunun da bir takım
sakıncaları olacaktır diye düşünüyoruz. Ama amaç kadını
korumak. Şiddete uğrayan kadın maalesef sadece fiziksel
şiddet değil psikolojik şiddete uğruyor ve bu durum
son derece yaygın. Boşanma davalarında görüyorum.
Pek çok dosyada çalışan kadınlar “maaş kartım eşimde
ben maaşımı kullanamıyorum” diye şikâyet ediyorlar.
Boşanma nedenlerinden biri olarak gösteriyorlar. Hiçbir
şekilde söz hakkı değil. İkisi de üniversite mezunu, bir
dosyamda öğretmen bir hanım bayramda kendisine çanta
aldığı için eşinden şiddet görmüştü. “Kurban keseceğiz.
Sen kendine nasıl çanta alırsın” diye bıçak çekmişti
eşi ona. Maalesef eğitimli olmak da yetmiyor. Basına
yansımıştı, hâkim kendisini koruyamadı. Eşinden şiddet
gören bir hakim arkadaşımıza koruma kararı vermiştik.
Maalesef şiddet bir gerçek. Benim dosyamda geçen hafta
koruma kararı verdiğim halde kararı tebliğe alan eş gitti
kadını öldürdü.
Ayşe Paşalı dosyasını biliyorsunuz, bizim mahkememiz
tarafından, benim verdiğim bir karar değil ama koruma
karaları da yetmiyor. Nevin Hanım’ın söylediği gibi;
iletişim çok önemli. Kadınların şiddet konusunda
bilinçlenmesi gerekiyor. Kendisini koruma konusunda
bilinçlenmesi gerekiyor. Ve çocuğunu yetiştirirken
Zeynep ÖKSÜZOĞLU
Ankara 1. Aile Mahkemesi Hakimi
59
şiddettin kötü bir şey olduğunu anlatması gerekiyor. Bir
ilçede çalışırken oğlu hamile olan gelinini bıçaklamıştı,
anneyi tanık olarak dinliyordum, erkek adam yapar diyor,
dedim ki senin kızını damadın bıçaklasa memnun olur
musun, hayır. O zaman gelinin bıçakladığı zaman nasıl
böyle bir şey söylüyorsun. O gelin dedi bana. Kadınların
bilinçlenmesi lazım bu konuda. 4320 Sayılı Kanun
yasalaştı. Tasarı elimizde, ben bundan biraz bahsetmek
istiyorum. Daha önce 4320’de ve onu değiştiren kanunda
evli olan eşlerin ve aynı çatı altında yaşayan kişilerin
korunması sağlanıyordu. Bu kanun kapsamı biraz daha
genişletmiş. Kadınlar öncelikli tabi. Çocuklar, eşler,
nişanlılar evlilik sona ermiş olsa bile eski eşler, aynı çatı
altında yaşayan diğer aile bireyleri ve ısrarlı takip mağduru
olan kişiler deniyor. Osmaniye’deki olayı biliyorsunuz.
Kıza arkadaşlık teklif etmiş kabul etmemiş. Öldürmüştü.
Kanunun kapsamı bu anlamda birazcık genişlemiş.
İnşallah koruyucu olacaktır. Tabi daha önceki kanunlarda
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yoktu. Ama artık
böyle bir bakanlık var. Bakanlık da bu konuda alt yapı
oluşturmaya çalışıyor. Kanun tasarısında çalışmıştım,
onun için izliyorum onları. Çocuk Esirgeme Kurumu ve
belediyelere bir takım yeni yükümlülükler getiriliyor.
Kadın sığınma evleri, kadının eğitimi konusunda,
şiddet uygulayan eşlerin tedavi edilmesi konusunda
çalışmaları var. Kanunda koruyucu ve önleyici tedbirler
var. Koruyucu tedbir olarak şiddet mağdurlarının ve
çocuklarının barınma yerinin ağlanması, geçici maddi
yardım yapılması, iş yerinin ve iş alanının değiştirilmesi
bu büyük bir yenilik olacak. Çalıştığı işyerinde sürekli
eşinin tacizine uğruyorsa mahkemenin vereceği talebiyle
aynı iş yerinin başka bir koluna gönderilebilecek
başka bir şehir istiyorsa şiddet gerekçe gösterilerek
kolaylıkla gönderilebilecek. Hayati tehlike varsa koruma
altına emniyet tarafından alınması sağlanacak. Yeni
yasada kolluk kuvvetlerinin sorumluluğu biraz daha
artırıldı, ancak biz mahkemeler hakimler olarak kolluk
kuvvetlerinden sıkıntı duyuyoruz. Pek çok dosyamızda
biz şiddete maruz kaldık diye kolluğa müracaat ettikleri
zaman “aile içidir, olur böyle şeyler adam karısına bir
tokat atamayacak mı” deyip barıştırılıp geri gönderiliyor
ve kadın öldürülüyor. Buna çok fazla rastlıyoruz. Kolluğa
sorumluluk getiriliyor yeni kanunda. Eski kanunda tedbir
talep edildiği zaman süreç zaman alıyordu. Hafta sonu
olduğu zaman mahkeme koruma kararı veremiyor mesai
gününün başlaması gerekiyor. Şimdi yeni değişiklikte tam
kanun elimizde olmadığı için süreleri bilemiyorum ama
hafta sonu şiddete maruz kalan ya da tatilde şiddete maruz
kalan birey kolluğa müracaat ettiği zaman derhal şiddet
uygulayanı uzaklaştırabilecek. Mesai başladığı zaman da
mahkemenin onayına sunacak. Yeni bir yenilik, bunun
caydırıcı olacağını düşünüyorum. Şiddet uygulamakta
ısrar eden şahıs zorlayıcı tutuklama kararı verilebilecek
on güne kadar. Israr ediyorsa eve girmeye ya da tehdit
devam ediyorsa. Mahkeme bu konuda karar verebilecek.
İtiraz olabilecek. Bazen de gerçekten şiddet görmediği
halde şiddet görüyorum diye başka sebeplerle müracaat
eden insanlar var, itiraz edip şiddete uyguladığı söylenen
kişinin kendisin koruması da sağlanıyor yeni kanunda.
Önleyici tedbirler var, bunlar eski yasada da vardı yine
var. Konuttan uzaklaştırma iletişim vasıtalarıyla rahatsız
etmeme. Konutun şiddet mağduruna tahsis edilmesi,
yaklaşmaması alkollü olarak gelmemesi, silahını teslimi
gibi. İşi olmayan pek çok kişi ekonomik sıkıntılarla eşine
şiddet uyguluyor. Kurslara gönderilebilir. Belediyelere
bazen yazıyoruz; mahkemelerde uygulamada eski kanunda
60
yoktu ama işi olursa şiddet uygulamaktan vazgeçer diye
belediyelere bazen gönderiyoruz, geçici işlerde çalışması
sağlanabiliyor böylece. Alkol, uyuşturucu madde
kullanarak konuta gelmemesi konusunda tedbirler var
ve tedavi edilmeleri de istenebiliyor. Üniversiteler bu
konularda bize yardımcı oluyor. Tedavisi gereken bir
durum varsa üniversitelerin koruma kurulları var onlara
gönderiyoruz, tedavi olabiliyor, şiddet uygulayan birey.
Ayrıca kolluk kuvvetlerine yeni önlemler de getirildi
yasada. Elektronik kelepçe denilen teknik takip yapılacak,
pilot uygulama başlamış, ama alt yapı sağlanmasıyla
gerçekleşebilecek şeyler diliyoruz. Alt yapı sağlanır.
Ayrıca destek hizmetleri de yeni kanunda sağlanmış. Şiddet
mağduruna ve şiddet uygulayana da psikolojik destek,
barınma, maddi destek sağlanabilecek. Şiddet uygulayan
eş eğer sosyal güvenlik çalışanı ise yani bir maaşı varsa,
reysen maaşına el konulup eşe verilmesi sağlanacak.
Hiçbir geliri yoksa, geçici yardım sağlanabilecek. Şiddet
mağduru bu mağduriyetin giderilmesi için gerekli tedavi
giderlerini ödemeyecek. Protez takılması dahil çok geniş
bir şekilde kanunda sıralanmış. Bunlar Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı bütçesinden karşılanacak. Yani
şiddet mağduru hastaneye gittiği zaman; para ödenmesi
isteniyor çoğu zaman, ama ödeyecek durumu yok.
Gitse yine hastaneye, polis var ve şiddet mağduru bir
şekilde rapor alıyor koruma kararı verebiliyoruz. Ama
parası olmadığı için hastanenin kapısından dönüyor.
Bu yeni yasa o konuda iyi bir uygulama getireceğini
düşünüyorum. Tabi kurumlar arası koordinasyon
önemli. İçişleri Bakanlığı bu konuda gerekli girişimleri
yapacak deniyor kanunda ama uygulama ne olacak onu
bilemiyoruz. Ayrıca TRT ve yayın kuruluşları; radyolar,
televizyonlarda çalışma yapması bu konuda yasada
öngörülmüş. Diliyoruz kadınlar için iyi olur. Şiddet
toplumumuzda ortadan kalkar. Bunun için de eğitimin
çok önemli olduğunu düşünüyorum. Teşekkür ederim.
Erten CILGA:
Değerli katılımcılar Sayın Zeynep ÖKSÜZOĞLU’na
çok teşekkür ediyoruz yeni yasayla ilgili bizlere değerli
açıklamalar yaptı. Üçüncü olarak Uludağ üniversitesi
İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü
yönetim ve Çalışma Psikolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı
Sayın Prof. Dr. Serpil AYTAÇ bizlerle birlikte olacak
buyurun.
61
GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Teşekkür
ediyorum
Sayın
Başkanım.
Konfederasyonlarımızın ve Türk Metal Sendikamızın
çok değerli yöneticileri, Kadın İşçiler Kurultayının
değerli delegeleri, sevgili konuklar. Öncelikle 8 Mart
dünya kadınlar gününüzü kutluyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sizlerle bir arada olabilme, sizlere hitap
edebilme fırsatı bulduğum için bu toplantıyı
düzenleyenlere ve kadın emeğine verdiği değeri bir kez
daha gösteren Türk Metal Sendikasına da özellikle
teşekkür etmek istiyorum. Dünden beri kadın konuşuluyor
ancak görüyoruz ki anne- eş- kardeş- evlat olarak
kadınlarımızın ötekileştirdiği ülkemizde pek içi açısı
kadın tablosu yok. Birçok çabalar gösterilmesine karşılık
maalesef istenen düzeye gelmiş değiliz. Dünya
sıralamasında kadına verdiği değer açısından ülke olarak
sonlarda yer alıyoruz. Ülkemizde hemen hemen
nüfusumuzun yarısını kadınların oluşturduğunu biliyoruz
ama istihdam sorunu halen devam etmekte. İstihdam
oranı açısından Avrupa Birliği ülke ortalamalarına bile
hala ulaşamadık. Bir iş bulup istihdamda yer alan kadını
da bekleyen bir dizi sorunlar var. Ben burada kadının
karşı karşıya kalabileceği çalışma yaşamındaki bazı
sorunlardan bahsedeceğim. Öncelikle cinsiyete dayalı iş
bölümünün, evin ekmeğini kazanan erkek ve ev kadını,
anne olarak kadın diye vurgulandığı tarihsel süreç
içerisinde, sanayi devrimi ile birlikte kadının endüstriyel
yaşama katıldığı ve ailenin gelirine katkı sağlamak
amacıyla iş hayatında yer aldığı görülmekte. Kadının
çalışma hayatına katılması ekonomik bağımsızlığını da
beraberinde getiriyor denmesine karşılık, biraz önce de
sayın konuşmacılar belirttiler. Ekonomik bağımsızlık
demek ne derece doğru. Çünkü kazanılan para olduğu
gibi evin erkeğine gidiyor. Diğer bir deyişle kadın
Prof. Dr. Serpil AYTAÇ
Uludağ Üniversitesi Yönetim ve Çalışma
Psikolojisi Bölüm Başkanı
62
geleneksel toplumda asli görevleri olarak kabul edilen ev
içi rollerden kamusal alana doğru açılmaya başlamış
sanayi devrimiyle birlikte. Ancak eşlik, annelik gibi aile
içi rollerin temel sorumlusu olma durumları ev dışı yeni
yükümlülüklere rağmen yürümeye devam etmiş. Bir de
iş hayatına girince, kadının çifte yükümlülük altına
girdiği dikkati çekmekte. İstihdam imkânı bulan, bir iş
bulup ta çalışma hayatına atılan kadın öncelikle iş
hayatının tempolu ve hızlı yaşamına alışmaya çalışıyor.
