yusuf ziya yörükân ve mezhepler tarihçiliği

advertisement
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
(İSLAM MEZHEPLER TARİHİ)
YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN VE
MEZHEPLER TARİHÇİLİĞİ
Yüksek Lisans Tezi
Züleyha KARADERE
Ankara-2013
1
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
(İSLAM MEZHEPLER TARİHİ)
YUSUF ZİYA YÖRÜKAN VE
MEZHEPLER TARİHÇİLİĞİ
Yüksek Lisans Tezi
Züleyha KARADERE
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Sönmez KUTLU
Ankara-2013
2
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış
ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin
gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı
ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. (…./…../2013).
Tezi Hazırlayan Öğrencinin
Adı ve Soyadı
4
ÖNSÖZ
Dinin farklı anlaşılma biçimleri olan mezhepler, siyasî ve dinî nedenlerle
ortaya çıkmış yapılardır. Müslümanlar arasında ilk siyasî ve itikadî ayrılıkların Sıffın
Savaşları ve sonuçları ile ilgili tartışmalarla çıktığını söyleyebiliriz. İlk siyasî ve fikrî
kurumsallaşmalar tarihi sırasıyla; Hariciler, Mürcie, Şia ve Mutezile olmuştur. Siyasi
olan bu toplumsal hareketler, kendilerini dinle meşrulaştırarak kabul ettirmeye
çalışmışlardır. Bu yüzden taraftar bulmaları da kolay olmuştur.
İslam Mezhepler Tarihi alanında, modern dönemde ilk ciddi çalışmalar, Yusuf
Ziya Yörükân tarafından başlatılmıştır. Nitekim Mezhepler Tarihi’nin bilimsel bir
hüviyete kazanması konusunda önemli katkılarda bulunmuştur. Yörükân, ilmî
araştırmalarında tarafsız kalmaya büyük özen göstermiştir. O, mezhepleri “İslam’ın
bir cemiyetteki tezahürleri’’ olarak tanımlamıştır.
Yusuf Ziya Yörükân İslam Mezhepler Tarihi ile ilgili ilmî çalışmaları Turhan
Yörükân ve Türkân Turgut’un katkılarıyla yayınlanmıştır. Ayrıca O’nun hayatı,
fikirleri ve ilmî çalışmaları üzerine iki ayrı yüksek lisans tezi yapılmıştır. Murat
Memiş, Yörükân’ın kelâm anlayışını; Erkan Küp ise dinler tarihi yönünü
incelemiştir. Ancak Yusuf Ziya Yörükân’ın mezhepler tarihçiliği, müstakil bir
çalışmanın konusu olmamıştır. Bu sebeple Yusuf Ziya Yörükân’ın İslâm Mezhepleri
Tarihçiliğini yüksek lisans tezi olarak seçtik. Bu çalışmamızda hiçbir yardımını
esirgemeyen, eleştiri ve fikirleriyle önemli katkıda bulunan danışman hocam Prof.
Sönmez Kutlu’ya ve Prof. Dr. Hasan Onat’a teşekkürü bir borç bilirim.
i
Bu zorlu zamanlarda her türlü fedakârlığı yapan eşim Mehmet Emrah’a ve
kız kardeşim Sümeyye Ateş’e teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca her daim desteklerini
hissettiğim annem, babam ve ağabeyime de teşekkürü bir borç bilirim. Bu tezin
hazırlanması esnasında dünyaya gelen kızım Neris Neva’ya, en içten sevgilerimi
sunuyorum.
Züleyha KARADERE
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ......................................................................................................................... i
GİRİŞ ....................................................................................................................... 1
A) ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ VE KONUSU .................................................. 1
B) ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI VE METODU ....................................
2
I. BÖLÜM
YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN HAYATI VE ESERLERİ ....................................... 4
A) YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN HAYATI ........................................................ 4
1) Doğumu ....................................................................................................... 4
2) Öğrenim Hayatı .........................................................................................
4
3) Öğretmenlik Yılları ve İlmi Çalışmaları ....................................................
5
4) Din Anlayışı ............................................................................................... 11
5) Kişiliği……………………………………………………………………..13
6) Ölümü ....................................................................................................... 14
B) YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN ESERLERİ .................................................... 16
1) Kitapları ..................................................................................................... 16
2) Makaleleri ................................................................................................... 25
II. BÖLÜM
YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN YÖNTEM ANLAYIŞI VE MEZHEPLERE
BAKIŞI ...................................................................................................................... 31
A) YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN YÖNTEM ANLAYIŞININ TEMEL
UNSURLARI……………………………………………………………………….31
1) Mezhep Anlayışı .............................................................................................. 31
iii
2) İçtimaiyatçı Yaklaşım(Sosyal-Pozitivist)…….………………………………36
3) Kaynak Kritiği................................................................................................... 41
4) Karşılaştırmalı Mezhepler Tarihçiliği…………………………………………47
5) 73 Fırka Rivayeti ve Fırkayı Naciye…………………………………………..50
6) Mezheplerin Doğuş Sebepleri………………………………………………...52
B)YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN MEZHEPLERE BAKIŞI ............................... 55
1) Şia .............................................................................................................. 55
2) Bâtınîlik ve Sabbahîlik .............................................................................. 62
3) Haricilik ...................................................................................................... 66
4) Yezîdîlik ...................................................................................................... 69
5) Nusayrîlik .................................................................................................. 70
6) Dürzîlik ....................................................................................................... 72
7) Vahhâbîlik .................................................................................................... 73
8) Ehli Sünnet................................................................................................... 75
C) TÜRKLER ARASINDA İLK MEZHEPLER .................................................. 78
III. BÖLÜM
YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN ALEVİLİĞE BAKIŞI………………………..83
A) ALEVÎLİK ....................................................................................................... 83
1)Alevilik ‘in Tanımı ve Statüsü……………………………………………….85
2)Aleviler ‘de Sosyal ve Kültürel Hayat………………………………………87
3)Aleviler ’de Dinî Hayat……………………………………………………...89
B) TAHTACILAR ................................................................................................. 90
1)Tahtacılar’ın Yaşadığı Yerler………………………………………………...91
iv
2) Tahtacılar’da Sosyal ve Kültürel Hayat………………………………………92
3) Tahtacılar’da Dinî Hayat……………………………………………………..94
5) Aleviler ve Tahtacılar Arasındaki Farklar……. ……………………………...97
C) ŞAMANİZM’İN ALEVİLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ……………………98
SONUÇ .................................................................................................................... 101
BİBLİYOGRAFİ…………………………………………………………………104
v
GİRİŞ
A) ARAŞTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMİ
Modern dönem, Mezhepler tarihçiliğinde ilk akla gelen isimlerden biri olan
Yusuf Ziya Yörükân, bu alanın bilim hüviyeti kazanması için önemli katkılarda
bulunmuş bir şahsiyettir. Bu alanda yaptığı çalışmalarından hareketle Yusuf Ziya
Yörükân’ın Mezhepler tarihçiliğini yüksek lisans tezi olarak seçtik.
İslam Mezhepleri Tarihi’nin bir bilim dalına haline gelmesinde ve
gelişmesinde birçok bilim adamının katkısı inkâr edilemez. Şüphesiz bu bilim
adamlarından ilki Yusuf Ziya Yörükân’dır. Bu tezi almamızın amacı bu alanda
önemli çalışmaları ile sahasında kabul görmüş Yusuf Ziya Yörükân’ın mezhep
algısını, mezheplere bakışını, yöntem anlayışını ve mezhepler tarihçiliğini tahlil
etmektir.
O, Mezhepler tarihi araştırmalarında içtimaiyatçı yaklaşım ve karşılaştırmalı
yöntemin öncülerindendi. Nitekim mezhepleri sosyoloji ilminin verilerinden
faydalanarak analiz etti. Bu yöntemi mezhepler tarihine taşıyan ilk kişidir.
Cumhuriyet döneminde yetişmiş Yusuf Ziya Yörükân’ın, din, mezhepler,
Alevilik gibi konularda önemli eserler vermiştir. İslam dininin akılcı ve özgünlüğünü
topluma anlatabilmek için büyük çaba göstermiştir. Bu sebeple Yörükân’ın
mezhepler tarihçiliğini incelemek, sorumluluk gerektiren bir husustur. Nitekim İslam
1
Mezhepler Tarih’i sahasında uzmanlaşmamız için de, bizim için önemli bir başlangıç
olmuştur.
B) ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI VE METODU
Yusuf Ziya Yörükân, bıraktığı eserler ile ilim dünyasına sayısız katkılar
sunmuş ve ülkemizde, Mezhepler Tarihçiliğine yeni bir boyut kazandırmıştır.
Yörükân eserlerinde mezhep olgusuna ve mezhepleri incelerken takip edilmesi
gereken usule büyük önem verdiğini görmekteyiz. Yörükân’ın eserleri, oğlu Turhan
Yörükân ve kızı Türkân Turgut tarafından yayına hazırlanmıştır. Çalışmamızda
yayınlanmış telif eserlerinden ve Yörükân’ın makalelerinden yararlandık. Telif
eserlerinde yer almayan bazı makalelerini ise Ankara İlahiyat Fakültesi dergilerinden
kullandık. Ayrıca hayatı ile ilgili Yörükân’ın Ankara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesindeki özlük dosyasındaki belgelerden yararlandık. Kişiliği ile ilgili bazı
noktaları oğlu Turhan Yörükân ile yaptığımız yüz yüze görüşmemizde elde ettiğimiz
bilgilerle aydınlattık.
Yusuf
Ziya
Yörükân’ın
eserlerine
baktığımız
zaman,
O’nun
ilmi
mücadelesine şahit olmaktayız. Nitekim günümüzde dahi zor ifade edilen dini
meseleleri açık yüreklilikle dile getirmiştir. O, mezheplerin oluşumunda fikirlerden
ziyade, eski inanışların ve sosyal yaşantıların büyük bir etkisi olduğunu
düşünmekteydi. Bundan dolayı mezhepleri ele alırken toplumların yaşayış tarzlarını
ve eski dini inanışlarından bağımsız incelemenin mümkün olmadığını savunuyordu.
Nitekim nesnel bilgiye ulaşmanın böyle mümkün olduğunu ifade etmektedir. Biz, bu
2
çalışmamızda O’nun mezhepler hakkındaki düşüncelerini, fikir-hadise irtibatı
çerçevesinde analiz etmeye çalıştık.
Yörükân ilim dünyasına yaptığı saha araştırmaları ile damgasını vurmuş bir
şahsiyettir. O’nun özellikle Alevîlik ve Tahtacılar arasında yaptığı saha araştırmaları
ile önemli tespitlerde bulunmuştur. Bâtınıliğin Alevîlik üzerindeki tesirlere vurgu
yapan Yörükân, Şamanizm’in Alevîlik üzerindeki etkilerinde bahseder. Onun gerek
mezhepleri, gerekse Alevilik ile ilgili görüşlerini incelerken, onun görüşlerini kendi
içinde tutarlılığı, mezhepler tarihçiliğindeki yeri ve kendisinden sonrakilere
katkılarını karşılaştırmalı bir yolla incelemeye çalıştık.
3
I. BÖLÜM
YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN HAYATI VE ESERLERİ
A) YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN HAYATI
1) Doğumu
Yusuf Ziya Yörükân, 1303(1887) yılında Selânik’te doğdu. Despot
yaylalarının fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş ve din âlimi yetiştirmiş olan
bir aile geleneğinden gelen Yörükân’ın hayatında, bu aile geleneğinin izlerini bulmak
mümkündür. Nitekim bu durum, onu vatan sevgisi ile dolu, Türklük ile yakından
ilgili bir din ve ilim adamı olmaya sevk etmiştir. Babası, eski Saray Medresesi
müderrislerinden Yakup Efendi’dir. 1Annesi ise Zehra Hanım’dır. 2 Yörükân, Türkân,
Nurhan ve Beyhan adlı üç kız; Turhan, Fethan ve Doğan adlı üç erkek evladına sahip
olmuştur. 3
2) Öğrenim Hayatı
Turhan Yörükân, babası Yusuf Ziya Yörükân’ın öğrenim hayatından şöyle
bahseder: “1315(1899) yılında Selanik Selimiye Mektebi ve Mülkiye Rüştiye’sinden;
1
Yörükân, Yusuf Ziya, Anadolu’da Aleviler Ve Tahtacılar, (haz. Turhan Yörükân),
Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1998, Giriş, s.3.
2
Yusuf Ziya Yörükân’a ait özlük dosya. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arşivi.
3
Yusuf Ziya Yörükân’a ait özlük dosya. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arşivi.
4
1321 (1905)yılında Selanik Dar’ül-Muallimini “İptidai Kısmı ile Rüşti Kısmı’ndan;
1335(1919)’de “İstanbul’daki Sahın (Sahn) Kısm-ı Ali Medresesi’nden;1838 (1922)
yılında ise “İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Zümre’sinden mezun
olmuştur. Aynı yıl Mütehassısın Medresesi’nden Felsefe ve Kelam Şubesi’nden ruus
imtihanı vererek felsefe doktoru unvanını kazanmıştır. ’’ 4
Hilmi Ziya Ülken, Yörükân’ın biyografisi ile ilgili yazdığı makalesinde onun
ilmî hayatına ilişkin şu bilgileri vermektedir: “Sahn Medresesi’nden mezun olduktan
sonra kendisi de müderrislik yapmış; sonradan sivil memuriyete geçerek on sene
kadar ilk tedrisat müfettişliğinde bulunmuştu. Medrese tahsili sırasında Seyyid Şerif
Cürcani’nin Mevakıf’ı üzerinde çalışmış ve İslâm, kelâm ve felsefesinin bu çok
mühim eserinin ilk yarısını tercüme etmişti. Müfettişliği sırasında mesleki
faaliyetinden uzak kaldı. Bu vazifesinin bir kısmını Rumeli ve İstanbul’da yaptığı
için, Yusuf Ziya Bey Meşrutiyetin ilk yıllarında İstanbul’a yerleşti. Birinci Cihan
Harbi’nde Medresetü’l-Mütehassisin’de okudu ve icazet aldı. Orayı bitirir bitirmez
1918’de İstanbul Dârü’l-Fünun’u Felsefe Şubesine girdi ve 1922’de mezun oldu.
Aynı sırada Medretü’l-Mütehassısın’de doktoraya tekabül eden ruus imtihanı verdi.
Tez olarak Şehabeddin Sühreverdi ve Felsefesi’ni almıştı. Tezin tamamlayıcı kısmı,
Sühreverdi’nin Heyakilü’n-Nur adlı eserinin Nur Heykelleri adıyla tercümesi idi.’’ 5
4
Yörükân, Giriş, s. 4.
5
Ülken, Hilmi Ziya , “Yusuf Ziya Yörükân”, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Dergisi, III/2 (1954), s. 89.
5
3) Mesleki Hayatı ve İlmi Çalışmaları
Turhan Yörükân,
babası Yusuf Ziya Yörükân’ın mesleki hayatından şu
şekilde bahseder: “7 Aralık 1327(1912) tarihinde Selânik Dârü’-Muallimîni’nde
öğretmenlik ile başlayan ve Ekim 1339(1923) tarihine kadar süren ve Sahn
Medresesi Kısm-ı Âlisin’de felsefe, terbiye ve içtimaiyat(sosyoloji) muallimliğine
tayin edilinceye kadar on iki yıllık süre boyunca, Selânik ve İstanbul’daki çeşitli
öğretmen okullarında ve dârü’l-hilâfe medreselerinde öğretmenlik, müderrislik ve
yöneticilik yapmıştır.’’ 6 Bu okullardan ilk görev yeri olan Selânik Sultanisi Arabî
Muallimi Vekili görevine 1 Eylül 1326 yılında başlamıştır. Nakli üzerine 13 Ekim
1326 yılından bu görevinden ayrılmıştır. Kısa süreliğine Selânik Suallim Okulu
Muallim vekilliği yapmıştır. Daha sonra muallimliğe tayini üzerine Selânik Muallim
Okulu’nda ve Siroz Muallim Okulu’nda iki yıl görev yapmıştır. Yörükân, istifası
üzerine 2 Haziran 1329 yılında Gümüşhane İlkokulu müfettişliği görevine
başlamıştır. Nakli üzerine Kadıköy Darüleytam ve Haydarpaşa Darüleytam
muallimliği görevlerinde bulunmuştur. Terfisi üzerine 18 Kasım 1332 yılında Dârü’lhilâfe medresesi müderrisi olmuştur. Bu görevine 28 Mayıs 1340 yılına kadar devam
etmiştir. Nakli üzerine kısa süreliğine Darülfünun İlâhiyat Fakültesi Kitabeti
görevinde bulunmuştur. Terfisi üzerine İstanbul Kız Muallim mektebi din dersleri
muallimliğe 1 Eylül 1340 yılında başlamıştır. Daha sonra ise Darülfünun İlâhiyat
Fakültesi muallimliğine 1926 yılında; İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi Türk
dinleri muallimliğine 1933 yılında başlamıştır. Öğretmenlik hayatının son
dönemlerini ise İstanbul Kız Lisesi, İstanbul İnönü Orta Okulu ve Vefa Lisesinde
6
Yörükân, Giriş, s. 3
6
tamamlamıştır. 7 Turhan Yörükân, onun öğretmenlik görevi sırasında Türkçe,
edebiyat ve diğer dersler verdiği ile ilgili şu tespitlerde bulunmuştur: “Bu okullarda,
başta Türkçe ve edebiyat olmak üzere çeşitli dersler vermiştir. Öğrencilerine ve
kendisi ile birlikte çalışanlara büyük bir vatan sevgisi aşılamayı kutsal bir görev
bilmiştir. Selânik Dar’ül-Muallimîni’nde yetiştirdiği öğrencilerin hemen hepsi, kendi
arzularıyla köy öğretmenliklerine tayinlerini istemişlerdir… Kendisi Balkan
Savaş’ına gönüllü olarak katılırken, medrese talebesinin mühim bir kısmını da
arkasından sürüklemeyi başarmıştır.’’ 8
Yörükân, tedrisat müfettişliği yaptığı sıralarda topladığı yardımlarla ve
köylüyü teşkilâtlandırmak suretiyle pek çok okul yaptırmıştır. İstanbul işgal altında
iken, halkın maneviyatını yükselterek, onlara vatan ve millet sevgisini aşılatmıştır.
Mefkûre birliği sağlayarak hareketlere ön ayak olan insanlar arasında yer almıştır. 9
Turhan Yörükân’a göre, “Derslerinde, konferanslarında ve ders-i âmn olarak verdiği
vaazlarda, Türk örf ve geleneğini yüceltici, vatan sevgisini pekiştirici konuşmalar
yapmış ve bu tutumu,1923’ten sonraki yıllarda da sürdürmüştür.’’ 10
Yusuf Ziya Yörükân, 1926 yılında İstanbul Topkapı dışında, MaltepeGümüşsuyu mevkiinde, Ferhat Paşa ve Mithat Paşa çiftlik arazilerinin bulunduğu
7
Yusuf Ziya Yörükân’a ait özlük dosya. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arşivi.
8
Yörükân, Giriş, s. 3-4
9
Yörükân, Giriş, s. 4.
10
Yörükân, Giriş., s. 5.
7
yerde bir arazi satın almıştır. Orayı bağlık bahçelik bir hâle getirmiştir. Böylelikle
küçük yaştan beri özlemini duyduğu kır hayatına bu şekilde kavuşmuştur. Yörükân
bu araziyi, her türlü üzümün yetiştiği, her türlü meyve ağacının bulunduğu, pek çok
ev hayvanının yaşadığı küçük bir çiftlik işletmesine dönüştürmüştür. Ektiği yabanî
bağ çubuklarının ve ağaçların aşısını kendi elleriyle yapmıştır. 2.Dünya Savaş’ında
Almanların Türk sınırına dayandığı sıralarda, altı çocuğu ile birlikte bu çiftlikte
yaşıyordu. Çakmak Hattı’nın gerisinde toplanmış olan birliklerimiz için barınak
bulmak gerektiğinde, Yusuf Ziya Bey’in küçük çiftliği içindeki binaların birçoğu bu
amaçla kullanılmıştır. Yakın çevresi içerisine girmiş bulunan bu yabancı unsurlardan
dolayı ve meçhul uçaklara karşı zaman zaman ateş açan uçak-savar bataryaları, aileyi
huzursuz etmiştir. Bu durum karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı’na tayin edilmiş
bulunan eski arkadaşı Prof. Şerefeddin Yaltkaya’dan almış olduğu teklife olumlu
cevap vermiştir. 11 20.05.1943 tarihinden itibaren Diyanet İşleri Hey’eti Müşavere
Azası olarak altı yıl görev yapmıştır. Sonra, 1949 yılında Ankara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi’nde göreve başlamıştır. 12
Turhan Yörükân, babası Yusuf Ziya Yörükân’ın akademik görevlerine şöyle
temas eder: “1924 yılında itibaren de Dârü’l-Fünun İlâhiyat Fakültesi’nde hâl-i
hazırda İslâm mezhepleri ile akvam-ı İslâmiye etnografyası dersleri okutmaya
başlamıştır. Aynı zamanda, o tarihlerde öğretim üyelerine verilen bir görev olarak,
Fakülte’nin kâtib-i umumîliğini yapmıştır. İlâhiyat Fakültesi lağvedildikten
11
Yörükân, Giriş, s. 5-6
12
Yusuf Ziya Yörükân’a ait özlük dosya. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arşivi.
8
sonra,1.8.1933 tarihinde kurulmuş bulunan ve 1936 yılında tekrar kaldırılmış olan
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslâm Tetkikleri Enstitüsü’nden ise Türk
dinleri ve mezhepleri tarihi okutmaya memur edilmiştir. Kendisinin,1926 yılından bu
yana, mezhepler konusunun bir uzmanı olarak haklı bir üne kavuşmuş olması,1931
yılında, bizzat Atatürk tarafından Türk Dinleri ve Türk Mezhepleri üzerinde bir kitap
yazmaya memur edilmesine sebep olmuştur. İstanbul Üniversitesi’nde vermiş olduğu
dersler ve Ankara’da 1949 yılında kurulmuş olan İlâhiyat Fakültesi’nde 1954 yılı
ortalarına kadar İslâm dini tarihi, özellikle İslâm mezhepleri ve kelâm konusunda
vermiş olduğu dersler, hazırlamış olduğu ders notları ve bu vesileyle Müslümanlıktan
Sonra Türk Mezhepleri adlı kitabının teksir edilerek öğrencilerin eline verilmesi,
onların ilerideki ilmi çalışmaları üzerinde her hâlde bir tesir bırakmış olsa gerektir.
Ne yazık ki, ani ölümü, yapmakta olduğu işin tamamlanamadan yarım kalmasına ve
pek çok eserinin yayımlanamadan, hattâ onun bunun elinde kalarak ziyan olmasına
sebep olmuştur.’’ 13
Yusuf Ziya Yörükân’ın Şamanizm ve Alevîlik ilişkisi konusunda yaptığı saha
araştırmaları, 1923 yılından bu yana vermiş olduğu dersler ve bir öncü olarak yapmış
olduğu çalışmalar, bu işe emek vermiş başka kimseler tarafından dile
getirilmiştir. 14Bu kişilerin başında gelen Hilmi Ziya Ülken, Yörükân’ın ilmi
çalışmaları ile ilgili şu tespitlerde bulunmuştur: “1949’da Ankara Üniversitesi’ne
bağlı olarak yeniden kurulan İlâhiyat Fakültesi’ne Yusuf Ziya Yörükân tekrar İslâm
Dini ve Mezhepleri Profesörü intihap edildi. Bundan sonra Profesörün hayatında
13
Yörükân, Giriş, s. 7-11.
14
Geniş bilgi için bkz. Yörükân, Giriş, s.11-12.
9
ikinci bir ilmî faaliyet devri başladı. İlâhiyat Fakültesi Dergisi’nin en devamlı
yazıcısı oldu. Yörükân derginin ilk sayısında “İslâm İlm-i Hâli” adlı makale neşretti.
Burada, İslâm akaidini tamamen aklî ve modern esaslara göre sınıflanmış buluyoruz.
Birinci kısmı akîde, ikinci kısmı amel ve ahlâka ayrılmış ve bu meseleler ilk defa
olarak sade Türkçe ile modern bir zihniyetle ele alınmıştır. Bu eser McGill
Üniversitesi Profesörlerinden Howard A.Reed tarafından İngilizceye tercüme
edilecektir. Yörükân, derginin aynı sayısında, Zeki Velidî Togan’ın Kayseri
kitaplığında bulduğu Kitabu Tefsiri’l-Esma’i ve’s-Sıfât’ın zannedildiği gibi İmam
Maturidi’ye ait olmadığını ispat etti. Fakülte dergisinin ikinci ve üçüncü sayısında
“İslam Akaid sisteminde Gelişmeler ve İmam-ı Âzam Ebu Hanife” adlı makaleyi
yazdığı gibi, Profesör Tayyip Okiç’in birinci sayıda çıkan “Sarı Saltuk’a Dair Bir
Fetva” adlı makalesini tenkid etti. Aynı yılın dördüncü dergisinde bu tarzda neşriyata
devam etti. 1953 yılı birinci sayısında Profesörün “Vahhabilik” adlı tetkikini, ikinci
ve üçüncü sayısında “İslam Akâid Sisteminde Gelişmeler” adlı tetkikini, ikinci ve
üçüncü sayısında “İslam Akâid Sisteminde Gelişmeler” adlı seri makalesinin
mabadını görüyoruz. Dördüncü sayıda Profesörün sıhhati bozulmaya başladığı için
yazısını görmüyoruz. Yusuf Ziya Yörükân, bu sırada Kur’an-ı Kerim’den Âyetler adlı
İslâm esaslarına dair eseriyle, İslâm Akaidine Dair Eski Metinler adıyla İmam
Maturidi’ye atfettiği eserin metin ve tercümesini neşretti. 151922’de Agâh Mazlum
Bey’in teşebbüsü ve yardımı ile ikimiz aylık Mihrab dergisini çıkarmaya başladık.
Bu dergi o sırada çıkmakta olan Ceride-i İlmiyye, Mahfil, hele Sebilü’r-Reşad gibi
dinî dergilerden tamamıyla ayrılıyordu. Zihniyeti, Gökalp’ın teşvikiyle neşredilen
İslâm Dergisi’ne benziyordu. Yani modern bir Türk-Müslüman dergisiydi…1925
15
Ülken, a.g.m., s. 90-91.
10
sonlarında yeni kurulan İlâhiyat Fakültesine İslâm Mezhepleri Tarihi Muallimi tayin
edildi. Bir müddet sonra da aynı fakültenin umumî katipliğine(o zaman ki teşkilâta
göre müdürlüğüne) getirildi. Yusuf Ziya Bey bu derste yalnız İslâm kaynaklarına
göre mezhepler tarihi okutmakla kalmadı. Anadolu’da Alevîler ve Tahtacılar arasında
dolaşarak şahsi araştırmalar yaptı… Bu suretle Yusuf Ziya asıl gayesi olan İslâm
mezhepleri tarihini aşarak bir nevi etnoloji ve kültür antropolojisi malzemesi
hazırlamış bulunuyordu.” 16
4) Din Anlayışı
Yusuf Ziya Yörükân’ın din ve Müslümanlık anlayışı, gerçekleştirdiği
çalışmaların ve özellikle Aleviler üzerinde yapmış olduğu saha araştırmalarının
önemini belirlemek, objektifliğini göstermek açısından bize önemli ipuçları
vermektedir. 17
Yörükân, din ve İslâm ile ilgili görüşleri şöyledir: “Müslümanlar arasında din,
ilâhi bir müessese olarak, Peygamber tarafından bildirilen ve insanlar tarafından
inanılıp güdülen doğru yol mânâsına gelir ve Allah’a, meleklerine, peygamberlerine,
peygamberlere indirilen kitaplara ve âhiret gününe inanma esasına dayanır. Allah’ın
son olarak kurduğu ve O’nun elçisi Hz. Muhammed’in bütünüyle bildirdiği dine
İslâm dini, Müslümanlık denir. Düşünerek, kendi iradeleriyle hak ve hayır olduğuna
16
Ülken, a.g.m., s. 89-90.
17
Yörükân, Giriş , s.12.
