194 Reunifying Cyprus - The Best Chance Yet

advertisement
KIBRIS’I YENİDEN BİRLEŞTİRMEK:
ŞİMDİYE DEK EN İYİ FIRSAT
194. Avrupa Raporu – 23 Haziran 2008
İÇİNDEKİLER
ÖZET VE ÖNERİLER ............................................................................................................ i
I. YENİ SİYASİ İRADE........................................................................................................1
A. YENİ KIBRIS RUM CUMHURBAŞKANLIĞI .......................................................................1
B. KIBRIS RUM YAKLAŞIMINDA YAŞANAN DÖNÜŞÜM ...................................................3
C. KIBRISLI TÜRKLER UZLAŞMACI TAVRINI KORUYOR .................................................4
II. 2008 YILINDAKİ MÜZAKERELER ..............................................................................6
A. 21 MART SÜRECİ ...................................................................................................................6
B. MÜZAKERE YÖNTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİ ..................................................................8
1. Medyanın bilgilendirilmesi...................................................................................................8
2. Sivil toplumun sürece dahil edilmesi....................................................................................9
3. Arabuluculuk değil kolaylaştırma ......................................................................................10
4. Retoriğin değil özün korunması .........................................................................................10
5. Kapsamlı görüşmeler üzerine odaklanılması......................................................................10
C. MESELELERE YENİ YAKLAŞIMLAR ...............................................................................11
1. Yeni Kıbrıs Cumhuriyeti ....................................................................................................11
2. Devletin Yönetimi ..............................................................................................................13
3. Güvenlik ve askersizleştirme..............................................................................................14
4. Mal sorununa kabul edilebilir bir çözüm bulunması ..........................................................16
5. Yerleşiklerden göçmenlere .................................................................................................17
III. DIŞ AKTÖRLERİN ROLÜ ............................................................................................18
A. TÜRKİYE'NİN ZORLU KONUMU ......................................................................................18
1. Ankara’nın AB bilmecesi ...................................................................................................19
2. Ankara’deki siyasi çalkantı ................................................................................................20
B. BM'NİN MERKEZİ ROLÜ ....................................................................................................23
C. AB'NİN SORUMLULUĞU ....................................................................................................23
D. YUNANİSTAN VE İNGİLTERE...........................................................................................24
IV. SONUÇ ..............................................................................................................................26
EKLER
A. KIBRIS HARİTASI ................................................................................................................27
194. Avrupa Raporu
23 Haziran 2008
KIBRIS’I YENİDEN BİRLEŞTİRMEK: ŞİMDİYE DEK EN İYİ FIRSAT
ÖZET VE ÖNERİLER
Kıbrıs’ta başlayan yeni barış süreci, adanın çözüme
kavuşturulamayan bölünmüşlüğüne son vermek için
en iyi fırsatı sunmakta. Bu değişim, büyük ölçüde
Dimitris Hristofyas’ın Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığı’na sürpriz şekilde seçilmesiyle gerçekleşti. Kıbrıslı
Türk muadili Mehmet Ali Talat’la birlikte Hristofyas,
Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda yürütülen
görüşmelerin başarıya ulaşması için siyasi irade gösteriyorlar. Türkiye gibi kilit önemdeki aktörler yapıcı
olmayı sürdürüyor. Diğer dış aktörlerin, özellikle de
BM ve Avrupa Birliği’nin (AB) Kıbrıslıların güvenlik
ve refahını arttıracak, Türkiye’nin Avrupa hedefinde
ilerlemesine imkan tanıyacak ve AB’nin bu bölge ve
ötesindeki politikasına gitgide daha fazla zarar veren
bir sorunu aşmasını sağlayacak kapsamlı bir çözüme
tam destek ve katkılarını vermeleri gerekmekte.
21 Mart 2008’deki ilk buluşmalarından bu yana
Hristofyas ve Talat, başkent Lefkoşa’daki Ledra Caddesi’nde yeni bir geçiş noktası açtılar ve hazırlık
görüşmelerinde kayda değer gelişme sağladılar. 23
Mayıs’ta yaptıkları ortak açıklamayla iki eşit kurucu
devletten oluşan, tek bir uluslararası kimliğe sahip iki
toplumlu, iki kesimli federe bir ortaklık devletinin
kurulmasına bağlılıklarını teyit ettiler. İki cumhurbaşkanının haziran ayının sonunda yeniden buluşmaları
ve sağlık, yol güvenliği ve çevre konularında iki toplum arasındaki koordinasyonu güçlendirecek önlemlere ilişkin bir anlaşmaya varmaları bekleniyor. İki liderin bu tarihte ya da en geç temmuz ayı ortasında
ilerleme kaydetmeleri ve 1 Eylül 2008’i tam kapsamlı
müzakereler için başlangıç tarihi olarak ilan etmeleri
gerekiyor.
İki taraf da bunun yalnızca bir başlangıç olmakla birlikte yakın gelecekte adanın yeniden birleşmesi için
son şans olabileceğinin farkında. Annan Planı’nın
2004 yılındaki referandumlarda Kıbrıslı Türklerce
kabul edilmesinden ve Kıbrıslı Rumlarca reddedilmesinden bu yana bölünmeyi teşvik eden birçok dinamik
ortaya çıktı. Halihazırdaki görüşmelerin başarısızlığa
uğraması, adada bir öç alma siyaseti ve güvensizlik
döngüsünün oluşmasını tetikleyecek; Türkiye-AB ve
AB-NATO ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecek;
Kıbrıs sorununu AB’nin kalbinde kalıcı bir rahatsızlık
unsuruna dönüştürecek ve 2007’deki Kıbrıs’ta petrol
arama krizi hatırlanırsa yeni askeri gerilimlerin doğmasına neden olacaktır.
Kapsamlı müzakereler öncesinde ve sırasında çalışma
grupları ve teknik komiteler, liderlerin dikkatine
sunmak için yeni seçenekler ortaya koymak üzere
toplanmayı sürdürmeli. Şu anki ivme korunmalıdır.
İki taraftaki şüpheciler ve milliyetçiler, görüşmeleri
rayından çıkarmak için fırsat kollamaktalar. 2008 Şubatı’nda yeniden seçilme şansını yitiren eski Kıbrıs
Rum Cumhurbaşkanı Tassos Papadopoulos ve onlarca
yıl Kıbrıslı Türklerin liderliğini yürütmüş olan Rauf
Denktaş gibi iki uzlaşmaz, katı görüş yanlısı liderin
yürütülen sürece yönelik eleştirileri, Hristofyas ve
Talat’ın bir çözüme ulaşmaya ne kadar kararlı olduklarını gözler önüne sermektedir.
Kıbrıs’a coğrafi yakınlığı, adadaki büyük askeri mevcudiyeti ve Kıbrıs Türk yönetimine verdiği güçlü destek göz önüne alındığında Türkiye’nin pozisyonu son
derece önemlidir. İktidardaki AK Parti hükümeti, 2004
yılında olduğu gibi bugün de çözümü desteklemekte
ve Dışişleri Bakanlığı, bir çözüme ulaşılması yolunda
kararlılığını dile getirmekte. Türk ordusu, 2004’te
verdiği uygun bir anlaşma karşılığında adadan asker
çekme taahhüdüne hâlâ bağlıdır ve bu yapıcı tutumunu korumaktadır. Kıbrıslı Türkler, BM’nin kabul
görmüş parametreleri doğrultusunda bir çözüme
ulaşmak için Ankara’nın tam desteğine sahip olduklarını belirtmektedirler. Türkiye’de AK Parti’ye açılan
kapatma davasından kaynaklanan iç siyasi çalkantıların azalması, görüşmelerin başarıya ulaşma şansını
arttıracaktır. Ne var ki bu iç siyasi sorunlar, Kıbrıs’taki
ilerlemeyi durdurmayacaktır.
Kıbrıslı Rumlarla Türkiye arasındaki güvensizlik en
önemli engellerden biridir. Kıbrıslı Rumların Hristofyas
liderliğinde pozisyonlarının değişmesine karşın Ankara, Rumların niyetlerine kuşkuyla yaklaşmakta; Kıbrıslı Rumlar da Türkiye’nin samimiyetsiz ve güvenilmez olduğunu düşünmeye devam etmektedir. 40
yıldır görüşmeyen bu iki taraf, birbirlerini hemen hiç
tanımamakta ve milliyetçi medyalarında yer bulan
aşırı söylemlere derhal inanmaya hazır gözükmekte-
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
ler. Türkiye, Kıbrıs Rum hükümetinin tüm adanın çıkarlarını temsil ettiğini reddetse de Kıbrıslı Rumlarla
iletişime girmelidir. Aynı şekilde Kıbrıslı Rumlar da
uzun zamandır var olan Kıbrıs Türk yönetim yapısıyla
çalışma konusunda daha istekli olmalıdır. AB üyesi
ülkeler ve diğer dış aktörler de daha iyi bir iletişimin
kurulmasına yardımcı olabilirler.
BM Genel Sekreteri, kapsamlı görüşmeleri kolaylaştırmak ve tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerin bilgilenmelerini ve destekleyici olmalarını temin etmek
amacıyla yeni bir üst düzey özel danışman atamalıdır.
Kıbrıslı Rumlarla Türkiye arasındaki ilişkinin kopması durumunda birçok alandaki politikalarının zarar
görmesi riskiyle karşılaşacak AB’nin süreçte daha aktif bir rol alması, örneğin çözümü destekleyecek mâli
enstrümanlar için şimdiden hazırlık yapması gerekir.
AB çatısı altında doğru ve kapsamlı bir çözümden
Kıbrıs’taki iki toplumun ekonomisi ve güvenliğinin
yanı sıra Türkiye de önemli ölçüde yarar sağlayacaktır. Tüm taraflar zorlu bir uzlaşma yolunda çalıştıkları
için acı hatıralarını ve geçmiş güvensizliklerini bir
kenara bırakmalı ve bu hedefe yoğunlaşmalılar.
Sayfa ii
yersiz eleştirilerden ve Kıbrıslı Türklerle aralarındaki ilişkiyi kötü yönde etkileyecek girişimlerden kaçınmak gibi önlemler yoluyla Türkiye’nin AB’ye katılım sürecine desteğini sunmalı.
Kıbrıs Türk Yönetimi:
5.
Çalışma grupları ve teknik komitelerde iki toplum liderlerinin dikkatine sunulacak konuların
görüşülmesi sırasında esneklik göstermeli.
6.
En azından müzakereler süresince kuzeydeki
Kıbrıs Rum malları üzerindeki inşaat faaliyetlerini dondurmalı.
Türkiye Hükümeti:
7.
Kıbrıslı Rum yetkililerle görüşmeli ve müzakere
sürecini destekleyen kamu açıklamaları yaparak
ve Kıbrıs’taki askeri varlığını azaltarak sorunun
çözümüne daha aktif katkılar yapmaya kararlı olduğunu ifade etmeli.
8.
BM’nin uzun yıllardır süregelen ve kabul görmüş
çalışmalarına dayanan ve dikkatli bir biçimde
müzakere edilmiş kapsamlı ve nihai bir çözüme
ulaşma hedefine bağlılığını göstermek için Avrupa Birliği’yle Türkiye arasındaki Gümrük Birliği’nin 2005 tarihli Ek Protokolü’nde yer alan taahhüdünü tek taraflı olarak yerine getirmeli ve
havaalanlarını ve limanlarını Kıbrıs Rum trafiğine açmalı.
ÖNERİLER
Kıbrıs Rum Yönetimi:
1.
2.
Özellikle önceki Kıbrıs Rum yönetiminin AB
yetkililerinin Talat’ı ofisinde ziyaretine koyduğu
yasağı kaldırmak ve geçici de olsa Kıbrıslı Türklerin spor kulüplerinin, eğitim ve folklor derneklerinin uluslararası faaliyetlerine getirilen kısıtlamaları gevşetmek yoluyla Kıbrıslı Türk
muadillerine meşru ortaklar olarak davranmalı.
BM’nin uzun yıllardır süregelen ve kabul görmüş
çalışmalarına dayanan ve dikkatli bir biçimde
müzakere edilmiş kapsamlı ve nihai bir çözüme
ulaşma hedefine bağlılığını göstermek için Avrupa Komisyonu’nun öngördüğü ve Kıbrıslı Türklerin AB ile kendi limanlarından doğrudan ticaret
yapmasını sağlayacak Doğrudan Ticaret Tüzüğünü tek taraflı olarak uygulamalı.
3.
Türkçe’nin Kıbrıs’ın olduğu gibi Avrupa Birliği’nin de resmi dillerinden biri olmasını talep etmeli ve Kıbrıslı Türk seçmenlerin ve adayların
2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılması
için gereken hazırlıkları yapmalı.
4.
Türkiye’nin nihai AB üyeliğini destekleyici açıklamalar yapmalı. Türkiye’yle AB arasındaki taslak üyelik anlaşmasının müzakere başlıklarına
koyduğu çekinceleri kaldırmak, Türkiye’ye karşı
AB ve AB Üyesi Ülkelerin Hükümetleri:
9.
Kıbrıslıların sürdürdüğü süreci desteklerken iki
taraftaki çözüm yanlısı liderlere aktif siyaset yoluyla ulaşmalı; Kıbrıslı Türklerin AB pazarına ve
programlarına doğrudan ulaşmasını sağlayacak
AB yardım ve ticaret politikalarının adil şekilde
uygulanmasında ısrar etmeli; Kıbrıs’ta çözüme
ulaşılmasının önemini anlatmak üzere Türkiye’ye
üst düzey ziyaretler gerçekleştirmeli ve Türkiye’nin AB’ye yakınlaşmasını teşvik etmeli.
10. Kuzey İrlanda’da yapıldığı gibi mal tazminini garanti altına alacak mali enstrümanlar ve gelecekteki iki kurucu devlet arasında ekonomik farklılığı azaltmak için gereken mali yardım da dahil
olmak üzere çözümü destekleyici bir ekonomik
paket hazırlamalı; gelecekteki Kıbrıs Türk kurucu
devletinin AB’nin koşullarını yerine getirmesine
yardımcı olmalı; ve Kıbrıslı Türkler ve Rumlar
için gereken on binlerce yeni evin inşasına yardımcı olmalı.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
11. Özellikle Birleşik Krallık, Yunanistan ve Kıbrıs
hükümetleri, gerek AB’nin dış politikası ve savunma hedeflerini karşılayacak gerekse AB üyeliği yolunda ilerleyen Türkiye’nin çıkar ve ihtiyaçlarına uygun olacak Kıbrıs ve doğu Akdeniz’e
yönelik yeni bir güvenlik yapılanmasını görüşmeliler.
BM Genel Sekreteri ve BM Sekreterliği:
12. Gelecek haftalarda özel bir danışman atamalı ve
danışmana aralarında tam yetkili Kıbrıslı Türk ve
Rum sözcülerin de bulunduğu, bölgeye hakim,
Sayfa iii
medya desteğini de sağlayabilecek bir ekip kurmalı.
13. Kıbrıs’taki BM barış gücüyle (UNFICYP) birlikte çalışarak müzakerelere paralel kamuoyu araştırmaları yapılması ve iki toplumdan sivil toplum
temsilcileri, iş dünyasının önde gelen isimleri ve
meslek gruplarını bir araya getirecek toplantıların
düzenlenmesi gibi yöntemlerle çözümün tanımlanması ve getireceği yararların vurgulanmasında
sivil toplumun aktif katılımını kolaylaştırmalı.
Lefkoşa/İstanbul/Brüksel, 23 Haziran 2008
194. Avrupa Raporu
23 Haziran 2008
KIBRIS SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ: ŞİMDİYE DEK EN İYİ FIRSAT
I. YENİ SİYASİ İRADE
Son birkaç aydır Kıbrıslı Rumlar, bölünmüş adalarının yeniden birleşmesine dönük kapsamlı bir çözümü
destekleyen yeni ve olumlu bir yaklaşımı hayata geçirdiler. Söz konusu uzlaşmaya hazır tutumun altında
duvar örme siyasetinin işlevsizliğinin fark edilmesi1
ve Türk askerlerinin adadan uzaklaştırılması2 için bir
anlaşmanın zorunlu olduğunun kavranmasının yanı
sıra kayıp mülklerin tazmini, güvenlik ve ekonomik
büyüme açısından çözümün getireceği yararların anlaşılması da yatıyor3. Kıbrıslı Rumlar, uluslararası
toplumca desteklenen 2004 tarihli son barış planını
reddeden taraf olma unvanını da üstlerinden atmak
istemekteler. Kıbrıslı Türkler ve 2004 yılında benzer
bir tutum değişikliği gösteren Türkiye’nin kilit önemdeki liderleri, söz konusu plan doğrultusunda bir çözüme ulaşılmasına olan bağlılıklarını sürdürmekteler.
İki taraf da çözüme yönelik yeni bir siyasi iradeyi dile
getirdiklerinden karşı tarafın uzlaşmazlığı ve tarihin
acı kesitlerine dair tekrarladıkları iğneleyici sözlere
dayanan “suçlama oyunundan” büyük ölçüde kaçınmaktalar.4 Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri-nin si-
1
Bakınız Kriz Grubu’nun 171. Avrupa Raporu, Kıbrıs Çıkmazı: Bundan Sonrası, 8 Mart 2006.
2
Bakınız Kriz Grubu’nun 190. Avrupa Raporu, Kıbrıs:
Bölünme Sürecini Durdurmak , 10 Ocak 2008.
3
Bakınız Fiona Mullen, Özlem Oğuz ve Praxoula Antoniadou
Kyriacou, “The Day After: Commercial opportunities following
a resolution of the Cyprus problem”, International Peace
Research Institute, Oslo (PRIO), Mart 2008. Bu çalışmaya
göre çözümün getireceği dinamikler, birleşik Kıbrıs’ın
ekonomisini yedi yıl içinde yüzde on puan büyütebilir. Kıbrıslı
Rum bir akademisyenin belirttiğine göreyse görüşmeler
başarısızlığa uğrarsa önemli riskler doğacaktır. Andreas
Theophanous, “The Political Economy of a Cyprus Settlement: The Examination of Four Scenaria”, International Peace
Research Institute, Oslo (PRIO), Haziran 2008.
4
“Hristofyas ve destekçileri, [Kıbrıs Türk tarafına kıyasla] bu
konuda daha fazla konuşuyor. Türklerin çözüm istemediği
konusunda endişeli.” Kriz Grubu’na verilen mülakat, Batılı
bir yetkili, Londra, Mayıs 2008. Muhalefet partisinden bir
Kıbrıslı Rum yetkili, Hristofyas’ın ara sıra dile getirdiği sert
açıklamaların amacının milliyetçileri kendi tarafında tutarak
yasi işlerden sorumlu yardımcısı Lynn Pascoe, Kıbrıs’taki karar vericilerle 2008 Martında yaptığı görüşme sonrasında Kıbrıslı Rum ve Türk liderlerin “bir
çözüme varılmasına dönük açık taahhütlerinin oldukça cesaret verici olduğunu”5 kaydetti.
A. YENİ KIBRIS RUM CUMHURBAŞKANLIĞI
2008 Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığı Seçimi, 17 Şubatta yapılan ilk turda büyük bir üzüntü yarattı. Seçim
kampanyasını, Birleşmiş Milletlerin arabuluculuğunda hazırlanan 2004 tarihli kapsamlı çözüm paketinin
(Annan Planı) bloke edilmesi ve bu planı yeniden
canlandıracak her girişime hayır denmesi vaadi üzerine kuran Tassos Papadopoulos, devlet televizyonunda
kampanyasına geniş yer bulabilmesi ve milliyetçi çizgisine karşı çıkan herkesi hedef alması da dahil olmak
üzere iktidarda olmasının avantajlarını kullanmasına
rağmen yenilgiye uğradı.6
muhalefete kaymalarını engellemek olduğunu belirtiyor.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Lefkoşa, Haziran 2008.
5
Pascoe’nin BM Güvenlik Konseyi’ne Kıbrıs üzerine verdiği
brifing, 15 Nisan 2008.
6
“Daha önce hiçbir Kıbrıslı Rum cumhurbaşkanı bu kadar
kısa sürede sahneden çekilmemişti. Dahası, görevdeki bir
Kıbrıs Rum cumhurbaşkanı ilk turda elenmemişti. Gelişmeler
çarpıcıydı”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Avrupalı bir
büyükelçi, Lefkoşa, Haziran 2008. Kıbrıs Rum tarafında
2004’teki çözüm önerisini destekleyen bazı cesur sivil
toplum örgütleri, taciz ve davalarla karşı karşıya kalmış ve
medyada Amerika’nın uşağı olmakla itham edilmişlerdi.
“Sivil toplum kuruluşları ağır baskı altında bırakıldı”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, Batılı bir büyükelçi, Lefkoşa,
Mart 2008. “Evet” oyu için kampanya yürüten bir Kıbrıslı
Rum aktivistin sözleriyle: “Annan Planı’na karşı yürütülen
propaganda Kasım 2002’de başladı, Papadopoulos’un 2003’te
seçilmesinden sonra daha da şiddetlendi ve referandumlara
kadar devam etti. ‘Evet’ kampanyasının insanları ikna etmesi
için yalnızca bir ayı vardı. Ayrıca çözüme karşı çıkanların
ellerindeki kaynakları ve propaganda olanaklarını hafife aldık.
‘Hayır’ kampanyası kazandı çünkü korkuyu silah olarak
kullandı, çözümden sonraki belirsizlikten duyulan korkuyu…
Arabamızın izlendiğini ve telefon konuşmalarımızın
dinlendiğini hissettik. ‘Evet’ oyu için lobi korkutmak için
çabaladılar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, İstanbul,
Mayıs 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
İlk turu geçenlerden merkez sağ DİSY7 partisi tarafından desteklenen dışişleri eski bakanı Yannis
Kasoulides, oyların yüzde 33.5’ini alırken komünist
AKEL8 partisinin lideri Dimitris Hristofyas yüzde
33.3 oy topladı. Adayların ikisi de Kıbrıslı Türklere
karşı daha uzlaşmacı olacağını vaat etti.
Papadopoulos ise yüzde 31.8 oy aldı. 24 Şubatta düzenlenen ikinci turda yüzde 53.36 oy alan Hristofyas,
seçimi kazandı. 2004’deki çözüm önerisi lehinde
kampanya yürüten ve 2008’de ileriye dönük bir uzlaşma politikasını savunan9 Kasoulides, oyların yüzde 46.64’ünü aldı. O zamandan bu yana ana muhalefet partisi konumundaki DİSY, Hristofyas’ın çözüm
yönündeki çabalarına sürekli destek verdi10 ve eski
cumhurbaşkanlarıyla parti liderlerinden oluşan etkili
bir danışma kurumu olan Ulusal Konsey’e yeniden
katıldı.
Cumhurbaşkanı Hristofyas, önceki hükümetin uzlaşmaz katı yaklaşımını özü ve biçimi itibariyle tersine
çevirmek için derhal işe koyuldu. Hristofyas’ın ikinci
tur seçimlerin hemen öncesinde kurduğu ve zaman
zaman Kıbrıslı Rum “ret cephesi” olarak da anılan seçim ittifakı, asla resmi bir koalisyon değildi. Hristofyas
seçildikten sonra bakanlar kurulunda Papadoupolus’un
DİKO11 partisinden yalnızca eski rejimle zayıf bağları
bulunanlara yer verdi.12
Yeni yönetim, Kıbrıslı Rumların 1960’lı yıllarda yaptıkları hataları kabul etti, kamuoyu önünde gelecekteki Kıbrıs Türk yönetiminden söz etti ve kuzeyde bir
kilisenin restore edilmesiyle ilgili gecikmeden kendilerinin sorumlu olduğunu en az bir kez teyit etti. Ayrıca yerlerinden edilmiş Kıbrıslı Rumların bazılarının
evlerine dönemeyebileceğini kabul etti; Türkiye’den
7
Demokratik Seferberlik Partisi (Democratic Rally).
Emekçi Halkın İlerici Partisi (Progressive Party of the Working People).
