Önsöz

advertisement
Önsöz
Felsefe Tarihine bakıldığında bazı filozofların kendilerinden önceki birikimi yeniden ele alıp yorumladıkları ve
kendilerinden sonra gelen akımları da önemli ölçüde etkiledikleri görülür. Bu filozoflara örnek vermek gerekirse bir çırpıda Platon, Farabi, Descartes, Kant, Bergson, Heidegger
sayılabilir. Bu filozofların ortak özellikleri felsefe tarihi ile çok
ciddi bir biçimde hesaplaşmaları ve kendilerine kadar gelen
bütün bir birikim içerisinden yeni ve özgün bir terkip oluşturabilmiş olmalarıdır. Yine hemen hemen hepsinin ortak noktaları felsefenin konu ve problematiklerini zenginleştirmeleri
ve kendilerine özgü bir dil yaratarak felsefi terminolojiye büyük katkı sunmuş olmalarıdır.
Şüphesiz filozofların hepsi az ya da çok felsefe tarihine
yeni ve özgün kavramlar veya problematikler armağan etmişlerdir. Bergson gibi bazı filozoflar ise felsefe tarihinde özel
denilebilecek bir yer işgal etmişlerdir. Çok kısa ve özet bir
şekilde bu hususu irdelemek gerekirse Bergson’un almış olduğu sıra dışı eğitim ve felsefeye hazırlanış biçimi bu yeri tayin etmiştir.
xi
Bergson matematik, biyoloji ve fizik alanlarında döneminin hâkim bilimsel kuramlarına nazireler yazacak kadar
kuvvetli bir bilim formasyonuna sahiptir. Bu sağlam temel
onun üslubuna ve felsefesine de son derece olumlu bir şekilde yansımıştır. Fakat kaderin tuhaf bir cilvesi olarak Bergson,
felsefe kariyerinde zaman zaman kimi filozoflarca akıldışıcılık
ve bilim düşmanlığı yapmak gibi ithamlara maruz kalmıştır.
Oysa ne tümden irrasyonalist ne de bilim karşıtı bir tavır alışa
sahiptir.
Bergson, Kant’a benzer bir şekilde insan bilgisinin
imkân ve sınırlarını araştırmıştır. Bilgimizin fenomenlerle
sınırlı olup olmadığını; bütün bir realitenin maddi ve fizik
gerçekliğe indirgenip indirgenemeyeceğini araştırmıştır. Bu
araştırmaları neticesinde materyalizm, pozitivizm, siyantizm,
entelektüalizm, evolüsyonizm, mekanizm, finalizm, sosyolojizm, psikolojizm, septisizm, kritisizm gibi ve daha rahatlıkla
çoğaltılabilecek pek çok felsefi sistem ve ekolle hesaplaşarak,
kendi felsefesini inşa etmiştir. Bu bakımdan Bergson’un felsefesi için bir hesaplaşma ve eleştirinin ürünüdür denilebilir.
Mesela Bergson monist indirgemeci yaklaşımları eleştirerek reddeder. Ona göre klasik materyalizm bütün bir gerçekliği maddi ve fizik olandan ibaret saymak yanılgısındadır.
Tinsellik bu sistemde ya tümden reddedilmekte ya da maddenin epifenomeni veya gölgesi sayılmaktadır. Keza aynı yanılgı
klasik cevherci spiritüalizm için de söz konusudur. Onlar da
ruhu asıl sayıp maddeyi inkâr etmekte veya maddeyi ruhun
gölgesi saymakta idiler. Bergson bu hususta Descartes’ın iki
cevherci düalizmini de başarılı bir çözüm olarak kabul etmez.
xii
Evrende mekanizm veya finalizm gören doktrinler de
Bergson’un eleştirilerinden nasiplerini alırlar. Ona göre mekanizm evrendeki yaratıcılığı tanımamakta ve onu öncesinden
sonrasının tahmin ve hesap edilebileceği bir makine haline
getirmektedir. Mekanizm ve finalizm birbirini çağrıştıran,
aşılması gereken iki görüştür. Çünkü mekanizmde belli bir
işleyiş veya mekanizma, finalizm’de ise ulaşılması gereken
belli bir son veya gaye vardır. Bergson evrenin işleyişinde de
canlı doğada da yaratıcı bir evrim ve dinamizm kabul eder.
Dinamizm hem evrende hem de insanda ortak bir noktadır.
Bu bakımdan onu Herakleitos ile benzeştirenler olmuştur.
Fakat Bergson daha başarılı bir felsefi terkip sunar. Zira oluşun bilinmesi meselesi Herakleitos’da cevaplandırılamazken
Bergson, oluş, süre, yaratma ve yenilik hakkında klasik epistemolojinin tanımadığı veya fark etmediği bir yetiyi temellendirmeye çalışır. Bu içgüdüden doğduğunu söylediği sezgi’dir.
