Mesih`in adına yalvarıyoruz: Tanrı`yla barışın

advertisement
Çağrı
Rum Katolik Kilisesi Dergisi – Sayı 24
“Mesih’in adına yalvarıyoruz:
Tanrı’yla barışın”
1
PASKALYA HAZIRLIK DEVRESİ
Sevgili arkadaşlar, iman hayatımızda en önemli
dönemlerden birini başlamak üzereyiz. Bu devre, Vaftiz ve
tövbenin hatırlanması aracılığıyla Paskalya’ya hazırlık
amacını taşır. Paskalya’ya Hazırlık Devresi, Kül Çarşambası
litürjisi ile başlar ve Rabbin Istırabı ve Dirilişinin kutlandığı
Paskalya Bayramına giriş yapan Kutsal Perşembe “Rabbin
Son Akşam Yemeği” Ayini ile son bulur. Kutsal Hafta’nın Son
Üç Günü, “Rabbin Son Akşam Yemeği” olan Kutsal
Perşembe; Istırabının, Ölümünün ve Gömülmesinin anıldığı
Kutsal Cuma ve litürjinin kutlanmadığı tek gün olan Kutsal
Cumartesi’dir ki, o gün İsa mezardadır ve gece vakti
görkemli Arife Ayini başlar.
Bu dönemin başlangıcından, Paskalya Arife Ayini’ne kadar Alleluya ezgisi söylenmez. Aynı zamanda
“Gloria” ilahisi de söylenmez ve tüm dönem boyunca Rahibin elbisesi mor rengi olacak.
Bu dönem kırk gün sürer: Temel özelliği, tüm topluluğun ve bireylerin kırk gün boyunca tövbeye
yanaşmasıdır. Bu kırk günün belirlenmesinde, Kutsal Kitap’ta yer alan kırk sayısı büyük önem ihtiva
etmiştir (Mesih İsa’nın çölde geçirdiği kırk gün; İsraillilerin çölde geçirdiği kırk yıl; Musa’nın Sina
Dağı’nda geçirmiş olduğu kırk gün).
KÖKENİ VE TARİHİ
• Kilise yaşamının ilk üç yüzyılında, Paskalya kutlaması, bir hazırlık aşamasına tabi değildi. Hristiyan
topluluğu, şehitlik tanıklığına varacak kadar Hristiyan görevini öylesine yoğun yaşıyordu ki, zaten
Vaftiz ile meydana gelen imanda dönüşümü yenilemek için herhangi bir zaman döngüsüne ihtiyaç
hissetmiyordu. IV. yüzyılda, yegâne oruç haftası, Paskalya’dan hemen önceki hafta idi.
• Paskalya’dan kırk gün önce günahkârları topluma açık tövbe törenlerine yazdırma geleneği,
Paskalya’dan önceki VI. Pazar’a denk gelen “kırk günlük” (=Paskalya Hazırlık Devresi) bir hazırlığın
doğmasına yol açtı. Sonrasında, tövbe törenlerine artık Pazar günlerinde kutlanmamaya başlamasıyla
da, bu tören, bir önceki Çarşamba gününe sabitlendi. Öyle ki her Çarşamba oruç günüydü. Bu şekilde
“Kül Çarşambası” doğmuş oldu.
• Paskalya Hazırlık Devresi’nin gelişmesinde, her şeyden önce Paskalya’ya hazırlıkta oruç uygulaması
katkı sağlamıştır; ardından tövbe-günahların itirafı kuralı ve son olarak da, Paskalya gecesi vaftiz
edilecek olan katekümenlerin buna hazırlanması rol oynamıştır.
VAFTİZ VE GÜNAHLARIN İTİRAFI BOYUTU
Mesih, bizleri kendi Paskalya Gizemine dâhil ederek, bizi kökten değiştirdi, yani imanda dönüştürdü.
Kilise, tek bir Vaftizde ve günahların affedilmesi çerçevesinde imanını ikrar eder. Tövbe, Hristiyan
anlamda, günahların bağışlanması için vaftiz gerçeği üzerine kuruludur ve akabinde günaha tekrar
düşenler için Barışma Gizeminde yeniden ele alınır ve pişmanlığın anlamlı bir işaretidir. Bu litürjik
dönem, yalnızca katekümenleri Vaftize hazırlamakla kalmaz; aynı zamanda, Kilise’nin ve bireylerin de
derin bir imanda dönüş aracılığıyla, bu gizemi daha fazla yaşamaya çağrıldığı vesilesidir. Böylece Vaftiz
ve Tövbe, Paskalya Hazırlık Devresine özgü gizemlerdir.
2
KİLİSE BOYUTU
Paskalya Hazırlık Devresi, Güveyi olan Mesih tarafından kendisini arınmaya bıraksın diye, tüm
Kilise’nin davet edildiği büyük çağrı zamanıdır. Tövbe, yalnızca Allah ile barışmak değil, günah
yüzünden hep zarar görmüş kardeşlerle de her zaman uzlaşmak gibi bir etkiye sahiptir. Paskalya
Hazırlık Devresi tövbesi, yalnızca içsel ve kişisel değil, dışsal ve toplumsal da olmalıdır.
RUHSALLIK
Paskalya Hazırlık Devresi, gerçek “Mesih’in şakirdi” olmanın yeniden keşfedilmesinin ve
derinleştirilmesinin “uygun zamanı” olmuştur. Paskalya Hazırlık Devresinin ruhsallığı, Allah’ın
Sözü’nün daha dikkatli ve daha uzun dinlenilmesini gerektirir, çünkü kişisel günahlarının tanınması
için aydınlatan bu Söz’dür. Vicdan yoklaması, bir Hristiyan için kendi üzerine odaklanmak değil,
kurtuluş Sözü’ne açılmak ve İncil ile kendini mukayese etmektir.
TÖVBE İŞLERİ
Paskalya Hazırlık Devresinin tövbe-oruç işlerinin, onların gizemsel belirtilerdeki, yani etkili
işaretlerdeki, değerlerinin bilincinde olmakla yerine getirilmesi gerekir.
• Oruç: Kül Çarşambası ve Kutsal Cuma tam oruç ve cuma günleri et yememe perhizi ile
sınırlandırılmış olsa da, bu işaret ile içsel tövbe arasındaki samimi ilişkiyi ifade eder. Eğer günahtan
uzak kalmaya çalışılmazsa, yemeklerden mahrum kalmanın bir faydası olmaz. Bu sayede Hristiyan,
Allah’ın girişimine hep daha fazla yer vermek adına, tövbe işleri aracılığıyla günaha karşı yorucu
mücadeleyi kabul etmiş olur.
