bankacılık sektöründe veri zarflama analizi yöntemini kullanarak

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ
YÖNTEMİNİ KULLANARAK VERİMLİLİK ARAŞTIRMASI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
PROF. DR. MAHMUT TEKİN
HAZIRLAYAN
MURAT BAY
KONYA 2009
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
TABLOLAR LİSTESİ
ŞEKİLLER LİSTESİ
GRAFİKLER LİSTESİ
KISALTMALAR LİSTESİ
ÖZET
GİRİŞ
Sayfa no:
I
III
IV
V
VI
VII
IX
1. BÖLÜM
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİNİ
KULLANARAK VERİMLİLİK ARAŞTIRMASI
1.1. Araştırmanın Önemi…………………………………………………………………
1.2. Araştırmanın Amaçları……………………………………………………………….
1.3. Araştırmanın Hipotezleri…………………………………………………………….
1.4. Araştırmanın Metodolojisi……………………………………………………………
1.4.1. Araştırma Konusunun Belirlenmesi ve Literatür İncelemesi……………………
1.4.2. Araştırma Kapsamına Alınacak Bankaların ve Banka Sayılarının Tespit
Edilmesi ……………………………………………………………………
1.4.2.1. Veri Zarflama Analizi Modelinin Kurulması……………………..
1
3
3
4
4
8
9
2. BÖLÜM
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİMLİLİK ve BİLİŞİM SİSTEMLERİ
2.1. Banka ve Türkiye’ de Bankacılık Sektörü…………………………………………..
2.1.1. Bankacılık Sisteminde Banka, Şube, İstihdam Sayısı………………………..
2.2. 1994, kasım 2000 ve şubat 2001 krizleri……………………………………………
2.3. 2008 Küresel Mali Kriz ve Bankacılık Sektörüne Etkisi…………………………..
2.4. Bankacılık Sektöründe Verimlilik………………………………………………….
2.5. Bankacılık Sektöründe Verimliliğe Etki Eden Faktörler……………………………
2.5.1. Bankacılık Sektörünün Yabancı Sermaye Yapısı…………………………….
2.5.2. Bankacılık Sektöründe Risk’in Etkileri………………………………………
2.5.2.1. Bankacılık Sektöründe Kredi Riski……………………………………
2.5.2.2. Bankacılık Sektöründe Piyasa Riski………………………………….
2.5.2.3. Bankacılık Sektöründe Kur Riski…………………………………….
2.5.2.4. Bankacılık Sektöründe Yapısal Faiz Oranı Riski……………………..
2.5.2.5. Bankacılık Sektöründe Likidite Riski…………………………………..
2.5.2.6. Bankacılık Sektöründe Operasyonel Risk…………………………….
2.5.2.7. Bankacılık Sektöründe Sermaye Yeterliliği…………………………..
2.5.3. Enflasyonun Etkisi……………………………………… ……………………
2.5.4. Banka Sermaye Yeterliliği Standardı; Basel II’nin Etkisi…………………….
2.5.4.1. Basel II Uygulamalarında Yaşanan Zorluklar………………………..
2.5.5. Performans’ın Etkisi…………………………………………………………..
2.5.6. Bilişim Sistemlerinin Etkisi…………………………………………………….
11
11
13
19
20
21
21
24
28
30
31
32
33
34
35
35
38
48
50
54
I
3. BÖLÜM
VERİMLİLİK ve ETKİNLİK ÖLÇÜMÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ
3.1. Verimlilik ve Etkinlik Ölçüm Yöntemleri…………………………………………..
3.2. Veri Zarflama Analizi ve Verimlilik……………………………………………….
3.2.1. Veri Zarflama Analizinin Grafiksel Gösterimi………………………………
3.2.2. Veri Zarflama Analizi Matematiksel Gösterimi………………………………
3.2.3. Veri Zarflama Analizi’nin Güçlü ve Zayıf Yönleri………………………….
3.2.4. Veri Zarflama Analizi’nin Uygulama Aşamaları……………………………
66
68
69
72
78
79
4. BÖLÜM
ARAŞTIRMA VERİLERİNİN ANALİZ VE BULGULARI
4.1. Verimlilik ve Etkinlik ………………………………………………………….......... 81
4.2. 2003 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi………………………………………….
83
4.3. 2004 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi………………………………………….
89
4.4. 2005 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi………………………………………….
93
4.5. 2006 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi………………………………………….
95
4.6. 2007 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi………………………………………….
99
4.7. 2006-2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri……………………….
108
4.8. 2003-2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri……………………….
115
5. BÖLÜM
SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
5.1. Sonuçların Değerlendirilmesi………………………………………………………... 117
KAYNAKLAR....................................................................................................................... 122
II
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo No
Tablo 1.1.
Tablo 2.1.
Tablo 2.2.
Tablo 2.3.
Tablo 2.4.
Tablo 2.5.
Tablo 2.6.
Tablo 2.7.
Tablo 2.8.
Tablo 2.9.
Tablo 2.10.
Tablo 2.11.
Tablo 2.12.
Tablo 2.13.
Tablo 3.1.
Tablo 3.2.
Tablo 3.3.
Tablo 3.4.
Tablo 3.5.
Tablo 4.1.
Tablo 4.2.
Tablo 4.3.
Tablo 4.4.
Tablo 4.5.
Tablo 4.6.
Tablo 4.7.
Tablo 4.8.
Tablo 4.9.
Tablo Adı
Türk Bankacılık Sistemine İlişkin Etkinlik ve Verimlilik Çalışmaları
Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankaların Kurumsal Yapısına Ait Sayısal
Veriler
Türk Bankacılık Sisteminde Banka Guruplarının Aktif Toplamında
Payları
Kurumsal ve Ticari Kredilerin Sektörel Dağılımı
Kredi Riski Senaryo Analizleri Sonuçları
Piyasa Faiz Oranı Riski Açısından Risk Faktörlerine Duyarlılığın
İncelenmesi
Yabancı Para Pozisyonların Para Cinsleri Bazında Dağılımı
Kurlardaki Olası Değişimlerin Etkileri
Yeniden Fiyatlama Tarihine Göre Varlık-Yükümlülük Arasındaki Fark
İkinci Vade Dilimine İlişkin Toplam Likidite Yeterlilik Oranları
Operasyonel Riske Esas Tutar Bileşenleri
Özkaynak, Risk Ağırlıklı Varlıklar ve Sermaye Yeterlilik Rasyosu
Kârlılığa İlişkin Göstergeler
Kârlılık-Risk Ağırlıklı Varlıklar-Özkaynaklar-Sermaye Yeterliliği
2003 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
2004 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
2005 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
2006 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
2007 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
2003 yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları
2004 yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları
2005 Yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları
2006 Yılı Türk Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları
2007 Yılı Bankaların Etkinlik Skorları
2006-2007 Döneminde Bankaların Kredi ve Takipteki Kredi Büyüme
Oranları
2006-2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri
2003-2007 Döneminde Bankaların Kredi ve Takipteki Kredi Büyüme
Oranları
2003-2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri
Sayfa
5
12
23
28
29
30
31
31
32
33
34
35
52
53
75
76
76
77
77
83
89
93
95
100
109
114
115
116
III
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil No
Şekil Adı
Sayfa
Şekil 2.1. Enflasyon Açısından Likidite Yönetimi
36
Şekil 2.2. Nominal Faiz- Reel Faiz Oranı ve Beklentileri İçeren Fisher Denklemi
37
Şekil 2.3. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Değerlendirmeleri,
Risk Değerlendirmelerinin İçsel Yöntemleri
43
Şekil 3.1. VZA’da Etkinlik Sınırı
69
Şekil 3.2. VZA’nın Grafiksel Gösterimi
70
IV
GRAFİKLER LİSTESİ
Grafik No
Grafik Adı
Sayfa
Grafik 2.1. Özkaynak ve Riske Esas Tutarlar
34
Grafik 2.2. Sektörün Vergi Öncesi Kârdan Hesaplanan Aktif ve Özkaynak Kârlılığı
51
Grafik 4.1. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Aktif
84
Grafik 4.2. Bilişim Teknolojileri Harcaması-Kredi
85
Grafik 4.3. Mevduat-Bilişim Teknolojileri Harcaması
85
Grafik 4.4. Etkinlik- Bilişim Teknolojileri Harcaması
86
Grafik 4.5. Etkinlik- Kredi
86
Grafik 4.6. 2003 Yılı Bankacılık Sektörü Potansiyel Gelişme Alanları
87
Grafik 4.7. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları
87
Grafik 4.8. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları
87
Grafik 4.9. Garanti Bankası Potansiyel Geliştirme Alanları
88
Grafik 4.10. Halk Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
88
Grafik 4.11. İş Bankası Potansiyel Geliştirmesi Gerekli Alanlar
88
Grafik 4.12. Yapı Kredi Bankası Potansiyel Geliştirmesi Gerekli Alanlar
89
Grafik 4.13. Etkinlik- Aktifler Korelasyonu
89
Grafik 4.14. Etkinlik- Giderler Korelasyonu
90
Grafik 4.15. Etkinlik-Kredi Korelasyonu
90
Grafik 4.16. Etkinlik-Mevduat Korelasyonu
91
Grafik 4.17. 2004 Yılı Bankacılık Sektörü Potansiyel Gelişme Alanları
91
Grafik 4.18. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları
92
Grafik 4.19. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları
92
Grafik 4.20. Halk Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
92
Grafik 4.21. Kredi- Etkinlik İlişkisi
93
Grafik 4.22. 2005 Yılı Potansiyel Gelişme Alanları
94
Grafik 4.23. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları
94
Grafik 4.24. Halk Bankası Potansiyel Gelişme alanları
95
Grafik 4.25. Bilişim Teknolojileri Harcaması -Aktifler
96
Grafik 4.26. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Kredi
96
Grafik 4.27. Etkinlik-Gider Korelasyonu
97
Grafik 4.28. Etkinlik- Bilişim Teknolojileri Harcaması
97
Grafik 4.29. 2006 Yılında Potansiyel Gelişme Alanları
98
Grafik 4.30. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları
98
Grafik 4.31. İş Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
98
Grafik 4.32. Vakıflar Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
99
Grafik 4.33. Yapı-Kredi Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
99
Grafik 4.34. (X) Aktifler (Y)Bilişim Teknolojileri Harcaması
100
Grafik 4.35. Giderler –Bilişim Teknolojileri Harcaması
101
Grafik 4.36. Kâr-Bilişim Teknolojileri Harcaması
101
Grafik 4.37. Kredi -Bilişim Teknolojileri Harcaması
102
Grafik 4.38. Mevduat-Bilişim Teknolojileri Harcaması
103
Grafik 4.39. Aktifler-Etkinlik İlişkisi
103
Grafik 4.40. Giderler-Etkinlik İlişkisi
104
Grafik 4.41. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Etkinlik İlişkisi
104
Grafik 4.42. Kâr-Etkinlik İlişkisi
105
Grafik 4.43. Kredi-Etkinlik İlişkisi
105
Grafik 4.44. Mevduat-Etkinlik İlişkisi
106
Grafik 4.45. 2007 Yılı Potansiyel Geliştirilmesi Gerekli Alanlar
107
Grafik 4.46. İş Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
107
Grafik 4.47. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları
108
Grafik 4.48. Vakıflar Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
108
Grafik 4.49. Yapı Kredi Potansiyel Gelişme Alanları
108
V
KISALTMALAR
MTB:
BDDK:
YP:
OECD:
SYR:
BIS:
IMF:
TGA:
SWIFT:
EFT :
BT:
BS:
VZA:
PVAR:
AT:
DEA:
Mevduat ve Ticaret Bankaları
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
Yabancı Para
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
Sermaye Yeterliliği Rasyosu
Uluslararası Ödemeler Bankası
Uluslararası Para Fonu
Tahsili Gecikmiş Alacaklar
Society For Worldwide Interbank Financial Telecommunication
Elektronik Fon Transfer Sistemi
Bilişim Teknolojileri
Bilişim Sistemleri
Veri Zarflama Analizi
Parametrik Varyasyon
Avrupa Topluluğu
Data Envelopment Analyze
VI
ÖZET
Bir işin verimlilik ya da rasyonellik derecesi, etkinliğine bağlıdır. Bu çalışma
Türkiye’deki mevduat ve ticaret bankalarının verimlilik düzeylerinin tespit edilmesi ve bu
bankaların verimlilik düzeylerinin artırılmasında girdiler (Giderler, Aktifler, Bilişim
Teknolojileri) ve çıktılar (Kâr, Kredi, Mevduat) düzeyinde yapılacakların belirlenmesi
amacıyla yapılmıştır. Risk faktörü etkin bankalarda da ortaya çıkabileceğinden araştırmaya
risk unsuru dâhil edilmiştir. 2003- 2007 yılları arasında beş yıl ve 2006- 2007 yılları arasında
iki yılın risk analizi yapılmıştır.
Araştırmada Türkiye’deki mevduat bankaları incelenmiştir. Mevduat bankaları
içerisinden araştırma kapsamına alınacak bankaların seçiminde; bankaların aktif büyüklüğü,
mevduat hacmi ve kredi büyüklüğü 11 bankanın alınmasına karar verilmiştir. Bu bankalar;
Akbank, Oyak Bank, Garanti Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Türkiye İş Bankası, Yapı ve
Kredi Bankası, Finans Bank, Fortis Bank, Türkiye Halk Bankası, Deniz Bank, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır. Araştırma kapsamında incelenen bankalar, tüm bankalar
içerisinde; Mevduat açısından %91.2, Krediler %89, Aktif büyüklüğü %90.1’ini temsil
etmektedir. Bankaların etkinlik düzeylerini ölçmek için Veri Zarflama Analizi (VZA)
tekniğinden faydalanılmıştır.
Çalışmanın bulgularına göre bankaların; 2003 yılı etkinlik ortalaması 0.97, 2004 yılı
etkinlik ortalaması 0.96, 2005 yılı etkinlik ortalaması 0.99, 2006 yılı etkinlik ortalaması 0.95
ve 2007 yılı etkinlik ortalaması 0.95’dir. Bu sonuçlara göre kaynakların tam olarak etkin ve
verimli kullanılmadığı görülmektedir.
Araştırmada elde edilen bulgular sonucunda; 2003- 2007 yılları arasında bankacılık
sektöründe hesaplanan etkinlik düzeylerine göre, banka bazında düzeltmesi gereken girdi ve
çıktı miktarları oransal olarak sunulmuştur. Bankacılık sektörün risklilik durumu, 2003’ten
2007 yılına kadar olan dönemde bankaların kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte
değerlendirilerek Oyakbank, Finansbank, Ziraat Bankası’nın risk alma ölçüleri sıfır
bulunmuştur. Bankaların 2006- 2007 yılları arasında kredi miktarı ve etkinlik değerleri
birlikte değerlendirilerek Oyakbank, Garanti Bankası, Finansbank, Halk Bankası, Denizbank,
Ziraat Bankasının risk alma ölçüleri sıfır bulunmuştur.
VII
İleride yapılacak çalışmalarda Türk bankacılık sektöründe faaliyette bulunan mevduat
bankalarının girdi ve çıktı kalemlerinde farklı nitelikte değişken alınarak araştırmanın
boyutları artırılabilir. Ayrıca her yıl bankaların verileri ve ekonominin seyri değiştiği için
bankacılık sektörü araştırmaya açık bir konu olduğu ifade edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Türk Bankacılık Sektörü, Verimlilik ve Etkinlik, Risk, Veri
Zarflama Analizi, Bilişim Sistemleri
VIII
GİRİŞ
Bankacılık sektöründe rekabetin giderek artması ve bankacılık sektöründeki hızlı
büyüme sonucu müşteri harcamalarının önü alınmaz bir biçimde yükselmesi, bankacılık
sektörünü oluşturan bankaları, kaynaklarını daha verimli şekilde kullanmaya zorlamaktadır.
Bankalarda etkinlik ve verimlilik düzeyinin saptanmasında genellikle oran analizi
veya regresyon analizi yöntemleri kullanılmaktadır. Ancak her iki yöntemin de bankalararası
kıyaslama yapabilmede bir takım kısıtlılıklarının olması ve en etkin ve verimli bankanın
hangisi olduğunu belirleme de başarı sağlayamaması, politika üreten veya karar veren kişileri
alternatif yaklaşımlara yönlendirmiştir.
Bu yönelişin sonucu olarak bankalararası karşılaştırmalı etkinlik ve verimlilik
ölçümünde Veri Zarflama Analizi Tekniği (VZA) kullanılmaya başlanmıştır. VZA, aynı
sektördeki bankaların kullandığı girdi kalemlerini ve çıktı kalemlerini dikkate alarak, göreli
etkinliklerini ve verimliliklerini değerlendirmek amacıyla düzenlenmiş matematiksel bir
programlama tekniği olup diğer sektörlerde de yaygın olarak kullanılmaktadır. VZA, en
yüksek performans gösteren karar birimlerinin etkinlik düzeylerini sınır olarak kabul etmekte
ve diğer karar birimlerini bu sınıra göre etkin hale gelebilmesi için, hangi girdi kalemlerini
azaltmalı yada hangi çıktı kalemlerini artırmalı ve bankacılık işlemleri için potansiyel gelişme
imkânlarını da hesap edebilmektedir. Bu bilgilere ulaşan banka yöneticilerinin yapması
gereken ise etkinlik ve verimlilik düzeyinin nasıl artırılabileceği konusunda karar vermektir.
Maliyetleri düşürme amaçlı teknoloji güncellemeleri ve esnek altyapılara geçiş
kaçınılmaz olmaktadır. Daha da önemlisi elde ki mevduatları ve sermayeyi daha verimli nasıl
kullanılabilir sorusuna cevap aranmalıdır.
Bu çalışmanın temel amacı; Türkiyedeki bankaların verimlilik ve etkinlik düzeyleri
Veri Zarflama Analizi yöntemiyle saptanarak incelenen bankaların verimlilik ve
etkinliklerinin artırılmasında bilişim sistemlerinin yeri ve öneminin anlaşılması ve bankaların
risklilik düzeylerinin tespit edilmesidir. Çalışmanın alt amaçları da vardır. Bunlar şu şekilde
sıralanabilir;
IX
a) Bilişim Sistemlerinin ve bankacılık bilişim sistemlerinin günümüz koşullarında
incelenmesi,
b) Ülkemizde bankaların göreli verimlilik ve etkinlik düzeylerinin 2003- 2007 yılları
arasında VZA yöntemi ile ölçülmesi,
c) Tüm bankaların tam etkin konuma gelebilmesi için azaltılacak girdi kalemlerinin veya
artırılacak çıktı kalemlerinin belirlenmesi,
d) Ülkemizdeki bankacılık sektörünün banka sermaye yeterliliği standardına (BASEL)’e
uyumunun araştırılması,
e) Bankacılık sektöründe performans yönetimi kapsamında performans iyileştirme ve
geliştirme faaliyetlerinin belirlenmesi,
f) Bankacılık sektöründe bilgi yönetimi ve rekabetgücünün artırılmasındaki yeri ve
önemi,
g) Hizmet kalitesinin artırılması çalışmaları,
h) Bankacılık sektörünün risklilik durumu ve risk- etkinlik ilişkisinin araştırılması.
Bu çalışma iki açıdan önem taşımaktadır. Birincisi; bu çalışmanın yapılmasına karar
verilen dönemde, ulaşılabilen veri tabanlarında ve ilgili Türkçe literatürde bankacılık
sektörünün Veri Zarflama Analizi yöntemi ile verimlilik araştırmasına yönelik bir çalışmaya
rastlanmamış olmasıdır.
İkinci olarak; bankaların etkinlik ve verimliliğinin araştırılmasına risk unsurunun dâhil
edilmesi konusunda genel bir kabul olmasına rağmen, bu görüşü destekleyecek sınırlı sayıda
çalışma bulunmasıdır.
Çalışma kuramsal ve uygulama olmak üzere iki ana bölümden oluşturulmuştur.
Çalışmanın kuramsal çerçevesini oluşturan Giriş Bölümü, Birinci Bölüm ve İkinci Bölümden
meydana gelmektedir. Uygulama Bölümü ise Üçüncü Bölümdür. Dördüncü Bölümde ise
kuramsal bağlamda uygulama sonuçları değerlendirilmiştir. Çalışmanın Giriş Bölümünde;
çalışmanın amacı, kapsamı, önemi ve çalışmada izlenen metot anlatılmaktadır.
Çalışmanın Birinci Bölümünde, bankacılık sektöründe veri zarflama analizi yöntemini
kullanarak verimlilik araştırılması yapmak amacıyla, sektörün %90’nına hâkim 11 bankanın
verileri analize konu olmuştur ve veri zarflama analizi modeli kurulmuştur.
X
İkinci Bölümde, bankacılık sektöründe verimlilik ve bilişim sistemleri başlığında
bankacılık sektörünün genel yapısı, 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri ve bankacılık
sektöründe verimliliğe etki eden faktörler incelenmiştir.
Üçüncü Bölümde, verimlilik ve etkinlik ölçümünde veri zarflama analizi yöntemi ele
alınmıştır.
Dördüncü bölümde, 11 bankaya ait elde edilen analiz bulguları sunulmaktadır.
Çalışmanın son bölümünde ise elde edilen bulgular doğrultusunda bankacılık
sektöründe verimlilik araştırması hakkında genel değerlendirmeler yapılmakta ve risk alma
ölçülerine bakılarak sonuçlar değerlendirilmektedir.
XI
1. BÖLÜM
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİNİ
KULLANARAK VERİMLİLİK ARAŞTIRMASI
Günümüzde Türk bankacılık sektörü; banka sayısı, istihdam, hizmet çeşitliliği,
teknolojik altyapı konularında ilerleme kaydetmiştir. Bu ilerlemede, bankaların verimlilik
ölçütlerine göre çalışmaları etkili olmuştur. Türkiye’nin geçmiş yıllarda yaşadığı bankacılık
krizleri de sektörü tecrübeli hale getirmiştir. Bankacılık sektöründe verimliliğe etki eden
başlıca faktörler; yabancı sermaye yapısı, risk, enflasyon, Basel II standartları, performans ve
bilişim sistemleridir.
1.1. Araştırmanın Önemi
Bilgi çağının en önemli araçlarından olan bilişim teknolojileri ve bilişim sistemleri
hayatın hemen her alanında yaygın biçimde kullanılmaktadır. Bankalar bilişim teknolojilerini
yaygın olarak kullanan işletmelerin başında gelmektedir. Bilişim teknolojileri bankalarda
öncelikle bankaların iç işlemlerinin otomasyonunu sağlamak üzere kullanılmıştır. Bu
dönemde arka ofis diye adlandırılan muhasebe, mutabakat, müşteri kayıtları gibi işlemler
elektronik ortama aktarılmış ve bunun sonucunda banka içerisine bilgi paylaşımında etkinlik
ve verimlilik artışı sağlanmıştır.
Günümüzde faaliyette bulunan işletmeleri ekonomik iniş ve çıkışlar sağlamlık
açısından test etmektedir. Firmalar öğrenmeye, iş yapma biçimlerine ve yatırım yaparken
profesyonel davranmaya eskiye göre daha fazla özen göstermektedir. Dolayısıyla bilişim
teknolojilerini kullananlar ve kullanmayanlar arasında bir ayırım ortaya çıkmaktadır.
İşletmeler kişisel üretim ve dizayn kalitesini elde etmek için bilişim teknolojileri ile çalışmaya
ve iş yapma biçimlerini değiştirmek durumunda kalmışlardır (INSTUTIONAL INVESTOR,
2009, s.7).
Günümüz iş hayatında yaygın rekabet, anahtar teknolojilerin ilerleyişi sayesinde
politika değişiklikleri, baskı altına alınan maliyetler, atıkların azaldığı ve yeniliklerde
ilerlemeler mevcuttur (SAHOO, TONE, 2009, ss.1130-1146).
Teknolojinin gelişmesi ile bankalarda ön ofis denilen müşteri hizmetlerinde ve
müşterilere sunulan hizmetlerde de bilişim teknolojileri kullanılmaya başlanmıştır. Bu
kapsamda; ATM, POS ve kredi kartları ile başlayan teknolojik gelişmeler son yıllarda internet
bankacılığı ile çok önemli bir aşamaya ulaşmıştır. Ocak 2007 itibarıyla, toplam ATM sayısı
1
17 bin, POS sayısı 1 milyon 300 bin, kredi kartı sayısı 32 milyon ve banka kartı sayısı ise 55
milyon adede çıkmıştır. Bu kapsamda kartla yapılan aylık işlem sayısı 100 milyon adedi
geçmiştir. İnternet bankacılığı müşteri sayısı ve işlem adetleri de büyük artışlar kaydetmiştir.
Aralık 2007 tarihi itibarıyla internet bankacılığı hizmetini kullanan müşteri sayısı, 828 bin
adedi kurumsal müşteri olmak üzere 17 milyonu geçmiştir(BTHABER, 2008, s.36). Bilişim
teknolojileri bankacılıkta artan işlem sayılarının karşılanmasında, verimlilik artışı
sağlanmasında, yeni ürün geliştirilmesinde ve risk yönetiminde bankalara büyük olanaklar
sunmaktadır.
Son yıllarda bankaların büyük bir çoğunluğu, mevduatlarını daha verimli kullanmak,
kârlarını, aktiflerini ve kredilerini artırmak işlem maliyetlerini düşürmek için Bilişim
Teknolojileri’ni (BT) ve Bilişim Sistemleri’ni (BS) kullanmaya yönelmektedirler. Deneyimler
ve araştırmalar BT’ nin bankaların daha verimli ve etkin çalışması için önemli bir potansiyele
sahip olduğunu göstermektedir.
Banka kartlarının kullanımının yaygın hale gelmesiyle birlikte müşterilerin alışveriş
biçimleri bankaların bilgi sistem ünitelerinde veri olarak bulunmaktadır. Elde bulunan bu
veriler doğrultusunda bankalar müşterilere ne tür hizmetler sunacaklarını bu verileri bilgiye
dönüştürerek karara bağlamaktadırlar. Diğer yandan, özellikle 2007’da hız kazanan
gelişmelerle birlikte Türk bankacılık sektörü birleşmeler ve satın almalar sonucunda
değişmektedir. Bir yandan pazardaki oyuncuların sayısı azalırken, diğer yandan sürekli olarak
pazar hızla büyümektedir. Özellikle büyük bankalar, teknolojik altyapılarını daha esnek ve
rekabeti maliyet yapılarına ulaştıracak yeni teknolojiler ile güncellemelere ihtiyaç
duymaktadır.
Bankacılık sektöründe rekabetin giderek artması ve harcamaların yükselmesi, bu
sektörü oluşturan bankaları, kaynaklarını daha verimli şekilde kullanmaya zorlamaktadır.
Bu yönelişin sonucu olarak bankalararası karşılaştırmalı etkinlik ve verimlilik
ölçümünde Veri Zarflama Analizi Tekniği (VZA) kullanılmaya başlanmıştır. VZA, aynı
sektördeki bankaların bankacılık kullandığı girdi kalemlerini ve çıktı kalemlerini dikkate
alarak, göreli etkinliklerini ve verimliliklerini değerlendirmek amacıyla düzenlenmiş
matematiksel bir programlama tekniği olup, diğer sektörlerde de yaygın olarak
kullanılmaktadır. VZA, en yüksek performans gösteren karar birimlerinin etkinlik düzeylerini
2
sınır olarak kabul etmekte ve diğer karar birimlerini bu sınıra göre etkin hale gelebilmesi için,
hangi girdi kalemlerini azaltmalı yada hangi çıktı kalemlerini artırmalı ve bankacılık işlemleri
için potansiyel gelişme imkânlarını da hesap edebilmektedir. Bu bilgilere ulaşan banka
yöneticilerinin yapması gereken ise etkinlik ve verimlilik düzeyini artırma konusunda isabetli
karar vermektir.
Esnek finansal yönetimi öngören maliyetleri düşürmeyi sağlayan teknolojilere sahip
olmanın önemli avantajları vardır. Daha da önemlisi elde ki mevduatları ve sermayeyi daha
verimli nasıl kullanılabilir sorusuna cevap aranmalıdır.
1.2. Araştırmanın Amaçları
Bu çalışmanın temel amacı; bankaların verimlilik ve etkinlik düzeylerinin veri
zarflama analizi yöntemiyle saptanması bu bankaların verimlilik ve etkinliklerinin
artırılmasında bilişim teknolojilerinin yeri ve öneminin tespit edilmesidir. Çalışmanın alt
amaçları ise;
a) Bankacılık bilişim teknolojilerinin bankaların etkinliğine olan katkısının incelenmesi,
b) Bankaların göreli verimlilik ve etkinlik düzeylerinin 2003- 2007 yılları baz alınarak, VZA
yöntemi ile ölçülmesi. Bankaların risk yapısının 2003- 2007 ve 2006- 2007 yılları baz
alınarak ölçülmesi,
c) Tüm bankaların tam etkin konuma gelebilmesi için hangi girdi kalemlerini azaltmalı veya
hangi çıktı kalemlerini artırmalıdır,
d) Bankacılık sektöründe bilişim teknolojilerinin rekabet gücünün artırılmasındaki yeri ve
önemi şeklinde sıralanabilir.
1.3. Araştırmanın Hipotezleri
Yukarıda belirtilen amaçlar çerçevesinde bazı hipotezler geliştirilmiştir. Veri zarflama
analizi kullanılarak geliştirilen hipotezleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
Hipotez 1; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının etkinlik ve verimlilik
üzerinde etkisi vardır.
Hipotez 2; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının aktifler üzerinde etkisi
vardır.
Hipotez 3; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının giderler üzerinde etkisi
vardır.
3
Hipotez 4; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kâr üzerinde etkisi
vardır.
Hipotez 5; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kredi üzerinde etkisi
vardır.
Hipotez 6; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının mevduat üzerinde etkisi
vardır.
Hipotez 7; Bankacılık sektöründe aktiflerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır.
Hipotez 8; Bankacılık sektöründe giderlerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır.
Hipotez 9; Bankacılık sektöründe kârların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır.
Hipotez 10; Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır.
Hipotez 11; Bankacılık sektöründe mevduatların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır.
Hipotez 12; Bankacılık sektöründe kredi miktarı ve etkinliğin risk üzerinde etkisi vardır.
1.4. Araştırmanın Metodolojisi
Çalışmaya literatür incelemesi ve araştırma konusunun belirlenmesi ile başlanmıştır.
Araştırma konusu belirlendikten sonra araştırmanın önemi, amaçları ve hipotezleri
saptanarak, bu hipotezleri test etmek için nasıl bir yöntem izleneceği kararlaştırılmıştır.
Bir sonraki aşamada ise araştırma kapsamına alınması düşünülen bankalar belirlenerek
VZA modeli kurulmuş, elde edilen veriler ışığında analizler yapılmıştır. Bölüm sonunda ise
bulgulara ait genel değerlendirmeler yapılarak çalışma sonuçlandırılmıştır.
1.4.1. Araştırma Konusunun Belirlenmesi ve Literatür İncelemesi
Bu çalışma konusunun tespit edilmesinde iki faktör etkili olmuştur. Birincisi; bu
çalışmanın yapılmasında karar verilen dönemde, ulaşılabilen veri tabanlarında ve ilgili Türkçe
literatürde bankacılık bilişim teknolojilerinin bankanın etkinliğini artırmadaki yeri ve
öneminin VZA tekniğiyle tespitine yönelik herhangi bir çalışmaya rastlanamamış olmasıdır.
İkinci olarak; bankaların etkinlik ve verimliliğinin artırılmasında bankacılık bilişim
teknolojileri’nin önemli katkıları olacağı konusunda genel bir kabul olmasına rağmen, bu
görüşü destekleyecek sınırlı sayıda çalışma bulunmasıdır.
4
Bu nedenlere bağlı olarak “Bankacılık Sektöründe Veri Zarflama Analizi Yöntemini
Kullanarak Verimlilik Araştırması” tez konusu olarak belirlenmiştir. Tez konusu
belirlendikten sonra kavramsal boyutun belirlenmesi ve nasıl bir metodoloji izlenmesi
gerektiğinin tespit edilmesi için geniş bir literatür taraması yapılmıştır. Literatür taramasında;
Selçuk Üniversitesi on-line veri tabanlarından, internet arama motorlarından, YÖK tez
merkezinden, kütüphanelerden ve konu ile ilgili diğer yayınlardan faydalanılmıştır.
Tablo 1.1. Türk Bankacılık Sistemine İlişkin Etkinlik ve Verimlilik Çalışmaları
1)
Yazar
Mercan-Yolalan
Tarih
1989-1998
Girdi
Pers.gid/Top.aktf
Çıktı
Portföy/top.aktf
Top. Gid./top.gelir
Özkaynak+kâr/Top.aktf
Metod
DEA
Yaklaşım
Üretim
DEA
DEA
DEA
Üretim
Karma
Aracılık
DEA
Üretim
Ort. Özkynk kârlılığı
2)
3)
4)
5)
6)
Yolalan
Cingi-Tarım
Zaim
Yıldırım
Mahmud Zaim
1988-1995
1989-1996
1981-1989
1988-1996
1991-1992
Personel sayısı
Mevduat hacmi
Faiz giderleri
Kredi hacmi
Amortisman gid.
Vadeli mevduat
Krediler
Vadesiz mevduat
Faiz gelirleri
Faiz giderleri
Faiz dışı gelirler
Faiz dışı giderler
İşgücü, sermaye
Krediler
DEA
Aracılık
Diğ. Ödünç al. Fon.
Sermaye St. Rasyosu
Net dön. Kârı/ort. Top. Aktf
DEA
Üretim
T. Kred/T. Aktifler
Net dön. Kârı/ort. Özkay
Takip Kredi/Topl. Kredi
Net dön. Kârı/öden. Serm.
DEA
Aracılık
T.mevduat
7)
Çolak, Altan
1999-2000
Duran Aktif/Top. Aktifler
8)
Erken, Emiral
1998-2000
Lik Aktifler/T. Aktif
Nakit değerler,
Krediler
Mevduat,
Faiz giderleri,
Faiz dışı giderler
Kaynak: ( İnan, 2000, s.95)
5
Cingi ve Tarım (2000) tarafından yapılan çalışmada ilk olarak etkinlik ölçümü ile ilgili
kavramlar çalışmada kullanıldıkları çerçevede verilmiş ve bir etkinlik ölçümü yaklaşımı olan
VZA tanıtılmıştır. Etkinlik ölçümünde kullanılan temel banka modelleri incelenmiş ve yeni
bir banka modeli sunulmuştur. Etkinlik ölçümü için önerilen yeni banka modelinin Türk
Bankacılık Sektörü performans ölçümüne uygulanmasında kullanılan temel veri yapısını
açıklamaktadır. Farklı varsayımları olan VZA modelleri kullanılarak bankaların etkinlik
skorları yıllar itibariyle hesaplanmıştır.
İnan (2000) tarafından yapılan çalışmada verimlilik ve etkinlik kavramlarının yeniden ön
plana çıkacağı varsayımı altında, verimlilik konusu inceleyen bankacılara bir giriş niteliğinde
hazırlanmıştır. Çalışmanın ilk dört bölümü verimlilik ölçme yöntemlerini, bu yöntemlerin
avantaj ve dezavantajlarını, finansal sistemde verimlilikle ilgili literatürde süre giden
tartışmaları ve Türk bankacılık sektörü üzerine yapılmış yakın dönemli etkinlik analizlerinin
bir kısmının sonuçlarını içermektedir. Bu çalışma Türkiye’de bankacılık siteminin asıl
fonksiyonunun kaynak tahsis kararı olduğunu ve etkinlik değerlendirilmesinde kullanılacak
olan yaklaşımların bu çerçevede seçilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Erzan, Akçay ve Yolalan (2001) tarafından yapılan çalışmada Türk bankacılık sektörünün
temel sorunları ele alınmıştır. Çalışmada Türk bankacılık sektörünün yıllar itibariyle büyüme
kaydettiği, ayrıca sektörde yabancı banka sayısının az görünmesine rağmen bu büyüme
sayesinde yabancı bankaların da sektör içindeki payının gittikçe arttığı gözlemlenmiştir.
Işık ve Hassan (2001) tarafından yapılan çalışmada 24 Ocak 1980 kararları doğrultusunda,
Türkiye’de finansal pazar gelişimini teşvik edici, finansal sektörün etkinliğini ve verimliliğini
artırıcı yeni bir liberal ekonomi politikasının benimsendiği ve bu politikanın da bankalar arası
rekabeti artırdığı üzerinde durulmuştur. Çalışmada verimlilik gelişimini, etkinlikteki değişimi
ölçmek için VZA veri zarflama analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada sonuç olarak Türk
bankalarının etkinliklerinin ve verimliliklerinin teknik gelişmeler doğrultusunda arttığı
gözlemlenmiştir. Ayrıca çalışma sonucunda özel bankaların devlet bankalarıyla aralarındaki
açığı yeni bir finansal çevrede kapattığı görülmektedir.
Fethi, Jackson ve Jones (2001) tarafından yapılan çalışmada finansal kurumların analizinde
önemli yeni bir yüzey elde edilmiştir. Bu çalışmada Stokastik Veri Zarflama Analizi (SVZA)
6
etkinlik ölçümünde kullanılmıştır. Çalışmada 1999 yılı itibariyle etkilik ölçümü yapılmıştır.
Çalışmada Stokastik Veri Zarflama Analizinin iki yönü ele alınmıştır. Bunlardan birincisi
etkinsizlik ve ölçüm hatalarının birlikte varlığına uyum sağlamak, ikincisi ise veri zarflama
analizi için hazırlanmış olan stokastik doğrusal programları, deterministik doğrusal olmayan
veri zarflama analizi programlarına dönüştürmektir. Yapılan çalışmada, VZA ve SVZA
ölçümlerinin sonuçlarına dayanarak, etkinliği meydana getiren en önemli faktörlerin
makroekonomik şoklar ve bankacılıkla ilgili yapılan düzenlemeler olduğu saptanmıştır
Bozdağ, Altan ve Atan (2001) tarafından yapılan çalışmada İMKB’ye kote 21 adet bankaya
ilişkin olarak 6 girdi ve 3 çıktı değişkenleri değerlendirilmeye alınmıştır. Çalışmada VZA,
çok sayıda girdi ve çıktının söz konusu olduğu organizasyonel birimlerin göreli etkinliklerini
ölçmeye yarayan doğrusal programlama tabanlı yöntem kullanılmıştır. Çalışmanın amacı
Türkiye’deki özel ve kamu bankalarının 2000 yılına ait performans değerlendirmesini
yapmaktır. Çalışmada elde edilen veriler ışığında yönetim, etkin olmayan karar biriminin
hangi girdileri gereğinden ne kadar fazla kullandığı, hangi çıktılar açısından ne ölçüde
yetersiz üretim yaptığı ve etkin olması için ne yapması gerektiği hakkında değerlendirme
yapabilir.
OECD (2002) tarafından yapılan çalışmada 2000 ve 2001 krizlerinde makroekonomik
stabilizasyon programının, temelde kırılgan olan bankacılık sektörünü destekleme açısından
yeterli olmadığı vurgulanmıştır. Ayrıca yüksek enflasyon ve faiz oranlarının para politikası
uygulamakta oldukça zorluk yarattığı ve bununda yeni krizlere yol açma olasılığının yüksek
olduğu belirtilmiştir. Bankacılık sektöründe yapılması gereken reformların tek bir merkezden
yönetilmesi halinde başarılı olabileceği ve bunun IMF merkezli olması gerektiği anlatılmıştır.