Bir müddet sonra iş dünyasının o tempolu ve hızlı
yaşamına ayak uydurmaya başlıyor. O tempolu ve hızlı
yaşama alışmaya başladığında hemen akabinde evlenip
çocuk sahibi olduğu zaman iş ve aile dengesini kurmak
için çaba sarf etmeye başlıyor. Çalışan kadınlar hem
işlerinde yükselmek, başarılı olmak, hem de ev işleri
yemek, çocuk bakımı, hem de eşle ilişkiler konusunda
üzerlerindeki
sorumlulukları
yerine
getirmek
durumundalar. Çünkü toplumsal rol gerekleri kadından
bu görevleri eksiksiz sürdürmesi, yani süper kadın
olmasını bekliyor. Nasıl bir kadın? Slâytta görüyoruz.
Çocuk, ev işi, ütü, çamaşır, tabi buna biraz da iş hayatından
getirdiği evraklar falan eklenmesi lazım diye
düşünüyorum. Peki, süper kadın dediğimiz kimdir?
Nedir? Süper kadın ev işleri, çocuk, eş, iş ve kariyer,
kendi ailesi, eşinin ailesi, kişisel bakım, arkadaşlarla
ilişkiler, sosyal çevre derken her şeyi yapmaya kalkışıyor.
İyi bir eş olmak zorunda, iyi bir anne olmak zorunda, iyi
bir ev kadını olmak zorunda, iyi bir çalışan olmak
zorunda. Bu kadar yük altında olmak, kadını iyice
yıpratıyor. Psikolojik sorunlar başlıyor. Depresyon,
anksiyete gibi ruhsal hastalıkların pençesine itiyor.
Çalışan kadın, anne olan kadın, evinin kadını olan kadın,
evlat olan kadın, eşinin karısı olan kadın. Sıralanabilecek
çok sayıda tanımlama var kadınlar için. Bir grup çalışan
kadın kendisini bunları en mükemmel şekilde hayata
geçirmekle zorunlu kılarken bir başka grup ise sadece
birisini seçmesi gerektiğine ve bu seçimin sonucu olarak
diğer hiçbirini layıkıyla yerine getiremeyeceğine
inandırıyor kendini. Ya evliliği yada çocuk sahibi olmayı
dışlamak gibi hiçbir toplumda kabul edilemez bir tercihe
yöneliyor. Hâlbuki ikisi de gerçeklerden uzak. Doğum
kontrolü ve kadının kendi vücuduyla ilgili karar alması
yaygınlaşsa da annelik kadının birincil kimliği olmayı
sürdürüyor. Örneğin kadınlar zamana karşı yarışır bir
hırsla çevrenin de etkisiyle evlenip çocuk sahibi olma
baskısı altında yaşıyorlar. Kadınları ikilemde bırakan yol
ayrımı işte bu noktada başlıyor. “Hamile kalmam beni
rekabette geriye düşürür mü acaba? Doğum iznini
kullanırsam beni işten atarlar mı? Çocuğum bakıcı
ellerinde nasıl yetişecek?” Bunlara ek olarak “akşama ne
yemek yapacağım?” sorusu eklenince kadının bu ağır
yükü, altından kalkılamaz duruma geçebiliyor. Tabi bu
süreçte bireysel tutumdan çok toplumsal öğrenme etkili.
Gebelik süresince ilgi odağı haline gelen kadın, doğum
sonrasında depresyon yaşamaya başlıyor. İşinden uzak
kalıyor, kariyer gelişiminde duraklama, diğer taraftan iyi
bir anne olamamak, çocuğuna yeterli zamanı ayıramamak,
aşırı üzüntü, yorgunluk, bebeğe ve hayata ilgisizlik,
dengesizlik tezahüratlarıyla özetlenebilecek bir psikolojik
soruna maruz kalıyor. Hiçbir şeye yetişememe ve
tükenmişlik duygusu yaşıyor. Ev içi rollerinin temel
sorumlusu, dışarıda çalışsa bile kadındır. Özellikle Türk
aile yapısında ev işleri tamamıyla kadının sorumluluğu
altında olduğu için iş hayatını seçen kadın hem işte hem
de evde yoğun bir tempoyla karşı karşıya kaldığından bu
da ister istemez aşırı strese, tükenmişliğe ve kızgınlığa
63
yol açıyor. Ev içinde makineleşme veya bir başka
kadından destek alınsa dahi işlerin ve çocukların düşünsel
yükü kadınların üzerinedir. Bu durum pek tabi ki kadının
işe konsantrasyonu ve dolayısıyla iş performansını
olumsuz etkileyebilmektedir. Çocuğunun en ufak bir
probleminde bunu kendisine bağlayan anne, bebeğinin
yaşadığı olumsuzlukları yoğun temposundan kaynaklanan
streslerine yüklediği gibi ihmalkar davrandığını da
düşünüp artık kendisini suçlamaya başlıyor. Kadının tabi
ki sadece annelikle ilgili sıkıntıları yok. Bir dizi sıkıntıları
var. Biraz önce de belirttiğim gibi sadece bu kadar yükün
depresyon, kaygı, stres düzeyini arttırdığı ve beraberinde
bir takım hastalıklara zemin hazırladığı bir gerçek. Ama
buna eşlik eden bir de iş hayatındaki sorunlar da eklenince
kadın bu yükün altından kalkamaz hale gelebiliyor. Bir
de üstelik iş yerlerinde kadınlara uygulanan psikolojik ve
cinsel tacizin yaygınlığı, eşitsizlik ve adaletsizlik
uygulamalarının yanı sıra, bu eşitsiz ortamda aile içi her
türlü şiddetin mağduru da yine kadın oluyor. Dünya
genelinde biliyoruz ki kadınlar genellikle erkeklerden
daha az kazanmakta. Kadınların yükselme ve karar
mekanizmalarında yer alma olasılıkları da erkeklerden
çok daha düşük. Psikoloji ve tıp biliminin yeni yeni
tanımladığı, bir anlamda adını yeni koyduğu bir sorun
olan “süper kadın” ya da “süper anne” sendromunda
kadınlar genellikle biraz önce de belirttiğimiz gibi
vücudun bazı bölgelerinde ağrılar, uykusuzluk, çarpıntı,
yorgunluk, mide ve bağırsaklarda spazmlar, migren
türünde baş ağrıları, özellikle ellerde ve kollarda
uyuşmalar, kas ağrıları, diş gıcırdatma, stres ve endişe
gibi sorunlardan yakınmaya başlıyorlar.
Yapılan
çalışmalar çalışan kadınların psikolojik sorunlarının
erkeklerden farklılık arz ettiğini göstermekte. Psikologlara
danışanların çoğunu, kadınlar oluşturmakta. Kadınlar
erkeklerden iki kat fazla oranda depresyona giriyorlar.
Kadınların yemek yeme bozukluğu yaşama durumları
erkeklerin dokuz misli. Anksiyete yani endişe huzursuzluk
şikayeti ise kadınlarda erkeklerden üç kat daha çok. Bir
travma sonrasında kronik stres bozukluğuna yakalanma
olasılığı ise yine kadınlarda erkeklerin iki katı. Genelde
bildiğimiz bir şey vardır, kadınların erkeklerden daha az
sağlık sorunu geçirdiği. Ancak kansızlık, tiroit salgısı
bozuklukları, kronik yorgunluk gibi kronik hastalıklar ve
bunun yanı sıra deri döküntüsü, cilt hastalıkları, mide ve
bağırsak baş ağrısı, migren gibi aslında altında gerçek bir
nedene dayanmayan psikosomatik hastalıklar kadınlarda
çok daha yaygın ortaya çıkmakta. Ve onların yaşam
kalitesini bozduğu için psikolojik sorun yaratma olasılığı
da bu anlamda artıyor. Kadınlarımızın belli bir yaştan
sonra baş gösteren sağlık sorunlarının ve bozulan
psikolojilerinin zamanında yıpranan sinirlerinin ve
yorgun düşmüş bedenlerinin sonucu olduğunun bilincinde
olan acaba kaç erkek var? Aynı saatte eve gelen eşlerden
biri iş dönüşü evinde oturup televizyon izleyerek, aynı
zamanda dinlenerek zaman geçirmesi, bir diğerinin ise
akşam yemeğini hazırlaması için koşturması, bir taraftan
da gecikmiş evle ilgili, bir takım işlerle ilgilenmesi ne
kadar adil. Çalışan kişinin çalışma koşulları, çalışma
arkadaşları ve yöneticileriyle ilişkileri işyerinde bir takım
olumsuzlukları da beraberinde getirince bu olumsuzlar
ev ortamına, eşi ve çocuklarıyla olan ilişkilerine de
yansıyor. Bunlara tanık olabiliyoruz. İş aile çatışması
başlıyor. Aile içi ilişkilerde yaşanan olumsuzluklarda bile
kadının çalışması sorunlara sebep olarak gösterilebiliyor.
Evdeki işler aksadığında kadının işten ayrılması seçeneği
su yüzüne çıkartılıp seçim yapması bekleniyor. Eşin işleri
64
paylaşmak yerine, kadının işinden feragat etmesini
beklemesi yine alışılagelmiş rol paylaşımından ileri
gelmekte. Kadının sorunları arttıkça stresle yüz yüze
kalması da buna bağlı olarak artıyor. Başa çıkamayacak
olduğu takdirde bunun sonucunda da depresyon, tükenme
gibi olumsuzluklar kendini gösteriyor. Bireysel farklılıklar
nedeniyle stres yaratan faktörler farklı kişilerde farklı
etkiler bıraksa da sonuçta kadın depresyona giriyor.
Şimdi aslında kadının sorunları arttıkça stresle yüz yüze
kaldığından söz ettik ama şunu da biliyoruz ki kadının
stresle başa çıkması erkeğe göre çok daha kolay. Neden
mi? Ekranda da gördüğünüz gibi vücudunda salgılanan
oksitosin hormonuyla. Kadınlardaki oksitosin hormon
düzeyi erkeklerden çok daha yüksek. O yüzden de zaten
bu kadar çok iş yükünün altından kalkabiliyor kadın.
Kadınlarda ki bu oksitosin hormonunun yüksek olması
bir anlamda stresle başa çıkmasını kolaylaştıran bir etken
faktör. Kadınların duygusal zekaları da işteki en büyük
avantajlarından birisi stresle başa çıkabilmesi adına.
Peki, çözüm ne? Bir tarafta stresle başa çıkabilecek güce
ve kapasiteye sahip bir kadın, diğer tarafta kadının yüz
yüze kaldığı kaçınılmaz psikolojik sorunlar. Mutlaka
sosyal destek almak gerekebilir. Bu sosyal destek,
danışmanlık hizmetleri, eğer varsa işyeri psikologları
aracılığıyla da söz konusu olabilir. Ama bir de şunu
unutmamak gerekir, Türk kültüründe paylaşımcı
özelliğimiz vardır. Bu bir avantajdır. Arkadaşlarımızla,
dostlarımızla sıkıntılarımızı paylaşırız. O yüzden de yurt
dışındaki insanlar kadar çok fazla psikologlara gitmeyiz.