9
Kasoulides, ilk icraatının Kıbrıslı Türk lider Talat’ı makamına
davet etmek ve Talat’ı kuzeydeki evinde ziyaret etmek olacağını belirtmişti. Türk ordusunun varlığı nedeniyle daha önce
hiçbir Kıbrıslı Rum lider bu evi ziyaret etmemişti. Reuters, 17
Şubat 2008.
10
Ne var ki Kıbrıslı Türk liderler, sert politikalarıyla tanınan
partilerle onyıllardır yapılan işbirliği nedeniyle yeni
cumhurbaşkanının bu desteğe güvenemeyeceğini hissettiğine
inanıyorlar. “Ne zaman bir araya gelsek eleştiriye maruz
kalmaması için ne tür bir karar alabileceğimizi ölçüp
tartıyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey bir
Kıbrıslı Türk lider, Mayıs 2008.
11
Demokratik Parti (Democratic Party).
12
“Hristofyas, gelenekel Kıbrıs yöntemini uygulamadı.
Papadopoulos, dışlandı. Partisi [DİKO] küçümsendi.
Dışişleri bakanı dışında Kabine’de DİKO’dan yalnızca
Papadopoulos’la güçlü bağları olmayan ve alt düzeydeki
DİKO üyelerine yer verildi”. Kriz Grubu’nda görevli Batılı
bir diplomat, Brüksel, Mart 2008.
8
Sayfa 2
gelen göçmenlerin bir kısmının adada kalacağı yolunda uyarıda bulundu; Kıbrıslı Rumlara çözüm için hazırlanmalarını bildirdi; 1960’larda öldürülüp cenazesi
yeni bulunan bir Kıbrıslı Türk’ün cenaze törenine üst
düzey bir yetkilisini ve cumhurbaşkanlığından bir
çelenk gönderdi ve Türk gazetecileri adaya Kıbrıs
Türk tarafından girmiş olsalar bile güneyi ziyaret etmeye davet etti. Tüm bunlar eskiden tabu olan konular veya hareketlerdi. Hristofyas hükümeti ayrıca kuzeyde Avrupa Komisyonu’nun yürüttüğü yardım
programları hakkındaki sekiz davayı müzakerelerle
çözüme kavuşturmayı kabullendi.13 Hristofyas’a yakın kaynaklar, tüm bunların aylar sürebilecek ve müzakerelerle ulaşılacak bir çözümün iç siyasetteki alt
yapısını hazırlayan bilinçli bir stratejinin parçası olduğunu belirtiyorlar. 14
61 yaşındaki Hristofyas’ın Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali Talat’la her ikisinin de sol partilerinin milliyetçiliğe karşı olmasından kaynaklanan ve geçmişe
dayanan bir diyaloğu var. AB liderleri, Hristofyas’ı
Brüksel’e ilk ziyaretinde sıcak karşılamıştı. Bunun
temel nedeni, Hristofyas’ın Kıbrıs sorununu çözmeye
hazır olduğuna inanmalarıydı.15 BM’den Pascoe, te13
Altı dava Papadopoulos hükümeti döneminde, iki davaysa
Hristofyas döneminde açıldı. Kıbrıslı Türklerin katılımının
Kıbrıs Türk devletinin tanındığını ima etmeyecek şekilde
adlandırılmasının ardından Kıbrıslı Rumlar davalardan
vazgeçtiler. Cyprus Mail, 3 Haziran 2008. Avrupa
Komisyonu’ndan bir yetkiliye göre bu davalar Komisyon’un
çalışmalarını önemli ölçüde aksatmaktaydı: “Bu mesele için
pek çok kaynak ve insan gücü kullanmak zorunda kaldık …
hedeften sapmamıza neden oldu, çalışmalarımızın verimini
düşürdü ve daha etkili ve ileriye dönük çalışabileceğimiz
zamanlardan çaldı”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Brüksel,
Haziran 2008.
14
“Hristofyas, Kıbrıslı Türklere … insanları yeni sürece
hazırlamak ve olumlu hava yaratmak için üç veya dört aya
ihtiyacı olduğunu söyledi …. Bunda ciddi olduklarına
inanıyorum, gerçekten yapmak istiyorlar”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Kıbrıslı Rum gazeteci, Lefkoşa, Mart 2008.
“AKEL üyesi bizler, cumhurbaşkanlığı için partimizden
birini aday göstermeye karar verdik; çünkü biz çözüme
ulaşmak konusunda kararlıyız”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, AKEL’den üst düzey bir siyasetçi, Yiannakis
Skordis, İstanbul, Mayıs 2008.
15
AB’deki tek komünist lider olmasına rağmen çok iyi
karşılandı. Bir müteahhitin oğlu olan, Rusçayı akıcı konuşan
ve Sovyetler Birliği’nden eğitim almış Hristofyas, parti genel
merkezindeki masasının üstünden Marks’ın büstünü,
duvarındansa Lenin’ın yağlıboya portesini eksik etmiyor.
Ancak onbir kişilik kabinesinin dörtte üçü, eğitimlerinin en
azından bir kısmını Batıda almış. İcraatları pragmatik oldu.
“Avrupa’daki tek komünist cumhurbaşkanı olarak daha
yumuşakbaşlı bir imaj çizmesi gerektiğini, bunun en iyi
yolunun da Kıbrıs sorununda ilerleme kaydetmek olduğunu
biliyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Batılı bir büyükelçi,
Lefkoşa, Mart 2008. “Avrupalılar Hristofyas’ı olumlu
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
masları sonunda cumhur-başkanından şu mesajı iletti:
“Gelecek nesillerin Kıbrıs sorunu yüzünden sıkıntı
çekmeyeceklerini garanti etmeden ölmek istemiyorum”.16 Kıbrıslı Türkler, AKEL’i ayrıca Kıbrıslı Rumların eski cumhurbaşkanı George Vasiliou’nun çözüm
çabalarını destekleyen ve 1955-1974 yılları arasında
iki toplum arasındaki çatışmalarda Kıbrıslı Türkleri
korumak için bazı önlemler alan parti olarak tanıyor.17
Hristofyas ve AKEL, geçmişte çelişkili sinyaller verdiler. AKEL, 1978’de ve 2002-2004’te barış planlarının başarısızlığa uğramasına katkıda bulundu.
Hristofyas ise 2004’te karmakarışık siyasi pazarlıklar
sonucu kendini iktidardaki Papadopoulos’un koalisyon ortağı olarak18 ve Annan Planı karşıtı kampanyayı
desteklerken buldu. Ayrıca Türkiye’yi çabucak suçlama eğilimi gösterdi19 ve bazı kurmayları, Kıbrıslı
Rumlarla aralarındaki farkları aşırı vurgulayarak Kıbrıslı Türkler ve Türkiye’yi kendilerinden uzaklaştırmak yoluna gittiler.20 Daha yakın zamanlara bakılırsa,
Haziran 2008’de Kıbrıslı Rum yetkililer, Türkiye’nin
AB’ye katılım müzakerelerinin yeni bir başlığının
açılmasını bloke ettiler ve yeni hükümetin Ankara’nın
üyeliğini destekleme yönünde verdiği sözle çelişen bir
tavır sergilediler.21 Eğer Hristofyas gerçekten Talat’ı
karşılıyorlar, çünkü Kıbrıs sorununun çözümünde
Papadopoulos’tan daha iyi olacağına inanıyorlar”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, Kıbrıslı Rum muhalif politikacı,
Lefkoşa, Mart 2008.
16
Pascoe’nin brifingi, a.g.e..
17
Örneğin üst düzey bir Kıbrıslı Türk yetkili, Ankara’nın
1974’teki işgalinden sonra güney Limasol’daki Türk
mahallesinde yaşayan ve savunmasız durumdaki ailesinin
AKEL militanları tarafından korunduğunu belirtti. Kriz
Gurubu’na verilen mülakat, Lefkoşa, Mart 2008.
18
Hristofyas, Temsilciler Meclisi’nin başkanıydı ve Papadopouls’un koalisyonunda daha ziyade partisinden seçilen
bakanlar aracılığıyla siyasi yetkilerini kullandı.
19
“Kıbrıslı Türklerin kabul edilemez feryatları, burada askeri
birlikler bulunduran büyük ülke tarafından duyulmalı… Bu
asimilasyondan memnun olduklarını sanmıyorum”. Dimitris
Hristofyas, cumhurbaşkanlığı bildirisi, 19 Mart 2008.
20
“Türkiye, baskın bir güç, muazzam bir savaş gücü olan
büyük bir ülke. Kıbrıs’ta bulunmasının nedeni ne? Kıbrıslı
Rumları mı korkutmak yoksa Kıbrıslı Türkleri mi? Kıbrıslı
Türkler, Ankara’yla olan göbek bağını kesmeli”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Kıbrıslı Rum yetkili,
Lefkoşa, Mart 2008.
21
Kıbrıslı Rumlar, katılım müzakerelerinin enerji başlığının
açılmasını engellediler. European Voice, 5 Haziran 2008.
Avrupalı bir yetkili, bunun bir ay öncesinde Brüksel’deki
Kıbrıslı Rum yetkililerin AB üyesi birçok ülkenin itirazına
rağmen temel haklar ve yargı başlığının açılmasını
engellemeye başladıklarını aktardı. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs
Türk devletini kast ederek Türkiye’nin fiili kontrolü altındaki
bölgelerde işlediği insan hakları ihlallerinden sorumlu
tutulması gerektiğini ileri sürdü. “Bu durum, temel
özgürlüklerle bağlantılı diğer iki başlığın açılmasını da
Sayfa 3
gelecekteki ortağı olarak güçlendirmek istiyorsa geçmişteki hükümetlerin politikalarını tersine çevirmeli
ve Avrupa’dan gelen bakanların Kıbrıslı Türk lideri
kuzeydeki makamında ziyaret etmesine izin vermelidir.22
B. KIBRIS RUM YAKLAŞIMINDA YAŞANAN
DÖNÜŞÜM
Nüfusları 750.000 olan Kıbrıslı Rumlar, uzun yıllar
boyunca pozisyonlarının çok güçsüz ve yalnızlaştırılmış olduğuna ve bu nedenle kapsamlı bir çözüm
için müzakerelere dört elle sarılmalarının mümkün
olmadığına inandılar. Bu inanış, hâlâ “bir anlaşmaya
ulaşsak bile Türkiye bunu asla uygulamayacaktır”23
korkusuyla sıklıkla dile getiri-liyor. Yunanistan ile
imzalanan ortak savunma doktrinine ve Yunan askeri
desteğine karşın Kıbrıslı Rumlar, çok daha güçlü Türk
ordusu ve kuzey komşusu Türkiye’nin 75 milyonluk
nüfusu karşısında oldukça dezavantajlı bir konumda
olduklarını hissetmektedirler. 24 Ancak 2004 yılında
gelen AB tam üyeliği, Kıbrıslı Rumların güvenlik endişelerinin büyük ölçüde ortadan kalkmasını sağladı.
25
önleyebilir. İki ülke arasındaki sorunları gündeme getiriyorlar
ve bunları doğrudan AB-Türkiye müzekereleriyle
ilişkilendiriyorlar”. Kriz Grubu’na telefonla verilen mülakat,
AB Komisyonundan bir yetkili, Haziran 2008.
22
Kıbrıs’ın bağımsızlığını aldığı 1960 düzenlemelerine göre
Talat’ın makamı, Kıbrıslı Türk cumhurbaşkanı yardımcısının
resmi rezidansında bulunuyor.
23
“Kıbrıs’ın ne kadar güçlü olduğu konusunda şüphelerim
var. Doğru, AB’nin bir parçası; ama … ne kadar güçüz
olduğunu görüyorsunuz. Haritaya bakmanız yeterli”. Kıbrıslı
Rum Başkanlık Komiseri Yorgo Yakovu’nun AB-Türkiye
çalışma Grubu’nda yaptığı yorum, Lefkoşa, Mayıs 2008.
24
Aynı ifade, Kıbrıslı Türklerin eski lideri Rauf Denktaş için
de geçerli. Denktaş’ın Kıbrıslı Rumlarla kapsamlı bir çözüm
için görüşmeleri sürdürmeyi kesin bir dille ve onyıllar
boyunca reddetmesinin altında Türkiye’nin askeri koruması
olmazsa Kıbrıs Türk tarafının güçsüz olduğuna inanması
yatıyordu. Kamuoyuna defalarca yaptığı açıklamalarda varılacak bir anlaşmaya Rumların asla uymayacağını ve Kıbrıs
Türk azınlığı eriteceği ve ezeceğini belirtiyordu.
25
Bu durum, askeri harcamalarda bile yansımasını buldu.
“Kıbrıs Cumhuriyeti, AB’ye katılımından sonra askeri
harcamalarını azalttı ve görünüşe göre askeri güçlerinin
talimlerine son verdi. Resmi düzeyde olmasa da Kıbrıs
Cumhuriyeti, AB üyeliğinin savunma ihtiyaçlarını
karşıladığına inanıyor… Kıbrıs Cumhuriyeti, AB üyeliğini
maliyeti düşük ancak etkili bir savunma şemsiyesi olarak
görüyor. Bu şekilde Türkiye’nin adanın kuzeyindeki askeri
varlığını arttırdığını iddia ederek AB’nin Ankara üzerinde
baskı kurmasını sağlamaya çalışıyor”. “Jane’s Sentinel Country
Risk Assessments”, 10 Nisan 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
Bu yeni güven, kendini sadece seçimlerde ve adanın
iki cumhurbaşkanının 21 Marttaki buluşmasından
sonra barış sürecinde kaydedilen ilerlemede göstermedi. Hristofyas göreve geldikten iki ay sonra yapılan
bir kamuoyu yoklaması, onun çözüm yanlısı yaklaşımının Kıbrıslı Rumların dörtte üçünden destek bulduğunu da gösterdi. 26 Buna ana muhalefet partisi
DİSY’nin yüzde 77’lik ve Papadoupulos’un DİKO
partisinden gelen yüzde 68 destek de dahil bulunuyor.27 Ledra Caddesi’ndeki geçiş kapısı 3 Nisanda
açıldığında Türk tarafına adeta akanlar sıradan Kıbrıslı Rumlar oldu.28 Bu iyimser ve endişeden uzak ortam,
ana geçiş kapılarının açıldığı ve Kıbrıslı Rumların daha ziyade kaybettikleri evlerini, ailelerinin köylerini
ve dini mekanları ziyaret ettikleri 2003 yılından oldukça farklıydı.
Kıbrıs’ın iki tarafında yapılan kamuoyu yoklamaları,
Birleşmiş Milletler’in arabuluculuğuyla ulaşılacak bir
çözüme hazır olunduğuna işaret etmekte.29 Özel konuşmalarda Kıbrıslı Rum entelektüeller ve iş adamları, zamanın aleyhlerine çalıştığını artan bir endişeyle
dile getiriyorlar. Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm
bulunmadan adadan Türk askerlerinin çekilmeyeceğinin, toprak iadesinin söz konusu olmayacağının,
mülklerin restorasyonunun ya da tazmininin mümkün
olmayacağının30 ve Türkiye’yle ilişkilerin normalleşmeyeceğinin farkındalar. Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı
Sayfa 4
Türklerin görüşmeleri terk edebileceği ve tanınma yolunda ilerleyebileceğine dair korkuları, Kosova’nın 17
Şubat 2008’de ilan edilen bağımsızlığının uluslararası
toplumca tanınması ve Rusya’nın eski devlet başkanı
Vladimir Putin’in, Kosova’nın durumuyla Kıbrıslı
Türklerin olası bağımsızlığını ilişkilendiren açıklaması üzerine daha da artmış durumda.
Birbirlerine sıkı şekilde bağlı olan ve Türklerin baskı
ve tahakkümüne maruz kaldıkları gibi efsaneleşmiş
bir söyleminin uzun yıllar dile getirildiği bir eğitim
sisteminden gelen Kıbrıs Rum toplumundaki değişim,
ancak uzun zaman sürecinde ve liderliğe bağlı olarak
gerçekleşebilecektir.31 Ledra Caddesi’ndeki geçiş
noktasının açıldığı gün yaşanan küçük bir aksaklık,
önümüzdeki sürecin ne tür tuzaklara gebe olduğunu
ortaya koydu.32 Bazı Avrupalı yetkililer de Kıbrıs sorununun teknik yönleri konusunda uzman Kıbrıslı
Rumların çoğunun hâlâ katı bir çizgide olmalarından
endişe duymaktalar.33 Ancak şu ana kadar Hristofyas
ve Talat’ın enerjik çabaları, küçük engellerin süratli
bir şekilde aşılmasını sağladı.
C. KIBRISLI TÜRKLER UZLAŞMACI
TAVRINI KORUYOR
Kıbrıs Türk tarafında 2004 yılında halkın yüzde
65’lik bir oranla Annan Planı’na “evet” demesini sağ-
26
Kıbrıslı Rumların kıdemli kamuoyu araştırmacısı Alexandros Lordos’a göre Kıbrıslı Rumların yüzde 25’i, bir çözüme
hemen ulaşılması umuduyla Türk tarafına büyük tavizler
vererek gevşek bir federal, hatta konfederal çözüme ulaşmayı kabul ediyor; yüzde 45’i federal çözümü destekliyor,
ancak başta mülk, güvenlik ve temel haklar olmak üzere bazı
endişelerinin giderilmesinde ısrar ediyor; yüzde 30’u ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mevcut üniter yapısında geri adım
atılmasına neden olacak herhangi bir anlaşmadansa hiçbir
anlaşmaya varılmamasını tercih ediyor. Kriz Grubu’na epostayla verilen mülakat, Haziran 2008.
27
Politis gazetesinde yayımlanan kamuoyu yoklaması. 4-5
Mayıs 2008. 31 Mayısta yayımlanan bir araştırmaya göreyse
toplumun yüzde 78’i Hristofyas’a “olumlu” veya “oldukça
olumlu” bakarken yüzde 41’i Hristofyas’ın Kıbrıs sorununu
ele alış biçimini olumlu buluyor. Cyprus Mail, 1 Haziran 2008.
28
BM’nin verdiği rakamlara göre kuzeye geçen Kıbrıslı
Rumların sayısı 6 Nisan 2008 haftasında 30.038 iken bir
sonraki hafta 54.798’e fırladı. Bir hafta sonraysa bu rakam
normal düzeye döndü. Bakınız: www.unficyp.org.
29
Federasyon, Kıbrıslı Rumların yüzde 66’sı, Kıbrıslı
Türklerinse yüzde 72’si tarafından kabul edilebilir bulunuyor. BM’nin Kıbrıs’taki barış gücü UNFICYP tarafından
yapılan araştırma, 24 Nisan 2007.
30
Annan Planı’nda öngörülen ve anlaşmazlığa fazla yer bırakmayan iki konu, Türk tarafının kontrolünü elinde bulundurduğu yüzde 37’lik kısmından adanın yüzde 28.5’ine
çekilmesi ve şu anda hayalet bir sahil olsa da değerli bir
bölge olan Maraş’ı devretmesiydi.
31
“Türkiye o kadar uzun zamandır büyük düşman olarak
anılıyor ki Kıbrıs Rum ulus fikrinin temel taşı haline geldi.
Bu taşı çıkarırsanız pek çok şeyi yeniden inşa etmek zorunda
kalırsınız”, Kriz Grubu’na verilen mülakat, Batılı bir barış
aktivisti, Lefkoşa, Haziran 2008.
32
Kıbrıs Rum medyasında yer alan bir analize göre yaşanan
üç saatlik aksamanın nedeni, artık eskimiş milliyetçi kuşkulardı. “Tassos’un öğrencilerinin … yuvası haline gelmiş
Rum devlet televizyonu [RİK], sabah yapılması planlanan
açılıştan önce radyo programlarında Türklerin yaptığı ihlalleri aktararak Ledra Caddesi’nin açılmasını başından beri
berbat etmeye çalıştı. Açılış yapıldığında RİK sunucusunun
sesindeki hayal kırıklığı son derece hissedilir durumdaydı.
Ama televizyon çalışanları, akşam saatlerinde Türklerin ihlallerini ve geçiş noktasının kapatıldığını duyurduklarında
sevinecek birşey bulmuş oldular. Olay yerinden aktarılan
tüm haberlerde biz saf salaklara, yapacak işi olmayan birkaç
Türk polisinin ara bölgeye girmesinin neden bu kadar önemli
bir olay olduğu bir türlü söylenmiyordu. Hiç kimseye zarar
vermediler ya da ara bölgede egemenlik ilan etmediler. O halde
bu kadar büyütecek ne var?” Cyprus Mail, 6 Nisan 2008.
33
“Papadopoulos gitti, ancak uzmanlık hâlâ partisinden
kişilerin elinde”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, AB
Komisyonu’ndan üst düzey bir yetkili, Brüksel, Mart 2008.
“Hristofyas, hâlâ dışişleri bakanlığının tam kontrolünü elinde
tutmuyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Avrupalı bir
diplomat, Lefkoşa, Haziran 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
layan hükümet, hâlâ iş başında.34 Kıbrıs Türk hükümeti, temel uzlaşmaya olan bağlılığını sürdürmekte ve
gerek özel gerekse kamuya açık platformlarda
Hristofyas’ın seçilmesinden duyduğu memnuniyeti
belli etmekte.35 Tam kapsamlı görüşmeler başlamadan
önce Kıbrıslı Rum kamuoyunu hazırlamak için üç aylık bir geçiş süresi istemelerini Kıbrıslı Türk yetkililer
anlayışla karşı-ladılar.36
Kıbrıslı Türklerin kapsamlı çözüm için verdikleri destek, 2004’teki heyecanını kaybetmiş olsa da hâlâ sapasağlam duruyor. Bundan dört yıl önce Kıbrıslı Türk
siyasetçiler ve sivil toplum liderleri, sürece tüm samimiyetleri, hatta tutkularıyla dahil olmuş ve uzlaşmaya varılması için çaba harcamış; ancak bunun karşılığında Hristofyas da dahil olmak üzere Kıbrıslı
Rumlar, ezici çoğunlukla plan aleyhinde oy vermiş ve
sürece itibar etmemişlerdi.37 Sivil toplum liderleri, Talat’ın doğru bir anlaşma için gereken desteği kazanabileceğini düşünse de38 Kıbrıs Rum cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin iki turu arasında Talat’ın BM Güvenlik
Konseyi’ne gönderdiği ve çözüm bulunamadığı takdirde adanın bölünmesi tehdidini gündeme getirdiği
mektubu, Kıbrıslı Türklerin savunmacı tavrını ortaya
koydu.39 Kıbrıslı Türklerin açıklamalarında Mayıs ayı
boyunca sert bir ton hakimdi.40
34
Kıbrıslı Türk seçmenler, 2003 seçimlerinde uzun yıllar
iktidarda kalmış, uzlaşmaz çizgideki Rauf Denktaş’ı ve onun
sağ eğilimli partisini iktidardan indirdi ve yerine kapsamlı
bir çözüm yönündeki müzakereleri yürütme yetkisiyle Talat’ı
ve sol kanat partisi Cumhuriyetçi Toplum Partisi’ni (CTP)
getirdi. CTP, oyların yüzde 45’ini alarak 2005’te yapılan
erken genel seçimi de kazandı.
35
“Hristofyas ile ilişkilerimizi bambaşka bir tavırla ve iyi
niyetine olan güvenimizi göstererek sürdüreceğiz”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, üst düzey bir Kıbrıslı Türk yetkili,
Lefkoşa, Mart 2008.
36
“Anladığımız kadarıyla tam görüşmelere geçmek için
öncelikle itibarını kurtaracak bir formül arıyor”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, üst düzey bir Kıbrıslı Türk yetkili,
Lefkoşa, Mart 2008.
37
“[Annan Planı’nın] referandumunda yaşananlardan ötürü,
Talat’ta hâlâ bir burukluk hissedilmekte; yaraların hepsi
henüz iyileşmedi”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, bir Kıbrıslı Türk yetkili, Lefkoşa, Mart 2008.