Ekren ve Emiral (2002) tarafından yapılan çalışmada bankacılık sektöründe etkinlik ölçüm
teknikleri olan parametrik ve parametrik olmayan yöntemler tanıtılmıştır. Daha sonra
parametrik olmayan yöntemlerden VZA ele alınarak etkinlik ölçümü yapılmıştır. Çalışmada
sonuç olarak bankaların kendilerini sektördeki diğer bankalarla kıyaslama ve kendi
organizasyonları
içerisindeki
etkinliklerini
görme
imkânına
sahip
olabilecekleri
vurgulanmıştır. Özellikle üretim yaklaşımı ile yapılacak çalışmaların bankaların şube ve
personel etkinliklerini tespit etmede yararlı olacağı ele alınmıştır.
7
Keskin, Alparslan ve Alpan İnan (2004) tarafından yapılan çalışmada Türk bankacılık
sektörünün temel yapısı üzerinde durulmuş, uluslararası gelişmelerin Türk bankacılık sektörü
üzerindeki etkisi incelenmiştir. Türk bankacılık sektöründeki değişmeler incelendikten sonra
bankacılık sektöründe yeniden yapılandırma çalışmaları üzerinde durulmuş ve AB ile uyum
çerçevesinde bankacılık sektörü değerlendirilmiştir.
Atan ve Çatalbaş (2004) tarafından yapılan çalışmada Türk bankacılık sektörü içinde faaliyet
gösteren ticari bankaların etkinliğini ve bankaların sermaye yapılarındaki farklılaşmanın
bankaların etkinliklerinde farklılık yaratıp yaratmadığını ölçmek amaçlanmıştır. Çalışmada
veri zarflama analizi kullanılarak 2002–2004 yılları arasında üçer aylık bilânçolar kullanılarak
banka gruplarının aracılık etkinliğinde bir ilerleme olup olmadığı analiz edilmiştir.
Steinherr, Tukel ve Ucer (2004) tarafından yapılan çalışmada Avrupa Birliği uyum
çerçevesinde bankacılık sektöründeki değişim ve gelişmeler anlatılarak bu sürecin ülkemize
ve sektöre olan katkıları üzerinde durulmuştur. İlk olarak sektörün ne ölçüde sağlıklı olduğu
ve diğer Avrupa ülkeleriyle ne ölçüde rekabet edebildiği üzerinde durulmuştur. Bu kriterler
çerçevesinde makroekonomik göstergeler ve bankacılık sektöründeki yapısal değişimlerin
Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne entegre olma sürecine taşıyacağı kanaatine varılmıştır (Şengül,
2007, ss.3-8).
Hizmet işletmesi olan bankalar, Bilişim Sistemlerini örgütlerinde uygulayarak
faaliyetlerini verimli hale getirmiştir. Bilişim Sistemlerinin bankacılık sektörüne getirdiği
yenilikler ve bu yeniliklerin örgütsel yapı ve yönetime etkileri farklı olmuştur
(FETTAHLIOĞLU, 2007, www.girisim.com.tr). Bankacılık sektöründeki değişim, mikro ve
makro çevre unsurları ile beraber değerlendirilmektedir. Yeni iş biçimleri ve stratejiler
bankaların teknolojik altyapıları sayesinde hayata geçmiştir.
1.4.2. Araştırma Kapsamına Alınacak Bankaların ve Banka Sayılarının Tespit
Edilmesi
2007 yılında Türk bankacılık sistemi mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım
bankaları olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Mevduat bankaları kendi arasında kamusal
sermayeli mevduat bankaları 3 tane, özel sermayeli mevduat bankaları 11 tane, tasarruf
mevduatı sigorta fonuna devredilen banka 1 tane, Türkiye’de kurulmuş olan yabancı bankalar
11 tane, Türkiye’de şube açan yabancı bankalar 7 tanedir. Kalkınma ve yatırım bankaları
8
kamusal sermayeli bankalar 3 tane, özel sermayeli bankalar 6 tane, yabancı bankalar ise 4
tanedir. Araştırma konusu mevduat bankaları üzerinedir. Mevduat bankalarından araştırma
kapsamına alınacak bankaların seçimi; bankaların aktif büyüklüğü, mevduat hacmi ve kredi
büyüklüğü açısından değerlendirilmiş ve 11 bankanın alınmasına karar verilmiştir. Bu
bankalar; Akbank, Oyak Bank, Garanti Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Türkiye İş
Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Finans Bank, Fortisbank, Türkiye Halk Bankası, Denizbank,
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır. Mevduat açısından %91.2, krediler %89, Aktif
büyüklüğü %90.1’ini temsil etmektedir.
1.4.2.1. Veri Zarflama Analizi Modelinin Kurulması
Türk bankacılık sistemi üzerine yapılan etkinlik ve verimlilik analizinde veri zarflama
analizi –DEA (DATA ENVELOPMENT ANALYZE) kullanılmıştır. Bu araştırmada bankalar
mevduat ve kredi pazarında rekabet ederek mevduatın krediye dönüştürülmesi sonucunda kâr
sağlayan finansal kurumlar olarak kabul edilmektedir. Türk bankacılık sisteminde gerek
kamusal sermayeli kuruluşların (yasalarla kurulmuş kamu bankaları) gerekse özel sermayeli
ticari bankaların amaçları itibariyle farklılık taşımadıkları söylenebilmektedir. Nitekim,
İktisadi Devlet Teşekkülü statüsündeki kamu bankalarının da özel sektör kuruluşları gibi
kârlılık ve verimlilik ilkelerine uygun görev yapmaları yasal bir zorunluluktur. Bu durum çıktı
olarak toplam mevduat, toplam kredi ve net faktörlerinin seçilmesini gerektirmiştir. Bu
faktörler üretim yaklaşımındaki gibi “hesap sayısıyla” değil, aracılık yaklaşımında olduğu
gibi “parasal değerler” cinsinden ifade edilmiştir. Öte yandan toplam mevduat değerine çıktı
olarak yer verilmesiyle de aracılık, yaklaşımından ayrılmış ve üretim yaklaşımı formuna
girilmiştir. Bu yönüyle çalışmada kullanılan girdi-çıktı bileşimi, literatürdeki mevcut
yaklaşımların her ikisine de tam olarak uymaması nedeniyle özgün bir nitelik taşımakta ve
“karma yaklaşım” olarak tanımlanabilecek üçüncü bir yaklaşım olarak adlandırılmaktadır
(ARAS ve KURT, 2002, ss.444-447).
Bu araştırmada, banka etkinliğini ve verimliliği ölçümü yapılmıştır. Bu amaçla
aşağıdaki değişkenler kullanılmıştır.
9 Toplam kâr
9 Toplam kredi
9 Toplam mevduat
9
9 Toplam aktifler
9 Toplam giderler
9 Toplam bilişim teknolojileri harcaması
Çalışmada 11 bankanın 2003- 2007 dönemindeki etkinliklerini VZA tekniği ile
hesaplanarak, sonuçlar analiz edilmektedir. Veriler Türk bankalar birliğinin sunmuş olduğu
istatistikî raporlar yardımıyla ve bilişim teknolojileri yatırımları ise her bankanın teknoloji
departmanı ve satın alma departmanı ile görüşerek telefon yoluyla, internetten bilgi edinme
bölümünden e-posta yoluyla ve bankaların bilânçolarından maddi duran varlıkların yıllar
itibariyle artışından, maddi olmayan duran varlıkların alt hesabı olan (şerefiyeden sonra)
“diğer” kısmının artışları incelenerek elde edilmiştir. Kullanılan veriler çıktı/ girdi oranına
göre aşağıda gösterilmiştir;
Verimlilik = çıktı / girdi
Verimlilik =
u1i .kâr + u 2i .kredi + u 3i .mevduat
v1i .aktif + v 2i .gider + v3i .bilisim teknolojileri harcaması
Formülündeki u1,2,3i ve v1,2,3i ağırlıkları banka i için CCR-DEA modeli kısıtları altında
bulunmuş ve maksimum etkinlik skorları hesaplanmıştır. Etkinlik skorlarının hesap edilmesi
için Banixia Frontier Analayst VZA paket programından faydalanılmıştır. Araştırmanın
birinci aşamasında bankalara ait girdi ve çıktı verileri paket programa girilmiş ve program
yardımıyla bankaların göreli etkinlik skorları, etkin olarak kullanılmayan girdi ve çıktı
miktarları belirlenmiştir. Araştırmanın ikinci aşamasında ise 2006- 2007 ve 2003- 2007
dönemleri arasındaki risk alma değerleri hesaplanmıştır. Risk faktörü etkin bankalarda da
ortaya çıkabileceğinden araştırmaya risk unsuru dahil edilmiştir.
10
2. BÖLÜM
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİMLİLİK ve BİLİŞİM SİSTEMLERİ
Çalışmanın birinci bölümünde araştırmanın önemi, amaçları, hipotezleri ve
metodolojisi hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca verimlilik ve etkinliğin ölçülmesinde veri
zarflama analizi yönteminin kullanımı hakkında bilgi verilmiştir.
2.1. Banka ve Türkiye’ de Bankacılık Sektörü
Bankalar ekonominin para ve kredi ihtiyacını karşılayan kurumlardır. Merkez
bankası para arzını ekonominin para talebine, iktisadî ve sosyal politikanın hedeflerine göre
ayarlamaya çalışmaktadır. Bankaların bazı görevleri vardır. Bankaların görevleri şunlardır;
—Ekonomi de gerçekleştirilen ödünç verilebilir fonları; ticaret, sanayi ve tarıma, yapı
ve onarım işlerine, esnaf ve sanatkârlara, devlete ve ev idarelerine kredi şeklinde dağıtmak,
—Bir kısım işletmelerin likidite fazlası ile diğerlerinin likidite ihtiyaçlarının
karşılanmasına, tasarruf edilen paraların piyasaya akmasını sağlamak suretiyle ekonomik
faaliyetlerin sürekliliğine ve genişlemesine hizmet etmektir.
Bankalar öncelikle kredi alış verişinin esası olan güveni sağlayan kurumlardır.
Bankalar küçük, büyük ödünç verilebilir fonları toplayarak, büyük fonların birikmesine
hizmet etmektedir. Bu fonlar, modern büyük işletmelerin ve devletin kredi taleplerini
karşılamaktadır. Bankalar kendilerine yatırılan mevduatın vadelerinden daha uzun vadelerde
kredi verebilmektedirler (ZARAKOLU, 2003, ss.59-61). Bankalar aynı zamanda toplum
nezdinde güvenilirliği yüksek olması gereken kurumlardır.
2.1.1. Bankacılık Sisteminde Banka, Şube, İstihdam Sayısı
Bankacılık sektöründe 1980-2007 dönemi, kurumsal yapının hızlı değiştiği, sektöre
giriş çıkışların kolaylaştığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde sektördeki hareketlilik oldukça
yüksektir. Tablo 2.1’de görüldüğü gibi, Türkiye’ de 2000-2001 yıllarında yaşanılan
bankacılık krizi ile pek çok banka sistem dışında kalarak toplam 12 banka TMSF’ ye
alınmıştır. Banka sayısı 2003’de 50’ye 2004 sonunda 48’e düşmüştür. Bu sektörde 2006 yılı
sonu itibariyle 33 Mevduat ve Ticaret Bankaları (MTB) ve 13 Yatırım ve Kalkınma Bankaları
11
(YKB) olmak üzere 46 banka faaliyet göstermiştir. Aşağıda Tablo 2.1.’ de Türkiye de faaliyet
gösteren bankalar yer almaktadır.
Tablo 2.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankaların Kurumsal Yapısına Ait Sayısal
Veriler
Yıllar
Banka Sayısı
Mevduat ve Ticaret
Yatırım ve Kalkınma
Yabancı
Banka
İstihdam
Bankaları
Bankaları
Bankalar
Ş.Sayı
(bin kişi)
1980
43
37
6
5917
131.1
1987
56
50
6
6417
149.0
1993
70
58
12
23
6212
143.9
1997
72
59
13
15
6819
154.9
1998
75
60
15
21
7370
166.5
1999
80
60
15
22
7691
174.0
2000
79
61
18
18
7992
171.7
2001
61
46
15
18
6908
137.5
2002
54
40
14
18
6106
123.3
2003
50
36
14
17
5968
123.2
2004
48
35
13
13
6142
127.2
2005
47
34
13
15
6247
132.0
2006
46
33
13
19
6849
143.0
Kaynak: (TBB, 2006, s.12)
Tablo 2.1.’de görüldüğü gibi, 1980- 2006 döneminde bankacılık sektörünün
kurumsal yapısı, sayısal verilerle gösterilmiştir. Türkiye’de bankacılık sektörüne MTB’ler
hâkim durumdadır. MTB’ler, 2003- 2006 döneminde bankacılık sistemindeki toplam
aktiflerin yaklaşık % 96’sını kontrol etmişler ve toplam kredilerin yaklaşık % 95’ini
yönlendirmişlerdir. Türkiye’ de bankaların toplam aktifleri genel olarak zayıf olduğu için
2000’li yıllarda aktiflerin güçlendirilmesi için satın alma ve birleşmeleri özendirecek tedbirler
alınmıştır. Bankacılık sektörüne girişler çeşitli şekillerde olmaktadır. Sektöre giriş şekilleri;
-
Yeni kurulan ulusal bankalar,
-
Bir holding veya grup çatısı altına girerek ulusal planda faaliyete geçen eski mahalli
bankalar,
-
Şube açarak, ortaklık kurarak ve yerli bankaları satın alarak ülkeye giren yabancı
bankalar olarak sayılabilmektedir.
12
Çıkışlar ise genellikle sermaye yeterliliklerini kaybettikleri için Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun (TMSF) el koyması veya devir ve birleşmeler şeklinde olmuştur (ŞAHİN,
2007, ss.454-455).
2.2. 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri
Türkiye’de likidite yetersizliğinden dolayı 1994 yılında kriz yaşanmıştır. Dolayısıyla
likidite yönetimi bankacılık sektöründe önemli bir kavram haline gelmiştir. Bir ticari bankada
likidite kavramı ile bankanın nakit kullanımları ifade edilmektedir. Likidite yönetimi
bankanın bilançosunda, likidite giriş ve çıkışlarının dengelenmesidir. Bankaların likidite
yönetiminde getiri ile risk arasında bir denge kurmaları gerekmektedir. Bundan dolayı kısa
vadeli parasal işlemlerin banka faaliyetleri içinde payının artması, likidite yönetimlerinde
izleyecekleri yöntemlerin önemini artırmıştır. Bankaların likidite yeterliliğine ilişkin verilerin
sürekli güncel tutulması gerekmektedir. Bankaların likidite yönetimine atfettikleri bu önemin
nedeni, likidite yetersizliği durumunda özellikle küçük bankaların hızla sistemden ayrılmak
zorunda kalacaklarının bilinmesidir. Bankalar iki olguyu likidite yetersizliğinin işareti olarak
kabul etmektedirler.
¾ Kredi taleplerini geri çevirmek,
¾ Mevduat çekme talebini karşılayamamak.
Bu iki olumsuzluk, sistemdeki birkaç banka için geçerlilik taşıyor olsa bile domino
etkisi ile sistemin tamamını krize sürüklemektedir. Örnek olarak Türkiye’de yaşanan 1994
krizi ile Japonya’da 1998’de ılımlı bir şekilde sürmüş kriz gösterilebilir (ÖÇAL, 1999, ss.201202).
1994 krizi, serbest piyasa kurları ile merkez bankası kurları arasındaki fark sonucu
ortaya çıkmıştır. 1994’te gelişen mali kriz, önce bankacılık sisteminde hissedilmiştir.
Devalüasyon yapılmasına rağmen Türkiye’nin kredi notu iki ay içinde peş peşe üç kez
düşürülmüş olup bunun sonucunda bankalar tüm kredileri kesmişlerdir (BETİL, 2002, ss.270275)
Türkiye ekonomisinde bankacılık sektörünün ilk büyük krizi, 1994 yılında
yaşanmıştır. 1994 krizinde üç banka tasfiye sürecine alınmıştır. 1994 krizinin olumsuz etkileri
kısa sürede atlatılmış ve sektör 1995 sonrası dönemde dolar bazında yıllık ortalama % 18
13
oranında bir büyüme göstermiştir. Bu dönemde Uzakdoğu ve Rusya Krizleri ile 1999 yılında
yaşanan deprem felaketi sebebiyle Türkiye ekonomisindeki ciddi daralma, bankacılık
sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Kasım 2000 krizinde likidite ve faiz riski, Şubat
2001 krizinde kur riskinden kaynaklanan kayıplarla karşı karşıya kalan bankacılık sektörünün
bilanço yapısı, bu gelişmelerden olumsuz etkilenmiştir. Kriz döneminde faiz oranlarındaki
hızlı artış fonlama maliyetlerini yükseltmek ve menkul değerler cüzdanının piyasa değerini
azaltmak suretiyle banka bilançolarını bozmuştur. Faizlerdeki aşırı artış, kısa vadeli fon talebi
önemli boyutlarda olan kamu ve fon bankalarının ciddi zararlarla karşılaşmasına sebep
olmuştur. Likit olan özel ve yabancı bankaların faizlerdeki yükselme sebebiyle karşılaştığı
fonlama zararları ise sınırlı kalmıştır. Kriz ortamında kamu bankaları TL’nin değer kaybından
etkilenmezken, özel bankalar kur riski sebebiyle sorunlarla karşılaşmıştır. Yaşanan krizler reel
sektörde ciddi bir daralmaya yol açmıştır. Kriz döneminde kısa vadeli faizlerin yanı sıra
devlet iç borçlanma senetlerinin ikincil piyasa faiz oranlarının da önemli ölçüde
yükselmesiyle birlikte bankaların menkul kıymetler portföyünün piyasa değeri azalmıştır.
Sektördeki zayıflık ve TMSF devralmaları, kamu maliyesinin üstleneceği zararların
büyümesine yol açmıştır. Artan fon ihtiyacı, kamu bankalarını ve TMSF bünyesindeki
bankaları daha fazla gecelik fonlamaya sevk etmiştir. Bu durum, bankaları likidite ve faiz
oranı risklerine karşı savunmasız bırakmıştır (KARLUK, 2005, ss.361).
Türkiye de likidite eksikliğinden kaynaklanan Kasım 2000 krizinin oluşmasında kamu
kesimi borçları önemli bir rol oynamaktadır.
Kamu kesimi olarak para programına bir yıl uyup daha sonra kredi alarak devlet adına
borçlanmak para politikasını tehlikeye sevk etmektedir. Bundan vazgeçirmenin bir yolu da
devletin üretici olmaktan kısmen kurtulması ile olmaktadır. Kamu kesimi sürekli açık
verirken bir para programını uygulamaya çalışmak becerinin üzerinde bir kavramdır
(SHENG, 1991, s.209).
Para politikası ile merkez bankasının bağımsızlığının birlikte ikisinin beraber
düşünülmesi gerekmektedir. Çünkü Türkiye gibi ülkelerin yanında gelişmiş ülkelerde de
politikacılar zaman içinde partizan eğilimlerin ve seçim ekonomilerinin etkisi ile var olan ya
da var olması gereken optimal parasal dengeden sapma eğilimine girerek para politikasını
amaçları yönünde kullanabilmektedirler. Merkez bankasının böyle bir uygulamada bu kadar
öne çıkmasının nedeni bankaya, fiyat istikrarını sağlamaya yönelik uzun döneme ilişkin
14
rolünün yanı sıra, kamunu finansal işlemlerini gerçekleştirmek, para arzını artırarak bütçe
açıklarının kapanmasını sağlamak, kalkınma projelerini finanse etmek gibi görevler
verilebilmektedir. Merkez Bankasının yasal olarak bağımsız olma özelliğini koruması
gerekmektedir (CUKIERMAN ve WEB, 1992, ss.353-398).
Bankacılık sektörünün 2000 yılında aktif yapısında belirgin bir değişim gözlenmiştir.
Bu kapsamda kredilerin payında önemli bir artış olurken, likiditesi yüksek olan menkul
kıymet portföyünün toplam aktifler içindeki payı azalmıştır. Krediler içinde özellikle tüketici
kredilerinde çok hızlı bir artış gözlenmiş ve tüketici kredileri bir önceki yıl sonuna göre 4 kat
artış göstermiştir. Kredilerde dikkati çeken bir diğer gelişme mevduattaki yapının tersine,
yabancı para cinsinden kredilerdeki artışın sınırlı kalması TL cinsinden kredilerin ise önemli
oranda artış göstermesidir. Aktif ve pasif yapısındaki bu gelişmelerin sonucunda 2000 yılında
bankacılık kesiminin likidite, faiz ve kur risklerine karşı duyarlılığı daha da artmıştır. Kasım
2000 krizinde likidite ve faiz riski nedeniyle ciddi sorunlar yaşayan bankacılık sektörü, Şubat
2001 krizi sonrasında ilave olarak kur riskinden kaynaklanan kayıplarla karşılaşmıştır. Kriz
döneminde faiz oranlarındaki hızlı artış, bir yandan fonlama maliyetlerini yükseltmek, diğer
yandan menkul değerler cüzdanının piyasa değerini azaltmak suretiyle banka bilançolarını
olumsuz yönde etkilemiştir. Faizlerdeki yükselme kısa vadeli fon talebi önemli boyutlarda
olan kamu ve fon bankalarının önemli zararlarla karşılaşmasına neden olmuştur. Daha likit
olan özel ve yabancı bankaların faizlerdeki yükselme nedeniyle karşılaştığı fonlama zararları
ise sınırlı kalmıştır. Yaşanan krizlerin reel sektörde ciddi bir daralmaya neden olduğu göz
önünde bulundurulduğunda, bu dönemde bankacılık sektörünün kredi riski de artmıştır
(PARASIZ, 2005, s.135).
Özkaynak kavramı, bankanın kullanabileceği kaynaklar ve bunların kayıt altında
tutulması anlamına gelmektedir (RİTTER, SİLBER VE UDELL, 2000, s.400). Türkiye’deki
Bankaların özkaynaklarının önemli bir bölümünün iştirak ve taşınmaz mallara bağlı olması,
bankalarda sermaye tabanın düşük düzeylerde kalmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan
yüksek faiz, dalgalı döviz kuru, hükümetlerin sık sık ekonomik istikrar tedbirlerine
başvurmaları bankaların özkaynak gereksinmelerini artırmaktadır. Ülkemizde bankaların
faaliyetleri yasalarla, toplam özkaynakları ile orantılı olarak sınırlandırılmıştır. Türkiye’deki
bankaların özkaynaklarının yetersiz olması nedeniyle çok sayıda küçük banka birbiriyle
verimsiz ve sağlıklı olmayan bir rekabet içine girmektedir. Bu da, Türk bankacılık sisteminin
mali yapısının bozulmasına neden olmaktadır. Bankalardaki vadesiz mevduat oranının düşük
15
kalması ve vadeli mevduata pozitif faiz politikası ile kaynak maliyeti artmıştır. Kaynak
maliyetini artıran bir diğer nedende uygulanan mevduat munzam karşılığı ve umumi
disponibilite oranlarıdır. Bilindiği gibi, bankalar topladıkları mevduatın tümünü kredi olarak
kullandırmamaktadır. Uygulanan para ve kredi politikasına göre oranlar değişmekle birlikte
bankaların topladığı mevduatın belirli bir yüzdesi “Mevduat Munzam Karşılığı” olarak
TCMB’na yatırılmaktadır. Yine toplam mevduatın belirli bir yüzdesi bankanın kasasında
nakit olarak tutulmakta ya da devlet tahvili veya hazine bonosu alınmaktadır. Diğer ülkelerle
kıyaslandığında, Türkiye de uygulanan mevduat munzam karşılığı veya umumi disponibilite
oranları oldukça yüksektir (TAKAN, 2001, s.138-139). Bugünde geçerli olan bankacılık
reformunun temel unsurlarını şu şekilde sıralanabilir (PARASIZ, 2003, s.619);
9 Bankacılık düzenleme ve denetleme kurulu’nun bağımsızlığının güçlendirilmesi,
düzenleme ve denetleme sorumluluğunun bu kurulda olması,
9 Kamu bankalarının yeniden yapılandırılması,
9 Özel bankaların yeniden sermayelendirilmesi,
9 Kredilendirmede risk yönetiminin yapılması,
9 Mevduat güvencesinin kaldırılmasıdır.
2000 yılı başlayan ve üç yıllık süreyi kapsayan IMF ile yapılan Stand-By anlaşması,
öncelikle ülkemizdeki enflasyonu ve reel faizleri belirli bir düzeye indirmeyi amaçlamıştır.
Bu program enflasyonu düşürmek için;
ƒ
Sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı bütçe fazlasının artırılmasını,
ƒ
Yapısal reformların ve özelleştirmenin hızlandırılmasını,
ƒ
Enflasyon hedefi ile uyumlu bir gelir politikası uygulanmasını ve enflasyonun
indirilmesine odaklanmış kur ve para programlanmasını öngörmüştür.
TCMB kur politikasını, yalnızca hedeflenen enflasyon oranına göre ayarlama ilkesini
benimsemiştir. Uygulamaya gelince yılın ilk yarısındaki gelişmeler programa uygun olmuş;
ancak yılın ikinci yarısındaki gelişmeler programlandığı şekilde olmamıştır. Doların başta
Euro ve Alman Markı olmak üzere bütün yabancı paralar karşısında değer kazanması ve
halkın enflasyon konusundaki beklentilerinin tam olarak karşılanamaması nedenleriyle,
dolarizasyon yeterince kırılamamış ve bu nedenle döviz rezervinde önemli bir artış
olmamıştır. Üstelik reel kurun aşırı değerlenmesi ve iç tüketimdeki aşırı artış ithalatın önemli
16
artış göstermesine yol açmıştır. Dünya piyasalarında ham petrol fiyatlarında görülen aşırı
yükselmeye bağlı olarak cari işlem dengesinde yıllar sonrası rekor düzeyde açık ortaya
çıkmıştır. Bu nedenle piyasada Dolara olan rağbet azaltılamadığı ve istenilen ölçüde likidite
artışı yaratılamadığı için, faizlerde istenilen düzede bir gerileme de sağlanamamıştır.
Bankaların bir yandan aktiflerinde önemli yer tutan DİBS’(Devlet İç Borçlanma Senedi) lerin
değerindeki aşırı kayıp, diğer yandan açık pozisyonlarını kapama telaşları, bankaların likidite
ihtiyaçlarını artırmış; bunun sonucunda faizler aşırı yükselmiş ve spekülatif ataklar Kasım
2000 krizinin doğmasına neden olmuştur (EREN, 2006, ss.266-270).
Likidite sıkıntısının yüksek olduğu finansal sistemde bankaların aktif ve pasif vade
yapısı kısalarak bankalar için durağanlığın ne olacağı önem kazanır. Ancak her olası durumda
bankalar kredi plasmanından çok, likidite derecesi yüksek aktiflere yönelirler. Türk bankacılık
sektörü için bu aktif devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) olmaktadır (ÇOLAK, 2001, ss.4849).
2001-2005 dönemi para politikasında yaşanan kriz nedeniyle kur çapası terk
edildiğinden
ve
enflasyon
hedeflemesine
geçilebilmesi
için
ön
koşullar
henüz
sağlanamadığından, 2001 tarihinde performans kriteri olarak para tabanı dikkate alınmıştır.
Enflasyon hedeflemesi 2002-2005 arasında olumlu sonuçlar vermiştir. 2006 yılında da para
politikası olarak açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmiştir. Bu rejimin farkı, para
politikası araçlarının geçmiş ya da cari enflasyon yerine gelecek enflasyona dayanması ve
gelecekteki enflasyon hakkında rastlantısal varsayımların yapılmamasıdır (EREN, 2006,
ss.270-273). Bankacılık sektörü ülkenin uyguladığı para politikalarından ve ülkedeki
istikrardan etkilenmektedir. Para politikası, maliye politikasına göre dışsal dengenin
(ödemeler bilançosu dengesi) sağlanmasında daha etkindir (PARASIZ, 1993, ss.101-104).
Sabit kur rejiminde para politikasının devlet kontrolünde tutulması gerekmektedir.
Esnek kur rejiminde ise para politikası dolaylı olarak ihracat üzerinden döviz rezervlerini
artırıcı etki yapmaktadır. Yani uluslararasındaki sermaye bu durumda gelmeyecek ama ihracat
sayesinde döviz açığı kapatılmış olacaktır. İktisat politikası bağlamında genişlemeci para ve
maliye politikaları ekonomide gerçekçi olmayan olumlu beklentilerin oluşmasına neden
olmaktadır. Bu durum birçok işletmenin kredi taleplerinin artmasına ve buna bağlı olarak
banka kredilerinin hacminde ölçüsüz bir büyümeye neden olmaktadır (AFŞAR, 2004, s.102).
Bankacılık krizlerinin ortaya çıkmaması için erken uyarı sistemleri dikkate alınarak
17
bankacılık
sisteminin
araçları
etkin
kullanılmalıdır.
Bankacılık
krizlerine
karşı
kullanılabilecek araçlar şunlardır;
¾ Son kredi mercii
¾ Mevduat sigortası
¾ Yasal düzenlemeler
¾ Derecelendirme (rating)
¾ Erken uyarı sistemleri
Bu kavramları biraz açacak olursak, son kredi mercii merkez bankasıdır. Müdahale
yöntemleri, reeskont penceresi yoluyla ve açık piyasa işlemleri ile yapılmaktadır. Krizi
önlemeye yönelik araçlar olduğu gibi bu araçları etkin kullanmak gerekmektedir. Örneğin;
Türkiye’de Haziran 1994 ile Mart 1996 arasında kurdaki oynaklık enflasyondaki oynaklığın
yaklaşık 1,5 katı fazlalık göstermişti. Bu durum, merkez bankasının enflasyonu dikkate
alarak, kur ve faiz oranında ortaya çıkan para talebini dengeleyen para miktarını piyasaya arz
edeceği beklentisini güçlendirmiştir. Ancak uzun dönemde para stokunun ne kadar olacağına
merkez bankası güvence vermediği için para piyasasında belirsizlik oluşmuştu (UZUNER,
2004, ss.405-406). Mevduat sigortası ise bir bankanın batmasının sistemdeki diğer bankaları
zor durumda bırakmaması amacıyla kullanılmaktadır. Krizlerin önlenebilmesi açısından
bankacılık sektörünün sağlam bir yapıda faaliyet göstermesi gerekmektedir. Yaşanacak krizler
nedeniyle par arzı hızla azalacak, ekonomik aktivite bundan olumsuz etkilenecektir. Denetim
ve düzenlemenin amacı banka iflaslarının ortak mudilere, finansal sisteme ve reel ekonomiye
zarar vermesini önlemektir. Bankalararası derecelendirme yapılması özellikle mevduata
devlet
güvencesinin
olmadığı
zamanlarda
tasarruf
sahiplerinin
karar
almalarını
kolaylaştıracaktır. Bankacılık otoritelerinin problemli bankaların bilanço ve gelir tablolarına
ilişkin bazı kritik rasyoları inceleyerek, bozulma olasılığı görülen bankalarda yerinde
denetime gitmişlerdir. Amaç, problemli bankaların teşhisinin yapılması ve banka iflaslarının
önlenmesidir (UYAR, 2003, ss.68-83).
2.3. 2008 Küresel Mali Kriz ve Bankacılık Sektörüne Etkisi
Küresel ekonomik koşullar, yaşan finansal krizin reel kesime yansıması ve kredi
sıkışıklığının derinleşmesiyle bozulmaya devam etmektedir. Bu durum en son ekonomik
18
göstergelere ve uluslararası kuruluşların en son tahminlerine de belirgin bir biçimde yansımış,
finansal piyasalardaki gelişmeler ekonomik görünümün ana belirleyicisi haline gelmiştir. IMF
2009 yılı dünya hasılası tahminini % 2.2’ ye Dünya Bankası ise % 1’e çekmiştir. OECD
tahminini ise söz konusu ekonomik alan için % 1.6 olarak güncellemiştir. Tüm bu tahminlere
bakıldığında 2009 yılı büyüme öngörülerindeki aşağı doğru eğim dikkat çekicidir. Ayrıca tüm
uluslararası kuruluşlar önümüzdeki döneme dair artan belirsizliğe de dikkat çekmektedirler.
Küresel görünümdeki bu bozulmaya yönelik olarak alınan tedbirler değerlendirildiğinde, ilk
aşamada para politikası araçlarının faydalı olacağı görülmektedir. Bununla birlikte,
belirsizliğin arttığı bu dönemde, tüketici ve yatırımcı güveninin yeniden tesisi amacıyla etkin
maliye politikası uygulamalarının da değerlendirilmesi önemli bir politika seçeneği olarak
sunulmaktadır.
Küresel ölçekte büyüme performanslarındaki kötüleşme, özellikle dış talep
koşullarının bozulmasına neden olmaktadır. Ekonomik güven endekslerindeki gelişim ve
diğer oncu göstergeler, finansal krizin boyutlarının daha derin ve uzun sureli ekonomik
etkileri olacağına işaret etmektedir. Ayrıca, genel görünümdeki bu bozulmaya ek olarak,
enerji ve ürün fiyatlarında olası bir oynaklık artısı önemli bir risk unsuru olarak
değerlendirilmektedir. Tüm bu gelişmeler, küresel makro dengesizliklerin olduğu bir
dönemde, görece korumacı politika uygulamalarına gidilmesi riskini artırmaktadır (BDDK,
2008, s.5).
Türk Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren toplam 50 banka 2008 yılının üçüncü
çeyreğinde de organik büyümesine devam etmiş, şube sayısı 314, personel sayısı da 4.352 kişi
artmıştır. Bankacılık sektöründe ATM sayısında yılın ilk yarısındakine benzer bir artış trendi
sürerken, POS sayısındaki artısın belirgin şekilde yavaşladığı gözlenmektedir. Kredi ve kredi
kartı müşteri sayısında yılın ikinci çeyreğinde başlayan artış, üçüncü çeyrekte de devam
etmiştir. Bilindiği üzere, bankaların yeni urun ve hizmetlere bağlı olarak elde ettikleri ücret ve
komisyon gelirleri karlılıklarını korumada önemli gelir kalemleri haline gelmiştir. Bu durum
karsısında, banka müşterileri söz konusu maliyetlerin görece düşük olduğu internet, ATM,
televizyon bankacılığı ve telefon bankacılığı gibi şube dışı hizmet kanallarından daha fazla
yararlanmaya başlamış olup söz konusu trendin sürmesi beklenmektedir. Yılın ilk 9 aylık
bölümünde, internet bankacılığı hizmetlerini kullanan aktif müşteri sayısı 709 bin kişi artarak
yaklaşık 5 milyon kişiye ulaşmıştır. Eylül 2008 itibarıyla kredi kartı müşterilerinin yaklaşık %
5’i takibe düşmüştür.
19
Bankacılık sektörünün finansal sağlamlığını temsil eden göstergeler 2008 Eylül ayı
itibarıyla olumlu seyrini sürdürmektedir. Sermaye yeterliliği standart rasyosu ve serbest
sermaye göstergesi sektörün güçlü sermaye yapısının sürdüğüne işaret etmektedir. Bankaların
faizlerde yaşanan oynaklıklar nedeniyle artan piyasa risklerinin olumsuz etkisini azaltmak
amacıyla uluslararası muhasebe standartlarında yapılan değişiklik BDDK tarafından da hızla
uygulamaya konulmuştur. Düzenlemeye göre bankalar, istedikleri DİBS' leri vadeye kadar
elde tutulacak menkul kıymetler portföylerine aktarabilecektir. Bu yolla faizlerde yaşanan
oynaklıkların sermaye yeterliliği üzerindeki olumsuz etkilerinin sınırlandırılmasına katkı
sağlanacağı düşünülmektedir. Finansal sağlamlık göstergelerine bankaların borç ödeme
kabiliyetlerinin izlenmesi amacıyla sıklıkla kullanılan borç ödeyebilirlilik (solvency) rasyosu
ve kaldıraç (leverage) oranı da eklenmiştir. Borç ödeyebilirlik rasyosu toplam özkaynakların
toplam yabancı yükümlülüklere, kaldıraç oranı ise toplam özkaynakların toplam aktiflere
oranıdır. Söz konusu göstergeler 2007 yılı sonuna göre bankaların borç ödeme kabiliyetinde
çok küçük çaplı bir bozulmaya işaret etmektedir. Bankacılık sektörünün nakde dönüşme
yeteneğini analiz etmek için oluşturulan likidite göstergesi borç ödeme kabiliyetinin yüksek
olduğunu göstermekle birlikte, göstergenin Eylül ayı itibarıyla gecen yıl sonuna göre 9 puana
yakın azalması önem arz etmektedir. Yabancı para net genel pozisyonu Eylül ayında 600
milyon ABD doları civarında acık vermekte, söz konusu açığın özkaynaklara oranı % 1’in
altında kontrollü bir görünüm arz etmektedir. Küresel kriz koşulları sektörün bilanço içi
yabancı para pozisyonundaki açığın ve buna bağlı yapılan bilanço dışı işlemlerin küçülmesine
neden olmuştur. Bilanço dışı işlemlerin toplam aktiflere oranı Mart ayı değeri olan %
76,1’den Eylül’de % 70,1’e gerilemiştir. Takipteki alacakların brüt kredilere oranı önceki
dönemlerdekine benzer bir görünümdedir. Sektörün karlılığa ilişkin göstergeleri sektördeki
kârlılıkta sınırlı da olsa bir azalma olduğunu göstermektedir (BDDK, 2008, ss.2-4).
2.4. Bankacılık Sektöründe Verimlilik
Bankacılık sektöründe verimliliği a) İşlevsel verimlilik, b) Finansal verimlilik olarak
iki açıdan irdelenebilmektedir. Bankacılık sektörünün işlevsel etkinliği şu sorunlara verilecek
cevaplar ortaya koymaktadır: sektörün aktarımına aracılık ettiği fonun büyüklüğü nedir?
Bankacılık sektörü, bu aktarma işlevini yerine getirirken ödünç verenler ve ödünç alanların
tercih ve ihtiyaçlarına cevap verecek büyüklükte ve nitelikte fon transferini gerçekleştirmekte
midir? İşlevsel etkinlik kavramı aktarılan fonların tahsisi hususunu da kapsamaktadır.
20
Kaynaklar etkin kullanım alanlarına tahsis ediliyor mu? Fon arz eden ve fon talep edenlere
sunulan finansal hizmetlerin ve ürünlerin kalitesi nasıldır? Bankacılık sektörü değişen finansal
ortama makul bir maliyet karşılığında cevap verme esnekliğine sahip midir? Bu sorulara
verilecek cevaplar bankacılık sektörünün verimliliğini değerlendirme imkânı vermektedir.
Bankaların finansal verimlilikleri, sermaye yeterlilik oranı, kârlılık oranları ve risk pozisyonu;
aktif –pasif yapısı olarak değerlendirilebilmektedir. Kârlılık analizi bankacılık sektörünün
geçmişteki performansını ve verimliliğini göstereceği gibi gelecekteki kaynak yaratma
gücünü de ortaya koyacaktır. İşlevsel verimlilik risk yönetimi ile değerlendirilebilmektedir.
Banka sisteminin finansal verimliliği, ödünç alma ve ödünç verme faiz oranları arasındaki
açıklığın darlığı ile de değerlendirilebilmektedir. Bankacılık sisteminin işlevsel verimliliği
tüketicilerin ihtiyaçlarına uygun, farklılaştırılmış, yeni finansal hizmetleri sunmalarını ve
finansal piyasalara ihtiyaçlardaki ve teknolojik gelişmelerdeki hızlı değişmelere uyum
esnekliğini de kapsamaktadır (ŞAHİN, 2007, ss.497-501).
2.5. Bankacılık Sektöründe Verimliliğe Etki Eden Faktörler
Bankacılık sektöründe verimliliğe etki eden birçok faktör olmakla birlikte başlıca
faktörler; yabancı sermaye yapısı, risk yapısı, enflasyon, Basel II standartları, performans
yapısı ve bilişim sistemleri kullanımı gelmektedir.
