TEMEL ve KLİNİK

advertisement
Ber tram G. Katzung
Susan B. Masters
Anthony J. Trevor
TEMEL
ve K L İ NİK
FARMAKOLOJİ
Temel ve Klinik
Farmakoloji
Editör
Bertram G. Katzung, MD, PhD
professor Emeritus
Department of Cellular & Molecular pharmacology
University of California, San Francisco
Yardımcı Editörler
Susan B. Masters, PhD
professor of pharmacology & Academy Chair of pharmacology Education
Department of Cellular & Molecular pharmacology
University of California, San Francisco
Anthony J. Trevor, PhD
professor Emeritus
Department of Cellular & Molecular pharmacology
University of California, San Francisco
Çeviri Editörleri
Prof. Dr. A. Gökhan Akkan
Prof. Dr. Şule Kalkan
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
Prof. Dr. Rıfat Levent Büyükuysal
Prof. Dr. Çetin Hakan Karadağ
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
Prof. Dr. Kevser Erol
Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
Prof. Dr. Ayşe Saide Şahin
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
Prof. Dr. Ahmet Ulugöl
Prof. Dr. Sedef Gidener
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
Prof. Dr. Güner Ulak
Dr. Ebru Arıoğlu İnan
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Farmakoloji Anabilim Dalı
Prof. Dr. Ali Yağız Üresin
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
NOBEL TIP KİTABEVLERİ
© 2014 Nobel Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Temel ve Klinik Farmakoloji, Onikinci Baskı
Çeviri Editörleri:
Prof. Dr. A. Gökhan Akkan, Prof. Dr. Rıfat Levent Büyükuysal, Prof. Dr. Kevser Erol, Prof. Dr. Sedef Gidener, Dr. Ebru Arıoğlu İnan,
Prof. Dr. Şule Kalkan, Prof. Dr. Çetin Hakan Karadağ, Prof. Dr. Ayşe Saide Şahin, Prof. Dr. Ahmet Ulugöl, Prof. Dr. Güner Ulak,
Prof. Dr. Ali Yağız Üresin
ISBN: 978-605-335-036-1
Basic & Clinical Pharmacology, Twelfth Edition
Bertram G. Katzung, MD, PhD
ISBN: 978-0-07-176401-8
© 2012 by The McGraw-Hill Companies, Inc. All rights reserved.
Basic and Clinical Pharmacology, 2012 isimli kitabın Türkçe’ye çeviri hakkı ©The McGraw-Hill Companies, Inc. tarafından Nobel Tıp Kitabevleri
Ltd. Şti’ne verilmiştir. 5846 ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasası hükümleri gereğince herhangi bir bölümü, resmi veya yazısı, yazarların
ve yayınlayıcısının yazılı izni alınmadan tekrarlanamaz, basılamaz, kopyası çıkarılamaz, fotokopisi alınamaz veya kopya anlamı taşıyabilecek
hiçbir işlem yapılamaz. Tüm hakları saklıdır.
Yayımcı
Yayımcı Sertifika No
Baskı / Cilt
Matbaa Sertifika No
Sayfa Tasarımı - Düzenleme
Kapak Tasarım
Baskı Tarihi
: Nobel Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti.
Millet Cad. No:111 34104 Fatih-İstanbul
: 15710
: No-bel Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
Kurtini Mevki, General Şükrü Kanatlı Cad.
Ömerli - Hadımköy - İstanbul
: 12565
: Nobel Tıp Kitabevleri, Özkan Kaya – Hande Dalsaldı Çaçur
: Özkan Kaya
: Ocak 2014 - İstanbul
İçindekiler
Önsöz vii
Yazarlar xi
K I S I M
I
TEMEL PRENSİPLER 1
Kısım Editörü: Rıfat Levent Büyükuysal
Çeviri: Bilgin Kaygısız
9. Adrenoseptör Agonistler &
Sempatomimetik İlaçlar
1. Giriş
Bertram G. Katzung, MD, PhD 1
Çeviri: M. Sertaç Yılmaz
2. İlaç Reseptörleri & Farmakodinami
Mark von Zastrow, MD, PhD 15
Çeviri: Mehmet Cansev
3. İlaç Farmakokinetik & Farmakodinamiği:
Rasyonel Doz Seçimi ve İlaç Etkisinin
Devam Süresi
Nicholas H. G. Holford, MB, ChB, FRACP 37
Çeviri: R. Levent Büyükuysal
4. İlaç Biyotransformasyonu
Maria Almira Correia, PhD 53
Çeviri: Gökhan Göktalay
5. İlaç Geliştirilmesi & Yasal Düzenlemesi
Bertram G. Katzung, MD, PhD 69
Çeviri: Mehmet Cansev
K I S I M
8. Kolinoseptör-Bloke Edici İlaçlar
Achilles J. Pappano, PhD 115
II
OTONOM SİNİR SİSTEMİ İLAÇLARI 79
Kısım Editörü: Kevser Erol
6. Otonom Sinir Sistemi Farmakolojisine Giriş
Bertram G. Katzung, MD, PhD 79
Çeviri: Kevser Erol
7. Kolinoseptör-Aktive Edici ve
Kolinesteraz İnhibe Edici İlaçlar
Achilles J. Pappano, PhD 97
Çeviri: Engin Yıldırım
Italo Biaggioni, MD, & David Robertson, MD 129
Çeviri: Semra Yiğitaslan
10. Adrenoseptör Antagonist İlaçlar
David Robertson, MD, & Italo Biaggioni, MD 151
Çeviri: Çiğdem Çengelli
K I S I M
III
KARDİYOVASKÜLER BÖBREK İLAÇLARI 169
Kısım Editörü: Ali Yağız Üresin
11. Antihipertansif Ajanlar
Neal L. Benowitz, MD 169
Çeviri: Sibel Akbilek, Nermin Gürel,
Ali Yağız Üresin
12. Vazodilatörler ve
Angina Pektoris Tedavisi
Bertram G. Katzung, MD, PhD 193
Çeviri: Sibel Akbilek, Nermin Gürel,
Ali Yağız Üresin
13. Kalp Yetersizliğinde Kullanılan İlaçlar
Bertram G. Katzung, MD, PhD 211
Çeviri: Sibel Akbilek, Nermin Gürel,
Ali Yağız Üresin
14. Kardiyak Aritmilerde Kullanılan Ajanlar
Joseph R. Hume, PhD, & Augustus O. Grant, MD,
PhD 227
Çeviri: Nermin Gürel, Sibel Akbilek,
Ali Yağız Üresin
iii
iv CONTENTS
İÇİNDEKİLER
15. Diüretik Ajanlar
Harlan E. Ives, MD, PhD 251
Çeviri: Nermin Gürel, Sibel Akbilek,
Ali Yağız Üresin
K I S I M
DÜZ KAS ÜZERİNE ÖNEMLİ ETKİLERİ
OLAN İLAÇLAR 273
Kısım Editörü: Sedef Gidener
16. Histamin, Serotonin ve Ergot Alkaloidleri
Bertram G. Katzung, MD, PhD 273
Çeviri: Yusuf Cem Kaplan, Ayşe Gelal
17. Vazoaktif Peptidler
Ian A. Reid, PhD 295
Çeviri: Mukaddes Gümüştekin Güneli,
Ensari Güneli
18. Eikozanoidler: Prostaglandinler,
Tromboksanlar, Lökotrienler ve
İlgili Bileşikler
Emer M. Smyth, PhD, & Garret A.
FitzGerald, MD 313
Çeviri: Nergiz Murat
19. Nitrik Oksit
Samie R. Jaffrey, MD, PhD 331
Çeviri: Sedef Gidener
20. Astım Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
K I S I M
Anthony J. Trevor, PhD, &
Walter L. Way, MD 373
Çeviri: Çetin Hakan Karadağ
23. Alkoller
IV
Homer A. Boushey, MD
Çeviri: M. Aylin Arıcı
22. Sedatif-Hipnotik İlaçlar
339
V
SANTRAL SİNİR SİSTEMİNE ETKİLİ İLAÇLAR 359
Kısım Editörü: Ahmet Ulugöl – Çetin Hakan Karadağ
21. SSS İlaçları Farmakolojisine
Giriş
Roger A. Nicoll, MD 359
Çeviri: Çetin Hakan Karadağ
Susan B. Masters, PhD 389
Çeviri: Ahmet Ulugöl
24. Antiepileptik İlaçlar
Roger J. Porter, MD, &
Brian S. Meldrum, MB, PhD 403
Çeviri: Özgür Gündüz
25. Genel Anestezikler
Helge Eilers, MD, & Spencer Yost, MD 429
Çeviri: Ahmet Ulugöl
26. Lokal Anestezikler
Kenneth Drasner, MD 449
Çeviri: Ruhan Deniz Topuz, Ahmet Ulugöl
27. İskelet Kası Gevşeticileri
Marieke Kruidering-Hall, PhD, &
Lundy Campbell, MD 465
Çeviri: Özgür Gündüz
28. Parkinsonizm ve Diğer Hareket
Bozukluklarının Farmakolojik Tedavisi
Michael J. Aminoff, MD, DSc, FRCP 483
Çeviri: Ruhan Deniz Topuz, Çetin Hakan Karadağ
29. Antipsikotik Ajanlar ve Lityum
Herbert Meltzer, MD, PhD 501
Çeviri: Çetin Hakan Karadağ
30. Antidepresan Ajanlar
Charles DeBattista, MD 521
Çeviri: Çetin Hakan Karadağ
31. Opioid Analjezikler & Antagonistleri
Mark A. Schumacher, PhD, MD, Allan I.
Basbaum, PhD, & Walter L. Way, MD 543
Çeviri: Ahmet Ulugöl
32. Kötüye Kullanılan İlaçlar
Christian Lüscher, MD 565
Çeviri: Ahmet Ulugöl
İÇİNDEKİLER CONTENTS v
K I S I M
VI
KAN, İNFLAMASYON, VE GUT
HASTALIKLARININ TEDAVİSİNDE
KULLANILAN İLAÇLAR 581
Kısım Editörü: Güner Ulak
33. Anemilere Karşı Kullanılan İlaçlar;
Hematopoietik Büyüme Faktörleri
Susan B. Masters, PhD 581
Çeviri: Oğuz Mutlu
34. Koagülasyon Bozukluğunda Kullanılan
İlaçlar
James L. Zehnder, MD 601
Çeviri: Mesut Karataş
35. Dislipidemide Kullanılan İlaçlar
Mary J. Malloy, MD, & John P. Kane, MD, PhD 619
Çeviri: Mesut Karataş, Güner Ulak
36. Nonsteroidal Antiinflamatuvar İlaçlar,
Hastalığı Modifiye Eden Antiromatik İlaçlar,
Nonopioid Analjezikler ve Gut Tedavisinde
Kullanılan İlaçlar
Daniel E. Furst, MD, Robert W. Ulrich, PharmD, &
Shraddha Prakash, MD 635
Çeviri: Esen Gümüşlü, Güner Ulak
K I S I M
VII
ENDOKRİN İLAÇLAR 659
Kısım Editörü: Ayşe Saide Şahin
37. Hipotalamus & Hipofiz Hormonları
Susan B. Masters, PhD, & Stephen M.
Rosenthal, MD 659
Çeviri: Ayşe Saide Şahin, Burak Cem Soner
38. Tiroit & Antitiroit İlaçlar
Betty J. Dong, PharmD, FASHP, FCCP, & Francis S.
Greenspan, MD, FACP 681
Çeviri: Ayşe Saide Şahin, Burak Cem Soner
39. Adrenokortikosteroidler ve Adrenokortikal
Antagonistler
George P. Chrousos, MD 697
Çeviri: Ayşe Saide Şahin, Burak Cem Soner
40. Gonadal Hormonlar & İnhibitörler
George P. Chrousos, MD 715
Çeviri: Ayşe Saide Şahin, Burak Cem Soner
41. Pankreatik Hormonlar & Antidiyabetik İlaçlar
Martha S. Nolte Kennedy, MD 743
Çeviri: Ayşe Saide Şahin, Burak Cem Soner
42. Kemik Mineralizasyon Homeostazına Etki
Eden Ajanlar
Daniel D. Bikle, MD, PhD 769
Çeviri: Ayşe Saide Şahin, Burak Cem Soner
K I S I M
VIII
Kemoterapötİk İlaçlar 789
Kısım Editörü: A. Gökhan Akkan
43. Beta Laktam ve Diğer Hücre Duvar ve
Membran Aktif Antibiyotikler
Daniel H. Deck, PharmD, &
Lisa G. Winston, MD 790
Çeviri: A. Gökhan Akkan
44. Tetrasiklinler, Makrolitler, Kloramfenikol,
Streptograminler ve Oksazolidinonlar
Daniel H. Deck, PharmD, &
Lisa G. Winston, MD 809
Çeviri: A. Gökhan Akkan
45. Aminoglikozidler ve Spektinomisin
Daniel H. Deck, PharmD, &
Lisa G. Winston, MD 821
Çeviri: Cihat Küçükhüseyin
46. Sülfonamidler, Trimetoprim
ve Kinolonlar
Daniel H. Deck, PharmD, &
Lisa G. Winston, MD 831
Çeviri: Sibel Özyazgan
47. Antimikobakteriyel İlaçlar
Daniel H. Deck, PharmD, &
Lisa G. Winston, MD 839
Çeviri: Öner Süzer
48. Antifungal Ajanlar
Don Sheppard, MD, &
Harry W. Lampiris, MD 849
Çeviri: Öner Süzer
vi İÇİNDEKİLER
49. Antiviral Ajanlar
Sharon Safrin, MD 861
Çeviri: D. Okan Yıllar
50. D
iğer Antimikrobiyal Ajanlar;
Dezenfektanlar, Antiseptikler, & Sterilantlar
Daniel H. Deck, PharmD, &
Lisa G. Winston, MD 891
Çeviri: D. Okan Yıllar
51. Antimikrobik Ajanların Klinik Kullanımı
Harry W. Lampiris, MD, & Daniel S. Maddix,
PharmD 901
Çeviri: Cihat Küçükhüseyin
52. Antiprotozoal İlaçlar
Philip J. Rosenthal, MD 915
Çeviri: Ali Boray Başcı
53. A
ntihelmintik İlaçların
Klinik Farmakolojisi
Philip J. Rosenthal, MD 937
Çeviri: Ertuğrul Kaya
54. K
anser Kemoterapisi
Edward Chu, MD, &
Alan C. Sartorelli, PhD 949
Çeviri: Zeliha Yazıcı
55. İ mmünofarmakoloji
Douglas F. Lake, PhD,
Adrienne D. Briggs, MD, &
Emmanuel T. Akporiaye, PhD 977
Çeviri: Gaye Erten
K I S I M
IX
TOKSİKOLOJİ 1001
Kısım Editörü: Şule Kalkan
56. İ ş ve Çevre Toksikolojisine Giriş
Daniel T. Teitelbaum, MD 1001
Çeviri: Nil Hocaoğlu Aksay, Aylin Arıcı
57. A
ğır Metal Zehirlenmesi ve Şelatörler
Michael J. Kosnett, MD, MPH 1013
Çeviri: Nil Hocaoğlu Aksay
58. Z
ehirlenen Hastanın Yönetimi
Kent R. Olson, MD 1027
Çeviri: Şule Kalkan
K I S I M
X
ÖZEL KONULAR 1039
Kısım Editörü: Ebru Arıoğlu İnan
59. Perinatal ve Pediatrik Farmakolojinin
Özel Yönleri
Gideon Koren, MD 1039
Çeviri: Işıl Özakca, V. Melih Altan
60. Geriatrik Farmakolojide Özel Konular
Bertram G. Katzung, MD, PhD 1051
Çeviri: Arzu Onay Beşikci
61. Dermatolojik Farmakoloji
Dirk B. Robertson, MD, &
Howard I. Maibach, MD 1061
Çeviri: Ebru Arıoğlu İnan, V. Melih Altan
62. Gastrointestinal Hastalıkların
Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
Kenneth R. McQuaid, MD 1081
Çeviri: A. Tanju Özçelikay, Gizem Kaykı Mutlu
63. OTC İlaçların Terapötik ve Toksik Potansiyeli
Robin L. Corelli, PharmD 1115
Çeviri: Arzu Onay Beşikci
64. Gıda Destekleri ve Bitkiler İlaçlar
Cathi E. Dennehy, PharmD, & Candy Tsourounis,
PharmD 1125
Çeviri: Arzu Onay Beşikci
65. Rasyonel Reçeteleme ve Reçete Yazımı
Paul W. Lofholm, PharmD, &
Bertram G. Katzung, MD, PhD 1139
Çeviri: Işıl Özakca, V. Melih Altan
66. Önemli İlaç Etkileşimleri ve Mekanizmaları
John R. Horn, PharmD, FCCP 1149
Çeviri: Ebru Arıoğlu İnan, V. Melih Altan
Ek: Aşılar, İmmün Globulinler,
Diğer Kompleks Biyolojik Ürünler
Harry W. Lampiris, MD, & Daniel S. Maddix,
PharmD 1163
Çeviri: Işıl Özakca, V. Melih Altan
İndeks 1171
Çeviri: Ertuğrul Kaya
Önsöz
Tamamen renkli illüstrasyonların sıklıkla kullanımı ve taşıyıcıların, farmakogenomik ve yeni ilaçların geniş olarak anlatımı gibi onbirinci baskıda başlayan önemli değişiklikler,
Temel&KlinikFarmakoloji’nin onikinci baskısında da sürdürülmektedir. Konuların çoğunun içine olgu sunumları eklenmiştir ve bu sunumların içine yerleştirilmiş olan soruların
yanıtları her konunun sonunda yer almaktadır. Kitap, daha
önceki baskılarda da olduğu gibi, sağlık bilimlerindeki öğrencilere kapsamlı, güvenilir ve okunabilir bir farmakoloji ders
kitabı sağlamak amacıyla düzenlenmiştir. Farmakoloji ve terapötiklerdeki hızlı değişime ayak uydurabilmek amacıyla kitabı
sıklıkla revize etme gerekliliği çıkmaktadır: kitabın basılmış
şeklinin 2-3 senelik bir revizyon siklusu bu alandaki en kısalardan olup, çevrimiçi versiyonunun bulunması güncelliğini
daha da artırmaktadır. Tamamen renkli illüstrasyonlara ek
olarak, diğer bazı yeni özellikler de başlatılmıştır. Konuların
sonunda bulunan Olgu Sunumuna Yanıtlar bölümü öğrenmeyi daha da ilginç ve etkin hale getirecektir. Kitap, aynı
zamanda, stajyer doktorlar ve pratisyen hekimler için faydalı
bir referans niteliğinde olabilecek özellik içermektedir.