38
“2004’te olduğum kadar heyecanlı değilim, ama aslında bu
kez [müzakerelerin başarıya ulaşması konusunda] sevinilecek daha çok şey var”. Kıbrıslı Türk İşadamları Derneği başkanı Metin Yalçın’ın yaptığı konuşma, İstanbul, 24 Mayıs
2008.
39
Şubat 2008’de Kıbrıs basınından alınan haberler. Bu konuda
resmi bir belge henüz yayınlanmadı. Kıbrıslı Türkler, bir
dayanak noktası belirlemeye çalıştıklarını belirtiyorlar.
“Bir oldubittiyle karşılaşmak istemedik. Tam kapsamlı
müzakerelere başlamaya hazır olduğumuzun, 2008’i çözüm
yılı olarak gördüğümüzün, şimdiye dek yapılan çalışmaları
Sayfa 5
Kıbrıslı Türkler, 2004’ten bu yana kayda değer ve
sürdürülebilir bir gelişme kaydettiler. Kağıt üzerinde
de olsa AB vatandaşı oldular ve Kıbrıs Cumhuriyeti,
şimdiye dek Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan 250.000 kişinin 50.794’üne AB pasaportu verdi.41 Kıbrıslı Rumların kuzeyi izole etme girişimlerine rağmen burada
bir AB temsilciliği açıldı. AB vatandaşları ve kuzey
Amerikalılar, kuzeydeki Ercan Havaalanı’nı artık yasal olarak kullanabiliyorlar. 2004’te Kıbrıslı Rumların yalnızca üçte biri kadar zengin olan Kıbrıslı Türkler, şimdi yarı oranında zenginler. Ne var ki AB’nin
2004’te verdiği en büyük söz olan doğrudan ticaret
henüz yerine getirilmedi, Türkiye’den yapıl-mayan
uçuşlarda uçaklar Ercan’a inemiyor ve AB’nin mali
yardımlarının her bir dilimini kullanmak için mücadele vermek gerekiyor.
Adanın kuzeyi, büyük oranda Türkiye’ye bağımlı ve
müzakere konumunu güçlendiren tek etkenin Ankara’nın ordusundan kaynaklandığının farkında.42 Yine
de hatırı sayılır bir azınlık, Türkiye’nin baskın rolünden rahatsızlık duyuyor ve Kıbrıs’ın AB üyeliğinin
kendilerine yeterince güvenlik sağladığını düşünüyor.43 Türkiye’nin de sorunun çözümünün kendi lehi-
temel almamız gerektiğinin, 2004’teki konumumuzu
koruduğumuzun, görüşmeler sürerken de izolasyonları
kaldırmak için çaba harcandığını görmek istediğimizin, bu
görüşmelerin sonunda bizim tarafımız tekrar ‘evet’ derse
ancak Kıbrıslı Rumlar ‘hayır’ derse neler olacağını
insanların bilmek istediğinin altını çizmek istedik”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Kıbrıslı Türk yetkili,
Lefkoşa, Mart 2008.
40
Yapılan bir açıklamada AB ve Fransa, Kıbrıslı Rumlarla
yürüttükleri ortak askeri tatbikatlar nedeniyle eleştiriliyordu.
“Kıbrıs Türk tarafı, bu sürecin AB çatısı altına taşınmasına
karşıdır ve bunun başlıca nedeni, Kıbrıs Rum tarafının
haksız bir şekilde elde ettiği AB üyeliğini bize karşı
kullanma çabalarıdır”. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Hasan
Erçakıca tarafından yapılan açıklama, 27 Mayıs 2008.
41
Kıbrıs Cumhuriyeti Basın ve Enformasyon Dairesi
Müdürlüğü’nden verilen bilgiye gore 18 Nisan 2008
itibariyle 81.805 kişi kimlik kartı için başvurdu ve aldı.
42
“Eğer sokağa çıkıp halka ‘Türk askerlerini adada istiyor
musunuz?’ diye sorarsanız yüzde 95’i ‘evet’ diye cevap
verir. Neden? Güvensiz hissettikleri için. Sayı olarak
sembolik düzeyde olsa da Türk askerlerinin varlığı Kıbrıslı
Türkler için hayati önemdedir”. Kıbrıslı Türk lider Mehmet
Ali Talat’la yapılan röportaj, Euronews, 29 Mayıs 2008.
Sadakat da söz konusu. “Başka hiçbir ülke Kıbrıslı Türklere
koşulsuz destek vermiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
üst düzey Kıbrıslı Türk yetkili, Lefkoşa, Mayıs 2008.
43
Bir Kıbrıslı Türk siyasetçi şöyle diyor. “Türkiye, müdahale
etmekte haklıydı, ancak bu kadar uzun sürmemeliydi”.
Türkiye’nin baskın rolünü uzun yıllar eleştiren bir başkası
şunu ekliyor. “Varılacak çözümde Türkiye’nin onayı
gerekiyor. Bu kaçınılmaz. Ancak bu, herşeyin onun kontrolü
altında olması gerektiği anlamına gelmez”. AB-Türkiye
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
ne olduğunu kavraması gerekiyor.44 Kıbrıslı Türklerse
güvenlik kaygılarının giderildiği sürece Türk hükümetinin ve dışişleri bakanlığının uzlaşmacı siyaseti
destekleyeceğini iddia ediyorlar.45 Üst düzey bir Kıbrıslı Türk yetkilinin sözleriyle, “Türkiye’nin tam desteğine sahibiz. Talat’a git ve müzakere et dediler.
Değişmesini ne bizim ne de onların istemediği tek
konuysa Garanti Antlaşması”.46
Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin uzlaşmaya hazır
tavrı, uzlaşmaz gruplardan gelen eleştirilerle de pekişmiş durumda.47 Türkiye’de emekli subayların İstanbul’da düzenlediği bir toplantıya katılan kuzeyin
eski cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 23 Mayıs tarihli
Hristofyas-Talat açıklamasını göstererek bunun “Kıbrıs’ı Rumlaştıracak”48 bir formül olduğunu belirtti ve
kınadı. Annan Planı’nı dahi “hain bir tuzak” olarak
niteleyen ve “şımarık Rumların plana burun kıvırması
sayesinde” “Türkleri koruyan Tanrı’ya” teşekkür eden
emekli Türk generallerin konuşmaları alkışlarla karşılandı. Diğer bazı emekli askerlerse özel konuşmalarda
Talat’ı savundular.49
Sayfa 6
II. 2008 YILINDAKİ MÜZAKERELER
Kıbrıslı Rumlar, Türkiye’nin ada üzerindeki etkisinden ve kendilerini doğrudan muhatap almamasından
dolayı rahatsız hissetmekte haklılar.50 Ancak bunun
çaresi, Talat’ı Ankara’yla ilişkilerinde muhatap olarak
kabul etmek olacaktır.51 Halihazırdaki görüşmeler,
anahatları ilk olarak 30 yıl önce belirlenen, BM arabuluculuğunda ulaşılacak iki toplumlu, iki kesimli
kapsamlı bir çözüm için belki de son şans olabilir.52
21 Mart anlaşması uyarınca çalışma grupları ve teknik
komiteler, müzakerelerin gündemini oluşturmak için
konuları gözden geçiriyorlar. Kıbrıslı Türkler, görüşmelerin mümkün olan en kısa süre içinde başlamasını
isterken Kıbrıslı Rumlar hazırlık aşamasında ilerleme
keydedilmesini ön koşul olarak ileri sürmekteler. Çalışma grupları ve teknik komiteler, 1 Eylül’de başlaması gereken müzakerelerin ötesinde de çalışmak durumundalar.53 Birleşmiş Milletler, söz verdiği üzere
vakit kaybet-meden kapsamlı görüşmelerde kolaylaştırıcı bir rol oynayacak Genel Sekretere bağlı bir özel
danışman atamalıdır.54
A. 21 MART SÜRECİ
Hristofyas ve Talat, 21 Mart tarihinde Lefkoşa ara
bölgede bulunan eski Ledra Palas otelinde bir araya
geldi. Talat, “yoldaş, ya Kıbrıs sorununu çözeceğiz ya
da bölünmeyi kalıcılaştıracağız” diye konuştu.
Hristofyas şöyle yanıt verdi. “Farkındayım, zaten bu
50
Çalışma Grubu toplantısında yapılan yorum, Lefkoşa, 30-31
Mayıs 2008.
44
“Türkiye’nin tam desteği olmadan başarılı olamam. Eğer
müzakere masasındaysam, bu beni Türkiye’nin desteklediğini gösterir”, Talat’la yapılan röportaj, Euronews, 29
Mayıs 2008.
45
Kriz Grubu tarafından yapılan mülakatlar, Ankara ve Lefkoşa, Nisan-Mayıs 2008.
46
Kriz Grubu tarafından yapılan mülakat, Lefkoşa, Mart
2008.
47
Aynı şekilde, Hristofyas’ın çözüm istediğinin bir göstergesi de eski Cumhurbaşkanı Papadopoulos’tan aldığı sert
eleştiriler oldu.
48
Türkiye Emekli Subaylar Derneği’nde yaptığı konuşma,
İstanbul, 24 Mayıs 2008.
49
Kriz Grubu tarafından emekli askeri görevlilerle yapılan
mülakatlar, İstanbul, 24 Mayıs 2008.
Türkiye, 1960 antlaşmalarına dayalı yönetimin 1963’te
çatışmaların başlamasıyla çöktüğünü ileri sürüyor ve diğer
tüm ülkelerin aksine Kıbrıslı Rumların denetimindeki Kıbrıs
Cumhuriyeti’ni söz konusu devletin devamı olarak tanımıyor.
51
“Kıbrıs sorununun çözümünden bahsedildiği duymak güzel;
ama Hristofyas sanki Avrupalılara şöyle diyor. Siz Türklerle
ilgilenin, ben de Kıbrıslı Türklerle… bu tür güzel şeyler
söylüyorsa neden Türklere karşı aynı yumuşaklığı göstermiyor?” Kriz Grubu’na verilen mülakat, Avrasya Stratejik
Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) araştırmacı Sema Sezer,
Ankara, Nisan 2008.
52
“Bu gerçekten de son şans ve bu şans uzun sürmeyecek”.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Avrupa Komisyonu’ndan üst
düzey bir yetkili, Brüksel, Mart 2008.
53
Talat, liderler uzlaşmaya varmaya başladıklarında grupların
daha faza önem kazanacağına inanıyor. AB-Türkiye Çalışma
Grubu toplantısında yaptığı yorum, Lefkoşa, 30 Mayıs 2008.
54
“[İki Kıbrıslı partinin] ilerleme sağlayarak bir an önce ve
sorunsuzca resmi görüşmelere başlamaları amacıyla yardımcı
olmak için elimden geleni yapacağım. Uygun zamanda bir
Özel Danışman atamayı da hedefliyorum”, Genel Sekreterin
Birleşmiş Milletlerin Kıbrıs Operasyonu Raporu, 5 Haziran
2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
yüzden aday oldum”.55 Aralarında uzun yıllara dayanan bir arkadaşlık ve ortak siyasi anlayış bulunan
bu iki lider, BM’nin o dönemdeki Özel Temsilcisi
Michael Møller tarafından okunan bir açıklamayla şu
ana dek sadık kaldıkları, son derece dengeli bir yol
haritası ortaya koydular.56
3 Nisan’da Lefkoşa’nın merkezinde bulunan Ledra
Caddesi geçiş noktası açıldı.57 12 Nisan’da bizzat Talat, dondurma yemek ve Yunan müziği CD’leri almak
üzere Kıbrıs Rum tarafına geçti. 18 Nisan’da komiteler, Annan Planı’nın görüşmelerinin de yapıldığı
Lefkoşa eski havalanının yakınlarında ara bölgedeki
BM yerleşkesinde çalışmalarına başladılar. Talat’ın
başmüzakerecisi Özdil Nami, “[Papadopoulos’la Talat arasında] yirmi ayda başarılamayanın yirmi günde
başarıldığını” söyledi.58
Her komitede iki taraftan dörder üye ve bir BM arabulucusu yer alıyor. Altı çalışma grubu, yönetim ve
yetki paylaşımı, AB’yle ilgili konular, güvenlik ve garantiler, toprak, mülkler ve ekonomi konularında çalışıyorlar. Yedi teknik komiteyse suç, ticaret, kültürel
miras, kriz yönetimi, insani meseleler, sağlık ve çevre
konularını inceliyor. Genellikle haftada iki kez ve iki
saat süreyle toplanan bu komitelerde iki taraftan yüzden fazla kişi bulunuyor.
Şevkle başlayan görüşmelerin ilk aşaması boyunca
derhal bazı ilerlemeler sağlandı.59 AB meseleleri ve
ekonomiyle ilgilenen çalışma grupları içinde bazı
önemli farklılıklar ortaya çıktı. Ayrıca teknik komiteler, ambulansların kontrol olmaksızın Yeşil Hattı nasıl
geçmesi gerektiği, adanın tamamına üç dilli (Rumca,
Türkçe, İngilizce) yol işaretlerinin konması ve kuş
gribi gibi halk sağlığını ilgilendiren konularda işbirliği yapılması da dahil uzun süredir ayrılık yaratan konularda çözüme yaklaştılar.60 İki kilisenin restorasyo55
Talat’ın Türk gazetecilere yaptığı açıklama, örneğin bakınız
Zaman, 13 Mayıs 2008.
56
“Ne kadar iyi anlaştıklarını abartmak zor. Bazen herşeyi
zaten biraraya getirmişler gibi görünüyor”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, bir diplomat, Lefkoşa, Haziran 2008.
57
Burası, 1958’de iki toplum arasında başgösteren şiddet
olayları nedeniyle barikatlarla kapatılmıştı. Bu geçiş noktası,
şavaşın hasar verdiği ara bölgede uzun bir yürüyüşe çıkmadan şehrin diğer yarısına geçilmesini sağlayan ilk geçiş oldu.
58
Simon Bahceli, “Momentous Occasion as Committees
Launch Negotiations”, Cyprus Mail, 19 Nisan 2008.
59
“Çözüm olasılığı hakkında duyduğum heyecan, 2004’teki
seviyesine geri döndü”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Kıbrıslı Türk katılımcı, İstanbul, Mayıs 2008. “Algılar arasındaki farklar sürüyor. Ama şimdilik herşey iyi gidiyor. İhtiyatlı ancak iyimseriz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, bir
Türk yetkili, Ankara, Mayıs 2008.
60
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Kıbrıslı Türk katılımcı,
İstanbul, Mayıs 2008.
Sayfa 7
nu çalışmalarında anlaşma sağlandı.61 Görüşmeler,
son derece canlı ve aydın-latıcıydı ve BM, umulduğundan daha fazla mesafe kaydedildiğini açıkladı.62
Bazı grup ve komiteler, özellikle de ekonomi grubu,
öğle veya akşam yemekleri için de bir araya gelmekteler. Ancak herkes, güvenlik ve garantiler, yönetim
ve yetki paylaşımı ve mülkler gibi can alıcı konularda
çok az ilerleme sağlandığı konusunda hemfikir. Türkiye’nin askeri varlığını tam olarak ne kadar azaltacağının nihai uzlaşmanın bir parçası olduğu büyük ölçüde kabul edildiğinden toprak konusunda bir
ilerleme sağlanamaması sürpriz olmadı. Yönetim ve
yetki paylaşımı konusunda görüşler arasındaki yakınlaşmanın derecesi sadece iki taraf arasında değil, tarafların kendi içinde de bir tartışma konusu.
Yaklaşım farklılıkları konusunda bazı hayal kırıklıkları oluşmuş durumda. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkleri liderlerin anlaşmazlıkları çözebilmek için deneyebilecekleri farklı seçenekleri tartışma-dıkları, artık
hükümsüz olan Annan Planı’nın kimi bölümlerini
masaya taşıma eğiliminde oldukları ve müzakere esnekliği yokmuş izlenimi verdikleri için (bazen önerileri yazıp dışarıya danışarak cevap beklemeleri gibi)
açıkça eleştiriyorlar.63 Kıbrıs Türk tarafı da Kıbrıslı
Rumların Papadopoulos yönetimiyle aynı belgeleri
masaya getirdiklerinden şikayet ediyor.64 Daha hızlı
ilerlemeden yana olan sabırsız Kıbrıslı Rumlara verdiği cevapta BM, grupların ve komitelerin asla esas
müzakereler için uygun platform olmadığının altını
çizdi.65
61
Yakovu’nun yaptığı yorum, a.g.e.
“Şüphecilere rağmen çalışma grupları ve teknik komiteler
oldukça iyi çalışıyorlar”. Basın toplantısı, Genel Sekreter
Yardımcısı Lynn Pascoe, Lefkoşa, 18 Haziran 2008.
63
“Tüm olasılıkları kapsayan menüler belirlemeliler. Kırmızı
çizgilerinden vazgeçmiyorlar ve bu da başarısızlığa yol açan
nedenler arasında bulunuyor. Hristofyas, Ankara ve Kıbrıslı
Türklerin olasılıkları gözden geçirdiklerini göstermek
zorunda”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Batılı bir yetkili,
Londra, Mayıs 2008.
64
“Ekonomi komitesinde Kıbrıs’ın dört ay önce gerçekleşen
Euro bölgesine dahil olmasıyla ilgili bir belge görüşüldü”
Kriz Grubu’na telefonda verilen mülakat, Kıbrıslı Türk yetkili, Mayıs 2008.
65
“Söz konusu çalışma grupları ve teknik komiteler, müzakere
etmek ve sorunları çözmek için oluşturulmadı…. Görevleri,
geçmişte yapılmış çalışmalara bakmak, yeni fikirleri incelemek,
herşeyi bir araya getirerek masaya koymak…. Tüm bunların
amacı, liderlerin hangi konularda konuşmaları gerektiği ve
gerekmediğini saptamak için meselenin bütününe bakmak.
Bu anlamda çalışmaların çok iyi yürüdüğünü düşünüyorum.
Tahmin edilebileceği gibi görüşülen konu ne kadar az
ihtilaflı olursa o kadar fazla ilerleme sağlanabiliyor”. Basın
62
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
Kıbrıslı Rumlar ayrıca çalışma gruplarındaki Kıbrıslı
Türk katılımcıların daha az deneyimli ve yetkilerinin
kısıtlı olduğundan şikayet ederken Türk tarafı teknik
komitelerde Kıbrıslı Rum resmi görevlilerin olmamasından, bu nedenle de yönetim deneyiminden yeterince yararlanılamadığından bahsediyorlar. Her iki tarafın da eleştirisi yersiz görünüyor, zira oluşturulan
ekipler konularında yetkinler. Kıbrıslı Rum üyelere
göre daha genç olan, daha büyük ve uluslararası alanda tanınan bir devletten gelmenin avantajlarına sahip
olmayan Kıbrıslı Türk üyeler, sivil toplum kuruluşlarında ve üniversitelerde Kıbrıs sorunu üzerine uzun
yıllar yaptıkları çalışmalar nedeniyle yeterli ve deneyimliler. Dolayısıyla konuya yaklaşımları da farklı.
Kıbrıslı Rum üyeler, kendine güvenli, deneyimli ve
kolaylıkla yönlendirebilen liderlerden oluşurken Kıbrıslı Türklerin çok sınırlı uluslararası deneyimleri bulunuyor. Türk tarafı bu eksikliği, son derece organize
olarak ve merkezle temas halinde bulunarak telafi
ediyorlar.
21 Marttaki buluşmalarında iki cumhurbaşkanı, tam
kapsamlı görüşmelere başlama tarihi olarak 90 gün
sonrasını yani 21 Haziranı belirlemişlerdi.66 Ancak 23
Mayıstaki görüşmelerinde “haziranın ikinci yarısında
bir araya gelerek durumu yeniden değerlendirmeye”,
tahminen kapsamlı müzakerelerin tarihini yeniden görüşmeye karar verdiler. Bunun nedeni, Kıbrıslı Rumların konuyu eylüle kadar ertelemek istemeleri67, böylece Hristofyas’a uzlaşma için zemin hazırlamasında
zaman kazandırmak istemeleri.68 Kıbrıslı Türkler, sabırsızlar; ancak bunun gerekli olduğunun da farkındalar. Kıbrıslı Rum muhalifler de bu konuda anlayış gösteriyorlar.69 İki taraf da kapsamlı müzakerelere başlama
toplantısı, Genel Sekreter Yardımcısı Lynn Pascoe, Lefkoşa,
18 Haziran 2008.
66
“Liderler, ayrıca çalışma gruplarının ve teknik komitelerin
çalışmalarını gözden geçirmek üzere üç ay sonra yeniden bir
araya gelmeleri ve sonuçlardan yararlanarak kapsamlı
müzakerelere başlamaları konusunda fikir birliğine vardılar”.
Liderlerin 21 Mart 2008 tarihli toplantısının ardından Michael
Møller tarafından okunan açıklama, Genel Sekreterin Kıbrıs
Özel Temsilcisi ve UNFICYP Misyon Şefi.
67
“Sanıyorum ki Eylül ayında müzakerelere en üst düzeyde
başlayacağız”. Yakovu’nun yaptığı yorum, a.g.e.
68
“Alışılagelmişin dışında düşünmek istiyoruz. Ancak bizi
yemeye hazır bir aslanla karşılaşacaksak bunu yapamayız….
Halihazırda aynı çözümü hedeflemiyoruz…. Bir başka
başarısızlığa tahammülümüz yok. Başarı şansı başarısızlıktan
daha yüksek olmalı”. AB-Türkiye Çalışma Grubu’nda yapılan yorum, AKEL sözcüsü Andros Kipriyanu Lefkoşa, 30
Mayıs 2008.
69
“Bize kalsa haziranda başlarız. Meseleleri çalışma gruplarında ve komitelerde çözemezsiniz. Her konunun tek bir
müzakere masasına gelmesi gerekiyor. Ama eylüle kadar
hiçbir şeyi değişmeyecek. Belki bu daha da iyi”. Kriz
Sayfa 8
sözüne bağlı kaldığı ve liderler ve çalışma grupları ilerleme kaydettiği sürece diplomatlar, söz konusu gecikme konusunda endişelenmemekteler.70 Kapsamlı müzakerelere başlama tarihi, temmuz boyunca yapılması
planlanan görüşmelerin birinde kamuoyuna açıklanmalı, tercihen izlenecek yöntem de belirlenmeli. Önümüzdeki fırsat penceresi dar ve Kıbrıs Türk tarafında
Şubat 2010’da yapılacak meclis seçimleri ve Nisan
2010’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri için hazırlıkların
başlayacağı 2009’un son aylarında bu pencere kapanmaya başlayabilir.
B. MÜZAKERE YÖNTEMİNİN GELİŞTİRİLMESİ
Her iki lider çözüme ulaşmak için halihazırda siyasi
iradeye sahip olduklarından kapsamlı müzakerelerin
önceki çözüm görüşmelerinden farklı olması beklenebilir. Sorunlar artık daha ziyade iki toplumdan kaynaklanıyor. Bir Kıbrıslı Rum yorumcunun belirttiği
üzere, “bu tür müzakerelerin yüzde 90’ı, karşı tarafla
değil toplumun kendisiyle yapılıyor. Çünkü iki taraftaki ılımlılar kendi toplumlarındaki uzlaşmazları alt
etmek zorundalar”.71
1. Medyanın bilgilendirilmesi
Annan Planı döneminde olduğu gibi medya savaşlarının dezenformasyonla beslenmesinin önlenmesi gerekmekte. BM, atanacak özel danışmana AB hükümetleri, Türkiye ve Yunanistan başta olmak üzere
Kıbrıs’tan ve bu bölgeden belirli muhabirlere düzenli
olarak brifingler verecek bir medya ekibinin desteğini
sağlamalı. Anlaşmanın referandumda kabul edilmesi
isteniyorsa kamuoyu desteğinin sağlanması gerekiyor.
Başarısızlığın bölgede neden olacağı ciddi sonuçların
tam olarak anlaşılması son derece önemli. Hristofyas
ve Talat ayrıca çözümün getireceği yararları daha ayrıntılı anlatmalı72 ve halkı tavizler için hazırlamalı.
