Çağrı Rum Katolik Kilisesi Dergisi – Sayı 24 “Mesih’in adına yalvarıyoruz: Tanrı’yla barışın” 1 PASKALYA HAZIRLIK DEVRESİ Sevgili arkadaşlar, iman hayatımızda en önemli dönemlerden birini başlamak üzereyiz. Bu devre, Vaftiz ve tövbenin hatırlanması aracılığıyla Paskalya’ya hazırlık amacını taşır. Paskalya’ya Hazırlık Devresi, Kül Çarşambası litürjisi ile başlar ve Rabbin Istırabı ve Dirilişinin kutlandığı Paskalya Bayramına giriş yapan Kutsal Perşembe “Rabbin Son Akşam Yemeği” Ayini ile son bulur. Kutsal Hafta’nın Son Üç Günü, “Rabbin Son Akşam Yemeği” olan Kutsal Perşembe; Istırabının, Ölümünün ve Gömülmesinin anıldığı Kutsal Cuma ve litürjinin kutlanmadığı tek gün olan Kutsal Cumartesi’dir ki, o gün İsa mezardadır ve gece vakti görkemli Arife Ayini başlar. Bu dönemin başlangıcından, Paskalya Arife Ayini’ne kadar Alleluya ezgisi söylenmez. Aynı zamanda “Gloria” ilahisi de söylenmez ve tüm dönem boyunca Rahibin elbisesi mor rengi olacak. Bu dönem kırk gün sürer: Temel özelliği, tüm topluluğun ve bireylerin kırk gün boyunca tövbeye yanaşmasıdır. Bu kırk günün belirlenmesinde, Kutsal Kitap’ta yer alan kırk sayısı büyük önem ihtiva etmiştir (Mesih İsa’nın çölde geçirdiği kırk gün; İsraillilerin çölde geçirdiği kırk yıl; Musa’nın Sina Dağı’nda geçirmiş olduğu kırk gün). KÖKENİ VE TARİHİ • Kilise yaşamının ilk üç yüzyılında, Paskalya kutlaması, bir hazırlık aşamasına tabi değildi. Hristiyan topluluğu, şehitlik tanıklığına varacak kadar Hristiyan görevini öylesine yoğun yaşıyordu ki, zaten Vaftiz ile meydana gelen imanda dönüşümü yenilemek için herhangi bir zaman döngüsüne ihtiyaç hissetmiyordu. IV. yüzyılda, yegâne oruç haftası, Paskalya’dan hemen önceki hafta idi. • Paskalya’dan kırk gün önce günahkârları topluma açık tövbe törenlerine yazdırma geleneği, Paskalya’dan önceki VI. Pazar’a denk gelen “kırk günlük” (=Paskalya Hazırlık Devresi) bir hazırlığın doğmasına yol açtı. Sonrasında, tövbe törenlerine artık Pazar günlerinde kutlanmamaya başlamasıyla da, bu tören, bir önceki Çarşamba gününe sabitlendi. Öyle ki her Çarşamba oruç günüydü. Bu şekilde “Kül Çarşambası” doğmuş oldu. • Paskalya Hazırlık Devresi’nin gelişmesinde, her şeyden önce Paskalya’ya hazırlıkta oruç uygulaması katkı sağlamıştır; ardından tövbe-günahların itirafı kuralı ve son olarak da, Paskalya gecesi vaftiz edilecek olan katekümenlerin buna hazırlanması rol oynamıştır. VAFTİZ VE GÜNAHLARIN İTİRAFI BOYUTU Mesih, bizleri kendi Paskalya Gizemine dâhil ederek, bizi kökten değiştirdi, yani imanda dönüştürdü. Kilise, tek bir Vaftizde ve günahların affedilmesi çerçevesinde imanını ikrar eder. Tövbe, Hristiyan anlamda, günahların bağışlanması için vaftiz gerçeği üzerine kuruludur ve akabinde günaha tekrar düşenler için Barışma Gizeminde yeniden ele alınır ve pişmanlığın anlamlı bir işaretidir. Bu litürjik dönem, yalnızca katekümenleri Vaftize hazırlamakla kalmaz; aynı zamanda, Kilise’nin ve bireylerin de derin bir imanda dönüş aracılığıyla, bu gizemi daha fazla yaşamaya çağrıldığı vesilesidir. Böylece Vaftiz ve Tövbe, Paskalya Hazırlık Devresine özgü gizemlerdir. 2 KİLİSE BOYUTU Paskalya Hazırlık Devresi, Güveyi olan Mesih tarafından kendisini arınmaya bıraksın diye, tüm Kilise’nin davet edildiği büyük çağrı zamanıdır. Tövbe, yalnızca Allah ile barışmak değil, günah yüzünden hep zarar görmüş kardeşlerle de her zaman uzlaşmak gibi bir etkiye sahiptir. Paskalya Hazırlık Devresi tövbesi, yalnızca içsel ve kişisel değil, dışsal ve toplumsal da olmalıdır. RUHSALLIK Paskalya Hazırlık Devresi, gerçek “Mesih’in şakirdi” olmanın yeniden keşfedilmesinin ve derinleştirilmesinin “uygun zamanı” olmuştur. Paskalya Hazırlık Devresinin ruhsallığı, Allah’ın Sözü’nün daha dikkatli ve daha uzun dinlenilmesini gerektirir, çünkü kişisel günahlarının tanınması için aydınlatan bu Söz’dür. Vicdan yoklaması, bir Hristiyan için kendi üzerine odaklanmak değil, kurtuluş Sözü’ne açılmak ve İncil ile kendini mukayese etmektir. TÖVBE İŞLERİ Paskalya Hazırlık Devresinin tövbe-oruç işlerinin, onların gizemsel belirtilerdeki, yani etkili işaretlerdeki, değerlerinin bilincinde olmakla yerine getirilmesi gerekir. • Oruç: Kül Çarşambası ve Kutsal Cuma tam oruç ve cuma günleri et yememe perhizi ile sınırlandırılmış olsa da, bu işaret ile içsel tövbe arasındaki samimi ilişkiyi ifade eder. Eğer günahtan uzak kalmaya çalışılmazsa, yemeklerden mahrum kalmanın bir faydası olmaz. Bu sayede Hristiyan, Allah’ın girişimine hep daha fazla yer vermek adına, tövbe işleri aracılığıyla günaha karşı yorucu mücadeleyi kabul etmiş olur. • Dua: Paskalya Hazırlık Devresi, Allah’a hep daha fazla yer vermek için, sıkı sıkıya tövbeye bağlı olan, sürekli ve hep daha yoğun yapılan bir dua zamanıdır. Böylesine yoğun bir Hristiyan duası, kişisel tasarılar için güvence olması amacıyla Allah’ı elde etme girişimi olamaz; aksine onun iradesine tam elverişliliktir. Tüm Kilise’nin, dua eden ve bu şekilde tövbeye katılan bir topluluk olduğunu göstermesi için, dua aynı zamanda topluca yapılmalıdır. Son olarak duanın, günahkârların dönmesini sağlamak için yapıldığını da unutmamak gerekir. • İyilik: Paskalya Hazırlık Devresi, kardeşlere yönelik hayır işlerinde daha yoğun olma zamanıdır. Kardeş sevgisine dönüş olmadığı takdirde, Allah’a gerçek bir imanda dönüş de yoktur. Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Göklerin Egemenliği onlarındır. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı'yı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara! Onlara Tanrı oğulları denecek. 3 Episkopos’un Oruç Dönemi Mektubu Her yıl gibi, Papa bu yıl da dünyadaki tüm Hristiyanlara – yani her birimize!– Oruç Dönemini en verimli bir şekilde yaşamak için bir bildiri iletmiştir. Oruç Dönemi neden gereklidir? Çünkü Paskalya Gizemini bir lütuf olarak yaşamak kolay değil. Genellikle Paskalya kutlaması hayatımızda bir değişiklik yaratmaz, derin bir mutluluk vermez ve Kutsal hafta törenleri geçtiği zaman her şey eski haline döner. “İsa Dirildi!” demek yeterli değil. Gerçekten de İnciller dirilişi yerine İsa’nın ıstırapları ve ölümünden daha fazla bahseder. İsa’nın Paskalya’sı, insanın günahlarını gözler önüne seren ve İsa’nın onu ne şekilde yendiğini gösteren bir Sevgi gizemidir. Onun yolu haçtan ve yenilgiden, hatta ölümden geçer: bizler için bunu anlamak zordur. Çünkü Tanrı’nın yolları ve kötülükle yüzleşmesi bizimkilerden çok farklıdır (Yeşaya 55,8). Bu nedenle Papa, Paskalya sevincini daha derin yaşamak için paskalya hazırlık devresi yolculuğuna başlamamıza yardımcı olmaktadır. Bu, işitme, düşünme ve yaşam şeklimizde değişiklik gerektiren bir yolculuktur. “Tövbe edip Tanrı’ya dönmekle” sonuçlanmalıdır. Papa, Oruç döneminde üç yolun uygulanması gerektiğini söylemektedir: oruç tutmak, dua etmek ve sadaka vermek. “Ama hepsinin temelinde Allah’ın sözü bulunmaktadır, bu süre içerisinde o sözü daha gayretli bir şekilde dinlemeye ve meditasyon yapmaya davetliyiz”. Papa, iyi bilinen Zengin adam ve dilenci Lazar’ın benzetmesini bizlere sunmaktadır. (Luka 16,19-31). Altta benimde bir kaç düşüncemi eklediğim benzetmenin bazı önemli noktaları sunulmuştur: Ilk olarak, zavallı birinin hayatı detaylıca anlatılmıştır: umutsuz bir durumda olan, kendini kurtaracak gücü olmayan, zengin adamın kapısında yaşamını sürdüren ve masasından düşen kırıntılarla beslenen, tüm vücudu köpeklerin yaladığı yaralarla dolu biri. Resim çok kasvetli, aşağlanmış ve ezilmiş bir insan. Onun ismi “Allah yardım eder” anlamına gelen Lazar’dır; ama Allah hiçbir şekilde ona yardım etmemekte! O zaman adam için imanı ciddi bir şekilde sınanan bir insan diyebiliriz. Sanki Allah zenginin tarafını tutuyor ve onu lutuflarıyla donatıyor gibi görünmektedir! Eski ve yeni mentaliteye göre parası olan kişiler, Allah tarafından ödüllendirilmiş olarak kabul edilirler. Fakat gerçek farklıdır: “Para, diğer kişilerle dayanışma içinde iyilik yapmak için kullanılan bir araçtır” diyor Papa; eğer para sadece kendimiz ve ailemiz için kullanılırsa bizi köleleştirir ve barışı engeller. “Paraya bağlılığın meyveside bir çeşit körlüktür. Zengin adam, aç olan zavallıyı, aşağlanmaktan ezilen, yaralarla dolu insanı görmemektedir.” İncil para aşkını kınamakta çok nettir: “Hiç 4 kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı`ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz,” demektedir İsa (Matta 6,24). Zenginin adı belirtilmemiştir: belki Luka herbirimizden kendi adımızı oraya koymamızı istemiştir! Ölüm nihayet gerçeği ortaya çıkartır: Lazar Tanrı tarafından kutsanmıştır, zengin ise Allah’tan uzakta acı çekmektedir. Ama zengin aynı şekilde yaşamakta ısrarlıdır, ve şimdi de Lazar’dan kölesiymiş gibi kendisine su getirmesini ister: tamamen kendi ve ihtiyaçları üzerine odaklı bir adam! Özellikle zengin gerçek günahını gösterir: Kibir, Son sözü söyleme isteği, herşeyi bildiğine inanma. Hayatta iken gerçek zenginliğin para olduğuna inanıyordu ve Allah’ın yasasını, fakirleri düşünmüyordu. Öldüğü zaman ise, hala İbrahim’e (yani Allah’a) kardeşlerine nasıl davranması gerektiğini öğretmek istiyor: İbrahim’den – yine kölesi olarak gördüğü – Lazar’ı kardeşlerini uyarması için göndermesini ister. Ama İbrahim: “onların Musa ve peygamberleri (yani Kutsal Kitaplar) var; onları dinlesinler” diye yanıt verir. İbrahim’e tekrardan öğretmek ister gibi “Hayır, İbrahim baba! Ancak ölüler arasından biri onlara giderse, tövbe ederler” der. İbrahim ona daha güçlü ve net bir sesle “Eğer Musa ile peygamberleri dinlemezlerse, ölüler arasından biri dirilse bile ikna olmazlar” diye yanıt verir. Kişisel meditasyon için bir kaç soru: Ayrıcalıklı olduğumun farkındamıyım? Dünyadaki pek çok yoksul insanın dramını “görüyormuyum?” Günlük hayatımda Allah’ın Sözünü dinlemeye ne kadar önem veriyorum? Kutsal Kitabın, Azizlerin hayat örneklerinin, Papa’nın... beni eğitmelerine isteklimiyim? Her zaman kendimi kurtaracak yanıtlarım varmı yoksa İncilin yönlendirmesine izin veriyor muyum? Eğer bir mucize görsem imanım daha kuvvetli olurdu diye düşünüyormuyum? İsa’yı eti ve kemiğiyle diri olarak görsem daha iyi bir hıristiyan olur muydum? Eğer öyleyse, benzetmedeki zengin benim! İsa’yı görmeyi mi bekliyorum yoksa bugünden itibaren İncille dua ederek Matta 25,31-46 nın öğrettiği gibi yoksullarda İsa’yı görmeye çalışacak mıyım? 