Bilgi, birçok farmakoloji derslerinde ve entegre eğitimde
kullanılan sıralamaya uygun bir şekilde düzenlenmiştir:
temel prensipler; otonom sinir sistemi ilaçları; kardiyovasküler-renal ilaçlar; düz kas üzerine önemli etkileri olan
ilaçlar; santral sinir sistemi ilaçları; inflamasyon, gut ve kan
hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçlar; endokrin sistem
ilaçları; kemoterapötik ilaçlar; toksikoloji ve özel konular. Bu
sıralama, zaten özümsenmiş olan temel bilgiler üzerine yeni
bilgiler eklemektedir. Örneğin, otonom sinir sistemi farmakolojisinin öncelikle sunulması, öğrencilerin farklı yerlerde
öğrendikleri fizyoloji ve sinirbilim ile öğrenmekte oldukları
farmakolojiyi entegre etmelerini sağlamakta ve onları diğer
ilaçların otonomik etkilerini anlamaya hazırlamaktadır. Bu
durum, kardiyovasküler ve santral sinir sistemi ilaç grupları
için özellikle önem taşır. Bununla birlikte, bu konuların farklı
bir sıralamayla verildiği derslerde veya müfredatta da, konular aynı uygunlukta verilebilir.
Her konuda, her bir ilaç hakkında detaylı tekrar yapmaktansa ilaç gruplarının ve prototiplerin tartışılmasına özellikle
önem verilmiştir. Konuların seçimi ve sunum sırası, binlerce
tıp, eczacılık, diş hekimliği, pediatri, hemşirelik ve diğer sağlık bilimleri öğrencilerine bu konuların öğretilmesinden elde
edilen deneyim birikimine dayanılarak yapılmıştır.
Hastalarda klinik seçimi ve ilaç kullanımı ile etkilerinin
monitorizasyonunu özellikle hedefleyen - diğer bir deyişle,
klinikfarmakolojinin ayrılmaz bir parçası olduğu - konular bu
kitabı entegre eğitim için özellikle faydalı kılan ana özellikler-
dendir. Ticari ve jenerik isimleri ve dozaj formülasyonlarını
içeren ticari preparatlar listeleri, stajyer doktor veya pratisyen
hekimler için order verirken veya reçete yazarken kolay bir
referans olması amacıyla her konunun sonunda verilmektedir.
Bu baskıdaki önemli revizyonlar:
• Birçok konunun başlangıcında verilen Olgu Sunumları’na
ek olarak, bu konuların sonunda yer alan Olgu Sunumuna
Yanıtlar, tartışılan ilaçların klinik uygulamalarının tanıtılmasına olanak vermektedir.
• Çoğu konunun sonuç bölümünde yer alan İlaç Özet
Tablosu, önemli ilaçların çoğunun kısaca gözden geçirilmesini sağlamaktadır.
• Tamamen renkli çok sayıdaki illustrasyon, ilaç mekanizmaları ve etkileri hakkında belirgin derecede daha fazla
bilgi sağlamakta ve önemli kavramların daha iyi açıklanmasına yardımcı olmaktadır.
• Sempatomimetik, sempatolitik, antipsikotik, antidepresan,
antidiyabetik, antiinflamatuvar ve antiviral ilaçlar, prostaglandinler, nitrik oksit, hipotalamik ve hipofiz hormonları
ve immunofarmakoloji konularının major revizyonları.
• Yeni bulunan reseptörler, reseptör mekanizmaları ve ilaç
taşıyıcılarına ilişkin genel kavramların kapsamının daha da
genişletilmesi.
• Ağustos 2011’e kadar piyasaya çıkan önemli yeni ilaçların
açıklamaları.
Konuyla ilişkili bir diğer önemli kaynak Katzung &
Trevor’un Farmakolojisi: Sınav & Board İncelemeleri’nin
dokuzuncu baskısıdır (Trevor AJ, Katzung BG, & Masters SB:
McGraw-Hill, 2010). Bu kitap binden fazla örnek sınav soru
ve yanıtlarıyla farmakolojinin kısa ve öz tekrarına olanak
sağlamaktadır. Özellikle, board-tipi sınavlara hazırlanan
öğrenciler için faydalı olacaktır. Göz atmak gibi amaçlar için
daha yoğun bir bilgi kaynağı da USMLE Yol Haritası:
Farmakoloji’nin ikinci baskısıdır (Katzung BG, Trevor AJ:
McGraw-Hill, 2006).
Bu baskı Temel&KlinikFarmakoloji’nin 30. baskı yılıdır.
İlk onbir baskının yaygın olarak benimsenmesi, bu kitabın
önemli bir eksikliği giderdiğini göstermektedir. Onikinci
baskının bu gereksinimleri daha da başarıyla karşılayacağı
inancındayız. İspanyolca, Portekizce, İtalyanca, Fransızca,
Endonezce, Japonca, Korece ve Türkçe çevirileri bulunmaktadır. Diğer bazı dillere de çevirisi yapılmakta olup, daha
detaylı bilgi edinmek için yayınevi ile temas kurulmalıdır.
vii
viii CONTENTS
ÖNSÖZ
Önceki ve devam eden emekleri nedeniyle katılımcı yazarlara, büyük katkıları nedeniyle Lange Medical Publications,
Appleton & Lange, and McGraw-Hill’deki çalışanlara ve bu
baskının editörleri olan Donna Frassetto ve Rachel D’Annucci
Henriquez’e şükranlarımı sunarım. Birinci baskıdan bu yana
redaksiyonda ustaca katkı veren eşim Alice Camp’e de teşekkür ederim.
Bu baskı uzun yıllar Lange Medical Publications’da üst
düzey editör olarak çalışan ve kitabın ilk sekiz baskısı
boyunca parlak fikirler ve paha biçilemez rehberlik hizmeti
veren James Ransom’a adanmıştır. O olmadan bu kitap yazılamazdı.
Temel&KlinikFarmakoloji’ye ilişkin öneri ve yorumlara
her zaman açığız. Yayınevi aracılığıyla bana iletilebilirler.
Bertram G. Katzung, MD, phD
San Francisco
Aralık, 2011
Çeviri Editörlerinin Önsözleri
Prof. Dr. A. Gökhan Akkan
Asistanlığım zamanında Farmakoloji kitapları için “5 yıllık
Farmakoloji kitabı tarih kitabıdır” anekdotu vardı ki bu anekdot
halen de geçerliliğini kaybetmemiştir. Disiplinimizin en önemli
başvuru kaynaklarından biri olan bu kitabın düzenli olarak yenilenen çevirisi, hem lisans hem de lisansüstü eğitimlerimize çok büyük
katkı sağlamaktadır. Editörlüğünü yaptığım bölümde benimle birlikte olan tüm arkadaşlarıma ve tabii ki Nobel Tıp Kitabevleri çalışanlarına çok teşekkür ederim.
Prof. Dr. Sedef Gidener
Dokuz Eylül ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi
Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyelerinin katkıları ile Türkçe
diline çevrilen “Düz kas üzerine önemli etkileri olan ilaçlar” başlığı
altındaki bu bölümde yer alan güncel konu ve içerikler lisans ve lisansüstü düzeyde sağlık alanında eğitim alan kişiler için başvuru kaynağı
olabilecek yapıdadır. Yazarken keyif aldığımız ve bilgilerimizi güncellediğimiz bu bölümün siz değerli okurlarına faydalı olması dileği ile.
Dr. Ebru Arıoğlu İnan
Prof. Dr. Rıfat Levent Büyükuysal
Tıp bilimleri içinde en dinamik disiplinlerden olan farmakoloji
bilimi, bir hekimin belki de en değerli silahıdır. Tedavinin başarısı
bu silahın ne kadar iyi kullanılmasına, dolayısı ile hedefin ne kadar
iyi vurulmasına bağlıdır. Çevirisini yaptığımız bu bölümün, siz
değerli hekim adaylarına farmakoloji bilimini sevdirecek, ilaç ile
ilgili temel bilgilerin öğrenilmesini kolaylaştıracak bir kaynak olacağı düşüncesindeyiz.
Bu kitabın okuyucularına ulaşmasını sağlayan Nobel Tıp
Kitabevlerine çok teşekkür ederiz.
Prof. Dr. Kevser Erol
Tıpta her gün yeni gelişmeler olmaktadır. Yeni araştırmalar ve
klinik deneyimler de arttıkça bunların tedaviye yansımaları da güncellenmektedir. O nedenle yeni ilaçların da tedaviye girişi ve üzerlerindeki bilgi birikimleri de gün geçtikçe artmaktadır. Bütün bunlar
göz önüne alındığında bu alandaki gelişmelerin ve bilgilerin de klasik ve kolay ulaşılabilen kitaplarda yer alması, gerek eğitimciler
gerekse eğitim alanlar açısından son derece önemlidir. Bu kitap da
bu açıdan hem güncel bilgileri içermesi, hem de kolay anlaşılabilir
bir dille çevirisinin yapılmış olması adına birçok öğrenci ve eğitici
için değerli bir kaynak olarak ortaya çıkarılmıştır.
Bu kitabın basılması için katkıda bulunan ve emeği geçenlere
teşekkür ederiz.
Alanında en önemli kaynaklardan biri olarak kabul edilen bu kitabın Türkçeye çevrilmesi sadece öğrencilere değil, Farmakolojiye ilgi
duyan herkese büyük yarar sağlayacaktır. “Özel Konular” başlıklı bu
bölümün çevrilmesine katkı sağlayan hocalarımıza teşekkür ederim.
Prof. Dr. Şule Kalkan
Toksikoloji kimyasal ve biyolojik maddelerin canlı organizmalar
üzerindeki zararlı etkilerinin araştırılması, tanımlanması ve değerlendirilmesi ile uğraşır. Klinik Toksikoloji ise ilaçlar, kimyasallar ve
biyolojik toksinlerin kazayla, kasıtlı olarak ya da kötüye kullanılması
sonucu ortaya çıkan akut ve kronik zehirlenmelerin araştırılması,
önlenmesi, izlenmesi, değerlendirilmesi ve tedavisini kapsayan
bilim dalıdır. Her geçen gün yaşamımıza giren kimyasal maddeler
ve farmasötik ürünlerin sayısı, bu etkenlere maruz kalıma bağlı toksik etkiler artmaktadır. Bu etkenlerle oluşan akut ve kronik zehirlenmelerin tanı ve tedavileri akılcı olarak yapılmalıdır.
Zehirlenen hastanın tanı ve tedavisinin akılcı bir şekilde yapılabilmesi için güncel ve doğru bilgileri içeren kaynak kitaplara gereksinim vardır. Bu kitap yalnızca tıp öğrencilerinin değil, zehirlenen
hastanın yönetiminde hastaya ilk müdahale eden hekimlerimizin ve
sağlık bilimleri alanındaki tüm çalışanların yararlanabileceği bir
kaynaktır. Kitabın toksikoloji bölümlerinin tercüme edilmesine
katkıda bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi
Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyelerine desteklerinden ve
emeklerinden dolayı teşekkür ederim.
Ayrıca kitabın tercüme edilmesi için gerekli izni alan ve kitabın
basılmasında büyük bir titizlikle çalışan Nobel Tıp Kitabevlerine ve
kitabın baskı ve dizisinde emeği geçen bütün çalışanlara sonsuz
teşekkürlerimi sunarım.
Kitabın bütün tıp ve sağlık bilimlerine ve konu ile ilgilenen
uzmanlık alanlarına yararlı olmasını dilerim.
ix
x ÇEVİRİ EDİTÖRLERİNİN ÖNSÖZÜ
Prof. Dr. Ahmet Ulugöl
Prof. Dr. Çetin Hakan Karadağ
Katzung’un Temel ve Klinik Farmakoloji’sinin 12. baskısının
“Santral Sinir Sistemine Etkili İlaçlar” bölümünün Türkçe çevirisini
yapmamız istendiğinde, bölümümüzde yapılan araştırmalara yakınlığı nedeniyle, bunun Anabilim Dalımız için en uygun bölüm olduğunu düşünmüştük. Gerçekten de bölüm içi büyük bir bütünleşme
ile çeviriyi tamamladık; Katzung’un TemelveKlinikFarmakoloji’si
12. baskısının Türkçe çevirisinde katkısı bulunan Anabilim Dalımız
öğretim üye ve yardımcılarına teşekkür ederiz.
Kitap her tıp öğrencisinin kitaplığında bulunması gereken bir
kaynak olması yanında, konuların genel olarak farmakoloji derslerinde ve entegre eğitim sisteminde kullanılan sıralamaya uygun
olarak düzenlenmiş olması ve gereksiz ayrıntılara girmeksizin konuların yeterli kapsamda anlatılmış olması sayesinde, bir ders kitabı
olarak kullanılmaya da elverişlidir ve yıllardır öğrenciler, hekimler,
eczacılar tarafından tercih edilmekte ve öğretim üyeleri arasında da
popülerliğini korumaktadır. Konuların başına eklenen ve sonunda
açıklaması verilen olgu sunumları, okuyucunun konuya odaklanmasını ve gerekli bazı soruları sormaya hazır hale gelmesini sağlamaktadır. Konuların daha kolay anlaşılmasını sağlamak amacıyla
yeterli sayıda şekil, tablo ve metin kutuları kullanılmış olup, şekillerin oldukça özenli hazırlanmış oldukları göze çarpmaktadır. Temel
veKlinikFarmakoloji kitabının Türkçe çevirisinin tıp, diş hekimliği
ve eczacılık başta olmak üzere tüm sağlık bilimleri mezun ve öğrencileri için bir başvuru kitabı olacağı düşüncesindeyiz.