Aynı şekilde BM ve AB yetkilileri, kamuoyu açıklamalarında söz konusu yararları vurgulamalı ve tam
Grubu’na verilen mülakat, DİSY parti yöneticisi, Lefkoşa,
Haziran 2008.
70
“Liderler ayda bir biraraya geliyorlar. Yani angaje oluyorlar.
Kapsamlı müzakereler de bundan farklı değil”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, bir diplomat, Lefkoşa, Haziran 2008. “Bir
ay orada öteki ay burada toplanılması sorun teşkil etmiyor”.
BM Kıbrıs Barış Gücü’nün Kıbrıs medyasına aktarılan
yorumları, BM Özel Temsilcisi Tayé-Brook Zerihoun, 29
Mayıs 2008.
71
Phedon Nicolaides, “Negotiating Guidelines for Messrs
Christofias and Talat”, Cyprus Mail, 20 Nisan 2008.
72
Hristofyas’ın destekçilerinin en hassas konular hakkında
takip ettikleri yapıcı belirsizlik politikası iyi bir başlangıç,
ancak verilebilecek en iyi mesaj, tüm Kıbrıslılar için daha
güvenli ve daha zengin bir ülke hedefi olacaktır.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
olarak anlaşılabilmeleri amacıyla iki toplumlu toplantılar düzenlemeli. Adada şimdiye kadar haberlerin
sansürlenmesi mümkün olmadı. İki taraf da haberleri
sızdırdılar ve çarpıtarak yansıttılar73 ve genellikle hem
sürece hem de kamuoyunun desteğine zarar verdiler.74
Bu nedenle dezenfor-masyonun ve çarpıtmanın doğru
bilginin yerini doldurmaması için liderlerin çaba sarf
etmesi gerekiyor.
BM aracılığıyla yapılan ortak açıklamalar, ortak zemin oluşturmakta ve çözüm yanlılarına güvence vermekte yararlı oldu. İki lider, toplantılarından sonra
soruları birlikte yanıtlamalı ve ayrı basın toplantıları
düzenlemekten kaçınmalı. Söylenenler arasındaki en
ufak farklılık, kontrol edilmediği takdirde istenmeyen
bir dereceye ulaşabilmektedir. BM, birer Kıbrıslı Rum
ve Türk üyeden oluşan bir medya birimi oluşturarak
müzakerelerin gidişatı hakkında ortak ve onaylanmış
bilgi verilmesini sağlayabilir, böylelikle yorumlamadaki farklılıklar birlikte belirlenebilir veya baştan
önlenebilir. İletişim eksikliği ve medyanın karalaması
nedeniyle karşı taraf hakkında düşmanca, geçerliliği
kalmamış ve yanıltıcı bir imaja sahip olan Kıbrıslı
Rumlar ve Türkiye arasındaki iletişimsizlik duvarının
yıkılmasına AB yardımcı olabilir.
2. Sivil toplumun sürece dahil edilmesi
Geniş katılım sağlanması, müzakerelerin başarıya
ulaşması için büyük önem taşıyor. Papadopoulos yönetiminde Kıbrıs Rum sivil toplumu sürece katılmaya
çalışınca yoğun eleştri ve saldırılara maruz kalıyordu.
Kıbrıs Türk tarafındaki aktivistlerse işler kılmaya çalıştıkları Annan Planı’nın Kıbrıslı Rumlar tarafından
şeytanlaştırılması nedeniyle süreçten uzaklaşıp yabancılaştılar. BM, “her iki kesimde taviz verilmesi gerekse bile siyasi ortamın oluşumuna yardımcı olması
ve çözüm yönünde kamuoyunun desteğinin sağlanabilmesi için kuzeyde ve güneyde sivil topluma önceki
dönemlere kıyasla daha fazla rol düştüğünü” dile getirdi ve ekledi: “Medyaya da bu konuda büyük sorumluluk düşüyor”.75 Siyasetçileri ve sivil toplumu, çö73
“Medya, tam bir karmaşa içinde nefret, karamsarlık ve karşıdakini ‘ötekileştirme’ alevlerini o kadar körükledi ki tüm
barış/çözüm süreci sonuçsuz bir çabaya dönüştü…. Adanın
tümünde yaşayanlara, şiddetle ihtiyaç duydukları sürekli ve
tarafsız bilgi akışıyla neler olduğunun açıkça anlatılması
gerekiyor”. Haji Mike, “From the Sublime to the Ridiculous”, Cyprus Mail, 3 Mayıs 2008.
74
“BM, medya sansürleri koymanın etkili olduğuna inanır
gibi gözükmekte. Ama bu, Kıbrıs’ta işe yaramıyor. Haberler
bir veya iki gün içinde açığa çıkıyor. Medyaya brifing
vermeli, olayları olumlu bir açıdan anlatmalı ve gelişmelerin
ne yönde olduğunu belirtmeliler”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Lefteris Adilinis, Politis, Mart 2008.
75
Pascoe’nin brifingi, a.g.e.
Sayfa 9
zümün getireceği yararları dile getirmeleri için teşvik
etmeli. Çözüm öncesinde uzlaşmaya yardımcı olmak
amacıyla tüm ekonomik ve mesleki sektörlerde iki
toplumlu konferanslar düzenlenmeli.
BM, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin76 2006’dan beri
gerçekleştirdiği çığır açıcı çalışmalardan yola çıkan
bir gerçekleri araştırma ve uzlaşma komisyonu kurmalı. 1963-1974 arası yaşanan etnik çatışmadan ve
Türkiye’nin 1974’teki işgalinden kalan birçok yara
henüz kapanmadı. Söz konusu komitenin yerine getireceği ideal görev, tanıkların hikayelerini gün ışığına
çıkarmak ve arşivlere hiçbir engel olmaksızın girilmesini sağlamak olacaktır. Komitenin cezalandırma yetkisi bulunmasa da yıldönümleri ve anıtlar konusunda
tavsiyelerde bulunma yetkisine sahip olabilir. Saygın
Kıbrıslı uzmanlardan oluşacak bir başka grup ise ortak bir tarih ders kitabı hazırlamak, özellikle de 1955
sonrası çatışma dönemine ait uzlaşılmış bir anlatıma
varmak için çalışmalar yapabilir.
Başarı şansını yükseltmek amacıyla her iki taraf da
muhatabının siyasi meşruiyetine dair tartışmaları askıya almalı. Kıbrıs Türk tarafının uluslararası spor
müsabakalarına, kültürel etkinliklere ve Bolonya
süreci gibi Avrupa üniversitelerine açık programlara
katılımına Kıbrıslı Rumlar tarafından konulan ambargolar kaldırılabilir. BM Genel Sekreterinin aralık
2007’de belirttiği üzere, “ekonomik, sosyal, kültürel,
spor veya benzeri bağların sürdürülmesi, tanınma anlamına gelmez. Tam tersine, güven inşa ederek tüm
Kıbrıslıların yararına etki gösterir”.77 Ne var ki ılımlı
Kıbrıslı Rumlar dahi buna şiddetle karşı çıkıyorlar.78
Kıbrıslı Rum kamuoyu araştırmacısı Alexandros
Lordos, Kuzey İrlanda’da başarıyla uygulandığı üzere
müzakerelerin yanı sıra “barış araştırmaları” yoluyla
kamuoyunun da olumlu bir etken olarak kullanılmasını öneriyor. Bu yöntemle müzakereciler, çözüme daha
yakın konuları tespit etme imkanına sahip olacak, tarafların birbirinden hala çok uzak olduğu konulardaysa seçenekler ortaya koyabilecek. Araştırmalar, BM
76
Şimdiye kadar 400 kişinin cenazesini ortaya çıkardılar ve
91’ini ailelerine iade ettiler. Çoğunluğu Türkiye’nin
1974’teki işgali sırasında olmak üzere 1963 sonrası toplumlararası çatışma döneminde yaklaşık 2000 kişi kayboldu.
77
“Genel Sekreterin Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs Operasyonları
Üzerine Raporu”, UNSC S/2007/699, 3 Aralık 2007.
78
“İyi niyet anlaşmaları yaparak karşılığında hiçbir şey elde
etmemek olmaz. Bu bir hata olur. İleri atılarak bir çözüme
ulaşmamız mümkün değil. Devlet yapılarını değil, bireyleri
desteklemek için elimizden geleni yapacağız. Önümüzdeki
altı-oniki ay içerisinde Kıbrıs Sorununu çözmek için her
imkana sahibiz”. AB-Türkiye Çalışma Grubu toplantısında
yapılan yorum, Kıbrıslı Rumların eski cumhurbaşkanı
George Vasiliyu, Lefkoşa, 31 Haziran 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
Sayfa 10
gözetiminde iki toplum içinde yürütülebilir ve gerektiğinde uluslararası uzmanların katkısı da sağlanabilir.79
Temmuz”un özü, 21 Mart sürecinin temel taşını oluşturuyor.
3. Arabuluculuk değil kolaylaştırma
21 Mart ve 23 Mayıs zirvelerinin ardından yapılan
açıklamalarda olduğu gibi her iki terim de son derece
az kullanılıyor ya da tamamen yok sayılıyor. “Bakire
Doğum”, “garanti” ve hatta “görüşmelerde ilerleme”
gibi terimler, anlamsız ve görüş ayrılığı yaratan tamlamalar olmaktan öteye gitmiyor. Her iki tarafın liderleri, hedeflerinin yalnızca özüne odaklanma konusunda son derece başarılı oldular. Medya da liderlerin
izinden gitmeli.
Annan Planı, anlaşmaya varılmaması durumunda
BM’nin arabuluculuğuna başvurulacağı maddesi nedeniyle Kıbrıslı Rumlar nezdindeki meşruluğunu
önemli ölçüde yitirdi. Bu kez hedef, her iki toplumun
liderleri tarafından imzalanabilecek ve yine onlar tarafından topluma kabul ettirilebilecek bir anlaşmada
güven inşa etmek olmalı. Yine de dış arabuluculuk
gerekli olacaktır. Üst düzey bir Kıbrıslı Türk yetkilinin de vurguladığı üzere, “liderlerin her konuda anlaşması mümkün mü? Bazen ağırdan almak isteyebilirler. İki liderin de çözüme açık taahhüt vermelerinin
yanı sıra tıkanıklıkları aşmak için bir mekanizmaya
ihtiyacımız var”.80 BM’nin yeni özel danışmanı, arabulucu değil önerilerde bulunan bir kolaylaştırıcı görevini yerine getirmeli. Görüşmeler çıkmaza girdiğinde BM misyonu, AB’nin de yardımıyla seçenekler
sunmalı. Çalışma gruplarında da görüldüğü üzere süreçte rol oynayanların kişilikleri de oldukça önemli.
Eğer liderlerin müdahaleleri bir grubu üretken hale
getiremezse katılımcıları değiştirmek mantıklı olabilir.
4. Retoriğin değil özün korunması
“Annan Planı”, Kıbrıs Rum toplumu için psikolojik
açıdan lanetli bir terim. 81 Kıbrıslı Rumların
başmüzakerecisi George Yakovu, söz konusu planın
bir döküman olarak sunulamayacağını, ancak “itiraz
etmeyecekleri bazı yönlerinin olabileceğini” 82 belirtti.
Kıbrıslı Türkler içinse 2004’te varılan uzlaşmalara
bağlı kalmak, iyi niyetin oldukça önemli bir göstergesi. Talat, Annan Planı’nın “masada olma-yacağını, ancak kesinlikle koltuğumda olacağını”83 kaydetti. Aynı
şekilde Kıbrıslı Rumlar, hazırlık görüşmelerinde 8
Temmuz 2006 anlaşmasına bağlılıklarını dile getirirken Kıbrıslı Türkler söz konusu anlaşmayı önceki
Kıbrıs Rum hükümetinin süreci tıkama taktiğinin bir
parçası olarak algılıyor. Tüm bunlara rağmen “8
79
Alexandros Lordos, “A Proposal to utilize ‘Peace Polls’, in
support of the Negotiating Process in Cyprus”, yayınlanmamış makale, Haziran 2008.
80
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Lefkoşa, Mart 2008.
81
Ancak Kıbrıs Rum elitinin büyük bir kesimi, kapalı
toplantılarda bu planın anlaşmanın önemli bir kısmını içinde
barındırdığını kabul ediyor. “Taleplerimizin büyük bölümü
[Annan Planı’nda] karşılanıyor. Asıl meseleye gelelim ve
adının ne olduğuna bakmayalım”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Kıbrıslı Rum muhalif siyasetçi, Lefkoşa, Mart 2008.
82
Cyprus Mail, 24 Nisan 2008.
83
Fatma Demirelli, “Talat warns domestic troubles in Turkey
will hurt Cyprus case”, Today’s Zaman, 4 Nisan 2008.
5.
Kapsamlı görüşmeler üzerine odaklanılması
İki toplum arasındaki güveni ve faaliyetleri arttırmaya
yönelik mutevazı güven arttırıcı önlemler alınmaya
başlanıyor. Türkiye’nin dahil olduğu veya önemli
müzakere konularını ilgilendiren önemli güven arttırıcı önlemlerin görüşülmesi, geçmişte gerek adadaki
gerekse uluslar arası arenadaki aktörlerin ivmeyi sürdürmek için sık sık başvurdukları bir yöntem olageldi.
Ne var ki nihai çözümde karara bağlanacak konular
da sık sık gündeme geldiğinden bu tür inisiyatifler
şimdiye kadar başarısızlığa uğradı ve odağın esas barış sürecinden kaymasına neden oldu.
En son girişim, Türkiye’nin (AB’yle 2005’te imzaladığı ve deniz ve hava sahasını Kıbrıslı Rum araçların
kullanımına açmasını öngören) “Ek Protokolü” uygulamasıyla Kıbrıslı Rumların (AB’nin 2004’te verdiği
bir söz olan) Kıbrıslı Türklere yönelik Doğrudan Ticaret Tüzüğünü kabul etmeleri ve uygulamalarıyla
aynı zamana denk getirmeye çalışmak oldu. Ancak
Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye, terk edilmiş bir sahil olan
Maraş bölgesinin Rum tarafına iade edilmesi ve Ercan
Havaalanının Kıbrıslı Rumlar tarafından tanınması
gibi yeni taleplerle gelerek bu fikrin suya düşmesine
neden oldular. Şayet taraflardan biri bu girişimlerden
birini geçici de olsa tek taraflı olarak uygulamaya cesaret ederse bu büyük ölçüde onun lehine olacaktır.
Özellikle Türkiye, Ek Protokolü uygulayarak hem AB
nezdindeki konumunu güçlendirecek hem de Kıbrıs’a
yapacağı ihracattan kazanç sağlayacaktır. Bu, aynı
zamanda Kıbrıslı Rumları Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ciddi olduğuna ikna edecektir. Bir veya birkaç limanın Kıbrıs Rum trafiğine geçici olarak açılması yoluyla ve kapsamlı müzakerelere
başlanacağı açıklandığı zaman bunu gerçekleştirme
fırsatı ortaya çıkabilir.
Daha küçük güven arttırıcı önlemler daha etkili olabilir. Kıbrıs Rum tarafı için bunlar arasında Kıbrıslı
Türk öğrencilerin, belediyelerin, takımların ve kültür
derneklerinin uluslararası faaliyetlere daha fazla ka-
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
tılmasına izin vermek sayılabilir.84 Kıbrıs Türk tarafıysa Kıbrıslı Rumların eski kiliselerin ve kutsal mekanların restorasyonu ve buralara girişin kolaylaştırılması gibi taleplerini yerine getirmek için çabalarını
arttırabilir. Ledra Caddesi’nin açılışında yaptığı gibi
Türk ordusu, sivillerin çözüme ulaşma arayışlarını
desteklediği konusunda Kıbrıslı Rumlara güçlü sinyaller vermenin yollarını bulmalı. Bunlar arasında
yeniden konuşlandırma, adadaki askeri varlığın azaltılması ve askerlerin sayısı hakkında daha şeffaf
olunması sayılabilir. Aynı şekilde Türkçe, hâlâ Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin resmi dillerinen biri olduğu ve Kıbrıslı Rumlar, Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediklerini ifade ettiklerinden Kıbrıslı Rumlar, Türkçe’nin
AB’nin resmi dillerinden biri olmasını talep edebilirler.85 Kıbrıslı Rumlar aynı zamanda Kıbrıs’tan altı
temsilcinin seçileceği 2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerine Kıbrıslı Türk adayların katılmasının önünü
açabilir. Halihazırda parlamentodaki altı sandalyede
Kıbrıslı Rum temsilciler oturuyor.
Sayfa 11
C. MESELELERE YENİ YAKLAŞIMLAR
Anahatları ilk olarak 1977’de belirlenen iki kesimli,
iki toplumlu bir barış anlaşmasına dayanan temel çözüm önerisi, on yıllar boyunca devamlılığını sürdürdü. Genel Sekreter Yardımcısı Pascoe raporunda şunları kaydediyordu:
Kilit önemdeki konuların neredeyse tamamı geçmişte ayrıntılarıyla tartışıldı ve şu açıkça görüldü
ki taraflar sıfırdan başlamıyorlar. Dahası, tarafların
kapsamlı bir çözüme ulaşma yolunda çeşitli kararların, anlaşmaların, planların ve ilkelerin dahil
olduğu şimdiye kadar yapılmış olan çalışmaların
bütününü göz önünde bulundurmaları beklenmektedir.86
İki tarafta da siyasi irade ortaya çıktığına göre yaklaşımlarda beklenmedik değişimler meydana gelebilir.
Kıbrıslı Rumlar açısından bu, başarılı yönetimlerini
mümkün olduğunca koruyabilmeleri için daha gevşek
bir federal düzenlemeyi tercih etmeleri anlamına gelebilir.87 Kıbrıs Türk tarafındaysa Türkiye’yle çıkarlar
ve zamanlama açısından farklılıklar ortaya çıkabilir.88
Görünen o ki Türkiye’de iktidardaki AK parti ve dış
politika eliti çözüm için çalışırken silahlı kuvvetlerdeki katı tutum yanlıları veya parlamentodaki milliyetçi muhalifler ve onların Kıbrıslı Türk yandaşları,
süreci sekteye uğratmaya çalışacaklar.
1. Yeni Kıbrıs Cumhuriyeti
Orijinal 1977 ve 1979 Üst Düzey Antlaşmalarına göre
Kıbrıs, siyasi eşitliğe dayalı iki toplumlu, iki kesimli
bir federasyon olmalıdır. BM ve uluslararası camia,
bu formüle bağlı kalmaktadır. Annan Planı, İsviçre ve
Belçika modellerinden öğeler içeren bir düzenleme
öngörüyordu. Ne var ki 2008’in geride kalan bölümünde yetki paylaşımı ve yönetim konularına fazla
değinilmemesine rağmen tartışmaların büyük bölümü,
mevcut iki devletli yapıdan yeni, birleşik bir devlete
nasıl geçileceği konusunda düğümleniyor. Annan
Planı, iki tarafın 1960’larda, özellikle de Türkiye’nin
1974’deki işgalinin ardından yollarını ayırmadan önce
yaptıklarının mirasına dayanan, yeni bir bayrağa sahip
“Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin yaratılmasını öngörüyordu. Söz konusu devlet, tek bir uluslararası kimliğe sahip olacaktı ki bu, BM ve AB açısından kritik
84
Lefkoşa Kıbrıs Türk belediyesi Kıbrıslı Rumların gözünde
1974 öncesinde meşruiyete sahip olduğundan Kıbrıs Rum
tarafı örneğin Slovenya’da Mayıs 2008’de yapılan başkentler
kongresine iki toplumlu bir delegasyon gönderme konusunda
daha istekli davranabilirdi.
85
Bu karar, AB sınırları içinde yaşayan ve Türkçe konuşan
yaklaşık dört milyon kişi için de büyük bir sembolik değere
sahip olacaktır.
86
Pascoe’nin brifingi, a.g.e.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Avrupalı bir büyükelçi,
Lefkoşa, Haziran 2008.
88
“Ortak devlet konusunda anlaşmaya varmak için Türkiye’den
daha ileri gitmeye hazırız”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
üst düzey Kıbrıslı Türk lider, Lefkoşa, Ekim 2007.
87
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
önemde bir koşul.89 Ortak yürütülecek federal cumhuriyet, dış ilişkiler, para politikası, federal finans,
vatandaşlık ve göçmenlik konularını yönetecekti.
Son yıllarda Türk tarafı, iki kesim arasında federasyon yerine “yeni ortaklık” terimini vurgu-lamaya başladılar. Bu da onların en gevşek düzeyde merkezi
yönetimden yana olduklarını açıkça ortaya koyuyor.
Türk yetkililer, federasyonu kast ettiklerini belirtiyorlar ve kamuoyunda yeni ortaklığa yapılan atıfların tek
nedeninin, federasyonun Kıbrıslı Rumların denetimi
altındaki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı değil, yeni
bir devlet sistemi anlamına geldiğini vurgulamak
olduğunu söylüyorlar.90 Bu ifade aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin, varılacak anlaşmanın ancak yeni devletin iki eşit ortak tarafından kurulması durumunda
sürdürülebileceğine olan inançlarını yansıtıyor.
Kıbrıslı Rumlar ise bu terime karşı çıkıyorlar. Müzakerelerin sonucunun, “uluslararası hukuk uya-rınca
mevcut devletin devamı … federe devlete doğru bir
evrim” olmasını istiyorlar. Bir yetkiliye göre sonuçta
“cumhuriyetin bu yeni federal sisteme dönüşümü
olmak zorunda”.91 Kıbrıslı Rumlar aynı zamanda
merkezi yönetimin daha fazla yetkiye sahip olmasını
sağlamaya çalışıyor. Sürekli olarak “Avrupalı” çözümden bahsetmelerinin altında da mevcut, uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kaybetmeden adanın birleşmesi ümidi yatıyor.
2004’te müzakereciler, geçiş sürecinin kördüğümünü
çözmek amacıyla “Bakire Doğum” olarak anılan ve
tam olarak ne anlama geldiği bilinmeyen ve yazılı bir
hali bulunmayan kavramı ortaya çıkardılar.92 Bu şekilde iki tarafın tartışageldiği geçmişteki meşruiyetlere gönderme yapmaksızın yeni bir devlet kurulacak ve
yasal bir boşluğu önlemek amacıyla da dış taraflarla
yapılan anlaşmaların çoğunluğu ve diğer devlet faaliyetleri kabul edilecekti. Örneğin dış borçlar, iki Kuru-
89
“Konfederasyon, AB’ye uygun değil. Brüksel’de tek
sesle konuşmak zorunda. Türk tarafının ‘ortaklıktan’ kastını
bilmiyoruz. Annan Planı demek oluyorsa, tamam; ama
konfederal demek oluyorsa AB’ye uygun değil, bu yapıyla
yaşayamayız”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, AB
Komisyonu’ndan bir yetkili, Brüksel, Mart 2008.
90
“Dengeyi bulacağız… Sonuç, federasyon olacak”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, bir Türk yetkili, Ankara, Mayıs
2008.
91
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Kıbrıslı Rum yetkili,
Brüksel, Mayıs 2008. Önceki hükümet döneminde hedef,
Kıbrıslı Rumların üniter devletlerinin bir şekilde devamını
sağlamaktı.
92
Bu konu, 2004 anlaşma taslağının 12. Maddesinde bir ölçüde ele alınıyordu. Buna göre “geçmişteki eylemler”, anlaşmaya
veya uluslararası hukuka aykırı olmadığı sürece meşru
kılınıyordu.
Sayfa 12
cu Devlete devredilecekti. Kıbrıs Rum ve Türk yönetimleri tarafından yapılan anlaşmaların büyük bölümü, geçerli olarak kabul edilecekti.93 Papadopoulos
hükümetinin reddettiği bu fikre Hristofyas da itiraz
etmeyi sürdürüyor. Talat, “Bakire Doğuma” benzer bir
kavramı memnuniyetle kabul edeceğini, zira bu durumda yeni devletin “anne ve babasının olmayacağını ya
da her ikimizin de anne ve baba olacağını”94 belirtti.