5 Merhamet işleri TUTUKLULARI ZİYARET ETMEK "Rab’bin Ruhu benim üzerimdedir. Çünkü O beni, Müjde’yi yoksullara iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak için, Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için beni gönderdi." (İşaya 61,1-2) "Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir". (Luka 4,18-21) TUTUKLULAR VE SUÇ: HERKESİN SAYGINLIĞINI KIRAN BİR SORUN birlikte olmak da bundan daha aşağı kalır bir iş değildir. Bir kardinal, cezaevini ziyaret ederken kamuoyunu sarsan bir açıklamada bulundu: "Sizin işlediğiniz ve tutuklanmanıza neden olan hatadan biraz da biz suçluyuz". Yargılayıp suçlamak çok kolaydır, kanunu çiğneyip şiddetle davranan kişiye ciddi cezalar ve örnekler vermek de kolaydır. Ancak suça, her türlü düzensizliğe karşı mücadele etmek herkesi ilgilendiren ve kimsenin kaçınamayacağı bir Ödevdir. İyi giyim, ahlak, vatandaşlar arasında huzur, dürüstlük kendiliğinden var olan iyi olaylar değildir: onu sağlayıp savunmak için hep birlikte çalışmamız gerekir. Toplumun hakettiği ölçüde dürüst kişiye, hakettiği ölçüde de suçlu kişiye sahip olduğu ilkesi artık sabitleşmiş bir gerçektir. Torino hapishanelerindeki sorumlu rahip Aziz Giuseppe Cafasso, bir gün tutukluların yanında bulunma görevi deneyimini tattırmak için genç rahip Giovanni Bosko’yu kendisiyle tutukevine götürür. Don Cafasso’da, bu zavallılara gerçeği gösterip onları imana dönmeye yönelten özel bir bağış vardı; Don Bosko’da da başka bir bağış vardı. Tutukluların arasında birçok genç olduğunu görünce kendi kendine sordu: "Başka gençlerin de sonunun parmaklıkların arkası olmaması için ne yapabilirim?" Bu iki sorun günümüzde de geçerlidir: tutuklular için ne yapmak gerekir ve özellikle başkalarının da parmaklıkların arkasına gitmemesi için ne yapmak gerekir. Tutuklularla sevgi ve iletişim bağı kurmak bir hayır işidir, ancak riskli durumda olanlarla, özellikle de gençlerle, TUTUKLULARA NASIL YAKLAŞMAK GEREKİR? İsa Mesih’in "tutukluydum ve beni ziyaret ettiniz" ifadesini uygulamak ve parmaklıkların arkasında yaşayanlara yaklaşmak çok zordur! Ancak bu, dışarıdaki kişinin içerdekini düşünmemesi için bir bahane değildir. Yasalara uygun olarak ve uygun emniyet koşullarıyla tutuklularla iletişim kuran gruplar ve kuruluşlar vardır; kendinde bu hayır işi için arzu ve eğilim duyan kişi bu kuruluşlardan biriyle bağlantı kurabilir; bazı zamanlarda, tııtukluları ziyaret etmeden de, onlara somut dostluk ve yardım hareketleri ulaştırılabilir. Bazı durumlarda (ki bu durumlar güvenlik açısından denetlenmektedir) kimi tutuklularla yazışmaya başlanabilir; özellikle kadınların buna ihtiyacı vardır, çünkü onların ruhsal durumları toplumdan ayrı olma ve etkinsizleşmeden, erkeklere göre, daha çok etkilenir. Sivil toplum, tutuklama yoluyla, insanları suçluluğun tehlikelerinden korumayı amaçlamaktadır; ancak hata yapmış kişiyi yeniden eğitmek için bu pek etkili değildir; sivil toplumun değerleri yoktur, 6 verdiği mesajlar vardır. Hıristiyanlardaki gerçek ve lütuf zenginliği, en zorlu günahkara bile kendini toparlamayı kabul edip arzulamasına neden olacak bir güven verebilir. Bu ödev çok değerli ve acildir. Bunun için, tutukevlerinde öğretmen olarak çalışanlar da yalnızca bilgi aktarımıyla yetinmemelidirler; insan varlığının temel değerlerini kazanmaya da yardım etmelidirler ve bunu yapmak için, yalnızca sevmek yeter: derin olarak ve çıkarsız sevmek. Tutuklu olan kişiye gösterilen dikkatin, herkesi ilgilendiren bir başka yönü vardır: özgürlükten yoksun kalmış insanların sorunlarıyla gerçekten ilgilenmek; eğer hepimiz, ruhsal olarak, bu soruna titizlik gösterirsek, çok şey değişebilir; tutukluların moralini en çok bozan şey, kimsenin yargılamak dışında, onları düşünmemesidir... Geçen yüzyılda, bir Dominiken rahibi P. Lataste, kadın tutuklularla üç günlük bir dua günü yapmak için bir cezaevine davet edildi. Yaklaşımı çok İncilseldi; bu kadınlara, vicdanlarında, suçluluklarının başlangıç noktasına bakmaya gitmeyi önerdi: "sizi buraya getiren son hareket değil, vicdanınıza karşı gitmeye başladığınız ilk hareket vicdanınızın üzerine çöküyor". Ardından, Allah tarafından sevildiklerini ve bağışlandıklarını hissedip masum bir şekilde geri dönmelerine yardım etti. Bunun etkisi şaşkınlık vericiydi: P. Lataste’yle tek irk sohbet ederek kalplerini açtılar ve Dominiken rahip onların durumlarım daha iyi anladı. Son gece sürekli Efkaristiyaya tapınma yapıldı ve birkaç tutuklu cezaevinden çıktıktan sonra yeniden kapanacaklarını, ancak bunun özgürce seçilmiş kapalı manastır ortamı olacağını söylediler. Bu deneyimden sonra, "Beytanya" adında dini bir