2.5.1. Bankacılık Sektörünün Yabancı Sermaye Yapısı
Bankacılık sektöründe yabancı sermaye politikası liberal politika ile beraber
değerlendirilmiştir. Başlıca liberal politikalar şunlardır;
ƒ
Serbest ve yüksek faiz politikası,
ƒ
Yabancı ödeme araçlarının ülkeye girişine, kullanılmasına ve dış ödemeleri sağlamak
üzere ülkede çıkışlarına ait esasları yönlendirmek amacıyla kambiyo politikası,
ƒ
Ekonomiye dış rekabet gücü kazandırma ve dünya ekonomisiyle entegrasyonu
gerçekleştirmek üzere dış ticaret politikaları,
ƒ
Yabancı sermaye politikası ve yatırım teşvik politikasıdır.
Bu gelişmeler bankacılık alanında kurumsal düzenleme ihtiyacını doğurmuştur. Bu
bakımdan kanun koyucu, ülkeden ülkeye farklılık arz etmekle beraber, bankalar kanunları ile
mevduatı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak koruyucu hükümler getirmekte ve bankaların
21
banka işletmeciliğinin temel ilkeleri olan likidite, emniyet ve rantabilite ilkeleri çerçevesinde
kurulmalarını, faaliyet göstermelerini ve denetlenmelerini sağlayacak düzenlemeler
yapmaktadır. Bankacılık alanında yapılan düzenlemelerin ikinci amacı ise, banka
kaynaklarının ekonominin ihtiyaç duyduğu miktar ve şartlarda karşılanmasını sağlamaktır.
Kanun koyucu bu amaçla bankacılık kesiminin teşkilatlanmasına ve kaynaklarının
kullanılmasına müdahalede bulunmaktadır (AYDIN, 1993, ss.6-13). Bankacılık sektörü ve
finans sektörü açıklığının belirleyici faktörleri aşağıda sıralanmıştır:
9 Faiz oranlarının ve döviz kurunun serbestliği
9 İstanbul menkul kıymetler borsasının açıklığı
9 Teknolojik açıklık
9 Kamu kurumlarının özelleştirilmesi
9 Rekabet
9 Kişisel bankacılıkta yeni ürünlerin girişi
9 Açık değerlendirme veya değer tahmin sistemi
9 Organizasyonun eğitim ve geliştirilmesi (KAPLAN, 1997, ss.54-56).
Yabancı sermayenin bankacılık sektörüne ilgisi 2002- 2006 döneminde artarak
sürmektedir. Küreselleşme hareketi sermayenin uluslararası dolaşımını serbestleştirmiş ve
hızlandırmıştır. Bu bağlamda gelişmiş ülkelerin dev bankaları Yeni Gelişen Ülkelerde (YGÜ)
bankacılık sektörüne giderek daha fazla ilgi duymaktadırlar. Ulusal sermayeli bankalar
yabancı bankalar tarafından satın alınmakta ve YGÜ’lerde bankacılık kesiminde yabancı
sermaye payı yükselmektedir. Özellikle Güney Amerika’da ve Doğu Avrupa’da bankacılık
sektöründe yabancı sermaye payındaki artış baş döndürücü süratte oluşmuştur. Örneğin;
Meksika’da yabancı bankaların toplam sektör varlıklardaki payı 1998’de % 11.1 iken, 2001
yılında % 82’ye ulaşmıştır. Bu oran Şili’de % 54, Arjantin’de % 49, Venezuella’da % 46’dır.
Arjantin’de Aralık 2001’de mevduatların % 51.8’i, kredilerin % 48.4’ünün yabancı bankalara
ait olduğu hesaplanmıştır. Doğu Avrupa’da en büyük 20 bankadan 3’ünde yabancı sermaye
azınlık hissesi tespit edilmiştir. Polonya’da 60 bankadan 47’si yabancı sermayenin, 13’ü yerli
sermayenin kontrolündedir. Macaristan’da 35 bankadan 26’sında ve Çek Cumhuriyetinde 33
bankadan 26’sında yabancı sermaye çoğunluk hisselerine sahiptir.
22
Tablo 2.2. Türk Bankacılık Sisteminde Banka Gruplarının Aktif Toplamında Payları (%)
1983 1993 1998 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006
1. Mevduat ve Ticaret
53.9
55.4
70.3
69.6
95.4
95.6
95.9
96.0
97.0
96.8
7.7
7.4
3.7
4.4
4.6
4.4
4.1
3.7
3.0
3.2
Toplam
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
a.Kamu Kesimi Bankaları
50.7
42.5
38.0
34.3
32.3
31.9
33.3
34.9
31.0
30.0
b. Özel Kesim Bankaları
45.3
53.7
57.4
55.9
54.6
56.2
57.0
57.6
60.0
54.7
c. Yabancı Bankalar
4.0
3.8
4.4
5.4
3.1
3.1
3.0
3.5
3.0
12.2
Toplam
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
Bankaları
2. Kalkınma ve Yatırım
Bankaları
Kaynak: (ŞAHİN, 2007, s.457)
Tablo 2.2’de görüldüğü gibi, Yabancı sermayenin Türkiye’deki bankacılık sektörüne
ilgisi giderek artmaktadır. Demirbank 2001- 2006 döneminde, HSBC tarafından, TEB, BNP
tarafından ve Dış Bank, Fortis Bank tarafından satın alınmıştır. Şekerbank’ın % 51’i
Rabobank’a devir edilmiştir. Türkiye bankalar birliği verilerine göre 2003- 2004 döneminde,
yabancı bankaların Türkiye bankacılık kesimi toplam aktiflerindeki payı, yaklaşık %3.5 ve
toplam öz kaynaklardaki payı % 4.8 civarında idi. Yukarıda ifade edildiği gibi, yabancıların
Türk bankalarına olan ilgileri sürmekte olup son yıllarda sektöre yabancı sermaye girişi
hızlanmıştır. Finansbank 2006’da bir Yunan bankasına satılmıştır. 2006 yıl sonu itibariyle
yabancı bankaların Türk bankacılık sektörü aktif toplamındaki payları % 30 civarında olduğu
ifade edilmektedir.
Oyakbank’ın Hollanda sermayeli ING bank’a satışından sonra ve 2007 yılında
gelişmelerle birlikte bankacılık sektörü aktifinde yabancıların payının, halka açık kısım ile
birlikte, % 42’ye yükseldiği tespit edilmiştir. Ancak bankacılık sektöründe yabancıların
etkinliği ilk bakışta görüldüğünden fazladır. Mevduat toplamaya yetkili 30 özel bankanın 19’u
yabancı sermayeli, 11’i yerli sermayelidir. İş Bankası dışında, en büyük on özel bankada,
hakim ortak olmasalar da yabancı ortaklığı bulunmakta olup, bazılarında yöneticilerde
yabancılar ortaklardan seçilmektedir. Sermaye piyasasında sigortacılık sektöründe yabancı
sermaye hakimiyetinin % 70’i aştığı ifade edilmektedir. İMKB’deki işlemlerin % 72’sinin de
yabancılar tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bankacılık sektöründe de
yabancıların ağırlığı artmaktadır. Bu sonuçlara göre finans piyasası yabancıların kontrolüne
23
girdiği ifade edilebilir (ŞAHİN, 2007, s.457). Yabancı sermayeli bankalardaki paraların kriz
zamanındaki hareket şekli ve kredi faaliyetlerinin gerçekleştirilme durumu sektördeki diğer
bankaların verimliliğini yakından etkilemektedir.
2.5.2. Bankacılık Sektöründe Risk’in Etkileri
Riski iki kategoriye ayırmak mümkündür bunlar: sistematik risk ve sistematik
olmayan risktir. Pazar riski olarak da nitelenen sistematik risk pazarın taşıdığı ve pazarda
işlem gören tüm finansal varlıkların etkilendiği risk kategorisidir. Pazar riski beta katsayısı ile
ölçülmektedir∗. Pazar riski finansal varlığın dışında ortaya çıkan ekonomik, politik ve sosyal
koşulların ortaya koyduğu ve finansal varlığın verimini etkileyen bir tehlikeyi işaret
etmektedir. Sistematik riski oluşturan risklerin en önemlileri; faiz oranı riski ve satın alma
gücü (enflasyon) riski’dir. Bu ikisine ek olarak riskten ziyade belirsizlik koşullarında
kendisini gösteren sosyal, politik ve hatta davranışsal nitelik taşıyan olaylar da finansal varlık
verimleri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilirler. Sistematik olmayan risk türleri aşağıda
verilmiştir:
Finansal risk; Firma gelirlerinin, borçlanma sonucu firmanın likiditesini kaybetmesi
ve başta ekonomik olmak üzere çevresel koşullarda özel ya da genel bir değişikliğe ayak
uyduramayarak faiz ve kâr payı ödemelerini gerçekleştirecek gelir düzeyinin altına düşmesi
tehlikesidir. Finansal riskin yüksekliği (yani firmanın toplam borçlar/ öz varlık oranının
yüksekliği) genellikle öz varlık kârlılığının yüksekliği ile birlikte görülür. Bu görünüm ülke
ekonomik koşulları ile firma koşullarının olumlu olduğu dönemler için söz konusudur.
Yüksek borçluluk firmanın kurduğu hassas bir dengedir. Bu dengenin bozulması öz varlık
verim grafiğini keskin bir dönüşle aşağıya çeker. Tahvil veriminin ani düşüşüne neden olur.
Aşırı borçlanan firmaların işlerinin kötüye gitmesi halinde pay senetlerinin fiyatları tahvillerin
fiyatlarından daha büyük düşüş gösterir.
∗
Bir finansal varlığın özellikle pay senedinin, Pazar riski ile ilişkisini dikkate almakta fayda vardır. Bir finansal
varlığın performansının pazarın performansı ile karşılaştırılması finansal varlığın pazara göre riskinin derecesini
verir. Yatırımcının, finansal varlığa yatırım yaparken, Standard sapma ile belirlediği toplam risk yanında, pay
senedinin Pazar içindeki konumu ve pazara göre riskinin derecesini bilmesinde yarar vardır. Riskin ölçüsü pay
senedinin veriminde ortaya çıkan değişme olduğuna göre pay senedi verimi ile Pazar verimi arasında nasıl bir
ilişkinin olduğunu belirlemek, yatırımcının o pay senedine yatırım yapıp yapmama kararını etkileyecektir. Bir
pay senedinin veriminin Pazar verimi ile birlikte hareket etme eğilimi ve pazara karşı duyarlılığının derecesi o
pay senedinin beta (β) katsayısı vasıtası ile belirlenebilir.
24
Faaliyet riski; bu risk firmanın aktiflerinin oluşumu ile ilgilidir. Toplam aktifleri
içinde sabit aktiflerinin payı büyük olan firmada faaliyet riski yüksektir. Çünkü yüksek Sabit
Aktif/ Toplam Aktif Oranı, maliyetlerin oluşumundan sabit maliyetlerin değişken maliyetlere
göre payını artırarak firmanın başa baş noktası yukarı çekilmektedir.
Yönetim riski; ortaklık yapısında yönetim kararları uygulanırken yapılan olası hatalar
finansal varlıkların verimlerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Sektör riski; bir sektörde, o sektörde çalışan tüm firmaların olumsuz etkilenebileceği
ekonomik, sosyal ve davranışsal değişmeler olabilmektedir. Başka bir açıdan örneğin,
hammadde kaynakları dışa bağımlı çalışan ülkede bir sektörün riski, dış ödemeler sıkıntısı
çeken yerli hammaddeyi kullanan bir sektörün riskinden daha yüksektir (SARIKAMIŞ, 2000,
ss.177-182).
Yukarıda risk kavramının sınıflandırılması yapılmıştır. Bütün bu risk kalemleri
bankacılıktaki risk kalemlerini etkileyerek ve bankacılığa özgü riskleri ortaya çıkarmaktadır.
Kurumsal bilgi olarak bankacıların işi riskten kaçmak değil, riski yönetmektir.
Öncelikle bankacılar risk almadan her hangi bir para hareketini yönetemezler. Bu yüzden risk
yönetimi gerek ulusal gerekse uluslararası büyüklükteki bankalar için merkezi bir
fonksiyondur. Bankacılar risk’i altı kategoride sınıflandırmaktadırlar:
1. Kredi Riski: Borç alanın ya da karşı tarafın kontrattaki zorunluluklara uygun
davranmamasından ortaya çıkmaktadır. ABN Amro devletler yıllık raporunda, kredi
riski sözleşme tarafının maruz kaldığı borç verme, takas, kur riski, yapısal
düzenlemeler ve finansal işlemlerle ilgili bütün formları içine alan bir risktir.
2. Pazar riski: Bankanın maruz kaldığı aleyhindeki değişimler içinde yer alan finansal
araçların değerini; market fiyatlarının ya da oranlarının, faiz oranlarının, kur
oranlarının, menkul kıymet fiyatlarının ve ürün fiyatlarının etkilemesidir.
3. Likidite Riski: Bankanın yükümlülüklerini yerine getirmesi bakımından nakit
akımlarının zamanın bir noktasında lehine olmayacak şekilde etkilenmesidir. Kişisel
bankacılıkta likidite sorununu aşmak önemlidir. Çünkü likidite eksikliği geleneksel bir
olaydır. Bu duruma sistem geniş çapta tepki verebilmektedir.
4. Faiz Oranı Riski: faiz oranı çizgisi yükselip alçaldıkça kazanç risk sayesinde oluşur.
25
5. Operasyonel Risk: Potansiyel risk unsuru olarak çalışanların kontrolsüz yaptıkları
işlemler veya dışarıdan veya içeriden kaynaklana bir aldatmaca, sistem ve prosedür
ayarlamaları, süreçteki işlemler, iletişim ve bilgi kesintisidir.
6. Sınır Ötesi Risk: Bankaların potansiyel kayıpları içerisinde deniz aşırı pazarları da
vardır. Bu kayıp önemli fonlardan ya da ulusal sınırların ötesine özgü yapılan
yatırımlardan kaynaklanabilir. Çok uluslu bankalar için sınır ötesi risk en temel nokta
olup, bunun ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.
Banka risklerine uluslararası menkul kıymet pazarlarında, iki çeşit risk daha
eklenebilir. Bunlar; çağrı riski ve yasal risktir. Çağrı riski diye tabir edilen riskte bononun
vadesi gelmeden ya da yatırımcının tekrar yatırma olanağı yokken yapılan çağrıda fonun geri
dönmemesidir. Yasal risk ise ulusal yapıda bulunan kongre ve parlamento gibi kurumların
otoritelerinin menkul kıymet piyasalarını etkileyecek tarzda kanun çıkarmalarıdır (HUGHES
ve MACDONALD, 2002, s.297).
Bankalar likidite yeterliliğini sağlamak için, aktif toplamlarındaki tam likit aktiflerin
ağırlığını artırırlar. Çünkü, bu şekilde likidite riskini bertaraf edebilmektedirler. Ancak bunun
da maliyeti vardır. Likit aktiflerin bir kısmının getirisiz ya da düşük getirili olması nedeni ile
bankalar için yüksek likidite yeterliliği yüksek maliyet demektir. Dolayısı ile bankalar,
likidite yeterliliğini sağlamak için bir getiri risk analizi yapmak zorundadırlar. Bu analizin
yapılması için bazı soruların yanıtlanması gerekmektedir. Bu sorular;
™ Likidite yönetimi irdelenecek olan bankanın ölçeği nedir? Banka ölçeğinin
bilinmesi likidite yönetimi için önemlidir. Çünkü, ülkemizde olduğu gibi başta
ABD ve AB ülkelerinde de küçük bankalar daha net likit aktifleri ile
çalışmaktadırlar.
™ Likidite yönetimi hangi dönem için yapılmaktadır? Çünkü, mevsimsel
durumlara göre bankaların likidite ihtiyacı artmaktadır. Örneğin; tarım
bankalarına tarım sektöründe hasat mevsiminde fon kaynağı akmakta,
tohumlama ya da gübreleme döneminde fon kullanım talebi artmaktadır.
™ Likidite yönetimi irdelenecek olan bankanın müşteri yapısı nedir? Müşteri
yapısı aynı zamanda bankanın bireysel veya kurumsal bankacılık yapma
durumunu belirlemektedir. Eğer banka kurumsal bankacılık yapıyor ve büyük
montajlı iş yapan bir müşteri profiline sahip ise doğal olarak bu bankanın
26
bilançosun da, üçüncü dereceden likit aktiflerin (nakdi ve gayri nakdi krediler)
payı yüksek olacaktır. Diğer yandan ele alınan banka mevduat içindeki payı
maliyetlerini düşürerek artırmaya çalışacaktır. Dolayısı ile bankanın likidite
yapısının kısa veya uzun vadeli olması bankanın maliyetlerini belirlemede
etkili olan faktörlerden birisidir (ÖÇAL, 1999, s.202).
Riski oluşturan unsurlardan birisi de asimetrik bilgidir. Bu bilgi kötü tercih ve etik
açıdan
olumsuzlukları
ortaya
çıkarmaktadır
(THOMAS,
1997,
s.71).
Yukarıdaki
açıklamaların dışında bankacılık sektöründeki riskler çeşitli şekillerde ifade edilebilmektedir.
Bir görüşe göre bu riskler∗; kur, faiz veya emtia fiyatlarında oluşabilecek dalgalanmalarda
kaynaklanan riski piyasa riski olarak tanımlarken diğer risklerle ilgili olarak şunları
söylemiştir; “Kredi riski, kullandırdığımız kaynakların vaktinde dönmemesi sonucunda veya
istediğimiz koşullarda dönmemesi sonucunda oluşan risktir. Operasyonel risk ise bunların
dışında kalan her türlü risktir; deprem olması, bir çalışanın suiistimal eylemine girişmesi, bilgi
sistemlerinin çökmesi çok geniş yelpazeyi içerir. Dördüncü risk türü olan likidite riskinin
sınıflandırılmasına ilişkin farklı görüşler var. Bazıları piyasa riski başlığı altında
düşünüyorlar, bazı yerlerde de ayrı bir risk olarak ele alınıyor. Bizim gibi gelişmekte olan
piyasalar için likidite riskinin büyük önem taşıdığını düşünüyorum. Örneğin yabancı
bankaların Türkiye masası sorumlularının, bir dönem likidite riskini en önemli risk olarak
gördüklerini bilmekteyim. Piyasa riski altında düşünülen faiz riski ikiye ayrılıyor, birincisi,
alım satıma tabi portföyünüzün (trading portfolio) yarattığı risk, ikincisi günlük
yönetiminizde olmayan aktifinizin pasifinize mali uyuşmazlığından kaynaklanan faiz riski.
Buna yapısal risk denmektedir. Her ikisi de bankanın portföyüne göre değişmekle birlikte,
oldukça önem taşımaktadır.” demiştir.
Genel olarak kabul edilen, Türkiye açısından piyasa riskine bakıldığında, dönem
dönem baş aktörün değiştiğini, örneğin bankaların açık pozisyonu olduğu dönemde en çok
korkulan riskin kur riski olduğunu ifade eden bu görüş, Kasım 2000 krizinin faiz riskinden,
Şubat 2001 krizinin kur riskinden kaynaklandığını hatırlatmıştır. Şu anda Türk bankacılık
sisteminde açık pozisyon az olduğu için, kur riskinden ziyade, faiz oranı riskinin önemli bir
risk haline geldiğine dikkat çeken bu görüşe göre, kredi riskinin ise Türkiye’de hiçbir zaman
bazı gelişmekte olan ülkelerde olduğu kadar büyük olmadığını belirtmiştir. “Geçmiş yıllarda
∗
Garanti Bankası İç Denetim ve Risk Yönetimi Başkanı Dr. Cüneyt Sezgin
27
Türkiye’ye baktığımızda; kredi kayıp oranı çok yükselmiş gibi görünmüştü ama bu oranın
yükselmesinin sebebi belli bankalarda grup içi kredilerin artmasıydı.” yorumunu yapan Dr.
Sezgin, esasında reel sektör önemli düzeyde kendini fonladığı ya da bankacılık sistemine
bütünüyle bağımlı olmadığı için, kredi riskinin hiçbir zaman dünyadaki kadar büyük bir risk
haline gelmediğini de savunmuştur (SEZGİN, 2004, s.4).
2.5.2.1. Bankacılık Sektöründe Kredi Riski
Kredi riski kredi müşterisinin kredi sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini kısmen
veya tamamen yerine getirmemesinden dolayı bankların cari ve gelecek dönemlerindeki
sermayeleri ile gelirlerinin olumsuz yönde etkilenmesine yol açabilecek zarar riskini ifade
etmektedir. Aşağıdaki tabloda kurumsal ve ticari kredilerin sektörel dağılımı görülmektedir.
Tablo 2.3. Kurumsal ve Ticari Kredilerin Sektörel Dağılımı
Haziran 07 (%)
Nakdi Kredilerin Sektörel Dağılımı
Kısa Vadeli
Tarım
Sanayi
Madencilik
İmalat Sanayi
Elektrik-Gaz-Su
Hizmetler
Toplam
Top. Kur.ve Tic. Kred (Milyar YTL)
Kur. ve Tic. Kred./Toplam Kredi
Kaynak: (BDDK, 2007, s.63) 7,02
47,82
1,89
43,92
0,87
45,16
100,00
87,94
75,60
Orta-Uzun V.
4,14
32,27
1,37
27,52
1,98
63,59
100,00
82,75
61,86
Takibe Dön.
Oranı
Gayri Nakdi
Krediler
Toplam
5,60
41,06
1,61
36,78
1,35
53,34
100,00
170,69
65,77
2,99
5,23
1,63
5,57
0,17
2,53
3,64
6,93
73,39
0,78
44,55
2,58
38,76
2,43
54,67
100,00
90,58
64,71
Tablo 2.3’de görüldüğü gibi, kredilerin sektörel dağılımı incelendiğinde kısa ve uzun
vadeli nakdi kredilerin sektörel dağılımlarının farklı olduğu görülmektedir. Kısa vadeli
krediler içinde, sanayi sektörüne kullandırılan kısa vadeli kredilerin %47,82 ile ilk sırada
olduğu, bu kredileri %45,16 ile hizmetler sektörünün takip ettiği görülürken, orta ve uzun
vadeli kredilerde ise %63,59 ile hizmetler sektörünün en yüksek oranda kredi kullandığı,
sanayi sektörünün kredilerden %32,27’lik pay aldığı görülmektedir. Toplam kredilerde ise
hizmetler sektörü ilk sıradaki yerini korumuştur. Toplamda sanayi sektörüne sağlanan
kredilerin yaklaşık %89,58’lik bölümü ise imalat sanayine kullandırılmıştır .
Sektörel bazda takibe dönüşüm oranları incelendiğinde, Haziran 2007 döneminde
sanayi sektörüne kullandırılan kredilerin takibe dönüşüm oranı %5,23 olarak gerçekleştiği
28
görülmektedir. Sanayi sektörünün alt sektörlerinden imalat sanayi sektörüne kullandırılan
kredilerin TGA oranı %5,57 olarak gerçekleşmiştir. Ortalama takibe dönüşüm oranı Haziran
2007’de %3,64 olarak gerçekleşmiştir. Tarım sektörünün takibe dönüşüm oranı %2,99 ile
ortalamanın altında kalmıştır. Hizmetler sektörünün takibe dönüşüm oranı ortalamanın altında
bir değer almıştır. Toplam kurumsal ve ticari kredilerin hizmetler sektörüne kıyasla daha az
bir bölümünün tarım ve sanayi sektörlerine kullandırılmış olmasına rağmen, söz konusu
sektörlere ait takibe dönüşüm oranlarının hizmetler sektörünün takibe dönüşüm oranının
üzerinde yer alması dikkat çekicidir. Gayri nakdi kredilerde ise, toplam nakdi kredilerde de
olduğu gibi hizmetler sektörü en yüksek paya sahipken, sanayi sektörü ikinci sırada yer
almaktadır. Tablo 2.4’de ise risklilik düzeyleri çeşitli varyasyonlarla sınanmıştır.
Tablo 2.4. Kredi Riski Senaryo Analizleri Sonuçları
Senaryo
Nakdi Kredilerin %1’inin
Zarara Dönüşmesi
Aralık 2006
Zarar SYR SYR
(bin
(%)
Değişimi
YTL)
(puan)*
1.758 20,36
-0,59
Nakdi Kredilerin %5’inin 8.790 17,97
-2,97
Zarara Dönüşmesi
Gayri Nakdi Kredilerin
450 20,79
-0,15
%1’inin Zarara
Dönüşmesi
Gayri Nakdi Kredilerin
2.255 20,19
-0,75
%5’inin Zarara
Dönüşmesi
Kaynak: (BDDK, 2007, s. 64)
*Aralık 2006 dönemi ortalama SYR %20.94’tür.
**Mart 2007 dönemi ortalama SYR %22.2’dir.
***Haziran 2007 dönemi ortalama SYR %18.7’dir.
Zarar
(bin
YTL)
1.852
Mart 2007
SYR SYR
(%)
Değişimi
(puan)**
20,70
-0,58
Zarar
(bin
YTL)
1.990
Haziran 2007
SYR SYR
(%)
Değişimi
(puan)***
20,08
-0,58
9.259
18,36
-2,91
9.951
17,71
-2,94
465
21,13
-0,14
435
20,53
-0,13
2.323
20,55
-0,72
2.174
20,02
-0,63
Bu senaryolar çerçevesinde, nakdi ve gayri nakdi kredilerin %1 ve %5 zarara uğraması
halinde, sektör sermaye yeterlilik rasyosu ve zarar tutarları hesaplanmıştır. Senaryo analizleri
incelendiğinde; Aralık 2006, Mart 2007 ve Haziran 2007 dönemi sonuçlarının birbirine
oldukça yakın olduğu görülmektedir. Haziran 2007 itibarıyla nakdi kredilerin %1’inin zarara
dönüşmesi halinde SYR 0,58 puan azalırken %5 zarar halinde SYR azalışı 2,94 puana kadar
çıkmaktadır. Gayri nakdi kredilerin %1 ve % 5 zarara dönüşmesi halinde ise SYR sırasıyla
0,13 ve 0,63 puan düşmektedir.
29
2.5.2.2. Bankacılık Sektöründe Piyasa Riski
Piyasa riski, finansal piyasalardaki dalgalanma ve şoklardan kaynaklanan faiz, kur ve
hisse senedi fiyat değişmelerine bağlı olarak bankaların bilânço içi ve bilânço dışı hesaplarda
(forward, swap, opsiyon vb) tutmuş oldukları pozisyonlarda ortaya çıkan zarar etme ihtimali
olarak tanımlanmaktadır. Bu risk, özellikle yüksek değişkenlik gözlemlenen finansal piyasalar
için daha fazla öneme sahiptir. Piyasa riski içerisinde incelenen faiz oranı riski sadece ticari
portföyü kapsamakta iken, ileride değinilecek olan yapısal faiz oranı riski, tüm bilânço içi ve
bilânço dışı pozisyonları kapsamaktadır. Tablo 2.5’de sektörde yer alan bankaların menkul
kıymet türlerinin kısa ve uzun dönem açısından analizi yer almıştır.
Tablo 2.5. Piyasa Faiz Oranı Riski Açısından Risk Faktörlerine Duyarlılığın
İncelenmesi
Mevduat Bankası
Mar.07 Haz.07
100
100
Uzun Pozisyonlar
45
Menkul Değerler
42
Portföyü (MDP)
11
Repo
11
38
Türev İşlemler
41
6
Diğer
6
100
100
Kısa Pozisyonlar
22
Repo
22
68
Türev İşlemler
69
10
Diğer
9
Kaynak: (BDDK, 2007, s.68)
Kalk. Yat. Bankası
Katılım Bankası
Toplam
Mar.07
Haz.07
Mar.07
Haz.07
Mar.07
Haz.07
100
14
100
10
100
0
100
1
100
45
100
41
1
77
8
100
1
84
15
1
71
18
100
1
81
18
0
100
0
100
0
100
0
0
99
0
100
0
100
0
11
39
6
100
21
69
10
10
42
7
100
21
70
9
Tablo 2.5’de yer alan veriler incelendiğinde Mart-Haziran döneminde sektör
genelinde, uzun ve kısa pozisyonları oluşturan kalemlerin dağılımının önemli değişiklikler
göstermediği görülmektedir. Uzun pozisyonlar içerisinde Menkul Değerler Portföyü’nün payı
3 puan azalırken, reponun payı değişmemiş, türev işlemlerin payı 3 puan artmıştır. Bu durum,
temel olarak mevduat ile kalkınma ve yatırım bankalarında etkisini göstermiştir. Kısa
pozisyonlar içerisinde ise reponun payı değişmezken türev işlemlerin payı 1 puan artmıştır.
Kısa pozisyonlar içerisindeki kalemlerdeki değişimde mevduat bankaları etkili olmuştur.
Haziran 2007 itibarıyla, daha önceki dönemlerde olduğu gibi bankalar için bir alacak
hakkını temsil eden uzun pozisyonlar, bir yükümlülük niteliğinde olan kısa pozisyonlardan
yüksek seviyelerde gerçekleşmiştir. Bu durum, faiz oranı genel piyasa riskine tabi pozisyonlar
açısından bankacılık sisteminin olası faiz artışlarından olumsuz etkilenmesine neden
olabilecektir. Net uzun pozisyondaki bu artış, sektörün faiz oranlarındaki ani olumsuz
değişime duyarlı olmasına neden olmuştur.
30
2.5.2.3. Bankacılık Sektöründe Kur Riski
Bankalar, döviz kurlarında meydana gelebilecek değişiklikler nedeniyle maruz
kalabilecekleri zarar olasılığını ifade eden kur riski için tüm döviz varlıkları ve
yükümlülükleri, vadeli döviz işlemleri, swaplar gibi kur riski içeren türev sözleşmeleri
üzerinden hesaplayacakları miktarda sermaye bulundurmaları gerekmektedir. Bu çerçevede
kur riski için riske maruz pozisyon tutarı bilânço içi ve dışı YP açık pozisyonlardır. Aşağıda
tabloda yabancı para pozisyonların para cinsleri bazında dağılımı görülmektedir.
Tablo 2.6. Yabancı Para Pozisyonların Para Cinsleri Bazında Dağılımı
Uzun Pozisyonlar
Kısa Pozisyonlar
Net pozisyon
Bilanço içi
pozisyon
Bilanço dışı
Vadeli
işlemler
Gayri nakdi
krediler
Toplam uzun
pozisyon
Bilanço içi
pozisyon
Bilanço dışı
Vadeli
işlemler
Gayri nakdi
krediler
Toplam kısa
pozisyon
Döviz
Kodu
USD
Mar
07
41,4
Haz
07
41,2
Mar
07
9,8
Haz
07
10,7
Mar
07
13,4
Haz
07
13,0
Mar
07
65,3
Haz
07
65,4
Mar
07
45,2
Haz
07
45,0
Mar
07
5,3
Haz
07
6,1
Mar
07
13,9
Haz
07
13,4
Mar
07
65,2
Haz
07
65,2
(Toplam Net
Pozisyona
göre
Dağılım)
Mar
Haz
07
07
-58,4
-51,3
EUR
23,9
23,4
2,3
2,2
5,5
5,9
31,7
31,5
22,3
22,2
3,5
3,3
5,9
6,3
31,8
31,8
-40,7
Diğer
1,1
1,2
1,1
1,2
0,7
0,7
3,0
3,1
1,5
1,5
0,7
0,8
0,8
0,7
3,0
3,0
-0,9
4,2
Toplam
66,4
65,8
13,2
14,1
19,7
19,5
100,0
100,0
69,1
68,7
9,4
10,2
20,6
20,3
100,0
100,0
100,0
100,0
Kaynak: (BDDK, 2007, s.77)
Tablo 2.6’da, sektörün yabancı para pozisyonunun çeşitli döviz cinsleri itibariyle
dağılımı incelendiğinde, Haziran 2007 itibarıyla uzun ve kısa pozisyonların yaklaşık %
65’inin ABD Doları ve yaklaşık %31’inin Euro cinsinden oluştuğu, Mart 2007 – Haziran
2007 döneminde ABD Doları’nın ve Euro’nun paylarında göreli bir değişim olmadığı
görülmektedir. Bu durum, yoğunlaşmadan kaynaklanan riskleri etkilememekle birlikte, halen
maruz kalınan kur riski büyük ölçüde ABD Doları ve Euro kurlarında meydana gelebilecek
değişmeler ile açıklanabilmektedir.
Tablo 2.7. Kurlardaki Olası Değişimlerin Etkileri
Kurlardaki Değişim Oranı (%)
29.6.2007 tarihi itibariyla (milyon USD)
BİP/Özk.
(%)
-20
-10
1
5
25
50
Bilanço içi
Pozisyon
(BİP)
Özk.
YPNGP
/Özk.
(%)
-17,6
Yabancı para
Net genel
Pozisyonu
YPNGP
-609
Mevduat
Kalkınma
Katılım
-7.648
43.525
-74
6.092
-1,4
3,51
1,76
-0,18
-0,88
-4,39
-8,79
-1,2
-9
-0,1
0,24
0,12
-0,01
-0,06
-0,30
-0,61
-24
1.470
-1,6
2
0,1
0,33
0,16
-0,02
-0,08
-0,41
-0,82
Toplam
-7.746
51.087
-15,2
-616
-1,2
3,03
1,52
-0,15
-0,76
-3,79
-7,58
Kurlardaki Değişimin Sermayeye Etkisi (%)
Kaynak: (BDDK, 2007, s.79)
Tablo 2.7’de, döviz kurlarındaki değişimlerin sermaye üzerindeki etkileri, senaryolar
aracılığı ile değerlendirilmektedir.
Tablo 2.7’de görüldüğü gibi, Haziran 2007’de tüm senaryolarda olası kur
değişimlerinin sermayede neden olabileceği değişimler mutlak değer olarak, mevduat
31
-52,9
bankalarında Mart 2007 dönemine göre önemli ölçüde artarken, katılım ve kalkınma ve
yatırım bankalarında önemli ölçüde azalmıştır. Diğer taraftan, azalmaya rağmen bilânço içi
pozisyon tutarlarının özkaynaklarına oranı yüksek olan mevduat bankalarının kur artışlarına
en duyarlı grup olduğu görülmektedir.
2.5.2.4. Bankacılık Sektöründe Yapısal Faiz Oranı Riski
Yapısal faiz oranı riski, piyasa riski kapsamında dikkate alınan faiz oranı riskinden
farklı olarak, bankanın tüm aktif ve pasif kalemleri arasındaki yeniden fiyatlama sürelerindeki
uyumsuzluktan kaynaklanan bir risktir. Aktif ve pasif kalemleri arasında yeniden fiyatlama
sürelerinde uyumsuzluk bulunması durumunda, faiz oranlarında meydana gelen değişmeler
faiz gelir ve giderlerine eşanlı olarak yansımamakta, bu durum kâr veya zarara sebep
olmaktadır. Örneğin aktif kalemlerin yeniden fiyatlandırma süresi, pasif kalemlerin yeniden
fiyatlandırma süresinden daha uzun ise, faizlerin düşmesi durumunda kâr ortaya çıkarken,
faizlerin arttığı bir durumda ise zarar ortaya çıkmaktadır.
Tablo 2.8. Yeniden Fiyatlama Tarihine Göre Varlık-Yükümlülük Arasındaki Fark
Özkaynaklara
Oranla (%)
Mevduat
Kalkınma ve
Yatırım bank.
KYB
Sektör
Para
cinsi
TP
YP
TP
MART 07
HAZ.07
1Ay
1-3Ay
3-6Ay
6-12ay
12+Ay
1Ay
1-3Ay
3-6Ay
6-12Ay
12+Ay -130.3
-79.5
66.3
-11.5
-18.9
8.0
87.3
20.1
14.2
20.8
8.3
8.6
122.2
65.1
7.0
-134.6
-86.2
72.6
34.7
-26.3
12.2
19.7
32.7
8.5
27.5
12.8
11.7
142.0
61.0
7.6
YP
-8.3
4.0
1.5
3.5
3.3
7.6
-3.1
0.3
0.4
0.4
TP
YP
-105.6
-70.5
-9.1
-16.0
78.1
17.8
19.3
7.7
107.7
57.3
-108.5
-74.4
31.8
-23.4
18.3
28.6
25.5
11.2
125.1
53.4
Kaynak: (BDDK, 2007, s.81)
Tablo 2.8’de, yeniden fiyatlama tarihine göre varlık ve yükümlülükler arasındaki
farkın özkaynaklara oranlarının mevduat bankalarında 1 aya kadar vadelerde negatiftir.
Kalkınma ve yatırım bankalarında ise söz konusu oranın tüm vadelerde genellikle pozitif
olduğu dikkat çekmektedir. Sektör geneli değerlendirildiğinde, 3 aya kadar vadelerde TP ve
YP cinsi kalemlerde varlıklar ve yükümlülükler arasındaki farkın özkaynaklara oranının
arttığı görülmektedir. Haziran 2007 itibarıyla sektör genelinde 1 aya kadar vadelerde TP cinsi
varlık ve yükümlülükler arasındaki farkın özkaynaklara oranının YP cinsi varlık ve
yükümlülükler arasındaki farkın özkaynaklara oranına göre mutlak olarak daha yüksek
çıkması, bankaların kısa vadede TP faizlerdeki değişime YP faizlerdeki değişime göre daha
hassas olduklarının bir göstergesidir.
32
Yeniden fiyatlama tarihine göre YP cinsi varlık ve yükümlülükler arasındaki farkın
özkaynaklara oranında gözlemlenen artış, sektörün faiz değişimlerine karşı duyarlılığını ve
dolayısıyla yapısal faiz oranı riskini arttırıcı bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. 2.5.2.5. Bankacılık Sektöründe Likidite Riski
Likidite riski, bir bankanın nakit akışındaki dengesizlik sonucunda nakit çıkışlarını
tam olarak ve zamanında karşılayacak düzeyde ve nitelikte nakit mevcuduna veya nakit
girişine sahip bulunmaması olarak tanımlanabilir. Türk bankacılık sisteminin maruz kaldığı
likidite riskini 1 Kasım 2006 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren “Bankaların Likidite
Yeterliliğinin
Ölçülmesine
ve
Değerlendirilmesine
İlişkin
Yönetmelik”
(Likidite
Yönetmeliği) hükümleri çerçevesinde analiz edilmesi gerekmektedir. Aşağıdaki tabloda ikinci
vade dilimine ilişkin toplam likidite yeterlilik oranları görülmektedir.
Tablo 2.9. İkinci Vade Dilimine İlişkin Toplam Likidite Yeterlilik Oranları
(Milyon YTL)
Nakit Değerler ve T.C. Merkez Bankası
Gerçeğe Uygun Değer Farkı K/Z Yans. ve Satılmaya Hazır Menkul Değerler (Net)
Bankalar, Yurtdışı Merkez ve Şubeler
Alacaklar
Krediler
Vadeye Kadar Elde Tutulacak Menkul Değerler (Net)
Yatırım Amaçlı Değerler (Net)
Türev İşlemler
TOPLAM VARLIKLAR
Mevduat
TCMB, Bankalar, Yurtdışı Merkez ve Şubeler Hesapları
Diğer Krediler
Diğer Kaynaklar
Bilanço Dışı İşlemler
Türev İşlemler
TOPLAM YÜKÜMLÜLÜKLER
İkinci Vade Dilimine İlişkin Toplam Likidite Yeterlilik Oranı (%)
Haz.07
Mevduat
KYB
23.348,7
951,3
103.946,1 1.488,6
32.200,1
1.081,9
7.248,6
1.317,6
58.007,0
1.264,2
23.368,3
129,5
0,0
3,0
23.735,6
1.829,8
271.854,4 8.065,9
94.418,8
0,0
8.638,6
211,1
2.244,1
302,1
29.091,1
2.538,1
10.810,2
60,8
23.912,2
1.682,5
169.114,9 4.794,6
168,2
160,8
Katılım
615,8
19,2
869,1
239,2
3.088,3
3,3
46,0
325,9
5.206,8
3.600,1
0,0
68,4
272,9
262,8
328,6
4.532,8
114,9
Kaynak: (BDDK, 2007, s.83)
Likidite Yönetmeliğinde birinci vade dilimi (0-7 gün), ikinci vade dilimine (0-31 gün)
ilişkin olarak, bankaların yabancı para likidite yeterlilik oranlarının %80’den, toplam likidite
yeterlilik oranlarının ise %100’den az olamayacağı belirtilmiştir. Tablo 2.9’da görüldüğü gibi,
tüm banka grupları bazında ikinci vade dilimine ilişkin likidite yeterlilik oranlarının Haziran
2007 dönemi ve toplam itibariyle belirtilen alt sınırların hep üstünde gerçekleştiği
görülmektedir.