Hristofyas, yeni cumhuriyetin yeni bir isme sahip olacağını söyleyerek biraz esneklik göstermekte.95
Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin eşit taraf olarak
tanınarak devletten ayrılma hakkını elde edeceklerinden korkmaktalar.96 Aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin başarılı bir cumhuriyetin yerine başarısızlığa uğrayabilecek bir devleti geri dönülmez şekilde koyabileceklerinden de endişe duyuyorlar. Bu korkular
gerçek olmakla birlikte kapsamlı bir çözüme verilecek
uluslararası garantiyle giderilmeleri mümkün. Kıbrıs
Rum medyasında geniş yer bulan bir başka endişe
olan yeni Kıbrıs devletinin AB üyeliğine tekrar başvurması gerektiği ise tamamen yersiz. AB, çözüm
sonrası oluşacak Kıbrıs’ı birliğe almayı taahhüt etti.97
Çözümün adı ne olursa olsun her iki tarafın da yönetimlerinin önceki eylem ve akitleri için yasal devamlılığa ihtiyaçları olacak. Ne var ki halihazırda iki taraf
da birbirini tanımıyor. Kıbrıslı Rumlar, 1960 cumhuriyetinin varisi olduklarını iddia ediyorlar. Türk tarafıysa iki toplumun parlamentodaki temsilcileri için
ayrı ayrı oy verdikleri bu ortaklığın 1963’te sona erdiğini belirtiyor.98 Fiili olarak 30 yıl süresince işleyen
Kıbrıs Türk devlet yapılanmasının kabul edilmesini
93
“Yaklaşık 60-65 tane iki taraflı anlaşma mevcuttu”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, bir Türk yetkili, Ankara, Nisan 2008.
94
AB-Türkiye Çalışma Grubu’nda yapılan yorum, Lefkoşa,
Mayıs 2008.
95
Bir basın toplantısında adının “Birleşik Kıbrıs Federe
Cumhuriyeti” olabileceğini belirtti. Cyprus Mail, 24 Mayıs 2008.
96
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, Kıbrıslı Rum yetkililer,
Brüksel, Nisan-Mayıs 2008.
97
Kıbrıs’ın katılım anlaşmasının 10. Protokolünde belirtildiği
üzere “AB, Birliğin kuruluş ilkelerine uygun olarak
varılacak bir çözümün esasları için gereken düzenlemeleri
yapmaya hazır olduğundan … çözüm durumunda Konsey,
Komisyon’dan yapılacak öneri temelinde ve oybirliğiyle
Kıbrıs Türk toplumu açısından Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne
katılımıyla ilgili gereken düzenlemelere ilişkin kararları
alacaktır”, Avrupa Birliği Resmi Gazetesi, Madde 4, 23
Eylül 2003.
98
Kıbrıslı Türkler, Aralık 1963’de devlet makamlarından
atıldıklarını söylüyorlar; Kıbrıslı Rumlarsa kendi istekleriyle
ayrıldıklarını belirtiyorlar. Kıbrıslı Türkler, daha fazla kaybeden taraf oldu. 1964-1974 arasında adanın yüzde üçünü
kapsayan enklavlarda yaşadılar.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
Sayfa 13
talep etmekte.99 BM, “bir toplumun diğer toplum üzerinde egemenlik iddia edemeyeceğini”100 belirtti, ancak bu, Kıbrıs Türk devletinin de jure olarak tanınmasından çok uzak bir ifade.
kabul ettirmeyi başardılar. Ne var ki bu dil, BM arabuluculuğunda yapılan ve uzun süre uzlaştırılamayan
farklılıkların azaltılmasını yeni yeni başarmaya başlıyor.104
Halkın endişelerini azaltmanın bir yolu, geçiş süreci
hakkındaki tartışmaları, ilerleme sağlanana kadar ertelemek olacaktır. Kıbrıslı Rumlar, polis, kamu sağlığı,
telefon hatlarının birbirine bağlanması, elektrik ve su
hizmetleri gibi konularda işbirliği yapılması için gereken en ufak derecedeki tanınmanın sonunda Kıbrıslı
Türklerin ayrılmaları veya yasal olarak tanınmaları ihtimalini arttırmasından korkmakta. Ne var ki görüşmeler ilerledikçe bu tür işbirliği alanları, zamanla güven
yaratabilir, ortak sorumlulukların gitgide artmasını sağlayacak birlikte yaşama deneyimi, iki tarafın da adanın
birleşmesi için çalışmasını sağlayabilir ve tartışmaların
yoğunluğunu azaltabilir.
Çözümlenmesi gereken konular arasında iki toplumun
federasyon başkanlığının yetkilerini nasıl denetleyebileceği; başkanın parlamento tarafından mı yoksa halk
tarafından mı seçileceği105; federe hükümetin bir kabine tarafından mı yoksa başkanlık konseyi tarafından
mı yönetileceği; bir mi yoksa iki mi parlamento olması gerektiği; yerel düzeyde, ulusal düzeyde temsiliyet,
esas ikamet yeri ve dil konularının nasıl halledileceği;
Yüksek Mahkemenin nasıl oluşturulacağı106 ve federe
yönetimle Kurucu Devlet arasında yetkilerin nasıl
paylaşılacağı bulunuyor.
2. Devletin Yönetimi
Kıbrıslı Rumlar, geleneksel olarak üniter bir devlet ve
ada fikrini savunmaktalar. Federasyonun kabulünü,
Denktaş yönetimi döneminde iki ayrı devlet çözümünü savunan Kıbrıslı Türklere verilecek büyük bir taviz
olarak görmekteler. 21 Mart 2008’den bu yana yönetim alanında çalışan çalışma grubunun hiçbir ilerleme
sağlayamadığını belirtiyorlar.101 Kıbrıslı Türkler
görşmelerin iyi gittiğine inanıyor, ancak temel sorunların henüz çözüme kavuşturulamadığını kabul ediyorlar.102
Kıbrıslı Türklerin iyimserliği, 23 Mayıs bildirisinde
olduğu gibi en azından kağıt üzerinde bazı genel ilkeler üzerinde uzlaşıldığını düşünmelerinden kaynaklanıyor. Söz konusu bildiri, Kıbrıslı Türklerin “iki kesimli, iki toplumlu federasyon … tek uluslararası
kimliğe sahip bir Federe Yönetim” formülünü kullanarak iki devletli çözüm istediğine dair Kıbrıslı Rumların taşıdığı endişeyi azaltmıştı. Kıbrıslı Türkler, temel talepleri olan “eşit statüye sahip Kıbrıs Türk
Kurucu Devleti ve Kıbrıs Rum Kurucu Devletini”103
99
“Bir devletimiz, memurlarımız, emeklilerimiz, kanunlarımız,
merkez cezaevinde tutuklularımız var. Herşeyimiz var. Bir
kenara atılamaz bunlar”. Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali
Talat’ın AB-Türkiye Çalışma Grubu toplantısında yaptığı
konuşma, 30 Mayıs 2008.
100
”Kıbrıs’ta Bütünlüklü Bir Anlaşma Çerçevesine İlişkin
Fikirler Dizisi” (Set of Ideas on an Overall Framework
Agreement on Cyprus), 15 Temmuz 1992.
101
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Kıbrıslı Rum
yetkili, Brüksel, Mayıs 2008.
102
Kriz Grubu’na telefonda verilen mülakatlar, Kıbrıslı Rum
ve üst düzey Kıbrıslı Türk yetkililer, Mayıs 2008.
103
“Fevkalade. Önümüzdeki birkaç ayda nihai amacın bu
kadar açık şekilde ifade edilmesini beklemiyorduk”. Kriz
Pek çok Kıbrıslı Rum, 1960 düzenlemesinde olduğu
gibi iki toplum arasındaki anlaşmazlık nedeniyle bloke olmayacak ve işlevsel kalabilecek kurumlara sahip
bir yapı istiyor. Ada nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Kıbrıslı Türkler ise 1960’larda olduğu gibi Kıbrıslı Rumlar tarafından ezilmek istemiyorlar. Kıbrıslı
Türklerin sayıca az olması, ilk defa İngilizler tarafından 1950’lerde ele alındı, Britanya’nın öncülük ettiği
1960 anlaşmalarında Kıbrıslı Türkler lehine cömert
düzenlemeler yapıldı ve 1974’ten itibaren de adadaki
Türk varlığı askeri açıdan da olmak üzere güçlendirildi ve geçmişteki BM planları tarafından desteklendi.107 Eğer Kıbrıslı Türklerin çözüme desteklerinin
Grubu’na verilen mülakat, Kıbrıslı Türk yetkili, İstanbul,
Mayıs 2008.
104
“İki taraf da farklı şeyler istiyor. [Kıbrıs] Türk tarafı,
bağımsız, egemen bir devleti gerçekten istiyor, ancak bunun
tanınmayacağını da biliyor. Kıbrıslı Rumlar, tüm adayı istiyor ancak alamıyorlar. İkimiz için de ikinci en iyi seçenekten
bahsedebiliriz ve Annan Planı, orta noktayı oluşturuyor. Bu
yüzden biz konfederasyon için bastırıyoruz, onlar güçlü yetkilere sahip yönetimler için. İki taraf da henüz gerçek bir
federasyondan bahsetmiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
yönetim ve yetki paylaşımı çalışma grubunda görevli Kıbrıslı Türk yetkili, Lefkoşa, 31 Mayıs 2008.
105
Bir seçenek de Amerika’da olduğu gibi adadaki tüm
seçmenler tarafından iki kesimden birer başkan ve başkan
yardımcısı seçilmesi olabilir. Bu ekip, ortak asambleden
onay alacak bir kabineyi oluşturabilir. Bu tür iki toplumlu
yaklaşım, adanın iki tarafındaki siyasi partiler arasındaki
işbirliğini teşvik edebilir. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Kıbrıslı Rum akademisyen Andreas Theophanous, Lefkoşa,
Mart 2008.
106
Kıbrıslı Rumlar, Annan Planı’nda önerilen yabancı hakimler
fikrine şiddetle karşı çıkıyorlar. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Kıbrıslı Rum yetkili, Brüksel, Aralık 2007.
107
Bu tür düzenlemeler arasında devlet memurluğunda Kıbrıslı Türklere yüzde 30 kota ayrılması, ve 1960 anlaşmasına
göre silahlı kuvvetlerde yüzde 40 kota ayrılması bulunuyor.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
sağlanması isteniyorsa kapsamlı bir uzlaşmanın parçası olarak bu tür garantileri tamamen bir kenara
bırakmanın mümkün olmadığını Kıbrıslı Rumların
kabul etmesi gerekiyor. Ancak Kıbrıslı Türklerin
müzakere pozisyonlarının temel ilkesi olan böylesi bir
ayrıcalıklı muameleyi toplumsal hak olarak sürdürmek, kişisel hakları ön plana çıkaran yaklaşımlarla
uyuşmamakta. Yine bu tavırdan ötürü Kıbrıs Rum
kamuoyunun 1960 devletini işlevsel veya meşru görmeme nedeni pekiştirilmiş olmakta.
3. Güvenlik ve askersizleştirme
Güvenlik konusu, en tartışmalı meselelerin başında
geliyor. Kıbrıs 1960’ta bağımsız olduğunda statüsü
garanti altına alınmış, ancak birbirine bağlı üç anlaşmayla kısıtlanmıştı: Kurucu Anlaşma, (Yunan ve Türk
askeri birliklerinin varlığına dair) İttifak Anlaşması ve
Garanti Anlaşması.108 Garanti Anlaşmasına göre Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan, “bu Anlaşmayla
kurulan düzeni tekrar kurmak amacıyla harekete geçmek hakkını saklı tutar”.109 Yunanistan, söz konusu
garantiyi sürdürmenin artık çıkarına olmadığını, ancak
diğer iki garantörün uzlaşacağı düzenlemeyi destekleyeceğini belirtti.110 Birleşik Krallık, “çözüme engel
teşkil etmeyecek şekilde davranacağını” ifade etti.111
Birleşik Krallık ve Kıbrıslı Rumlar, 5 Haziranda yaptıkları ortak niyet beyanında 1960 anlaşmalarına olan
taahhütlerini yinelediler. Öte yandan Türkiye, müdahale hakkının askeri bir hak olduğunu düşünüyor ve
bunu korumakta kararlı olduğunu belirtiyor.112 Kıbrıs’ın üyelik müzakereleri sırasında Kurucu Anlaşmanın AB tarafından kabul edilmesinin113 Garanti Anlaşmasının resmi olarak tanınması anlamına geldiğine,
zira 1960 anlaşmalarının bir paket halinde olduğuna
Bkz. Perry Anderson, “The Divisions of Cyprus”, London
Review of Books, 30 Nisan 2008.
108
A.g.e.
109
Garanti Anlaşması, Madde 4, 16 Ağustos 1960.
110
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, Yunan ve İngiliz
yetkililer, Londra’da ve telefonla yapılan mülakatlar, Mayıs
2008.
111
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, İngiliz yetkili, Londra,
Mayıs 2008.
112
“Kıbrıslı Türklerin fiziki ve anayasal hakları, birbiriyle
sıkı sıkıya bağlantılı. Onları yalnız ve çaresiz bırakamayız.
Tekrar sorun çıkarsa Türkiye bir kenarda duramaz. Bizim
veya onların açısından tekrar sorun çıkarmayacak bir çözüm
istiyoruz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili,
Ankara, Mayıs 2008.
113
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne katılımı, Kurucu Anlaşma’nın taraflarının hak ve yükümlülüklerini
etkilemeyecektir”. Bkz. Büyük Britanya Birleşik Krallığı ve
Kuzey İrlanda’nın Egemen Üs Bölgelerine Dair 3 Nolu Protokol, Avrupa Birliği Resmi Gazetesi, 23 Eylül 2003, s. 940.
Sayfa 14
işaret ediyor.114 Ancak AB’nin gelecekte yapılacak bir
değişikliği kabul etmemesi veya tüm taraflar onaylarsa iptal etmemesi için hiçbir neden görünmüyor.115
Kıbrıslı Türkler de Türkiye’nin müdahale hakkının
devam etmesini istiyorlar.116 Kıbrıslı Rumların Yunanistan’la birleşemeyeceğinin veya mevcut toplumsal
haklarını yok edecek şekilde kendilerini yutamayacaklarının garantisini görmek istiyorlar.117 Ne var ki
Kıbrıslı Türk yetkililer, ziyaretçilere anlaşmaya taraf
olan ülkelerin “garantiyi yeniden görüşebileceklerine”
inandıklarını ifade ettiler.118 Türk yetkililer ayrıca
2004’te varılan ve “yeni siyasi durumu göz önüne
alan”119 uzlaşma uyarınca Ankara’nın Garanti Anlaşması’nda yapılacak değişiklikleri kabul edebileceğini
belirtti. Türk tarafından gelecek daha açık esneklik
sinyalleri, şüphesiz süreci kolaylaştıracaktır.120
Kıbrıslı Rumlar, Türkiye’nin askeri müdahale hakkının bulunmasını, AB’ye üye bir devletin egemenliğini
ihlal ettiğini ve dolayısıyla kabul edilemez olduğunu
iddia ediyorlar. Türkiye’nin 1974’de yaptığı askeri
müdahaleyle Garanti Anlaşması’nın temel maddelerini ihlal ederek, topraklarını işgal etmeye devam
ederek ve Kıbrıs Türk devletinin kurulmasını destekleyerek haklarına gölge düşürdüğünü ekliyorlar. 121
114
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Türk yetkili,
Mayıs 2008.
115
“Kıbrıslı Rumlar, Türkiye’nin müdahale hakkını kaybetmesini
istiyor. Mevcut haliyle anlaşma, [AB hukukuyla] uyumsuz
değil. Ama iki taraf da bunu iptal etmek isterse karşı çıkmayız”.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, AB Komisyonu’ndan bir
yetkili, Brüksel, Mart 2008.
116
“1960 tarihli üç anlaşmaya dokunulamaz”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, üst düzey Kıbrıslı Türk yetkili, Mart 2008.
117
Kıbrıslı Türklerin korkuları tarihe dayanıyor. “Anlaşmalara aşırı güvenmenin getirdiği acı deneyimleri oldu. Anlaşmalardan kaynaklanan birçok haklarının zorla askıya alındığını ve Garantör Güçlerin kriz sırasında Kıbrıslı Türklerin
umduğu şekilde hareket etmediklerini gördüler”. BM arabulucusu Galo Plaza tarafından yazılan rapor, 26 Mart 1965.
118
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Batılı bir yetkili, Londra,
Mayıs 2008.
119
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Türk yetkili,
Ankara, Mayıs 2008. Annan Planı, anlaşmaların “yeni siyasi
durumda mutatis mutandis ilkesinin uygulanarak” yani
sadece gerekli değişiklikleri uygulayarak geçerli kalmasını
öngörüyordu.
120
“Bunu yapacak siyasi irade ve cesaret mevct. Ama şeytan
ayrıntılarda gizlidir. Ankara’nın Talat’a ihtiyaç duyduğu
esnekliği vereceğini düşünmüyorum”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Batılı bir diplomat, Lefkoşa, Haziran 2008.
121
Yunanistan tarafından desteklenen bir darbeyle Kıbrıs Rum
hükümeti devrilmiş ve adanın Yunanistan’a bağlanması
tehdidi gündeme gelmişti. Ancak Kıbrıslı Rumlar, Türkiye’nin
müdahalesinin meşru olmadığını, çünkü 1960 anlaşmalarının
askeri müdahale hakkı vermediğini ve Kıbrıslı Rumların
bağımsız, demokratik düzeni yeniden kurduktan sonra
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
Bunlara rağmen Hristofyas, Kıbrıslı Rumların 1960
anlaşmalarına bağlı kaldıklarını122 belirtiyor ve diğer
üst düzey Kıbrıslı Rumlar, garantinin mevcut şekline
karşı çıkarken modernleştirilmiş bir anlaşma yapılmasına sıcak bakıyorlar.123 Ancak Kıbrıslı Rumlar aynı
zamanda Türkiye’nin yeniden askeri tehdit oluşturmayacağının ve Kıbrıslı Türklerin birleşik Kıbrıs’tan
ayrılamayacaklarının garanti edilmesini istiyorlar.
Bu, 1960 anlaşmalarının124 ve aynı zamanda Annan
Planı’nın ana ilkelerinden birini oluşturuyordu. Aslına
bakılırsa 2002’de Kıbrıslı Rum müzakereciler, eski
Garanti Anlaşması’nın devamını kabul etmeye hazır
bulunuyorlardı.125
BM Şartı’nın VII. Bölümüne dayanan ve yeni bir barış anlaşmasının uygulanmasını garanti altına alan126
ve mevcut anlaşmalarda belki de müdahale hakkı kullanılmadan önce uluslararası düzeyde kararlar almayı
gerektirecek değişiklikler yapılmasını sağlayacak bağlayıcı bir Güvenlik Konseyi kararının alınması düşünülebilir.127 Türkiye, müdahale hakkında ısrar ederse,
bu hakkı gelecekteki Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nin
topraklarıyla sınırlı tutulabilir. Ne var ki Kıbrıslı Rum
yetkililer, bu fikrin Kıbrıs açısından “utanç verici” olduğunu ve Kıbrıslı Türklerin ayrılmasının yolunu
açacağını belirterek karşı çıkıyorlar.128 Varılacak her
türlü kapsamlı çözüm, Türkiye AB’ye üye olursa veya
olduğu zaman Garanti Anlaşması sistemine son vermeli.
Türkiye’nin adadan çekilmediğini belirtiyorlar. Türkiye ise
bunun karşılığında 1960 anlaşmasıyla kurulan devletle aynı
olmadığı için sadece Kıbrıslı Rumlardan oluşan Kıbrıs
Cumhuriyeti’ni 1963’ten bu yana tanımadığını söylüyor.
122
“1960 anlaşmaları, Kıbrıs Cumhuriyeti açısından son
derece önemlidir, zira Kıbrıs Cumhuriyeti bu anlaşmalarla
kuruldu. Bu nedenle biz [Kıbrıs ve Birleşik Krallık], 1960
anlaşmalarını destekliyoruz”. Hristofyas’ın yaptığı basın
toplantısı, Londra, 5 Haziran 2008.
123
“Yeni bir garanti anlaşması görüşülmelidir”. Dışişleri eski
bakanı Erato Kozakou-Marcoullis’in Lefkoşa Üniversitesi’ndeki
seminerde yaptığı konuşma, Lefkoşa, 19 Mart 2008.
124
Örneğin Garanti Anlaşması’nın 2. Maddesine göre Kıbrıs,
Yunanistan, Birleşik Krallık ve Türkiye, “yetkileri uyarınca
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başka bir devletle birleşmesini veya
adanın bölünmesini dolaylı veya doğrudan amaçlayan her
türlü faaliyetin önüne geçmeyi” taahhüt etmişlerdir.
125
Kıbrıslı Rumların eski müzakerecisinin yaptığı yorum,
AB-Türkiye Çalışma Grubu toplantısı, Lefkoşa, 30 Mayıs 2008.
126
2004 anlaşmasını garanti altına alan Güvenlik Konseyi
kararı, büyük ihtimalle Kıbrıslı Rumların ısrarları üzerine
Rusya tarafından veto edildi.
127
Kıbrıslı Rum müzakereci George Yakovu, BM garantisinin
AB, Fransa veya Rusya’nın sağlayacağı garantiyle
güçlendirilmesini önerdi, a.g.e.
128
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Kıbrıslı Rum yetkili,
Brüksel, Mayıs 2008.
Sayfa 15
Sözü edilen fikirlerin, tarafların hedeflerini karşılamaktan çok uzak olduğuna inanan bir Kıbrıslı Rum
entelektüel, Türkiye’yi tam üye olmadan önce AB’nin
ortak dış ve güvenlik politikası ve Avrupa güvenlik
ve savunma politikasına (CFSP/ESDP) tam olarak
dahil edecek, AB ve Türkiye’yi içine alacak yeni bir
savunma doktriniyle İngiliz üslerinin kullanılmasını
sağlayacak ve Kıbrıs’ın güvenliği konusunda nihai bir
dengeye ulaşmak amacıyla garantör ülkeler, AB ve
Güvenlik Konseyi daimi üyelerini bir araya getirecek
bir konferans düzenlemeyi öngören bir plan önerdi.129
Tüm tarafların garanti meselesinin büyük oranda psikolojik olduğunu kabul etmeleri gerekmekte. Günümüzde Kıbrıs’taki kurulu düzene karşı şiddet içeren
bir tehdidin olması 1960’lara göre çok daha düşük bir
ihtimal. 34 yıldan bu yana hemen hemen hiç etnik çatışma yaşanmadı, adanın tamamı AB’ye üye ve Türkiye de AB’ye katılmak için müzakereler yürütmekte.
AB üyeliğinin getirdiği güven sayesinde Kıbrıslı
Rumlar artık Yunanistan’la birleşmek istemiyor ve
Kıbrıslı Türklerin ilk tercihi de Türkiye ile birleşmek
değil.130 Tarafsız bir bakış açısıyla, en iyi güvenlik
garantisi, Kıbrıs’ta işleyen, yeni bir siyasi düzenin
kurulması olacaktır.
Türkiye, çıkarlarını ve kamuoyunu tatmin etmek
amacıyla müdahale hakkının devamının gerektiğini
ifade etse de Kıbrıslı Rumların yeni bir garantiyi seçmenlere kabul ettirmesi gerektiğini de anlamalı.131
Ancak, Kıbrıslı Rumların adadaki Türk askerlerinin
büyük bölümünün veya belki de tamamının çekilmesini sağlayacak kapsamlı bir anlaşmaya varılması
karşılığında garanti konusunda ödün vermeleri yarar
sağlayabilir.
Tüm barış planları, Yunan ve Türk askerlerinin ve yerel silahlı birliklerin neredeyse tamamının adadan çekilmesini öngörüyor. Annan Planı’nın ilk versiyonları
da dahil olmak üzere bazılarıysa adanın tamamen askerden arındırılmasını öngörüyordu. Bu, Kıbrıslı
Rumların ve Yunanistan’ın halihazırda savunduğu bir
129
Alexandros Lordos, “The Security Aspect of the Cyprus
Problem: Towards a creative resolution”, Friends of Cyprus
Reporu, no. 51, bahar 2008. Güvenlik Konseyi’nin daimi
üyeleri, Çin, Fransa, Rusya, Birleşik Krallık ve A.B.D.
