T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİNİ KULLANARAK VERİMLİLİK ARAŞTIRMASI DOKTORA TEZİ DANIŞMAN PROF. DR. MAHMUT TEKİN HAZIRLAYAN MURAT BAY KONYA 2009 İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER TABLOLAR LİSTESİ ŞEKİLLER LİSTESİ GRAFİKLER LİSTESİ KISALTMALAR LİSTESİ ÖZET GİRİŞ Sayfa no: I III IV V VI VII IX 1. BÖLÜM BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİNİ KULLANARAK VERİMLİLİK ARAŞTIRMASI 1.1. Araştırmanın Önemi………………………………………………………………… 1.2. Araştırmanın Amaçları………………………………………………………………. 1.3. Araştırmanın Hipotezleri……………………………………………………………. 1.4. Araştırmanın Metodolojisi…………………………………………………………… 1.4.1. Araştırma Konusunun Belirlenmesi ve Literatür İncelemesi…………………… 1.4.2. Araştırma Kapsamına Alınacak Bankaların ve Banka Sayılarının Tespit Edilmesi …………………………………………………………………… 1.4.2.1. Veri Zarflama Analizi Modelinin Kurulması…………………….. 1 3 3 4 4 8 9 2. BÖLÜM BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİMLİLİK ve BİLİŞİM SİSTEMLERİ 2.1. Banka ve Türkiye’ de Bankacılık Sektörü………………………………………….. 2.1.1. Bankacılık Sisteminde Banka, Şube, İstihdam Sayısı……………………….. 2.2. 1994, kasım 2000 ve şubat 2001 krizleri…………………………………………… 2.3. 2008 Küresel Mali Kriz ve Bankacılık Sektörüne Etkisi………………………….. 2.4. Bankacılık Sektöründe Verimlilik…………………………………………………. 2.5. Bankacılık Sektöründe Verimliliğe Etki Eden Faktörler…………………………… 2.5.1. Bankacılık Sektörünün Yabancı Sermaye Yapısı……………………………. 2.5.2. Bankacılık Sektöründe Risk’in Etkileri……………………………………… 2.5.2.1. Bankacılık Sektöründe Kredi Riski…………………………………… 2.5.2.2. Bankacılık Sektöründe Piyasa Riski…………………………………. 2.5.2.3. Bankacılık Sektöründe Kur Riski……………………………………. 2.5.2.4. Bankacılık Sektöründe Yapısal Faiz Oranı Riski…………………….. 2.5.2.5. Bankacılık Sektöründe Likidite Riski………………………………….. 2.5.2.6. Bankacılık Sektöründe Operasyonel Risk……………………………. 2.5.2.7. Bankacılık Sektöründe Sermaye Yeterliliği………………………….. 2.5.3. Enflasyonun Etkisi……………………………………… …………………… 2.5.4. Banka Sermaye Yeterliliği Standardı; Basel II’nin Etkisi……………………. 2.5.4.1. Basel II Uygulamalarında Yaşanan Zorluklar……………………….. 2.5.5. Performans’ın Etkisi………………………………………………………….. 2.5.6. Bilişim Sistemlerinin Etkisi……………………………………………………. 11 11 13 19 20 21 21 24 28 30 31 32 33 34 35 35 38 48 50 54 I 3. BÖLÜM VERİMLİLİK ve ETKİNLİK ÖLÇÜMÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ 3.1. Verimlilik ve Etkinlik Ölçüm Yöntemleri………………………………………….. 3.2. Veri Zarflama Analizi ve Verimlilik………………………………………………. 3.2.1. Veri Zarflama Analizinin Grafiksel Gösterimi……………………………… 3.2.2. Veri Zarflama Analizi Matematiksel Gösterimi……………………………… 3.2.3. Veri Zarflama Analizi’nin Güçlü ve Zayıf Yönleri…………………………. 3.2.4. Veri Zarflama Analizi’nin Uygulama Aşamaları…………………………… 66 68 69 72 78 79 4. BÖLÜM ARAŞTIRMA VERİLERİNİN ANALİZ VE BULGULARI 4.1. Verimlilik ve Etkinlik ………………………………………………………….......... 81 4.2. 2003 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi…………………………………………. 83 4.3. 2004 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi…………………………………………. 89 4.4. 2005 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi…………………………………………. 93 4.5. 2006 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi…………………………………………. 95 4.6. 2007 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi…………………………………………. 99 4.7. 2006-2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri………………………. 108 4.8. 2003-2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri………………………. 115 5. BÖLÜM SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ 5.1. Sonuçların Değerlendirilmesi………………………………………………………... 117 KAYNAKLAR....................................................................................................................... 122 II TABLOLAR LİSTESİ Tablo No Tablo 1.1. Tablo 2.1. Tablo 2.2. Tablo 2.3. Tablo 2.4. Tablo 2.5. Tablo 2.6. Tablo 2.7. Tablo 2.8. Tablo 2.9. Tablo 2.10. Tablo 2.11. Tablo 2.12. Tablo 2.13. Tablo 3.1. Tablo 3.2. Tablo 3.3. Tablo 3.4. Tablo 3.5. Tablo 4.1. Tablo 4.2. Tablo 4.3. Tablo 4.4. Tablo 4.5. Tablo 4.6. Tablo 4.7. Tablo 4.8. Tablo 4.9. Tablo Adı Türk Bankacılık Sistemine İlişkin Etkinlik ve Verimlilik Çalışmaları Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankaların Kurumsal Yapısına Ait Sayısal Veriler Türk Bankacılık Sisteminde Banka Guruplarının Aktif Toplamında Payları Kurumsal ve Ticari Kredilerin Sektörel Dağılımı Kredi Riski Senaryo Analizleri Sonuçları Piyasa Faiz Oranı Riski Açısından Risk Faktörlerine Duyarlılığın İncelenmesi Yabancı Para Pozisyonların Para Cinsleri Bazında Dağılımı Kurlardaki Olası Değişimlerin Etkileri Yeniden Fiyatlama Tarihine Göre Varlık-Yükümlülük Arasındaki Fark İkinci Vade Dilimine İlişkin Toplam Likidite Yeterlilik Oranları Operasyonel Riske Esas Tutar Bileşenleri Özkaynak, Risk Ağırlıklı Varlıklar ve Sermaye Yeterlilik Rasyosu Kârlılığa İlişkin Göstergeler Kârlılık-Risk Ağırlıklı Varlıklar-Özkaynaklar-Sermaye Yeterliliği 2003 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) 2004 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) 2005 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) 2006 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) 2007 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) 2003 yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları 2004 yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları 2005 Yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları 2006 Yılı Türk Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları 2007 Yılı Bankaların Etkinlik Skorları 2006-2007 Döneminde Bankaların Kredi ve Takipteki Kredi Büyüme Oranları 2006-2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri 2003-2007 Döneminde Bankaların Kredi ve Takipteki Kredi Büyüme Oranları 2003-2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri Sayfa 5 12 23 28 29 30 31 31 32 33 34 35 52 53 75 76 76 77 77 83 89 93 95 100 109 114 115 116 III ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil No Şekil Adı Sayfa Şekil 2.1. Enflasyon Açısından Likidite Yönetimi 36 Şekil 2.2. Nominal Faiz- Reel Faiz Oranı ve Beklentileri İçeren Fisher Denklemi 37 Şekil 2.3. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Değerlendirmeleri, Risk Değerlendirmelerinin İçsel Yöntemleri 43 Şekil 3.1. VZA’da Etkinlik Sınırı 69 Şekil 3.2. VZA’nın Grafiksel Gösterimi 70 IV GRAFİKLER LİSTESİ Grafik No Grafik Adı Sayfa Grafik 2.1. Özkaynak ve Riske Esas Tutarlar 34 Grafik 2.2. Sektörün Vergi Öncesi Kârdan Hesaplanan Aktif ve Özkaynak Kârlılığı 51 Grafik 4.1. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Aktif 84 Grafik 4.2. Bilişim Teknolojileri Harcaması-Kredi 85 Grafik 4.3. Mevduat-Bilişim Teknolojileri Harcaması 85 Grafik 4.4. Etkinlik- Bilişim Teknolojileri Harcaması 86 Grafik 4.5. Etkinlik- Kredi 86 Grafik 4.6. 2003 Yılı Bankacılık Sektörü Potansiyel Gelişme Alanları 87 Grafik 4.7. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları 87 Grafik 4.8. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları 87 Grafik 4.9. Garanti Bankası Potansiyel Geliştirme Alanları 88 Grafik 4.10. Halk Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 88 Grafik 4.11. İş Bankası Potansiyel Geliştirmesi Gerekli Alanlar 88 Grafik 4.12. Yapı Kredi Bankası Potansiyel Geliştirmesi Gerekli Alanlar 89 Grafik 4.13. Etkinlik- Aktifler Korelasyonu 89 Grafik 4.14. Etkinlik- Giderler Korelasyonu 90 Grafik 4.15. Etkinlik-Kredi Korelasyonu 90 Grafik 4.16. Etkinlik-Mevduat Korelasyonu 91 Grafik 4.17. 2004 Yılı Bankacılık Sektörü Potansiyel Gelişme Alanları 91 Grafik 4.18. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları 92 Grafik 4.19. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları 92 Grafik 4.20. Halk Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 92 Grafik 4.21. Kredi- Etkinlik İlişkisi 93 Grafik 4.22. 2005 Yılı Potansiyel Gelişme Alanları 94 Grafik 4.23. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları 94 Grafik 4.24. Halk Bankası Potansiyel Gelişme alanları 95 Grafik 4.25. Bilişim Teknolojileri Harcaması -Aktifler 96 Grafik 4.26. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Kredi 96 Grafik 4.27. Etkinlik-Gider Korelasyonu 97 Grafik 4.28. Etkinlik- Bilişim Teknolojileri Harcaması 97 Grafik 4.29. 2006 Yılında Potansiyel Gelişme Alanları 98 Grafik 4.30. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları 98 Grafik 4.31. İş Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 98 Grafik 4.32. Vakıflar Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 99 Grafik 4.33. Yapı-Kredi Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 99 Grafik 4.34. (X) Aktifler (Y)Bilişim Teknolojileri Harcaması 100 Grafik 4.35. Giderler –Bilişim Teknolojileri Harcaması 101 Grafik 4.36. Kâr-Bilişim Teknolojileri Harcaması 101 Grafik 4.37. Kredi -Bilişim Teknolojileri Harcaması 102 Grafik 4.38. Mevduat-Bilişim Teknolojileri Harcaması 103 Grafik 4.39. Aktifler-Etkinlik İlişkisi 103 Grafik 4.40. Giderler-Etkinlik İlişkisi 104 Grafik 4.41. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Etkinlik İlişkisi 104 Grafik 4.42. Kâr-Etkinlik İlişkisi 105 Grafik 4.43. Kredi-Etkinlik İlişkisi 105 Grafik 4.44. Mevduat-Etkinlik İlişkisi 106 Grafik 4.45. 2007 Yılı Potansiyel Geliştirilmesi Gerekli Alanlar 107 Grafik 4.46. İş Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 107 Grafik 4.47. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları 108 Grafik 4.48. Vakıflar Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 108 Grafik 4.49. Yapı Kredi Potansiyel Gelişme Alanları 108 V KISALTMALAR MTB: BDDK: YP: OECD: SYR: BIS: IMF: TGA: SWIFT: EFT : BT: BS: VZA: PVAR: AT: DEA: Mevduat ve Ticaret Bankaları Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Yabancı Para Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü Sermaye Yeterliliği Rasyosu Uluslararası Ödemeler Bankası Uluslararası Para Fonu Tahsili Gecikmiş Alacaklar Society For Worldwide Interbank Financial Telecommunication Elektronik Fon Transfer Sistemi Bilişim Teknolojileri Bilişim Sistemleri Veri Zarflama Analizi Parametrik Varyasyon Avrupa Topluluğu Data Envelopment Analyze VI ÖZET Bir işin verimlilik ya da rasyonellik derecesi, etkinliğine bağlıdır. Bu çalışma Türkiye’deki mevduat ve ticaret bankalarının verimlilik düzeylerinin tespit edilmesi ve bu bankaların verimlilik düzeylerinin artırılmasında girdiler (Giderler, Aktifler, Bilişim Teknolojileri) ve çıktılar (Kâr, Kredi, Mevduat) düzeyinde yapılacakların belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Risk faktörü etkin bankalarda da ortaya çıkabileceğinden araştırmaya risk unsuru dâhil edilmiştir. 2003- 2007 yılları arasında beş yıl ve 2006- 2007 yılları arasında iki yılın risk analizi yapılmıştır. Araştırmada Türkiye’deki mevduat bankaları incelenmiştir. Mevduat bankaları içerisinden araştırma kapsamına alınacak bankaların seçiminde; bankaların aktif büyüklüğü, mevduat hacmi ve kredi büyüklüğü 11 bankanın alınmasına karar verilmiştir. Bu bankalar; Akbank, Oyak Bank, Garanti Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Türkiye İş Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Finans Bank, Fortis Bank, Türkiye Halk Bankası, Deniz Bank, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır. Araştırma kapsamında incelenen bankalar, tüm bankalar içerisinde; Mevduat açısından %91.2, Krediler %89, Aktif büyüklüğü %90.1’ini temsil etmektedir. Bankaların etkinlik düzeylerini ölçmek için Veri Zarflama Analizi (VZA) tekniğinden faydalanılmıştır. Çalışmanın bulgularına göre bankaların; 2003 yılı etkinlik ortalaması 0.97, 2004 yılı etkinlik ortalaması 0.96, 2005 yılı etkinlik ortalaması 0.99, 2006 yılı etkinlik ortalaması 0.95 ve 2007 yılı etkinlik ortalaması 0.95’dir. Bu sonuçlara göre kaynakların tam olarak etkin ve verimli kullanılmadığı görülmektedir. Araştırmada elde edilen bulgular sonucunda; 2003- 2007 yılları arasında bankacılık sektöründe hesaplanan etkinlik düzeylerine göre, banka bazında düzeltmesi gereken girdi ve çıktı miktarları oransal olarak sunulmuştur. Bankacılık sektörün risklilik durumu, 2003’ten 2007 yılına kadar olan dönemde bankaların kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte değerlendirilerek Oyakbank, Finansbank, Ziraat Bankası’nın risk alma ölçüleri sıfır bulunmuştur. Bankaların 2006- 2007 yılları arasında kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte değerlendirilerek Oyakbank, Garanti Bankası, Finansbank, Halk Bankası, Denizbank, Ziraat Bankasının risk alma ölçüleri sıfır bulunmuştur. VII İleride yapılacak çalışmalarda Türk bankacılık sektöründe faaliyette bulunan mevduat bankalarının girdi ve çıktı kalemlerinde farklı nitelikte değişken alınarak araştırmanın boyutları artırılabilir. Ayrıca her yıl bankaların verileri ve ekonominin seyri değiştiği için bankacılık sektörü araştırmaya açık bir konu olduğu ifade edilebilir. Anahtar Kelimeler: Türk Bankacılık Sektörü, Verimlilik ve Etkinlik, Risk, Veri Zarflama Analizi, Bilişim Sistemleri VIII GİRİŞ Bankacılık sektöründe rekabetin giderek artması ve bankacılık sektöründeki hızlı büyüme sonucu müşteri harcamalarının önü alınmaz bir biçimde yükselmesi, bankacılık sektörünü oluşturan bankaları, kaynaklarını daha verimli şekilde kullanmaya zorlamaktadır. Bankalarda etkinlik ve verimlilik düzeyinin saptanmasında genellikle oran analizi veya regresyon analizi yöntemleri kullanılmaktadır. Ancak her iki yöntemin de bankalararası kıyaslama yapabilmede bir takım kısıtlılıklarının olması ve en etkin ve verimli bankanın hangisi olduğunu belirleme de başarı sağlayamaması, politika üreten veya karar veren kişileri alternatif yaklaşımlara yönlendirmiştir. Bu yönelişin sonucu olarak bankalararası karşılaştırmalı etkinlik ve verimlilik ölçümünde Veri Zarflama Analizi Tekniği (VZA) kullanılmaya başlanmıştır. VZA, aynı sektördeki bankaların kullandığı girdi kalemlerini ve çıktı kalemlerini dikkate alarak, göreli etkinliklerini ve verimliliklerini değerlendirmek amacıyla düzenlenmiş matematiksel bir programlama tekniği olup diğer sektörlerde de yaygın olarak kullanılmaktadır. VZA, en yüksek performans gösteren karar birimlerinin etkinlik düzeylerini sınır olarak kabul etmekte ve diğer karar birimlerini bu sınıra göre etkin hale gelebilmesi için, hangi girdi kalemlerini azaltmalı yada hangi çıktı kalemlerini artırmalı ve bankacılık işlemleri için potansiyel gelişme imkânlarını da hesap edebilmektedir. Bu bilgilere ulaşan banka yöneticilerinin yapması gereken ise etkinlik ve verimlilik düzeyinin nasıl artırılabileceği konusunda karar vermektir. Maliyetleri düşürme amaçlı teknoloji güncellemeleri ve esnek altyapılara geçiş kaçınılmaz olmaktadır. Daha da önemlisi elde ki mevduatları ve sermayeyi daha verimli nasıl kullanılabilir sorusuna cevap aranmalıdır. Bu çalışmanın temel amacı; Türkiyedeki bankaların verimlilik ve etkinlik düzeyleri Veri Zarflama Analizi yöntemiyle saptanarak incelenen bankaların verimlilik ve etkinliklerinin artırılmasında bilişim sistemlerinin yeri ve öneminin anlaşılması ve bankaların risklilik düzeylerinin tespit edilmesidir. Çalışmanın alt amaçları da vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir; IX a) Bilişim Sistemlerinin ve bankacılık bilişim sistemlerinin günümüz koşullarında incelenmesi, b) Ülkemizde bankaların göreli verimlilik ve etkinlik düzeylerinin 2003- 2007 yılları arasında VZA yöntemi ile ölçülmesi, c) Tüm bankaların tam etkin konuma gelebilmesi için azaltılacak girdi kalemlerinin veya artırılacak çıktı kalemlerinin belirlenmesi, d) Ülkemizdeki bankacılık sektörünün banka sermaye yeterliliği standardına (BASEL)’e uyumunun araştırılması, e) Bankacılık sektöründe performans yönetimi kapsamında performans iyileştirme ve geliştirme faaliyetlerinin belirlenmesi, f) Bankacılık sektöründe bilgi yönetimi ve rekabetgücünün artırılmasındaki yeri ve önemi, g) Hizmet kalitesinin artırılması çalışmaları, h) Bankacılık sektörünün risklilik durumu ve risk- etkinlik ilişkisinin araştırılması. Bu çalışma iki açıdan önem taşımaktadır. Birincisi; bu çalışmanın yapılmasına karar verilen dönemde, ulaşılabilen veri tabanlarında ve ilgili Türkçe literatürde bankacılık sektörünün Veri Zarflama Analizi yöntemi ile verimlilik araştırmasına yönelik bir çalışmaya rastlanmamış olmasıdır. İkinci olarak; bankaların etkinlik ve verimliliğinin araştırılmasına risk unsurunun dâhil edilmesi konusunda genel bir kabul olmasına rağmen, bu görüşü destekleyecek sınırlı sayıda çalışma bulunmasıdır. Çalışma kuramsal ve uygulama olmak üzere iki ana bölümden oluşturulmuştur. Çalışmanın kuramsal çerçevesini oluşturan Giriş Bölümü, Birinci Bölüm ve İkinci Bölümden meydana gelmektedir. Uygulama Bölümü ise Üçüncü Bölümdür. Dördüncü Bölümde ise kuramsal bağlamda uygulama sonuçları değerlendirilmiştir. Çalışmanın Giriş Bölümünde; çalışmanın amacı, kapsamı, önemi ve çalışmada izlenen metot anlatılmaktadır. Çalışmanın Birinci Bölümünde, bankacılık sektöründe veri zarflama analizi yöntemini kullanarak verimlilik araştırılması yapmak amacıyla, sektörün %90’nına hâkim 11 bankanın verileri analize konu olmuştur ve veri zarflama analizi modeli kurulmuştur. X İkinci Bölümde, bankacılık sektöründe verimlilik ve bilişim sistemleri başlığında bankacılık sektörünün genel yapısı, 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri ve bankacılık sektöründe verimliliğe etki eden faktörler incelenmiştir. Üçüncü Bölümde, verimlilik ve etkinlik ölçümünde veri zarflama analizi yöntemi ele alınmıştır. Dördüncü bölümde, 11 bankaya ait elde edilen analiz bulguları sunulmaktadır. Çalışmanın son bölümünde ise elde edilen bulgular doğrultusunda bankacılık sektöründe verimlilik araştırması hakkında genel değerlendirmeler yapılmakta ve risk alma ölçülerine bakılarak sonuçlar değerlendirilmektedir. XI 1. BÖLÜM BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ YÖNTEMİNİ KULLANARAK VERİMLİLİK ARAŞTIRMASI Günümüzde Türk bankacılık sektörü; banka sayısı, istihdam, hizmet çeşitliliği, teknolojik altyapı konularında ilerleme kaydetmiştir. Bu ilerlemede, bankaların verimlilik ölçütlerine göre çalışmaları etkili olmuştur. Türkiye’nin geçmiş yıllarda yaşadığı bankacılık krizleri de sektörü tecrübeli hale getirmiştir. Bankacılık sektöründe verimliliğe etki eden başlıca faktörler; yabancı sermaye yapısı, risk, enflasyon, Basel II standartları, performans ve bilişim sistemleridir. 1.1. Araştırmanın Önemi Bilgi çağının en önemli araçlarından olan bilişim teknolojileri ve bilişim sistemleri hayatın hemen her alanında yaygın biçimde kullanılmaktadır. Bankalar bilişim teknolojilerini yaygın olarak kullanan işletmelerin başında gelmektedir. Bilişim teknolojileri bankalarda öncelikle bankaların iç işlemlerinin otomasyonunu sağlamak üzere kullanılmıştır. Bu dönemde arka ofis diye adlandırılan muhasebe, mutabakat, müşteri kayıtları gibi işlemler elektronik ortama aktarılmış ve bunun sonucunda banka içerisine bilgi paylaşımında etkinlik ve verimlilik artışı sağlanmıştır. Günümüzde faaliyette bulunan işletmeleri ekonomik iniş ve çıkışlar sağlamlık açısından test etmektedir. Firmalar öğrenmeye, iş yapma biçimlerine ve yatırım yaparken profesyonel davranmaya eskiye göre daha fazla özen göstermektedir. Dolayısıyla bilişim teknolojilerini kullananlar ve kullanmayanlar arasında bir ayırım ortaya çıkmaktadır. İşletmeler kişisel üretim ve dizayn kalitesini elde etmek için bilişim teknolojileri ile çalışmaya ve iş yapma biçimlerini değiştirmek durumunda kalmışlardır (INSTUTIONAL INVESTOR, 2009, s.7). Günümüz iş hayatında yaygın rekabet, anahtar teknolojilerin ilerleyişi sayesinde politika değişiklikleri, baskı altına alınan maliyetler, atıkların azaldığı ve yeniliklerde ilerlemeler mevcuttur (SAHOO, TONE, 2009, ss.1130-1146). Teknolojinin gelişmesi ile bankalarda ön ofis denilen müşteri hizmetlerinde ve müşterilere sunulan hizmetlerde de bilişim teknolojileri kullanılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda; ATM, POS ve kredi kartları ile başlayan teknolojik gelişmeler son yıllarda internet bankacılığı ile çok önemli bir aşamaya ulaşmıştır. Ocak 2007 itibarıyla, toplam ATM sayısı 1 17 bin, POS sayısı 1 milyon 300 bin, kredi kartı sayısı 32 milyon ve banka kartı sayısı ise 55 milyon adede çıkmıştır. Bu kapsamda kartla yapılan aylık işlem sayısı 100 milyon adedi geçmiştir. İnternet bankacılığı müşteri sayısı ve işlem adetleri de büyük artışlar kaydetmiştir. Aralık 2007 tarihi itibarıyla internet bankacılığı hizmetini kullanan müşteri sayısı, 828 bin adedi kurumsal müşteri olmak üzere 17 milyonu geçmiştir(BTHABER, 2008, s.36). Bilişim teknolojileri bankacılıkta artan işlem sayılarının karşılanmasında, verimlilik artışı sağlanmasında, yeni ürün geliştirilmesinde ve risk yönetiminde bankalara büyük olanaklar sunmaktadır. Son yıllarda bankaların büyük bir çoğunluğu, mevduatlarını daha verimli kullanmak, kârlarını, aktiflerini ve kredilerini artırmak işlem maliyetlerini düşürmek için Bilişim Teknolojileri’ni (BT) ve Bilişim Sistemleri’ni (BS) kullanmaya yönelmektedirler. Deneyimler ve araştırmalar BT’ nin bankaların daha verimli ve etkin çalışması için önemli bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Banka kartlarının kullanımının yaygın hale gelmesiyle birlikte müşterilerin alışveriş biçimleri bankaların bilgi sistem ünitelerinde veri olarak bulunmaktadır. Elde bulunan bu veriler doğrultusunda bankalar müşterilere ne tür hizmetler sunacaklarını bu verileri bilgiye dönüştürerek karara bağlamaktadırlar. Diğer yandan, özellikle 2007’da hız kazanan gelişmelerle birlikte Türk bankacılık sektörü birleşmeler ve satın almalar sonucunda değişmektedir. Bir yandan pazardaki oyuncuların sayısı azalırken, diğer yandan sürekli olarak pazar hızla büyümektedir. Özellikle büyük bankalar, teknolojik altyapılarını daha esnek ve rekabeti maliyet yapılarına ulaştıracak yeni teknolojiler ile güncellemelere ihtiyaç duymaktadır. Bankacılık sektöründe rekabetin giderek artması ve harcamaların yükselmesi, bu sektörü oluşturan bankaları, kaynaklarını daha verimli şekilde kullanmaya zorlamaktadır. Bu yönelişin sonucu olarak bankalararası karşılaştırmalı etkinlik ve verimlilik ölçümünde Veri Zarflama Analizi Tekniği (VZA) kullanılmaya başlanmıştır. VZA, aynı sektördeki bankaların bankacılık kullandığı girdi kalemlerini ve çıktı kalemlerini dikkate alarak, göreli etkinliklerini ve verimliliklerini değerlendirmek amacıyla düzenlenmiş matematiksel bir programlama tekniği olup, diğer sektörlerde de yaygın olarak kullanılmaktadır. VZA, en yüksek performans gösteren karar birimlerinin etkinlik düzeylerini 2 sınır olarak kabul etmekte ve diğer karar birimlerini bu sınıra göre etkin hale gelebilmesi için, hangi girdi kalemlerini azaltmalı yada hangi çıktı kalemlerini artırmalı ve bankacılık işlemleri için potansiyel gelişme imkânlarını da hesap edebilmektedir. Bu bilgilere ulaşan banka yöneticilerinin yapması gereken ise etkinlik ve verimlilik düzeyini artırma konusunda isabetli karar vermektir. Esnek finansal yönetimi öngören maliyetleri düşürmeyi sağlayan teknolojilere sahip olmanın önemli avantajları vardır. Daha da önemlisi elde ki mevduatları ve sermayeyi daha verimli nasıl kullanılabilir sorusuna cevap aranmalıdır. 1.2. Araştırmanın Amaçları Bu çalışmanın temel amacı; bankaların verimlilik ve etkinlik düzeylerinin veri zarflama analizi yöntemiyle saptanması bu bankaların verimlilik ve etkinliklerinin artırılmasında bilişim teknolojilerinin yeri ve öneminin tespit edilmesidir. Çalışmanın alt amaçları ise; a) Bankacılık bilişim teknolojilerinin bankaların etkinliğine olan katkısının incelenmesi, b) Bankaların göreli verimlilik ve etkinlik düzeylerinin 2003- 2007 yılları baz alınarak, VZA yöntemi ile ölçülmesi. Bankaların risk yapısının 2003- 2007 ve 2006- 2007 yılları baz alınarak ölçülmesi, c) Tüm bankaların tam etkin konuma gelebilmesi için hangi girdi kalemlerini azaltmalı veya hangi çıktı kalemlerini artırmalıdır, d) Bankacılık sektöründe bilişim teknolojilerinin rekabet gücünün artırılmasındaki yeri ve önemi şeklinde sıralanabilir. 1.3. Araştırmanın Hipotezleri Yukarıda belirtilen amaçlar çerçevesinde bazı hipotezler geliştirilmiştir. Veri zarflama analizi kullanılarak geliştirilen hipotezleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Hipotez 1; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez 2; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının aktifler üzerinde etkisi vardır. Hipotez 3; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının giderler üzerinde etkisi vardır. 3 Hipotez 4; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kâr üzerinde etkisi vardır. Hipotez 5; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kredi üzerinde etkisi vardır. Hipotez 6; Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının mevduat üzerinde etkisi vardır. Hipotez 7; Bankacılık sektöründe aktiflerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez 8; Bankacılık sektöründe giderlerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez 9; Bankacılık sektöründe kârların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez 10; Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez 11; Bankacılık sektöründe mevduatların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez 12; Bankacılık sektöründe kredi miktarı ve etkinliğin risk üzerinde etkisi vardır. 1.4. Araştırmanın Metodolojisi Çalışmaya literatür incelemesi ve araştırma konusunun belirlenmesi ile başlanmıştır. Araştırma konusu belirlendikten sonra araştırmanın önemi, amaçları ve hipotezleri saptanarak, bu hipotezleri test etmek için nasıl bir yöntem izleneceği kararlaştırılmıştır. Bir sonraki aşamada ise araştırma kapsamına alınması düşünülen bankalar belirlenerek VZA modeli kurulmuş, elde edilen veriler ışığında analizler yapılmıştır. Bölüm sonunda ise bulgulara ait genel değerlendirmeler yapılarak çalışma sonuçlandırılmıştır. 1.4.1. Araştırma Konusunun Belirlenmesi ve Literatür İncelemesi Bu çalışma konusunun tespit edilmesinde iki faktör etkili olmuştur. Birincisi; bu çalışmanın yapılmasında karar verilen dönemde, ulaşılabilen veri tabanlarında ve ilgili Türkçe literatürde bankacılık bilişim teknolojilerinin bankanın etkinliğini artırmadaki yeri ve öneminin VZA tekniğiyle tespitine yönelik herhangi bir çalışmaya rastlanamamış olmasıdır. İkinci olarak; bankaların etkinlik ve verimliliğinin artırılmasında bankacılık bilişim teknolojileri’nin önemli katkıları olacağı konusunda genel bir kabul olmasına rağmen, bu görüşü destekleyecek sınırlı sayıda çalışma bulunmasıdır. 4 Bu nedenlere bağlı olarak “Bankacılık Sektöründe Veri Zarflama Analizi Yöntemini Kullanarak Verimlilik Araştırması” tez konusu olarak belirlenmiştir. Tez konusu belirlendikten sonra kavramsal boyutun belirlenmesi ve nasıl bir metodoloji izlenmesi gerektiğinin tespit edilmesi için geniş bir literatür taraması yapılmıştır. Literatür taramasında; Selçuk Üniversitesi on-line veri tabanlarından, internet arama motorlarından, YÖK tez merkezinden, kütüphanelerden ve konu ile ilgili diğer yayınlardan faydalanılmıştır. Tablo 1.1. Türk Bankacılık Sistemine İlişkin Etkinlik ve Verimlilik Çalışmaları 1) Yazar Mercan-Yolalan Tarih 1989-1998 Girdi Pers.gid/Top.aktf Çıktı Portföy/top.aktf Top. Gid./top.gelir Özkaynak+kâr/Top.aktf Metod DEA Yaklaşım Üretim DEA DEA DEA Üretim Karma Aracılık DEA Üretim Ort. Özkynk kârlılığı 2) 3) 4) 5) 6) Yolalan Cingi-Tarım Zaim Yıldırım Mahmud Zaim 1988-1995 1989-1996 1981-1989 1988-1996 1991-1992 Personel sayısı Mevduat hacmi Faiz giderleri Kredi hacmi Amortisman gid. Vadeli mevduat Krediler Vadesiz mevduat Faiz gelirleri Faiz giderleri Faiz dışı gelirler Faiz dışı giderler İşgücü, sermaye Krediler DEA Aracılık Diğ. Ödünç al. Fon. Sermaye St. Rasyosu Net dön. Kârı/ort. Top. Aktf DEA Üretim T. Kred/T. Aktifler Net dön. Kârı/ort. Özkay Takip Kredi/Topl. Kredi Net dön. Kârı/öden. Serm. DEA Aracılık T.mevduat 7) Çolak, Altan 1999-2000 Duran Aktif/Top. Aktifler 8) Erken, Emiral 1998-2000 Lik Aktifler/T. Aktif Nakit değerler, Krediler Mevduat, Faiz giderleri, Faiz dışı giderler Kaynak: ( İnan, 2000, s.95) 5 Cingi ve Tarım (2000) tarafından yapılan çalışmada ilk olarak etkinlik ölçümü ile ilgili kavramlar çalışmada kullanıldıkları çerçevede verilmiş ve bir etkinlik ölçümü yaklaşımı olan VZA tanıtılmıştır. Etkinlik ölçümünde kullanılan temel banka modelleri incelenmiş ve yeni bir banka modeli sunulmuştur. Etkinlik ölçümü için önerilen yeni banka modelinin Türk Bankacılık Sektörü performans ölçümüne uygulanmasında kullanılan temel veri yapısını açıklamaktadır. Farklı varsayımları olan VZA modelleri kullanılarak bankaların etkinlik skorları yıllar itibariyle hesaplanmıştır. İnan (2000) tarafından yapılan çalışmada verimlilik ve etkinlik kavramlarının yeniden ön plana çıkacağı varsayımı altında, verimlilik konusu inceleyen bankacılara bir giriş niteliğinde hazırlanmıştır. Çalışmanın ilk dört bölümü verimlilik ölçme yöntemlerini, bu yöntemlerin avantaj ve dezavantajlarını, finansal sistemde verimlilikle ilgili literatürde süre giden tartışmaları ve Türk bankacılık sektörü üzerine yapılmış yakın dönemli etkinlik analizlerinin bir kısmının sonuçlarını içermektedir. Bu çalışma Türkiye’de bankacılık siteminin asıl fonksiyonunun kaynak tahsis kararı olduğunu ve etkinlik değerlendirilmesinde kullanılacak olan yaklaşımların bu çerçevede seçilmesi gerektiğini savunmaktadır. Erzan, Akçay ve Yolalan (2001) tarafından yapılan çalışmada Türk bankacılık sektörünün temel sorunları ele alınmıştır. Çalışmada Türk bankacılık sektörünün yıllar itibariyle büyüme kaydettiği, ayrıca sektörde yabancı banka sayısının az görünmesine rağmen bu büyüme sayesinde yabancı bankaların da sektör içindeki payının gittikçe arttığı gözlemlenmiştir. Işık ve Hassan (2001) tarafından yapılan çalışmada 24 Ocak 1980 kararları doğrultusunda, Türkiye’de finansal pazar gelişimini teşvik edici, finansal sektörün etkinliğini ve verimliliğini artırıcı yeni bir liberal ekonomi politikasının benimsendiği ve bu politikanın da bankalar arası rekabeti artırdığı üzerinde durulmuştur. Çalışmada verimlilik gelişimini, etkinlikteki değişimi ölçmek için VZA veri zarflama analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada sonuç olarak Türk bankalarının etkinliklerinin ve verimliliklerinin teknik gelişmeler doğrultusunda arttığı gözlemlenmiştir. Ayrıca çalışma sonucunda özel bankaların devlet bankalarıyla aralarındaki açığı yeni bir finansal çevrede kapattığı görülmektedir. Fethi, Jackson ve Jones (2001) tarafından yapılan çalışmada finansal kurumların analizinde önemli yeni bir yüzey elde edilmiştir. Bu çalışmada Stokastik Veri Zarflama Analizi (SVZA) 6 etkinlik ölçümünde kullanılmıştır. Çalışmada 1999 yılı itibariyle etkilik ölçümü yapılmıştır. Çalışmada Stokastik Veri Zarflama Analizinin iki yönü ele alınmıştır. Bunlardan birincisi etkinsizlik ve ölçüm hatalarının birlikte varlığına uyum sağlamak, ikincisi ise veri zarflama analizi için hazırlanmış olan stokastik doğrusal programları, deterministik doğrusal olmayan veri zarflama analizi programlarına dönüştürmektir. Yapılan çalışmada, VZA ve SVZA ölçümlerinin sonuçlarına dayanarak, etkinliği meydana getiren en önemli faktörlerin makroekonomik şoklar ve bankacılıkla ilgili yapılan düzenlemeler olduğu saptanmıştır Bozdağ, Altan ve Atan (2001) tarafından yapılan çalışmada İMKB’ye kote 21 adet bankaya ilişkin olarak 6 girdi ve 3 çıktı değişkenleri değerlendirilmeye alınmıştır. Çalışmada VZA, çok sayıda girdi ve çıktının söz konusu olduğu organizasyonel birimlerin göreli etkinliklerini ölçmeye yarayan doğrusal programlama tabanlı yöntem kullanılmıştır. Çalışmanın amacı Türkiye’deki özel ve kamu bankalarının 2000 yılına ait performans değerlendirmesini yapmaktır. Çalışmada elde edilen veriler ışığında yönetim, etkin olmayan karar biriminin hangi girdileri gereğinden ne kadar fazla kullandığı, hangi çıktılar açısından ne ölçüde yetersiz üretim yaptığı ve etkin olması için ne yapması gerektiği hakkında değerlendirme yapabilir. OECD (2002) tarafından yapılan çalışmada 2000 ve 2001 krizlerinde makroekonomik stabilizasyon programının, temelde kırılgan olan bankacılık sektörünü destekleme açısından yeterli olmadığı vurgulanmıştır. Ayrıca yüksek enflasyon ve faiz oranlarının para politikası uygulamakta oldukça zorluk yarattığı ve bununda yeni krizlere yol açma olasılığının yüksek olduğu belirtilmiştir. Bankacılık sektöründe yapılması gereken reformların tek bir merkezden yönetilmesi halinde başarılı olabileceği ve bunun IMF merkezli olması gerektiği anlatılmıştır. Ekren ve Emiral (2002) tarafından yapılan çalışmada bankacılık sektöründe etkinlik ölçüm teknikleri olan parametrik ve parametrik olmayan yöntemler tanıtılmıştır. Daha sonra parametrik olmayan yöntemlerden VZA ele alınarak etkinlik ölçümü yapılmıştır. Çalışmada sonuç olarak bankaların kendilerini sektördeki diğer bankalarla kıyaslama ve kendi organizasyonları içerisindeki etkinliklerini görme imkânına sahip olabilecekleri vurgulanmıştır. Özellikle üretim yaklaşımı ile yapılacak çalışmaların bankaların şube ve personel etkinliklerini tespit etmede yararlı olacağı ele alınmıştır. 