11
inandıkları iman, ibadet ve amel bildirilerini kabul ederek, doğru yolu tutanlara ise,
“Selâmete ermiş”, Müslüman denir”. 18
Yörükân’a göre ibadet anlayarak yapılmalıydı. Yusuf Ziya Yörükân,
Müslüman tüccarların Maveraünnehir’e gelip gittikleri sırada Müslümanlığı yaymak
için Kur’an-ı Kerim dağıttıklarını, bunların halkın anlayabileceği bir dilde olmalarına
dikkat ettiğini belirtir. 19
Yusuf Ziya Bey, Müslümanlıkla ilgili olarak yazdığı kitapların hepsinde,
namazlarda okunan sûre ve duaların Türkçe çevirilerini vermeyi ihmal etmemiştir…
Vaazlarda halkın anlayabileceği bir dil kullanılmasını ve vaazların Türkçe olarak
yapılmasını öğütlemiştir. Bu uğurda yapmış olduğu mücadelenin açık örneklerini
arkadaşlarının yardımlarıyla yayımladığı Mihrab ve kendi imkânlarıyla yayımlamaya
çalıştığı Kutlu Bilgi dergilerinde görmekteyiz. 1926-1930 yılları arasında basılan ve
öğretmen okullarında okutulan Dinimiz, Peygamberimiz, İman ve İbadet ve İslâm
Dini adlı kitapları, Milli Eğitim Bakanlığı’nca, 1953 ve 1956 yıllarında yardımcı ders
kitabı olarak yayımlanmıştır. Kur’an-ı Kerim’den Âyetlerle İslam Esasları adlı eseri,
öğretmen okulları için hazırlanmıştır. Ölümünden sonra 1957 yılında İlâhiyat
Fakültesi ve daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanmıştır.
Müslümanlık adlı kitabı, akılcı bir din eğitiminin temellerini oluşturmak ve
güçlendirmek için sarf ettiği gayretlerin açık birer delilidir. 20
18
Yörükân, Yusuf Ziya, Müslümanlık ve Kur’an-ı Kerim’den Âyetlerle İslâm
Esasları, (haz.Turhan Yörükân), Ötüken Yay., İstanbul-2006, s.23
19
Yörükân, a.g.e., s.12.
20
Yörükân, a.g.e ., s.17.
12
5)Kişiliği
Yusuf Ziya Yörükân’ın kişiliğini yakından tanıyabilmek için oğlu Turhan
Yörükân ile 09.06.2013 tarihinde saat 14.00’te ofisinde yaptığımız görüşmemizde
babasını şu şekilde anlatmaktadır: “Yusuf Ziya Bey, son derece vatansever ve
milliyetçi bir adamdı. İstanbul işgal altındayken camilerde hem vaaz verir, hem de
halkı işgal kuvvetlerine karşı ayaklanmaya sevk eden bir adamdı. Ama kendisi son
derece mütevazı birisi olduğu için bu konuda yaptıkları hiç hesaba katılmamıştır.
Yusuf Ziya Bey milliyetçidir. Türklük adına çalışmış bir adamdır. Akvam-ı İslâmiye
etnografyası dersleri İlahiyat fakültesinde okutmuştur. Bu aynı zamanda şunu
göstermektedir. O, bu konuda bu ilmi Türkiye’de kuran adamalardan birisidir. Belki
de en önde gelenidir. Aynı zamanda bu konuda ilk ciddi araştırmalar yapmış bir
kimsedir. Alevilik ile ilgili çalışması bir etnografya çalışmasıdır. Yusuf Ziya Bey,
çocuklarına son derece bağlı, ilgili, çocuklarının okumaları ile yakından ilgilenen bir
kimsedir. Bir o kadar da çocuklarına karşı serttir. Üç defa meydan dayağı yediğimi
hatırlarım. Bir defasında okuldan kaçtığım için yemiştim. Köy hayatına yakın
bağlantısı olan bir kimsedir. Annem ile evlendikten sonra bu hayatı devam etmiştir.
Annemin babası ve annesi bizimle beraber oturmuştur. Büyük bir aile şeklinde
yaşamışızdır. Yusuf Ziya Bey, hiçbir hileye aklı ermeyen saf bir adamdır. Yani
başkalarına inanan birisiydi. Samimi, cömert, inanılmaz derecede dürüst bir adamdı.
Altı çocuğu vardı. Ama bizim evde maddi imkânsızlıklar yüzünden evimizde iki-üç
kişi daha olurdu. Bu çocukları besler ve okuturdu. Anneme gelince devamlı şekilde
Türk bütünlüğünü, dirliğine söyleyen ve şiirler okuyan bir hanımdı. Bu bakımdan
bizi de öyle yetiştirmişlerdir. Yusuf Ziya Bey, tarikatçıları hiçbir şekilde tasvip
13
etmeyen bir adamdı. Yörükân, dinin fazilet kısmına önem veren bir adamdı. Ona
göre din, esasına göre buydu.”
6) Ölümü
5 Haziran 1954 günü koraner yetmezliğinden vefat etmiştir. 21Hilmi Ziya
Ülken onun kaybıyla ilgili üzüntüsünü şu şekilde değerlendirmiştir: “Profesör Yusuf
Ziya Yörükân, İlâhiyat Fakültesi’nin temel hocalarından idi. Fakültenin esas dersleri
Tefsir, Hadîs, Fıkıh, Kelâm ve İslâm Dini Tarihi olduğuna ve Profesörün bir kısmı
başlangıçtan beri açık bulunan bu derslerden birini işgal ettiğine göre, fakültenin
tedris heyetinde büyük bir boşluk hâsıl olmuştur.” 22 Sözleriyle üzüntüsünü dile
getirmiştir.
5 Haziran 1954 yılında vefat eden Yörükân’ın ölümü dolayısıyla; ailesine
fakülte dekanı Bedi Ziya Egemen, 9 Haziran’da şöyle bir taziye mesajı göndermiştir:
“Muhterem zevciniz, değerli mesai arkadaşımız ve hocamız Profesör Yusuf Ziya
Yörükân’ın vefatı, fakültemize mensup bütün arkadaşlar ve talebeler arasında derin
mucip olmuştur teessürü. Fakültemizin kuruluşundan beri bütün zaman ve mesaisini
müessesemize hasreden ahlâk ve insanlığı ile bir örnek olan merhumu, bizler kadar
bizden sonrakiler de daima hürmetle anacaklardır. Memleket ve müessesemiz
bakımlarından telâfisi mümkün olmayan bu elim ziya karşısında teessürlerinizi
21
Yusuf Ziya Yörükân’a ait özlük dosya. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arşivi.
22
Ülken, a.g.m., s. 91.
14
paylaşırken, Cenabı Haktan size ve çocuklarınıza sabırlar ve uzun ömürler diler,
derin hürmetlerini sunarım. 23
23
Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi arşivinde bulunan Yusuf Ziya Yörükân’a ait
özlük dosya.
15
B) YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN ESERLERİ
Yusuf Ziya Yörükân’ın eserleri oğlu Turhan Yörükân ve kızı Türkân
Turgut’un gayretleri ile yayınlanmış bulunmaktadır. Onların çalışmalara yazdıkları
“Girişler” den anlaşıldığına göre, Yörükân’ın pek çok kitap ve makaleleri
bulunmaktadır. Yörükân’ın birçok dergide yayınlanmış makalelerinin listesini,
vefatından sonra Yaşar Kutluay tespit etmiştir. Biz bu bölümde, Yörükân’ın eserlerini
ve makalelerini tanıtmaya çalışacağız.
1) Kitapları
1)Hz. Muhammed’in Doğumundan Ölümüne Kadar İslâm Dini Tarihi: Bu
eser, İslâm Dini ve Mezhepler Tarihi adlı eserin ilk cildidir. Yörükân, elinde bulunan
ders notlarını kitap haline getiremeden vefat etmiştir. Bu ders notlarını çocukları,
kitaplaştırarak bizlerin hizmetine sunmuşlardır. Bu kitapta, Hz. Muhammed’in
hayatına geniş yer verilmiştir. Kitap altı bölümden oluşmaktadır. Yörükân, Önsöz’de
dini hadiselerin tarihsel arka planı ve gelişim sürecini analiz eder. İslâm’ın
evrenselliğine vurgu yaparak, Mekki ve Medeni ayetleri ve sureleri ayrı ayrı inceler
ve bunlardan çıkan hükümlere dikkat çeker. Kitabın siyer özelliği taşımasının
yanında, büyük inkılâbın ve dini hamlelerin mânâlarının dayandığı hikmetleri,
hâdiselerin sebepleri ve neticelerini inceler. 24
Yörükân, Giriş’te İslâm Dini ve Mezhepler Tarihi’nin geniş bir alan olduğunu
ve bu alanın ilmi şekilde incelenmesi gerektiğinin altını çizer. Diğer dinlerde
güvenilir vesikalara dayanan, tarihi bir bilgi olmadığına vurgular. Ona göre, İslâm
24
Yörükân, Yusuf Ziya, Hz. Muhammed’in Doğumundan Ölümüne Kadar İslâm
Dini Tarihi, (haz. Türkân Turgut), Ötüken Yay., İstanbul, 2006, s. 12.
16
dini ilmî ve aklî bir dindir. Çünkü İslam, ilmî vesikalara dayanılarak bütün asıllarıyla
ve fer ‘ileriyle bilinen tek dindir. 25 O, eski dinlerin, tarihî geleneklerin ve çevrenin,
sonraki dinlerin ve mezheplerin üzerindeki tesirinden bahseder. Yörükân,
mezheplerin oluşumunu sadece siyasi nedenlerle açıklamanın yetersiz olduğuna
vurgu yapar. İslamiyet’te, mezheplerin oluşumunun başlıca sebepleri arasında
Müslümanlığın fikirlere ve vicdanlara tam bir hürriyet vermesi, ilim ve felsefe
kültürüne,
akla
ve
içtihada
önem
vermesinde
olduğunu
belirtir. Ayrıca
Müslümanlığın geniş ve kolaylaştırıcı bir din olması ve sosyal bünyeye önem
vermesinde arar. 26
Yörükân’a göre İslâm dünyasına Aristo felsefesinin girmesinin zihinlerini
durgunlaştırmıştır. Eflâtun ve İskenderiye Medreselerinin ise İslâm dünyasında
bugüne kadar sürecek kelâm ve tasavvuf ikilemine neden olmuştur. Fikir ve kalp
arasındaki ahengi sağlamak ise Yeni İlâhiyat’ın görevi olmuştur. 27
Yörükân, eserin Birinci Bölüm ’de, Müslümanlıktan önce Arabistan’ın ve
çevresinin durumundan bahsetmiştir. İkinci Bölüm’de ise Mekke Devri ve Hicret
öncesi sıkıntılı yılları izah etmiştir. Üçüncü Bölüm’de ise hicreti, Muhacir ve Ensar
arasındaki dayanışmayı ve müşriklerle yapılan üç büyük savaşı ele almıştır.
Dördüncü Bölüm’de, Hudeybiye, Hayber ve Mu’te seferlerinden ve bunların
sonuçlarını; Beşinci Bölüm ’de, Hz. Muhammet’in son günlerini, Tebük Seferi ve
25
Yörükân, a.g.e. s.13.
26
Yörükân, a.g.e., s.16.
27
Yörükân, a.g.e., s. 17-20.
17
Veda Haccını incelemiştir. Altıncı Bölüm’de, Peygamberimizin bıraktığı miras ve
hukuksal konuları belirtmiştir. Ayrıca Hadisleri, Ashabın içtihatları ve günümüzde de
geçerliliğini koruyan önemli kelâmi konulara değinmiştir.
2) İslâm Akaid Sisteminde Gelişmeler İmam-ı Azam Ebû Hanife ve İmam Ebû
Mansûr-ı Mâturidî: Eser, İslâm Dini Ve Mezhepler Tarihi adlı eserin ikinci cildidir.
Bu eser, Turhan Yörükân tarafından kitaplaştırılmıştır. Eser, beş bölümden
oluşmaktadır. Giriş’te mezheplerin oluşum süreci ve kaynaklarla ile ilgili eleştirilere
İslâm’ın sınırlarının gelişmesi ile birlikte farklı düşünceler ve fikir hareketlerinin
oluşmasına yer verir. Ehli Sünnet içinde ki farklı oluşumlara vurgu yapar. Onlar
üzerinde psikolojik ve sosyo-kültürel çevrenin etkileri, ayrılık konuları ve
sebeplerini, tarihin bütünlüğü içinde ele alarak eleştirir. 28
Yörükân’a göre, Akait meseleler ile mezhep tartışmaları birinci el
kaynaklardan tespit edilmez. Çünkü Reddiye, Müdafaa, Fırak, Makalât, Milel ve
Nihal adlı eserlerin ikinci el kaynaklardır. Bu eserler yazarların eğilimleri dolayısıyla
objektif değildirler. 29 Eserlerin yanlı olmasından dolayı, doğru fikirlere ulaşmak için
birçok kaynaklardan yararlanılması gerekir. Ancak bu şekilde fikirlerin içtihadı ve
siyasi olanları ayırılabilir. Meselelerin asıl nedenlerinin ne olduğu o zaman anlaşılır.
Akaid sistemin incelenmesinde Ebû Hanife’nin metodunu doğru bulur. 30 Kitabın
28
Yusuf Ziya Yörükân, İslâm Akaid Sisteminde Gelişmeler, (haz. Turhan Yörükân),
Ötüken Yay., İstanbul, 2006, s. 31.
29
Yörükân, a.g.e., s. 33.
30
Yörükân, a.g.e., s. 34.
18
Birinci Bölümü Ebû Hanife’nin kelâm anlayışına, İkinci Bölümü Vahhâbilik
düşüncesine ve bu düşüncenin nasıl doğduğu konularına ayrılmıştır. Üçüncü
Bölüm’de ise Mâturidi’nin kelâm düşüncesine yer verilir. Biz bu anlayışları ikinci
bölümümüzde ayrıntılı bir şekilde ele aldık. Yazar, Dördüncü Bölüm’de Ebû
Hanife’nin Fıkh-ı Ekber adlı eserini, Beşinci Bölüm ’de ise Mâturidî’ ye nispet eden
Tevhid Kitabı ve Akaid risalelerini analiz eder.
3) Müslümanlıkta Dinî Tefrika İslâm Tarihinde Ortaya Çıkmış Ayrılıkçı
Görüşler: Bu eser, İslâm Dini Ve Mezhepler Tarihi adlı eserin üçüncü cildidir. Eser
Turhan Yörükân ve Türkân Turgut tarafından yayına hazırlanmıştır.
Bu eser
araştırmamız için önemli bir kaynak olmuştur. Eserde İslâm dünyasını etkileyen
mezhepler hakkında bilgi verilmiştir. Mezhepler ile ilgili açıklamalara geçmeden
önce Giriş’te, Peygamber döneminde ufak tefek ayrılıkların olduğu; lâkin bu
ayrılıkların dinî ve mezhebi bir yönünün bulunmadığı belirtilir. Hz. Osman’ın
halifeliğin ikinci döneminde, İslâm dünyasının sınırların genişlemesi ve zenginliğin
artması ile birlikte bir takım fikri ayrılıkları başladığı savunulur. 31
İslâm Tarihinde, Müslümanlar arasındaki fitnenin timsali olarak gösterilen
kişi İbn-i Sebe faktörüdür. Yörükân’ın da bu faktörün varlığını kabul etmesi ilginçtir.
Hâlbuki bu kişinin var olup olmadığı, günümüzde yapılan araştırmalarda
31
Yörükân, Yusuf Ziya, Müslümanlıkta Dini Tefrika, (haz. Türkân Turgut ve Turhan
Yörükân), Ötüken Yay., İstanbul, 2009, s. 11-12.
19
tartışılmaktadır. 32 O,
İbn-i Sebe konusunu, klâsik kaynaklarda yer alan bilgiler
ışığında ele alır. Bu bölümde Yazar, Şiîleri dört kola ayırmıştır. 33Biz bu konulara
ayrıntılı bir şekilde İkinci Bölüm’de analiz edeceğiz.
4) Felsefe Ve Eylem Olarak Tarikatçılık: Eser, İslâm Dini Ve Mezhepler Tarihi
kitabının dördüncü cildidir. Yörükân, birinci cilt dışındaki eserlerini maalesef
tamamlayamadan vefat etmiştir. Bu cilt için herhangi bir metin bırakmamıştır. İslâm
Dini Ve Mezhepler Tarih’i eserinin ilk cildinin Önsöz’ünde, hangi konuların yer
alacağı ifade edilmiştir. Eserin dördüncü cildi Turhan Yörükân tarafından,
hazırlanmıştır. 34
Eser, iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde,
Yörükân’ın doktora tezi
konusu olan Sühreverdî’nin hayatı ve felsefi görüşleri yer alır. Burada Sühreverdî’nin
aklı ve nazarı dikkate almayarak İşrâkilik felsefesini geliştirmesi incelenir. İkinci
Bölüm’de İlyas Baba, Baba İshak, Hacı Bektaş, Sarı Saltuk ve Şeyh Bedreddin gibi
tarikat erbababının, bir şekilde birbirleriyle ilişkileri analiz edilir. Ayrıca Onların,
tasavvufa fikirlerle şekillenmiş dinî ve ahlâkî yorumu siyaset aracı hâline getirip,
uygun zemin buldukları zaman ayaklandıkları incelenir. 35
32
Geniş bilgi için bak. Sıddık Korkmaz, Tarihin Tahrifi İbn Sebe Meselesi, Araştırma
Yay., Ankara, 2005.
33
34
Yörükân, a.g.e., s. 18-24.
Yörükân Yusuf Ziya, Felsefe ve Eylem Olarak Tarikatçılık, (haz. Turhan
Yörükân), Ötüken Yay., İstanbul, 2013, s. 9.
35
Yörükân, a.g.e., s. 15-16
20
5) Ebû’l-Feth Şehristânî Milel ve Nihal Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme
ve Mezheplerin Tetkikinde Usûl: Eser, Murat Memiş tarafından hazırlanmıştır. Kitap
üç bölümden oluşmaktadır. Giriş’te, hicri altıncı asrın sıkıntıları dile getirilir. İslâm
dünyasındaki siyasi ve ilmi karışıklığın yaşandığı bir dönemde Şehristani’nin
ölümsüz eserler bırakması açıklanmaya çalışılır. 36
Yörükân, Birinci Bölüm’de, Şehristânî’nin hayatına ve eserlerine, özellikle
Milel ve Nihal’in analizine geniş bir yer vermiştir.
İkinci Bölüm, Şehristanî II makalesinin devamıdır. Makalenim giriş kısmında
Onun eserleri incelenirken yazıldığı devrin dikkate alınması gerektiğine vurgu
yapılır. Günümüz bilgi kuramı çerçevesinde incelediğinde eserlerin asıl kıymetinin
ortaya çıkmayacağı savunulur. 37Bu bölümde, mezhepler tarihinde önemli yeri olan
klâsik eserlerin genel bir değerlendirmesi yapılır. Ayrıca Milel ve Nihal de ele alınan
Sıfatiyye, Eş’arilik, İbâdiyye, Şiîlik, Nusayrilik, İsmailîlik mezheplerinin ele alınış
biçimi tahlil edilir.
Üçüncü Bölüm’de, tezimizde genişçe yer verdiğimiz usûl konusuna
değinmiştir. Bu bölümde Yörükân, mezheplerin incelenmesinde nasıl bir yol
36
Yörükân, Yusuf Ziya, Ebû’l-Feth Şehristânî Milel ve Nihal Üzerine
Karşılaştırmalı Bir İnceleme, haz. Murat Memiş, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara,
2002, s. 5.
37
Yörükân, a.g.e., s. 80.
21
incelenmesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Nitekin özgün ifadesiyle, sosyolojik
(içtimaiyatçı) bir yöntemi önerir.
6) Müslümanlık ve Kur’an-ı Kerim’den Âyetlerle İslam Esasları: Kitap iki
bölümden
oluşmaktadır.
İlk
bölüm,
Milli
Eğitim
Bakanlığının,
öğretmen
okullarından okutulmak üzere yazdırılan eserdir. Yazar’ın ölümünden sonra
Müslümanlık adıyla 1957 yılında İlâhiyat Fakültesi’nde, daha sonra ise 1961 yılında
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılmıştır. Müslümanlık kısmında Yörükân,
İslâmiyet’in saf haline döndürülmesi ile ilgili özgün fikirlerini söylemekten
çekinmemiştir. Bu bölümde, İslâm dininin temel özelliklerinin akılcı bir şekilde dile
getirildiğini görmekteyiz.
İkinci bölüm, Kur’an-ı Kerim’den Ayetler adıyla Ankara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi tarafından ayrı bir kitapçık olarak basılan bir eserden oluşur. Daha sonra
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yardımcı ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu iki
kitap, Turhan Yörükân tarafından 1993 yılında, Müslümanlık ve Kur’an-ı Kerim’den
Âyetlerle İslâm Esasları adı altında birleştirilerek yayımlanmıştır. Bu kitap,
Yörükân’ın hazırladığı bir İslâm ilmihalidir, diyebiliriz. Konular ayetlerin ve aklın
ışığında aydınlatılmıştır. Yörükân, bu çalışmasında mezhepler üstü bir yaklaşım
sergilemiştir. Bu duruma Kutlu şöyle değinir: “ Yörükân adını koymaksızın ve bir din
eğitimi kavramı olarak kavramlaştırmaksızın, buna İlm-i Hâl adını vermiştir. Bu
eser, “ Âyetlerle Akîde Esasları”, “Âyetlerle Amel ve Ahlâk” ve “Ayetlerle İbadet
Esasları” olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. İçerik incelendiğinde İlm-i Hâl
22
ile Kur’an’a dayalı İslam Din Dersi kastedildiği anlaşılacaktır. Aslında bugün
bundan Mezhepler üstü veya Kur’an merkezli bir yaklaşım olarak bahsetmekteyiz.” 38
7) Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm: Bu eser, Türk Dinleri ve
Mezhepler Tarihi adlı eserin ilk cildidir. Eser, Atatürk’ün isteği üzerine yazılmıştır.
Yörükân tarafından 1932 yılında Atatürk’e takdim edilmiştir. Eserin ikinci cildi olan,
Müslümanlıktan Sonra Türk Mezhepleri adlı kitapta Atatürk’e takdim edilmiştir.39
İkinci cilt olan bu eser henüz yayınlanamamıştır.
Bu eserde, Şamanizm’i eski bir Türk Dini olarak gören Yörükân, onun
hakkında geniş bilgiler vermiş, Şamanizm’in özellikle Alevilik üzerindeki etkilerini
ve halk Sünniliği üzerindeki etkilerinden bahsetmiştir. Şamanizm’in Türklerin eski
inançlarına kaynaklık eden dinlerden ve sistemlerden birisi olarak izah etmiştir.
8) Alevî Bektaşî Tahtacı Nefesleri: Turhan Yörükân tarafından yayıma
hazırlanan bu eser, Alevî usul ve erkânında terennüm eden şiirleri toplamıştır.
40
Alevî akidelerinin nefeslerden öğrenilebileceğini vurgulayan Yörükân, bu
konuyu şöyle açıklar: “Alevî akideleri Bâtınîliğin Anadolu’ya girmesinden
başlayarak son şeklini alıncaya kadar geçen süre içerisinde o kadar büyük
38
Sönmez Kutlu, “Din öğretiminde Mezhepler Üstü Yaklaşım ve ilk ve Orta Öğretim
Programlarında Alevilik”,www.sönmezkutlu.com(11.09.2013)
39
Yusuf Ziya Yörükân, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, (haz. Turhan
Yörükân), Ötüken Yay., İstanbul, 2009, s. 7.
40
Yörükân, Yusuf Ziya, Alevi Bektaşi Tahtacı Nefesleri, (haz. Turhan Yörükân),
Ötüken Yay, İstanbul, 2011, s. 8.
23
değişikliklere ve ihtilâtlara uğramıştır ki, bugün herhangi bir Alevîye veya Alevî
dedesine tenasühe dair bir nefes okuyacak olursanız, Alevî bu nefes içerisinde kendi
akidesinin bulunduğuna kanaat getirecektir. Arkasından vahdet-i vucuddan, ahretten,
ahretin bir rumuz olduğundan ve mahşerden bahseden nefesler okuyacak olursanız,
Alevî gene bu nefeslerde kendi akîdesinin bulunduğunu görecektir.” 41
9) Anadolu’da Alevîler Ve Tahtacılar: Eser, Yazar’ın yoğun emek sarf ettiği
bir saha araştırmasıdır. Kitap altı bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm’de,
Anadolu’daki Alevi köylerinde saha araştırması yoluyla elde edilen, Alevîler’in
inançlarını ve yaşayışları hakkında geniş bilgiler yer alır. Ayrıca Alevîler hakkında
öne sürülen önyargıların(mum söndü) doğru olup olmadığını araştırır. Bu durumun,
Anadolu Alevîliği için bir iftira olduğunun altını çizer. 42
İkinci Bölüm ‘de, Tahtacılar hakkında geniş bilgiler bulunmaktadır. Yazar,
Tahtacılar ile Aleviler’in ayrıldığı noktalara geniş yer vermiştir. Tahtacılar’ın, Hacı
Bektaş Ocağı’nı tanımadığını belirtir. 43Ayrıca Tahtacı oymaklarının sosyal ve
kültürel yaşamına değinen Yörükân, Tahtacılarda öğrenim düzeyinin düşük
olduğuna, 44 evliliğin dışa dönük olmadığına ve evliliklerin kendi aralarında olduğuna
vurgu yapar. 45
41
Yörükân, Anadolu’da Alevîler ve Tahtacılar,(haz. Turhan Yörükân), Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998.s.32
42
Yörükân, a.g.e., s. 99.
43
Yörükân, a.g.e., s.139.
44
Yörükân, a.g.e., s. 213.
24
Üçüncü Bölüm’de, Tahtacılar’ın inançlarına ve âdetlerine geniş yer
verilmiştir. Tahtacılar’ın kendilerini Caferî mezhebinde gördüklerini, 46 hulûle ve
tenasühe inandıklarını, 47 kendilerine has bayramları olduğu Muharrem’in on ikinci
günü olan Matem günleri gibi konuları ele alır. Ayrıca kurban bayramında kurban
kestiklerini tespit eder. 48 Tahtacılar’ın kutsallık atfettikleri pek çok kitaplarını tespit
eden 49Yörükân, Tahtacılarda yapılan cem ayinine de geniş yer vermiştir. 50
Dördüncü bölümde, Orta Asya’daki Türk boylarına ve bunların Anadolu’daki
uzantılarına; Beşinci Bölüm ‘de ise, Anadolu’daki Alevî köylerinde yaptığı alan
araştırmalarının sonuçlarına, Altıncı Bölüm ’de ise Alevîler hakkında genel bilgilere
yer vermiştir.
1) Makaleleri
1) “Hadis-i Şerîf”, Mihrab,1(1923), ss. 1-6.
2) “İslâm Filozofları-Sühreverdî I”, Mihrab, 1(1923), ss. 27-32.
3) “Ebû Süfyan ile Herakliyüs’ün Mülâkatı”, Mihrab, 2(1923), ss. 43-48.
4) “Sühreverdî II”, Mihrab, 2(1923), ss. 54-58.
5) “Şeyh Sühreverdî’nin Hayatı III”, Mihrab, 3(1923), ss. 72-76.
45
Yörükân, a.g.e., s. 229.
46
Yörükân, a.g.e., s. 245.
47
Yörükân, a.g.e., s. 247.
48
Yörükân, a.g.e., s. 287.
49
Yörükân, a.g.e., s. 289.
50
Ayrıntılı bilgi için bak. Yörükân, a.g.e. s. 296-341.
25
6) “Terbiyevî
Bir Tetkik-İstanbul’da Yetişen
İlk
Feylesoflarımızdan
Kınalızâde Ali Efendi’nin ‘Terbiye’Hakkında Efkâr ve Telâkkisine Bir
Nazar”, Mihrab, 4(1924), ss. 100-105.
7) “Sühreverdî’nin Hayatı IV”, Mihrab, 4(1924), ss. 118-122.
8) “Nâsir-i Tûsi’nin ‘Terbiye’ Hakkındaki Fikri-Çocuk Terbiyesi”, Mihrab, .
5(1924), ss. 132-140.
9) “Sühreverdî’nin Hayatı V”, Mihrab, 6(1924), ss. 145-150.
