Pragmatizm Üzerine - Bilkent University

advertisement
Cihan Korkmaz 21201068 Pragmatizm Üzerine Uzun zamandır üzerine kafa yorduğum, insanların sosyal ilişkilerini, davranışlarını açıklayan ve tahmin eden bir varsayım var: Bütün canlı organizmalar %100 pragmatisttir ve başka türlüsü mümkün olamaz. Basit mantığa dayanan, gayet objektif olabilecek bir fikir. Muhtemelen felsefe, sosyoloji, psikoloji tarihi boyunca birçok farklı şekilde ele alınmış, üzerine yazılmış çizilmiştir. “O zaman neden Amerika’yı yeniden keşfediyorsun?” diye soracaksınız. Sormayın. Ben de bilmiyorum. Pragmatizmi kullanırken ne kadar felsefi tanımıyla tutarlı olduğunu bilmiyorum ama bu önemli de değil. Önemli olan pragmatizm dediğimde neyi kastettiğimi anlamanız. Bu yüzden fikrimi detaylandırmadan önce pragmatist kelimesini yeniden tanımlamak istiyorum ki, aynı şeylerden bahsettiğimizi bilelim, kafalar karışmasın. Eğer dünyadaki bütün pozitif duyguları, hisleri haz kelimesi altında ve bütün negatifleri de acı kelimesi altında toplarsak, pragmatizm her zaman acıdan kaçıp hazza yönelmektir. İnsanlar da canlı olduğuna göre, insanlar da pragmatisttir, hem de her düşüncelerinde, eylemlerinde, tepeden tırnağa kadar, nefes aldıkları sürece pragmatist kalacaklardır, başka türlüsü de var olamaz. Sakın iyilik dediğimiz nanenin pragmatistliğin dışında kaldığını düşünmeyin. Dilenciye sadaka vermeyi, çöldeki bahtsız bedeviye su uzatmayı şöyle bir kenara koyalım, bir annenin yeni doğmuş bebeğine attığı ilk bakışlar bile pragmatizm diye bağırır. İyilik dediğimiz şey, basit bir tabirle, öyle anlamlı, değerli, kutsal bir şey değildir. İyiliğin var olmasının sebebi, birbirlerine karşı iyilik yapan insanların, toplumların, kötülük peşinde koşanlara karşın evrimsel bir avantaj sağlamış olmasıdır. Kötülük diye adlandırdığımız kavram ise sadece insanların değil, bütün canlıların en temel, en derinde yatan doğasıdır. İyilik ise, “Birlikten kuvvet doğar.” atasözünün de anlatmaya çalıştığı gibi, kötülük doğasının bir nebze bastırıldığı bir hayatta kalma hamlesidir. Eğer canlılığın devam etmesinin temel sebebinin hayatta kalma ve üreme içgüdüsü olduğunu göz önünde bulundurursak bütün insanların pragmatist olması analitik bir önermeye dönüşüyor. Çünkü canlı, bu iki temel içgüdüsü yönünde hareket ettiği müddetçe bundan haz alacaktır, eğer haz almasaydı bu yönde devam etmezdi ve sonuç olarak hayatta kalamazdı. İnsan hayatının çirkinleştiği nokta, iyilik kavramının için doldurulmasıyla başlar. İyiliğin ne kadar var olması kötülüğün ise ne kadar yok edilmesi gerekliliğinden dem vurulur. Birisi tanrıların ayaklarına kadar yüceltilirken diğeri ayaklar altında yoğurularak şeytanı var eder. Böyle olması da kaçınılmazdır bir noktada, rasyonel bir şekilde iyiliğin uzun vadede hayatta kalma olasılığı artırdığını düşünerek iyi olacak değildik elbette, iyiliğin nesiller boyunca sürdürülebilir olması için bu tarz bir mutlaklığa ihtiyacımız vardı. Sorun şu ki, her ne kadar iyiliği bağrımıza bassak da her insanın içinde, kalbinin en güneş görmemiş derinliklerinde bir yerde kötü olmaktan aldığı bir haz var olacaktır ama hiçbir zaman da bu hazzın özünde olduğunu kabul etmeyecektir. Bu hazdan yararlanmak için kötülük yaptığında bile bu kötülüğü yapmadığını, evrimsel sürecin getirdiği kıvraklıkla, kendini çeşitli yalanlara inandırarak ispatlamaya çalışacaktır. İnsanlık, kötülüğe köpekler gibi aşık olmuştur fakat iyilikle mantık evliliği yapmıştır, çocukları olmuş ve artık geriye dönmek için çok geçtir. Bu yüzdendir ki, ne zaman insanlık ve kötülük göz göze gelirse arada çakan kıvılcım her zaman yadsınacak fakat asla yok olmayacaktır. Dostoyevski’nin ​
Yeraltından Notlar​
’ını okurken içim kan ağladı. Karakter bütün bu iyilik, kötülük, insanlık kavramlarının özüne inebilmişken, bu farkındalıkla kuşanmıyor da kendisine tokat atanlara diğer yanağını çeviriyor. Hem kendisini sosyal hayatın, insan doğasının çirkinliğinden gelen buhranlarıyla ateşlere veriyor, hem benim asabımı bozuyor. Anlamışsın işte hayatın pisliğini, ne güzel felsefe yapıyorsun, bağla fikirlerini pratiğe uygulanabilir bir intikam planına, sonra bak hayat ne kadar güzel olabiliyormuş. Neden kendini yeraltlarında, aşağılık kompleksinin beşiğinde çürütüyorsun? Sen bunu hak etmiyorsun güzel ağabeyciğim. Kendine eziyet ediyor bir de, yok efendim neymiş; o hatunu küçük düşürmekmiş asıl amacı. Hayır, her şeyi anlarım da, bir insan neden yapmadığı bir kötülüğü, yapmak istediğini düşünüp kendini yaptığına inandırdıktan sonra bundan pişmanlık duyar? Kız ayağına kadar gelmiş işte, neden hayalini kurduğun evliliği elinin tersiyle itip kendini duvardan duvara vuruyorsun? Gerçi bunlar daha çok anı olarak anlattıkları olaylar. Umarım yeraltındaki tahtından bu notları yazarken içinde bulunduğu çelişkinin farkına varır da sırtına paltosunu alıp önüne geleni tokatlamaya başlar. “Size yazmıyorum ki ben bunları kendime yazıyorum, hayatta yayımlamam.” diye diye yazdığı bu notları da okumuş olmak geleceğe daha umutla bakmama vesile olmuyor değil. 
Download