cemaat ortaya çıktı. Bu cemaatte yoğun hıristiyan yaşamından gelen rahibeler ve fuhuş ya da cezaevinden gelen rahibeler birarada bulunuyorlardı: güzel olan tarafı, hiçbir rahibenin diğer rahibelerin geçmişini bilmemesiydi. İsa’nın şifa vermeye geldiği yerde artık geçmiş yoktur, yalnızca şimdiki . .iman vardır: Sevgi ve Neşe Zamanı! SUÇU VE HAPSİ NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ? Bu hayır işinin özü, gençlere özellikle güven olabileceklerine ikna olurlar ve öyle olmayı ve şefkat ortamı sağlamaktır; çünkü suç; isterler. kimsenin kendisinden haberi olmadığını düşünen, Çıkarsız, sahiplenmeden, amaç gütmeden, takdir edilmeyen, küçük düşürülen ve dışlanan içten bir sevgiyle gençlere yaklaşılırsa; onlara kişi için bir sığmakta-. yaşam ve iyilik hakkında güven verip onların Don Bosko’nun Önleyici Sistem’i gençleri özgürce Rab’be yönelmeleri sağlanabilir. Risk ve yalnızca suç işleme eğiliminden uzaklaştıran bir suç durumlarında, onlara kendilerini düzeltme tarz değil bundan çok daha fazlasıdır! Gençleri gücü verilebilir. bu durumlardan uzak tutmanın yeterli olacağını Örnek olarak, uyuşturucu bağımlılığıyla düşünmek sık düşülen bir hatayı gösterir: tüm uğraşan herkes; bu kötü alışkanlıkla mücadele gençlerin doğal olarak kötüye eğilimli olduklarım etmenin hafif uyuşturucuyla değil, onların düşünme hatası. kalplerinin üzerinde sevgi dolu ince bir eylemle Melekliğin saflık olduğu konusunda mümkün olabileceği konusunda hemfikirdir. hemfikiriz: herbirimiz asli günahın sonuçlarını Sevildiklerini hissedince, sevecekler; takdir kendimizde taşıyoruz. Ancak herbirimiz içimizde edildiklerini hissedince kendilerini takdir Allah’ın suretini ve benzerliğini özel olarak edebilecekler ve böylece dürüst bir hayata taşıyoruz! Gençlerle yalnızca kötülüğü yöneleceklerdir; kabul edildiklerini hissedince, engelleyen bir eylemde bulunmak doğru değildir. diğerlerini, tüm toplumu kabul etme ihtiyacını Allah’ın kalplerine yerleştirdiği iyilik üzerinde duyacaklardır. Sonuçta... her kötülüğe ve her duruma karşı durup bu deneyimin üzerine hıristiyan hayatı binasını kurmak daha önemli, gerekli ve daha etkili olan ilaç her zaman tanrısal sevgi doğrudur. Hıristiyanlar için, gençleri sevmek, buyruğudur - gerçek sevgi, hayatım vermeye onların içlerinde taşıdıkları tüm iyilikleri takdir götüren sevgi buyruğu ve bu, her iyiliğin de edip değerlendirmektir; bizim gösterdiğimiz kaynağıdır. örnek sayesinde onlar daha dürüst, iyi, cömert 7 Çocuklar için 10 emir Ne yapmalıyım? ŞABAT GÜNÜ’NÜ KUTSAL SAYARAK HATIRLA Üçüncü emir şöyle der: “Şabat Günü’nü kutsal sayarak hatırla” (Çıkış 20,8). İsa da şöyle eklemektedir: “Eğer siz, ‘Ben kurban değil, merhamet isterim’ sözünün anlamını bilseydiniz, suçsuz kişileri yargılamazdınız. Çünkü İnsanoğlu Şabat Günü’nün de Rabbi’dir” (Mat 12,7-8). Bayramsız ve dinlenmeye adanmış günler olmadan; ailenin yanında bulunmadan veya akraba ve arkadaşların ziyareti eksikliğinde hayatımızın nasıl olacağını hayal etmeyi deneyelim! Bayramsız bir insan, zahmet içinde ve umutsuzluğa kapalı olacaktır. Özellikle de en fakirler, daha iyi bir gelecek ümidi olmadan her gün çalışmaya mecbur kalacaklardır, çünkü zenginler, zayıfları ve en fakirleri hiç durmadan çalışmaya zorlamaktadırlar. Bayram, insan için Allah’ın büyük bir armağanıdır. Allah’ın kendisi yedinci günde dinlenmiştir, nitekim Allah’ın suretini yansıtan insan, aynısını yapmaya çağrılmıştır ve bu nedenle herkes de gündelik faaliyetlerinden doğru bir şekilde dinlenebilmesinin keyfini yaşayabilmesi için özen göstermelidir. Bayram, iş köleliğine ve paraya tapılmasına karşı bir protestodur. Bayram ile ilgili olarak, Eski Antlaşma’dan, Yasa’nın Tekrarı Kitabı’nı okumaya çalışalım (5,12-15). Ardından da İncil’in söylediklerine göz atalım. İsa, dinlenme gününün nasıl yaşanması gerektiğini bize açıklamaktadır. İncil bize İsa’nın Şabat gününün antik yasasını ihlal ettiğine dair suçlandığı sayısız durumları aktarılmaktadır. İsa ise kendisini suçlayanlara şöyle karşılık vermektedir: “İnsan, Şabat Günü için değil, Şabat Günü insan için yaratıldı” (Mk. 2,27), yani insanın, (o gün herhangi bir faaliyet yapılmamasını buyuran) Şabat yasasının kölesi haline gelmemesi gerekir: Dolayısıyla yasanın tam aksine, bayram, insanı daha özgür 8 kılmak üzere, Allah tarafından yaratılmıştır. Bu nedenle, İsa şöyle devam etmektedir: “Kutsal Yasa’ya göre Şabat günü kötülük yapmak yerine, iyilik yapmak; öldürmek yerine, can kurtarmak daha doğru değil midir?” (Mk. 3,4). Peki, İsa Şabat Günü’nü (yani bayramı) nasıl kutluyordu? İncil’den biliyoruz ki, İsa tam da o bayram gününde (Şabat=Cumartesi) en anlamlı mucizeleri gerçekleştirmiştir: Beli bükük bir kadını iyileştirmiştir (Luk 13,10-17) Eli sakat bir adamı iyileştirmiştir (Mat 12,9-14) Doğuştan kör olan bir adama görme yeteneği vermiştir (Yu 9,1-41) O halde, günü kutsal kılmak demek, insanlara sevinç, güç ve güven vermek demektir. Bu nedenle, bayramın, işten arta kalan