Sezgi, maddeyi, fizik gerçekliği değil, hayatı ve süreyi kavramaya yöneliktir. Böylece Bergsoncu epistemolojide zekâ-akıl,
içgüdü ve sezgi kendi alanlarında bilgi kaynağı durumundadırlar. İşte tam da bu nokta, onun niçin irrasyonalist, anti entelektüalist veya bilim karşıtı olarak yaftalanmış olabileceğinin
belirginlik kazandığı yerdir. Çünkü Bergson hayatı maddeden,
ruhu da bedenden daha aşkın ve fazla olarak temellendirir.
Bu noktada vitalist, spiritüalist ve entüisyonist bir tavır alır.
Hayat hamlesi dediği yaratma isteği ve enerjisi, madde ve fizik
gerçeklikten türetilemez. Bilakis madde ve fizik gerçeklik,
hayat hamlesinin kendisini açması esnasında canlılıktan geriye
kalan atık ve artık olarak betimlenir. Bu bir tarz vitalizmdir.
xiii
Ayrıca hayat hamlesi, sürekli patlamalarla kendisini açar; canlı
boylarını bitki, hayvan ve insan olmak üzere dayanışma içerisinde fakat farklı düzlemlerde yaratır. Bütün canlılar arasındaki dayanışma, ekosistem ve birlik, kökensel ortaklık ile açıklanabilir. Dolayısıyla Bergson’a göre hayat, farklı düzlemler ve
seviyelerde bitki, hayvan ve insan olarak açığa çıkmıştır ve bu
formlar birbirlerine indirgenemez ve türetilemezler. Hayat
hamlesinin kökensel birliği, bütün canlı formlarının doğrusal
bir hat üzerinde evrim geçirdikleri anlamına gelmez. Bu husus, Bergson’un yaratıcı evrim kuramının Lamarckçılık veya
Darwincilik’le de bağdaştırılamayacağını göstermektedir. Zira
bitki, hayvan ve insan; hayat hamlesinin farklı istikamet ve
farklı düzlemlerinde açığa çıkmışlardır. Aralarında köken bağı
ve birliği sebebiyle dayanışma bulunmakla beraber, birinden
diğerine geçiş söz konusu değildir. İşte bu yeni evrim anlayışı
ile Bergson kendisinden önceki kuramları eleştirmek ve açmazlarını göstermek suretiyle “yaratıcı evrim” diye adlandırdığı kendi evrim kuramını temellendirmektedir.
Bergson felsefesinde pek çok problem birlikte ve iç içe
ele alınmış ve kurgulanmıştır. Madde-hayat, insan-toplum,
oluş-yaratma, zaman-süre, zekâ-sezgi, evrim-transformasyon,
evrim-adaptasyon, nicelik-nitelik, açık-kapalı, dinamik-statik,
ruh-beden gibi ve kolaylıkla çoğaltılabilecek kavram çiftleri,
zengin bir tefekkür ve problematik sunmaktadır. Bu yönüyle
Bergson felsefesi; felsefenin doğasını, dilini ve oluşum sürecini tanımak ve kavramak isteyenler için uygun bir örnek teşkil etmektedir.
xiv
Bu çalışma Bergson’u ve felsefesini bütün boyutlarıyla
irdelediği iddiasında değildir. Amacımız Bergson’un temel
kavram ve problematiklerini bir parça olsun fark etmek ve
olası ilişkileri gözden geçirerek felsefi düşünce ve etkinlik
ortamımıza bir nebze olsun katkı sunabilmektir. Şüphesiz bu
çalışma mümkün olanlar arasında sadece bir tanesidir. Meşrutiyet döneminden itibaren Türkçe’de Bergson hakkında telif
ve tercüme eserler mevcuttur. Bu vesile ile Türkçe literatüre
katkıları olmuş olan önceki çalışmaları ve yazarlarını da muhabbetle anmak isterim. Zira; Mustafa Şekip Tunç, İsmayıl
Hakkı Baltacıoğlu, Mehmet Emin Erişirgil, Rıza Tevfik, Subhi Edhem, Ziya Somar, Nurettin Topçu, Mehmet Karasan,
Mustafa Kök, Ali Osman Gündoğan vd, Bergson hakkında
kaleme aldıkları makale, kitap ve çevirileriyle Türkçede hatırı
sayılır bir külliyat oluşturmuşlardır.
Felsefeyi bir gelenek işi olarak kurmak ve yaşatmak hususunda entelektüel kamuoyunu bilinç geliştirmeye davet
eden, bu mütevazı çalışmamızı kendisine ithaf ettiğim Hocam
Prof. Dr. Kenan Gürsoy’a, talebesi olduğumuz ilk günden
itibaren hiç eksik etmedikleri ilgi, teşvik ve destekleri için
hürmet ve şükranlarımı arz ediyorum. Zira yolumuza bırakmış oldukları işaret taşları olmasaydı yürüyebilmemiz ve ayakta kalmamız mümkün olamazdı!
Aktif Düşünce Yayınlarının kıymetli çalışanlarının her
birine de göstermiş oldukları özen ve dikkat için teşekkür
etmeyi zevkli bir borç bilirim.
Haziran 2016
Kırkkonaklar, Ankara
xv
Download