7 Keskin, Alparslan ve Alpan İnan (2004) tarafından yapılan çalışmada Türk bankacılık sektörünün temel yapısı üzerinde durulmuş, uluslararası gelişmelerin Türk bankacılık sektörü üzerindeki etkisi incelenmiştir. Türk bankacılık sektöründeki değişmeler incelendikten sonra bankacılık sektöründe yeniden yapılandırma çalışmaları üzerinde durulmuş ve AB ile uyum çerçevesinde bankacılık sektörü değerlendirilmiştir. Atan ve Çatalbaş (2004) tarafından yapılan çalışmada Türk bankacılık sektörü içinde faaliyet gösteren ticari bankaların etkinliğini ve bankaların sermaye yapılarındaki farklılaşmanın bankaların etkinliklerinde farklılık yaratıp yaratmadığını ölçmek amaçlanmıştır. Çalışmada veri zarflama analizi kullanılarak 2002–2004 yılları arasında üçer aylık bilânçolar kullanılarak banka gruplarının aracılık etkinliğinde bir ilerleme olup olmadığı analiz edilmiştir. Steinherr, Tukel ve Ucer (2004) tarafından yapılan çalışmada Avrupa Birliği uyum çerçevesinde bankacılık sektöründeki değişim ve gelişmeler anlatılarak bu sürecin ülkemize ve sektöre olan katkıları üzerinde durulmuştur. İlk olarak sektörün ne ölçüde sağlıklı olduğu ve diğer Avrupa ülkeleriyle ne ölçüde rekabet edebildiği üzerinde durulmuştur. Bu kriterler çerçevesinde makroekonomik göstergeler ve bankacılık sektöründeki yapısal değişimlerin Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne entegre olma sürecine taşıyacağı kanaatine varılmıştır (Şengül, 2007, ss.3-8). Hizmet işletmesi olan bankalar, Bilişim Sistemlerini örgütlerinde uygulayarak faaliyetlerini verimli hale getirmiştir. Bilişim Sistemlerinin bankacılık sektörüne getirdiği yenilikler ve bu yeniliklerin örgütsel yapı ve yönetime etkileri farklı olmuştur (FETTAHLIOĞLU, 2007, www.girisim.com.tr). Bankacılık sektöründeki değişim, mikro ve makro çevre unsurları ile beraber değerlendirilmektedir. Yeni iş biçimleri ve stratejiler bankaların teknolojik altyapıları sayesinde hayata geçmiştir. 1.4.2. Araştırma Kapsamına Alınacak Bankaların ve Banka Sayılarının Tespit Edilmesi 2007 yılında Türk bankacılık sistemi mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Mevduat bankaları kendi arasında kamusal sermayeli mevduat bankaları 3 tane, özel sermayeli mevduat bankaları 11 tane, tasarruf mevduatı sigorta fonuna devredilen banka 1 tane, Türkiye’de kurulmuş olan yabancı bankalar 11 tane, Türkiye’de şube açan yabancı bankalar 7 tanedir. Kalkınma ve yatırım bankaları 8 kamusal sermayeli bankalar 3 tane, özel sermayeli bankalar 6 tane, yabancı bankalar ise 4 tanedir. Araştırma konusu mevduat bankaları üzerinedir. Mevduat bankalarından araştırma kapsamına alınacak bankaların seçimi; bankaların aktif büyüklüğü, mevduat hacmi ve kredi büyüklüğü açısından değerlendirilmiş ve 11 bankanın alınmasına karar verilmiştir. Bu bankalar; Akbank, Oyak Bank, Garanti Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Türkiye İş Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Finans Bank, Fortisbank, Türkiye Halk Bankası, Denizbank, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır. Mevduat açısından %91.2, krediler %89, Aktif büyüklüğü %90.1’ini temsil etmektedir. 1.4.2.1. Veri Zarflama Analizi Modelinin Kurulması Türk bankacılık sistemi üzerine yapılan etkinlik ve verimlilik analizinde veri zarflama analizi –DEA (DATA ENVELOPMENT ANALYZE) kullanılmıştır. Bu araştırmada bankalar mevduat ve kredi pazarında rekabet ederek mevduatın krediye dönüştürülmesi sonucunda kâr sağlayan finansal kurumlar olarak kabul edilmektedir. Türk bankacılık sisteminde gerek kamusal sermayeli kuruluşların (yasalarla kurulmuş kamu bankaları) gerekse özel sermayeli ticari bankaların amaçları itibariyle farklılık taşımadıkları söylenebilmektedir. Nitekim, İktisadi Devlet Teşekkülü statüsündeki kamu bankalarının da özel sektör kuruluşları gibi kârlılık ve verimlilik ilkelerine uygun görev yapmaları yasal bir zorunluluktur. Bu durum çıktı olarak toplam mevduat, toplam kredi ve net faktörlerinin seçilmesini gerektirmiştir. Bu faktörler üretim yaklaşımındaki gibi “hesap sayısıyla” değil, aracılık yaklaşımında olduğu gibi “parasal değerler” cinsinden ifade edilmiştir. Öte yandan toplam mevduat değerine çıktı olarak yer verilmesiyle de aracılık, yaklaşımından ayrılmış ve üretim yaklaşımı formuna girilmiştir. Bu yönüyle çalışmada kullanılan girdi-çıktı bileşimi, literatürdeki mevcut yaklaşımların her ikisine de tam olarak uymaması nedeniyle özgün bir nitelik taşımakta ve “karma yaklaşım” olarak tanımlanabilecek üçüncü bir yaklaşım olarak adlandırılmaktadır (ARAS ve KURT, 2002, ss.444-447). Bu araştırmada, banka etkinliğini ve verimliliği ölçümü yapılmıştır. Bu amaçla aşağıdaki değişkenler kullanılmıştır. 9 Toplam kâr 9 Toplam kredi 9 Toplam mevduat 9 9 Toplam aktifler 9 Toplam giderler 9 Toplam bilişim teknolojileri harcaması Çalışmada 11 bankanın 2003- 2007 dönemindeki etkinliklerini VZA tekniği ile hesaplanarak, sonuçlar analiz edilmektedir. Veriler Türk bankalar birliğinin sunmuş olduğu istatistikî raporlar yardımıyla ve bilişim teknolojileri yatırımları ise her bankanın teknoloji departmanı ve satın alma departmanı ile görüşerek telefon yoluyla, internetten bilgi edinme bölümünden e-posta yoluyla ve bankaların bilânçolarından maddi duran varlıkların yıllar itibariyle artışından, maddi olmayan duran varlıkların alt hesabı olan (şerefiyeden sonra) “diğer” kısmının artışları incelenerek elde edilmiştir. Kullanılan veriler çıktı/ girdi oranına göre aşağıda gösterilmiştir; Verimlilik = çıktı / girdi Verimlilik = u1i .kâr + u 2i .kredi + u 3i .mevduat v1i .aktif + v 2i .gider + v3i .bilisim teknolojileri harcaması Formülündeki u1,2,3i ve v1,2,3i ağırlıkları banka i için CCR-DEA modeli kısıtları altında bulunmuş ve maksimum etkinlik skorları hesaplanmıştır. Etkinlik skorlarının hesap edilmesi için Banixia Frontier Analayst VZA paket programından faydalanılmıştır. Araştırmanın birinci aşamasında bankalara ait girdi ve çıktı verileri paket programa girilmiş ve program yardımıyla bankaların göreli etkinlik skorları, etkin olarak kullanılmayan girdi ve çıktı miktarları belirlenmiştir. Araştırmanın ikinci aşamasında ise 2006- 2007 ve 2003- 2007 dönemleri arasındaki risk alma değerleri hesaplanmıştır. Risk faktörü etkin bankalarda da ortaya çıkabileceğinden araştırmaya risk unsuru dahil edilmiştir. 10 2. BÖLÜM BANKACILIK SEKTÖRÜNDE VERİMLİLİK ve BİLİŞİM SİSTEMLERİ Çalışmanın birinci bölümünde araştırmanın önemi, amaçları, hipotezleri ve metodolojisi hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca verimlilik ve etkinliğin ölçülmesinde veri zarflama analizi yönteminin kullanımı hakkında bilgi verilmiştir. 2.1. Banka ve Türkiye’ de Bankacılık Sektörü Bankalar ekonominin para ve kredi ihtiyacını karşılayan kurumlardır. Merkez bankası para arzını ekonominin para talebine, iktisadî ve sosyal politikanın hedeflerine göre ayarlamaya çalışmaktadır. Bankaların bazı görevleri vardır. Bankaların görevleri şunlardır; —Ekonomi de gerçekleştirilen ödünç verilebilir fonları; ticaret, sanayi ve tarıma, yapı ve onarım işlerine, esnaf ve sanatkârlara, devlete ve ev idarelerine kredi şeklinde dağıtmak, —Bir kısım işletmelerin likidite fazlası ile diğerlerinin likidite ihtiyaçlarının karşılanmasına, tasarruf edilen paraların piyasaya akmasını sağlamak suretiyle ekonomik faaliyetlerin sürekliliğine ve genişlemesine hizmet etmektir. Bankalar öncelikle kredi alış verişinin esası olan güveni sağlayan kurumlardır. Bankalar küçük, büyük ödünç verilebilir fonları toplayarak, büyük fonların birikmesine hizmet etmektedir. Bu fonlar, modern büyük işletmelerin ve devletin kredi taleplerini karşılamaktadır. Bankalar kendilerine yatırılan mevduatın vadelerinden daha uzun vadelerde kredi verebilmektedirler (ZARAKOLU, 2003, ss.59-61). Bankalar aynı zamanda toplum nezdinde güvenilirliği yüksek olması gereken kurumlardır. 2.1.1. Bankacılık Sisteminde Banka, Şube, İstihdam Sayısı Bankacılık sektöründe 1980-2007 dönemi, kurumsal yapının hızlı değiştiği, sektöre giriş çıkışların kolaylaştığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde sektördeki hareketlilik oldukça yüksektir. Tablo 2.1’de görüldüğü gibi, Türkiye’ de 2000-2001 yıllarında yaşanılan bankacılık krizi ile pek çok banka sistem dışında kalarak toplam 12 banka TMSF’ ye alınmıştır. Banka sayısı 2003’de 50’ye 2004 sonunda 48’e düşmüştür. Bu sektörde 2006 yılı sonu itibariyle 33 Mevduat ve Ticaret Bankaları (MTB) ve 13 Yatırım ve Kalkınma Bankaları 11 (YKB) olmak üzere 46 banka faaliyet göstermiştir. Aşağıda Tablo 2.1.’ de Türkiye de faaliyet gösteren bankalar yer almaktadır. Tablo 2.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankaların Kurumsal Yapısına Ait Sayısal Veriler Yıllar Banka Sayısı Mevduat ve Ticaret Yatırım ve Kalkınma Yabancı Banka İstihdam Bankaları Bankaları Bankalar Ş.Sayı (bin kişi) 1980 43 37 6 5917 131.1 1987 56 50 6 6417 149.0 1993 70 58 12 23 6212 143.9 1997 72 59 13 15 6819 154.9 1998 75 60 15 21 7370 166.5 1999 80 60 15 22 7691 174.0 2000 79 61 18 18 7992 171.7 2001 61 46 15 18 6908 137.5 2002 54 40 14 18 6106 123.3 2003 50 36 14 17 5968 123.2 2004 48 35 13 13 6142 127.2 2005 47 34 13 15 6247 132.0 2006 46 33 13 19 6849 143.0 Kaynak: (TBB, 2006, s.12) Tablo 2.1.’de görüldüğü gibi, 1980- 2006 döneminde bankacılık sektörünün kurumsal yapısı, sayısal verilerle gösterilmiştir. Türkiye’de bankacılık sektörüne MTB’ler hâkim durumdadır. MTB’ler, 2003- 2006 döneminde bankacılık sistemindeki toplam aktiflerin yaklaşık % 96’sını kontrol etmişler ve toplam kredilerin yaklaşık % 95’ini yönlendirmişlerdir. Türkiye’ de bankaların toplam aktifleri genel olarak zayıf olduğu için 2000’li yıllarda aktiflerin güçlendirilmesi için satın alma ve birleşmeleri özendirecek tedbirler alınmıştır. Bankacılık sektörüne girişler çeşitli şekillerde olmaktadır. Sektöre giriş şekilleri; - Yeni kurulan ulusal bankalar, - Bir holding veya grup çatısı altına girerek ulusal planda faaliyete geçen eski mahalli bankalar, - Şube açarak, ortaklık kurarak ve yerli bankaları satın alarak ülkeye giren yabancı bankalar olarak sayılabilmektedir. 12 Çıkışlar ise genellikle sermaye yeterliliklerini kaybettikleri için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) el koyması veya devir ve birleşmeler şeklinde olmuştur (ŞAHİN, 2007, ss.454-455). 2.2. 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri Türkiye’de likidite yetersizliğinden dolayı 1994 yılında kriz yaşanmıştır. Dolayısıyla likidite yönetimi bankacılık sektöründe önemli bir kavram haline gelmiştir. Bir ticari bankada likidite kavramı ile bankanın nakit kullanımları ifade edilmektedir. Likidite yönetimi bankanın bilançosunda, likidite giriş ve çıkışlarının dengelenmesidir. Bankaların likidite yönetiminde getiri ile risk arasında bir denge kurmaları gerekmektedir. Bundan dolayı kısa vadeli parasal işlemlerin banka faaliyetleri içinde payının artması, likidite yönetimlerinde izleyecekleri yöntemlerin önemini artırmıştır. Bankaların likidite yeterliliğine ilişkin verilerin sürekli güncel tutulması gerekmektedir. Bankaların likidite yönetimine atfettikleri bu önemin nedeni, likidite yetersizliği durumunda özellikle küçük bankaların hızla sistemden ayrılmak zorunda kalacaklarının bilinmesidir. Bankalar iki olguyu likidite yetersizliğinin işareti olarak kabul etmektedirler. ¾ Kredi taleplerini geri çevirmek, ¾ Mevduat çekme talebini karşılayamamak. Bu iki olumsuzluk, sistemdeki birkaç banka için geçerlilik taşıyor olsa bile domino etkisi ile sistemin tamamını krize sürüklemektedir. Örnek olarak Türkiye’de yaşanan 1994 krizi ile Japonya’da 1998’de ılımlı bir şekilde sürmüş kriz gösterilebilir (ÖÇAL, 1999, ss.201202). 1994 krizi, serbest piyasa kurları ile merkez bankası kurları arasındaki fark sonucu ortaya çıkmıştır. 1994’te gelişen mali kriz, önce bankacılık sisteminde hissedilmiştir. Devalüasyon yapılmasına rağmen Türkiye’nin kredi notu iki ay içinde peş peşe üç kez düşürülmüş olup bunun sonucunda bankalar tüm kredileri kesmişlerdir (BETİL, 2002, ss.270275) Türkiye ekonomisinde bankacılık sektörünün ilk büyük krizi, 1994 yılında yaşanmıştır. 1994 krizinde üç banka tasfiye sürecine alınmıştır. 1994 krizinin olumsuz etkileri kısa sürede atlatılmış ve sektör 1995 sonrası dönemde dolar bazında yıllık ortalama % 18 13 oranında bir büyüme göstermiştir. Bu dönemde Uzakdoğu ve Rusya Krizleri ile 1999 yılında yaşanan deprem felaketi sebebiyle Türkiye ekonomisindeki ciddi daralma, bankacılık sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Kasım 2000 krizinde likidite ve faiz riski, Şubat 2001 krizinde kur riskinden kaynaklanan kayıplarla karşı karşıya kalan bankacılık sektörünün bilanço yapısı, bu gelişmelerden olumsuz etkilenmiştir. Kriz döneminde faiz oranlarındaki hızlı artış fonlama maliyetlerini yükseltmek ve menkul değerler cüzdanının piyasa değerini azaltmak suretiyle banka bilançolarını bozmuştur. Faizlerdeki aşırı artış, kısa vadeli fon talebi önemli boyutlarda olan kamu ve fon bankalarının ciddi zararlarla karşılaşmasına sebep olmuştur. Likit olan özel ve yabancı bankaların faizlerdeki yükselme sebebiyle karşılaştığı fonlama zararları ise sınırlı kalmıştır. Kriz ortamında kamu bankaları TL’nin değer kaybından etkilenmezken, özel bankalar kur riski sebebiyle sorunlarla karşılaşmıştır. Yaşanan krizler reel sektörde ciddi bir daralmaya yol açmıştır. Kriz döneminde kısa vadeli faizlerin yanı sıra devlet iç borçlanma senetlerinin ikincil piyasa faiz oranlarının da önemli ölçüde yükselmesiyle birlikte bankaların menkul kıymetler portföyünün piyasa değeri azalmıştır. Sektördeki zayıflık ve TMSF devralmaları, kamu maliyesinin üstleneceği zararların büyümesine yol açmıştır. Artan fon ihtiyacı, kamu bankalarını ve TMSF bünyesindeki bankaları daha fazla gecelik fonlamaya sevk etmiştir. Bu durum, bankaları likidite ve faiz oranı risklerine karşı savunmasız bırakmıştır (KARLUK, 2005, ss.361). Türkiye de likidite eksikliğinden kaynaklanan Kasım 2000 krizinin oluşmasında kamu kesimi borçları önemli bir rol oynamaktadır. Kamu kesimi olarak para programına bir yıl uyup daha sonra kredi alarak devlet adına borçlanmak para politikasını tehlikeye sevk etmektedir. Bundan vazgeçirmenin bir yolu da devletin üretici olmaktan kısmen kurtulması ile olmaktadır. Kamu kesimi sürekli açık verirken bir para programını uygulamaya çalışmak becerinin üzerinde bir kavramdır (SHENG, 1991, s.209). Para politikası ile merkez bankasının bağımsızlığının birlikte ikisinin beraber düşünülmesi gerekmektedir. Çünkü Türkiye gibi ülkelerin yanında gelişmiş ülkelerde de politikacılar zaman içinde partizan eğilimlerin ve seçim ekonomilerinin etkisi ile var olan ya da var olması gereken optimal parasal dengeden sapma eğilimine girerek para politikasını amaçları yönünde kullanabilmektedirler. Merkez bankasının böyle bir uygulamada bu kadar öne çıkmasının nedeni bankaya, fiyat istikrarını sağlamaya yönelik uzun döneme ilişkin 14 rolünün yanı sıra, kamunu finansal işlemlerini gerçekleştirmek, para arzını artırarak bütçe açıklarının kapanmasını sağlamak, kalkınma projelerini finanse etmek gibi görevler verilebilmektedir. Merkez Bankasının yasal olarak bağımsız olma özelliğini koruması gerekmektedir (CUKIERMAN ve WEB, 1992, ss.353-398). Bankacılık sektörünün 2000 yılında aktif yapısında belirgin bir değişim gözlenmiştir. Bu kapsamda kredilerin payında önemli bir artış olurken, likiditesi yüksek olan menkul kıymet portföyünün toplam aktifler içindeki payı azalmıştır. Krediler içinde özellikle tüketici kredilerinde çok hızlı bir artış gözlenmiş ve tüketici kredileri bir önceki yıl sonuna göre 4 kat artış göstermiştir. Kredilerde dikkati çeken bir diğer gelişme mevduattaki yapının tersine, yabancı para cinsinden kredilerdeki artışın sınırlı kalması TL cinsinden kredilerin ise önemli oranda artış göstermesidir. Aktif ve pasif yapısındaki bu gelişmelerin sonucunda 2000 yılında bankacılık kesiminin likidite, faiz ve kur risklerine karşı duyarlılığı daha da artmıştır. Kasım 2000 krizinde likidite ve faiz riski nedeniyle ciddi sorunlar yaşayan bankacılık sektörü, Şubat 2001 krizi sonrasında ilave olarak kur riskinden kaynaklanan kayıplarla karşılaşmıştır. Kriz döneminde faiz oranlarındaki hızlı artış, bir yandan fonlama maliyetlerini yükseltmek, diğer yandan menkul değerler cüzdanının piyasa değerini azaltmak suretiyle banka bilançolarını olumsuz yönde etkilemiştir. Faizlerdeki yükselme kısa vadeli fon talebi önemli boyutlarda olan kamu ve fon bankalarının önemli zararlarla karşılaşmasına neden olmuştur. Daha likit olan özel ve yabancı bankaların faizlerdeki yükselme nedeniyle karşılaştığı fonlama zararları ise sınırlı kalmıştır. Yaşanan krizlerin reel sektörde ciddi bir daralmaya neden olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu dönemde bankacılık sektörünün kredi riski de artmıştır (PARASIZ, 2005, s.135). Özkaynak kavramı, bankanın kullanabileceği kaynaklar ve bunların kayıt altında tutulması anlamına gelmektedir (RİTTER, SİLBER VE UDELL, 2000, s.400). Türkiye’deki Bankaların özkaynaklarının önemli bir bölümünün iştirak ve taşınmaz mallara bağlı olması, bankalarda sermaye tabanın düşük düzeylerde kalmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan yüksek faiz, dalgalı döviz kuru, hükümetlerin sık sık ekonomik istikrar tedbirlerine başvurmaları bankaların özkaynak gereksinmelerini artırmaktadır. Ülkemizde bankaların faaliyetleri yasalarla, toplam özkaynakları ile orantılı olarak sınırlandırılmıştır. Türkiye’deki bankaların özkaynaklarının yetersiz olması nedeniyle çok sayıda küçük banka birbiriyle verimsiz ve sağlıklı olmayan bir rekabet içine girmektedir. Bu da, Türk bankacılık sisteminin mali yapısının bozulmasına neden olmaktadır. Bankalardaki vadesiz mevduat oranının düşük 15 kalması ve vadeli mevduata pozitif faiz politikası ile kaynak maliyeti artmıştır. Kaynak maliyetini artıran bir diğer nedende uygulanan mevduat munzam karşılığı ve umumi disponibilite oranlarıdır. Bilindiği gibi, bankalar topladıkları mevduatın tümünü kredi olarak kullandırmamaktadır. Uygulanan para ve kredi politikasına göre oranlar değişmekle birlikte bankaların topladığı mevduatın belirli bir yüzdesi “Mevduat Munzam Karşılığı” olarak TCMB’na yatırılmaktadır. Yine toplam mevduatın belirli bir yüzdesi bankanın kasasında nakit olarak tutulmakta ya da devlet tahvili veya hazine bonosu alınmaktadır. Diğer ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye de uygulanan mevduat munzam karşılığı veya umumi disponibilite oranları oldukça yüksektir (TAKAN, 2001, s.138-139). Bugünde geçerli olan bankacılık reformunun temel unsurlarını şu şekilde sıralanabilir (PARASIZ, 2003, s.619); 9 Bankacılık düzenleme ve denetleme kurulu’nun bağımsızlığının güçlendirilmesi, düzenleme ve denetleme sorumluluğunun bu kurulda olması, 9 Kamu bankalarının yeniden yapılandırılması, 9 Özel bankaların yeniden sermayelendirilmesi, 9 Kredilendirmede risk yönetiminin yapılması, 9 Mevduat güvencesinin kaldırılmasıdır. 2000 yılı başlayan ve üç yıllık süreyi kapsayan IMF ile yapılan Stand-By anlaşması, öncelikle ülkemizdeki enflasyonu ve reel faizleri belirli bir düzeye indirmeyi amaçlamıştır. Bu program enflasyonu düşürmek için; Sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı bütçe fazlasının artırılmasını, Yapısal reformların ve özelleştirmenin hızlandırılmasını, Enflasyon hedefi ile uyumlu bir gelir politikası uygulanmasını ve enflasyonun indirilmesine odaklanmış kur ve para programlanmasını öngörmüştür. TCMB kur politikasını, yalnızca hedeflenen enflasyon oranına göre ayarlama ilkesini benimsemiştir. Uygulamaya gelince yılın ilk yarısındaki gelişmeler programa uygun olmuş; ancak yılın ikinci yarısındaki gelişmeler programlandığı şekilde olmamıştır. Doların başta Euro ve Alman Markı olmak üzere bütün yabancı paralar karşısında değer kazanması ve halkın enflasyon konusundaki beklentilerinin tam olarak karşılanamaması nedenleriyle, dolarizasyon yeterince kırılamamış ve bu nedenle döviz rezervinde önemli bir artış olmamıştır. Üstelik reel kurun aşırı değerlenmesi ve iç tüketimdeki aşırı artış ithalatın önemli 16 artış göstermesine yol açmıştır. Dünya piyasalarında ham petrol fiyatlarında görülen aşırı yükselmeye bağlı olarak cari işlem dengesinde yıllar sonrası rekor düzeyde açık ortaya çıkmıştır. Bu nedenle piyasada Dolara olan rağbet azaltılamadığı ve istenilen ölçüde likidite artışı yaratılamadığı için, faizlerde istenilen düzede bir gerileme de sağlanamamıştır. Bankaların bir yandan aktiflerinde önemli yer tutan DİBS’(Devlet İç Borçlanma Senedi) lerin değerindeki aşırı kayıp, diğer yandan açık pozisyonlarını kapama telaşları, bankaların likidite ihtiyaçlarını artırmış; bunun sonucunda faizler aşırı yükselmiş ve spekülatif ataklar Kasım 2000 krizinin doğmasına neden olmuştur (EREN, 2006, ss.266-270). Likidite sıkıntısının yüksek olduğu finansal sistemde bankaların aktif ve pasif vade yapısı kısalarak bankalar için durağanlığın ne olacağı önem kazanır. Ancak her olası durumda bankalar kredi plasmanından çok, likidite derecesi yüksek aktiflere yönelirler. Türk bankacılık sektörü için bu aktif devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) olmaktadır (ÇOLAK, 2001, ss.4849). 2001-2005 dönemi para politikasında yaşanan kriz nedeniyle kur çapası terk edildiğinden ve enflasyon hedeflemesine geçilebilmesi için ön koşullar henüz sağlanamadığından, 2001 tarihinde performans kriteri olarak para tabanı dikkate alınmıştır. Enflasyon hedeflemesi 2002-2005 arasında olumlu sonuçlar vermiştir. 2006 yılında da para politikası olarak açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmiştir. Bu rejimin farkı, para politikası araçlarının geçmiş ya da cari enflasyon yerine gelecek enflasyona dayanması ve gelecekteki enflasyon hakkında rastlantısal varsayımların yapılmamasıdır (EREN, 2006, ss.270-273). Bankacılık sektörü ülkenin uyguladığı para politikalarından ve ülkedeki istikrardan etkilenmektedir. Para politikası, maliye politikasına göre dışsal dengenin (ödemeler bilançosu dengesi) sağlanmasında daha etkindir (PARASIZ, 1993, ss.101-104). Sabit kur rejiminde para politikasının devlet kontrolünde tutulması gerekmektedir. Esnek kur rejiminde ise para politikası dolaylı olarak ihracat üzerinden döviz rezervlerini artırıcı etki yapmaktadır. Yani uluslararasındaki sermaye bu durumda gelmeyecek ama ihracat sayesinde döviz açığı kapatılmış olacaktır. İktisat politikası bağlamında genişlemeci para ve maliye politikaları ekonomide gerçekçi olmayan olumlu beklentilerin oluşmasına neden olmaktadır. Bu durum birçok işletmenin kredi taleplerinin artmasına ve buna bağlı olarak banka kredilerinin hacminde ölçüsüz bir büyümeye neden olmaktadır (AFŞAR, 2004, s.102). Bankacılık krizlerinin ortaya çıkmaması için erken uyarı sistemleri dikkate alınarak 17 bankacılık sisteminin araçları etkin kullanılmalıdır. Bankacılık krizlerine karşı kullanılabilecek araçlar şunlardır; ¾ Son kredi mercii ¾ Mevduat sigortası ¾ Yasal düzenlemeler ¾ Derecelendirme (rating) ¾ Erken uyarı sistemleri Bu kavramları biraz açacak olursak, son kredi mercii merkez bankasıdır. Müdahale yöntemleri, reeskont penceresi yoluyla ve açık piyasa işlemleri ile yapılmaktadır. Krizi önlemeye yönelik araçlar olduğu gibi bu araçları etkin kullanmak gerekmektedir. Örneğin; Türkiye’de Haziran 1994 ile Mart 1996 arasında kurdaki oynaklık enflasyondaki oynaklığın yaklaşık 1,5 katı fazlalık göstermişti. Bu durum, merkez bankasının enflasyonu dikkate alarak, kur ve faiz oranında ortaya çıkan para talebini dengeleyen para miktarını piyasaya arz edeceği beklentisini güçlendirmiştir. Ancak uzun dönemde para stokunun ne kadar olacağına merkez bankası güvence vermediği için para piyasasında belirsizlik oluşmuştu (UZUNER, 2004, ss.405-406). Mevduat sigortası ise bir bankanın batmasının sistemdeki diğer bankaları zor durumda bırakmaması amacıyla kullanılmaktadır. Krizlerin önlenebilmesi açısından bankacılık sektörünün sağlam bir yapıda faaliyet göstermesi gerekmektedir. Yaşanacak krizler nedeniyle par arzı hızla azalacak, ekonomik aktivite bundan olumsuz etkilenecektir. Denetim ve düzenlemenin amacı banka iflaslarının ortak mudilere, finansal sisteme ve reel ekonomiye zarar vermesini önlemektir. Bankalararası derecelendirme yapılması özellikle mevduata devlet güvencesinin olmadığı zamanlarda tasarruf sahiplerinin karar almalarını kolaylaştıracaktır. Bankacılık otoritelerinin problemli bankaların bilanço ve gelir tablolarına ilişkin bazı kritik rasyoları inceleyerek, bozulma olasılığı görülen bankalarda yerinde denetime gitmişlerdir. Amaç, problemli bankaların teşhisinin yapılması ve banka iflaslarının önlenmesidir (UYAR, 2003, ss.68-83). 2.3. 2008 Küresel Mali Kriz ve Bankacılık Sektörüne Etkisi Küresel ekonomik koşullar, yaşan finansal krizin reel kesime yansıması ve kredi sıkışıklığının derinleşmesiyle bozulmaya devam etmektedir. Bu durum en son ekonomik 18 göstergelere ve uluslararası kuruluşların en son tahminlerine de belirgin bir biçimde yansımış, finansal piyasalardaki gelişmeler ekonomik görünümün ana belirleyicisi haline gelmiştir. IMF 2009 yılı dünya hasılası tahminini % 2.2’ ye Dünya Bankası ise % 1’e çekmiştir. OECD tahminini ise söz konusu ekonomik alan için % 1.6 olarak güncellemiştir. Tüm bu tahminlere bakıldığında 2009 yılı büyüme öngörülerindeki aşağı doğru eğim dikkat çekicidir. Ayrıca tüm uluslararası kuruluşlar önümüzdeki döneme dair artan belirsizliğe de dikkat çekmektedirler. Küresel görünümdeki bu bozulmaya yönelik olarak alınan tedbirler değerlendirildiğinde, ilk aşamada para politikası araçlarının faydalı olacağı görülmektedir. Bununla birlikte, belirsizliğin arttığı bu dönemde, tüketici ve yatırımcı güveninin yeniden tesisi amacıyla etkin maliye politikası uygulamalarının da değerlendirilmesi önemli bir politika seçeneği olarak sunulmaktadır. Küresel ölçekte büyüme performanslarındaki kötüleşme, özellikle dış talep koşullarının bozulmasına neden olmaktadır. Ekonomik güven endekslerindeki gelişim ve diğer oncu göstergeler, finansal krizin boyutlarının daha derin ve uzun sureli ekonomik etkileri olacağına işaret etmektedir. Ayrıca, genel görünümdeki bu bozulmaya ek olarak, enerji ve ürün fiyatlarında olası bir oynaklık artısı önemli bir risk unsuru olarak değerlendirilmektedir. Tüm bu gelişmeler, küresel makro dengesizliklerin olduğu bir dönemde, görece korumacı politika uygulamalarına gidilmesi riskini artırmaktadır (BDDK, 2008, s.5). Türk Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren toplam 50 banka 2008 yılının üçüncü çeyreğinde de organik büyümesine devam etmiş, şube sayısı 314, personel sayısı da 4.352 kişi artmıştır. Bankacılık sektöründe ATM sayısında yılın ilk yarısındakine benzer bir artış trendi sürerken, POS sayısındaki artısın belirgin şekilde yavaşladığı gözlenmektedir. Kredi ve kredi kartı müşteri sayısında yılın ikinci çeyreğinde başlayan artış, üçüncü çeyrekte de devam etmiştir. Bilindiği üzere, bankaların yeni urun ve hizmetlere bağlı olarak elde ettikleri ücret ve komisyon gelirleri karlılıklarını korumada önemli gelir kalemleri haline gelmiştir. Bu durum karsısında, banka müşterileri söz konusu maliyetlerin görece düşük olduğu internet, ATM, televizyon bankacılığı ve telefon bankacılığı gibi şube dışı hizmet kanallarından daha fazla yararlanmaya başlamış olup söz konusu trendin sürmesi beklenmektedir. Yılın ilk 9 aylık bölümünde, internet bankacılığı hizmetlerini kullanan aktif müşteri sayısı 709 bin kişi artarak yaklaşık 5 milyon kişiye ulaşmıştır. Eylül 2008 itibarıyla kredi kartı müşterilerinin yaklaşık % 5’i takibe düşmüştür. 19 Bankacılık sektörünün finansal sağlamlığını temsil eden göstergeler 2008 Eylül ayı itibarıyla olumlu seyrini sürdürmektedir. Sermaye yeterliliği standart rasyosu ve serbest sermaye göstergesi sektörün güçlü sermaye yapısının sürdüğüne işaret etmektedir. Bankaların faizlerde yaşanan oynaklıklar nedeniyle artan piyasa risklerinin olumsuz etkisini azaltmak amacıyla uluslararası muhasebe standartlarında yapılan değişiklik BDDK tarafından da hızla uygulamaya konulmuştur. Düzenlemeye göre bankalar, istedikleri DİBS' leri vadeye kadar elde tutulacak menkul kıymetler portföylerine aktarabilecektir. Bu yolla faizlerde yaşanan oynaklıkların sermaye yeterliliği üzerindeki olumsuz etkilerinin sınırlandırılmasına katkı sağlanacağı düşünülmektedir. Finansal sağlamlık göstergelerine bankaların borç ödeme kabiliyetlerinin izlenmesi amacıyla sıklıkla kullanılan borç ödeyebilirlilik (solvency) rasyosu ve kaldıraç (leverage) oranı da eklenmiştir. Borç ödeyebilirlik rasyosu toplam özkaynakların toplam yabancı yükümlülüklere, kaldıraç oranı ise toplam özkaynakların toplam aktiflere oranıdır. Söz konusu göstergeler 2007 yılı sonuna göre bankaların borç ödeme kabiliyetinde çok küçük çaplı bir bozulmaya işaret etmektedir. Bankacılık sektörünün nakde dönüşme yeteneğini analiz etmek için oluşturulan likidite göstergesi borç ödeme kabiliyetinin yüksek olduğunu göstermekle birlikte, göstergenin Eylül ayı itibarıyla gecen yıl sonuna göre 9 puana yakın azalması önem arz etmektedir. Yabancı para net genel pozisyonu Eylül ayında 600 milyon ABD doları civarında acık vermekte, söz konusu açığın özkaynaklara oranı % 1’in altında kontrollü bir görünüm arz etmektedir. Küresel kriz koşulları sektörün bilanço içi yabancı para pozisyonundaki açığın ve buna bağlı yapılan bilanço dışı işlemlerin küçülmesine neden olmuştur. Bilanço dışı işlemlerin toplam aktiflere oranı Mart ayı değeri olan % 76,1’den Eylül’de % 70,1’e gerilemiştir. Takipteki alacakların brüt kredilere oranı önceki dönemlerdekine benzer bir görünümdedir. Sektörün karlılığa ilişkin göstergeleri sektördeki kârlılıkta sınırlı da olsa bir azalma olduğunu göstermektedir (BDDK, 2008, ss.2-4). 2.4. Bankacılık Sektöründe Verimlilik Bankacılık sektöründe verimliliği a) İşlevsel verimlilik, b) Finansal verimlilik olarak iki açıdan irdelenebilmektedir. Bankacılık sektörünün işlevsel etkinliği şu sorunlara verilecek cevaplar ortaya koymaktadır: sektörün aktarımına aracılık ettiği fonun büyüklüğü nedir? Bankacılık sektörü, bu aktarma işlevini yerine getirirken ödünç verenler ve ödünç alanların tercih ve ihtiyaçlarına cevap verecek büyüklükte ve nitelikte fon transferini gerçekleştirmekte midir? İşlevsel etkinlik kavramı aktarılan fonların tahsisi hususunu da kapsamaktadır. 