33
2.5.2.6. Bankacılık Sektöründe Operasyonel Risk
Operasyonel risk, banka içi kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve usulsüzlüklerin
gözden kaçmasından, banka yönetimi ve personeli tarafından zaman ve koşullara uygun
hareket edilememesinden, banka yönetimindeki hatalardan, bilgi teknolojisi sistemlerindeki
hata ve aksamalar ile deprem, yangın ve sel gibi felaketlerden veya terör saldırılarından
kaynaklanabilecek zarar olasılığı ifade edilmektedir (BDDK, 2007, s.135). Aşağıdaki tabloda
operasyonel riske esas tutar bileşenleri görülmektedir.
Tablo 2.10. Operasyonel Riske Esas Tutar Bileşenleri
Operasyonel Riske Esas Tutar Bileşenleri (Milyon YTL)
2006
Net Faiz Geliri
20.271,3
Net Faiz Dışı Gelir
-9.235,9
Karşılıklar
6.395,1
Faaliyet Giderleri (Destek Hizmeti Dahil)
13.881,3
SHMD ve VKET Satış Karı / Zararı
785,7
Olağanüstü Gelirler
2.334,9
Sigortadan Tazmin Edilen Tutarlar
1,8
Brüt Gelir
28.189,4
Sermaye Yükümlülüğü
4.228,4
Operasyonel Risk Sermaye Yük. Ortalaması
3.745,6
Operasyonel Riske Esas Tutar
46.820,1
Kaynak: (BDDK, 2007, s.136)
2005
18.058,0
-12.589,8
8.590,4
14.153,2
908,4
1.689,5
0,0
25.614,0
3.842,1
2004
17.206,2
-10.604,0
5.842,2
12.016,2
824,8
2.556,4
0,2
21.079,2
3.161,9
Operasyonel riske esas tutar ve bileşenleri Tablo 2.10’da yer almaktadır. Tablo 2.10
incelendiğinde; sektör genelinde net faiz gelirlerinde 2004’den bu yana istikrarlı bir artış
olduğu gözlemlenmektedir. Aynı zamanda brüt gelir 2004–2006 yılları arasında yaklaşık %35
artarak 28.189,1 milyon YTL olarak gerçekleşmiştir. Sermaye yükümlülüğü de brüt gelire
paralel olarak 2004–2006 arasında 3.161,9 milyon YTL’den 4.288,1 milyon YTL’ye
yükselmiştir. Aşağıdaki grafikte özkaynak ve riske esas tutarlar görülmektedir.
Kredi riski
Özkaynaklar
Piyasa riski
Operasyonel
risk
Grafik 2.1. Özkaynak ve Riske Esas Tutarlar
Kaynak: (BDDK, 2007, s.137)
34
Yönetmelik gereği operasyonel riske esas tutar ise yalnızca 2006 yılında hesaplanmış
olup 46.820,1 milyon YTL olarak belirlenmiştir. Grafik 2.1’de, 2007 Haziran ayı itibariyle
hesaplanmaya başlayan operasyonel riske esas tutarın 46.820 milyon YTL olarak belirlendiği
ve piyasa riskine esas tutarı geçerek kredi riskine esas tutardan sonra en yüksek sermaye
gerekliliği getiren risk türü olduğu görülmektedir.
2.5.2.7. Bankacılık Sektöründe Sermaye Yeterliliği
Mart 2007 döneminde % 22,2 olarak gerçekleşen Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR),
Haziran 2007 dönemi itibariyle % 18,7 olarak gerçekleşmiştir. Bankacılık sektörü toplam
özkaynakları, Haziran 2007 döneminde 3 milyar YTL artarak 67,6 milyar YTL olmuştur. Bu
durum Tablo 2.11’de gösterilmiştir.
Tablo 2.11. Özkaynak, Risk Ağırlıklı Varlıklar ve Sermaye Yeterlilik Rasyosu
Özkaynak (Milyar YTL)
Mar.07
Mevduat
55,6
Kalkınma ve
8,0
YB
Katılım
1,6
Toplam
65,2
Kaynak: (BDDK, 2007, s. 140)
Risk Ağırlıklı
Varlıklar (Milyar YTL)
Haz.07
57,6
8,0
Mar.07
273,9
9,5
Haz.07
337,0
11,7
2,0
67,6
10,0
293,3
12,7
361,4
SYR (%)
Mar.07
20,3
84,2
16,6
22,2
Haz.07
17,1
68,0
16,1
18,7
Buna karşın risk ağırlıklı varlıklar operasyonel riske esas tutarın 1 Haziran 2007
döneminden itibaren sermaye yeterliliği rasyosu hesaplamalarına dahil edilmesi neticesinde
361,4 milyar YTL’ye yükselmiştir.
2.5.3. Enflasyonun Etkisi
Enflasyon bankaların risk yapılarını etkilemektedir. Enflasyon oranında düşüş ile
birlikte faiz oranlarında ortaya çıkacak düşüşler bankaların likidite yöntemlerini
farklılaştırmaya zorlayacaktır. Bu zorlama bankaların verimliliğini etkilemektedir. Aynı
zamanda bankaların bilanço yapılarında değişime neden olacak ve sektörün taşıdığı risklerin
farklılaşmasına da kaynaklık edecektir. Şekil 2.1’de likidite yönetiminin bu süreçteki
etkileşimi anlatılmaktadır.
35
Şekil 2. 1. Enflasyon Açısından Likidite Yönetimi
Hazine borçlanma
planı
Hedef
enflasyon (π)
veya
Tahmin
Formülasyonu:
Önceden kestirilen
enflasyon( π)
Kamu kesimi
borçlanma gereksinimi
Merkez bankası
parasal hedefleri
Uluslararası sermaye
hareketleri
Banka sisteminin
Aktif/pasif yapısı:
Faiz (i)
Değişen
Vade
yapısı
Vergi
sistemi
-Mevduat
*TL
*Yabancı para
-Krediler
*TL
*Yabancı para
-Sermaye
Kaynak: (ÇOLAK vd., 2001, s. 45)
Hiç şüphesi düşük enflasyon ile istikrarlı büyüyen ekonomilerde bankacılık
sektörünün karşı karşıya kalacağı riskler azalacaktır. Ancak yüksek enflasyonda (yüksek faiz
oranından) düşük enflasyon oranına (düşük faiz oranına) geçiş sürecinde ciddi boyutta riskler
ortaya çıkacak ve bu riskleri taşıyamayan ve/veya düşük enflasyon oranına (düşük faiz
oranına) göre likidite yönetimini kuramayan bankalar sistem dışına çıkacaktır. Sektörün geçiş
sürecinde yaşayacağı riskler şu şekilde özetlenebilir;
9 Faiz riski
9 Döviz kuru riski
9 Likidite riski
9 Yasal düzenleme riskidir.
Faiz riski, yüksek faiz oranlarının olduğu ekonomilerde değil düşük faiz oranının
olduğu durumda da geçerlidir. Çünkü bankalar diğer sektörlerden farklı olarak aktif ve pasif
36
tarafıyla ürün yaratan tek sektördür. Bu ürünler için uygulanan fiyat tek bir başlık altında
ifade edilebilir. Bu da faizdir. Şekil 2.2’de nominal faiz-reel faiz ilişkisi gösterilmiştir.
Şekil 2.2. Nominal Faiz- Reel Faiz Oranı ve Beklentileri İçeren Fisher Denklemi
Banka sisteminin
kendine özgü
nitelikleri
İstikrar programı
*fiyat hedefleri (enflasyon
oranı, döviz kuru gibi)
*parasal göstergeler
Diğer faktörler
(Dışsal Şoklar)
*Siyasi
*Uluslararası piyasalardaki
gelişmeler
π.i
Fon yönetimi
Performans kriterleri
™ Net faiz marjı
™ Öz kaynak
kârlılığı
™ Risk primi
™ Kredi riski
™ Likidite riski
™ Faiz riski
™ Döviz kuru riski
Kaynak: (ÇOLAK vd., 2001, s. 44)
Sektörde ortaya çıkan faiz oranı bankanın mevduat ve kredi faiz oranı olarak işlev
görmektedir. İki faiz oranı arasındaki fark, mark-up (fiyat yükseltme) fiyatlamanın doğal bir
sonucudur. Oluşan faiz oranı, doğal faiz oranına yakın olması halinde yüksek enflasyon
ortamına göre ortaya çıkan risk priminin yok olduğunu ve uzun yıllardır referans faiz oranı
olarak kabul gören hazine bonosu faiz oranının bu işlevini iskonto penceresi faiz oranına
devrettiğinin de göstergesi olacaktır. Sektörde ortaya çıkacak faiz oranının ne olacağının
belirleyicisi artık büyük ölçüde cari enflasyon oranı ile beklenen enflasyon oranı olacaktır.
Nitekim 2000 yılı istikrar programının uygulanmaya başlanmasının ardından beklenen
enflasyon oranının cari enflasyon oranından düşük olması nominal faiz oranının düşmesine
dolayısıyla da reel faiz oranının da azalmasına neden olmuştur. Ortaya konulan kurgunun
özünde nominal faiz oranlarının reel faiz oranı düzeyini koruyacak kadar yükseleceğini ifade
eden Fisher denkleminde beklentileri de içerecek yeni bir denklik ifadesi yatmaktadır
(ÇOLAK, 2001, ss.41-44)*.
*
Fisher nominal faiz oranı (i), dönem başı- reel faiz oranı (r) ve tahmin edilen enflasyon oranı (π*) değişkenleri
arasındaki ilişkiyi şu şekilde kurmaktadır:
i=r+π*+(r)(π*)
37
Bankalar döviz kur riskinden korunmak (hedging) için swap ve döviz opsiyonu∗
türünden araçlara yönelmelerine karşın ülkemizde sektörün döviz kuru riskinin belirleyicisi,
hükümetin uyguladığı döviz kuru politikasıdır.
Dalgalı kur sisteminde döviz kurunu etkileyen faktörler şunlardır (UZUNOĞLU,
2003, s.15):
A. Ekonomik Faktörler,
™ Ekonomik koşullar (ödemeler dengesi, ekonomik büyüme, para arzı, enflasyon
oranı, işsizlik oranı, vergi tahsilatı)
™ Nisbi faiz oranları
™ Satın alma gücü paritesi
™ Sermaye arz ve talebi
B. Politik Faktörler,
C. İnsan Davranışları, olarak sıralanabilir.
2.5.4. Banka Sermaye Yeterliliği Standardı; Basel II’nin Etkisi
Ülkeler arasındaki finansal pazarların bütünleşmesi git gide artmaktadır ve 1988’in
Haziranın da kabul edilen Basel sermaye yeterliliği standardı, farklı ülkelerin bankalarının
uluslararası alanda rol almalarını sağlamıştır. Anlaşmanın amaçları aşağıdaki gibi ifade
edilmektedir;
1. Dünya Finansal piyasaların istikrarını artırmak amacıyla, sermaye rakamlarını, risk
değerlendirmelerini
ve
ülkeler
arası
sermaye
yeterlilik
standartlarının
belirlenmesini bir denetçi yoluyla koordine etmektir.
∗
Döviz opsiyonları, yabancı paraları, önceden belirlenmiş bir fiyat üzerinden gelecekteki bir tarihte satın alma
veya satma hakkıdır.
Swap, iki taraf arasında yapılan faiz veya anapara ödemelerinin, koşullarını önceden belirleyerek, değişimini
sağlayan bir sözleşme olarak tanımlanabilir. Yani iki tarafın belirli bir zaman dilimindeki ödemelerinin
değişimidir. Swap işlemindeki amaç, faiz oranları ile döviz kurlarında kaydedilen dalgalanmaların yarattığı riski
minimize etmektir.
38
2. Bankalar arasında sermaye yeterliliğinin bir bağlantı ile görmek, bankaların riske
maruz
kalan
yerlerini
dengelemek
ve
risksiz
faaliyetlerini
belirlemeyi
içermektedir.
Basel standardına göre bankalar risk alabileceğinden dolayı ellerinde en az %8
sermaye tutmaları gerektiğini belirlemiştir. Varlıklar ve bilanço dışı faaliyetler dört guruptur
ve her birinin kredi riskine etkileri derecelendirilmiştir. İlk kategoride sanayileşmiş OECD
ülkeleri yer almaktadır, ülkedeki menkul kıymetler ve rezervler çok az risk unsuru
taşımaktadırlar ve sıfır ile derecelendirilmiştir. İkinci kategoride yine OECD ülkelerinden
%20 risk ağırlığı olan bankaların bulunduğu ülkeler yer almaktadır. Üçüncü kategoride ise
risk ağırlığı %50’dir. Yerel bonoları ve mortgage kredileri içermektedir. Dördüncü kategoride
ise maksimum ağırlığı %100 riskli şirketlere ve müşterilere verilen fonları kapsamaktadır.
Bilanço dışı faaliyetlerine de, uygun risk ağırlığına dönüştürmek için atanan eşdeğer kredi
yüzdeleri benzer biçimde uygulanmıştır. 1996 yılında değişiklik olarak pazar riski sermaye
yeterliliği anlaşmasına eklenmiştir. Son zamanlarda anlaşmanın şartlarını tekrar gözden
geçirme ihtiyacını doğurmuştur. Çünkü bankaların karşılaştığı güncel riskleri hangi
derecelendirme ile sınıflandırması gerektiği ortaya çıkmıştır. 1999 yılında Basel anlaşmasının
4 madde de genişlemesi yolu seçilmiştir. Bu maddeler ;
1. Minimum sermaye yeterliliği bankaların risk kategorilerine ve kendilerine
ayırdıkları pay ile acenteleri tarafından kullandırılan ticari kredi oranlarına göre
belirlenmelidir.
2. Bankalar kendi kredi risk ayarlamalarını kendi modellerine göre belirlemelidirler
buna içsel değerlendirme de diyebiliriz.
3. Bankalar kendine özgü durumlar karşısında minimum sermaye yeterliliğini
belirledikten sonra denetçinin aradığı oranı da tutturmak durumundadır.
4. Bankalar sermaye yeterliliği ve risk pozisyonlarını şeffaflık gereği olarak açığa
çıkarmaları gerekmektedir.
Basel komitesinin, banka sermaye yeterliliği alanında ki çalışmaları son bulmamıştır.
Banka endüstrisi geliştikçe bankacılık kurumunun sermaye güvenliği ve sağlamlığı açısından
bankacılık sektörünün ayarlamaları da değişecektir (MISHKIN, 2001, ss.284-285).
39
Türkiye Basel I standardını 1988 yılında kabul etmiştir. Bankalar ise sermaye
yeterlilik oranlarını yıllar itibariyle %5’den %8’e kademeli olarak yükselterek Basel I
standardını uygulamaya koymuştur. En önemli bankacılık riski olarak görülen 1980’li yıllarda
kredi riski, Basel I standardının temelini oluşturmuştur. Ancak takip eden yıllarda finansal
piyasalardaki faiz oranları ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, çok sayıda Amerikan finansal
kuruluşunun iflasını gündeme getirmiştir. Bu eksikliği gidermek üzere, 1996 yılından itibaren
Amerika da SYR (Sermaye Yeterliliği Rasyosu)’nin paydasına faiz oranı ve döviz kurlarına
dayalı risklerin beraberce tanımlandığı piyasa riski için de geçerli sermaye miktarı ilave
edilmeye başlanmıştır. Türkiye’de de yüksek döviz kurları ve faiz oranları dalgalanmalarına
dayalı 2000 yılı krizi sonrası, BDDK bankacılık sermaye yeterliliği oranı hesaplanmasına
piyasa riskinin de dahil edilmesini 2001 yılı sonundan itibaren zorunlu hale getirmiştir. Türk
bankaları için halen geçerli olan ve piyasa riski dahil edilmiş SYR, aşağıda ifade edilmiştir.
SYR =
Özkaynak
= %8
KrediRiski( KR ) + PiyasaRiski ( PR)
(1)
Basel I ile tanımlanan bankaların maruz kaldığı kredi riski ve piyasa riskini ölçmede
kullanılan mevcut yöntemlerin; bankacılık risklerini gerçekçi bir şekilde ölçmede yetersiz
kalması, finansal piyasalardaki fiyat dalgalanmalarını yeterince dikkate almaması, bankaların
portföy oluşturma davranışlarındaki farklılıkları gözetmemesi gibi nedenlerle, söz konusu
standardın yeniden ele alınarak kapsamının genişletilmesi ve daha hassas risk ölçüm ve
yönetim metodlarına yer verebilecek şekilde yapılanması giderek bir zorunluluk haline
gelmiştir. Bu nedenle Basel II standardı hazırlanmış ve 26 Haziran 2004 tarihinde
hesaplanması gereken SYR aşağıda verilmiştir.
SYR =
Özkaynak
= %8
KrediRiski( KR ) + PiyasaRiski ( PR) + OperasyonelRisk (OP)
(2)
Basel II ile bankaların ekonomik sermayesi yeniden tanımlanmıştır. Bankaların
ekonomik sermaye tutmasının esas amacı, tanımlanmış riskler karşılığı belirli yöntemlere
göre hesaplanmış bir miktarda sermaye bulundurması değil, öncelikle tanımlanan bu risklerin
doğru bir şekilde ölçülmesi ve bu ölçümlerin bankaların strateji belirlemesinde bir temel
oluşturmasıdır. Bu amaca yönelik olarak Basel II standardı, üç temel yapı taşı üzerine
40
oturtulmuştur; minimum sermaye gereksinimi, sermaye yeterliliği denetimi ve piyasa
disiplinidir.
Basel II ile daha önceden tanımlanmış bankacılık risk türlerine, bir de operasyonel risk
ilave edilmiştir. Ayrıca, daha önceleri her banka için aynı olan ve sadece standart yöntemlerle
ölçülen kredi ve piyasa risklerinin de farklı yöntemlerle ölçülebilmesine olanak tanımıştır.
Basel II’de diğer yapı taşları olan kamu denetimi ve piyasa disiplini ise, kamu otoritelerinin
proaktif ve etkin bir denetim yapmasını, bankaların riskli faaliyetleri ve risk yönetimi
konularında piyasaya detaylı bilgiler sunmalarını gerektirmektedir (TEKER, BOLGÜN ve
AKÇAY, 2007, www.e-sosder.com, s.45-46)
Bankaların risk anlayışındaki bozulma, mevduat garantisi sistemi altında olası bir iflas
durumunda bankanın yükümlülüklerinin yerine getirileceği düşüncesiyle plasmanları’nın
riskini belirlemede ve risk seçiminde daha az çaba sarfetmelerine neden olabilmektedir.
Asimetrik enformasyon olgusu ve mevduat garantisi sistemi ile risk belirleme ve seçiminde
oluşan bozuklukların ortadan kaldırılabilmesi ve sağlıklı bir mali sistem için bankacılık
sektörünün etkin denetimi önem kazanmaktadır∗. Etkin banka denetim ve gözetimin temel
ilkeleri Basel Kriterleri ile ortaya konmuştur (Core Principles for Effective Banking
Supervision, 1997). Buna göre, etkin banka denetim ve gözetimin önkoşulu denetimi yapan
∗
Bir görüşe göre, bu denetimi yapacak kurumada bazı eleştiriler olmuyor değil tabi, Kaan H.Aksel ise (PwC
Sermaye Piyasaları Finansal Risk Yönetimi Danışmanı “Bankalarımızı denetlemek ve onlara yapısal anlamda
düzenlemelerle yol göstermekle sorumlu BDDK bünyesinde risk yönetimi konusunda faaliyet gösteren değişik
birimler mevcut ise de yayınlanan tebliğleri dışardan değerlendirenler olarak, BDDK’ nın yeni düzenlemelerini
oldukça yerinde bulmakla beraber, bazı çekincelerimizi de dile getirmeden geçemeyiz. En önemli eksiklik olarak
gördüğümüz konu, bundan sonra yayınlanacak ve risk yönetimi konusu içinde ele alınan tebliğ ve
yönetmeliklerin hangi tarihlerde çıkarılacağına yönelik bir zaman tablosunun hiç açıklanmamış olmasıdır. Daha
önce yayınlanan ve piyasa riskleri konusunun diğer risk kategorilerine göre daha detaylı olarak ele alındığı
yönetmelik ve tebliğde, daha sonra gerekli düzenlemelerin yapılacağına dair bir ibare yer almaktadır. Bu
ibareden anlaşılacağı üzere, yeni tebliğlerin hangi konuları içereceği ve ne zaman yayınlanacağı konusuna
açıklık getirilmesi çok faydalı olacaktır. Eksikliğini hissettiğimiz bir başka konu ise BDDK’nın 2004-05
tarihlerinden itibaren efektif olarak uygulamaya geçirilecek olan yeni anlaşma’nın (Basel II) şartlarına, Türk
bankacılığının hangi tarihten itibaren uyacağını açıklamamış olmasıdır. BDDK’nın uyum aşamasına yönelik
çalışmalardan kamuoyunu haberdar etmesi, bankalarımızın yapacakları çalışmaları kolaylaştıracaktır. Burada
tekrar önemle vurgulamak istediğimiz husus; yeni anlaşma’nın zorunlu kıldığı alt yapının kurulması için en az
iki-üç senelik bir proje sürecinin gerekli olduğu ve uyum konusunda en son tarih açıklanmadığı müddetçe, bu
sürecin plânlanamadığını göstermektedir. Öte yandan, BDDK tarafından, BIS (Uluslararası Ödemeler
Bankası)’in önerdiği eski anlaşma (Basel I) çerçevesinde piyasa yapıcı veya aktif piyasa katılımcısı olarak
faaliyet gösteren bankalar için zorunlu olan piyasa riskinin riske maruz değer yöntemiyle belirlenmesi şartının,
Türk bankaları için aranmayacağı ifade edilmiştir. BDDK bu yöntemin piyasa şartlarının doğuracağı baskılarla
zaman içinde yayılacağını düşünüyor olabilir. Fakat Türk bankacılık piyasası rekabetçi ortamdan hayli uzaktır.
Dolayısıyla bankalarımızın hangi yoğunlukla bu yöntemlerle günlük piyasa risklerini ölçmek isteyecekleri veya
hangi piyasa zorunluluğu altında buna zorlanacakları açık değildir.” görüşünü savunmuştur.
Kaan H.AKSEL, Basel Komitesi Tarafından Yayınlanan “Yeni Sermaye Yeterliliği Çerçevesi” İstişare Raporu
Üzerine Gözlemler, Eylül-Ekim 2001, Active Dergisi, s. 2
41
kurum ya da kurumların açık hedeflere sahip olması, bağımsız, hesap verebilir ve şeffaf
olarak işlevlerini yerine getirmesi, yeterli gelir kaynağı ve etkin yaptırım gücüne sahip olması,
kurumlar arasında yetki karmaşasının bulunmaması, düzenleme ve denetimin uygun maliyetle
yerine getirilmesi ve oluşturulan düzenleme ve denetim sisteminin etkin olabilmesi için mali
sektör yapısını yansıtacak şekilde yapılanması Basel kriterlerinde yer almaktadır (BAKDUR,
2003, ss.93-94).
BIS (Uluslararası Ödemeler Bankası)’in; yönetim ve merkez bankaları rezervlerinin
yatırımlara dönüştürülmesi konusunda merkez bankalarına yardım etmek, bankacılık
faaliyetleri arasında yer almaktadır. Günümüzde 90’ın üzerinde merkez bankasının BIS’ te
hesabı bulunmaktadır. Genellikle hissedar merkez bankalarının rezervlerinin bir kısmını
bankaya tevdiatta bulunan BIS, altın veya döviz olarak mevduat kabul etmektedir. Mevduatın
% 99’u merkez bankalarından gelmekle beraber, ticari bankalar, kamu kuruluşları ve
uluslararası kuruluşlar tarafından getirilen altın ve döviz de aynı şekilde banka tarafından
mevduat olarak kabul edilmektedir. Toplanan mevduat ve BIS’ in kendi özkaynakları kısa
vadeli yatırımlarda kullanılıp, hazine bonoları alınıyor ve merkez bankalarına kredi
verilmektedir. Uluslararası piyasalar fon plase etmenin yanı sıra, BIS’ in bazen merkez
bankalarına likit kaynak sağladığı da görülmektedir.
BIS, 1963 Haziran ayından bu yana fazla likidite sorununu çözümleyebilmek için,
ilgili ülkelerin merkez bankları ile anlaşarak, bunların belli başlı ticari bankalarına kısa vadeli
bonolar satmıştır. Merkez bankalarının BIS’ teki mevduatlarına piyasada, o gün geçerli olan
şartlarda faiz verilmektedir. Altın ve döviz işlemlerinde spekülatif davranışlardan kaçındığı
için merkez bankaları ve piyasayla, döviz ve altın üzerinden işlemler yapan BIS, vadesiz
mevduat olarak kabul ettiği altınları hiçbir şekilde kullanamayıp, vadeli mevduatın ise bir
kısmını kredi olarak açmaktadır. BIS, diğer kısmını da altın ticaretinde kullanmaktadır. Döviz
olarak bulunan mevduatı ise merkez bankalarının talebi halinde kredi olarak verip, arta kalan
kısmını piyasa plasmanların da kullanmaktadır. BIS’ in hükümetlere kredi verme veya onlar
adına cari hesap açmak gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu doğrultuda uzun vadeli kredi
vermeyip, sadece kısa vadeli ek finansman imkânlarının yaratılmasıyla ilgilenen BIS, 1982
yılında bazı Latin Amerika ülkelerinin borç krizine girmeleri sebebiyle, söz konusu ülkelerin
merkez bankalarına oldukça önemli sayılabilecek miktarda kısa vadeli krediler vermiştir.
Arjantin, Brezilya ve Meksika’nın faydalandığı bu kredinin miktarı 3 milyar dolar düzeyinde
42
gerçekleşmiştir (BAYKAL, 2005, s.3). Aşağıda şekilde uluslararası kredi derecelendirme
kuruluşlarının değerlendirmeleri, risk değerlendirmelerinin içsel yöntemleri görülmektedir.
Şekil 2.3. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Değerlendirmeleri, Risk
Değerlendirmelerinin İçsel Yöntemleri
Borçlular,
Rating kuruluşları
düzenleyecileri
Risk
sermaye
Operasyonel risk
İş riski
Olay riski
-İş hacminde
değişme
-Marj ve
maliyetlerde
değişme
-Dolandırıcılık
-İstem dışı
hatalar
-Yasal risk
-İnsana bağlı
şoklar
Risk
=
Volatilite*
Risk
getiri
Yatırım riski
Kredi riski
-Krediler
-Türev
karşılıklar
-Sigorta
Karşılıkları
hesabı
Piyasa riski
Hisse sahipleri,
Hisse senedi
analizi
Sigorta riski
Mal ve kaza
Riski
Yaşam
Riskleri
-Hisse senedi
-Bono
-Döviz kuru
-G.menkul
-Likidite riski
Kaynak: (PARASIZ, 2004, s. 3)
* Son 12 ay içinde günlük fiyat hareketlerine dayalı olarak bir hisse senedi fiyatının inişi ve çıkışı
eğiliminin ölçümü.
Basel II ile yapılmak istenen bütün riskleri içeren gerçek bir düzenlemenin ortaya
konulmasıdır. Bu düzenleme çalışmalarının üç koşulu ise (PARASIZ, 2004, ss.1-3); (Pillar)
minimum özkaynak, güçlendirilmiş ihtiyatlı bir denetim süreci ve piyasa disiplininin
sağlanmasıdır. Böylece ihtiyatlı denetim sürecinin güçlendirilmesi gündeme gelmektedir.
Burada söz konusu olan özkaynakların iyileştirilmesi ve kredi kurumlarının içsel risk
değerlendirme süreçlerinin denetimidir. Nihayet finansal iletişim ve enformasyonunun
iyileştirilmesi gündeme gelmektedir. Böylece birçok piyasada, disiplinin iletişim ve
enformasyonun iyileştirilmesine yönelik olarak kullanılması gündeme gelmektedir.
O halde Basel II, atılmış önemli bir adımdır. Çünkü teorik olarak sağlamdır, banka
riskleri konusunda en iyi uygulamaları temel almakta ve nicel, nitel ve piyasa disiplini gibi üç
önemli ayağa dayanmaktadır. Minimum sermaye ayağı (Pillar): minimum kabul edilebilir
sermaye konulmasını, kredi risklerinin derecelendirmelere bağlanmasını, operasyonel riskin
43
şeffaf
olarak
irdelenmesini,
piyasa
riski
çerçevesinde
sermayenin
tanımlanmasını
içermektedir.
İkinci ayak ise sermaye yeterliliğinin denetime açılmasıdır. Şöyle ki;
¾ Bankaların borçlarını ödeyebilirliği ve risk profili değerlendirmesi gerekmektedir.
¾ Hesaplamalar ve sermaye stratejileri denetime açılması gerekmektedir.
¾ Bankaların fazladan bir minimum sermaye düzeyini tutturması gerekmektedir.
¾ Eğer sermaye düzeylerinde bozulma olursa düzenleyicilerin ilk aşamalarda müdahale
etmesi gerekmektedir.
Üçüncü ayak, piyasa disiplinine uyulması: sermaye yapısında, risk ölçüm ve yönetim
uygulamalarının ve risk profili’nin açıklanmasında ve sermaye yeterliliğinde iyileşme
sağlanması gerekmektedir.
Birinci ayağı oluşturan minimum öz kaynak, bizzat bir rasyodur. Kredi riskleri ile
ilgili minimum özkaynak gerekliliğinin değerlendirilmesiyle ilgili yöntemlerin yeniden
tanımlanmasına çalışılmaktadır. Riskleri ağırlıklandırmada, borçlunun hukuksal doğası
yerine, kalitesi ön plana çıkarılmıştır.
Basel II sermaye standardı, bankacılık risklerinin üç ana gurup altında toplanarak
ölçülmesini ve bu riskleri karşılayacak kadar ekonomik sermaye tutulmasını öngörmektedir.
Bu standartta tanımlanan bankacılık riskleri; kredi riski, piyasa riski ve operasyonel risk
olarak üç başlık altında toplanmaktadır.
Kredi riski, bankaya karşı olan yükümlülüklerin zamanında yerine getirilmemesi
nedeniyle doğabilecek zararlar olarak tanımlanabilir. Bu risk miktarının ölçümü için iki farklı
yöntem önerilmektedir; standart yöntem ve içsel derecelendirme yöntemi. Standart yöntem,
Basel I uzlaşısında tanımlanan risk gruplamasının aslında biraz daha detaylandırılmış hali gibi
görülebilir. Bu yöntem, banka ile kredi ilişkisinde bulunan her bir tarafın, bir dışsal risk
derecelendirme kuruluşundan kalite notu almasına ve bu kalite notuna denk düşen bir risk
ağırlığı ile değerlendirilmesi esasına dayanmaktadır. İçsel derecelendirme yöntemi ise, kalite
notunun dışsal risk derecelendirme kuruluşu yerine, bankanın kendi içsel sistemleri tarafından
üretilmesine dayanır. Bu modelin uygulanması, temel ve ileri düzey olmak üzere iki farklı
şekilde yapılabilir. İçsel modelin uygulanabilmesi için; temerrüte düşme olasılığı (PD),
44
temerrüt anındaki kullanım miktarı (EAD), temerrüt halinde tahsilat oranı (LGD) ve vade (M)
parametrelerinin belirlenmesi gerekir. Temel düzeyde, PD parametresi ilgili banka tarafından
ölçülürken; M, LGD ve EAD parametreleri denetleyici kamu otoriteleri tarafından sabit bir
girdi olarak sağlanır. İleri düzeyde ise, tüm parametreler ilgili banka tarafından üretilerek
modele katılmaktadır.
Piyasa riski, finansal piyasaların normal hareketleri nedeniyle faiz oranları ve döviz
kurlarında meydana gelen değişimler sonucunda, bir bankanın zarar etme veya sermaye
kaybetme riski olarak tanımlanabilir. Piyasa riskinin ölçülerek, sermaye yeterliliği oranına
dahil edilmesini BDDK, 2001 yılı sonundan itibaren tüm bankalar için zorunlu hale
getirmiştir. BDDK, piyasa riskinin hesaplanması için standart yöntemi zorunlu tutarken, riske
daha hassas, gelişmiş ve risk yönetimi açısından daha esnek olan diğer risk ölçüm
modellerinin kullanımını da teşvik etmektedir. Standart yöntem, bir bankanın piyasa riskini
oluşturan hesap kalemlerindeki uzun ve kısa pozisyonların kalan vadelerine göre
sınıflandırarak, uzun ve kısa pozisyonların netleştirilmesinden sonra, ilgili risk ağırlıkları ile
çarpılmasıyla hesaplanan risk miktarını ifade eder. Piyasa riski ölçmede kullanabilecek diğer
yöntemler ise; parametrik VAR (PVAR), tarihi simülasyon (TS) ve Monte Carlo (MC)
simülasyonu olarak sınıflanabilir. PVAR yöntemi, piyasa riskine maruz kabul edilen
portföylerin opsiyon içermediğini, portföyü oluşturan varlık getirilerinin normal dağıldığını
ve varlık getirileri arasındaki ilişkilerin lineer olduğunu varsayarak, piyasa riskine maruz
değeri hesaplar. TS yöntemi, varlık getiri dağılımları ve getiriler arasındaki ilişkiler hakkında
herhangi bir varsayımda bulunmadan, bugün elde tutulan piyasa riskine maruz belirli bir
portföy’ün geçmişte herhangi bir gündeki piyasa hareketleri nedeniyle uğrayabileceği
kayıpları hesaplar. MC yöntemi ise, elde tutulan portföy içindeki varlıkların geçmiş getiri
dağılımlarını esas alarak, gelecekte beklenen getirilerini simüle edip, portföyün maruz
kalabileceği zarar miktarını hesaplamaktadır.
Türkiye açısından piyasa riskine bakıldığında, dönem başı aktörün değiştiğini, örneğin
bankaların açık pozisyonu olduğu dönemde en çok korkulan riskin kur riski olduğunu ifade
eden Garanti bankası iç denetim ve risk yönetimi başkanı Dr. Sezgin, Kasım 2000 krizinin
faiz riskinden, Şubat 2001 krizinin kur riskinden kaynaklandığını hatırlattı. Şu anda Türk
bankacılık sisteminde açık pozisyon olduğu için, kur riskinden ziyade, faiz oranı riskinin
önemli bir risk haline geldiğine dikkat çeken Sezgin, kredi riskinin ise Türkiye’de hiçbir
zaman gelişmekte olan ülkelerde olduğu kadar büyük olmadığını belirtti. “geçmiş
45
yükselmenin sebebi belli bankalarda grup içi kredilerin artmasıydı” yorumunu yapan Dr.
Sezgin, esasında reel sektör önemli düzeyde kendini fonladığı ya da bankacılık sistemine
bütünüyle bağımlı olmadığı için, kredi riskinin hiçbir zaman dünyadaki kadar büyük bir risk
haline gelmediğini de sözlerine eklemiştir. “Dünya piyasaları her geçen gün daha fazla
entegre olmaktadır. Gelişmiş piyasalardan gelişmekte olan piyasalara fon akışı devam ediyor
ve zaten de etmek zorunda. Çünkü gelişmiş ülkelerde refah arttığı için çok büyük bir fon
oluşmaya başladı. Japonya sıfır faiz veriyor, Avrupa’daki faizler 2.5, Amerika’da ise
seçimlerden sonra artma olasılığı olmakla birlikte 1’e düştü. Bu faiz oranlarıyla refah
düzeyinin yükseltilmesi mümkün olmadığından, gelişmiş piyasalardan gelişmekte olan
piyasalara fon akışı olmaktadır. Fakat artık kimse parasını ateşe atmak istemiyor. Bundan
sonra yatırımcılar gelişmekte olan piyasalar arasında riskini daha iyi yönetenlere yatırım
yapmaktadırlar. Bu noktada şuna dikkat etmek lâzım; dünyada siyah ve beyaz yoktur.
Türkiye’ye yine gelecek olan, çok risk, çok getiri peşinde koşan daha maceracı yatırımcılar
çıkacaktır. Ama eğer biz bu kurallara uymazsak, yatırımcılar kendilerini daha güveni
hissedecekleri yerlere doğru kayarlar. Örneğin Rusya piyasasına giderler. O yüzden
gelişmekte olan piyasalar arasında, gelişmiş piyasalardan fon alabilmek için ciddi bir rekabet
yaşanmaktadır.” görüşünü savunmuştur (SEZGİN, 2004, ss.4-7).
Bu noktaya eleştiri getirecek olursak, Türkiye’ye gelen fonların ne derece verimli
kullanılabildiği ve Dünya piyasaları bu faizi vermezken, biz verirsek yabancıların paralarını
ödemekte zorluk çekermiyiz? Sorusu ilk akla gelen sorular arasındadır. Türkiye’ye dışarıdan
parayı sadece fon çekmek amacıyla çekersek bunu yatırıma dönüştürmeden ve bir politika ile
yönlendirmeden ne kadar faydalı olacağı tartışma konusudur.
Operasyonel risk, bir bankanın işlemeyen yada uygun olmayan iç süreçler, insanlar ve
sistemler yada dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riski olarak
tanımlanabilir. Operayonel risk ölçümü için üç farklı yöntem önerilmektedir; temel gösterge
yaklaşımı, standart yaklaşım ve gelişmiş ölçüm yaklaşımı. Temel gösterge yaklaşımı, en basit
ve uygulaması en kolay yöntem olmasına rağmen, risk yönetimi sistemleri hakkında bankalar
arası herhangi bir ayırım gözetmediğinden, gelişmiş bankalar bu yöntemi kullanmama
eğilimindedir. Bu yönteme göre, operasyonel risk için ayrılması gereken sermaye miktarı
bankanın son üç yıllık brüt gelirleri ortalamasının %15’i kadardır. Burada tanımlanan brüt
gelir, bankanın faiz gelirleri ve giderleri farkı ile faiz dışı gelirleri ve giderleri farkının farkına
eşittir. Ancak brüt gelir hesaplanırken; provizyonlar, olağanüstü gelir/giderler ve menkul
46
kıymet satışından doğan kâr/zarar dahil edilmez. Standart yöntemde; bankanın toplam brüt
gelirleri sekiz farklı faaliyet koluna ayrıştırılır ve her faaliyet kolu %12-8 arasında değişen
risk ağırlıkları ile çarpılarak toplanmaktadır. Gelişmiş ölçüm yaklaşımdan ise, ayrıştırılmış
her bir farklı faaliyet alanı için yedi farklı risk alanı belirlenir ve her bir farklı faaliyet alanının
her bir farklı risk alanı, bankanın kendi geçmiş gözlemlerine dayalı ve önceden belirlenmiş bir
risk
ağırlığı
ile çarpılıp toplanarak, operasyonel risk
için sermaye gereksinimi
hesaplanmaktadır (TEKER, BOLGÜN ve AKÇAY, 2007, ss.46-47).
