küçük cerrahi girişimlerde genel ve spinal anestezi uygulanan

advertisement
T.C.
Sağlık Bakanlığı
Haydarpaşa Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği
Klinik Şefi: Dr. Neşe AYDIN
KÜÇÜK CERRAHİ GİRİŞİMLERDE GENEL VE SPİNAL
ANESTEZİ UYGULANAN HASTALARDA BEYİN
NATRİÜRETİK PEPTİD (BNP) DÜZEYLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
(UZMANLIK TEZİ)
Dr. Nurettin KURT
İSTANBUL-2009
ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimim süresince en iyi şekilde yetişebilmem için bilgi ve tecrübelerini
aktaran, ilgi ve anlayışı ile eğitimime büyük katkıda bulunan değerli hocam ve şefim
Dr. Neşe AYDIN’a
Eğitim sürecimdeki katkılarından dolayı şef yardımcımız Dr. Asu ÖZGÜLTEKİN ve
Dr. Emine DİNÇER ’e,
Tez çalışmalarım sırasında yanımda olan ve beni destekleyen ,çalışkanlığı, bilgisi ve
örnek davranışlarıyla bana büyük katkılarda bulunan değerli abim Dr. Mustafa Murat
KAŞIKÇI ’ya
Emekleri, öğrettikleri, sabır ve hoşgörüleri için tüm uzmanlarıma,
Eğitimim boyunca dostluk ve yardımlarını esirgemeyen, asistanlık sürecimin güzel ve
zorlu anlarını paylaştığım tüm asistan arkadaşlarıma, yoğun bakım ve ameliyathane
hemşireleri, anestezi teknisyenleri ve personeline,
Beni her zaman sabır, sevgi ve fedakarlıkla destekleyen canım annem, abim ve
ablama,
Şu an hayatta olmayan babama,
Sonsuz teşekkür ve saygılarımla.
Dr. Nurettin KURT
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
A. GİRİŞ .............................................................................................. 1
B. GENEL BİLGİLER.......................................................................... 2
1. KARDİYAK RİSKİN DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................. 2
a) Kardiyak Risk İndeksi.......................................................................... 2
b) Başlıca Kardiyovasküler Hastalıklar ve Anestezi ............................. 6
2. ANESTEZİ UYGULAMALARININ KARDİYOVASKÜLER ETKİLERİ ........ 9
a) Genel Anestezi ..................................................................................... 10
b) Spinal Anestezi .................................................................................... 13
3. NATRİÜRETİK PEPTİDLER....................................................................... 15
C. MATERYAL VE METOD ................................................................ 24
D. BULGULAR.................................................................................... 27
E. TARTIŞMA ..................................................................................... 40
F. SONUÇ ........................................................................................... 48
ÖZET .................................................................................................................... 49
KAYNAKLAR....................................................................................................... 51
A. GİRİŞ
Genel veya spinal anestezi uygulanan hastalarda seçilen anestezi türüne göre
birçok hemodinamik parametre etkilenmektedir.
Otonom sinir sistemi aracılığıyla
kalp hızı, ritmi, miyokard kontraktilitesi ve damar tonusunda değişiklikler olmaktadır.
Genel anestezi uygulanan hastalarda; indüksiyonda aşırı heyecana ve entübasyona
bağlı katekolamin artışı ve hipertansiyon, perioperatif miyokard kontraktilitesinin
depresyonu, miyokard iskemisi, postoperatif ağrıya bağlı hipertansiyon görülebilir.
Spinal anestezi uygulanan hastalarda ise blok seviyesine bağlı olarak kardiyak
outputta düşme ve hipotansiyon ile sempatik liflerin blokajına bağlı bradikardi
görülebilir.
Son yıllarda klinik izlemde sıklıkla başvurulan beyin natriüretik peptid (BNP),
kalp ventriküllerinden salınmakta olup, ventrikül genişlemesi ve basınç yükü artışıyla
doğru orantılı yükselerek, kardiyak performans hakkında fikir vermektedir.
Çalışmanın amacı, hipovolemi beklenmeyen nonkardiyak küçük cerrahi
operasyonlarda genel ve spinal anestezinin kardiyak etkilerini BNP değerlerine
bakarak karşılaştırmaktır.
1
B. GENEL BİLGİLER
1. KARDİYAK RİSKİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Cerrahi ve anestezi tekniklerindeki gelişmeler yaşam beklentisini arttırarak,
ameliyat endikasyonları ile ilgili sınırların yeniden belirlenmesine yol açmıştır.
Ortalama yaşam süresinin de artmasıyla birlikte daha çok sayıda, kardiyak sorunu
olan hastayla karşılaşılmaktadır.
Kardiyak sorunları olan bu hastalarda, otonom sistem aktivitesi, vücut ısısı, kan
basıncı, ventriküler dolma basıncı, kalp hızı ve kan volümündeki değişiklikler ek stres
oluşturur. Anesteziye ek olarak ameliyat ile ilişkili kanama, enfeksiyon, ateş, akciğer
embolisi
ve
myokard
infarktüsü
gibi
komplikasyonlar
da
düşünüldüğünde,
kardiyovasküler sistemin yükü artmaktadır. Kardiyovasküler komplikasyonlara bağlı
mortalite ve morbiditeyi azaltmak için, hastalardaki riskler önceden belirlenmeli ve
gerekli önlemler alınmalıdır. Bunun kadar önemli bir konu da cerrahi ve anestezinin
bu hastalar için taşıdığı riskle, getireceği yararın cerrahi ve anestezi ekibince ortak
olarak belirlenmesi gereğidir. Anestezi yaklaşımı ve kullanılacak anestetik ajanların
seçimi, tecrübeli bir anestezi uzmanı tarafından belirlenmelidir (1, 2).
a) Kardiyak Risk İndeksi
Ameliyat sırasında kardiyak komplikasyonları arttıran çeşitli risk faktörleri vardır.