Prof. Dr. Ayşe Saide Şahin
Günümüzde bilişim teknolojisindeki ilerlemeler nedeniyle bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Ancak sonsuz bilgi içinden doğru ve güvenilir kaynakları seçmek gerekiyor. Çevirisinin bir bölümüne katkıda
bulunduğumuz bu kitap, temel ve klinik farmakoloji alanında doğru
ve güvenilir bir kaynak olarak kitaplığınızda yer alacaktır.
Yolu farmakolojiden geçen herkesin bu kitaptan yararlanacağına
inanarak; bu bölümün hazırlanmasında büyük bir özveri ile bana
yardımcı olan Dr. Burak Cem Soner’e teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Güner Ulak
Farmakoloji tıbbın en hızla gelişen ve yenilenen bölümlerinden
biridir. Son yıllarda tıp alanındaki baş döndürücü gelişmeler bilgilerimizi sürekli olarak yenilememiz gerektiğini bir kez daha gerekli
kılmıştır. Bilginin çok hızla değiştiği günümüzde “Basic and
Clinical Pharmacology” (12. Basım) adlı kitabın dilimize çevrilmesi, sağlık bilimlerine değerli bir eserin daha kazandırılmasına
aracı olacaktır.
Kitaptaki konuların seçimi ve sunumunda tıp, eczacılık ve sağlık
bilimlerinde eğitim gören öğrencilere verilen derslerdeki deneyim
esas alınmıştır. Bu kitabı özel kılan, klinikte seçilecek ilacı spesifik
olarak belirten ve hastada kullanılışını ve etkilerinin izlenmesini
açıklayan ‘klinik farmakoloji’ bölümüdür. Her bölümün sonunda
yer alan ‘Vaka Çalışmasının Yanıtları’ öğrenmeyi daha etkin ve
ilginç hale getirmiştir. Kitap, düzenleniş ve işleniş sırası ile şekil ve
grafikler ile zenginleştirildiğinden, akılda kalacak bir formata sahiptir.
Bu bölümde çeviri görevini üstlenen arkadaşlarıma gösterdikleri
çaba ve özveri için teşekkür eder, bu kitabın okuyuculara faydalı
olmasını dilerim.
Prof. Dr. Ali Yağız Üresin
“Basic and clinical pharmacology”, dünyada yaklaşık otuz senedir farmakolojide yol gösterici olduğu gibi Türkiye’de de gerek
lisans öncesi, gerek lisans sonrası öğrencilerimizin faydalandığı
değerli bir kaynaktır. Temel bilimleri çok kompakt bir biçimde içerirken, daha çok klinik pratiğe yönelik olması ile de öne çıkmaktadır. Bu kaynağın öğrencilerimizle beraber asistanlarımıza ve ders
hazırlama konusunda hocalarımıza da yardımcı olacağını düşünmekteyim.
Yazarlar
Emmanuel T. Akporiaye, PhD
Adjunct professor, Oregon Health Sciences University, Laboratory Chief, Earle A. Chiles Research Institute, providence Cancer Center, portland
Michael J. Aminoff, MD, DSc, FRCP
professor, Department of Neurology, University of California, San Francisco
Allan I. Basbaum, PhD
professor and Chair, Department of Anatomy and W.M. Keck Foundation Center for Integrative Neuroscience, University of California, San Francisco
Neal L. Benowitz, MD
professor of Medicine and Bioengineering & Therapeutic Science, University of California, San Francisco, San Francisco
Italo Biaggioni, MD
professor of pharmacology, Vanderbilt University School of Medicine, Nashville
Daniel D. Bikle, MD, PhD
professor of Medicine, Department of Medicine, and Co-Director, Special Diagnostic and Treatment Unit, University of California, San Francisco, and Veterans Affairs Medical Center, San Francisco
Homer A. Boushey, MD
Chief, Asthma Clinical Research Center and Division of Allergy & Immunology; professor of Medicine, Department of Medicine, University of California, San Francisco
Adrienne D. Briggs, MD
Clinical Director, Bone Marrow Transplant program, Banner Good Samaritan Hospital, phoenix
Lundy Campbell, MD
professor, Department of Anesthesiology and perioperative Medicine, University of California San Francisco, School of Medicine, San Francisco
George P. Chrousos, MD
professor & Chair, First Department of pediatrics, Athens University Medical School, Athens
Edward Chu, MD
professor of Medicine and pharmacology & Chemical Biology; Chief, Division of Hematology-Oncology, Deputy Director, University of pittsburgh Cancer Institute, University of pittsburgh School of Medicine, pittsburgh
Robin L. Corelli, PharmD
Clinical professor, Department of Clinical pharmacy, School of pharmacy, University of California, San Francisco
Maria Almira Correia, PhD
professor of pharmacology, pharmaceutical Chemistry and Biopharmaceutical Sciences, Department of Cellular & Molecular pharmacology, University of California, San Francisco
Charles DeBattista, MD
professor of psychiatry and Behavioral Sciences, Stanford University School of Medicine, Stanford
Daniel H. Deck, PharmD
Assistant Clinical professor, School of pharmacy, University of California, San Francisco; Infectious Diseases Clinical pharmacist, San Francisco General Hospital
Cathi E. Dennehy, PharmD
professor, Department of Clinical pharmacy, University of California, San Francisco School of pharmacy
Betty J. Dong, PharmD, FASHP, FCCP
professor of Clinical pharmacy and Clinical professor of Family and Community Medicine, Department of Clinical pharmacy and Department of Family and Community Medicine, Schools of pharmacy and Medicine, University of California, San Francisco
Kenneth Drasner, MD
profesor of Anesthesia and perioperative Care, University of California, San Francisco
Helge Eilers, MD
professor of Anesthesia and perioperative Care, University of California, San Francisco
xi
xii YAZARLAR
Garret A. FitzGerald, MD
Chair, Department of Pharmacology; Director, Institute
for Translational Medicine and Therapeutics, Perelman
School of Medicine at the University of Pennsylvania,
Philadelphia
Daniel E. Furst, MD
Carl M. Pearson Professor of Rheumatology, Director,
Rheumatology Clinical Research Center, Department of
Rheumatology, University of California, Los Angeles
Augustus O. Grant, MD, PhD
Professor of Medicine, Cardiovascular Division, Duke
University Medical Center, Durham
Francis S. Greenspan, MD, FACP
Clinical Professor of Medicine and Radiology and Chief,
Thyroid Clinic, Division of Endocrinology, Department of
Medicine, University of California, San Francisco
Nicholas H. G. Holford, MB, ChB, FRACP
Professor, Department of Pharmacology and Clinical
Pharmacology, University of Auckland Medical School,
Auckland
John R. Horn, PharmD, FCCP
Professor of Pharmacy, School of Pharmacy, University of
Washington; Associate Director of Pharmacy Services,
Department of Medicine, University of Washington
Medicine, Seattle
Joseph R. Hume, PhD
Professor and Chairman, Department of Pharmacology;
Adjunct Professor, Department of Physiology and Cell
Biology, University of Nevada School of Medicine, Reno
Harlan E. Ives, MD, PhD
Professor of Medicine, Department of Medicine,
University of California, San Francisco
Samie R. Jaffrey, MD, PhD
Associate Professor of Pharmacology, Department of
Pharmacology, Cornell University Weill Medical College,
New York City
John P. Kane, MD, PhD
Professor of Medicine, Department of Medicine; Professor
of Biochemistry and Biophysics; Associate Director,
Cardiovascular Research Institute, University of
California, San Francisco
Bertram G. Katzung, MD, PhD
Professor Emeritus, Department of Cellular & Molecular
Pharmacology, University of California, San Francisco
Gideon Koren, MD
Professor of Pediatrics, Pharmacology, Pharmacy,
Medicine and Medical Genetics; Director, Motherisk
Program, University of Toronto
Michael J. Kosnett, MD, MPH
Associate Clinical Professor of Medicine, Division of
Clinical Pharmacology and Toxicology, University of
Colorado Health Sciences Center, Denver
Marieke Kruidering-Hall, PhD
Associate Professor, Department of Cellular and
Molecular Pharmacology, University of California, San
Francisco
Douglas F. Lake, PhD
Associate Professor, The Biodesign Institute, Arizona State
University, Tempe
Harry W. Lampiris, MD
Associate Professor of Medicine, University of California,
San Francisco
Paul W. Lofholm, PharmD
Clinical Professor of Pharmacy, School of Pharmacy,
University of California, San Francisco
Christian Lüscher, MD
Departments of Basic and Clincial Neurosciences, Medical
Faculty, University Hospital of Geneva, Geneva, Switzerland
Daniel S. Maddix, PharmD
Associate Clinical Professor of Pharmacy, University of
California, San Francisco
Howard I. Maibach, MD
Professor of Dermatology, Department of Dermatology,
University of California, San Francisco
Mary J. Malloy, MD
Clinical Professor of Pediatrics and Medicine,
Departments of Pediatrics and Medicine, Cardiovascular
Research Institute, University of California, San Francisco
Susan B. Masters, PhD
Professor of Pharmacology & Academy Chair of
Pharmacology Education, Department of Cellular &
Molecular Pharmacology, University of California, San Francisco
Kenneth R. McQuaid, MD
Professor of Clinical Medicine, University of California,
San Francisco; Chief of Gastroenterology, San Francisco
Veterans Affairs Medical Center
Brian S. Meldrum, MB, PhD
Professor Emeritus, GKT School of Medicine, Guy’s Campus, London
Herbert Meltzer, MD, PhD
Professor of Psychiatry and Pharmacology, Vanderbilt
University, Nashville
Roger A. Nicoll, MD
Professor of Pharmacology and Physiology, Departments
of Cellular & Molecular Pharmacology and Physiology,
University of California, San Francisco
YAZARLAR xiii
Martha S. Nolte Kennedy, MD
Clinical Professor, Department of Medicine, University of
California, San Francisco
Mark A. Schumacher, PhD, MD
Associate Professor, Department of Anesthesia and
Perioperative Care, University of California, San Francisco
Kent R. Olson, MD
Clinical Professor, Departments of Medicine and
Pharmacy, University of California, San Francisco;
Medical Director, San Francisco Division, California
Poison Control System
Don Sheppard, MD
Associate Professor, Departments of Microbiology and
Immunology and Medicine, McGill University; Program
Director, McGill Royal College Training Program in
Medical Microbiology and Infectious Diseases, Montreal
Achilles J. Pappano, PhD
Professor Emeritus, Department of Cell Biology and
Calhoun Cardiology Center, University of Connecticut
Health Center, Farmington
Emer M. Smyth, PhD
Assistant Professor, Department of Pharmacology,
University of Pennsylvania School of Medicine, Philadelphia
Roger J. Porter, MD
Adjunct Professor of Neurology, University of
Pennsylvania, Philadelphia; Adjunct Professor of
Pharmacology, Uniformed Services University of the
Health Sciences, Bethesda
Shraddha Prakash, MD
Senior Fellow in Rheumatology, David Geffen School of
Medicine, University of California, Los Angeles
Ian A. Reid, PhD
Professor Emeritus, Department of Physiology, University
of California, San Francisco
David Robertson, MD
Elton Yates Professor of Medicine, Pharmacology and
Neurology, Vanderbilt University; Director, Clinical &
Translational Research Center, Vanderbilt Institute for
Clinical and Translational Research, Nashville
Dirk B. Robertson, MD
Professor of Clinical Dermatology, Department of
Dermatology, Emory University School of Medicine,
Atlanta
Philip J. Rosenthal, MD
Professor of Medicine, University of California, San Francisco, San Francisco General Hospital
Stephen M. Rosenthal, MD
Professor of Pediatrics, Associate Program Director,
Pediatric Endocrinology; Director, Pediatric Endocrine
Outpatient Services, University of California, San Francisco
Sharon Safrin, MD
Associate Clinical Professor, Department of Medicine,
University of California, San Francisco; President, Safrin Clinical Research
Alan C. Sartorelli, PhD
Alfred Gilman Professor of Pharmacology, Department of
Pharmacology, Yale University School of Medicine, New Haven
Daniel T. Teitelbaum, MD
Professor, University of Colorado School of Medicine,
Aurora, and Colorado School of Mines, Golden
Anthony J. Trevor, PhD
Professor Emeritus, Department of Cellular & Molecular
Pharmacology, University of California, San Francisco
Candy Tsourounis, PharmD
Professor of Clinical Pharmacy, Medication Outcomes
Center, University of California, San Francisco School of
Pharmacy
Robert W. Ulrich, PharmD
Senior Clinical Science Manager, Abbott Laboratories Inc.,
Covina, California
Mark von Zastrow, MD, PhD
Professor, Departments of Psychiatry and Cellular &
Molecular Pharmacology, University of California, San Francisco
Walter L. Way, MD*
Professor Emeritus, Departments of Anesthesia and
Cellular & Molecular Pharmacology, University of
California, San Francisco
Lisa G. Winston, MD
Associate Professor, Department of Medicine, Division of
Infectious Diseases, University of California, San Francisco;
Hospital Epidemiologist, San Francisco General Hospital
Spencer Yost, MD
Professor, Department of Anesthesia and Perioperative
Care, University of California, San Francisco; Medical
Director, UCSF-Mt. Zion ICU, Chief of Anesthesia,
UCSF-Mt. Zion Hospital
James L. Zehnder, MD
Professor of Pathology and Medicine, Pathology Department,
Stanford University School of Medicine, Stanford
*Vefat etmiş
Çeviri Kurulu
KISIM EDİTÖRLERİ
KISIM I
KISIM VI
Prof. Dr. Rıfat Levent Büyükuysal
Prof. Dr. Güner Ulak
KISIM II
KISIM VII
Prof. Dr. Kevser Erol
Prof. Dr. Ayşe Saide Şahin
KISIM III
KISIM VIII
Prof. Dr. Ali Yağız Üresin
Prof. Dr. A. Gökhan Akkan
KISIM IV
KISIM IX
Prof. Dr. Sedef Gidener
Prof. Dr. Şule Kalkan
KISIM V
KISIM X
Prof. Dr. Ahmet Ulugöl – Prof. Dr. Çetin Hakan Karadağ
Dr. Ebru Arıoğlu İnan
UludağÜniversitesiTıpFakültesi
TıbbiFarmakolojiAnabilimDalı
EskişehirOsmangaziÜniversitesiTıpFakültesi
FarmakolojiAnabilimDalı
İstanbulÜniversitesiİstanbulTıpFakültesi
FarmakolojiAnabilimDalı
DokuzEylülÜniversitesiTıpFakültesi
TıbbiFarmakolojiAnabilimDalı
TrakyaÜniversitesiTıpFakültesiFarmakolojiAnabilimDalı
KocaeliÜniversitesiTıpFakültesi
KlinikFarmakolojiAnabilimDalı
NecmettinErbakanÜniversitesiMeramTıpFakültesi
FarmakolojiAnabilimDalı
İstanbulÜniversitesiCerrahpaşaTıpFakültesi
TıbbiFarmakolojiAnabilimDalı
DokuzEylülÜniversitesiTıpFakültesi
TıbbiFarmakolojiAnabilimDalı
AnkaraÜniversitesiEczacılıkFakültesiFarmakolojiAnabilimDalı
ÇEVİRİYE KATKIDA BULUNAN YAZARLAR
Dr. Sibel Akbilek
İstanbulÜniversitesiİstanbulTıpFakültesi
FarmakolojiAnabilimDalı
(Bölüm 11, Bölüm 12, Bölüm 13, Bölüm 14, Bölüm 15)
Prof. Dr. A. Gökhan Akkan
İstanbulÜniversitesiCerrahpaşaTıpFakültesi
TıbbiFarmakolojiAnabilimDalı
(Bölüm 43, Bölüm 44) Doç. Dr. Nil Hocaoğlu Aksay
DokuzEylülÜniversitesiTıpFakültesiTıbbiFarmakoloji
AnabilimDalı
Prof. Dr. V. Melih Altan
AnkaraÜniversitesiEczacılıkFakültesiFarmakolojiAnabilimDalı
(Bölüm 59, Bölüm 61, Bölüm 65, Bölüm 66, Ekler)
Doç. Dr. M. Aylin Arıcı
DokuzEylülÜniversitesiTıpFakültesi
TıbbiFarmakolojiAnabilimDalı
(Bölüm 20, Bölüm 56)
Dr. Ali Boray Başcı
İstanbulÜniversitesiCerrahpaşaTıpFakültesi
TıbbiFarmakolojiAnabilimDalı
(Bölüm 52) (Bölüm 56, Bölüm 57)
xv
xvi ÇEVİRİ KURULU
Doç. Dr. Arzu Onay Beşikci
Dr. Nermin Gürel
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 60, Bölüm 63, Bölüm 64)
Prof. Dr. Rıfat Levent Büyükuysal
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 3)
Doç. Dr. Mehmet Cansev
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 2, Bölüm 5)
Araş. Gör. Çiğdem Çengelli
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 10)
Prof. Dr. Kevser Erol
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 11, Bölüm 12, Bölüm 13, Bölüm 14, Bölüm 15)
Dr. Ebru Arıoğlu İnan
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 61, Bölüm 66)
Prof. Dr. Şule Kalkan
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 58)
Doç. Dr. Yusuf Cem Kaplan
Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 16)
Prof. Dr. Çetin Hakan Karadağ
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 21, Bölüm 22, Bölüm 28, Bölüm 29, Bölüm 30)
Doç. Dr. Gaye Erten
Dr. Mesut Karataş
Ankara Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi
(Bölüm 34, Bölüm 35)
Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Kaya
(Bölüm 6)
İstanbul Üniversitesi DETAE, İmmünoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 55)
Prof. Dr. Ayşe Gelal
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 16)
Prof. Dr. Sedef Gidener
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 19)
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 53, İndeks)
Öğr. Gör. Dr. Bilgin Kaygısız
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 8)
Prof. Dr. Cihat Küçükhüseyin
Doç. Dr. Gökhan Göktalay
Doç. Dr. Nergiz Murat
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 4)
Öğ. Dr. Esen Gümüşlü
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı
(Bölüm 36)
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 45, Bölüm 51)
Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
(Bölüm 18)
Uzm. Ecz. Gizem Kaykı Mutlu
Prof. Dr. Mukaddes Gümüştekin Güneli
Yrd. Doç. Dr. Oğuz Mutlu
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 17)
Yrd. Doç. Dr. Özgür Gündüz
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 24, Bölüm 27)
Doç. Dr. Ensari Güneli
Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
(Bölüm 17)
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 62)
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Klinik Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 33)
Dr. Işıl Özakca
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 59, Bölüm 65, Ekler)
ÇEVİRİ KURULU xvii
Prof. Dr. A. Tanju Özçelikay
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 62)
Prof. Dr. Sibel Özyazgan
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 46)
Yrd. Doç. Dr. Burak Cem Soner
Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 37, Bölüm 38, Bölüm 39, Bölüm 40, Bölüm 41, Bölüm 42)
Prof. Dr. Öner Süzer
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 47, Bölüm 48)
Prof. Dr. Ayşe Saide Şahin
Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 37, Bölüm 38, Bölüm 39, Bölüm 40, Bölüm 41, Bölüm 42)
Dr. Ruhan Deniz Topuz
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 26, Bölüm 28)
Prof. Dr. Ahmet Ulugöl
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 23, Bölüm 25, Bölüm 26, Bölüm 31, Bölüm 32)
Prof. Dr. Ali Yağız Üresin
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 11, Bölüm 12, Bölüm 13, Bölüm 14, Bölüm 15)
Prof. Dr. Zeliha Yazıcı
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 54)
Yrd. Doç. Dr. Engin Yıldırım
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 7)
Prof. Dr. D. Okan Yıllar
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 49, Bölüm 50)
Doç. Dr. Mustafa Sertaç Yılmaz
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 1)
Prof. Dr. Güner Ulak
Uzm. Dr. Semra Yiğitaslan
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Klinik Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 33, Bölüm 35, Bölüm 36)
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Farmakoloji Anabilim Dalı
(Bölüm 9)
KISIM I TEMEL PRENSİPLER
Giriş
Bertram G. Katzung, MD, PhD
B
1
Ö
L
Ü
M
Çeviri
M. Sertaç Yılmaz
OLGU Ç ALIŞMASI
26 yaşında erkek hasta, birkaç gündür garip davranışlar
sergilediği için arkadaşları tarafından şehir hastanesinin
acil servisine getirilmiştir. Hastanın metamfetamin kullandığı, 48 saattir birşey yemediği ve uyumadığı bilinmektedir. Hasta, bir arkadaşını kendisine komplo
kurduğuna inandığı için silahla vurmakla tehdit etmiştir.