Yeni Basel anlaşması çerçevesinde üç operasyonel risk ölçüm yöntemi önerilmektedir:
temel göstergeler, standart ve içsel ölçüm yöntemleri. Temel göstergeler yöntemi, bankanın
tüm aktiviteleri için yalnız bir tane değişkeni gösterge olarak kabul eder. Standart yöntem ise
birden fazla değişkeni gösterge olarak kullanır ve farklı iş birimlerinde ortaya çıkabilecek
operasyonel risklerle ilgili risk faktörleri böylece tanımlanmaya çalışılır. Çok tartışılan içsel
ölçme yöntemi, bankaların operasyonel riskler karşılığında ayırmaları istenen sermaye
miktarının hesaplanmasında, bankanın operasyonel riskler karşılığında ayırmaları istenen
sermaye miktarının hesaplanmasında, bankanın kendi oluşturduğu gerçek kayıp verilerinden
oluşan veri bankasını kullanmayı önermektedir.
Bugüne kadar yapılmış çalışmalar ve araştırmalar çerçevesinde, bankacılık denetleme
komitesi ortalama olarak yeni önerilen kurallar çerçevesinde operasyonel risklerden dolayı
oluşan kayıplar karşılığında bulundurulması gereken sermaye miktarını, tüm sermayenin
yaklaşık olarak yüzde 20’si olarak tanımlamaktadır. Bundan sonraki aylarda yeterli
“Gerçekleşmiş Kayıp” veri tabanını oluşturarak, operasyonel risklerden dolayı oluşan
sermaye yükümlülüğünü doğru ve sofistike yaklaşımlarla hesaplamak gerekmektedir
(AKSEL, 2000, s.3).
Operasyonel risk, yetersiz veya başarısız şirket içi iş akımları, çalışanları ya da
sistemleri nedeniyle şirket dışında meydana gelen olayların oluşturduğu bir risktir. Burada
dikkat edilmesi gereken husus, şirketlerin kendi iç yapılarından kaynaklanan problemlerin
dışarıda gerçekleşen olaylara istenilen şekilde cevap verememesinin yarattığı risklerdir.
Operasyonel risk’in ;
¾ Tamamını yakalamak veya tespit etmek imkânsızdır.
¾ Kapsamında sadece ölçülebilen riskler bulunmaktadır.
47
¾ İçeriğinde kredi veya piyasa riski ile ilişkilendirilemeyen riskler yer
almaktadır.
Operasyonel risk kavramına ve bu riskin işletmeler üzerindeki etkisinin artmasına
sebep olan temel etkenler ise şöyle sıralanabilir;
™ Artan otomasyon (e-finans, şirket dışından hizmet alma),
™ Hizmetlerin daha spesifik ve global bir hal alması,
™ Yeni finansal ürünlerin daha karmaşık bir yapıya bürünmeleri, gelmektedir
(PEZIER, 2002, s.1).
2.5.4.1. Basel II Uygulamalarında Yaşanan Zorluklar
Basel II’ye uyumda kurumların yerine getirmesi gereken kıstasları; veri yönetimi, risk
analizi, uyum ve süreçlerin kontrolü olarak üç başlık altında toplayabiliriz. Veri yönetimi’nde;
muhasebeyle ilgili verilerin, ikincil verilerin ve müşteri seviyesindeki verilerin konsolide
edilmesi gerekmektedir. Bunlarla birlikte parasal verilerin defter-i kebirde toplanması ve
operasyonel risklerin bulunup birleştirilmesi gerekmektedir. Veri yönetimi, uygulanması
gereken kurallar bütünü içerisinde belki de en önemlisidir. Nitekim KRC adında bir araştırma
şirketinin yaptığı bir ankette, Basel II’nin en zorlayıcı öğesinin veri yönetimi olarak
düşünüldüğü ortaya çıkmıştır.
Risk analizi alanında; değişik risk kategorileri için risk yönetim fonksiyonlarının
konsolide edilmesi, risk ağırlıkları ve sermaye yükümlülükleri hesaplamalarının etkin ve
çizelgeye konulur bir niteliğe kavuşturulması ve bütünsel risk profilinin elde edilmesi için
tüm risk senaryolarının yeterli bir oranda değerlendirilmesi önem arz eden hususlar arasında
yer almaktadır.
Uyum ve süreçlerin kontrolü alanında ise dokümantasyon ve veri görüntülemesi
konuları ağırlık kazanmaktadır. Bu bağlamda, risk yönetimi politikalarının ve prosedürlerinin
dokümantasyonu ve sürdürülebilirliğinin muhafazası, hesapların denetlenebilirliğinin ve
şeffaflığının korunması, nitel risklerin azaltılması amacıyla içsel kontrol mekanizmalarının
kurulması ve takip edilmesi ve risk süreçleriyle ilgili iş akış yönetiminin yürütülmesi büyük
önem taşımaktadır. Bunlarla birlikte daha gelişmiş tekniklere geçiş yapılırken, belge
gereksinimlerini de karşılamak gerekmektedir (HANLEY, 2004, s.3)
48
Koşullar eşit olduğu takdirde, bir bankanın Basel II’ye geçtiği zaman kaynaklarını
yeniden sınıflaması ve durumunu tekrar gözden geçirmesi gerektiğini vurgulayan Garanti
bankası iç denetim ve risk yönetimi başkanı Dr. Sezgin, ise: “Bugünkü uygulamada, kredi
riski açısından TL ve yabancı para tüm menkul kıymetlerin risk ağırlığı, Türkiye Cumhuriyeti
hazinesinin ihraç ettiği kâğıtlarda yüzde sıfırdır. Bunların oranları düşüyor ve düşmeye devam
edecek olsa da, bankaların bilançosunda hâlâ çok önemli kalemler olarak yer alıyorlar.
Halbuki Basel II’nin düzenlemesinde bir ülke eğer kendi para cinsi dışında bir kâğıt ihraç
ediyorsa ve siz banka olarak bunu alıyorsanız, bunun risk ağırlığı artık sıfır değil, ülkenin
kredi notuna bağlıdır. Türkiye’nin kredi notu yatırım derecesinin altında bir nota sahip olduğu
için, artık Türkiye Cumhuriyeti devletinin ihraç ettiği kâğıtları portföyümüze aldığımızda,
bunları yüzde 100 risk ağırlığı içinde değerlendirmemiz ve buna göre sermaye ayırmamız
gerekmektedir” görüşünü savunmuştur∗.
Tamer Saka’nın ele aldığı konulardan biri de şeffaflıktı. Firmaların daha şeffaf
olmaları gerektiğine dikkat çeken Saka, bütün iyileştirme çalışmaları ve artacak banka
maliyetlerinin, reel sektör kurumlarını daha maliyetli krediler almak durumunda bırakacağı
uyarısında bulunmuştur.
“Gerek finans kurumları, gerek reel sektör ve gerek düzenleyici kurumlar açısından
Basel II’nin kim için, hangi amaçla, neden ortaya çıktığını bilmemiz ve bu amaç
doğrultusunda
Basel
II’yi
Türkiye’deki
kurumlara
zarar
vermeden
nasıl
adapte
edebileceğimizi çok dikkatli bir şekilde düşünmemiz ve tahlil etmemiz gerekiyor” diyen Saka,
daha önceki çalışmalarda reel sektör firmalarının etkisinin kısıtlı olmasından duyduğu
üzüntüyü ifade etti. Basel II ile ilgili düzenlemelerin ve denetim çalışmalarının bir an önce
yapılması gerektiğine işaret eden Saka, son olarak teknik yeterlilik açısından da tüm tarafların
gerekli girişimlerde bulunmasının şart olduğunu ifade etmiştir (ŞAHİN vd., 2004, s.23).
∗
Sabancı holding risk yönetim direktörü Tamer Saka 2004’de yapılan Basel II zirvesinde yaptığı konuşmada,
Basel II ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken konu sayısının arttığının ve düzenli veri akışının son derece
önemli bir hal aldığını altını çizerek “Reel sektör, banka ve düzenleyici kurullar arasında etkin bir veri akışının
sağlanmasına ihtiyaç duyulacak ve bu sistemin kurulması, reel sektör için önemli bir problem olacaktır”
demiştir. Kurumsal risk yönetiminin süreç içinde öneminin artacağına ve bankaların, portföylerinde risklerini
yönetebilmiş firmalar ihtiyaç duyduğunu belirten Saka, kredi verilen kuruluşların da kendi bünyelerinde
risklerini etkin bir şekilde yönetmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Daha sonra denetim konusuna değinen Saka, bu
konunun önemini şöyle açıklamıştır: “İç denetimde reel sektörün kendi kaynaklarını denetlerken objektif
davranması gerekiyor. Dış denetimde ise firmanı kendi risklerini ve bu riskleri tetikleyen operasyonel risklerini
daha dikkatli değerlendirmesi ve dış denetim konusunu geniş bir perspektife yayması büyük önem taşımaktadır.
Bunun yanı sıra kredi ve finans riskleri dışında kurumun tüm risklerini denetleyen sistemlerin oluşturulması ve
bunların finans sektöründe yer edinmesi gerekmektedir” görüşünü savunmuştur.
49
Basel II standartlarının uygulanmasında Türkiye’deki yaklaşımda reel sektör ihmal
edilmektedir. Hâlbuki fon bankalardan daha çok reel sektör için gerekli olmaktadır.
Uluslararası finansal piyasaları oluşturan uluslararası finansal kurumlar standartlarını,
bu piyasalardaki oyunculara kabul ettirmek istemektedirler. Basel Bankacılık Denetim
Komitesi (BCBS), Sigorta Denetçileri Uluslararası Birliği (IAIS), Aracı Kurumlar
Uluslararası Organizasyonu (IOSCO), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi
uluslararası finansal üst kurumlar, küresel yapının gerektirdiği finansal standartları, ilişki
içinde bulundukları oyunculara şart koşuyorlar. Bu durum, uluslararası piyasalara katılmayı
arzulayan gelişmekte olan piyasaları, doğal olarak dönüşüm içine zorlamaktadır. Sonuçta
siyasi erkin paylaşımı açısından; uluslararası finansmana en çok bağımlı olan ülkenin, büyük
ihtimalle bağımsız finans sektör denetimi olmasına en istekli politik yönetime sahip olan ülke
olacağı düşünülmektedir (AR-ME, 2003, s.3).
Aynı zamanda uluslararası finansmana ne kadar çok bağımlı iseniz, kendi ulusunuzun
finansman gücü küresel güce o kadar bağımlı duruma gelmiş demektir.
2.5.5. Performans’ın Etkisi
Bankacılıkta, performans’ı ölçmek için; Ayarlanmış Net Faiz Sınırı, Aktif Kârlılığı ve
Özsermaye Kârlılığı kullanılmaktadır. Ayarlanmış net faiz sınırı bankaların ortalama faizkazanç aktiflerine oranlanan faiz gelirleri (vergiden muaf menkul kıymet kazançları ve batık
kredi pozisyonları için ayarlama yapılmış) ve faiz maliyetleri arasındaki farktan oluşmaktadır.
Bu ölçü, bankaların ücret tabanlı satış servislerinin içinde yer almadığı işlemlerdeki brüt kâr
sınırlarına benzemektedir∗. Vergiden muaf menkullerden elde edilen toplam faiz geliri, daha
az faiz ama azalan vergi yükü içeren önemli eyalet ve yerel menkul portföye sahip bankaların,
cezalandırıcı kurumlardan sakınarak uyguladıkları sınırdaki vergi oranları ile yukarı çekilecek
şekilde ayarlanmıştır. Batık kredi maliyetleri, kabaca bankalar için yüksek oranda kazandıran
ve yüksek risk taşıyan kredi vermeleri ile ikame edilebilmektedir.
Aktif kârlılığı veya net gelirin ortalama aktiflere oranı, bir banka yönetiminin
firmaların aktiflerini kullanarak nasıl kâr elde edebileceklerini gösterir. Bunun tersine,
özsermaye kârlılığı veya net gelirin ortalama özsermayeye oranı ise, bir bankanın ortaklarının
∗
Ücret Bazlı (Faiz Dışı) Gelir, depozit servis işlemleri ve kredi mektubu işlemleri ile benzeri bankacılık
işlemlerinden oluşmaktadır.
50
yatırımlarının defter değeri üzerinde kurumun ne kadar kazandığını belirtir. Analistler
ortakların kârlılığının incelenmesi istendiğinde özsermaye kârlılığını dikkate alırken, kârlılık
karşılaştırması
yapılması
sırasında
(özsermaye
oranlarındaki
farklılıklar
göz
ardı
edildiğinden) aktif kârlılığını göz önüne almaktadırlar.
Bu üç ölçü aşağıdaki gibi formüle edilmiştir:
Ayarlanmış net faiz sınırı=
Aktif kârlılığı=
Ayarl.ToplamFaizGelirleri − FaizMaliyetleri
OrtalamaFaiz − KazançAktifleri
NetGelir
Ort. Aktifler
Özsermaye kârlılığı=
(3)
(4)
NetGelir
OrtalamaÖzsermaye
(5)
Ortalama faiz-kazanç aktifleri ile özsermaye yılın başlangıç, orta ve son dönem
bilançolarının ortalamasından elde edilmektedir (ULUDAĞ, 1999, s.228). Kârlılığımızı
maksimize etmek için fon akış oranını ve elde tutacağımız sermaye oranı ayarlamak bununla
birlikte kaynak ve likiditemizi, özsermaye ve ödeyebilme gücü oranlarını baz alarak
dengelemek gerekmektedir (KOHN, 1991, ss.91-101). Sektörde kârlılığın sağlanamaması
halinde, sektörün sermaye yapısı tekrar bozularak sistematik risk yaratması söz konusu
olabilecektir (TÜSİAD, 2002, s.54) Aşağıdaki grafikte sektörün vergi öncesi kârdan
hesaplanan aktif ve özkaynak kârlılığı görülmektedir.
Özkaynak
kârlılığı
Aktif kârlılığı
Grafik 2.2. Sektörün Vergi Öncesi Kârdan Hesaplanan Aktif ve Özkaynak Kârlılığı
Kaynak: (BDDK, 2007, s.144)
51
Sektörün kârlılık performansı dönem kârı yerine, vergi öncesi kâr alınarak
incelendiğinde, Haziran 2006 döneminde 6,7 milyar YTL seviyesinde gerçekleşen bankacılık
sektörü vergi öncesi kârı, %44,6 oranında artarak, Haziran 2007 döneminde 9,8 milyar
YTL’ye yükselmiştir. Sektörün vergi öncesi aktif ve özkaynak kârlılığı ise sırasıyla %3,5 ve
%28,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Büyük ve küçük ölçekli bankalara göre kârlılık aşağıda
Tablo 2.12’de görülmektedir.
Tablo 2.12. Kârlılığa İlişkin Göstergeler
Büyük Ölçekli
%
2006/6 2007/6
Sermaye
Özkaynak/Toplam Varlıklar
Özkaynak/Krediler
Özkaynak/Mevduat ve Kısa Vadeli Borçlanmalar
İçsel Sermaye Devinim Hızı [ROE* (1-Kâr Dağıtım Rasyosu)]
Varlık Kalitesi
TGA/Krediler
Karşılıklar/Brüt Krediler
Karşılıklar/Net Faiz Gelirleri
Karşılıklar/TGA
Likidite
Interbank Rasyosu
Krediler/Varlıklar
Krediler/ Mevduat ve Kısa Vadeli Borçlar
Likit Varlıklar/Mevduat ve Kısa Vadeli Borçlar
Bankacılık Faaliyetlerine İlişkin Rasyolar
Net Faiz Marjı
Diğer Gelirler/Varlıklar
Faiz Dışı Giderler/Varlıklar
Maliyet/Gelir Rasyosu (İşletme Giderleri/Toplam Gelirler)
Maliyet/Aktif Rasyosu
Küçük ve Orta
Ölçekli
2006/6 2007/6 9,4
23,5
11,1
3,9
10,9
25,8
13,3
1,1
16,1
31,5
21,4
2,6
17,8
31,5
24,5
2,3
4,2
3,8
28,6
92,3
4,2
3,7
25,5
90,4
3,1
2,6
20,6
86,4
2,7
2,2
18,6
85,1
33,4
39,9
47,4
9,5
46,8
42,2
51,5
11,9
35,6
51,2
67,9
17,2
59,4
56,7
77,9
17,1
2,0
1,6
2,0
28,6
2,0
2,1
1,6
1,6
20,9
1,6
2,4
2,5
3,2
43,2
3,4
2,9
1,6
2,6
33,4
2,9
*ROE: Özkaynak kârlılığı , TGA: Tahsili Gecikmiş Alacaklar Kaynak: (BDDK, 2007, s.146)
Tablo 2.12’de Tahsili Gecikmiş Alacaklar (TGA)’nın toplam kredilere oranı büyük
ölçekli bankalarda Haziran 2006 ve 2007’de % 4,2 olarak gerçekleşirken, küçük ve orta
ölçekli bankalarda %3,1 ve %2,7 düzeyinde kalmıştır. Ancak, büyük ölçekli bankalar karşılık
seviyelerini de yüksek tutarak oluşabilecek ilave zararları da telafi etmektedirler. Karşılıkların
brüt kredilere oranı büyük ölçekli bankalarda diğer bankalara oranla Haziran 2006 ve 2007
döneminde sırasıyla 1,2 ve 1,5 puan daha yukarıda iken karşılıkların TGA’ya oranı diğer
bankalardaki oranın 5,9 ve 5,3 puan üzerindedir. Likidite riski açısından ele alınırsa,
İnterbank rasyosu (bankalararası piyasalardan alacaklar/bankalara borçlar) küçük ve orta
ölçekli bankalarda % 59,4 iken büyük ölçekli bankalarda bu oran % 46,8’dir ve oransal olarak
52
borç verici konumundadırlar. Ancak, küçük ve orta ölçekliler diğer bankalara kıyasla
topladıkları fonların daha büyük bir kısmını kredilere yöneltmektedirler ve büyük ölçekli
bankalara kıyasla daha yüksek oranda likit varlık tutmaktadırlar. Bu çerçevede küçük ve orta
ölçekli bankaların diğer bankalara göre likidite seviyesi açısından daha ihtiyatlı davrandıkları
bunun da büyük ölçekli bankaların daha çeşitli fon kaynaklarına ulaşabilmelerinden
kaynaklandığı değerlendirilmektedir.
Tablo 2.13. Kârlılık-Risk Ağırlıklı Varlıklar-Özkaynaklar-Sermaye Yeterliliği
%
Özkaynaklar
Ana Sermaye
Net dönem kârı ile geçmiş yıllar kârı
Net dönem zararı ile geçmiş yıllar zararı toplamının yedek akçelerle
karşılanamayan kısmı (-)
Diğer
Katkı Sermaye
Satılmaya hazır menkul değerler ile iştirak ve bağlı ortaklıklara
ilişkin değer artış fonlarının yüzde 45’i
Diğer
Sermayeden İndirilen Değ.
Risk Ağ.Var. Top. (RAVT)
SYR (Sermaye Yeterliliği Rasyosu)
2006/06
-2,00
-0,16
-0,84
0,06
2006/12
5,00
2,56
2,61
-0,21
2007/03
6,32
3,81
5,49
-3,9
2007/06
5,69
3,55
0,79
0,15
0,62
-1,42
-2,06
0,16
-0,01
0,46
2,23
0,29
0,50
2,61
0,42
0,44
0,64
-0,42
-2,95
18,56
-0,48
2,45
-1,24
22,32
-0,21
2,22
-2,44
22,43
-0,02
1,72
-5,47
18,78
Kaynak: (BDDK, 2007, s. 148)
Tablo 2.13’de özkaynakların ve riskli aktiflerin gelişimi sektörel bazda incelenmiştir.
Özkaynak kaleminin ve riskli aktiflerin artış eğiliminin devam ettiği görülmektedir.
Özkaynaklardaki artışın temelini ana sermaye kalemindeki artış oluşturmaktadır. Özkaynaklar
% 5,69, riskli aktifler ise % 5,47 oranında artmıştır. Özkaynaklardaki artış oranı riskli aktifleri
karşılayacak düzeyde gerçekleşmiştir.
Bankacılık sektörünün performansı; ekonominin gidişatı, fon talebi ve bankaların
cevap verebilme oranları, yeni sermaye gerekleri ve kredi kalitesi ile ilgilidir. Ayrıca
bilançonun aktif yapısı, net faiz gelirleri, faiz dışı gelirler, pay sahipleri, özkaynaklar
performansını etkilemektedir (KOLB, 1992, ss.199-209). Bankacılık sektöründe yönetim
değişikliklerinin kârlılığa etkisini 1980-97 yılları arasında araştıran bir çalışmada özkaynak ve
kârlılık oranlarına göre değerlendirmeye tabi tutulmuş ve anlamlı bir etkisi olmadığı ortaya
çıkmıştır (AKAN, 1998, ss.51-55).
53
2.5.6. Bilişim Sistemlerinin Etkisi
Bankacılık endüstrisinde bilgisayar kullanımı, günümüzde bankacılık hizmetlerinin
yapısında ve doğasında meydana gelen değişme ve bilgisayarın organizasyonel araç olması
sonucu yaygınlaşmıştır. Başlangıçta çok sayıda ve rutin işlemler olan bankacılık hizmetlerini
icra etmek amacıyla adapte edilen bilgisayar teknolojisi, günümüzde ekonomik hayatın en
dinamik sektörü olan bankacılık sektörünü ayakta tutan bir faktör haline gelmiştir. Bilgisayar
teknolojisi ile bankalar ve şubeler arası bağlantılar sağlanarak hizmetlerin 24 saat aralıksız
olarak sunulması sağlanmıştır. Böylece bankacılık hizmetleri fiziki karşılaşmaya gerek
kalmaksızın bireysel bankacılık hizmetlerinin yanı sıra şirketler, bankalar ve kuruluşlar arası
fon hareketleri de bilgisayar aracılığı ile gerçekleştirilmektedir (ALTAN, 2001, s.183).
Bugün dünyada bilgisayar teknolojisi en yoğun ve en yaygın olarak kullanılan
sektörlerin başında bankacılık sektörü gelmektedir. Bunun en önemli nedeni yapılan işlem
sayısının çokluğu, çeşitliliği, bunun yanı sıra işlemlerin çok kısa bir sürede ve doğru şekilde
sonuçlandırılması zorunluluğudur. Bankaların elektronik teknolojiyi kullanımlarını giderek
arttırmalarının nedenlerini şöyle açıklayabiliriz:
9 İşlemlerde sürat sağlamak
9 Müşterilere daha iyi hizmet sunmak
9 Bireylerin işlem amacıyla ellerinde tuttukları paraları bankaya çekerek ekonomiye ek
fon sağlamak
9 Maliyetlerini azaltmak
9 Piyasa paylarını artırmak
9 Diğer bankalarla ve uluslararası bankacılık alanında rekabet koşullarına uymak
Bankacılıkta otomasyon şube içindeki her bir servisin kendi bilgilerini topladığı ayrı
ayrı birimlerden oluşan off-line bilgisayar sistemiyle başlamıştır. Daha sonra on-line
bilgisayar sistemiyle şubeler arası bilgiler toplanmıştır. Gelişmiş bir online sisteminde tüm
bilgisayarlar bankaların merkezlerinde bulunan mainfrome adı verilen ana bilgisayara
bağlanmaktadır. Otomasyonun bankacılık açısından yararları şunlardır:
™ Banka içi bürokrasi en aza inmektedir.
™ İşlem hataları en aza inmektedir.
™ Bankanın kendi işlemleri bilgisayarla daha kısa sürede gerçekleştiğinden, müşteri
ilişkileri göreli olarak artmaktadır.
54
™ Genel merkez şubeler arasında bilgi aktarma hızlanmakta ve bankanın durumu güncel
olarak izlenmektedir.
™ Bankalarda yönetim ve denetim daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmektedir.
Elektronik bankacılığın en önemli ürünlerinden biri elektronik fon transfer sisteminin
(EFTS) kullanılmaya başlanmasıdır. Ulusal düzeyde bankalar arası transferler, otomatik
vezne makinaları, satış noktasından elektronik fon transferi, tüm gerekler için bilgisayar
aracılığıyla takas işlemleri için bazı sistemler geliştirilmektedir. Böylece bir bankadan aldığı
kartla müşteri diğer bir bankanın kurmuş olduğu otomatik vezne makinesinde ya da satış
terminalinde işlem yapabilmektedir. Uluslararası düzeyde banka işlemlerinin daha süratle
yapılabilmesi, oldukça yüklü hacimlerde gerçekleşen ve sürekli tekrarlanması gereken
işlemlerin daha kolaylıkla tamamlanabilmesi gibi işlevleri yerine getiren otomatik takas
sistemleri elektronik bankacılık uygulamalarının ilk örneğidir. Dünya da kurulu uluslararası
elektronik iletişimi sağlayan en büyük kuruluş SWIFT (Society for Worldwide Interbank
Financial Telecommunication) dünya bankalar arası mali iletişim kurumudur. Bir bankaya
SWIFT uluslararası işlem trafiğini ulusal işlem trafiğiyle birleştirme olanağını yalnızca bir
üyelik ücreti karşılığında sağlamaktadır. Günümüzde ayrıca New York’ta CHIPS (Clearing
House Automatic Payment System) gibi elektronik takas odası vardır. bu kuruluşlarla SWIFT
arasındaki fark şudur. SWIFT kendi başına bir elektronik fon transfer aracı değildir. SWIFT
para transferi konusunda bir talimat (mesaj) gönderme yöntemidir. Oysa CHIPS ve CHAPS
gibi kuruluşlar takas yöntemiyle ödemeleri gerçekleştirmektedir (parasız, 2005, ss.215-216).
Dünya ekonomisinde yaşanan son gelişmeleri Globalizm çerçevesinde yeniden
düşünmek gerekmektedir. Günümüzde Globalleşmenin en önemli göstergesi uluslararası
sermaye hareketlerinde yaşanan baş döndürücü artış olarak kendini göstermektedir. Şöyle ki,
bir günde el değiştiren sermaye (para) miktarının yaklaşık 2 trilyon ABD Doları civarında
olduğu tahmin edilmektedir. Çeşitli piyasalarda değişik amaçlar için hareket eden bu sermaye
(doğrudan yatırım, spekülatif sermaye ve diğer) gelişmekte (emergin markets) olan piyasaları
ani ve şok denilebilecek etkiler altında bırakabilmektedir. Bu hareketlerin belli bir vergiye
tabi tutularak böylelikle kontrol altına alınması gerektiği görüşünü ileri sürenlerde
bulunmaktadır. Uluslararası telekomünikasyon araç ve gereçlerinde ulaşılan son nokta
bankaları öyle bir yönde etkilemiştir ki elektronik bankacılık dış ticarette sıklıkla kullanılan
bir mekanizma olmuştur. Böylelikle, bir mal yada hizmetin değişik piyasalardaki fiyatını ve o
mala olan arz ve talep dengesini bilgisayar aracılığı ile izlemek mümkün olmuştur. Yeni
55
pazarlara ulaşmak için fiilen oralara gitmek yada o piyasalardaki kişi yada kuruluşların
Türkiye’deki aracıları veya distribütörlerine gitmek gerekmeyebilmektedir. Fiyat oluşumu
elektronik ortamda (internet) takip edilmekte ve işlemler gerçekleştirilmektedir. Akreditifler
daktilo, teleks ve swift yerine internet aracılığı ile açılabilmekte ve gerekli tadilat, ilaveler
yapılabilmektedir (KAYA, 2003, ss.9-10).
Bankacılık hizmetlerinde otomasyon hem perakendeci hem de toptancı bankacılık
hizmetlerinde rekabetin belirleyici unsuru haline gelmiştir. Elektronik bankacılığın en önemli
ürünü elektronik fon transfer (EFT) sistemleridir. Elektronik fon transferi, geleneksel
bankacılıkta kullanılan ödeme araçlarının (banknot, çek, ödeme emri vb.) yerine modern
haberleşme teknikleri ve bilgisayarların kullanılmasıyla fonların bir yerden başka bir yere
kaydi olarak ve çok kısa sürede transfer edilmesidir. EFT sistemi içerisinde yer alan otomatik
vezne makineleri (ATM), satış noktasında elektronik fon transferi (EFTPOS), ev ve büro
bankacılığı, otomatik takas sistemi, dealing, elektronik nakit yönetimi ve bankalar arası mali
telekomünikasyon birliği (SWIFT)’in geliştirilmesindeki temel amaçlar üç başlık altında
toplanabilmektedir. Bunlar;
¾ Mali piyasalarda artan işlemlerin daha verimli yürütülmesini sağlamak,
¾ Yoğun iş yükünü azaltmak ve işleri standart hale getirmek,
¾ Kırtasiye işlemlerini azaltmak ve işlerin hızlanmasını sağlamaktır.
Elektronik fon transferi sistemi bu amaçların gerçekleştirerek banka, müşteri ve sistem
için birtakım avantajlar sağlamaktadır. Ancak bu avantajlarının yanı sıra birtakım
eksikliklerinin de bulunduğu görülmektedir. Teknolojik değişmenin yüksek maliyetli ve zor
kabul edilir olması elektronik bankacılık hizmetlerinin yavaş ilerlemesine neden olmaktadır.
Ayrıca sistemin işleyişindeki hukuki boşluk müşterinin itimadını azaltmaktadır. Diğer taraftan
elektronik bankacılığın önemli unsurlarından olan plastik kartların kullanımı ve tüm bilgilerin
bilgisayar ortamında tutulması, sistemin güvenilirliğini tartışılır hale getirmektedir (ALTAN,
2001, s.185).
Bilişim zirvesi 2006’da Türkiye’nin ekonomisine önemli katkılarda bulunan lokomotif
sektörler; Finans, Lojistik, Sağlık, Kamu/Yerel Yönetim, Üretim ve Perakende sektörleri
olarak sıralanmaktadır. Bilişim alanında potansiyel sahibi olarak değerlendirilen bu altı
endüstrinin, bu çerçevede sektöre en çok yatırım yapan alanlar olduğu gözlenmektedir. Bu
endüstrilerin mevcut rekabet güçleri altı konuda toparlanmaktadır. Bunlar:
56
¾ Bilgi yönetimi: Bu başlık altında, verinin en doğru şekilde depolanarak erişimi,
kesintisiz iş akışının sağlanması ve sayısal doküman arşivleriyle etkin kayıt paylaşımı
konuları ele alınmaktadır.
¾ Bilgi güvenliği
¾ Yeni nesil iletişim çözümleri: Bu başlık altında kurumların iletişim maliyetlerini
düşürmelerini sağlayacak yenilikler, genişbant teknolojisinin sunduğu yeni olanaklar
ve akıllı ağ altyapıları bulunmakta. Bu çözümlerin kurumların manevra yeteneğine
katacağı değer tartışılmalıdır. Ses-veri-görüntü bütünleşmesinin doğurduğu yenilikçi
yaklaşımlar sunulmaktadır.
¾ Satış-pazarlama çözümleri: Saha satış uygulamaları, mobil pazarlama çözümleri, e-
iş ve e-ticaretle gelen pazarlama anlayışının yanı sıra müşteriyi tanıma ve izleme
yöntemleri konularına ışık tutuyor.
¾ Kurumsal yönetim: Bu başlık altında süreç yönetimi, proje yönetimi, üretim ve kalite
yönetimi konuları öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda, kuruluşların zaman, insan, ürün ve
benzeri kaynaklarını daha iyi yönetmek için ne yapılmalı? sorusu sorulmaktadır.
¾ Ar-Ge, İnovasyon: Teknoloji üreterek farklılaşma ve farklı Ar-Ge metodolojileriyle
gerçekleştirilen uygulama sonuçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir (BT, 2006,
s.5).
Data market kurumsal müşteriler yöneticisi Hurşit Özyıldız, günümüzde rekabet
koşullarının, teknolojik gelişmelerin de desteğiyle müşteriye en hızlı çözümü sunmayı ve
sürekli müşterinin yanında olmayı gerektirdiğini söylemiştir. Bankaların artan müşteri
beklentilerine karşılık verebilmek ve yüksek şube maliyetlerini azaltabilmek için alternatif
dağıtım kanallarına yöneldiğini belirten Hurşit Özyıldız, kuruluşların önümüzdeki dönemde,
hizmette farklılaşmak için, kurumsal ve bireysel mobil telefonları, internet’i, televizyonu çok
daha yoğun kullanmak zorunda olacağını vurgulamıştır. Özyıldız, “Bu araçların yoğun
kullanımı daha fazla güvenlik, daha iyi altyapı, daha kolay kullanım gereksinimlerini de
beraberinde getirecektir. Bununla birlikte kurumlar Türkiye çapında yaygın POS ve ATM
altyapısı üzerine daha çok yatırım yapacaklar ve farklı altyapıları bu servisler üzerinden
sunacaklardır” dedi. SBS finans sektörü geliştirme yöneticisi İlknur Sönmez, bankaların satıp
ekiplerinin ve şubelerin üzerinde bulunan işlemsel yükü kaldırmayı ve işlem maliyetlerini
düşürmeyi planladığını ifade etmiştir. Bankaların Internet, telefon ve bankamatik (ATM) gibi
alternatif kanalları ile dağınık yapıdan merkezi yapıya geçtiğini ifade eden İlknur Sönmez,
amacın bütünleşik tek bir veritabanı üzerinden merkezi işleyen bir kanal yönetim stratejisi
57
kurmak ve yönetmek olduğunun altını çizdi ve “Bankalar alternatif dağıtım kanalları
üzerinden sundukları standart hizmetlerinin yanı sıra CRM alanında yapacakları yatırımlar ile
farklılaşmaktadır.” görüşünü savunmuştur (BT, 2006, s.20).
Teknoloji küresel ekonominin anahtar faktörlerinden birisi olmaya devam etmektedir.
Finansal sistemin değişiminin ana motorunun teknolojik gelişmeler olduğu bir gerçektir.
Teknoloji sayesinde birçok rakip dünya çapında e-iş vasıtasıyla çoğalmakta ve potansiyel
müşterilere en ucuz işlem maliyeti ile ulaşmaktadırlar. Teknoloji özellikle büyük ve geniş ağı
olan bankalar için fırsat kaynağıdır çünkü bu bankalar kitlesel müşteri tabanını ve marka
imajını bu sayede koruyabilmektedirler. Bu yüzden e-iş ve kitlesel müşterinin ihtiyacı internet
hizmetleri sayesinde daha geniş ve etkinlik açısından daha rekabetçi bir özellik içermektedir.
Ayrıca teknoloji müşterilere bilgiyi daha iyi aktarma ve onların anlamalarını sağlama
konusunda yardımcı olmaktadır (ENGLER ve ESSINGER, 2000, ss.28-30).
Teknolojik gelişmeler ile birlikte bireysel bankacılığa kaynak aktarıp belli bir batık
maliyete razı olan bankalar, alternatif bir fon kullanımına sahip olacaklardır. Likidite
yönetimi kaynaklı bu gelişim bankaları yeniden küçük boyutlu işlemlere ve ürün
çeşitlenmesine yöneltmiştir. Böylece bankalar maliyetlerini daha da aşağı çekerek, kapsam
ekonomisinden yararlanmaktadır. Nitekim vatandaş için cazibeli bir girişim olarak gözüken
ev, ofis bankacılığı belirttiğimiz bu eğilimin neticesi olmaktadır (ÖÇAL, 1999, s.203).
Banka
veznelerinden,
ATM
makinelerinden,
internet
sitelerinden
ve
çağrı
merkezlerinden gelen müşteri verilerini analiz edebilen ve gruplayabilen bir banka,
müşterilerinden kimin gelecek vaat ettiğini belirleyerek onlara o noktaya gelene kadar servis
kalitesi sağlayabilmektedir. Banklar çoğu müşteri verilerini birbirleri ile bağlantısı olmaya
farklı kanallardan almaktadır. İnternet bankacılığı verisi farklı, kredi kartı verisi farklı, çağrı
merkezi verisi farklı olabilmektedir. Bireysel bankacılık ile bütünleşik veri tabanı ve iletişim
merkezleri oluşturmak ve farklı bölümlerin bir arada çalışmalarını sağlamak mümkündür
(ŞENDOĞDU, 2006, s.94).
Alternatif dağıtım kanalları, bankaların ürün ve hizmetlerinin şubeler dışında da
İnternet, Çağrı Merkezi, ATM, Kiosk, TV ve diğer mobil uygulamalarla ileri teknoloji, düşük
maliyet, kolay erişim, yüksek kalite ile sunulması amacıyla kurulmuştur. Son yıllarda değişen
58
ekonomik koşullar ve bankacılık sistemindeki düzenlemelerin ardından oluşan yeni rekabet
ortamında verimliliği artırmak için daha çok müşteriye daha düşük maliyetle hizmet verme
anlayışı alternatif dağıtım kanallarının önemini daha da artırmıştır.
Gelişen teknoloji ile bu kanalların kullanımı da farklı boyutlar kazanmıştır.
Günümüzde Telefon, İnternet, kiosk, Cep Telefonu, Cep Bilgisayarı, TV gibi araçlarla 24 saat
bankacılık yapılmaktadır. Bankalar da bu konuda yatırımlarına hızla devam etmektedir.
Alternatif dağıtım kanallarının kullanımı bankaya da müşteriye de birçok fayda
sağlamaktadır. 7 gün 24 saat anında işlem yapabilme olanağıyla müşterilere kazandırılan
zaman, bankaya da müşteri memnuniyeti olarak geri dönmektedir. Bu çözümler ayrıca, her iki
taraf için de maliyet avantajı getirmektedir. Müşteriler şubelerde ücret ödeyerek yaptırdıkları
işleri ücretsiz olarak yada çok daha az ödeyerek gerçekleştirmektedir. Rekabette üstünlük
kazanmak için bankalar, müşterilerine banka ile ilişkilerine ve internet üzerindeki
davranışlarına göre kişiselleştirilmiş hizmetler sunmayı amaçlamaktadır.
Daha önce Telekom alanında yoğunlaşan akıllı kart sektörü, finans alanında da
uygulamalar geliştirmeye devam etmektedir. Chip&PIN uygulaması ile akıllı kart sektöründe,
sahtecilik oranlarının aşağıya çekilmesi, manyetik kart kopyalama risklerinin ortadan
kaldırılması, manyetik bantların kısıtlı hafıza etkilerinin bertaraf edilmesi, yeni kart
tasarımlarına olanak tanınması ve var olan ya da yeni ortak-marka uygulamalarına olanak
tanınması hedeflenmektedir. Bu noktada güvenlik konusu da kilit konulardan birisidir. Kredi
kartı üzerinde var olan yonganın kopyalanması son derece zor ve maliyetli iken, ayrıca bu
yeni dönemde kredi kartı ile yapılan alışverişlerde şifre değiştirmek gerektiğinden çifte
güvenlik sağlanmış durumdadır. Tek kullanımlık şifreler ve kullan-at güvenlik sistemleri de
güvenlik konusunda en son eğilimler arasında yer almaktadır.
Kredi kartlarının Türkiye ekonomisi açısından değerlendirilince en önemli faydası
olarak da kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine alma konusundaki faydasıdır. Kredi ve banka
kartları ile gerçekleşen alışveriş işlemlerinin kayıtlarının bankalarda elektronik ortamda takip
edilmesi ve bu durumun mali denetim açısından mukayese imkânı getirmesi de hatalı kayıt
tutulması ihtimalini azaltmaktadır (BT, 2006, s.17).
59
Bankadaki şube içi ve şubeler arasındaki işlemlerde kâğıt kullanma ve iş sürecinin
daha yalın hale getirilmesi için sayısal ofis adı verilen sistemlerin kullanılması gerekli
olmaktadır.
Günümüzde işletmeler verimlilik üzerine kurulmaktadır. Rekabet edemeyen veya
yerinde sayan işletmeler yaşayamamaktadır. Verimlilik ve maliyet hesabı işletmenin her
bölümünde ve alanda yapılmaktadır. Her bilgisayara bir yazıcı ve bir tarayıcı dönemi yerini,
otomasyona açık tek noktadan yönetilen ve kontrol edilebilen uygulamalara bırakmaktadır.