10) “Ali Emîrî”, Mihrab, 6(1924), ss. 187-191.
11) “Şeyh Sühreverdî ve Simyagerlik VI”, Mihrab,7(1924), ss. 213-215.
12) “Şeyh Sühreverdî ve Simyagerlik VII”, Mihrab,. 8(1924), ss.245-248.
13) “Şeyh Sühreverdî Hayatının Sonlarında VIII” , Mihrab, 11(1924), ss.
347-350.
14) “Şeyh Sühreverdî’nin Şahsiyeti ve Seciyesi IX”, Mihrab, 12(1924), ss.
379-381.
15) “Tahlil ve Tenkid-Terbiye Musahabeleri”, Mihrab, 13-14(1924), ss.385393.
16) “Şeyh Sühreverdî’nin Hâdise-i Katli X”, Mihrab, 13-14(1924), ss. 456462.
17) “Şeyh Sühreverdî’nin Hâdise-i Katli XI”, Mihrab, 15-16(1924), ss. 483486.
18) “Hindistan’da İstiklâl Mücahidleri”, Mihrab, 17-18(1924), ss. 596-609.
19) “Tercüme - Heyakilü’n- Nûr - Şehabeddin Sühreverdî’den”, Mihrab, 1718(1924), ss. 578-595.
20) “Şeyh Sühreverdî’nin Felsefesi XII”, Mihrab, 17-18(1924), ss. 596-609.
26
21) “Şeyh Sühreverdî’nin Felsefesi (Mükâşefe Tariki) XIII”, Mihrab, 1920(1924), ss. 657-685.
22) “Din Tedrisatı-Muallimlerle Musahabe”, Mihrab, 23(1924), ss. 785-789.
23) “İslâm Tarihi-Hüseyin Cahid Bey’in İtalyancadan Tercüme ve Neşrettiği
Leona Kaytono’nun ‘İslâm Tarihi’Hakkında İntikad’ Mihrab,15 (1925),
ss.1-13; 26(1925), ss. 49-57; 27(1925), ss. 97-107.
24) “Maâni-Kur’an ve Kur’an Tercümesi Hakkında Münakaşa ve İzmirli
İsmai Hakkı Bey’den İstizah”, Mihrab, 28(1925), ss.159-164.
25) “Şeyh Bedreddin-Bu Nâm ile İntişar Eden Eser-i İlmî Hakkında İnrikad”,
Mihrab, 28(1925),ss.173-180.
26) “İhvan-ı Safâ”, Dârü’l-Fünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, 1(1925),
ss.183-192.
27) “Şehristanî I”, Dârü’l-Fünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, 3(1926), ss.
263-314.
28) “Şehristanî II”, Dârü’l-Fünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, 5-6(1927),
ss.187-277.
29) “Anadolu’da Alevî Köylüleri ve Bunların İtikad ve Âdetleri”,
Hayat,3/56(1927), ss.7-8.
30) “Anadolu’da Alevî İtikadları”, 3/57(1927), ss. 5-6; 3/59 (1928), ss. 1820;3/60(1928), ss.15-16(seri makale).
31) “Bir Tenkid’e Cevap”, Hayat, 3/63(1928), s.17.
32) “Tahtacı Oymaklarına Dair Bilgiler”,Hayat, 3/68(1928), ss.15-16.
33) “Anadolu Alevîleri ve Tahtacılar”, Dârü’l-Fünun İlâhiyat Fakültesi
Mecmuası, 8(1928), ss.109-150; “Tahtacılar”, Dârü’l-Fünun İlâhiyat
27
Fakültesi
Mecmuası,
12(1929),
ss.61-80;
Dârü’l-Fünun
İlâhiyat
Fakültesi
Mecmuası,
13(1929),
ss.55-80;
Dârü’l-Fünun
İlâhiyat
Fakültesi
Mecmuası,
14(1930),
ss.73-80;
Dârü’l-Fünun
İlâhiyat
Fakültesi
Mecmuası,15(1930),
Dârü’l-Fünun
İlâhiyat
ss.
66-80;
Fakültesi Mecmuası,17(1930, ss.72-80; Dârü’l-Fünun İlâhiyat Fakültesi
Mecmuası,19(1931,
ss.
66-80;
Dârü’l-Fünun
İlâhiyat
Fakültesi
Mecmuası, 20 (1931), ss.57-80 (seri makale).
34) “Halk Bilgisi Sahasında Muallime Hanımlardan Beklenilen Hizmetler”,
Millî Mecmua, 2/116(1929), ss. 26-27.
35) “Muallimelerde
ve
Memurlarda
Mefkûrecilik”,
Millî
Mecmua,
İlâhiyat
Fakültesi
2/118(1929), ss.34-35.
36) “İslâm
Menabiinde
Şamanlık”,
Dârü’l-Fünun
Mecmuası, 21(1931), ss.36-58.
37) “Onuncu Asır İptidalarında Yazılmış Olan Ebû Dülef Seyahatnamesi’ne
Nazaran Orta Asya’da Türk Boyları Ve Bunların Dinî ve Coğrafi
Vaziyetleri”, Dârü’l-Fünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, 22(1932),
ss.51-64; 23(1932), ss.39-52; 24(1932), ss.46-64(seri makale).
38) “Dil Tedkikinin Verdiği Heyacan”, Millî Mecmua, 12/144-145(1933),
ss.321-322.
39) “Kutlu Bilgi”, Kutlu Bilgi, 1(1944), s.1.
40) “Konuşma”, Kutlu Bilgi, 1(1944, ss.2-4.
41) “Ahlâkımızın Kökleri”, Kutlu Bilgi, 1(1944), ss-5-9; 2(1944), ss.3740(seri makale).
42) “Müslümanlığın Öğütleri”, Kutlu Bilgi,1(1944), ss.10-11.
28
43) “Vatandaşlık Töresi”, Kutlu Bilgi,1(1944), ss.14-16.
44) “Aile Terbiyesinde Ana-Babanın Mükellefiyeti”, Kutlu Bilgi, 2(1944),
ss.33-36.
45) “Kur’an Şiir ve Kanunları”, Kutlu Bilgi, 2(1944), ss.56-61.
46) “Kur’an Öğretici”, Kutlu Bilgi, 2(1944), s.64.
47) “Köy ve Köylü”,Kutlu Bilgi, 3(1944), ss.65-68.
48) “Üç Mektup”, Kutlu Bilgi, 3(1944), s.69.
49) “Kur’an’ın Öğütleri”, Kutlu Bilgi, 3(1944), ss.81-82.
50) “Bilgi Zevki”, Kutlu Bilgi, 4(1944), ss.97-100.
51) “Kur’an Nedir?”, Kutlu Bilgi, 4(1944), ss.113-117.
52) “Bayram ve Kurban”, Kutlu Bilgi, 4(1944), s.128.
53) “İlim ve Din”, Kutlu Bilgi, 5(1944), ss.129-132.
54) “Halka ‘Din Bilgisi’”, Kutlu Bilgi, 5(1944), ss.159-160.
55) “Din ve Ahlâk-Adl ü İhsan Emrinin Tefsiri”, Kutlu Bilgi, 6(1945), ss.161166.
56) “ ‘Allah Onların Gönüllerini ve Kulaklarını Mühürledi’Âyetinin Tefsiri
ve İrade-i Cüz’îye Meselesi”, Kutlu Bilgi, 6(1945), ss.185-188.
57) “Diyanet Nedir?”, Kutlu Bilgi, 7(1945), ss.193-197.
58) “İslâm Nedir?”, Kutlu Bilgi, 8(1945), ss.225-229; 9(1945), ss.257261(seri makale).
59) “Toprak Tasarrufu Tarihine Bir Bakış”, Kutlu Bilgi, 8(1945), s.253-256;
9(1945), ss.282-288.(seri makale).
60) “Dinî İnkilâb ve Islahat Hakkında”, İslâm-Türk Ansiklopedisi Mecmuası,
2/73(1947), ss.9-10.
29
61) “Dincilik Düşman Bir Fikir midir?”, İslâm-Türk Ansiklopedisi Mecmuası
2/76,(1947), ss.4-6.
62) “Müslümanlık Hakkında Yanlış Telkinler”, İslâm-Türk Ansiklopedisi
Mecmuası 2/83,(1947), ss.12-14.
63) “İlme, Ulemaya Açık Mektup’ Sahibi Salih Yeşil’e Cevap”, İslâm-Türk
Ansiklopedisi Mecmuası, 2/88(1947), ss.2-7.
64) “Evkaf İdaresi Çöküyor, Korkunç Bir Âkibete Gidiyor”, İslâm-Türk
Ansiklopedisi Mecmuası, 2/89(1947), ss.2-4.
65) “Vakıflar
İdaresi
Korkunç
Bir
Âkıbete
Gidiyor”,
İslâm-Türk
Ansiklopedisi Mecmuası, 2/92(1947), ss.13-15.
66) “Din Namına Yanlış Fetvalar Veren ‘Hakka Doğru ’Gazetesi”, İslâmTürk Ansiklopedisi Mecmuası, 2/96(1948), ss.5-8.
67) “Din Eğitimi ve Din Öğretimi”, Tasvir, (20.III.1948),Sayı 947;(I.IV
1948),Sayı 959; (20.III.1948), Sayı 978(seri makale). Bu makalelerin
I’inci ve III’ncüsü “Din Maarifi ve Din Tedrisatı” ismi ile İslâm-Türk
Ansiklopedisi Mecmuası, 2/98(1948), ss.2-5; 2/99(1948), ss.2-4 de intişar
etmiştir.
68) “Din Aleyhtarlığı Komünizm Yoludur: Kudret Gazetesine Cevap”,
Sebilü’r-Reşad, 1/6(1948), ss.89-90.
69) “Şah İsmail’in Yeni Bir Propagandacısı”, Sebilü’r-Reşad, 1/16(1948), ss.
243-244.
70) “ ‘Hakka Doğru’ Gazetesine”, Sebilü’r-Reşad, 2/43(1949), ss.(279) 379(282) 382; 45(1949), ss.307-310.
30
71) “Bir Ankete Cevap-Dinin Tekâmülü ve Ezan’ın Türkçe Okunması
Hakkında”, Yücel 7(1950), ss.11-13.
72) “İslâm İlm-i Hâli”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi,1(1952), ss.5-21.
73) “Kitabu
Tefsiri’l-Esmai
ve’s-Sıfat
Hakkında”,
İlâhiyat
Fakültesi
Dergisi,1(1952), ss.104-109.
74) “İslâm Akaid Sisteminde Gelişmeler ve İmam-ı Âzam Ebû Hanife”,
İlâhiyat Fakültesi Dergisi,2/3(1952), ss.3-19; 4(1952), ss. 71-87(seri
makale).
75) “Bir Fetva Münasebetiyle-Fetva Müessesesi, Ebussuus Efendi ve Sarı
Saltuk”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2-3(1952), ss. 137-160.
76) “Vahhabîlik”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 1(1953), ss. 51-67.
77) “İslâm Akaid Sisteminde Gelişmeler ve Ebu Mansur-i Maturidî”, İlâhiyat
Fakültesi Dergisi, 2-3(1953), ss. 127-142. 51
78) “Bulgaristan Muhacirleri ve Milli Duygu”, Yusuf Ziya Yörükân’a ait
özlük dosya. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arşivi.
51
Yaşar Kutluay, “Yusuf Ziya Yörükân’ın Makaleleri”, Ankara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Dergisi, III/2( 1954), ss. 93-95
31
II. BÖLÜM
YUSUF ZİYA YÖRÜKAN’IN YÖNTEM ANLAYIŞI VE
MEZHEPLERE BAKIŞI
A)YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN YÖNTEM ANLAYIŞININ TEMEL
UNSURLARI
Yusuf Ziya Yörükân, Mezhepler Tarihi’ne ait bir metodoloji çalışmaları yapan
ilk kişidir. Bundan dolayıdır ki Durkheim’in yöntemine bağlı kalmıştır. Böylece
Mezhepler Tarihi’ne uyguladığı içtimaiyatçı yaklaşımı, ilk olması bakımından
önemlidir. Yörükân’ın bu yöntemi Tahtacılar araştırmasında başarılı olmuştur.
Yörükân’ın mezhep anlayışında bu yaklaşımın etkilerini aşağıda geniş bir şekilde
inceledik.
1) MEZHEP ANLAYIŞI
Mezhep,
din
anlayışlarının
farklılaşması
sonucunda
oluşan
beşeri
oluşumlardır 52, diyebiliriz. Mezheplerin oluşumunda siyasi, dini, sosyal ve ekonomik
birçok sebep vardır. Nitekim mezheplerin arka planlarının iyi tahlil edilmesi,
günümüzün sorunlarına ışık tutacaktır. Aynı zamanda İslâm dünyasını mezhep
taassubundan arındıracaktır. Yörükân, mezheplerin oluşumunda sosyal olayların
önemine vurgu yapması, oldukça doğru bir tespittir. Lâkin mezheplerin oluşumunda
sosyal olayları öne çıkarması, fikri cereyanlara geri planda bırakması bazı açılardan
Hasan Onat, “Mezhep Kavramı ve Din-Mezhep İlişkisi”
52
,www.hasanonat.net(11.09.2013)
32
sorunludur. Mezhep tanımında eksikliklere neden olmaktadır. Nitekim Yörükân,
mezhepleri bir fikir cereyanından çok sosyal bir kurum olarak görmektedir. 53
Yusuf Ziya Yörükân, mezhep tanımını “Mezheplerin Tetkikinde Usul’ ’adlı
makalesinde ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Mezhebi, fikri bir hareketten ziyade,
toplumsal
bir
kurum
olarak
görmektedir.
Yörükân,
mezhebi
şu
şekilde
açıklamaktadır: “Mezhep, tamamen hayatın içinde tetkik edilebilir. Bugün biz,
mezhep denilince herhangi bir meselede müstakil bir fikir beyan eden veya bir iki
esasta diğerlerine muhalefet eden bir adamın hareketini anlamıyoruz.”
54
Yörükân,
mezhepleri sadece fikri bir süreç olarak görmemekte, dini merasimlerin, ananelerin,
adetlerin dâhil olduğu heyet-i mecmuası olarak görmektedir. 55
Yörükân, mezheplerin oluşumunda etkin olan siyasi, içtimai ve adetlere vurgu
yapmakla birlikte, mezheplerin oluşumunda etkili unsur olan itikadı ve fikri
oluşumları yadsımaktadır. Mezheplerin oluşum sürecinde sosyal olayların alt
yapısına dikkat çeken Yörükân mezhebi şöyle tanımlar: “Mezhep, cemiyetin manevi
cephesidir. Onda muhitin, siyasetin, ırkın ve kadim dinlerin tesirleri vardır. Ve
53
Aydınlı, Osman, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İslâm Mezhepleri Tarihi Yazıcılığı,
Hitit kitap Yay., Ankara, 2008, s. 265
54
Yörükân, Yusuf Ziya, Ebû’l-Feth Şehristâni Milel ve Nihal Üzerine Karşılaştırmalı
Bir İnceleme, haz. Murat Memiş, Kültür Bak. Yay., Ankara, s.197
55
Yörükân, a.g.e., s.197.
33
mezhep bütün bunlarla ve müntesiplerinin aile bünyesine varıncaya kadar bütün
adetleri ve ananeleri ile mezheptir.” 56
Yörükân’ın mezhepleri toplumsal bir hareket olarak görmesi bir yere kadar
doğrudur. Lakin mezheplere sadece bu nazardan bakmak, mezhep olgusunu anlamayı
güçleştirmektedir. Çünkü mezhepler aynı zamanda sistematik itikadî bir nazariyeye
sahiplerdir. Bu sebeple günümüz araştırmalarında, mezheplerin bu yönüne dikkat
çekilmektedir. Örneğin Kutlu, mezhep olgusunu şu şekilde açıklamaktadır:
“Mezhep, bir dinin tarihinde görüş, yorum ve anlayış farklılıklarının kurumsallaşmış
yapılarını ifade eder. Dolayısıyla mezheple kastedilen, İslam’la ilgili görüş, anlayış
ve yorum farklılıkları sebebiyle ortaya çıkan siyasi ve itikadı sistemlerdir.’’ 57.
Mezhepler, dinin farklı şekillerde yorumlanması sonucu itikadi ve siyasi
amaçla vücut bulmuş anlayışlardır. Bundan dolayıdır ki, mezhepleri katı bir
zihniyetle savunmak ciddi birtakım sorunlara neden olmaktadır. Mezhepler, İslâm’ın
ruhuna zarar vermediği müddetçe birer zenginliktir. Mezhepleri din konumunda
değerlendirmek, Müslüman dünyasında büyük ayrışmalara neden olacaktır. Nitekim
Yörükân, din ile mezhep arasındaki farklılığa dikkat çekmiştir. Dinin daha umumi bir
mefkûre ve büyük bir inkılabı tazammun ettiğini belirten 58 Yörükân; dinin, büyük-
56
Yörükân, a.g.e., s.198.
57
Kutlu, Sönmez, Mezhepler Tarihine Giriş, Dem Yayınları, İstanbul, 2008, s.10.
58
Yörükân, Ebû’l-Feth Şehristâni Milel ve Nihal Üzerine Karşılaştırmalı Bir
İnceleme , s.198.
34
küçük muhtelif cemiyetlere intibak ederken kazandığı şekillerine mezhepler 59 olarak
bakar.
Yörükân’ın mezheplerin, her kavmin âdetleri ve tesirleri ile uyumlu
yaşadığını ve o kavmin toplumsal yapısına göre şekillendiği tespiti 60 oldukça ilgi
çekicidir. Bu görüşünü şöyle açıklamıştır: “İslamiyet’in ayrı ayrı kıtalara ilk
yayılması anlarında dini merasim ve itikatların derhal her muhitin icaplarına göre
değişimler geçirmesinin sebebi budur.” 61
Mezhebi, “dinin cemiyetteki tezahürü” 62 olarak gören Yörükân, tarikatları
cemiyetin hastalığı zamanında 63 ortaya çıktığını belirterek tarikat ile mezhep
arasında bir ayrım yapar ve bunu şöyle açıklar: “Şuursuz bir surette eski bir dinin
ananelerini ve aşılan bir tarih safhasının bazı şekillerini halen yaşamaktan ibaret olan
bu hareket(tarikat) cemiyet dâhilinde bir hastalıktır. Çünkü mezhep gibi muhite
intibak etmemiştir. Ve manevi hayatta mihver rolünü ifâ eden dinin, herhangi bir
cemiyette bir suretle yaşanılmasına farkında olmayarak muarızdır. Çünkü bu,
cemiyetin manevi hayatında gizli bir bozukluktur. Bu sebeple cemiyetin zayıf
zamanlarında kuvvetlenir ve kuvvetli zamanında söner… Tarikat, eski bir dindeki
bazı âyinlerin, anane ve merasimin cemiyet içinde sırrî ve şuursuz bir hâlde, bazı
59
Yörükân, a.g.e., s.198.
60
Yörükân, a.g.e., s.198 .
61
Yörükân, a.g.e., s. 199.
62
Yörükân, a.g.e., s. 200.
63
Yörükân, a.g.e., s. 200.
35
adamlar tarafından yaşanılması demektir. Mezhep ise, yeni dinin itikat ve
maneviyâtının bir cemaatte temsilidir.” 64
Yörükân’ın içtimaiyatçı yaklaşımı, onun bir dini hareketin mezhep olabilmesi
için, fikirlerin sosyal yapıya sirayet etmesini şart koşmasını gerekli kılmıştır. Nitekim
fikirlerin telkin kuvvetiyle birtakım cereyanlar meydana getireceğini söyler. Fakat bu
cereyanların sosyalleşince bir kuvvet olabilir. 65
2) İçtimaiyatçı yaklaşımı(Sosyal-Pozitivizm)
Cumhuriyet dönemi araştırmacılarından olan Yörükân, Mezhepler Tarih’ine
bilim hüviyeti kazanması için elinden geleni yapmıştır. Bilimsel bilgi, izlenecek
yöntem ile anlam kazanır. Bundan dolayıdır ki Yörükân usûl üzerinde oldukça fazla
durmaktadır. Mezhepleri sosyal bir hadise olarak gördüğü için, kendisinin de ifade
ettiği gibi; sosyal hadiselerde takip ettiği Durkheim’in usûlünü 66 kullanacağını
belirtir. Yörükân’ın kullandığı metodu Kutlu, “Sosyal-Pozitivist”
67
yaklaşım olarak
isimlendirir.
Yörükân, Mezhepler Tarih’inde takip edilecek usûlün tüm ilimlerde olduğu
gibi gözlem ile başlanması gerektiğini belirtir. Gözlemin nasıl olması gerektiğini
şöyle açıklar: “Müşâhede edilen olaylar tespit edilince sebepleri aranmaya başlanır,
64
Yörükân, a.g.e., s. 199-200.
65
Yörükân, a.g.e., s. 202.
66
Yörükân, a.g.e., s. 202.
67
Kutlu, Mezhepler Tarih’ine Giriş, s.150.
36
bunun için de tecrübeler yapılır. Ancak, bu tecrübeler esnâsında mevzû dâhilinde
bulunan şeyleri ortadan kaldırmamak ve mevzûun haricinde olan şeylerle iştigal
etmemek için evvelâ mevzû tahdit ve tarif edilir. Bu tarif geçici olduğu gibi,
tecrübeler ile elde edilen neticeler de birer faraziyedir. Bu faraziyeler muhtelif
hâdiselerde ve muhtelif cemiyetlerde yapılan tecrübelerle mukayese edilir ve yapılan
mukayeseler bizi bazı ilmi neticelere ulaştırır. Bundan sonra vâsıl olduğumuz
neticelere göre hâdiseler tasnif edilir ve nihayette izah gelir. Bir hâdisenin bağlı
olduğu kanunların keşfi ve hâdisenin tarifi, izah edilmiş olması demektir.” 68
İslâm Mezhepleri Tarihi, kendine ait konuları ve metodolojisi olan bir
disiplindir. Her ilim dalında olduğu gibi, bu disiplinin de kendine ait birtakım
sorunları olmuştur. Bunların başında kaynakların kritiği gelmektedir. 69 Mezhepler
Tarihi’nin ilk kaynakları bugün maalesef çeşitli sebeplerden dolayı elimizde
bulunmamaktadır. Bugün elimizde bulunan kitaplar ‘Milel ve Nihal’ kitaplarıdır. Bu
kitaplar, kendi mezheplerini savunmacı, muhalif mezhepleri de dışlayıcı bir anlayışla
yazılmıştır. Bundan dolayıdır ki bu eserler, bizlere doğru bilgiler vermede yetersiz
kalacaktır. Nitekim Yörükân, bir mezhebin tetkikinde, mezhep muhalifinin de, o
68
Yörükân, Ebû’l-Feth Şehristâni Milel ve Nihal Üzerine Karşılaştırmalı Bir
İnceleme, s. 203.
69
Fığlalı, Ethem Ruhi, “İslâm Mezhepleri Tarihi Araştırmalarında Karşılaşılan Bazı
Problemler”, Uluslararası I. İslâm Araştırmaları Sempozyumu, Dokuz Eylül
Üniversitesi Yayınları, İzmir -1985, s. 369.
37
mezhebe müntesip kişinin de tetkiklerinin hakikatleri ifade etmekte uzak kalacağını 70
savunur ve bu durumu şöyle izah eder: “Herhangi bir meslek veya din bir bütün
teşkil ettiği için, onun yalnız bir ciheti, herhangi iyi veya kötü bir ciheti, o meslek
hakkında bir fikir veremez.” 71
Yörükân, sosyal müesseslerde ilmi neticelere ulaşabilmenin yolu Descartes’in
metodik şüphesi olduğunu ve her türlü önyargılardan kurtulmak 72 olduğunu vurgular.
Ona göre mezheplerin tetkikinde de bu yolu kullanarak önyargılı fikirlerden uzak
durulması 73gerekir. O, bir mezhebin tetkikinde takip edilecek usûlü şöyle belirtir:
“Bir mezhebi tetkik ederken ilk önce yapılacak olan şey, müşâhedenin istikametini
ve sıhhatini temin etmektir. Bunun için hâdiseleri, tasavvur eden fâillerinden
müstakil olarak harici eşya gibi nazar-ı dikkate almak, müşahedenin selâmetini temin
için fikri sağlamlaştırmaya çalışmak ve muhakemeyi hürriyete alıştırmak ve önceden
gelen mefhumları ve tesirleri bertaraf etmek lâzımdır. İşte bir mezhebin tetkikinde
takip edilecek usûlün birinci düsturu budur.” 74
70
Yörükân, Ebû’l-Feth Şehristâni Milel ve Nihal Üzerine Karşılaştırmalı Bir
İnceleme, s. 203.
71
Yörükân, a.g.e., s. 203.
72
Yörükân, a.g.e., s. 204.
73
Yörükân, a.g.e., s. 204.
74
Yörükân, a.g.e., s. 206.
38
Yörükân, müşaheden sonra geçici bir tarifin yapılması gerektiğini, bu tariften
sonra tespit edilen hadiselerin sebepleri ve hangi kanunlar altında cereyan edildiğinin
araştırılmasını vurgular. Mezheplerin tetkikinde de bu yola başvurulmasını söyler. 75
Mezhepler, tarihi bir süreci ifade eder. Tarihi süreç ve arka plan
incelenmeden, mezheplerin oluşumunun açıklamayabilmek mümkün değildir. Klâsik
kaynaklarda göz ardı edilen bu durumu, oldukça önemseyen Yörükân, tespit edilen
hadiselerin hangi kanunlar altında oluştuğunu da araştırır. O, sosyal ilimlerde ve
mezheplerin tetkikinde tümevarım yöntemi, klâsik mantığı ve tarih felsefesini yeterli
görmez. Tarih felsefesinin mezhepleri incelenmesinde etkili olmadığını şöyle izah
eder: “Tarih felsefesi, beşeriyetin tabiî ve fıtrî gelişiminin takip ettiği istikâmeti
bulmaya çalıştığı için, muayyen bir mezhebi veya bir cemiyeti muayyen bir devirde
ve o cemaatin şu veya bu müessesleri ile beraber izah etmez. Hâdiseleri umumî bir
çerçeve içinde ve aynı istikamette izah eder. Hâlbuki mezheplerin her birinin ayrı
ayrı doğuş ve gelişme sebepleri vardır… Bu gibi sebeplerden dolayı bu usûl
mezheplerin tetkikine elverişli değildir.” 76
Yörükân, mezheplerin tetkikinde sosyolojik usûlleri takip edilmesi gerektiğini
savunur. Ona göre, içtimâiyat usûlü, hâdiseleri yalnız ferde ve ırka göre değil, bütün
mevcut şartları ile ele alır. Bu usûlde, toplumsal olay kendisinden önce meydana
gelmiş toplumsal olayların incelenmesiyle, yani sebebi olan olaylar ile açıklanır. Bir
olayın diğer bir olaya sebep olduğunu ispat etmek için, bütün ilimlerde kullanılan
75
76
Yörükân, a.g.e., s. 207
Yörükân, a.g.e., s. 208.
39
tecrübe yöntemi kullanılır. Bu tecrübe yöntemin ise iki olayın mevcut oldukları
durumları karşılaştırarak, çeşitli ve değişik şartlar altında her iki olayın aynı zamanda
değişime uğrayıp uğramadığını araştırmaktır. Sosyal kurumlar, olayları arzularına
göre tekrar ettiremediklerinden vasıtalı tecrübeyi ya da karşılaştırmalı usûlü
kullanmak zorundadır. Bunun için de tarih, etnografya, dinler tarihi, kelam, fıkıh ve
istatistiklerden yararlanmak gerekir. Yörükân, sosyal ve beşeri mahiyette olan
olaylara en uygun gelen usûlün, eşzamanlı değişiklikler ile yapılan karşılaştırmalar
olduğunu söyler. Eşlik etmede olayların birinin diğerine sebep olmasından değil, her
ikisinin de başka bir şeyin sonucu olmalarından yahut aralarında görünmeyen üçüncü
bir olay var oluş, birincinin sonucu ve ikincisinin sebebi olmasından ileri gelebilir.