20 Kaynaklar etkin kullanım alanlarına tahsis ediliyor mu? Fon arz eden ve fon talep edenlere sunulan finansal hizmetlerin ve ürünlerin kalitesi nasıldır? Bankacılık sektörü değişen finansal ortama makul bir maliyet karşılığında cevap verme esnekliğine sahip midir? Bu sorulara verilecek cevaplar bankacılık sektörünün verimliliğini değerlendirme imkânı vermektedir. Bankaların finansal verimlilikleri, sermaye yeterlilik oranı, kârlılık oranları ve risk pozisyonu; aktif –pasif yapısı olarak değerlendirilebilmektedir. Kârlılık analizi bankacılık sektörünün geçmişteki performansını ve verimliliğini göstereceği gibi gelecekteki kaynak yaratma gücünü de ortaya koyacaktır. İşlevsel verimlilik risk yönetimi ile değerlendirilebilmektedir. Banka sisteminin finansal verimliliği, ödünç alma ve ödünç verme faiz oranları arasındaki açıklığın darlığı ile de değerlendirilebilmektedir. Bankacılık sisteminin işlevsel verimliliği tüketicilerin ihtiyaçlarına uygun, farklılaştırılmış, yeni finansal hizmetleri sunmalarını ve finansal piyasalara ihtiyaçlardaki ve teknolojik gelişmelerdeki hızlı değişmelere uyum esnekliğini de kapsamaktadır (ŞAHİN, 2007, ss.497-501). 2.5. Bankacılık Sektöründe Verimliliğe Etki Eden Faktörler Bankacılık sektöründe verimliliğe etki eden birçok faktör olmakla birlikte başlıca faktörler; yabancı sermaye yapısı, risk yapısı, enflasyon, Basel II standartları, performans yapısı ve bilişim sistemleri kullanımı gelmektedir. 2.5.1. Bankacılık Sektörünün Yabancı Sermaye Yapısı Bankacılık sektöründe yabancı sermaye politikası liberal politika ile beraber değerlendirilmiştir. Başlıca liberal politikalar şunlardır; Serbest ve yüksek faiz politikası, Yabancı ödeme araçlarının ülkeye girişine, kullanılmasına ve dış ödemeleri sağlamak üzere ülkede çıkışlarına ait esasları yönlendirmek amacıyla kambiyo politikası, Ekonomiye dış rekabet gücü kazandırma ve dünya ekonomisiyle entegrasyonu gerçekleştirmek üzere dış ticaret politikaları, Yabancı sermaye politikası ve yatırım teşvik politikasıdır. Bu gelişmeler bankacılık alanında kurumsal düzenleme ihtiyacını doğurmuştur. Bu bakımdan kanun koyucu, ülkeden ülkeye farklılık arz etmekle beraber, bankalar kanunları ile mevduatı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak koruyucu hükümler getirmekte ve bankaların 21 banka işletmeciliğinin temel ilkeleri olan likidite, emniyet ve rantabilite ilkeleri çerçevesinde kurulmalarını, faaliyet göstermelerini ve denetlenmelerini sağlayacak düzenlemeler yapmaktadır. Bankacılık alanında yapılan düzenlemelerin ikinci amacı ise, banka kaynaklarının ekonominin ihtiyaç duyduğu miktar ve şartlarda karşılanmasını sağlamaktır. Kanun koyucu bu amaçla bankacılık kesiminin teşkilatlanmasına ve kaynaklarının kullanılmasına müdahalede bulunmaktadır (AYDIN, 1993, ss.6-13). Bankacılık sektörü ve finans sektörü açıklığının belirleyici faktörleri aşağıda sıralanmıştır: 9 Faiz oranlarının ve döviz kurunun serbestliği 9 İstanbul menkul kıymetler borsasının açıklığı 9 Teknolojik açıklık 9 Kamu kurumlarının özelleştirilmesi 9 Rekabet 9 Kişisel bankacılıkta yeni ürünlerin girişi 9 Açık değerlendirme veya değer tahmin sistemi 9 Organizasyonun eğitim ve geliştirilmesi (KAPLAN, 1997, ss.54-56). Yabancı sermayenin bankacılık sektörüne ilgisi 2002- 2006 döneminde artarak sürmektedir. Küreselleşme hareketi sermayenin uluslararası dolaşımını serbestleştirmiş ve hızlandırmıştır. Bu bağlamda gelişmiş ülkelerin dev bankaları Yeni Gelişen Ülkelerde (YGÜ) bankacılık sektörüne giderek daha fazla ilgi duymaktadırlar. Ulusal sermayeli bankalar yabancı bankalar tarafından satın alınmakta ve YGÜ’lerde bankacılık kesiminde yabancı sermaye payı yükselmektedir. Özellikle Güney Amerika’da ve Doğu Avrupa’da bankacılık sektöründe yabancı sermaye payındaki artış baş döndürücü süratte oluşmuştur. Örneğin; Meksika’da yabancı bankaların toplam sektör varlıklardaki payı 1998’de % 11.1 iken, 2001 yılında % 82’ye ulaşmıştır. Bu oran Şili’de % 54, Arjantin’de % 49, Venezuella’da % 46’dır. Arjantin’de Aralık 2001’de mevduatların % 51.8’i, kredilerin % 48.4’ünün yabancı bankalara ait olduğu hesaplanmıştır. Doğu Avrupa’da en büyük 20 bankadan 3’ünde yabancı sermaye azınlık hissesi tespit edilmiştir. Polonya’da 60 bankadan 47’si yabancı sermayenin, 13’ü yerli sermayenin kontrolündedir. Macaristan’da 35 bankadan 26’sında ve Çek Cumhuriyetinde 33 bankadan 26’sında yabancı sermaye çoğunluk hisselerine sahiptir. 22 Tablo 2.2. Türk Bankacılık Sisteminde Banka Gruplarının Aktif Toplamında Payları (%) 1983 1993 1998 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 1. Mevduat ve Ticaret 53.9 55.4 70.3 69.6 95.4 95.6 95.9 96.0 97.0 96.8 7.7 7.4 3.7 4.4 4.6 4.4 4.1 3.7 3.0 3.2 Toplam 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 a.Kamu Kesimi Bankaları 50.7 42.5 38.0 34.3 32.3 31.9 33.3 34.9 31.0 30.0 b. Özel Kesim Bankaları 45.3 53.7 57.4 55.9 54.6 56.2 57.0 57.6 60.0 54.7 c. Yabancı Bankalar 4.0 3.8 4.4 5.4 3.1 3.1 3.0 3.5 3.0 12.2 Toplam 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 Bankaları 2. Kalkınma ve Yatırım Bankaları Kaynak: (ŞAHİN, 2007, s.457) Tablo 2.2’de görüldüğü gibi, Yabancı sermayenin Türkiye’deki bankacılık sektörüne ilgisi giderek artmaktadır. Demirbank 2001- 2006 döneminde, HSBC tarafından, TEB, BNP tarafından ve Dış Bank, Fortis Bank tarafından satın alınmıştır. Şekerbank’ın % 51’i Rabobank’a devir edilmiştir. Türkiye bankalar birliği verilerine göre 2003- 2004 döneminde, yabancı bankaların Türkiye bankacılık kesimi toplam aktiflerindeki payı, yaklaşık %3.5 ve toplam öz kaynaklardaki payı % 4.8 civarında idi. Yukarıda ifade edildiği gibi, yabancıların Türk bankalarına olan ilgileri sürmekte olup son yıllarda sektöre yabancı sermaye girişi hızlanmıştır. Finansbank 2006’da bir Yunan bankasına satılmıştır. 2006 yıl sonu itibariyle yabancı bankaların Türk bankacılık sektörü aktif toplamındaki payları % 30 civarında olduğu ifade edilmektedir. Oyakbank’ın Hollanda sermayeli ING bank’a satışından sonra ve 2007 yılında gelişmelerle birlikte bankacılık sektörü aktifinde yabancıların payının, halka açık kısım ile birlikte, % 42’ye yükseldiği tespit edilmiştir. Ancak bankacılık sektöründe yabancıların etkinliği ilk bakışta görüldüğünden fazladır. Mevduat toplamaya yetkili 30 özel bankanın 19’u yabancı sermayeli, 11’i yerli sermayelidir. İş Bankası dışında, en büyük on özel bankada, hakim ortak olmasalar da yabancı ortaklığı bulunmakta olup, bazılarında yöneticilerde yabancılar ortaklardan seçilmektedir. Sermaye piyasasında sigortacılık sektöründe yabancı sermaye hakimiyetinin % 70’i aştığı ifade edilmektedir. İMKB’deki işlemlerin % 72’sinin de yabancılar tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bankacılık sektöründe de yabancıların ağırlığı artmaktadır. Bu sonuçlara göre finans piyasası yabancıların kontrolüne 23 girdiği ifade edilebilir (ŞAHİN, 2007, s.457). Yabancı sermayeli bankalardaki paraların kriz zamanındaki hareket şekli ve kredi faaliyetlerinin gerçekleştirilme durumu sektördeki diğer bankaların verimliliğini yakından etkilemektedir. 2.5.2. Bankacılık Sektöründe Risk’in Etkileri Riski iki kategoriye ayırmak mümkündür bunlar: sistematik risk ve sistematik olmayan risktir. Pazar riski olarak da nitelenen sistematik risk pazarın taşıdığı ve pazarda işlem gören tüm finansal varlıkların etkilendiği risk kategorisidir. Pazar riski beta katsayısı ile ölçülmektedir∗. Pazar riski finansal varlığın dışında ortaya çıkan ekonomik, politik ve sosyal koşulların ortaya koyduğu ve finansal varlığın verimini etkileyen bir tehlikeyi işaret etmektedir. Sistematik riski oluşturan risklerin en önemlileri; faiz oranı riski ve satın alma gücü (enflasyon) riski’dir. Bu ikisine ek olarak riskten ziyade belirsizlik koşullarında kendisini gösteren sosyal, politik ve hatta davranışsal nitelik taşıyan olaylar da finansal varlık verimleri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilirler. Sistematik olmayan risk türleri aşağıda verilmiştir: Finansal risk; Firma gelirlerinin, borçlanma sonucu firmanın likiditesini kaybetmesi ve başta ekonomik olmak üzere çevresel koşullarda özel ya da genel bir değişikliğe ayak uyduramayarak faiz ve kâr payı ödemelerini gerçekleştirecek gelir düzeyinin altına düşmesi tehlikesidir. Finansal riskin yüksekliği (yani firmanın toplam borçlar/ öz varlık oranının yüksekliği) genellikle öz varlık kârlılığının yüksekliği ile birlikte görülür. Bu görünüm ülke ekonomik koşulları ile firma koşullarının olumlu olduğu dönemler için söz konusudur. Yüksek borçluluk firmanın kurduğu hassas bir dengedir. Bu dengenin bozulması öz varlık verim grafiğini keskin bir dönüşle aşağıya çeker. Tahvil veriminin ani düşüşüne neden olur. Aşırı borçlanan firmaların işlerinin kötüye gitmesi halinde pay senetlerinin fiyatları tahvillerin fiyatlarından daha büyük düşüş gösterir. ∗ Bir finansal varlığın özellikle pay senedinin, Pazar riski ile ilişkisini dikkate almakta fayda vardır. Bir finansal varlığın performansının pazarın performansı ile karşılaştırılması finansal varlığın pazara göre riskinin derecesini verir. Yatırımcının, finansal varlığa yatırım yaparken, Standard sapma ile belirlediği toplam risk yanında, pay senedinin Pazar içindeki konumu ve pazara göre riskinin derecesini bilmesinde yarar vardır. Riskin ölçüsü pay senedinin veriminde ortaya çıkan değişme olduğuna göre pay senedi verimi ile Pazar verimi arasında nasıl bir ilişkinin olduğunu belirlemek, yatırımcının o pay senedine yatırım yapıp yapmama kararını etkileyecektir. Bir pay senedinin veriminin Pazar verimi ile birlikte hareket etme eğilimi ve pazara karşı duyarlılığının derecesi o pay senedinin beta (β) katsayısı vasıtası ile belirlenebilir. 24 Faaliyet riski; bu risk firmanın aktiflerinin oluşumu ile ilgilidir. Toplam aktifleri içinde sabit aktiflerinin payı büyük olan firmada faaliyet riski yüksektir. Çünkü yüksek Sabit Aktif/ Toplam Aktif Oranı, maliyetlerin oluşumundan sabit maliyetlerin değişken maliyetlere göre payını artırarak firmanın başa baş noktası yukarı çekilmektedir. Yönetim riski; ortaklık yapısında yönetim kararları uygulanırken yapılan olası hatalar finansal varlıkların verimlerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Sektör riski; bir sektörde, o sektörde çalışan tüm firmaların olumsuz etkilenebileceği ekonomik, sosyal ve davranışsal değişmeler olabilmektedir. Başka bir açıdan örneğin, hammadde kaynakları dışa bağımlı çalışan ülkede bir sektörün riski, dış ödemeler sıkıntısı çeken yerli hammaddeyi kullanan bir sektörün riskinden daha yüksektir (SARIKAMIŞ, 2000, ss.177-182). Yukarıda risk kavramının sınıflandırılması yapılmıştır. Bütün bu risk kalemleri bankacılıktaki risk kalemlerini etkileyerek ve bankacılığa özgü riskleri ortaya çıkarmaktadır. Kurumsal bilgi olarak bankacıların işi riskten kaçmak değil, riski yönetmektir. Öncelikle bankacılar risk almadan her hangi bir para hareketini yönetemezler. Bu yüzden risk yönetimi gerek ulusal gerekse uluslararası büyüklükteki bankalar için merkezi bir fonksiyondur. Bankacılar risk’i altı kategoride sınıflandırmaktadırlar: 1. Kredi Riski: Borç alanın ya da karşı tarafın kontrattaki zorunluluklara uygun davranmamasından ortaya çıkmaktadır. ABN Amro devletler yıllık raporunda, kredi riski sözleşme tarafının maruz kaldığı borç verme, takas, kur riski, yapısal düzenlemeler ve finansal işlemlerle ilgili bütün formları içine alan bir risktir. 2. Pazar riski: Bankanın maruz kaldığı aleyhindeki değişimler içinde yer alan finansal araçların değerini; market fiyatlarının ya da oranlarının, faiz oranlarının, kur oranlarının, menkul kıymet fiyatlarının ve ürün fiyatlarının etkilemesidir. 3. Likidite Riski: Bankanın yükümlülüklerini yerine getirmesi bakımından nakit akımlarının zamanın bir noktasında lehine olmayacak şekilde etkilenmesidir. Kişisel bankacılıkta likidite sorununu aşmak önemlidir. Çünkü likidite eksikliği geleneksel bir olaydır. Bu duruma sistem geniş çapta tepki verebilmektedir. 4. Faiz Oranı Riski: faiz oranı çizgisi yükselip alçaldıkça kazanç risk sayesinde oluşur. 25 5. Operasyonel Risk: Potansiyel risk unsuru olarak çalışanların kontrolsüz yaptıkları işlemler veya dışarıdan veya içeriden kaynaklana bir aldatmaca, sistem ve prosedür ayarlamaları, süreçteki işlemler, iletişim ve bilgi kesintisidir. 6. Sınır Ötesi Risk: Bankaların potansiyel kayıpları içerisinde deniz aşırı pazarları da vardır. Bu kayıp önemli fonlardan ya da ulusal sınırların ötesine özgü yapılan yatırımlardan kaynaklanabilir. Çok uluslu bankalar için sınır ötesi risk en temel nokta olup, bunun ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Banka risklerine uluslararası menkul kıymet pazarlarında, iki çeşit risk daha eklenebilir. Bunlar; çağrı riski ve yasal risktir. Çağrı riski diye tabir edilen riskte bononun vadesi gelmeden ya da yatırımcının tekrar yatırma olanağı yokken yapılan çağrıda fonun geri dönmemesidir. Yasal risk ise ulusal yapıda bulunan kongre ve parlamento gibi kurumların otoritelerinin menkul kıymet piyasalarını etkileyecek tarzda kanun çıkarmalarıdır (HUGHES ve MACDONALD, 2002, s.297). Bankalar likidite yeterliliğini sağlamak için, aktif toplamlarındaki tam likit aktiflerin ağırlığını artırırlar. Çünkü, bu şekilde likidite riskini bertaraf edebilmektedirler. Ancak bunun da maliyeti vardır. Likit aktiflerin bir kısmının getirisiz ya da düşük getirili olması nedeni ile bankalar için yüksek likidite yeterliliği yüksek maliyet demektir. Dolayısı ile bankalar, likidite yeterliliğini sağlamak için bir getiri risk analizi yapmak zorundadırlar. Bu analizin yapılması için bazı soruların yanıtlanması gerekmektedir. Bu sorular; Likidite yönetimi irdelenecek olan bankanın ölçeği nedir? Banka ölçeğinin bilinmesi likidite yönetimi için önemlidir. Çünkü, ülkemizde olduğu gibi başta ABD ve AB ülkelerinde de küçük bankalar daha net likit aktifleri ile çalışmaktadırlar. Likidite yönetimi hangi dönem için yapılmaktadır? Çünkü, mevsimsel durumlara göre bankaların likidite ihtiyacı artmaktadır. Örneğin; tarım bankalarına tarım sektöründe hasat mevsiminde fon kaynağı akmakta, tohumlama ya da gübreleme döneminde fon kullanım talebi artmaktadır. Likidite yönetimi irdelenecek olan bankanın müşteri yapısı nedir? Müşteri yapısı aynı zamanda bankanın bireysel veya kurumsal bankacılık yapma durumunu belirlemektedir. Eğer banka kurumsal bankacılık yapıyor ve büyük montajlı iş yapan bir müşteri profiline sahip ise doğal olarak bu bankanın 26 bilançosun da, üçüncü dereceden likit aktiflerin (nakdi ve gayri nakdi krediler) payı yüksek olacaktır. Diğer yandan ele alınan banka mevduat içindeki payı maliyetlerini düşürerek artırmaya çalışacaktır. Dolayısı ile bankanın likidite yapısının kısa veya uzun vadeli olması bankanın maliyetlerini belirlemede etkili olan faktörlerden birisidir (ÖÇAL, 1999, s.202). Riski oluşturan unsurlardan birisi de asimetrik bilgidir. Bu bilgi kötü tercih ve etik açıdan olumsuzlukları ortaya çıkarmaktadır (THOMAS, 1997, s.71). Yukarıdaki açıklamaların dışında bankacılık sektöründeki riskler çeşitli şekillerde ifade edilebilmektedir. Bir görüşe göre bu riskler∗; kur, faiz veya emtia fiyatlarında oluşabilecek dalgalanmalarda kaynaklanan riski piyasa riski olarak tanımlarken diğer risklerle ilgili olarak şunları söylemiştir; “Kredi riski, kullandırdığımız kaynakların vaktinde dönmemesi sonucunda veya istediğimiz koşullarda dönmemesi sonucunda oluşan risktir. Operasyonel risk ise bunların dışında kalan her türlü risktir; deprem olması, bir çalışanın suiistimal eylemine girişmesi, bilgi sistemlerinin çökmesi çok geniş yelpazeyi içerir. Dördüncü risk türü olan likidite riskinin sınıflandırılmasına ilişkin farklı görüşler var. Bazıları piyasa riski başlığı altında düşünüyorlar, bazı yerlerde de ayrı bir risk olarak ele alınıyor. Bizim gibi gelişmekte olan piyasalar için likidite riskinin büyük önem taşıdığını düşünüyorum. Örneğin yabancı bankaların Türkiye masası sorumlularının, bir dönem likidite riskini en önemli risk olarak gördüklerini bilmekteyim. Piyasa riski altında düşünülen faiz riski ikiye ayrılıyor, birincisi, alım satıma tabi portföyünüzün (trading portfolio) yarattığı risk, ikincisi günlük yönetiminizde olmayan aktifinizin pasifinize mali uyuşmazlığından kaynaklanan faiz riski. Buna yapısal risk denmektedir. Her ikisi de bankanın portföyüne göre değişmekle birlikte, oldukça önem taşımaktadır.” demiştir. Genel olarak kabul edilen, Türkiye açısından piyasa riskine bakıldığında, dönem dönem baş aktörün değiştiğini, örneğin bankaların açık pozisyonu olduğu dönemde en çok korkulan riskin kur riski olduğunu ifade eden bu görüş, Kasım 2000 krizinin faiz riskinden, Şubat 2001 krizinin kur riskinden kaynaklandığını hatırlatmıştır. Şu anda Türk bankacılık sisteminde açık pozisyon az olduğu için, kur riskinden ziyade, faiz oranı riskinin önemli bir risk haline geldiğine dikkat çeken bu görüşe göre, kredi riskinin ise Türkiye’de hiçbir zaman bazı gelişmekte olan ülkelerde olduğu kadar büyük olmadığını belirtmiştir. “Geçmiş yıllarda ∗ Garanti Bankası İç Denetim ve Risk Yönetimi Başkanı Dr. Cüneyt Sezgin 27 Türkiye’ye baktığımızda; kredi kayıp oranı çok yükselmiş gibi görünmüştü ama bu oranın yükselmesinin sebebi belli bankalarda grup içi kredilerin artmasıydı.” yorumunu yapan Dr. Sezgin, esasında reel sektör önemli düzeyde kendini fonladığı ya da bankacılık sistemine bütünüyle bağımlı olmadığı için, kredi riskinin hiçbir zaman dünyadaki kadar büyük bir risk haline gelmediğini de savunmuştur (SEZGİN, 2004, s.4). 2.5.2.1. Bankacılık Sektöründe Kredi Riski Kredi riski kredi müşterisinin kredi sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini kısmen veya tamamen yerine getirmemesinden dolayı bankların cari ve gelecek dönemlerindeki sermayeleri ile gelirlerinin olumsuz yönde etkilenmesine yol açabilecek zarar riskini ifade etmektedir. Aşağıdaki tabloda kurumsal ve ticari kredilerin sektörel dağılımı görülmektedir. Tablo 2.3. Kurumsal ve Ticari Kredilerin Sektörel Dağılımı Haziran 07 (%) Nakdi Kredilerin Sektörel Dağılımı Kısa Vadeli Tarım Sanayi Madencilik İmalat Sanayi Elektrik-Gaz-Su Hizmetler Toplam Top. Kur.ve Tic. Kred (Milyar YTL) Kur. ve Tic. Kred./Toplam Kredi Kaynak: (BDDK, 2007, s.63) 7,02 47,82 1,89 43,92 0,87 45,16 100,00 87,94 75,60 Orta-Uzun V. 4,14 32,27 1,37 27,52 1,98 63,59 100,00 82,75 61,86 Takibe Dön. Oranı Gayri Nakdi Krediler Toplam 5,60 41,06 1,61 36,78 1,35 53,34 100,00 170,69 65,77 2,99 5,23 1,63 5,57 0,17 2,53 3,64 6,93 73,39 0,78 44,55 2,58 38,76 2,43 54,67 100,00 90,58 64,71 Tablo 2.3’de görüldüğü gibi, kredilerin sektörel dağılımı incelendiğinde kısa ve uzun vadeli nakdi kredilerin sektörel dağılımlarının farklı olduğu görülmektedir. Kısa vadeli krediler içinde, sanayi sektörüne kullandırılan kısa vadeli kredilerin %47,82 ile ilk sırada olduğu, bu kredileri %45,16 ile hizmetler sektörünün takip ettiği görülürken, orta ve uzun vadeli kredilerde ise %63,59 ile hizmetler sektörünün en yüksek oranda kredi kullandığı, sanayi sektörünün kredilerden %32,27’lik pay aldığı görülmektedir. Toplam kredilerde ise hizmetler sektörü ilk sıradaki yerini korumuştur. Toplamda sanayi sektörüne sağlanan kredilerin yaklaşık %89,58’lik bölümü ise imalat sanayine kullandırılmıştır . Sektörel bazda takibe dönüşüm oranları incelendiğinde, Haziran 2007 döneminde sanayi sektörüne kullandırılan kredilerin takibe dönüşüm oranı %5,23 olarak gerçekleştiği 28 görülmektedir. Sanayi sektörünün alt sektörlerinden imalat sanayi sektörüne kullandırılan kredilerin TGA oranı %5,57 olarak gerçekleşmiştir. Ortalama takibe dönüşüm oranı Haziran 2007’de %3,64 olarak gerçekleşmiştir. Tarım sektörünün takibe dönüşüm oranı %2,99 ile ortalamanın altında kalmıştır. Hizmetler sektörünün takibe dönüşüm oranı ortalamanın altında bir değer almıştır. Toplam kurumsal ve ticari kredilerin hizmetler sektörüne kıyasla daha az bir bölümünün tarım ve sanayi sektörlerine kullandırılmış olmasına rağmen, söz konusu sektörlere ait takibe dönüşüm oranlarının hizmetler sektörünün takibe dönüşüm oranının üzerinde yer alması dikkat çekicidir. Gayri nakdi kredilerde ise, toplam nakdi kredilerde de olduğu gibi hizmetler sektörü en yüksek paya sahipken, sanayi sektörü ikinci sırada yer almaktadır. Tablo 2.4’de ise risklilik düzeyleri çeşitli varyasyonlarla sınanmıştır. Tablo 2.4. Kredi Riski Senaryo Analizleri Sonuçları Senaryo Nakdi Kredilerin %1’inin Zarara Dönüşmesi Aralık 2006 Zarar SYR SYR (bin (%) Değişimi YTL) (puan)* 1.758 20,36 -0,59 Nakdi Kredilerin %5’inin 8.790 17,97 -2,97 Zarara Dönüşmesi Gayri Nakdi Kredilerin 450 20,79 -0,15 %1’inin Zarara Dönüşmesi Gayri Nakdi Kredilerin 2.255 20,19 -0,75 %5’inin Zarara Dönüşmesi Kaynak: (BDDK, 2007, s. 64) *Aralık 2006 dönemi ortalama SYR %20.94’tür. **Mart 2007 dönemi ortalama SYR %22.2’dir. ***Haziran 2007 dönemi ortalama SYR %18.7’dir. Zarar (bin YTL) 1.852 Mart 2007 SYR SYR (%) Değişimi (puan)** 20,70 -0,58 Zarar (bin YTL) 1.990 Haziran 2007 SYR SYR (%) Değişimi (puan)*** 20,08 -0,58 9.259 18,36 -2,91 9.951 17,71 -2,94 465 21,13 -0,14 435 20,53 -0,13 2.323 20,55 -0,72 2.174 20,02 -0,63 Bu senaryolar çerçevesinde, nakdi ve gayri nakdi kredilerin %1 ve %5 zarara uğraması halinde, sektör sermaye yeterlilik rasyosu ve zarar tutarları hesaplanmıştır. Senaryo analizleri incelendiğinde; Aralık 2006, Mart 2007 ve Haziran 2007 dönemi sonuçlarının birbirine oldukça yakın olduğu görülmektedir. Haziran 2007 itibarıyla nakdi kredilerin %1’inin zarara dönüşmesi halinde SYR 0,58 puan azalırken %5 zarar halinde SYR azalışı 2,94 puana kadar çıkmaktadır. Gayri nakdi kredilerin %1 ve % 5 zarara dönüşmesi halinde ise SYR sırasıyla 0,13 ve 0,63 puan düşmektedir. 29 2.5.2.2. Bankacılık Sektöründe Piyasa Riski Piyasa riski, finansal piyasalardaki dalgalanma ve şoklardan kaynaklanan faiz, kur ve hisse senedi fiyat değişmelerine bağlı olarak bankaların bilânço içi ve bilânço dışı hesaplarda (forward, swap, opsiyon vb) tutmuş oldukları pozisyonlarda ortaya çıkan zarar etme ihtimali olarak tanımlanmaktadır. Bu risk, özellikle yüksek değişkenlik gözlemlenen finansal piyasalar için daha fazla öneme sahiptir. Piyasa riski içerisinde incelenen faiz oranı riski sadece ticari portföyü kapsamakta iken, ileride değinilecek olan yapısal faiz oranı riski, tüm bilânço içi ve bilânço dışı pozisyonları kapsamaktadır. Tablo 2.5’de sektörde yer alan bankaların menkul kıymet türlerinin kısa ve uzun dönem açısından analizi yer almıştır. Tablo 2.5. Piyasa Faiz Oranı Riski Açısından Risk Faktörlerine Duyarlılığın İncelenmesi Mevduat Bankası Mar.07 Haz.07 100 100 Uzun Pozisyonlar 45 Menkul Değerler 42 Portföyü (MDP) 11 Repo 11 38 Türev İşlemler 41 6 Diğer 6 100 100 Kısa Pozisyonlar 22 Repo 22 68 Türev İşlemler 69 10 Diğer 9 Kaynak: (BDDK, 2007, s.68) Kalk. Yat. Bankası Katılım Bankası Toplam Mar.07 Haz.07 Mar.07 Haz.07 Mar.07 Haz.07 100 14 100 10 100 0 100 1 100 45 100 41 1 77 8 100 1 84 15 1 71 18 100 1 81 18 0 100 0 100 0 100 0 0 99 0 100 0 100 0 11 39 6 100 21 69 10 10 42 7 100 21 70 9 Tablo 2.5’de yer alan veriler incelendiğinde Mart-Haziran döneminde sektör genelinde, uzun ve kısa pozisyonları oluşturan kalemlerin dağılımının önemli değişiklikler göstermediği görülmektedir. Uzun pozisyonlar içerisinde Menkul Değerler Portföyü’nün payı 3 puan azalırken, reponun payı değişmemiş, türev işlemlerin payı 3 puan artmıştır. Bu durum, temel olarak mevduat ile kalkınma ve yatırım bankalarında etkisini göstermiştir. Kısa pozisyonlar içerisinde ise reponun payı değişmezken türev işlemlerin payı 1 puan artmıştır. Kısa pozisyonlar içerisindeki kalemlerdeki değişimde mevduat bankaları etkili olmuştur. Haziran 2007 itibarıyla, daha önceki dönemlerde olduğu gibi bankalar için bir alacak hakkını temsil eden uzun pozisyonlar, bir yükümlülük niteliğinde olan kısa pozisyonlardan yüksek seviyelerde gerçekleşmiştir. Bu durum, faiz oranı genel piyasa riskine tabi pozisyonlar açısından bankacılık sisteminin olası faiz artışlarından olumsuz etkilenmesine neden olabilecektir. Net uzun pozisyondaki bu artış, sektörün faiz oranlarındaki ani olumsuz değişime duyarlı olmasına neden olmuştur. 30 2.5.2.3. Bankacılık Sektöründe Kur Riski Bankalar, döviz kurlarında meydana gelebilecek değişiklikler nedeniyle maruz kalabilecekleri zarar olasılığını ifade eden kur riski için tüm döviz varlıkları ve yükümlülükleri, vadeli döviz işlemleri, swaplar gibi kur riski içeren türev sözleşmeleri üzerinden hesaplayacakları miktarda sermaye bulundurmaları gerekmektedir. Bu çerçevede kur riski için riske maruz pozisyon tutarı bilânço içi ve dışı YP açık pozisyonlardır. Aşağıda tabloda yabancı para pozisyonların para cinsleri bazında dağılımı görülmektedir. Tablo 2.6. Yabancı Para Pozisyonların Para Cinsleri Bazında Dağılımı Uzun Pozisyonlar Kısa Pozisyonlar Net pozisyon Bilanço içi pozisyon Bilanço dışı Vadeli işlemler Gayri nakdi krediler Toplam uzun pozisyon Bilanço içi pozisyon Bilanço dışı Vadeli işlemler Gayri nakdi krediler Toplam kısa pozisyon Döviz Kodu USD Mar 07 41,4 Haz 07 41,2 Mar 07 9,8 Haz 07 10,7 Mar 07 13,4 Haz 07 13,0 Mar 07 65,3 Haz 07 65,4 Mar 07 45,2 Haz 07 45,0 Mar 07 5,3 Haz 07 6,1 Mar 07 13,9 Haz 07 13,4 Mar 07 65,2 Haz 07 65,2 (Toplam Net Pozisyona göre Dağılım) Mar Haz 07 07 -58,4 -51,3 EUR 23,9 23,4 2,3 2,2 5,5 5,9 31,7 31,5 22,3 22,2 3,5 3,3 5,9 6,3 31,8 31,8 -40,7 Diğer 1,1 1,2 1,1 1,2 0,7 0,7 3,0 3,1 1,5 1,5 0,7 0,8 0,8 0,7 3,0 3,0 -0,9 4,2 Toplam 66,4 65,8 13,2 14,1 19,7 19,5 100,0 100,0 69,1 68,7 9,4 10,2 20,6 20,3 100,0 100,0 100,0 100,0 Kaynak: (BDDK, 2007, s.77) Tablo 2.6’da, sektörün yabancı para pozisyonunun çeşitli döviz cinsleri itibariyle dağılımı incelendiğinde, Haziran 2007 itibarıyla uzun ve kısa pozisyonların yaklaşık % 65’inin ABD Doları ve yaklaşık %31’inin Euro cinsinden oluştuğu, Mart 2007 – Haziran 2007 döneminde ABD Doları’nın ve Euro’nun paylarında göreli bir değişim olmadığı görülmektedir. Bu durum, yoğunlaşmadan kaynaklanan riskleri etkilememekle birlikte, halen maruz kalınan kur riski büyük ölçüde ABD Doları ve Euro kurlarında meydana gelebilecek değişmeler ile açıklanabilmektedir. Tablo 2.7. Kurlardaki Olası Değişimlerin Etkileri Kurlardaki Değişim Oranı (%) 29.6.2007 tarihi itibariyla (milyon USD) BİP/Özk. (%) -20 -10 1 5 25 50 Bilanço içi Pozisyon (BİP) Özk. YPNGP /Özk. (%) -17,6 Yabancı para Net genel Pozisyonu YPNGP -609 Mevduat Kalkınma Katılım -7.648 43.525 -74 6.092 -1,4 3,51 1,76 -0,18 -0,88 -4,39 -8,79 -1,2 -9 -0,1 0,24 0,12 -0,01 -0,06 -0,30 -0,61 -24 1.470 -1,6 2 0,1 0,33 0,16 -0,02 -0,08 -0,41 -0,82 Toplam -7.746 51.087 -15,2 -616 -1,2 3,03 1,52 -0,15 -0,76 -3,79 -7,58 Kurlardaki Değişimin Sermayeye Etkisi (%) Kaynak: (BDDK, 2007, s.79) Tablo 2.7’de, döviz kurlarındaki değişimlerin sermaye üzerindeki etkileri, senaryolar aracılığı ile değerlendirilmektedir. Tablo 2.7’de görüldüğü gibi, Haziran 2007’de tüm senaryolarda olası kur değişimlerinin sermayede neden olabileceği değişimler mutlak değer olarak, mevduat 31 -52,9 bankalarında Mart 2007 dönemine göre önemli ölçüde artarken, katılım ve kalkınma ve yatırım bankalarında önemli ölçüde azalmıştır. Diğer taraftan, azalmaya rağmen bilânço içi pozisyon tutarlarının özkaynaklarına oranı yüksek olan mevduat bankalarının kur artışlarına en duyarlı grup olduğu görülmektedir. 2.5.2.4. Bankacılık Sektöründe Yapısal Faiz Oranı Riski Yapısal faiz oranı riski, piyasa riski kapsamında dikkate alınan faiz oranı riskinden farklı olarak, bankanın tüm aktif ve pasif kalemleri arasındaki yeniden fiyatlama sürelerindeki uyumsuzluktan kaynaklanan bir risktir. Aktif ve pasif kalemleri arasında yeniden fiyatlama sürelerinde uyumsuzluk bulunması durumunda, faiz oranlarında meydana gelen değişmeler faiz gelir ve giderlerine eşanlı olarak yansımamakta, bu durum kâr veya zarara sebep olmaktadır. Örneğin aktif kalemlerin yeniden fiyatlandırma süresi, pasif kalemlerin yeniden fiyatlandırma süresinden daha uzun ise, faizlerin düşmesi durumunda kâr ortaya çıkarken, faizlerin arttığı bir durumda ise zarar ortaya çıkmaktadır. Tablo 2.8. Yeniden Fiyatlama Tarihine Göre Varlık-Yükümlülük Arasındaki Fark Özkaynaklara Oranla (%) Mevduat Kalkınma ve Yatırım bank. KYB Sektör Para cinsi TP YP TP MART 07 HAZ.07 1Ay 1-3Ay 3-6Ay 6-12ay 12+Ay 1Ay 1-3Ay 3-6Ay 6-12Ay 12+Ay -130.3 -79.5 66.3 -11.5 -18.9 8.0 87.3 20.1 14.2 20.8 8.3 8.6 122.2 65.1 7.0 -134.6 -86.2 72.6 34.7 -26.3 12.2 19.7 32.7 8.5 27.5 12.8 11.7 142.0 61.0 7.6 YP -8.3 4.0 1.5 3.5 3.3 7.6 -3.1 0.3 0.4 0.4 TP YP -105.6 -70.5 -9.1 -16.0 78.1 17.8 19.3 7.7 107.7 57.3 -108.5 -74.4 31.8 -23.4 18.3 28.6 25.5 11.2 125.1 53.4 Kaynak: (BDDK, 2007, s.81) Tablo 2.8’de, yeniden fiyatlama tarihine göre varlık ve yükümlülükler arasındaki farkın özkaynaklara oranlarının mevduat bankalarında 1 aya kadar vadelerde negatiftir. Kalkınma ve yatırım bankalarında ise söz konusu oranın tüm vadelerde genellikle pozitif olduğu dikkat çekmektedir. Sektör geneli değerlendirildiğinde, 3 aya kadar vadelerde TP ve YP cinsi kalemlerde varlıklar ve yükümlülükler arasındaki farkın özkaynaklara oranının arttığı görülmektedir. Haziran 2007 itibarıyla sektör genelinde 1 aya kadar vadelerde TP cinsi varlık ve yükümlülükler arasındaki farkın özkaynaklara oranının YP cinsi varlık ve yükümlülükler arasındaki farkın özkaynaklara oranına göre mutlak olarak daha yüksek çıkması, bankaların kısa vadede TP faizlerdeki değişime YP faizlerdeki değişime göre daha hassas olduklarının bir göstergesidir. 32 Yeniden fiyatlama tarihine göre YP cinsi varlık ve yükümlülükler arasındaki farkın özkaynaklara oranında gözlemlenen artış, sektörün faiz değişimlerine karşı duyarlılığını ve dolayısıyla yapısal faiz oranı riskini arttırıcı bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. 2.5.2.5. Bankacılık Sektöründe Likidite Riski Likidite riski, bir bankanın nakit akışındaki dengesizlik sonucunda nakit çıkışlarını tam olarak ve zamanında karşılayacak düzeyde ve nitelikte nakit mevcuduna veya nakit girişine sahip bulunmaması olarak tanımlanabilir. Türk bankacılık sisteminin maruz kaldığı likidite riskini 1 Kasım 2006 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren “Bankaların Likidite Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” (Likidite Yönetmeliği) hükümleri çerçevesinde analiz edilmesi gerekmektedir. Aşağıdaki tabloda ikinci vade dilimine ilişkin toplam likidite yeterlilik oranları görülmektedir. Tablo 2.9. İkinci Vade Dilimine İlişkin Toplam Likidite Yeterlilik Oranları (Milyon YTL) Nakit Değerler ve T.C. Merkez Bankası Gerçeğe Uygun Değer Farkı K/Z Yans. ve Satılmaya Hazır Menkul Değerler (Net) Bankalar, Yurtdışı Merkez ve Şubeler Alacaklar Krediler Vadeye Kadar Elde Tutulacak Menkul Değerler (Net) Yatırım Amaçlı Değerler (Net) Türev İşlemler TOPLAM VARLIKLAR Mevduat TCMB, Bankalar, Yurtdışı Merkez ve Şubeler Hesapları Diğer Krediler Diğer Kaynaklar Bilanço Dışı İşlemler Türev İşlemler TOPLAM YÜKÜMLÜLÜKLER İkinci Vade Dilimine İlişkin Toplam Likidite Yeterlilik Oranı (%) Haz.07 Mevduat KYB 23.348,7 951,3 103.946,1 1.488,6 32.200,1 1.081,9 7.248,6 1.317,6 58.007,0 1.264,2 23.368,3 129,5 0,0 3,0 23.735,6 1.829,8 271.854,4 8.065,9 94.418,8 0,0 8.638,6 211,1 2.244,1 302,1 29.091,1 2.538,1 10.810,2 60,8 23.912,2 1.682,5 169.114,9 4.794,6 168,2 160,8 Katılım 615,8 19,2 869,1 239,2 3.088,3 3,3 46,0 325,9 5.206,8 3.600,1 0,0 68,4 272,9 262,8 328,6 4.532,8 114,9 Kaynak: (BDDK, 2007, s.83) Likidite Yönetmeliğinde birinci vade dilimi (0-7 gün), ikinci vade dilimine (0-31 gün) ilişkin olarak, bankaların yabancı para likidite yeterlilik oranlarının %80’den, toplam likidite yeterlilik oranlarının ise %100’den az olamayacağı belirtilmiştir. Tablo 2.9’da görüldüğü gibi, tüm banka grupları bazında ikinci vade dilimine ilişkin likidite yeterlilik oranlarının Haziran 2007 dönemi ve toplam itibariyle belirtilen alt sınırların hep üstünde gerçekleştiği görülmektedir. 