Kasım-Aralık 2016 Cilt: 8 Sayı: 77 77 BÖLGESEL GELİŞMELER YÜRÜRLÜĞE GİRMENİN EŞİĞİNDE: PARİS ANTLAŞMASI VE ORTADOĞU İklim değişikliği siyasetine yönelik sürekli artan farkındalık, ya tüm ülke ve şirketlerin iklime dayanıklı yapılar kurmaya yönelik aynı yolda devam etmek zorunda kalacakları, ya da iklime karşı dirençli iş ve politika yapmaya ilişkin ortak amaca ulaşacakları, bir ‘birbirlerine yaklaşma’ sürecine girilmesini tetiklemiştir. 1 50 ülkenin lideri ve 200 ülkeden yaklaşık 40,000 delege, Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda bir araya geldiler. Kapsamlı müzakereler sonucunda en geç 2020’den itibaren yürürlüğe konacak, yasal bağlayıcılığı olan bir metnin ortaya çıkarılması hedefleniyordu. 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nın (The Conference of the Parties – COP21) adından da anlaşılacağı üzere, BM Sözleşmesi’nin tarafları, dünya iklimini konuşmak ve daha önemlisi değişen iklimle ilgili yeni politikalar belirlemek amacıyla 21 yıldır bir araya geliyorlar. Konferans, şimdiye kadar birbirinden büyük ölçüde farklılaşan çıkarların karşı karşıya geldiği, hatta kimi zaman çatıştığı 78 Vakur SÜMER bazen de bağdaştığı bir arena olarak, uzun yıllardır temel bir global iklim değişikliği rejimi kurma arayışının mecrası durumunda. Bu çıkar farklılıklarından bir tanesi de zenginlikleri petrole bağlı olan ülkelerle, yaşanabilir bir dünya için fosil yakıtlara bağımlılıklarını azaltmaya çalışan ülkeler arasında görülmektedir. Nihayet, Paris Antlaşması birkaç istisna haricinde küresel bir uzlaşı metni olarak imzalanabildi. Antlaşmanın imzalanmış olması küresel çapta bir umut havası estirse de ‘yürürlük’ konusu belirsiz kalmaya devam etti. Antlaşmanın yürürlüğe girmesinin 2020’ye kadar sarkabileceği dillendiriliyordu. Ne var ki Birleşmiş Milletler, Ekim ayı başlarında, “toplam küresel sera gazı salımının en az %55’ine tekabül eden, sözleşmeye taraf en az 55 ülkenin onay, kabul, tasdik veya ek belgelerinin saklayıcıya intikal etmesinden otuz gün sonra, 4 Kasım 2016 tarihinde Paris Antlaşması’nın yürürlüğe gireceğini” açıklamıştır. Pek çok kişi bu ifadenin, Avrupa Birliği’nin Ekim ayı içinde antlaşmayı onaylaması ile mümkün hale gelen, küresel iklim değişikliği siyasetinde atılmış tarihi bir adımı temsil ettiği hususunda mutabıktır. Avrupa veya teknik olarak Avrupa Birliği küresel anlamda daha sıkı bir iklim rejimini desteklerken, hemen Akdeniz’in karşısında yer alan Ortadoğu’nun durumu daha ziyade tartışmalıdır. Bir sonraki Taraflar Konferansı’nın bu yıl Ortadoğu’da, Fas’ın Marakeş şehrinde yapılacak olmasına karşılık, bölgedeki pek çok ülkenin Paris sürecinde başarılanların çok gerisinde Kasım-Aralık 2016 Cilt: 8 Sayı: 77 kalmış olması ironiktir. Ve önemli bir nokta da şudur ki, bu geriliğin kaynakları, pek çok farklı çıkarın ortak bir sonuç yaratmasında saklıdır. Antlaşma onayının mevcut durumuna (antlaşma imzalandıktan neredeyse bir yıl sonra) bakıldığında, Paris Anlaşmasının ‘imza’ açısından neredeyse küresel kapsama ulaştığı fark edilmektedir. Ekim 2016 itibariyle 191 ülke antlaşmayı imzalamış durumdadır. Bu durum genel anlamda antlaşmaya yönelik iyimser bir bakış açısı sunsa da, Ortadoğu ülkelerinin konumuna daha yakından bakıldığında, çok farklı bir tablo ortaya çıkacaktır. Her biri Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) taraf olan Irak, Suudi Arabistan ve Suriye şimdiye kadar anlaşmayı imzalamamıştır. Bu ülkeler küresel yayılımların %1.2’sinden fazlasını temsil etmektedir. Uzun süren bir iç savaşın ortasında olan Suriye daha acil konularla meşgulken Paris Anlaşması’na gereken zamanı ve emeği ayıramamış olmakla birlikte, diğer iki ülke önemli petrol üreticileridir. Antlaşmayı imzalamayan diğer ülkeler (UNFCCC tarafları) ise küresel yayılımın %0.58’ini oluşturan Nikaragua, Niue ve Özbekistan’dır. Sıkça ifade edilen ‘Genişletilmiş Ortadoğu’da yer aldığı düşünülebilecek Özbekistan tek başına %0.54’lük bir paya sahiptir. ‘Onay’ konusuna gelindiğinde, sadece üç Ortadoğu ülkesi şimdiye kadar Antlaşmayı onaylamıştır: Fas, Filistin ve Birleşik Arap Emirlikleri. Fas uzun zamandır daha güçlü bir küresel iklim değişikliği rejimini desteklemiştir. Fas, gelecek ay, bu ülkede ikincisi düzenlenecek olan Taraflar Konferansı’na ev sahipliği yapacaktır. Kasım-Aralık 2016 Cilt: 8 Sayı: 77 Paris Antlaşması’nın uygulanması sırasında Filistin için risk unsuru olabilecek kayda değer bir konu bulunmayacaktır. Bu noktada asıl şaşırtıcı olan ise devlet gelirinin büyük bir kısmını petrol çıkararak ve ihraç ederek elde eden, antlaşmanın uygulanması sırasında daha çok baskı altında kalacak olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin antlaşmayı imzalamasıdır. Esasında, Paris Antlaşması Ortadoğu’daki veya başka bir yerdeki petrol ihracatçılarına yönelik doğrudan ve/veya yakın bir tehdit oluşturmamaktadır. Antlaşmanın amacı “(a) küresel ortalama sıcaklıktaki artışı endüstri öncesi düzeylerin 2oC üstünün çok aşağısında tutarak ve sıcaklık artışını endüstri öncesi düzeylerin 1,5oC üstüyle sınırlamak yönünde çaba göstererek, bunların iklim değişikliği risk ve etkilerini önemli ölçüde sınırlayacağını kabul ederek; (b) iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum kabiliyetini arttırarak, iklim direncini ve sera gazı düşük emisyonlu büyümeyi gıda üretimini tehdit etmeyecek şekilde güçlendirerek; (c) düşük emisyonlu ve iklim yönünden dirençli büyümeyle uyumlu finansman akışını sağlayarak”, UNFCCC’nin uygulanmasını geliştirmek olarak belirtilmiştir. Ancak, tüm bu geniş kapsamlı hedefler sonuç olarak -zamanla- küresel iklim değişikliğinin bir numaralı suçlusu gibi görünen fosil yakıtların kullanımının azaltılmasını amaçlayan siyasi nitelikli karar ve eylemlere dönüşecektir. Kısacası, petrol ihracatçılarının Paris Antlaşması’nı imzalamama veya onaylamama eğilimi daha az şaşırtıcı gelmektedir. Peki, çoğu petrol satmayan diğer Ortadoğu ülkeleri? Bu noktada genel kanı, daha sıkı iklim değişikliği politikalarının büyümenin önünde engel teşkil edeceği yönündedir. Bu ülkelerden ancak birkaçı, bunun doğru olmadığını kavramaya başlamıştır. Ekonomistler ve diğer ilgili uzmanlar arasında, küresel iklim değişikliğine ve siyasi rejimine uzun vadede uyum sağlandığında, büyümenin artmasının daha olası olduğu konusunda artan bir fikir birliği bulunmaktadır. Orta vadede dahi ‘uyum sağlayanlar’ küresel rekabet edebilirlik endekslerindeki derecelerini yükselterek süreçten kârlı çıkacaklardır. İklim değişikliği siyasetine yönelik sürekli artan farkındalık, ya tüm ülke ve şirketlerin iklime dayanıklı yapılar kurmaya yönelik aynı yolda devam etmek zorunda kalacakları, ya da iklime karşı dirençli iş ve politika yapmaya ilişkin ortak amaca ulaşacakları, bir ‘birbirlerine yaklaşma’ sürecine girilmesini tetiklemiştir. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) diğer petrol üreten Ortadoğu ülkelerinden önce antlaşmayı onaylamaya yönelik, doğru zamanlı kararı bu bağlamda değerlendirilmelidir. Siyasi prestij bir yana, bu gerçek bir ekonomik bakış açısı ile vizyoner davranılarak atılmış bir adımdır: İklim uyumuna erken başlamak daha az maliyetli olacaktır. İklim uyumuna öncülük etmek, yenilik transferi gibi kârlı alanlarda BAE ve benzeri ülkeler için yeni ufuklar açacaktır. Ortadoğu ülkeleri sürdürülebilir kalkınmaya giden yeni yollarla dolu olan petrol sonrası dünya senaryosu için hazırlıklara başlamalıdır. Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, ORSAM Danışmanı 79