Bu usûl ile elde edilen sonuçlar yoruma muhtaçtır. Aksi takdirde nedensellik ifade
etmez. Yörükân, eşzamanlı değişiklikler usûlünün, araştırmada etkili olmasının
nedenini, diğer usullerin, mukayese için birçok gözlem ve olaylara ihtiyaç duymasına
bağlar. 77
Yörükân, kendi deyimiyle mütehavvil terâfük 78 yani eşzamanlı değişikliklerin
tespitinin, mezheplerin incelenmesinde yeterli olmadığını belirtir. Bazen mezheplerin
menşeine çıkmak ve o mezhep üzerinde etkili olan kâdim unsurları aydınlatmak
gerekir. Bu yönteme tekevvün yöntem adını verir. Bazen müessesleri anlamak için,
onları meydana getiren basit unsurların açığa çıkarılması gerekir. Bundan dolayı
karşılaştırma yöntemi tek başına yeterli değildir. Böyle durumlarda, ifade ettiği gibi
tekevvüni yöntemi kullanmak gerekir. Bundan sonra ise bir olayı, mezhep sorunu
77
78
Ayrıntılı bilgi için bak. Yörükân, a.g.e., s. 209-215.
Yörükân ,a.g.e., s. 211.
40
ancak bütün toplumsal türler arasında tam olarak tahlil ve terkip edilmek şartı ile
mümkündür.
79
3) Kaynak Kritiği
Yusuf Ziya Yörükân, Mezhepler Tarihi yazıcılığında kaynak analize oldukça önem
vermiştir. Nitekim önemli çalışmaları arasında yer alan Şehristânî’nin Milel ve Nihal üzerine
yaptığı incelemede ve Aleviler hakkında yaptığı araştırmalarda kaynak kritiğine ne kadar
önem verdiği açıkça görülür. İslâm Mezhepleri Tarihi’nde kaynak kritiği oldukça önemli
sorunlardan biridir. Çünkü İslâm Mezhepler Tarihi’nde doğru ve objektif bilgilere
ulaşabilmenin şartlarından biri ve en önemlisi kaynak kritiğidir. Bu alanın birinci el
kaynakları çeşitli nedenlerden dolayı günümüze ulaşamamıştır. Bugün elimizde bulunan
kitaplar objektiflikten kitaplardır. Bu kitaplarda mezhepler hakkında yanıltıcı bilgilere sahip
olduğunu görmekteyiz. Milel-Nihal kitaplarında aşırı mezhep taassubuna şahit olmaktayız.
Ayrıca mezheplerin tasnifi konusunda 73 fırka hadisi esas alınmıştır. Bu nedenlerden dolayı
mezhepler tarihçileri objektif bilgilere ulaşabilmek için birçok yöntem geliştirmişlerdir.
Bilimsel ve doğru bilgiye önem veren Yörükân’ın da bu konuda büyük çaba sarf ettiğini
görmekteyiz.
İslâm Mezhepler Tarihi, kendine özgü metodolojisi olan bir disiplindir. Bu
disiplinin en önemli sorunlarından biri kaynak kritiği meselesidir. Yörükân
kaynakların kritiğini “Şehristânî” ile ilgili yazdığı makalelerde ayrıntılı bir şekilde
incelemiştir. Lâkin Yusuf Ziya Yörükân, mezheplerin birinci elden ilk kaynakları
olan makalât türü eserler hakkında bir değerlendirme yapmamıştır. Şehristânî adlı
eserinde, Şehristânî’nin “Milel ve Nihal” adlı eserini geniş çapta ele almıştır. Bu
79
Ayrıntılı bilgi için bak. Yörükân, a.g.e., s. 217-220.
41
eserinde hicri III. asırda yazılan bazı eserleri de değerlendirmiştir. Bu,
değerlendirdiği eserlere kısaca göz atacağız.
Mezhepler hakkında yazılan eserlerin mesleki ve siyasi ihtiraslarla yazıldığını
ileri süren Yörükân, bu durumu şöyle açıklar: “Esasen ekseriyetle mezhepler
etrafında yazılan kitaplar ve makaleler, ilmi eserler vücuda getirmek arzusundan
ziyade dinî tatmin etmek ve hükümetlerin tutunabilmeleri için meslekî ihtirasları
tahrik
etmek
ihtiyaçlarından
doğmuşlar
ve
kuvvetlerini
bu
kaynaklardan
almışlardır.” 80Yörükân’ın bu konudaki değerlendirmeleri oldukça isabetlidir. Çünkü
elimizde mezhepler ile ilgili bulunan kaynaklar, ilk dönemlere ait birinci el kaynaklar
değildir.
Bu
kaynaklar,
çeşitli
nedenlerden
dolayı
elimize
ulaşamamıştır.
Araştırmacılar tarafından kullanılan kaynaklar, hicri III. asırdan itibaren yazılmış
kaynaklardır. Yörükân’ın da değindiği gibi bu eserler, ilmi olmaktan ziyade, reddiye
türü eserlerdir.
Mezhepler hakkında yazılan Milel ve Nihal Kitapları mezheplerin kendi
görüşlerini ispat ve kabul ettirme gayeleri ile yazılmıştır Bu eserlerde, muhalif
düşünceleri doğru bir şekilde tespit etmek zordur. Bundan dolayıdır ki bu eserler ilmi
gayelerden uzaktır. Yörükân, İmam Eş’ari’nin Makâlâtü’l-İslamiyy’in adlı eserini,
muhaliflerin düşüncelerine yer verilmesinden dolayı ilmi ve tarafsız bulur. 81 Bu
durumu şöyle açıklar: “Eserde mezheplerin oluşum sebepleri de araştırılmamıştır.
Mamafih kendisi buna zaten lüzum görmemektedir. O, yalnız vâkıaları söyler ve izah
etmez. Eserin kıymeti de buradadır. Bilhassa ikinci kısımda her mesele hakkında
80
Yörükân, a.g.e., s. 92.
81
Yörükân ,a.g.e., s. 94.
42
zikrettiği ihtilâfları, bir mesele hakkında bütün cereyanları göstermek ve muhtelif
nazariyeler arasında mukayese yapıp hakikati aramak için çok kıymetlidir. Eserin bu
kısmı, mezhepler kısmının tarihî kıymeti kadar, ilmi ehemmiyeti hâizdir.” 82
Yörükân, Bağdadî’nin eserini ise birçok yönden eleştirmiştir. Bu eleştirilerin
başında; Bağdadi’nin El-Fark Beyne’l-Fırak adlı eserinin, muhaliflerin düşüncelerini
eleştirmek ve red etmek gayesiyle yazıldığı ile ilgili eleştirisi gelir. 83
Mezhepler Tarih’inin önemli sorunlardan birisi de mezheplerin tasnifi
sorunudur. Nitekim klâsik kaynaklarda, mezheplerin tasnifinde 73 fırka hadisi esas
alınmıştır. Bu hadise göre ‘kurtulaşa eren fırka’ Ehli Sünnet fırkasıdır. Diğer 72
fırkanın ise cehennemlik olduğu görüşü hâkimdir. Bu hadisin sahih olmadığı
yönünde birçok düşünce hâkimdir. Nitekim bu hadis, Kur’an’ın ruhuna aykırıdır.
Hür düşünceden ve bilimsellikten yana olan Yörükân,
bu durumu eleştirmiştir.
Mezhepler Tarihi kaynakları ile ilgili getirdiği bir eleştiri de, müelliflerin yetmiş üç
fırka dâhilinde yazanlaradır. 84Nitekim Bağdadî’nin eserini, bu gayeyle yazılan
eserlere örnek olarak gösterir. 85 Ona göre, Bağdadî’nin amacının, kendi zamanında
yaşayan mezheplere hücum etmek ve reddetmek, kurtuluşa eren fırkanın Ehl-i
Sünnet mezhebi olduğunu ispat etmektir.
82
Yörükân, a.g.e., s. 105.
83
Yörükân, a.g.e., s. 96.
84
86
Yörükân, a.g.e., s. 99.
85
Yörükân, a.g.e., s. 105.
86
Yörükân, a.g.e., s. 109.
43
Bağdadî, yazım sırasında düzgünlük ve
tutarlığa dikkat etmediği ve mezhebi meydana getiren şahıslar ekseninde hareket
ettiği için eleştirilir. 87Ayrıca Ebu’l-Muzaffer Tâhir İsferâîni’nin Kitâbü’t-Tabsır adlı
eseri de; tarz, usûl ve tertip açısından Bağdadî’nin eserine benzediği için bu
eleştirilerden o da nasibini almıştır. 88
Yörükân, Şehristânî’den evvel ilmi olan eserlerden birinin İmam Ebû
Muhammed Ali bin Ahmed bin Hazm’ın Kitâbü’l-Fasl Fi’l ve’l-Ehvâi ve’n-Nihal
adlı eseri olduğunu söyler. 89 O, bu eserin, mezheplerin itikat ettikleri fikirlerin red ve
kötülenmesi adı altında, kendi mezhebi olan Zâhirî mezhebini savunması sebebiyle
bu eseri eleştirirken 90 Ebû Reyhân Muhammed el- Bîrûnî’nin Kitâbun fi Tahkik
Mâli’l-Hind min Makûletin Fi’l-Akli ev Merzûletin adlı eserini mezhepleri incelerken
tahlilden terkibe gitmesi dolayısıyla medheder. 91
Yörükân’ın mezhepler tarihinin kaynakları ile ilgili değerlendirmelerinden,
Ahmet bin Hanbel’in Risale’si, Ebu Muhammed’in Kitâbu’l Fırak’ı, Irâkî’nın ve
Ebu’l-Kasım Kirmâni’nin eserleri de nasibini almıştır. 92
87
Yörükân, a.g.e., s. 109.
88
Yörükân, a.g.e., s. 110.
89
Yörükân, a.g.e., s. 111.
90
Yörükân, a.g.e., s. 115.
91
92
Yörükân, a.g.e., s. 117.
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, a.g.e., s.118-12.
44
Yörükân, Şehristânî ile ilgili çalışmasında, Şehristânî’nin Milel ve Nihal adlı
eserini diğer kaynaklar ile karşılaştırarak geniş bir incelemeye tabi tutar. Ona göre,
eserin, mezhepler hakkında toplu bilgi vermesi, esere şöhret kazandırmıştır. Ayrıca
Şehristânî İmam Eş’ari gibi tarafsızlık yolunu tercih etmiş ve diğer mezhep
müellifleri gibi, muhaliflerine hakaret etmemiştir. 93 Şehristânî, tarz olarak Eş’ari’nin
Mâkâlât’ ın da uyguladığı yöntemi izlemiştir. 94Yörükân, Şehristânî’nin eseri tasnif ve
tarafsızlığı açısından önemli ve ilmi bulmuştur. Ancak değerli olan bu eserin
tamamen güvenilir olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü eser, 73 fırka
hadisine göre yazılmıştır.
Yusuf Ziya Yörükân, mezhepler tarihinin kaynaklarını usul açısından
derinlikli bir analize tabi tutmuştur. Nitekim modern dönemde Mezhepler Tarihi’nin
bir bilim dalı haline gelmesine ve ona özgü bir yöntem oluşturulmasında Yörükân’ın
katkısı büyüktür. 95 Çünkü Yörükân, mezhepler tarihinde kaynak kritiği ve eleştirel
yaklaşıma dikkat çeken ilk kişilerdendir. Onun en köklü eleştirileri klasik mezhepler
tarihçilerinin mezhepleri ele alış biçimine yönelik olmuştur. Şehristânî ile ilgili
çalışmasında, bu sorunu şu şekilde tahlil etmektedir: “Daha ilk asırlardan itibaren
İslâm dininin büyük-küçük muhtelif cemiyetlere intibâkı zaruretinden doğan
mezhepler, bir taraftan terviç ve müdafaa, diğer taraftan tezyif ve reddedilmek
ihtiyacı ile kelâmiyat münakaşaları arasında mevzubahis edilmiş ve müteâkip
asırlardan bunların mücadele ve nizâları devam edip gitmiştir. Bunlar bir mezhebin
93
Yörükân, a.g.e., s. 167.
94
Yörükân, a.g.e., s. 125.
95
Kutlu, Mezhepler Tarihine Giriş, s. 150.
45
ne olduğunu izah edecek yerde, âlimlerin zihninde o mezhep hakkında ne gibi fikirler
bulunduğunu ve bu fikirler hakkında nasıl münakaşalar cereyan ettiğini gösterir.” 96
Yörükân, yukarıda da görüldüğü gibi, yöntemle ilgili müellifleri, ilmi usule
riayet etmemekle eleştirir ve amaçlarına mezheplerini, zafere ulaştırmak olarak
tanımlar.
Yörükân, Aleviler ve Tahtacılar arasında yaptığı araştırmada da kaynak kritiğine önem
verdiğini görmekteyiz. Aleviler ’in inanç esaslarının yer aldığı kitapların gerçek bilgilerden
uzak olduğunu vurgular ve bu kitapları şöyle eleştirir: “Vâsıl olduğum kanaat şudur ki,
bunlardan ecdattan kalma nefesler, itikatlarındaki esasları vücuda getirir. Bilâhare
Bektaşîlerden ve diğer Alevî zümrelerden aralarına giren nefesler, bu akideleri anlaşılmaz bir
hâle getirmiş ve kendilerini müşkül mevkie düşürmüştür. Halk şairlerinin nefesleri de
kendilerinde tesir yapmış, hulûle, tenasühe, Miraca, Hurufiliğe ve birtakım remizlere dair olan
nefesler, hep kendilerinde birer intiba bırakmış, nihayet kendilerinin de anlamadıkları bir
vaziyet ortaya çıkmıştır. Ellerine sonradan geçmiş olan Faziletname, Sâkîname, Kumru,
Hüsnîye gibi kitaplarla destanî bazı manzumeler de, kendilerini büsbütün şaşırtmıştır.” 97
Böylelikle Yörükân, Aleviliğin tarihsel gerçeklerden uzaklaştığını ve farklı bir oluşuma
dönüştüğünü savunur.
96
97
Yörükân, a.g.e., s.173.
Yörükân, Anadolu’da Alevîler ve Tahtacılar, s.247.
46
4)Karşılaştırmalı Mezhepler Tarihçiliği
Modern dönem Mezhepler Tarih önemli ve ilk isimlerinde olan Yusuf Ziya Yörükân’ın
bu disipline birçok katkıları ve yenilikleri olmuştur. Bu katkılardan biri kullandığı
karşılaştırma yöntemidir. Yazar’ın eserlerini incelediğimizde bu yönteme başvurduğu
aşikârdır. Yörükân’ın önemli ve özgün çalışmalarından olan Aleviler ve Tahtacılar üzerine
yaptığı çalışmada karşılaştırma yöntemine sık sık başvurduğu görülmektedir. Saha araştırması
olan bu eserinde, aradaki farklılıkları ve benzerlikleri dile getirmiştir. Ayrıca Alevilik
üzerinde Bâtıni tesirlerin varlığını da karşılaştırarak örneklendirmiştir.
Yörükân, Aleviler ve Tahtacılar arasında karşılaştırma yöntemine başvurarak
aralarındaki farkları ortaya koymuştur. Bu çalışmasında kullandığı karşılaştırma metoduna
birkaç örnek vermekle yetineceğiz. Aleviler ’in Hacı Bektaş Ocağı’nı tanırken, Tahtacılar’ın
bu ocağı tanımadığını vurgular. 98Tahtacılar’ın nişanesi olan kazayağının diğer Alevi
kollarında olmadığını belirtir. 99Tahtacılar ve Aleviler arasında okunan kitaplar arasında da bir
karşılaştırma yaparak farklılıkları vurgular. 100
Yörükân, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri adlı eserinde Şamanizm’e geniş yer
vermiştir. Bu eserinde de Şamanizm’in Alevilik üzerindeki etkilerinden bahsederken de
karşılaştırma yöntemine başvurmuştur. Böylelikle konunun ehemmiyetine dikkat çekmiştir.
Bu eserinde kullandığı karşılaştırma metodu ile örnekleri çoğaltmak mümkündür.
98
99
Yörükân, a.g.e., s.139.
Yörükân, a.g.e., s.454.
100
Yörükân, a.g.e., s.455.
47
Yörükân, Şamanizm ile Alevilik arasındaki ahiret ve tenasüh konusundaki benzerlikleri
de karşılaştırma yöntemi ile ilgili şu şekilde ortaya koyar: “Âhiret fikrine gelince bu,
Şamanlarda olduğu gibi vazıh değildir. Ceza ve mükâfat bu dünyada yaşanan dirlik ve
sıkıntılardır. Esasen bunlar her sene cem ayinlerinde günahlarını itiraf eder ve ondan
yıkanırlar ve sonra yeni bir hayata doğarlar. Bundan başka Ali’yi tanımak, her türlü saadete
nail olmaktır. Binaenaleyh, bu noktalardan hareket edildiği zaman, uhrevî mesuliyet fikri için
kalmaz. Şu hâlde ölüm, diğer bir âleme doğmaktır. Ve orada, Şamanlık devrinde inanıldığı
şekilde, aynı hayat devam edecektir ve bunun içindir ki, defin ve cenaze merasimi, kabirlere
eşya koymak, ölüler için aş pişirmek gibi ananeler, tamamen devam etmektedir.” 101 Ayrıca
Şamanlıkta su ve ateş anası dualarının olduğuna dikkat çeken Yörükân, Aleviler’ de de ateş
ve ocağa önem verildiğine vurgu yapar. 102
Yörükân’ın Şamanizm ve Alevilik arasındaki paralellikle ile ilgili verdiği örneklerden
biri de her ikisindeki merasim sistemi benzerliğidir. Bunu şöyle açıklar: “Eski Türklerde
gördüğümüz şaman merasimleri, Alevîlerde de aynen denecek bir surette devam ettiğini
görürüz. Senelik merasim, kurban ve yoğ bugün Alevîlerde tamamen câridir. Eski Türklerde
oymak beyleri aynı zamanda dinî reis idiler. Alevîlerdeki dedeler, ocaklılar, eski oymak
beyleridir.” 103Yörükân, Şamanizm ile Sünniler arasındaki benzerlikleri de karşılaştırma
yoluyla ortaya koymaya çalışır. Şöyle ki, “Ölülerin ruhlarını tes’id için bazı merasim,
kabirleri ziyaret, büyük uluların mezarı etrafında dolaşmak, murad için kurban vaat etmek ve
mezarlarda kurban kesmek, bazı yaşlı ağaçların kudsiyetine inanmak, ağaç dallarına ve türbe
101
Yörükân, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, s.88.
102
Yörükân, a.g.e., s.89.
103
Yörükân, a.g.e.,s.89.
48
kapılarına çaput bağlamak, su kaynaklarında ve ağaç gölgelerinde ruhların ve cinlerin
bulunduğunu tasavvur etmek, yeni doğanlara kurban kesmek, hastaların iyileşmesi için
kurban adamak, ölülerin canı için aş pişirmek, sebil yapıp su dağıtmak… Bir yolcu seyahate
çıktığı zaman önünden tavşan geçerse fena, yılan geçerse uğurludur. Baykuş bağırırsa fena,
gülerse iyidir. Saksağan haberdir, köpek uluması ölümdür gibi şeyler de şüphesiz eski
akidelerin devamından başka bir şey değildir.” 104
Yörükân’ın Milel ve Nihal kitapları üzerine yaptığı “Şehristânî” adlı incelemesi de
karşılaştırmalı bir incelemedir. Bu eserinde de karşılaştırma metoduna başvurmuştur.
“Şehristânî” adlı makalesinde, klâsik kaynaklarda yer alan mezhepler hakkında geniş bir
incelemede bulunmuştur. Bu kaynaklarda yer alan mezheplerin çoğunluğunun ilmi eserlerden
ziyade, siyasî gayelerle yazıldığını tespit ederek, karşılaştırır. Ayrıca yazılan eserlerin, kendi
mezheplerini savunma amacıyla yazıldığına vurgu yapar. Bundan dolayıdır ki bu eserlerin
objektiflikten
uzak
olduğunu
belirtir.
Sadece
Eş’ari’nin
Makâlât’ını
bu
grupta
değerlendirmez. 105 Bu duruma şöyle bir eleştiri getirir: “İlmi tamamen enfüsi ve şahsî bir
metâ gibi telâkki ederek, kendi fikrî kabiliyetlerinin rastgele tulûatını ortaya atmışlar ve
mezheplerin tetkikinde dikkat edilecek noktaları araştırmaya ve bu tetkikleri ileri götürecek
olan ilim usulüne ve nihayet o tarihe kadar yazılan eserlerde görülmekte olan usullerden
hangisinin bu meseleleri ve mezhepleri daha faydalı bir surette yazmaya elverişli olduğu
hususuna asla iltifat etmişlerdir.” 106
104
Yörükân, a .g.e.,s.99.
105
Yörükân, Ebû’l-Feth Şehristânî Milel ve Nihal Üzerine Karşılaştırmalı Bir
İnceleme, s.92-94.
106
Yörükân, a.g.e., s.97.
49
Yusuf Ziya Yörükân’ın İslâm Akaid Sisteminde Gelişmeler adlı eserinde Eş’arî ve Mâturidî
arasındaki farklara değinmiştir. Yazar burada da karşılaştırma yöntemini kullanmıştır. 107
Görüldüğü üzere Yörükân, bu yönteme eserlerinde başvurarak mezhepler arasındaki farkları
ve benzerlikleri daha anlaşılır hale getirmiştir. Böylelikle kâdim dinlerin ve adetlerin
günümüzdeki akımlar üzerindeki etkilerine dikkat çekmiştir. Özellikle Şamanizm’in Alevilik
ve Sünnilik üzerindeki etkilerini bu yöntemle tahlil etmiştir.
5)73 Fırka Rivayeti ve Fırkayı Naciye
Mezhepler Tarih’inde, mezheplerin tetkikinde birçok sıkıntıların olduğu aşikârdır. Bu
sıkıntıların başında mezheplerin tasnifi baş sıralarda yer almaktadır. Mezheplerin sayısı ile
meşhur olan yetmiş üç fırka hadisi, Mezhepler Tarih’i alanında verilen eserlerin çıkış noktası
olmuştur diyebiliriz. Bu hadise göre İslâm ümmeti yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bu fırkalardan
sadece biri Kurtuluşa Eren Fırka (Fırkayı Naciye) olduğu yönündedir. Eserlerin bu gaye ile
yazılması, eserlerin objektiflikten ve bilimsellikten uzaklaştığını göstermektedir.
Yusuf Ziya Yörükân, 73 fırka mevzusuna “Şehristânî” adlı araştırmasında müelliflerin
eserlerini tetkik ederken yer yer değinmiştir. Mezhep yazarlarının, mezheplerin tasnifi ve
sayıları noktasında şöyle bir eleştiri getirir: “Müelliflerin mezhepleri tasnif hususunda olduğu
gibi, onların sayılarını belirleme hususunda da ihtilaf ettiklerini görüyoruz. Bir kısmı hiçbir
107
Yörükân, İslâm Akaid Sisteminde Gelişmeler, s.130-131.
50
adetle mukayyet değildir. Yetmiş üç fırka dâhilinde yazı yazanlar, kendilerinden sonra
çıkacak mezheplere bir yer bırakmayacak surette onları doldurmuşlardır.” 108
Yusuf Ziya Yörükân, eserlerin analizini yaparken Şehristânî’nin eserinin rivayet
noktasında 73 fırka hadisine bağlı kaldığı için eleştirir: “ Şehristânî, mukaddimelerinde
rivayet itibarıyla zaaf içindedir. ‘Fırka-i Nâciye Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaaattir’ diye son bulan
setefterikû hadisi; kezâ Mecûsîler yetmiş, Yahudiler yetmiş bir, Nasarâ yetmiş iki,
Müslümanlar yetmiş üç fırkaya ayrılacaklar diye verilen haberi, hadîs nokta-i nazarından
tenkit etmeden ve râvisini göstermeden yazmış ve bütün kitabın esaslarını bunlar üzerine
kurmuştur.” 109 Yörükân, Bağdadî’nin eserinin asıl çıkış noktasının 73 fırka hadisini esas
alarak yazdığını belirtir ve onu eleştirir: “Bağdâdî’nin el- Fark Beyne’l- Firak namındaki
eserine gelince, bu eser Hazret-i Peygamber’in bir hadîsini şerh etmek ihtiyacından
doğmuştur. Hadîs, milletin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ve bunlardan yalnız birinin Fırka-i
Nâciye olduğuna dair hadistir. Eserden maksut olan şey, Fırka-i Nâciye ile sapık fırkaların
farklarını göstermektir.” 110 Yörükân, Eş’arî’nin ‘setefteriku’ hadisini hareket noktası olarak
kabul etmediğine de değinir. 111
Yusuf Ziya Yörükân Mezhepler Tarihçiliğinde bilimsel bilginin izlenmesi gerektiğine
vurgu yapar. Mezheplerin analizi noktasında klâsik yazarların dikkatli davranmadığını
söyleyerek onları eleştirir: “Ana mezhepleri tayin konusunda ise hiçbir yazar zümresi arasında
108
Yörükân, Ebû’l-Feth Şehristânî Milel ve Nihal Üzerine Karşılaştırmalı Bir
İnceleme, s.99
109
Yörükân, a.g.e., s. 69
110
Yörükân, a.g.e.,s.105
111
Yörükân, a.g.e.,s.103
51
tevâfuk görülmüyor. Hülâsa müellifler bu hususta takip edilecek usûlde olduğu gibi,
esenlerinin
tarzında,
mezheplerin
tasnifinde
ve
adet
hususunda
dikkatli
hareket
edememişlerdir.” 112
6)Mezheplerin Doğuş Sebepleri
Din anlayışının farklılaşması sonucu oluşan mezheplerin, ortaya çıkışında tarihî, siyasî,
sosyal ve kültürel gibi faktörler etkilidir. Bu faktörler analiz edilmeden mezheplerin
anlaşılması mümkün değildir. Yusuf Ziya Yörükân, mezheplerin doğuş sebeplerinden olan
içtimaî faktöre oldukça önem vermiştir. Mezheplerin fikri yönünü yadsıyan Yörükân,
mezheplerin doğuşunda etkili olan çevre, siyaset, ırk ve kadim dinlerin tesirlerine dikkat
çekmiştir. 113 Yörükân bu durumu şöyle izah eder: “Mezhep, kuvvetini hayattan istiâre eder ve
cemiyetin hayatı ile beraber yürür. Fikri muhakemelerle bir cemiyet hayatında müessir
olmaya imkân olmadığı gibi, bir mezhebe karşı cedel münakaşaların faydası yoktur. Bir
cemaat hayatında değişimin husule gelmesi için, hayat şartlarının değişmesi lâzım olduğu
gibi, mezheplere tesir etmek için de hayatî şartlara tesir icra etmek icap eder. Eğer fikir
cereyanları bu değişimi vücuda getirmeye kâfi olsa idi, aynı bir mezhebin muhtelif içtimâi
durumlarda bulunan insanlarda görülebilmesi mümkün olacaktı. Bunu hiçbir cemiyette
göremiyoruz.” 114
112
Yörükân, a.g.e., s.100
113
Yörükân, a.g.e., s.198
114
Yörükân, a.g.e., s.201
52
Yörükân, mezheplerin ortaya çıkışlarında etkili olan sosyo-kültürel çevrenin, mezheplerin
yayılmasında etkili olduğunu şu örneklerle izah eder: “ Arabistan çöllerinde İslamiyet’in
neşrinden itibaren ‘Selefiyye’ namı altındaki saf ve nezih ibadet merasimiyle ruhları doyan ve
daima gösterişten kaçınan, kanaatkâr insanlara has bir mezhebin muhtelif tecellileri görülüyor
da, İran’a has bir mezhebin muhtelif tecellileri görülüyor da, İran’a has ve tamamen bunun
aksine Bâtıniyye, Karâmita, Bâbekiyye, Müzdekiyye, Bâbiyye, vs. namları ile hayâlâtperver
ve tantanaya düşkün insanlar içinde yaşayabilecek olan hâlet-i ruhiyenin tecellilerini orada
göremiyoruz. Ve İran’da Vahhâbîlik ve Eseriyye gibi kuru ve derûnî mezheplerin
telâkkilerine benzeyen bir fikir asla çıkmış değildir. Niçin İran’da her asırda bir iki tane
Allah’ın zuhur ettiği, ulûhiyyet kendisinde tecelli eden adam çıkıyor. Ve Mısır’da Firavunlar
kendilerini Rabb ila ediyorlar. Ve Fâtımîlere gelinceye kadar ulûhiyyet iddiası revaç
buluyor!” 115
Yörükân, mezhepleri içtimaî müesseseler olarak görmesinden dolayı, mezheplerin en
ince ayrıntısına kadar tetkik edilmesi gerektiğini şu şekilde gerekçelendirir: “ Bir mezhep,
içtimaî bir müessesedir ve ancak o mezhebin yaşadığı cemiyetin evsaf ve seciyesi, anane ve
âdetleri ve bunların o cemiyete nereden ve ne suretle geldiği tâ menşelerine kadar araştırılmak
suretiyle tetkik edilebilir.” 116
Yörükân, mezheplerin doğuşunda etkili olan içtimaî faktörün yanında siyasi faktöre de
değinmiştir. Şöyle ki, ona göre: “Mezheplerin menşelerinde ekseriya siyasî bir ihtiras
görüldüğü gibi, onları idâme ve sağlamlaştırmak için yazılan eserlerde de aynı gayeyi görmek
kâbildir… Mezâhip ve mesâlike dair yazılan kitaplar içinde, doğduğu memleket hükümetinin
115
Yörükân, a.g.e.,s.201
116
Yörükân, a.g.e.,s.202
53
hissiyât ve telâkkiyatına aykırı yazılmış eserlere güç tesadüf edilmekle beraber, böyle
eserlerin mevcudiyeti takdirinde yazarın ekseriyetle diğer bir hükümet nam ve hesabına
çalıştığı veya yeni ve hususî bir siyaset endişesi altında eserini yazmış olduğu zannı hasıl
olmamak kâbil değildir… Siyasî endişeden âzade bir hâlet ile yazılan eserler ise, ekseriyetle
dinî ve mezhebi bir heyecanın tesirâtını ifade ederler. Şüphesiz herhangi bir menfaat
endişesinden uzak, tamamen hasbî bir ilim kaygısı, medeniyetin en ileri devrinde bile
erişilemeyecek bir mefkûredir.” 117
Yörükân, mezheplerin doğuşunda siyasetin etkisine vurgu yaptığı gibi, mezheplerin
yaşamasında ve yayılmasında da siyasetin önemine dikkat çeker: “ Bir mezhebin devamında o
mezhebe siyasî bir ihtirasın eşlik ettiğini görüyoruz. Ve şu neticeye ulaşırız ki, bir mezhebin
yaşamasının sebebi siyasî bir ihtirastır… Siyasetin karışmadığı mezhepler yaşamadığı gibi,
siyaset karıştığı müddet devam eden ve sonra siyasî tesirlerin kesilmesi üzerine ortadan
kalkan mezhepler vardır. Mu’tezile mezhebinin hükümet kuvvetine isnat ettiği zaman
yaşaması, keza Kerrâmiyye mezhebinin Gaznelilerin ortadan kalkmasıyla sönmesi, bu
değişimin müterâfık(eşzamanlı) olduğunu gösteriyor. Filhakika bugün mevcut mezhepler hep
siyasete dayanmaktadır. Sünnî, Şiî, Vehhabî, Sinusî mezhepleri gibi.” 118 Görüldüğü gibi
Yörükân’ın, mezheplerin doğuşunda etkili olan içtimaî ve siyasi nedenlere vurgu yapması
isabetli bir tespittir. Lâkin mezheplerin doğuşunda etkili olan fikrî süreçleri, itikadî boyutları
ve en önemlisi insan faktörüne değinmemesi büyük bir eksiklik olmuştur.