• Dua: Paskalya Hazırlık Devresi, Allah’a hep daha fazla yer vermek için, sıkı sıkıya tövbeye bağlı olan,
sürekli ve hep daha yoğun yapılan bir dua zamanıdır. Böylesine yoğun bir Hristiyan duası, kişisel
tasarılar için güvence olması amacıyla Allah’ı elde etme girişimi olamaz; aksine onun iradesine tam
elverişliliktir. Tüm Kilise’nin, dua eden ve bu şekilde tövbeye katılan bir topluluk olduğunu göstermesi
için, dua aynı zamanda topluca yapılmalıdır. Son olarak duanın, günahkârların dönmesini sağlamak
için yapıldığını da unutmamak gerekir.
• İyilik: Paskalya Hazırlık Devresi, kardeşlere yönelik hayır işlerinde daha yoğun olma zamanıdır.
Kardeş sevgisine dönüş olmadığı takdirde, Allah’a gerçek bir imanda dönüş de yoktur.
Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Göklerin Egemenliği onlarındır.
Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Onlar yeryüzünü miras alacaklar.
Ne mutlu merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacaklar.
Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı'yı görecekler.
Ne mutlu barışı sağlayanlara! Onlara Tanrı oğulları denecek.
3
Episkopos’un Oruç Dönemi Mektubu
Her yıl gibi, Papa bu yıl da dünyadaki tüm
Hristiyanlara – yani her birimize!– Oruç
Dönemini en verimli bir şekilde yaşamak için bir
bildiri iletmiştir. Oruç Dönemi neden gereklidir?
Çünkü Paskalya Gizemini bir lütuf olarak
yaşamak kolay değil. Genellikle Paskalya
kutlaması hayatımızda bir değişiklik yaratmaz,
derin bir mutluluk vermez ve Kutsal hafta törenleri
geçtiği zaman her şey eski haline döner. “İsa
Dirildi!” demek yeterli değil.
Gerçekten de İnciller dirilişi yerine İsa’nın ıstırapları ve ölümünden daha fazla bahseder.
İsa’nın Paskalya’sı, insanın günahlarını gözler önüne seren ve İsa’nın onu ne şekilde
yendiğini gösteren bir Sevgi gizemidir. Onun yolu haçtan ve yenilgiden, hatta ölümden
geçer: bizler için bunu anlamak zordur. Çünkü Tanrı’nın yolları ve kötülükle yüzleşmesi
bizimkilerden çok farklıdır (Yeşaya 55,8).
Bu nedenle Papa, Paskalya sevincini daha derin yaşamak için paskalya hazırlık devresi
yolculuğuna başlamamıza yardımcı olmaktadır. Bu, işitme, düşünme ve yaşam şeklimizde
değişiklik gerektiren bir yolculuktur. “Tövbe edip Tanrı’ya dönmekle” sonuçlanmalıdır. Papa,
Oruç döneminde üç yolun uygulanması gerektiğini söylemektedir: oruç tutmak, dua etmek
ve sadaka vermek. “Ama hepsinin temelinde Allah’ın sözü bulunmaktadır, bu süre
içerisinde o sözü daha gayretli bir şekilde dinlemeye ve meditasyon yapmaya davetliyiz”.
Papa, iyi bilinen Zengin adam ve dilenci Lazar’ın benzetmesini bizlere sunmaktadır. (Luka
16,19-31).
Altta benimde bir kaç düşüncemi eklediğim benzetmenin bazı önemli noktaları sunulmuştur:
 Ilk olarak, zavallı birinin hayatı detaylıca anlatılmıştır: umutsuz bir durumda olan,
kendini kurtaracak gücü olmayan, zengin adamın kapısında yaşamını sürdüren ve
masasından düşen kırıntılarla beslenen, tüm vücudu köpeklerin yaladığı yaralarla dolu
biri. Resim çok kasvetli, aşağlanmış ve ezilmiş bir insan. Onun ismi “Allah yardım
eder” anlamına gelen Lazar’dır; ama Allah hiçbir şekilde ona yardım etmemekte! O
zaman adam için imanı ciddi bir şekilde sınanan bir insan diyebiliriz.
 Sanki Allah zenginin tarafını tutuyor ve onu lutuflarıyla donatıyor gibi
görünmektedir! Eski ve yeni mentaliteye göre parası olan kişiler, Allah tarafından
ödüllendirilmiş olarak kabul edilirler. Fakat gerçek farklıdır: “Para, diğer kişilerle
dayanışma
içinde
iyilik
yapmak için kullanılan bir
araçtır” diyor Papa; eğer para
sadece kendimiz ve ailemiz
için
kullanılırsa
bizi
köleleştirir ve barışı engeller.
“Paraya bağlılığın meyveside
bir çeşit körlüktür. Zengin
adam, aç olan zavallıyı,
aşağlanmaktan ezilen, yaralarla dolu insanı görmemektedir.” İncil
para aşkını
kınamakta çok nettir: “Hiç
4
kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine
bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı`ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz,”
demektedir İsa (Matta 6,24).
 Zenginin adı belirtilmemiştir: belki Luka herbirimizden kendi adımızı oraya
koymamızı istemiştir!
 Ölüm nihayet gerçeği ortaya çıkartır: Lazar Tanrı tarafından kutsanmıştır, zengin ise
Allah’tan uzakta acı çekmektedir. Ama zengin aynı şekilde yaşamakta ısrarlıdır, ve şimdi
de Lazar’dan kölesiymiş gibi kendisine su getirmesini ister: tamamen kendi ve
ihtiyaçları üzerine odaklı bir adam!
 Özellikle zengin gerçek günahını gösterir: Kibir, Son sözü söyleme isteği, herşeyi
bildiğine inanma. Hayatta iken gerçek zenginliğin para olduğuna inanıyordu ve Allah’ın
yasasını, fakirleri düşünmüyordu. Öldüğü zaman ise, hala İbrahim’e (yani Allah’a)
kardeşlerine nasıl davranması gerektiğini öğretmek istiyor: İbrahim’den – yine kölesi
olarak gördüğü – Lazar’ı kardeşlerini uyarması için göndermesini ister. Ama İbrahim:
“onların Musa ve peygamberleri (yani Kutsal Kitaplar) var; onları dinlesinler” diye yanıt
verir. İbrahim’e tekrardan öğretmek ister gibi “Hayır, İbrahim baba! Ancak ölüler
arasından biri onlara giderse, tövbe ederler” der. İbrahim ona daha güçlü ve net bir sesle
“Eğer Musa ile peygamberleri dinlemezlerse, ölüler arasından biri dirilse bile ikna
olmazlar” diye yanıt verir.
Kişisel meditasyon için bir kaç soru:






Ayrıcalıklı olduğumun farkındamıyım? Dünyadaki pek çok yoksul insanın dramını
“görüyormuyum?”
Günlük hayatımda Allah’ın Sözünü dinlemeye ne kadar önem veriyorum?
Kutsal Kitabın, Azizlerin hayat örneklerinin, Papa’nın... beni eğitmelerine isteklimiyim?
Her zaman kendimi kurtaracak yanıtlarım varmı yoksa İncilin yönlendirmesine izin
veriyor muyum?