Paylaşmak, sosyal destek almak sıkıntılarımızı bir ölçüde
hafifletebilecektir. Sonuç olarak kadının iş hayatında tüm
koruyucu önlemlere karşılık sırf kadın olmasından
kaynaklanan, psiko-sosyal sorunları kaçınılmaz. Burada
da söyleyebileceğimiz en önemli şey, kadın psikolojisini
çok iyi anlamak, bilmek, önce kendimizi tanımak ve
mümkün olduğu kadar çevremizdeki kişilere de bunu
tanıtmak olsa gerek. Beni dinlediğiniz için çok çok
teşekkür ediyorum.
Erten CILGA
MESS Hukuk Müşaviri
Sayın Prof. Dr. Serpil AYTAÇ hanımefendiye çok
teşekkür ediyoruz. Psikolojik sorunlarımızın kaynağının
aslında nelerden olduğunu bizlere açıkladığı için. Şimdi
son olarak değerli hocam Kocaeli Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Zehra Gönül BALKIR
hanımefendiyi dinleyeceğiz. Hocam buyurun.
65
GÜNÜMÜZ KADINLARININ GÜNCEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Teşekkür ederim. Değerli Başkan’lar, sevgili hocalarım,
sevgili kadın arkadaşlarım. Öncelikle 8 Mart’ı Dünya
Kadınlar Gününü; Emekçi Kadınlar Günü olarak sevgi ve
saygıyla kutluyorum. Sunuşuma başlamadan önce, Türk
Metal Sendikası Genel Başkanı şahsında bu toplantıyı
gerçekleştiren ve emeği geçen herkese çok teşekkür
ediyorum. Dünya emekçi kadınlar gününde bu kadar
anlamlı bir birlikteliği, bu kadar uzun bir süreçle 17.sini
birlikte kutladığımız bu Kurultay’ı devam ettirip azimle
istikrarla bugüne taşıdıkları için ayrıca hepsine sonsuz
teşekkürlerimi ve kadın olarak şükranlarımı sunuyorum
efendim.
Sevgili Serpil hocam sunuşunu öyle güzel bir yere
getirdi ki; eksikliğini düşündüğüm çok önemli bir nokta
tamamlanmış oldu. Zira bu toplantıyı düşündüğümde
çalışan kadınlarla ilgili olarak sizlere neler anlatabilirim
diye planlama yaparken; kadın çalışmasında en eksik
olan yanın psikolojik olarak değerlendirilme yapılması
olduğunu ve bir türlü buna zaman ayıramayacağımızı
düşünüyordum. Çalışan kadının şahsında yaşadığı
psikolojik sorunları Serpil Hoca, öyle güzel anlattı ki
bana da onun kaldığı yerden devam etmek için bir şans
vererek sözlerini güzel bir noktada tamamladı.
Panelimizin başlığı aynı zamanda çözüm önerileri de
olduğu için; kadın haklardan bahsederek sözüme başlamak
istiyorum. Genel olarak bir özet yapıp, arkasından;
iş hukukundaki çalışma haklarımızın korunması için,
hangi haklarımız var hangi haklara sahibiz, hangi haklar
konusunda mücadele edebiliriz; sizlere kısaca aktarmak
istiyorum. Artık çok net olan bir algı var. Toplumumuzda
son derece yoğun bir toplumsal cinsiyet sorunu var.
Kadına toplumda biçilen bir rol olarak toplumsal cinsiyet
rol ve modeli kadını kendi içinde kitliyor. Toplum
karşısında elini kolunu bağlıyor. Toplumun kadına
bakışı, kadının cinsiyetine bakışı, cinsiyet algısında
hem ülkemiz açısından hem de çağdaş dünya da kadın
Prof. Dr. Zehra Gönül BALKIR
Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
66
yaşamıyla analık görevleri arasında koşuştururken
parça parça oluyor. Bu iki kimlik arasında yalpalarken;
yaşanan bu katı ve acımasız süreç; kadını ister istemez
eve kapatıyor ve çalışma yaşamından uzaklaştırıyor,
dışlıyor.
açısından büyük sorun yaşanıyor. Toplumsal cinsiyet
algısı ve kabulü, kadını; analık rolüne ve eve hapsediyor.
Öte yandan toplumun kabul ettirdiği cinsiyet rollerini
kadın yerine getirirken, bir de kadından ekonomik olarak
çalışması isteniyor. Gerçekten çağdaş toplumda artık
kadının çalışması ve emeğiyle de ortak yaşama katılması,
hem ailesine hem de topluma ve aileye katkı vermesi
isteniyor. Bakıyoruz bu da yetmiyor. Toplum bir de
kadını ucuza çalıştırmak istiyor. Kadınlar ya ücretsiz aile
işçisi ya da ücretsiz tarım işçisi olarak çalışıyorlar. Yine
dünya da ve ülkemizdeki uygulamalara baktığımızda;
çalışma yaşamında kadının ayrıca maliyetleri düşürmek
amacıyla ucuza çalıştırıldığını görüyoruz. Kadın işçi
ucuz emek gücü olarak kabul ediliyor. Kadın çalışması
ve kadın sömürüsü bağlamında, Dünyada da ülkemizde
de kadın sorunları; birbirine paralel gidiyor. Zannetmeyin
ki sadece ülkemizde yaşadığımız için kadın sorunlarıyla
uğraşıyoruz. Dünyadaki diğer ülke ve toplumlarda, aynı
şekilde; kadın haklarını gerçekleştirmek ve toplumsal
cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak ve kadın erkek
eşitliğini yaşamın her alanına aktarmaya uğraşıyor.
Kadın sosyal yaşamla birlikte çalışma yaşamından
dışlanarak eve kapanmasında; özellikle kırsal kesimden,
şehre olan göçlerde çok etken rol oynuyor. Kırsal
kesimde her ne kadar ücretsiz tarım işçisi olarak da
görülse kırsal yaşamda bir şey üretebilen kadın, hiç
tanımadığı şehir yaşantısına geldiğinde eve hapis oluyor.
Şehir yaşantısını bilemediğinden, şehrin gerektirdiği
eğitim ve donanıma da sahip olmadığından şehre göçle
birlikte kadın hem çalışma yaşamından ve hem de sosyal
yaşamdan kopuyor. Şehrin hiçbir yerini tanımayan,
adetlerini bilmeyen, eğitimi yetersiz ve becerileri şehre
uygun olmayan göç kadını, ne şehrin sosyal yaşamına ve
ne de çalışma yaşamına katılamıyor. Üretim olanağını
da kaybeden ve şehirdeki üretim ilişkisine katılamayan
kadın eve hapsolurken kırsal kesimde elde ettiği kimliği
de kaybederek, aile içinde edindiği güç ve kimliği de
kaybederek; kendi, kendine karşı da dışlanıyor. Göç
kadınıyla şehirde ilaveten ortaya çıkan bir başka sorun ise
göç kadınının artık şehirde; şehrin kurallarını bilememesi
ve kendini yeniden üretememesiyle bizzat kadının kendisi
sorun yaratan bir kimlikle karşımıza çıkıyor. Çünkü
sistemle uyuşmayan göç kadını sistemi bozuyor; şehirsel
sosyal yaşantıyı bozan bir kimlikle karşımıza çıkıyor.
Eğer bu kadın bir de eğitimsiz ve okuma yazması yoksa
tamamen eve hapis olmuşsa bizzat sorun kaynağı haline
geliyor.
Küreselleşmeyle birlikte dünya ekonomik düzeni ve
ekonomi politikaları, ne yazık ki kayıt dışı ekonomiyi
destekliyor ve kayıt dışı çalışmayı teşvik ediyor. Kayıt
dışı çalışmaya baktığımızda; karşımıza kaçak, sosyal
güvenlik hakkı olmayan çalışma ve çalıştırma şekli
çıkıyor. Kayıt dışında çalışanların en büyük çoğunluğunun
kimler olduğuna baktığımızda en çok kadınların kayıt
dışı kaçak ve ucuza çalıştırıldığını görüyoruz. Kadınlar,
ucuz emek gücü olarak kayıt dışı çalıştırılıyorlar. Soysal
güvenlik hakları olmadan çalıştırılıyorlar. Bu Çalışma
yaşamında yer alan kadınlar için en önemli çalışma sorunu
ve en büyük kadın emeği sömürüsü. Genel anlamda
baktığımızda kadının ucuz emekle kayıt dışı çalışması
ya da ayrımcılıkla sorunlu çalışma yaşamına katılması
yanında, bir yandan da kutsal analık ilişkisini hakkıyla
yerine getirmesi söz konusu. Çalışan kadın, çalışma
Mozambikli bir kadın; “ Okuma yazması bilmiyorsa
her şeyden korkar kadın.” Demiş. Benim çok içimi
acıtmıştı; sizlerle paylaşmak istedim. Bu söze ilaveten
ben; eğitimi yoksa haklarına sahip çıkamıyorsa, haklarını
kullanmasını bilmiyorsa her şeyden korkar kadın” diye
eklemek istiyorum.
67
konusunda o kadar fazla donanımlı hale gelebiliriz. Bilgi
edinme hakkını kullanmalı, ayrımcılık yapan kurum ve
kuruluşlarda bilgilenme hakkımızı kullanarak ayrımcılık
suçuyla mücadele etmemiz gerekmektedir. Ayrımcılıkla
mücadele için bilgilenme hakkını kullanarak mücadele
etmek ve bu mücadeleyi alışkanlık haline getirmemiz
gerekmektedir.
Peki, ne olacak ya da ne olmalı. Bir kere kadın birey olarak
var olmayı öğrenmeli. Birey olarak var olmayı öğrenirken
aynı zamanda kadın kimliğiyle var olmayı da öğrenmeli.
Birey ve kadın kimliğiyle var olmayı öğrenmek kadına
yetmiyor; kendini haklar ve kadın hakları anlamında
donatmalı ve bildiklerini çevresindeki diğer kadınlara
da aktarmalı. Hem kendini ve hem de çevresindeki diğer
kadınları bilgilendirmeli, güçlendirmeli. Kadınların
karar mekanizmalarında yer alacak kadar güçlenmelerine
çalışmalı. İnsan onuruyla kendini seven ve kendini sayan
kadın kendi haklarına sahip çıkmalı. Kadın kimliğini ve
bilincini arttırmalı, farkındalığını geliştirmeli. Peki, kadın
bunu nasıl yapacak? Kadın kendini bilgi ile donatacak.
Kadın ayrımcılığı, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasıyla
ilgili birçok insan hakları sözleşmesi var. Bu sözleşmeler
kadın ayrımcılığını yasaklıyor. Öte yandan, Türk
devletinin kabul ettiği, onayladığı insan hakları
sözleşmeleri var. Anayasamızın 10. maddesi var, eşitlik
ilkesini ortaya koyan, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasını
devlete bir görev olarak yükleyen 10. maddemiz var.
Yine aileyi koruyan 41 madde var, cinsiyet ayrımcılığını
yasaklayan 50. madde var. Bunlarla sizi hepten hukuksal
metinlere boğmak istemiyorum. Belki biraz sonra iş
kanunun 5. maddesini anlatacağım, çalışma yaşamında
eşit davranma, işverenin eşit davranma sorumluluğuyla
ilgili olarak. Ama ondan önce sizlere, yeni Türk Ceza
kanununda ayrımcılıkla ilgili 122. maddesini aktarmak
istiyorum. Türk Ceza Kanunumuzda ayrımcılık bir
suç olarak tanımlanmış ve cezalandırılmıştır. Kadın
erkek, cinsler arasında ayrımcılık yapıldığında, her
hangi bir davranış nedeniyle, ayrımcılığa uğradığında,
ayrımcılık suçu oluşur. Ceza kanununda ayrımcılık
suçunun cezası; 6 aydan bir seneye kadar hapis cezası
olarak belirlenmiştir. Bu maddeyi biz kadınların çok
iyi bilip sıklıkla kullanıyor olmamız gerekmektedir.