Kardiyak risklerin bilinmesi intraoperatif dönemde meydana gelecek olumsuzluklara
hazırlıksız yakalanmamak için önemlidir. Hastalarda olabilecek mevcut kardiyak
riskleri
tanımlamada
kullanmak
üzere
zaman
içerisinde
değişik
indeksler
oluşturulmuştur. 1977’de Goldman ve arkadaşları yaptıkları çalışmada nonkardiyak
cerrahi uygulanan hastalarda değişik puanları olan 9 risk faktörü belirlemiş ve toplam
puana göre perioperatif kardiyak riski tahmine çalışmışlardır. Goldman Risk İndeksi’
2
nde konjestif kalp yetmezliği (KKY) ve taze miyokard infarktüsü (MI) en yüksek risk
puanını almaktadır (3) (Tablo 1).
Tablo 1: Kardiyak risk indeksi skoru
Öykü
Yaş > 70
5
Miyokard infarktüsü < 6 ay
Fizik muayene
Belirgin aort stenozu
KKY (S3 gallop, venöz dolgunluk, pulmoner ödem)
EKG
10
8
11
Sinüs dışı herhangibir ritm
7
> 5 / dakika ventriküler erken vuru
7
Genel durum bozukluğu PaO2< 60mmHg, PaCO2 > 50mmHg,
K+ < 3 mEq/L, BUN > 50
3
Kreatinin > 2.6, yatağa bağımlı olmak
Cerrahi
Acil cerrahi
4
İntratorasik veya intra-abdominal aortik
3
1 (0-5 puan), 2 ( 6-12 puan), 3 ( 13-25 puan), 4( 26–53 puan)
İskemik kalp hastalıkları, perioperatif morbidite ve mortalite açısından belirleyici
faktörlerin başında gelmektedir. Buna yönelik yapılan çalışmalar sonucunda da
Detsky ve arkadaşları tarafından 1986‘ da Modifiye Multifaktöryel Kardiyak Risk
İndeksi oluşturulmuştur (4) (Tablo 2).
3
Tablo 2: Modifiye Multifaktöryel Kardiyak Risk İndeksi
Kriter
Puan
Koroner Arter Hastalığı
6 ay içinde MI
10
6 aydan eski MI
5
Canadian Heart Association angina
Stabil göğüs ağrısı Klas 3
10
Stabil göğüs ağrısı Klas 4
20
3 ay içinde anstabil göğüs ağrısı
10
Akciğer Ödemi
1 hafta içinde
11
Herhangi bir zamanda
5
Kapak Hastalığı
Ciddi aort darlığı şüphesi
20
Aritmi
Sinüs ritmi + atriyal erken atımlar
5
Sinüsten farklı ritmler (son EKG’de)
5
>5 ventriküler erken atım (herhangi bir zamanda) 5
Non-kardiyak nedenle yatalak olma
5
> Yaş
5
Acil Cerrahi
10
Düşük risk: <15 puan, Yüksek risk: >15 puan
1996 yılında ise American Heart Association (AHA) ve American College of
Cardiology (ACC) perioperatif kardiyovasküler riski arttıran faktörleri üçe ayırarak
sınıflamışlardır (5):
1. Majör faktörler: Taze miyokard infarktüsü, anstabil angina pektoris,
dekompanse konjestif kalp yetmezliği, ciddi kapak hastalığı, ciddi aritmi (2-3. derece
bloklar, semptomatik aritmiler, yüksek ventrikül cevaplı supraventriküler taşikardi ).
4
2. Orta derecede etkili faktörler: Kompanse veya geçirilmiş konjestif kalp
yetmezliği, eski miyokard infarktüsü, stabil angina pektoris, diyabetes mellitus.
3. Minör faktörler: İleri yaş, anormal EKG, sinüs dışı ritim, düşük efor
kapasitesi, felç anamnezi, kontrolsüz hipertansiyon.
Perioperatif kardiyak riski belirlerken uygulanacak operasyonun türü, yeri, süresi
ve ne denli invaziv olacağı da göz önüne alınmalıdır. Böyle bir durumda cerrahi risk
ise üç ana başlık altında toplanabilir (6):
Yüksek cerrahi risk (>%5):
Acil major operasyonlar (özellikle ileri yaşlarda)
Aort ve diğer major vasküler cerrahi
Periferik vasküler cerrahi
Büyük sıvı ve/veya kan kayıpları ile ilişkili olarak uzaması beklenen cerrahi
girişimler
Orta derecede cerrahi risk (<%5):
Karotis endarterektomi
Baş ve boyun cerrahisi
İntraperitoneal ve intratorasik cerrahi
Ortopedik cerrahi
Prostat cerrahisi
Düşük cerrahi risk (<%1):
Endoskopik işlemler
Süperfisiyal işlemler
Katarakt cerrahisi
Meme cerrahisi
Birçok
çalışmada
kardiyovasküler
sistem
acil
cerrahi
girişimlerin
komplikasyonlarını
2-5
elektif
defa
operasyonlara
arttırdığı
göre
gösterilmiştir.
Abdominal aort anevrizmasının elektif cerrahisinin mortalitesi %3-5 iken, sözkonusu
5
ameliyatın hastanın semptomatik veya aort rüptürü durumunda yapılması halinde
hastanın mortalite oranı (sırasıyla) %19 ve %42’ ye yükselmektedir (7). Vasküler
cerrahi gereken hastaların genellikle yaygın bir aterosklerotik zemine sahip olmaları
ve bu hastaların önemli bir bölümünde iskemik kalp hastalığının da bulunması,
yüksek kardiyovasküler riskin başlıca nedenlerini oluşturur (8). Cerrahi girişimlerin
çoğunu orta derecede risk taşıyan ameliyatlar oluşturur. Düşük risk grubu
ameliyatların kardiyovasküler morbiditeyi arttırıcı etkileri minimaldir (9).