33 2.5.2.6. Bankacılık Sektöründe Operasyonel Risk Operasyonel risk, banka içi kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve usulsüzlüklerin gözden kaçmasından, banka yönetimi ve personeli tarafından zaman ve koşullara uygun hareket edilememesinden, banka yönetimindeki hatalardan, bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile deprem, yangın ve sel gibi felaketlerden veya terör saldırılarından kaynaklanabilecek zarar olasılığı ifade edilmektedir (BDDK, 2007, s.135). Aşağıdaki tabloda operasyonel riske esas tutar bileşenleri görülmektedir. Tablo 2.10. Operasyonel Riske Esas Tutar Bileşenleri Operasyonel Riske Esas Tutar Bileşenleri (Milyon YTL) 2006 Net Faiz Geliri 20.271,3 Net Faiz Dışı Gelir -9.235,9 Karşılıklar 6.395,1 Faaliyet Giderleri (Destek Hizmeti Dahil) 13.881,3 SHMD ve VKET Satış Karı / Zararı 785,7 Olağanüstü Gelirler 2.334,9 Sigortadan Tazmin Edilen Tutarlar 1,8 Brüt Gelir 28.189,4 Sermaye Yükümlülüğü 4.228,4 Operasyonel Risk Sermaye Yük. Ortalaması 3.745,6 Operasyonel Riske Esas Tutar 46.820,1 Kaynak: (BDDK, 2007, s.136) 2005 18.058,0 -12.589,8 8.590,4 14.153,2 908,4 1.689,5 0,0 25.614,0 3.842,1 2004 17.206,2 -10.604,0 5.842,2 12.016,2 824,8 2.556,4 0,2 21.079,2 3.161,9 Operasyonel riske esas tutar ve bileşenleri Tablo 2.10’da yer almaktadır. Tablo 2.10 incelendiğinde; sektör genelinde net faiz gelirlerinde 2004’den bu yana istikrarlı bir artış olduğu gözlemlenmektedir. Aynı zamanda brüt gelir 2004–2006 yılları arasında yaklaşık %35 artarak 28.189,1 milyon YTL olarak gerçekleşmiştir. Sermaye yükümlülüğü de brüt gelire paralel olarak 2004–2006 arasında 3.161,9 milyon YTL’den 4.288,1 milyon YTL’ye yükselmiştir. Aşağıdaki grafikte özkaynak ve riske esas tutarlar görülmektedir. Kredi riski Özkaynaklar Piyasa riski Operasyonel risk Grafik 2.1. Özkaynak ve Riske Esas Tutarlar Kaynak: (BDDK, 2007, s.137) 34 Yönetmelik gereği operasyonel riske esas tutar ise yalnızca 2006 yılında hesaplanmış olup 46.820,1 milyon YTL olarak belirlenmiştir. Grafik 2.1’de, 2007 Haziran ayı itibariyle hesaplanmaya başlayan operasyonel riske esas tutarın 46.820 milyon YTL olarak belirlendiği ve piyasa riskine esas tutarı geçerek kredi riskine esas tutardan sonra en yüksek sermaye gerekliliği getiren risk türü olduğu görülmektedir. 2.5.2.7. Bankacılık Sektöründe Sermaye Yeterliliği Mart 2007 döneminde % 22,2 olarak gerçekleşen Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR), Haziran 2007 dönemi itibariyle % 18,7 olarak gerçekleşmiştir. Bankacılık sektörü toplam özkaynakları, Haziran 2007 döneminde 3 milyar YTL artarak 67,6 milyar YTL olmuştur. Bu durum Tablo 2.11’de gösterilmiştir. Tablo 2.11. Özkaynak, Risk Ağırlıklı Varlıklar ve Sermaye Yeterlilik Rasyosu Özkaynak (Milyar YTL) Mar.07 Mevduat 55,6 Kalkınma ve 8,0 YB Katılım 1,6 Toplam 65,2 Kaynak: (BDDK, 2007, s. 140) Risk Ağırlıklı Varlıklar (Milyar YTL) Haz.07 57,6 8,0 Mar.07 273,9 9,5 Haz.07 337,0 11,7 2,0 67,6 10,0 293,3 12,7 361,4 SYR (%) Mar.07 20,3 84,2 16,6 22,2 Haz.07 17,1 68,0 16,1 18,7 Buna karşın risk ağırlıklı varlıklar operasyonel riske esas tutarın 1 Haziran 2007 döneminden itibaren sermaye yeterliliği rasyosu hesaplamalarına dahil edilmesi neticesinde 361,4 milyar YTL’ye yükselmiştir. 2.5.3. Enflasyonun Etkisi Enflasyon bankaların risk yapılarını etkilemektedir. Enflasyon oranında düşüş ile birlikte faiz oranlarında ortaya çıkacak düşüşler bankaların likidite yöntemlerini farklılaştırmaya zorlayacaktır. Bu zorlama bankaların verimliliğini etkilemektedir. Aynı zamanda bankaların bilanço yapılarında değişime neden olacak ve sektörün taşıdığı risklerin farklılaşmasına da kaynaklık edecektir. Şekil 2.1’de likidite yönetiminin bu süreçteki etkileşimi anlatılmaktadır. 35 Şekil 2. 1. Enflasyon Açısından Likidite Yönetimi Hazine borçlanma planı Hedef enflasyon (π) veya Tahmin Formülasyonu: Önceden kestirilen enflasyon( π) Kamu kesimi borçlanma gereksinimi Merkez bankası parasal hedefleri Uluslararası sermaye hareketleri Banka sisteminin Aktif/pasif yapısı: Faiz (i) Değişen Vade yapısı Vergi sistemi -Mevduat *TL *Yabancı para -Krediler *TL *Yabancı para -Sermaye Kaynak: (ÇOLAK vd., 2001, s. 45) Hiç şüphesi düşük enflasyon ile istikrarlı büyüyen ekonomilerde bankacılık sektörünün karşı karşıya kalacağı riskler azalacaktır. Ancak yüksek enflasyonda (yüksek faiz oranından) düşük enflasyon oranına (düşük faiz oranına) geçiş sürecinde ciddi boyutta riskler ortaya çıkacak ve bu riskleri taşıyamayan ve/veya düşük enflasyon oranına (düşük faiz oranına) göre likidite yönetimini kuramayan bankalar sistem dışına çıkacaktır. Sektörün geçiş sürecinde yaşayacağı riskler şu şekilde özetlenebilir; 9 Faiz riski 9 Döviz kuru riski 9 Likidite riski 9 Yasal düzenleme riskidir. Faiz riski, yüksek faiz oranlarının olduğu ekonomilerde değil düşük faiz oranının olduğu durumda da geçerlidir. Çünkü bankalar diğer sektörlerden farklı olarak aktif ve pasif 36 tarafıyla ürün yaratan tek sektördür. Bu ürünler için uygulanan fiyat tek bir başlık altında ifade edilebilir. Bu da faizdir. Şekil 2.2’de nominal faiz-reel faiz ilişkisi gösterilmiştir. Şekil 2.2. Nominal Faiz- Reel Faiz Oranı ve Beklentileri İçeren Fisher Denklemi Banka sisteminin kendine özgü nitelikleri İstikrar programı *fiyat hedefleri (enflasyon oranı, döviz kuru gibi) *parasal göstergeler Diğer faktörler (Dışsal Şoklar) *Siyasi *Uluslararası piyasalardaki gelişmeler π.i Fon yönetimi Performans kriterleri Net faiz marjı Öz kaynak kârlılığı Risk primi Kredi riski Likidite riski Faiz riski Döviz kuru riski Kaynak: (ÇOLAK vd., 2001, s. 44) Sektörde ortaya çıkan faiz oranı bankanın mevduat ve kredi faiz oranı olarak işlev görmektedir. İki faiz oranı arasındaki fark, mark-up (fiyat yükseltme) fiyatlamanın doğal bir sonucudur. Oluşan faiz oranı, doğal faiz oranına yakın olması halinde yüksek enflasyon ortamına göre ortaya çıkan risk priminin yok olduğunu ve uzun yıllardır referans faiz oranı olarak kabul gören hazine bonosu faiz oranının bu işlevini iskonto penceresi faiz oranına devrettiğinin de göstergesi olacaktır. Sektörde ortaya çıkacak faiz oranının ne olacağının belirleyicisi artık büyük ölçüde cari enflasyon oranı ile beklenen enflasyon oranı olacaktır. Nitekim 2000 yılı istikrar programının uygulanmaya başlanmasının ardından beklenen enflasyon oranının cari enflasyon oranından düşük olması nominal faiz oranının düşmesine dolayısıyla da reel faiz oranının da azalmasına neden olmuştur. Ortaya konulan kurgunun özünde nominal faiz oranlarının reel faiz oranı düzeyini koruyacak kadar yükseleceğini ifade eden Fisher denkleminde beklentileri de içerecek yeni bir denklik ifadesi yatmaktadır (ÇOLAK, 2001, ss.41-44)*. * Fisher nominal faiz oranı (i), dönem başı- reel faiz oranı (r) ve tahmin edilen enflasyon oranı (π*) değişkenleri arasındaki ilişkiyi şu şekilde kurmaktadır: i=r+π*+(r)(π*) 37 Bankalar döviz kur riskinden korunmak (hedging) için swap ve döviz opsiyonu∗ türünden araçlara yönelmelerine karşın ülkemizde sektörün döviz kuru riskinin belirleyicisi, hükümetin uyguladığı döviz kuru politikasıdır. Dalgalı kur sisteminde döviz kurunu etkileyen faktörler şunlardır (UZUNOĞLU, 2003, s.15): A. Ekonomik Faktörler, Ekonomik koşullar (ödemeler dengesi, ekonomik büyüme, para arzı, enflasyon oranı, işsizlik oranı, vergi tahsilatı) Nisbi faiz oranları Satın alma gücü paritesi Sermaye arz ve talebi B. Politik Faktörler, C. İnsan Davranışları, olarak sıralanabilir. 2.5.4. Banka Sermaye Yeterliliği Standardı; Basel II’nin Etkisi Ülkeler arasındaki finansal pazarların bütünleşmesi git gide artmaktadır ve 1988’in Haziranın da kabul edilen Basel sermaye yeterliliği standardı, farklı ülkelerin bankalarının uluslararası alanda rol almalarını sağlamıştır. Anlaşmanın amaçları aşağıdaki gibi ifade edilmektedir; 1. Dünya Finansal piyasaların istikrarını artırmak amacıyla, sermaye rakamlarını, risk değerlendirmelerini ve ülkeler arası sermaye yeterlilik standartlarının belirlenmesini bir denetçi yoluyla koordine etmektir. ∗ Döviz opsiyonları, yabancı paraları, önceden belirlenmiş bir fiyat üzerinden gelecekteki bir tarihte satın alma veya satma hakkıdır. Swap, iki taraf arasında yapılan faiz veya anapara ödemelerinin, koşullarını önceden belirleyerek, değişimini sağlayan bir sözleşme olarak tanımlanabilir. Yani iki tarafın belirli bir zaman dilimindeki ödemelerinin değişimidir. Swap işlemindeki amaç, faiz oranları ile döviz kurlarında kaydedilen dalgalanmaların yarattığı riski minimize etmektir. 38 2. Bankalar arasında sermaye yeterliliğinin bir bağlantı ile görmek, bankaların riske maruz kalan yerlerini dengelemek ve risksiz faaliyetlerini belirlemeyi içermektedir. Basel standardına göre bankalar risk alabileceğinden dolayı ellerinde en az %8 sermaye tutmaları gerektiğini belirlemiştir. Varlıklar ve bilanço dışı faaliyetler dört guruptur ve her birinin kredi riskine etkileri derecelendirilmiştir. İlk kategoride sanayileşmiş OECD ülkeleri yer almaktadır, ülkedeki menkul kıymetler ve rezervler çok az risk unsuru taşımaktadırlar ve sıfır ile derecelendirilmiştir. İkinci kategoride yine OECD ülkelerinden %20 risk ağırlığı olan bankaların bulunduğu ülkeler yer almaktadır. Üçüncü kategoride ise risk ağırlığı %50’dir. Yerel bonoları ve mortgage kredileri içermektedir. Dördüncü kategoride ise maksimum ağırlığı %100 riskli şirketlere ve müşterilere verilen fonları kapsamaktadır. Bilanço dışı faaliyetlerine de, uygun risk ağırlığına dönüştürmek için atanan eşdeğer kredi yüzdeleri benzer biçimde uygulanmıştır. 1996 yılında değişiklik olarak pazar riski sermaye yeterliliği anlaşmasına eklenmiştir. Son zamanlarda anlaşmanın şartlarını tekrar gözden geçirme ihtiyacını doğurmuştur. Çünkü bankaların karşılaştığı güncel riskleri hangi derecelendirme ile sınıflandırması gerektiği ortaya çıkmıştır. 1999 yılında Basel anlaşmasının 4 madde de genişlemesi yolu seçilmiştir. Bu maddeler ; 1. Minimum sermaye yeterliliği bankaların risk kategorilerine ve kendilerine ayırdıkları pay ile acenteleri tarafından kullandırılan ticari kredi oranlarına göre belirlenmelidir. 2. Bankalar kendi kredi risk ayarlamalarını kendi modellerine göre belirlemelidirler buna içsel değerlendirme de diyebiliriz. 3. Bankalar kendine özgü durumlar karşısında minimum sermaye yeterliliğini belirledikten sonra denetçinin aradığı oranı da tutturmak durumundadır. 4. Bankalar sermaye yeterliliği ve risk pozisyonlarını şeffaflık gereği olarak açığa çıkarmaları gerekmektedir. Basel komitesinin, banka sermaye yeterliliği alanında ki çalışmaları son bulmamıştır. Banka endüstrisi geliştikçe bankacılık kurumunun sermaye güvenliği ve sağlamlığı açısından bankacılık sektörünün ayarlamaları da değişecektir (MISHKIN, 2001, ss.284-285). 39 Türkiye Basel I standardını 1988 yılında kabul etmiştir. Bankalar ise sermaye yeterlilik oranlarını yıllar itibariyle %5’den %8’e kademeli olarak yükselterek Basel I standardını uygulamaya koymuştur. En önemli bankacılık riski olarak görülen 1980’li yıllarda kredi riski, Basel I standardının temelini oluşturmuştur. Ancak takip eden yıllarda finansal piyasalardaki faiz oranları ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, çok sayıda Amerikan finansal kuruluşunun iflasını gündeme getirmiştir. Bu eksikliği gidermek üzere, 1996 yılından itibaren Amerika da SYR (Sermaye Yeterliliği Rasyosu)’nin paydasına faiz oranı ve döviz kurlarına dayalı risklerin beraberce tanımlandığı piyasa riski için de geçerli sermaye miktarı ilave edilmeye başlanmıştır. Türkiye’de de yüksek döviz kurları ve faiz oranları dalgalanmalarına dayalı 2000 yılı krizi sonrası, BDDK bankacılık sermaye yeterliliği oranı hesaplanmasına piyasa riskinin de dahil edilmesini 2001 yılı sonundan itibaren zorunlu hale getirmiştir. Türk bankaları için halen geçerli olan ve piyasa riski dahil edilmiş SYR, aşağıda ifade edilmiştir. SYR = Özkaynak = %8 KrediRiski( KR ) + PiyasaRiski ( PR) (1) Basel I ile tanımlanan bankaların maruz kaldığı kredi riski ve piyasa riskini ölçmede kullanılan mevcut yöntemlerin; bankacılık risklerini gerçekçi bir şekilde ölçmede yetersiz kalması, finansal piyasalardaki fiyat dalgalanmalarını yeterince dikkate almaması, bankaların portföy oluşturma davranışlarındaki farklılıkları gözetmemesi gibi nedenlerle, söz konusu standardın yeniden ele alınarak kapsamının genişletilmesi ve daha hassas risk ölçüm ve yönetim metodlarına yer verebilecek şekilde yapılanması giderek bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu nedenle Basel II standardı hazırlanmış ve 26 Haziran 2004 tarihinde hesaplanması gereken SYR aşağıda verilmiştir. SYR = Özkaynak = %8 KrediRiski( KR ) + PiyasaRiski ( PR) + OperasyonelRisk (OP) (2) Basel II ile bankaların ekonomik sermayesi yeniden tanımlanmıştır. Bankaların ekonomik sermaye tutmasının esas amacı, tanımlanmış riskler karşılığı belirli yöntemlere göre hesaplanmış bir miktarda sermaye bulundurması değil, öncelikle tanımlanan bu risklerin doğru bir şekilde ölçülmesi ve bu ölçümlerin bankaların strateji belirlemesinde bir temel oluşturmasıdır. Bu amaca yönelik olarak Basel II standardı, üç temel yapı taşı üzerine 40 oturtulmuştur; minimum sermaye gereksinimi, sermaye yeterliliği denetimi ve piyasa disiplinidir. Basel II ile daha önceden tanımlanmış bankacılık risk türlerine, bir de operasyonel risk ilave edilmiştir. Ayrıca, daha önceleri her banka için aynı olan ve sadece standart yöntemlerle ölçülen kredi ve piyasa risklerinin de farklı yöntemlerle ölçülebilmesine olanak tanımıştır. Basel II’de diğer yapı taşları olan kamu denetimi ve piyasa disiplini ise, kamu otoritelerinin proaktif ve etkin bir denetim yapmasını, bankaların riskli faaliyetleri ve risk yönetimi konularında piyasaya detaylı bilgiler sunmalarını gerektirmektedir (TEKER, BOLGÜN ve AKÇAY, 2007, www.e-sosder.com, s.45-46) Bankaların risk anlayışındaki bozulma, mevduat garantisi sistemi altında olası bir iflas durumunda bankanın yükümlülüklerinin yerine getirileceği düşüncesiyle plasmanları’nın riskini belirlemede ve risk seçiminde daha az çaba sarfetmelerine neden olabilmektedir. Asimetrik enformasyon olgusu ve mevduat garantisi sistemi ile risk belirleme ve seçiminde oluşan bozuklukların ortadan kaldırılabilmesi ve sağlıklı bir mali sistem için bankacılık sektörünün etkin denetimi önem kazanmaktadır∗. Etkin banka denetim ve gözetimin temel ilkeleri Basel Kriterleri ile ortaya konmuştur (Core Principles for Effective Banking Supervision, 1997). Buna göre, etkin banka denetim ve gözetimin önkoşulu denetimi yapan ∗ Bir görüşe göre, bu denetimi yapacak kurumada bazı eleştiriler olmuyor değil tabi, Kaan H.Aksel ise (PwC Sermaye Piyasaları Finansal Risk Yönetimi Danışmanı “Bankalarımızı denetlemek ve onlara yapısal anlamda düzenlemelerle yol göstermekle sorumlu BDDK bünyesinde risk yönetimi konusunda faaliyet gösteren değişik birimler mevcut ise de yayınlanan tebliğleri dışardan değerlendirenler olarak, BDDK’ nın yeni düzenlemelerini oldukça yerinde bulmakla beraber, bazı çekincelerimizi de dile getirmeden geçemeyiz. En önemli eksiklik olarak gördüğümüz konu, bundan sonra yayınlanacak ve risk yönetimi konusu içinde ele alınan tebliğ ve yönetmeliklerin hangi tarihlerde çıkarılacağına yönelik bir zaman tablosunun hiç açıklanmamış olmasıdır. Daha önce yayınlanan ve piyasa riskleri konusunun diğer risk kategorilerine göre daha detaylı olarak ele alındığı yönetmelik ve tebliğde, daha sonra gerekli düzenlemelerin yapılacağına dair bir ibare yer almaktadır. Bu ibareden anlaşılacağı üzere, yeni tebliğlerin hangi konuları içereceği ve ne zaman yayınlanacağı konusuna açıklık getirilmesi çok faydalı olacaktır. Eksikliğini hissettiğimiz bir başka konu ise BDDK’nın 2004-05 tarihlerinden itibaren efektif olarak uygulamaya geçirilecek olan yeni anlaşma’nın (Basel II) şartlarına, Türk bankacılığının hangi tarihten itibaren uyacağını açıklamamış olmasıdır. BDDK’nın uyum aşamasına yönelik çalışmalardan kamuoyunu haberdar etmesi, bankalarımızın yapacakları çalışmaları kolaylaştıracaktır. Burada tekrar önemle vurgulamak istediğimiz husus; yeni anlaşma’nın zorunlu kıldığı alt yapının kurulması için en az iki-üç senelik bir proje sürecinin gerekli olduğu ve uyum konusunda en son tarih açıklanmadığı müddetçe, bu sürecin plânlanamadığını göstermektedir. Öte yandan, BDDK tarafından, BIS (Uluslararası Ödemeler Bankası)’in önerdiği eski anlaşma (Basel I) çerçevesinde piyasa yapıcı veya aktif piyasa katılımcısı olarak faaliyet gösteren bankalar için zorunlu olan piyasa riskinin riske maruz değer yöntemiyle belirlenmesi şartının, Türk bankaları için aranmayacağı ifade edilmiştir. BDDK bu yöntemin piyasa şartlarının doğuracağı baskılarla zaman içinde yayılacağını düşünüyor olabilir. Fakat Türk bankacılık piyasası rekabetçi ortamdan hayli uzaktır. Dolayısıyla bankalarımızın hangi yoğunlukla bu yöntemlerle günlük piyasa risklerini ölçmek isteyecekleri veya hangi piyasa zorunluluğu altında buna zorlanacakları açık değildir.” görüşünü savunmuştur. Kaan H.AKSEL, Basel Komitesi Tarafından Yayınlanan “Yeni Sermaye Yeterliliği Çerçevesi” İstişare Raporu Üzerine Gözlemler, Eylül-Ekim 2001, Active Dergisi, s. 2 41 kurum ya da kurumların açık hedeflere sahip olması, bağımsız, hesap verebilir ve şeffaf olarak işlevlerini yerine getirmesi, yeterli gelir kaynağı ve etkin yaptırım gücüne sahip olması, kurumlar arasında yetki karmaşasının bulunmaması, düzenleme ve denetimin uygun maliyetle yerine getirilmesi ve oluşturulan düzenleme ve denetim sisteminin etkin olabilmesi için mali sektör yapısını yansıtacak şekilde yapılanması Basel kriterlerinde yer almaktadır (BAKDUR, 2003, ss.93-94). BIS (Uluslararası Ödemeler Bankası)’in; yönetim ve merkez bankaları rezervlerinin yatırımlara dönüştürülmesi konusunda merkez bankalarına yardım etmek, bankacılık faaliyetleri arasında yer almaktadır. Günümüzde 90’ın üzerinde merkez bankasının BIS’ te hesabı bulunmaktadır. Genellikle hissedar merkez bankalarının rezervlerinin bir kısmını bankaya tevdiatta bulunan BIS, altın veya döviz olarak mevduat kabul etmektedir. Mevduatın % 99’u merkez bankalarından gelmekle beraber, ticari bankalar, kamu kuruluşları ve uluslararası kuruluşlar tarafından getirilen altın ve döviz de aynı şekilde banka tarafından mevduat olarak kabul edilmektedir. Toplanan mevduat ve BIS’ in kendi özkaynakları kısa vadeli yatırımlarda kullanılıp, hazine bonoları alınıyor ve merkez bankalarına kredi verilmektedir. Uluslararası piyasalar fon plase etmenin yanı sıra, BIS’ in bazen merkez bankalarına likit kaynak sağladığı da görülmektedir. BIS, 1963 Haziran ayından bu yana fazla likidite sorununu çözümleyebilmek için, ilgili ülkelerin merkez bankları ile anlaşarak, bunların belli başlı ticari bankalarına kısa vadeli bonolar satmıştır. Merkez bankalarının BIS’ teki mevduatlarına piyasada, o gün geçerli olan şartlarda faiz verilmektedir. Altın ve döviz işlemlerinde spekülatif davranışlardan kaçındığı için merkez bankaları ve piyasayla, döviz ve altın üzerinden işlemler yapan BIS, vadesiz mevduat olarak kabul ettiği altınları hiçbir şekilde kullanamayıp, vadeli mevduatın ise bir kısmını kredi olarak açmaktadır. BIS, diğer kısmını da altın ticaretinde kullanmaktadır. Döviz olarak bulunan mevduatı ise merkez bankalarının talebi halinde kredi olarak verip, arta kalan kısmını piyasa plasmanların da kullanmaktadır. BIS’ in hükümetlere kredi verme veya onlar adına cari hesap açmak gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu doğrultuda uzun vadeli kredi vermeyip, sadece kısa vadeli ek finansman imkânlarının yaratılmasıyla ilgilenen BIS, 1982 yılında bazı Latin Amerika ülkelerinin borç krizine girmeleri sebebiyle, söz konusu ülkelerin merkez bankalarına oldukça önemli sayılabilecek miktarda kısa vadeli krediler vermiştir. Arjantin, Brezilya ve Meksika’nın faydalandığı bu kredinin miktarı 3 milyar dolar düzeyinde 42 gerçekleşmiştir (BAYKAL, 2005, s.3). Aşağıda şekilde uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri, risk değerlendirmelerinin içsel yöntemleri görülmektedir. Şekil 2.3. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Değerlendirmeleri, Risk Değerlendirmelerinin İçsel Yöntemleri Borçlular, Rating kuruluşları düzenleyecileri Risk sermaye Operasyonel risk İş riski Olay riski -İş hacminde değişme -Marj ve maliyetlerde değişme -Dolandırıcılık -İstem dışı hatalar -Yasal risk -İnsana bağlı şoklar Risk = Volatilite* Risk getiri Yatırım riski Kredi riski -Krediler -Türev karşılıklar -Sigorta Karşılıkları hesabı Piyasa riski Hisse sahipleri, Hisse senedi analizi Sigorta riski Mal ve kaza Riski Yaşam Riskleri -Hisse senedi -Bono -Döviz kuru -G.menkul -Likidite riski Kaynak: (PARASIZ, 2004, s. 3) * Son 12 ay içinde günlük fiyat hareketlerine dayalı olarak bir hisse senedi fiyatının inişi ve çıkışı eğiliminin ölçümü. Basel II ile yapılmak istenen bütün riskleri içeren gerçek bir düzenlemenin ortaya konulmasıdır. Bu düzenleme çalışmalarının üç koşulu ise (PARASIZ, 2004, ss.1-3); (Pillar) minimum özkaynak, güçlendirilmiş ihtiyatlı bir denetim süreci ve piyasa disiplininin sağlanmasıdır. Böylece ihtiyatlı denetim sürecinin güçlendirilmesi gündeme gelmektedir. Burada söz konusu olan özkaynakların iyileştirilmesi ve kredi kurumlarının içsel risk değerlendirme süreçlerinin denetimidir. Nihayet finansal iletişim ve enformasyonunun iyileştirilmesi gündeme gelmektedir. Böylece birçok piyasada, disiplinin iletişim ve enformasyonun iyileştirilmesine yönelik olarak kullanılması gündeme gelmektedir. O halde Basel II, atılmış önemli bir adımdır. Çünkü teorik olarak sağlamdır, banka riskleri konusunda en iyi uygulamaları temel almakta ve nicel, nitel ve piyasa disiplini gibi üç önemli ayağa dayanmaktadır. Minimum sermaye ayağı (Pillar): minimum kabul edilebilir sermaye konulmasını, kredi risklerinin derecelendirmelere bağlanmasını, operasyonel riskin 43 şeffaf olarak irdelenmesini, piyasa riski çerçevesinde sermayenin tanımlanmasını içermektedir. İkinci ayak ise sermaye yeterliliğinin denetime açılmasıdır. Şöyle ki; ¾ Bankaların borçlarını ödeyebilirliği ve risk profili değerlendirmesi gerekmektedir. ¾ Hesaplamalar ve sermaye stratejileri denetime açılması gerekmektedir. ¾ Bankaların fazladan bir minimum sermaye düzeyini tutturması gerekmektedir. ¾ Eğer sermaye düzeylerinde bozulma olursa düzenleyicilerin ilk aşamalarda müdahale etmesi gerekmektedir. Üçüncü ayak, piyasa disiplinine uyulması: sermaye yapısında, risk ölçüm ve yönetim uygulamalarının ve risk profili’nin açıklanmasında ve sermaye yeterliliğinde iyileşme sağlanması gerekmektedir. Birinci ayağı oluşturan minimum öz kaynak, bizzat bir rasyodur. Kredi riskleri ile ilgili minimum özkaynak gerekliliğinin değerlendirilmesiyle ilgili yöntemlerin yeniden tanımlanmasına çalışılmaktadır. Riskleri ağırlıklandırmada, borçlunun hukuksal doğası yerine, kalitesi ön plana çıkarılmıştır. Basel II sermaye standardı, bankacılık risklerinin üç ana gurup altında toplanarak ölçülmesini ve bu riskleri karşılayacak kadar ekonomik sermaye tutulmasını öngörmektedir. Bu standartta tanımlanan bankacılık riskleri; kredi riski, piyasa riski ve operasyonel risk olarak üç başlık altında toplanmaktadır. Kredi riski, bankaya karşı olan yükümlülüklerin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle doğabilecek zararlar olarak tanımlanabilir. Bu risk miktarının ölçümü için iki farklı yöntem önerilmektedir; standart yöntem ve içsel derecelendirme yöntemi. Standart yöntem, Basel I uzlaşısında tanımlanan risk gruplamasının aslında biraz daha detaylandırılmış hali gibi görülebilir. Bu yöntem, banka ile kredi ilişkisinde bulunan her bir tarafın, bir dışsal risk derecelendirme kuruluşundan kalite notu almasına ve bu kalite notuna denk düşen bir risk ağırlığı ile değerlendirilmesi esasına dayanmaktadır. İçsel derecelendirme yöntemi ise, kalite notunun dışsal risk derecelendirme kuruluşu yerine, bankanın kendi içsel sistemleri tarafından üretilmesine dayanır. Bu modelin uygulanması, temel ve ileri düzey olmak üzere iki farklı şekilde yapılabilir. İçsel modelin uygulanabilmesi için; temerrüte düşme olasılığı (PD), 44 temerrüt anındaki kullanım miktarı (EAD), temerrüt halinde tahsilat oranı (LGD) ve vade (M) parametrelerinin belirlenmesi gerekir. Temel düzeyde, PD parametresi ilgili banka tarafından ölçülürken; M, LGD ve EAD parametreleri denetleyici kamu otoriteleri tarafından sabit bir girdi olarak sağlanır. İleri düzeyde ise, tüm parametreler ilgili banka tarafından üretilerek modele katılmaktadır. Piyasa riski, finansal piyasaların normal hareketleri nedeniyle faiz oranları ve döviz kurlarında meydana gelen değişimler sonucunda, bir bankanın zarar etme veya sermaye kaybetme riski olarak tanımlanabilir. Piyasa riskinin ölçülerek, sermaye yeterliliği oranına dahil edilmesini BDDK, 2001 yılı sonundan itibaren tüm bankalar için zorunlu hale getirmiştir. BDDK, piyasa riskinin hesaplanması için standart yöntemi zorunlu tutarken, riske daha hassas, gelişmiş ve risk yönetimi açısından daha esnek olan diğer risk ölçüm modellerinin kullanımını da teşvik etmektedir. Standart yöntem, bir bankanın piyasa riskini oluşturan hesap kalemlerindeki uzun ve kısa pozisyonların kalan vadelerine göre sınıflandırarak, uzun ve kısa pozisyonların netleştirilmesinden sonra, ilgili risk ağırlıkları ile çarpılmasıyla hesaplanan risk miktarını ifade eder. Piyasa riski ölçmede kullanabilecek diğer yöntemler ise; parametrik VAR (PVAR), tarihi simülasyon (TS) ve Monte Carlo (MC) simülasyonu olarak sınıflanabilir. PVAR yöntemi, piyasa riskine maruz kabul edilen portföylerin opsiyon içermediğini, portföyü oluşturan varlık getirilerinin normal dağıldığını ve varlık getirileri arasındaki ilişkilerin lineer olduğunu varsayarak, piyasa riskine maruz değeri hesaplar. TS yöntemi, varlık getiri dağılımları ve getiriler arasındaki ilişkiler hakkında herhangi bir varsayımda bulunmadan, bugün elde tutulan piyasa riskine maruz belirli bir portföy’ün geçmişte herhangi bir gündeki piyasa hareketleri nedeniyle uğrayabileceği kayıpları hesaplar. MC yöntemi ise, elde tutulan portföy içindeki varlıkların geçmiş getiri dağılımlarını esas alarak, gelecekte beklenen getirilerini simüle edip, portföyün maruz kalabileceği zarar miktarını hesaplamaktadır. Türkiye açısından piyasa riskine bakıldığında, dönem başı aktörün değiştiğini, örneğin bankaların açık pozisyonu olduğu dönemde en çok korkulan riskin kur riski olduğunu ifade eden Garanti bankası iç denetim ve risk yönetimi başkanı Dr. Sezgin, Kasım 2000 krizinin faiz riskinden, Şubat 2001 krizinin kur riskinden kaynaklandığını hatırlattı. Şu anda Türk bankacılık sisteminde açık pozisyon olduğu için, kur riskinden ziyade, faiz oranı riskinin önemli bir risk haline geldiğine dikkat çeken Sezgin, kredi riskinin ise Türkiye’de hiçbir zaman gelişmekte olan ülkelerde olduğu kadar büyük olmadığını belirtti. “geçmiş 45 yükselmenin sebebi belli bankalarda grup içi kredilerin artmasıydı” yorumunu yapan Dr. Sezgin, esasında reel sektör önemli düzeyde kendini fonladığı ya da bankacılık sistemine bütünüyle bağımlı olmadığı için, kredi riskinin hiçbir zaman dünyadaki kadar büyük bir risk haline gelmediğini de sözlerine eklemiştir. “Dünya piyasaları her geçen gün daha fazla entegre olmaktadır. Gelişmiş piyasalardan gelişmekte olan piyasalara fon akışı devam ediyor ve zaten de etmek zorunda. Çünkü gelişmiş ülkelerde refah arttığı için çok büyük bir fon oluşmaya başladı. Japonya sıfır faiz veriyor, Avrupa’daki faizler 2.5, Amerika’da ise seçimlerden sonra artma olasılığı olmakla birlikte 1’e düştü. Bu faiz oranlarıyla refah düzeyinin yükseltilmesi mümkün olmadığından, gelişmiş piyasalardan gelişmekte olan piyasalara fon akışı olmaktadır. Fakat artık kimse parasını ateşe atmak istemiyor. Bundan sonra yatırımcılar gelişmekte olan piyasalar arasında riskini daha iyi yönetenlere yatırım yapmaktadırlar. Bu noktada şuna dikkat etmek lâzım; dünyada siyah ve beyaz yoktur. Türkiye’ye yine gelecek olan, çok risk, çok getiri peşinde koşan daha maceracı yatırımcılar çıkacaktır. Ama eğer biz bu kurallara uymazsak, yatırımcılar kendilerini daha güveni hissedecekleri yerlere doğru kayarlar. Örneğin Rusya piyasasına giderler. O yüzden gelişmekte olan piyasalar arasında, gelişmiş piyasalardan fon alabilmek için ciddi bir rekabet yaşanmaktadır.” görüşünü savunmuştur (SEZGİN, 2004, ss.4-7). Bu noktaya eleştiri getirecek olursak, Türkiye’ye gelen fonların ne derece verimli kullanılabildiği ve Dünya piyasaları bu faizi vermezken, biz verirsek yabancıların paralarını ödemekte zorluk çekermiyiz? Sorusu ilk akla gelen sorular arasındadır. Türkiye’ye dışarıdan parayı sadece fon çekmek amacıyla çekersek bunu yatırıma dönüştürmeden ve bir politika ile yönlendirmeden ne kadar faydalı olacağı tartışma konusudur. Operasyonel risk, bir bankanın işlemeyen yada uygun olmayan iç süreçler, insanlar ve sistemler yada dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riski olarak tanımlanabilir. Operayonel risk ölçümü için üç farklı yöntem önerilmektedir; temel gösterge yaklaşımı, standart yaklaşım ve gelişmiş ölçüm yaklaşımı. Temel gösterge yaklaşımı, en basit ve uygulaması en kolay yöntem olmasına rağmen, risk yönetimi sistemleri hakkında bankalar arası herhangi bir ayırım gözetmediğinden, gelişmiş bankalar bu yöntemi kullanmama eğilimindedir. Bu yönteme göre, operasyonel risk için ayrılması gereken sermaye miktarı bankanın son üç yıllık brüt gelirleri ortalamasının %15’i kadardır. Burada tanımlanan brüt gelir, bankanın faiz gelirleri ve giderleri farkı ile faiz dışı gelirleri ve giderleri farkının farkına eşittir. Ancak brüt gelir hesaplanırken; provizyonlar, olağanüstü gelir/giderler ve menkul 46 kıymet satışından doğan kâr/zarar dahil edilmez. Standart yöntemde; bankanın toplam brüt gelirleri sekiz farklı faaliyet koluna ayrıştırılır ve her faaliyet kolu %12-8 arasında değişen risk ağırlıkları ile çarpılarak toplanmaktadır. Gelişmiş ölçüm yaklaşımdan ise, ayrıştırılmış her bir farklı faaliyet alanı için yedi farklı risk alanı belirlenir ve her bir farklı faaliyet alanının her bir farklı risk alanı, bankanın kendi geçmiş gözlemlerine dayalı ve önceden belirlenmiş bir risk ağırlığı ile çarpılıp toplanarak, operasyonel risk için sermaye gereksinimi hesaplanmaktadır (TEKER, BOLGÜN ve AKÇAY, 2007, ss.46-47). Yeni Basel anlaşması çerçevesinde üç operasyonel risk ölçüm yöntemi önerilmektedir: temel göstergeler, standart ve içsel ölçüm yöntemleri. Temel göstergeler yöntemi, bankanın tüm aktiviteleri için yalnız bir tane değişkeni gösterge olarak kabul eder. Standart yöntem ise birden fazla değişkeni gösterge olarak kullanır ve farklı iş birimlerinde ortaya çıkabilecek operasyonel risklerle ilgili risk faktörleri böylece tanımlanmaya çalışılır. Çok tartışılan içsel ölçme yöntemi, bankaların operasyonel riskler karşılığında ayırmaları istenen sermaye miktarının hesaplanmasında, bankanın operasyonel riskler karşılığında ayırmaları istenen sermaye miktarının hesaplanmasında, bankanın kendi oluşturduğu gerçek kayıp verilerinden oluşan veri bankasını kullanmayı önermektedir. Bugüne kadar yapılmış çalışmalar ve araştırmalar çerçevesinde, bankacılık denetleme komitesi ortalama olarak yeni önerilen kurallar çerçevesinde operasyonel risklerden dolayı oluşan kayıplar karşılığında bulundurulması gereken sermaye miktarını, tüm sermayenin yaklaşık olarak yüzde 20’si olarak tanımlamaktadır. Bundan sonraki aylarda yeterli “Gerçekleşmiş Kayıp” veri tabanını oluşturarak, operasyonel risklerden dolayı oluşan sermaye yükümlülüğünü doğru ve sofistike yaklaşımlarla hesaplamak gerekmektedir (AKSEL, 2000, s.3). Operasyonel risk, yetersiz veya başarısız şirket içi iş akımları, çalışanları ya da sistemleri nedeniyle şirket dışında meydana gelen olayların oluşturduğu bir risktir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, şirketlerin kendi iç yapılarından kaynaklanan problemlerin dışarıda gerçekleşen olaylara istenilen şekilde cevap verememesinin yarattığı risklerdir. Operasyonel risk’in ; ¾ Tamamını yakalamak veya tespit etmek imkânsızdır. ¾ Kapsamında sadece ölçülebilen riskler bulunmaktadır. 