Ayrımcılık suçunu ne kadar iyi bilir ve sıklıkla bu
maddedeki haklarımızın peşine düşersek kadın hakları
Uluslar arası kadınlara uygulanan ayrımcılığın önlenmesi
için bir insan hakları sözleşmesi olan CEDAW’ın çalışma
haklarıyla ilgili 11. maddesi ayrımcılığı çok güzel
tanımlıyor. Çok detaya girmek istemiyorum, sadece kadın
çalışmasıyla yoksulluk arasındaki doğru orantıya tekrar
dikkat çekmek istiyorum. Dünya üzerinde medeniyet
ve uygarlık gelişse de yoksulluk artıyor. Yoksulluk
arttıkça da; yoksulların içinde kadınların yoksulluğu
artıyor. Bir ailede ekonomik güçsüzlük ortaya çıktığı
zaman kavgalar, aile içi şiddet ve aile parçalanmaları söz
konusu oluyor. Aile parçalanması söz konusu olduğunda;
baba bırakıp gidebiliyor; ama anne asla çocuklarını
bırakmıyor bırakamıyor. Babanın olmadığı durumlarda
ailenin reisi olarak kadın; çocuklarına bakmak zorunda.
Çocuklarını bakıp büyütüp okutmak zorunda kalan
anne. En ucuz işlerde çalışıyor, en fazla yoksullaşıyor ve
ailesini geçindirmek için ne gerekirse yapıyor. Bakıyoruz
yoksulluk artıyor. Ama yoksulluk içinde kadınların
yoksulluğu daha fazla artıyor. Artık diyorlar ki yoksulluk
değil; yoksulluğun kadınlaşması söz konusu. Böyle bir
kavram konuşuyoruz.
Öte yandan karar mekanizmalarında yer alan kadınlara
bakıyoruz; karar mekanizmalarında yer alan kadınlarımız
da çok az. Parlamentomuzun 78 kadın vekilini, %14
temsil oranımızı, siyasetteki kadın haritamızın %4’le
kabinede yer almasıyla; 96 ülkede 90.sırada olduğumuzu
sayabiliriz. Karar mekanizmalarında Türkiye’de yer alan
kadınların oranının % 6 olduğunu söyleyebiliriz. Bu
oran, Amerika’da % 46, Rusya’da % 39, Almanya’da
68
% 36, bunları sayabiliriz. Kadınların özellikle çalışan
kadınların tıpkı kurtuluş savaşımızdaki gibi; şimdi de
ayrımcılıkla mücadele etmesi, kadına yönelik şiddetle
mücadele etmesinin zamanı geldi.
Kadın işçi iş görüşmesine gidildiğinde ayrımcılıkla
karşılaşıyor. İşe girişte ayrımcılık nasıl yapılıyor? İş
duyurularında erkek çırak aranıyor. Erkek eleman
aranıyor. İlanlarda bile sadece erkek işçi aranıyor. Kadın
işçi başvuru da bile bulunma hakkına sahip olamıyor.
Zaten kadın işçi, en zayıf işçi olarak kabul edilir. İşe
girişte en sonra işe alınır yani en sonda ve en sonra tercih
edilir. Çünkü kadının, çalışan kadının çocuğu vardır,
annesi babası vardır, eşi vardır ve belki engelli çocuğu
vardır. Kadının aile üyelerinden birisi hastalandığında,
acilen onların başına gitmesi gerekir. Aile üyeleri
hastalandığında kadın işçinin izin alması, izin kullanması
gerekir. İşveren işin veriminin aksayacağından korkar.
Kadın işçinin aile bireyleri için izin almasından, işverene
gına gelmiştir; kadın işçiyi almak istemez, işe aldığında
da mecbur kaldığı için işe alır. Ve süreçte bakarız ki işten
çıkarmalar da tam tersine; en önce, kadın işçi kapının
önüne konur. Bu yüzden dünya da ve ülkemizde kadın
işçinin zayıf işçi olduğunu söylenir. Çalışan her kadının
en önemli sorumluluklarından bir tanesi iş ve aile
sorumluluklarının bağdaştırılması sorunudur.
Bunlar hakkında söylenecek çok şey var ama kadın
çalışmasını anlatmak üzere şimdilik bunları geçmek
istiyorum.
İş hukukunda çalışma yaşamındaki kadına çalışma
yaşamındaki kadın haklarına geçmek istiyorum izin
verirseniz. Çalışma yaşamındaki kadına baktığımızda,
daha işin başlangıcında bir ayrımcılık söz konusu.
Aynı şekilde işin ortasında; çalışma sürecinde kadın
çalışmasında bir ayrımcılık söz konusu. Ve sonuçta da
kadın çalışmasının sona ermesinde; hizmet akdinin
feshinde de bir ayrımcılık söz konusu.
Süreç içinde yaşanan işyerindeki cinsel taciz suçu ise;
daha işe girişten işe giriş için yapılan başvuru esnasında
başlıyor. İşyerinde cinsel taciz, çalışma sürecinde
ve çalışmanın sonucunda kadınlar için büyük bir
ayrımcılık ve tehdit oluşturuyor. Gerçekten iş yerinde
cinsel tacizle yapılan bir cinsiyet ayrımcılık söz konusu.
Çalışma ilişkilerinde taciz güçlünün zayıfa karşı iktidar
kullanmasıdır. Taciz de önemli nokta kişinin bu davranışı
istememesidir. Burada püf noktası istenmemesidir.
İstenilmeden yapılan bir hak ihlalidir söz konusu olan.
Kadına yönelik şiddette de istenilmeden karşılaşılması
şeklinde aynı tanımı yapıyoruz. İşyerindeki cinsel tacizi,
konuşmamın sonuna saklamak istiyorum.
İşin devamı sırasında işveren yönetim hakkını eşit
davranma sorumluluğu vardır. İşveren bütün işçilerine
eşit davranmak zorundadır. Nedense uygulamalarda
ayrımcılık yasağı birçok şekilde ihlal edilmekte. Eşit
davranma ilkesinde, belirli süreli işçi- belirsiz süreli işçi
ayırımında, kısmi çalışma da, esnek çalışma- tam süreli
çalışma şekillerinde, çalışan bütün işçiler arasında; kadınerkek işçiler arasında eşitlik olmalıdır. İşveren çalışma
koşullarıyla yönetim hakkını kullanmada eşit davranma
ilkesini mutlaka uygulamalıdır. İşveren iş kanunun 5.
maddesindeki eşit davranma ilkesini uygulamıyorsa,
kötü niyetli davranıyor ve yönetme hakkını kötü bir
şekilde kullanıyor demektir. Kadın çalışmasında iş
sözleşmesinin sona erdirilmesinde ayrımcılık yapıldığını
görüyoruz. Otuz veya daha fazla işçinin çalıştığı yerlerde
iş güvencesinden bahsederken, otuz işçiden daha az işçi
Mevcut durumda çalışma yaşamındaki ayrımcılık ve
kadınların haklarıyla ilgili kısa kısa bilgiler aktarmak
istiyorum sizlere. Bir kere çalışan kadının haklarına
baktığımızda; özellikle fırsat eşitliği konusunda çok
büyük sıkıntı var. Kadının doğurganlık ve anne doğum
öncesi ve doğum esnasındaki korunma hakkı var. İşin
niteliği gereği, erkek işçi çalıştırmak zorunluluğu yoksa
işin niteliği cinsiyete bağlı değilse kadın erkek ayırımı
yapılamaz. Burada ayrımcılık yasağı söz konusu.
69
Sosyal güvenlik haklarının yaşlılık malullük ölüm ya da
hastalık analık gibi sağlık sigortalarının da yine çalışma
yaşamında primleri ödenerek güvence altına alınması
gerekiyor. İş kanunu olarak Deniz İş Kanun’umuz var.
Bu kanunda kadının asla adı ve kendi yoktur. Deniz işçisi
gemi adamıdır. Gemi adamı varsa neden gemi kadını yok.
Neden kanunda sadece gemi adamlarından bahsedildiğini
sormak lazım.
çalıştıran yerlerde kadın işçinin iş güvencesi yok. Kadın
çalışmasında iş sözleşmesinin sona erdirilmesinde, eğer
işveren cinsiyet nedeniyle bir fesih meydana getirdiği
zaman yani cinsiyet temelli bir haksız fesih yapılmışsa;
kötü niyetli fesih söz konusudur. Burada çok açık ve net
bir ayrımcılık söz konusudur. Bu noktada kadın işçi sadece
kötü niyete dayalı fesihten dolayı dava açma hakkına
sahiptir. Burada artık kadın işçinin iş güvencesinden
yararlanması işe iade davası açması söz konusu değildir.
Cinsiyet ayrımcılığından yapılan kötü niyetli feshe karşı
açılan davalarda ise; işe iade davalarında olduğunun
tam aksine, kadın işçinin ispat sorunları söz konusu
olmaktadır.
Sona bıraktığımız en önemli kadın çalışması sorunu
olarak işyerinde cinsel tacize gelince uygulamayla ilgili
daha katı kurallara ihtiyaç var gibi görünüyor. Kadın
çalışmasında, işverenin işe alırken başladığı ayrımcılık,
iş görüşmesinde yapmış olduğu cinsel taciz, süreçte
de devam eder. İşe başlayan kadın mesleği olmasıyla
cinsel tacize razı olması arasında bir tercih yapmak
zorunda kalır. Gerçekten kadın çalışmasının en büyük
sorunlarından biri, iş yerinde cinsel taciz. İş yerinde cinsel
tacizin önlenmesi için gerçekten daha örgütlü ve sistemli
bir mücadele şart gibi görünüyor. İşin başlangıcında iş
görüşmelerinde başlıyor cinsel tacizler. Kadının özgürce
çalışması için iş yerinde cinsel tacizle mutlaka mücadele
edilmesi gerektiğini düşünüp, bu konuya önem verdiğim
için, sözlerimi onunla tamamlamak istiyorum.
Evet, bir analık hakkıyla ilgili iş kanununda eksikliğini
gördüğümüz bir düzenleme var. Memurlarda bu düzenleme
6111 sayılı yasayla birazcık dengelendi. İş kanunumuzda
analık hakkı için verilen izin düzenlenmiştir. Ama babalık
izni ya da ebeveyn izni söz konusu değil. Doğum yapan
kadının 8 hafta doğum öncesi 8 hafta doğum sonrası
çoğul gebeliklerde iki hafta daha ve fesihlerde özelikle
doğum izni kullanan işçinin hizmet akdinin feshinde
izin süresince işverenin fesih hakkını kullanamadığını
görüyoruz. Bildirimde bulunsa bile sürenin ancak izin
sonunda kullanılabildiğini görüyoruz. Yine burada kadın
işçinin sağlık nedeniyle, doğum nedeniyle fesih hakkı
için 8 hafta doğum öncesi, 8 hafta doğum sonrası, 6 hafta
ilaveten ve kıdem süresi kadar bir süre daha ilaveten,
süreli fesih hakkı ondan sonra başlıyor. Bu noktada kadın
işçinin analık görevini yapması için bir de 6 ay ücretsiz
izin hakkı söz konusu. Devlet memurlarına şu anda 24
ay ücretsiz izin ve ebeveyn izni olarak babaya da 24
ay ücretsiz izin hakkı tanınmıştır. İş kanununda bunun
eksiklik olduğunu tamamlanması için hatta ayrımcılık
nedeniyle bile dava açılabileceğini düşünüyorum
Çalışmak ve ekmeğini kazanmak zorunda olan bir kadın
için, iş yerinde cinsel tacize maruz kalmak çok aşağılayıcı
ve çok acıklı geliyor bana; bir kadın olarak. Kadın onuruma
dokunuyor. Özellikle Türk toplumunun geleneksel
yapısı nedeniyle bu konu bizim için çok önemli. Toplum
namus konusuna çok duyarlı ve bu nedenle utanıyor
kadın kimselere söyleyemiyor. En yakın arkadaşına bile,
ailesine bile söyleyemiyor. Söyleyemediği için, bazen
razı olmak; susmak zorunda kalıyor. Bence çalışma
yaşamının en acıklı ve dokunaklı sorunlarından biridir
bu. Burada kadın erkek ayırımı yapmadan bu sorunu
çözmek gerekir diye düşünüyorum…
Çalışma yaşamındaki bir önemli sorun da kadın çalışanın
sosyal güvenlik haklarının sağlanmasında yatıyor.