yalnızca bir dinlenme günü olmaktan çıkarılarak, Allah’a yönelik minnettarlığa büyük bir önemin verileceği bir güne dönüştürülmesi gerekir. Neden biz Hristiyanlar, Pazar gününü bir bayram günü olarak kutluyoruz? Çünkü Allah, yarattığı tüm en büyük ve en kutsal şeyleri bu günde oluşturmuştur: Dünyanın yaratılışının başlangıcı, Oğlu İsa’nın dirilişi, Pentekost bayramında Kutsal Ruh’un havarilerin üzerine inmesi. Bunun için Pazar kadar başka hiçbir gün, bir Hristiyan için aynı şekilde kutsal değildir. Pazar günü bizler, İsa dirildiği ve aramızda yaşadığı için O’nun onuruna bayram kutlamaktayız. Cumartesi’den sonra gelen her Pazar günü, olağanüstü bir olayın gerçekleşmiş olduğu gündür: Dünya tarihinde ilk defa, bir insan, bir daha ölmemek üzere ölümden dirilmiştir. O gün, tüm Hristiyanlar için en önemli gün haline gelmiştir: RAB İSA’NIN PASKALYA’SIDIR. İsa, ölümden dirilen ilk insan olmuştur ve her zaman yaşayacaktır, fakat tek değildir: İsa gibi, O’na iman eden kim varsa, dirilecek ve daima yaşayacaktır. HATIRLA: Hristiyan’ın günlük hayatı, bir haç işareti ile başlıyorsa, aynı şekilde yeni hafta da Kutsal Pazar Ayini ile başlar. Kalbimi açıyorum… Bayram günlerinde faal olarak Ayin’e katılıyor muyum? Allah’ın Sözü’nü dikkatle dinlemeye ve onu anlamaya gayret ederek, sonrasında tüm hafta boyunca onu uygulamaya çalışıyor muyum? Benim için Pazar günü, gerçekten Rabbin günü müdür? Yoksa diğer günler gibi olağan bir iş günü müdür? Mecburi olmayan işleri yapmaktan kaçınarak, aileme ve yardıma muhtaç olan insanlara zaman ayırıyor muyum? 9 Meryem Ana Meryem şöyle dedi: Canım Rabbi yüceltir, ruhum Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar. ‘Meryem de şöyle dedi: Canım Rabbi ulular; ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar" (Luka 1,46). Şunu der Rab beni öylesine büyük ve öylesine inanılmaz bir armağan ile yüceltti ki, hiçbir dil ile bunu açıklayabilmek olası değildir. Yürek ancak derinliğinde zorlanarak anlayabilir. Bu yüzden ruhumun tüm güçleri ile bir teşekkür ilahisini söylüyorum ve yaşadığım, duyduğum ve anladığım her şeyle kendimi Allah’ın sonsuz yüceliğini gözlemeye veriyorum. Çünkü ruhum, kucağımın geçici bir imtiyazla üretken yapan İsa’nın yani Kurtarıcı’nın sonsuz tanrısallığı ile coşuyor. "Çünkü güçlü Olan, benim için büyük işler yaptı. O’nun adı kutsaldır" (Luka 1, 49). "Canım Rabbi ulular" denildiği ilahinin başlangıcını düşünün. Gerçekten onun için Rabbin büyük işler yapmaya layık gördüğü bu ruh, uygun övgülerle yüceltilebilir. Aynı söze ve aynı kurtuluş niyetine katılanları yüreklendirebilir: "Benimle birlikte Rabbi yüceltin, hep beraber onun adını kutlayalım" (Mezmur 33,4). Tanıdığı Rabbi elinden geldiği kadar, yüceltmeyen ve adını kutsamayan, "Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacaktır" (Matta 5,19). Onun adına kutsal denilir. Çünkü özel gücünün görkemi ile her yaratığı aşıyor ve yapmış olduğu her şeyin çok ötesindedir. "Merhamet etmeyi unutmayarak, kulu İsrail’in yardımına yetişti" (Luka 1,54). Doğru olarak "kulu İsrail" diyor, yani alçakgönüllü ve itaat eden. Çünkü Hoşea’nın dediği gibi: İsrail benim uşağımdır, ben de onu sevdim" (Hoşea 11,1). Nitekim, alçakgönüllü olmaya yanaşmayan kesinlikle kurtarılamaz. Ne de Peygamberle birlikte: "İşte Allah benim yardımcımdır. Rab benim tek gücümdür" (Mezmur 53,6) diyemez; ya da "Kim kendini bir çocuk gibi alçaltırsa, Göklerin Egemenliğinde en büyük odur" (Matta 16,4). "Atalarımıza, İbrahim’e ve onun soyuna sonsuza dek söz verdiği gibi’ (Lk. 1, 55). Burada söz konusu olan İbrahim’in bedensel değil, tinsel soyudur; yani dahil olanlar salt bedenen üretilenler değil, ister sünnetli ister sünnetsiz, onun inancının izlerini sürerler. İbrahim de sünnetli olmadığında inandı ve böylece aklanmıştı. Kurtarıcının gelişi için İbrahim’e ve soyuna, yani söz verilenlerin çocuklarına söz verildi ve onlara: "Eğer Mesih’e aitseniz, o zaman İbrahim’in soyundansınız, vaade göre de mirasçılarsınız" (Gal. 3, 29) denildi. Buna da dikkat edilmeli ki anneler, Rabbin Annesi ve Yahya’nın annesi, çocuklarının doğumunu kehanetle öngörüyorlar. Bu da iyidir. Çünkü nasıl ki günah bir kadından başlamışsa, yararlar da bir kadından başlıyor. Nasıl ki dünya bir kadının aldatışı ile ölümü tanıdıysa, aynı şekilde yarışırcasına kehanetlerde bulunan iki kadının sayesinde yaşama kavuşsun. 