Acile geldiklerinde hasta aşırı derecede ajite ve olması
gerekenden zayıf görünümlüydü, ayrıca tutarlı bir geçmiş verebilecek durumda değildi. Hastanın, acil servisi
terk etmemesi ve hastanenin önündeki caddedeki araç
Farmakoloji, kimyasal süreçler aracılığı ile, özellikle de
düzenleyici moleküllere bağlanarak ve normal vücut işlevlerini aktive ya da inhibe ederek, yaşayan sistemlerle etkileşen
maddelerin incelenmesi olarak tanımlanabilir. Bu maddeler,
hastada yararlı bir tedavi edici etkiye ulaşmak için veya hastayı enfekte eden parazitlerdeki düzenleyici süreçler üzerindeki toksik etkileri için uygulanmış kimyasallar olabilir.
Böylesine önemli terapötik uygulamalar, genellikle hastalığı
önlemek, teşhis etmek ve tedavi etmek için kullanılan maddelerin bilimi olarak tanımlanan tıbbi farmakolojinin esas rolü
olarak değerlendirilebilir. Toksikoloji, kimyasal maddelerin,
tek bir hücreden, insana ve karmaşık eko-sistemlere kadar,
yaşayan sistemler üzerindeki istenilmeyen etkileri ile uğraşan
farmakoloji dalıdır (Şekil 1-1).
trafiğinde bir tehlike yaşamaması amacıyla denetim
altında tutulması gerekmiştir. Hastanın kan basıncı
160/100 mmHg, kalp hızı 100, vücut sıcaklığı 39°C ve
solunum hızı dakikada 30 olarak tespit edildi. Kollarında
defalarca intravenöz enjeksiyon yapıldığına dair izler
mevcuttu. Fizik muayenesinde bir özellik saptanmadı.
Hasta değerlendirildikten sonra, kendisine bir sedatif,
sıvı desteği, bir diüretik ve parenteral olarak amonyum
klorid verilmiştir. Hastaya amonyum klorid verilmesinin
amacı nedir?
FARMAKOLOJİNİN TARİHİ
Tarih öncesi insanlar hiç şüphesiz birçok bitki ve hayvansal
maddenin yararlı ya da toksik etkilerini farketmişlerdir. Çin
ve Mısır antik yazılı kayıtları ile Hint gelenekleri, bir kısmı
günümüzde hala yararlı oldukları bilinen çeşitli tipte ilaçları
listelemektedir. Aslında bunların çoğu yararsız hatta zararlıdır. 1500’lü yıllardan günümüze kadar ara sıra tıbba rasyonel
metodlar kazandırmak için çabalar olmuş ancak hiçbirisi,
tüm biyoloji ve hastalığı, deney ve gözlem yapmaya ihtiyaç
duymadan açıklamayı amaçlayan baskın düşünce sistemleri
sebebiyle, başarılı olamamıştır. Bu ekoller; hastalık vücuttaki
safra ve kan miktarının fazlalığı nedeniyle oluşur, yaralar ken1
2 KISIM I Temel Prensipler
Farmakodinamik
Farmakokinetik
Kimyasal madde
Hasta
İstenilen
hedef
dokular
Çevre
İstenmeyen
hedef dokular
Diğer
organizmalar
Besin
zinciri
Terapötik
etkiler
Toksik
etkiler
Tıbbi farmakoloji
ve toksikoloji
Daha fazla
organizma
Çevresel
toksikoloji
ŞEKİL 1–1 Farmakolojinin ana çalışma alanları. Kimyasalların
etkileri 2 büyük alana ayrılabilir. Birincisi (sol taraf), ilaçların kimyasal
maddeler olarak, özellikle insanlar ve evcil hayvanlar gibi bağımsız
organizmalardaki etkilerini anlamayı amaçlayan medikal farmakoloji
ve toksikolojidir. Hem yararlı hem de toksik etkiler bu konuların kapsamı içindedir. Farmakokinetik, ilaçların emilim, dağılım ve eliminasyonu ile ilgilenir. Farmakodinamik ise kimyasal maddenin
organizmada yaptığı etkiler ile alakalıdır. İkinci alan (sağ taraf), kimyasal maddelerin tüm organizmalardaki etkileri ve onların hem gruplar
hem de bireyler olarak hayatta kalmaları ile ilgilenen çevresel toksikolojidir.
dilerine sebep olan silaha merhem sürüldüğünde iyileşebilir,
vb. tuhaf görüşleri ilan etmişlerdir.
17. yüzyılların sonlarına doğru gözlem ve deneye dayanma,
fizik bilimlerini takiben tıpta da kuramlaştırmanın yerini
almaya başlamıştır. Bu metodların hastalıkların tetkikindeki
değeri belirginleştikçe, İngiltere ve kıta Avrupası’ndaki
hekimler bu yöntemleri, kendi uygulamalarında kullandıkları
geleneksel ilaçların etkileri için kullanmaya başlamışlardır.
Böylece ilaçların tıbbi kullanımı ve ilaç hazırlama bilimi olan
materia medica farmakolojinin öncüsü olarak gelişmeye başlamıştır. Ancak, ilaçların etki mekanizmalarının gerçek
anlamda anlaşılabilmesi, mevcut ham maddeden aktif ajanları
saflaştıracak metodların olmaması ve bunun da ötesinde ilaç
etkilerinin doğası hakkındaki hipotezleri test edecek yöntemlerin eksikliği nedeniyle mümkün olmamıştır.
18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başında, François Magendie ve
daha sonra onun öğrencisi Claude Bernard, deneysel fizyoloji ve farmakolojinin yöntemlerini geliştirmeye başlamışlardır. 18., 19. ve 20. yüzyılların başlarında kimyadaki ilerlemeler
ve fizyolojinin daha da gelişmesi, ilaçların organ ve doku
düzeyinde nasıl etki gösterdiklerinin anlaşılması için gerekli
temelleri atmıştır. Paradoksal olarak, bu zaman zarfında
temel farmakolojideki gerçek gelişmelere; üretici ve pazarlayıcı firmaların bilimsel olmayan değersiz “patent ilaçlar”
iddialarının patlak vermesi eşlik etmiştir. Rasyonel terapötik
kavramların özellikle de kontrollü klinik çalışmaların tıbba
tekrar kazandırılmasına kadar -ki sadece 60 yıl kadar önce
olmuştur- tedavi edici etkinliklerin doğru olarak değerlendirilmesi mümkün hale gelmemiştir.
Aynı zamanlarda, biyolojinin tüm alanlarındaki araştırma
eforunda ciddi bir büyüme yaşanmıştı. Yeni kavram ve teknikler lanse edildikçe ilaç etkisi ve bu etkinin biyolojik altyapısı olan ilaç reseptörü hakkında bilgiler birikmeye başlamıştı.
Son 50 yıl boyunca birçok aslen yeni ilaç grupları ve eski ilaç
gruplarının yeni üyeleri lanse edilmiştir. Son 30 yıl ise ilaç
etkisinin moleküler ilkeleri hakkındaki bilgi ve anlayışta çok
daha hızlı bir gelişmeye tanık olmuştur. Günümüzde çok
sayıda ilaç etkisinin moleküler mekanizmaları belirlenmiş;
pek çok reseptör izole edilmiş, yapısal olarak karakterize edilmiş ve klonlanmıştır. Aslında reseptör tanımlama yöntemlerinin (Bölüm 2’de anlatılmıştır) kullanımı birçok yetim (orphan)
reseptörün -kendisi için hiçbir ligand keşfedilememiş ve fonksiyonu sadece tahmin edilen reseptörler- keşfedilmesine
neden olmuştur. Reseptörlerin yerel moleküler şartlarında
yapılan çalışmalar reseptörler ve bunları etkileyen maddelerin
izole edildiklerinde işlev göstermediğini ortaya koymuştur;
bunlar diğer reseptörler ve bunlara eşlik eden düzenleyici proteinler tarafından kuvvetli bir şekilde etkilenmektedir.
Farmakogenomik – bireyin genetik yapılanması ile belirli
bir ilaca olan yanıtı arasındaki ilişki – tedavinin kullanılabilir
unsurlarından biri olmaya çok yakındır (kutu: Farmakoloji ve
genetik). Bakteriden insana kadar birçok türün genomlarının
deşifre edilmesi, reseptör aileleri arasında akla gelmeyen ilişkilerin ve reseptör proteinlerinin nasıl evrimleştiğinin tespit edilmesine olanak sağlamıştır. RNA’nın küçük segmentlerinin protein
sentezini aşırı bir hassasiyetle etkilediğinin keşfedilmesi küçük
enterferansçı RNA (siRNA) ve mikroRNA (miRNA)’nın terapötik ajanlar olarak araştırılmasına yol açmıştır. Benzer şekilde,
doğal RNA veya DNA’yı tamamlayıcı olarak sentezlenen antisens oligonükleotidler (ANO) adı verilen kısa nükleotid zincirleri, genlerin okunması ve RNA’nın transkripsiyonuna
müdahele edebilirler. Hücre içi hedefler, belki de, terapötiklerin
geliştirilmesinde bundan sonraki dalgayı oluşturacaklardır.
Tüketici toplumun kimyasal maddelerin farmakolojik
etkileri hakkında aşırı miktarda yanlış, eksik ve bilimsel olmayan bilgilendirmeye maruz kalmalarına rağmen güncel terapötiklerle ilgili bilimsel prensiplerdeki gelişmeler devam
etmektedir. Bu da çok sayıda pahalı, etkisiz ve bazen zararlı
ilaçların akılcı olmayan kullanımı ve devasa bir “alternatif tıp”
endüstrisi gelişmesi ile sonuçlanmaktadır. Maalesef,
A.B.D.’deki hukusal sürecin manipulasyonu birçok maddenin
sağlık için yararlıymış gibi tanıtılmasına, bunun da Bölüm
5’te tanımlanan Gıda ve İlaç Kurumu (FDA) standartlarını
tutturmaktan kaçınmak için spesifik olarak “ilaç” diye tanıtılmadan yapılmasına imkan vermektedir. Diğer yandan biyoloji ve istatistikteki temel bilimsel prensipleri anlamaktaki
eksiklik ve toplum sağlığı konuları hakkında eleştirisel
düşünce yokluğu tıp biliminin toplumun bir parçası olmasına
BÖLÜM 1 Giriş 3
Farmakoloji & Genetik
Bazı hastalıkların kalıtsal olduğu yüzyıllardır bilinmektedir ve bu
hastalıklara sahip bireylerin DNA’larında kalıtsal bir anormallik
olduğu günümüzde bilinmektedir. Son 10 yıldır insan, fare ve diğer
birçok organizmanın genomları büyük ölçüde deşifre edilmiştir.
Bu, araştırma ve tedavideki yeni yaklaşımlarda kayda değer bir
çeşitliliğe kapı açmıştır. Şu anda ise bazı kalıtsal hastalıklarda tam
olarak hangi DNA baz çiftinin anormal olduğunu ve bunun hangi
kromozomda bulunduğunu tayin etmek mümkündür. Bu hastalıklara sahip az sayıdaki hayvan modelinde gen terapisiyle anormalliği düzeltmek mümkün olmuştur, mesela somatik hücrelere,
uygun bir “sağlıklı” gen sokulması gibi. İnsan somatik hücrelerinde
de gen tedavisi denenmiştir ancak bu konuda önemli teknik zorluklar mevcuttur.
Yeni keşfedilmiş bir reseptör ya da endojen ligand üzerine
yapılan çalışmaların, reseptör ya da ligandın kesin rolü hakkındaki
eksik bilgiler yüzünden sıklıkla zihinleri karışıktır. Yeni genetik
tekniklerin en güçlülerinden biri reseptör ya da onun endojen
ligandı için olan geni “knock out” yapılmış hayvanların (genelde
fare) yetiştirilebilmesidir; mesela mutasyona uğramış genin ürünü
engel teşkil etmekte ve bütün ilaç advers etkilerinin malpraktisin bir sonucu olduğu ortak kanısını yaratmaktadır.