Kadın çalışmasında ayrımcılıkla ilgili en önemli
sorunlarının başında; ayrımcılıkla ilgili sorunlardan sonra,
70
yandan işyerinde bir başka işçinin tacizine uğrayan kadın
çalışan, cinsellikle kaplı ve düşmanca cinsel ortamda
çalışması nedeniyle iki kat daha ağır bir mağduriyete
uğramakta olduğundan; suçun failleri, ağırlaştırılmış bir
şekilde cezalandırılır. Türk hukukunda ve yasalarımızda;
hem iş kanunun da, hem de Türk Ceza kanununda iki
misli ağırlaştırılmış bir sonuçla karşılaşmaktayız. Türk
Ceza Kanun’unda, özellikle üst amirin yapmış olduğu
böyle bir suçun, ağırlaştırılmış oranda arttırılmış bir
ceza uygulaması olduğu, bu olaydaki güç kullanımının
doğrudan olması nedeniyle bunun daha büyük bir suç
ve daha büyük bir cezayla ağırlaştırıldığını söylemek
istiyorum.
işyerinde cinsel tacizin çok önemli bir sorun olduğunu
düşünüyorum. Bu sorunun bu kadar önemli olmasının
bence temel nedeni; bu alanın çok suskun olan bir alan
olmasıdır. Suskun kalınan, gözlenmeyen, görülmemeye
çalışılan, görmezden gelinen bir alan bu alan.
İşyerinde cinsel taciz ya da sadece tacizi tanımlamak
istersek; bir kişinin istemediği bir davranışın yani
istenilmeyen bir davranışla karşılaşmasıdır. İş yerindeki
cinsel taciz de ise daha çok bir güç gösterisi, bir güç
dengesizliği söz konusudur. Genelde işyerinde bir üst
amir, bazen bir işveren, bazen kendini üstte hisseden bir
işveren vekili tarafından, gücüne dayanılarak; güçsüz
bulunan kişiye karşı, yapılan bir davranış söz konusudur.
Bu noktada güçsüzün mağduriyeti söz konusudur. Taraflar
arasındaki güç eşitsizliği; bir tarafın, karşı tarafa bağımlı
ya da mecbur olmasıyla başlamaktadır. Sosyal yaşamda
olduğu gibi; çalışma yaşamındaki sosyal hiyerarşi ve
ataerkil yapı, suskunluğa, saklanmaya ve çaresizliğe yol
açmaktadır.
Sözlerime son verirken, belki ILO tarafından işyerinde
cinsel tacizle ilgili bir kılavuz hazırlandığını, bu şekilde
çalışırken cinsel tacize uğrayanların neler yapmalarının
gerekli olduğunun tespit edilerek kadın çalışanların
uyarılmaya
ve
bilinçlendirilmeye
çalışıldığını
söylemeliyim. Uluslararası Çalışma Örgütü olarak (ILO)
kılavuzları ve mahkemeler için önemli olan nokta özellikle
bir başka işçinin tacizine uğranıldığı zaman; çalışan kadın
acaba derhal işverenine haber veriyor mu? Konusunun
araştırıldığı ve bu konu üzerinde durulduğu görülmektedir.
Ayrımcılığa ve tacize uğrayan kadın çalışan için ispat
konusu çok önemli olduğundan bu olayın mutlaka
çevreye anlatılması ve haber verilmesi şartı bulunuyor.
Mahkemeler ispat konusunda güçlük çektikleri için
öncelikle olayın ispatı için mağdur çalışanın çevresine
ve yakınlarına haber verip vermediğini araştırıyorlar…
Bunlar belki de daha uzun soluklu konuşulması gereken
şeyler diyorum ve sözlerime son verirken hepinizi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum efendim.
Türk İş Kanunu’nda ve Türk Ceza Kanununda işyerinde
cinsel taciz suçu ikili bir ayrımla tanımlanmış ve
cezalandırılmıştır. Yasalar, iki tür cinsel taciz suçunu hem
tanımlanmış ve hem de cezalandırılması için, hukuksal
bir düzenleme yapmıştır. Çalışma yaşamında işyerinde
cinsel taciz suçunu ikiye ayırıyoruz. Doğrudan yapılan
bir davranış yanında ayrıca bir de bu şekilde cinsellikle
kaplı düşmanca ortam yaratılması ve işverenin bu ortama
müdahale edip düzeltmemesi de ayrıca suç olarak kabul
ediliyor. Bu ikinci tür suç tanımında kadın çalışanın, cinsel
taciz ve cinsellikle kaplı bir ortamda çalışmak zorunda
bırakılması söz konusudur. Bu suç, hem Türk Ceza
kanununda ağırlaştırılmış bir şekilde cezalandırılmıştır,
hem de iş kanununda ve iş hukukunda doğrudan haklı
nedenle fesih sebebi olarak tanımlanmıştır. Doğrudan
cinsel taciz bir suçtur ve çalışan kadına, bu durumda
haklı nedenle derhal fesih ve tazminat hakkı yaratır. Öte
71
Değerli katılımcılar,
Panelistlerimizin konuşmaları tamamlandı. İlk olarak
Ankara 10. Aile Mahkemesi Hakimi Sayın Nevin Birinci
hanımefendi konuşmuştu biliyorsunuz. Kendisi kadının
toplumda birey olarak kabul edilmesi için çalışmalar
yapılması gerektiğini, kadına karşı şiddete son verilmesinin
çok önemli olduğunu, taraflar arasındaki iletişimsizliğin,
şiddetle bağlantılı sorunların içinde birinci sırada yer
aldığını belirtti. Sayın Birinci ayrıca, toplumda kendi
başına sorunlarını çözemeyenlerin uzmanlardan yardım
almasının gerektiğini ifade ederek kadına karşı şiddetin
önlenebilmesinde iletişimin önemine değindi.
İkinci olarak söz olan Ankara 1. Aile Mahkemesi Hakimi
Sayın Zeynep Öksüzoğlu hanımefendi ise öncelikle
TBMM’de dün kabul edilen “Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”la ilgili
ayrıntılı bilgiler aktardı. Kolluğun bu Kanunda önemli
bir yeri olduğunu, ancak bu durumun her zaman iyi
sonuçlar veremeyebileceğinden söz etti. Fiziksel şiddetin
yanında psikolojik şiddetin de olduğunu, verilen koruma
kararlarının yaşanan olaylardan da görüleceği üzere
bazen yetersiz kalabildiğini belirtti.
Panelde üçüncü konuşmacı olarak yer alan Sayın Prof.
Dr. Serpil Aytaç hanımefendi ise kadınların çalışma
yaşamında karşılaştığı sorunlara değindi. Eş ve anne
olmanın getirdiği genel yükümlülüğünün yanı sıra
çalışma hayatının getirdiği yükümlülüklerin yarattığı
baskı ve temponun kadınlarda stresi arttığını ve bunun
psikolojik sıkıntılara neden olduğunu söyledi. Sayın Aytaç
ayrıca, bu sıkıntıların giderilmesi için profesyonel destek
alınmasının çok önemli olduğunu ancak geleneğimizde
var olan dert paylaşmanın da bu sorunları gidermede
önemli olduğuna değindi.
Erten CILGA
Panelde son olarak Sayın Prof. Dr. Zehra Gönül Balkır
MESS Hukuk Müşaviri
72
hanımefendi söz aldı. Kendisi, kayıt dışında daha çok
kadınların çalıştığını, kadının birey olarak var olması
için bilincinin arttırılmasının gerektiğini ve bu durumun
kadınların karar alma süreçlerine katılmasındaki önemini
anlattı. Sayın Balkır ayrıca, İş Kanunu’nda kadına ilişkin
hükümlerin içeriğini ve bunlar içinde yer alan ayrımcılıkla
ilgili olarak farkındalığın artırılması gerektiğini ifade etti.
Tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndaki mücadele gibi kadınların
ayrımcılıkla mücadele etmeleri gerektiğini vurgulayan
Sayın Balkır, kadınların özellikle fırsat eşitliğinden
yararlanamadıklarını söyledi. İşyerinde cinsel tacizin
görünmez bir alan olduğunu, istenmeyen bir şeyin
yapılmasının ve bunun işyerinde bir güç gösterisi altında
yapılmasının en büyük hak ihlali olduğunu da sözlerine
ekledi.
Değerli katılımcılar,
Panelimizi kapatmadan önce panelistlerimize değerli
görüş ve değerlendirmelerini bizlerle paylaştıkları için
çok teşekkür ederim.
Türk Metal Sendikası’na 17’ncisini düzenledikleri
‘Kadın İşçiler Büyük Kurultay’ı için tekrar teşekkür
eder ve Panelimizi de kapsayan bu Kurultay’ın ülkemiz
kadınları için yararlı sonuçlar getirmesini dilerim. Ve
paneli kapatırken Büyük Önder Atatürk’ün Söylev ve
Demeçlerinde yer alan sözlerini sizlere anımsatmak isterim:
“Bir toplum aynı gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle
beraber yürümezse ilerlemesine ve medenileşmesine
teknik bakımdan imkân, ilmi bakımdan da ihtimal
yoktur.”
Hepinizin kadınlar günü kutlu olsun.
73
II. bölüm
DELEGELERİN KONUŞMALARI
74
Ferengiz BAYRAMOVA
Azerbaycan Metal İşçileri Federasyonu Üyesi
SUNUCU:
Arkadaşlar, yine yeni bir coşkulu
kurultayımızı başlatmış olduğumuz için çok mutluyuz. Bu
mutluluğumuzu bize yaşatan Sayın Genel Başkanımıza
çok teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer Genel Başkanım,
saygıdeğer delege arkadaşlarım, oturumumuzun
ikinci bölümünü başlatmış bulunmaktayız. Avrasya
ülkelerinden gelen Tacikistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya,
Bulgaristan, Ukrayna, Rusya, Başkordistan, Kırgızistan
ve K.K.T.C. ülkeleri adına Uluslar arası Avrasya Metal
İşçileri Federasyonunun sendika temsilcileri adına, Sayın
Ferengiz BAYRAMOVA’yı konuşmasını yapmak üzere
kürsüye davet ediyorum.
Hürmetli kurultay iştirakçileri, değerli konuklar, aziz
bacılar her şeyden önce gelen konuklar adına sizin her
birinizi selamlıyorum. Ve bütün Azerbaycan kadınlarının
en samimi arzularını sizlere sunuyorum. Bu muhteşem
kurultayda iştirak etmemizden, geçirdiğimiz gurur
ve heyecan hissini ifade etmek istiyorum. Bu güzel
heyecanı bize bahşeden Türk Metal Sendikasına sonsuz
minnettarlığımızı bildiriyoruz. Bütün dünya kadınlarının
istekleri, arzuları var. Bu istekler dünyada barış olsun,
gam dökülmesin, çocukların gözünden yaş akmasın. Biz
hepimiz istiyoruz ki insanların mutlu hoş yaşaması için bir
dünya olsun. İşçi kadınlara layıkıyla emek parası verilsin.
Hükümetler parlamenterler, bütün dünya bizi eşit görsün.