Kardiyak riski belirlerken hastanın efor kapasitesi de göz önüne alınmalıdır. Efor
kapasitesi kantitatif olarak metabolik ekivalan (MET) ile değerlendirilir. Yemek yeme,
giyinme, bulaşık yıkama ve kısa bir yürüyüş gibi aktiviteler 1-4 MET, merdiven çıkma,
yer silme, hızlı yürüme 4-10 MET, yüzme, tenis, futbol gibi aktiviteler ise 10 MET
üstünde kabul edilir. 4 MET üstünde aktiviteyi yapamayan hastaların kardiyak riski
artmıştır. Hastalar preoperatif değerlendirilirken efor kapasitesinin kantitatif olarak
sorgulanması kardiyak kapasite açısından çok fazla fikir verebilir (10).
Kullanılan
laboratuvar
ve
diagnostik
yöntemlerin
perioperatif
kardiyak
morbiditeyi tahmin etmedeki değeri büyük önem taşımaktadır ve buna yönelik
çalışmalar devam etmektedir.
b) Başlıca Kardiyovasküler Hastalıklar ve Anestezi
Koroner Arter Hastalığı
Miyokard iskemisi, oksijen sunumunun oksijen gereksinimi karşılayamadığı
durum olarak tanımlanabilir. Cerrahi hastaların bütünündeki insidansı %5 ile %10
arasında olduğu tahmin edilir.
6
Koroner arter hastalığı olanların nonkardiyak cerrahi girişimleri sırasında ve
postoperatif evrede riski etkileyen faktörler arasında, aritmiler, iletim sistemi
bozuklukları, kronik hipertansiyon, diyabetes mellitus, kronik hipertansiyona bağlı
progresif organ dejenerasyoları, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, su elektrolit
dengesi bozukluğu ve hastalığın tedavisinde kullanılan bazı ilaçların varlığı ile
anestetik maddelerin etkileşimi sayılabilir (11). 1967-68 yıllarında, operasyon geçiren
30.000 hasta üzerinde yapılan araştırmada, hastalardan son 3 ay içinde miyokard
infarktüsü geçirenlerin, operasyon sonrasında tekrar infarktüs geçirme oranları,
diğerlerine göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (12). Yapılacak olan cerrahi
girişimin olduğu kadar, seçilen anestezi yönteminin de morbidite ve mortalite üzerine
ciddi etkileri vardır. ACC/AHA 2007 Guidelines on Perioperative Cardiovascular
Evaluation and Care for Noncardiac Surgery anestezi yöntemi seçimi için volatil
ajanları tavsiye etmektedir. Nonkardiyak cerrahi yapılan hastalarda genel anestezide
kullanılacak olan volatil ajanların hemodinamik stabilite ve miyokard iskemisi riskleri
açısından faydalı olduğu belirtilmiştir (13).
Kalp Yetmezliği
Kalp yetmezliği hemodinamik anomaliler, bozulmuş egzersiz kapasitesi,
nörohormonal aktivasyon ile hızlı progresyon gösteren ve kalbin, dokuların ihtiyacı
olan sistemik perfüzyonu sağlayamayacak düzeyde mekanik yetersizliği sonucu
yüksek mortaliteyle seyreden bir sendromdur. Kalp yetmezliği dünyada yaklaşık 15
milyon insanı etkileyen yaygın bir hastalıktır.
Kalp yetmezliği perioperatif kardiyovasküler komplikasyonları arttırmaktadır.
Operasyon öncesi dönemde juguler venöz dolgunluk ve üçüncü kalp sesinin olması
durumunda, nonkardiyak cerrahide operasyon riskinin belirgin olarak arttığı
gösterilmiştir (3). Major nonkardiyak cerrahi müdahaleye maruz kalan 40 yaş
7
üzerindeki hastalarda, perioperatif akciğer ödemi, operasyon öncesi fonksiyonel
kapasitesi New York Heart Association’ a (NYHA) göre Sınıf 1 olan kalp yetmezliği
hastalarında %3 iken, NYHA’ a göre Sınıf 4 olan hastalarda %25 gibi oldukça yüksek
oranlarda bulunmuştur (14) (Tablo 3).
Tablo 3: NYHA konjestif kalp yetmezliği sınıflaması
Sınıf I
Günlük olağan fiziksel aktivitelerinde kısıtlanma olmayan kalp
hastaları
Sınıf II
Fiziksel aktivitelerinde hafif kısıtlanma olan kalp hastaları
Sınıf III
Fiziksel aktivitede belirgin kısıtlanma olması
Sınıf IV
İstirahatta bile nefes darlığı olması
Hipertansiyon
Anestezi sırasında ve postoperatif dönemde sık karşılaşılan bir problemdir. Sık
olarak, daha önce hipertansiyon hikayesi olanlarda görüldüğü halde; özellikle
postoperatif dönemde, normotansif hastalarda da gelişebilir. Anestezi öncesinde kan
basıncının düzeyi, hastadaki hipertansiyonun ve uygulanan tedavinin türü ve süresi,
hipertansiyona bağlı olarak gelişen organ hasarının derecesi ve uygulanacak cerrahi
girişimin türü hipertansif hastanın perioperatif riskinin belirlenmesinde önem taşır.