Öğrencinin hatırlaması gereken iki genel prensip; (1) tüm
maddeler belli koşullarda toksik olabilirler ve tüm bitkisel
maddeler (ot ve bitki ekstraktları) içlerindeki yabancı maddeleri saymazsak, üretilmiş ilaçlardaki kimyasal maddelerden
farklı değildirler, (2) tüm gıda takviyeleri ve sağlık iyileştirici
olarak tanımlanan tedaviler, konvensiyonel ilaçlar ve tedaviler
gibi, etkinlik ve güvenlik bakımından aynı standartları sağlamalıdırlar. Bunun için, bilimsel tıp ile “alternatif” veya
“tamamlayıcı” tıp arasında suni ayırımlar olmamalıdır.
FARMAKOLOJİ &
FARMASÖTİK ENDÜSTRİ
Gerçek bir yeni ilaç (sadece önceden mevcut olan bir ilacın yapısını ve etkisini taklit eden değil), yeni bir ilaç hedefinin keşfine
ihtiyaç duyar mesela bir hastalığın patofizyolojik süreci ya da
substratı gibi. Bu gibi keşifler genelde kamu sektöründeki kuruluşlarda (üniversiteler ve araştırma kurumları) yapılır ve bu
hedefler için üzerinde faydalı etkilere sahip moleküller de sıklıkla bu kurumlarda keşfedilir. Bununla birlikte, yeni ilaçların
geliştirilmesi genelde endüstriyel laboratuvarlarda gerçekleşir
çünkü yeni bir ilaç sınıfının optimizasyonu zahmetli ve pahalı
bir kimyasal, farmakolojik ve toksikolojik araştırma gerektirir.
Aslında ilaçların hastalıklara uygulanmasındaki mevcut işleyişin
büyük kısmı, ilaç keşfi ve geliştirilmesinde uzmanlaşmış multimilyar dolarlık “büyük ilaç şirketleri”nin de dahil olduğu farmasötik endüstrisine atfedilebilir. Bölüm 5’te de ifade edildiği gibi
bu şirketler akademik ve devlet laboratuvarlarının keşiflerini
ya yoktur ya da fonksiyonsuzdur. Homozigot knockout farelerde
genellikle fonksiyon tamamen baskılanmışken, heterozigot hayvanlarda genellikle kısmi baskılanma mevcuttur. Knockout farelerin davranışlarının, biyokimyasının ve fizyolojisinin takibi
genellikle eksik gen ürününün rolünü çok açık bir şekilde ortaya
koyar. Belirli bir genin ürünleri yaşam için zaruri ise ve heterozigotlar bile doğumdan sonra hayatta kalamıyorlarsa, fonksiyonların sınırlı bir oranda baskılandığı “knock down” versiyonların da
yetiştirilmesi bazen olasıdır. Diğer yandan ilgilenilen proteinin
aşırı ekspresyonunu sağlayan “knockin” fareler de yetiştirilmiştir.
Bazı hastalar belirli ilaçların standart dozlarına normalden daha
hassas yanıtlar verebilir. Şu anda biliyoruz ki bu artmış hassasiyet
sıklıkla ilacın eliminasyonundan sorumlu enzimin aktivitesinde
azalma ile sonuçlanan çok küçük bir genetik modifikasyona bağlıdır
(Bölüm 4’te tartışılan varyasyonlar gibi). Farmakogenomik (ya da
farmakogenetik) bireyler ya da toplumlar içindeki ilaç yanıtlarında
farklılıklara neden olan genetik varyasyonların incelenmesidir.
Gelecekteki hekimler belki de ilaç reçete etmeden önce her hastada
bu tür farklılıkların taramasını yapacaklardır.
kullanmada ve bu temel bulguları ticari olarak başarılı terapötik
gelişmelere çevirmede benzersiz bir şekilde yeteneklidirler.
Bu büyük buluşları fiyatlandırmaya gelince, ilaçların artan
maliyeti sağlık hizmetleri maliyetindeki enflasyon artışında kayda
değer bir belirleyici haline gelmektedir. Yeni ilaçların geliştirilmesi son derece pahalıdır; büyük ilaç şirketleri hayatta kalmak ve
başarılı olmak için ilaç geliştirme ve pazarlama maliyetlerini karşılamak ve hissedarlarına bir kar dönüşü yapmak zorundadırlar.
Bugün, ilaç fiyatlandırılmasında ciddi bir tartışma söz konusudur.
Eleştirmenler, geliştirme ve pazarlama maliyetlerinin; pazarlama
etkinlikleri yüzünden, ki reklam ve tanıtım giderleri bir şirketin
bütçesinin %25 ya da daha fazla oranda ziyan edilmesine neden
olur, oldukça şişirilmiş bir halde olduğunu iddia etmektedirler.
Ayrıca, büyük ilaç şirketlerinin kar marjları her zaman tüm diğer
endüstrilerdekinden belirgin bir oranda fazla olmuştur. Son olarak, birçok ilaç için fiyat tarifesi, bazı yerlerde büyük firmalar
fiyatlar için müzakerelerde bulunabilirken küçük firmalar bunu
yapamadığından dolayı, ülkeden ülkeye hatta bir ülkenin içinde
bile dramatik farklılıklar göstermektedir. Bazı ülkeler bu adaletsizliği halihazırda ele almışlardır ve gözüken odur ki önümüzdeki
yıllarda tüm ülkeler aynı şeyi yapmak zorunda kalacaklardır.
FARMAKOLOJİNİN GENEL
PRENSİPLERİ
İLAÇLARIN YAPISI
Bir ilacın en genel tanımı, kimyasal etkileri vasıtasıyla biyolojik fonksiyonlarda bir değişiklik oluşturan madde olarak
yapılabilir. Çoğu durumda ilaç molekülü, biyolojik sistemde
4 KISIM I Temel Prensipler
düzenleyici bir rol oynayan spesifik bir molekül ile agonist
(aktive edici) veya antagonist (inhibe edici) olarak etkileşimde
bulunur. Bu hedef molekül reseptör olarak adlandırılır.
Reseptörlerin yapısı Bölüm 2’de daha ayrıntılı bir şekilde tartışılmıştır. Çok az sayıdaki durumlarda kimyasal antagonist
olarak tanımlanan ilaçlar doğrudan diğer ilaçlarla etkileşebilirken az sayıdaki bazı ilaçlar (ozmotik ajanlar) neredeyse
sadece su molekülleri ile etkileşirler. İlaçlar vücutta sentez
edilebilirler (hormonlar gibi) ya da vücutta sentez edilmeyen
kimyasallardan (ksenobiyotikler, yabancı anlamına gelen
Yunanca xenos’dan) oluşur. Zehirler hemen her zaman
zararlı etkilere sahip ilaçlardır. Ancak, Paraselsus (1493-1541)
ünlü sözünde herhangi bir madde yanlış dozlarda alındığında
zararlı olabilir anlamına gelen “zehirli etkiyi doz belirler”
demiştir. Toksinler ise kurşun ve arsenik gibi inorganik
zehirlerin tersine genellikle bitkiler ve hayvanlar tarafından
sentezlenen biyolojik kaynaklı zehirler olarak tanımlanır.
Bir ilaç molekülü, reseptörü ile kimyasal olarak etkileşebilmesi için uygun büyüklük, elektrik yükü, şekil ve atomik
bileşime sahip olmalıdır. Üstelik ilaçlar çoğunlukla arzulanan
etki yerinden uzak bir bölgeye uygulanırlar, mesela başağrısını azaltması istenen bir ilaç oral yolla uygulanır. Bu yüzden,
kullanışlı bir ilaç uygulanma yerinden etki yerine taşınabilmek için gerekli özelliklere sahip olmalıdır. Son olarak, pratik
bir ilaç vücut tarafından makul bir hızda deaktive edilmeli ya
da atılmalıdır ki uygun bir etki süresine sahip olsun.
İlaçların Fiziksel Yapısı
İlaçlar, oda sıcaklığında katı (aspirin, atropin), sıvı (nikotin,
etanol) ya da gaz (nitröz oksit) halde bulunabilirler. Bu
durumlar sıklıkla en iyi uygulama yolunu belirler. En sık kullanılan veriliş şekilleri Tablo 3-3’te verilmiştir. Organik bileşiklerin çeşitli sınıfları–karbonhidratlar, proteinler, lipidler ve
bunların bileşenleri–farmakoloji içinde yer almaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere, oligonükleotidler, RNA’nın küçük
parçaları olarak klinik çalışmalara girmiş ve terapötikler arasına girmeye hazır olmak üzerelerdir.
Bir kısım yararlı ya da tehlikeli ilaçlar lityum, demir ve ağır
metaller gibi inorganik elementlerdir. Organik ilaçların çoğu
hafif baz ya da asittir. Bu durum onların vücut tarafından
işlenmesinde önemli etkilere sahiptir çünkü vücudun farklı
kompartmanlarındaki pH değişiklikleri bu ilaçların iyonizasyon derecesini değiştirebilir (takip eden metine bakın).
İlaç Büyüklüğü
İlaçların molekül hacmi çok küçükten (Lityum iyonu, molekül
ağırlığı 7) çok büyüğe (alteplas, molekül ağırlığı 59.050) kadar
değişir. Ancak çoğu ilaç 100 ile 1000 arasında değişen molekül
ağırlığına sahiptir. Bu dar aralığın alt sınırı muhtemelen etkinin
spesifikliği için olan gereksinimler tarafından belirlenmektedir.
Bir ilacın sadece bir reseptör tipine en iyi “uyum” göstermesi ve
başka reseptörlere bağlanmasını önlemek için şekil, yük ve diğer
özellikler bakımından yeterince özgün olması gerekmektedir.
Böylesine seçici bir bağlanmayı gerçekleştirebilmek için, bir
molekül çoğu durumda en azından 100 molekül ağırlığı-ünitelik
bir hacme sahip olmalıdır. Molekül ağırlığının üst sınırı ise esas
olarak ilaçların vücut içinde (mesela uygulama yerinden etki
yerine) hareket edebilme gereksinimi tarafından belirlenmektedir. Molekül ağırlığı 1000’den çok büyük ilaçlar vücut kompartmanları arasında kolayca difüze olmazlar (membranlardan geçiş
için takip eden metine bakın). Bu yüzden, çok büyük ilaçların
(genellikle proteinler) etki ettikleri kompartman içine doğrudan
uygulanmaları gerekir. Pıhtı çözücü bir enzim olan alteplaz uygulanmasında, ilaç intravenöz ya da intra-arteriyel infüzyonla doğrudan vasküler kompartmana verilmektedir.
İlaç Tepkimesi ve İlaç-Reseptör Bağları
İlaçlar reseptörlerle kimyasal kuvvetler veya bağlar vasıtasıyla
etkileşir. Bunların üç ana tipi vardır: kovalent, elektrostatik
ve hidrofobik. Kovalent bağlar çok güçlüdür ve biyolojik
şartlar altında çoğu kez geri dönüşümlü değildir. Bu sebeple,
asetilsalisilik asit’in (aspirin) asetil grubu ile trombositleri
hedefleyen siklooksijenaz arasında meydana gelen kovalent
bağ kolaylıkla kırılmaz. Aspirinin trombosit agregasyonunu
engelleyen etkisi serbest asetilsalisilik asitin dolaşımdan kaybolmasının ardından (15 dakika) çok daha uzun süre devam
eder ve bu etki ancak günler süren bir süreç olan yeni trombositlerden yeni enzim sentezlenmesi sonrasında geri döner.
Fazla reaktif, kovalent bağ oluşturan ilaçların diğer bir örneğini kanser tedavisinde tümördeki hücre bölünmesini engellemek için kullanılan DNA-alkilleyici ajanlar oluşturur.
İlaç-reseptör etkileşmelerinde elektrostatik bağlanma, kovalent bağlanmaya göre çok daha yaygındır. Elektrostatik bağlar
sabit yüklü iyonik moleküller arasındaki oldukça kuvvetli bağlantılardan, zayıf hidrojen bağlarına ve van der Walls güçleri ve
benzeri fenomenler gibi çok zayıf indüklenen dipol etkileşmelerine kadar değişmektedir. Elektrostatik bağlar kovalent bağlardan daha zayıftır.
Hidrofobik bağlar genellikle oldukça zayıftır ve bunlar
muhtemelen yağda fazla eriyen ilaçların hücre membranının
lipidleri ile etkileşmelerinde ve belki de ilaçların reseptör “ceplerinin” iç duvarları ile etkileşmesinde önemli olmaktadır.
Belirli bir ilaç-reseptör bağının özel yapısı, reseptörlerine
zayıf bağlarla bağlanan ilaçların çok kuvvetli bağlarla bağlanan ilaçlardan genellikle daha fazla seçici olması gerçeğine
göre daha az bir pratik öneme sahiptir. Çünkü, zayıf bağlar bir
etkileşme olduğunda ilacın reseptöre çok iyi bir şekilde uyum
göstermesini sağlamaktadır. Sadece az sayıda reseptör tipinin,
belli bir ilaç yapısına böylesine iyi bir uyum göstermesi mümkündür. O halde belli bir reseptöre fazla seçici kısa etkili bir
ilaç yapmayı istediğimizde, kovalent bağ oluşturan çok reaktif
moleküllerden kaçınmamız ve bunun yerine zayıf bağ oluşturan moleküller seçmemiz uygun olacaktır.
Kimyasal bakımdan neredeyse tamamen inert az sayıda
maddenin, yine de önemli farmakolojik etkileri vardır.
Örneğin, inert bir gaz olan ksenon yüksek basınçlarda anestetik etkiler göstermektedir.
İlaç Şekli
İlaç molekülünün şekli, reseptör bölgesine az önce bahsedilen
bağlar ile bağlanmaya olanak verecek gibi olmalıdır. Tıpkı anahtarın kilide uyması gibi, ilaç şekli de reseptör bölgesinin optimal
tamamlayıcısı olmalıdır. Dahası, biyolojide şiralite (stereoizomerizm) fenomeni o kadar yaygındır ki, tüm yararlı ilaçların yarısından fazlası şiral moleküllerdir, yani bunlar enantiomerik çiftler
BÖLÜM 1 Giriş 5
Daha fazla aktif izomer
Daha az aktif izomer
*
*
X
Yassı, hidrofobik bölgeler
Polar bölge
ŞEKİL 1–2 Beta reseptör üzerinde Karvedilol’ün iki stereoizomerinin asimetrikliğinin şemasal gösterimi. “Reseptör yüzeyi” kabaca aşırı basitleştirilmiştir. Şiral merkezdeki karbon çarpı işareti ile belirtilmiştir. İki izomerden biri beta adrenoreseptör molekülünün bağlanma bölgesinin üç
boyutlu konfigürasyonuna iyi bir uyum sağlamıştır (sol) ve önemli bir polar kısım (ortadaki kesikli çizgi ile belirtilen bir hidroksil grubu) içeren üç
grup yüzeyin kilit bölgelerine bağlanmıştır. Daha az etkin olan izomer reseptör yüzyindeki üç bağlanma bölgesinin hepsini belirleyemez (sağ).
(Molekül herkese açık bir kaynak olan ve üç boyutlu kimyasal yapı Java görüntüleyicisi olan Jmol yardımıyla ve DrugBank’den alınan veriler ile
oluşturulmuştur.)
halinde bulunur. İki asimetrik merkezi olan ilaçlar dört diastereomere sahiptir (mesela sempatomimetik bir ilaç olan efedrin
gibi). Çoğu kez bu enantiomerlerden biri, onun aynı görüntüsü
diğer enantiomerden çok daha etkilidir ve reseptör molekülüne
daha iyi bir uyum sağlamaktadır. Eğer reseptör, ilaç molekülünün
etkilerini ortaya çıkarabilmesi için tam olarak uyması gereken bir
eldiven gibi düşünülürse; niye sol ele göre olan reseptörde sol el
yapısında olan ilaç molekülünün sağ el yapısında olan enantiomerine göre daha etkili olduğu ortaya çıkar.