Eğer bir mucize görsem imanım daha kuvvetli olurdu diye düşünüyormuyum? İsa’yı eti
ve kemiğiyle diri olarak görsem daha iyi bir hıristiyan olur muydum? Eğer öyleyse,
benzetmedeki zengin benim!
İsa’yı görmeyi mi bekliyorum yoksa bugünden itibaren İncille dua ederek Matta 25,31-46
nın öğrettiği gibi yoksullarda İsa’yı görmeye çalışacak mıyım?
5
Merhamet işleri
TUTUKLULARI ZİYARET ETMEK
"Rab’bin Ruhu benim üzerimdedir.
Çünkü O beni, Müjde’yi yoksullara
iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest
bırakılacaklarını, körlere gözlerinin
açılacağını duyurmak için, ezilenleri
özgürlüğe kavuşturmak için, Rab’bin
lütuf yılını ilan etmek için beni
gönderdi." (İşaya 61,1-2)
"Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine
gelmiştir". (Luka 4,18-21)
TUTUKLULAR VE SUÇ:
HERKESİN SAYGINLIĞINI
KIRAN BİR SORUN
birlikte olmak da bundan daha aşağı kalır bir iş
değildir.
Bir kardinal, cezaevini ziyaret ederken
kamuoyunu sarsan bir açıklamada bulundu:
"Sizin işlediğiniz ve tutuklanmanıza neden olan
hatadan biraz da biz suçluyuz".
Yargılayıp suçlamak çok kolaydır, kanunu
çiğneyip şiddetle davranan kişiye ciddi cezalar ve
örnekler vermek de kolaydır. Ancak suça, her
türlü düzensizliğe karşı mücadele etmek herkesi
ilgilendiren ve kimsenin kaçınamayacağı bir
Ödevdir. İyi giyim, ahlak, vatandaşlar arasında
huzur, dürüstlük kendiliğinden var olan iyi
olaylar değildir: onu sağlayıp savunmak için hep
birlikte çalışmamız gerekir.
Toplumun hakettiği ölçüde dürüst kişiye,
hakettiği ölçüde de suçlu kişiye sahip olduğu
ilkesi
artık
sabitleşmiş
bir
gerçektir.
Torino hapishanelerindeki sorumlu rahip
Aziz Giuseppe Cafasso, bir gün tutukluların
yanında bulunma görevi deneyimini tattırmak
için genç rahip Giovanni Bosko’yu kendisiyle
tutukevine götürür.
Don Cafasso’da, bu zavallılara gerçeği
gösterip onları imana dönmeye yönelten özel bir
bağış vardı; Don Bosko’da da başka bir bağış
vardı. Tutukluların arasında birçok genç
olduğunu görünce kendi kendine sordu: "Başka
gençlerin de sonunun parmaklıkların arkası
olmaması için ne yapabilirim?" Bu iki sorun
günümüzde de geçerlidir: tutuklular için ne
yapmak gerekir ve özellikle başkalarının da
parmaklıkların arkasına gitmemesi için ne
yapmak gerekir. Tutuklularla sevgi ve iletişim
bağı kurmak bir hayır işidir, ancak riskli
durumda olanlarla, özellikle de gençlerle,
TUTUKLULARA NASIL YAKLAŞMAK GEREKİR?
İsa Mesih’in "tutukluydum ve beni ziyaret ettiniz" ifadesini uygulamak ve parmaklıkların
arkasında yaşayanlara yaklaşmak çok zordur! Ancak bu, dışarıdaki kişinin içerdekini düşünmemesi
için bir bahane değildir. Yasalara uygun olarak ve uygun emniyet koşullarıyla tutuklularla iletişim
kuran gruplar ve kuruluşlar vardır; kendinde bu hayır işi için arzu ve eğilim duyan kişi bu
kuruluşlardan biriyle bağlantı kurabilir; bazı zamanlarda, tııtukluları ziyaret etmeden de, onlara somut
dostluk ve yardım hareketleri ulaştırılabilir.
Bazı durumlarda (ki bu durumlar güvenlik açısından denetlenmektedir) kimi tutuklularla yazışmaya
başlanabilir; özellikle kadınların buna ihtiyacı vardır, çünkü onların ruhsal durumları toplumdan ayrı
olma ve etkinsizleşmeden, erkeklere göre, daha çok etkilenir.
Sivil toplum, tutuklama yoluyla, insanları suçluluğun tehlikelerinden korumayı amaçlamaktadır;
ancak hata yapmış kişiyi yeniden eğitmek için bu pek etkili değildir; sivil toplumun değerleri yoktur,
6
verdiği mesajlar vardır. Hıristiyanlardaki gerçek ve lütuf zenginliği, en zorlu günahkara bile kendini
toparlamayı kabul edip arzulamasına neden olacak bir güven verebilir. Bu ödev çok değerli ve acildir.
Bunun için, tutukevlerinde öğretmen olarak çalışanlar da yalnızca bilgi aktarımıyla yetinmemelidirler;
insan varlığının temel değerlerini kazanmaya da yardım etmelidirler ve bunu yapmak için, yalnızca
sevmek yeter: derin olarak ve çıkarsız sevmek.
Tutuklu olan kişiye gösterilen dikkatin, herkesi ilgilendiren bir başka yönü vardır: özgürlükten
yoksun kalmış insanların sorunlarıyla gerçekten ilgilenmek; eğer hepimiz, ruhsal olarak, bu soruna
titizlik gösterirsek, çok şey değişebilir; tutukluların moralini en çok bozan şey, kimsenin yargılamak
dışında, onları düşünmemesidir...
Geçen yüzyılda, bir Dominiken rahibi P. Lataste, kadın tutuklularla üç günlük bir dua günü yapmak
için bir cezaevine davet edildi. Yaklaşımı çok İncilseldi; bu kadınlara, vicdanlarında, suçluluklarının
başlangıç noktasına bakmaya gitmeyi önerdi: "sizi buraya getiren son hareket değil, vicdanınıza karşı
gitmeye başladığınız ilk hareket vicdanınızın üzerine çöküyor". Ardından, Allah tarafından
sevildiklerini ve bağışlandıklarını hissedip masum bir şekilde geri dönmelerine yardım etti. Bunun
etkisi şaşkınlık vericiydi: P. Lataste’yle tek irk sohbet ederek kalplerini açtılar ve Dominiken rahip
onların durumlarım daha iyi anladı. Son gece sürekli Efkaristiyaya tapınma yapıldı ve birkaç tutuklu
cezaevinden çıktıktan sonra yeniden kapanacaklarını, ancak bunun özgürce seçilmiş kapalı manastır
ortamı olacağını söylediler.
Bu deneyimden sonra, "Beytanya" adında dini bir cemaat ortaya çıktı. Bu cemaatte yoğun
hıristiyan yaşamından gelen rahibeler ve fuhuş ya da cezaevinden gelen rahibeler birarada
bulunuyorlardı: güzel olan tarafı, hiçbir rahibenin diğer rahibelerin geçmişini bilmemesiydi. İsa’nın
şifa vermeye geldiği yerde artık geçmiş yoktur, yalnızca şimdiki . .iman vardır: Sevgi ve Neşe
Zamanı!