Dünyada her yıl yaklaşık 20 trilyon sayfa baskı alınıyor ancak bunların yüzde 6’lık kısmı
sayısal ortamda bulunmaktadır. Sayısal dünya, daima daha hızlı daha esnek ve çok daha
ekonomik çözümler sağlamasına rağmen, baskı konusunda sayısallaşma henüz yeterince
yaygınlaşmamış durumdadır. Analog baskı sistemleri de bu esnekliği ve ekonomikliği
sağlayamamaktadır.
İşletmelerde
belgelerin
ortalama
8-10
kez
ortam
değiştirdiği
düşünülmektedir. İş akışlarının verimli olmaması nedeni ile, belgelerin analog ve sayısal
dünya arasında 10 kez konum değiştirmesi büyük bir verimsizlik örneği olarak
gösterilmektedir. Ofisler sayısal ortama dönüşürken hem donanım hem de yazılım
çözümlerinin uyumunu sağlayarak çok daha verimli şekilde iş yapabilmektedirler. Ofislerimiz
uzaktan erişim sağlayan tüm teknolojilerle de sayısal ortama dönüşebileceği gibi, Wi-Fi,
Bluetooth gibi kablosuz erişim teknolojileri ile sayısal ortama dönüşebilir. Bilgiye tek bir
merkezden kolayca ve en hızlı şekilde ulaşabilmemize olanak sağlayan sayısal ofis sayesinde
sabit büro yerine PC’mizi bir ofis haline de getirilmektedir.
Kurumların içindeki BT organizasyonlarının masraflarına bakıldığında toplam
masrafın yüzde 89’u sadece bakım maliyetlerine yani, yapılan işi olduğu şekliyle
sürdürebilmek amacıyla harcanan çabaya gitmektedir. Sayısal ofis vizyonunun içinde ise bu
yüzde 89’u yüzde 50’lere indirebilme hedefi yatmaktadır. Bunu da daha yönetilebilir, daha
güvenilir sistemlerle elde etmek mümkündür. Sayısal ofise geçiş sürecinde ihtiyaç duyulan
ortamları kurumlar kendi içlerinde yaratmalı; çalışanlarını eğitmeli, teknolojileri kurum içine
yerleştirmeli, en önemlisi de süreçlerini sayısal iş akışlarıyla gerçekleştirmeli ve yönetmelidir
(BT, 2006, s.19). Sayısal ofisler ayrıca yöneticilere de doğru karar almalarında yardımcı
olmaktadır.
Banka yöneticisinin karar alma sürecinde karşılaştıkları belirsizlik faktörünü
azaltabilmenin bilimsel yolu, kendilerine karar alanı ile ilgili geçerli ve güvenilir bilgilerin
60
ulaştırılmasıdır.“Yönetim Bilgi Sistemi” olarak isimlendirilen ve yöneticilerin ihtiyaç
duydukları banka içi veya dışı, finansal veya finansal olmayan, kantitatif veya kalitatif
bilgileri, kendilerine geçerli biçimde, istenen ayrıntıda, zamanda ve yerde ulaştırmayı
amaçlayan bilgi ağı sistemidir (ALTUĞ, 2000, s.42-43).
Bilişim sektörünü AB ülkelerinde ve bankacılık sektörüne yansımalarını AB Lizbon
stratejisi temelinde değerlendirmek gerekmektedir. 7. çerçeve programının amaçları olarak;
™ Bilgi birikimi ve inovasyona daha çok yatırım yapmak,
™ Özellikle KOBİ’ler başta olmak üzere, iş potansiyelini açmak,
™ Küreselleşmeye ve yaşlanmaya karşı eyleme geçmek,
™ Etkin ve bütünleşmiş bir Avrupa enerji politikası yaratmak,
olarak belirlenmiştir. Tüm bu önceliklerin gerçekleştirilebilmesi için, bilişim teknolojileri çok
önemli ve kritik bir yol oynamaktadır. Bu rolü de aşağıdaki öncü hareketlerle
oynayabilecektir:
9 Tek bir bilgi alanı (uzayı)
9 İnovasyona ve araştırmaya yatırım
9 Inclosuion (zayıf grupları dahil etme).
7. Çerçeve Programında Ar-Ge çalışmaların destekleneceği öncelikle alt konular ise
şunlardır (BT, 2006, s.28):
1. Teknoloji Öncüleri
™ Nano-elektronik, fotonik bütünleşmiş mikro/nano-sistemler
™ Her an her yerde çalışan, kısıtsız kapasiteye sahip, iletişim ağları
™ Gömülü ve kontrol sistemleri
™ Yazılım, grid (şebeke), güvenlik ve bağlanabilirlik
™ Bilgi birikimi, “cognitive” (kavramaya dayalı) ve öğrenme sistemleri
™ Simülasyon, canlandırma, etkileşim ve karışık gerçeklikler
™ Farklı bilim ve teknoloji disiplinlerinde yeni perspektifler yaratmak
61
2. Bütünleşmiş Teknolojiler
™ Kişisel ortamlar
™ Ev ortamları
™ Robot sistemler
™ Akıllı altyapılar
3. Uygulama Bazlı Araştırma
™ Toplumsal ihtiyaçlara yönelik bilişim teknolojileri
™ Sağlık için
™ Kamu için
™ Iclosion (engelli, yaşlı, hasta vs. gibi grupları dahil etmek) için
™ Mobilite (hareketlilik) için
™ Çevre ve sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi için
™ İçerik, yaratıcılık ve kişisel gelişim için bilişim teknolojileri
™ İş dünyası ve sanayiyi destekleyen bilişim teknolojileri
™ Dinamik, ağlara yönlendirilen iş sistemleri
™ İmalat
™ Güven için bilişim
4. Gelecek ve Hızla Gelişen Teknolojiler, olmak üzere sıralanmıştır.
Ayrıca Nanoteknoloji’nin sektörlere hızla yayılması ile 2014 yılında 2.9 trilyon
dolarlık değer zincirini etkilemesi beklenmektedir. 21. yüzyılın sessiz endüstriyel devrimin
temeli olarak değerlendirilen Nanoteknoloji, nanometre boyutlarda kurduğu materyal, cihaz
ve sistemler ile giderek artan sayıda sektörde kullanım alanı bulmaktadır. Bugün Nano
üretimi yapılan ürünler arasında ise lekeye ve suya dayanıklı tekstil ve giyim ürünleri, kendini
temizleyen cam, otomotiv endüstrisinde kullanılmak üzere hafif ve güçlü plastikler, çizilmeye
dayanıklı ve parlak golf sopaları, tenis hareketleri için daha güçlü ve hafif bileşik maddeler,
koku yapmayan çoraplar, antimikrobik parçalar içeren ve enfeksiyonları önleyen yara bantları
bile yer almaktadır. Şuandakinden milyarlarca kez daha hızlı bilgisayarlarda nanoteknoloji
ürünleri arasında yer almaktadır (BT, 2006, s.28).
62
Bankacılık sektöründe uygulanan Nanoteknoloji kullanımı bulunmamaktadır. Ancak
gelecek açısından verimli bir yatırım olduğu öngörülmektedir.
Türk bankaları teknolojik donanım açısından son yıllarda büyük gelişme
göstermişlerdir. Türkiye’de haberleşme alt yapısında kaydedilen gelişmelere paralel olarak
gerek kamu bankaları, gerekse özel bankalar son yıllarda bilgi işlem teknolojisine yönelik
yatırımlarını önemli ölçüde arttırmışlardır. AT (Avrupa Topluluğu) bankacılık sektöründe
elektronik fon transferi, otomatik kasa makineleri (ATM), satış noktasında elektronik fon
transferi (EFT/POS), ev bankacılığı (home banking) ve plastik kartlar gibi teknolojik
yenilikler yaygın biçimde kullanılmaktadır. Teknolojik yeniliklerle birlikte bankalarda
istihdam edilen personelin sayısı da azalmaktadır (ARGIN, 1993, ss.32-33).
Personelin azalması bankalarda bilişim teknolojilerinin getirdiği kaçınılmaz bir
süreçtir. Çünkü bankacılıkla ilgili bütün işlemler elektronik olarak yapılmamakta ve kredi
işlemlerinin birçoğu yüz yüze görüşme sonucunda gerçekleşmektedir. Bu bakımdan elde
bulunan personeli de en iyi şekilde kullanmak gerekmektedir. Telefonla bağlanarak yapılan
işlemlerde bile operatörün ses tonundan konuşma tarzına kadar diğer ayrıntılarda insan
faktörünü ön plana çıkarmaktadır.
Yani kuruluşun vitrini olan bireyler, müşterinin kuruluşa adımını atmasını sağlayan
kapılardır. Dolayısıyla bu personelin dikkatle seçilmesi ve yetiştirilmesi fayda sağlamaktadır.
Zira bunların müşteride yaratacakları çekingenlik, soğukluk veya öfke hissi en başarılı
pazarlama ve reklâm kampanyalarının sonuçlarını bile altüst edecektir. Bir banka çok
ekonomik ve rasyonel çalışabilir, mükemmel bir reklâm ve halkla ilişkiler kampanyası ile çok
sayıda müşteri çekebilir. Dikkatli bir pazarlama araştırması en verimli yatırımların
gerçekleştirilmesini, potansiyeli en yüksek bölgelerde şubeler açılmasını sağlayabilir. Ama o
şubedeki veznedarlar, memurlar ve şefler asık suratlı, yavaş ve müşteriye nasıl davranacağını
bilmeyen kimselerse, o bankayla iş yapmakta büyük çıkarı olmayan müşteriler yavaş yavaş
öteki bankalara kaymağa başlamaktadır (ASNA, 1997, ss.118-119).
2006 yılında Amerika’da 155 bankada yapılan bir araştırma değer yaratma konusunda
Bilgi Teknolojileri ve insan sermayesinin bankanın performansına ve verimliliğine doğrudan
katkıda bulunduğunu ortaya koymuştur. Bütünleşik bir sistem kullanılarak operasyonlarda
63
etkinlik sağlanabilmektedir ve bilgi teknolojileri ve insan sermayesi unsurlarının olumsuz
etkide bulunması önlenmiş olmaktadır (LIN, 2007, ss.93-106).
1960 ile 1990 arasında yapılan bir araştırmada tüm endüstrilerde bilgi teknolojileri
kullanımı 25 kat artmasına rağmen işçilerin verimliliği 1960’da yüzde 2.68’den 1990’larda
1.03’e düşmüştür. Bu bahsedilen dönemde bilişim teknolojileri verimliliği paradoksu olarak
adlandırılmıştır. Bilgi teknolojileri kullanımı verimliliği hizmetler sektöründe 1987-1991
verilerine göre yılda yüzde 0.7 verimlilik artışı yaşarken üretim sektörü yüzde 81 gibi daha
fazla verimlilik artışı gerçekleştirmiştir. Bankacılık sektöründe en fazla bilgi teknolojileri
harcaması yönetim kademesi tarafından yapılmaktadır. Bilgi teknolojilerinin verimliliğini
değerlendirmeden önce ilk olarak insanları değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü bilgi
teknolojilerini kullanan insanlardır. Endüstri şirketlerinde bilgi kaynakları olarak satışlar,
genel durum, reklâm ve araştırma geliştirme harcamaları olarak değerlendirilmektedir. Ancak
bankacılık sektöründe ise bütün harcamalar bilgi kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Çünkü
bankacılık bilgi yoluyla işleyen bir sistemdir. Bankaların faiz giderlerini endüstri şirketlerinde
satılan malın maliyeti olarak benzetilebilir ve faiz dışı harcamalar ve işlem harcamalarını ise
genel giderler, tanıtım ve Ar-Ge harcamaları olarak değerlendirebilir. Amerika’da 2003
yılında 12 bankada ve 9 yıl ele alınarak yapılan bir araştırmaya göre bankacılık sektöründe
kârlılığa etki eden değişkenler bilişim teknolojileri, faiz dışı harcamalar, faiz harcamaları ve
işçilik olarak belirlenmiştir bu değişkenler üzerinden yapılan analize göre işçilik ve bilişim
teknolojileri en fazla etkiye sahip bulunmuştur. İki değişken arasında yapılan bir mukayesede
ise marjinal kazanç olarak bilişim teknolojilerinin verimliliğe katkısının daha fazla olduğu
bulunmuştur (SHU ve STRASSMAN, 2005, ss. 781-787).
Bankalar öncelikle finans olmak üzere genel ekonomide önemli işlevlere sahiptir.
Likidite durumu, ödemeler ve güvenlik amacıyla kullanımı gibi genel fonksiyonları yanında
bilgi merkezli çalışması ve bilgi yoğun faaliyetlerde bulunması diğer sektörlerden daha
fazladır. Bankacılık sektörünün istikrarlı olması ise bankalar için öncelikli amaçtır. Yeni
teknolojiler maliyetlerde ve kâr fırsatlarını değerlendirme bakımından önem arz etmektedir
(CASOLARO, 2007, ss. 43-76).
Almanya ve Amerika’da ki bankalarda 2005 yılında yapılan bir araştırmada aktif
kalitesi ve kredi riskini dahil ederek, kredi piyasasını kontrol için ve hizmetlerden gelen
ücretler için iki ayrı teknoloji kullanılmasını maliyet etkinliği açısından avantajlı olduğu
64
ortaya konulmuştur (SHEN, 2005, ss.993-1009).
Finansal pazarlardaki iki kesimin
ihtiyaçlarını karşılamak içinde yeni teknolojiler bilgilendirme ve paylaşımı konusunda
etkinlik sağlamaktadır. Bunlardan birisi yatırımcılar diğeri ise aracı kurumlardır (ALLEN,
1999, ss.68-69).
Müşteri ilişkileri yönetimi alanındaki gelişmeler bankacılık sektörüne de girerek
bankaların kişisel bankacılık alanında yaptığı yenilikler sayesinde müşterilerin hizmetleri
talep etme oranlarındaki durağanlık son bulmuş ve artan bir şekilde piyasa talepleri
doğrultusunda hizmetler sunulmuştur. Bu hizmetler bankaların organizasyon yapılarını da
değiştirerek yeni modeller ortaya çıkmıştır (DIIP ve MEADOS, 2004, ss.111-125).
1995-2000 yılları arasında 737 tane Avrupa bankasında yapılan bir araştırmaya göre,
bilişim teknolojilerine yapılan yatırımın performans ve verimlilik üzerinde olumlu etkisi
bulunmaktadır. Bilişim yatırımlarını ise yazılım, donanım ve servisler olarak ayırmış ve
etkilerinin de farklı olduğunu savunmuştur. Bunun sonucunda servisler unsurunun
performansı artırıcı temel etmen olduğu tespit edilmiştir (BECCALLI, 2007, ss.2205-2230).
Bilişim sistemleri sayesinde bankacılık sektörü verimli çalışmaktadır. Bilişim
sistemlerini kullanan bankalar maliyet ve kârlılık açısından avantajlı hale gelmiştir. Bankalar
alternatif dağıtım kanalları ile daha çok müşteriye ulaşarak pazarını genişletmiştir.
65
3. BÖLÜM
VERİMLİLİK ve ETKİNLİK ÖLÇÜMÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ
Yaşanan rekabet ortamında işletmeler sektörleri ne olursa olsun, sektör içerisindeki
mevcut durumlarını tespit etmeleri gerekmektedir. Geleceği tahmin etmek ve etkin bir
yönetim gerçekleştirebilmek için verimlilik ve etkinlik düzeylerini ölçmeleri gerekmektedir.
Yapılan ölçümler, işletmelere kaynaklarını ne kadar verimli kullandıklarını göstererek,
rakiplerine göre rekabetçi konumlarını değerlendirme olanağı vermektedir. İşletmeler etkinlik
düzeylerini ölçmede çeşitli tekniklerden yararlanabilmekle beraber, işletmeler arası kıyaslama
(Benchmarking) yapmaya imkân tanıması nedeniyle veri zarflama analizi (VZA) günümüzde
en yaygın kullanılan tekniklerin başında gelmektedir.
3.1. Verimlilik ve Etkinlik Ölçüm Yöntemleri
İşletmelerin verimlilik ve etkinlik ölçümünde kullandığı tekniklerin başında oran
analizi, regresyon analizi ve veri zarflama analizi (VZA) gelmektedir. Aşağıda bu yöntemler
hakkında bilgi verilmektedir (ÖZATA, 2004, s.90-92).
Oran analizi; işletme verimliliğinin ölçülmesinde kullanılan yöntemlerden birisi oran
(rasyo) analizidir. Bu yaklaşımda, her bir oran verimlilikle ilgili boyutlardan sadece bir
tanesini göz önüne alırken, diğerlerini göz ardı etmektedir. Bir taraftan kimi oranlar
işletmenin son derece başarılı olduğu görünümünü verirken, diğerleri işletmenin son derece
başarısız olduğu sonucuna ulaşılmasına neden olabilmektedir. Kolay hesaplanabilirlik
avantajına karşın, oran analizinin birçok zayıf yönü bulunmaktadır. Grup ortalamaları gibi
çok rasyonel olmayan standartları esas alarak karşılaştırmalar yapması, tek girdi ile tek çıktıyı
oranlaması nedeniyle tek boyutluluk, çok sayıdaki oranın yorumlanma güçlüğü ve amaca
uygun olarak göreli ağırlıklandırma yapması, bu yöntemin belli başlı zayıf yönlerini
oluşturmaktadır. Aynı zamanda statik nitelikli bir analiz yöntemi olması nedeniyle,
işletmelerin yalnız bir dönemlik performansını yansıtabilmektedir.
Regresyon analizi; regresyon analizi istatistiksel bir teknik olup, bilinen bulgulardan
bilinmeyen gelecekteki olaylarla ilgili tahminler yapılmasına imkân vermektedir. Regresyon,
değişkenler arasındaki ilişkiyi ve doğrusallık kavramını kullanarak, bir tahmin eşitliği
geliştirir. Bu yöntemle bir değişkenin skorları bilindiğinde, diğer değişkenin skorları tahmin
66
edilebilmektedir. Basit bir regresyon denklemini (tek bağımsız değişkenin tek bağımlı
değişkeni tanımladığı) şu şekilde kurmak mümkündür:
y = b0 + b1 x1 + ei
(3.1)
Formülde: y bağımlı değişken, x1 bağımsız değişken, b0 regresyon doğrusunun y
eksenini kestiği noktayı, b1 bağımsız değişken katsayısını yani bağımsız değişkendeki bir
birimlik artışın bağımlı değişkende meydana getireceği değişikliği, eİ ise regresyon
denkleminde yer alan bağımsız değişkenin bağımlı değişkenin tümünü açıklayamaması
halinde kullanılacak hata terimini ifade etmektedir.
Birden fazla bağımsız değişkenin tek bir bağımlı değişkeni açıkladığı bir regresyon
denklemi ise şu şekilde kurulabilir:
y = b0 + b1 x1 + b2 x 2 + ..... + bn x n + ei
(3.2)
İşletmelerde verimlilik ölçümünde sıklıkla kullanılmakla birlikte bu yöntemin bir
takım sakıncaları bulunmaktadır. Birincisi, bir tek eşitlik denklemine dayanan bir fonksiyonu
kullanan yöntem birden çok girdi değişkenine karşılık ancak bir çıktı değişkenin analizini
yapmaktadır. İkincisi, regresyon analizi en iyi performansa göre verimlilik analizi yerine,
ortalama performansa göre göreli verimlilik ölçümü yapmaktadır. Üçüncüsü ise, regresyon
analizi üreten çıktılarla bir eşitlikte girdilerin nasıl ilişkilendirildiğine ilişkin parametrik bir
üretim fonksiyonunun tanımlanması gerektirmekte ve verimsiz birimleri tanımlamamaktadır.
Veri zarflama analizi; işletmelerde etkinlik ve verimlilik düzeyinin saptanması için
geçmişte genellikle oran analizi veya regresyon analizi kullanılmıştır. Ancak her iki yöntemin
yukarıda belirtilen eksiklikleri nedeniyle, işletmeler arası kıyaslama yapabilmede bir takım
kısıtlılıkları olması ve en etkin işletmenin hangisi olduğunu tespit etmede başarılı olmaması,
politika üreten veya karar veren kişileri alternatif yaklaşımlara yönlendirmiştir. Bu yönelişin
sonucu olarak ise işletmeler arası karşılaştırmalı etkinlik ölçümünde veri zarflama analizi
(VZA) tekniği kullanılmaya başlanmıştır. VZA, oran analizi ve regresyon analizinin
kullanımında karşılaşılan güçlükleri aşmada büyük avantajlar sağlamaktadır. VZA’ nın aynı
zamanda stratejik analiz, sürekli gelişme ve kıyaslamayı (benchmarking) destekleyen bir
yöntem olduğu bilinmektedir.
67
3.2. Veri Zarflama Analizi ve Verimlilik
VZA ilk olarak Charnes, Cooper ve Rhodes tarafından ürettikleri mal veya hizmet
açısından birbirlerine benzer ekonomik karar verme birimlerinin göreli etkinliklerinin
ölçülmesi amacıyla geliştirilmiş olan bir etkinlik ve verimlilik yöntemidir. Bu yöntemin sahip
olduğu en önemli özellik, her karar alma birimindeki etkinsizlik miktarını ve kaynaklarını
tanımlayabilmesidir. Yöntemin getirdiği en önemli yenilik birçok girdinin kullanılarak birçok
çıktının elde edildiği ortamlarda, parametrik yöntemlerde olduğu gibi önceden belirlenmiş
herhangi bir analitik üretim fonksiyonun varlığının öngörülmesine gereksinim duymadan
ölçüm yapabilmesidir (ONARAN, 2005, s.20).
VZA yönteminin temel amacı, gözlemlenen temel karar verme birimlerinin bu sınır
üzerine izdüşümlerini belirlemektir. Etkin sınır üzerinde yer almayan karar verme birimleri,
etkin sınır üzerinde yer alan, girdiler ve çıktılar açısından kendilerine en yakın olan karar
verme birimlerine ya da bu karar verme birimlerinin oluşturduğu kuramsal birime
benzetilmek suretiyle etkin hale getirilebilirler (ALTUN, 2006, s.14).
VZA’da kullanılan girdi ve çıktılar çalışmadaki karar birimlerini karşılaştırmanın
temelini oluşturduklarından büyük bir dikkatle seçilmelidir. Her ne kadar bir fonksiyonel
varsayım bulunmasa da aynı karar birimi için farklı girdi ve çıktı gurupları farklı verimlilik
değerleri alacağından üretim sürecine nedensel olarak bağlı girdi ve çıktıların belirlenmesi
gereklidir. Bununla birlikte modele çok fazla girdi ve çıktı eklenmesi, VZA’nın verimli ve
verimsiz birimlerinin birbirinden ayrıştırma yeteneğini düşürmektedir. VZA ile göreli
verimlilik ölçümü doğrusal programlamaya dayandığı için optimizasyon programlarından
(GAMS, LİNDO, vb.) yada Windows Excel altında çalışabilen özel VZA programlarından
(Frontier Analyst, Warwick DEA software, vb.) yararlanılabilir (BAYAR, 2005, s.44)
Aşağıda Şekil 3.1’de VZA’da etkinlik sınırı gösterilmiştir.
68
Şekil 3.1. VZA’da Etkinlik Sınırı
Y (Çıktı)
%100 Teknik Etkinlik
Sınırı
Etkin olmayan bölge
Etkin olmayan bölge
X (Girdi)
Şekil 3.1’de görüldüğü gibi VZA, en yüksek performans gösteren karar birimlerinin
etkinlik düzeylerini bir sınır olarak belirlemekte ve en yüksek performansı gösteren karar
birimlerini ölçü olarak kabul ederek diğer karar birimlerini bu ölçüye göre kıyaslamaktadır.
En iyi performans en az girdi ile en yüksek çıktının elde edilmesiyle sağlanmaktadır. Bu
durumda olan karar birimlerinin etkinlik düzeyi 1’e (% 100) eşit kabul edilmekte ve etkin
sayılmaktadır. Sınır çizgisinin altında kalanların, yani etkinlik düzeyi 1’den küçük olanların
ise, etkin olmadığı sonucuna varılmaktadır. Karar birimlerinin etkinlik düzeyi 0’dan küçük,
1’den büyük olamamaktadır.
VZA, geleneksel yöntemlerin çoklu girdi ve çoklu çıktıların değerlendirilmesi için
sağlayamadıkları bütünselliği, toplam faktör verimliliği mantığı ile sağlayabilmektedir.
3.2.1. Veri Zarflama Analizinin Grafiksel Gösterimi
Aşağıdaki şekilde VZA’nın grafiksel gösterimi yer almaktadır.
69
Şekil 3.2. VZA’nın Grafiksel Gösterimi
Toplam Etkinlik
Sınırı (CRS)
Y (Çıktı)
F
Teknik Etkinlik
Sınırı (VRS)
C
B
A
D
E
G
H
I
X (Girdi)
Şekil 3.2’de tek girdi kullanarak tek çıktı üreten A, B, C, D, E, F, G, H, I karar
birimlerinin üretim süreci incelenmiştir. Şekilde A, B, C karar birimleri en yüksek verimlilik
düzeyine sahip olup, üzerilerinde bulundukları doğrunun eğimi verimlilik düzeylerini
göstermektedir. Bu karar birimlerinin bulunduğu ölçek büyüklüğü Banker (1984) tarafından
en verimli ölçek büyüklüğü olarak tanımlanmıştır. Optimum ölçekte üretim yapabilme
başarısı ise ölçek etkinliği olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda A, B ve C karar
birimlerinin ölçek etkin olduğu söylenebilir.
Karar birimlerinin herhangi bir israfta bulunmadan üretim gerçekleştirmeleri teknik
etkinlik olarak ifade edilmektedir. Diğer bir ifadeyle teknik etkinlik, girdi bileşiminin en
verimli şekilde kullanılarak mümkün olan maksimum çıktıyı üretme başarısıdır. Teknik etkin
karar
birimlerinin
oluşturduğu
sınır
üretim
sınırı
(üretim
fonksiyonu)
olarak
adlandırılmaktadır. Bu sınır ise D, E, C, F karar birimleri tarafından oluşturulmuştur.
E karar birimi teknik etkinlik sınırı üzerinde bulunmakla birlikte en optimum ölçek
büyüklüğü üzerinde yer almamaktadır. Bu durumda E karar biriminin teknik verimlilik
sınırından ayrılmamak kaydıyla C karar birimini örnek olarak hareket etmesi durumunda
70
verimliliği artarak optimum ölçek büyüklüğünü yakalamaktadır. Bu durum ölçekten artan
getiri olarak tanımlanmaktadır. Benzer biçimde F karar biriminin C karar birimini örnek
alarak ölçeğini küçültmesi durumunda verimliliği artacaktır. Bu durum ise ölçekten azalan
getiri olarak adlandırılmaktadır. Ölçekten azalan ve artan getirinin birlikte olması durumu
Banker, Charnes ve Cooper tarafından ölçekten değişken getiri (Variable Return to Scale)
olarak adlandırılmaktadır. Ölçekten sabit getiri varsayımı (Constant to Return Scale- CRS)
altında bir karar biriminin hem teknik etkinliği, hem de ölçek etkinliğini yakalaması durumu
toplam etkinlik olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda:
Toplam Etkinlik= Teknik Etkinlik * Ölçek Etkinliği
olarak formüle edilebilir. Şekil 2.2’ de bu tam toplam etkinliği ulaşan tek karar birimi
ise C olarak gözükmektedir. G, H, I karar birimleri ise, kullandıkları girdilerle daha fazla çıktı
elde etmeleri gerekirken, daha az çıktı ürettiklerinden kaynak israfında bulunmuşlar ve
etkinlik sınırının altında kalmışlardır. Örnek olarak bu karar birimlerinden H’nin durumu
incelenecek olursa:
H karar biriminin teknik etkin duruma gelebilmesi için ya kullandığı girdiyi azaltması
ya da çıktısını artırması gerekmektedir. H karar birimi girdi yönlü karar verdiğinde yani
çıktılarını sabit tutmak kaydıyla, girdilerini azaltmak için harekete geçerek D karar birimini
örnek alarak D karar biriminin kullandığı girdi düzeyine ulaşacak ve böylece teknik etkinlik
sınırına erişecektir. Ölçek etkin olabilmesi içinde A karar biriminin kullandığı girdi seviyesine
ulaşması gerekmektedir.
H karar birimi çıktı yönelimli hareket ettiğinde, yani girdilerini sabit tutmak şartıyla,
çıktılarını artırmak için harekete geçerek E karara birimini örnek alması durumunda ise, önce
E karar biriminin ürettiği çıktı düzeyine ulaşacak ve böylece teknik etkinlik sınırına
gelecektir. Ölçeğe göre sabit getiri varsayımı altında ölçek etkin olabilmesi içinse aynı şekilde
B karar biriminin ürettiği çıktı seviyesine kadar hareket etmesi gerekecek ve bu noktaya
ulaşması durumunda ise ölçek etkin konuma gelecektir. Tam ölçek etkin ve tam teknik etkin
olabilmesi durumunda ise toplam etkin olabilecektir (ÖZATA, 2004, ss.93-96).
71
3.2.2. Veri Zarflama Analizinin Matematiksel Gösterimi
İlk standart veri zarflama analizi (VZA) modeli CCR (Charnes, Cooper ve Rhodes)
modeli;
⎧ p
⎫
⎪ ∑ a ki . Xi ⎪
⎪
⎪
Maks θ = ⎨ i =m1
⎬
⎪ ∑ bkj .Yj ⎪
⎪⎩ j =1
⎪⎭
(3. 3)
Olarak gösterilen oransal bir biçimi ifade etmektedir. Bir bankadaki her bir karar
birimi için k=1,2,3,….n ve Xi≥0 ve Yj≥0 olmak üzere;
Kısıtlayıcılar;
p
∑a
i =1
m
ki
∑b
j =1
kj
. Xi
≤1
(3. 4)
.Yj
olarak biçimlendirilmektedir. Daha açık bir biçimde ifade edecek olursak;
⎡a11..a12.....a1i ⎤
⎢a 21..a 22....a 2i ⎥ ⎡ X 1 ⎤
⎥.⎢ X ⎥
⎢
⎢..................... ⎥ ⎢ 2 ⎥
⎥ ⎢⎣ X P ⎥⎦
⎢
⎣ak1..ak 2....aki ⎦
≤1
⎡b11..b12......b1 j ⎤
⎢b21..b22.....b2 j ⎥ ⎡Y1 ⎤
⎥.⎢Y2 ⎥
⎢
⎢...................... ⎥ ⎢ ⎥
⎥ ⎢⎣Ym ⎥⎦
⎢
⎣bk1..bk 2....bkj ⎦
(3. 5)
olarak gösterilmektedir.
Bu modelde kullanılan parametreler ise aşağıdaki gibi gösterilmektedir.
θ: analiz edilen k. Sıradaki karar biriminin verimlilik skoru
k: analiz edilen karar birim sayısı
72
i: çıktı sayısı
j: girdi sayısı
X: ak üzerinde çarpım vektörü
Y: bk sırasıyla üzerinde çarpım vektörü
Xi: i. Çıktı ağırlıklandırması değişkeni
Yj: j. Girdi ağırlıklandırması değişkeni
aki: k. Karar biriminin i. Çıktı sabiti
bkj: k. Karar biriminin j. Girdi sabiti
Zk: k. Karar birimi için amaç denklemi
Bu yönden;
p
∑a
ki
. Xi : k. Karar biriminin çıktı fonksiyonu
(3. 6)
kj
.Yj : k. Karar biriminin girdi fonksiyonu
(3. 7)
i =1
m
∑b
j =1
şeklinde ifade edilmektedir.
CCR modelinde VZA yöntemini uygularken verimi maksimum yapmak için; ya
girdileri minimum olarak yada çıktı fonksiyonunu maksimum olarak düşünülmekte ve model
bu kısıtlardan herhangi biri altında kurulmaktadır.
Girdiye yönelik VZA’da;
p
∑a
i =1
ki
. Xi = 1
(3. 8)
olması kabulü altında amaç denklemi;
73
m
Minimum Zk= ∑ bkj .Yj
(3. 9)
j =1
ifade edilmektedir.
Çıktıya yönelik VZA’da ise;
m
∑b
j =1
kj
.Yj = 1
(3. 10)
olması kabulü altında amaç denklemi;
p
Maksimum Zk= ∑ a ki . Xi = 1
(3. 11)
i =1
ifade edilmektedir (BAYAR, 2005, ss.47-49).
Bankacılık sektöründe 2003 yılı Akbank’ın Veri Zarflama Analizi modeli Tablo 3.1.’
deki verilerden faydalanılarak aşağıda gösterilmiştir;
Amaç fonksiyonu
Zmin= 29484259E1 +3173638E2 +100000E3
Sınırlayıcı şartlar
w1 + w2 + w3 + w4 + w5 + w6+ w7 + w8 + w9 + w10 + w11 = 1
1324524 w1 + 63118 w2 + 301502 w3 + 231989 w4 + 423106 w5 + 162279 w6 + 153075 w7 +
171656 w8 + 485885 w9 + 94761 w10 + 1072487 w11 ≥ 1324524
(çıktı 1)
8717455 w1 + 2180610 w2 + 6870823 w3 + 4714914 w4 + 8579098 w5 + 7990661 w6 + 2633169
w7 + 2036067 w8 + 2518586 w9 + 1518921 w10 + 5498439 w11≥ 8717455
(çıktı 2)
19103202 w1 + 3513724 w2 + 14400740 w3 + 12698961 w4 + 19561606 w5 + 13425278 w6 +
3635026 w7 + 2748472 w8 + 13820883 w9 + 3092064 w10 + 33851826 w11 ≥ 19103202 (çıktı 3)
-29484259E1 + 29484259 w1 + 4499914 w2 + 22391651 w3 + 17118192 w4 + 31062770 w5 +
20931090 w6 + 5732029 w7 + 5228252 w8 + 19361047 w9 + 4765262 w10 + 46655144 w11 ≤ 0
(girdi 1)
-3173638E2 + 3173638 w1 + 888077 w2 + 2910433 w3 + 2681690 w4 + 4030073 w5 + 3531577
w6 + 844934 w7 + 683417 w8 + 4080251 w9 + 598326 w10 + 8542501 w11 ≤ 0
(girdi 2)
74
-100000E3 + 100000 w1 + 20000 w2 + 70000 w3 + 40000 w4 + 200000 w5 + 145000 w6 + 15000
w7 + 30000 w8 + 50000 w9 + 20000 w10 + 72000 w11 ≤ 0
(girdi 3)
(E: Akbank’ın girdilerinin bankacılık sektörü tarafından hangi oranda kullanılacağını belirlemektedir.
w: Bankaları (değişkenleri) göstermektedir.)
Akbank’ın Veri Zarflama Analizi modelinde çıktı 1, çıktı 2, çıktı 3 değerleri büyük
eşit (≥) olup bankacılık sektöründe en az Akbank’ın değerleri ve daha fazla çıktı olması
istenmektedir. Girdi değerleri ise küçük eşit olup (≤) en fazla Akbank’ın değerleri kadar
olması istenmektedir. Yukarıdaki formülde Akbank’a ait girdi 1 değeri sol tarafa atılarak
eşitlik sağlanmıştır.
Veri zarflama Analizine konu olacak bankaların verileri 2003- 2007 arası Tablo 2.1.,
Tablo 2.2., Tablo 2.3., Tablo 2.4. ve Tablo 2.5.’de gösterilmiştir.
Tablo 3.1. 2003 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
Akbank
Oyakbank
Garantibankası
Vakıfbank
İşbankası
Yapıkredi
Finansbank
Fortisbank
Halkbank
Denizbank
Ziraatbankası
Aktif
Gider
Bilişim
Teknolojileri
Harcaması
Kâr
Kredi
Mevduat
29484259
4499914
22391651
17118192
31062770
20931090
5732029
5228252
19361047
4765262
46655144
3173638
888077
2910433
2681690
4030073
3531577
844934
683417
4080251
598326
8542501
100000
20000
70000
40000
200000
145000
15000
30000
50000
20000
72000
1324524
63118
301502
231989
423106
162279
153075
171656
485885
94761
1072487
8717455
2180610
6870823
4714914
8579098
7990661
2633169
2036067
2518586
1518921
5498439
19103202
3513724
14400740
12698961
19561606
13425278
3635026
2748472
13820883
3092064
33851826
Kaynak: www.bddk.org.tr
2003 yılında en fazla bilişim teknolojileri harcamasını yapı kredi bankası ardından
Akbank yapmıştır. En fazla kredi veren bankalar ise Akbank, İş Bankası ve Yapı Kredi
bankalarıdır.
75
Tablo 3.2. 2004 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
Akbank
Oyakbank
Garantibankası
Vakıfbank
İşbankası
Yapıkredi
Finansbank
Fortisbank
Halkbank
Denizbank
Ziraatbankası
Aktif
Gider
Bilişim
Teknolojileri
Harcaması
Kâr
Kredi
Mevduat
34913412
6154234
26267917
24199088
38513774
24624008
8630097
7140470
7140470
6704946
56994364
3022212
923065
2845643
2605499
3916536
3223038
893069
879577
3319554
707732
6721460
90000
7000
10000
147000
2000
5000
75000
35000
19000
35000
40000
1020528
115170
487696
623928
635455
100
191560
107171
527723
122711
1530665
12939200
3483776
10501376
8062042
12451842
10055975
5190730
3068875
4340349
2628727
9135149
19918425
4640244
17612241
17584493
24320442
14293241
5091705
3467163
19453294
4160112
45382201
Kaynak: www.bddk.org.tr
2004 yılında en fazla bilişim teknolojileri harcaması yapan banka Vakıflar Bankasıdır
ve ardından Akbank gelmektedir.
Tablo 3.3. 2005 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
Akbank
Oyakbank
Garantibankası
Vakıfbank
İşbankası
Yapıkredi
Finansbank
Fortisbank
Halkbank
Denizbank
Ziraatbankası
Aktif
Gider
Bilişim
Teknolojileri
Harcaması
Kâr
Kredi
Mevduat
52384532
8377436
36468239
32382800
63712468
23866400
12314145
6817348
27052957
9357809
65050166
4035695
972936
3145217
3004526
4481823
5151941
1196536
880698
3493313
810990
7047078
6000
70000
140000
80000
2000
100
25000
100
175000
15000
5000
1438294
302796
708394
535170
955628
125
350441
80864
531767
200714
1802120
22106149
5093017
16937195
11905056
20749855
11306271
7615857
3464608
6218666
4559105
13425212
31450977
5629884
23578023
22945691
37399979
16876096
6115397
3555922
20897822
5234371
51778195
Kaynak: www.bddk.org.tr
2005 yılında en fazla bilişim teknolojileri harcaması yapan banka Halkbankasıdır ve
ardından Garanti Bankası gelmektedir.
76
Tablo 3.4. 2006 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
Aktif
Akbank
Oyakbank
Garantibankası
Vakıfbank
İşbankası
Yapıkredi
Finansbank
Fortisbank
Halkbank
Denizbank
Ziraatbankası
Gider
Bilişim
Teknolojileri
Harcaması
Kâr
Kredi
Mevduat
40000
10000
40000
23000
60000
55000
40000
40000
10000
30000
40000
1584541
105579
1166563
806899
1415263
696799
694728
119155
864259
342289
2100002
30312650
7333178
29234853
18416068
32136918
23081989
12155776
5552689
11645638
8063379
17371000
35958721
7896510
33780205
25163778
46306374
32575575
12881450
5379947
27187964
9463025
59652902
60320151 5841038
11824581 1339267
57119825 5320978
38744660 4161599
83026679 10131530
55292500 6171975
19835392 2032269
9523079 1163415
34475554 3917904
14705027 1324294
71903770 7449643
Kaynak: www.bddk.org.tr
2006 yılında en fazla bilişim teknolojilerine harcama yapan banka iş bankasıdır. En
fazla kredi veren bankası yine iş bankasıdır.