117
Yörükân, a.g.e. s.93
118
Yörükân, a.g.e.,s.211
54
D)YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN MEZHEPLERE BAKIŞI
Yusuf Ziya Yörükân, İslâm Mezhepler Tarih’inin içine giren mezheplerin
çoğuna değinmiştir. Yörükân’ın mezhepler içerisinde en fazla Şia’ya yer verdiğini
görmekteyiz. Ancak Yörükân, mezhepleri ele alırken mezhepler hakkında genel
bilgiler vermiştir. Klâsik kaynaklarımızda yer alan mezheplerin ortaya çıkış sebepleri
tartışmalarına girmemiştir.
1) Şia
Şia kavramı, Yörükân’a göre, şu şekilde tanımlar: “Şiîler kendilerine Şia-i
Ali, İmâmiyye, İsnâ-Aşeriyye ve Caferiyye nâmını verirler. Bu tâbirlerin dördü de
kendilerine göre aynı mezhebin muhtelif ifadeleridir. Bunlar, Ali zamanında Ali’ye
sâdık kalan ve Peygamber’in ahvâl ve harekâtında zerre kadar inhiraf etmediklerine
kanidirler.” 119
Yörükân’a göre, Şiîler Müslümanlığın başlıca esasları olan vahdaniyet,
peygamber, Kur’an, ahret konusunda, diğer Müslümanlarla birleşmişler, bunların
yorumunda ise ayrılmışlardır. Farklılık, bu hususların anlaşılması ile ilgili yöntemden
kaynaklanır. 120 Aslında Yörükân, Şiiliğin nasıl, ne zaman ve hangi nedenlerle ortaya
çıktığı hususunda derinlemesine tahlil etmemiştir. Bu derece önemli bir konu da
yorum yapmaması ilginçtir. Bununla birlikte Şiiliğin ameli saha ve akaidle ilgili
görüşlerini incelemiştir. İslam düşüncesinde, geçmişte ve günümüzde önemli bir yer
işgal eden Şia’nın menşeini aydınlatılması hayati bir önem taşımaktadır. Şia’nın
119
Yörükân, Yusuf Ziya, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 78.
120
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, a.g.e., s. 78.
55
görüş farklılıkları üzerine yoğunlaşmak ve Şia’yı bu konuya indirgemek
kanaatimizce yanlıştır.
Şiiliğin ortaya çıkış zamanı ve nedenleri hakkında ciddi tartışmalar
bulunmaktadır. Örneğin klâsik dönem Şiî yazarlarından Kummî ve Nevbahti’nin
eserlerinde Şiilik peygamber zamanına kadar götürülmekte ve şöyle açıklanmaktadır:
“İlk ortaya çıkan fırka Şia’dır. Şia, Ali b. Ebi Talib’in fırkası olup, Nebi (sav)
zamanında “Ali Şiası”(Ali’nin taraftarları) adı verilenlerin, ondan sonra da sadece
Ali’ye bağlılıklarıyla tanınan ve onun imâmetine inananların meydana getirdiği bir
fırkadır.” 121
Şiâ’nın doğuşu ile ilgili iddiaları analiz eden Onat, bunları özetle şöyle
sınıflandırmaktadır. Şiiliği Hz. Osman dönemindeki fitne olayları ile başlatanlar,
Şiiliği Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde ortaya çıktığını savunanlar ve Şiiliği Kerbalâ
olayından sonra ya da Şiiliğin nass ve tayin nazariyesi ile birlikte ortaya çıktığını
savunanlar şeklinde sınıflandırır. 122Görüldüğü gibi Şia’nın doğuşu hakkında pek çok
iddia bulunmaktadır. Bu fırkanın doğuşu, tarihi, olaylar incelediğinde dinî bir akım
olmaktan ziyade, siyasî bir akım olduğu göze çarpmaktadır. Denilebilir ki devrin
siyasi şartların sonucunda ortaya çıkmış bir mezheptir. Yörükân, bu iddialar üzerinde
durmayarak, itikadî ve amelî görüşlerine odaklanmıştır. O, Şiîlerin imanın yalnız
121
Kummî ve Nevbahtî, Şii Fırkalar, Çevirenler: Hasan Onat, Sabri Hizmetli,
Sönmez Kutlu, Ramazan Şimşek, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2004, s. 87.
122
Geniş bilgi için bkz. Onat, Hasan “Şiiliğin Doğuşu Meselesi”, Ankara Üni.
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 36(1997), Ankara, s. 94-102
56
tasdik ve ikrardan ibaret olmadığını, amelleri de iman tanımına dahil ettikleri
tespitinde bulunur. 123
Yörükân, diğer araştırmacılar gibi, Şiileri diğer mezheplerden ayıran özelliğin
imâmet anlayışları olduğunu söyler ve bunu şu şekilde izah eder: “Onlara göre
peygamberlik, salah-ı âlemi temin için Allah’a vacip olan bir emirdir ve bundan
dolayı peygamber ölünce salâh-ı âlemi temin edecek bir imanın onun yerine geçmesi
lâzım gelir. Bu imam vasîdir. Nasıl Peygamber, nass ve tasrih ile Allah tarafından
gönderilmiş ise, imam da Allah’ın vahyi ile veya Kur’an’ın, Peygamber’in ve
imamın tasrihi ile tayin edilir. Binaenaleyh imam meselesi, toplumun seçme ve
isteğine bağlı bir keyfiyet olamaz. Çünkü o, erkân-ı dinde bir mesele-i esâsiyyedir.
Peygamber’in bir vâsi veya imam tayininden kaçınması ve emr-i mühimi ihmal
ederek keyfiyeti toplumun oyuna bırakması ona asla yakışmaz. Aynı zamanda
mesâil-i âlemi idare edecek, sözü hüccet olacak ve halka doğru yolu gösterecek olan
bir kimseni her türlü hatadan ve günah işlemekten masun, tâbir-i hususî ile mâsum
olması lâzımdır. Bu ise, ancak Allah’ın ıstıfa(seçmiş) ve intihap etmiş olduğu bir
kimse olabilir. Bu zat ise Peygamber ve onun tasrihi ile Ali ve evlâdır.” 124
Şia’nın
imamet
anlayışı,
İslam
doktrini
açısından
birçok
noktada
eleştirilebilir. Birincisi, İslâm dinini diğer dinlerden ayıran önemli özelliklilerden
birisi de, hiçbir sınıfa, ırka ve aileye üstünlük vermemesidir. Bu sebeple “ruhbanlık”
İslamiyet’te yer bulamamıştır. İkincisi, İslam dini insanları düşünmeye, akletmeye ve
123
Geniş bilgi için bkz. Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 80.
124
Yörükân, a.g.e., s. 81.
57
bilime davet etmiştir. Şiâ’nın Müslümanların aklını imamın aklına teslim etmesi ve
imameti imanın şartlarından sayması İslâm’ın yukarıda belirtilen temel ilkesine
terstir. Üçüncüsü, Şia’nın kurtarıcı fikri, tarihte sayısız ve sahte kurtarıcıların
çıkmasına neden olmuştur. Kurtarıcı fikri ve Müslümanların bu yolla kurtulacağı
düşüncesi, sadece boş bir hayalden ibarettir.
Şiâ’nın İmâmet düşüncesi, bazı mezhepler Tarihçilerince de Kur’an’ın özüne
aykırı bulunmuştur. Örneğin, Fığlalı bu durumu şöyle eleştirir: “İmamet’in usûl-i
din içine sokulması ve dolayısıyla Hz. Muhammed (sav)’den sonra belli kişilere
üstünlük sağlanması ve bu kişilerin, Peygamber gibi ‘ismet’ sahibi, yani günahlardan
korunmuş oldukları ve başkalarında bulunmayan bir ‘ilm’e, “özel bir bilgiye sahib
oldukları hususunun kabul edilmesi, İslam’ın yani Kur’ân-ı Kerim’in özüne ve
ruhuna ters düşmektedir; çünkü üstünlük ancak takvâya bağlı olan bir meziyettir.” 125
Şiiler ile Sünniler arasındaki farklılıkları genişçe ele alan 126Yörükân, Şiiliği
daha çok İmâmiyye (İsnâ’aşeriyye) Şiiliği üzerinde analiz etmiştir. Nitekim İmâmiye
Şia’sından var olan mut’a nikâhını tüm Şiilerin bir bakışı olarak vermiştir. Oysaki
Şiiliğin başka bir kolu olan Zeydiyye’ye göre mut’a nikâhı kesinlikle yasaktır. Bu
nikâh türünü Yörükân şöyle açıklar: “Şiîlerde o derece kökleşmiş bir şeydir ki,
mevki-i içtimaî sahibi bir ailenin, kızını bir saatlik nikâh ile biriyle evlendirmesinde
125
Fığlalı, Ethem Rûhi, Günümüz İslam Mezhepleri, İzmir İlahiyat Vakfı Yayın.,
No:39, İzmir- 2008, s. 357.
126
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 83-85.
58
hiçbir beis görülmez.” 127 Yörükân, Şiileri Hz. Ali’nin imameti meşrulaştırmada
ayetleri farklı yorum ve aşırı tevil yapmakla suçlamıştır: “Onlar yalnız Ali
meselesinde Kur’an ayetlerini tevil ve tahrif ederler. Diğer hususlarda, nikâh
meselesinde olduğu gibi kelimenin lügat mânâsından mütevellit yanlış anlama
müstesna, Kur’an’ın ve Hadislerin Sünniler gibi zahirî mânâlarına sımsıkı sarılarak
dini hükümleri bu kaynaklardan çıkarırlar.” 128
Yörükân,
Şii
mezheplerinin
kollarını
incelerken
klâsik
milel-nihal
kitaplarındaki bilgilere ve yönteme bağlı kalmamıştır. Örneğin Şehristani ve
Bağdadi’nin eserlerinde yer alan Şii fırkalara yer vermemiştir. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi İmâmiyye fırkasına yoğunlaşmış ve tafsilatlı açıklamalarda
bulunmuştur. Klâsik ve Şii kaynaklarda Şiiliğin doğuşunun nerede, ne zaman ve
hangi olaylarla ortaya çıktığı yönünde birçok tezler vardır. Yörükân’ın bu konulara
girmemesi ve sadece mezhepler hakkında genel bilgiler vermesi dikkat çekicidir.
Suriye’nin Sayda ve Sur çevresinde yaşayan ve Mütevâli adı verilen Şiiler,
Yörükân tarafından İmamiyye ile ilişkilendirilerek şöyle açıklanmıştır: “Bu cemaatin
İsna, Aşeriyye mezhebindendir. On ikinci İmam Mehdi, Samarra’da bir kovuğa
girerek gizlenmiştir, ergeç çıkacaktır, o gelinceye kadar onun bâblarına (manevi
önderlerine) bağlı olmak lâzımdır. Bu mezhep sâliklerinin bâbları beyleridir.” 129
127
Yörükân, a.g.e., s. 86.
128
Yörükân, a.g.e., s. 88.
129
Yörükân, a.g.e., s. 94.
59
Sebeiyye Sorunu
Yörükân, Şiilikteki gulât fikirlerin kaynağını İbn-i Sebe’ye dayandırır ve bu
ilişkiyi şöyle izah eder: “Dünyada hiç görülmemiş ve emsali işitilmemiş, harikulâde
kahramanlığın Ali’den zuhuru, fevkalâde belâgat ve fâsahat, hazırcevaplık, eşyanın
hakikatlerine tasarruf, gaibten haber vermek, ölüleri diriltmek, hakayık-i ayniyyeye
vakıf olmak gibi bitmez tükenmez yüksek meziyetlerin sırrı nedir, bunlar nereden
gelmiştir gibi sualler sorarak kuvvetle temin ve tekid ettirtikten sonra, “Bunlar
uluhiyet havassı, nasut kisvesinde Davud’un zuhur ve tecellisidir, ey esrar-ı hakikate
teşne kardeşler, biliniz ki, Ali ilahtır ve ondan başka Allah yoktur.”dedi. Bu
fikirlerini, Ali’ye isnâd edilmekte olan, “Ene hayyun la emût,ene bâisu men fi’lkubûr,ene mukîmûl-kıyâme” gibi sözlerle teyit etti. Bu sır şuyû bulmakta gecikmedi,
ordu içinde bomba gibi patladı.” 130
Yörükân, İbn-i Sebe’ye nisbet edilen Hz. Ali’nin ulûhiyeti ve Hz. Ali’nin İbni Sebe’yi bu fikrinden dolayı ateşe atılmasını emretmesi ile ilgili bilgileri, herhangi
bir eleştiriye tabi tutmadan kabul etmiştir. 131 Bu konuda klâsik kaynakların
yöntemini izlemiştir.
Yörükân, Hz. Ali’nin yüceltilmesi fikrini, Cemel ve Sıffın savaşını İbn-i Sebe
faktörüne bağlar. Bu durumu şöyle izah etmektedir: “Abdullah İbn-i Sebe, San’alı,
Himyer kabilesine mensup bir Yahudi âlimdir. Yahudi iken, Yuşa İbn-i Nuh’un Musa
Peygamber’in vasisi olduğuna kani idi. Sonra Medine’ye gelerek Hazret-i Osman
130
Yörükân ,a.g.e., s.16.
131
Yörükân, a.g.e., s. 16-17.
60
huzurunda Müslüman oldu. Bu hareketi ile Osman nazarında mevki sahibi olacağını
ümit ediyordu. Osman’dan iltifat görmeyince Ali taraftarı olmaya başladı ve bir
hareket uyandırmak fikriyle Basra’ya gitti, zühtü takva kisvesine büründü ve
başlangıçta Âl-i Beyt’e kemal-i hürmet ve ihlas göstermeye ve kendine celp ettiğini
adamlara bunu tavsiyeye başladı.” 132
Yörükân, İbn-i Sebe’nin Medain’e sürülmesini, Mecusiliğin merkezi
olmasının yanında tenasüh fikirlerinin yaygın olduğu bir yer olması sebebiyle O’nun
için bir ödül olarak görmüş ve bu durumu Ali’nin saflığının bir numunesi olarak
kabul etmiştir. Çünkü İbn-i Sebe fikirlerini yaymada en müsait zemini bulmuştur. 133
Yörükân, Şiiliği dört kola ayırır. Birincileri, ilk Şiilerdir. Bunların dört
halifeye hürmette kusur etmeyenlerdir. Onlar Müslümanlık esaslarına, Kur’an’da
tasrih ve zahiren ifade edildiği veçhile inananlardır. İkincileri, Hz. Ali’yi bütün
ashaptan efdal görenlerdir. Bu grup İbn-i Sebe tilmizlerinin en aşağı tabakasıdır
İmâmiyye, Zeydiyye, Caferiyye, Râfıza ve İsnâ-Aşeriyye bu gruptandır. Üçüncüsü
İbn-i Sebe’nin orta düzeyde tilmizleri olanlardır. Bunların, Ali’den başka
Peygamber’in Ashab’ına sövüp sayanlardır. Dördüncüler ise gulat mezhebine
mensup olanlardır. İbn-i Sebe’nin iyi yetişmiş tilmizlerini bu gruptur. Bu mezhebin
en önemli özelliği Ali’nin ulûhiyetine inanmaktır. 134
132
Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 13.
133
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, a.g.e., s. 17-18.
134
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, a.g.e., s. 18-22.
61
Yörükân’a göre, Hz. Ali şahsiyeti ve ahlaki özellikleri ile emsalsiz bir
kahramandır. Lâkin Hz. Ali zamanın şartları ve değişen koşulları ayak
uyduramamıştır. Değişen koşulları hazmedememiştir. Bu durumu şöyle izah eder:
“Servet ve refahın Medine’ye akın ettiğini, Medine çölünün köşkler ve mesirelerle
dolduğunu gözleriyle gördüğü halde zamanın değiştiğine inanmadı. Emevi valilerin
ve Osman taraftarlarının israf ve debdebeleri onda artan ve aksi tesir uyandırıyor ve
Ali’yi gittikçe büsbütün katılaştırıyordu. Osman’ın katli üzerine Ali, iş başına geçtiği
zaman işte bu dikine giden katılaşmış ruh ile meydana çıktı. Yegâne rakip olacak iki
adamı, Zübeyr ile Talha’yı, hem de kendisine biat ettikleri halde idare edemedi…
Lâkin Ali, Muaviye’nin küçük bir hilesine aldanacak kadar zaaf gösterdi…”
“Demek ki ilk devrin büyük adamı Ali, sonraki devirde büsbütün başka bir adamdı.
Mahdut bir mıntıkanın idaresine saplandı, imparatorluk devrinin ne olduğunu
kavrayamadı. Hâkim olduğu milletleri anlamak şöyle dursun, bizzat Şia’sının
temayüllerini bile göremedi ve her gün temasta bulunduğu arkadaşlarının hissiyatını
takdir edemedi. Kısaca ifade etmek için denebilir ki, Ali zamanın adamı değildi.” 135
2) Bâtınîlik-Sabbahîlik
Yörükân, Bâtınîliğini ikiye ayırmıştır. Sofuluk Bâtınîliğini Müslüman
felsefecilerinin ve mutasavvıfların mesleği olarak görür. Günümüzdeki tarikatları bu
sınıfta görebiliriz. Konumuzu asıl ilgilendiren Bâtınîliği ise şu şekilde tarif eder:
“Bunlar, gerek Kur’anı gerekse dini emirlerin, akîdelerin ve ibadetlerin zâhirî ve
hakiki şekillerini redderek, bunların birtakım rumuzlardan ibaret olduğuna; Kur’an
kelimelerinin, namaz, oruç gibi tâbirlerin hakikî mânâlarının büsbütün ayrı şeyler
135
Yörükân, a.g.e., s.26- 27.
62
olduğuna inananlardır. Bunlara göre, şeriat ve din emirlerine bağlanmak, eşyanın
zâhirine perestiş avam halkın cehâletinin eseridir. Hakikati görenler (havas), zâhir’i
merasim ile mukayyet değildirler. Onlar bâtına bakarlar, hakikati görürler.” 136
Yörükân, Bâtınîliği klasik eserlerden açıklar. Bu sebeple Bâtınîliğin kurucusu
Abdullah bin Meymun olarak gösterilir. Ona göre Bâtınîlik İslamiyet’e karşı vücut
bulmuş bir harekettir. Bâtınîlik, Müslümanlıktan evvel ki dinlerin tesirleriyle ortaya
çıkmıştır. 137
Yörükân’ın Bâtınîyye menşei ve kurucusu ile ilgili yaklaşımı Bağdadî’nin
yaklaşımı ile benzerlikler arz eder. Bağdadî, bu konu ile ilgili şu şekilde bilgi verir:
“Makalât sahipleri, Bâtıniyye davetini kuranların bir cemaat olduğunu anlatırlar.
Onlardan biri el-Kaddah diye diye tanınan “Meymûn b. Deysân”dır. Meymûn, Câfer
b. Muhammed es-Sâdık’ın azaldı kölesi idi ve Ehvaz’lı idi. Onlardan bir diğeri de
Dendân lâkaplı “Muhammed b. el-Huseyn” idi. Bunların hepsi de Meymûn b.
Deysân ile Irak valisinin cezaevinde buluştular ve bu cezaevinde Bâtınıyye
mezhebini kurdular.” 138
Bâtınıliğe, İsmâliyye de denir. Nitekim Şehristânî’ninde belirttiği gibi;
İsmâiliyye, Museviyye ve İsnâaşeriyye’den Cafer’in en büyük oğlu ve başlangıçta
136
Yörükân, a.g.e., s. 96-97.
137
Yörükân ,a.g.e., s. 98.
138
El-Bağdadî, Mezhepler Arasındaki Farklar, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara 2008, s. 219.
63
imâmeti konusunda nas bulunan İsmail b. Cafer’in imâmetini kabul edenler
olduğunu belirtir. 139
Bâtınıliğin nasıl oluştuğu hakkında geniş bilgiler veren Yörükân, Bâtınıliğin
zamana ve mekâna göre aldığı farklı isimleri tespite çalışır: “İlk defa, İsmâiliyye
nâmı altında görülmüş olmakla beraber, ondan evvel İbn-i Sebe’de ve sonra
Muhtar’da, daha sonra da Abbasi dâilerinde bir hareketlenme ile başlamış ve nihayet
hakiki kıvamını Meymûnîlikte bulmuştur. Bundan sonra ise, Irak ve Bahreyn
taraflarında Karmatîlik; İran’da Bâtınîlik, Haşşâsin, Sabbahi, Horasan’ı Talimiyye
ve Melâhide ünvanları ile anılmış; Mısır’da Fatımiyye ve Şia; diğer yerlerde
Seb’iyye, İştirakiyye, Sahibiyye, İbahiyye ve diğer adları ile ortaya çıkmış; tarikat
kisvesine girerek Kalenderlik, Haydarîlik, Babaîlik, Hurûfilik ve Bektaşîlik; mezhep
şekline girerek Nusayrîlik, Dürzîlik, Alevilik veya Kızılbaşlık, Ali Allahîlik ve
muahhar devirdeki İsmaililik gibi adlar almıştır. 140
Yörükân, Mehdeviyye, Ubediyye ve Fatımıyye, Mübârekiyye, Meymûniyye
gibi mezheplerin de Bâtınî fırkalar olduğunu; Hürremiler, Tahirîler ve Karmâtiler
isimlerinin ise, Batıniliğe verilen farklı adlandırmalar olduğunu söyler. 141
139
Ayrıntılı bilgi için bkz. Şehristânî, Milel ve Nihal, Çev. Mustafa Öz, Litera
Yayıncılık, İstanbul-2008, s.171.
140
Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 97.
141
Ayrıntılı bilgi için bak. Yörükân, a.g.e., s. 111.
64
Bâtınilik, İslam dünyasına en büyük zararlar veren akımlardan biridir. Kısa
süre içerisinde halkın gönüllerinde yer işgal etmiş olması ve Bâtınilik mezhebi adı
altında siyasi örgütlemelere gidilmesi; bu ekolün ne derece etkin rol oynadığını
göstermektedir.
Bâtınilik’te yeni dönem olarak adlandırılan Sabbâhilik, Hasan Sabbah
tarafından, Alamut kalesi etrafında teşekkül etmiş bir harekettir. Nizâri İsmailik
olarak da adlandırılır. Hasan Sabbah’ın kurduğu fedaî teşkilatını Yörükân şöyle izah
eder: “Fedai teşkilatı, Sabbahîliğin fârık vasfı mahiyetindedir. Teşkilatta en ziyade
önemi hâiz olan fedâileri yetiştirmek için ayrı bir usûl konulmuştur. Bu usûle göre
fedâiler, güçlü kuvvetli gençlerden seçilir, oldukça kurnaz ve atılgan olarak seçilen
bu gençler, sûret-i mahsusada büyük dâiler tarafından terbiye edilir ve iradelerini selb
edecek derecede manyetize etmek üzere, bunlar için mucizeli ve hayret verici
merasimler ifa edilirdi.” 142
Sabbahîlik hareketinin, insanlar için korkulu bir rüyaya dönüştüğü kabul
edilmektedir. Nitekim Büyük Selçuklular için, bu hareket korkunç eylemlere
dönüştüğü bilinmektedir. Nizamü’l-Mülk’ün ve birçok devlet adamının öldürülmesi,
Sabbahîlik hareketinin ne derece ehemmiyet arz ettiğini göstermektedir. Bu durumla
ilgili Farhad Daftary şu tespitlerde bulunur: “Suikast ya da siyasal cinayet başlıca bir
mücadele biçimi olarak kullananlar Nizariler olmuştur. Nizariler, başlangıçta bu
yönteme, diğer grupların yaptığı gibi fırsat düştükçe ve rastlantısal olarak
başvurdular. Ancak, kısa bir süre sonra kendilerinden daha güçlü Selçuklulara karşı
142
Yörükân ,a.g.e., s.142.
65
daha sistemli ve açıkça başvurulan bir mücadele tekniği oldu. Bütün düşmanlarına
karşı suikast ya da suikast tehdidine başvurmakla birlikte, bu tekniği o kadar sık
kullandılar ki, bir süre sonra her türlü siyasal cinayet onlara mal edilir oldu.” 143
3) Haricilik
Yörükân, Haricilerin doğuşunu Sıffın savaşına bağlar ve bu olay hakkında
tafsilatlı bilgiler verir. 144 Ancak sosyal olayları, bir nedenle açıklamak mümkün
değildir. Hariciliği sadece Sıffın savaşındaki tahkim olayı ve onun sonrasındaki
gelişmeler ile açıklamak büyük bir eksiklik olur. Çünkü Yörükân, Hariciliği
açıklarken, Hariciliği meydana getiren zihniyete değinmemiştir. Oysaki kitlesel
hareketleri anlamanın yolu, zihniyetlerini çözümlemekten geçer. Zihniyetleri
sınıflandıran Kutlu, Hariciliği tepkisel-kabilevi zihniyet kısmında ele alır. Bu
zihniyetin özelliklerini şu şekilde açıklar. “Tepkisel-Kabilevi din söyleminin ve
zihniyetinin, medeni hayata uyumsuzluk; katı, sert ve şiddet yanlısı dünya görüşü;
sistematik düşünceden yoksunluk; katı ve mutaassıp bir dindarlık; nasları zahiri ve
literal okuma; dışlayıcılık ve tekfir etme; farklı görüşlere ve anlayışlara
tahammülsüzlük; karizmatik toplum anlayışı (Kabile/Asabiyeti); siyasi otoriteyi
tanımama; sürekli bölünme; mutlak doğruluk iddiası gibi temel özellikler
bulunmaktadır.” 145
143
Daftary, Farhad, İsmaililer Tarihleri ve Öğretileri, Çev. Erdal Toprak, Doruk
Yayımcılık, İstanbul-2005, s.495.