SUÇU VE HAPSİ NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ?
Bu hayır işinin özü, gençlere özellikle güven olabileceklerine ikna olurlar ve öyle olmayı
ve şefkat ortamı sağlamaktır; çünkü suç; isterler.
kimsenin kendisinden haberi olmadığını düşünen,
Çıkarsız, sahiplenmeden, amaç gütmeden,
takdir edilmeyen, küçük düşürülen ve dışlanan içten bir sevgiyle gençlere yaklaşılırsa; onlara
kişi için bir sığmakta-.
yaşam ve iyilik hakkında güven verip onların
Don Bosko’nun Önleyici Sistem’i gençleri özgürce Rab’be yönelmeleri sağlanabilir. Risk ve
yalnızca suç işleme eğiliminden uzaklaştıran bir suç durumlarında, onlara kendilerini düzeltme
tarz değil bundan çok daha fazlasıdır! Gençleri gücü verilebilir.
bu durumlardan uzak tutmanın yeterli olacağını
Örnek olarak, uyuşturucu bağımlılığıyla
düşünmek sık düşülen bir hatayı gösterir: tüm uğraşan herkes; bu kötü alışkanlıkla mücadele
gençlerin doğal olarak kötüye eğilimli olduklarım etmenin hafif uyuşturucuyla değil, onların
düşünme hatası.
kalplerinin üzerinde sevgi dolu ince bir eylemle
Melekliğin
saflık
olduğu
konusunda mümkün olabileceği konusunda hemfikirdir.
hemfikiriz: herbirimiz asli günahın sonuçlarını Sevildiklerini hissedince, sevecekler; takdir
kendimizde taşıyoruz. Ancak herbirimiz içimizde edildiklerini hissedince kendilerini takdir
Allah’ın suretini ve benzerliğini özel olarak edebilecekler ve böylece dürüst bir hayata
taşıyoruz!
Gençlerle
yalnızca
kötülüğü yöneleceklerdir; kabul edildiklerini hissedince,
engelleyen bir eylemde bulunmak doğru değildir. diğerlerini, tüm toplumu kabul etme ihtiyacını
Allah’ın kalplerine yerleştirdiği iyilik üzerinde duyacaklardır.
Sonuçta... her kötülüğe ve her duruma karşı
durup bu deneyimin üzerine hıristiyan hayatı
binasını kurmak daha önemli, gerekli ve daha etkili olan ilaç her zaman tanrısal sevgi
doğrudur. Hıristiyanlar için, gençleri sevmek, buyruğudur - gerçek sevgi, hayatım vermeye
onların içlerinde taşıdıkları tüm iyilikleri takdir götüren sevgi buyruğu ve bu, her iyiliğin de
edip değerlendirmektir; bizim gösterdiğimiz kaynağıdır.
örnek sayesinde onlar daha dürüst, iyi, cömert
7
Çocuklar için 10 emir
Ne yapmalıyım?
ŞABAT GÜNÜ’NÜ
KUTSAL SAYARAK HATIRLA
Üçüncü emir şöyle der: “Şabat Günü’nü kutsal sayarak hatırla” (Çıkış 20,8). İsa da
şöyle eklemektedir: “Eğer siz, ‘Ben kurban değil, merhamet isterim’ sözünün anlamını
bilseydiniz, suçsuz kişileri yargılamazdınız. Çünkü İnsanoğlu Şabat Günü’nün de
Rabbi’dir” (Mat 12,7-8).
Bayramsız ve dinlenmeye adanmış günler olmadan; ailenin yanında bulunmadan
veya akraba ve arkadaşların ziyareti eksikliğinde hayatımızın nasıl olacağını hayal
etmeyi deneyelim! Bayramsız bir insan, zahmet içinde ve umutsuzluğa kapalı
olacaktır. Özellikle de en fakirler, daha iyi bir gelecek ümidi olmadan her gün
çalışmaya mecbur kalacaklardır, çünkü zenginler, zayıfları ve en fakirleri hiç
durmadan çalışmaya zorlamaktadırlar.
Bayram, insan için Allah’ın büyük bir armağanıdır. Allah’ın kendisi yedinci günde
dinlenmiştir, nitekim Allah’ın suretini yansıtan insan, aynısını yapmaya çağrılmıştır ve
bu nedenle herkes de gündelik faaliyetlerinden doğru bir şekilde dinlenebilmesinin
keyfini yaşayabilmesi için özen göstermelidir. Bayram, iş köleliğine ve paraya
tapılmasına karşı bir protestodur.
Bayram ile ilgili olarak, Eski Antlaşma’dan, Yasa’nın Tekrarı Kitabı’nı okumaya
çalışalım (5,12-15). Ardından da İncil’in söylediklerine göz atalım.
İsa, dinlenme gününün nasıl yaşanması gerektiğini bize açıklamaktadır. İncil bize
İsa’nın Şabat gününün antik yasasını ihlal ettiğine dair suçlandığı sayısız durumları
aktarılmaktadır. İsa ise kendisini suçlayanlara şöyle karşılık vermektedir: “İnsan,
Şabat Günü için değil, Şabat Günü insan için yaratıldı” (Mk. 2,27), yani insanın,
(o gün herhangi bir faaliyet yapılmamasını buyuran) Şabat yasasının kölesi haline
gelmemesi gerekir: Dolayısıyla yasanın tam aksine, bayram, insanı daha özgür
8
kılmak üzere, Allah tarafından yaratılmıştır. Bu nedenle, İsa şöyle devam
etmektedir: “Kutsal Yasa’ya göre Şabat günü kötülük yapmak yerine, iyilik
yapmak; öldürmek yerine, can kurtarmak daha doğru değil midir?” (Mk. 3,4).
Peki, İsa Şabat Günü’nü (yani bayramı) nasıl kutluyordu? İncil’den biliyoruz ki, İsa
tam da o bayram gününde (Şabat=Cumartesi) en anlamlı mucizeleri
gerçekleştirmiştir:



Beli bükük bir kadını iyileştirmiştir (Luk 13,10-17)
Eli sakat bir adamı iyileştirmiştir (Mat 12,9-14)
Doğuştan kör olan bir adama görme yeteneği vermiştir (Yu 9,1-41)
O halde, günü kutsal kılmak demek, insanlara sevinç, güç ve güven vermek
demektir.
Bu nedenle, bayramın, işten arta kalan yalnızca bir dinlenme günü olmaktan
çıkarılarak, Allah’a yönelik minnettarlığa büyük bir önemin verileceği bir güne
dönüştürülmesi gerekir.
Neden biz Hristiyanlar, Pazar gününü bir bayram günü olarak kutluyoruz?