Büyük Atatürk’ü ulu önderi, Haydar ALİYEV’İ dünyaya
bahşeden kadınlar karşısında baş eğiyorum. Anaların
sesi hakkın sesidir. Sizleri hak yolunda bir yumruk gibi
birleşmeye çağırıyorum. Bütün kadınları 8 Mart dünya
emekçi kadınlar günü dolayısı ile tebrik ediyorum. İzin
verirseniz iki bentle bitirmek istiyorum. Sesim hak
sesidir ey Türk kadını, daim uca sakla mağrur adını.
İlginize teşekkür ederim.
SUNUCU:
Oturumumuza İstanbul Hey Tekstil işyerinden, misafir
konuşmacı olarak Melek SÖNMEZ’i davet etmek
istiyorum.
75
aydınlar ve vekillerimiz onları ziyarete geliyorlar destek
için. Biz şimdi içeride yaşadığımız baskılar, özellikle
kadın arkadaşlarımız, bir yıla yakın inanılmaz baskılar
yaşadık. Hamile kadınlarımız sütannelerimiz korkunç
şekilde baskılara tacizlere maruz kaldı. Her defasında
bunu İstanbul Çalışma ve Sosyal Güvenliğin Bölge
Çalışma Müdürlüğü’ne gittiğimizde elimizde bir takım
evraklarla bildirdik hiçbir şekilde denetim ve müfettiş
görmedik. 2008 de kriz döneminde Aynur BEKTAŞ
devletten teşvik primleri aldı ve dedi ki ben bayan
elemanları işe alıyorum onlara iş veriyorum bana prim
verin dedi. Devlet kasasını sonuna kadar açıp primleri
kullanmasına izin verdi 2008 yılının sonlarına doğru tek
tek bayan arkadaşlarımız çıkarıldı. Şimdi 1200 kişiydik o
zamanlar 420 kişi kalmıştık. 420 kişinin baskılara boyun
eğmeden “bizim burada 15-20 yıllık tazminatlarımız var
bırakıp gidemeyiz” dediler. Ama Aynur BEKTAŞ içeride
tacizleri, örneğin namaz kılan arkadaşlarımıza abdest
aldırılmadı sütannelere servis verilmedi. Başı kapalı diye
arkadaşımızın bir tanesi idari kadrodan aşağıya kadar
kovalandı Aynur BEKTAŞ tarafından. Biz bu baskıları
bir bayan patron tarafından yaşadık hala da yaşıyoruz.
Şöyle bir şey söyleyeceğim. Dün akşam biz burada
yemekteydik. Sağ olsun Başkanımız böyle bir yere
bizi getirdi. Sendikanın, sendikalaşmanın önemini bize
gösterdiler. Biz onlara çok teşekkür ediyoruz. Akşam
servis yapılırken ben kendi duygularımı söylüyorum,
içimden kan geçti. Benim arkadaşlarım 9 Şubattan beri
aç. Aynur BEKTAŞ’a sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.
Bizi duyun diyoruz. Gölcük’ten Ford çalışanı bayan
arkadaşlarımız geldi ve bizi o cafe köşesinde gördüler
ve dediler ki; inanamıyoruz bu kadar şeyi nasıl çektiniz.
Nasıl yaşadınız. Ama biz bunu hükümetimize, ileri gelen
herkese bildirdik. Yazı yazdık. Dedik ki bakın çok zor
Melek SÖNMEZ:
Hey Tekstil İşçisi:
Sayın Başkanım ve diğer misafirlerimiz, hoş geldiniz
diyorum. Kadınlar Günümüz kutlu olsun, şimdi biz
İstanbul’dan geliyoruz iki arkadaş. Hey Tekstil adına
ben buradayım. 420 işçi arkadaşımızın bir bayan patron
tarafından kapıya konulmasını sizlere anlatmak için
buradayım. Bizim patronumuz Aynur BEKTAŞ Meclisten
ödüller almış, Kadın Girişimcilik Başkan’lığı yapmış ve
hala oranın üyesidir kendisi. Ama 420 işçisini bir sabah
kapıya koyarak artık ben sizinle çalışmak istemiyorum
demiştir. Bunun yarısından çoğu bayan arkadaşlarımızdır,
engelli beş arkadaşımız, hamile üç arkadaşımız Şubatın
9’undan beri İstanbul Mahmutbey’deki hey tekstilin
kapısında aç ve susuz sendikaların yardımlarıyla ayakta
durmaya çalışıyorlar. Şu anda yine aldığımız habere göre
76
içmemiz de gerekiyor, özür dilerim lavaboya gitmemizde
gerekiyor. Ama biz bunları en acı şekilde tecrübe ederek
sendikasızlığın tecrübesini yaşayarak sokağa düşerek
mükâfatını Aynur BEKTAŞ’tan aldık zaten. Türk Metal
Başkanıma, üyelerine, yöneticilerine diyorum ki biz
17 Mart’ta bir araya geleceğiz. Bütün bizi destekleyen
Sendikalarla. Siz de bize destek olun diyoruz keşke bu
şekilde sizinle tanışmasaydık bir araya gelmeseydik daha
güzel günlerde bir araya gelseydik. Arkadaşlarım aradı
Başkan’la görüşebildin mi? Başkan’la görüşmek benim
buraya gelmem zaten görüştüm anlamına gelir. Birebir
görüştüm anlamına gelir. Ben şu an konuşurken bizim
yaşadığımız zorlukları biliyor. Biz gerçekten Aynur
BEKTAŞ tarafından horlanmış küçümsenmiş 1500
kişiden 420 işçi sadece 9 Mart sabahı görüntülerimiz
bazen televizyonlarda geçiyor o engelli arkadaşlarımızı
sokağa bırakmakla nasıl bir kadın patron olduğunu
ortaya koşmuştur zaten. Bizi buraya getiren, bu sözü
veren insanlara Başkanıma çok teşekkür ediyorum.
Ve diyorum ki lütfen bizi destekleyin yanımızda olun,
17 Mart’ta biz beraber olalım, çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
durumdayız Aynur BEKTAŞ’ı tanıyorsunuz biliyorsunuz
ki dün partiden bir milletvekilimizde vardı ona da söyledik.
Bizim Aynur mu dedi. Tanıyorsunuz, biliyorsunuz dedik
lütfen söyleyin 3 aylık ücretlerimiz içerde alamadık 15-20
yıllık tazminatlarımız içerde ve hala kapıdayız. 9 Şubat’tan
beri valiliğe gittik Ak Partiye gittik, CHP’ye gittik dedik
ki bize yardımcı olun teşvik primlerini verirken Aynur
BEKTAŞ girişimci kadındı bize çok yardımcı oluyordu
ama bizi sokağa attığında bu söylediklerimizi ona iletin
ödemeleri geri alın bizim haklarımızı verin dedik ama
vermediler. Biz hatamızı şöyle bir şey yaptık içerde
1500 kişiyken örgütlenemedik. Sendikalar belki biraz
şey konuşacağım ama keşke onlarda bize bunun önemini
anlatsalardı. Yani kapılara giderek değil toplantılarla
panellerle işçi arkadaşlar bakın böyle böyle. Bu sendikalı
olmanın kolaylığı, bu da sendikasız olmanın zorluğu.
Sendikalı olsaydık 420 işçiyi kapıya koyabilir miydi?
Bence koymazdı. Bizler sendikalardan çok büyük destek
gördük yanımızda oldular. Öğlen yemeklerimizi verdiler.
Gölcükten sağ olsun arkadaşlarımız bizi görmeye destek
vermeye halimizi hatırımızı dinlemeye geldiler bir Aynur
BEKTAŞ gelmedi. İki yıldan beri görmedik 9 Şubat’tan
beri de halen yok. Az önce prof. Dr. Gönül BALKIR
Hocam dedi ki; kadının tacizi, çalışmanın zorluğu,
onun anlattığı çok şeyi birebir yaşadık ve arkadaşıma
dedim ki, görüyor musun bizi anlatıyor sanki. Baskılar,
tacizler, zorluklar, bu küçümsemeler, tahrikler bize
bayan patronumuz tarafından geldi. Müdürünüz ayrı
gelip hakaret ediyor şefiniz gelip ayrı hakaret ediyor
patronunuz gelip ayrı hakaret ediyor. Aynur BEKTAŞ
televizyonları çağırırdı arkadaşlarıyla kol kola resim
çekilirdi onlar gittiğinde saçını başını yolarım senin önüne
bak derlerdi işçilerine. Önüne bakıyor işçi zaten ama
nefes almamızda gerekiyor. İş yapmamız gerekirken, su
SUNUCU:
Türk Metal’in kadın üyeleri olarak bizler hey tekstilde
ekmek kavgası veren arkadaşlarımızın yanındayız.
Her zamanda yanlarında olacağız. Oturumumuzun bu
bölümünde Türk Metal delegeleri olarak konuşmalarımız
başlayacak. İlk konuşmasını yapmak üzere Bursa 3 No’lu
Şube’den Esra ULUKAYA’yı kürsüye davet ediyorum.
77
kazanmaları lazımdır. Malumdur ki her safhada olduğu
gibi sosyal hayatta da vazife taksimi vardır. Bu umumi
vazife taksimi arasında kadınlar kendilerine ait olan
vazifeleri yapacakları gibi aynı zamanda topluluğun
refahı, saadeti için zorunlu olan umumi çalışmaya da
katılacaklardır…
Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir.
Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her
hususta yükselmelerinin teminidir. Kadınlar sosyal
hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerinin
yardımcısı olacaklardır. Türk kadınlarına seçme
ve seçilme hakları verildikten sonra 1930’da
Belediye seçimlerine katılma,1934 yılında da
Milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir.
Bu gün ise gelinen seviyeye bakıldığında bu konuyla ilgili
olarak bir arpa boyu kadar yol kat edilmediği ortadadır.
Türk kadını dün erkeğiyle bu vatan için
cephedeydi. Sırtında
çocuğu
ile
cephedeki
Mehmet’ine, Erine, Askerine, erkeğine kucağında
mermi taşıyordu. Her türlü zorluklara göğüs gererek,
ezilmemek ve kendisini ezdirmemek adına…
Her şeye inat cahiliye dönemini kapatıp öğrenmeye
aç sosyal bir kadın olmaktı tüm hedefleri…
PEKİ, BUGÜN BU İSTENİLEN OLDU MU? KOCAMAN BİR HAYIR DEMEKLEYETİNİYORUZ…
Peki, Atatürk’ün dediği gibi, “Kadınlarımız da âlim ve
mütefennin olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün
öğretim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar
sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerinin
yardımcısı olacaklardır.” Gerçekten olabildiler mi?
Bence hayır. Hala günümüzde kadınları ikinci
sınıf gören zihniyetler var. Kadınların hala erkek
egemenliği
altında
ezildiklerini
görebiliyoruz.
Esra ULUKAYA
Bursa 3 Nolu Şube
Değerli Genel Başkanım ve değerli delegeler;
8 Mart Dünya Kadınlar günü sebebiyle, Türkiye çapında
yapılan tüm etkinlikler içinde, dünya kadınlar günü
kutlamalarını geleneksel hale getiren ve gerçekleştiren,
tek sendika olması nedeni ile sendikamız Türk Metal’in
tüm yöneticilerine, biz Türk Metal Sendikası kadın üyeleri
adına, bu gururu yaşattıkları için sonsuz teşekkürlerimi
sunarım.
Toplumumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza
karşı gösterdiğimiz kayıtsızlık ve kusurdan ileri
gelmektedir…
Topluluğumuzun için ilim ve fen lazım ise bunları
aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın
78
Zor kullanımlar ve dayak atmalar, aile içi şiddet… Had
safhada. Kadın bizim anamız… Kadın bizim bacımız…
Kadın bizim yarımız… Kadın bizim varlığımız… Kadın
bizim baş tacımız…
Sendikamız sayesinde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün
önemini ve değerini hissettiren bütün yöneticilerimize
teşekkürlerimi bir borç bilir; Kadın İşçiler 17. Büyük
Kurultay’ımızın işçi hareketine, ülkemize, sanayimize,
çalışanlarımıza, işyerlerimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Tüm kadınların kadınlar günü kutlu olsun.