10 TANRI VE KADIN Üçüncü sayfa haberlerini okumak bana zor gelir. İnsanın insana yaptığı zulmün haberidir onlar. Ölüm, cinayet, kazalar, dövülmeler, yaralanmalar, gasplar, hırsızlıklar. Dünyada aklınıza gelebilecek hatta gelmeyecek bir çok kötülüğün var olduğunun ispatıdır üçüncü sayfa haberleri. Kadınların gördüğü işkenceyi de işte bu üçüncü sayfa haberlerinden anlayabilirsiniz. Erkek doğuramadığı için kocasının sıcak su döküp yaktığı bir kadın, bir başka gün namusundan sadece şüphelendikleri için taşlanarak öldürülen bir kadıncağız daha ve dayak yiyen yüzlerce kadın. Haklı ya da haksız sebeplerden şiddet görmüş kadınlar. Dövülmeleri için küçük bir sebep yeter. Çünkü erkeğin onun üzerinde yetkisi vardır. Döver de sever de.... Peki bu kadar kadın hakları var da bu kadınların hakkı neden yok? Aslında bu gerçek sadece erkeğin kadına uyguladığı şiddet değildir. İnsanın güçlü olanın zayıfı ezmeye meyilli olan günahlı tarafının bir göstergesidir. Büyük kardeş küçüğünü ezer, anne baba çocuklarını ezer, patron işçiyi, erkek kadını ezer. Eğer kadın erkekten daha güçlü olaydı (hem maddi hem de fiziksel bakımdan) ben eminim ki kadınlar da erkekleri dövebilir, baskı altında tutabilirdi. Ve bazen bunun örneklerini çok ender de olsa görebiliyoruz. Bu sorun sadece erkek kadın değil insan olmanın getirdiği bir sorundur. Sorunun çaresi var mıdır? Bu güne kadar yapılanlar bu baskıların ya da eşitsizliğin sonunu getirmiş midir? Cevap Hayırdır. Peki ezilenlerin hakkını kim savunacak kim bizi anlayacak şefkat gösterecek, eşimizi ya da babamızı ağabeyimizi ya da patronumuzun fikrini değiştirecek? Bu böyle mi gelmiş böyle mi gidecek? Toplumlara baktığımızda özellikle kadınlara yapılan istismarın kaynağını “din” olarak görebiliriz. Bu din sadece ilahi dinler değil, çok tanrılı dinlerde kadını istismar etmiş yanlış amaçlar için kullanmıştır. Kadın şunu yapmaz, böyle yürümez bunu giymez, onu takmaz... Böyle kuralların amacı nedir ya da bu kurallar sadece kadın için midir? İnançların getirdiği düzeni güçlü taraf ne yazık ki zayıf tarafı ezmek için bir araç olarak kullanma fırsatını kaçırmamış. Tanrı gerçekten böyle mi istiyor? Güçlünün zayıfı ezdiği hor gördüğü bir dünya mı Tanrı’nın arzuladığı? Hatta en sonunda şöyle bile düşünebilirsiniz; Tanrı beni düşünüyor mu? Bana değer veriyor mu? Kadınların Tanrı’nın gözünde bir değeri var mı? İnsanların yaptıkları ile Tanrı’yı değerlendirmek yanlıştır. İnsan günahı 11 Tanrı’nın iyiliğini ve kutsallığını göstermez. Tanrı bizi seviyor. İnsanlar her ne kadar O’nun sözlerini her devirde suiistimal etseler de O yine de bizi seviyor. Ne yazık ki insan elinde bulundurduğu gücü kendi çıkarı için kullanmaya bayılır. Özellikle de insanın ruhsal inançlarını töre ve gelenek haline getirip baskı aracı yapmışlardır. Ya da insanları bedensel olarak kötü şekillerde kullanmışlardır. Örneğin başka bir putperest inançta kadınları tapınaklarda fahişe olarak kullanmaktan çekinmemişlerdir. Tarih sayfalarında bu tür şeylere her satırda rastlayabilirsiniz. Yukarıda Tanrı’nın bize olan sevgisinden kısa da olsa bahsettik. Acı içindeki, haksızlığa uğramış bir kişi için sevgiden bahsetmek biraz acı veriyor. Çünkü acı çektikçe Tanrı’nın varlığından ya şüphe duyuyor ya da O’na daha çok bağlanıyor. Bizim için Tanrı’nın Sözü olan ve Tanrı’yı tek gerçekten tanıyabileceğimiz kaynak olan Kutsal Kitap’tan biraz biz kadınlar hakkında ne söyleniyor bakmak istiyorum. Eski Antlaşma dediğimiz Tevrat ve Zeburdan incelemeye başlayalım. Gelecek sayımızda İncil’den İsa Mesih’in sözlerine ve İncil’in kadınlar için düşüncelerine bakacağız. (devam edecek) Birinci Yüzyılın Kiliseleri İncil’de bahsi geçen bölümler: Vahiy 3,7-13. Filadelfya şehri M.O. 150 senelerinde Bergama krallarından 2. Attalus tarafından kurulmuştur. Romalılar Attalus’u kendi kardeşi Eumenes’e karşı kışkırtmaya çalışsalar da, Attalus kardeşine sadık kalır ve bö ylece kendisine “Filadelfus” lakabı takılır (yani: “Kardeşini seven”). Bu şekilde “kardeş sevgisi” anlamına gelen Filadelfya şehri ortaya çıkar.LidyaveFrigyaillerininkü ltü rmerkeziolmasıdü şü ncesiylekurulanşehir,dö rtyol vazifesi gö rü p başlangıçtan beri ö nemli bir Yahudi kolonisi barındırmıştır. Filadelfiya’daki imanlılar sayıca azlardı fakat heveslilerdi. Bu hareketlilik tepkisiz kalmamışvekısabirmü ddetsonraö zellikleşehirdeyaşayanYahudilertarafındanzulü m gö rmeyebaşlamışlar.birçokengellekarşıkarşıyagelmişlerdi.Rab,insangö zü ylegü çsü z gö rü nen bu kiliseye hiç kimsenin kapatamayacağ ı açık bir kapı vaat ediyor (3:8), yani mü jdeyi yaymak için sayısız ortam ve fırsat… Sıkıntılı gü nlerinde sabır ve ö zveri sergilediklerindenö tü rü takdirediliyorlarveRabhaklarındahiçşikayettebulunmuyor. Bukiliseyeikiödülvaatediliyor:Gelecektegerçekleşecekolandenenmesaatindenmuaf olacaklar yani İsa’nın ikinci gelişiyle beraber gelecek olan sıkıntılı dönemi tecrübe etmeyecekler ve Rab onları kendi tapınağında veya hizmetinde sarsılmaz bir sütun yapacaktır. Kaynak: www.inciltarihi.com 12 Gençler için Dini muhabbetler Baba Tanrı’ya inanıyorum Tek Tanrı’ya mı yoksa üç Tanrı’ya mı inanıyoruz? Üç uknumlu tek Tanrı’ya inanıyoruz: KUTSAL ÜÇLÜBİRLİK. “Tanrı yalnızlık değil, mükemmel birliktir.” Hristiyanlar üç ayrı Tanrı’ya değil, kendisini üç uknumla tanıtan tek Tanrı’ya tapınırlar. Tanrı’nın üçlübirlik olduğu İsa Mesih’ten öğrendik: Oğul olan İsa Göklerdeki Baba’sından bahseder: “Ben ve Baba biriz” (Yu. 10, 30). Baba’ya dua eder ve bizlere Baba ve Oğul’un sevgisi olan Kutsal Ruh’u armağan eder. Bu nedenle “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına” (Mt 