Çünkü Allah, yarattığı tüm en büyük ve en kutsal şeyleri bu günde oluşturmuştur:
Dünyanın yaratılışının başlangıcı, Oğlu İsa’nın dirilişi, Pentekost bayramında Kutsal
Ruh’un havarilerin üzerine inmesi. Bunun için Pazar kadar başka hiçbir gün, bir
Hristiyan için aynı şekilde kutsal değildir. Pazar günü bizler, İsa dirildiği ve
aramızda yaşadığı için O’nun onuruna bayram kutlamaktayız.
Cumartesi’den sonra gelen her Pazar günü, olağanüstü bir olayın gerçekleşmiş
olduğu gündür: Dünya tarihinde ilk defa, bir insan, bir daha ölmemek üzere ölümden
dirilmiştir. O gün, tüm Hristiyanlar için en önemli gün haline gelmiştir: RAB İSA’NIN
PASKALYA’SIDIR.
İsa, ölümden dirilen ilk insan olmuştur ve her zaman yaşayacaktır, fakat tek değildir:
İsa gibi, O’na iman eden kim varsa, dirilecek ve daima yaşayacaktır.
HATIRLA: Hristiyan’ın günlük hayatı, bir haç işareti ile başlıyorsa, aynı şekilde
yeni hafta da Kutsal Pazar Ayini ile başlar.
Kalbimi açıyorum…
 Bayram günlerinde faal olarak Ayin’e katılıyor muyum?
 Allah’ın Sözü’nü dikkatle dinlemeye ve onu anlamaya gayret ederek,
sonrasında tüm hafta boyunca onu uygulamaya çalışıyor muyum?
 Benim için Pazar günü, gerçekten Rabbin günü müdür? Yoksa diğer
günler gibi olağan bir iş günü müdür?
 Mecburi olmayan işleri yapmaktan kaçınarak, aileme ve yardıma muhtaç
olan insanlara zaman ayırıyor muyum?
9
Meryem Ana
Meryem şöyle dedi:
Canım Rabbi yüceltir,
ruhum Kurtarıcım Tanrı sayesinde
sevinçle coşar.
‘Meryem de şöyle dedi: Canım Rabbi ulular; ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle
coşar" (Luka 1,46). Şunu der Rab beni öylesine büyük ve öylesine inanılmaz bir armağan ile
yüceltti ki, hiçbir dil ile bunu açıklayabilmek olası değildir. Yürek ancak derinliğinde
zorlanarak anlayabilir. Bu yüzden ruhumun tüm güçleri ile bir teşekkür ilahisini söylüyorum
ve yaşadığım, duyduğum ve anladığım her şeyle kendimi Allah’ın sonsuz yüceliğini
gözlemeye veriyorum. Çünkü ruhum, kucağımın geçici bir imtiyazla üretken yapan İsa’nın
yani Kurtarıcı’nın sonsuz tanrısallığı ile coşuyor. "Çünkü güçlü Olan, benim için büyük işler
yaptı. O’nun adı kutsaldır" (Luka 1, 49). "Canım Rabbi ulular" denildiği ilahinin başlangıcını
düşünün. Gerçekten onun için Rabbin büyük işler yapmaya layık gördüğü bu ruh, uygun
övgülerle yüceltilebilir. Aynı söze ve aynı kurtuluş niyetine katılanları yüreklendirebilir:
"Benimle birlikte Rabbi yüceltin, hep beraber onun adını kutlayalım" (Mezmur 33,4).
Tanıdığı Rabbi elinden geldiği kadar, yüceltmeyen ve adını kutsamayan, "Göklerin
Egemenliğinde en küçük sayılacaktır" (Matta 5,19). Onun adına kutsal denilir. Çünkü özel
gücünün görkemi ile her yaratığı aşıyor ve yapmış olduğu her şeyin çok ötesindedir.
"Merhamet etmeyi unutmayarak, kulu İsrail’in yardımına yetişti" (Luka 1,54). Doğru olarak
"kulu İsrail" diyor, yani alçakgönüllü ve itaat eden. Çünkü Hoşea’nın dediği gibi: İsrail benim
uşağımdır, ben de onu sevdim" (Hoşea 11,1). Nitekim, alçakgönüllü olmaya yanaşmayan
kesinlikle kurtarılamaz. Ne de Peygamberle birlikte:
"İşte Allah benim yardımcımdır. Rab benim
tek gücümdür" (Mezmur 53,6) diyemez; ya
da "Kim kendini bir çocuk gibi alçaltırsa,
Göklerin Egemenliğinde en büyük odur"
(Matta 16,4). "Atalarımıza, İbrahim’e ve
onun soyuna sonsuza dek söz verdiği gibi’
(Lk. 1, 55). Burada söz konusu olan
İbrahim’in bedensel değil, tinsel soyudur;
yani dahil olanlar salt bedenen üretilenler
değil, ister sünnetli ister sünnetsiz, onun
inancının izlerini sürerler. İbrahim de
sünnetli olmadığında inandı ve böylece
aklanmıştı. Kurtarıcının gelişi için İbrahim’e
ve soyuna, yani söz verilenlerin çocuklarına
söz verildi ve onlara: "Eğer Mesih’e aitseniz,
o zaman İbrahim’in soyundansınız, vaade
göre de mirasçılarsınız" (Gal. 3, 29) denildi.
Buna da dikkat edilmeli ki anneler, Rabbin
Annesi ve Yahya’nın annesi, çocuklarının
doğumunu kehanetle öngörüyorlar. Bu da
iyidir. Çünkü nasıl ki günah bir kadından
başlamışsa, yararlar da bir kadından başlıyor.
Nasıl ki dünya bir kadının aldatışı ile ölümü
tanıdıysa,
aynı
şekilde
yarışırcasına
kehanetlerde bulunan iki kadının sayesinde
yaşama kavuşsun.
10
TANRI VE KADIN
Üçüncü sayfa haberlerini
okumak bana zor gelir.
İnsanın
insana
yaptığı
zulmün haberidir onlar.
Ölüm,
cinayet,
kazalar,
dövülmeler,
yaralanmalar,
gasplar, hırsızlıklar.
Dünyada aklınıza gelebilecek hatta gelmeyecek bir çok
kötülüğün var olduğunun
ispatıdır üçüncü sayfa haberleri. Kadınların gördüğü
işkenceyi de işte bu üçüncü
sayfa haberlerinden anlayabilirsiniz. Erkek doğuramadığı için kocasının sıcak su
döküp yaktığı bir kadın, bir
başka gün namusundan
sadece şüphelendikleri için
taşlanarak öldürülen bir
kadıncağız daha ve dayak
yiyen yüzlerce kadın. Haklı
ya da haksız sebeplerden
şiddet görmüş kadınlar.
Dövülmeleri için küçük bir
sebep yeter. Çünkü erkeğin
onun üzerinde yetkisi vardır.
Döver de sever de....
Peki bu kadar kadın hakları
var da bu kadınların hakkı
neden yok? Aslında bu
gerçek sadece erkeğin kadına
uyguladığı şiddet değildir.
İnsanın güçlü olanın zayıfı
ezmeye meyilli olan günahlı
tarafının bir göstergesidir.