SUNUCU:
Şimdi Konuşmasını yapmak üzere Çerkezköy Şube’sinden
Pınar GÜZEL’i kürsüye davet ediyorum..
79
Kadınların çalışma hayatına katılımı, düşük iş gücüne
katılım oranı, ilköğretim sonrası okula devam edememe,
meslek sahibi olamama ve bu yüzden de yeterli kadın
istihdam oranı sağlanamaması gibi sonuçlar ortaya
çıkmaktadır.
Kadınlara yönelik meslek edindirmek için projeler
oluşturulup bu proje doğrultusunda, kadınlara eğitim
vererek meslek sahibi yaparak çalışma hayatına
hazırlamak gerekmektedir.
Kadınlar meslek sahibi olmadıkları için kayıt
dışı çalıştırılmakta ve sosyal güvenlikten yoksun
bırakılmaktadırlar.
Kadınların eğitim, sağlık, siyaset ve toplumun her
alanında özgür ve aktif olarak görev almalarına fırsat
verilmelidir.
Bu 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde, hak ettikleri
istihdama sahip olmaları, için teşvik ve fırsatların
sunulduğu kadınların her türlü sorunlarının çözüldüğü bir
hayat dileğiyle dünya kadınlar gününü kutluyor saygılar
sunuyorum…
Pınar GÜZEL
Çerkezköy Şubesi
Değerli Genel Başkanım, değerli delegeler;
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların çalışma
koşullarının iyileştirilmesi, emeklerinin karşılığında hak
ettikleri ücreti almaları ve daha iyi yaşam için başlatmış
oldukları mücadele günüdür.
SUNUCU:
Konuşmasını yapmak üzere İzmir 2 No’lu Şubeden
Elvidan KATI’yı buraya davet ediyorum.
Bu mücadelede hayatını kaybeden birçok isimsiz
kahraman burada saygıyla anıyoruz.
Bugün kadının sorunları olarak başlıca sıraladığımız
kadına yönelik şiddet, cinayet ve tacizlerin önlenebilmesi
için öncelikle çözüm önerimiz zihniyetlerin eğitilmesi
gerektiğidir.
80
asli görev olarak ev ve aile işlerini benimsemiş ve
benimsettirilmiştir. Günümüz şartlarında, kadınında
çalışarak aile bütçesine katkıda bulunması neredeyse
zorunlu hale gelmiştir. Bir mesleğe sahip olmak ekonomik
özgürlüğe sahip olmanın yanı sıra üretken olmayı, farklı
bir sosyal çevre içinde başarıyı, hem de kendine güven
duygusunu beraberinde getirir. Çalışma şartlarının bozuk
olduğu yerlerde, bazen duygusal anlamdaki tatminsizlik
ve huzursuzluklar, maddi şartların önüne geçip, işten
ayrılmalara sebep olabilir. Bu anlamda sendikalaşmanın
önemi oldukça fazladır. Örgütlü bir işyerinde çalışmak
o işyerine belli kurallar ve iş huzuru getirir. Sendikalı
bir işyerinde çalışan kadınlar, hamileyken iş gücünün
azalması nedeniyle işini kaybetme korkusu yaşamadan
fiziksel şartlarına uygun daha hafif işlerde çalışma,
doğum izni, süt izni gibi yasal izinlerini korkmadan
sonuna kadar güvenle kullanma rahatlığı yaşarlar. Ulu
Önder Atatürk’ün de söylediği gibi “Dünyada her şey
kadının eseridir”. İşte bu yüzden Dünya var oldukça
kadınlar her yerde olacak ve çalışma hayatına katkı
vermeye devam edecektir. Değerli arkadaşlarım; Türk
Metal Sendikası Kadın işçilerini bilinçlendirip yaşamın
her alanında kullanabileceği eğitimler veren, 8 Mart
Dünya Kadınlar Günün de kadın işçileri için kadınlar
kurultayı düzenleyip ne kadar özel olduklarını hissettiren
iş hayatında yaşadıkları sıkıntıları dile getirmek için
kadınlara söz hakkı veren tek sendikadır. Bu gün burada
sendikamızın bize yaşattığı atmosfer 17. Kadınlar
Kurultayı bütün sivil toplum örgütlerine örnek olmalıdır.
Ben de Türk Metal Sendikası’nın bayan temsilcisi olarak
tüm bayan üyelerimiz adına bize her platformda sesimizi
duyurma imkânı veren Sayın Genel Başkanımıza ve
Genel Merkez Yöneticilerimize teşekkür ediyor ve bu
örnek organizasyon için herkesi Türk Metal Sendikası’nı
ayakta alkışlamaya davet ediyorum.
Elvidan KATI
İzmir 2 No’lu Şube
Sayın Genel Başkanım, Sayın Genel MerkezYöneticilerim,
Sayın Şube Başkanlarım ve bugünü anlamlı kılan tüm
bayan arkadaşlarım Türk Metal Sendikası 17. Kadınlar
Kurultayına hoş geldiniz.. Birçok kadının hor görüldüğü,
gerek aile içinde, gerek iş hayatında, gerekse sosyal
yaşantısı içerisinde tacize ve şiddete uğradığı günümüzde
örgütlü bir işyerinde çalışarak, her ortamda biz kadınlara
sesini duyurma imkanı veren Türk Metal Sendikası’nın
üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Şiddeti, cinsel istismarı
sineye çekmek değil, cinsiyet ayrımcılığı yapılmaksızın
erkek egemenliğinin son bulması için sessiz çığlıkların
ses getirmesi gerekir. Sessiz çığlıkların en büyük
sebeplerinden biri kadının ekonomik özgürlüğünün
olmamasıdır. Kadın 2. sınıf insan muamelesi görmemeli,
çalışmalı hatta örgütlenmelidir. Türkiye’de kadınların
sendikalaşma oranı düşüktür. Çünkü Türkiye’de kadınlar
SUNUCU:
Konuşmasını yapmak üzere Gölcük Şube’sinden İnci
ÖZDEMİR’i kürsüye davet ediyorum.
81
1930 ve 1934’te Kadınlara Belediyelere ve Parlamentoya
seçme ve seçilme hakkını veren kanun yürürlüğe
girmiştir. Böylece kadın hakları konusunda çok önemli
adımlar atılmıştır. Genel olarak bakıldığında toplumda
çalışma yaşamı ve yasalar karşısında kadının hala
ikincil bir konumu vardır. Ancak Türkiye cinsiyet ayrımı
yapmadan eşit işe eşit ücret uygulamayı kabul etmiş
ülkelerden birisidir. Ülkemizde yeni medeni kanunun
evlilik birliğinin yönetiminde eşlere eşit söz hakkı
tanınmıştır. Sözü edilen yeniliklerden birkaçını şöyle
sıralayabiliriz. “Evin reisi erkektir” ifadesi çıkarılmış,
karı-koca yerine kadın-koca ifadeleri kullanılmış, ayrıca
kadınlar “bekarlık” soyadını taşıyabilecekler, evlilikte
edinilen malla ayrılma halinde paylaştırılacaktır. Terk
edilen kişi 6. ay’da boşanma davası açabilecek ve onur
kırmak boşanma nedeni sayılabilecektir. Ev geçindirmede
ortak sorumluluk alınacak, meslek seçiminde özgürlük
getirilecektir. Kadınların çalışması, gerek kendileri,
gerek ailesi, gerekse ekonomi ve toplum için hayati
öneme sahiptir. Kadınların çalışma hakkı temel bir
haktır. Fakat maalesef ülkemizde özellikle kırsal kesimde
kadının bırakın çalışma hayatını, toplumun içine girmesi
bile namus meselesi olarak addedilmektedir. Kadınlar,
ailelerini planlama ve özgürce analığı seçme hakkına
ve imkânına sahip olmalıdırlar. Günümüz kutlu olsun
diyorum hem sesimizi daha çok duyurmamız, kitlesel bir
kadın hareketi oluşturmamız için, daha çok bilinçlenme
daha çok emek ve çaba harcamalıyız. Kadınlarda
çaresizliğin gözyaşını görmemek dileğiyle…
İnci ÖZDEMİR
Gölcük Şubesi
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün doğuşu yaklaşık 150
yıl önce işçilerin çalışma saatlerini azaltmak ve çalışma
koşullarını iyileştirmek için verdikleri mücadeleden
kaynaklanır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü tarihi yapan
çileli kadının öyküsüdür. Bu öykünün kökeninde
kadınların erkekle eşit biçimde, toplumsal yaşama,
gelişmeye katılmak için yıllardır verdikleri mücadele
yatmaktadır. Türkiye’de kadınların hak mücadelesine
baktığımızda batıdaki gibi eyleme dönük bir kadın
hareketi henüz söz konusu değildir. Cumhuriyetin
kurulmasıyla birlikte Mustafa Kemal ATATÜRK ve
arkadaşları kadın sorunlarını çözümlemeye yönelik
uygulamalar getirmişlerdir. 3 Mart 1924’te Öğretim
Birliği Yasası 17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu,
SUNUCU:
Konuşmasını yapmak üzere İstanbul Anadolu Yakası
Şube’sinden Yeşim EREN’İ kürsüye davet ediyorum.
82
Kadın nasıl anlatılır ki. Biz kadınlar kıskanç, kaprisli
ama sınırsızca seven, özverili, öldüren de güldüren de,
rezil de eden, vezir de eden, biz kadınlar eksik etek, kaşık
düşmanı, biz kadınlar erkeğin baş tacı, gönül yoldaşı,
biz kadınlar vefakâr, yüreği kocaman, biz kadınlar
sımsıkı saran, hayatı kolaylaştıran. Ve işte 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü, bizim günümüz. Oysa hangi gün bizim
değil ki. Her gün bizim günümüz. Çünkü biz kadınlar
bir kez olmaz dedik mi; dünya durur, akan sular kurur.
Yasalarımızda kadın olabildiğince haklı olabildiğince
ayrıcalıklı. Üstelik de günümüz yaşam koşullarında
olabildiğince özgür, olabildiğince bağımsız. İşte bunlar
Atatürk ilke ve devrimlerinin Türk kadınına armağanıdır.
Bugün kadınları anma günüdür ama dileğiniz her gün
saygı, sevgi ve hoşgörüdür.
Cumhuriyet ile kazanılmış çağdaş haklar ve özgürlükler
ile birlikte yaşamın her alanında başarıyla yer almış
kadınlarımızın bu güzel gününü kutluyor, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
Yeşim EREN
İstanbul Anadolu Yakası Şubesi
Sayın Genel Başkanım, Sayın Genel MerkezYöneticilerim,
değerli Şube Başkan’larım, değerli misafirlerimiz ve siz
sevgili mesai arkadaşlarım. 17. Kadınlar Kurultayımıza
hepiniz hoş geldiniz. 8 Mart tüm dünyada kadınların
eşitlik, özgürlük ve daha huzurlu yaşama özlemini ve
isteklerini dile getirdikleri çok özel bir gündür. Bu özel
günü hep birlikte coşkuyla kutlamamıza imkân sağlayan
en başta, güçlü sendikamızın Değerli Genel Başkanı
Sayın Pevrul KAVLAK olmak üzere tüm genel merkez
yöneticilerimize sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum.
Doğumdan ölüme kadar, hayatın her anında rol alan biz
emekçi kadınlar, her zorluğun üstesinden geldiğimiz gibi,
iyi bir eş ve iyi bir anne olmayı da her zaman başarmışızdır.