28,19) vaftiz oluruz. Tanrı’nın Üçlübirlik oluşu mantıki şekilde anlaşılabilir mi? Hayır. Tanrı’nın Üçlübir oluşu bir gizemdir. Sadece İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’nın Üçlübirliği hakkında bilgimiz vardır. Tanrı’nın Üçlübir oluşu mantıkın araçlarıyla anlaşılamaz. Ancak Tanrı’nın İsa Mesih’teki Vahiyini kabul ettikleri zaman bu gizemin mantıklı oluşunu anlarlar. Tanrı yalnız olsaydı ezelden beri sevemezdi. İsa tarafından aydınlanılmış olarak Eski Ahit’te (bkz. Yar. 1,2; 18, 2; 2 Sam 23, 2), evet hatta bütün yaradılışta Tanrı’nın Üçlübirliğinin izlerini buluruz. Tanrı neden Baba’dır? Tanrı’yı Yaradan olduğu ve yarattıklarını sevgiyle kabul ettiği için Baba olarak onurlandırırız. Bunun da ötesinde Tanrıoğlu İsa, O’nun Babası kendi Babamız olarak görmemizi ve O’na Babamız olarak hitap etmemizi öğretti. Hristiyanlık öncesi değişik Dinler Tanrı’ya “Baba” olarak hitap etmeyi biliyorlardı. İsa’dan önce de İsrail’de Tanrı Baba olarak bahsedilirdi (Tes. 32, 6: Mal. 2, 10) ve O’nun aynı zamanda bir anne gibi olduğunu da bilirdi (İş. 66, 13). İnsani deneyimde baba ve anne köken ve otorite, koruyan ve taşıyan kavramlarını karşılar. Tanrı’nın Baba olarak nasıl olduğunu İsa Mesih bizlere gösteriyor: “Beni görmüş olan, Baba’yı görmüştür” (Yu 14,9). İsa, kaybolan oğul benzetmesinde merhametli bir babaya yönelik en derin insani özlemden bahsetmiştir. 13 Kutsal Ruh kimdir? Kutsal Ruh, Kutsal Üçlübirlik’teki üçüncü şahsiyettir Kutsal Üçlübirlik ve Baba ile Oğul ile aynı Tanrısal yüceliktedir. Tanrı’nın gerçekliğini içimizde keşfettiğimiz zaman söz konusu olan Kutsal Ruh’un etkinliğ idir. Tanrı bizi tamamen doldurması için “Oğlu’nun Ruh’unu yüreklerimize” (Gal. 4,6) gönderdi. Hristiyan inanlı Kutsal Ruh’ta derin sevinç, yürek huzuru ve özgürlük bulur. “Çünkü sizi yeniden korkuya sürükleyecek kölelik ruhunu almadınız, oğulluk ruhunu aldınız. Bu ruhla, ‘Abba, Baba!’ diye sesleniriz” (Rom 8,15). Vaftiz ve Güçlendirmede aldığımız Kutsal Ruh’ta Tanrı’ya “Baba” diyerek hitap edebiliriz. İsa Tanrı mıdır? Kutsal Üçlübirliğe dahil midir? Nasıralı İsa Oğul’dur, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına”(Mt 28,19) diyerek dua ettiğimiz zaman kendisinden bahsedilen ikinci Tanrısal şahsiyettir. İsa, kendisini Sept gününün Efendisi kıldığında ve kendisine Tanrı’ya yönelik “RAB” ifadesi ile hitap edilmesine izin verdiğinde ya bir sahtekardı, ya da gerçekten Tanrı’ydı. Günahları affetmesi ise tam bir skandal olarak görülmüştü. Çağdaşların gözünde bu ölüm cezası gerektiren bir suçtu. Mucizeleri ve gösterdiği işaretler, ancak özellikle dirilişi aracılığıyla öğrencileri İsa’nın kim olduğunu anladılar ve O’na Rab olarak tapındılar. İşte bu Kilise’nin imanıdır. Tanrı herşeyi yapabilir mi? O herşeye kadir mi? “Tanrı'nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur” (Lk 1,37). O her şeye kadirdir. Kim sıkıntı içinde Tanrı’dan yardım dilerse O’nun her şeye gücünün yettiğine inanır. Tanrı dünyayı yoktan varetmiştir. O bütün tarihin Rabbi’dir. Her şeyi O yönlendirir ve her şeyi yapabilir. O’nun herşeye yeten gücünü nasıl kullandığı bir gizemdir. İnsanlar sık sık sorarlar: Tanrı neredeydi? Peygamber İşaya aracılığıyla bize şunu söylüyor: “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollarınız benim yollarım değil” (İş 55, 8). Tanrı’nın herşeye yeten gücü kendini sık sık insanların O’ndan artık bir şey beklemedikleri durumlarda gösterir. Kutsal Cuma gününün çaresizliği, güçsüzlüğü dirilişin önkoşulu durumundaydı. 14 İsa ve Tarih İncil’i okuyan her kişi İsa’nın ölümü ve dirilişi ile ilgili bir takım bilgiler edinir. Peki bu bilgiler doğru mudur? İsa gerçekten vali Pilatus döneminde idam edilmiş midir? Hristiyanlar başlangıçtan beri İsa’ya bir ilah olarak tapmışlar mıdır? Günümüzde İsa ile ilgili bir çok iddia vardır. Kimi der ki hiç var olmamıştır ve aslında bir mittir. Kimisi der ki aslında haçta hiç ölmemiştir. Peki doğrusu nedir? Bir ağacı meyvesinden tanırız. Eğer bir ağacın armut ağıcı olduğunu iddia ediyorsak, o zaman meyvesini incelememiz gerek. Peki o zaman İncil’in iddia ettikleri doğru mu? Buyrun meyvesini inceleyelim. Nasıl mı? İncil dışında ki tarih dökümanlarının yazdıklarını okuyarak elbette. Dökümanları incelerken şunun farkında olmamız lazım. Bu cümleleri yazanlar Hristiyan sempatizanı veya tebliğcisi değil, aksine Hristiyanlık düşmanı Roma memurları, tarihçileri, ve Yahudi din bilginleridir. O zaman İncil’in sunduğu temel tarihi gerçekleri bu kişilerin teyit etmesi, İncil’in tarihsel İsa portresine ilişkin önemli bir teyit oluşturmaktadır. Hep birlikte bu yazılara bakalım: KORNELİUS TACİTUS (MS ~55/61-117) Tacitus, Nero’nun, 64 yılında Roma’yı yaktırdıktan sonra, halkın kendisine yönelen öfkesini nasıl Hıristiyanlar’ın üzerine çevirdiğini anlatmaktadır… “Böylece Nero, bu sesi [Roma’yı yaktırdığı için onu suçlayan sesi] başka yöne çevirip ondan kurtulmak için, aşırılıklarından ötürü halkın nefretine hedef