Tablo 3.5. 2007 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL)
Aktif
Akbank
Oyakbank
Garantibankası
Vakıfbank
İşbankası
Yapıkredi
Finansbank
Fortisbank
Halkbank
Denizbank
Ziraatbankası
Gider
72103035 7195714
12538178 1627287
76148493 6896467
44215059 5125581
90078322 11710987
56659891 7529736
24121771 2539593
10841229 1345710
40090898 4803621
18647400 1808726
80942311 9022419
Bilişim
Teknolojileri
Harcaması
Kâr
Kredi
Mevduat
70000
15000
70000
50000
80000
42000
40000
68000
5000
20000
18000
2040429
136856
2421756
1033837
2026795
1019329
630085
180268
1312620
341255
2351091
39882128
8511717
39002024
23803132
36800215
29088312
16167212
6455605
18121078
11974551
21604000
43634621
8900896
43689530
29149425
48063949
33707132
15063322
6523004
30840911
11493664
68249767
Kaynak: www.bddk.org.tr
2007 yılında en fazla bilişim teknolojileri harcaması yapan banka Akbank’tır ve en
fazla kredi veren bankadır.
77
Bankaların aktiflerine 2003- 2007 yılları arasında yukarıdaki tablolardan bakıldığında,
bankacılık sektörünün aktiflerinde bir artış olduğu görülmektedir. Bankaların gider kaleminde
ise aktiflerdeki kadar bir artış olmadığı görülmektedir. Bankaların bilişim teknolojileri
harcaması ise 2003- 2007 yılları arasında farklı değerler almıştır. Bankaların kâr, kredi ve
mevduatları ise 2003- 2007 yılları arasında artış göstermiştir.
3.2.3. Veri Zarflama Analizinin Güçlü ve Zayıf Yönleri
Veri zarflama analizinin güçlü yönleri;
¾ VZA, verimsiz bir karar verme biriminin performansını, kümesindeki göreceli olarak
verimli olan karar verme birimlerinin seviyesine çıkarmak için bir tek yol değil
alternatif yollar belirler.
¾ VZA’nın uygulanması, özellikle karar vericilerin üretim sürecini, ilgili tüm girdi ve
çıktıları tanımlamak suretiyle daha iyi tanımalarını sağlar.
¾ VZA çalışmasında gereksinim duyulan veriler ve analiz sonuçlarını içerecek detaylı
bir veri tabanı yaratılabilir. Böylelikle konu ile ilgili belgeleme güçlenir.
¾ VZA, girdi ve çıktı verilerinin rastlantısal bir mekanizma ile üretilmediğini yani
deterministik olduğunu varsaymaktadır. Bu sebepten dolayı parametrik olmayan ve
verilerin belirli bir fonksiyonel dağılım kuralına uyması gibi bir varsayımı taşımayan
bir yöntem olarak deterministik durumlar için daha avantajlı bir verimlilik analizi
yöntemi olarak kullanılmaktadır.
¾ Verimlilik analizi istatistiksel sınır tahminleme yöntemlerinin ortaya çıkardığı
ortalama fonksiyonun yerine, en iyi gözlemlerce oluşturulan sınır fonksiyonuna göre
yapıldığı için, belirlenen hedefler, en iyi performans gösteren birimler örnek alınarak
yapılmaktadır. Bu da VZA ile yapılan verimlilik analizinin anlamını ve geçerliliğini
güçlendirmektedir.
VZA’nın zayıf yönleri;
ƒ
VZA genel olarak fiziksel girdi ve çıktı ölçüleri ile test edildiğinden teknik girdi çıktı
verimliliği ile sınırlıdır. Yöntemin yetenekleri çıktı ve girdilere (eğer mümkünse)
göreceli fiyatlar veya öncelikli ağırlıklar atanarak güçlendirilebilir.
ƒ
Kalitatif girdi ve çıktı ölçüleri sonuçları zayıflatabilmektedir.
78
ƒ
İlgili girdi ve çıktıların üretim sürecini doğru olarak yansıtabilmesi yöntemin sağlıklı
sonuçlar vermesi açısından öneme sahiptir. Kritik bir girdi yada çıktı inceleme dışı
bırakıldığında yöntemin verdiği sonuçlar yanıltıcı ve yanlı olabilir.
ƒ
VZA’da gözlemlenen performansın en iyi performansla olan farkı, sadece verimsizliğe
bağlanmakta ve uç gözlem noktaları için ölçüm hataları göz ardı edilmektedir.
Dışsallıkların göz ardı edilmesi yanıltıcı sonuçlar verebilmektedir.
ƒ
VZA modelleri statik (durağan) ve tek zaman kesitinde değerlendirilen modellerdir.
Gerçek
hayatta
ise
karar
verme
birimlerinin
bazı
girdilerini
çıktılara
dönüştürülebilmesi bir periyottan daha uzun bir süre alacağından, üretim süreci
dinamik bir özellik göstermektedir. Bu sebeple farklı periyottaki veriler için uygun
indirgeme oranlarının kullanılması gerekecektir.
ƒ
Başvuru grubuna dahil olan karar verme birimlerinin diğerlerine göre üstünlüğünün
göreceli olması, bu birimlerinin kendi başlarına değerlendirildiğinde de gerçekten
verimli olup olmadıkları hakkında bir yorum yapabilmesini güçleştirmektedir. Bu
sebeple VZA verimlilik sonuçlarını görecelilik çerçevesinde değerlendirilmektedir
(ALTUN, 2006, ss.24-26).
3.2.4. VZA Analizinin Uygulama Aşamaları
VZA‘ nın uygulama aşamaları şu şekilde sıralanabilir;
™ Uygulama yapılacak karar birimlerinin seçimi: karar birimlerinin homojen bir yapıda
olmaları, başka bir deyişle benzer girdileri kullanarak benzer nitelikli çıktılar üretiyor
olmaları gerekmektedir (örneğin banka, hastane, okul vb.). Karar birimi sayısının fazla
olması uygulama sonucunun güvenilirliği açısından büyük önem taşımaktadır.
™ Uygulamada kullanılacak girdi ve çıktı değişkenlerinin belirlenmesi: seçilecek girdi ve
çıktılar üretim sürecini tanımlayacak nitelikte olmalıdır. Ayrıca uygulama çok fazla
sayıda girdi ve çıktı alınması durumunda VZA’nın ayrıştırma yeteneği düştüğünden
bu sayı kısıtlı tutulmalıdır. Girdi ve çıktı sayısı toplamı, karar birimi sayısından az
olması gerekmektedir.
™ Verilerin elde edilmesi ve gerekli, kontrollerin yapılarak yanlış ve eksik verilerin
uygulamadan çıkartılması: verilerin yanlış, eksik ve aşırı uç değerlerde olması elde
edilecek etkinlik skorunun doğruluğunu etkileyeceğinden bu konuya özellikle dikkat
edilmesinde fayda vardır.
79
™ Uygulanacak VZA yönteminin belirlenmesi: amaca yönelik olarak girdi veya çıktı
yönelimli bir uygulama yapılabilmektedir.
™ Uygulamanın yapılması: Profesyonel paket programlar (Frontier Analayst vb.) gibi
programlarla çözüm gerçekleştirilebilmektedir.
™ Sonuçların alınması: Etkin olan ve etkin olmayan karar birimleri belirlenmektedir.
™ Etkin olmayan karar birimlerinin fazla kullandıkları girdilerin ve eksik ürettikleri
çıktıların tespit edilmesi ve bu karar birimlerinin potansiyel gelişme hedeflerinin
ortaya konulması.
™ Etkin olmayan karar birimlerinin etkin çalışabilmeleri için referans alacakları karar
birimlerinin belirlenmesidir (ÖZATA, 2004, ss.101-102).
80
4. BÖLÜM
ARAŞTIRMA VERİLERİNİN ANALİZ VE BULGULARI
4.1. Verimlilik ve Etkinlik
Ekonomik küreselleşme (güçlü bir etken olarak sermayenin küreselleşmesi) “sınırsız
bir
küresel
pazar”
yaratarak
ulus-devletlerin
otoritesini
sarsmıştır
(BURGER,
HUNTINGTON, 2003, s.303).
Çok uluslu bankalar ve diğer finansal kurumların büyümesi küresel finansın da
büyümesini mümkün kılmış, fakat milli otoriteler için de önemli düzenleyici kurallar ortaya
koymalarını gerekli hale getirmiştir (BÜLBÜL, 2006, s.14).
İşletmeler, hedeflenen müşterilerin ihtiyaç ve beklentilerine uygun yenilikçi ürünleri
hızlı ve etkili bir grafikde pazara çıkarma yeteneğine sahip olduklarında çok önemli bir
rekabet avantajı elde ederler (KAPLAN ve NORTON, 2006, s.135).
Yenilikçi ürünleri farklı tarlalarda farklı bitkiler üretilmesine benzetebiliriz, ama
bunların fiyatlarını tayin eden, o farklılıklarıdır, yani çıktıdır. Yeni bilgi üç çeşittir; birincisi
sürecin, ürünün, hizmetin sürekli iyileştirilmesi olup; Japonlar bunu en iyi başarmakta ve
adına Kaizen demektedirler. İkincisi işlemedir, yani var olan bilginin sürekli olarak işlenmesi,
ondan yeni ve farklı ürünler, süreçler ve hizmetler elde edilmesidir. Sonuncusu da gerçek
yenilikçiliktir. Bilgiyi uygulayıp ekonomide (ve toplumda) değişiklik yapmanın bu üç yolu,
bir arada ve aynı zamanda uygulanmak zorundadır. Hepsine aynı derecede ihtiyaç vardır.
Ama ekonomik özellikler, yani maliyetler ve maliyetlerin ekonomik etkileri, kalitatif olarak
farklıdır. Bilgiyi başarılı ürün ve hizmetlere dönüştürmek gerekmektedir (DRUCKER, 1993,
ss.253-260).
Bir banka açısından finansal bilgi, yönetim ve personel açısından bir köprü vazifesi
görmektedir. Bu bilgiler rekabetçi avantaj sağlamaktan öte işletmeye neyi nasıl yapması
gerektiğini düşünme fırsatı vermektedir (PETERSAND ve WATERMAN, 1992, s.267).
Finans sektöründe öne çıkan teknolojik uygulamaları iki boyutta incelemek
gerekmekte olup bunlardan birincisi, doğrudan müşterinin kullanımına sunulan ve müşteri
hizmetlerinin parçası olan uygulamalardır. Alternatif dağıtım kanalları ve bu kanallar
81
üzerinden sunulan yeni ürünler (ATM’ler, telefon bankacılığı ve internet üzerinden sunulan
çevrimiçi hizmetler) eklenmiştir. İkincisi, kurum içi süreçlerin, karar aşamalarının, iletişimin
ve risk yönetiminin etkinliğini artıran uygulamalardır. Özellikle elektronik iş akışı, doküman
yönetimi sistemleri ve intranet uygulamalarının, kurum içi iletişimin ve iç süreçlerde
verimliliğin artırılması açısından artık zorunlu unsurlar olmaktadır (BT, 2008, ss.20-29).
Bankacılık sektöründe teknoloji kullanmaya yönelten faktörler aşağıda sıralanmıştır.
Bu faktörler (FETTAHLIOĞLU, 2000, s.47);
9 Maliyet unsuru
9 Bankalar arası rekabet
9 Bilgi toplumunun talepleri
9 Yeni hizmet ve ürün anlayışı
9 Bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler
9 Yeni sistemin sağladığı verimliliktir.
Bankacılık kesiminde etkinlik ve verimlilik ölçütlerinin tanımlanıp, ölçütler arasındaki
ilişkilerin incelenmesi, yapılması gereken ilk iş olarak belirlenmektedir. Bankacılık
sektöründe etkinlik ölçütleri aynı zamanda verimlilik ölçütlerine dayanmaktadır.
Bilişim sistemleri sayesinde, bilgi işlem ve telekomünikasyon sistemlerine yapılan
yatırımlar ve sağlanan teknolojik üstünlükler rekabet açısından olduğu kadar; Pazar riski,
kredi riski, likidite riski gibi önemli riskleri önceden algılayıp, önlem alınması için faydalı
olmaktadır.
Bankacılık sektöründe verimli olabilmek için hizmetin kalitesinin artırılması, olası
risklere karşı erken uyarı sistemleri ve teknoloji yoğun faaliyetler sayesinde mevduatların
kârlı bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bölümde VZA programı kullanılarak, seçilen 11 bankanın CCR modellerine göre
girdi ve çıktı miktarları veri kullanılarak analiz yapılarak etkinlik skorları tespit edilmiştir.
Tam etkin olmayan bankaların tam etkin hale gelmesi için girdi ve çıktı miktarlarında
yapılması gereken değişiklikler grafik halinde gösterilmiştir. Bankacılık sektörünün yıllar
itibariyle potansiyel gelişme alanları yani artırması gereken çıktılar ve azaltması gereken
girdiler grafik halinde gösterilmiştir. Bilişim teknolojilerinin aktifler, giderler, kâr, kredi,
82
mevduat hacmine etkileri her yıl test edilip aralarındaki korelasyon ölçüsü bulunmuştur. Girdi
ve çıktı kalemlerinin (Aktifler, giderler, bilişim teknolojileri, kâr, kredi, mevduat) etkinlikle
olan ilişkisi korelasyon ölçüsü ile bulunmuştur. Giderler kalemi içinde teknoloji yatırımları
bulunmamakta faiz giderleri ve personel maaşları gibi giderleri kapsamaktadır.
Ayrıca etkinlik ölçüleri bir bankanın tüm performansını görebilmek için yeterli
olmamaktadır. Çünkü, banka etkinlik ve verimlilik ölçüleri sadece bankaların girdilerini
çıktılara dönüştürmede ne kadar başarılı olduklarına ilişkin bir göstergedir. Sadece etkinlik
ölçüsü, artan banka performansının yerine aşırı risk almaya işaret edebilen “aşırı kredi
büyümesini” hesaba katmamaktadır (ARAS ve KURT, 2002, s.452).
Bu araştırmada son 2 yıl (2006- 2007) periyodunda ve son 5 yıl (2003- 2007)
periyodunda bankaların risk alma ölçüleri hesaplanmıştır.
4.2. 2003 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi
2003 yılında Türk bankacılık sektöründe tam etkin konumda olan bankalar ve tam
etkin olmayan bankaların etkinlik skorları Tablo 4.1.’de gösterilmiştir.
Tablo 4.1. 2003 yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları
Banka adı
Akbank
Ziraat bankası
Finansbank
Oyakbank
Vakıflar bankası
Fortisbank
Halk bankası
Denizbank
Garanti
Iş bankası
Yapı kredi
Etkinlik
100 %
100%
100 %
100%
100%
99,2%
98,8%
96,2%
94,9%
91,6%
87,9%
Tablo 4.1’e göre etkin olan bankalar; Akbank, Ziraat Bankası, Finansbank, Oyakbank,
Vakıflar Bankasıdır. Bu tabloya göre tam etkin olmayan bankalar Denizbank %96.2,
FortisBank %99.2, Garanti Bankası %94.9, Halk Bankası %98.8, İş Bankası %91.6, Yapı
83
Kredi Bankası %87.9 etkinliğe sahiptir. 2003 yılında Bilişim teknolojilerinin diğer girdi ve
çıktı kalemleriyle (en yüksek korelasyon değerine sahip) olan ilişkisi aşağıda gösterilmiştir.
Korelasyon analizi, bir değişkenin diğer bir değişkenle ilişkisinin yönünü ve kuvvetini
ortaya koymaktadır. Korelasyon analizinde bağımlı ve bağımsız değişken kavramları yoktur.
Korelasyon katsayısı (r), -1 ile +1 arasında bir değerdir. Bu katsayı +1’e yakınsa iki değişken
arasında pozitif ilişkinin, -1’e yakınsa iki değişken arasında negatif ilişkinin güçlü olduğu
anlaşılmaktadır. Korelasyon katsayısının 0’a yaklaşması ise iki değişken arasında anlamlı bir
ilişki olmadığının göstergesidir. Sosyal bilimlerde korelasyon katsayısının 0-0.3 arasında
çıkması düşük, 0.3-0.7 arasında çıkması orta, 0.7-1 arasında çıkması ise yüksek derecede bir
ilişkinin göstergesi olarak değerlendirilmektedir (SARUHAN ve ÖZDEMİRCİ, 2005, s.139).
Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- aktif korelasyonu görülmektedir.
∗
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗∗
∗
∗
∗
Aktif (YTL)
Grafik 4.1. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Aktif, r=0.61
Korelasyon katsayısı pozitif çıkması durumunda sıfır noktasından karşı köşeye bir
doğru çizildiğinde üstünde kalan bankalar en fazla korelasyona sahiptir. Korelasyon
katsayısının negatif çıkması durumunda sol yukarı köşeden sağ aşağı köşeye bir doğru
çizilmesi gerekmektedir. Bu durumda en fazla negatif korelasyona sahip bankalar
bulunmaktadır. Grafik 4.1’de 2003 yılı Türk bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri
harcaması- aktifler arasında 0.61 pozitif korelasyon değeri yani doğrusal bir ilişki
bulunmuştur. Akbank, Garanti Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası en fazla korelasyona
sahip bankalardır.
Hipotez 2 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının aktifler üzerinde
etkisi vardır. Hipotez r=0.61 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- kredi korelasyonu görülmektedir.
84
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Kredi (YTL)
Grafik 4.2. Bilişim Teknolojileri Harcaması-Kredi, r=0.81
Grafik 4.2’de Kredi- bilişim teknolojileri harcaması arasında ise yüksek derecede 0.86
pozitif korelasyon bulunmuştur. Yani 2003 yılında sektörde kredi verme ile bilişim
teknolojileri arasında yüksek bir ilgililik bulunmaktadır. En fazla etkileşimde bulunan
bankalar ise İş Bankası, Yapı Kredi ve Ziraat bankasıdır.
Hipotez 5 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kredi üzerinde
etkisi vardır. Hipotez r=0.81 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde mevduat- bilişim teknolojileri harcaması korelasyonu görülmektedir.
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Mevduat (YTL)
Grafik 4.3. Mevduat-Bilişim Teknolojileri Harcaması, r=0.54
Grafik 4.3’de Bilişim teknolojileri harcaması- mevduat arasında korelasyon 0.54
bulunmuştur. Akbank ve Garanti Bankası en fazla korelasyona sahip olan bankalardır.
85
Hipotez 6 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının mevduat üzerinde
etkisi vardır. Hipotez r=0.54 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde etkinlik- bilişim teknolojileri harcaması görülmektedir.
Etkinlik
∗ ∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
Grafik 4.4. Etkinlik- Bilişim Teknolojileri Harcaması, r=-0.74
Grafik 4.4’de 2003 yılında bankacılık sektöründe etkinlik ve bilişim teknolojileri
harcaması arasında negatif korelasyon r= -0.74 bulunmuştur. En fazla korelasyona sahip
bankalar ise İş Bankası, Garanti Bankası ve Fortisbank’ dır.
Hipotez 1 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının etkinlik ve
verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.74 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde etkinlik- kredi korelasyonu görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Kredi (YTL)
Grafik 4.5. Etkinlik- Kredi, r= -0.53
Hipotez 10 Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=-0.53 bulunduğundan kabul edilmiştir. En fazla korelasyona sahip bankalar
İş Bankası ve Yapı Kredi bankasıdır.
Hipotez 3 (r=0.29), Hipotez 4 (r=0.28), Hipotez 7 (r=-0.15), Hipotez 8 (r=-0.08),
Hipotez 9 (r=0.27), Hipotez 11 (r=-0.08) bulunduğundan red edilmiştir.
86
Aşağıda grafikte 2003 yılı bankacılık sektörü potansiyel gelişme alanları
görülmektedir.
Grafik 4.6. 2003 Yılı Bankacılık Sektörü Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.6’da 2003 yılında bankacılık sektöründe azaltılması gereken girdiler ve
artırılması gereken çıktılar bazında bakıldığında, kârlılık %58.18, kredi %9.3 ve mevduat
%2.19 artırılmış olmalıydı. Bilişim Teknolojileri Harcaması %20.78, gider %5.77 ve aktif
%3.77 azaltılmış olmalıydı. Banka bazında etkinlik ve verimlilik için geliştirmesi gereken
alanlar ise aşağıda grafiklerde gösterilmiştir.
Grafik 4.7. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.7’de 2003 yılında Denizbank kârlılık oranını %86 artırmış olmalıydı. Bilişim
Teknolojileri Harcaması %18, gider %3, aktiflerini %3 azaltmış olmalıydı.
Grafik 4.8. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları
87
Grafik 4.8’de Fortisbank mevduatını %19 artırmış olmalıydı. Bilişim Teknolojileri
Harcaması %50, aktifleri ise %2 azaltmış olmalıydı.
Grafik 4.9. Garanti Bankası Potansiyel Geliştirme Alanları
Grafik 4.9’da Garanti bankası kârlarını %134 artırmış olmalıydı. Aktif, gider,
Bilişim Teknolojileri Harcaması girdilerini ise %5 azaltmış olmalıydı.
Grafik 4.10. Halk Bankası Potansiyel Gel. Alanları
Grafik 4.10’de Halk bankası kredi oranını %80 artırmış olmalıydı. Gider %19, aktif ve
bilişim teknolojileri harcaması girdilerini %1 azaltmış olmalıydı.
Grafik 4.11. İş Bankası Potansiyel Geliştirmesi Gerekli Alanlar
Grafik 4.11’de İş bankası kârını %118 artırmış olmalıydı. Bilişim teknolojileri
harcaması %55, gider ve aktif girdilerini %8 azaltmış olmalıydı.
88
Grafik 4.12. Yapı Kredi Bankası Potansiyel Geliştirmesi Gerekli Alanlar
Grafik 4.12’de Yapı kredi bankası kârını %164 artırmış olmalıydı. Bilişim
teknolojileri harcaması %49, gider ve aktif girdilerini %12 azaltmış olmalıydı.
4.3. 2004 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi
2004 yılına ait Türk bankacılık sektöründe etkinlik skorları Tablo 4.2’ de verilmiştir.
Tam etkin olan bankalar 100 olarak ifade edilmektedir.
Tablo 4.2. 2004 yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları
Banka adı
Etkinlik
Akbank
100 %
Finans bank
100 %
Garanti
100%
Iş bankası
100%
Oyak bank
100%
Vakıflar bankası
100%
Yapı kredi
100%
Ziraat bankası
100%
Halk bankası
95,2%
Denizbank
92,8 %
Fortisbank
75,3%
Tablo 4.2’ de görüldüğü gibi tam etkin konumda olmayan bankalar Denizbank %92.8,
Fortisbank %75.3, Halk Bankası %95.2 etkin konumdadır.
Aşağıdaki grafikde etkinlik- aktifler korelasyonu görülmektedir.
Etkinlik
∗ ∗
∗
∗ ∗
∗
∗
∗
∗
∗
Aktifler (YTL)
Grafik 4.13. Etkinlik- Aktifler Korelasyon r= 0.43
89
Grafik 4.13’de 2004 yılında etkinlik arttıkça aktifler artmaktadır. Korelasyon 0.43
(orta düzeyde ilişkili) olup Ziraat Bankası en yüksek değere sahiptir.
Hipotez 7 Bankacılık sektöründe aktiflerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=0.43 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıdaki grafikde etkinlik- gider korelasyonu görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗ ∗∗ ∗
∗
∗
∗
∗
∗
Giderler (YTL)
Grafik 4.14. Etkinlik- Giderler Korelasyon r= 0.40
Grafik 4.14’de Etkinlik- Giderler korelasyon 0.40 olup en fazla korelasyona Ziraat
Bankası sahiptir ve etkinlikle doğru orantılı olarak artmıştır.
Hipotez 8 Bankacılık sektöründe giderlerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=0.40 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıdaki grafikde etkinlik- kredi korelasyonu görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗ ∗
∗
∗
∗
Grafik 4.15. Etkinlik-Kredi Korelasyon r= 0.55
Kredi (YTL)
Grafik 4.15’de Çıktılar gurubunda yer alan kredilerin durumu ele alınmaktadır.
Etkinlik arttıkça krediler de artmıştır. 0.55 korelasyon bulunmakla birlikte Akbank ve İş
Bankası en yüksek korelasyona sahiptir.
Hipotez 10 Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır.
Hipotez r=0.55 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıdaki grafikde etkinlik- mevduat korelasyonu görülmektedir.
90
Etkinlik
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Grafik 4.16. Etkinlik-Mevduat Korelasyon r=0.41
Mevduat (YTL)
Grafik 4.16’da Etkinlik- Mevduat 0.41 korelasyona sahip olmakla birlikte en fazla
Ziraat Bankası korelasyona sahiptir.
Hipotez 11 Bankacılık sektöründe mevduatların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=0.41 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Hipotez 1 (r=0.10), Hipotez 2 (r=0.02), Hipotez 3 (r=-0.07), Hipotez 4 (r=0.28),
Hipotez 5 (r=0.08), Hipotez 6 (r=0.02), Hipotez 9 (r=0.29) bulunduğundan red edilmiştir.
Aşağıda grafikte 2004 yılı bankacılık sektörü potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.17. 2004 Yılı Bankacılık Sektörü Potansiyel Gelişme Alanları
2004 yılında Grafik 4.17.’de görüldüğü gibi giderler %-26.7, bilişim teknolojileri
harcaması %-23.48, aktifler %-22.1 azaltılması gereken girdiler olarak kâr ise %26.33
artırılması gereken çıktılar olarak gösterilmiştir. 2004 yılı bankalar bazında tam etkin olmayan
bankalar olarak ele alındığında aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkmıştır.
Aşağıda grafikte Denizbank’ın potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
91
Grafik 4.18. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.18’de 2004 yılında tam etkin konuma ve verime ulaşabilmeleri bankalar
bazında Denizbank kâr oranını %18 kadar artırmış ve aktif, gider, bilişim teknolojileri
harcaması girdilerini ise %7 kadar azaltmış olmalıydı.
Aşağıda grafikte Fortisbank’ın potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.19. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.19’da Fortisbank mevduatı %3, kârı %2 artırmış ve aktif, gider, bilişim
teknolojileri harcaması girdilerini ise %24 azaltmış olmalıydı. Aşağıda grafikte Halk Bankası
potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.20. Halk Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.20’de Halk bankası ise kârı %23 artırmış, gider %12, bilişim teknolojileri
harcaması %7, aktifleri %4 azaltmış olmalıydı.
92
4.4. 2005 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi
2005 yılına ait Türk bankacılık sektöründe etkinlik skorları Tablo 4.3’de verilmiştir.
Tam etkin olan bankalar 100 olarak ifade edilmektedir.
Tablo 4.3. 2005 Yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları
Banka adı
Akbank
Finans bank
Fortisbank
Garanti
Iş bankası
Oyak bank
Vakıflar bankası
Yapı kredi
Ziraat bankası
Halk bankası
Denizbank
Etkinlik
100 %
100 %
100%
100%
100%
100%
100%
100%
100%
98,1%
97,2 %
Tablo 4.3’de Denizbank, Halk Bankası dışındaki bankalar tam etkin olarak
görülmektedir. Aşağıda grafikde kredi- etkinlik ilişkisi görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Kredi (YTL)
Grafik 4.21. Kredi- Etkinlik ilişkisi Korelasyon r= 0.44
Grafik 4.21’de Kredi- etkinlik ilişkisinde pozitif orta düzeyde korelasyon saptanmıştır
ve etkinliğin artması kredilerin artmasını sağlamıştır. En fazla korelasyon değeri Akbank’da
ardından İş bankasında görülmektedir.
93
Hipotez 10 Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=0.44 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Hipotez 1 (r= -0.26), Hipotez 2 (r=-0.13), Hipotez 3 (r=-0.11), Hipotez 4 (r=-0.11),
Hipotez 5 (r=-0.14), Hipotez 6 (r=-0.07), Hipotez 7 (r=0.28), Hipotez 8 (r=0.29), Hipotez 9
(r=-0.26), Hipotez 11 (r=0.28) bulunduğundan red edilmiştir.
Aşağıda grafikte 2005 yılı potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.22. 2005 Yılı Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.22’de 2005 yılı bankacılık sektöründe tam etkin konuma gelebilmeleri için
bilişim teknolojileri harcaması %-51.08 azaltılması, kâr’ın ise %35.35 olarak artırılması
gerekmektedir. Kredi ve mevduat ise tam etkin (%0) konumda bulunmaktadır.
Bankalar bazında tam etkin olmayan bankaların verimli ve etkin olmaları için
düzeltmeleri gereken girdi ve çıktı miktarları aşağıda gösterilmiştir. Aşağıda grafikte
Denizbank potansiyel gelişme alanları gösterilmiştir.
Grafik 4.23. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.23’de 2005 yılında Denizbank potansiyel gelişme alanları içine artırılması
gereken %23 kâr oranı girmiştir. Aşağıda grafikte Halk Bankası potansiyel gelişme alanları
görülmektedir.
94
Grafik 4.24. Halk Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.24’de Halk bankası ise artırılması gereken kâr oranı %41, azaltılması gereken
girdiler arasında ise %-90 bilişim teknolojileri harcaması, %-17 giderler girmiştir.
4.5. 2006 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi
2006 yılı verilerine göre Türk bankacılık sektöründe tam etkin bankalar ve etkinlik
skorları Tablo 4.4.’ de gösterilmiştir.
Tablo 4.4. 2006 Yılı Türk Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları
Banka adı
Akbank
Denizbank
Finans bank
Garanti
Halk bankası
Oyak bank
Ziraat bankası
Vakıflar bankası
Fortisbank
Yapı kredi
Iş bankası
Etkinlik
100,00%
100,00%
100,00%
100,00%
100,00%
100,00%
100,00%
98,60%
94,20%
82,30%
79,60%
Tablo 4.4’de 2006 yılında Akbank, Denizbank, Finans Bank, Garanti Bankası, Halk
Bankası, Oyak Bank, Ziraat Bankası tam etkin durumda olan bankalardır. Aşağıda grafikde
bilişim teknolojileri harcaması- aktifler korelasyonu görülmektedir.
95
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗ ∗
∗
∗
∗
∗
∗
Aktifler (YTL)
Grafik 4.25. Bilişim Teknolojileri Harcaması -Aktifler, r= 0.60
Grafik 4.25’de Bilişim teknolojileri harcaması- Aktifler arasında Korelasyon 0.60 orta
derecede bir ilişki düzeyini göstermekte olup İş Bankası, Akbank, Garanti Bankası, Vakıflar
Bankası diğer bankalara göre daha fazla korelasyona sahiptir.
Hipotez 2 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının aktifler üzerinde
etkisi vardır. Hipotez r=0.60 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- kredi korelasyonu görülmektedir.
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗
∗ ∗
∗
∗
∗
Kredi (YTL)
Grafik 4.26. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Kredi, r= 0.61
Grafik 4.26’da Bilişim Teknolojileri Harcaması-Kredi ise korelasyon 0.61 bulunmakla
birlikte İş Bankası en fazla korelasyona sahiptir.
Hipotez 5 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kredi üzerinde
etkisi vardır. Hipotez r=0.61 bulunduğundan kabul edilmiştir.
96
Aşağıda grafikde etkinlik- gider korelasyonu görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗
∗
∗ ∗
∗
∗
∗
∗
∗
Gider (YTL)
Grafik 4.27. Etkinlik-Gider Korelasyon r= -0.58
Grafik 4.27’de Etkinlik-gider ilişkisinde negatif korelasyon -0.58 bulunmaktadır ve en
fazla etkilenen banka ise İş bankasıdır.
Hipotez 8 Bankacılık sektöründe giderlerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=-0.58 bulunduğundan kabul edilmektedir. Aşağıda grafikde etkinlik- bilişim
teknolojileri harcaması korelasyonu görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Grafik 4.28. Etkinlik- Bilişim Teknolojileri Harcaması, Korelasyon r= -0.71
∗
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
Grafik 4.28’de Etkinlik-bilişim teknolojileri harcaması arasında korelasyon -0.71’tir
ve en fazla etkilenen bankalar ise İş Bankası, Yapı Kredi bankasıdır.
Hipotez 1 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının etkinlik ve
verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.71 bulunduğundan kabul edilmektedir.
Aşağıda grafikte 2006 yılında potansiyel gelişme alanları, azaltılması gereken girdiler
artırılması gereken çıktılar görülmektedir.
97
Hipotez 3 (r=0.28), Hipotez 4 (r=0.20), Hipotez 6 (r=0.22), Hipotez 7 (r=0.29),
Hipotez 9 (r=0.27), Hipotez 10 (r=0.11), Hipotez 11 (r=0.25) bulunduğundan red edilmiştir.
Grafik 4.29. 2006 Yılında Potansiyel Gelişme Alanları, Azaltılması Gereken Girdiler
Artırılması Gereken Çıktılar.
Grafik 4.29’da 2006 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcaması
%53.51, gider %23.92 ve aktif %17.32 azaltılmış olması ayrıca mevduat hacmi %5.25
artırılması gerekmiştir.
Aşağıda grafikte Fortisbank potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.30. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.30’da 2006 yılında tam etkin ve verimli olmayan bankalardan Fortisbank
bilişim teknolojileri harcaması %-76 ve genel gider %-14 kalemlerini azaltması gerekmiştir.
Aşağıda grafikte İş Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.31. İş Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
98
Grafik 4.31’de İş Bankası genel gider %28, %20 bilişim teknolojileri harcaması ve
aktiflerini azaltması gerekmiştir. Aşağıda grafikte Vakıflar Bankası potansiyel gelişme
alanları görülmektedir.
Grafik 4.32. Vakıflar Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.32’de Vakıflar Bankası ise tam etkin konuma yakın olmakla birlikte genel
gider %2, aktif ve bilişim teknolojileri harcaması %1 azaltması gerekmiştir.
Aşağıda grafikte Yapı- Kredi Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.33. Yapı-Kredi Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.33’de Yapı Kredi Bankasının bilişim teknolojileri harcamasını %41, genel
gider ve aktiflerini %17 azaltması gerekmiştir.
4.6. 2007 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi
2007 yılı verilerine göre Türk bankacılık sektöründe tam etkin bankalar ve etkinlik
skorları Tablo 4.5’ da gösterilmiştir.
99
Tablo 4.5. 2007 Yılı Bankaların Etkinlik Skorları
Banka adı
Denizbank
Finans bank
Garanti
Halk bankası
Oyak bank
Ziraat bankası
Akbank
Vakıflar bankası
Yapı kredi
Fortisbank
Iş bankası
Etkinlik
100,00%
100,00%
100,00%
100,00%
100,00%
100,00%
99,20%
93,50%
89,30%
89,30%
75,20%
Tablo 4.5’de görüldüğü üzere Denizbank, Finans Bank, Garanti Bankası, Halk
Bankası, Oyak Bank, Ziraat Bankası tam etkin görünmektedir. Aşağıda grafikde aktiflerbilişim teknolojileri harcaması korelasyonu görülmektedir.
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Aktifler (YTL)
Grafik 4.34. (X) Aktifler (Y)Bilişim Teknolojileri Harcaması, r= 0.41
Grafik 4.34’de 2007 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcaması ve
Aktifler arasında orta derece pozitif korelasyon 0.41 bulunmuştur. En fazla korelasyon İş
Bankası, Garanti Bankası, Akbank ve Yapı Kredi Bankasında görülmektedir.
Hipotez 2 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının aktifler üzerinde
etkisi vardır. Hipotez r= 0.41 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde giderlerbilişim teknolojileri harcaması görülmektedir.
100
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Giderler (YTL)
Grafik 4.35. Giderler –Bilişim Teknolojileri Harcaması, r= 0.37
Grafik 4.35’de 2007 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasıgiderler arasında korelasyon 0.37 orta derecede bulunmuştur. En fazla korelasyon İş bankası
ve Yapı Kredi de görülmektedir.
Hipotez 3 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının giderler üzerinde
etkisi vardır. Hipotez r=0.37 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde kâr- bilişim teknolojileri harcaması görülmektedir.
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Kâr (YTL)
Grafik 4.36. Kâr-Bilişim Teknolojileri Harcaması (r = 0.33)
101
Grafik 4.36’da 2007 yılında bankacılık sektöründe kâr- bilişim teknolojileri harcaması
arasında korelasyon 0.33 orta derecede bulunmuştur. En fazla korelasyon Akbank da
görülmektedir.
Hipotez 4 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kâr üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r= 0.33 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde kredi- bilişim teknolojileri harcaması korelasyonu görülmektedir.
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Kredi (YTL)
Grafik 4.37. Kredi -Bilişim Teknolojileri Harcaması, r=0.58
Grafik 4.37’de 2007 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasıkredi arasında korelasyon 0.58 bulunmuştur. İş Bankası, Garanti ve Yapı Kredi Bankası en
fazla korelasyona sahip bankalardır.
Hipotez 5 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kredi üzerinde
etkisi vardır. Hipotez r=0.58 bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde mevduat- bilişim teknolojileri harcaması görülmektedir.
102
Bilişim teknolojileri
harcaması (YTL)
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Mevduat (YTL)
Grafik 4.38. Mevduat-Bilişim Teknolojileri Harcaması(r=0.16)
Hipotez 6 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının mevduat üzerinde
etkisi vardır. Hipotezi r=0.16 bulunduğundan red edilmiştir.
Grafik 4.38’de 2007 yılında bankacılık sektöründe mevduat- bilişim teknolojileri
harcaması arasında düşük seviyede korelasyon 0.16 bulunmuştur. En fazla korelasyon ise
Yapı Kredi Bankasında bulunmuştur.
Etkinlik
∗
∗
∗
∗
∗
∗ ∗
∗
∗
∗
∗
Aktifler (YTL)
Grafik 4.39. Aktifler- etkinlik ilişkisi (r=-0.32)
103
Grafik 4.39’da Aktifler–etkinlik ilişkisinde korelasyon -0.32 yani negatif korelasyon
bulunmuştur. En fazla korelasyona sahip bankalar İş Bankası- Yapı Kredi bulunmuştur.
Hipotez 7 Bankacılık sektöründe aktiflerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=-0.32 ters yönlü bir etki bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde giderler- etkinlik ilişkisi görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗
∗∗∗
∗
∗
∗
∗
Giderler (YTL)
Grafik 4.40. Giderler-Etkinlik İlişkisi (r= -0.50)
Grafik 4.40’da Giderler-etkinlik ilişkisinde korelasyon -0.50 bulunmuştur.
Hipotez 8 Bankacılık sektöründe giderlerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=-0.50 ters yönlü bir etki bulunduğundan kabul edilmiştir.
Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- etkinlik ilişkisi görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗ ∗ ∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Bilişim teknolojileri harcaması (YTL)
Grafik 4.41. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Etkinlik İlişkisi (r= -0.58)
104
Grafik 4.41’de Bilişim teknolojileri –Etkinlik arasında korelasyon -0.58 negatif yönlü
bulunmuştur. İş bankası ve Yapı Kredi en fazla korelasyona yani ilişkiye sahiptir.
Hipotez 1 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının etkinlik ve
verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r= -0.58 negatif, ters yönlü bir etki bulunduğundan
kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde kâr- etkinlik ilişkisi görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗
∗
∗
∗ ∗
∗
∗
∗
∗
∗
Kâr (YTL)
Grafik 4.42. Kâr-Etkinlik İlişkisi r= -0.09
Grafik 4.42’de Kâr- etkinlik ilişkisi r= -0.09 olduğundan korelasyon bulunmamaktadır.
Hipotez 9 Bankacılık sektöründe kârların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır.
Hipotez r=-0.09 bulunduğundan red edilmiştir.
Aşağıda grafikde kredi- etkinlik ilişkisi görülmektedir.