Hipertansiyonu yeteri kadar kontrol altına alınamamış hastalarda, anestezi sırasında
aşırı hipotansiyon veya hipertansiyon dönemleri görülebilir. Hafif ve orta derecede
hipertansiyonu olan hastalar yüksek bir perioperatif risk altında değildirler. Goldman
ve Caldera normotansif hastalar ile karşılaştırdıkları hafif ve orta derecede
hipertansiyonu olan hastaların elektif cerrahiyi izleyen dönemlerinde intraoperatif kan
basıncı
seviyelerinin
idamesi
vazopressör
8
ilaçlar
veya
intraoperatif
sıvı
kullanılmasıyla kardiyak morbidite ve mortalite açısından pek önemli bir farklılık
saptanmadığını göstermişlerdir (15). Ancak ağır hipertansiyon veya hipertansiyonla
beraber koroner arter hastalığı, böbrek ve kalp yetmezliği, serebrovasküler hastalık
varsa cerrahi riski artar. Bu durumda kan basıncı cerrahi öncesi kontrol altına
alınmalı veya cerrahi için mutlak endikasyon yoksa operasyondan vazgeçilmelidir.
Monitörizasyon, postoperatif dönemde de sürdürülmelidir, postoperatif hipertansiyon
gelişebileceği her zaman göz önüne alınmalıdır.
Kapak Hastalıkları
Kapak hastalıkları ve özellikle stenotik lezyonlar perioperatif kardiyak morbiditeyi
arttırmaktadır. Aort stenozu kapak hastalıkları içinde kardiyak riski en fazla arttıran
lezyondur. Aort stenozunda koroner arterler normal olsa dahi ciddi ventrikül
hipertrofisi ve azalmış diyastolik kompliyansa bağlı iskemi gelişebilir. Yüksek
perioperatif kardiyak risk yüzünden özellikle ciddi aort stenozunda nonkardiyak
cerrahi öncesinde kapak replasmanı veya perkütan valvüloplasti düşünülebilir. İskemi
riskinin ön planda olduğu aort stenozu dışındaki kapak hastalıklarında ise perioperatif
KKY insidansı daha fazladır. Kapak hastalıkları içinde en sık rastlananı mitral valv
prolapsusudur. Genellikle asemptomatik olan bu hastalarda perioperatif strese bağlı
ventriküler ekstrasistoller, taşikardi veya bradikardi gelişebilir (16).
2. ANESTEZİ UYGULAMALARININ KARDİYOVASKÜLER ETKİLERİ
Anestezi, kardiyovasküler sistemi doğrudan veya otonom sistem aracılığıyla
dolaylı olarak çeşitli şekillerde etkilemektedir. Otonom sistem aracılığıyla kalp hızı,
ritmi, miyokard kontraktilitesini ve damar tonusunu değiştirebilirler, doğrudan
miyokard depresyonu yapabilirler. Bunun yanında yetersiz solunum sonucu gelişen
hipoksi, hiperkapni ve asidoz, miyokardı deprese edebilir ve aritmi eğilimini arttırabilir.
9
Bütün bu etkilerin sonucunda arteryel ve venöz basınçlarda, kardiyak outputta, kalp
hızı ve ritminde değişiklik olmaktadır (17).
a) Genel Anestezi
Bilinç kaybı, analjezi, reflekslerin baskılanması, kas gevşemesi, genel
anestezinin unsurlarıdır. İndüksiyon, idame, uyanma ve derlenme safhalarından
oluşur. Genel anestezide kullanılan farmakolojik ajanların kardiyovasküler sistem
üzerine olan etkileri doza bağımlı olarak çeşitlilik göstermektedir.
İnhalasyon Ajanlarının Kardiyovasküler Etkileri
İnhalasyon ajanlarının hemen hepsi miyokardiyal depresyon, atım hacminde ve
kan basıncında düşmeye neden olurlar. Kalp hızında, kardiyak outputta, sağ atrium
basıncı ve ön yükte de genellikle azalma yaparlar. Negatif inotrop ve/veya periferik
vazodilatatör etki ile miyokardın oksijen tüketimini azaltırlar.
Azot protoksit: Miyokarda doza bağımlı olarak direkt depresan etkisi vardır,
ancak bu etki sempatik sitümülasyon yapıcı etkisinden dolayı dengelenir, hatta bazen
sakıncalı olacak şekilde maskelenebilir. Sempatomimetik etkiyi deprese eden opioid
gibi ilaçlarla beraber kullanıldığında orta derecede dolaşım depresyonu görülebilir.
Sevofluran: Miyokard kontraktilitesini hafif derecede deprese eder. Sistemik
vasküler direnç ve arteryel kan basıncında hafif düşmeye neden olur.
Halotan: Doza bağlı olarak yaptığı miyokard depresyonu sonucu, sistolik
basınçta daha fazla olmak üzere, diyastolik ve ortalama arter basınçlarında düşme
olur.
10
İzofluran: Miyokardı deprese eder, ancak bu etki halotandan azdır. Ventriküler
iletimi deprese etmez, bu nedenle katekolaminlerin endojen ve ekzojen olarak arttığı
durumlarda miyokardın sensitizasyonu azdır. Sistemik vasküler dirençteki düşme ile
kan basıncını düşürebilir. Koroner damarları genişletir. Ancak esas olarak proksimal
arterlerde değil de distal arteriyollerde genişleme yaptığı için, bu etkinin koroner arter
hastalarına zararlı olabileceği belirtilmektedir.
Desfluran: Sol ventrikül fonksiyonunu ve periferik direnci dolayısıyla ortalama
arter basıncını doza bağımlı olarak azaltır (18, 19).
İntravenöz Anesteziklerin Kardiyovasküler Etkileri
Barbitüratlar: İndüksiyon dozunda kan basıncında düşme ve kalp atım hızında
artmaya
neden
olur.