47 ¾ İçeriğinde kredi veya piyasa riski ile ilişkilendirilemeyen riskler yer almaktadır. Operasyonel risk kavramına ve bu riskin işletmeler üzerindeki etkisinin artmasına sebep olan temel etkenler ise şöyle sıralanabilir; Artan otomasyon (e-finans, şirket dışından hizmet alma), Hizmetlerin daha spesifik ve global bir hal alması, Yeni finansal ürünlerin daha karmaşık bir yapıya bürünmeleri, gelmektedir (PEZIER, 2002, s.1). 2.5.4.1. Basel II Uygulamalarında Yaşanan Zorluklar Basel II’ye uyumda kurumların yerine getirmesi gereken kıstasları; veri yönetimi, risk analizi, uyum ve süreçlerin kontrolü olarak üç başlık altında toplayabiliriz. Veri yönetimi’nde; muhasebeyle ilgili verilerin, ikincil verilerin ve müşteri seviyesindeki verilerin konsolide edilmesi gerekmektedir. Bunlarla birlikte parasal verilerin defter-i kebirde toplanması ve operasyonel risklerin bulunup birleştirilmesi gerekmektedir. Veri yönetimi, uygulanması gereken kurallar bütünü içerisinde belki de en önemlisidir. Nitekim KRC adında bir araştırma şirketinin yaptığı bir ankette, Basel II’nin en zorlayıcı öğesinin veri yönetimi olarak düşünüldüğü ortaya çıkmıştır. Risk analizi alanında; değişik risk kategorileri için risk yönetim fonksiyonlarının konsolide edilmesi, risk ağırlıkları ve sermaye yükümlülükleri hesaplamalarının etkin ve çizelgeye konulur bir niteliğe kavuşturulması ve bütünsel risk profilinin elde edilmesi için tüm risk senaryolarının yeterli bir oranda değerlendirilmesi önem arz eden hususlar arasında yer almaktadır. Uyum ve süreçlerin kontrolü alanında ise dokümantasyon ve veri görüntülemesi konuları ağırlık kazanmaktadır. Bu bağlamda, risk yönetimi politikalarının ve prosedürlerinin dokümantasyonu ve sürdürülebilirliğinin muhafazası, hesapların denetlenebilirliğinin ve şeffaflığının korunması, nitel risklerin azaltılması amacıyla içsel kontrol mekanizmalarının kurulması ve takip edilmesi ve risk süreçleriyle ilgili iş akış yönetiminin yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Bunlarla birlikte daha gelişmiş tekniklere geçiş yapılırken, belge gereksinimlerini de karşılamak gerekmektedir (HANLEY, 2004, s.3) 48 Koşullar eşit olduğu takdirde, bir bankanın Basel II’ye geçtiği zaman kaynaklarını yeniden sınıflaması ve durumunu tekrar gözden geçirmesi gerektiğini vurgulayan Garanti bankası iç denetim ve risk yönetimi başkanı Dr. Sezgin, ise: “Bugünkü uygulamada, kredi riski açısından TL ve yabancı para tüm menkul kıymetlerin risk ağırlığı, Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin ihraç ettiği kâğıtlarda yüzde sıfırdır. Bunların oranları düşüyor ve düşmeye devam edecek olsa da, bankaların bilançosunda hâlâ çok önemli kalemler olarak yer alıyorlar. Halbuki Basel II’nin düzenlemesinde bir ülke eğer kendi para cinsi dışında bir kâğıt ihraç ediyorsa ve siz banka olarak bunu alıyorsanız, bunun risk ağırlığı artık sıfır değil, ülkenin kredi notuna bağlıdır. Türkiye’nin kredi notu yatırım derecesinin altında bir nota sahip olduğu için, artık Türkiye Cumhuriyeti devletinin ihraç ettiği kâğıtları portföyümüze aldığımızda, bunları yüzde 100 risk ağırlığı içinde değerlendirmemiz ve buna göre sermaye ayırmamız gerekmektedir” görüşünü savunmuştur∗. Tamer Saka’nın ele aldığı konulardan biri de şeffaflıktı. Firmaların daha şeffaf olmaları gerektiğine dikkat çeken Saka, bütün iyileştirme çalışmaları ve artacak banka maliyetlerinin, reel sektör kurumlarını daha maliyetli krediler almak durumunda bırakacağı uyarısında bulunmuştur. “Gerek finans kurumları, gerek reel sektör ve gerek düzenleyici kurumlar açısından Basel II’nin kim için, hangi amaçla, neden ortaya çıktığını bilmemiz ve bu amaç doğrultusunda Basel II’yi Türkiye’deki kurumlara zarar vermeden nasıl adapte edebileceğimizi çok dikkatli bir şekilde düşünmemiz ve tahlil etmemiz gerekiyor” diyen Saka, daha önceki çalışmalarda reel sektör firmalarının etkisinin kısıtlı olmasından duyduğu üzüntüyü ifade etti. Basel II ile ilgili düzenlemelerin ve denetim çalışmalarının bir an önce yapılması gerektiğine işaret eden Saka, son olarak teknik yeterlilik açısından da tüm tarafların gerekli girişimlerde bulunmasının şart olduğunu ifade etmiştir (ŞAHİN vd., 2004, s.23). ∗ Sabancı holding risk yönetim direktörü Tamer Saka 2004’de yapılan Basel II zirvesinde yaptığı konuşmada, Basel II ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken konu sayısının arttığının ve düzenli veri akışının son derece önemli bir hal aldığını altını çizerek “Reel sektör, banka ve düzenleyici kurullar arasında etkin bir veri akışının sağlanmasına ihtiyaç duyulacak ve bu sistemin kurulması, reel sektör için önemli bir problem olacaktır” demiştir. Kurumsal risk yönetiminin süreç içinde öneminin artacağına ve bankaların, portföylerinde risklerini yönetebilmiş firmalar ihtiyaç duyduğunu belirten Saka, kredi verilen kuruluşların da kendi bünyelerinde risklerini etkin bir şekilde yönetmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Daha sonra denetim konusuna değinen Saka, bu konunun önemini şöyle açıklamıştır: “İç denetimde reel sektörün kendi kaynaklarını denetlerken objektif davranması gerekiyor. Dış denetimde ise firmanı kendi risklerini ve bu riskleri tetikleyen operasyonel risklerini daha dikkatli değerlendirmesi ve dış denetim konusunu geniş bir perspektife yayması büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra kredi ve finans riskleri dışında kurumun tüm risklerini denetleyen sistemlerin oluşturulması ve bunların finans sektöründe yer edinmesi gerekmektedir” görüşünü savunmuştur. 49 Basel II standartlarının uygulanmasında Türkiye’deki yaklaşımda reel sektör ihmal edilmektedir. Hâlbuki fon bankalardan daha çok reel sektör için gerekli olmaktadır. Uluslararası finansal piyasaları oluşturan uluslararası finansal kurumlar standartlarını, bu piyasalardaki oyunculara kabul ettirmek istemektedirler. Basel Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS), Sigorta Denetçileri Uluslararası Birliği (IAIS), Aracı Kurumlar Uluslararası Organizasyonu (IOSCO), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi uluslararası finansal üst kurumlar, küresel yapının gerektirdiği finansal standartları, ilişki içinde bulundukları oyunculara şart koşuyorlar. Bu durum, uluslararası piyasalara katılmayı arzulayan gelişmekte olan piyasaları, doğal olarak dönüşüm içine zorlamaktadır. Sonuçta siyasi erkin paylaşımı açısından; uluslararası finansmana en çok bağımlı olan ülkenin, büyük ihtimalle bağımsız finans sektör denetimi olmasına en istekli politik yönetime sahip olan ülke olacağı düşünülmektedir (AR-ME, 2003, s.3). Aynı zamanda uluslararası finansmana ne kadar çok bağımlı iseniz, kendi ulusunuzun finansman gücü küresel güce o kadar bağımlı duruma gelmiş demektir. 2.5.5. Performans’ın Etkisi Bankacılıkta, performans’ı ölçmek için; Ayarlanmış Net Faiz Sınırı, Aktif Kârlılığı ve Özsermaye Kârlılığı kullanılmaktadır. Ayarlanmış net faiz sınırı bankaların ortalama faizkazanç aktiflerine oranlanan faiz gelirleri (vergiden muaf menkul kıymet kazançları ve batık kredi pozisyonları için ayarlama yapılmış) ve faiz maliyetleri arasındaki farktan oluşmaktadır. Bu ölçü, bankaların ücret tabanlı satış servislerinin içinde yer almadığı işlemlerdeki brüt kâr sınırlarına benzemektedir∗. Vergiden muaf menkullerden elde edilen toplam faiz geliri, daha az faiz ama azalan vergi yükü içeren önemli eyalet ve yerel menkul portföye sahip bankaların, cezalandırıcı kurumlardan sakınarak uyguladıkları sınırdaki vergi oranları ile yukarı çekilecek şekilde ayarlanmıştır. Batık kredi maliyetleri, kabaca bankalar için yüksek oranda kazandıran ve yüksek risk taşıyan kredi vermeleri ile ikame edilebilmektedir. Aktif kârlılığı veya net gelirin ortalama aktiflere oranı, bir banka yönetiminin firmaların aktiflerini kullanarak nasıl kâr elde edebileceklerini gösterir. Bunun tersine, özsermaye kârlılığı veya net gelirin ortalama özsermayeye oranı ise, bir bankanın ortaklarının ∗ Ücret Bazlı (Faiz Dışı) Gelir, depozit servis işlemleri ve kredi mektubu işlemleri ile benzeri bankacılık işlemlerinden oluşmaktadır. 50 yatırımlarının defter değeri üzerinde kurumun ne kadar kazandığını belirtir. Analistler ortakların kârlılığının incelenmesi istendiğinde özsermaye kârlılığını dikkate alırken, kârlılık karşılaştırması yapılması sırasında (özsermaye oranlarındaki farklılıklar göz ardı edildiğinden) aktif kârlılığını göz önüne almaktadırlar. Bu üç ölçü aşağıdaki gibi formüle edilmiştir: Ayarlanmış net faiz sınırı= Aktif kârlılığı= Ayarl.ToplamFaizGelirleri − FaizMaliyetleri OrtalamaFaiz − KazançAktifleri NetGelir Ort. Aktifler Özsermaye kârlılığı= (3) (4) NetGelir OrtalamaÖzsermaye (5) Ortalama faiz-kazanç aktifleri ile özsermaye yılın başlangıç, orta ve son dönem bilançolarının ortalamasından elde edilmektedir (ULUDAĞ, 1999, s.228). Kârlılığımızı maksimize etmek için fon akış oranını ve elde tutacağımız sermaye oranı ayarlamak bununla birlikte kaynak ve likiditemizi, özsermaye ve ödeyebilme gücü oranlarını baz alarak dengelemek gerekmektedir (KOHN, 1991, ss.91-101). Sektörde kârlılığın sağlanamaması halinde, sektörün sermaye yapısı tekrar bozularak sistematik risk yaratması söz konusu olabilecektir (TÜSİAD, 2002, s.54) Aşağıdaki grafikte sektörün vergi öncesi kârdan hesaplanan aktif ve özkaynak kârlılığı görülmektedir. Özkaynak kârlılığı Aktif kârlılığı Grafik 2.2. Sektörün Vergi Öncesi Kârdan Hesaplanan Aktif ve Özkaynak Kârlılığı Kaynak: (BDDK, 2007, s.144) 51 Sektörün kârlılık performansı dönem kârı yerine, vergi öncesi kâr alınarak incelendiğinde, Haziran 2006 döneminde 6,7 milyar YTL seviyesinde gerçekleşen bankacılık sektörü vergi öncesi kârı, %44,6 oranında artarak, Haziran 2007 döneminde 9,8 milyar YTL’ye yükselmiştir. Sektörün vergi öncesi aktif ve özkaynak kârlılığı ise sırasıyla %3,5 ve %28,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Büyük ve küçük ölçekli bankalara göre kârlılık aşağıda Tablo 2.12’de görülmektedir. Tablo 2.12. Kârlılığa İlişkin Göstergeler Büyük Ölçekli % 2006/6 2007/6 Sermaye Özkaynak/Toplam Varlıklar Özkaynak/Krediler Özkaynak/Mevduat ve Kısa Vadeli Borçlanmalar İçsel Sermaye Devinim Hızı [ROE* (1-Kâr Dağıtım Rasyosu)] Varlık Kalitesi TGA/Krediler Karşılıklar/Brüt Krediler Karşılıklar/Net Faiz Gelirleri Karşılıklar/TGA Likidite Interbank Rasyosu Krediler/Varlıklar Krediler/ Mevduat ve Kısa Vadeli Borçlar Likit Varlıklar/Mevduat ve Kısa Vadeli Borçlar Bankacılık Faaliyetlerine İlişkin Rasyolar Net Faiz Marjı Diğer Gelirler/Varlıklar Faiz Dışı Giderler/Varlıklar Maliyet/Gelir Rasyosu (İşletme Giderleri/Toplam Gelirler) Maliyet/Aktif Rasyosu Küçük ve Orta Ölçekli 2006/6 2007/6 9,4 23,5 11,1 3,9 10,9 25,8 13,3 1,1 16,1 31,5 21,4 2,6 17,8 31,5 24,5 2,3 4,2 3,8 28,6 92,3 4,2 3,7 25,5 90,4 3,1 2,6 20,6 86,4 2,7 2,2 18,6 85,1 33,4 39,9 47,4 9,5 46,8 42,2 51,5 11,9 35,6 51,2 67,9 17,2 59,4 56,7 77,9 17,1 2,0 1,6 2,0 28,6 2,0 2,1 1,6 1,6 20,9 1,6 2,4 2,5 3,2 43,2 3,4 2,9 1,6 2,6 33,4 2,9 *ROE: Özkaynak kârlılığı , TGA: Tahsili Gecikmiş Alacaklar Kaynak: (BDDK, 2007, s.146) Tablo 2.12’de Tahsili Gecikmiş Alacaklar (TGA)’nın toplam kredilere oranı büyük ölçekli bankalarda Haziran 2006 ve 2007’de % 4,2 olarak gerçekleşirken, küçük ve orta ölçekli bankalarda %3,1 ve %2,7 düzeyinde kalmıştır. Ancak, büyük ölçekli bankalar karşılık seviyelerini de yüksek tutarak oluşabilecek ilave zararları da telafi etmektedirler. Karşılıkların brüt kredilere oranı büyük ölçekli bankalarda diğer bankalara oranla Haziran 2006 ve 2007 döneminde sırasıyla 1,2 ve 1,5 puan daha yukarıda iken karşılıkların TGA’ya oranı diğer bankalardaki oranın 5,9 ve 5,3 puan üzerindedir. Likidite riski açısından ele alınırsa, İnterbank rasyosu (bankalararası piyasalardan alacaklar/bankalara borçlar) küçük ve orta ölçekli bankalarda % 59,4 iken büyük ölçekli bankalarda bu oran % 46,8’dir ve oransal olarak 52 borç verici konumundadırlar. Ancak, küçük ve orta ölçekliler diğer bankalara kıyasla topladıkları fonların daha büyük bir kısmını kredilere yöneltmektedirler ve büyük ölçekli bankalara kıyasla daha yüksek oranda likit varlık tutmaktadırlar. Bu çerçevede küçük ve orta ölçekli bankaların diğer bankalara göre likidite seviyesi açısından daha ihtiyatlı davrandıkları bunun da büyük ölçekli bankaların daha çeşitli fon kaynaklarına ulaşabilmelerinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Tablo 2.13. Kârlılık-Risk Ağırlıklı Varlıklar-Özkaynaklar-Sermaye Yeterliliği % Özkaynaklar Ana Sermaye Net dönem kârı ile geçmiş yıllar kârı Net dönem zararı ile geçmiş yıllar zararı toplamının yedek akçelerle karşılanamayan kısmı (-) Diğer Katkı Sermaye Satılmaya hazır menkul değerler ile iştirak ve bağlı ortaklıklara ilişkin değer artış fonlarının yüzde 45’i Diğer Sermayeden İndirilen Değ. Risk Ağ.Var. Top. (RAVT) SYR (Sermaye Yeterliliği Rasyosu) 2006/06 -2,00 -0,16 -0,84 0,06 2006/12 5,00 2,56 2,61 -0,21 2007/03 6,32 3,81 5,49 -3,9 2007/06 5,69 3,55 0,79 0,15 0,62 -1,42 -2,06 0,16 -0,01 0,46 2,23 0,29 0,50 2,61 0,42 0,44 0,64 -0,42 -2,95 18,56 -0,48 2,45 -1,24 22,32 -0,21 2,22 -2,44 22,43 -0,02 1,72 -5,47 18,78 Kaynak: (BDDK, 2007, s. 148) Tablo 2.13’de özkaynakların ve riskli aktiflerin gelişimi sektörel bazda incelenmiştir. Özkaynak kaleminin ve riskli aktiflerin artış eğiliminin devam ettiği görülmektedir. Özkaynaklardaki artışın temelini ana sermaye kalemindeki artış oluşturmaktadır. Özkaynaklar % 5,69, riskli aktifler ise % 5,47 oranında artmıştır. Özkaynaklardaki artış oranı riskli aktifleri karşılayacak düzeyde gerçekleşmiştir. Bankacılık sektörünün performansı; ekonominin gidişatı, fon talebi ve bankaların cevap verebilme oranları, yeni sermaye gerekleri ve kredi kalitesi ile ilgilidir. Ayrıca bilançonun aktif yapısı, net faiz gelirleri, faiz dışı gelirler, pay sahipleri, özkaynaklar performansını etkilemektedir (KOLB, 1992, ss.199-209). Bankacılık sektöründe yönetim değişikliklerinin kârlılığa etkisini 1980-97 yılları arasında araştıran bir çalışmada özkaynak ve kârlılık oranlarına göre değerlendirmeye tabi tutulmuş ve anlamlı bir etkisi olmadığı ortaya çıkmıştır (AKAN, 1998, ss.51-55). 53 2.5.6. Bilişim Sistemlerinin Etkisi Bankacılık endüstrisinde bilgisayar kullanımı, günümüzde bankacılık hizmetlerinin yapısında ve doğasında meydana gelen değişme ve bilgisayarın organizasyonel araç olması sonucu yaygınlaşmıştır. Başlangıçta çok sayıda ve rutin işlemler olan bankacılık hizmetlerini icra etmek amacıyla adapte edilen bilgisayar teknolojisi, günümüzde ekonomik hayatın en dinamik sektörü olan bankacılık sektörünü ayakta tutan bir faktör haline gelmiştir. Bilgisayar teknolojisi ile bankalar ve şubeler arası bağlantılar sağlanarak hizmetlerin 24 saat aralıksız olarak sunulması sağlanmıştır. Böylece bankacılık hizmetleri fiziki karşılaşmaya gerek kalmaksızın bireysel bankacılık hizmetlerinin yanı sıra şirketler, bankalar ve kuruluşlar arası fon hareketleri de bilgisayar aracılığı ile gerçekleştirilmektedir (ALTAN, 2001, s.183). Bugün dünyada bilgisayar teknolojisi en yoğun ve en yaygın olarak kullanılan sektörlerin başında bankacılık sektörü gelmektedir. Bunun en önemli nedeni yapılan işlem sayısının çokluğu, çeşitliliği, bunun yanı sıra işlemlerin çok kısa bir sürede ve doğru şekilde sonuçlandırılması zorunluluğudur. Bankaların elektronik teknolojiyi kullanımlarını giderek arttırmalarının nedenlerini şöyle açıklayabiliriz: 9 İşlemlerde sürat sağlamak 9 Müşterilere daha iyi hizmet sunmak 9 Bireylerin işlem amacıyla ellerinde tuttukları paraları bankaya çekerek ekonomiye ek fon sağlamak 9 Maliyetlerini azaltmak 9 Piyasa paylarını artırmak 9 Diğer bankalarla ve uluslararası bankacılık alanında rekabet koşullarına uymak Bankacılıkta otomasyon şube içindeki her bir servisin kendi bilgilerini topladığı ayrı ayrı birimlerden oluşan off-line bilgisayar sistemiyle başlamıştır. Daha sonra on-line bilgisayar sistemiyle şubeler arası bilgiler toplanmıştır. Gelişmiş bir online sisteminde tüm bilgisayarlar bankaların merkezlerinde bulunan mainfrome adı verilen ana bilgisayara bağlanmaktadır. Otomasyonun bankacılık açısından yararları şunlardır: Banka içi bürokrasi en aza inmektedir. İşlem hataları en aza inmektedir. Bankanın kendi işlemleri bilgisayarla daha kısa sürede gerçekleştiğinden, müşteri ilişkileri göreli olarak artmaktadır. 54 Genel merkez şubeler arasında bilgi aktarma hızlanmakta ve bankanın durumu güncel olarak izlenmektedir. Bankalarda yönetim ve denetim daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Elektronik bankacılığın en önemli ürünlerinden biri elektronik fon transfer sisteminin (EFTS) kullanılmaya başlanmasıdır. Ulusal düzeyde bankalar arası transferler, otomatik vezne makinaları, satış noktasından elektronik fon transferi, tüm gerekler için bilgisayar aracılığıyla takas işlemleri için bazı sistemler geliştirilmektedir. Böylece bir bankadan aldığı kartla müşteri diğer bir bankanın kurmuş olduğu otomatik vezne makinesinde ya da satış terminalinde işlem yapabilmektedir. Uluslararası düzeyde banka işlemlerinin daha süratle yapılabilmesi, oldukça yüklü hacimlerde gerçekleşen ve sürekli tekrarlanması gereken işlemlerin daha kolaylıkla tamamlanabilmesi gibi işlevleri yerine getiren otomatik takas sistemleri elektronik bankacılık uygulamalarının ilk örneğidir. Dünya da kurulu uluslararası elektronik iletişimi sağlayan en büyük kuruluş SWIFT (Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication) dünya bankalar arası mali iletişim kurumudur. Bir bankaya SWIFT uluslararası işlem trafiğini ulusal işlem trafiğiyle birleştirme olanağını yalnızca bir üyelik ücreti karşılığında sağlamaktadır. Günümüzde ayrıca New York’ta CHIPS (Clearing House Automatic Payment System) gibi elektronik takas odası vardır. bu kuruluşlarla SWIFT arasındaki fark şudur. SWIFT kendi başına bir elektronik fon transfer aracı değildir. SWIFT para transferi konusunda bir talimat (mesaj) gönderme yöntemidir. Oysa CHIPS ve CHAPS gibi kuruluşlar takas yöntemiyle ödemeleri gerçekleştirmektedir (parasız, 2005, ss.215-216). Dünya ekonomisinde yaşanan son gelişmeleri Globalizm çerçevesinde yeniden düşünmek gerekmektedir. Günümüzde Globalleşmenin en önemli göstergesi uluslararası sermaye hareketlerinde yaşanan baş döndürücü artış olarak kendini göstermektedir. Şöyle ki, bir günde el değiştiren sermaye (para) miktarının yaklaşık 2 trilyon ABD Doları civarında olduğu tahmin edilmektedir. Çeşitli piyasalarda değişik amaçlar için hareket eden bu sermaye (doğrudan yatırım, spekülatif sermaye ve diğer) gelişmekte (emergin markets) olan piyasaları ani ve şok denilebilecek etkiler altında bırakabilmektedir. Bu hareketlerin belli bir vergiye tabi tutularak böylelikle kontrol altına alınması gerektiği görüşünü ileri sürenlerde bulunmaktadır. Uluslararası telekomünikasyon araç ve gereçlerinde ulaşılan son nokta bankaları öyle bir yönde etkilemiştir ki elektronik bankacılık dış ticarette sıklıkla kullanılan bir mekanizma olmuştur. Böylelikle, bir mal yada hizmetin değişik piyasalardaki fiyatını ve o mala olan arz ve talep dengesini bilgisayar aracılığı ile izlemek mümkün olmuştur. Yeni 55 pazarlara ulaşmak için fiilen oralara gitmek yada o piyasalardaki kişi yada kuruluşların Türkiye’deki aracıları veya distribütörlerine gitmek gerekmeyebilmektedir. Fiyat oluşumu elektronik ortamda (internet) takip edilmekte ve işlemler gerçekleştirilmektedir. Akreditifler daktilo, teleks ve swift yerine internet aracılığı ile açılabilmekte ve gerekli tadilat, ilaveler yapılabilmektedir (KAYA, 2003, ss.9-10). Bankacılık hizmetlerinde otomasyon hem perakendeci hem de toptancı bankacılık hizmetlerinde rekabetin belirleyici unsuru haline gelmiştir. Elektronik bankacılığın en önemli ürünü elektronik fon transfer (EFT) sistemleridir. Elektronik fon transferi, geleneksel bankacılıkta kullanılan ödeme araçlarının (banknot, çek, ödeme emri vb.) yerine modern haberleşme teknikleri ve bilgisayarların kullanılmasıyla fonların bir yerden başka bir yere kaydi olarak ve çok kısa sürede transfer edilmesidir. EFT sistemi içerisinde yer alan otomatik vezne makineleri (ATM), satış noktasında elektronik fon transferi (EFTPOS), ev ve büro bankacılığı, otomatik takas sistemi, dealing, elektronik nakit yönetimi ve bankalar arası mali telekomünikasyon birliği (SWIFT)’in geliştirilmesindeki temel amaçlar üç başlık altında toplanabilmektedir. Bunlar; ¾ Mali piyasalarda artan işlemlerin daha verimli yürütülmesini sağlamak, ¾ Yoğun iş yükünü azaltmak ve işleri standart hale getirmek, ¾ Kırtasiye işlemlerini azaltmak ve işlerin hızlanmasını sağlamaktır. Elektronik fon transferi sistemi bu amaçların gerçekleştirerek banka, müşteri ve sistem için birtakım avantajlar sağlamaktadır. Ancak bu avantajlarının yanı sıra birtakım eksikliklerinin de bulunduğu görülmektedir. Teknolojik değişmenin yüksek maliyetli ve zor kabul edilir olması elektronik bankacılık hizmetlerinin yavaş ilerlemesine neden olmaktadır. Ayrıca sistemin işleyişindeki hukuki boşluk müşterinin itimadını azaltmaktadır. Diğer taraftan elektronik bankacılığın önemli unsurlarından olan plastik kartların kullanımı ve tüm bilgilerin bilgisayar ortamında tutulması, sistemin güvenilirliğini tartışılır hale getirmektedir (ALTAN, 2001, s.185). Bilişim zirvesi 2006’da Türkiye’nin ekonomisine önemli katkılarda bulunan lokomotif sektörler; Finans, Lojistik, Sağlık, Kamu/Yerel Yönetim, Üretim ve Perakende sektörleri olarak sıralanmaktadır. Bilişim alanında potansiyel sahibi olarak değerlendirilen bu altı endüstrinin, bu çerçevede sektöre en çok yatırım yapan alanlar olduğu gözlenmektedir. Bu endüstrilerin mevcut rekabet güçleri altı konuda toparlanmaktadır. Bunlar: 56 ¾ Bilgi yönetimi: Bu başlık altında, verinin en doğru şekilde depolanarak erişimi, kesintisiz iş akışının sağlanması ve sayısal doküman arşivleriyle etkin kayıt paylaşımı konuları ele alınmaktadır. ¾ Bilgi güvenliği ¾ Yeni nesil iletişim çözümleri: Bu başlık altında kurumların iletişim maliyetlerini düşürmelerini sağlayacak yenilikler, genişbant teknolojisinin sunduğu yeni olanaklar ve akıllı ağ altyapıları bulunmakta. Bu çözümlerin kurumların manevra yeteneğine katacağı değer tartışılmalıdır. Ses-veri-görüntü bütünleşmesinin doğurduğu yenilikçi yaklaşımlar sunulmaktadır. ¾ Satış-pazarlama çözümleri: Saha satış uygulamaları, mobil pazarlama çözümleri, e- iş ve e-ticaretle gelen pazarlama anlayışının yanı sıra müşteriyi tanıma ve izleme yöntemleri konularına ışık tutuyor. ¾ Kurumsal yönetim: Bu başlık altında süreç yönetimi, proje yönetimi, üretim ve kalite yönetimi konuları öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda, kuruluşların zaman, insan, ürün ve benzeri kaynaklarını daha iyi yönetmek için ne yapılmalı? sorusu sorulmaktadır. ¾ Ar-Ge, İnovasyon: Teknoloji üreterek farklılaşma ve farklı Ar-Ge metodolojileriyle gerçekleştirilen uygulama sonuçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir (BT, 2006, s.5). Data market kurumsal müşteriler yöneticisi Hurşit Özyıldız, günümüzde rekabet koşullarının, teknolojik gelişmelerin de desteğiyle müşteriye en hızlı çözümü sunmayı ve sürekli müşterinin yanında olmayı gerektirdiğini söylemiştir. Bankaların artan müşteri beklentilerine karşılık verebilmek ve yüksek şube maliyetlerini azaltabilmek için alternatif dağıtım kanallarına yöneldiğini belirten Hurşit Özyıldız, kuruluşların önümüzdeki dönemde, hizmette farklılaşmak için, kurumsal ve bireysel mobil telefonları, internet’i, televizyonu çok daha yoğun kullanmak zorunda olacağını vurgulamıştır. Özyıldız, “Bu araçların yoğun kullanımı daha fazla güvenlik, daha iyi altyapı, daha kolay kullanım gereksinimlerini de beraberinde getirecektir. Bununla birlikte kurumlar Türkiye çapında yaygın POS ve ATM altyapısı üzerine daha çok yatırım yapacaklar ve farklı altyapıları bu servisler üzerinden sunacaklardır” dedi. SBS finans sektörü geliştirme yöneticisi İlknur Sönmez, bankaların satıp ekiplerinin ve şubelerin üzerinde bulunan işlemsel yükü kaldırmayı ve işlem maliyetlerini düşürmeyi planladığını ifade etmiştir. Bankaların Internet, telefon ve bankamatik (ATM) gibi alternatif kanalları ile dağınık yapıdan merkezi yapıya geçtiğini ifade eden İlknur Sönmez, amacın bütünleşik tek bir veritabanı üzerinden merkezi işleyen bir kanal yönetim stratejisi 57 kurmak ve yönetmek olduğunun altını çizdi ve “Bankalar alternatif dağıtım kanalları üzerinden sundukları standart hizmetlerinin yanı sıra CRM alanında yapacakları yatırımlar ile farklılaşmaktadır.” görüşünü savunmuştur (BT, 2006, s.20). Teknoloji küresel ekonominin anahtar faktörlerinden birisi olmaya devam etmektedir. Finansal sistemin değişiminin ana motorunun teknolojik gelişmeler olduğu bir gerçektir. Teknoloji sayesinde birçok rakip dünya çapında e-iş vasıtasıyla çoğalmakta ve potansiyel müşterilere en ucuz işlem maliyeti ile ulaşmaktadırlar. Teknoloji özellikle büyük ve geniş ağı olan bankalar için fırsat kaynağıdır çünkü bu bankalar kitlesel müşteri tabanını ve marka imajını bu sayede koruyabilmektedirler. Bu yüzden e-iş ve kitlesel müşterinin ihtiyacı internet hizmetleri sayesinde daha geniş ve etkinlik açısından daha rekabetçi bir özellik içermektedir. Ayrıca teknoloji müşterilere bilgiyi daha iyi aktarma ve onların anlamalarını sağlama konusunda yardımcı olmaktadır (ENGLER ve ESSINGER, 2000, ss.28-30). Teknolojik gelişmeler ile birlikte bireysel bankacılığa kaynak aktarıp belli bir batık maliyete razı olan bankalar, alternatif bir fon kullanımına sahip olacaklardır. Likidite yönetimi kaynaklı bu gelişim bankaları yeniden küçük boyutlu işlemlere ve ürün çeşitlenmesine yöneltmiştir. Böylece bankalar maliyetlerini daha da aşağı çekerek, kapsam ekonomisinden yararlanmaktadır. Nitekim vatandaş için cazibeli bir girişim olarak gözüken ev, ofis bankacılığı belirttiğimiz bu eğilimin neticesi olmaktadır (ÖÇAL, 1999, s.203). Banka veznelerinden, ATM makinelerinden, internet sitelerinden ve çağrı merkezlerinden gelen müşteri verilerini analiz edebilen ve gruplayabilen bir banka, müşterilerinden kimin gelecek vaat ettiğini belirleyerek onlara o noktaya gelene kadar servis kalitesi sağlayabilmektedir. Banklar çoğu müşteri verilerini birbirleri ile bağlantısı olmaya farklı kanallardan almaktadır. İnternet bankacılığı verisi farklı, kredi kartı verisi farklı, çağrı merkezi verisi farklı olabilmektedir. Bireysel bankacılık ile bütünleşik veri tabanı ve iletişim merkezleri oluşturmak ve farklı bölümlerin bir arada çalışmalarını sağlamak mümkündür (ŞENDOĞDU, 2006, s.94). Alternatif dağıtım kanalları, bankaların ürün ve hizmetlerinin şubeler dışında da İnternet, Çağrı Merkezi, ATM, Kiosk, TV ve diğer mobil uygulamalarla ileri teknoloji, düşük maliyet, kolay erişim, yüksek kalite ile sunulması amacıyla kurulmuştur. Son yıllarda değişen 58 ekonomik koşullar ve bankacılık sistemindeki düzenlemelerin ardından oluşan yeni rekabet ortamında verimliliği artırmak için daha çok müşteriye daha düşük maliyetle hizmet verme anlayışı alternatif dağıtım kanallarının önemini daha da artırmıştır. Gelişen teknoloji ile bu kanalların kullanımı da farklı boyutlar kazanmıştır. Günümüzde Telefon, İnternet, kiosk, Cep Telefonu, Cep Bilgisayarı, TV gibi araçlarla 24 saat bankacılık yapılmaktadır. Bankalar da bu konuda yatırımlarına hızla devam etmektedir. Alternatif dağıtım kanallarının kullanımı bankaya da müşteriye de birçok fayda sağlamaktadır. 7 gün 24 saat anında işlem yapabilme olanağıyla müşterilere kazandırılan zaman, bankaya da müşteri memnuniyeti olarak geri dönmektedir. Bu çözümler ayrıca, her iki taraf için de maliyet avantajı getirmektedir. Müşteriler şubelerde ücret ödeyerek yaptırdıkları işleri ücretsiz olarak yada çok daha az ödeyerek gerçekleştirmektedir. Rekabette üstünlük kazanmak için bankalar, müşterilerine banka ile ilişkilerine ve internet üzerindeki davranışlarına göre kişiselleştirilmiş hizmetler sunmayı amaçlamaktadır. Daha önce Telekom alanında yoğunlaşan akıllı kart sektörü, finans alanında da uygulamalar geliştirmeye devam etmektedir. Chip&PIN uygulaması ile akıllı kart sektöründe, sahtecilik oranlarının aşağıya çekilmesi, manyetik kart kopyalama risklerinin ortadan kaldırılması, manyetik bantların kısıtlı hafıza etkilerinin bertaraf edilmesi, yeni kart tasarımlarına olanak tanınması ve var olan ya da yeni ortak-marka uygulamalarına olanak tanınması hedeflenmektedir. Bu noktada güvenlik konusu da kilit konulardan birisidir. Kredi kartı üzerinde var olan yonganın kopyalanması son derece zor ve maliyetli iken, ayrıca bu yeni dönemde kredi kartı ile yapılan alışverişlerde şifre değiştirmek gerektiğinden çifte güvenlik sağlanmış durumdadır. Tek kullanımlık şifreler ve kullan-at güvenlik sistemleri de güvenlik konusunda en son eğilimler arasında yer almaktadır. Kredi kartlarının Türkiye ekonomisi açısından değerlendirilince en önemli faydası olarak da kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine alma konusundaki faydasıdır. Kredi ve banka kartları ile gerçekleşen alışveriş işlemlerinin kayıtlarının bankalarda elektronik ortamda takip edilmesi ve bu durumun mali denetim açısından mukayese imkânı getirmesi de hatalı kayıt tutulması ihtimalini azaltmaktadır (BT, 2006, s.17). 59 Bankadaki şube içi ve şubeler arasındaki işlemlerde kâğıt kullanma ve iş sürecinin daha yalın hale getirilmesi için sayısal ofis adı verilen sistemlerin kullanılması gerekli olmaktadır. Günümüzde işletmeler verimlilik üzerine kurulmaktadır. Rekabet edemeyen veya yerinde sayan işletmeler yaşayamamaktadır. Verimlilik ve maliyet hesabı işletmenin her bölümünde ve alanda yapılmaktadır. Her bilgisayara bir yazıcı ve bir tarayıcı dönemi yerini, otomasyona açık tek noktadan yönetilen ve kontrol edilebilen uygulamalara bırakmaktadır. Dünyada her yıl yaklaşık 20 trilyon sayfa baskı alınıyor ancak bunların yüzde 6’lık kısmı sayısal ortamda bulunmaktadır. Sayısal dünya, daima daha hızlı daha esnek ve çok daha ekonomik çözümler sağlamasına rağmen, baskı konusunda sayısallaşma henüz yeterince yaygınlaşmamış durumdadır. Analog baskı sistemleri de bu esnekliği ve ekonomikliği sağlayamamaktadır. İşletmelerde belgelerin ortalama 8-10 kez ortam değiştirdiği düşünülmektedir. İş akışlarının verimli olmaması nedeni ile, belgelerin analog ve sayısal dünya arasında 10 kez konum değiştirmesi büyük bir verimsizlik örneği olarak gösterilmektedir. Ofisler sayısal ortama dönüşürken hem donanım hem de yazılım çözümlerinin uyumunu sağlayarak çok daha verimli şekilde iş yapabilmektedirler. Ofislerimiz uzaktan erişim sağlayan tüm teknolojilerle de sayısal ortama dönüşebileceği gibi, Wi-Fi, Bluetooth gibi kablosuz erişim teknolojileri ile sayısal ortama dönüşebilir. Bilgiye tek bir merkezden kolayca ve en hızlı şekilde ulaşabilmemize olanak sağlayan sayısal ofis sayesinde sabit büro yerine PC’mizi bir ofis haline de getirilmektedir. Kurumların içindeki BT organizasyonlarının masraflarına bakıldığında toplam masrafın yüzde 89’u sadece bakım maliyetlerine yani, yapılan işi olduğu şekliyle sürdürebilmek amacıyla harcanan çabaya gitmektedir. Sayısal ofis vizyonunun içinde ise bu yüzde 89’u yüzde 50’lere indirebilme hedefi yatmaktadır. Bunu da daha yönetilebilir, daha güvenilir sistemlerle elde etmek mümkündür. Sayısal ofise geçiş sürecinde ihtiyaç duyulan ortamları kurumlar kendi içlerinde yaratmalı; çalışanlarını eğitmeli, teknolojileri kurum içine yerleştirmeli, en önemlisi de süreçlerini sayısal iş akışlarıyla gerçekleştirmeli ve yönetmelidir (BT, 2006, s.19). Sayısal ofisler ayrıca yöneticilere de doğru karar almalarında yardımcı olmaktadır. Banka yöneticisinin karar alma sürecinde karşılaştıkları belirsizlik faktörünü azaltabilmenin bilimsel yolu, kendilerine karar alanı ile ilgili geçerli ve güvenilir bilgilerin 60 ulaştırılmasıdır.