Etkinlik
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Kredi (YTL)
Grafik 4.43. Kredi-Etkinlik İlişkisi r=-0.27
105
Grafik 4.43’de Kredi-Etkinlik ilişkisi r=-0.27 olduğundan korelasyon bulunmamıştır.
Hipotez 10 Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=-0.27 bulunduğundan red edilmiştir. Aşağıda grafikde mevduat- etkinlik
ilişkisi görülmektedir.
Etkinlik
∗ ∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
∗
Mevduat (YTL)
Grafik 4.44. Mevduat-Etkinlik İlişkisi r=-0.13
Grafik
4.44’de
mevduat-etkinlik
ilişkisi
r=-0.13
olduğundan
korelasyon
bulunmamıştır.
Hipotez 11 Bankacılık sektöründe mevduatların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi
vardır. Hipotez r=-0.13 bulunduğundan red edilmiştir.
Bunun sonucunda 2007 yılında artırılması gereken çıktılar ile etkinlik arasında
korelasyon bulunmamıştır. Yani bütün bankalar etkin olmak için gereken çıktı miktarını elde
etmişlerdir. Aşağıda grafikte 2007 yılı potansiyel geliştirilmesi gerekli alanlar görülmektedir.
106
Grafik 4.45. 2007 Yılı Potansiyel Geliştirilmesi Gerekli Alanlar (Azaltılması Gereken
Girdiler, Artırılması Gereken Çıktılar)
Grafik 4.45’de 2007 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcaması
%51.02, giderler %24.82 ve aktifler %18.39 azaltılması gerekmiştir. Çıktılarda mevduat
%4.49 artırılması bunun dışında (özellikle kredilerde sıfır değeri tam etkin anlamına
gelmektedir) istenen sonuçlar elde edilmiştir. Aşağıda grafikte İş Bankası potansiyel gelişme
alanları görülmektedir.
Grafik 4.46. İş Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
2007 yılı Bankalar bazında verimli ve etkin olabilmeleri için potansiyel gelişme
alanları incelenmiştir. Grafik 4.46’de İş bankası bilişim teknolojileri harcaması %35, gider
%34, aktif %24 azaltılması gerekmiştir. Aşağıda grafikte Fortisbank potansiyel gelişme
alanları görülmektedir.
107
Grafik 4.47 Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.47’de Fortisbank bilişim teknolojileri harcaması %81, gider %14, aktif %10
azaltması gerekmiştir.
Aşağıda grafikte Vakıflar Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.48. Vakıflar Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.48’de Vakıflar bankası bilişim teknolojileri harcaması %20, aktif ve giderler
%6 azaltması gerekmiştir.
Aşağıda grafikte Yapı Kredi Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir.
Grafik 4.49. Yapı Kredi Bankası Potansiyel Gelişme Alanları
Grafik 4.49’da Yapı Kredi Bankası ise kârı %3 artırmalı ve giderler %15, bilişim
teknolojileri harcaması %10, aktifler %10 azaltması gerekmiştir.
4.7. 2006- 2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri
Bir bankanın sadece etkinlik ölçüsüne göre değerlendirmek performans açısından
yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda bankanın risk alma ölçüsünün de dikkate alınması
gerekmektedir.
108
Araştırmada risk ölçümü için önce 2006 yılı baz alınmış ve 2006-2007 döneminde
analize konu olan bankaların risk alma ölçüleri aşağıdaki formül (ARAS ve KURT, 2002,
s.453) ile hesaplanmıştır;
Ry (Qyf,2006, Qyf,2007)= y1f,2007/y1f,2006 (1-θf,2007/θyf,2006)
(4.1)
Ry (Qyf,2006, Qyf,2007): 2006 ve 2007 yıllarında banka f’in risk alma derecesi.
y1f,2007/y1f,2006 : 2006 ve 2007 yıllarında banka f’in kredi seviyeleri.
θf,2007, θyf,2006 : 2006 ve 2007 yılları için veri zarflama analizi (DEA) kullanılarak
hesaplanan banka etkinlik ölçüsünün tersi.
Bankaların 2006-2007 dönemde risklilik seviyeleri ele alınırken takipteki kredilerin
büyüme oranlarına da bakmak faydalı olacaktır.
Tablo 4.6. 2006-2007 Döneminde Bankaların Kredi ve Takipteki Kredi Büyüme Oranları
TAKİPTEKİ TAKİPTEKİ KREDİ
KREDİLER
KREDİLER
KREDİLER KREDİLER BÜYÜME
2006
2007
2006
2007
%
(Bin TL)
AKBANK
30.312.650 39.882.128
OYAK BANK
7.333.178 8.511.717
GARANTİ
29234853 39.002.024
VAKIFLAR
18416068 23.803.132
İŞ BANKASI
32136918 36.800.215
YAPI KREDİ
23081989 29.088.312
FİNANS BANK 12155776 16.167.212
FORTİS BANK
5552689
6.455.605
HALK BANKASI 11645638 18.121.078
DENİZ BANK
8063379 11.974.551
ZİRAAT
173711000 21.604.000
BANKASI
TAKİPTEKİ
KREDİ
BÜYÜME
%
593.571
57.480
636.589
1.002.047
1.164.215
1.714.040
257.731
175.643
1.084.962
164.308
1.007.500
111.013
846.538
1.142.855
1.494.045
1.739.255
399.412
242.023
1.032.742
247.713
31.5693
16.0713
33.4093
29.252
14.5107
26.0217
33.0002
16.2609
55.604
48.5054
69.73538
93.13326
32.98031
14.05204
28.33068
1.471086
54.97243
37.79257
-4.81307
50.76137
319.753
390.957
-87.563
22.26844
Tablo 4.7’de ise bankaların 2006- 2007 döneminde aldıkları risk ölçüleri bulunmuştur.
109
Tablo 4.7. 2006- 2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri (%)
(Bin TL)
KREDİ MİKTARI
ETKİNLİK
1/ETKİNLİK
BANKA ADI
y2006
y2007
e2006
e2007
θ 2006
θ 2007
y2007/y2006
θ2007/θ2006
1-(θ 2007/ θ
2006)
risk
alma ölçüsü
(%)
AKBANK
30.312.650
39.882.128
1
0,99
1
1,01010101
1,315692557
1,01010101
-0,01010101
-0,01328982
OYAK BANK
7.333.178
8.511.717
1
1
1
1
1,160713268
1
0
0
GARANTİ
29234853
39.002.024
1
1
1
1
1,334093385
1
0
0
VAKIFLAR
18416068
23.803.132
0,98
0,93
1,0204082
1,07526882
1,292519771
1,053763441
-0,05376344
-0,06949031
İŞ BANKASI
32136918
36.800.215
0,79
0,75
1,2658228
1,33333333
1,145107163
1,053333333
-0,05333333
-0,06107238
YAPI KREDİ
23081989
29.088.312
0,82
0,89
1,2195122
1,12359551
1,260216873
0,921348315
0,078651685
0,099118181
FİNANS BANK
12155776
16.167.212
1
1
1
1
1,330002461
1
0
0
FORTİSBANK
5552689
6.455.605
0,94
0,89
1,0638298
1,12359551
1,162608783
1,056179775
-0,05617977
-0,0653151
HALK BANKASI
11645638
18.121.078
1
1
1
1
1,556039952
1
0
0
DENİZ BANK
8063379
11.974.551
1
1
1
1
1,485053723
1
0
0
ZİRAAT
BANKASI
173711000
21.604.000
1
1
1
1
0,124367484
1
0
0
114
Tablo 4.7’de görüldüğü gibi son iki (2006- 2007) döneminde bankaların risk alma
ölçüleri (0’a yakın en iyi olmak üzere) oldukça düşük bulunmuştur. Yukarıdaki tabloda
bankaların kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte değerlendirilerek Oyakbank, Garanti
Bankası, Finansbank, Halk Bankası, Denizbank, Ziraat Bankasının risk alma ölçüleri sıfır
bulunmuştur.
Hipotez 12 Bankacılık sektöründe kredi miktarı ve etkinliğin risk üzerinde etkisi
vardır. Hipotezi 2006- 2007 yılları arasında hipotez 12 kabul edilmiştir. Çünkü bankaların
her birinin kredi miktarı ve etkinliğe göre risk alma ölçüleri yukarıdaki tabloda görülmektedir.
4.8. 2003- 2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri
Araştırmada risk ölçümü için önce 2003 yılı baz alınmış ve 2003-2007 döneminde
analize konu olan bankaların risk alma ölçüleri aşağıdaki formül ile hesaplanmıştır;
Ry (Qyf,2003, Qyf,2007)= y1f,2007/y1f,2003 (1-θf,2007/θyf,2003)
Ry (Qyf,2003,
Qyf,2007):
(4.2)
2003 ve 2007 yıllarında banka f’in risk alma derecesi.
y1f,2007/y1f,2003 : 2003 ve 2007 yıllarında banka f’in kredi seviyeleri.
θf,2007, θyf,2003 : 2003 ve 2007 yılları için veri zarflama analizi (DEA) kullanılarak
hesaplanan banka etkinlik ölçüsünün tersi.
Tablo 4.8. 2003-2007 Döneminde Bankaların Kredi ve Takipteki Kredi Büyüme
Oranları (Bin TL)
TAKİPTEKİ TAKİPTEKİ KREDİ
KREDİLER KREDİLER
KREDİLER KREDİLER BÜYÜME
2003
2007
2003
2007
%
AKBANK
OYAK BANK
GARANTİ
VAKIFLAR
İŞ BANKASI
YAPI KREDİ
FİNANS BANK
FORTİS BANK
HALK BANKASI
DENİZ BANK
ZİRAAT
BANKASI
TAKİPTEKİ
KREDİ
BÜYÜME
%
8.717.455
2.180.610
6.870.823
4.714.914
8.579.098
7.990.661
2.633.169
2.036.067
2.518.586
1.518.921
39.882.128
8.511.717
39.002.024
23.803.132
36.800.215
29.088.312
16.167.212
6.455.605
18.121.078
11.974.551
110.561
22.076
302.874
769.349
1.152.070
720.489
91.837
76.129
1.149.776
93.142
1.007.500
111.013
846.538
1.142.855
1.494.045
1.739.255
399.412
242.023
1.032.742
247.713
357,497
290,337
467,647
404,848
328,952
264,029
513,983
217,063
619,494
688,359
811,2617
402,8674
179,5017
48,54832
29,68353
141,3992
334,914
217,9117
-10,1789
165,952
5.498.439
21.604.000
2.380.780
390.957
292,912
-83,5786
Tablo 4.9’da ise bankaların 2003-2007 döneminde aldıkları risk ölçüleri bulunmuştur.
115
Tablo 3.9. 2003- 2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri (%)
Risk
Alma
Ölçüsü
(%)
BANKA ADI
y2003
(Bin tl)
y2007
e2003
e2007
θ 2003
θ 2007
y2007/y2003
θ2007/θ2003
1-(θ2007/θ2003)
AKBANK
8.717.455
39.882.128
1
0,99
1
1,0101
4,574973774
1,01010101
-0,01010101
-0,0462
OYAK BANK
2.180.610
8.511.717
1
1
1
1
3,903365113
1
0
0
GARANTİ
6.870.823
39.002.024
0,94
1
1,06383
1
5,67647049
0,94
0,06
0,34059
VAKIFLAR
4.714.914
23.803.132
1
0,93
1
1,07527 5,048476388
1,075268817
-0,075268817
-0,38
İŞ BANKASI
8.579.098
36.800.215
0,91
0,75
1,0989
1,33333 4,289520297
1,213333333
-0,213333333
-0,9151
YAPI KREDİ
7.990.661
29.088.312
0,87
0,89
1,14943
1,1236
3,640288582
0,97752809
0,02247191
0,0818
FİNANS BANK
2.633.169
16.167.212
1
1
1
1
6,139830751
1
0
0
FORTİS BANK
2.036.067
6.455.605
0,99
0,89
1,0101
1,1236
3,170625033
1,112359551
-0,112359551
-0,3563
HALK BANKASI
2.518.586
18.121.078
0,98
1
1,02041
1
7,19494113
0,98
0,02
0,1439
DENİZ BANK
1.518.921
11.974.551
0,96
1
1,04167
1
7,883590391
0,96
0,04
0,31534
ZİRAAT
BANKASI
5.498.439
21.604.000
1
1
1
1
3,929115154
1
0
0
kredi
miktarı
Tablo
4.9’a
göre
bankaların
ve
etkinlik
değerleri
birlikte
değerlendirilerek Oyakbank, Finansbank, Ziraat Bankası’nın risk alma ölçüleri sıfır
bulunmuştur.
Hipotez 12 Bankacılık sektöründe kredi miktarı ve etkinliğin risk üzerinde etkisi
vardır. Hipotezi 2003- 2007 yılları arasında hipotez 12 kabul edilmiştir. Çünkü bankaların her
birinin kredi miktarı ve etkinliğe göre risk alma ölçüleri yukarıdaki tabloda görülmektedir.
116
5. BÖLÜM
SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
5.1. Sonuçların Değerlendirilmesi
Bu araştırmada Türk bankacılık sektörünün verimliliği ve etkinliği 2003’ten 2007’ye
kadar 5 yıl boyunca ölçülmüş ve bulunan sonuçlar değerlendirilmiştir. Çalışmanın birinci
aşamasında 11 bankanın 2003- 2007 dönemindeki etkinlikleri Veri Zarflama Analizi
kapsamında hesaplanarak, sonuçlar analiz edilmektedir.
Modern toplumlarda bankalar ekonomik sistemin işleyebilmesi için gerekli
kurumlardır. Bankaların toplum nezdinde güvenilirliğinin yüksek olması gerekmektedir.
Türkiye’de bankacılık sektörüne Mevduat ve Ticaret Bankaları (MTB) hakim durumdadır.
MTB’ler 2003- 2006 döneminde bankacılık sistemindeki toplam aktiflerin yaklaşık % 96’sını
kontrol etmişler ve toplam kredilerin yaklaşık % 95’ini yönlendirmişlerdir. Türkiye’de
2000’li yıllarda bankaların toplam aktifleri genel olarak zayıf olduğu için aktiflerin
güçlendirilmesi için satın alma ve birleşmeleri özendirecek tedbirler alınmıştır. 1994 krizi,
serbest piyasa kurları ile merkez bankası kurları arasındaki fark sonucu ortaya çıkmıştır.
1994’te gelişen mali kriz, önce bankacılık sisteminde hissedilmiştir. Devalüasyon yapılmasına
rağmen Türkiye’nin kredi notu iki ay içinde peş peşe üç kez düşürülmüştür. Bunun sonucunda
dış bankalar tüm kredileri kesmişlerdir.
Türkiye ekonomisinde bankacılık sektörünün ilk büyük krizi, 1994 yılında
yaşanmıştır. 1994 krizinde üç banka tasfiye sürecine alınmıştır. 1994 krizinin olumsuz etkileri
kısa sürede atlatılmış, sektör 1995 sonrası dönemde dolar bazında yıllık ortalama % 18’ lik
büyüme göstermiştir. Bu dönemde Uzakdoğu ve Rusya Krizleri ile 1999 yılında yaşanan
deprem felaketi sebebiyle Türkiye ekonomisinde meydana gelen daralma, bankacılık
sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Kasım 2000 krizinde likidite ve faiz riski, Şubat
2001 krizinde kur riskinden kaynaklanan kayıplarla karşı karşıya kalan bankacılık sektörünün
bilânço yapısı, bu gelişmelerden olumsuz etkilenmiştir. Kriz döneminde faiz oranlarındaki
hızlı artış fonlama maliyetlerini yükseltmek ve menkul değerler cüzdanının piyasa değerini
azaltmak suretiyle banka bilânçolarını bozmuştur. Faizlerdeki aşırı artış, kısa vadeli fon talebi
önemli boyutlarda olan kamu ve fon bankalarının ciddi zararlarla karşılaşmasına sebep
olmuştur. Likit olan özel ve yabancı bankaların faizlerdeki yükselme sebebiyle karşılaştığı
117
fonlama zararları ise sınırlı kalmıştır. Kriz ortamında kamu bankaları TL’nin değer kaybından
etkilenmezken, özel bankalar kur riski sebebiyle sorunlarla karşılaşmıştır. Yaşanan krizler reel
sektörde ciddi bir daralmaya yol açmıştır.
Kredilerin sektörel dağılımı incelendiğinde kısa ve uzun vadeli nakdi kredilerin
sektörel dağılımlarının farklı olduğu görülmektedir. Kısa vadeli krediler içinde, sanayi
sektörüne kullandırılan kısa vadeli kredilerin % 47,82 ile ilk sırada olduğu, bu kredileri %
45,16 ile hizmetler sektörünün takip ettiği görülürken, orta ve uzun vadeli kredilerde ise %
63,59 ile hizmetler sektörünün en yüksek oranda kredi kullandığı, sanayi sektörünün
kredilerden % 32,27’lik pay aldığı görülmektedir.
Toplam kredilerde ise hizmetler sektörü ilk sıradaki yerini korumuştur. Toplamda
sanayi sektörüne sağlanan kredilerin yaklaşık % 89,58’lik bölümü ise imalat sanayine
kullandırılmıştır. Kredi riski açısından imalat ve sanayi sektörüne, hizmet sektörüne göre
bakıldığında takibe düşme oranı daha azdır.
Piyasa riski açısından bakıldığında, Haziran 2007 itibarıyla, daha önceki dönemlerde
olduğu gibi bankalar için bir alacak hakkını temsil eden uzun pozisyonlar, bir yükümlülük
niteliğinde olan kısa pozisyonlardan yüksek seviyelerde gerçekleşmiştir. Bu durum, faiz oranı
genel piyasa riskine tabi pozisyonlar açısından bankacılık sisteminin olası faiz artışlarından
olumsuz etkilenmesine neden olabilecektir. Net uzun pozisyondaki bu artış, sektörün faiz
oranlarındaki ani olumsuz değişime duyarlı olmasına neden olmuştur.
Kur riski açısından mevduat bankaları bu riskten en çok etkilenen gruptur. Haziran
2007 itibarıyla uzun ve kısa pozisyonların yaklaşık % 65’inin ABD Doları ve yaklaşık %
31’inin Euro cinsinden oluştuğu, Mart 2007 – Haziran 2007 döneminde ABD Doları’nın ve
Euro’nun paylarında göreli bir değişim olmadığı görülmektedir. Bu durum, yoğunlaşmadan
kaynaklanan riskleri etkilememekle birlikte, halen maruz kalınan kur riski büyük ölçüde ABD
Doları ve Euro kurlarında meydana gelebilecek değişmeler ile açıklanabilmektedir.
Yapısal faiz oranı riski açısından bankaların kısa vadede Türk Parası faizlerdeki
değişime Yabancı Para faizlerdeki değişime göre daha hassas oldukları sonucuna varılmıştır.
118
Likidite riski açısından tüm banka grupları bazında ikinci vade dilimine (0-31 gün)
ilişkin likidite yeterlilik oranlarının Haziran 2007 dönemi ve toplam itibariyle belirtilen alt
sınırların sürekli olarak üstünde gerçekleştiği görülmektedir.
Operasyonel risk açısından 2007 Haziran ayı itibariyle hesaplanmaya başlayan
operasyonel riske esas tutarın 46.820 milyon YTL olarak belirlendiği ve piyasa riskine esas
tutarı geçerek kredi riskine esas tutardan sonra en yüksek sermaye gerekliliği getiren risk türü
olduğu görülmektedir. Bu değerler Basel II standartlarına uygun olan değerlerdir.
Operasyonel riski azaltmanın en önemli yolu ise daha çok bilişim sistemlerinden yararlanma
ve daha az insangücünden faydalanarak işlemleri otomatikleştirmekten geçmektedir.
2007 yılında Türk bankacılık sistemi mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım
bankaları olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Mevduat bankaları kendi arasında kamusal
sermayeli mevduat bankaları 3 tane, özel sermayeli mevduat bankaları 11 tane, tasarruf
mevduatı sigorta fonuna devredilen banka 1 tane, Türkiye’de kurulmuş olan yabancı bankalar
11 tane, Türkiye’de şube açan yabancı bankalar 7 tanedir. Kalkınma ve yatırım bankaları
kamusal sermayeli bankalar 3 tane, özel sermayeli bankalar 6 tane, yabancı bankalar ise 4
tanedir. Araştırma konusu mevduat bankaları üzerinedir. Mevduat bankalarından araştırma
kapsamına alınacak bankaların seçimi; bankaların aktif büyüklüğü, mevduat hacmi ve kredi
büyüklüğü açısından değerlendirilmiş ve 11 bankanın alınmasına karar verilmiştir. Bu
bankalar; Akbank, Oyak Bank, Garanti Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Türkiye İş
Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Finans Bank, Fortis Bank, Türkiye Halk Bankası, Deniz
Bank, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır. Mevduat açısından % 91.2, krediler % 89,
Aktif büyüklüğü % 90.1’ini temsil etmektedir.
Bankacılık sektöründe rekabetin giderek artması ve harcamaların yükselmesi, bu
sektörü oluşturan bankaları, kaynaklarını daha verimli şekilde kullanmaya zorlamaktadır.
Çok uluslu bankalar ve diğer finansal kurumların büyümesi küresel finansın da
büyümesini mümkün kılmış, fakat milli otoriteler için de önemli düzenleyici kurallar ortaya
koymalarını gerekli hale getirmiştir. Uluslar arası işlemleri düzenleyen küresel sistem, çok
taraflı anlaşmaların milli yükümlülükleri açık bir şekilde belirlediği ve sınırlarını çizdiği bir
ortamda, merkez bankaları ve diğer finansal otoriteler arasındaki işbirliğini geliştirmiştir.
119
Yeni (finansal) araçların keşfedilmesi düzenleme yapmayı daha da zorlaştırmıştır.
2008 yılında ortaya çıkan krizin etkenlerinden biriside vadeli işlemler piyasası ve yeni
finansal araçların reel ekonominin dışında büyüyerek gelişmesidir. Bu araştırmada, banka
etkinliğini ve verimliliğini ölçmek için; Kâr, Kredi, Mevduat, Aktifler, Giderler, Bilişim
Teknolojileri Harcaması değişkenleri kullanılmıştır.
Etkinlik skorlarının hesap edilmesi için Banixia Frontier Analayst VZA paket
programından faydalanılmıştır. VZA, aynı sektördeki bankaların bankacılıkta kullandığı girdi
kalemlerini ve çıktı kalemlerini dikkate alarak, göreli etkinliklerini ve verimliliklerini
değerlendirmek amacıyla düzenlenmiş matematiksel bir programlama tekniği olup diğer
sektörlerde de yaygın olarak kullanılmaktadır. VZA, en yüksek performans gösteren karar
birimlerinin etkinlik düzeylerini sınır olarak kabul etmekte ve diğer karar birimlerini bu sınıra
göre etkin hale gelebilmesi için, hangi girdi kalemlerini azaltmalı yada hangi çıktı kalemlerini
artırmalı ve bankacılık işlemleri için potansiyel gelişme imkânlarını da hesap edebilmektedir.
Bu bilgilere ulaşan banka yöneticilerinin yapması gereken ise etkinlik ve verimlilik düzeyinin
nasıl artırılabileceğidir.
Maliyetleri düşürme amaçlı teknoloji güncellemeleri ve esnek altyapılara geçiş
kaçınılmaz olmaktadır. Daha da önemlisi elde ki mevduatları ve sermayeyi daha verimli nasıl
kullanılabilir sorusuna cevap aranmıştır.
Bankalara ait girdi ve çıktı verileri paket programa girilmiş ve program yardımıyla
bankaların göreli etkinlik skorları, etkin olarak kullanılmayan girdi ve çıktı miktarları
belirlenmiştir. Etkinlik ölçüleri bir bankanın tüm performansını görebilmek için yeterli
olmamaktadır. Çünkü banka etkinlik ve verimlilik ölçüleri sadece bankaların girdilerini
çıktılara dönüştürmede ne kadar başarılı olduklarına ilişkin bir göstergedir. Sadece etkinlik
ölçüsü, artan banka performansının yerine aşırı risk almaya işaret edebilen “aşırı kredi
büyümesini” hesaba katmamaktadır.
Türk bankacılık sektörünün 2003- 2007 yılları arasında etkinlik değerleri genel olarak
orta seviyenin üstündedir. Kredi ile etkinlik arasında 2003 ve 2004 yıllarında orta düzeyde bir
korelasyon mevcuttur.
2005- 2007 yılları arasında kredi ile etkinlik arasında zayıf bir
korelasyon bulunmaktadır. 2003 yılında bilişim teknolojileri harcaması ve kredi arasında
korelasyon 0.81 bulunmuştur. 2006 yılında bilişim teknolojileri harcaması ve etkinlik arasında
120
korelasyon -0.71 bulunmuştur ve en çok korelasyona sahip bankalar İş bankası ve Yapı kredi
bankasıdır. 2006 yılında İş bankası tam etkin olabilmesi için giderlerini % 28, bilişim
teknolojileri harcaması ve aktiflerini % 20 azaltması gerekmektedir. 2006 yılında yapı kredi
bankası tam etkin olabilmesi için bilişim teknolojileri harcamasını %41, gider ve aktiflerini
%17 azaltması gerekmektedir.
Araştırmanın ikinci aşamasında ise 2006- 2007 ve 2003- 2007 dönemleri arasındaki
risk alma değerleri hesaplanmıştır. Risk faktörü etkin bankalarda da ortaya çıkabileceğinden
araştırmaya risk unsuru dâhil edilmiştir. Sektörün risklilik durumuna bakıldığında 2003’ten
2007 yılına kadar olan dönemde bankaların kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte
değerlendirilerek Oyakbank, Finansbank, Ziraat Bankası’nın risk alma ölçüleri sıfır
bulunmuştur. Ancak takipteki krediler oranına bakıldığında Ziraat Bankasının 2003- 2007
yılları arasında en iyi performansa sahip banka olduğu görülmektedir.
2006- 2007 yılları arasında bankaların kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte
değerlendirilerek Oyakbank, Garanti Bankası, Finansbank, Halk Bankası, Denizbank, Ziraat
Bankasının risk alma derecesi sıfır bulunmuştur. Çıkan sonuç takipteki kredi oranları ile
beraber değerlendirildiğinde Halk Bankasının 2006- 2007 yılları arasında en iyi performansa
sahip banka olduğu görülmektedir.
121
KAYNAKLAR
Active Academy Araştırma Merkezi (Ar-Me), (2003), “Bankacılık Denetimindeki
Reformlar”, 17 Ekim 2003, Active Academy Dergisi
AFŞAR M., (2004), Finansal Küreselleşme ve Türk Bankacılık Krizleri Üzerine Etkisi,
Anadolu Üniv. Yay., Eskişehir
AKAN M., (1998), “Bankacılık Sektöründe Yönetim Değişikliklerinin Kârlılığa Etkisi”,
Active Bankacılık ve Finans Makaleleri-1, Denizbank
AKSEL K. H., (2000), “Yeni Basel Anlaşması Uygulaması, Activeline Dergisi”, Sayı 12.
AKSEL K. H., (Eylül-Ekim 2001), Basel Komitesi Tarafından Yayınlanan “Yeni Sermaye
Yeterliliği Çerçevesi” İstişare Raporu Üzerine Gözlemler, Active Dergisi
ALTUĞ O., (2000), Banka İşlemleri ve Muhasebesi, Türkmen Kitabevi, İstanbul
ALLEN F. and GALE D., (1999) Diversity Of Opinion And Financing Of New Technologies,
Journal Of Financial İntermediation 8, 68-69
ALTUN D., (2006), Türk Telekomünikasyon A.Ş. İl Telekom Müdürlüklerinin Veri Zarflama
Analizi İle Etkinlik Ölçümü, Ankara
ALTAN M., (2001), Fonksiyon ve İşlemler Açısından Bankacılık, Beta Yayınevi, İstanbul
ARGIN A., (1993), Avrupa Topluluğu Tek Pazarına Uyum Açısından Türk Bankacılık
Sisteminin Uyum Gerekleri, Ankara
ARAS G., KURT T., (17-19 Ekim 2002), “Türk Bankacılık Sisteminde 1992-2000
Döneminde Veri Zarflama Analizi –DEA- İle Etkinlik Ölçümü”, 2. Ulusal Orta Anadolu
Kongresi, Niğde
122
ASNA A., (1997), Kişisel İlişkiler Bilgisi, Bankacılar Serisi, Ankara
ATAN, M., ÇATALBAŞ G., (2004),
“Bankacılıkta Etkinlik ve Sermaye Yapısının
Bankaların Etkinliğine Etkisi”, İşletme ve Finans Dergisi , Sayı 237
AYDIN D., (1993), Liberal Politikaların Bankaların Mali ve Ekonomik Göstergelerine ve
Gösterge Dağılımlarına Etkileri, Anadolu Üniv. Yay., Eskişehir
www.bddk.org.tr
BAKDUR A., (2003),
Bankacılık Sektörünü Düzenleyen Kurumların Yapıları: Ülke
Uygulamaları ve Türkiye için Öneriler, DPT Uzmanlık Tezleri, Eylül, Ankara
BAYAR S., (2005), Veri Zarflama Analizini Kullanarak Liman Verimliliğinin Ölçülmesi:
Türk Limanlarında Bir Örnek, İstanbul
BAYKAL E., (Eylül 2005), “Global Finans Sisteminin Gizli ve Büyük Gücü: BIS”,
Activeline Dergisi
BECCALLI E., (2007), “Does IT Investment Improve Bank Performance? Evidence From
Europe”, Journal Of Banking& Finance
BERGER P. L., (2003), Samuel P. HUNTİNGTON, Bir Küre Bin Bir Küreselleşme, Kitap
Yayınevi, Çev. Ayla Ortaç, İstanbul
BÜLBÜL K., (2006), Küreselleşme Okumaları, Kadim Yayınları, Ankara
BETİL İ., (2002), Hafiften Bankacılık, Ana Yayıncılık, İstanbul
BT HABER, (18-24 şubat 2008), Finans ve Bankacılık
BT Haber Özel İş Dünyası Sayısı, (28 Ağustos-3 Eylül 2006), Bilişim Zirvesi, Forum Bilişim,
BT Haber, (20-26 Kasım 2006), Finans/Bankacılık, “Finans ve Bankacılıkta Değişim
Rüzgarları”
123
BT haber, (19-25 Haziran 2006), “Bankacılıkta Ödeme Sistemleri ve Akıllı Kartlar”, s.17
BT haber, (13-19 Kasım 2006), “Sayısal Ofis”
BT haber, (4-10 Eylül 2006), “AB Uyum Sürecinde Bilişim Sektörünün Yeri”
BT haber, (11-17 Eylül 2006), “Nanoteknoloji Sektörlere Hızla Yayılıyor”
BOZDAĞ N., ALTAN Ş. ve ATAN M., (2001), Toplam Etkinlik Ölçümü : Türkiye’deki
Özel Ve Kamu Bankaları İçin Bir Uygulama, (http://idari.cu.edu.tr/sempozyum/bil54.htm)
CASOLARO L., GOBBI G., (2007) Information Technology And Productivity Changes İn
The Banking Industry, Economic Notes By Banca Monte Dei Paschi Di Siena SpA, vol.36,
no.1
CİNGİ, S ve TARIM, A. (2000), “Türk Banka Sisteminde Performans Ölçümü: DEAMalmquist TFP Endeksi Uygulaması”, TBB Araştırma Tebliğleri Serisi, 2000-01.
CUKIERMAN A., WEB S. B., (1992), “Measuring The Independence Of Central Banks And
Its Efect On Policy Outcomes”, The World Bank Economic Review. Vol: 6, No: 3
ÇOLAK F., (2001), Türk Bankacılık Sektöründe Kriz, Nobel Yayın, Ankara,
DIIB S. and MEADOWS M., (June 2004), Relationship Marketing And CRM: A Financial
Services Case Study, Journal Of Strategic Marketing, 12
DRUCKER P. F., (1993), Kapitalist Ötesi Toplum, İnkılap Kitabevi, İstanbul
EREN A., (2006), Türkiye Ekonomisi, Ekin Kitabevi, Bursa
ERZAN, R., AKÇAY, C. ve YOLALAN, R. (2001).“Kuşbakışı Türk Bankacılık Sektörü”,
Active Dergisi, Mart-Nisan, 1-8.
ENGLER H., ESSINGER J., (2000), The Future of Banking, Reuters, UK
124
EKREN N., EMİRAL F., (2002), Türk Bankacılık Sisteminde Etkinlik Analizi VZA
Uygulaması, (Active Bankacılık ve Finans Dergisi), No:24
FETHİ M. D., JACKSON M. and JONES T. G, (2001). “An Empirical Study of Stochastic
DEA and Financial Performance: The Case of the Turkish Commercial Banking Industry”,
Leicester University Working Papers, Management Centre.
FETTAHLIOĞLU H. S., (2000), Bilişim Sistemlerinin Örgütsel Yapı ve Yönetime Etkisine
İlişkin Bankacılık Sektöründe Yapılan Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi
FETTAHLIOĞLU Ö.O., FETTAHLIOĞLU H. S., (2007), “Bilişim Sistemlerinin Bankacılık
Sektörü Üzerindeki Etkileri 2”, Banka ve Para Teknolojileri Dergisi, Sayı 15,
www.girisim.com.tr, (1.11.2007)
Finansal Piyasalar Raporu (Haziran 2007), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
Sayı 6
Finansal Piyasalar Raporu (Eylül 2008), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sayı
11
Finans ve Bankacılık, (18-24 Şubat 2008), BT Haber
HANLEY D., (2-3 Aralık 2004), Finans Sektörü Global Stratejileri “Basel II ve Kurumsal
Yönetişim”, Active Academy
HUGHES J. E., MACDONALD Scott B., (2002), International Banking Text and Cases,
Addison Wesley, USA
Instutional ınvestor, (2009), putnam’s last chance, 124
Işık I. ve Hassan M.K., (2001), Technical, scale and allocative efficiencies of Turkish banking
industry, Journal of Banking and Finance 26 (2002), ss. 719–766.
İNAN A., (2000) “Banka Etkinliğinin Ölçülmesi Ve Düşük Enflasyon Sürecinde Bankacılıkta
Etkinlik”, Bankacılar Dergisi, Sayı 34
125
KAPLAN R. S., NORTON D. P., (2006), Strateji Haritaları (Gayri Maddi Varlıkları Maddi
Sonuçlara Dönüştürmek, Alfa Yayınları, Çev. Şeyda Öztürk, İstanbul
KAPLAN H. H., (1997), Openess to Change and Budgetary Control in Turkish Banks,
Sermaye Piyasası Kurulu, Ankara
KARLUK S. R., (2005), Cumhuriyetin İlanından Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönüşüm,
Beta Yayınevi, İstanbul
KAYA S., (2003), Uluslar Arası Bankacılık Uygulamaları, Nobel Yayınları, Ankara
KESKİN E, ALPARSLAN M., İNAN A., (2004), http://www.tbb.org.tr/pdf, (2.11.2007)
KOHN M., (1991), Money, Banking and Financial Markets, Dryden Pres, USA
KOLB R. W., (1992), The Commercial Bank Management Reader, Kolb Publishing
Company, USA
LIN B. W., (2007), Information Technology Capability and Value Creation: Evidence From
The US Banking Industry, Technology and Society 29
MISHKIN F. S., (2001), The Economics Of Money, Banking and Financial Markets, Pearson,
USA
OECD,(2002),(http://www.tbb.org.tr/turkce/kutuphane/yeni%20yayinlar/Nisan%202002.doc)
ONARAN S., (2005), Üniversite Kütüphanelerinin Veri Zarflama Analizi İle Performans
Ölçümü
ÖZATA M., (2004), Sağlık Bilişim Sistemlerinin Hastane Etkinliğinin Arttırılmasındaki Yeri
ve Önemi, Doktora Tezi, Konya
ÖÇAL T., (1999), Finansal Sistemler ve Bankalar, Nobel, Ankara
126
PARASIZ İ., (2003), Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi, Bursa
PARASIZ İ., (1993), Para Politikası Keynesgil İktisadın Düşüşü ve Yükselişi, Ezgi Kitabevi
PARASIZ İ., (2005), Para Banka ve Finansal Piyasalar, Ezgi Kitabevi, Bursa
PARASIZ İ., (Ağustos 2004), “Basel II Yönünde Çalışmalar: Yalın, Nicel Kontrollerden
Nitel Kontrollere Yönelim”, Activeline Dergisi
PETERSAND T., WATERMAN R. H., (1992), In Search Of Excellence, Fortune Book Club,
USA
PEZİER J., (Ekim 2002), Operasyonel Risk: Basel II ve Sonrası, Activeline Dergisi
RITTER L. S., SILBER W. L., UDELL G. F., (2000), Principles Of Money Banking
Financial Markets, Addison-Wesley, USA
SAHOO B.K., TONE K., (2009), Radial and Non Radial Decompositions Of Profit Change:
With An Application To Indian Banking, European Journal Of Operational Research, 196
SARIKAMIŞ C., (2000), Sermaye Pazarları, Alfa Basım, Bursa
SARUHAN Ş. C., ÖZDEMİRCİ A., (2005), Bilim, Felsefe ve Metodoloji, Alkım Yayınları,
İstanbul
SEZGİN C., (10 Şubat 2004), “Basel II’ den Kaçış Yok, Arme Soruyor;” Active Academy
Dergisi
SHENG A. , (1991), “Role Of Central Bank In Banking Crisis An Overview.’’ in Downes,
P. and R. Vaez-Zadeh (eds.). The Evolving Role of Central Banks. IMF. Washington
SHU W., STRASSMAN P. A., (2005), Does Information Technology Provide Banks With
Profit?, Information& management, 42
127
SHEN C.- H, (2005), Cost Efficiency and Banking Performances in A Partial Universal
Banking System: Application of The Panel Smooth Threshold Model, Applied Economics
STEİNHERR. A, TUKEL A. ve UCER M., (2004), http://www.tkb.com.tr/genelarastirmalar.aspx, (2.11.2007)
ŞAHİN A. vd., (2-3 Aralık 2004), “Basel II Perspektifinde Türk Bankacılık Sektörünü ve
Reel Sektörü Bekleyen Olası Gelişmeler”,2004 Basel II Zirvesi, Active Academy Dergisi
ŞAHİN H., (2007), Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi, Bursa
ŞENDOĞDU A., (2006), Bankacılığa Giriş, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara
ŞENGÜL O., (2007), Türk Bankacılık Sektöründe Etkinlik Ölçümü, Gaziosmanpaşa
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi
TAKAN M., (2001), Bankacılık Teori, Uygulama, Yönetim, Nobel Yayınları, Ankara
TBB (2006), Bankalarımız
TEKER S., BOLGÜN K.E, AKÇAY M. B., (2007), “Banka Sermaye Yeterliliği: Basel II
Standartlarının Bir Türk Bankasına Uygulanması”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi,
www.e-sosder.com, C.3, Sayı,12, (2.11.2007)
THOMAS L. B., (1997), Money Banking and Financial Markets, Mc Graw Hill
TÜSİAD, (2002), Bankacılık Sektörünün Maliyetlerine İlişkin Politika Önerileri
UZUNER M. T., (2004), Para Politikası Belirsizliğinin Bankacılık Endüstrisine Etkileri ve
Türkiye Örneği, Beta Yayınevi, İstanbul
ULUDAĞ İ., (1999), Finansal Hizmetler Ekonomisi, Beta Yayınevi, İstanbul
128
UYAR S., (2003), Bankacılık Krizleri, Ankara, Ziraat Matbaacılık
UZUNOĞLU S., (2003), Para ve Döviz Piyasaları, Literatür Yayıncılık, İstanbul
ZARAKOLU A., (2003), “Bankacılar için Para ve Kredi Bilgisi”, Banka ve Ticaret Hukuku
Araştırma Enstitüsü, Ankara, 46. Sayı
129
Download