Büyük kardeş küçüğünü
ezer, anne baba çocuklarını
ezer, patron işçiyi, erkek
kadını ezer. Eğer kadın
erkekten daha güçlü olaydı
(hem maddi hem de fiziksel
bakımdan) ben eminim ki
kadınlar
da
erkekleri
dövebilir,
baskı
altında
tutabilirdi. Ve bazen bunun
örneklerini çok ender de olsa
görebiliyoruz.
Bu sorun sadece erkek kadın
değil insan olmanın getirdiği
bir sorundur. Sorunun çaresi
var mıdır? Bu güne kadar
yapılanlar bu baskıların ya
da
eşitsizliğin
sonunu
getirmiş
midir?
Cevap
Hayırdır. Peki ezilenlerin
hakkını kim savunacak kim
bizi
anlayacak
şefkat
gösterecek, eşimizi ya da
babamızı ağabeyimizi ya da
patronumuzun fikrini değiştirecek?
Bu böyle mi gelmiş böyle
mi gidecek?
Toplumlara
baktığımızda
özellikle kadınlara yapılan
istismarın kaynağını “din”
olarak görebiliriz. Bu din
sadece ilahi dinler değil, çok
tanrılı
dinlerde
kadını
istismar etmiş yanlış amaçlar
için kullanmıştır. Kadın şunu
yapmaz, böyle yürümez
bunu giymez, onu takmaz...
Böyle kuralların amacı nedir
ya da bu kurallar sadece
kadın için midir? İnançların
getirdiği düzeni güçlü taraf
ne yazık ki zayıf tarafı
ezmek için bir araç olarak
kullanma fırsatını kaçırmamış. Tanrı gerçekten böyle
mi istiyor? Güçlünün zayıfı
ezdiği hor gördüğü bir dünya
mı Tanrı’nın arzuladığı?
Hatta en sonunda şöyle bile
düşünebilirsiniz; Tanrı beni
düşünüyor mu? Bana değer
veriyor mu? Kadınların
Tanrı’nın gözünde bir değeri
var mı? İnsanların yaptıkları
ile Tanrı’yı değerlendirmek
yanlıştır.
İnsan
günahı
11
Tanrı’nın
iyiliğini
ve
kutsallığını göstermez. Tanrı
bizi seviyor. İnsanlar her ne
kadar O’nun sözlerini her
devirde suiistimal etseler de
O yine de bizi seviyor. Ne
yazık ki insan elinde
bulundurduğu gücü kendi
çıkarı
için
kullanmaya
bayılır. Özellikle de insanın
ruhsal inançlarını töre ve
gelenek haline getirip baskı
aracı yapmışlardır. Ya da
insanları bedensel olarak
kötü şekillerde kullanmışlardır. Örneğin başka bir
putperest inançta kadınları
tapınaklarda fahişe olarak
kullanmaktan çekinmemişlerdir. Tarih sayfalarında bu
tür şeylere her satırda
rastlayabilirsiniz.
Yukarıda Tanrı’nın bize olan
sevgisinden kısa da olsa
bahsettik.
Acı
içindeki,
haksızlığa uğramış bir kişi
için sevgiden bahsetmek
biraz acı veriyor. Çünkü acı
çektikçe Tanrı’nın varlığından ya şüphe duyuyor ya da
O’na daha çok bağlanıyor.
Bizim için Tanrı’nın Sözü
olan
ve
Tanrı’yı
tek
gerçekten tanıyabileceğimiz
kaynak olan Kutsal Kitap’tan
biraz biz kadınlar hakkında
ne
söyleniyor
bakmak
istiyorum. Eski Antlaşma
dediğimiz Tevrat ve Zeburdan incelemeye başlayalım.
Gelecek sayımızda İncil’den
İsa Mesih’in sözlerine ve
İncil’in
kadınlar
için
düşüncelerine bakacağız.
(devam edecek)
Birinci Yüzyılın Kiliseleri
İncil’de bahsi geçen bölümler: Vahiy 3,7-13.
Filadelfya şehri M.O. 150 senelerinde Bergama krallarından 2. Attalus tarafından
kurulmuştur. Romalılar Attalus’u kendi kardeşi Eumenes’e karşı kışkırtmaya çalışsalar
da, Attalus kardeşine sadık kalır ve bö ylece kendisine “Filadelfus” lakabı takılır (yani:
“Kardeşini seven”). Bu şekilde “kardeş sevgisi” anlamına gelen Filadelfya şehri ortaya
çıkar.LidyaveFrigyaillerininkü ltü rmerkeziolmasıdü şü ncesiylekurulanşehir,dö rtyol
vazifesi gö rü p başlangıçtan beri ö nemli bir Yahudi kolonisi barındırmıştır.
Filadelfiya’daki imanlılar sayıca azlardı fakat heveslilerdi. Bu hareketlilik tepkisiz
kalmamışvekısabirmü ddetsonraö zellikleşehirdeyaşayanYahudilertarafındanzulü m
gö rmeyebaşlamışlar.birçokengellekarşıkarşıyagelmişlerdi.Rab,insangö zü ylegü çsü z
gö rü nen bu kiliseye hiç kimsenin kapatamayacağ ı açık bir kapı vaat ediyor (3:8), yani
mü jdeyi yaymak için sayısız ortam ve fırsat… Sıkıntılı gü nlerinde sabır ve ö zveri
sergilediklerindenö tü rü takdirediliyorlarveRabhaklarındahiçşikayettebulunmuyor.
Bukiliseyeikiödülvaatediliyor:Gelecektegerçekleşecekolandenenmesaatindenmuaf
olacaklar yani İsa’nın ikinci gelişiyle beraber gelecek olan sıkıntılı dönemi tecrübe
etmeyecekler ve Rab onları kendi tapınağında veya hizmetinde sarsılmaz bir sütun
yapacaktır.
Kaynak: www.inciltarihi.com
12
Gençler için Dini muhabbetler
Baba Tanrı’ya inanıyorum
Tek Tanrı’ya mı yoksa üç Tanrı’ya mı inanıyoruz?
Üç uknumlu tek Tanrı’ya inanıyoruz: KUTSAL ÜÇLÜBİRLİK. “Tanrı yalnızlık değil,
mükemmel birliktir.”
Hristiyanlar üç ayrı Tanrı’ya değil, kendisini üç uknumla tanıtan tek Tanrı’ya tapınırlar.
Tanrı’nın üçlübirlik olduğu İsa Mesih’ten öğrendik: Oğul olan İsa Göklerdeki Baba’sından
bahseder: “Ben ve Baba biriz” (Yu. 10, 30).
Baba’ya dua eder ve bizlere Baba ve Oğul’un sevgisi olan Kutsal Ruh’u armağan eder. Bu
nedenle “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına” (Mt 28,19) vaftiz oluruz.
Tanrı’nın Üçlübirlik oluşu mantıki şekilde anlaşılabilir mi?