“Yönetim Bilgi Sistemi” olarak isimlendirilen ve yöneticilerin ihtiyaç duydukları banka içi veya dışı, finansal veya finansal olmayan, kantitatif veya kalitatif bilgileri, kendilerine geçerli biçimde, istenen ayrıntıda, zamanda ve yerde ulaştırmayı amaçlayan bilgi ağı sistemidir (ALTUĞ, 2000, s.42-43). Bilişim sektörünü AB ülkelerinde ve bankacılık sektörüne yansımalarını AB Lizbon stratejisi temelinde değerlendirmek gerekmektedir. 7. çerçeve programının amaçları olarak; Bilgi birikimi ve inovasyona daha çok yatırım yapmak, Özellikle KOBİ’ler başta olmak üzere, iş potansiyelini açmak, Küreselleşmeye ve yaşlanmaya karşı eyleme geçmek, Etkin ve bütünleşmiş bir Avrupa enerji politikası yaratmak, olarak belirlenmiştir. Tüm bu önceliklerin gerçekleştirilebilmesi için, bilişim teknolojileri çok önemli ve kritik bir yol oynamaktadır. Bu rolü de aşağıdaki öncü hareketlerle oynayabilecektir: 9 Tek bir bilgi alanı (uzayı) 9 İnovasyona ve araştırmaya yatırım 9 Inclosuion (zayıf grupları dahil etme). 7. Çerçeve Programında Ar-Ge çalışmaların destekleneceği öncelikle alt konular ise şunlardır (BT, 2006, s.28): 1. Teknoloji Öncüleri Nano-elektronik, fotonik bütünleşmiş mikro/nano-sistemler Her an her yerde çalışan, kısıtsız kapasiteye sahip, iletişim ağları Gömülü ve kontrol sistemleri Yazılım, grid (şebeke), güvenlik ve bağlanabilirlik Bilgi birikimi, “cognitive” (kavramaya dayalı) ve öğrenme sistemleri Simülasyon, canlandırma, etkileşim ve karışık gerçeklikler Farklı bilim ve teknoloji disiplinlerinde yeni perspektifler yaratmak 61 2. Bütünleşmiş Teknolojiler Kişisel ortamlar Ev ortamları Robot sistemler Akıllı altyapılar 3. Uygulama Bazlı Araştırma Toplumsal ihtiyaçlara yönelik bilişim teknolojileri Sağlık için Kamu için Iclosion (engelli, yaşlı, hasta vs. gibi grupları dahil etmek) için Mobilite (hareketlilik) için Çevre ve sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi için İçerik, yaratıcılık ve kişisel gelişim için bilişim teknolojileri İş dünyası ve sanayiyi destekleyen bilişim teknolojileri Dinamik, ağlara yönlendirilen iş sistemleri İmalat Güven için bilişim 4. Gelecek ve Hızla Gelişen Teknolojiler, olmak üzere sıralanmıştır. Ayrıca Nanoteknoloji’nin sektörlere hızla yayılması ile 2014 yılında 2.9 trilyon dolarlık değer zincirini etkilemesi beklenmektedir. 21. yüzyılın sessiz endüstriyel devrimin temeli olarak değerlendirilen Nanoteknoloji, nanometre boyutlarda kurduğu materyal, cihaz ve sistemler ile giderek artan sayıda sektörde kullanım alanı bulmaktadır. Bugün Nano üretimi yapılan ürünler arasında ise lekeye ve suya dayanıklı tekstil ve giyim ürünleri, kendini temizleyen cam, otomotiv endüstrisinde kullanılmak üzere hafif ve güçlü plastikler, çizilmeye dayanıklı ve parlak golf sopaları, tenis hareketleri için daha güçlü ve hafif bileşik maddeler, koku yapmayan çoraplar, antimikrobik parçalar içeren ve enfeksiyonları önleyen yara bantları bile yer almaktadır. Şuandakinden milyarlarca kez daha hızlı bilgisayarlarda nanoteknoloji ürünleri arasında yer almaktadır (BT, 2006, s.28). 62 Bankacılık sektöründe uygulanan Nanoteknoloji kullanımı bulunmamaktadır. Ancak gelecek açısından verimli bir yatırım olduğu öngörülmektedir. Türk bankaları teknolojik donanım açısından son yıllarda büyük gelişme göstermişlerdir. Türkiye’de haberleşme alt yapısında kaydedilen gelişmelere paralel olarak gerek kamu bankaları, gerekse özel bankalar son yıllarda bilgi işlem teknolojisine yönelik yatırımlarını önemli ölçüde arttırmışlardır. AT (Avrupa Topluluğu) bankacılık sektöründe elektronik fon transferi, otomatik kasa makineleri (ATM), satış noktasında elektronik fon transferi (EFT/POS), ev bankacılığı (home banking) ve plastik kartlar gibi teknolojik yenilikler yaygın biçimde kullanılmaktadır. Teknolojik yeniliklerle birlikte bankalarda istihdam edilen personelin sayısı da azalmaktadır (ARGIN, 1993, ss.32-33). Personelin azalması bankalarda bilişim teknolojilerinin getirdiği kaçınılmaz bir süreçtir. Çünkü bankacılıkla ilgili bütün işlemler elektronik olarak yapılmamakta ve kredi işlemlerinin birçoğu yüz yüze görüşme sonucunda gerçekleşmektedir. Bu bakımdan elde bulunan personeli de en iyi şekilde kullanmak gerekmektedir. Telefonla bağlanarak yapılan işlemlerde bile operatörün ses tonundan konuşma tarzına kadar diğer ayrıntılarda insan faktörünü ön plana çıkarmaktadır. Yani kuruluşun vitrini olan bireyler, müşterinin kuruluşa adımını atmasını sağlayan kapılardır. Dolayısıyla bu personelin dikkatle seçilmesi ve yetiştirilmesi fayda sağlamaktadır. Zira bunların müşteride yaratacakları çekingenlik, soğukluk veya öfke hissi en başarılı pazarlama ve reklâm kampanyalarının sonuçlarını bile altüst edecektir. Bir banka çok ekonomik ve rasyonel çalışabilir, mükemmel bir reklâm ve halkla ilişkiler kampanyası ile çok sayıda müşteri çekebilir. Dikkatli bir pazarlama araştırması en verimli yatırımların gerçekleştirilmesini, potansiyeli en yüksek bölgelerde şubeler açılmasını sağlayabilir. Ama o şubedeki veznedarlar, memurlar ve şefler asık suratlı, yavaş ve müşteriye nasıl davranacağını bilmeyen kimselerse, o bankayla iş yapmakta büyük çıkarı olmayan müşteriler yavaş yavaş öteki bankalara kaymağa başlamaktadır (ASNA, 1997, ss.118-119). 2006 yılında Amerika’da 155 bankada yapılan bir araştırma değer yaratma konusunda Bilgi Teknolojileri ve insan sermayesinin bankanın performansına ve verimliliğine doğrudan katkıda bulunduğunu ortaya koymuştur. Bütünleşik bir sistem kullanılarak operasyonlarda 63 etkinlik sağlanabilmektedir ve bilgi teknolojileri ve insan sermayesi unsurlarının olumsuz etkide bulunması önlenmiş olmaktadır (LIN, 2007, ss.93-106). 1960 ile 1990 arasında yapılan bir araştırmada tüm endüstrilerde bilgi teknolojileri kullanımı 25 kat artmasına rağmen işçilerin verimliliği 1960’da yüzde 2.68’den 1990’larda 1.03’e düşmüştür. Bu bahsedilen dönemde bilişim teknolojileri verimliliği paradoksu olarak adlandırılmıştır. Bilgi teknolojileri kullanımı verimliliği hizmetler sektöründe 1987-1991 verilerine göre yılda yüzde 0.7 verimlilik artışı yaşarken üretim sektörü yüzde 81 gibi daha fazla verimlilik artışı gerçekleştirmiştir. Bankacılık sektöründe en fazla bilgi teknolojileri harcaması yönetim kademesi tarafından yapılmaktadır. Bilgi teknolojilerinin verimliliğini değerlendirmeden önce ilk olarak insanları değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü bilgi teknolojilerini kullanan insanlardır. Endüstri şirketlerinde bilgi kaynakları olarak satışlar, genel durum, reklâm ve araştırma geliştirme harcamaları olarak değerlendirilmektedir. Ancak bankacılık sektöründe ise bütün harcamalar bilgi kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Çünkü bankacılık bilgi yoluyla işleyen bir sistemdir. Bankaların faiz giderlerini endüstri şirketlerinde satılan malın maliyeti olarak benzetilebilir ve faiz dışı harcamalar ve işlem harcamalarını ise genel giderler, tanıtım ve Ar-Ge harcamaları olarak değerlendirebilir. Amerika’da 2003 yılında 12 bankada ve 9 yıl ele alınarak yapılan bir araştırmaya göre bankacılık sektöründe kârlılığa etki eden değişkenler bilişim teknolojileri, faiz dışı harcamalar, faiz harcamaları ve işçilik olarak belirlenmiştir bu değişkenler üzerinden yapılan analize göre işçilik ve bilişim teknolojileri en fazla etkiye sahip bulunmuştur. İki değişken arasında yapılan bir mukayesede ise marjinal kazanç olarak bilişim teknolojilerinin verimliliğe katkısının daha fazla olduğu bulunmuştur (SHU ve STRASSMAN, 2005, ss. 781-787). Bankalar öncelikle finans olmak üzere genel ekonomide önemli işlevlere sahiptir. Likidite durumu, ödemeler ve güvenlik amacıyla kullanımı gibi genel fonksiyonları yanında bilgi merkezli çalışması ve bilgi yoğun faaliyetlerde bulunması diğer sektörlerden daha fazladır. Bankacılık sektörünün istikrarlı olması ise bankalar için öncelikli amaçtır. Yeni teknolojiler maliyetlerde ve kâr fırsatlarını değerlendirme bakımından önem arz etmektedir (CASOLARO, 2007, ss. 43-76). Almanya ve Amerika’da ki bankalarda 2005 yılında yapılan bir araştırmada aktif kalitesi ve kredi riskini dahil ederek, kredi piyasasını kontrol için ve hizmetlerden gelen ücretler için iki ayrı teknoloji kullanılmasını maliyet etkinliği açısından avantajlı olduğu 64 ortaya konulmuştur (SHEN, 2005, ss.993-1009). Finansal pazarlardaki iki kesimin ihtiyaçlarını karşılamak içinde yeni teknolojiler bilgilendirme ve paylaşımı konusunda etkinlik sağlamaktadır. Bunlardan birisi yatırımcılar diğeri ise aracı kurumlardır (ALLEN, 1999, ss.68-69). Müşteri ilişkileri yönetimi alanındaki gelişmeler bankacılık sektörüne de girerek bankaların kişisel bankacılık alanında yaptığı yenilikler sayesinde müşterilerin hizmetleri talep etme oranlarındaki durağanlık son bulmuş ve artan bir şekilde piyasa talepleri doğrultusunda hizmetler sunulmuştur. Bu hizmetler bankaların organizasyon yapılarını da değiştirerek yeni modeller ortaya çıkmıştır (DIIP ve MEADOS, 2004, ss.111-125). 1995-2000 yılları arasında 737 tane Avrupa bankasında yapılan bir araştırmaya göre, bilişim teknolojilerine yapılan yatırımın performans ve verimlilik üzerinde olumlu etkisi bulunmaktadır. Bilişim yatırımlarını ise yazılım, donanım ve servisler olarak ayırmış ve etkilerinin de farklı olduğunu savunmuştur. Bunun sonucunda servisler unsurunun performansı artırıcı temel etmen olduğu tespit edilmiştir (BECCALLI, 2007, ss.2205-2230). Bilişim sistemleri sayesinde bankacılık sektörü verimli çalışmaktadır. Bilişim sistemlerini kullanan bankalar maliyet ve kârlılık açısından avantajlı hale gelmiştir. Bankalar alternatif dağıtım kanalları ile daha çok müşteriye ulaşarak pazarını genişletmiştir. 65 3. BÖLÜM VERİMLİLİK ve ETKİNLİK ÖLÇÜMÜNDE VERİ ZARFLAMA ANALİZİ Yaşanan rekabet ortamında işletmeler sektörleri ne olursa olsun, sektör içerisindeki mevcut durumlarını tespit etmeleri gerekmektedir. Geleceği tahmin etmek ve etkin bir yönetim gerçekleştirebilmek için verimlilik ve etkinlik düzeylerini ölçmeleri gerekmektedir. Yapılan ölçümler, işletmelere kaynaklarını ne kadar verimli kullandıklarını göstererek, rakiplerine göre rekabetçi konumlarını değerlendirme olanağı vermektedir. İşletmeler etkinlik düzeylerini ölçmede çeşitli tekniklerden yararlanabilmekle beraber, işletmeler arası kıyaslama (Benchmarking) yapmaya imkân tanıması nedeniyle veri zarflama analizi (VZA) günümüzde en yaygın kullanılan tekniklerin başında gelmektedir. 3.1. Verimlilik ve Etkinlik Ölçüm Yöntemleri İşletmelerin verimlilik ve etkinlik ölçümünde kullandığı tekniklerin başında oran analizi, regresyon analizi ve veri zarflama analizi (VZA) gelmektedir. Aşağıda bu yöntemler hakkında bilgi verilmektedir (ÖZATA, 2004, s.90-92). Oran analizi; işletme verimliliğinin ölçülmesinde kullanılan yöntemlerden birisi oran (rasyo) analizidir. Bu yaklaşımda, her bir oran verimlilikle ilgili boyutlardan sadece bir tanesini göz önüne alırken, diğerlerini göz ardı etmektedir. Bir taraftan kimi oranlar işletmenin son derece başarılı olduğu görünümünü verirken, diğerleri işletmenin son derece başarısız olduğu sonucuna ulaşılmasına neden olabilmektedir. Kolay hesaplanabilirlik avantajına karşın, oran analizinin birçok zayıf yönü bulunmaktadır. Grup ortalamaları gibi çok rasyonel olmayan standartları esas alarak karşılaştırmalar yapması, tek girdi ile tek çıktıyı oranlaması nedeniyle tek boyutluluk, çok sayıdaki oranın yorumlanma güçlüğü ve amaca uygun olarak göreli ağırlıklandırma yapması, bu yöntemin belli başlı zayıf yönlerini oluşturmaktadır. Aynı zamanda statik nitelikli bir analiz yöntemi olması nedeniyle, işletmelerin yalnız bir dönemlik performansını yansıtabilmektedir. Regresyon analizi; regresyon analizi istatistiksel bir teknik olup, bilinen bulgulardan bilinmeyen gelecekteki olaylarla ilgili tahminler yapılmasına imkân vermektedir. Regresyon, değişkenler arasındaki ilişkiyi ve doğrusallık kavramını kullanarak, bir tahmin eşitliği geliştirir. Bu yöntemle bir değişkenin skorları bilindiğinde, diğer değişkenin skorları tahmin 66 edilebilmektedir. Basit bir regresyon denklemini (tek bağımsız değişkenin tek bağımlı değişkeni tanımladığı) şu şekilde kurmak mümkündür: y = b0 + b1 x1 + ei (3.1) Formülde: y bağımlı değişken, x1 bağımsız değişken, b0 regresyon doğrusunun y eksenini kestiği noktayı, b1 bağımsız değişken katsayısını yani bağımsız değişkendeki bir birimlik artışın bağımlı değişkende meydana getireceği değişikliği, eİ ise regresyon denkleminde yer alan bağımsız değişkenin bağımlı değişkenin tümünü açıklayamaması halinde kullanılacak hata terimini ifade etmektedir. Birden fazla bağımsız değişkenin tek bir bağımlı değişkeni açıkladığı bir regresyon denklemi ise şu şekilde kurulabilir: y = b0 + b1 x1 + b2 x 2 + ..... + bn x n + ei (3.2) İşletmelerde verimlilik ölçümünde sıklıkla kullanılmakla birlikte bu yöntemin bir takım sakıncaları bulunmaktadır. Birincisi, bir tek eşitlik denklemine dayanan bir fonksiyonu kullanan yöntem birden çok girdi değişkenine karşılık ancak bir çıktı değişkenin analizini yapmaktadır. İkincisi, regresyon analizi en iyi performansa göre verimlilik analizi yerine, ortalama performansa göre göreli verimlilik ölçümü yapmaktadır. Üçüncüsü ise, regresyon analizi üreten çıktılarla bir eşitlikte girdilerin nasıl ilişkilendirildiğine ilişkin parametrik bir üretim fonksiyonunun tanımlanması gerektirmekte ve verimsiz birimleri tanımlamamaktadır. Veri zarflama analizi; işletmelerde etkinlik ve verimlilik düzeyinin saptanması için geçmişte genellikle oran analizi veya regresyon analizi kullanılmıştır. Ancak her iki yöntemin yukarıda belirtilen eksiklikleri nedeniyle, işletmeler arası kıyaslama yapabilmede bir takım kısıtlılıkları olması ve en etkin işletmenin hangisi olduğunu tespit etmede başarılı olmaması, politika üreten veya karar veren kişileri alternatif yaklaşımlara yönlendirmiştir. Bu yönelişin sonucu olarak ise işletmeler arası karşılaştırmalı etkinlik ölçümünde veri zarflama analizi (VZA) tekniği kullanılmaya başlanmıştır. VZA, oran analizi ve regresyon analizinin kullanımında karşılaşılan güçlükleri aşmada büyük avantajlar sağlamaktadır. VZA’ nın aynı zamanda stratejik analiz, sürekli gelişme ve kıyaslamayı (benchmarking) destekleyen bir yöntem olduğu bilinmektedir. 67 3.2. Veri Zarflama Analizi ve Verimlilik VZA ilk olarak Charnes, Cooper ve Rhodes tarafından ürettikleri mal veya hizmet açısından birbirlerine benzer ekonomik karar verme birimlerinin göreli etkinliklerinin ölçülmesi amacıyla geliştirilmiş olan bir etkinlik ve verimlilik yöntemidir. Bu yöntemin sahip olduğu en önemli özellik, her karar alma birimindeki etkinsizlik miktarını ve kaynaklarını tanımlayabilmesidir. Yöntemin getirdiği en önemli yenilik birçok girdinin kullanılarak birçok çıktının elde edildiği ortamlarda, parametrik yöntemlerde olduğu gibi önceden belirlenmiş herhangi bir analitik üretim fonksiyonun varlığının öngörülmesine gereksinim duymadan ölçüm yapabilmesidir (ONARAN, 2005, s.20). VZA yönteminin temel amacı, gözlemlenen temel karar verme birimlerinin bu sınır üzerine izdüşümlerini belirlemektir. Etkin sınır üzerinde yer almayan karar verme birimleri, etkin sınır üzerinde yer alan, girdiler ve çıktılar açısından kendilerine en yakın olan karar verme birimlerine ya da bu karar verme birimlerinin oluşturduğu kuramsal birime benzetilmek suretiyle etkin hale getirilebilirler (ALTUN, 2006, s.14). VZA’da kullanılan girdi ve çıktılar çalışmadaki karar birimlerini karşılaştırmanın temelini oluşturduklarından büyük bir dikkatle seçilmelidir. Her ne kadar bir fonksiyonel varsayım bulunmasa da aynı karar birimi için farklı girdi ve çıktı gurupları farklı verimlilik değerleri alacağından üretim sürecine nedensel olarak bağlı girdi ve çıktıların belirlenmesi gereklidir. Bununla birlikte modele çok fazla girdi ve çıktı eklenmesi, VZA’nın verimli ve verimsiz birimlerinin birbirinden ayrıştırma yeteneğini düşürmektedir. VZA ile göreli verimlilik ölçümü doğrusal programlamaya dayandığı için optimizasyon programlarından (GAMS, LİNDO, vb.) yada Windows Excel altında çalışabilen özel VZA programlarından (Frontier Analyst, Warwick DEA software, vb.) yararlanılabilir (BAYAR, 2005, s.44) Aşağıda Şekil 3.1’de VZA’da etkinlik sınırı gösterilmiştir. 68 Şekil 3.1. VZA’da Etkinlik Sınırı Y (Çıktı) %100 Teknik Etkinlik Sınırı Etkin olmayan bölge Etkin olmayan bölge X (Girdi) Şekil 3.1’de görüldüğü gibi VZA, en yüksek performans gösteren karar birimlerinin etkinlik düzeylerini bir sınır olarak belirlemekte ve en yüksek performansı gösteren karar birimlerini ölçü olarak kabul ederek diğer karar birimlerini bu ölçüye göre kıyaslamaktadır. En iyi performans en az girdi ile en yüksek çıktının elde edilmesiyle sağlanmaktadır. Bu durumda olan karar birimlerinin etkinlik düzeyi 1’e (% 100) eşit kabul edilmekte ve etkin sayılmaktadır. Sınır çizgisinin altında kalanların, yani etkinlik düzeyi 1’den küçük olanların ise, etkin olmadığı sonucuna varılmaktadır. Karar birimlerinin etkinlik düzeyi 0’dan küçük, 1’den büyük olamamaktadır. VZA, geleneksel yöntemlerin çoklu girdi ve çoklu çıktıların değerlendirilmesi için sağlayamadıkları bütünselliği, toplam faktör verimliliği mantığı ile sağlayabilmektedir. 3.2.1. Veri Zarflama Analizinin Grafiksel Gösterimi Aşağıdaki şekilde VZA’nın grafiksel gösterimi yer almaktadır. 69 Şekil 3.2. VZA’nın Grafiksel Gösterimi Toplam Etkinlik Sınırı (CRS) Y (Çıktı) F Teknik Etkinlik Sınırı (VRS) C B A D E G H I X (Girdi) Şekil 3.2’de tek girdi kullanarak tek çıktı üreten A, B, C, D, E, F, G, H, I karar birimlerinin üretim süreci incelenmiştir. Şekilde A, B, C karar birimleri en yüksek verimlilik düzeyine sahip olup, üzerilerinde bulundukları doğrunun eğimi verimlilik düzeylerini göstermektedir. Bu karar birimlerinin bulunduğu ölçek büyüklüğü Banker (1984) tarafından en verimli ölçek büyüklüğü olarak tanımlanmıştır. Optimum ölçekte üretim yapabilme başarısı ise ölçek etkinliği olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda A, B ve C karar birimlerinin ölçek etkin olduğu söylenebilir. Karar birimlerinin herhangi bir israfta bulunmadan üretim gerçekleştirmeleri teknik etkinlik olarak ifade edilmektedir. Diğer bir ifadeyle teknik etkinlik, girdi bileşiminin en verimli şekilde kullanılarak mümkün olan maksimum çıktıyı üretme başarısıdır. Teknik etkin karar birimlerinin oluşturduğu sınır üretim sınırı (üretim fonksiyonu) olarak adlandırılmaktadır. Bu sınır ise D, E, C, F karar birimleri tarafından oluşturulmuştur. E karar birimi teknik etkinlik sınırı üzerinde bulunmakla birlikte en optimum ölçek büyüklüğü üzerinde yer almamaktadır. Bu durumda E karar biriminin teknik verimlilik sınırından ayrılmamak kaydıyla C karar birimini örnek olarak hareket etmesi durumunda 70 verimliliği artarak optimum ölçek büyüklüğünü yakalamaktadır. Bu durum ölçekten artan getiri olarak tanımlanmaktadır. Benzer biçimde F karar biriminin C karar birimini örnek alarak ölçeğini küçültmesi durumunda verimliliği artacaktır. Bu durum ise ölçekten azalan getiri olarak adlandırılmaktadır. Ölçekten azalan ve artan getirinin birlikte olması durumu Banker, Charnes ve Cooper tarafından ölçekten değişken getiri (Variable Return to Scale) olarak adlandırılmaktadır. Ölçekten sabit getiri varsayımı (Constant to Return Scale- CRS) altında bir karar biriminin hem teknik etkinliği, hem de ölçek etkinliğini yakalaması durumu toplam etkinlik olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda: Toplam Etkinlik= Teknik Etkinlik * Ölçek Etkinliği olarak formüle edilebilir. Şekil 2.2’ de bu tam toplam etkinliği ulaşan tek karar birimi ise C olarak gözükmektedir. G, H, I karar birimleri ise, kullandıkları girdilerle daha fazla çıktı elde etmeleri gerekirken, daha az çıktı ürettiklerinden kaynak israfında bulunmuşlar ve etkinlik sınırının altında kalmışlardır. Örnek olarak bu karar birimlerinden H’nin durumu incelenecek olursa: H karar biriminin teknik etkin duruma gelebilmesi için ya kullandığı girdiyi azaltması ya da çıktısını artırması gerekmektedir. H karar birimi girdi yönlü karar verdiğinde yani çıktılarını sabit tutmak kaydıyla, girdilerini azaltmak için harekete geçerek D karar birimini örnek alarak D karar biriminin kullandığı girdi düzeyine ulaşacak ve böylece teknik etkinlik sınırına erişecektir. Ölçek etkin olabilmesi içinde A karar biriminin kullandığı girdi seviyesine ulaşması gerekmektedir. H karar birimi çıktı yönelimli hareket ettiğinde, yani girdilerini sabit tutmak şartıyla, çıktılarını artırmak için harekete geçerek E karara birimini örnek alması durumunda ise, önce E karar biriminin ürettiği çıktı düzeyine ulaşacak ve böylece teknik etkinlik sınırına gelecektir. Ölçeğe göre sabit getiri varsayımı altında ölçek etkin olabilmesi içinse aynı şekilde B karar biriminin ürettiği çıktı seviyesine kadar hareket etmesi gerekecek ve bu noktaya ulaşması durumunda ise ölçek etkin konuma gelecektir. Tam ölçek etkin ve tam teknik etkin olabilmesi durumunda ise toplam etkin olabilecektir (ÖZATA, 2004, ss.93-96). 71 3.2.2. Veri Zarflama Analizinin Matematiksel Gösterimi İlk standart veri zarflama analizi (VZA) modeli CCR (Charnes, Cooper ve Rhodes) modeli; ⎧ p ⎫ ⎪ ∑ a ki . Xi ⎪ ⎪ ⎪ Maks θ = ⎨ i =m1 ⎬ ⎪ ∑ bkj .Yj ⎪ ⎪⎩ j =1 ⎪⎭ (3. 3) Olarak gösterilen oransal bir biçimi ifade etmektedir. Bir bankadaki her bir karar birimi için k=1,2,3,….n ve Xi≥0 ve Yj≥0 olmak üzere; Kısıtlayıcılar; p ∑a i =1 m ki ∑b j =1 kj . Xi ≤1 (3. 4) .Yj olarak biçimlendirilmektedir. Daha açık bir biçimde ifade edecek olursak; ⎡a11..a12.....a1i ⎤ ⎢a 21..a 22....a 2i ⎥ ⎡ X 1 ⎤ ⎥.⎢ X ⎥ ⎢ ⎢..................... ⎥ ⎢ 2 ⎥ ⎥ ⎢⎣ X P ⎥⎦ ⎢ ⎣ak1..ak 2....aki ⎦ ≤1 ⎡b11..b12......b1 j ⎤ ⎢b21..b22.....b2 j ⎥ ⎡Y1 ⎤ ⎥.⎢Y2 ⎥ ⎢ ⎢...................... ⎥ ⎢ ⎥ ⎥ ⎢⎣Ym ⎥⎦ ⎢ ⎣bk1..bk 2....bkj ⎦ (3. 5) olarak gösterilmektedir. Bu modelde kullanılan parametreler ise aşağıdaki gibi gösterilmektedir. θ: analiz edilen k. Sıradaki karar biriminin verimlilik skoru k: analiz edilen karar birim sayısı 72 i: çıktı sayısı j: girdi sayısı X: ak üzerinde çarpım vektörü Y: bk sırasıyla üzerinde çarpım vektörü Xi: i. Çıktı ağırlıklandırması değişkeni Yj: j. Girdi ağırlıklandırması değişkeni aki: k. Karar biriminin i. Çıktı sabiti bkj: k. Karar biriminin j. Girdi sabiti Zk: k. Karar birimi için amaç denklemi Bu yönden; p ∑a ki . Xi : k. Karar biriminin çıktı fonksiyonu (3. 6) kj .Yj : k. Karar biriminin girdi fonksiyonu (3. 7) i =1 m ∑b j =1 şeklinde ifade edilmektedir. CCR modelinde VZA yöntemini uygularken verimi maksimum yapmak için; ya girdileri minimum olarak yada çıktı fonksiyonunu maksimum olarak düşünülmekte ve model bu kısıtlardan herhangi biri altında kurulmaktadır. Girdiye yönelik VZA’da; p ∑a i =1 ki . Xi = 1 (3. 8) olması kabulü altında amaç denklemi; 73 m Minimum Zk= ∑ bkj .Yj (3. 9) j =1 ifade edilmektedir. Çıktıya yönelik VZA’da ise; m ∑b j =1 kj .Yj = 1 (3. 10) olması kabulü altında amaç denklemi; p Maksimum Zk= ∑ a ki . Xi = 1 (3. 11) i =1 ifade edilmektedir (BAYAR, 2005, ss.47-49). Bankacılık sektöründe 2003 yılı Akbank’ın Veri Zarflama Analizi modeli Tablo 3.1.’ deki verilerden faydalanılarak aşağıda gösterilmiştir; Amaç fonksiyonu Zmin= 29484259E1 +3173638E2 +100000E3 Sınırlayıcı şartlar w1 + w2 + w3 + w4 + w5 + w6+ w7 + w8 + w9 + w10 + w11 = 1 1324524 w1 + 63118 w2 + 301502 w3 + 231989 w4 + 423106 w5 + 162279 w6 + 153075 w7 + 171656 w8 + 485885 w9 + 94761 w10 + 1072487 w11 ≥ 1324524 (çıktı 1) 8717455 w1 + 2180610 w2 + 6870823 w3 + 4714914 w4 + 8579098 w5 + 7990661 w6 + 2633169 w7 + 2036067 w8 + 2518586 w9 + 1518921 w10 + 5498439 w11≥ 8717455 (çıktı 2) 19103202 w1 + 3513724 w2 + 14400740 w3 + 12698961 w4 + 19561606 w5 + 13425278 w6 + 3635026 w7 + 2748472 w8 + 13820883 w9 + 3092064 w10 + 33851826 w11 ≥ 19103202 (çıktı 3) -29484259E1 + 29484259 w1 + 4499914 w2 + 22391651 w3 + 17118192 w4 + 31062770 w5 + 20931090 w6 + 5732029 w7 + 5228252 w8 + 19361047 w9 + 4765262 w10 + 46655144 w11 ≤ 0 (girdi 1) -3173638E2 + 3173638 w1 + 888077 w2 + 2910433 w3 + 2681690 w4 + 4030073 w5 + 3531577 w6 + 844934 w7 + 683417 w8 + 4080251 w9 + 598326 w10 + 8542501 w11 ≤ 0 (girdi 2) 74 -100000E3 + 100000 w1 + 20000 w2 + 70000 w3 + 40000 w4 + 200000 w5 + 145000 w6 + 15000 w7 + 30000 w8 + 50000 w9 + 20000 w10 + 72000 w11 ≤ 0 (girdi 3) (E: Akbank’ın girdilerinin bankacılık sektörü tarafından hangi oranda kullanılacağını belirlemektedir. w: Bankaları (değişkenleri) göstermektedir.) Akbank’ın Veri Zarflama Analizi modelinde çıktı 1, çıktı 2, çıktı 3 değerleri büyük eşit (≥) olup bankacılık sektöründe en az Akbank’ın değerleri ve daha fazla çıktı olması istenmektedir. Girdi değerleri ise küçük eşit olup (≤) en fazla Akbank’ın değerleri kadar olması istenmektedir. Yukarıdaki formülde Akbank’a ait girdi 1 değeri sol tarafa atılarak eşitlik sağlanmıştır. Veri zarflama Analizine konu olacak bankaların verileri 2003- 2007 arası Tablo 2.1., Tablo 2.2., Tablo 2.3., Tablo 2.4. ve Tablo 2.5.’de gösterilmiştir. Tablo 3.1. 2003 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) Akbank Oyakbank Garantibankası Vakıfbank İşbankası Yapıkredi Finansbank Fortisbank Halkbank Denizbank Ziraatbankası Aktif Gider Bilişim Teknolojileri Harcaması Kâr Kredi Mevduat 29484259 4499914 22391651 17118192 31062770 20931090 5732029 5228252 19361047 4765262 46655144 3173638 888077 2910433 2681690 4030073 3531577 844934 683417 4080251 598326 8542501 100000 20000 70000 40000 200000 145000 15000 30000 50000 20000 72000 1324524 63118 301502 231989 423106 162279 153075 171656 485885 94761 1072487 8717455 2180610 6870823 4714914 8579098 7990661 2633169 2036067 2518586 1518921 5498439 19103202 3513724 14400740 12698961 19561606 13425278 3635026 2748472 13820883 3092064 33851826 Kaynak: www.bddk.org.tr 2003 yılında en fazla bilişim teknolojileri harcamasını yapı kredi bankası ardından Akbank yapmıştır. En fazla kredi veren bankalar ise Akbank, İş Bankası ve Yapı Kredi bankalarıdır. 75 Tablo 3.2. 2004 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) Akbank Oyakbank Garantibankası Vakıfbank İşbankası Yapıkredi Finansbank Fortisbank Halkbank Denizbank Ziraatbankası Aktif Gider Bilişim Teknolojileri Harcaması Kâr Kredi Mevduat 34913412 6154234 26267917 24199088 38513774 24624008 8630097 7140470 7140470 6704946 56994364 3022212 923065 2845643 2605499 3916536 3223038 893069 879577 3319554 707732 6721460 90000 7000 10000 147000 2000 5000 75000 35000 19000 35000 40000 1020528 115170 487696 623928 635455 100 191560 107171 527723 122711 1530665 12939200 3483776 10501376 8062042 12451842 10055975 5190730 3068875 4340349 2628727 9135149 19918425 4640244 17612241 17584493 24320442 14293241 5091705 3467163 19453294 4160112 45382201 Kaynak: www.bddk.org.tr 2004 yılında en fazla bilişim teknolojileri harcaması yapan banka Vakıflar Bankasıdır ve ardından Akbank gelmektedir. Tablo 3.3. 2005 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) Akbank Oyakbank Garantibankası Vakıfbank İşbankası Yapıkredi Finansbank Fortisbank Halkbank Denizbank Ziraatbankası Aktif Gider Bilişim Teknolojileri Harcaması Kâr Kredi Mevduat 52384532 8377436 36468239 32382800 63712468 23866400 12314145 6817348 27052957 9357809 65050166 4035695 972936 3145217 3004526 4481823 5151941 1196536 880698 3493313 810990 7047078 6000 70000 140000 80000 2000 100 25000 100 175000 15000 5000 1438294 302796 708394 535170 955628 125 350441 80864 531767 200714 1802120 22106149 5093017 16937195 11905056 20749855 11306271 7615857 3464608 6218666 4559105 13425212 31450977 5629884 23578023 22945691 37399979 16876096 6115397 3555922 20897822 5234371 51778195 Kaynak: www.bddk.org.tr 2005 yılında en fazla bilişim teknolojileri harcaması yapan banka Halkbankasıdır ve ardından Garanti Bankası gelmektedir. 76 Tablo 3.4. 2006 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) Aktif Akbank Oyakbank Garantibankası Vakıfbank İşbankası Yapıkredi Finansbank Fortisbank Halkbank Denizbank Ziraatbankası Gider Bilişim Teknolojileri Harcaması Kâr Kredi Mevduat 40000 10000 40000 23000 60000 55000 40000 40000 10000 30000 40000 1584541 105579 1166563 806899 1415263 696799 694728 119155 864259 342289 2100002 30312650 7333178 29234853 18416068 32136918 23081989 12155776 5552689 11645638 8063379 17371000 35958721 7896510 33780205 25163778 46306374 32575575 12881450 5379947 27187964 9463025 59652902 60320151 5841038 11824581 1339267 57119825 5320978 38744660 4161599 83026679 10131530 55292500 6171975 19835392 2032269 9523079 1163415 34475554 3917904 14705027 1324294 71903770 7449643 Kaynak: www.bddk.org.tr 2006 yılında en fazla bilişim teknolojilerine harcama yapan banka iş bankasıdır. En fazla kredi veren bankası yine iş bankasıdır. Tablo 3.5. 2007 Yılı Bankacılık Sektörü Verileri (Bin YTL) Aktif Akbank Oyakbank Garantibankası Vakıfbank İşbankası Yapıkredi Finansbank Fortisbank Halkbank Denizbank Ziraatbankası Gider 72103035 7195714 12538178 1627287 76148493 6896467 44215059 5125581 90078322 11710987 56659891 7529736 24121771 2539593 10841229 1345710 40090898 4803621 18647400 1808726 80942311 9022419 Bilişim Teknolojileri Harcaması Kâr Kredi Mevduat 70000 15000 70000 50000 80000 42000 40000 68000 5000 20000 18000 2040429 136856 2421756 1033837 2026795 1019329 630085 180268 1312620 341255 2351091 39882128 8511717 39002024 23803132 36800215 29088312 16167212 6455605 18121078 11974551 21604000 43634621 8900896 43689530 29149425 48063949 33707132 15063322 6523004 30840911 11493664 68249767 Kaynak: www.bddk.org.tr 2007 yılında en fazla bilişim teknolojileri harcaması yapan banka Akbank’tır ve en fazla kredi veren bankadır. 77 Bankaların aktiflerine 2003- 2007 yılları arasında yukarıdaki tablolardan bakıldığında, bankacılık sektörünün aktiflerinde bir artış olduğu görülmektedir. Bankaların gider kaleminde ise aktiflerdeki kadar bir artış olmadığı görülmektedir. Bankaların bilişim teknolojileri harcaması ise 2003- 2007 yılları arasında farklı değerler almıştır. Bankaların kâr, kredi ve mevduatları ise 2003- 2007 yılları arasında artış göstermiştir. 