Meduller
vazomotor
merkezi
depresyonu
periferik
vazodilatasyon ve göllenme ile venöz dönüş azalır. Muhtemelen vagolitik etki ile de
kalp hızı artar. Taşikardi ve baroreseptör refleks sonucu artan miyokard kontraktilitesi
ile genellikle kardiyak output korunur. Ancak baroreseptör yanıtının yetersiz olduğu
hipovolemi, konjesif kalp yetmezliği, alfa adrenerjik blokaj durumlarında kan basıncı
ve kardiyak output dramatik şekilde düşebilir. Burada barbitüratların miyokarda
yaptığı direk depresif etkinin de katkısı olur. Hipovolemi, dolaşımın labil olması,
sepsis, toksemi ve şoktaki hastalarda bu etki çok belirgin olup, özellikle
hızlı
enjeksiyonla normal dozdaki barbitürat, hipotansiyon, dolaşım kollapsı, hatta kardiyak
arreste neden olabilir. İlacın yavaş enjeksiyonu ve yeterli preoperatif hidrasyon bu
etkileri azaltabilir.
Narkotik analjezikler: Doza bağımlı ve morfin ile daha belirgin olmak üzere
histamin salınması, sempatik tonusta azalma, vagal uyarı, miyokard depresyonu ve
solunumdaki değişiklikler önemli etkileridir. Genellikle hipotansiyon ve meperidin
11
dışındakiler bradikardi ile karaterizedir. Ancak özellikle fentanil ve diğer sentetik
ajanlarla bu etkiler hemodinamik stabiliteyi bozmaz. İstenmeyen hemodinamik
etkilerin önlenmesinde, yavaş ve fraksiyone enjeksiyon, dolaşan kan volümünün
yüksek tutulması, hastanın sırt üstü yatması, vagal etkileri antogonize etmek için
atropin verilmesi, gerekirse vazopressör ajanlar kullanımı, solunumun deteklenmesi
yeterli olabilir.
Benzodiazepinler:
İndüksiyon
dozlarında
bile
minimal
kardiyovasküler
depresan etki gösterirler. Arteryel kan basıncı, kalp debisi ve periferik vasküler direnç
hafifçe düşer, kalp hızı ise bazen artar.
Ketamin: Diğer anesteziklerden farklı olarak arteryel kan basıncı, kalp hızı ve
kalp debisini arttırır. Bu indirekt etkiler, sempatik sinir sisteminin santral yolla
uyarılmasına ve norepinefrinin geri alımının inhibisyonuna bağlıdır. Bu değişikliklere
pulmoner arter basıncında ve miyokardın iş gücünde artma eşlik eder. Bu
nedenlerden dolayı koroner arter hastalığı, kontrolsüz hipertansiyonu ve arteryel
anevrizması olan hastalarda ketaminden kaçınmak gerekir.
Etomidat: Kalp hızı, kan basıncı ve periferik dirençte hafif bir düşmeye sebep
olursa da bu etki diğer anesteziklerden azdır. Erişkinlere göre çocuklarda aritmi
yapıcı etkisi daha fazladır .
Propofol: Kardiyak output ve sistemik vasküler direnç azalması ile kan
basıncını düşürür. Buna santral yolla sempatik aktiviteyi azaltıcı ve vagal aktiviteyi
arttırıcı etkisi sonucu gelişen nabız sayısındaki hafif azalmanın da katkısı olabilir.
Sistolik ve diyastolik basınçlardaki düşme bir dakika içinde belirginleşir ve beş dakika
sürer. Vagolitik etki indüksiyon öncesi verilen atropin ile önlenebilir (20, 21).
12
Nöromüsküler Blokörlerin Kardiyovasküler Ekileri
Kas gevşeticiler, otonomik fonksiyonu ile kardiyovasküler yan etkiler oluşturur.
Asetilkolinin etkili olduğu kolinerjik reseptörleri etkileyerek otonom sinir sistemini
situmüle veya deprese ederler. Depolarizan kas gevşeticiler (süksinilkolin) kolinerjik
reseptörleri situmüle ederken, nondepolarizan ajanlar bu reseptörleri bloke ederler.
Kardiyovasküler etklerinin diğer sebebi de histamin salınımıdır. Hızlı enjeksiyonda
hipotansiyon, hafif taşikardi, yüz ve boyunda eritem görülebilir. Kardiyovasküler etkisi
olmayan tek ajan veküronyumdur. D-tübakürarin ve atraküryum hipotansiyon,
panküronyum ve gallamin ise taşikardi ve hipertansiyon yapar.
Süksinilkolin, otonomik gangliyonik nikotinik reseptörleri sitümüle ederek kalp
hızını ve basıncını arttırabilir (22).
b) Spinal Anestezi
Spinal anestezi; beyin omurilik sıvısı (BOS) içine enjekte edilen lokal anestezik
solüsyon ile sinir iletiminin geçici olarak durdurulmasıdır. Spinal anestezinin temel
amacı, sensorial ve motor blok oluşturmak olup, birlikte gelişen sempatik
denervasyon, genellikle sistemik değişikliklere neden olan bir yan etki gibi görülür.
Sempatik
blokajın
en
önemli
etkisi
kardiyovasküler
değişikliklerdir.
Görülen
en
önemli
komplikasyon
sistemde
hipotansiyondur.
oluşan
Sempatik
denervasyon bölgesindeki arter ve arterioller dilate olmakta, total periferik direnç,
dolayısıyla arteriyel basınç düşmektedir. Kan basıncındaki düşme sempatik
denervasyonun derecesi ile orantılı değildir. Bunun nedeni sempatik liflerin
etkilenmediği alanlarda kompansatuvar vazokonstrüksiyon gelişmesidir. Total spinal
blokta bile normal kişilerde arter ve arteriollerin otonom tonusu nedeniyle total
periferik dirençteki azalma %12 - 14 oranında kalır. Hipotansiyon oluşumunda
13
arteriyel dilatasyon yanında venöz dolaşımdaki değişiklikler de önemlidir. Ven ve
venüllerde de arter ve arteriyollerdeki kadar tonus kaybı söz konusudur. Ancak
denerve olan venler tonuslarını koruyamadıklarından maksimum derecede dilate
olurlar ve periferik göllenmeye sebep olurlar. Venöz kapasite artışı ve kanın buralara
yönlenmesi sonucunda venöz dönüş azalır, kardiak output ve kan basıncı düşer.