144
Ayrıntılı bilgi için bak., Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 150-154.
145
Kutlu, Sönmez, Mezhepler Tarihine Giriş, s. 57.
66
Kutlu’nun da değindiği gibi Hâriciler’i meydana getiren kesimler kabile
toplumu kültüründen gelmişlerdir. Bu zihniyet, Araplığın, özellikle de Cahiliye
Araplığın en belirgin özelliği olan ‘kabile’ toplum yapısına bağlı bir zihniyettir. 146
Haricilik siyasî nedenlerle oluşmuş bir dinî harekettir diyebiliriz. Bu zihniyet
yapısının, hayatın her alanına nasıl sirayet ettiği aşikârdır. Yaşam biçiminin, konuşma
tarzının, dinin, düşüncenin ve davranışlarının her alanında bu zihniyetin izlerini
görmekteyiz.
Bedevî toplumlar, içinde yaşadığı tabii şartlar tarafından yönlendirilmektedir.
Bundan dolayıdır ki düzenli bir yaşamları yoktur. Bu toplumlarda ön planda olan
birey değil; toplumdur, yani kabiledir. Bu kabilevi toplum, İslamiyet’i kabul etmeleri
ile birlikte şehire yerleştiler. Ancak gerçek anlamda şehirleşmediler. Tam tersine
eskiye bir özlem zihinlerinde hep var oldu. Çöl hayatının düzensiz ve otoritesizliğini
özlemle andılar. Onlar başıbozukluğu aradılar. Şehir hayatının getirdiği düzenlilik
onların kaplarına sığmadı. Bu durumu Watt, şu şekilde açıklamaktadır: “Bu
insanların ataları ve bizzat kendileri, daha önceki yıllarda çölde develeri güderek,
şimdi ve sonraları ise, diğer kabîlelere ve komşu topraklara akınlar yaparak
yaşamışlardır… Çöl hayatında da, bazı esaslar, kabîle geleneğinin yaygın tesiri
altında muhafaza edilmiş olmakla beraber, az da olsa şeklî bir disiplin vardı. Bir
kabîlenin reisi, özel belli sorumluluklarla kabîlenin resmî başı idi; fakat o, her
hususta keyfince, emirler veremezdi. Bununla beraber yeni İslâm nizamında, içine
düşülen daha geniş çaptaki ve daha büyük sayıdaki şeyler yüzünden, daha sıkı bir
146
Akyol, Taha, Hariciler ve Hizbullah, Doğan Kitapçılık A.Ş., İstanbul 2000, s.
126.
67
disiplin ve daha teferruatlı bir kuruluşun mevcut olması gerekiyordu… Bu yüzden
eski hürriyetin hasretini çeken ve ana kavuşmanın yolu olmadığını gören birçokları
için, derin bir hayal kırıklığı duygusu olmalıdır… Bu duygunun kesin tabîatı ne
olursa olsun, meselenin kökü, onların kendilerini içinde buldukları yeni iktisâdî,
ictimaî ve siyâsi yapı idi; fakat onlar, bu yeni yapıya henüz intibak etmemişlerdir.” 147
Yörükân, Harici mezheplerini şu şekilde sıralamıştır:1) Ezarika 2) Necedat 3)
Acâride, Acâride’nin kollarından Meymuniye fırkasını zikretmiştir.4) Sufriyye 5)
İbadiyye 148
Kaynak eserlerde, Harici fırkaları ile Yörükân’ın sınıflandırdığı Harici
fırkaları arasında bazı farklılıklar olsa da temelde aynı olduğunu söyleyebiliriz.
Bağdadi, Harici fırkaları içerisinde Şebîbiyye denilen bir fırkayı eklemiştir. Ayrıca
Acaride ve İbadiyye’nin de fırkalara ayrıldığını belirtmiştir. 149Yörükân, Şebîbiyye
fırkasının
Sufriyye
olduğunu
söylemiştir. 150
Şehristâni’de
eserinde
Harici
fırkalarından Beyhesiyye ve Seâlibe’yi ayrı başlıklar halinde zikretmiştir. Acâride,
Seâlibe ve İbâdiyye’nin kendi içerisinde ayrıldığı kollara da değinmiştir. 151 Yörükân,
böyle bir sınıflandırmaya girmemiştir.
147
Watt, W.Montgomery, İslam Düşüncenin Teşekkül Devri, Çev. Ethem Ruhi
Fığlalı, Şa-to Yay. İstanbul, 2001, s. 13-14.
148
Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 155-163.
149
El-Bağdadi, a.g.e., s. 54-79.
150
Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 160.
151
Ayrıntılı bilgi için bkz. Eş-Şehristânî, a.g.e., s. 109-12.
68
4) Yezîdîlik
Yörükân, Yezîdîler’in menşei konusundaki tartışmalara girmemiş, onların
temel düşüncelerini vermekle yetinmiştir. Yezidiler’in birçok din öğesinin
karışımından oluşmuş bir iptidaî din olarak görür: “Bunların akîdelerinde Şeytan’ı
takdis etmek gibi bir esas bulunduğuna göre, bu mezhebi, iki mebdei kabul eden
Mecûsî dinlern şer mebdeine önem veren bölümünden birinin devamı olduğuna,
Tâvus’u mâbudun timsali saymalarına bakılınca da totemizm devrinin kalıntıları
olarak iptidaî bir dinin ad değiştirerek yaşamakta bulunduğuna hükmetmek icap eder.
Bunlardan Melik Tâvus akîdesi bazen horozu takdis şekline de bürünüyor. Horozu
takdis ise eski şark dinlerinde vardır… Balık eti yememeleri belki Ninovalıların
akîdelerinden kalmadır, geyik eti yememek de Budizmin verdiği kutsîlikten gelme
olabilir.” 152
Klâsik
kaynaklarımızdan
Şehristânî’nin
eserinde
Yezidiyye
fırkasını
Hariciler’in İbadiyye kolunda zikreder. 153 Bağdadî, Yezidiyye’yi, Hariciler’in kolu
olarak düşünür. 154Yörükân, klâsik kaynaklardaki bu bilgiye itibar etmemiştir.
Yörükân, Yezîdîler’in ibadetleri ile ilgili ise şu bilgileri verir: “Yezidilere
göre, namaz hiçbir zaman farz olmamıştır. Bilhassa kendileri namazla mükellef
değildirler. Gusül abdesti almak günahtır. Oruç, Recep ayında üç gündür. Ramazan
ayının birinci, üçüncü ve otuzuncu günü oruç tutulur, ancak bu oruç, şaraptan başka
bir şey içmemek ve o günlerde raks etmek mânâsınadır; bilhassa akşamları dedelerin
152
Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 167-16.
153
Eş-Şehristânî, a.g.e., s. 125.
154
El-Bağdadî, a.g.e., s. 216.
69
evinde, beraberce şarap içmektir. Hac üç gün Şeyh Adi’nin evini ziyaret etmektir,
orada yatıp kalkmak ve bu müddet içinde şarap içip raks etmektir ki, bu şarap âyini,
bir bakımdan Baküs âyinine, bir bakımdan Sâsânîlerin Araka(Rakı Çıkarma) âyinine
veya Alevîlerin Cem âyinine benzer.” 155
5) Nusayrîlîk
Nusayrîlîk, tüm batınî mezhepler gibi gizemli sırlara vakıf bir mezheptir.
Yörükân, bu mezhebin ortaya çıkışını şöyle açıklar: “Hasan Askeri’nin ricalinden
olan Şurayî, Allah’ın beş şahsa hulûl ettiğini ileri sürmüştür. Bu şahıslar:
Muhammed, Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin’dir. Ona göre bunların beşi de ilâhtır.
Sonraları Şurayî, Allah’ın kendine hulûl ettiğini iddia etmiş, talebesinden
Muhammed İbn-i Nusayr en-Nemîrî de kendisi için bu iddiada bulunmuştur.
Nusayrîler bu Nemîrî’ye tâbidirler. Nemîrî, Hasan Askerî’nin ashabındandır.” 156
Bağdadî, eserinde Nusayri diye bir mezhepten söz etmez. Hulûliyye başlığı
altında Şuray’iyye ve Nemîriyye diye bahseder. 157Şehristânî ise, Gulât başlığı altında
ele alır. Nusayriyye ve İshâkiyye mezheplerini aynı sınıfta değerlendirir. 158
Yörükân, Nusayrîler’in yaşadığı bölgeler hakkında, çağdaş durumu da
dikkate alarak şu tespitlerde bulunur: “Nusayrîler, Suriye’nin Lazikiyye, Trablus ve
155
Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 173.
156
Yörükân, a.g.e., s. 178.
157
Ayrıntılı bilgi için bkz. el- Bağdadi, a.g.e., s. 199.
158
Ayrıntılı bilgi için bkz. eş- Şehristânî, a.g.e., s. 170.
70
Halep çevresinde Antakya’ya kadar uzanan Alevî dağlarında, Adana ve Tarsus
ovalarında bulunurlar.” 159 Yörükân, bu mezhebi batınî ve hulûl fikirlerinden İlâhiyye,
Ali Allahîler ve Alevî adlarını aldıklarını belirtir. 160
Türkiye’deki Nusayriler çoğunlukla Kilâziler grubuna mensup olduğunu
belirten Yörükân, muhtemelen yaptığı alan araştırmalarına dayanarak Türkiye’deki
Nusayriler ve inançları ile önemli katkılarda bulunmuştur. Şöyle ki, ona göre;
“Bunların arasında tasavvuf ve tarikat bölümleri de vardır; ekseriyetle namaz kılarlar.
İsnâ Aşeriyye teravihi kılmadığı halde, bunlar kılar ve mevlit okurlar. Camiye
muntazam bir şekilde devam edenleri vardır. Aralarında birden fazla kadın alma
usulü vardır. Nikâh-ı mut’a yoktur. Bunlarda tesettür âdeti yoktur, kadınlar da cenâze
merâsimine iştirâk eder. Ölülerine tekbir getirmek âdet olduğu halde, bu âdet terk
edilmiştir. Evlenme merâsimi Türklerde olduğu gibidir; ziyafet yaparlar, ölü için aş
pişirirler. Düğünde gelin alma âdetleri Türklerde olduğu gibidir; düğünlerde silâh
atarlar. Aralarında fal açma ve yıldızlara bakma âdetleri umumî bir hâl almıştır,
efsunculuğa düşkündürler, merâsimde Türk Alevîleri gibi nefesler okurlar, fakat
nefesleri “terennüme” diye anılır ve Arapçadır.” 161
Yörükân, Nusayrîler’i dört şubeye ayırır ve bu şubeleri şu şekilde sıralar:
Haydariyye, Gaybiyye, Şimâliyye ve Şemsiyye fırkası Ali’nin Hz. Muhammed’i
temsil eden güneşte oturduğuna inananların fırkasıdır ve bu fırka şafak zamanında
159
Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 178.
160
Ayrıntılı bilgi için bak. Yörükân, a.g.e., s. 179.
161
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, a.g.e., s. 183.
71
şafağa ve güneşe ibadet eden bir fırkadır. Kilâziyye ve Kameriyye ise güneşe değil,
kamere önem verdiğini ve Ali’nin kamere hulûl ettiğine inananlardır. Gaybiyye
fırkası havaya tapanlardır ve hava görünmediği için bu adı almışlardır. 162
Bâtıni mezheplerin çoğunda olan ikilik ve gizlilik Nusayrilerde de vardır.
Yörükân, gizemliliği şöyle açıklar: “Bu akîdeler insanlarda en iptidaî bir devirdeymiş
gibi bir gerilik manzarası arz eder. Üç-beş bin sene evvelki akîdeleri taşımak o kadar
geriye dönmektir. İlmi, bir sırdan ibaret bilmek ve onu saklamayı esas tutmak
cehâletin kendisidir. Hâlâ sırlara bağlanmak ve kendi aralarında bir türlü, diğer
insanlara karşı başka türlü görünmek insanı daima iki yüzlü göstermeye ve içtimaî
hayattan uzak yaşamaya sevk etmektedir. Bu hale göre, İslâm arasında tefrika daima
devam edecektir. Bunlar da Alevîler gibi şeyhlere bağlıdırlar ve umumiyetle cehâlet
içindedirler. Bunlar umumiyetle (türbelere,ölülere) yatırlara yemin ederler. Onları
mâbud derecesine çıkarırlar.” 163
6) Dürzîlik
Yörükân, aşırı Şiî fırkalar ve birçok dinin karmasından oluşmuş Dürzîlikle
ilgili klasik kaynaklardan verilen bilgileri tekrarlar. Ona göre: “Dürzîler, Fâtımî
halifelerinden olup, ulûhiyet iddiasıyla Hâkim bi-Emrihî adını alan Hâkim
Biemrillah el-Mansûr İbni’l-Aziz Billâh(385-411/996-1021) ın veziri Hamza İbn-i
Ali’nin tesis ettiği bir mezhebin sâlikleridir. Dürzîler evvelce Suriye’nin orta
kısmındaki Bika vadisi ile bu vadiyi kuşatan Lübnan ve Anti Lübnan dağlarında,
162
163
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika., s. 182-183.
Yörükân, a.g.e., s. 186.
72
intişar sahâları olan Vadi-i Teym’de, Cebel-i Şeyh dağında yaşamışlar, bilâhare
bunların bir kısmı Havran taraflarına çekilmişlerdir.” 164İnançlarına gelince, onların
ahiret inancı yoktu. Bu sebeple “Cennet, Cehennem, Hisâb ve ikab gibi ahret
konularında Dürzîler, diğer din sâliklerinden farklı düşünürler. Onlara göre, bu
kâinattan başka hiçbir âlem yoktur. Bu sebeple kıyamet, Cennet, Cehennem, arş, ve
kürsî, hisâb ve ikap hep bu âlemdedir.” 165Aşırı Şiî fırkalarda olduğu gibi Dürzîlerde
de tenasüh ve hulûl inancı vardır. 166
7) Vahhâbîlik
18. asırda Necid bölgesinde ortaya çıkan Vahhabilik
Suûdi Arabistan’ın
resmî mezhebidir. Hint Müslümanları arasında, Mısır’da ve diğer bazı yerlerde
taraftarları vardır.” 167
Vahhâbiliğin ayrı bir mezhep mi, yoksa Ahmet bin Hanbel’in ve İbn-i
Teymiyye’nin yolundan giden Selefiyye’nin bir devamı mı olduğu bir tartışma
konusudur. Yörükân, bu tartışmada Vahhâbiliğin aklın delil olarak kullanılmaması ve
müteşâbih âyetlerin te’viline gidilmemesi, amelin imandan görülmesi, tevessülün
164
Yörükân, a.g.e., s. 187.
165
Yörükân, a.g.e., s. 191.
166
167
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, a.g.e., s. 191.
Yörükân, Yusuf Ziya, İslam Akaid Sisteminde Gelişmeler, s. 87.
73
küfür olarak görülmesi, dine sonradan giren şeylerin bidat olarak görülmesi, bu
mezhebin ayırıcı özellikleri olarak zikredilir. 168
Vahhâbiliğin en temel akidelerinden olan tevhit akidesi, Hâricî düşüncenin
adetâ yeniden tezâhürüdür. Nitekim iki düşüncenin oluşumun arka planında bedevi
hayatının getirdiği sığ düşünceyi görmek mümkündür. Yörükân, bu benzerliği şu
şekilde açıklar: “Allah’ın vahdaniyetine iman, ibadet edilecek başka ma’but yoktur,
mânâsını mutazammındır. Ancak bu, Allah’a ibadette kusur edenler kâfirdir mânâsına
gelmez… Bunu küfre kadar götürenler Hâricilerden bir şubedir ki, Vahhâboğlu bu
meselede onları taklid etmiş oluyor.” 169
Aklın olmadığı yerde, fikir ve vicdan hürriyetinin olamayacağını savunan
Yörükân, Vahhâbilerin akla yer vermemesini şu şekilde eleştirmiştir: “Din akla
kıymet vermiyorsa, fikir hürriyeti ve vicdan hürriyeti yok demektir. Hâlbuki
mükellefiyetinin birinci şartının akıl olduğu hususunda cumhurun ittifakı vardır.
Anlamadan inanmak, zorla inandırmaktır. Bu ise dindarlarda taassup ve istibdatı
doğurur, zihinleri uyuşturur, insanlar hurafelerden hakikatleri temyiz edemez olurlar.
Hâlbuki Müslümanlık, hurafelerle mücadele eden ve bâtıl itikadları reddeden, hamle
verici bir dindir.” 170
168
169
170
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, a.g.e., s. 103-104.
Yörükân ,a.g.e., s. 114.
Yörükân ,a.g.e., s. 114.
74
Yörükân’a göre, sadece akla karşı oluşunun eleştirmez, tasavvufa yönelik
tutumlarını da eleştirmiştir Ona göre: “tasavvuf, şahsın özel hayatıdır; herkesin
yaşadığı bir hâl değildir, yani psikolojiktir, sosyolojik değildir. Bunu sosyal bir
müessese hâline sokmak, mevzuun dışına çıkmaktır. Bundan dolayı da hareket
marazî bir hâl alır… Mehdi diye bir akide beslemek ve bunun bin seneden beri
uykuda olduğunu veya bir tarikat şeyhi bulunduğunu kabul etmek, Müslümanlığın
kemale ermiş bir din olması akîdesiyle tam bir tezat hâlindedir.” 171
Yörükân’a göre, Vahhâbiler tasavvufa karşı çıkmaları ile akla yer
vermemeleri arasında büyük bir zıtlık vardır: “Vahhâbilerin görüşleri insanları
hurafelerden ve tefrikalardan kurtarıcı bir mahiyet taşıdığı, şeyhlere ve tarikatlara
bağlanacak derecede iptidaî olan bir zihniyetten uzaklaşıp yüksek bir kültür
seviyesine ulaşmayı ifade ettiği hâlde, onların akla kıymet vermemek hususundaki
görüşleri, medenî hayatın icaplarına göz yummak, cemaatten ayrı bir yol gütmek
mahiyetini göstermektedir ki bu, yukarıdaki fikirlerle tezat arz etmektedir.” 172
8) Ehli Sünnet
Yörükân, Ehli Sünnet ve Cemaat mezhebinin Mâturidî ve Eş’arî’nin yetiştiği
döneme kadar kullanılmadığını ifade eder. Ona göre, “Peygamber devrinden beri Ebû
Mansûr-i Mâturidî’nin ve Ebu Hasan el-Eş’ari’nin yetiştikleri üçüncü yüzyıl sonuna
kadar sürüp gelen, “Sünnet ve Cemaat Ehli’nin akîdelerini mezhep adı verilmez;
bunlara, tümünü içine alan bir tabirle ‘Selef Akidesi’ veya ‘Kur’an Yolu’ denilirdi…
171
172
Yörükân, a.g.e. ,s. 116.
Yörükân, a.g.e., s. 117.
75
Ebu Hanife aynı zamanda Selef akîdelerini esaslı surette savunmuş ve Sünnet
Yolu’nu
kuvvetlendirmiştir.
Ebu
Mansûr-i
Mâturidi,
bu
yolun
usûlünü
sistemleştirmiş ve yaymış olduğu için sonraları Hanefilere akaidde Mâturidi
denilmiştir. Bu tabir, “Sünnet ve Cemaat Ehli’nin yolu mânâsına tekabül eder.” 173
Yörükân, Ehl-i Sünnet zihniyetleri Akliyyeciler ve Nakliyyeciler 174 diye ikiye
ayırmıştır. Ona göre, Hicri üçüncü yüzyılda Akılcılar ile Nascıları birleştiren Ehli
Sünnet geleneğinin ismi Eş’ari’dir. 175 Ehli Sünnet kelamı, olgunluk devrini Eş’ari ve
Maturidi dönemlerinde yaşamıştır. 176 Ancak Eş’arî ve Mâturidî arasında önemli
farklılıklar vardır. Şöyleki, “Maturidi, Eş’ariye nisbetle daha ziyade Selef usûlüne
sadık kalmıştır. Çünkü Eş’arî, tam mânâsıyla itizal usûlünün kaynağı olan yerde
yetişmiş ve kelâmi münakaşalara en ziyade yer verilen merkezlerde yaşamıştır. Bu
sebeple onun üzerinde bu tesirler daha kuvvetli olmuştur. Ve bütün sai ve ihtimamına
rağmen, Mâturidî kadar Selef esaslarına sadık kalamamış ve Mâturidî kadar akla
geniş bir mevki vermekle beraber, bu hususta ondan geri kalmıştır.” 177
Yörükân’a göre, Mâturidî akla ve selef akidisine, Eş’ari’den daha fazla bağlı
kalmıştır. Yörükân’a göre, “Mâturidî, sistemin kıymeti ve ehemmiyeti de buradadır;
yani akla, nazara ve kelâma geniş mevki verdiği hâlde, Ashabın ve Tâbii’nin
173
Yörükân, a.g.e., s. 127.
174
Yörükân, a.g.e., s. 46.
175
Yörükân, a.g.e., s. 127.
176
Yörükân, a.g.e., s. 158.
177
Yörükân, a.g.e., s. 172.
76
Peygamber devrinden itibaren Kur’an ve hadis mucibinde itikat ve kabul ettiği
esaslara sadık kalmış olmasındandır.” 178
Yörükân, dini esasları akıl ve nakil dairesinde kaynaştırmasından dolayı
Mâturidî’yi,
179
Ehli Sünnet’in önderi olarak kabul eder.Çünkü, “Maturidî, Selef
akidesini ilk defa ve en iyi şekilde savunan Ebu Hanife’nin yolunu düzenlemiş,
zenginleştirmiş ve haklı olarak Eh-i Sünnet’in önderi ve bilhassa bütün Hanefilerin,
bütün Müslüman Türklerin akaid sisteminde imamı olmuştur.” 180
Yörükân, İslam Akaid Sisteminde Gelişmeler adlı eserinde Ehli Sünnet’in orta
yolu tercih ettiğini özellikle vurgulamaktadır. O, mezhepleri incelerken kullandığı
karşılaştırmalı metodu kelam ilmi için ve Mâturidî ile Eş’arî’nin karşılaştırmasında
da kullanmıştır.
178
Yörükân, a.g.e., s. 173.
179
Yörükân, a.g.e., s. 174.
180
Yörükân, a.g.e., s. 175.
77
C) TÜRKLER ARASINDA İLK MEZHEPLER
Türkler arasında yayılan ilk mezheplerin aşırı Şii fırkalar olduğunu
vurgulayan Yörükân, bunun nedenini Alevi ve Abbasi dâîlerinin siyasî etkilerine
bağlar ve bu etkileri şöyle açıklar: “Türklerin Müslümanlıkla temasa geldikleri
tarihlerdeki dinî durumların üzerinde durmak ayrı meseledir. Türkler ile
Müslümanlar arasında sürüp giden harp ve cidal, müstevlilerin Müslümanlığı
öğrenmelerine müsaid değildi. Esasen Emevî hükümdarlarının ve kumandalarının
Türk illerindeki hareketleri, dinî gayeden ziyade servet toplamak emelini güdüyordu.
Bu yüzden müteaddit defalar isyanlar, hükümet ve emirler aleyhine ayaklanmalar
vukua geldi ki, tarihlerde bazen bu vakalar irtidat hadisesi olarak kaydedilmektedir.
Bu durum Emeviler aleyhine hareket eden Alevî ve Abbasî daîleri için iyi bir zemin
hazırlamıştı. Beri taraftan İranlılar maddî ve manevî bütün varlıklarının Araplar
tarafından yıkıldığını gördükleri için, asla onlara ısınamamıştır… Araplar aleyhine
bir hareket vukua gelecek olduğu takdirde ona candan sarılmaya âmâde
bulunuyorlardı. Bu sıralarda Müslümanlar, bütün çalışmalarına rağmen yalnız
Horasan, Soğd ve Toharistan taraflarında yaşayan Türklerle temas temin etmişler ve
daha ziyade İranlılarla karışık bir halde bulunanların aralarına girebilmişlerdi. Şu
kadar ki, Türklerin büyük bir kuvvet, mert ve yiğit bir millet olduğunu ve elde
edildikleri takdirde onlarla büyük işler görülebileceği anlamışlardı. İşte bu vaziyette,
Alevî ve Abbasî daîleri, yukarıda sebepleri ve menşeleri izah edilen muhtelif
akidelerle İranlılar arasında olduğu kadar Türkler arasında da taraftar toplamak
faaliyetine girişmişlerdi. Gaye tamamen siyasî idi. Fakat bu gayaye vasıl olmak için
78
dinî prensiplerden ne pahasına olursa olsun her türlü fedakârlığı göze almış
bulunuyorlardı.” 181
Yörükan,
Türkler arasında yayılan ve Horasan’da ilk faaliyete geçen
mezhebin Râvendiyye mezhebi olduğunu vurgular. 182 Bu mezhebin birçok kola
ayrıldığını belirtir: “İmamlığın Muhammed İbn-i Hanefî oğlundan, Muhammed İbn-i
Ali Abbasî oğullarına geçtiğini müdafaa eden Râvendiyye mezhebi muhtelif kollara
ayrılmış oldu… Ammariyye, Hârisiyye, Ebû Müslimiyye mezhepleri diye anılan bu
fırkalar, daha sonraları diğer şubelere ayrıldı ve nihayet Ustadsis ve Mukanna gibi
hükümeti uzun müddet işgal eden büyük hareketler böylece vücuda geldi.” 183
Yörükân, Türkler arasında yayılan mezheplerden birinin de Harbiyye
mezhebi olduğunu söyler. Bu mezhep hakkında şu bilgileri verir: “ Bu mezhep
sâliklerine Harbiyye denilmesi, Harb isminde birinin torunu tarafından çıkarılmış
olmasındandır… Abdullah ismini taşıyan bu adama göre ruhlar, şahıstan şahısa
tenasüh eder, sevap ve ikab bu ruhlarda, ruhların insanlara ve hayvanlara girmeleri
suretiyle cereyan eder. Nitekim Allah’ın ruhu da kendisine vâsıl ve hulûl etmiştir. Bu
adam Horasan’da ölmüştür. Fikirleri Irak’ta ve Deylem’de çıkan Hurremiyye ve
Mezdekiyye mezheplerinin tekemmülüne hizmet ettiği gibi, Mâveraünnehir’de
ortaya çıkan Mukanna da bunun fikir ve hareketlerinden kısmen istifade etmiştir.” 184
181
Yörükân, a.g.e.,s.42
182
Yörükân, a.g.e., s. 45.
183
Yörükân, a.g.e., s. 45.
184
Yörükân, a.g.e.,s.46
79
Yörükân, Türk mezhepleri arasında Müslimiyye ve Rizamiyye mezheplerini
de zikretmiştir. Bu mezhepleri tanıtırken klâsik kaynakların tanımlarından hareket
etmiştir. Müslimiyye mezhebi için Bağdadî şu bilgileri verilir: “Ebu Müslim
hakkında akıl almaz derecede aşırılığa gitmiş ve ilâhın ruhunun kendisine geçişi ile
onun da bir ilah olduğunu ileri sürmüş ve Ebu Müslim’in Cibril, Mikâil ve öteki
meleklerden daha hayırlı olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca bunlar, Ebu Müslim’in
ölmediğini, canlı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Nitekim onlar, onu beklemektedir.” 185
Yörükân, Rizamiyye mezhebini tanıtırken klâsik kaynaklardan hareket
etmiştir. Bu klâsik kaynaklardan biri de Şehritanîdir. Rizamiyye mezhebini Şehristanî
şöyle izah eder: “Bu fırka Ebu Müslim devrinde Horasan’da ortaya çıkmış, hatta Ebu
Müslim’in de bu mezhepte olduğu belirtilmiştir. Zira bunlar onun imâmette payı
bulunduğunu ileri sürerek, Ebu Müslim’in de imam olduğunu, Allah’ın ruhunun ona
hulûl ettiğini iddia etmişlerdir. Bu sebepler Emevîler’e karşı onu desteklermişler,
sonunda Ebu Müslim Emeviler’den kimseyi bırakmayarak hepsini yok etmiştir. Bu
fırka tenâsühü kabul etmektedir.” 186
Yörükân, Horasan’da etkili olan diğer bir hareket ise Mukanna ve Aklar
Hareketi olduğunu belirtir. Ebu Müslim’in öldürülmesi üzerine Horasan ve
Mâverâünnehir’de birçok hurûc hareketleri çıkmıştır. Mukanna ve Aklar hareketini
bu sınıfta görmek mümkündür. Mukannayı, Ebu Müslim’in öcünü almak iddiasıyla
185
186
El-Bağdadî, a.g.e., s. 200; Yörükân, Dini Tefrika, s.45
Eş-Şehristânî, a.g.e., s. 140;Yörükân,a.g.e.,s. 50
80
çıkan bir hareket olarak gören Yusuf Ziya Yörükân, bu hareket hakkında şu
tespitlerde bulunur: “Halkın yüzünü görmemesi için ipekten peçe(kınâ) takınırdı.