130
Önde gelen bir Kıbrıslı Türk yorumcunun sözleriyle: “Nasıl Kıbrıslı Rumlarla aramıza mesafe koymak istiyorsak
Türkiye’yle de koymak istiyoruz”. AB-Türkiye Çalışma Grubu
toplantısında yapılan yorum, Lefkoşa, Mayıs 2008.
131
“[Türkiye’nin] sürekli olarak Garanti Anlaşması’nın
değişemeyeceğini, derogasyonların kalması gerektiğini, Kıbrıs’ta süresiz olarak askerlerin olmasının zorunlu olduğunu
tekrarlayıp durması iyi bir fikir değil”. Kriz Grubu’na telefonla verilen mülakat, Yunan yetkili, Mayıs 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
konu.132 Yunanistan, 1960 İttifak Anlaşmasına göre
adada 950 askerden oluşan bir birlik bulunduruyor.
Emekli, üst düzey bir Yunan askeri yetkili olan ve
Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinden gelen emirlere tâbi
Kıbrıs Milli Muhafaza Ordusunun komutanı da geleneksel olarak Yunanistan’dan gönderiliyor. 7.000 askerden oluşan Kıbrıs Rum ordusunun büyük bölümünü de emekli Yunan askerleri oluşturuyor.133 Ortak
savunma doktrinine sahip olan134 ve Yunanca konuşan
bu iki ülkeyi tarih ve ideoloji hala birbirine bağlıyor.135 Ancak Yunanistan, Türk askerlerinin çekilmesi
durumunda adada askeri üs veya varlık bulundurma
isteğinde olmadığını ileri sürüyor.136
1974’teki işgalden bu yana daha büyük bir askeri varlığa sahip olan Türkiye’nin değişen tahminlere göre
adada 25.000 ile 3.000 arasında asker bulundurduğu
belirtiliyor. Türkiye, 1960 İttifak Anlaşması’nda öngörüldüğü üzere 650 kişilik kalıcı bir askeri birliği koruma hakkı olduğunda ısrar ediyor. Çoğu kendi askerlerinden oluşan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’nin ayrı bir
yapılanması bulunuyor ve ara bölgedeki birimlere personel sağlıyor. Ancak itfaiye teşkilatında olduğu gibi
bu birlikler de Türk ordusunun komutasında bulunuyor.
Artık geçersiz olan Annan Planı’nın son versiyonuna
göre iki tarafın da askeri yapıları hızla 6.000 askere
indirilecekti. Yedi yıl sonraysa 3.000’e inmesi öngörülüyordu. On dört yılın sonunda veya Türkiye’nin
AB’ye gireceği daha erken bir tarihte 1960 anlaşmasında belirlendiği üzere Yunan askerlerinin sayısı
950’ye, Türk askerlerinin sayısıysa 650’ye inecekti.
Birlikler, 42 aya yayılan bir sürede ve 6 safhada belirlenen yeni sınırlara çekileceklerdi. Bu şekilde Kıbrıslı
Rumlar, Kıbrıs Türk devletini tanıyarak ve başkentin
merkezi de dahil olmak üzere Türk askerlerinin çekilmesini uzun süre bekleyerek başlangıçta taviz vereceklerdi. Bu takvim, Annan Planı’nın reddedilme
nedenlerinden birini oluşturuyordu. Onlara gelecekteki bir çözümü daha çekici kılmanın bir yolu, barış
planının ilk gününden itibaren Türk kuvvetlerinin
Sayfa 16
uluslararası gözetime tâbi olmasını sağlamak olabilir.
Türk birlikleri, Maraş’ı BM denetimine derhal bırakabilir. Diğer fikirler arasında askerlerin daha hızlı
çekilmesini öngören bir takvim, Lefkoşa’nın merkezinin askerden arındırılması, bu bölgeden Türk askerlerinin tamamen çekilmesi ve AB üyeliğiyle birlikte
garanti sistemine son verilmesi de sayılabilir.
Son olarak, kamuoyunda bahsedilen kırmızı çizgilere
rağmen tüm taraflar, konumlarındaki bazı esneklikleri
basına kapalı ortamlarda ifade ediyorlar. Ancak bu
konunun en son çözümlenen konulardan biri olması
ihtimali yüksek.137
4. Mal sorununa kabul edilebilir bir
çözüm bulunması
Mal sorunu şüphesiz meselelerin en zorlusu. Kapsamlı bir çözümde uzlaşmaya varılması gereken konular,
mallarını kaybetmiş kişilerin bireysel haklarıyla bu
malların mevcut sahiplerinin bireysel haklarına saygı
gösterilmesi ve iki kesimlilik olarak sıralanabilir. Burada temel sorun, Kıbrıslı Türklerin kendi devletlerinde çoğunluğu oluşturma arzularıyla genel olarak kabul edilen ve Kıbrıslı Türklerin kontrolündeki alanda
bulunan malların yüzde 78’inin 1974’te Kıbrıslı Rumlara ait olduğu gerçeğinin çelişmesi.138 Ayrıca ödenecek tazminatların yükünü kimin üstleneceği sorunu da
mevcut. Mal çalışma grubu, ilk sahiplerin hepsinin
haklarının tanınması gerektiğini ve bu durumda seçeneklerin iade, tazmin veya takas olduğunu karara bağladı. Kıbrıslı Rumlar, malın ilk sahibinin hangisini
tercih ettiğini kendisinin belirlemesinde ısrar ediyor.
Kıbrıslı Türkler, mevcut sahiplerin veya yatırımcıların
da söz sahibi olması gerektiğini belirtiyor.139
Annan Planı’ndaki öneri, Kıbrıslı Türklerin kuzeydeki
kontrolünün meşrulaştırılması ve Kıbrıslı Rumların
büyük ölçüde mallarının maddi tazminini kabul etmesine dayanıyordu. Kıbrıslı üyelerin bulunmadığı ve tarafsız bir Mal Komisyonu şu önerileri getirebiliyordu:
132
Kriz Grubu’na telefonla verilen mülakat, Yunan yetkili,
Mayıs 2008.
133
Yunan ve Kıbrıslı Rum sözcüler, Muhafız Ordusundaki
emekli Yunan askerlerinin sayısı hakkında yorum yapmadılar. Kriz Grubu’na Brüksel’de ve telefonda verilen mülakatlar, Haziran 2008.
134
“Helenizm, Yunanistan, Ege ve Kıbrıs’ta var olma mücadelesi veriyor”. Yunanistan Milli Savunma bakanı Giannos Papantoniou, Atina Haber Ajansı, 11 Temmuz 2002.
135
İki ülkeyi birbirine bağlayan ortak savunma doktrinine
göre “Kıbrıs’a yapılacak herhangi bir saldırı, Yunanistan’a
yapılmış sayılacaktır”. Savunma Bakanı Papantoniou, Atina
Haber Ajansı, 8 Kasım 2001.
136
Kriz Grubu’na verilen mülakat, eski bir Yunan yetkili,
İstanbul, Mayıs 2008.
137
“Güvenlik konusunu müzakerelerin sonuna doğru ele almaya hazırlıklı olabiliriz. Öneriler ve kırmızı çizgiler açıklamayacağız. Bu konu, müzakerelerin son saatlerinde ele alınacak”. Yakovu, a.g.e.
138
Kıbrıslı Türkler, bu rakamın yüzde 63.8 olduğunu
söylüyorlar. Kıbrıslı Türkler güneydeki toprakların yüzde
22’sinde hak iddia ederken Kıbrıslı Rumlar, bunun yüzde
13.9 olduğunu ileri sürüyor. Ayla Gürel ve Kudret Özersay,
“The Politics of Property in Cyprus”, International Peace
Research Institute, Oslo, 2006.
139
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Avrupalı büyükelçi, Lefkoşa, Haziran 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008

Türk askerleri tarafından boşaltılacak geniş alanlarda malları bulunan Kıbrıslı Rumlara mallarının
tam iadesi;

İki tarafta da mal hakkı bulunanlara bono veya
başka senetlerle malının tam tazmini; evlerini veya
topraklarını geri isteyenler için mallarının toplam
alanının üste birinin iadesi ve geriye kalan üçte
ikisinin tazmini;

Kişinin kendi yaptığı veya on yıldan uzun süre yaşadığı evlerin, toplamda üçte birinden fazlasına
denk gelse bile etrafındaki 1.000 metre kare alanla
birlikte tam iadesi

Sahip olunan mal, iade için uygun değilse yakınlarındaki bir malla değiştirilmesi;

İşgal edilen malların mevcut kullanıcısının, diğer
Kurucu Devletteki eş değerde bir malının haklarından vazgeçmek koşuluyla tapusunu alması;

Mallara yüksek değerde yatırım yapanların isterlerse malları satın alabilmesi;

Yeterli ve alternatif bir evin bulunmasına kadar
kimsenin malını boşaltmaması.
Kıbrıslı Rumlar arasında yapılan bir araştırmaya göre
böylesi bir tazminata dayalı yaklaşım gerçekçi bulunuyor. Araştırmaya katılanların yüzde 53’ü, mallarının karşılığında para kabul edebileceklerini belirttiler.140 Ayrıca yine aynı araştırmaya göre 1974’te veya
öncesinde kuzeydeki evlerinden edilen Kıbrıslı Rumların yüzde 63’ü geri dönmek istemediklerini belirttiler.141 Kıbrıslı Rumlar, geri dönme hakkının garanti
edilmesini elzem kabul ederken Kıbrıslı Türkler bunun iki kesimli bir çözümde kabul edilebilir olmadığını belirtiyorlar. Ancak AB kurallarına göre Kıbrıslı
Rumlar için gelecekteki Kıbrıslı Türk Kurucu Devleti’nde mal edinme veya oturma hakkındaki
derogasyonlar ancak geçici olarak uygulanabilir.142
Annan Planı, söz konusu mal edinme hakkının tam
olarak kullanılmasının on beş yıl, oturma hakkınınsa
on dokuz yıl veya Türkiye AB’ye üye olana dek ertelenmesini öngörüyordu.
Mülk konusu ne kadar uzun süre çözümsüz kalırsa
varılacak anlaşma da o kadar karmaşık olacaktır.143
140
Politis gazetesinde yayınlanan araştırma, a.g.e.
A.g.e; Avrupalı bir büyükelçiye göre bu rakam yüzde 5.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Lefkoşa, Haziran 2008.
142
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Avrupalı büyükelçi, Lefkoşa, Haziran 2008.
143
“Kaybedeceklerinden korkanlar, kaybedip kaybetmeyeceklerini beklemek yerine önlemler alacaklardır. İki liderin
141
Sayfa 17
Annan Planı’nın Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedilmesinin ardından Kıbrıslı Türk müteahhitler, Kıbrıslı
Rumların mülk haklarına saygı göstermenin artık
gerekmediğini düşünmeye başladılar. AB mahkemelerinde son zamanlarda açılan davalarda mevcut mekanizmalarla kişilere tazminat ve takas sağlanması
yasalara uygun bulundu ve bu konuda kapsamlı bir
çözüme ulaşılması zorlaştı.
Kıbrıslı Rumlar, tazminata dayalı bir çözümün yükünün yeni kurulacak devlete yüklenmesini istemiyorlar.
2004’te de önerilen bir başka alternatif ise çözümü
uygulayacak kurum için mali ve garanti açısından AB
tarafından desteklenen fonların kullanılması olabilir.
Bu şekilde Kıbrıslı Türk sahiplerin ve müteahhitlerin
nihayetinde ödeyeceklerinin başlangıçta gereken sermayeyi karşılayacağı ümit edilebilir. Kıbrıslı Rumlar
aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Rum Kurucu
Devletine daha fazla toprak iade ederek masrafı azaltabileceklerini iddia ediyorlar.144
Mal konusundaki uzlaşmaları daha hesaplı ve kabul
edilebilir hale getirmek için başvurulabilecek bir önlem de Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu Kıbrıslı
Rumlara ait olan Karpaz yarımadasının bir bölümünü
federal düzeyde bir ulusal parka dönüştürülmek üzere
iade etmeleri olabilir. Kıbrıslı Rumlar da bunun karşılığında adanın batı ucundaki Akamas’taki doğal rezervleri söz konusu parka devredebilirler. Birleşik
Krallık, egemen üs bölgelerindeki bir kısım topraktan
feragat etme sözünü yenilerse bu topraklar da parka
dahil edilebilir. Kıbrıs’ın bir an önce doğal güzelliklerini koruması gerekiyor. Varılacak çözüm de federal
yönetim açısından ortak amaca sahip tarafsız bir sembolle güçlendirilebilir.
5. Yerleşiklerden göçmenlere
1974 işgalinden bu yana adaya gelen “yerleşikler”
veya göçmenler sorunu, her iki taraf için de hassas bir
konu. Talat hükümeti, Denktaş’ın politikalarının aksine artık Türkiye’den gelen göçmenlere vatandaşlık
vermiyor. “Yerleşik” kavramının tanımı ve kaç yerleşiğin olduğu hâlâ çok açık değil. Kıbrıslı Rumların
Kıbrıslı tanımına adada doğan veya uzun süredir yaşayan bazı kişiler bile girmiyor. Vatandaşlık verilen
bazı insanların vatandaşlıktan çıkarılması ne insani ne
de gerekli olacaktır. Bazı Kıbrıslı Rumlar uzun süre-
de şu ilkeye bağlılıklarını açıkça belirtmeleri gerekmekte:
kimse cezalandırılmayacak ve tavizlerin yükünü üstlenecek
herkese tazminat sağlanacak”. Phedon Nicolaides, “Negotiating
Guidelines for Messrs Christofias and Talat”, Cyprus Mail,
20 Nisan 2008.
144
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Kıbrıslı Rum yetkili, Brüksel, Mayıs 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
dir adada yaşayan gerçek sakinleri vatandaş olarak
kabul etmeye hazır dururken Hristofyas 50.000 “yerleşiği” kabul edeceğini açıkladı.145
1974’ten bu yana kuzeye yerleşen Türklerin sayısının
ne kadar olduğu konusunda anlaşmaya varılamıyor.146
Kıbrıslı Türk seçmenlerin büyük çoğunluğu hâlâ yerli
Kıbrıslı Türklerden veya uzun süre önce yerleşmiş
olan ve Kıbrıs kültürüne uyum sağlayanlardan oluşuyor. Kıbrıs Türk kesiminde yapılan saygın bir araştırmaya göre resmi rakamlarda 178.000 olan Kıbrıslı
Türkler arasında yalnızca 32.000-35.000 arasında
göçmen yani “yerleşik” bulunuyor ve bunların çoğu
bir veya daha fazla nesilden bu yana Kıbrıs’ta yaşıyor. Kıbrıslı Rumlar, bunları Hristofyas’ın belirlediği
rakamlar oranında kabul edebilirler. Ancak varlıklı
Kıbrıs Rum kesiminde 82.000 Asyalı, Rus ve Avrupalı işçinin çalışma iznine sahip olduğu147 ve başka ülkelerden onbinlerce yabancının uzun süredir ikamet
ettiği düşünülürse148 Kıbrıs’ın eski etnik sıfatları aşan
bir göçmenlik politikasına ihtiyaç duyduğu yakında
anlaşılacaktır.
Sayfa 18
III. DIŞ AKTÖRLERİN ROLÜ
Tarihin eski devirlerinden bu yana Kıbrıs, stratejik
konumu nedeniyle dış güçlerin çıkarlarının hem
olumlu hem olumsuz etkisi altında kaldı. Türkiye ve
Yunanistan Kıbrıs’la son derece yakından ilgili, Birleşik Krallık ise iki büyük askeri üsse sahip. Halihazırda sürmekte olan müzakereler şimdiye kadar Kıbrıslıların en çok hakim olduğu müzakereler olsa da dış
aktörlerin olumlu rolü, sonuç açısından son derece
önemli olacak.149 A.B.D’nin çıkarlarının ve rolünün
derecesini Kasım 2008 seçimlerinden önce kestirmek
güç. Rusya’nın çıkarı açık değil. AB üyesi birçok ülkeyse sorunu çözmek istiyor, çünkü bu sorun, Kıbrıs’la ilgisi olmayan AB politikalarına dahi zarar vermekte.150 Olumlu nokta şu ki çözümden bahsetmeyi
ertelemek için genellikle bir bahane olan seçimler,
bölgedeki hiçbir ülkede yakın zamanda gözükmüyor.
A. TÜRKİYE’NİN ZORLU KONUMU
Türkiye’nin yaklaşımı, kapsamlı bir çözüm yolundaki
müzakereleri şüphesiz çok yakından ilgilendiriyor.151
İktidardaki AK Parti 2004’te tarihi bir değişim yaparak müzakere sürecinde Kıbrıslı Rumlardan “bir adım
önde olma” politikasını benimsediğinde geleceğe dair
daha net işaretler mevcuttu. Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, bu politikayı yineledi152. Dışişleri bakanlığı
da kapsamlı bir çözüme ulaşmakta kararlı bulunuyor.153 Çözüme olumlu katkıda bulunması, Türki-
149
145
Hristofyas’ın CNN Türk’e verdiği ve Politis’te alıntılanan
röportaj, 25 Mart 2008; ayrıca basın açıklaması, Londra, 5
Haziran 2008. “Kalacaklarını kabul etmek zorundayız”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, Kıbrıslı Rum siyasetçi, Lefkoşa,
Mart 2008.
146
Yine de Kıbrıslı Rumların ikiye bir olduğunu iddia ettiği
göçmenlerin yerli Kıbrıslı Türklere oranı, açıkça abartılı
gözüküyor. Bkz. Hükümetin yayınladığı tahminler, “Illegal
Demographic Changes”, www.mfa.gov.cy.
147
2007’deki ortalama rakamlara 31.000 AB vatandaşı da
dahil. Resmi olmayan rakam çok daha yüksek. www.mlsi.
gov.cy sitesine giriniz ve istatistik bilgileri bölümüne
tıklayınız.
148
2001 yılında sayıları 64.810 olan yabancıların 17.459’u
Yunanistan, 11.871’i İngiliz vatandaşı. Bu rakamın yalnızca
yarısı istihdam ediliyor. Nüfus Sayımı, 2001, cilt iv - Göç,
Kıbrıs Cumhuriyeti.
“Hem Kıbrıslı Rumlar hem de Kıbrıslı Türkler, hâlâ
anlaşmaya şimdi mi yoksa daha sonra mı varacaklarını
tartışıyorlar. Yalnızca iç dinamiklerle bir yere
varılamayacak. Ancak diğer taraflar da Kıbrıs’ı başka
amaçlar için kullanıyorlar”. AB-Türkiye Çalışma Grubu
toplantısında yapılan yorum, Kıbrıslı Türk akademisyen
Niyazi Kızılyürek, 1 Haziran 2008. Kıbrıslı Rumların
2004’teki kapsamlı çözümü reddetmeleri göteriyor ki
“çözüm, üçüncü bir tarafın zoruyla veya arabuluculukla
Kıbrıslılara dayatılamayacak. Bu, geçmişte işe yaramadı,
gelecekte de yaramayacak”. Kriz Grubu’na telefonda verilen
mülakat, Yunan yetkili, May 2008.
150
Sorunun neden olduğu zorluklar için bkz. Kriz Grubu’nun
184. Avrupa Raporu, Türkiye ve Avrupa: Geleceğe Doğru, 17
Ağustos 2007.
151
“Türkiye büyük bir bilinmez kutu”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Batılı diplomat, Brüksel, Nisan 2008. “Türkiye’nin
frene mi bastığını yoksa yapıcı rol mü oynadığı bence açık
değil”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, AB Komisyonu’ndan
bir yetkili, Brüksel, Nisan 2008.
152
AB Komisyonu başkanı Barroso’yla yapılan ortak basın
toplantısı, The New Anatolian, 11 Nisan 2008.
153
“Onların [Kıbrıslı Türklerin] arkasındayız. Onlara yola
devam etmelerini söyledik. Arkalarına baktıklarında bizi gö-
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
Sayfa 19
ye’nin AB yolundaki en büyük engellerinden ve milliyetçi ve otoriter tahammülsüzlüğün yararlandığı gerekçelerden birini ortadan kaldıracak ve farklı dinlere
mensup topluluklar için AB standartlarına daha yakın
düzenlemelerin yapılmasının önünü açacaktır.154 Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
bekleyen yaklaşık 1450 mal davası, çözüm bulunamazsa Türkiye’ye milyarlarca avroya mal olabilir.
ga, Kıbrıs konusunda uzlaşmayı Türkiye’nin sahip olduğu önemli bir kartı, yani adanın kuzeyindeki askeri
kontrolünü kaybetmesiyle eş değer görüyor ve karşılığında AB’ye üye olamayacağını düşünüyor.155
Kıbrıs’ta çözüme ulaşma umutları, Fransa ve Almanya’nın liderleri ve AB düzeyinde diğer birkaç siyasetçinin Türkiye’nin AB üyeliğine karşı sergilediği açık
düşmanca tavır nedeniyle zarar gördü.156
Kıbrıs müzakereleri başarısız olursa Türkiye’nin
NATO’daki rolü konusundaki sürtüşmeler artacaktır.
Halihazırda Türkiye, NATO üyeliğini kullanarak Kıbrıs’ın kendisine karşı uyguladığı yaptırımların intikamını AB’den almaya çalışıyor. Örneğin NATO’nun
AB’yle güvenlik konusunda ortak düzenlemeler gerçekleştirmesinin önünü tıkıyor ve Kosova misyonunda olduğu gibi AB vatandaşlarını riske atıyor. Bu
durum, Türkiye’nin NATO’daki en iyi müttefiklerini
kendinden uzaklaştırıyor. Aynı zamanda Türkiye’nin
Batıyla olan ilişkilerindeki en büyük avantajına, güvenilir askeri müttefik imajına ve barış operasyonlarında geçmişte yaptığı değerli katkılara zarar veriyor.
Liderlerin Türkiye’nin AB üyeliğine gösterdikleri siyasi muhalefetin aksine Kıbrıs sorunu, AB-Türkiye
ilişkilerinin yasal yapısıyla çok yakından ilişkili. Aralık 2006’da Türkye’nin “Ek Protokol” gereği hava ve
deniz limanlarını Kıbrıslı Rum araçlara açması sözünü yerine getirmemesi nedeniyle Brüksel, 35 müzakere başlığının sekizini dondurma kararı aldı. Müzakerelerin gidişatı, 2009’da resmi olarak tekrar gözden
geçirilecek. Türkiye’nin limanlarını açmasını sağlayacak tek senaryo, kapsamlı bir çözüme ulaşılması
durumunda söz konusu olabilir. Bunun yapılmamasıysa AB’yle Türkiye arasında bir krize neden olacaktır. AB Komisyonu’ndan bir yetkilinin sözleriyle:
Türk yetkililer, mevcut yöntemlerinin dışına çıkarak
ülkeleriyle Kıbrıslı Rumlar arasındaki güvensizlik
duvarını yıkmaya çalışmalı. Konuşmalarında, kamuoyu açıklamalarında ve kişisel temaslarında çözüme
destek verdikleri mesajını tam olarak iletmeye özen
göstermeliler. Türkiye ve Kıbrıslı Rumlar, birbirleriyle doğrudan konuşmaya başlamalılar ve Ankara, geçici ve gayriresmi düzeyde de olsa bu konuda Kıbrıs’ı
tanımayı reddetme politikasını bir kenara bırakmalı.