Hayır. Tanrı’nın Üçlübir oluşu bir gizemdir. Sadece İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’nın Üçlübirliği
hakkında bilgimiz vardır.
Tanrı’nın Üçlübir oluşu mantıkın araçlarıyla anlaşılamaz. Ancak Tanrı’nın İsa
Mesih’teki
Vahiyini kabul ettikleri zaman bu gizemin mantıklı oluşunu anlarlar. Tanrı yalnız olsaydı
ezelden beri sevemezdi. İsa tarafından aydınlanılmış olarak Eski Ahit’te (bkz. Yar. 1,2; 18,
2; 2 Sam 23, 2), evet hatta bütün yaradılışta Tanrı’nın Üçlübirliğinin izlerini buluruz.
Tanrı neden Baba’dır?
Tanrı’yı Yaradan olduğu ve yarattıklarını sevgiyle kabul ettiği için Baba olarak onurlandırırız.
Bunun da ötesinde Tanrıoğlu İsa, O’nun Babası kendi Babamız olarak görmemizi ve O’na Babamız
olarak hitap etmemizi öğretti.
Hristiyanlık öncesi değişik Dinler Tanrı’ya “Baba” olarak hitap etmeyi biliyorlardı. İsa’dan
önce de İsrail’de Tanrı Baba olarak bahsedilirdi (Tes. 32, 6: Mal. 2, 10) ve O’nun aynı
zamanda bir anne gibi olduğunu da bilirdi (İş. 66, 13). İnsani deneyimde baba ve anne köken
ve otorite, koruyan ve taşıyan kavramlarını karşılar. Tanrı’nın Baba olarak nasıl
olduğunu İsa Mesih bizlere gösteriyor: “Beni görmüş olan, Baba’yı görmüştür” (Yu 14,9).
İsa, kaybolan oğul benzetmesinde merhametli bir babaya yönelik en derin insani özlemden
bahsetmiştir.
13
Kutsal Ruh kimdir?
Kutsal Ruh, Kutsal Üçlübirlik’teki üçüncü şahsiyettir Kutsal Üçlübirlik ve Baba ile Oğul ile
aynı Tanrısal yüceliktedir.
Tanrı’nın gerçekliğini içimizde keşfettiğimiz zaman söz konusu olan Kutsal Ruh’un etkinliğ
idir. Tanrı bizi tamamen doldurması için “Oğlu’nun Ruh’unu yüreklerimize” (Gal. 4,6)
gönderdi. Hristiyan inanlı Kutsal Ruh’ta derin sevinç, yürek huzuru ve özgürlük bulur.
“Çünkü sizi yeniden korkuya sürükleyecek kölelik ruhunu almadınız, oğulluk ruhunu aldınız.
Bu ruhla, ‘Abba, Baba!’ diye sesleniriz” (Rom 8,15).
Vaftiz ve Güçlendirmede aldığımız Kutsal Ruh’ta Tanrı’ya “Baba” diyerek hitap edebiliriz.
İsa Tanrı mıdır? Kutsal Üçlübirliğe dahil midir?
Nasıralı İsa Oğul’dur, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına”(Mt 28,19) diyerek dua ettiğimiz zaman
kendisinden bahsedilen ikinci Tanrısal şahsiyettir.
İsa, kendisini Sept gününün Efendisi kıldığında ve kendisine Tanrı’ya yönelik “RAB” ifadesi
ile hitap edilmesine izin verdiğinde ya bir sahtekardı, ya da gerçekten Tanrı’ydı. Günahları
affetmesi ise tam bir skandal olarak görülmüştü. Çağdaşların gözünde bu ölüm cezası
gerektiren bir suçtu. Mucizeleri ve gösterdiği işaretler, ancak özellikle dirilişi aracılığıyla
öğrencileri İsa’nın kim olduğunu anladılar ve O’na Rab olarak tapındılar.
İşte bu Kilise’nin imanıdır.
Tanrı herşeyi yapabilir mi? O herşeye kadir mi?
“Tanrı'nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur” (Lk 1,37). O her şeye kadirdir.
Kim sıkıntı içinde Tanrı’dan yardım dilerse O’nun her şeye gücünün yettiğine inanır.
Tanrı dünyayı yoktan varetmiştir. O bütün tarihin Rabbi’dir. Her şeyi O yönlendirir ve her
şeyi yapabilir. O’nun herşeye yeten gücünü nasıl kullandığı bir gizemdir. İnsanlar sık sık
sorarlar: Tanrı neredeydi? Peygamber İşaya aracılığıyla bize şunu söylüyor: “Benim
düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollarınız benim yollarım değil” (İş 55, 8).
Tanrı’nın herşeye yeten gücü kendini sık sık insanların O’ndan artık bir şey beklemedikleri
durumlarda gösterir. Kutsal Cuma gününün çaresizliği, güçsüzlüğü dirilişin önkoşulu
durumundaydı.
14
İsa ve Tarih
İncil’i okuyan her kişi İsa’nın ölümü ve dirilişi ile ilgili
bir takım bilgiler edinir. Peki bu bilgiler doğru mudur?
İsa gerçekten vali Pilatus döneminde idam edilmiş
midir? Hristiyanlar başlangıçtan beri İsa’ya bir ilah
olarak tapmışlar mıdır? Günümüzde İsa ile ilgili bir çok
iddia vardır. Kimi der ki hiç var olmamıştır ve aslında
bir mittir. Kimisi der ki aslında haçta hiç ölmemiştir.
Peki doğrusu nedir?
Bir ağacı meyvesinden tanırız. Eğer bir ağacın armut
ağıcı olduğunu iddia ediyorsak, o zaman meyvesini
incelememiz gerek. Peki o zaman İncil’in iddia ettikleri doğru mu? Buyrun meyvesini
inceleyelim. Nasıl mı? İncil dışında ki tarih dökümanlarının yazdıklarını okuyarak elbette.
Dökümanları incelerken şunun farkında olmamız lazım. Bu cümleleri yazanlar Hristiyan
sempatizanı veya tebliğcisi değil, aksine Hristiyanlık düşmanı Roma memurları, tarihçileri, ve
Yahudi din bilginleridir. O zaman İncil’in sunduğu temel tarihi gerçekleri bu kişilerin teyit
etmesi, İncil’in tarihsel İsa portresine ilişkin önemli bir teyit oluşturmaktadır. Hep birlikte bu
yazılara bakalım:
KORNELİUS TACİTUS (MS ~55/61-117)
Tacitus, Nero’nun, 64 yılında Roma’yı yaktırdıktan sonra, halkın kendisine yönelen öfkesini
nasıl Hıristiyanlar’ın üzerine çevirdiğini anlatmaktadır… “Böylece Nero, bu sesi [Roma’yı
yaktırdığı için onu suçlayan sesi] başka yöne çevirip ondan kurtulmak için, aşırılıklarından
ötürü halkın nefretine hedef olup Hıristiyan ismini alan insanları suçladı ve işkence ettirmeye
başladı. İsimleri, Tiberius imparator olduğu sırada Yahuda valisi Pilatus tarafından idama
çarptırılan Chrestos’tan [Mesih’ten] geliyordu. Bu zararlı batıl inanç bir süreliğine kontrol
altına alındıktan sonra, yalnız ortaya çıktığı Yahudiye’de değil, diğer bölgelerde meydana
gelen her türlü vahşet ile utanç verici şeylerin kutlandığı Roma’da bile tekrar güçleniyordu.”