Bundan dolayı kendisine peçeli(mukanna) denildi. Bu lâkap, ismini unutturacak
derecede meşhur oldu… Bunun takip ettiği dinî meslek, Mezdek dininin ihyası veya
Müslümanlık içinde Mezdekî akîde ve âdetlerinin ihdası ve hulâsa halk Mezdekiliğe
davet mahiyetindeydi. Mukanna, Müslimiyye ve Rizamiyye mezheplerine sâlik
olanlarda olduğu gibi, namaz, oruç vesair ibadetleri kaldırmış ve Şamanî dininde
“yok” ve “hayır” sözleri memnu olduğu gibi, “haram” sözünü men(haramdır sözünü
haram etmiş) ve bütün memnu olan şeyleri sâliklerine mübah kılmıştır.” 187
Yörükân, Bâbekilik ve Kızıllar Hareketinin Türkler üzerinde etkili olduğunu
ileri sürer. Ancak fazla ayrıntıya girmez. Şöyle ki, ona göre; “Mukanna’nın vucuda
getirdiği harekete Mukannaiyye ve etrafındakilere Mübeyyiza(Aklar) da denildiği
gibi Bâbek’in mezhebine de Muhammire(Kızıllar)denilir. Bunlar eski Mezdekiliğin
namlarıyla da anılırlar. 188
Yörükân, Alevilik ve Mâturidîliği Türk mezhepleleri olarak zikreder.
Şamanizm’i, Türkler üzerinde etkisi olan bir din olarak görür ve bu dinin günümüzde
de Alevilik ve Sünnîlik üzerindeki etkilerinden geniş bir şekilde bahseder. 189 Nitekim
Şamanlığın Türklerin ruhuna sirayet eden bir din olarak telakki eder. Öyle ki
Şamanizm’in Müslümanlık kisvesi altında devam ettiğini vurgular. Şamanlığın “Türk
187
Yörükân, Müslümanlıkta Dini Tefrika, s. 59.
188
Yörükân, a.g.e., s. 67.
189
Geniş bilgi için bak. Yörükân, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm,
s.13-40
81
mezhebi” olarak izah ettiği Alevilikte yaşadığını ileri sürer. 190 Yörükân, Alevilik ve
Maturidiliğin Türklere has mezhepler olduğundan söz eder. Bu mezheplerin “Türk
dimağların” ürünü olduğunu belirtir. 191 Şöyle ki, ona göre; “hislere ve kökleşmiş
ananelere dayanan, yani Şamanlık tesiri altında füsunlu bir hayat yaşayan sırrî
mezhep, diğer İslâm harsının Türk muakalesinden süzülmüş ve İslâm esaslarının
Türk tarafından işlenmiş din fikriyatına müstenid resmî mezheptir. Birincisine
Alevilik ve ikincisine Mâturidîlik namı verilir.” 192Yörükân, bu iki mezhebin Türk
ruhu taşımasına rağmen gereken araştırmanın yapılmadığını eleştirir. Nitekim
Mâturidîlik hakkında eserler okutulmadığı gibi; Mâturidîlik hakkında eserlerin
varlığının dahi bilinmediğini söyler. Aynı durumunun Alevilik içinde geçerli
olduğunu belirtir. Alevilik hakkında Alevi köylerinde Menakıp, Vilâyetname, Cebbar
Kulu gibi kitapların olduğunu; ancak bu kitapların mezhebin sistemine ait fikirlerden
uzak olduğunu açıklar. 193
190
Yörükân, a.g.e., s.106
191
Yörükân, a.g.e.,s.110
192
Yörükân, a.g.e.,s.109
193
Yörükân, a.g.e., s.111
82
III. BÖLÜM
YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN’IN ALEVİLİĞE BAKIŞI
A) ALEVÎLİK
Yörükân’ın mezhepler tarihi araştırmaları için önerdiği içtimaiyatçı
yaklaşımı, Aleviler ve Tahtacılar arasında yaptığı saha araştırmasında açıkça
görmekteyiz. Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar adlı eserinde, Aleviler ve Tahtacılar
hakkında geniş bilgiler vermektedir. Alevilik hakkında yaptığı araştırmaların önemi
üzerinde çağdaş araştırmacılar özellikle vurgu yapmaktadırlar. Örneğin Kutlu, onun
Alevîlik araştırmasın da yazılı kaynaklar denildiğinde ilk akla gelen isim olduğunu
belirtir. Yusuf Ziya’nın Tahtacılar araştırmasında yaptığı saha araştırmasında Kızılbaş
Tahtacılara ait önemli yazılı kaynaklar tespit ettiğini ve 1927 yılında bu konuda
yazdığı makalelerde bu kaynaklara dikkat çektiğini ifade eder. Ayrıca, Yörükân’ın 70
yıl önce geldiği noktaya henüz ötesine geçilmediğine dikkatleri çeker. 194
Alevilik, bâtıni unsurlar içerdiğinden dolayı birçok anlama gelmektedir.
Yörükân, Alevi kelimesinin bu müphemliğine dikkat çeker ve kronuylaonuyla ilgili
sorunu şu şekilde izah eder: “İslâm âleminde Ali meselesi meydana çıktığı günden
beri bu kelime, ‘Şia-Ali’ manasında kullanılmış ve Şia’dan doğan yüzlerce mezhep,
Alevi tabirini bir gurur ve öğünme unvanı olarak benimsemek istemiştir. Fakat aynı
tarihlerde bir de ‘Sebeî’lerin ortaya çıktığı görülüyor ki, bunlar daha Hz. Ali
zamanında Ali’yi ilahlaştırmışlardır… Umumiyetle Alevi, Batıni ve İsmaili isimleri
altında toplanan bütün mezheplerin sâlikleri, itikad nokta-i nazarından şu esaslarda
194
Sönmez Kutlu, “Alevi Yazılı Kaynaklarının Neşri Sorunu”, www.sönmezkutlu.
com.(11.09.2013)
83
birlik içindedirler. İmamet, Ali’ye ve evladına hasdır, bunlar masumdurlar, sözleri
hak ve nassîdir. Ruhanînin cismanide tecellisi kabilinden olarak, ulûhiyet Ali’de,
ondan sonra evlâdında tecessüd etmiştir. Adem, Nuh, Musa, İbrahim, İsa şeklinde
görülenler bunlardır ve peygamberler bu imamların resulleridir. İmam herkese
görünmez. Nakipleri onların yerine kaimdirler. Kur’an birtakım rumuzdan ibarettir
ve ayetlerin bâtıni manaları maksuttur. Kur’an’daki emirler, namaz, oruç ve ilah.
İmamlara muhabbet, onlara aşk ve niyaz etmekten; nevâhi-içki, zina ve ilâh. Ebu
Bekir ve Ömer’e ilâh. Buğz etmekten ibarettir. Ebu Bekir ve Osman, Kur’an’ı tahrif
etmişlerdir. Miraç, Muhammed’in bu esrara vâkıf olmasından ibarettir. Hayatta gaye,
zevk ve neşedir. İtikadlar ve âyinler yabancılardan her hâlde gizli tutulacaktır. Ser
verilir, sır verilmez.” 195
Yörükân, Şamanizm ve Alevîlik konusunda yaptığı çalışmalar ile öncülük
ettiğini Hilmi Ziya Ülken, Tahir Harimi Balcıoğlu ve birçok yabancı bilim adamları
dile getirmiştir. 196 Nitekim Ülken, Yusuf Ziya Yörükân’ın bu araştırmasını “etnoloji
ve kültür antropolojisi” 197 olarak görür. Yabancı yazarlarda Khristina Kehl, Tahtacılar
hakkında tarihi bilgilerin oldukça az olduğunu; bu konuda en eski bilginin Yörükân’a
ait olduğunu belirtir. 198 Yörükân, Tahtacılar üzerinde yaptığı etnografik çalışmasında,
195
Yörükân, Yusuf Ziya, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, s.446
196
Yörükân, Giriş, a.g.e. s.11
197
Ülken, Hilmi Ziya, “Yusuf Ziya Yörükân”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 3(I-II),
Ankara 1954, s.90
198
Kehl, Khristina, “Tahtacı Geleneklerinde İslam Dışı Öğeler”, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1995 (Yörükân, Yusuf Ziya, Aleviler ve Tahtacılar, Giriş, s.12
naklen)
84
Şamanizm Tahtacılar ve Aleviler üzerindeki etkilerini değinen ilk kişidir. Bundan
dolayıdır ki Aleviliği “Türk mezhebi” olarak zikreder. 199
1)Alevilik ‘in Tanımı ve Dinî Statüsü
Yörükân, Anadolu köyleri arasında birkaç çeşit Alevîlik olduğu için, hepsine
birden “Anadolu Aleviliği” demektedir. Anadolu Alevilerinde, tıpkı diğer Alevi
zümreler gibi Bâtınî unsurlar karışmıştır. Yazar, Aleviler’in bu özelliğinden dolayı
“Mahut Bâtınî” tabirini kullanmaktadır.
Yörükân Anadolu Alevîliğini Köy Bektaşîliği ve Şehir Bektaşîliği diye ikiye
ayırmaktadır. Köy Bektaşîliği, Çelebi kolunu içine almaktadır. Şehir Bektaşîliği ise
Babalar kolunu içine almaktadır. 200Babalar Kolu ile Çelebi Kolu arasındaki farklılığa
şöyle değinir: “Babalar Kolu ile Çelebi Kolu arasında müthiş bir husumet vardır.
Çelebiler, Babalar’ın gaspçı olduklarını, Hacı Bektaş-ı Veli’nin zatındaki manevî
kuvvetin veraset yolu ile kendilerine intikal ettiğini iddia ederler. Çelebi Kolu’nda irs
ve izdivacın ehemmiyeti vardır. Evli olmayanlar âyine alınmazlar ve bundan dolayı
âyinleri Bektaşîlerden çok daha gizlidir. Ekseriya dört-beş parça köy için bir ocaklı
dede bulunur. Bu dede irsen ecdadının nüfuzuna sahip olduğu gibi, evlâdı da bu
nüfuza sahip olacaktır. Bu ocak kendinin üstünde diğer bir ocaklı dedeye bağlıdır. O
da meşhur ve muteber bir ocağa bağlıdır. En son ve en büyük melce de Çelebi’dir.
Burada şöhret ve itibar, ilim ve fazilet ile değil, ırs iledir. Her dede, babasından
kendisine intikal eden kuvvet derecesinde hastaları iyi eder, delileri akıllandırır,
kötürüm olanları ayağa kaldırır… Çelebi Kolu’ndan sonra Anadolu Alevîliği’nin
199
Yörükân, Yusuf Ziya, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, s.104
200
Yörükân, a.g.e., s. 451.
85
başlıca çeşitlerinden biri olan Tahtacılar, Hacı Bektaş Ocağı’nı tanımazlar. Bunların
iki ocağı vardır. Biri İzmir’in Narlıdere karyesinde Yanınyatır ailesi, diğeri AydınReşadiye’de Hacı Emirli ailesidir. Bunların aralarında mertebe farkı olmadığı gibi,
ikisinin üstünde ve altında diğer bir ocak da yoktur.” 201
Alevîliğin menşei ile ilgili birçok tartışmalar ileri sürülmüştür. Anadolu
Alevîliği, homojen bir yapıya sahip olmadığından, bu tartışmalar günümüze
ekseninde de devam etmektedir. Alevîliğin bir kültür mü, mezhep mi olduğu
yolundaki tartışmalar, konunun bazen daha da giriftleşmesine neden olmaktadır.
Yörükân, Alevîliği bir mezhep olarak tanımlamaktadır. “Bektaşîlik diğer tarikatler
gibi bir tarikat olup, bu yola sonradan girilir. Hâlbuki Alevîlik bir mezheptir ve
babadan oğula sürer gider.” 202
Anadolu Alevîliği birçok tarikat ve eski Türk ananelerin karma yapısıdır
diyebiliriz. Yörükân, bu durumu şöyle izah eder: “Anadolu Alevîliği, sadece
Bâtîniliğin devamı değildir. Yesevi, Kalenderî, Haydari gibi Türk tarikatlerinin,
Hurufîliğin, Vücudîye ve Dehriye felsefesini karıştığı,i çerisinde bazı Türk görenek
ve geleneğinin ve halk şiirin yaşadığı bir dünyadır. Ondan
“tenasüh”, “hulûl”,
“ibahe” ve bir nevi “iştirak” ilkeleriyle birlikte Türk şölenlerini andıran âyinler de
bulunur.” 203
201
Yörükân, a.g.e., s. 452-453.
202
Yörükân, a.g.e., s. 467.
203
Yörükân, a.g.e., s. 465.
86
2)Aleviler ’de Sosyal ve Kültürel Hayat
Aleviler ’de saz, dini ve sosyal hayatın önemli bir parçasıdır. Dernek
gecelerinde veya Sohbetlerde nefesler umumiyetle saz refakatinde çalınır. Sazın
bulunmayan yerlerde ise bağlama, saz vazifesini görür. Bazı yerlerde, meselâ
Abdallar arasında keman da çalınır. Alevîler’in gerek Sohbetleri, gerekse Dernekleri
çalgısız ve içkisiz olmaz. Tercih edilen içki rakıdır ve içki adetlerinin ayrılmaz bir
parçasıdır. Âyin esnasında rakı, âb-ı kevser görevi görür. Nitekim dedeler, her akşam
içki içmeyi dinî vazife olarak görürler ve sızıncaya kadar ifa ederler. 204
Yörükân, Aleviler üzerinde yaptığı çalışma, Cumhuriyet dönemindedir.
Yörükân, Alevilerde yatırlara ve erenlere oldukça önem verildiğini, meçhul
kabirlerin ziyaretgâh haline getirildiğini, tepelerin üstünde mutlaka bir yatır
bulunduğunu, bunları belli bir zamanda ziyaret ettiklerini, her yatırın kendine özgü
tesirinin bulunduğunu ve belli bir hastalığa şifa verdiğine inanıldığını vurgular. 205O,
Alevilerin Sünnileri, Yezid olarak gördüklerini ve onlarla hiçbir şekilde münasebet
kurmamaya dikkat ettiğini açıklar. 206Günümüzde Aleviler ve Sünnileri arasında bu
gibi hoş olmayan önyargılar var olsa da; kentleşme ve sosyal yaşamın getirdiği düzen
ile bu yargılar silinmeye yüz tutmuştur diyebiliriz. Bu gibi özellikler, kapalı
toplumların vazgeçilmez özellikleridir.
Alevilerde toplumsal öğelerin belirleyici bir rol üstlendiği inkâr edilemez.
Alevilerde görülen musahipliğin de önemli bir sosyal değer ifade etmektedir.
Yörükân Alevilerdeki musahipliğe dikkat çekmektedir ve incelediği saha
204
Yörükân, a.g.e.,s.51
205
Yörükân, a.g.e., s.126.
206
Yörükân a.g.e., s.135.
87
araştırmasında musahip olan, yani kardeş olan kişiler arasında mahrem duyguların
olmadığını açıklar. 207Aleviler’in sosyal yaşamında önemli bir yer işgal eden
musahiplik konusunun önemine Yörükân şöyle vurgu yapar: “Âyine girmek ve Alevî
olmak için bir rehbere ihtiyaç vardır, çünkü Miraç’a çıkarken Muhammet bir rehber
tuttu. Sahip ve musahip olmak, eş tutunmak lâzımdır. Çünkü Muhammet Ali ile
musahiptir. Sahip ve musahip merasiminde pençelenme merasimi, ‘Pençe-i âl-i
abâ’ya remzdir. Eşleri bir çarşaf altında sarmaştırıp yatırmaları Peygamber’in bir abâ
altına Ali ve zevcesi ile birlikte girmesine remz oluyor. Dernek’e kapıdan girerken,
dâr’a durmak, arslan karşısında Muhammet’in vaziyetini temsil ediyor olarak kabul
edilmektedir. Post, arslandan kinayedir; Miraç’ta üzüm, Dernek’te havz-ı kevsere ve
rakıya; Selman, sâkîye remzdir… Niyazın namazın bedeli olması ve bazı yerlerde
niyaza görünme denilmesi nazar-ı dikkate alınırsa, Hakkın tecellisi ve Muhammet’in
secdesi niyaz ile temsil olunuyor demektir.” 208
Yörükân, Aleviler’e has gösterilen mum söndürme âdetini, eserinde
eleştirmiştir. Bu geleneğin, Azerbaycan Türkleri arasında zuhur eden “Babeki”
inancına uyanlar arasında görüldüğünü belirtir. 209Bunun Aleviler’e karşı büyük bir
iftira olduğunun altını çizer. 210
Yörükân, Aleviler’in kendi aralarında hoşgörülü ve samimi olduklarını ancak
bu durumun Sünnîlere karşı geçerli olmadığını söyler. Şöyle ki, onun tespitlerine
göre Aleviler arasında; “Sırdaşlığın ve bir dedeye mensup olma kardeşliğinin
207
Yörükân, a.g.e., s. 73-78.
208
Yörükân, a.g.e.,s.55
209
Yörükân, a.g.e., s. 99.
210
Yörükân, a.g.e., s. 102
88
meydana getirdiği derin bir samimiyet ve tam bir tesanüt bulunmaktadır. Birbirleri ile
dost ve mahremdirler. Küçükler, büyüklere derece derece hürmet ederler… Her şeyi
hoş görürler, olur olmaz şeylere kızmazlar. Yalnız imamlara ve erenlere karşı
söylenen sözlere tahammül edemezler. Yetmiş iki mezhepten olan insanlar,
nazarımızda müsavidir, derler. Fakat Sünniler hakkında bu müsaviliği âdilâne bir
surette tatbik edemezler. Çünkü Sünnîleri Ebu Bekir, Ömer ve Muaviye olmakla
suçlarlar… Yezidîlik, büsbütün başka bir şey ve başlıca bir tarikat olduğu halde,
Alevî olmayan Müslümanları umumiyetle Yezidî addederler. Yezidîlerle alış veriş
etmezler, kız alıp vermezler, konuşmak da istemezler. Zaruret hâsıl olunca iğrenerek
görüşürler. Yezidîler’in evinde misafir kalmalarına imkân yoktur. Onların
yemeklerinden de yemeyi arzu etmezler. Bu hareketleri ile Sünnîlerin aksülamellerini
celp etmişlerse de, bu adetler son zamanlarda çok gevşemiş, silinmeye yüz
tutmuştur.” 211
3)Aleviler ’de Dinî Hayat
Yörükân Aleviler’in yaşadığı yöreleri bizzat gezerek, Onların dinî hayatları
ile itikatlarında bazı tezatlar ve uyumsuzluklar olduğunu ileri sürmüştür. Bu
çelişkilerle ilgili tespitleri şöyledir: “Belli bir saatte, herhangi bir nefeste, inanca
müteallik birkaç beyti hatırlayan bir Alevi, o nefesten aldığı fikirlere göre itikadını
izhar ettiği hâlde, bir saat sonra, o nefese tamamen zıt diğer bir nefesten mülhem
olarak, büsbütün aykırı bir inanç beyan edebilmektedir. Bir an için Hz. Peygamber’in
“Hâtemü’l-Evliya” olduğunu söylediği halde, biraz sonra Cebrail’in peygamberliği
yanlış olarak Muhammed’e getirdiğini, asıl hak sahibinin Ali olduğunu ileri
211
Yörükân,a.g.e.,s.134-135
89
sürebilmektedir. Bu kadarla da iktifa etmeyerek, onun, bir müddet sonra Hz. Ali’yi
ilahlaştırdığını da görebilirisiniz.”212
Yörükân, Muhammet ve Ali isimlerinin beraber kullanıldığını ifade eder. Bu
isimlerin, iki ayrı şahsı karşıladıklarının farkında değillerdir. Mezhepler Câferi
mezhebidir. Fakat bu mezhebe dair hususlardan bihaber olduğunu açıklar. 213
Yörükân, Aleviler ’in ahiret inancı hakkında fikir sahibi olmadıklarını,
tenasüh inanışının ise bazı nefeslerde var olduğunu, fakat bu konuda hiçbir şey
bilmediklerini tespit etmiştir ve tenasühe inandıklarını açıklar. 214 Ayrıca dedeler ile
halkın ahiret inancı hakkında büyük farklara dikkat çekmektedir. 215İlyas Üzüm’ de
Alevilik çalışmasında bu konuya değinmektedir. 216
Yörükân, Aleviler’in kutsal saydığı kitapların isimlerini Faziletname-i Şah-ı
Velâyet, Hutbetü’l Beyani Türabî Divanı ve Kameri 217 kitaplar şeklinde zikretmiştir.
B) TAHTACILAR
Yusuf Ziya Yörükân, Tahtacılar ile ilgili yaptığı saha araştırmasında öncü bir
isimdir. Bu araştırmasında önemli bulgulara ulaşarak, Tahtacılar hakkında geniş
212
Yörükân ,a.g.e., s. 116.
213
Yörükân, a.g.e., s. 116.
214
Yörükân ,a.g.e., s. 117.
215
Ayrıntılı bilgi için bak. Yörükân, Aleviler ve Tahtacılar, s. 122-123.
216
Geniş bilgi için bak. Üzüm, İlyas, Tarihsel ve Kültürel Boyutlarıyla Alevîlik, İsam
Yay. Ocak 2007, İstanbul, s.118.
217
Yörükân, a.g.e.,s.123
90
bilgiler vermiştir. Yörükân, Tahtacılar’ın Yanınyatır ve Hacı Emirli adında iki ocağa
mensup olduklarını vurgular. Bu ocakların birçok oymaklara ayrıldığı hakkında geniş
bilgiler verir. 218
1)Tahtacılar’ın Yaşadığı Yerler
Tahtacılar, genellikle dağlarda ve ormanlarda göçebe hayatı yaşarlar.
Odunculuk ile uğraştıklarından dolayı bu isimle anılırlar. Yörükân, Tahtacılar’ın
yaşadıkları yerler hakkında şu bilgileri verir: “Tahtacılar, Çanakkale, Balıkesir, ve
İzmir taraflarında, Kemalpaşa kazasında, Urla ve Bergama’da, Soma’da ve
Alaşehir’de, Aydın, Milâs, Bodrum, Köyceğiz, Fethiye, Elmalı, İstanos(Korkuteli),
Manavgat, Alâiye, Serince, Anamur, Silifke’nin Ovacık taraflarında, Mut kazasında,
Mersin’in Çokallı, Meledik taraflarında ve Tarsus civarlarında, Ulukışla’dan ötede
ise, Kelindiri, Akhisar, Ceyhan taraflarında da bulunmaktadırlar. Manisa’nın Tekeli
Köyü ve Karıncalı civarında, Kayserinin güney taraflarındaki dağlarda az miktarda
mevcutturlar. Antalya, Fenike, Karaman, Adana dağlarında daha kalabalıktırlar.
Isparta civarında hayli Tahtacı bulunduğu gibi, şehir dâhilinde de kira ile oturanları
bulunmaktadır… Maraş ve Ayıntap civarında da bir hayli Tahtacı vardır. Malatya ve
Harput yakınlarında uzun müddet dolaştıkları için oralarda eskilerden kalma bir
kısım Tahtacı oymaklarının bulunması muhtemel olduğu gibi, Halep taraflarında da
bugün Tahtacı bakayasının bulunduğu tahmin etmektedirler. Bağdat civarında ve
Kıbrıs’ta ise Tahtacıların mevcut olduğu kat’idir.” 219
Tahtacılar’ın farklı yerlerde yaşam sürmeleri, onların Türk olup olmadığı
hakkında farklı yorumlara neden olmuştur. Yörükân, Tahtacılar’ın Türkmen oldukları
218
Ayrıntılı bilgi için bkz. Yörükân, a.g.e.,s.179-203
219
Yörükân ,a.g.e., s.209
91
ile ilgili kanaatini ve delillerini şöyle serdeder: “ Kendileri Türkçe’ den başka hiçbir
dil bilmiyor. Babadan dededen kendilerine intikal eden ananeler, âdetler, telebbüs
(giyim kuşam) ve lehçe tarzlarına tamamen uymaktadır. Bunu sarahatle söylüyorlar
ve bu hususta en küçük bir tereddütleri yok. Tahtacılar arasında gerek bugünlerde,
gerekse ananelerini muhafaza ettikleri kâdim cedlerinde Türkçe’ den başka Acem,
Kıptî dillerini veya sair bir dili bilen veya öğrenen hiçbir ferdin bulunmadığını
katiyetle ifade ediyorlar. Filhakika diğer Türk köylüleriyle, hatta Alevi Türk ve
Türkmen köylüleriyle karışmaktan asırlardan beri çekinmiş olan bu oymaklar içinde
eğer eski bir zamanda başka bir dil kullanışmış bulunsaydı, daima dağlarda ve
çadırlarda yaşayan bu halkın lisanını değiştirmesi asla tasavvur edilemezdi. Bu
cihetle bu noktada tereddüt edilecek bir şey olmadığı meydandadır.” 220
2)Tahtacılar ’da Sosyal ve Kültürel Hayat
Tahtacılar, içe kapanık bir yaşam tarzları olduğundan dolayı okur-yazarlık
oranları oldukça düşüktür. Bunun nedeni kendi sosyal yaşamlarını korumaktır
Yörükân’ın tespitlerine göre, Tahtacı köylerde okula kız ve erkek çocukların birlikte
gitmektedirler. Ancak Sünnîlerle karışık olan köylerde ise, sadece erkek çocuklar
gitmektedir. 221
Yörükân, yaptığı saha araştırmalarından hareketle Tahtacılar’ın giyimkuşamları ile ilgili önemli tespitlerde bulunmaktadır: “ Tahtacılarda bugünkü
giyinme tarzı, bilhassa mıntıka halkının adetlerine tabidir. Her mıntıkada giyilen ne
ise Tahtacılar’ın onlardan çok farklı giydikleri bir şey yoktur. Erkeklerin asıl elbisesi,
eskiden Türkmenlerde ve şimdi Adana cihetlerinde olduğu gibi, üç etekli entariydi.
220
Yörükân, a.g.e., s.203
221
Yörükân, a.g.e.,s.214
92
Bugün Adana taraflarında bulunan Tahtacılar yine öyle giyinirler. İzmir civarına
gelmiş ve çoktan beri buralarda yerleşmiş olanlar, buradaki adetler sebebiyle, dizi
kapatacak surette kısa potur giyerler. Potur diz kapağını kapamalıdır; diz kapağı açık
kalacak şekilde kısa potur giyerler. Kadınlar da böyledir. Şehirlere, bilhassa İzmir’e
yakın olan köylerde kadınların elbisesi şehirli kadınların elbisesine benzemeğe
başlamıştır. Şehirlerden uzakta yaşayan köylülerde bile bu değişiklik görülmektedir.
Artık üç etekli entari, ihtiyar kadınlar arasında görülmekte; genç kadınlar arasında ise
pek az yerde giyilmektedir. Eskiden Tahtacı kadınları üç etekli giyerlerdi. Başlarına
Yörükler gibi kalın bir üstlük bağlarla ve alınlarına daima iki üç sıra altın takı
takarlardı; fakir olup da dizi takamayanlar ise başka tür takılar kullanırlardı.” 222
Tahtacı erkekler, kendi oymakları dışında bir kadınla evlenmezler. 223Tahtacı
kadınlarda, Tahtacı olmayan bir erkeğe varmazlar. 224 Yörükân, Tahtacılarda ki nikâha
şöyle değinir: “Tahtacılarda kızlar, daha 12, 13 yaşlarında iken kocaya kaçıyorlar.