2009 yılı kritik önemde. Türkiye’den limanlar konusunda bir hareket bekliyoruz. Hiçbir şey gerçekleşmezse durumu AB Konseyi’ne bildireceğiz ve
Türkiye’nin katılımı konusunda büyük bir kuşku
ortaya çıkacak…Türkiye, [Kıbrıs sorununun çözümünde] engel olarak görülürse bunun sonuçları
çok ağır olur.157
1. Ankara’nın AB bilmecesi
AK Parti, AB üyeliğine yönelik müzakereleri başlatmayı kolaylaştırmak amacıyla 2004 yılının ilk aylarında Kıbrıs konusundaki görüşmelerde “bir adım önde olamaya” karar verdiğini açıkladı. O dönemde AB,
Ankara’yı destekliyordu. Bugünse üyelik süreci neredeyse durdu ve bunun en önemli nedeni, Kıbrıs’taki
anlaşmazlıkların devam etmesi. Kıbrıslı Rumlar uluslararası toplum tarafından desteklenen kapsamlı çözümü reddetmelerine rağmen AB’ye üye oldular. AK
Parti, sürece olan inancını kaybetti ve kamuoyu nedeniyle manevra alanı daraldı. Yükselen milliyetçi dal-
rüyorlar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili, Ankara, Mayıs 2008.
154
1955, 1964 ve 1974 yıllarında olduğu gibi özellikle Rum
Ortodoks cemaatine karşı yapılan yıkıcı ayaklanmalardan
mallarına el konulmasına ve cezalandırıcı yasaların kabulüne
uzanan birçok azınlık karşıtı hareketin arkasında Kıbrıs
konusunda yaşanan öfke ve tepkilerin etkisi oldu. “Kıbrıs,
Türkiye için bir zehir kuyusu olageldi”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Türk akademisyen Soli Özel, Londra, Mayıs 2008.
Bu nedenle Türkiye, adada süren görüşmelere geçici
olarak destek veren bir önlem olarak ve kısmen de olsa Ek Protokolü en kısa sürede uygulamaya çalışmalı.
Bunu tek taraflı olarak ve AB ve Kıbrıs üzerinde
155
“Türkiye’deki pek çok insan AK Parti’ye ‘adayı
satıyorsunuz’ diyor’”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’da
araştırmacı Sema Sezer, Ankara, Nisan 2007.
156
“Türkiye’nin süreç için gayret ve desteği açısından AB
perspektifi kritik önem taşıyor”. Talat’ın yorumu, a.g.e.
157
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Brüksel, Mart 2008.
Diplomatlar ve AB yetkilileri arasında, 2009’un tanınan
sürenin sonu olduğu ve protokolün uygulanmaması halinde
AB-Türkiye ilişkilerinin askıya alınıp alınmayacağı konusunda
görüş ayrılığı mevcut. Bazılarına göre Türkiye’nin üyelik
sürecinin ne kadar zarar göreceği, başlıca AB ülkelerinin
Türkiye’yle aralarına 2009’da ne kadar mesafe koymak
isteyeceğine bağlı. Hepsinin uzlaştığı fikirse üyelik sürecinin
askıya alınırsa tekrar başlamasının son derece zor olacağı.
Bu sorun, Avrupa Komisyonu Türkiye’nin yıllık ilerleme
raporunu şekillendireceği Haziran-Temuz 2009’da doruk
noktasına varacak. Türkiye’ye eleştirel bakan bir komisyon
yetkilisine göre Kıbrıs müzakereleri başarısız olur ve hiçbir
şey yapılamazsa “katılım süreci sona erer. Bu kesin. Talat,
Türkiye’yi daha fazla birşeyler yapmaya ikna etmek
zorunda”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Brüksel, Mart 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
maksimum etki yaratmak için iyi niyetini sergileyecek
bir yöntemle ve zamanda yapmalı. Bunun Türkiye’ye
getireceği yararlar (örneğin ticaret, imajının düzelmesi, AB’ye uyum ve Kıbrıs sorununda ilerleme sağlanması) gösteriyor ki bu önlem, tavizden ziyade
büyük bir fırsat oluşturuyor.
Buna paralel olarak müzakere başlıklarının beşinin
Fransa tarafından resmen dondurulmasının yanı sıra
Türkiye’de Anayasa Mahkemesinin iktidardaki AK
Parti’yi laikliğe aykırı faaliyetlerde bulunduğu dolayısıyla yasaları ihlal ettiği gerekçesiyle suçlaması ihtimali, Brüksel ile olan sorunları derinleştirdi. Türkiye’nin katılım sürecinin resmen askıya alınması ancak
uzak bir ihtimal olarak gözüküyor.158 Ancak 2009’da
müzakere edilecek başlığın kalmaması riski yüksek
ki bu da dinamik bir üyelik süreci için gereken temel
faaliyetin ortadan kalkması anlamına geliyor.159
Gerek AK Parti gerekse bürokrasi kademesi AB’yle
uyumun ülkenin çıkarına tamamıyle uygun olduğuna
inanıyor160 ancak Kıbrıslı Rumlar da Türkiye’nin
işbirliğini kazanmak için uzlaşma arayışında olmak
zorunda. Ankara, sırf AB’ye ihtiyacı olduğu için Kıbrıslı Rumların tüm taleplerine boyun eğmeyecektir.161
Onlarca yıl süren kördüğüm gösteriyor ki Türkiye,
Kıbrıs’taki haklarından vazgeçmektense daha yavaş
ekonomik büyümeye ve uluslararası saygınlığına zarar gelmesine razı olabilmektedir.
158
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey İngiliz yetkili,
Londra, Mayıs 2008.
159
Fransa, 2007’de beş başlığın açılmasını dondurdu ve
Cumhurbaşkanı Sarkozy, söz konusu başlıkların Türkiye’nin
tam üyelik perspektifinin parçası olduğunu ve bu üyeliğe izin
vermeyeceğini söyledi. Tarım başlığı, Kıbrıs sorunu nedeniyle dondurulan sekiz başlıkla ilişkili. Fransa ve Kıbrıs’ın itirazı nedeniyle başka bazı başlıklar da gayriresmi olarak bloke
oldu. Toplamda çeşitli nedenlerden ötürü Türkiye’nin 35
başlığın yaklaşık yarısını müzakere etmesi imkansız hale geldi.
160
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), bir
raporunda Kıbrıs’ın, AB ile Türkiye arasındaki temel sorunu
teşkil ettiği belirtti ve Ankara’yı konuya daha fazla dahil
olmaya teşvik etti. “Bu süreç, Türk tarafının … proaktif
olmasını ve çeşitli seçenekler sunan ve üzerinde iyice
düşünülmüş planlar hazırlamasını gerektiriyor. Özellikle
önümüzdeki dönem gerek uluslararası toplum gerekse soruna
dahil taraflar açısından bir samimiyet sınavı olacaktır”.
“Stratejik Ajanda”, Nisan 2008.
161
Türk yetkililer, 1960 kurucu anlaşmalarının Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye’nin ve Yunanistan’ın dahil olmadığı bir
uluslararası birliğe üye olmasını engellemesine rağmen
Kıbrıslı Rumların AB’ye üyeliği nedeniyle kamuoyu nezdinde hareket kabiliyetlerinin azaldığını belirtiyorlar. Bu nedenle müdahale etme haklarını ellerinde bulundurmakta
daha kararlılar. “Söz konusu anlaşmalara sadık kalmazlarsa
adada iki devlet olacak”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst
düzey Türk yetkili, Ankara, Mayıs 2008.
Sayfa 20
2. Ankara’deki siyasi çalkantı
AK Partinin önde gelenleri, Talat’ı Kıbrıs sorununun
çözümüne yönelik müzakereler için teşvik etti ancak
AKP, cumhuriyetçi kadrolarla verdiği güç mücadelesi
nedeniyle Kıbrıs konusunda aktif davranamamakta.
Mart 2008’de başsavcı tarafından laik devlete zarar
verdiği gerekçesiyle AKP aleyhine açılan dava sonucunda partinin kapatılması ihtimali bulunmakta.
Davanın bu yılın son aylarına kadar devam etmesi ve
belirli alanlardaki karar alma mekanizmalarını felce
uğratması bekleniyor. Sonuç olarak parti liderleri, “bir
adım önde olma” politikalarına bağlı olduklarını tekrarlamak dışında cesur adımlar atamadılar. Partinin
önde gelen ve başbakana yakın olan siyasetçilerinden
biri, bu ikilemi şu şekilde özetliyor:
Siyasetçiler güçsüz olduklarında bürokrasi kontrolü ele alıyor ve ordu Kıbrıs sorununu kontrolünde
tutmak istiyor. Yüksek siyasetin, devlet siyasetinin
alanına giriyor, biz de oraya giremiyoruz. Bürokrasi, Kıbrıs’ın kuzeyinin Kıbrıs’ın tamamına dahil
olmasını, askeri üssü kaybetmeyi istemiyor. Adayı
Türkiye’nin parçası olarak, yavruvatan olarak
görüyorlar.162
Aslında bürokrasi, iki farklı eğilime sahip iki kola
ayrılıyor. Daha çok dışişleriyle özdeşleşen ilk kanat,
AKP gibi Kıbrıs sorununa kapsamlı çözüm bulunmasının özünde Türkiye’nin çıkarına olduğunu düşünüyor. Bu, ülkenin geleceğinin Avrupa’da olduğu düşüncesine dayanıyor.163 Daha tutucu olan askeriyeyi,
Annan Planı’na benzer bir anlaşmayı kabul etmeye
sonuçta ikna edebileceğine inanıyor.164
Milliyetçi, katı tutum yanlısı gruplarla ve orduyla özdeşleştirilen ikinci eğilimse Kıbrıs’ta asker bulundurmanın Türkiye’nin temel stratejik çıkarı olduğuna
inanıyor.165 Bu inanış, Türkiye kıyılarından yalnızca
162
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, Nisan 2008.
AB-Türkiye yakınlaşmasının altın döneminin temelleri,
düzen partilerinin iktidarda olduğu 1998-2002 arasında atıldı.
AKP’ye olan muhalefetini partinin AB’yle ilişkileri yönetme
biçimini küçümsemekle birleştirmenin kendisine seçimlerde
olumlu sonuç getirmediği anlayan CHP, şimdilerde daha AB
yanlısı bir profil çiziyor ve Brüksel’de bir ofis açarak parti
tüzüklerini yeniden yazmak istiyor. Kriz Grubu’na telefonda
verilen mülakat, CHP’nin Dış İlişkiler danışmanı Petek Gürbüz, 26 Mayıs 2008. Basında çıkan haberlere göre yeni tüzükte “AB ve Türkiye’nin AB üyeliğine tam destek verildiği” vurgulanacak. The New Anatolian, 23 Mayıs 2008
164
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, Türk yetkililer, Ankara,
Mayıs 2008.
165
“Coğrafya böyle. Lübnan bir sorun. Suriye’yi hiç
bilemezsiniz. Yakınlarında boru hatlarımız ve rafinerilerimiz
var. Balık kaynakları için üzerinde anlaşılmış bölgeler yok.
Güçlü olmalısınız ve fikirlerinizi desteklemek için askeri
163
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
70 kilometre uzakta olan Kıbrıs’ın Hazar ve Irak petrol terminallerini tehdit edebileceği ya da adanın
düşmanların eline geçerek halihazırda Yunan adaları
tarafından çevrelenmiş Türk kıyılarının tamamen kuşatılacağı değerlendirmesine dayanıyor. Bu eğilimin
savunucuları, bölünmüş ve güvenilmez bir Avrupa
Birliği’ne üyelik sözü karşılığında Türkiye’nin stratejik pozisyonunu terk etmesinin anlamlı olmadığını
belirtiyor.166 AK Parti’nin uzlaşma önerisini, AB’ye
boyun eğme anlamına geldiğini ve ülkenin zayıflamasına neden olacağını düşünüyorlar. Kamuoyu, daha
tutucu olan bu eğilimden yana görünüyor.167
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 21 Marttaki
Hristofyas-Talat buluşmasından hemen sonra Kıbrıs’a
uzun süre önce planlanmış bir ziyaret gerçekleştirdi.
Müzakerelerin başlamasını destekledi ancak “bugün
anlaşmaya varılırsa yarın adadan askerlerin çekilmesinin mümkün olmadığının” altını çizdi ve ekledi:
“Ordunun durumu gözlemesi ve Kıbrıslı Türklerin
güvende olduğundan tamamen emin olması gerekir”.168 Kuzey Kıbrıs’ta güçlü bir Türk askeri varlığı
bulundurmak isteyen katı tutum yanlıları, stratejik
kaygılarının Kıbrıslı Türklerin sınırlı kaygılarından
çok daha öteye gittiğini açıkça belirtiyorlar.169 Kıbrıslı
Türklerin emektar eski lideri Rauf Denktaş, bürokrasinin AKP’ye karşı olan düşmanlığını, Kıbrıs’ta uzlaşmayı engelleme ihtiyacıyla ilişkilendirmeye çalıştı.170 Ne var ki bu tür pozisyonlar Türk toplumunda
varlığa sahip olmalısınız. Kıbrıs’ın iki tarafında sorunlar
olabilir. Demokrasi yeterli değil. Sorun adalet ve hakkaniyet.
Yeterince güçlüysen adaleti elde edersin”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, milli güvenlik alanında çalışan üst düzey
yetkili, Ankara, Nisan 2008.
166
“AB’nin [Kıbrıs konusunda] çifte standartları var ve bize
çok haksızlık etti”. Televizyon propramcısı ve saygın akademisyen Emre Kongar, NTV, 7 Mayıs 2008.
167
“Kıbrıs, kamuoyumuz nezdinde çok büyük bir mesele.
Annan Planı’nı kabul ettiğimiz için bizi [boyun eğmekle]
suçladılar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Türk
yetkili, Ankara, Nisan 2008.
168
“Konuşmak her zaman yararlıdır. Sorunlar her zaman
konuşularak halledilir… Herkes adil ve kalıcı bir barıştan
bahsediyor ama herkes aynı şeyi mi kast ediyor?”, General
Yaşar Büyükanıt, Today’s Zaman, 31 Mart 2008.
169
“Ben kendi adıma konuşuyorum, ancak Türkiye’nin
Kıbrıs’taki stratejik çıkarları hiç Kıbrıslı Türk olmasa da
devam edecektir. Bir uçak gemisi gibidir. Türkiye’nin etkin
olması yetmez. Aynı zamanda kararlı da olmalı. Bana
sorarsanız askerlerimizin Kıbrıs’tan ayrılmasını asla
istemem… AKP ve Talat, birleşik bir Kıbrıs istiyorlar.
Hristofyas da öyle. Bu, Türkiye’nin çıkarına değildir.” Kriz
Grubu’na verilen mülakat, Emekli general Armağan
Kuloğlu, Ankara, Nisan 2008.
170
“Kimse sadece Talat’ı suçlamasın… eğer Türk hükümeti
bunu [23 Mayıs uzlaşma açıklamasını] onaylamazsa bırakın
Sayfa 21
itirazların yükselmesine neden oldu171 ve pek çok
Kıbrıslı Türk, eski liderlerini şu şekilde eleştirdi: “Bu
karmaşık durumu yaratan o. Bu nedenle ne kadar yüksek sesle bağırırsa sorunu çözmeye o kadar yaklaştığımızı hissediyoruz”.172
Türkiye’de bazı tutucu kesimler, Kosova’nın bağımsızlığından cesaret alıyorlar ve günün birinde Kıbrıs
Türk devletinin uluslararası camia tarafından tanınacağına inanıyorlar.173 Ancak Batılı diplomatlar, Kosova’nın yegane örnek olduğunu ve bu tür ümitlerin boşuna olduğunu belirtiyorlar.174 Kıbrıs Türk devletinin
tanınması, 21 Mart sürecinin başarısızlığa uğramasından sonra gerçekleşirse bu, uzun yıllar alacak ve
Türkiye-AB ilişkilerinde uzun süreli bir donmayı da
beraberinde getirecektir. Bu senaryo şüphesiz siyasi
reformların yavaşlaması, diplomatik sürtüşme ve ekonomik fırsatların kaçırılması demek olacaktır. AB’ye
uyum sürecinden uzaklaşmanın Türkiye’ye nelere mal
olduğu, hiper-enflasyon ortamında ekonomideki büyümenin durduğu, yoğun iç çalkantıların yaşandığı ve
Yunanistan ile askeri sürtüşmelerin olduğu kayıp
1990’lı yıllara bakınca görülebilir. 175
Türk ordusunun, dışişlerinden önemli düzeyde fikir
alan, liberal görüşlü kanaat önderlerinin desteğini ve
söylesinler!” Rauf Denktaş, Türkiye Emekli Subaylar
Derneği’nde yaptığı konuşma, İstanbul, 24 Mayıs 2008.
171
Bir Türk köşe yazarı, acı bir ironiyle Türk siyasetinde
kimsenin Kıbrıs’ta nihai bir uzlaşmaya varacak vizyona ve
yetkiye sahip olmadığını yazıyordu. “Biz Kıbrıs’a "adaya
barış ve demokrasi falan filan götürmek" için mi çıktık, yoksa
orayı düpedüz "aldık" mı? Görünürde birincisi, gerçekte ikincisi geçerli… "soydaşlarımızı kurtarıyoruz" kılıfı uydurduk.
İşi de iyice "çözümsüzlüğe" vurduk. Çünkü çözüm istemiyorduk, orası artık bizim olmuştu ve asla kaptırmaya niyetli
değildik… Strateji falan işin salçasıdır… İşte bu nedenlerle
de, Türkiye Kıbrıs'tan asla çekilmez, Avrupa Birliği'ne de
asla giremez.”. Engin Ardıç, “Kıbrıs’ı ‘vermek’”, Sabah, 22
Mayıs 2008.
172
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Talat yanlısı Kıbrıslı Türk
siyasetçi, İstanbul, Mayıs 2008.
173
“Papadopoulos’un [Kıbrıs Rum] cumhurbaşkanı olmasını
tercih ederdim. KKTC’yi daimi hale getirirdi”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, (emekli) general Armağan Kuloğlu, Ankara, Nisan 2008.
174
“İzolasyonun sonsuza dek süreceğini sanmıyorum… [ama]
Britanya KKTC’yi asla tanımayacaktır”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, İngiltere’nin Kibrıs Özel Temsilcisi Joan
Ryan, Londra, Mayıs 2008. “Ankara’da iki devletli çözüm
önerebiliriz düşüncesi var. Kabul edin veya etmeyin, aksi
takdirde Kosova örneğini inceleriz diye düşünüyorlar. Ama
Kosova, Kıbrıs’a örnek olmayacak”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Batılı büyükelçi, Lefkoşa, Mart 2008.
175
“Eastern Mediterranean Oil Politics: The Emerging Role of
Cyprus”, Ioanis Michaletos, 7 Mayıs 2007, Balkanalysis.
com.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
hükümetin onayını sağlayan, adadaki iki lider tarafından ulaşılan iyi bir anlaşmaya karşı çıkması zayıf bir
ihtimal. Ordu, en hassas konularda bile esnek davranabileceğini gösterdi. Bunun örneği, Mayıs 2008’de
Irak’ın Kürdistan Yerel Yönetimiyle ilişki kurmaya
karar verdiğinde görüldü. Annan Planı kapsamında asker çekilmesine anlaşmayı bozacak bir itiraz getirmedi. 21 Mart 2008’de Kıbrıs’ta ön siyasi anlaşmaya
varıldığından bu yana duvar örme siyasetini tersine
çevirdi ve Lefkoşa’nın merkezindeki yeni geçiş kapısının açılmasında BM güçleriyle büyük ölçüde işbirliği yaptı.176
Sayfa 22
ve yorumcular tarafından vurgulanması gerekiyor,
zira AK Parti, kuşkulu bir kamuoyuna, askeri kademelere ve milliyetçi muhalafete kapsamlı bir çözümün gereğini anlatabilmek için her türlü desteğe
gereksinim duyacak.181
Kıbrıs’ta 23 Mayıs 2008 anlaşması ve Milli Güvenlik
Konseyi’nin 28 Nisan tarihli açıklaması karşılaştırılırsa resmi dil arasındaki farkın çok küçük olduğu anlaşılır.177 BM, Türkiye’nin diğer taraflar gibi gelişme
kaydetme konusunda samimi olduğuna inanıyor.178
Kıbrıslı Türk liderler, Türk ordusunun Annan Planı’na benzeyen bir anlaşmaya karşı çıkmayacaklarına
inanıyor. Ankara’nın kendilerine Türkiye açısından
AB’nin içindeki Kıbrıslı Türklerin dışında olmalarına
göre daha değerli olduğunu ve Türkiye’nin Brüksel
yolunda önünü açmak istediğini söylediğini aktarıyorlar.179 Üstelik Türkiye’nin ve Kıbrıs’ın ekonomileri
karşılaştırılırsa Türkiye’nin normal ilişkiler sürdürdüğü bir Kıbrıs’ı daha fazla etkileyebileceği ve faydalanabileceği söylenebilir.
Türkiye’den liberal görüşlü bir grup kanaat önderi,
Kıbrıs sorununun çözümünün yararlarını anlatmaya
hazır. Örneğin İstanbul merkezli bir şirket, adanın iki
tarafını da etkileyen kuraklığı azaltmak amacıyla
Türkiye’den deniz altından su borusu hattı yaparak
Kıbrıs Rum toplumuyla köprü kurmaya çalışıyor.180
Böylesi bir etkileşimin yararlarının Türk siyasetçiler
176
Çözüm istemeyen gazetelerse haksız olarak bunun tersini
iddia ettiler. Kriz Grubu’na verilen mülakat, uluslararası
askeri yetkili, Lefkoşa, Haziran 2008.
177
İkisi de siyasi eşitlikten, iki kesimlilikten ve iki Kurucu
Devletten bahsediyor. Konseyin açıklamasında “iki halk ve
iki demokrasi” tercih edilirken Kıbrıs açıklamasında “iki
toplumlu” denildi. Yine Konsey “yeni Ortaklık devletinden”
bahsederken diğeri “Federal Hükümete sahip olacak bir
ortaklık”tan söz ediyor.
178
“Türk hükümetiyle, Yunan hükümetiyle, AB’yle ve bu
konuyla ilgili diğer taraflarla birkaç uzun görüşme yaptım.
Tüm bu ülkelerin başkentlerinde ileri adım atmak için
çok güçlü bir istek sezdim. İnsanlar, bunun doğru zaman
olduğunu düşünüyorlar”. Basın toplantısı, Genel Sekreter
Yardımcısı Lynn Pascoe, Lefkoşa, 18 Haziran 2008.
179
“Türkiye, bizi bir anlaşmaya varmaktan alıkoymayacak”.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Kıbrıslı Türk
yetkili, Lefkoşa, Mart 2008.
180
“Turkish water plan could solve drought crisis”, Cyprus
Mail, 26 Nisan 2008.
181
“AK parti, muhalefeti teskin etmek durumunda. Kıbrıs,
Türkiye’nin tarihinde asker göndererek Türkleri kurtardığı
ilk yer oldu. Çekilme konusunda uzlaşma sağlanmak
zorunda”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, milli güvenlikten
sorumlu üst düzey Türk yetkili, Nisan 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
B. BM’NİN MERKEZİ ROLÜ
Adada yaşayanların yüzde 80’inin onayını alan BM,
Kıbrıslı Rumlarla Türkler arasındaki hâlâ yegâne güvenilir arabulucu veya kolaylaştırıcı olma rolünü sürdürüyor.182 BM arabuluculuğu sayesinde iki lider bir araya geldi, mükemmel bir iyi niyet bildirisi ortaya çıktı
ve iki toplum arasında ilerleme sağlandığının gösterilmesi amacıyla Ledra Caddesindeki geçişin açılmasının temeli atıldı. Yeni özel temsilciyle yakın koordinasyon içinde çalışacak özel bir danışmanın atanması
bundan sonraki önemli adım olacaktır. Bu, iki tarafın
tam müzakerelere başlamayı taahhüt edecekleri önümüzdeki birkaç hafta içinde gerçekleştirilebilir. Özel
danışman, bürokrat değil siyasetçi olmalı, etnik gruplar arası güvensizlik ve kasaba siyaseti konularında
bilgili olmalı, uluslararası prestije sahip olmalı ve
medya tarafından yapılacak saldırılara karşı hazırlıklı
olmalı. Kibirli ve büyük güçlerin müdahaleleri konusunda Kıbrıs toplumunun farklı kesimlerindeki korkuları gidermenin gerektiğinin farkında olmalı.