Pregangliyoner sempatik lifler T1 - L2 segmentlerinden kaynaklanırlar. Bu nedenle L2
segmentinin altında kalan bloklarda kardiyovasküler etkiler minimal düzeyde oluşur.
Bu segmentin üstüne çıkan bloklarda ise sempatik denervasyonun derecesi artar.
T1 - T3’ e ulaşan blok tam sempatik denervasyon ile sonuçlanır. Pregangliyoner
kardiyoakselaratör T1 - T4 liflerinin blokajıyla bradikardi gelişir. Venöz dönüşteki
azalma sonucu da sağ kalp basıncı düşer. Kan basıncı değerlerinin kontrol değerinin
%25’ i kadar düşmesi halinde hipotansiyon tedavi edilmelidir. Spinal anestezi
planlanan hastada volüm açığı varsa hipotansiyon daha belirgin şekilde ortaya çıkar.
Bu nedenle hastalara işlem öncesinde intravenöz sıvı verilmesi önemlidir.
Hipotansiyon gelişen hastada intravenöz sıvı verilmesi hızlandırılır, hastanın ayakları
kaldırılırken maske ile oksijen verilir. Bradikardi gelişmiş ise atropin 0.5 mg
(intravenöz) iv uygulanır. Hipotansiyonun devam etmesi halinde etkili bir vazopressör
olan efedrin 5-10 mg iv uygulanabilir (23).
Bupivakain
Bupivakain, amid yapılı uzun etkili bir lokal anestezik ajandır. Hayvan
çalışmaları
bupivakainin
kardiyotoksisitesinin
yüksek
lipofilik
özelliğine
ve
miyokarddaki sodyum kanallarına yüksek afinitesine bağlı olduğunu göstermektedir
(24). Ayrıca yüksek lipofilitesi nedeniyle miyelinli motor liflerine daha fazla penetre
olur ve daha güçlü lokal anestezik etkinlik gösterir. Bupivakainin R ve S olmak üzere
iki izomeri bulunur. R izomeri, S izomerine oranla A-V iletim zamanını daha belirgin
14
şekilde uzatır. Ayrıca bupivakainin negatif kardiyak etkilerinin, kalsiyum kanalları ve
intrasellüler kalsiyum akımı ile etkileşimine ve mitokondrilerde ATP sentezi üzerine
olan etkilerine bağlı olduğu bulunmuştur (25). Bunun yanında bupivakainin miyokard
kontraksiyon gücünü azaltması, depolarizasyon hızını ve aksiyon potansiyel
amplitüdünü düşürmesi kardiyak depresan etkiye katkıda bulunur (26).
3. NATRİÜRETİK PEPTİDLER
Kan basıncını, elektrolit dengesini ve sıvı volümünü regüle eden bir hormon
sınıfıdır. Bu ailenin üyeleri Atrial/A tipi Natriüretik Peptid (ANP), Brain/B tipi Natriüretik
Peptid (BNP), C tipi Natriüretik peptiddir (Şekil 1). Öncü prohormonların her biri ayrı
genler tarafından kodlanır. BNP’ nin Brain Natriüretik Peptid olarak adlandırılması
yanıltıcı olabilir. Bunun nedeni, BNP’ nin ilk olarak domuz beyin dokusundan izole
edilmiş
oluşudur.
Oysa
BNP
öncelikli
olarak
kalp
kaynaklıdır
ve
yüksek
konsantrasyonlarda miyokardda bulunur. Vazorelaksan, diüretik ve natriüretik
etkileriyle volüm yüklenmesi ve hipertansiyonda vücudu koruyucu görev üstlenen
natriüretik peptitler prohormon olarak sentezlenirler. Plazmada C-terminal aktif peptit
ve N-terminal prohormon fragmanlar şeklinde bulunurlar (27).
Şekil 1: Natriüretik peptidlerin yapısı
15
Tablo 4: BNP’ nin özellikleri
Kromozomdaki yerleşim
1p36.2
Bileşenleri
BNP(32 AA)
Aktif hormon
Endokrin/parakrin
Oluşum
BNP’nin bölünmesi ile
Yarı ömür
20 dakika
Klirens mekanizması
Nötral endopeptidaz klirens reseptörü
NPR-C
KKY tanısı için üst sınır
100 pg/ml
Doku dağılımı
Kardiyak ventriküller
BNP’ nin fizyolojik etkileri
BNP’ nin etkileri diürez, vazodilatasyon, renin ve aldosteron üretimi ile kalp ve
vasküler kas hücre büyümesinin inhibisyonu şeklinde gerçekleşmektedir. Santral sinir
sistemindeki ve periferik dokulardaki aktivitesi aracılığı ile sıvı elektrolit dengesini
sağlar. Özellikle volüm fazlalığı durumunda BNP’ nin damar gevşetici etkisi belirgindir
ve kan basıncında belirgin düşme sağlar. BNP sempatik tonusu, renin anjiotensin
aldesteron sistemini (RAAS), katekolamin ve endotelin gibi vazokonstrüktör
moleküllerin sentezini inhibe eder. Renal etkileri arasında glomerül filtrasyon hızı ve
sodyum atılımını arttırması sayılabilir (28, 29) (Şekil 2).