(Tarihçe XV, 44)
FLAVİUS JOSEPHUS (MS 37-100)
“O dönemde İsa adında bilge bir adam ortaya çıktı […] Birçok Yahudi ve Yunanlıyı peşinden
sürükledi. Kendisi Mesih’ti (Hıristos). Halkın ileri gelenleri onun hakkında suç duyurusunda
bulunduktan sonra [Roma valisi] Pilatus onu çarmıha mahkûm etti. Ne var ki, onu sevenler
yine sevgisine bağlı kaldılar. […] Ondan ismini alan Hıristiyanlar kabilesi varlığını günümüze
kadar sürdürmektedir.” (Ant. XVIII, iii, 3)
SUETONIUS (MS 70-160)
“Chrestus’un kışkırtması nedeniyle sürekli sorun çıkartan Yahudiler, Roma’dan kovuldu.”
(Vita Clavdius XXV, 4)
GENÇ PLİNİUS (MS 62-113)
Yaşlı Plinius’un yeğeni olan Genç Plinius, Trajan yönetiminde (İ.S. 98-117) Bitinya valisiydi
(Batı Karadeniz bölgesi). Yazdığı bir rapora göre: “Bir Hıristiyan sorguya çekilirken hiç hazır
bulunmadım. Bu yüzden verilen cezaların tam mahiyetini veya soruşturmaya yol açan
sebeplerin detayını bilmiyorum. (…) Ben onlara Hıristiyan olup olmadıklarını sordum;
olumlu cevap verdikleri takdirde bu yüzden alabilecekleri cezayı hatırlatırken, bir iki kez daha
aynı soruyu tekrarlıyorum. Aynı cevapta ısrar ettikleri takdirde cezanın kesilmesini
15
buyuruyorum; çünkü kabul ettikleri suç ne olursa olsun, böyle bir inat ve ısrar böyle bir
cezayı hak eder (…) Onlar tek suçlarının şu aşağıdakiler olduğunu beyan etmektedirler: Şafak
sökmeden haftanın belirli bir gününde düzenli olarak bir araya gelerek Tanrı saydıkları
Mesih’e ilahiler söylüyorlar ve hırsızlıktan, zinadan vb. gibi şeylerden uzak duracaklarına ant
içiyorlar (…) Bu, kuşkulanmama sebep oldu ve beni arkasındaki gerçekleri araştırmaya itti.
Böylece diyakoz unvanı taşıyan iki kadın köleye işkence yapmalarını emrettim. Tek
bulabildiğim son derecede sapkın bir tarikat oldu…” (Mektuplar X, 96-97)
MARA BAR SERAPİON ( MS 73? )
MS 73 yılı civarında hapisteyken oğluna bir mektup yazan Suriyeli Mara Bar-Serapion, şöyle
bir tespit ortaya koymaktadır: “Atinalılar Sokrat’ı ölüme göndermekle ne kazandılar?
İşledikleri suçun cezası olarak kıtlık ve salgın hastalıklar meydana geldi. Samoslular
Pisagor’u yakmakla ne kazandılar? Bir anda memleketleri kum altında kalıverdi. Yahudiler
bilge krallarını idam etmekle ne kazandılar? Tam bundan sonra krallıkları yok edildi. Tanrı bu
üç bilge adamın öcünü alarak adaleti sağladı: Atinalılar açlıktan öldüler, Samoslular denizin
suları altında kaldılar ve Yahudiler ise yıkıma uğrayıp dağıldılar ve sürgünde yaşıyorlar. Fakat
Sokrat ile iyilikleri ölmedi; Platon’un öğretilerinde yaşamaya devam etti. Pisagor ile iyilikleri
ölmedi; Hera heykelinde yaşamaya devam etti. Bilge kral da iyilikleriyle ölmedi; verdiği
öğretişlerinde yaşamaya devam etti.”
YAHUDİ HAHAMLARIN ESERLERİ
Özellikle Talmud’da ki İsa hakkında bilinenler şu şekilde özetlenebilir:
* Mısır’da bulundu (b. Shabbat 104b; b. San. 107b);
* Annesinin adı Miriam (Meryem) idi (b. Sha. 104b; b. Jag 4b);
Kendisine zina çocuğu yakıştırması yapıldı (M. Yeb 4, 13; b. Gemara, Yeb 49b; b. Yoma 66d;
b. San. 106a; b. Kallah 51a);
* Büyü olarak yorumlanan mucizeler yaptı (b. San. 43a; 107b; Sota 47b; y. Hag. II,2);
* İsrail’i yoldan ‘saptırdı’ (b. San. 107b);
* Yahudi âlimlere göre ‘Sapkın öğretiler’ yaydı (b. San. 103a);
* En az beş öğrencisi vardı (b. San. 43a);
* Tanrı olduğunu iddia etti (Yalkut Shimeoni 725; y. Taanit 65b);
* İnsanoğlu olduğunu da iddia etti (y. Taanit 65b);
* Pontius Pilatus onu idama gönderdiğinde 33 veya 34 yaşındaydı (b. San. 106b);
* O, Fısıh Bayramının arifesinde [haça] asıldı (b. San. 67a; b. San. 43a);
* Haça gerilerek lanete uğradı (T. San. 9,7);
* Kraliyet soyuna –yani Davut soyuna– yakındı (b. San. 43a);
* Dünyaya tekrar geleceğini ilan etti (Yalkut Shimeoni 725)
* “Yeshu ha-Nosri [Nasıralı İsa] büyüleriyle İsrail’i aldatıp baştan çıkardığı gerekçesiyle Fısıh
bayramından önce infaz için belirlenen günde, (…) idam sehpasında [haça] asıldı.” (Talmud,
B. San. 43a)
Görüldüğü gibi elimizde bugün İncil diye bir kitap dahi olmasaydı, sadece İncil dışı dönemin
tarihi kaynaklarını kullanarak İsa’nın temel portresini ve hayatının ana hatlarını tekrar
oluşturabilmekteyiz. Bu da, İncil’in sunduğu İsa portresinin ne kadar isabetli olduğunu bir kez
daha altını çizmektedir. Yahudi asıllı uzman Joseph Klausner, “İsa’dan Pavlus’a” adlı
eserinde, “Örneğin; Büyük İskender veya Jül Sezar’ın tarihçesini desteklemek için onlar
hakkında İncil’deki gibi kaynaklara sahip olsaydık, bu konudaki bilgilerin güvenilirliğinden
hiçbir zaman kuşku duymazdık” diye saptamaktadır.
16
Download