Bir reseptör tipinde daha aktif olan enantiomer, başka bir
etkiye özgü diğer bir reseptör tipinde daha etkin olmayabilir.
Örneğin, adrenoseptörlerle etkileşim gösteren bir ilaç olan karvedilol tek bir şiral merkeze bu yüzden de iki enantiomere
sahiptir (Şekil 1-2, Tablo 1-1). Bu enantiomerlerden bir tanesi
olan (S)(-) izomeri güçlü bir beta reseptör blokörüdür. (R)(+)
izomeri beta reseptörler üzerinde 100 kat daha zayıftır. Ancak,
iki izomer hemen hemen eş güçte alfa reseptör blokörleridir.
Ketamin intravenöz bir anesteziktir. (+) izomeri, (-) izomerine
göre daha güçlü bir anesteziktir ve daha az toksiktir. Maalesef
ilaç hala rasemik bileşim olarak kullanılmaktadır.
Son olarak, enzimler genellikle stereoselektif olduklarından, bir ilaç enantiomeri sıklıkla diğerine göre ilaç metabolize
eden enzimlere daha duyarlıdır. Bunun bir sonucu olarak bir
enantiomerin etki süresi diğerine göre oldukça farklı olabilir.
Aynı şekilde ilaç taşıyıcıları da stereoselektif olabilirler.
Ne yazık ki, insanlarda yapılan klinik efikasite ve ilaç eliminasyonu çalışmalarının çoğu ilaçların ayrıştırılmış enantio-
merleri yerine rasemik bileşikleriyle yapılmıştır. Halihazırda,
klinikte kullanılan şiral ilaçların sadece küçük bir yüzdesi
aktif izomer olarak pazarlanmıştır, geri kalanlar ise rasemik
bileşikler olarak mevcuttur. Sonuç olarak birçok hasta, %50’si
daha az aktif, inaktif ya da toksik olan ilaç dozlarını almaktadırlar. Günümüzde bazı ilaçların hem rasemik hem de saf,
aktif izomer formları mevcuttur. Ne yazık ki saf ve aktif enantiomerlerin uygulanmasının rasemik formülasyonlara göre
advers etkileri azaltacağı ümidi tam olarak yerleşmemiştir.
Ancak, hem bilimsel hem de düzenleyici seviyelerde kendi
aktif enantiomerleri gibi daha şiral ilaçlar yapmak üzerine ilgi
artışı vardır.
TablO 1–1 Karvedilol enantiomerlerinin ve rasemik
formunun disosiyasyon sabiteleri (Kd)
Karvedilol’ün Formu
α Reseptörler
(Kd, nmol/L1)
b Reseptörler
(Kd, nmol/L)
R(+) enantiomeri
14
45
S(−) enantiomeri
16
0.4
R,S(±) enantiomerleri
11
0.9
1
Kd, reseptörlerin %50’sinin doyurulabildiği konsantrasyondur ve ilacın reseptörlere
olan afinitesi ile ters orantılıdır.
Veriler Ruffolo RR et al: The pharmacology of carvedilol. Eur J Pharmacol 1990:38:
S82’den alınmıştır.
6 KISIM I Temel Prensipler
Rasyonel İlaç Tasarımı
İlaçların rasyonel tasarımı, ilacın biyolojik reseptörü hakkındaki temel bilgiler göz önünde tutarak ilacın uygun moleküler
yapısını öngörebilme kabiliyeti demektir. Şimdiye kadar hiçbir reseptör hakkında ilaç tasarımına müsaade edecek detaylar
bilinmemekteydi. Onun yerine, ilaçlar kimyasalların rastgele
denenmeleri ile veya etkileri bilinen ilaçların modifikasyonu
ile geliştiriliyordu (Bölüm 5’e bakınız). Ancak son 30 yılda
birçok reseptörün karakterize edilmesi bu tabloyu değiştirmiştir. Şu anda, reseptörünün 3 boyutlu yapısı bilinerek moleküler dizaynı yapılmış ve bu şekilde geliştirilmiş bir kaç ilaç
kullanıma girmiştir. Günümüzde, bilinen reseptörlere uyum
sağlayacak ilaç moleküllerini en uygun şekilde tasarlayacak
bilgisayar programları mevcuttur. Reseptör yapıları hakkında
bilinenler arttıkça rasyonel ilaç tasarımı da yaygınlaşacaktır.
Reseptör Sınıflandırması
Reseptörleri saptama ve karakterize etmede (Bölüm 2’ye bakınız)
kullanılan yeni ve daha etkili yolların olağanüstü başarısı reseptörlerin adlandırılması için farklı, ve bazen de kafa karıştırıcı,
sistemlerin ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. Bu da reseptör
isimlendirilmesinin daha gerçekçi yöntemlere göre yapılması
önerilerine yol açmıştır. İlgi duyan okurlar detaylar için
Uluslararası Farmakoloji Birliği (IUPHAR) Reseptör
Sınıflandırması ve İlaç Klasifikasyonu Komitesi’nin yayınlarına
(Pharmacological Reviews dergisinin çeşitli sayılarında yayınlanmıştır) ve Alexander SPH, Matchie A, Peters JA: Guide to receptors and channels (GRAC), 4th edition. Br J Pharmacol 2009; 158
(Suppl 1):S1-S254 yayınına başvurabilirler. Bu kitap reseptör
adlandırılmasında ana kaynaklar olarak bunlara başvurmuştur.
İLAÇ-VÜCUT ETKİLEŞİMLERİ
Bir ilaçla vücut arasindaki etkileşimler pratik olarak iki sınıfa
ayrılır. İlacın vücut üzerinde yaptığı etkiler farmakodinamik
süreç olarak adlandırılır (Şekil 1-1); farmakodinamik prensipler Bölüm 2’de çok daha detaylı olarak sunulmuştur. Bu özellikler ilacın hangi grupta sınıflandırılacağını belirler ve bu
grubun hangi semptom ya da hastalıkta kullanılmasının
uygun olduğunun kararının verilmesinde önemli rol oynar.
Vücudun ilaç üzerine olan etkileri ise farmakokinetik olarak
adlandırılır ve Bölüm 3 ve 4’te ayrıntılı olarak tanımlanmıştır.
Farmakokinetik süreçler ilaçların emilim, dağılım ve eliminasyonuna etki eder ve mesela azalmış böbrek fonksiyonlarına sahip bir hasta gibi özel hastalarda hangi ilaçların
uygulanması gerektiğinin seçiminde büyük pratik öneme
sahiptir. Bundan sonraki paragraflar farmakodinamik ve farmakokinetik için kısa bir giriş olarak yazılmıştır.
• İlaç (İ) + reseptör-efektör (R) → ilaç-reseptör-efektör kompleksi → etki
• İ + R → ilaç-reseptör kompleksi → efektör molekül → etki
• İ + R → İ + R kompleksi → bağlanma molekülünün aktivasyonu → efektör molekül → etki
• Endojen aktivatörün metabolizmasının inhibisyonu → efektör
molekül üzerinde artmış aktivatör etki → etki artışı
Fonksiyondaki son değişikliğin bir efektör mekanizma
tarafından gerçekleştirildiğine dikkat edin. Buradaki efektör,
reseptör molekülünün bir parçası olabileceği gibi ayrı bir
molekül de olabilir. 2. bölümde tanımlandığı gibi, çok fazla
sayıdaki reseptör efektörleri ile iletişimi, bağlanma molekülleri aracılığı ile kurar.
A. İlaç-Reseptör etkileşmelerinin tipleri Agonist ilaçlar reseptöre bağlanır ve onları dolaylı ya da
dolaysız bir etki oluşturacak şekilde aktive ederler (Şekil
1-3A). Moleküler yapısal seviyede incelemeler yapıldığında
reseptör aktivasyonunun reseptörün yapısında değişikliklere
neden olduğu görülür. Bazı reseptörler etkilenen sistemle
aynı molekül içinde birleşir; ilaç bağlanması bu şekilde bir
iyon kanalının açılması veya enzim aktivitesinin uyarılması
gibi bir etkiyi doğrudan oluşturur. Diğer reseptörler ayrı bir
efektör moleküle, araya giren bir ya da daha fazla kenetleyici
molekül aracılığı ile bağlanır. İlaç-reseptör-efektör kenetlenme sistemlerinin 5 ana tipi 2. bölümde tartışılmıştır.
Farmakolojik antagonist ilaçlar bir reseptöre bağlanmak
suretiyle ve diğer moleküller ile yarışarak onların reseptöre
bağlanmasını engeller. Örneğin, atropin gibi asetilkolin reseptör blokörleri, asetilkolin ve benzeri agonist ilaçların asetilkolin reseptörlerine geçişini engelledikleri için antagonisttirler
ve reseptörü inaktif durumdayken stabilize ederler (asetilkolin ile aktive edilmiş durum hariç herhangi bir durumda). Bu
ajanlar vücutta asetilkolin ve benzeri moleküllerin etkilerini
azaltırlar (Şekil 1-3B) ancak etkileri agonistin dozu artırılarak
ortadan kaldırılabilir. Bazı antagonistler reseptöre irreversibl
ya da psödoirreversibl tarzda çok sıkı bağlanırlar ve agonist
konsantrasyonu artırılarak etkileri geri döndürülemez. Aynı
reseptör molekülüne bağlanan ancak agonist bağlanmasını
engellemeyen ilaçların allosterik olarak etki yaptığı ve agonist
molekülün etkisini artırabileceği (Şekil 1-3C) ya da azaltabileceği (Şekil 1-3D) belirtilmektedir. Allosterik inhibisyon agonistin dozunun artırılmasıyla ortadan kaldırılamaz.
Farmakodinamik Prensipler
B. Kendi Bağlayıcı Molekülünü İnhibe Eden Agonistler Bazı ilaçlar, bir endojen agonistin yok edilmesinden sorumlu
molekülleri inhibe ederek agonist ilaçları taklit ederler. Mesela,
asetilkolinesteraz inhibitörleri endojen asetilkolinin yıkımını
yavaşlatarak; kolinoseptörlere bağlanmadıkları halde, kolinoseptör agonist moleküllerin etkilerine çok benzer özellikte kolinomimetik etkilere neden olur (Bölüm 7’ye bakınız). Fizyolojik
olarak salgılanan agonist ligandların etkilerini artırdıklarından
dolayı bazen etkileri ekzojen agonistlerinkinden daha fazla
selektif ve daha az toksik olabilir.
İlaçların çoğu etki oluşturabilmek için bir reseptöre bağlanmalıdır. Ancak, hücresel düzeyde reseptör bağlanması genellikle sadece karmaşık bir basamaklar sırasının ilk adımıdır:
C. Agonist, Parsiyel Agonist ve İnvers Agonist
Şekil 1-4’te, ilaç-reseptör etkileşmesinin kullanışlı bir modeli
tanımlanmıştır. Şekilde de belirtildiği gibi bu modelde reseptö-
BÖLÜM 1 Giriş 7
İlaç
Reseptör
Etkiler
A
Agonist
+
–
B
Yanıt
A+C
Sadece A
A+B
A+D
Yarışmalı
inhibitör
Logaritmik Doz
C
Allosterik
aktivatör
D
Allosterik inhibitör
ŞEKİL 1–3 İlaçlar, reseptörlerle birbirinden farklı yollarla etkileşebilirler. Bu etkileşimlerden ortaya çıkan etkiler sağ taraftaki doz-yanıt eğrilerinde şematize edilmiştir. Agonisti değiştiren ilaçlar (A); yanıt, agonist ile yarışarak (yarışmalı inhibitör) agonist bağlanma bölgesini aktive edebilir (B) veya ayrı (allosterik) bölgelerde etki göstererek agoniste olan yanıtı artırır (C) veya azaltır (D). Allosterik aktivatörler (C) agonistin etkisini ya
da bağlanıcı afinitesini artırabilirler. Gösterilen eğri, etkide bir artışı yansıtmaktadır; afinitede meydana gelen bir artış eğriyi sola kaydırır.
rün fonksiyonel olmadığı inaktif (Ri) ya da fonksiyonel olduğu
aktif (Ra) formlardan bir tanesinde olduğu öngörülmektedir.
Termodinamik kurallar herhangi bir agonist olmaması durumunda bile bazı reseptör rezervlerinin zaman zaman Ra formunda bulunması gerektiğini ve agonist tarafından oluşturulan
ile aynı bir fizyolojik etki oluşturabileceğini işaret etmektedir.
Bu etki, agonistin yokluğunda meydana gelir ve bazal aktivite
olarak adlandırılır. Agonistler, Ra konfigürasyonuna çok daha
fazla afinite gösteren ilaçlardır ve onları stabilize ederler. Bu
nedenle toplam rezervin büyük bir yüzdesi Ra-İ fraksiyonunda
bulunur ve ortaya çıkan etki büyük olur. Konstütif aktivitenin
farkedilmesi resptör yoğunluğuna, bağlantı moleküllerinin
konsantrasyonuna ve sistemdeki efektör sayısına bağlı olabilir.
Çoğu agonist ilaç, reseptör rezervini sature etmeye yetecek
konsantrasyonlarda uygulandığında kendi reseptör-efektör sistemlerini olabilecek en yüksek düzeyde aktive edebilirler, bu da
hemen hemen bütün reseptör rezervinin Ra-İ rezervine dönüşmesine neden olur. Bu gibi ilaçlar tam agonist olarak adlandırılır. Parsiyel agonist olarak adlandırılan ilaçlar, aynı reseptörlere
bağlanıp onları aynı şekilde aktive ederler ama konsantrasyonun ne kadar yüksek olduğu farketmezsizin büyük bir yanıta yol
açmazlar. Şekil 1-4’teki modelde, parsiyel agonistler Ra konfigürasyonunu tam agonistler gibi bütünüyle stabilize etmezler.
Bundan dolayı reseptörlerin kayda değer bir bölümü Ri-D
rezervinde bulunur.Bu gibi ilaçların düşük intrinsik aktiviteye
sahip olduğu belirtilmektedir. Nitekim, bir beta-adrenoseptör
parsiyel agonisti olan pindolol bir agonist gibi (ortamda tam
agonist yoksa) de, bir antagonist gibi (ortamda epinefrin gibi bir
tam agonist varsa) de davranabilir (Bölüm 7’ye bakınız). İntrisik
etkinlik, reseptöre olan afiniteden bağımsızdır.
Aynı modelde, klasik antagonist etki, herhangi bir ilaç
yokluğunda, ilaç bağlanmış eşit miktarlarda Ri ve Ra bölümlerinin sabitlenmesi olarak açıklanabilir. Bu durumda herhangi
bir etki gözlenmeyecektir ve ilaç hiçbir etki yapmamış gibi
gözükecektir. Halbuki, reseptördeki antagonist varlığı agonistin reseptöre erişimini engelleyecek ve alışılagelmiş agonist
etki önlenmiş olacaktır. Bu şekildeki bloke edici etki nötral
antagonizm olarak adlandırılabilir.
8 KISIM I Temel Prensipler
yona neden oldukları bulunmuştur (Bölüm 22’ye bakınız).
Benzer invers agonistler beta adrenoseptörler, H1 ve H2 reseptörler ve birçok diğer reseptör için de bulunmuştur.
D. İlaç Etkisinin Devam Süresi İlaç etkisinin sona ermesi çeşitli süreçlerden birinin sonucudur.
Bazı durumlarda etki ancak ilacın reseptörü işgal ettiği sürece
devam eder; öyleki ilacın reseptörden ayrılması (disosiyasyonu) etkiyi otomatik olarak ortadan kaldırır. Ancak birçok
durumda, ilaç disosiye olduktan sonra etki sürebilir, çünkü bir
kısım kenetleyici molekül hala aktive şekilde bulunmaktadır.
İlaçların reseptöre kovalan bağlandığı durumlarda, daha önce
aspirin için anlatılanlar gibi, etki ilaç-reseptör kompleksi tahrip
olana kadar ve yeni reseptör ya da enzimler sentez edilene
kadar devam eder. İlaveten, çoğu reseptör efektör sistemi, ilaç
molekülerinin uzun süreler devamlı olarak bulunduğu durumlarda, aşırı aktivasyonu engellemek için desensitizasyon mekanizmaları ile kenetlenir (Ayrıntılı bilgi için Bölüm 2’ye bakınız).