16
Plazm a volüm artışı
(m iyokardın gerilm esi)
Plazm a ozm olalite
artışı
ANP/BNP artışı
Vazopressin artışı
-
+
Su atılım ı
Tuz atılım ı
-
Glom erüler filtrasyon
+
-
Renin
Periferik vasküler direnç
+
Anjiotensin
Aldosteron
+
Sodyum kaybı
Şekil 2: Kardiyak natriüretik peptidlerin uyarılma mekanizmaları ve fizyolojik
etkileri
BNP’ nin moleküler yapısı
BNP, 32 aminoasit içeren bir polipeptiddir. Plazmadaki BNP’ nin kaynağı kalp
ventrikülleridir. Miyosit içinde sentez edilen prepro-BNP 134 aminoasitten oluşur.
Pro-BNP oluşturmak üzere 26 aminoasitlik bir sinyal, peptidi ayırır. Atriyal
miyositlerde sentezlenen ANP’ nin, granüllerde depo edilmesi ve egzersiz gibi
atriyum duvar gerilimini değiştiren herhangi bir durumda yüksek düzeylerde kana
salınmasına karşılık, prepro-BNP geninin nükleik asit dizilimi ve yapım-yıkım hızının
yüksekliği, peptidin sekretuar granüller içinde depo edilmeyip direkt sentez edildiğine
işaret eder. BNP salınımı, ventrikül genişlemesi ve basınç yükü ile doğru orantılı
17
olarak artar (30). ProBNP, kan içine salınmadan önce ileri derecede düzenlenmiş
olmalıdır. Böylece, BNP konsantrasyonları ANP gibi hızlı ve düzensiz olarak
değişmez. Sürekli bir ventriküler genişleme ve basınç artışı olduğunda ProBNP kana
salınır ve fizyolojik olarak aktif hormon olan BNP ile inaktif bir metabolit olan N
terminal BNP’ ye parçalanır (31). ProBNP (108 aminoasit), proANP gibi granüllerde
depo edilmez. Bununla beraber akut BNP sentez ve salgılanımı, gen düzeyinde
düzenlenir. (Şekil 3) İnsanda BNP geni, 1. kromozomda yerleşmiştir ve bir
prohormon olan 108 amino asitlik proBNP’ yi kodlar. ProBNP’ nin C-terminal-BNP (32
aminoasit, biyolojik aktif form) ve NT-proBNP parçalarına ayrılması, salgılanım
sırasında mı yoksa sonradan serumda mı gerçekleştiği kesin değildir. NT-proBNP ve
BNP’ nin kardiyomiyositlerde varlığını bildiren yayınlar vardır (27, 32). B tipi
natriüretik peptid, ventriküler volüm genişlemesine ve basıncın fazla yüklenmesine
cevap olarak kardiyak ventriküllerden salınan bir nörohormondur. Salınan BNP
miktarının ventriküler volüm genişlemesi ve basınç yüklenmesi ile doğru orantılı
olduğu çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir (30, 31).
Şekil 3: Brain natriüretik peptidin (BNP) kalp kası hücresinden sekresyonu.
aa= aminoasit, NTproBNP=N-terminal proBNP(7)
18
ANP ve BNP Salınımları
KKY’ nde ventrikül yüklenmesinde BNP, atriyum yüklenmesinde ise ANP düzeyi
daha fazla yükselir. Kalp yetmezliği hastalarında BNP düzeyleri, ANP düzeylerini
aşabilir.
Kronik kalp yetersizliği olmadığı halde BNP’ nin yüksek olduğu bazı durumlar
vardır. Bunlar ileri yaş, kadın cinsiyet, böbrek yetersizliği, akut miyokard infarktüsü,
sağ kalp fonksiyonlarını etkileyen akciğer hastalıkları ve pulmoner embolidir. Ancak
bazen kalp yetersizliği olduğu halde serum BNP düzeyi normal bulunmaktadır. Bu
durumlar ise, ani akciğer ödemi, ejeksiyon fraksiyonu (EF) düşük olduğu halde NYHA
Sınıf I olan hastalar ve ventrikül fonksiyon bozukluğu olmadan kalp yetersizliğine
sebep olan mitral stenoz, atriyal miksoma ve akut mitral yetersizliğidir. Prediyaliz son
dönem böbrek hastaları ve diyaliz gören kronik böbrek yetmezlikli hastalarda plazma
BNP düzeyleri artmış olarak saptanır (33).
Kalp Natriüretik Peptid İlişkisi
ANP
ve
antagonistleridir.
BNP
renin-anjiyotensin-aldosteron
Mineralokortikoid
ve
tuz
uyarımlı
sisteminin
(RAAS)
hipertansiyon
ve
doğal
volüm
yüklenmesine karşı vücudun savunmasında yer alarak kan basıncı, kan volümü ve
sodyum dengesinin düzenlenmesini sağlarlar. Natriüretik peptidler; aşırı su ve tuz
tutulmasını, vazokonstrüktör peptidlerin sentezlenmelerini, etkilerini ve sempatik
aktiviteyi inhibe ederek damar gevşemesine katkıda bulunurlar. ANP sentezinin
genetik yolla inhibisyonu ya da natriüretik peptit reseptör-A’ nın (NPR-A) devre dışı
edilmesi hipertansiyon ve ventrikül hipertrofisine yol açar. RAAS’ inde vazopresin ve
sempatik sinir sistemi, sodyum ve su tutulumunu arttırarak kan basıncını yükseltirler.
Buna karşılık ANP ve BNP, kan basıncı yükseldiğinde aktive olurlar. Merkezi sinir
19
sisteminde ACTH salınımını ve sempatik sinir sistemini inhibe ederler, periferde ise
glomerül filtrasyon hızı, diürez ve natriürezi arttırıp, sistemik vasküler direnci ve
plazma volümünü düşürerek akut volüm yüklenmelerinde kalbi korurlar (34, 35).