83
yolundaki umutlarını törpülüyor. Kadınların eşitlikçi
özgürlükçü ve adaletli bir yapı içinde yerini alması aile
içi şiddet tarafından engelleniyor. Biz bu engelin ortadan
kaldırılması için çalışıyoruz. Ancak kadını toplumsal
bir unsur olarak görmek yerine meta olarak kabul eden
anlayışın geleneklerimizin göreneklerimizin çatısı altına
alınmasının doğru olmadığını yani şiddet masumlaştıran
gerekçelerin yozlaşmanın ve çürümenin sebep olduğunun
da altını çiziyoruz. Kadınların tek problemi aile içindeki
şiddet değildir. Kadın sokakta, eğitimde, sağlıkta ve soysal
güvenlikte de şiddet görmektedir. Kadın işyerinde de
şiddet görmektedir. Bu şiddet kadının sağlıklı bir şekilde
üretmesini engellemektedir. Karar mekanizmalarında yer
almasında yolları kapamaktadır. Tacizdir, mobbingtir,
düşük ücrettir fazla mesaidir, esnek çalışmadır. Kadını
meta olarak gören anlayış aile içindeki fiziksel şiddet
olarak kendini gösterirken bu anlayışın birçok işyerindeki
yaklaşımı ucuz işçiliktir. Şiddet her beş kişiden birinin
ruh sağlığı bozuk olan bir ülke için kaçınılmazdır. Aile
içi şiddet ise zincirin sadece bir halkasıdır. Ekonomik
şiddet, kültürel şiddet, sosyal şiddet ise kadınları kuşatan
şiddet zincirinin diğer halkalarıdır. Bu zincirin bir
halkasını kırmak bir başlangıç olabilir ama yeterli olmaz.
Önemli olan tüm kadınları bu zincirlerden kurtarmaktır.
Önemli olan düşünceleri kuşatan zincirleri kırmaktır.
İşte sekiz 9 Mart 2012 tarihlerinde toplanan Türk Metal
Sendikası Kadın işçiler büyük kurultayı bu anlamda
atılmış gerçekçi ve yürekli bir adım olmuştur. Dileriz bu
yürekli duruş tüm sivil toplum örgütlerine örnek olur. Biz
kadın metal işçileri olarak kadın konusundaki bu soylu
ve onurlu yaklaşımın altında imzası olan büyük ve güçlü
Türk Metal’in üyeleri olmaktan onur duyuyoruz gurur
duyuyoruz. Bu kurultayın gerçekleşmesinde emeği
olan herkese teşekkür ediyoruz. Yaşasın dayanışmamız.
Yaşasın Türk Metal diyoruz.
SONUÇ BİLDİRGESİ
SUNUCU:
Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultayı’nın sonuç bildirgesini
okumak üzere Emine KANLI’yı kürsüye davet
ediyorum.
Emine KANLI
İzmir 2 No’lu Şube
Dünyada ve Türkiye’de kadınlar kendilerini kuşatan
sosyal ve kültürel zincirler nedeniyle ekonomik
özgürlüklerine kavuşamıyor, daha da acı olanağı bu
durum incitici bir gerçek olmasına rağmen toplumların
kaderinde rol oynayan parlamenter irade tarafından
sonuç olmaya yönelik bir şekilde ele alınamıyor. Kadın
sorunlarını sadece şiddete indirgemek ve şiddet örtüsü ile
biz kadınların içinde bulunduğu diğer öncelikli sorunların
üzerini örtmek özellikle 3. dünya ülkelerinde bir toplumsal
alışkanlık haline gelmiş durumda. Ancak Mustafa Kemal
Atatürk’ün Türkiye’sinin bu alışkanlığın etkisi altına
girdiğini görmek biz kadınların aydınlık bir gelecek
SUNUCU:
Değerli delegeler, kurultayımız Sonuç Bildirgesiyle
çalışmalarını tamamlamıştır. Hepinize katkılarınızdan
dolayı teşekkür ediyoruz. Bu güzel kurultayın sahibi
Türk Metal’in çağdaş güvenilir ve dinamik kaptanı,
Sayın Genel Başkanım çok kıymetli Genel Başkanım
Pevrul KAVLAK’ı kapanış konuşmasını yapmak üzere
kürsüye davet ediyorum. Buyurun Başkanım.
84
KAPANIŞ KONUŞMASI
85
Çok değerli misafirler, değerli arkadaşlarım, saygıdeğer
delegeler. Üç günlük bir çalışmayı bugün bitireceğiz.
Akşam galamızı yaptıktan sonra hepiniz bölgelerinize
döneceksiniz. Öncelikle bölgelerde buraya gelemeyen,
bu kurultaya katılamayan, diğer bayan emekçilere de ve
oradaki erkek emekçilere de hepsine benim saygılarımı,
sevgilerimi iletmenizi istiyorum sizden. Hocalarımızı
hep beraber dinledik. Gerçekten zor bir ülkede yaşıyoruz.
Yani çalışmak çok zor, iş bulmak ayrı bir zor ama iş
bulduktan sonra çalışmak da çok zor. Çalıştığınız yerde
örgütlü değilseniz, her hangi bir sosyal hakka sahip
değilseniz her sabah kalktığınızda iş başı yapmadan
önce işe gittiğinizde acaba benim kartım yerinde mi
değil mi çalışabilecek miyim çalışamayacak mıyım diye
bir endişeyle gidiyor insanlar. Türkiye çok zor bir ülke.
Türkiye de sadece % 4-5 beş örgütlü, yani % 95 örgütsüz
ve bu sıkıntıları sürekli yaşıyor. Sendikalı olmak çok zor.
Çünkü özellikle bizi yönetenler hükümetler yurt dışına
gittikleri zaman bizim ülkemize yatırımcıları davet ettiği
zaman, burayı bir ucuz işçi cenneti olarak gösteriyor.
Yani Türkiye’ye gelin yatırım yapın, sendikalı kesinlikle
olmaz, olursa da atarsınız biz size destek oluruz diyen
bir yönetim anlayışı var. Tabi bunun sıkıntılarını hep
beraber çekiyoruz. Biraz önce tekstil fabrikasından çıkan
arkadaşımız da örneklerden bir tanesi. Çalışma hayatında
kadın olmak çok zor. Biraz önce Sayın dekanım söyledi
tacizle ilgili. Ben çalışma yaşamımda, Şube Başkan’lığı
dönemimde çok yaşadım bu hadiseleri. Özellikle
Çerkezköy Şube Başkanıyken 3800 bayan vardı. Tacize
uğrayıp konuşamayan tamam ama konuştuğu halde ceza
aldıramadığımız oldu. Bu zamana kadar yaklaşık 19
yıllık sendikal yaşamımda ancak bir tane patronu o da
işletmenin kapısındaki bekçi şahitlik yaptığı için hapse
attırabildik onun için kesinlikle konuşsa da ispat etmesi
Pevrul KAVLAK
Türk- İş Genel Sekreteri
Türk Metal Sendikası Genel Başkanı
86
söyledim Allah nasip ederse önümüzdeki yıl Kadın
İşçiler Büyük Kurultayına geldiğinizde 20 tane akademi
bitirmiş kadın sizin arasından çıkacak. Seyfi Demirsoy’un
dediği gibi; “sendikacılık çileli iştir ideali olanların
işidir”. Şimdi bunu biz seçmeyeceğiz. Siz bölgenizde
Şube Başkan’larına benim idealim sendikacılıktır, ben
bu akademiden mezun olmak istiyorum derseniz, bizde
gerekeni yapacağız. Sizin için 20 tanesini mezun edeceğiz
oradan. 2014’te 2013 demiyorum çünkü biliyorsunuz 2011
örgütlenme yılıdır dedik. 2012’de toplu sözleşme yılımız
olacak ve ilk defa biz 7 ay öncesinden toplu sözleşmeyi
bölgelerde dillendirerek geliyoruz. 2012 de hep beraber
oturacağız, tartışacağız, konuşacağız. 2012’de iyi bir
sözleşmeyi, müşterek çalışmanın meyvesini birlikte
toplayacağız diye düşünüyorum. 2014’te İstanbul, İzmir
ve Bursa da kadın işçileri bürosu kuracağız. Profesyonel
anlamda çalışan kadınların sorununa eğilen, dertlerine
çare bulan, sormak istediği çalışma yaşamıyla ilgili
bir soru olduğu zaman gidip rahatlıkla danışabileceği,
bir büroyu hayata geçireceğiz. Biraz önce tekstil işçisi
kardeşim burada çıktığında konuşma yaptı, hepimizi de
duygulandırdı. Arkadaşlarımızın içinden bazıları yardım
etmek istediğini söyledi. Kişisel olarak yardım çok güzel
bir şey, insan olmanın bir gereği. Bizim doğamızda da
var. Siz zahmet etmeyin sizin adınıza ne gerekiyorsa bu
ay biz yapacağız. Ben bu duygu ve düşünceyle hepinizi
saygı ile selamlıyorum. Tüm arkadaşlara saygılarımı
sevgilerimi ve selamlarımı götürmenizi istiyorum.
çok zor olduğu için çalışma yaşamında yaptırımımız çok
fazla olmuyor. Bu salonda üç ay önce Türk- İş Genel
Kurulunu da yaptık. Türk İş Genel Kurulunda yine bu
kürsüden Türk-İş’in delegelerine seslendiğimde üç
projeden bahsettim. Bir tanesi bundan otuz yıl önce Türkİş tarafından kurulmuş sendikacılık koleji. Bu koleji
mutlaka hayata geçireceğimizi söyledim. Hatta bir adım
daha ileriye gittik. Yarın inşallah Allah kısmet ederse
İstanbul da sendikacılık akademisini açacağız. Yani
sendikacı yetiştireceğiz. Türkiye’deki % 95 örgütsüz olan
kesimleri umudu olan sendikacıları yetiştireceğiz insanları
örgütlemek için elimizden ne geliyorsa onu sarf edeceğiz.
İkinci projemizde şu olacak. Muhtemeldir beşinci ayda,
sendikalı işçinin ürettiğini tüket, yani tüketimden gelen
gücümüzü kullanacağız. Biz para veriyoruz tüketiyoruz
sendikalı işçinin ürettiğini tüketeceğiz. Bu gücümüzü
kullanacağız. Bu şekilde bilinçleneceğiz. Üçüncü
projemizde şu olacak kesinlikle örgütsüz kesimleri
örgütleyeceğiz. Bu ülkede yaklaşık bir milyona yakın
özel güvenlik görevlisi var. Sporcular var, özel güvenlik
görevlileriyle ilgili sendikayı kurduk muhtemelen bu sene
içinde aktif hale getireceğiz. Sporcularla ilgili de sadece
futbol oynayan, basket oynayan ya da hentbol oynayan
değil, tesislerde çalışanları da bir şekilde örgütleyeceğiz.
Biz 17.sini yaptığımız Kadın İşçiler Kurultayını da 14
defa günübirlik yaptık. Arkadaşlarımız sabah geldi,
konuşmalarını yaptılar, akşamda bölgelerine döndüler.
Bu bir eksiklikte ama bir başlangıçtır aynı zamanda. Üç
yıldır üç gün yapıyoruz içini de dolduruyoruz. Panelleri,
çalışma hayatındaki sıkıntıları sizlerle paylaşıyoruz.
Buraya gelen arkadaşlar gelemeyenlere göre çok şanslı.
Ama inanıyorum ki buraya gelen arkadaşlarımızda,
gelemeyen arkadaşlarımıza burada aldıklarını mutlaka
aktarıyordur diye düşünüyorum. 2012’de biraz önce
SUNUCU:
Kadın İşçiler 17. Büyük Kurultayı’nın oturumlarını
kapatmış bulunmaktayız. Herkese sonsuz teşekkürler.
87
88
TÜRK METAL SENDİKASI
w w w. t u r k m e t a l . o r g . t r
Download