ŞEKİL 1–4 İlaç-reseptör etkileşmesi modeli. Reseptörün iki şekilde
olabileceği varsayılmıştır. Ri şeklinde inaktiftir ve bir ilaç molekülü ile
birleştiğinde bile herhangi bir etki oluşturmaz. Ra şeklinde reseptör
yokuş aşağı mekanizmaları aktive edebilir bu da ilacın olmadığı durumlarda bile küçük bir gözlemlenebilir etki oluşturur (bazal aktivite). İlaç
olmayan durumda iki izoform denge halindedir ve Ri formu tercih edilir. Klasik tam agonist ilaçlar Ra formuna çok daha fazla afinite gösterirler ve kitle etkisi nedeniyle Ra-İ formasyonu çok daha fazla
gözlemlenebilir etki oluşturur. Parsiyel agonistler Ra ve Ri formlarına
orta derecede afinite gösterir. Bu hipoteze göre, klasik antagonistler
her iki reseptör formuna eşit oranda afinite gösterirler ve aynı düzeyde
bazal aktivite sürdürürler. Diğer yandan invers agonistler Ri formuna
çok daha fazla afiniteye sahiptirler, bazal aktiviteyi azaltırlar ve zıt fizyolojik sonuçlar oluşturabilir.
E. Reseptörler ve İnert Bağlanma Bölgeleri Bir reseptör olarak fonksiyon görebilmek için, endojen bir
molekül öncelikle bağlanacak ligandları (ilaç molekülleri) seçme
bakımından selektif olmalıdır ve ikincisi bağlandıktan sonra
onun işlevini, biyolojik sistemin (hücre, doku, vb.) işlevini de
değişikliğe uğratacak şekilde değiştirmelidir. Selektivite özelliği,
reseptörün çok sayıda ligand tarafından ayrım gözetmeden bağlanması ile sürekli aktive edilmesinden kaçınmak için gereklidir.
Fonksiyonları değiştirme özelliği ise, eğer ligand farmakolojik
bir etki oluşturacaksa gerekli olmaktadır. Vücut ilaçları bağlayabilecek birçok molekülü ihtiva etmektedir ancak bu endojen
moleküllerin hepsi düzenleyici molekül değildir. İlacın plazma
albümini gibi düzenleyici olmayan bir moleküle bağlanması,
biyolojik sistemin işlevinde tespit edilebilir bir değişme oluşturmaz; bu yüzden, bu endojen moleküle, inert bağlanma bölgesi
denebilir. Bu tür bağlanma yine de tümüyle önemsiz değildir,
çünkü ilacın vücut içinde dağılımını etkilemekte ve dolaşımdaki
serbest ilaç miktarını belirlemektedir. Bu faktörlerin her ikisi de
farmakokinetik öneme sahiptir (Bölüm 3’e bakınız).
Farmakokinetik Prensipler
Peki bir ilaç, Ri durumuna Ra durumundan çok daha güçlü
bir afiniteye sahipse ve Ri-D rezervinin büyük bir bölümünü
stabilize etmişse ne olacak? Bu senaryoda, ilaç, herhangi bir
aktiviteyi azaltabilir ve bu da klasik antagonistlerin bu reseptörde yapacağı etkilerin tersi sonuçlanır. Bu gibi ilaçlar invers
agonist olarak adlandırılır (Şekil 1-4). Bu gibi sistemler için
belgelenmiş en iyi örneklerden biri sinir sistemindeki gamaamino bütirik asit (GABAA) reseptör-efektörüdür (bir klor
kanalı). Bu reseptör, endojen bir transmiter olan GABA tarafından aktive edilir ve post-sinaptik hücrelerin inhibisyonuna
neden olur. Benzodiazepinler gibi klasik eksojen agonistler
aynı zamanda reseptör-efektör sisteminin işlevini kolaylaştırır ve GABA benzeri inhibisyona sonuçta da terapötik etki
olarak sedasyona neden olur. Bu inhibisyon, flumazenil gibi
klasik nötral antagonistler tarafından bloke edilebilir. İlaveten,
invers agonistlerin sedasyonun tersi olarak anksiyete ve ajitas-
Kullanımdaki terapötiklerden bir ilaç, uygun bir şekilde uygulandıktan sonra etkinin istendiği yere ulaşabilme yeteneğinde
olmalıdır. Çoğu durumda aktif ilaç molekülü yeterince yağda
çözünür ve verildiği durumda stabil kalır. Ancak bazı durumlarda aktif olmayan ancak rahatlıkla absorbe olabilen ve dağılabilen bir prekürsör kimyasal maddenin uygulanması gerekir
ve takiben vücuttaki biyolojik süreçte aktif ilaç haline dönüşür. Bu tip prekürsör kimyasal maddelere ön-ilaç adı verilir.
Bir ilacı ancak az sayıdaki olguda doğrudan onun hedef
dokusuna, mesela bir anti-inflamatuar ajanın topikal olarak
inflamasyon olan deriye ya da mukozal membranlara uygulanması gibi, uygulamak mümkündür. Çok daha sık olarak, bir
ilaç sindirim kanalı gibi bir vücut kompartmanı içine uygulanır
ve mesela beyin (epilepsi tedavisinde) gibi bir başka kompartman içinde bulunan etki yerine ulaşması gerekir. Bu, ilacın söz
konusu kompartımanları ayıran çeşitli bariyerleri geçerek
BÖLÜM 1 Giriş 9
Lümen
İntersitisyum
A
B
C
D
ŞEKİL 1–5 İlaçların membrandan geçişinin mekanizmaları. İlaçlar hücrelerarası kavşaklardaki (mesela sıkı kavşaklar) sulu fazla dolu kanallardan (A) ya da lipid hücre membranlarından (B) pasif difüzyonla geçebilir. Uygun karakterlere sahip ilaçlar hücre içine ya da dışına taşıyıcılar
vasıtasıyla taşınabilirler (C). Membranlardan geçmeye uygun olmayan ilaçlar hücre yüzey reseptörlerine bağlanabilir (karanlık bağlanma
bölgeleri) ve hücre membranı tarafından yutulabilir (endositoz), sonra da hücrenin içine salınır veya membran sınırlayıcı veziküller tarafından
hücre dışına ekstraselüler ortama atılırlar (ekzositoz, D).
uygulama yerinden kan içine emilmesini ve etki yerine dağılmasını gerektirir. Merkezi sinir sisteminde bir etki oluşturmak
amacıyla oral yoldan verilen bir ilaç için, bu bariyerler, barsak
duvarını oluşturan dokulardan, sindirim kanalını kanlandıran
kapillerlerin duvarlarından, kan-beyin engelinden ve beynin
perfüzyonunu sağlayan kapillerlerin duvarlarından meydana
gelir. Son olarak, ilacın, etkisini oluşturduktan sonra metabolik
inaktivasyon, vücuttan atılım ya da bu iki sürecin kombinasyonu tarafından belli bir hızla vücuttan uzaklaştırılması gerekir.
A. Membrandan Geçiş İlaçların membranlardan geçişi çeşitli mekanizmalar ile olur.
Sulu ya da lipid bir ortamdan pasif difüzyon en yaygın olanıdır. Bunun yanısıra, özellikle kolayca difüze olmak için çok
büyük moleküllerin taşınmasında, aktif süreçler de rol oynar
(Şekil 1-5).
1. Sulu fazdan difüzyon—Sulu fazdan difüzyon, vücudun
sulu fazla dolu büyük kompartmanları (interstisiyel alan, sitozol, vb) ile epitel membranının sıkı kavşaklarında ve kan damarlarının endotel tabakasındaki, molekül ağırlığı 20.000-30.000*
kadar büyük olan moleküllerin bile geçişine olanak veren sulu
fazla dolu porlar içinden olur (Şekil 1-5’e bakınız).
İlaç moleküllerinin sulu fazdan difüzyonunu genellikle
difüze olan ilacın konsantrasyon gradiyenti tayin eder ve Fick
yasası (bkz. aşağı) tarafından tarif edildiği gibi yokuş-aşağı bir
harekettir. Albumin gibi büyük plazma proteinlerine bağlanmış
ilaç molekülleri çoğu kez damarlardaki bu sulu fazla dolu porlardan geçemez. Eğer ilaç yüklü ise, geçişi aynı zamanda elektrik
alan tarafından da etkilenir (mesela membran potansiyeli ve
nefronun kısımlarındaki transtübüler potansiyel).
2. Lipid difüzyon—Vücut kompartmanlarını ayıran çok sayıda
lipid bariyeri olduğundan, lipid difüzyon ilacın membrandan
geçişi için en önemli sınırlandırıcı faktördür. Bu bariyerler sulu
*
Beyin kapillerleri, testisler ve diğer bazı dokular sulu fazdan difüzyona olanak veren porlardan yoksundurlar. Bunlar muhtemelen aynı
zamanda yüksek düzeylerde ilaç eksport pompaları ihtiva etmektedirler (metine bakınız). Bu yüzden bu dokular dolaşımdaki birçok
ilaçtan korunmuş sığınak alanlardır.
fazla dolu kompartmanları ayırdığı için, bir ilacın lipid/su partisyon katsayısı molekülün sulu ve lipid ortamda ne kadar kolay
hareket edeceğini belirler. Zayıf asid ve zayıf baz durumunda (pH’a
bağlı olarak elektrik yükü taşıyan protonları kazanır ya da kaybederler), sulu fazdan lipid faza ya da tersine hareket etme yeteneği
ortamın pH’ına göre değişir, çünkü yüklü moleküller su moleküllerini çeker. Zayıf asid ve zayıf bazlar için yağda-erir formun sudaerir forma oranı Henderson-Hasselbach denklemi ile ifade edilir
(takip eden metinde tanımlanmıştır) (Şekil 1-5B’ye bakınız).
3. Özel taşıyıcılar—Peptidler, aminoasidler ve glukoz gibi
hücre işlevi açısından önemli olan ve membranda pasif difüzyon bakımından çok büyük olan ya da lipidlerde hiç erimeyen
çoğu madde için özel taşıyıcı moleküller bulunur. Pasif difüzyondan farklı olarak membrandan geçişi aktif transport ya da
kolaylaştırılmış difüzyonla yapan bu taşıyıcılar selektiftirler,
ayrıca doyurulabilir ve inhibe edilebilirler. Birçok ilaç, doğal
olarak oluşan bu tür peptidler, aminoasidler ya da şekerler olduğundan ya da onlara benzediğinden, membranları geçmek için
bu taşıyıcıları kullanabilirler (Şekil 1-5C’ye bakınız).
Birçok hücre, aynı zamanda yabancı molekülleri dışarı atmak
üzere az sayıda özelleşmiş spesifik membran taşıyıcısı ihtiva eder.
Bu gibi taşıyıcılara bir örnek adenozin trifosfat’a (ATP) bağlanan
ve ABK (ATP-bağlayıcı kaset) olarak adlandırılan bir taşıyıcı
familyadır. Bu familya; beyinde, testislerde, bazı diğer dokularda
ve ilaca dirençli neoplastik hücrelerde bulunan P-glikoprotein
ve multidrug resistans tip 1 (MDR1) taşıyıcılarını içerir, Tablo
1-2. ABK familyasından benzer transport molekülleri olan multidrug resistansla ilgili protein (MRP) taşıyıcıları; bazı ilaçların
ya da onların metabolitlerinin idrara veya safraya atılmasında ve
ayrıca bazı tümörlerin kemoterapötik ilaçlara direncinde önemli
rol oynarlar. ATP’ye bağlanmayan ama transportu gerçekleştirmak için iyon gradyentlerini kullanan birçok diğer transport
familyaları da saptanmıştır. Bunlardan bazıları (çözünebilen
taşıyıcılar familyası), sinir sonlarındaki membranlardan nörotransmiterlerin alımı için özellikle önemlidir. Diğer taşıyıcılar
Bölüm 6’da ayrıntılı bir biçimde tartışılmıştır.
4. Endositoz ve ekzositoz—Az sayıdaki bazı maddeler o kadar
büyüktür ki, hücrelere ancak endositozla girer. Bu süreçte madde
hücre yüzey reseptörüne bağlanır, hücre membranı tarafından
10 KISIM I Temel Prensipler
TablO 1–2 Farmakolojide önemli olan bazı taşıyıcı moleküller.
Taşıyıcı
Fizyolojik Fonksiyonu
Farmakolojik Önemi
NET
Sinapstan noradrenalin geri alımı
Kokain ve bazı trisiklik antidepresanların hedefi olması
SERT
Sinapstan serotonin geri alımı
Selektif serotonin geri alım inhibitörlerinin ve bazı trisiklik
antidepresanların hedefi olması
VMAT
Dopamin ve noradrenalinin sinir sonlarındaki
adrenerjik veziküllere taşınması
Rezerpin ve tetrabenazinin hedefi olması
MDR1
Birçok ksenobiyotiğin hücre dışına taşınması
Ekspresyonunun artması ile bazı antikanser ilaçlara direnç arasında ilişki;
inhibisyonu digoksinin kan düzeylerini artırır
MRP1
Lökotrien sekresyonu
Bazı antikanser ve antifungal ilaçlara direnç ile arasında ilişki
MDR1, çoklu ilaç direnci proteini-1; MRP1, çoklu ilaç direnci ile ilişkili protein-1; NET, noradrenalin taşıyıcısı; SERT, serotonin geri alım taşıyıcısı; VMAT, veziküler monoamine
taşıyıcısı.
yutulur ve membranın içinde yeni oluşan veziküllerin membrandan ayrılması ile hücre içine taşınır. Bu madde daha sonra vezikül
membranının parçalanması ile sitosol içine salınabilir, Şekil 1-5D.
Bu süreç, bir bağlayıcı proteinle (intrinsik faktör) kompleks oluşturan vitamin B12’nin sindirim kanalı duvarından kan içine
taşınmasından sorumludur. Benzer şekilde demir de transferrin
proteini ile bağlanarak hemoglobin sentezleyici alyuvar prekürsörlerinin içine taşınır. Bu sürecin işleyebilmesi için transport
proteinlerine spesifik reseptörlerin olması gerekir.
Bunun tersi olan süreç (ekzositoz) ise birçok maddenin hücreden salınmasından sorumludur. Örneğin, birçok nörotransmitter
madde sitoplazma içindeki metabolik parçalanmaya karşı korunmaları amacıyla, sinir ucundaki membranla çevrili veziküllerde
depolanır. Sinir ucunun uygun bir şekilde aktivasyonu, depo vezikülünün hücre membranı ile birleşmesine ve içindekilerin ekstraselüler alana atılmasına neden olur (bkz. Bölüm 6).
B. Fick’in Difüzyon Kanunu Moleküllerin konsantrasyon gradiyentine bağlı olarak membrandan pasif geçişi Fick kanunu uyarınca olur.
Geçiş (birim zaman başına molekül sayısı) =
(C1 – C2) x
Emilim alanı x Geçirgenlik katsayısı
Membran kalınlığı
Burada C1 yüksek konsantrasyondur, C2 ise düşük konsantrasyondur, emilim alanı difüzyonun oluştuğu alandır, geçirgenlik sabitesi ilaç moleküllerinin difüzyon yolağındaki
ortamda hareketliliğinin bir ölçüsüdür ve membran kalınlığı
difüzyon yolağının kalınlığı (boyu)dur. Lipid difüzyonu durumunda, lipid/su partisyon katsayısı ilaç hareketliliğinin en
önemli belirleyicisidir, çünkü ilacın sulu ortamdan lipid
membrana ne kadar kolayca girdiğini belirler.