Kıbrıs sorunu, Güvenlik Konseyinde yeniden birliğin
inşa edilmesi için iyi bir fırsat sunuyor. Kıbrıslı Rum
ve Kıbrıslı Türk liderlerin 21 Marttaki toplantılarından önce beş daimi Konsey üyesinin Kıbrıs büyükelçilerinin ortak çağrıda bulunması, uyumun öncül
ve memnuniyetle karşılanan sinyalleri oldu.
Sayfa 23
öngörülen türden geçiş döneminde deragosyanlara izin
verebilir.185
AB Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, Şubat
2008’de yapılan Kıbrıs Rum cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucunu memnuniyetle karşılamakta gecikmedi. Komisyon yetkililerine göre AB üyesi ülkelerin
süreci desteklemek için teker teker yapabilecekleri en
iyi katkı, adaya üst düzeyde, teşvik edici ziyaretler
gerçekleştirmek ve buna Kıbrıslı Türk lideri ofisinde
ziyareti dahil etmek.186 Fransa, 1 Temmuz 2008’de
başlayacak altı aylık AB dönem başkanlığı süresince
bu süreci desteklemek için büyük bir fırsata sahip.187
Türkiye’ye göndereceği mesaj, özellikle önemli olacak. Daha yakın AB-Türkiye ilişkilerini destekleyen
bir tavır sergilemesi, iyi bir başlangıç olacaktır.188
Ne var ki bu tavrın etkili olması için sürekli hale getirilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Türkiye’nin üyeliğine karşı koyma kararlılığını ilan etmesiyse bunun zor olduğunu gösteriyor. 189
Kıbrıs’ta bir açılım gerçekleştirmek isteyen her bir
AB yetkilisi veya siyasetçiye karşılık bir de var olan
çıkmazı Türkiye’nin AB’yle müzakerelerinin ilerlemesini engellemek için kullanmak isteyenler bulunuyor.190 AB yetkilileri ve üyelerinin bu tür ayrılıkların
185
C. AB’NİN SORUMLULUĞU
AB’nin adada kapsamlı bir çözüme ulaşılmasında önemli çıkarları mevcut183; ancak Kıbrıs’ın üyeliği nedeniyle
sorunun taraflarından biri olduğu için resmi bir arabulucu görevi üstlenmesi mümkün değil.184 Yine de çözümün AB hukukuna uygun gerçekleşmesi için yakından ilgilenmesi gerekiyor. Müktesebatında çok fazla
esnekliğe yer olmamakla birlikte AB, Annan Planı’nda
182
BM’nin Kıbrıs’taki barış gücü UNFICYP tarafından yapılan araştırma, 24 Nisan 2007.
183
Bkz. Kriz Grubu Raporu, Türkiye ve Avrupa: Bundan
Sonrası, a.g.e.
184
Birçok AB üyesi ülkeden yetkili, Kıbrıs’ı bölünmüş bir
ada olarak 2004’te kabul etmenin hata olduğuna inanıyor.
Grup mülakatları, Fransız, İngiliz ve AB düzeyinde yetkililer,
Paris ve Brüksel, Mart 2008. AB’nin Annan Planı’nın
başarısızlığa uğramasında sorumluluğu var çünkü Kıbrıslı
Rumlara referandumun sonucu ne olursa olsun üyelik sözü
verdi. Ancak pek çok AB yetkilisinin ve AB üyesinin bu
sorundan kaynaklanan zorlukları gidermenin kendi çıkarları ve
görevleri gereği olduğunu belirten sinyaller almak mümkün.
Ayrıca bu, Kıbrıs’ın Katılım Ortaklığı Belgesinin 10. protokolünde de yer almıştı, Avrupa Birliği Resmi Gazetesi, 23
Eylül 2003. Bir veya daha fazla özel belgeye de ihtiyaç duyulabilir.
186
Kriz Grubu’na verilen mülakat, AB Komisyonundan üst
düzey yetkili, Brüksel, Mart 2008.
187
“Fransızlar, Kıbrıslıların ağabeyi gibi davranabilir. Kıbrıslı Rumlar sadece onları dinliyor”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, AB Komisyonu yetkilisi, Brüksel, Mart 2008. Fransız bakanın Kıbrıslı Türk lider Talat’la görüşmesini Kuzey
Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı ofisinde yapılacağı için iptal etmesi gibi durumların yinelenmemesine çalışılmalı.
188
“Fransa, Türkiye’yle müzakereleri mahvetmeye niyetli
değil… Fransa’nın dönem başkanlığı korkuya neden olmamalı.. Fransa, Türkiye’nin AB’yle daha yakın ilişkiler
kurma yolunda başlattığı reform sürecine önem vermektedir”. Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı
Jean-Pierre Jouyet’nin Ankara’da yaptığı açıklama, Agence
France-Presse, 6 Mayıs 2008.
189
“Türkiye, AB Referandum Planında Fransa’ya Çattı”,
Hurriyet Online, 6 Haziran 2008. “Burası Türkiye yanlısı bir
kurum… ancak cumhurbaşkanımızın konumu açık ve
değişecek gibi görünmüyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Fransız yetkili, Mart 2008. İktidardaki ilk yıldönümü vesilesiyle verdiği mülakatta Sarkozy, Türkiye’yi dışarıda tutma
kararlılığını yineledi. “Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesine şu çok basit gerekçeyle karşı çıkıyorum. Türkiye
Avrupa’da değil Küçük Asya’da…. Küçük bir parçası dışında”. Televizyonda verdiği röportaj, 24 Nisan 2008.
190
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Avusturya eski dışişleri
müsteşarı Albert Rohan, İstanbul, Nisan 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
üstesinden gelmesi gerekiyor.191 Başını İngiltere, İsveç,
İspanya, İtalya, Yunanistan ve Orta Avrupalı yeni
üyelerin çektiği ve Türkiye’yi destekleyen grup,
zayıflamış gibi görünüyor.192 Diplomatların ortamı
iyileştirme çabalarına karşın AB’nin iki büyük kurucu
devleti olan Almanya193 ve Fransa’nın liderleri, Türkiye’nin cesaretini kırmakta ısrar ediyor. İsveç, kritik
önemdeki 2009’un ikinci yarısında AB dönem başkanlığını üstlenecek, ancak durumu değiştirmek için
daha fazla desteğe ihtiyaç duyacak.194
Daha aktif, yapıcı bir AB tutumunu engelleyen faktörlerden biri de Kıbrıs Rum devletinin Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tam üye olması. Bu durum, Brüksel’in
2004’te söz verdiği ve Kıbrıslı Türklerin ürünlerini
AB’ye doğrudan satmasını sağlayacak Doğrudan
Ticaret Tüzüğü’nün uygulanmasına izin vermek gibi
bazı iyi niyet önlemlerini alması için Kıbrıs Rum yönetimine baskı yapılması konusunda isteksizlik yaratıyor. Buna rağmen AB Komisyonu ada içerisinde küçük, ancak hızla büyüyen ticareti teşvik ediyor.195 16
Haziran 2008’de Konsey, 2004 tarihli “Yeşil Hat Tüzüğüyle” yapılabilecek ticaretin kapsamını arttırdı.196
191
Bkz. Kriz Grubu Raporu, Türkiye ve Avrupa, a.g.e.
İngiltere başbakanının değişmesi ve Alman Sosyal
Demokratlar arasındaki ayrışma nedeniyle “şimdilerde eskiye
oranla Türkiye’yi destekleyenlerin sayısı azaldı”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, üst düzey AB Komisyonu yetkilisi, Brüksel,
Mart 2008.
193
Başbakan Angela Merkel, Türkiye’nin AB üyeliğine olan
kişisel itirazını değiştirmedi ancak Alman hükümetinin
başkanı olarak kendinden önceki başkanların müzakereler
konusunda yaptığı anlaşmaları saygıyla karşıladığını belirtti
Euractiv, 25 Kasım 2005. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
Şubat 2008’de Almanya’ya yaptığı ziyaret sırasında Türk
azınlık için Türkçe eğitim veren liseler açılmasını önerince,
Alman muhafazakarların ciddi eleştirilerine ve Merkel’in
tepkisine neden oldu. Bununla çelişir biçimde ayrıca Türklerin
Alman toplumuna entegrasyonu için verilen destekle
“asimilasyon, insanlığa karşı suçtur” fikrinin birbirinden
ayrılması gerektiğini belirtti. Spiegel Online, 12 Şubat 2008.
194
“İşler iyice zorlu olabilir. İsveç gündemi yönlendirebilir,
ancak dönem başkanlığı iki ucu keskin bıçaktır. Ulusal
gündem olarak değerlendirilebilecek bir gündemi sunmak çok
zor.” Kriz Grubu’na verilen mülakat İngiliz yetkili, Brüksel,
Mart 2008.
195
2007’nin ilk çeyreğinde Kıbrıslı Türkler Kıbrıslı Rumlara
3.4 milyon avro değerinde ürün sattılar. Kıbrıslı Rumlarsa
Türk tarafına yaklaşık 1 milyon avro değerinde satış yaptı.
İki rakam da geçen yıla göre ikiye katlanmış olsa da
ekonomilerin ortalamasına göre son derece az. “Communication from the Commission: Annual Report on the implementation of Council Regulation (EC) 866/2004”, Brüksel, 20
Eylül 2007.
196
Öneride kuzeyde üretilen tarım ürünlerinin iki tarafı ayıran sınıra olan “Yeşil Hat” üzerinden satıldığı zaman vergilerin kaldırılması öngörülüyor. Komisyon ayrıca Kıbrıs Türk
Sayfa 24
Brüksel, değişen çözüm belgesinin AB’nin üzerine
kurulu olduğu ilkelere197 uygun olması için gereken
uzman yardımını sağlayarak ve finansman sağlanırsa
uzlaşmanın daha kolay sağlanabileceği alanları saptayarak BM ile yakın işbirliği içinde çalışmaya devam
etmeli. Kıbrıs Türk toplumuna desteğinin parçası
olarak AB’den, Kıbrıs Rum tarafının da katkısıyla
Limnitis geçiş noktasının açılması için gereken 6 kilometrelik yolun yapımını finanse etmesi istenebilir.
Daha geniş anlamda da AB, varılacak herhangi bir
mal tazmin anlaşmasını garanti etmeyi, anlaşmadan
sonra evlerini terk edecek Kıbrıslı Türkler için yapılacak evlerin finansmanına ve Kıbrıslı Rumların eski
evlerini yenilemek için mali yardım sağlamayı düşünebilir. Gelecekteki iki Kurucu Devlet arasındaki
ekonomik farklılığı azaltmak ve gelecekteki Kıbrıslı
Türk Kurucu Devletinin AB’nin gereklerini yerine
getirmesine yardımcı olmak üzere mali yardım hazırlamalı. Kuzey İrlanda barış sürecini destekleyen
projelere 700 milyon avro yardım sağladığı Barış ve
Mutabakat Programı’nın bir benzerini burada da uygulayabilir. Kıbrıs’ta anlaşmaya varılınca yeni Kıbrıs
Türk Kurucu Devleti, AB’nin tarım politikası ve
yapısal fonlarından önemli miktarda yararlanmalı ve
Komisyon, donör ülkeler konferansı düzenlemeli.
192
D. YUNANİSTAN VE İNGİLTERE
Üç garantör ülke arasında Yunanistan, sürmekte olan
Kıbrıs görüşmelerine en az düzeyde dahil olan taraf.
Kıbrıs’a uluslararası arenada yıllarca verdikleri desteğin ardından Kıbrıslı Rumlar artık tam AB üyesi oldukları ve Yunanlılar kadar zengin oldukları için Atina, diplomatik sermayesini daha az tüketme ihtiyacı
hissediyor198 ve mevcut garanti ve güvenlik çerçevelerinin artık eskimiş olduğuna inanıyor.199 Türkiye, Yunanistan’ı daha fazla dahil olmaya teşvik ediyor, zira
Atina’nın 1999’da başarılan ikili ilişkilerin düzelme-
tarafındaki ekonomik gelişmeyi teşvik etmek amacıyla hattı
geçenlerin yanlarında geri götürebilecekleri malların değerini 135 avrodan 260 avroya çıkardı. Bir başka önemli
önlem de Kıbrıslı Türk tüccarların karşı taraftan aletler
getirmesini sağlayacak “geçici ithalata” izin verilmesi oldu.
En basit aletler, Türkiye’de yapılmış oldukları için Kıbrıslı
Rum yetkililer tarafından engelleniyordu.
197
Bu ilkeler, özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel
özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü. AB Antlaşması,
Madde 6.
198
“Yunanistan, Kıbrıs siyasetinden bir aktör olarak
tamamen çekiliyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst
düzey Kıbrıslı Rum yetkili, Lefkoşa, Mart 2008. “Kalması
için yalvarıyoruz”. Yakovu’nun yorumu, a.g.e.
199
Kriz Grubu’na telefonda verilen mülakat, Yunan yetkili,
Mayıs 2008.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
sinden büyük yarar sağladığına ve daha yardımcı olması gerektiğine inanıyor.200 Enosis (siyasi birleşme)
fikri Kıbrıslı Rumlar için çekiciliğini kaybetmiş olsa
da Yunanistan hâlâ etkiye sahip. Mavi-beyaz bayrağı,
güneyde askeri mevzilerde ve başka noktalarda göze
çarpıyor ve bazı siyasi gösterilerde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi bayrağın-dan daha fazla sayıda oluyor.
Yunanistan, etkisini dolaylı şekilde kullandı.
Papadopoulos’un kampanyasının Türkiye’yi şeytanlaştırdığı Kıbrıs seçimlerinden yalnızca iki hafta önce
Başbakan Kostas Karamanlis, bir Yunan başbakanının
elli yıldan uzun süredir Ankara’ya ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Ancak Yunan ve Türk yetkililer arasında
Kıbrıs konusunda hiçbir diyalog bulunmuyor201 ve bu
tabunun yıkılması gerekiyor. Yunan yetkililer ve entelektüeller, Kıbrıs Rum toplumunda yaşanan değişimleri Türk yetkilere anlatabilecek ve aynı zamanda
Türkiye’yle ilişkileri normalleştirmenin yararlarını
Kıbrıslı Rumlara açıklayabilecek nitelik ve deneyime
sahipler. Bir çözüme ulaşılması, Türkiye ile Yunanistan arasında süregelen hava sahası, Ege adaları ve Türk
ve Yunan azınlıklar konularının da çözüme kavuşturulmasını kolaylaştıracaktır. Türk yetkililer, Kıbrıs
görüşmeleri başarısızlığa uğrarsa Yunanistan’ın ilişkilerin düzelmesini beklememesi gerektiği konusunda
uyarıyor.202 Yunanistan, bunun tamamen farkında.203
Sayfa 25
Kıbrıs’ın AB’ye üyeliğinin bir parçası olan 2004’teki
kapsamlı çözüme yönelik müzakerelerin parçası olarak Londra, üslerinin daimi hakkını garanti altına aldı.
Ancak Annan Planı’nı Kıbrıslı Rumlara daha çekici
göstermek için üsleri yarı oranında küçültmeyi önerdi.
İngiliz yetkilier, bu ihtimali kamuoyu önünde tekrarlamamakla birlikte rafa kaldırmış değiller.205 Bu,
şüphesiz, gelecekteki herhangi bir planın Kıbrıs Rum
toplumu tarafından daha kolay benimsenmesini sağlayacaktır. 206
Birleşik Krallık, Joan Ryan adlı parlamenteri, Kıbrıs
özel temsilcisi olarak atadı ve Papadopoulos hükümetiyle sınırlı bir siyasi diyaloğun ardından Hristofyas’la
daha fazla ilişki kurdu ve yeni görüşme sürecini destekledi.207 Başbakan Gordon Brown, Birleşik Krallık’ın 2007’de stratejik ortaklık anlaşması imzaladığı
Türkiye’ye arabuluculuk rolü üstlenebileceğini belirtti. Bu nedenle Londra, garantilerin ve müdahale hakkının yeniden değerlendirilmesi için özel görüşmeleri
koordine ederek müzakereleri destekleme konusunda
eşsiz bir konuma sahip bulunuyor.208
Kıbrıs tarihindeki tartışmalı siciline rağmen Birleşik
Krallık da adada son derece etkili.204 Aynı zamanda
200
Türkiye, 1960 anlaşmalarına göre Yunanistan’ın proaktif
bir siyaset izleme yükümlülüğünde olduğuna ve bunun
eski “iki toplum, iki anavatan” denklemini sağlayarak
Türkiye’nin süreçte yapıcı bir rol üstlenmesine yol açacağına
inanıyor. “Yunanistan’ın sorumlulukları var, Kıbrıs
sorununun bir parçası. Bu simetriyi kaybettiğinizde bizim
[olumsuz] tepkimizi görürsünüz”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, üst düzey Türk yetkili, Ankara, Nisan 2008.
201
“Yunanistan, Kıbrıs konusunu Türklerle tartışmayacak”.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, milli güvenlik alanında çalışan üst düzey yetkili, Ankara, Nisan 2008. Emekli bir Yunan
yetkili, Yunanistan’ın Türkiye’yi idare etmekte yatan ulusal
çıkarıyla Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde hatalı olduğu
düşüncesi arasında sıkışıp kaldığını belirtiyor. “Yapabileceğimiz en iyi şey, sessiz kalmak”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, İstanbul, Mayıs 2008.
202
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Türk yetkili,
Ankara, Mayıs 2008.
203
“Kıbrıs, Yunanistan-Türkiye tam yakınlaşmasının önündeki
en büyük engel. Orada duruyor. Görmezden gelinemez”.
Kriz Grubu’na telefonda verilen mülakat, Yunan yetkili,
Mayıs 2008.
204
“Kıbrıs’ın yarısı Birleşik Krallık’ta yaşıyor [yaklaşık
300.000 kişi]”. Hristofyas’ın basın toplantısı, Londra, 5
Haziran 2008. Ancak pek çok Kıbrıslı Rum, biraz da haklı
olarak İngiltere ve Türkiye’nin geçmişte amaçlarını boşa çı-
karmak için çalıştıklarına inanıyorlar. Bu konuda daha fazla
bilgi için bakınız: Perry Anderson, a.g.e.
205
Kriz Grubu’na verilen mülakat, İngiliz yetkili, Londra,
Mayıs 2008.
206
“İngiliz üslerinin yüzde 50’sinin teklif edilmesi son derece
önemli”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Institute of Strategic and Development Studies (ISTAME)’de araştırmacı
Philippos Savvides, İstanbul, Nisan 2008.
207
Hristofyas ve Başbakan Brown’un 5 Haziran 2008 tarihli
toplantısının ardından iyi niyet beyanı imzalandı.
208
Bu rapordaki II.C.3 bölümüne bakınız.
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
IV. SONUÇ
2008/2009 fırsat penceresi, hiçbir sonuç alınamadan
kapanırsa adanın yeniden birleşmesi görüşmelerinin
yeniden açılması için uzun yıllar siyasi irade ortaya
çıkmayacaktır. Özellikle acılı Kosova deneyimi göz
önüne alınırsa Kıbrıslı Türklerin bağımsızlığını tanımak için uluslararası alanda güçlü bir eğilim olması
beklenemez. Fiili bölünmeye doğru gidiş, sürecek ve
tüm taraflara ağır yükler getirecektir.
Yoğun düşmanlıkların yeniden baş göstermesi çok
zayıf bir olasılık. Daha büyük bir olasılıksa iki tarafın
da kendi çıkarlarına aykırı olsa dahi daha önce sürekli
yaptıkları gibi birbirlerini cezalandırmaya devam etmeleridir. Kıbrıs Rum hükümetinin 2007’de petrol
aramak için münhasır ekonomik bölge iddiası getirmesiyle ortaya çıkan tartışma gösterdi ki Türkiye, güç
kullanma diline sarılmaya hazırdır. Kıbrıslı Rumların
tüm AB yapılarını Türkiye aleyhine kullanmaya istekli oldukları düşünülürse çözüme kavuşturulmamış
Kıbrıs meselesinin Türkiye ile Yunanistan arasında
sürekli siyasi sürtüşmeye, Türkiye’de ekonomik ve
sosyal gelişme açısından kaybedilmiş on yıllık bir
süreye, Ankara’nın AB’yle yaşadığı hayal kırıklığına
ve savaşın son anda önlendiği iki kritik duruma
neden olan 1980’ler ve 90’lara benzeme potansiyeli
taşıdığı görülür. Süregelen çıkmaz, AB, Türkiye ve
NATO arasındaki sürtüşmeleri daha da kötüleştirme
riski taşıyor.
Çözümün yakın olduğuna dair pek çok olumlu argüman ileri sürülüyor. Milli Güvenlik Konseyi tarafından 28 Nisan 2008’de ifade edilen resmi pozisyonlar,
Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler tarafından 21
Mart ve 23 Mayısta kabul edilen pozisyonlara yakın.
İki tarafın özel görüşmelerde ifade ettikleri görüşler
birbirine daha da yakın ve yerleşmiş BM çalışmalarına dayanarak yapılacak, özenle müzakere edilecek bir
çözümle birbirine daha da yakınlaştırılabilir. Türkiye
Sayfa 26
açısından Kıbrıs’la normalleşmiş ilişkiler sürdürmek,
en iyi güvenlik garantisi olacaktır. Kuzey Kıbrıs’ın
askeri kontrol altında tutulmasının getireceği stratejik
yarar, Kıbrıs sorununu çözmenin ve AB’yle ilişkilerini raya oturtmanın getireceği yumuşak gücün ve
avantajın yanında çok önemsiz kalmakta. Aynı şekilde Kıbrıslı Rumlar açısından Lefkoşa’nın merkezinde
askerler bulunduran ve öfkeli bir Türkiye riskini göze
almak, AB’de ortak bir geleceğe kapı aralamak için
askerlerini adadan çekmiş bir Türkiye’yle ilişkileri
normalleştirmekten çok daha kötü bir ihtimal.
Tüm ilgili taraflar, çözüm yolundaki mevcut iradeyi
arttırmak ve başta Kıbrıslı Rumlarla Türkiye’nin yönetici eliti arasındaki uçurum olmak üzere yılların getirdiği güvensizliği ortadan kaldırmak için çaba sarf
etmeliler. Bu yılki süreç, şimdiye kadarkiler düşünüldüğünde Kıbrıslıların kendi aralarında kaydettikleri
bir başarı olsa da Doğu Akdeniz’de yeni bir güvenlik
mimarisini ortaya çıkarmaları beklenemez. İlgili diğer
taraflar olan Ankara, Atina ve Londra’nın yanı sıra
AB, çözümün Avrupa, güvenlik ve mali boyutları arasındaki farklılıkları gidermek için daha fazla personel,
zaman, kaynak ve siyasi enerji ayırmalılar.
Kıbrıs’ın yeniden birleşmesinin şimdiye kadar işe
yaramamış ve eski bir kavram olması, yanlış veya
imkansız olduğu anlamına değil, yalnızca zor olduğu
anlamına gelir. Kuzey İrlanda barış sürecinin parametreleri ortaya çıktıktan otuz yıl sonra bunları uygulamak için uygun siyasi ortam oluşmuştu. 2003 öncesindeki Kıbrıs Türk liderliği daha uzlaşmacı olsaydı
ya da Kıbrıslı Rumlar 2004’te daha farklı olsaydı Kofi
Annan’ın adını taşıyan, BM aracılığıyla hazırlanmış
plan daha erken sonuç verebilirdi. Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum liderliği değişti ve düşünceleri değişime uğradı. Uluslararası alanda sağlanacak bir çabayla 2004’te
gerçekleşmesi gerekenler, 2008’de gerçekleşebilir.
Lefkoşa/İstanbul/Brüksel, 23 Haziran 2008
Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat
Kriz Grubu 194. Avrupa Raporu, 23 Haziran 2008
Sayfa 27
EK - A
KIBRIS HARİTASI
Download