olup Hıristiyan ismini alan insanları suçladı ve işkence ettirmeye başladı. İsimleri, Tiberius imparator olduğu sırada Yahuda valisi Pilatus tarafından idama çarptırılan Chrestos’tan [Mesih’ten] geliyordu. Bu zararlı batıl inanç bir süreliğine kontrol altına alındıktan sonra, yalnız ortaya çıktığı Yahudiye’de değil, diğer bölgelerde meydana gelen her türlü vahşet ile utanç verici şeylerin kutlandığı Roma’da bile tekrar güçleniyordu.” (Tarihçe XV, 44) FLAVİUS JOSEPHUS (MS 37-100) “O dönemde İsa adında bilge bir adam ortaya çıktı […] Birçok Yahudi ve Yunanlıyı peşinden sürükledi. Kendisi Mesih’ti (Hıristos). Halkın ileri gelenleri onun hakkında suç duyurusunda bulunduktan sonra [Roma valisi] Pilatus onu çarmıha mahkûm etti. Ne var ki, onu sevenler yine sevgisine bağlı kaldılar. […] Ondan ismini alan Hıristiyanlar kabilesi varlığını günümüze kadar sürdürmektedir.” (Ant. XVIII, iii, 3) SUETONIUS (MS 70-160) “Chrestus’un kışkırtması nedeniyle sürekli sorun çıkartan Yahudiler, Roma’dan kovuldu.” (Vita Clavdius XXV, 4) GENÇ PLİNİUS (MS 62-113) Yaşlı Plinius’un yeğeni olan Genç Plinius, Trajan yönetiminde (İ.S. 98-117) Bitinya valisiydi (Batı Karadeniz bölgesi). Yazdığı bir rapora göre: “Bir Hıristiyan sorguya çekilirken hiç hazır bulunmadım. Bu yüzden verilen cezaların tam mahiyetini veya soruşturmaya yol açan sebeplerin detayını bilmiyorum. (…) Ben onlara Hıristiyan olup olmadıklarını sordum; olumlu cevap verdikleri takdirde bu yüzden alabilecekleri cezayı hatırlatırken, bir iki kez daha aynı soruyu tekrarlıyorum. Aynı cevapta ısrar ettikleri takdirde cezanın kesilmesini 15 buyuruyorum; çünkü kabul ettikleri suç ne olursa olsun, böyle bir inat ve ısrar böyle bir cezayı hak eder (…) Onlar tek suçlarının şu aşağıdakiler olduğunu beyan etmektedirler: Şafak sökmeden haftanın belirli bir gününde düzenli olarak bir araya gelerek Tanrı saydıkları Mesih’e ilahiler söylüyorlar ve hırsızlıktan, zinadan vb. gibi şeylerden uzak duracaklarına ant içiyorlar (…) Bu, kuşkulanmama sebep oldu ve beni arkasındaki gerçekleri araştırmaya itti. Böylece diyakoz unvanı taşıyan iki kadın köleye işkence yapmalarını emrettim. Tek bulabildiğim son derecede sapkın bir tarikat oldu…” (Mektuplar X, 96-97) MARA BAR SERAPİON ( MS 73? ) MS 73 yılı civarında hapisteyken oğluna bir mektup yazan Suriyeli Mara Bar-Serapion, şöyle bir tespit ortaya koymaktadır: “Atinalılar Sokrat’ı ölüme göndermekle ne kazandılar? İşledikleri suçun cezası olarak kıtlık ve salgın hastalıklar meydana geldi. Samoslular Pisagor’u yakmakla ne kazandılar? Bir anda memleketleri kum altında kalıverdi. Yahudiler bilge krallarını idam etmekle ne kazandılar? Tam bundan sonra krallıkları yok edildi. Tanrı bu üç bilge adamın öcünü alarak adaleti sağladı: Atinalılar açlıktan öldüler, Samoslular denizin suları altında kaldılar ve Yahudiler ise yıkıma uğrayıp dağıldılar ve sürgünde yaşıyorlar. Fakat Sokrat ile iyilikleri ölmedi; Platon’un öğretilerinde yaşamaya devam etti. Pisagor ile iyilikleri ölmedi; Hera heykelinde yaşamaya devam etti. Bilge kral da iyilikleriyle ölmedi; verdiği öğretişlerinde yaşamaya devam etti.” YAHUDİ HAHAMLARIN ESERLERİ Özellikle Talmud’da ki İsa hakkında bilinenler şu şekilde özetlenebilir: * Mısır’da bulundu (b. Shabbat 104b; b. San. 107b); * Annesinin adı Miriam (Meryem) idi (b. Sha. 104b; b. Jag 4b); Kendisine zina çocuğu yakıştırması yapıldı (M. Yeb 4, 13; b. Gemara, Yeb 49b; b. Yoma 66d; b. San. 106a; b. Kallah 51a); * Büyü olarak yorumlanan mucizeler yaptı (b. San. 43a; 107b; Sota 47b; y. Hag. II,2); * İsrail’i yoldan ‘saptırdı’ (b. San. 107b); * Yahudi âlimlere göre ‘Sapkın öğretiler’ yaydı (b. San. 103a); * En az beş öğrencisi vardı (b. San. 43a); * Tanrı olduğunu iddia etti (Yalkut Shimeoni 725; y. Taanit 65b); * İnsanoğlu olduğunu da iddia etti (y. Taanit 65b); * Pontius Pilatus onu idama gönderdiğinde 33 veya 34 yaşındaydı (b. San. 106b); * O, Fısıh Bayramının arifesinde [haça] asıldı (b. San. 67a; b. San. 43a); * Haça gerilerek lanete uğradı (T. San. 9,7); * Kraliyet soyuna –yani Davut soyuna– yakındı (b. San. 43a); * Dünyaya tekrar geleceğini ilan etti (Yalkut Shimeoni 725) * “Yeshu ha-Nosri [Nasıralı İsa] büyüleriyle İsrail’i aldatıp baştan çıkardığı gerekçesiyle Fısıh bayramından önce infaz için belirlenen günde, (…) idam sehpasında [haça] asıldı.” (Talmud, B. San. 43a) Görüldüğü gibi elimizde bugün İncil diye bir kitap dahi olmasaydı, sadece İncil dışı dönemin tarihi kaynaklarını kullanarak İsa’nın temel portresini ve hayatının ana hatlarını tekrar oluşturabilmekteyiz. Bu da, İncil’in sunduğu İsa portresinin ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha altını çizmektedir. Yahudi asıllı uzman Joseph Klausner, “İsa’dan Pavlus’a” adlı eserinde, “Örneğin; Büyük İskender veya Jül Sezar’ın tarihçesini desteklemek için onlar hakkında İncil’deki gibi kaynaklara sahip olsaydık, bu konudaki bilgilerin güvenilirliğinden hiçbir zaman kuşku duymazdık” diye saptamaktadır. 16