C. Zayıf Asid ve Zayıf Bazların İyonizasyonu; HendersonHasselbach Denklemi
İyonize bir molekülün elektrostatik yükünün su moleküllerini
çekmesi polar, nispeten suda erir ve yağda erimez bir kompleks oluşmasıyla sonuçlanır. Lipid difüzyon, yağda erirliğin
nisbi yüksekliğine bağlı olduğundan, ilaçların iyonizasyonu
membranlardan geçme yeteneklerini belirgin şekilde azaltabilir. Kullanımdaki ilaçların çok büyük bir oranı zayıf asit ya da
zayıf bazdır (Tablo 1-3). İlaçlar için zayıf bir asit, en iyi şekilde,
dönüşümlü olarak bir anyona (negatif yüklü bir molekül) ve bir
protona (hidrojen iyonu) ayrışabilen doğal bir molekül olarak
tanımlanabilir. Örneğin aspirin aşağıdaki gibi disosiye olur.
C8H7O2COOH ⇔ C8H7O2COO- + H+
Nötral
aspirin
Aspirin
anyonu
Proton
Zayıf baz olan bir ilaç, bir protonla birleşerek bir katyon
(pozitif yüklü bir molekül) oluşturan nötr bir molekül olarak
tanımlanabilir. Örneğin, antimalaryal bir ilaç olan pirimetamin
aşağıdaki asosiyasyon-disosiyasyon sürecini geçirir:
C12H11CIN3NH3+ ⇔ C12H11CIN3NH2 + H+
Primetamin
katyonu
Nötral
primetamin
Proton
Zayıf bir asidin protonlanmış formunun nötr ve daha fazla
yağda erir olmasına karşın, zayıf bir bazın protonlanmamış formunun nötr form olduğuna dikkat edilmelidir. Kitle etkisi
kanunu, bu tepkimelerin asid ortamda (düşük pH, fazla protonun bulunması) sola doğru ve bazik ortamda sağa doğru işlemesini gerektirir. Henderson-Hasselbach denklemi protonlanmış
zayıf asid ya da zayıf bazın protonlanmamışa oranını, molekülün
pKa’ı ve ortamın pH’ı ile aşağıdaki şekilde ilişkilendirir:
log
(Protonlanmış)
(Protonlanmamış)
= pKa – pH
Bu denklem hem asidik ve hem de bazik ilaçlara uygulanabilir.
Gözlemler, pKa’ya göre pH küçüldükçe, ilacın protonlanmış
kısmının o oranda büyük olacağını doğrulamaktadır. Yüksüz
şeklin yağda-erirliği daha fazla olduğu için, asidik pH’da zayıf
bir asidin, alkalen pH’da ise bazik bir ilacın daha büyük bir
kısmı yağda-erir vaziyette bulunacaktır.
BÖLÜM 1 Giriş 11
TablO 1–3 Bazı ilaçların iyonizasyon sabiteleri.
İlaç
1
pKa
Zayıf asitler
Asetominefen
İlaç
1
pKa
İlaç
Zayıf bazlar
9.5
Albuterol (salbutamol)
1
pKa
Zayıf bazlar (devamı)
9.3
2
Izoproterenol
8.6
Asetazolamid
7.2
Allopurinol
9.4, 12.3
Lidokain
7.9
Ampisilin
2.5
Alprenolol
9.6
Metaraminol
8.6
Aspirin
3.5
Amilorid
8.7
Metadon
8.4
Klorotiazid
6.8, 9.42
Amiodaron
6.6
Metamfetamin
10.0
Klorpropamid
5.0
Amfetamin
9.8
Metildopa
10.6
Siprofloksasin
6.1, 8.72
Atropin
9.7
Metoprolol
9.8
Kromolin
2.0
Bupivakain
8.1
Morfin
7.9
Etakrinik asid
2.5
Klordiazepoksid
4.6
Nikotin
7.9, 3.12
Furosemid
3.9
Klorokin
10.8, 8.4
Norepinefrin
8.6
İbuprofen
4.4, 5.22
Klorfeniramin
9.2
Pentazosin
7.9
Levodopa
2.3
Klorpromazin
9.3
Fenillefrin
9.8
Metotreksat
4.8
Klonidin
8.3
Fizostigmin
7.9, 1.82
Metildopa
2.2, 9.22
Kokain
8.5
Pilokarpin
6.9, 1.42
Penisilamin
1.8
Kodein
8.2
Pindolol
8.6
Pentobarbital
8.1
Siklizin
8.2
Prokainamid
9.2
Fenobarbital
7.4
Desipramin
10.2
Prokain
9.0
Fenitoin
8.3
Diazepam
3.0
Prometazin
9.1
Propiltiourasil
8.3
Difenhidramin
8.8
Propranolol
9.4
Salisilik asid
3.0
Difenoksilat
7.1
Psödoefedrin
9.8
Sülfadiazin
6.5
Efedrin
9.6
Pirimetamin
7.0–7.33
Sülfapiridin
8.4
Epinefrin
8.7
Kinidin
8.5, 4.42
Teofilin
8.8
Ergotamin
6.3
Skopolamin
8.1
2
Tolbutamid
5.3
Flufenazin
8.0, 3.9
Striknin
8.0, 2.32
Warfarin
5.0
Hidralazin
7.1
Terbutalin
10.1
İmipramin
9.5
Tioridazin
9.5
1
pKa iyonize ve noniyonize şekillerin konsantrasyonlarının eşit olduğu pH’dır.
2
Birden fazla iyonize edilebilen grup.
3
İzoelektrik noktası
Böbreklerle ilaç atılımının etkilenmesi, bu prensibin en
önemli uygulama yeridir. Hemen hemen tüm ilaçlar glomerüllerden süzülür. Eğer bir ilaç böbrek tübüllerinden aşağıya doğru
geçiş esnasında yağda erir bir şekilde ise, önemli bir kısmı basit
pasif difüzyonla geri emilecektir. Eğer amaç, ilaç aşırı doz alımı
durumunda olduğu gibi, ilacın atılımını hızlandırmaksa, ilacın
tübüllerden geri emilimin engellenmesi gerekir. Bu genellikle
Şekil 1-6’da gösterildiği gibi, idrarın pH’sını ilacın büyük kısmını iyonize durumda tutan bir pH’ya ayarlayarak başarılabilir.
Bu pH paylaşımının bir sonucu olarak, ilaç idrar içinde kapana
kısılacaktır. Yani, zayıf asidler alkalen idrarda, zayıf bazlar ise
asit idrarda genellikle daha hızlı atılacaktır. Kanın pH’sından
farklı pH ‘ya sahip olduklarından tuzaklanma ya da geri emilime neden olabilen diğer vücut sıvıları arasında şunlar vardır:
mide ve ince bağırsak içerikleri, anne sütü, göz-içi sıvısı, vajina
ve prostat salgıları (Tablo 1-4).
Tablo 1-3’de görüldüğü gibi, ilaçların büyük bir kısmı zayıf
bazlardır. Bu bazların çoğu amin içeren moleküllerdir. Nötr
bir aminin azotu, ona bağlı 3 atom ve bir çift paylaşılmamış
elektron taşır. 3 atom, bir karbon ve 2 hidrojenden (primer
amin), iki karbon ve bir hidrojenden (sekonder amin), ya da
3-karbon atomundan oluşabilir (tersiyer amin). Bu üç formdan herbiri paylaşılmamış elektronları ile dönüşümlü olarak
bir proton bağlayabilir. Bazı ilaçlar 4 karbon-azot bağına
sahiptirler, bunlar kuartener aminlerdir. Ancak, kuaterner
amin sürekli olarak yüklüdür ve dönüşümlü olarak bir proton
bağlayan paylaşılmamış elektronları yoktur. Onun içindir ki
primer, sekonder ve tersiyer aminler dönüşümlü olarak pro-
12 KISIM I Temel Prensipler
Nefron
hücreleri
intersitisyum
pH 7.4
Lipid
difüzyon
H
R
0.001 mg
N
H
İdrar
pH 6.0
H
R
N
H
H+
H+
H
R
0.398 mg
0.001 mg
H
+
N
R
H
H
N
+
H
10 mg
H
0.399 mg
toplam
10 mg
toplam
ŞEKİL 1–6 Zayıf bir bazın (metamfetamin), idrar kandan daha asidik olduğunda idrarda iyon tuzağına yakalanması. Kuramsal durum
şematize edilmiştir, ilacın membranlardan geçebilen yüksüz formu membran boyunca dengeye ulaşmıştır ancak idrardaki toplam konsantrasyon (10 mg’dan fazla) (yüklü ve yüksüz toplamı) kandakinden 25 kat daha fazladır (0.4 mg).
tonlanabilir ve yağda erirlikleri pH ile değişir. Buna karşılık,
kuaterner aminler her zaman yağda erirliği düşük olan yüklü
şekilde bulunur.
Primer
Sekonder Tersiyer Kuaterner
İLAÇ GRUPLARI
Bu kitapta bahsedilen yüzlerce ilacın herbiri hakkındaki herşeyi öğrenmek mantıklı bir amaç değildir ve neyse ki gerekmemektedir. Şu an için mevcut bulunan binlerce ilacın
neredeyse tamamı yaklaşık 70 grup içine yerleştirilebilir. Her
bir gruptaki ilaçlar farmakokinetik özellikleri yanında farmakodinamik etkileri açısından da çok benzerdirler. Grupların
çoğu için, grubun en önemli özeliklerini taşıyan bir ya da
daha fazla prototip ilaç tanımlanabilir. Bu, gruptaki diğer
TablO 1–4 pH-partisyon fenomeni vasıtasıyla ilaçlar için “iyon tuzağı” potansiyeli bulunan vücut sıvıları.
Vücut sıvısı
pH aralığı
Toplam Sıvı:
Sülfodiazin için kan
konsantrasyon oranları
(asid, pKa 6.5)1
İdrar
5.0–8.0
0.12–4.65
72.24–0.79
Anne sütü
6.4–7.6
0.2–1.77
3.56–0.89
Jejunum, ileum içeriği
7.5–8.03
1.23–3.54
0.94–0.79
2
4
Mide içeriği
1.92–2.59
0.11
85,993–18,386
Prostat sıvısı
6.45–7.42
0.21
3.25–1.0
Vaginal sıvı
1
2
Toplam Sıvı:
Sülfodiazin için kan
konsantrasyon
(baz, pKa 7.0)1
3
3.4–4.2
4
0.11
2848–452
Vücut sıvıları protonlamış-protonlanmamış ilaç oranları aşırı uçlarda bildirilen her bir Ph kullanılarak hesaplanmıştır. Kan:ilaç oranı için kan pH’sı 7.4 olarak kullanılmıştır. Mesela,
sülfadiazin için idrar pH’sının 5.0 olduğunda kararlı durum idrar:kan oranı 0.12’dir; bu oran idrar pH’sı 8.0 olduğunda ise 4.65’dir. Bu sebeple sülfadiazin alkali idrarda çok daha
etkin bir biçimde iyon tuzağına yakalanır ve atılır.
2
Lentner C (editor): Geigy Scientific Tables, vol 1, 8th ed. Ciba Geigy, 1981
3
Bowman WC, Rand MJ: Textbook of Pharmacology, 2nd ed. Blackwell, 1980
4
Fizyolojik pH aralığı üzerindeki oranlarda önemsiz değişiklik.
BÖLÜM 1 Giriş 13
önemli ilaçların prototipin varyasyonları olarak sınıflandırılmasına olanak verir. Böylece, sadece prototipin detaylı olarak,
kalan ilaçların ise yalnızca prototipten farklarının öğrenilmesine gerek kalır.
BİLGİ KAYNAKLARI
Bir sınava hazırlanırken farmakoloji kısmını gözden geçirmek
isteyen öğrenciler Trevor, Katzung ve Masters (McGraw-Hill,
2010) tarafından yazılan Pharmacology: Examination and
Board Review kitabına başvurmalıdır. Bu kitap USMLE formatında 1000’den fazla soru ve açıklama içermektedir. Kısa
bir çalışma kılavuzu olan ve Katzung ve Trevor tarafından
yazılan USMLE Road Map: Pharmacology, (McGraw-Hill,
2006) çok sayıda tablo, şekil, hatırlatıcı ipuçları ve USMLE
tipi kısa hikayeler içermektedir.
Bu kitapta her konunun sonundaki referanslar, o konulara
özel bilgiyi temin etmek için seçilmiştir. Temel ya da klinik
çalışmalarla ilgili daha ayrıntılı sorular en iyi genel farmakoloji ve klinik branşları kapsayan bilimsel dergilere başvurarak
cevaplandırılabilir. Öğrenciler ve hekimler için ilaçlarla ilgili
güncel bilgileri içeren yararlı kaynaklar olarak üç dergi önerilebilir: ilaçla alakalı çok sayıda orijinal klinik araştırmalar
yanında farmakoloji konularında sık sık derlemeler yayınlayan The New England Journal of Medicine; yeni ve eski tedaviler hakkında çoğu farmakolojik kısa kritik derlemeler
yayınlayan The Medical Letter on Drugs and Therapeutics; ilaç
ve ilaç gruplarıyla ilgili kapsamlı derlemeler yayınlayan Drugs.
Amerika Birleşik Devletleri’yle alakalı diğer bilgi kaynaklarını da belirtmek gerekirse; “Paket içeriği” üretici firmanın ilaç
satış paketinin içine koymakla yükümlü olduğu özet bilgidir;
Physicians’ Desk Reference (PDR) her yıl yayınlanan ve yılda
iki kez de eki çıkan, paket içerikleri hakkındaki bir yayındır.
Kitap dükkanlarında satılır ve lisanslı hekimlere ücretsiz olarak dağıtılır. Paket içeriği ürünün farmakolojisi hakkında kısa
bir tanımlamadan meydana gelir. Bu broşür daha çok pratik
bilgiler ihtiva eder ve aynı zamanda ilacın istenmeyen ilaç
reaksiyonlarının sorumluluğunu üretici firmadan hekime
kaydırmak için de kullanılır. Bu nedenle, üreticiler genellikle
her toksik etkiyi ne kadar ender olduklarına bakmazsızın
rapor ederler. Micromedex, Thomson şirketi tarafından işletilen ve yaygın bir abone kitlesine sahip bir web sitesidir (http://
clinical.thomsonhealthcare.com/products/ physicians/).
Kişisel dijital yardımcı araçlar için download yapma imkanı,
online ilaç dozları ve etkileşme bilgileri ve toksikolojik bilgiler
verir. 3 ayda bir yayınlanan Drug interaction: Analysis and
Management ise ilaç toksisitesi ve ilaç etkileşimleri hakkında
bilgiler sunan kullanışlı ve objektif bir el kitabıdır. Son olarak
FDA’in, güncel ilaç onayları, piyasadan çekilmeler, uyarılar
vb. konulara dair bir internet sitesi vardır. Bu siteye http://
www.fda.gov adresinden ulaşılabilir. MedWatch ilaç güvenlik
sistemi, FDA’in ilaç uyarıları ve piyasadan çekilmeleri ile ilgili
haberler sağlayan ücretsiz e-posta bilgilendirme servisidir.
https://service. govdelivery.com/service/user.html?code =
USFDA adresinden abonelik sağlanabilir.
KAYNAKLAR
Drug Interactions: Analysis and Management (quarterly). Wolters Kluwer
Publications.
Pharmacology: Examination & Board Review, 9th ed. McGraw-Hill
Companies, Inc.
Symposium: Allosterism and collateral efficacy. Trends Pharmacol Sci
2007;28(8): entire issue
USMLE Road Map: Pharmacology, McGraw-Hill Companies, Inc.
The Medical Letter on Drugs and Therapeutics. The Medical Letter, Inc.
O L G U Ç A L I Ş M A S I yanıtı
Olgu çalışmasında, hasta kendisine intravenöz yolla zayıf baz
özellikte olan metamfetaminden aşırı dozda uygulamıştır. Bu
ilaç glomerülden rahatça süzülür ancak renal tubülden hızla
reabsorbe edilir. Amonyum klorid uygulaması, idrarı asitleştirerek ilacın büyük bir kısmını reabsorbsiyonu yetersiz olan
ve bu yüzden daha hızlı atılan protonlanmış, yüklü forma
dönüştürür. Bu arada dikkat edilmesi gereken bir nokta;
böbrek hasarı gelişmesi riski yüzünden metamfetamin zehirlenmesinde zorlu diürezi ve idrar pH’sının değiştirilmesini
bütün uzmanlar tavsiye etmezler (Şekil 1-6’ya bakınız).
Download