Burada bizim anladığımız manada bir nikâh söz konusu değildir. Tahtacılarda
nikâhın en yaygın şekli, kızın kaçmasından bir müddet sonra, oğlan ile kızın dedeye
gelerek bir hayırlı almasından ibarettir. Burada hayırlı, dedenin müsaadesi veya duası
demektir. Eğer dede hayırlı vermezse oğlan ve kız düşkün olurlar ki, bu şekil pek
nadirdir. Dede hayırlı verdikten sonra ise, oğlanla kızın velilerine ve hısım
akrabasına bir şey söylemek düşmez.” 225Yörükân Tahtacılardaki aile birliğinin
kuvvetinin önemini vurgular: “Tahtacılarda aile, tam manasıyla yekvücut bir kitledir;
222
Yörükân, a.g.e., s.218-219
223
Yörükân, a.g.e.,s.227
224
225
Yörükân, a.g.e.,s.229
Yörükân ,a.g.e.,s.222
93
hangi işte olursa olsun, kadın erkek daima beraber çalışırlar. Tahta biçerken hizarı,
bir taraftan erkek bir taraftan kadın çeker. Odunu kadın erkek aynı miktarda yüklenir.
Çiftçi, bağcı, tütüncü olanlar, tarlada, bağda erkek ve kadın beraber çalışırlar. Âyine
beraber, sohbete beraber giderler. Kadınlar içki sofrasında sâkîlik ederler. Kadın
erkek her hususta hayatlarını ortak etmişlerdir. Erkekler kadını boşayamaz, üzerine
evlenemez. Eşler birbirlerine sadakat göstermeye mecburdurlar.” 226
Tahtacılarda her ailenin özel bir kabri vardır; diğer Alevilerle dahi karışmak
istemezler. 227 Yörükân, Tahtacılarda ki cenaze törenini şöyle açıklar: “Tahtacılar
cenazeyi yıkıyorlar. Yıkamadıkları da oluyor. Çünkü onlarda abdest ve gusül gibi
dinî mecburiyetlere riayet etme yoktur. Eğer bulundukları mahalde Sünnîlerden bir
imam ve hoca varsa, cenazeyi ona yıkatır, namazı kıldırırlar; hoca olmadığı zaman
cenaze yıkanmaz ve namaz da kılınmaz. Bundan sonraki merasime hiçbir yabancı
iştirak edemez. Cenazeyi tabut ile defin ederler… Cenazeye kırk gün yas tutulur.
Ölünün validesi kırk gün çamaşır değiştirmez, kirli durur. Bu matemliye saygı
göstermek isteyenler de yedi gün yas tutarlar. Çamaşır değiştirmez ve tıraş olmazlar.
Bayramlar da suret-i mahsusa da kabirler ziyaret edilir. Orada kahve pişirilir ve
gelenlere ikram edilir. Meyve ve sair yiyecekler de dağıtılır. 228
3)Tahtacılarda Dinî Hayat
Alevîlerde ve Tahtacılarda, sözlü rivayetlerin önemi büyüktür. Bu
özelliklerinden dolayı, çoğu efsanevi hikâyeler halk inanışında etkili olduğunu
görmekteyiz. Bu durumu Yörükân şöyle özetler: “Bunlarda ecdattan kalma nefesler,
226
Yörükân ,a.g.e.,s.229
227
Yörükân ,a.g.e.,s.235
228
Yörükân, a.g.e.,s.234-235
94
itikatlarındaki esasları vücuda getirir. Bilâhare Bektaşîlerden diğer Alevî zümrelerden
aralarına giren nefesler, bu akideleri anlaşılmaz bir hâle getirmiş ve kendilerini tesir
yapmış hulûle, tenasühe, Miraca, Hurufiliğe ve birtakım remizlere dair olan nefesler,
hep kendilerinde birer intiba bırakmış, nihayet kendilerinin de anlamadıkları bir
vaziyet ortaya çıkmıştır. Ellerine sonradan geçmiş olan Faziletname, Sâkîname,
Kumru, Hüsniye gibi kitaplarla destanî bazı manzumeler de, kendilerini büsbütün
şaşırtmıştır.” 229 Yörükân, Tahtacılarda Hz. Ali’yi ulûhiyet derecesine çıkardıklarını
belirtir. 230 Tahtacılarda hayırlı kelimesi dua anlamını ifade etmektedir. Otoriter
toplumsal özellikleri taşıyan Tahtacılar da, dedenin günahları affetme ve ceza verme
yetkisi vardır. Dedelere yüklenen bu kutsiyette, dedelerinden evlâtlarına intikal eden
eşyada bile kutsiyet olduğuna inanırlar.” 231
Yörükân, Tahtacılarda türbe ziyaretinin önemine şöyle değinir: “Tahtacılar
kendi ocaklılarından maada muhterem tanıdıkları başka merkezleri yoktur.
Kendilerinin mahdut sayıda velileri vardır. Bu veliler ve kendi tabirleriyle yatırlar her
bölge için ayrıdır. Diğer Alevî zümrelerde olduğu gibi, bunların adedi her tepede bir
yatır olacak şekilde değildir… Tahtacılar ömürlerinde bir defa da hac maksadıyla
Meşhed-i Rıza’yı ziyaret etmek isterler. Ocaklıların yaşlı olanları bu ziyaret
mahallerine defaatle gitmişlerdir. Esasen bunların Meşhed’deki kütükte kayıtları da
vardır. Diğer taraftan, bunlar Hacı Bektaş Ocağı’nı katiyyen tanımazlar.” 232
229
Yörükân ,a.g.e.,s.247
230
Yörükân, a.g.e.,s.249
231
Yörükân ,a.g.e.,s.254
232
Yörükân, a.g.e.,s.262
95
Tahtacılarda çeşitli vesilelerle kurban kesme adeti oldukça yaygındır:
“Erkekler, umumiyetle, mezara yarım okka rakı adayarak adakta bulunurlar. Mesela
inek, beygir veya çocuk hastalanınca, ‘hastamın iyi olması için filanca babanın
ruhuna yarım okka rakı adak olsun’ denir. Adakların ifasında, başlangıçta ve sonda
birer hayırlı verilir, sonraki hayırlı mecburidir. Çeşitli vesilelerle kurban kesilir. Adak
kurbanından sonra en önemli kurban, eş tutunma kurbanıdır… Bunlardan maada, yaz
kurbanı ve matem kurbanı da kesilir. Yaz kurbanı, vakti olanlar tarafından
Haziran’da, mahsulün bereketi için yapılan merasimde kesilir. Matem kurbanı,
Muharemin’in on ikinci günü kesilir.” 233
Tahtacılar’ ın Muharrem, Kurban ve Haziran bayramı olmak üzere üç çeşit
bayramları vardır. Yörükân, Tahtacıların Ramazan bayramını tanımadıklarını ifade
eder. 234
Yörükân Tahtacılar’ın kendi inanç ve erkânlarını ele alan kitapları arasında
Kumru, Menakıb, Salname-i Sadereddin, Faziletname, Hüsniye, Noktatü’l Beyân,
Hutbetü’l-Beyân, Sâkîname, Hacı Bektaş-ı Veli Vilâyetnamesi ve Mir’atü’l- Makasid
ve Cavidan adlı kitapları tespit etmiştir. 235Ayrıca Yörükân, Tahtacı dedeler arasında
yaptığı saha araştırması sırasında haberdar olduğu Menâkıb-ı İmam Cafer-i Sâdık adı
buyruğu Ankara Umumi Kütüphanesi’nde bulmuştur. Yörükân, bu mecmua içerinde
yer alan risale isimlerini Menâkıb-ı Şeyh Safiyüddin Erdebili, Menâkıb-ı İmam Caferi Sâdık, Şah-ı Velâyet’in Selman-ı Farisi’ye Tavsiye Ettiği Fütüvvetnâme, On İki
İmam’ın Nasihatleri, Hutbe-i Düazdeh İmam, Nâdi Ali ve Havâs-ı Nâdi Ali,
233
234
235
Yörükân, a.g.e.,s.276
Yörükân, a.g.e.,s.287
Yörükân, a.g.e.,s.289
96
Gaybi’nin Hutbetu’l-Beyan Şerhi şeklinde tespit etmiştir. 236 Bu yazma eserlerin ve
Cebbar Kulu adlı risalenin Yörükân’ın kızı Beyhan Karamağaralı tarafından Selçuk
Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Kütüphanesine verilmiştir. Daha sonra bu tüm yazma
eserlerle beraber bu yazma eserler de Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesine
verilmiştir. 237
4)Tahtacılar ve Aleviler Arasındaki Farklar
Yörükân, Aleviler ve Tahtacılar arasındaki birtakım farklılıklar olduğunu
tespit etmiştir. Aleviler’in merkezi Anadolu’daki Hacı Bektaş Ocağı’nı tanıdığını ve
Hacı Bektaş’ın burun kanından hâsıl olduklarını iddia eden Çelebileri, İmam-ı
Masum olarak kabul ettiklerini açıklar. Ancak Çepniler ve Tahtacılar’ın, Hacı Bektaş
Ocağı’nı tanımadığını vurgular.
238
Ayrıca Tahtacılarda, diğer Alevî kollarında
olmayan birtakım özelliklerinden birinin de kazayağı denilen ve sehpa şeklinde olan
mukaddes bir damgaları olduğunu söyler. Bu damganın birçok Türkmen aşiretinde
olduğu gibi, mezarlarına alâmet olarak konulduğunu ifade eder. 239
Yörükân, Tahtacılar’ın birtakım adetlerini ve inançlarını korumak ve
başkalarına sezdirmemek için yabancılardan ayrı yaşadıklarını belirtir. Bundan
dolayıdır ki Tahtacılar’ın diğer Alevî kollarına göre daha muhafazakâr olduğunu
vurgular. Aralarındaki bu güçlü ananelerin, Dernek günlerinde veya Sohbet
gecelerinde büyükler tarafından küçüklere nakledildiğini ifade eder. Böylelikle
236
Kaplan, Doğan, Yazılı Kaynaklara Göre Alevîlik, Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara 2009, s.49
237
Kaplan, Dipnot, a.g.e. s.49
238
Yörükân a.g.e., s.139.
239
Yörükân, a.g.e.,s.454
97
Tahtacılar’ın birçoğunun okuma- yazma bilmedikleri halde, kendi tarihlerini ve
Tahtacı namını taşıyan oymakların vaziyetlerine vakıf olduğunu belirtir. 240
C) ŞAMANİZM’İN ALEVÎLİĞE ETKİSİ
Yörükân, “Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri” adlı eserinde, Şamanizm’e
geniş yer vermiştir. Şamanizm’i, Türkler ’in ilk dini olarak görür. 241Biz,
Şamanizm’in ayrıntılarına girmeyeceğiz. Sadece Şamanizm’in Alevîlik üzerinde ne
gibi etkilerinin olduğunu özet vermekle yetineceğiz. Alevîlerdeki Şamanizm etkisini
Yörükân şöyle açıklar: “Alevîler, tam mânâsı ile iptidaî cemiyetlerde olduğu gibi,
kendi cemiyetlerine, erenler divanına taparlar. Ancak bunlarda cemiyet, klânlarda
olduğu gibi, Totemizmde ve Şamanlıkta olduğu gibi, oymak beyinde değil, ekseri
ahvalde oymak beyi olan dedede veya pîrde şekil ve surete bürünür. Çünkü Alevîler
bugün dahi müteal bir Allah mefhumuna vâsıl olmuş değillerdir. Bunlar iyiliğin ve
kötülüğün, kıtlık ve bereketin erenlerden veya pîrlerden veya dedelerin himmetinden
ileri geldiğine ve onları gücendirmesinin fenalığı; onlara hak, hediye ve kurban
takdim etmenin ise menfaati mucip olduğuna inanırlar. Günahları dedelerin af
edebileceğine kanidirler.” 242
Eski Türkler ‘de, yani Şamanizm’in etkisi altında olan Türkler’ de, dilekler
şaman ataların ruhundan istenirdi. Aleviler’in bir kolu olan Tahtacılar’ın kabirlerine
240
Yörükân, a.g.e.,s.456
241
Yörükân, Yusuf Ziya, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, s. 11.
242
Yörükân, a.g.e., s. 27.
98
çok özen göstermesini, ölülerine rakı adamasını ve kurban kesmelerini Yörükân, bu
geleneğe bağlar. 243
Şamanizm’de yer-sular isimleri bulunan bölgeye göre isim olması, Aleviler
’deki yatırların bulunduğu tepeler, kayalar ve kaynaklara göre kutsal sayılması inancı
ile benzerlik teşkil etmektedir. 244Yörükân, Şamanlık ’ta ahiret fikri ile Alevilerdeki
ahiret fikrinin benzerliğine dikkat çeker. Alevilerde de, ceza ve mükâfat bu
dünyadadır. Cem ayinlerinde yapılan günahları itiraf etmenin nedeni de ahiret
inancının olmadığından ileri gelmektedir. 245
Şamanizm’in etkilerini, bugün Anadolu’da birçok adetlerde görülmektedir.
Yörükân, bunlara dikkat çekmekle beraber, Şamanizm’in Alevilik üzerinde birçok
etkisi olduğunu açıklamaktadır. Eski Türklerde, şaman merasimlerinde görülen
senelik merasim, kurban ve yoğ törenlerinin aynen Aleviler de olduğunun altını çizer.
Alevilerdeki dedeler ve ocaklıları, eski oymak beylerine benzetir. Nitekim eski
oymak beyleri de dini reis idiler. 246Cem ayinin de Şamanlık ’tan izler taşıdığına şöyle
dikkat çeker: “Şamanlarda en ziyade cazip ve ehemmiyetli olan ve kamın göklere
seyahati şeklinde icra olunan âyinin tam müşabihi ise, Alevilerdeki cem âyinidir. Bu,
dini vasfı itibarıyla Şamanlığın bugün yaşamakta olduğunu göstermektedir.” 247
243
244
Yörükân, a.g.e., s. 35.
Yörükân, a.g.e., s. 86.
245
Yörükân, a.g.e., s. 88.
246
Yörükân ,a.g.e., s. 89.
247
Yörükân, a.g.e., s. 92.
99
Alevilik, birçok kültürel öğeyi barındırdığı aşikârdır. Yukarıda da izah
ettiğimiz gibi birtakım Bâtıni unsurların yanında, sözlü geleneğe dayanan unsurlarda
içermektedir. Şamanizm’de bu sözlü geleneğin başında olduğunu görmekteyiz.
Yörükân, Alevîler hakkında bazen genellemelerde bulunmuş ve çelişkiye
düşmüştür. Örneğin; musahipliğin dinî ve sosyal hayattaki önemine vurgu yapmış ve
ahiret inancına dikkat çekmiştir. 248 Ancak diğer taraftan Aleviler de ahiret inancının
olmadığını belirtmiştir. 249
248
Yörükân, Anadolu’da Alevîler ve Tahtacılar, s.50
249
Yörükân, a.g.e. ,s.117
100
SONUÇ
Yusuf Ziya Yörükân, Cumhuriyet dönemi, modern dönemde İslâm
Mezhepleri Tarihçiliğinin öncülerindendir. Aynı zamanda serleri ve fikirleri ile
rasyonelliğin ve modernitenin bir simgesidir. Yaşamını ilmi mücadeleye adamış olan
Yörükân, Mezhepler Tarihçiliğinin yanında dinler tarihi, kelâm ve İslâm tarihi ile
ilgilenmiş çok yönlü bir fikir adamıdır.
Yusuf Ziya Yörükân, akademik çalışması yanında kişiliği ile gönüllere taht
kurmuş; hırs ve siyasetten uzak kalmış milliyetçi yönü ağır basan bir şahsiyettir. Bu
özelliğinden dolayı ibadetlerin anlayarak yapılması üzerinde önemle durmuştur.
Nitekim Müslümanlık ile ilgili eserinde sure ve duaların Türkçe anlamlarını her daim
vermeyi gaye edinmişti. Türkler’de İslam’ın tekrar canlılık kazanması için bu
durumun olması gerektiğini düşünüyordu. İnsanların karanlık taassuptan çıkıp
aydınlığa kavuşması için saf ve öz İslâm’ın anlatılması gerektiğini sık sık vurgulayan
bir mütefekkirdir.
Yörükân, Mezhepler Tarihi alanına birçok katkıları olmuş bir bilim adamıdır.
Bu katkıların başında kullandığı yöntem gelmektedir. Yörükân, Durkheim’in usulünü
sosyal ilimlerde kullanarak bir ilki gerçekleştirmiştir. Böylece Mezhepler Tarihi’ne
“İçtimaiyatçı” adını verdiği yeni bir yaklaşım kazandırmıştır. Yusuf Ziya Yörükân’ın
Mezhepler Tarihi’ne yaptığı katkılardan biri de karşılaştırmalı mezhepler
tarihçiliğidir. Yörükân, bu yöntemi kullanarak kaynak kritiği yapmıştır. Özellikle
Şehristânî’nin eserini incelerken bu yöntemi uygulamıştır. Böylece mezhepler
101
hakkında doğru bilgiye ulaşabilmenin yolunu göstermiştir. Yörükân, Aleîiler ve
Tahtacılar adlı saha araştırmasında, Aleviliğin klasik yazılı kaynaklarına dikkat
çekmek ve canlı yanıkları olan dedelere bilgi kaynağı olarak başvurmakla Alevilikle
ilgili yapılacak araştırmalara yeni bir boyut kazandırmıştır. Karşılaştırma metodunu
kullanarak, Aleviler ve Tahtacılar arasındaki farkları ve benzerlikleri ilk defa o ortaya
koymaya çalışmıştır. Yörükân, Alevilik araştırmalarında tarafsızlığı, sosyolojide dini
toplumsal yapıları incelemek çin geliştirilen ilke ve yaklaşımları; antropolojk ve
etnografik araştırma yöntemlerini İslam mezhepleri tarihinde kullanarak Mezhepler
tarihinin yöntemine ve çerçevesinin belirlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Mezhepler Tarihi alanında önemli bir isim olan Yörükân’ın mezheplerin
oluşuumundaki fikri cereyanları yadsıması ve mezhepleri sadece sosyal kurumlar
olarak görmesi, yazarın önemli çıkmazlarından biridir.
Yörükân, mezhepleri ele alırken klâsik kaynaklarımızda yer alan mezheplerin
ortaya çıkış sebepleri üzerindeki tartışmalara yeterince girmemiştir. Nitekim Şiilik,
Haricilik ve diğer değindiği mezhepler hakkında hangi siyasî nedenlerle ortaya
çıktığı hususunda derinlemesine tahlil yapmamıştır. Yazar, mezheplerin ameli ve
akaidle ilgili görüşlerini belirtmekle yetinmiştir. Ayrıca Mezhepler Tarih’in de önemli
siyasî, itikadî ve fikrî rol oynayan Mutezile ve Mürcie’ye yer vermemesi de
anlaşılması güç bir durumdur.
Yörükân, tüm sıkıntılara rağmen inandığı ve doğru bildiği yoldan hiçbir zaman
taviz vermemiştir. Tüm hayatının ve düşüncesinin kaynağı, taassupla mücadele ve
102
dinden olmayan bilgileri arındırma olmuştur. O’nun karşı çıktığı ve eleştirdiği en
önemli konulardan birisi, Alevi olsun Sünni olsun iki kardeş zümrenin bilgisiz ve
cahil olmalarıdır. Bunun düzeltmenin yolunun da doğru bilgilendirme ile mümkün
olabileceğini söyler.
Yörükân, Aleviler ve Tahtacılar adlı çalışması ile öncü isimlerden biri
olmamakla beraber, Alevilik ile Bektaşilik arasında bağlantıya açıklık getirmemiştir.
Aleviliğin tarikat boyutu görmezden gelmiş ve Aleviliği bir mezhep olarak
tanımlamıştır.
İlim ve irfan dünyasına sayısız katkılar sunan Yörükân’ın yaşam felsefesinin,
bilimsel bilgiden geçtiğini görmekteyiz. O, günümüzde dahi var olan dini ve sosyal
sorunların bilgi ile çözüleceğine inanmış ve savunmuştur. O, özgün ve akılcı fikirleri
ile modern dönemde İslam düşüncesine ve Mezhepler Tarihçiliğine önemli katkılarda
bulunmuş ve adından bahsedilmeyi hak etmiş bir bilim adamıdır.
103
BİBLİYOGRAFYA
Akyol, Taha, Hariciler ve Hizbullah, Doğan Yayınları, Nisan 2000.
Aydınlı, Osman, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İslâm Mezhepleri Tarihi Yazıcılığı, Hitit
kitap Yayınevi, Ankara 2008.
El-Bağdadi, Ebu Mansur Abdülkahir, Mezhepler Arasındaki Farklar, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2008.
Daftary, Farhad, İsmaililer Tarihleri ve Öğretileri, Doruk Yayıncılık, İstanbul, 2005.
Fığlalı, Ethem Ruhi, Günümüzde İslâm Mezhepleri, İzmir İlâhiyat Vakfı Yayınları,
No:39, İzmir 2008.
Uluslararası I. İslâm Araştırmaları Sempozyumu, “İslâm Mezhepleri Tarihi
Araştırmalarında Karşılaşılan Bazı Problemler”
El-Kummî ve En-Nevbahtî, Şiî Fırkalar, Çevirenler: Hasan Onat, Sabri Hizmetli,
Sönmez Kutlu, Ramazan Şimşek, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2004.
Kaplan, Doğan, Yazılı Kaynaklara Göre Alevîlik, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara
2009
Korkmaz, Sıddık, Tarihte Tahrifi-İbn Sebe Meselesi, Araştırma Yayınları, Ankara
2005
Kutluay, Yaşar, “Yusuf Ziya Yörükân’ın Makaleleri”, Ankara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Dergisi, 3/I-II(1954), s.
Kutlu, Sönmez, Mezhepler Tarihine Giriş, Dem Yayınları, İstanbul 2008.
Kutlu, Sönmez, “Alevi Yazılı Kaynaklarının Neşri Sorunu”,www.sönmezkutlu.com
Kutlu, Sönmez, “Din öğretiminde Mezhepler Üstü Yaklaşım ve ilk ve Orta Öğretim
Programlarında Alevilik”,www.sönmezkutlu.com.
104
Küp, Erkan, Yusuf Ziya Yörükân’ın Dinler Tarihi Bilimindeki Yeri, Yüksek lisans
tezi, Kayseri 2010.
Onat, Hasan, “Şiiliğin Doğuşu Meselesi”, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Dergisi, 36(1997),s.94-102
Onat, Hasan, “ Mezhep Kavramı ve Din-Mezhep İlişkisi”, www.hasanonat.net
Şehristânî, Muhammed Abdülkerim, El-Milel ve-n Nihal, Ter. Mustafa Öz, Litera
Yayıncılık, İstanbul 2008.
Ülken, Hilmi Ziya, “Yusuf Ziya Yörükân”, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Dergisi, 3(I-II) Ankara 1954.
Üzüm, İlyas, Tarihsel ve Kültürel Boyutlarıyla Alevîlik, İSAM Yayınları, İstanbul
2007.
Watt, W. Montgomery, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, Çev. Ethem Ruhi Fığlalı,
Şa-to İlâhiyat Yayınları, İstanbul 2001.
Yörükân, Yusuf Ziya, İslam Akaid Sisteminde Gelişmeler, Haz. Turhan Yörükân,
Ötüken Yayınevi, İstanbul 2006.
Yörükân, Yusuf Ziya, İslam Dini Tarihi, (haz. Türkân Turgut), Ötüken Yayınevi,
İstanbul 2006.
Yörükân, Yusuf Ziya, Müslümanlıkta Dini Tefrika, (haz. Türkân Turgut ve Turhan
Yörükân), Ötüken Yayınevi, İstanbul 2009.
Yörükân, Yusuf Ziya, Müslümanlık ve Kur’an-ı Kerim’den Âyetlerle İslâm Esasları,
Ötüken Yayınevi, (haz. Turhan Yörükân), İstanbul 2006.
Yörükân, Yusuf Ziya, Anadolu’da Alevîler ve Tahtacılar,(haz. Turhan Yörükân),
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998.
105
Yörükân, Yusuf Ziya, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm,(haz. Turhan
Yörükân), Ötüken Yayınevi, İstanbul 2009.
Yörükân, Yusuf Ziya, Felsefe ve Eylem Olarak Tarikatçılık, ,(haz. Turhan Yörükân),
Yayınevi, İstanbul 2013.
Yörükân, Yusuf Ziya, Alevî Bektaşî Tahtacı Nefesleri, (haz. Turhan Yörükân), Ötüken
Yayınevi, İstanbul 2011.
Yörükân, Yusuf Ziya, “Bulgaristan Muhacirleri ve Milli Duygu”, Yusuf Ziya
Yörükân’a ait özlük dosya. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arşivi
Yörükân, Yusuf Ziya’ya ait özlük dosya. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Arşivi
106
ÖZET
Karadere,
Züleyha,Yusuf
Ziya
Yörükân
ve
Mezhepler
Tarihçiliği,Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Sönmez Kutlu, 106 s.
Modern dönem, mezhepler tarihçiliğinde ilk akla gelen isimlerden biri
olan Yusuf Ziya Yörükân, bu alanın bilim hüviyeti kazanması için önemli
katkılarda bulunmuş bir şahsiyettir. Bu alanda yaptığı çalışmalarından
hareketle Yusuf Ziya Yörükân’ın mezhepler tarihçiliğini yüksek lisans tezi
olarak seçtik. Aynı zamanda eserleri ve fikirleri ile rasyonelliğin ve
modernitenin bir simgesidir. Yörükân ilim dünyasına yaptığı saha araştırmaları
ile damgasını vurmuş bir şahsiyettir. O’nun özellikle Alevîlik ve Tahtacılar
arasında yaptığı saha araştırmaları ile önemli tespitlerde bulunmuştur.
Bâtınıliğin Alevîlik üzerindeki tesirlere vurgu yapan Yörükân, Şamanizm’in
Alevîlik üzerindeki etkilerinde bahseder. Onun gerek mezhepleri, gerekse
Alevilik ile ilgili görüşlerini incelerken, onun görüşlerini kendi içinde tutarlılığı,
mezhepler
tarihçiliğindeki
yeri
ve
kendisinden
sonrakilere
katkılarını
karşılaştırmalı bir yolla incelemeye çalıştık. İlim ve irfan dünyasına sayısız
katkılar sunan Yörükân’ın yaşam felsefesinin, bilimsel bilgiden geçtiğini
görmekteyiz. O, günümüzde dahi var olan dinî ve sosyal sorunların bilgi ile
çözüleceğine inanmış ve savunmuştur. O, özgün ve akılcı fikirleri ile modern
dönemde İslam düşüncesine ve Mezhepler Tarihçiliğine önemli katkılarda
bulunmuş ve adından bahsedilmeyi hak etmiş bir bilim adamıdır.
107
ABSTRACT
Karadere, Züleyha,Yusuf Ziya Yörükân and History of Madhaps: Prof.
Sönmez Kutlu, 106 p.
In History of madhaps of modern era, Yusuf Ziya Yörükan who is one of
the first name that comes to mind is a person contributed greatly for this area
attaining science identity. We have chosen “History of madhaps of Yusuf Ziya
Yörükan” as a postgraduate thesis with reference to his studies for this area. At
the same time, he is the symbol of the rationality and modernity with his ideas
and works.Yörükan is a person who has made a mark on the science world with
his field research. Especially, he has made important findings with the field
research between Alevism and Tahtacılar. Yörükan putting an emphasis of
impressions of Spiritual on Alevism mentions the effects of Shamanism on the
Alevism.
While searching both his madhaps and his thoughts about the
Alevism, we have tried to examine his thoughts’ consistency, their place in the
History of madhaps and the contributions for the coming generations by using
a comparative way. We understand that the life philosopy of Yörükan,
presenting countless contributions to science and learning world, passes from
the scientific knowledge. He believes and asserts that religious and social
problems, even at the present day, can be solved with information. He is a
scientist that contributes greatly to Islamic thought and History of madhaps in
the modern era with his original and rationalist ideas and deserves to be cited.
108
Download