3.2.3. Veri Zarflama Analizinin Güçlü ve Zayıf Yönleri Veri zarflama analizinin güçlü yönleri; ¾ VZA, verimsiz bir karar verme biriminin performansını, kümesindeki göreceli olarak verimli olan karar verme birimlerinin seviyesine çıkarmak için bir tek yol değil alternatif yollar belirler. ¾ VZA’nın uygulanması, özellikle karar vericilerin üretim sürecini, ilgili tüm girdi ve çıktıları tanımlamak suretiyle daha iyi tanımalarını sağlar. ¾ VZA çalışmasında gereksinim duyulan veriler ve analiz sonuçlarını içerecek detaylı bir veri tabanı yaratılabilir. Böylelikle konu ile ilgili belgeleme güçlenir. ¾ VZA, girdi ve çıktı verilerinin rastlantısal bir mekanizma ile üretilmediğini yani deterministik olduğunu varsaymaktadır. Bu sebepten dolayı parametrik olmayan ve verilerin belirli bir fonksiyonel dağılım kuralına uyması gibi bir varsayımı taşımayan bir yöntem olarak deterministik durumlar için daha avantajlı bir verimlilik analizi yöntemi olarak kullanılmaktadır. ¾ Verimlilik analizi istatistiksel sınır tahminleme yöntemlerinin ortaya çıkardığı ortalama fonksiyonun yerine, en iyi gözlemlerce oluşturulan sınır fonksiyonuna göre yapıldığı için, belirlenen hedefler, en iyi performans gösteren birimler örnek alınarak yapılmaktadır. Bu da VZA ile yapılan verimlilik analizinin anlamını ve geçerliliğini güçlendirmektedir. VZA’nın zayıf yönleri; VZA genel olarak fiziksel girdi ve çıktı ölçüleri ile test edildiğinden teknik girdi çıktı verimliliği ile sınırlıdır. Yöntemin yetenekleri çıktı ve girdilere (eğer mümkünse) göreceli fiyatlar veya öncelikli ağırlıklar atanarak güçlendirilebilir. Kalitatif girdi ve çıktı ölçüleri sonuçları zayıflatabilmektedir. 78 İlgili girdi ve çıktıların üretim sürecini doğru olarak yansıtabilmesi yöntemin sağlıklı sonuçlar vermesi açısından öneme sahiptir. Kritik bir girdi yada çıktı inceleme dışı bırakıldığında yöntemin verdiği sonuçlar yanıltıcı ve yanlı olabilir. VZA’da gözlemlenen performansın en iyi performansla olan farkı, sadece verimsizliğe bağlanmakta ve uç gözlem noktaları için ölçüm hataları göz ardı edilmektedir. Dışsallıkların göz ardı edilmesi yanıltıcı sonuçlar verebilmektedir. VZA modelleri statik (durağan) ve tek zaman kesitinde değerlendirilen modellerdir. Gerçek hayatta ise karar verme birimlerinin bazı girdilerini çıktılara dönüştürülebilmesi bir periyottan daha uzun bir süre alacağından, üretim süreci dinamik bir özellik göstermektedir. Bu sebeple farklı periyottaki veriler için uygun indirgeme oranlarının kullanılması gerekecektir. Başvuru grubuna dahil olan karar verme birimlerinin diğerlerine göre üstünlüğünün göreceli olması, bu birimlerinin kendi başlarına değerlendirildiğinde de gerçekten verimli olup olmadıkları hakkında bir yorum yapabilmesini güçleştirmektedir. Bu sebeple VZA verimlilik sonuçlarını görecelilik çerçevesinde değerlendirilmektedir (ALTUN, 2006, ss.24-26). 3.2.4. VZA Analizinin Uygulama Aşamaları VZA‘ nın uygulama aşamaları şu şekilde sıralanabilir; Uygulama yapılacak karar birimlerinin seçimi: karar birimlerinin homojen bir yapıda olmaları, başka bir deyişle benzer girdileri kullanarak benzer nitelikli çıktılar üretiyor olmaları gerekmektedir (örneğin banka, hastane, okul vb.). Karar birimi sayısının fazla olması uygulama sonucunun güvenilirliği açısından büyük önem taşımaktadır. Uygulamada kullanılacak girdi ve çıktı değişkenlerinin belirlenmesi: seçilecek girdi ve çıktılar üretim sürecini tanımlayacak nitelikte olmalıdır. Ayrıca uygulama çok fazla sayıda girdi ve çıktı alınması durumunda VZA’nın ayrıştırma yeteneği düştüğünden bu sayı kısıtlı tutulmalıdır. Girdi ve çıktı sayısı toplamı, karar birimi sayısından az olması gerekmektedir. Verilerin elde edilmesi ve gerekli, kontrollerin yapılarak yanlış ve eksik verilerin uygulamadan çıkartılması: verilerin yanlış, eksik ve aşırı uç değerlerde olması elde edilecek etkinlik skorunun doğruluğunu etkileyeceğinden bu konuya özellikle dikkat edilmesinde fayda vardır. 79 Uygulanacak VZA yönteminin belirlenmesi: amaca yönelik olarak girdi veya çıktı yönelimli bir uygulama yapılabilmektedir. Uygulamanın yapılması: Profesyonel paket programlar (Frontier Analayst vb.) gibi programlarla çözüm gerçekleştirilebilmektedir. Sonuçların alınması: Etkin olan ve etkin olmayan karar birimleri belirlenmektedir. Etkin olmayan karar birimlerinin fazla kullandıkları girdilerin ve eksik ürettikleri çıktıların tespit edilmesi ve bu karar birimlerinin potansiyel gelişme hedeflerinin ortaya konulması. Etkin olmayan karar birimlerinin etkin çalışabilmeleri için referans alacakları karar birimlerinin belirlenmesidir (ÖZATA, 2004, ss.101-102). 80 4. BÖLÜM ARAŞTIRMA VERİLERİNİN ANALİZ VE BULGULARI 4.1. Verimlilik ve Etkinlik Ekonomik küreselleşme (güçlü bir etken olarak sermayenin küreselleşmesi) “sınırsız bir küresel pazar” yaratarak ulus-devletlerin otoritesini sarsmıştır (BURGER, HUNTINGTON, 2003, s.303). Çok uluslu bankalar ve diğer finansal kurumların büyümesi küresel finansın da büyümesini mümkün kılmış, fakat milli otoriteler için de önemli düzenleyici kurallar ortaya koymalarını gerekli hale getirmiştir (BÜLBÜL, 2006, s.14). İşletmeler, hedeflenen müşterilerin ihtiyaç ve beklentilerine uygun yenilikçi ürünleri hızlı ve etkili bir grafikde pazara çıkarma yeteneğine sahip olduklarında çok önemli bir rekabet avantajı elde ederler (KAPLAN ve NORTON, 2006, s.135). Yenilikçi ürünleri farklı tarlalarda farklı bitkiler üretilmesine benzetebiliriz, ama bunların fiyatlarını tayin eden, o farklılıklarıdır, yani çıktıdır. Yeni bilgi üç çeşittir; birincisi sürecin, ürünün, hizmetin sürekli iyileştirilmesi olup; Japonlar bunu en iyi başarmakta ve adına Kaizen demektedirler. İkincisi işlemedir, yani var olan bilginin sürekli olarak işlenmesi, ondan yeni ve farklı ürünler, süreçler ve hizmetler elde edilmesidir. Sonuncusu da gerçek yenilikçiliktir. Bilgiyi uygulayıp ekonomide (ve toplumda) değişiklik yapmanın bu üç yolu, bir arada ve aynı zamanda uygulanmak zorundadır. Hepsine aynı derecede ihtiyaç vardır. Ama ekonomik özellikler, yani maliyetler ve maliyetlerin ekonomik etkileri, kalitatif olarak farklıdır. Bilgiyi başarılı ürün ve hizmetlere dönüştürmek gerekmektedir (DRUCKER, 1993, ss.253-260). Bir banka açısından finansal bilgi, yönetim ve personel açısından bir köprü vazifesi görmektedir. Bu bilgiler rekabetçi avantaj sağlamaktan öte işletmeye neyi nasıl yapması gerektiğini düşünme fırsatı vermektedir (PETERSAND ve WATERMAN, 1992, s.267). Finans sektöründe öne çıkan teknolojik uygulamaları iki boyutta incelemek gerekmekte olup bunlardan birincisi, doğrudan müşterinin kullanımına sunulan ve müşteri hizmetlerinin parçası olan uygulamalardır. Alternatif dağıtım kanalları ve bu kanallar 81 üzerinden sunulan yeni ürünler (ATM’ler, telefon bankacılığı ve internet üzerinden sunulan çevrimiçi hizmetler) eklenmiştir. İkincisi, kurum içi süreçlerin, karar aşamalarının, iletişimin ve risk yönetiminin etkinliğini artıran uygulamalardır. Özellikle elektronik iş akışı, doküman yönetimi sistemleri ve intranet uygulamalarının, kurum içi iletişimin ve iç süreçlerde verimliliğin artırılması açısından artık zorunlu unsurlar olmaktadır (BT, 2008, ss.20-29). Bankacılık sektöründe teknoloji kullanmaya yönelten faktörler aşağıda sıralanmıştır. Bu faktörler (FETTAHLIOĞLU, 2000, s.47); 9 Maliyet unsuru 9 Bankalar arası rekabet 9 Bilgi toplumunun talepleri 9 Yeni hizmet ve ürün anlayışı 9 Bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler 9 Yeni sistemin sağladığı verimliliktir. Bankacılık kesiminde etkinlik ve verimlilik ölçütlerinin tanımlanıp, ölçütler arasındaki ilişkilerin incelenmesi, yapılması gereken ilk iş olarak belirlenmektedir. Bankacılık sektöründe etkinlik ölçütleri aynı zamanda verimlilik ölçütlerine dayanmaktadır. Bilişim sistemleri sayesinde, bilgi işlem ve telekomünikasyon sistemlerine yapılan yatırımlar ve sağlanan teknolojik üstünlükler rekabet açısından olduğu kadar; Pazar riski, kredi riski, likidite riski gibi önemli riskleri önceden algılayıp, önlem alınması için faydalı olmaktadır. Bankacılık sektöründe verimli olabilmek için hizmetin kalitesinin artırılması, olası risklere karşı erken uyarı sistemleri ve teknoloji yoğun faaliyetler sayesinde mevduatların kârlı bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bölümde VZA programı kullanılarak, seçilen 11 bankanın CCR modellerine göre girdi ve çıktı miktarları veri kullanılarak analiz yapılarak etkinlik skorları tespit edilmiştir. Tam etkin olmayan bankaların tam etkin hale gelmesi için girdi ve çıktı miktarlarında yapılması gereken değişiklikler grafik halinde gösterilmiştir. Bankacılık sektörünün yıllar itibariyle potansiyel gelişme alanları yani artırması gereken çıktılar ve azaltması gereken girdiler grafik halinde gösterilmiştir. Bilişim teknolojilerinin aktifler, giderler, kâr, kredi, 82 mevduat hacmine etkileri her yıl test edilip aralarındaki korelasyon ölçüsü bulunmuştur. Girdi ve çıktı kalemlerinin (Aktifler, giderler, bilişim teknolojileri, kâr, kredi, mevduat) etkinlikle olan ilişkisi korelasyon ölçüsü ile bulunmuştur. Giderler kalemi içinde teknoloji yatırımları bulunmamakta faiz giderleri ve personel maaşları gibi giderleri kapsamaktadır. Ayrıca etkinlik ölçüleri bir bankanın tüm performansını görebilmek için yeterli olmamaktadır. Çünkü, banka etkinlik ve verimlilik ölçüleri sadece bankaların girdilerini çıktılara dönüştürmede ne kadar başarılı olduklarına ilişkin bir göstergedir. Sadece etkinlik ölçüsü, artan banka performansının yerine aşırı risk almaya işaret edebilen “aşırı kredi büyümesini” hesaba katmamaktadır (ARAS ve KURT, 2002, s.452). Bu araştırmada son 2 yıl (2006- 2007) periyodunda ve son 5 yıl (2003- 2007) periyodunda bankaların risk alma ölçüleri hesaplanmıştır. 4.2. 2003 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi 2003 yılında Türk bankacılık sektöründe tam etkin konumda olan bankalar ve tam etkin olmayan bankaların etkinlik skorları Tablo 4.1.’de gösterilmiştir. Tablo 4.1. 2003 yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları Banka adı Akbank Ziraat bankası Finansbank Oyakbank Vakıflar bankası Fortisbank Halk bankası Denizbank Garanti Iş bankası Yapı kredi Etkinlik 100 % 100% 100 % 100% 100% 99,2% 98,8% 96,2% 94,9% 91,6% 87,9% Tablo 4.1’e göre etkin olan bankalar; Akbank, Ziraat Bankası, Finansbank, Oyakbank, Vakıflar Bankasıdır. Bu tabloya göre tam etkin olmayan bankalar Denizbank %96.2, FortisBank %99.2, Garanti Bankası %94.9, Halk Bankası %98.8, İş Bankası %91.6, Yapı 83 Kredi Bankası %87.9 etkinliğe sahiptir. 2003 yılında Bilişim teknolojilerinin diğer girdi ve çıktı kalemleriyle (en yüksek korelasyon değerine sahip) olan ilişkisi aşağıda gösterilmiştir. Korelasyon analizi, bir değişkenin diğer bir değişkenle ilişkisinin yönünü ve kuvvetini ortaya koymaktadır. Korelasyon analizinde bağımlı ve bağımsız değişken kavramları yoktur. Korelasyon katsayısı (r), -1 ile +1 arasında bir değerdir. Bu katsayı +1’e yakınsa iki değişken arasında pozitif ilişkinin, -1’e yakınsa iki değişken arasında negatif ilişkinin güçlü olduğu anlaşılmaktadır. Korelasyon katsayısının 0’a yaklaşması ise iki değişken arasında anlamlı bir ilişki olmadığının göstergesidir. Sosyal bilimlerde korelasyon katsayısının 0-0.3 arasında çıkması düşük, 0.3-0.7 arasında çıkması orta, 0.7-1 arasında çıkması ise yüksek derecede bir ilişkinin göstergesi olarak değerlendirilmektedir (SARUHAN ve ÖZDEMİRCİ, 2005, s.139). Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- aktif korelasyonu görülmektedir. ∗ Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗∗ ∗ ∗ ∗ Aktif (YTL) Grafik 4.1. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Aktif, r=0.61 Korelasyon katsayısı pozitif çıkması durumunda sıfır noktasından karşı köşeye bir doğru çizildiğinde üstünde kalan bankalar en fazla korelasyona sahiptir. Korelasyon katsayısının negatif çıkması durumunda sol yukarı köşeden sağ aşağı köşeye bir doğru çizilmesi gerekmektedir. Bu durumda en fazla negatif korelasyona sahip bankalar bulunmaktadır. Grafik 4.1’de 2003 yılı Türk bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcaması- aktifler arasında 0.61 pozitif korelasyon değeri yani doğrusal bir ilişki bulunmuştur. Akbank, Garanti Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası en fazla korelasyona sahip bankalardır. Hipotez 2 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının aktifler üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.61 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- kredi korelasyonu görülmektedir. 84 Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Kredi (YTL) Grafik 4.2. Bilişim Teknolojileri Harcaması-Kredi, r=0.81 Grafik 4.2’de Kredi- bilişim teknolojileri harcaması arasında ise yüksek derecede 0.86 pozitif korelasyon bulunmuştur. Yani 2003 yılında sektörde kredi verme ile bilişim teknolojileri arasında yüksek bir ilgililik bulunmaktadır. En fazla etkileşimde bulunan bankalar ise İş Bankası, Yapı Kredi ve Ziraat bankasıdır. Hipotez 5 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kredi üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.81 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde mevduat- bilişim teknolojileri harcaması korelasyonu görülmektedir. Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Mevduat (YTL) Grafik 4.3. Mevduat-Bilişim Teknolojileri Harcaması, r=0.54 Grafik 4.3’de Bilişim teknolojileri harcaması- mevduat arasında korelasyon 0.54 bulunmuştur. Akbank ve Garanti Bankası en fazla korelasyona sahip olan bankalardır. 85 Hipotez 6 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının mevduat üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.54 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde etkinlik- bilişim teknolojileri harcaması görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) Grafik 4.4. Etkinlik- Bilişim Teknolojileri Harcaması, r=-0.74 Grafik 4.4’de 2003 yılında bankacılık sektöründe etkinlik ve bilişim teknolojileri harcaması arasında negatif korelasyon r= -0.74 bulunmuştur. En fazla korelasyona sahip bankalar ise İş Bankası, Garanti Bankası ve Fortisbank’ dır. Hipotez 1 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.74 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde etkinlik- kredi korelasyonu görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Kredi (YTL) Grafik 4.5. Etkinlik- Kredi, r= -0.53 Hipotez 10 Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.53 bulunduğundan kabul edilmiştir. En fazla korelasyona sahip bankalar İş Bankası ve Yapı Kredi bankasıdır. Hipotez 3 (r=0.29), Hipotez 4 (r=0.28), Hipotez 7 (r=-0.15), Hipotez 8 (r=-0.08), Hipotez 9 (r=0.27), Hipotez 11 (r=-0.08) bulunduğundan red edilmiştir. 86 Aşağıda grafikte 2003 yılı bankacılık sektörü potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.6. 2003 Yılı Bankacılık Sektörü Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.6’da 2003 yılında bankacılık sektöründe azaltılması gereken girdiler ve artırılması gereken çıktılar bazında bakıldığında, kârlılık %58.18, kredi %9.3 ve mevduat %2.19 artırılmış olmalıydı. Bilişim Teknolojileri Harcaması %20.78, gider %5.77 ve aktif %3.77 azaltılmış olmalıydı. Banka bazında etkinlik ve verimlilik için geliştirmesi gereken alanlar ise aşağıda grafiklerde gösterilmiştir. Grafik 4.7. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.7’de 2003 yılında Denizbank kârlılık oranını %86 artırmış olmalıydı. Bilişim Teknolojileri Harcaması %18, gider %3, aktiflerini %3 azaltmış olmalıydı. Grafik 4.8. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları 87 Grafik 4.8’de Fortisbank mevduatını %19 artırmış olmalıydı. Bilişim Teknolojileri Harcaması %50, aktifleri ise %2 azaltmış olmalıydı. Grafik 4.9. Garanti Bankası Potansiyel Geliştirme Alanları Grafik 4.9’da Garanti bankası kârlarını %134 artırmış olmalıydı. Aktif, gider, Bilişim Teknolojileri Harcaması girdilerini ise %5 azaltmış olmalıydı. Grafik 4.10. Halk Bankası Potansiyel Gel. Alanları Grafik 4.10’de Halk bankası kredi oranını %80 artırmış olmalıydı. Gider %19, aktif ve bilişim teknolojileri harcaması girdilerini %1 azaltmış olmalıydı. Grafik 4.11. İş Bankası Potansiyel Geliştirmesi Gerekli Alanlar Grafik 4.11’de İş bankası kârını %118 artırmış olmalıydı. Bilişim teknolojileri harcaması %55, gider ve aktif girdilerini %8 azaltmış olmalıydı. 88 Grafik 4.12. Yapı Kredi Bankası Potansiyel Geliştirmesi Gerekli Alanlar Grafik 4.12’de Yapı kredi bankası kârını %164 artırmış olmalıydı. Bilişim teknolojileri harcaması %49, gider ve aktif girdilerini %12 azaltmış olmalıydı. 4.3. 2004 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi 2004 yılına ait Türk bankacılık sektöründe etkinlik skorları Tablo 4.2’ de verilmiştir. Tam etkin olan bankalar 100 olarak ifade edilmektedir. Tablo 4.2. 2004 yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları Banka adı Etkinlik Akbank 100 % Finans bank 100 % Garanti 100% Iş bankası 100% Oyak bank 100% Vakıflar bankası 100% Yapı kredi 100% Ziraat bankası 100% Halk bankası 95,2% Denizbank 92,8 % Fortisbank 75,3% Tablo 4.2’ de görüldüğü gibi tam etkin konumda olmayan bankalar Denizbank %92.8, Fortisbank %75.3, Halk Bankası %95.2 etkin konumdadır. Aşağıdaki grafikde etkinlik- aktifler korelasyonu görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Aktifler (YTL) Grafik 4.13. Etkinlik- Aktifler Korelasyon r= 0.43 89 Grafik 4.13’de 2004 yılında etkinlik arttıkça aktifler artmaktadır. Korelasyon 0.43 (orta düzeyde ilişkili) olup Ziraat Bankası en yüksek değere sahiptir. Hipotez 7 Bankacılık sektöründe aktiflerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.43 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıdaki grafikde etkinlik- gider korelasyonu görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Giderler (YTL) Grafik 4.14. Etkinlik- Giderler Korelasyon r= 0.40 Grafik 4.14’de Etkinlik- Giderler korelasyon 0.40 olup en fazla korelasyona Ziraat Bankası sahiptir ve etkinlikle doğru orantılı olarak artmıştır. Hipotez 8 Bankacılık sektöründe giderlerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.40 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıdaki grafikde etkinlik- kredi korelasyonu görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Grafik 4.15. Etkinlik-Kredi Korelasyon r= 0.55 Kredi (YTL) Grafik 4.15’de Çıktılar gurubunda yer alan kredilerin durumu ele alınmaktadır. Etkinlik arttıkça krediler de artmıştır. 0.55 korelasyon bulunmakla birlikte Akbank ve İş Bankası en yüksek korelasyona sahiptir. Hipotez 10 Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.55 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıdaki grafikde etkinlik- mevduat korelasyonu görülmektedir. 90 Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Grafik 4.16. Etkinlik-Mevduat Korelasyon r=0.41 Mevduat (YTL) Grafik 4.16’da Etkinlik- Mevduat 0.41 korelasyona sahip olmakla birlikte en fazla Ziraat Bankası korelasyona sahiptir. Hipotez 11 Bankacılık sektöründe mevduatların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.41 bulunduğundan kabul edilmiştir. Hipotez 1 (r=0.10), Hipotez 2 (r=0.02), Hipotez 3 (r=-0.07), Hipotez 4 (r=0.28), Hipotez 5 (r=0.08), Hipotez 6 (r=0.02), Hipotez 9 (r=0.29) bulunduğundan red edilmiştir. Aşağıda grafikte 2004 yılı bankacılık sektörü potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.17. 2004 Yılı Bankacılık Sektörü Potansiyel Gelişme Alanları 2004 yılında Grafik 4.17.’de görüldüğü gibi giderler %-26.7, bilişim teknolojileri harcaması %-23.48, aktifler %-22.1 azaltılması gereken girdiler olarak kâr ise %26.33 artırılması gereken çıktılar olarak gösterilmiştir. 2004 yılı bankalar bazında tam etkin olmayan bankalar olarak ele alındığında aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkmıştır. Aşağıda grafikte Denizbank’ın potansiyel gelişme alanları görülmektedir. 91 Grafik 4.18. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.18’de 2004 yılında tam etkin konuma ve verime ulaşabilmeleri bankalar bazında Denizbank kâr oranını %18 kadar artırmış ve aktif, gider, bilişim teknolojileri harcaması girdilerini ise %7 kadar azaltmış olmalıydı. Aşağıda grafikte Fortisbank’ın potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.19. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.19’da Fortisbank mevduatı %3, kârı %2 artırmış ve aktif, gider, bilişim teknolojileri harcaması girdilerini ise %24 azaltmış olmalıydı. Aşağıda grafikte Halk Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.20. Halk Bankası Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.20’de Halk bankası ise kârı %23 artırmış, gider %12, bilişim teknolojileri harcaması %7, aktifleri %4 azaltmış olmalıydı. 92 4.4. 2005 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi 2005 yılına ait Türk bankacılık sektöründe etkinlik skorları Tablo 4.3’de verilmiştir. Tam etkin olan bankalar 100 olarak ifade edilmektedir. Tablo 4.3. 2005 Yılı Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları Banka adı Akbank Finans bank Fortisbank Garanti Iş bankası Oyak bank Vakıflar bankası Yapı kredi Ziraat bankası Halk bankası Denizbank Etkinlik 100 % 100 % 100% 100% 100% 100% 100% 100% 100% 98,1% 97,2 % Tablo 4.3’de Denizbank, Halk Bankası dışındaki bankalar tam etkin olarak görülmektedir. Aşağıda grafikde kredi- etkinlik ilişkisi görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Kredi (YTL) Grafik 4.21. Kredi- Etkinlik ilişkisi Korelasyon r= 0.44 Grafik 4.21’de Kredi- etkinlik ilişkisinde pozitif orta düzeyde korelasyon saptanmıştır ve etkinliğin artması kredilerin artmasını sağlamıştır. En fazla korelasyon değeri Akbank’da ardından İş bankasında görülmektedir. 93 Hipotez 10 Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.44 bulunduğundan kabul edilmiştir. Hipotez 1 (r= -0.26), Hipotez 2 (r=-0.13), Hipotez 3 (r=-0.11), Hipotez 4 (r=-0.11), Hipotez 5 (r=-0.14), Hipotez 6 (r=-0.07), Hipotez 7 (r=0.28), Hipotez 8 (r=0.29), Hipotez 9 (r=-0.26), Hipotez 11 (r=0.28) bulunduğundan red edilmiştir. Aşağıda grafikte 2005 yılı potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.22. 2005 Yılı Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.22’de 2005 yılı bankacılık sektöründe tam etkin konuma gelebilmeleri için bilişim teknolojileri harcaması %-51.08 azaltılması, kâr’ın ise %35.35 olarak artırılması gerekmektedir. Kredi ve mevduat ise tam etkin (%0) konumda bulunmaktadır. Bankalar bazında tam etkin olmayan bankaların verimli ve etkin olmaları için düzeltmeleri gereken girdi ve çıktı miktarları aşağıda gösterilmiştir. Aşağıda grafikte Denizbank potansiyel gelişme alanları gösterilmiştir. Grafik 4.23. Denizbank Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.23’de 2005 yılında Denizbank potansiyel gelişme alanları içine artırılması gereken %23 kâr oranı girmiştir. Aşağıda grafikte Halk Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir. 94 Grafik 4.24. Halk Bankası Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.24’de Halk bankası ise artırılması gereken kâr oranı %41, azaltılması gereken girdiler arasında ise %-90 bilişim teknolojileri harcaması, %-17 giderler girmiştir. 4.5. 2006 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi 2006 yılı verilerine göre Türk bankacılık sektöründe tam etkin bankalar ve etkinlik skorları Tablo 4.4.’ de gösterilmiştir. Tablo 4.4. 2006 Yılı Türk Bankacılık Sektörü Etkinlik Skorları Banka adı Akbank Denizbank Finans bank Garanti Halk bankası Oyak bank Ziraat bankası Vakıflar bankası Fortisbank Yapı kredi Iş bankası Etkinlik 100,00% 100,00% 100,00% 100,00% 100,00% 100,00% 100,00% 98,60% 94,20% 82,30% 79,60% Tablo 4.4’de 2006 yılında Akbank, Denizbank, Finans Bank, Garanti Bankası, Halk Bankası, Oyak Bank, Ziraat Bankası tam etkin durumda olan bankalardır. Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- aktifler korelasyonu görülmektedir. 95 Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Aktifler (YTL) Grafik 4.25. Bilişim Teknolojileri Harcaması -Aktifler, r= 0.60 Grafik 4.25’de Bilişim teknolojileri harcaması- Aktifler arasında Korelasyon 0.60 orta derecede bir ilişki düzeyini göstermekte olup İş Bankası, Akbank, Garanti Bankası, Vakıflar Bankası diğer bankalara göre daha fazla korelasyona sahiptir. Hipotez 2 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının aktifler üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.60 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- kredi korelasyonu görülmektedir. Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Kredi (YTL) Grafik 4.26. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Kredi, r= 0.61 Grafik 4.26’da Bilişim Teknolojileri Harcaması-Kredi ise korelasyon 0.61 bulunmakla birlikte İş Bankası en fazla korelasyona sahiptir. Hipotez 5 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kredi üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.61 bulunduğundan kabul edilmiştir. 96 Aşağıda grafikde etkinlik- gider korelasyonu görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Gider (YTL) Grafik 4.27. Etkinlik-Gider Korelasyon r= -0.58 Grafik 4.27’de Etkinlik-gider ilişkisinde negatif korelasyon -0.58 bulunmaktadır ve en fazla etkilenen banka ise İş bankasıdır. Hipotez 8 Bankacılık sektöründe giderlerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.58 bulunduğundan kabul edilmektedir. Aşağıda grafikde etkinlik- bilişim teknolojileri harcaması korelasyonu görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Grafik 4.28. Etkinlik- Bilişim Teknolojileri Harcaması, Korelasyon r= -0.71 ∗ Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) Grafik 4.28’de Etkinlik-bilişim teknolojileri harcaması arasında korelasyon -0.71’tir ve en fazla etkilenen bankalar ise İş Bankası, Yapı Kredi bankasıdır. Hipotez 1 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.71 bulunduğundan kabul edilmektedir. Aşağıda grafikte 2006 yılında potansiyel gelişme alanları, azaltılması gereken girdiler artırılması gereken çıktılar görülmektedir. 97 Hipotez 3 (r=0.28), Hipotez 4 (r=0.20), Hipotez 6 (r=0.22), Hipotez 7 (r=0.29), Hipotez 9 (r=0.27), Hipotez 10 (r=0.11), Hipotez 11 (r=0.25) bulunduğundan red edilmiştir. Grafik 4.29. 2006 Yılında Potansiyel Gelişme Alanları, Azaltılması Gereken Girdiler Artırılması Gereken Çıktılar. Grafik 4.29’da 2006 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcaması %53.51, gider %23.92 ve aktif %17.32 azaltılmış olması ayrıca mevduat hacmi %5.25 artırılması gerekmiştir. Aşağıda grafikte Fortisbank potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.30. Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.30’da 2006 yılında tam etkin ve verimli olmayan bankalardan Fortisbank bilişim teknolojileri harcaması %-76 ve genel gider %-14 kalemlerini azaltması gerekmiştir. Aşağıda grafikte İş Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.31. İş Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 98 Grafik 4.31’de İş Bankası genel gider %28, %20 bilişim teknolojileri harcaması ve aktiflerini azaltması gerekmiştir. Aşağıda grafikte Vakıflar Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.32. Vakıflar Bankası Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.32’de Vakıflar Bankası ise tam etkin konuma yakın olmakla birlikte genel gider %2, aktif ve bilişim teknolojileri harcaması %1 azaltması gerekmiştir. Aşağıda grafikte Yapı- Kredi Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.33. Yapı-Kredi Bankası Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.33’de Yapı Kredi Bankasının bilişim teknolojileri harcamasını %41, genel gider ve aktiflerini %17 azaltması gerekmiştir. 4.6. 2007 Yılı Etkinlik Skorları ve Analizi 2007 yılı verilerine göre Türk bankacılık sektöründe tam etkin bankalar ve etkinlik skorları Tablo 4.5’ da gösterilmiştir. 99 Tablo 4.5. 2007 Yılı Bankaların Etkinlik Skorları Banka adı Denizbank Finans bank Garanti Halk bankası Oyak bank Ziraat bankası Akbank Vakıflar bankası Yapı kredi Fortisbank Iş bankası Etkinlik 100,00% 100,00% 100,00% 100,00% 100,00% 100,00% 99,20% 93,50% 89,30% 89,30% 75,20% Tablo 4.5’de görüldüğü üzere Denizbank, Finans Bank, Garanti Bankası, Halk Bankası, Oyak Bank, Ziraat Bankası tam etkin görünmektedir. Aşağıda grafikde aktiflerbilişim teknolojileri harcaması korelasyonu görülmektedir. Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Aktifler (YTL) Grafik 4.34. (X) Aktifler (Y)Bilişim Teknolojileri Harcaması, r= 0.41 Grafik 4.34’de 2007 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcaması ve Aktifler arasında orta derece pozitif korelasyon 0.41 bulunmuştur. En fazla korelasyon İş Bankası, Garanti Bankası, Akbank ve Yapı Kredi Bankasında görülmektedir. Hipotez 2 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının aktifler üzerinde etkisi vardır. Hipotez r= 0.41 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde giderlerbilişim teknolojileri harcaması görülmektedir. 100 Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Giderler (YTL) Grafik 4.35. Giderler –Bilişim Teknolojileri Harcaması, r= 0.37 Grafik 4.35’de 2007 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasıgiderler arasında korelasyon 0.37 orta derecede bulunmuştur. En fazla korelasyon İş bankası ve Yapı Kredi de görülmektedir. Hipotez 3 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının giderler üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.37 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde kâr- bilişim teknolojileri harcaması görülmektedir. Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Kâr (YTL) Grafik 4.36. Kâr-Bilişim Teknolojileri Harcaması (r = 0.33) 101 Grafik 4.36’da 2007 yılında bankacılık sektöründe kâr- bilişim teknolojileri harcaması arasında korelasyon 0.33 orta derecede bulunmuştur. En fazla korelasyon Akbank da görülmektedir. Hipotez 4 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kâr üzerinde etkisi vardır. Hipotez r= 0.33 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde kredi- bilişim teknolojileri harcaması korelasyonu görülmektedir. Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Kredi (YTL) Grafik 4.37. Kredi -Bilişim Teknolojileri Harcaması, r=0.58 Grafik 4.37’de 2007 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasıkredi arasında korelasyon 0.58 bulunmuştur. İş Bankası, Garanti ve Yapı Kredi Bankası en fazla korelasyona sahip bankalardır. Hipotez 5 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının kredi üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=0.58 bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde mevduat- bilişim teknolojileri harcaması görülmektedir. 102 Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Mevduat (YTL) Grafik 4.38. Mevduat-Bilişim Teknolojileri Harcaması(r=0.16) Hipotez 6 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının mevduat üzerinde etkisi vardır. Hipotezi r=0.16 bulunduğundan red edilmiştir. Grafik 4.38’de 2007 yılında bankacılık sektöründe mevduat- bilişim teknolojileri harcaması arasında düşük seviyede korelasyon 0.16 bulunmuştur. En fazla korelasyon ise Yapı Kredi Bankasında bulunmuştur. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Aktifler (YTL) Grafik 4.39. Aktifler- etkinlik ilişkisi (r=-0.32) 103 Grafik 4.39’da Aktifler–etkinlik ilişkisinde korelasyon -0.32 yani negatif korelasyon bulunmuştur. En fazla korelasyona sahip bankalar İş Bankası- Yapı Kredi bulunmuştur. Hipotez 7 Bankacılık sektöründe aktiflerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.32 ters yönlü bir etki bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde giderler- etkinlik ilişkisi görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗∗∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Giderler (YTL) Grafik 4.40. Giderler-Etkinlik İlişkisi (r= -0.50) Grafik 4.40’da Giderler-etkinlik ilişkisinde korelasyon -0.50 bulunmuştur. Hipotez 8 Bankacılık sektöründe giderlerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.50 ters yönlü bir etki bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde bilişim teknolojileri harcaması- etkinlik ilişkisi görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Bilişim teknolojileri harcaması (YTL) Grafik 4.41. Bilişim Teknolojileri Harcaması- Etkinlik İlişkisi (r= -0.58) 104 Grafik 4.41’de Bilişim teknolojileri –Etkinlik arasında korelasyon -0.58 negatif yönlü bulunmuştur. İş bankası ve Yapı Kredi en fazla korelasyona yani ilişkiye sahiptir. Hipotez 1 Bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcamasının etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r= -0.58 negatif, ters yönlü bir etki bulunduğundan kabul edilmiştir. Aşağıda grafikde kâr- etkinlik ilişkisi görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Kâr (YTL) Grafik 4.42. Kâr-Etkinlik İlişkisi r= -0.09 Grafik 4.42’de Kâr- etkinlik ilişkisi r= -0.09 olduğundan korelasyon bulunmamaktadır. Hipotez 9 Bankacılık sektöründe kârların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.09 bulunduğundan red edilmiştir. Aşağıda grafikde kredi- etkinlik ilişkisi görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Kredi (YTL) Grafik 4.43. Kredi-Etkinlik İlişkisi r=-0.27 105 Grafik 4.43’de Kredi-Etkinlik ilişkisi r=-0.27 olduğundan korelasyon bulunmamıştır. Hipotez 10 Bankacılık sektöründe kredilerin etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.27 bulunduğundan red edilmiştir. Aşağıda grafikde mevduat- etkinlik ilişkisi görülmektedir. Etkinlik ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ ∗ Mevduat (YTL) Grafik 4.44. Mevduat-Etkinlik İlişkisi r=-0.13 Grafik 4.44’de mevduat-etkinlik ilişkisi r=-0.13 olduğundan korelasyon bulunmamıştır. Hipotez 11 Bankacılık sektöründe mevduatların etkinlik ve verimlilik üzerinde etkisi vardır. Hipotez r=-0.13 bulunduğundan red edilmiştir. Bunun sonucunda 2007 yılında artırılması gereken çıktılar ile etkinlik arasında korelasyon bulunmamıştır. Yani bütün bankalar etkin olmak için gereken çıktı miktarını elde etmişlerdir. Aşağıda grafikte 2007 yılı potansiyel geliştirilmesi gerekli alanlar görülmektedir. 106 Grafik 4.45. 2007 Yılı Potansiyel Geliştirilmesi Gerekli Alanlar (Azaltılması Gereken Girdiler, Artırılması Gereken Çıktılar) Grafik 4.45’de 2007 yılında bankacılık sektöründe bilişim teknolojileri harcaması %51.02, giderler %24.82 ve aktifler %18.39 azaltılması gerekmiştir. Çıktılarda mevduat %4.49 artırılması bunun dışında (özellikle kredilerde sıfır değeri tam etkin anlamına gelmektedir) istenen sonuçlar elde edilmiştir. Aşağıda grafikte İş Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.46. İş Bankası Potansiyel Gelişme Alanları 2007 yılı Bankalar bazında verimli ve etkin olabilmeleri için potansiyel gelişme alanları incelenmiştir. Grafik 4.46’de İş bankası bilişim teknolojileri harcaması %35, gider %34, aktif %24 azaltılması gerekmiştir. Aşağıda grafikte Fortisbank potansiyel gelişme alanları görülmektedir. 107 Grafik 4.47 Fortisbank Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.47’de Fortisbank bilişim teknolojileri harcaması %81, gider %14, aktif %10 azaltması gerekmiştir. Aşağıda grafikte Vakıflar Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.48. Vakıflar Bankası Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.48’de Vakıflar bankası bilişim teknolojileri harcaması %20, aktif ve giderler %6 azaltması gerekmiştir. Aşağıda grafikte Yapı Kredi Bankası potansiyel gelişme alanları görülmektedir. Grafik 4.49. Yapı Kredi Bankası Potansiyel Gelişme Alanları Grafik 4.49’da Yapı Kredi Bankası ise kârı %3 artırmalı ve giderler %15, bilişim teknolojileri harcaması %10, aktifler %10 azaltması gerekmiştir. 4.7. 2006- 2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri Bir bankanın sadece etkinlik ölçüsüne göre değerlendirmek performans açısından yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda bankanın risk alma ölçüsünün de dikkate alınması gerekmektedir. 108 Araştırmada risk ölçümü için önce 2006 yılı baz alınmış ve 2006-2007 döneminde analize konu olan bankaların risk alma ölçüleri aşağıdaki formül (ARAS ve KURT, 2002, s.453) ile hesaplanmıştır; Ry (Qyf,2006, Qyf,2007)= y1f,2007/y1f,2006 (1-θf,2007/θyf,2006) (4.1) Ry (Qyf,2006, Qyf,2007): 2006 ve 2007 yıllarında banka f’in risk alma derecesi. y1f,2007/y1f,2006 : 2006 ve 2007 yıllarında banka f’in kredi seviyeleri. θf,2007, θyf,2006 : 2006 ve 2007 yılları için veri zarflama analizi (DEA) kullanılarak hesaplanan banka etkinlik ölçüsünün tersi. Bankaların 2006-2007 dönemde risklilik seviyeleri ele alınırken takipteki kredilerin büyüme oranlarına da bakmak faydalı olacaktır. Tablo 4.6. 2006-2007 Döneminde Bankaların Kredi ve Takipteki Kredi Büyüme Oranları TAKİPTEKİ TAKİPTEKİ KREDİ KREDİLER KREDİLER KREDİLER KREDİLER BÜYÜME 2006 2007 2006 2007 % (Bin TL) AKBANK 30.312.650 39.882.128 OYAK BANK 7.333.178 8.511.717 GARANTİ 29234853 39.002.024 VAKIFLAR 18416068 23.803.132 İŞ BANKASI 32136918 36.800.215 YAPI KREDİ 23081989 29.088.312 FİNANS BANK 12155776 16.167.212 FORTİS BANK 5552689 6.455.605 HALK BANKASI 11645638 18.121.078 DENİZ BANK 8063379 11.974.551 ZİRAAT 173711000 21.604.000 BANKASI TAKİPTEKİ KREDİ BÜYÜME % 593.571 57.480 636.589 1.002.047 1.164.215 1.714.040 257.731 175.643 1.084.962 164.308 1.007.500 111.013 846.538 1.142.855 1.494.045 1.739.255 399.412 242.023 1.032.742 247.713 31.5693 16.0713 33.4093 29.252 14.5107 26.0217 33.0002 16.2609 55.604 48.5054 69.73538 93.13326 32.98031 14.05204 28.33068 1.471086 54.97243 37.79257 -4.81307 50.76137 319.753 390.957 -87.563 22.26844 Tablo 4.7’de ise bankaların 2006- 2007 döneminde aldıkları risk ölçüleri bulunmuştur. 109 Tablo 4.7. 2006- 2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri (%) (Bin TL) KREDİ MİKTARI ETKİNLİK 1/ETKİNLİK BANKA ADI y2006 y2007 e2006 e2007 θ 2006 θ 2007 y2007/y2006 θ2007/θ2006 1-(θ 2007/ θ 2006) risk alma ölçüsü (%) AKBANK 30.312.650 39.882.128 1 0,99 1 1,01010101 1,315692557 1,01010101 -0,01010101 -0,01328982 OYAK BANK 7.333.178 8.511.717 1 1 1 1 1,160713268 1 0 0 GARANTİ 29234853 39.002.024 1 1 1 1 1,334093385 1 0 0 VAKIFLAR 18416068 23.803.132 0,98 0,93 1,0204082 1,07526882 1,292519771 1,053763441 -0,05376344 -0,06949031 İŞ BANKASI 32136918 36.800.215 0,79 0,75 1,2658228 1,33333333 1,145107163 1,053333333 -0,05333333 -0,06107238 YAPI KREDİ 23081989 29.088.312 0,82 0,89 1,2195122 1,12359551 1,260216873 0,921348315 0,078651685 0,099118181 FİNANS BANK 12155776 16.167.212 1 1 1 1 1,330002461 1 0 0 FORTİSBANK 5552689 6.455.605 0,94 0,89 1,0638298 1,12359551 1,162608783 1,056179775 -0,05617977 -0,0653151 HALK BANKASI 11645638 18.121.078 1 1 1 1 1,556039952 1 0 0 DENİZ BANK 8063379 11.974.551 1 1 1 1 1,485053723 1 0 0 ZİRAAT BANKASI 173711000 21.604.000 1 1 1 1 0,124367484 1 0 0 114 Tablo 4.7’de görüldüğü gibi son iki (2006- 2007) döneminde bankaların risk alma ölçüleri (0’a yakın en iyi olmak üzere) oldukça düşük bulunmuştur. Yukarıdaki tabloda bankaların kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte değerlendirilerek Oyakbank, Garanti Bankası, Finansbank, Halk Bankası, Denizbank, Ziraat Bankasının risk alma ölçüleri sıfır bulunmuştur. Hipotez 12 Bankacılık sektöründe kredi miktarı ve etkinliğin risk üzerinde etkisi vardır. Hipotezi 2006- 2007 yılları arasında hipotez 12 kabul edilmiştir. Çünkü bankaların her birinin kredi miktarı ve etkinliğe göre risk alma ölçüleri yukarıdaki tabloda görülmektedir. 4.8. 2003- 2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri Araştırmada risk ölçümü için önce 2003 yılı baz alınmış ve 2003-2007 döneminde analize konu olan bankaların risk alma ölçüleri aşağıdaki formül ile hesaplanmıştır; Ry (Qyf,2003, Qyf,2007)= y1f,2007/y1f,2003 (1-θf,2007/θyf,2003) Ry (Qyf,2003, Qyf,2007): (4.2) 2003 ve 2007 yıllarında banka f’in risk alma derecesi. y1f,2007/y1f,2003 : 2003 ve 2007 yıllarında banka f’in kredi seviyeleri. θf,2007, θyf,2003 : 2003 ve 2007 yılları için veri zarflama analizi (DEA) kullanılarak hesaplanan banka etkinlik ölçüsünün tersi. Tablo 4.8. 2003-2007 Döneminde Bankaların Kredi ve Takipteki Kredi Büyüme Oranları (Bin TL) TAKİPTEKİ TAKİPTEKİ KREDİ KREDİLER KREDİLER KREDİLER KREDİLER BÜYÜME 2003 2007 2003 2007 % AKBANK OYAK BANK GARANTİ VAKIFLAR İŞ BANKASI YAPI KREDİ FİNANS BANK FORTİS BANK HALK BANKASI DENİZ BANK ZİRAAT BANKASI TAKİPTEKİ KREDİ BÜYÜME % 8.717.455 2.180.610 6.870.823 4.714.914 8.579.098 7.990.661 2.633.169 2.036.067 2.518.586 1.518.921 39.882.128 8.511.717 39.002.024 23.803.132 36.800.215 29.088.312 16.167.212 6.455.605 18.121.078 11.974.551 110.561 22.076 302.874 769.349 1.152.070 720.489 91.837 76.129 1.149.776 93.142 1.007.500 111.013 846.538 1.142.855 1.494.045 1.739.255 399.412 242.023 1.032.742 247.713 357,497 290,337 467,647 404,848 328,952 264,029 513,983 217,063 619,494 688,359 811,2617 402,8674 179,5017 48,54832 29,68353 141,3992 334,914 217,9117 -10,1789 165,952 5.498.439 21.604.000 2.380.780 390.957 292,912 -83,5786 Tablo 4.9’da ise bankaların 2003-2007 döneminde aldıkları risk ölçüleri bulunmuştur. 115 Tablo 3.9. 2003- 2007 Döneminde Bankaların Risk Alma Ölçüleri (%) Risk Alma Ölçüsü (%) BANKA ADI y2003 (Bin tl) y2007 e2003 e2007 θ 2003 θ 2007 y2007/y2003 θ2007/θ2003 1-(θ2007/θ2003) AKBANK 8.717.455 39.882.128 1 0,99 1 1,0101 4,574973774 1,01010101 -0,01010101 -0,0462 OYAK BANK 2.180.610 8.511.717 1 1 1 1 3,903365113 1 0 0 GARANTİ 6.870.823 39.002.024 0,94 1 1,06383 1 5,67647049 0,94 0,06 0,34059 VAKIFLAR 4.714.914 23.803.132 1 0,93 1 1,07527 5,048476388 1,075268817 -0,075268817 -0,38 İŞ BANKASI 8.579.098 36.800.215 0,91 0,75 1,0989 1,33333 4,289520297 1,213333333 -0,213333333 -0,9151 YAPI KREDİ 7.990.661 29.088.312 0,87 0,89 1,14943 1,1236 3,640288582 0,97752809 0,02247191 0,0818 FİNANS BANK 2.633.169 16.167.212 1 1 1 1 6,139830751 1 0 0 FORTİS BANK 2.036.067 6.455.605 0,99 0,89 1,0101 1,1236 3,170625033 1,112359551 -0,112359551 -0,3563 HALK BANKASI 2.518.586 18.121.078 0,98 1 1,02041 1 7,19494113 0,98 0,02 0,1439 DENİZ BANK 1.518.921 11.974.551 0,96 1 1,04167 1 7,883590391 0,96 0,04 0,31534 ZİRAAT BANKASI 5.498.439 21.604.000 1 1 1 1 3,929115154 1 0 0 kredi miktarı Tablo 4.9’a göre bankaların ve etkinlik değerleri birlikte değerlendirilerek Oyakbank, Finansbank, Ziraat Bankası’nın risk alma ölçüleri sıfır bulunmuştur. Hipotez 12 Bankacılık sektöründe kredi miktarı ve etkinliğin risk üzerinde etkisi vardır. Hipotezi 2003- 2007 yılları arasında hipotez 12 kabul edilmiştir. Çünkü bankaların her birinin kredi miktarı ve etkinliğe göre risk alma ölçüleri yukarıdaki tabloda görülmektedir. 116 5. BÖLÜM SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ 5.1. Sonuçların Değerlendirilmesi Bu araştırmada Türk bankacılık sektörünün verimliliği ve etkinliği 2003’ten 2007’ye kadar 5 yıl boyunca ölçülmüş ve bulunan sonuçlar değerlendirilmiştir. Çalışmanın birinci aşamasında 11 bankanın 2003- 2007 dönemindeki etkinlikleri Veri Zarflama Analizi kapsamında hesaplanarak, sonuçlar analiz edilmektedir. Modern toplumlarda bankalar ekonomik sistemin işleyebilmesi için gerekli kurumlardır. Bankaların toplum nezdinde güvenilirliğinin yüksek olması gerekmektedir. Türkiye’de bankacılık sektörüne Mevduat ve Ticaret Bankaları (MTB) hakim durumdadır. MTB’ler 2003- 2006 döneminde bankacılık sistemindeki toplam aktiflerin yaklaşık % 96’sını kontrol etmişler ve toplam kredilerin yaklaşık % 95’ini yönlendirmişlerdir. Türkiye’de 2000’li yıllarda bankaların toplam aktifleri genel olarak zayıf olduğu için aktiflerin güçlendirilmesi için satın alma ve birleşmeleri özendirecek tedbirler alınmıştır. 1994 krizi, serbest piyasa kurları ile merkez bankası kurları arasındaki fark sonucu ortaya çıkmıştır. 1994’te gelişen mali kriz, önce bankacılık sisteminde hissedilmiştir. Devalüasyon yapılmasına rağmen Türkiye’nin kredi notu iki ay içinde peş peşe üç kez düşürülmüştür. Bunun sonucunda dış bankalar tüm kredileri kesmişlerdir. Türkiye ekonomisinde bankacılık sektörünün ilk büyük krizi, 1994 yılında yaşanmıştır. 1994 krizinde üç banka tasfiye sürecine alınmıştır. 1994 krizinin olumsuz etkileri kısa sürede atlatılmış, sektör 1995 sonrası dönemde dolar bazında yıllık ortalama % 18’ lik büyüme göstermiştir. Bu dönemde Uzakdoğu ve Rusya Krizleri ile 1999 yılında yaşanan deprem felaketi sebebiyle Türkiye ekonomisinde meydana gelen daralma, bankacılık sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Kasım 2000 krizinde likidite ve faiz riski, Şubat 2001 krizinde kur riskinden kaynaklanan kayıplarla karşı karşıya kalan bankacılık sektörünün bilânço yapısı, bu gelişmelerden olumsuz etkilenmiştir. Kriz döneminde faiz oranlarındaki hızlı artış fonlama maliyetlerini yükseltmek ve menkul değerler cüzdanının piyasa değerini azaltmak suretiyle banka bilânçolarını bozmuştur. Faizlerdeki aşırı artış, kısa vadeli fon talebi önemli boyutlarda olan kamu ve fon bankalarının ciddi zararlarla karşılaşmasına sebep olmuştur. Likit olan özel ve yabancı bankaların faizlerdeki yükselme sebebiyle karşılaştığı 117 fonlama zararları ise sınırlı kalmıştır. Kriz ortamında kamu bankaları TL’nin değer kaybından etkilenmezken, özel bankalar kur riski sebebiyle sorunlarla karşılaşmıştır. Yaşanan krizler reel sektörde ciddi bir daralmaya yol açmıştır. Kredilerin sektörel dağılımı incelendiğinde kısa ve uzun vadeli nakdi kredilerin sektörel dağılımlarının farklı olduğu görülmektedir. Kısa vadeli krediler içinde, sanayi sektörüne kullandırılan kısa vadeli kredilerin % 47,82 ile ilk sırada olduğu, bu kredileri % 45,16 ile hizmetler sektörünün takip ettiği görülürken, orta ve uzun vadeli kredilerde ise % 63,59 ile hizmetler sektörünün en yüksek oranda kredi kullandığı, sanayi sektörünün kredilerden % 32,27’lik pay aldığı görülmektedir. Toplam kredilerde ise hizmetler sektörü ilk sıradaki yerini korumuştur. Toplamda sanayi sektörüne sağlanan kredilerin yaklaşık % 89,58’lik bölümü ise imalat sanayine kullandırılmıştır. Kredi riski açısından imalat ve sanayi sektörüne, hizmet sektörüne göre bakıldığında takibe düşme oranı daha azdır. Piyasa riski açısından bakıldığında, Haziran 2007 itibarıyla, daha önceki dönemlerde olduğu gibi bankalar için bir alacak hakkını temsil eden uzun pozisyonlar, bir yükümlülük niteliğinde olan kısa pozisyonlardan yüksek seviyelerde gerçekleşmiştir. Bu durum, faiz oranı genel piyasa riskine tabi pozisyonlar açısından bankacılık sisteminin olası faiz artışlarından olumsuz etkilenmesine neden olabilecektir. Net uzun pozisyondaki bu artış, sektörün faiz oranlarındaki ani olumsuz değişime duyarlı olmasına neden olmuştur. Kur riski açısından mevduat bankaları bu riskten en çok etkilenen gruptur. Haziran 2007 itibarıyla uzun ve kısa pozisyonların yaklaşık % 65’inin ABD Doları ve yaklaşık % 31’inin Euro cinsinden oluştuğu, Mart 2007 – Haziran 2007 döneminde ABD Doları’nın ve Euro’nun paylarında göreli bir değişim olmadığı görülmektedir. Bu durum, yoğunlaşmadan kaynaklanan riskleri etkilememekle birlikte, halen maruz kalınan kur riski büyük ölçüde ABD Doları ve Euro kurlarında meydana gelebilecek değişmeler ile açıklanabilmektedir. Yapısal faiz oranı riski açısından bankaların kısa vadede Türk Parası faizlerdeki değişime Yabancı Para faizlerdeki değişime göre daha hassas oldukları sonucuna varılmıştır. 118 Likidite riski açısından tüm banka grupları bazında ikinci vade dilimine (0-31 gün) ilişkin likidite yeterlilik oranlarının Haziran 2007 dönemi ve toplam itibariyle belirtilen alt sınırların sürekli olarak üstünde gerçekleştiği görülmektedir. Operasyonel risk açısından 2007 Haziran ayı itibariyle hesaplanmaya başlayan operasyonel riske esas tutarın 46.820 milyon YTL olarak belirlendiği ve piyasa riskine esas tutarı geçerek kredi riskine esas tutardan sonra en yüksek sermaye gerekliliği getiren risk türü olduğu görülmektedir. Bu değerler Basel II standartlarına uygun olan değerlerdir. Operasyonel riski azaltmanın en önemli yolu ise daha çok bilişim sistemlerinden yararlanma ve daha az insangücünden faydalanarak işlemleri otomatikleştirmekten geçmektedir. 2007 yılında Türk bankacılık sistemi mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Mevduat bankaları kendi arasında kamusal sermayeli mevduat bankaları 3 tane, özel sermayeli mevduat bankaları 11 tane, tasarruf mevduatı sigorta fonuna devredilen banka 1 tane, Türkiye’de kurulmuş olan yabancı bankalar 11 tane, Türkiye’de şube açan yabancı bankalar 7 tanedir. Kalkınma ve yatırım bankaları kamusal sermayeli bankalar 3 tane, özel sermayeli bankalar 6 tane, yabancı bankalar ise 4 tanedir. Araştırma konusu mevduat bankaları üzerinedir. Mevduat bankalarından araştırma kapsamına alınacak bankaların seçimi; bankaların aktif büyüklüğü, mevduat hacmi ve kredi büyüklüğü açısından değerlendirilmiş ve 11 bankanın alınmasına karar verilmiştir. Bu bankalar; Akbank, Oyak Bank, Garanti Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Türkiye İş Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Finans Bank, Fortis Bank, Türkiye Halk Bankası, Deniz Bank, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasıdır. Mevduat açısından % 91.2, krediler % 89, Aktif büyüklüğü % 90.1’ini temsil etmektedir. Bankacılık sektöründe rekabetin giderek artması ve harcamaların yükselmesi, bu sektörü oluşturan bankaları, kaynaklarını daha verimli şekilde kullanmaya zorlamaktadır. Çok uluslu bankalar ve diğer finansal kurumların büyümesi küresel finansın da büyümesini mümkün kılmış, fakat milli otoriteler için de önemli düzenleyici kurallar ortaya koymalarını gerekli hale getirmiştir. Uluslar arası işlemleri düzenleyen küresel sistem, çok taraflı anlaşmaların milli yükümlülükleri açık bir şekilde belirlediği ve sınırlarını çizdiği bir ortamda, merkez bankaları ve diğer finansal otoriteler arasındaki işbirliğini geliştirmiştir. 119 Yeni (finansal) araçların keşfedilmesi düzenleme yapmayı daha da zorlaştırmıştır. 2008 yılında ortaya çıkan krizin etkenlerinden biriside vadeli işlemler piyasası ve yeni finansal araçların reel ekonominin dışında büyüyerek gelişmesidir. Bu araştırmada, banka etkinliğini ve verimliliğini ölçmek için; Kâr, Kredi, Mevduat, Aktifler, Giderler, Bilişim Teknolojileri Harcaması değişkenleri kullanılmıştır. Etkinlik skorlarının hesap edilmesi için Banixia Frontier Analayst VZA paket programından faydalanılmıştır. VZA, aynı sektördeki bankaların bankacılıkta kullandığı girdi kalemlerini ve çıktı kalemlerini dikkate alarak, göreli etkinliklerini ve verimliliklerini değerlendirmek amacıyla düzenlenmiş matematiksel bir programlama tekniği olup diğer sektörlerde de yaygın olarak kullanılmaktadır. VZA, en yüksek performans gösteren karar birimlerinin etkinlik düzeylerini sınır olarak kabul etmekte ve diğer karar birimlerini bu sınıra göre etkin hale gelebilmesi için, hangi girdi kalemlerini azaltmalı yada hangi çıktı kalemlerini artırmalı ve bankacılık işlemleri için potansiyel gelişme imkânlarını da hesap edebilmektedir. Bu bilgilere ulaşan banka yöneticilerinin yapması gereken ise etkinlik ve verimlilik düzeyinin nasıl artırılabileceğidir. Maliyetleri düşürme amaçlı teknoloji güncellemeleri ve esnek altyapılara geçiş kaçınılmaz olmaktadır. Daha da önemlisi elde ki mevduatları ve sermayeyi daha verimli nasıl kullanılabilir sorusuna cevap aranmıştır. Bankalara ait girdi ve çıktı verileri paket programa girilmiş ve program yardımıyla bankaların göreli etkinlik skorları, etkin olarak kullanılmayan girdi ve çıktı miktarları belirlenmiştir. Etkinlik ölçüleri bir bankanın tüm performansını görebilmek için yeterli olmamaktadır. Çünkü banka etkinlik ve verimlilik ölçüleri sadece bankaların girdilerini çıktılara dönüştürmede ne kadar başarılı olduklarına ilişkin bir göstergedir. Sadece etkinlik ölçüsü, artan banka performansının yerine aşırı risk almaya işaret edebilen “aşırı kredi büyümesini” hesaba katmamaktadır. Türk bankacılık sektörünün 2003- 2007 yılları arasında etkinlik değerleri genel olarak orta seviyenin üstündedir. Kredi ile etkinlik arasında 2003 ve 2004 yıllarında orta düzeyde bir korelasyon mevcuttur. 2005- 2007 yılları arasında kredi ile etkinlik arasında zayıf bir korelasyon bulunmaktadır. 2003 yılında bilişim teknolojileri harcaması ve kredi arasında korelasyon 0.81 bulunmuştur. 2006 yılında bilişim teknolojileri harcaması ve etkinlik arasında 120 korelasyon -0.71 bulunmuştur ve en çok korelasyona sahip bankalar İş bankası ve Yapı kredi bankasıdır. 2006 yılında İş bankası tam etkin olabilmesi için giderlerini % 28, bilişim teknolojileri harcaması ve aktiflerini % 20 azaltması gerekmektedir. 2006 yılında yapı kredi bankası tam etkin olabilmesi için bilişim teknolojileri harcamasını %41, gider ve aktiflerini %17 azaltması gerekmektedir. Araştırmanın ikinci aşamasında ise 2006- 2007 ve 2003- 2007 dönemleri arasındaki risk alma değerleri hesaplanmıştır. Risk faktörü etkin bankalarda da ortaya çıkabileceğinden araştırmaya risk unsuru dâhil edilmiştir. Sektörün risklilik durumuna bakıldığında 2003’ten 2007 yılına kadar olan dönemde bankaların kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte değerlendirilerek Oyakbank, Finansbank, Ziraat Bankası’nın risk alma ölçüleri sıfır bulunmuştur. Ancak takipteki krediler oranına bakıldığında Ziraat Bankasının 2003- 2007 yılları arasında en iyi performansa sahip banka olduğu görülmektedir. 2006- 2007 yılları arasında bankaların kredi miktarı ve etkinlik değerleri birlikte değerlendirilerek Oyakbank, Garanti Bankası, Finansbank, Halk Bankası, Denizbank, Ziraat Bankasının risk alma derecesi sıfır bulunmuştur. Çıkan sonuç takipteki kredi oranları ile beraber değerlendirildiğinde Halk Bankasının 2006- 2007 yılları arasında en iyi performansa sahip banka olduğu görülmektedir. 121 KAYNAKLAR Active Academy Araştırma Merkezi (Ar-Me), (2003), “Bankacılık Denetimindeki Reformlar”, 17 Ekim 2003, Active Academy Dergisi AFŞAR M., (2004), Finansal Küreselleşme ve Türk Bankacılık Krizleri Üzerine Etkisi, Anadolu Üniv. Yay., Eskişehir AKAN M., (1998), “Bankacılık Sektöründe Yönetim Değişikliklerinin Kârlılığa Etkisi”, Active Bankacılık ve Finans Makaleleri-1, Denizbank AKSEL K. H., (2000), “Yeni Basel Anlaşması Uygulaması, Activeline Dergisi”, Sayı 12. AKSEL K. H., (Eylül-Ekim 2001), Basel Komitesi Tarafından Yayınlanan “Yeni Sermaye Yeterliliği Çerçevesi” İstişare Raporu Üzerine Gözlemler, Active Dergisi ALTUĞ O., (2000), Banka İşlemleri ve Muhasebesi, Türkmen Kitabevi, İstanbul ALLEN F. and GALE D., (1999) Diversity Of Opinion And Financing Of New Technologies, Journal Of Financial İntermediation 8, 68-69 ALTUN D., (2006), Türk Telekomünikasyon A.Ş. İl Telekom Müdürlüklerinin Veri Zarflama Analizi İle Etkinlik Ölçümü, Ankara ALTAN M., (2001), Fonksiyon ve İşlemler Açısından Bankacılık, Beta Yayınevi, İstanbul ARGIN A., (1993), Avrupa Topluluğu Tek Pazarına Uyum Açısından Türk Bankacılık Sisteminin Uyum Gerekleri, Ankara ARAS G., KURT T., (17-19 Ekim 2002), “Türk Bankacılık Sisteminde 1992-2000 Döneminde Veri Zarflama Analizi –DEA- İle Etkinlik Ölçümü”, 2. Ulusal Orta Anadolu Kongresi, Niğde 122 ASNA A., (1997), Kişisel İlişkiler Bilgisi, Bankacılar Serisi, Ankara ATAN, M., ÇATALBAŞ G., (2004), “Bankacılıkta Etkinlik ve Sermaye Yapısının Bankaların Etkinliğine Etkisi”, İşletme ve Finans Dergisi , Sayı 237 AYDIN D., (1993), Liberal Politikaların Bankaların Mali ve Ekonomik Göstergelerine ve Gösterge Dağılımlarına Etkileri, Anadolu Üniv. Yay., Eskişehir www.bddk.org.tr BAKDUR A., (2003), Bankacılık Sektörünü Düzenleyen Kurumların Yapıları: Ülke Uygulamaları ve Türkiye için Öneriler, DPT Uzmanlık Tezleri, Eylül, Ankara BAYAR S., (2005), Veri Zarflama Analizini Kullanarak Liman Verimliliğinin Ölçülmesi: Türk Limanlarında Bir Örnek, İstanbul BAYKAL E., (Eylül 2005), “Global Finans Sisteminin Gizli ve Büyük Gücü: BIS”, Activeline Dergisi BECCALLI E., (2007), “Does IT Investment Improve Bank Performance? Evidence From Europe”, Journal Of Banking& Finance BERGER P. L., (2003), Samuel P. HUNTİNGTON, Bir Küre Bin Bir Küreselleşme, Kitap Yayınevi, Çev. Ayla Ortaç, İstanbul BÜLBÜL K., (2006), Küreselleşme Okumaları, Kadim Yayınları, Ankara BETİL İ., (2002), Hafiften Bankacılık, Ana Yayıncılık, İstanbul BT HABER, (18-24 şubat 2008), Finans ve Bankacılık BT Haber Özel İş Dünyası Sayısı, (28 Ağustos-3 Eylül 2006), Bilişim Zirvesi, Forum Bilişim, BT Haber, (20-26 Kasım 2006), Finans/Bankacılık, “Finans ve Bankacılıkta Değişim Rüzgarları” 123 BT haber, (19-25 Haziran 2006), “Bankacılıkta Ödeme Sistemleri ve Akıllı Kartlar”, s.17 BT haber, (13-19 Kasım 2006), “Sayısal Ofis” BT haber, (4-10 Eylül 2006), “AB Uyum Sürecinde Bilişim Sektörünün Yeri” BT haber, (11-17 Eylül 2006), “Nanoteknoloji Sektörlere Hızla Yayılıyor” BOZDAĞ N., ALTAN Ş. ve ATAN M., (2001), Toplam Etkinlik Ölçümü : Türkiye’deki Özel Ve Kamu Bankaları İçin Bir Uygulama, (http://idari.cu.edu.tr/sempozyum/bil54.htm) CASOLARO L., GOBBI G., (2007) Information Technology And Productivity Changes İn The Banking Industry, Economic Notes By Banca Monte Dei Paschi Di Siena SpA, vol.36, no.1 CİNGİ, S ve TARIM, A. (2000), “Türk Banka Sisteminde Performans Ölçümü: DEAMalmquist TFP Endeksi Uygulaması”, TBB Araştırma Tebliğleri Serisi, 2000-01. CUKIERMAN A., WEB S. B., (1992), “Measuring The Independence Of Central Banks And Its Efect On Policy Outcomes”, The World Bank Economic Review. Vol: 6, No: 3 ÇOLAK F., (2001), Türk Bankacılık Sektöründe Kriz, Nobel Yayın, Ankara, DIIB S. and MEADOWS M., (June 2004), Relationship Marketing And CRM: A Financial Services Case Study, Journal Of Strategic Marketing, 12 DRUCKER P. F., (1993), Kapitalist Ötesi Toplum, İnkılap Kitabevi, İstanbul EREN A., (2006), Türkiye Ekonomisi, Ekin Kitabevi, Bursa ERZAN, R., AKÇAY, C. ve YOLALAN, R. (2001).“Kuşbakışı Türk Bankacılık Sektörü”, Active Dergisi, Mart-Nisan, 1-8. ENGLER H., ESSINGER J., (2000), The Future of Banking, Reuters, UK 124 EKREN N., EMİRAL F., (2002), Türk Bankacılık Sisteminde Etkinlik Analizi VZA Uygulaması, (Active Bankacılık ve Finans Dergisi), No:24 FETHİ M. D., JACKSON M. and JONES T. G, (2001). “An Empirical Study of Stochastic DEA and Financial Performance: The Case of the Turkish Commercial Banking Industry”, Leicester University Working Papers, Management Centre. FETTAHLIOĞLU H. S., (2000), Bilişim Sistemlerinin Örgütsel Yapı ve Yönetime Etkisine İlişkin Bankacılık Sektöründe Yapılan Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi FETTAHLIOĞLU Ö.O., FETTAHLIOĞLU H. S., (2007), “Bilişim Sistemlerinin Bankacılık Sektörü Üzerindeki Etkileri 2”, Banka ve Para Teknolojileri Dergisi, Sayı 15, www.girisim.com.tr, (1.11.2007) Finansal Piyasalar Raporu (Haziran 2007), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sayı 6 Finansal Piyasalar Raporu (Eylül 2008), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sayı 11 Finans ve Bankacılık, (18-24 Şubat 2008), BT Haber HANLEY D., (2-3 Aralık 2004), Finans Sektörü Global Stratejileri “Basel II ve Kurumsal Yönetişim”, Active Academy HUGHES J. E., MACDONALD Scott B., (2002), International Banking Text and Cases, Addison Wesley, USA Instutional ınvestor, (2009), putnam’s last chance, 124 Işık I. ve Hassan M.K., (2001), Technical, scale and allocative efficiencies of Turkish banking industry, Journal of Banking and Finance 26 (2002), ss. 719–766. İNAN A., (2000) “Banka Etkinliğinin Ölçülmesi Ve Düşük Enflasyon Sürecinde Bankacılıkta Etkinlik”, Bankacılar Dergisi, Sayı 34 125 KAPLAN R. S., NORTON D. P., (2006), Strateji Haritaları (Gayri Maddi Varlıkları Maddi Sonuçlara Dönüştürmek, Alfa Yayınları, Çev. Şeyda Öztürk, İstanbul KAPLAN H. H., (1997), Openess to Change and Budgetary Control in Turkish Banks, Sermaye Piyasası Kurulu, Ankara KARLUK S. R., (2005), Cumhuriyetin İlanından Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönüşüm, Beta Yayınevi, İstanbul KAYA S., (2003), Uluslar Arası Bankacılık Uygulamaları, Nobel Yayınları, Ankara KESKİN E, ALPARSLAN M., İNAN A., (2004), http://www.tbb.org.tr/pdf, (2.11.2007) KOHN M., (1991), Money, Banking and Financial Markets, Dryden Pres, USA KOLB R. W., (1992), The Commercial Bank Management Reader, Kolb Publishing Company, USA LIN B. W., (2007), Information Technology Capability and Value Creation: Evidence From The US Banking Industry, Technology and Society 29 MISHKIN F. S., (2001), The Economics Of Money, Banking and Financial Markets, Pearson, USA OECD,(2002),(http://www.tbb.org.tr/turkce/kutuphane/yeni%20yayinlar/Nisan%202002.doc) ONARAN S., (2005), Üniversite Kütüphanelerinin Veri Zarflama Analizi İle Performans Ölçümü ÖZATA M., (2004), Sağlık Bilişim Sistemlerinin Hastane Etkinliğinin Arttırılmasındaki Yeri ve Önemi, Doktora Tezi, Konya ÖÇAL T., (1999), Finansal Sistemler ve Bankalar, Nobel, Ankara 126 PARASIZ İ., (2003), Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi, Bursa PARASIZ İ., (1993), Para Politikası Keynesgil İktisadın Düşüşü ve Yükselişi, Ezgi Kitabevi PARASIZ İ., (2005), Para Banka ve Finansal Piyasalar, Ezgi Kitabevi, Bursa PARASIZ İ., (Ağustos 2004), “Basel II Yönünde Çalışmalar: Yalın, Nicel Kontrollerden Nitel Kontrollere Yönelim”, Activeline Dergisi PETERSAND T., WATERMAN R. H., (1992), In Search Of Excellence, Fortune Book Club, USA PEZİER J., (Ekim 2002), Operasyonel Risk: Basel II ve Sonrası, Activeline Dergisi RITTER L. S., SILBER W. L., UDELL G. F., (2000), Principles Of Money Banking Financial Markets, Addison-Wesley, USA SAHOO B.K., TONE K., (2009), Radial and Non Radial Decompositions Of Profit Change: With An Application To Indian Banking, European Journal Of Operational Research, 196 SARIKAMIŞ C., (2000), Sermaye Pazarları, Alfa Basım, Bursa SARUHAN Ş. C., ÖZDEMİRCİ A., (2005), Bilim, Felsefe ve Metodoloji, Alkım Yayınları, İstanbul SEZGİN C., (10 Şubat 2004), “Basel II’ den Kaçış Yok, Arme Soruyor;” Active Academy Dergisi SHENG A. , (1991), “Role Of Central Bank In Banking Crisis An Overview.’’ in Downes, P. and R. Vaez-Zadeh (eds.). The Evolving Role of Central Banks. IMF. Washington SHU W., STRASSMAN P. A., (2005), Does Information Technology Provide Banks With Profit?, Information& management, 42 127 SHEN C.- H, (2005), Cost Efficiency and Banking Performances in A Partial Universal Banking System: Application of The Panel Smooth Threshold Model, Applied Economics STEİNHERR. A, TUKEL A. ve UCER M., (2004), http://www.tkb.com.tr/genelarastirmalar.aspx, (2.11.2007) ŞAHİN A. vd., (2-3 Aralık 2004), “Basel II Perspektifinde Türk Bankacılık Sektörünü ve Reel Sektörü Bekleyen Olası Gelişmeler”,2004 Basel II Zirvesi, Active Academy Dergisi ŞAHİN H., (2007), Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi, Bursa ŞENDOĞDU A., (2006), Bankacılığa Giriş, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara ŞENGÜL O., (2007), Türk Bankacılık Sektöründe Etkinlik Ölçümü, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi TAKAN M., (2001), Bankacılık Teori, Uygulama, Yönetim, Nobel Yayınları, Ankara TBB (2006), Bankalarımız TEKER S., BOLGÜN K.E, AKÇAY M. B., (2007), “Banka Sermaye Yeterliliği: Basel II Standartlarının Bir Türk Bankasına Uygulanması”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, www.e-sosder.com, C.3, Sayı,12, (2.11.2007) THOMAS L. B., (1997), Money Banking and Financial Markets, Mc Graw Hill TÜSİAD, (2002), Bankacılık Sektörünün Maliyetlerine İlişkin Politika Önerileri UZUNER M. T., (2004), Para Politikası Belirsizliğinin Bankacılık Endüstrisine Etkileri ve Türkiye Örneği, Beta Yayınevi, İstanbul ULUDAĞ İ., (1999), Finansal Hizmetler Ekonomisi, Beta Yayınevi, İstanbul 128 UYAR S., (2003), Bankacılık Krizleri, Ankara, Ziraat Matbaacılık UZUNOĞLU S., (2003), Para ve Döviz Piyasaları, Literatür Yayıncılık, İstanbul ZARAKOLU A., (2003), “Bankacılar için Para ve Kredi Bilgisi”, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 46. Sayı 129