Sol Ventrikül Disfonksiyonunda BNP
Kalp yetmezliği, pompalama yetersizliği sonucu azalmış kalp atım hacmi ve
sonrasında oluşan venöz konjesyonla seyreden hemodinamik bir bozukluktur.
Nörohormonal
aktivasyon
nörohormonal
hipotez,
mevcuttur.
hastalığın
Prognoz
ilerleyişinde
genellikle
sistemik
ve
kötüdür.
lokal
KKY’nde
salgılanan
hormonların önemli rol oynadığını düşündürür. Nöropeptidler, kalp yetmezliğinde
görülen hemodinamik değişimlere karşı oluşan kardiyak, vasküler ve renal uyum
mekanizmalarında görev alırlar.
Semptomsuz sol ventrikül disfonksiyonu
Natriüretik peptidler, kalp yetmezliğinin kompansasyonunu sağlayarak KKY’ ni
geciktirirler. Semptomsuz sol ventrikül disfonksiyonunda (LVD), NP ve NT
prohormonlar sıklıkla kanda yüksek düzeylerde bulunurlar. Bu nedenle natriüretik
peptidler, kalp yetmezliğinde yararlı erken belirteçler olarak kullanılırlar. Erken kalp
yetmezliğinde, kalp atım hacminin düşmesi ile sempatik sistem ve RAAS,
baroreseptörler aracılığıyla aktive olurlar. Atriyumların gerilmesi ve sol ventrikül
basıncının artması sonucu ANP ve BNP salınır. Sempatik aktivasyona rağmen
plazma
norepinefrin
düzeyleri
bu
evrede
referans
aralık
içinde
seyreder.
Katekolaminler ise sadece ileri kalp yetmezliğinde artarlar ve tanıda kullanımları,
özgüllüklerinin
düşük
olması
nedeniyle
sınırlıdır.
Ayrıca
tedavi
edilmemiş,
semptomsuz sol ventrikül yetmezliği hastalarında RAAS hormonları, natriüretik
peptidlerin baskılaması sonucu yükselmezler. Bununla beraber, diüretik alan
20
semptomsuz LVD hastalarında tedaviye sekonder yükselme görülür. BNP düzeyi ile
ekokardiyografik verileri karşılaştıran çalışmalarında KKY öyküsü olmayan ve
önceden LVD saptanmamış hastaların %51’inde anormal ekokardiyografik bulgulara
rastlanmıştır. Bu grubun BNP düzeyleri (328±29 pg/ml), %49’ luk grubu oluşturan
KKY öyküsü bulunmayan ve ekokardiyografik özellikleri normal bulunan hastalara
göre (30±3 pg/ml) anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Kalp yetersizliği öyküsü olan
ve önceden LVD olduğu bilinen hastaların tümünde anormal ekokardiyografik
bulgulara ve yüksek BNP düzeylerine (545±45 pg/ml) rastlanmıştır. Ancak BNP, LVD’
nin hafif olduğu durumlarda normal olabilir (36).
Semptomlu LVD
Hastalığın ilerlemesiyle natriüretik peptidler, sempatik sistemi ve RAAS’ ni
baskılamakta yetersiz kalırlar. Vazokonstrüktör etkiler ön plana geçer ve semptomlar
ortaya çıkar. Renal perfüzyon azalır ve natriüretik peptidlerin böbrek üzerinden
oluşturdukları fizyolojik etkiler ortadan kalkar. Su ve tuz tutulumu gerçekleşir. İleri
kalp yetmezliğinde, RAAS hormonları ve norepinefrin plazmada yükselir. Bununla
beraber, ileri kalp yetmezliğinin klinik tanısı, semptomsuz LVD kadar zor değildir .
Aort darlığı, hipertrofik kardiyomiyopati, hipertansiyon, restriktif kardiyomiyopati gibi
LV diyastolik disfonksiyonu (LVDD) oluşturan hastalıklarda BNP artabilmektedir (37,
38).
Koroner Arter Hastalığı ve BNP
Koroner arter hastalığında iskemik hasarı saptamak için kreatin kinaz, kreatin
kinaz MB fraksiyonu, laktat dehidrogenaz ve troponinler gibi biyokimyasal
endikatörlere başvurulmaktadır. Tüm bu endikatörlerin ortak özelliği hasar görmüş
hücrelerden salınmış olmalarıdır. BNP ise bunlardan farklı olarak sadece ölmüş kas
21
hücrelerinden
değil
ventrikül
yüzey
geriliminin
artması
sonucu
canlı
kas
hücrelerinden de salınmaktadır. Buradan yola çıkarak BNP’ nin koroner arter
hastalığında iskeminin ciddiyetini daha doğru olarak yansıtacağı varsayılmıştır (39).
Akut miyokard infarktüsü’ nde artan BNP düzeyleri infarkt alanı ve CK-MB düzeyi ile
orantılıdır. Akut miyokard infarktüsü sonrası birinci ve dördüncü günlerde ölçülen
BNP düzeyi, LV remodelingi , LV disfonksiyonu , kalp yetersizliği gelişimi ve ölüm
riski açısından yaş, EF, KKY öyküsünden ayrı olarak bağımsız bir risk faktörü olarak
kabul edilmiştir (40, 41).
Kapak Hastalıkları ve BNP
Yapılan birçok araştırma kapak hastalığı ile BNP arasındaki ilişkiyi göstermeyi
amaçlamıştır. Yapılan çalışmalarda aort darlığı olan hastalarda beyin natriüretik
peptit düzeylerinin transvalvuler gradiyent, sol ventrikül diyastol sonu duvar stresi, sol
ventrikül diyastol sonu basınç ve sol ventrikül hipertrofi miktarı ile korelasyon
gösterdiği bildirilmiştir (42, 43, 44).
BNP ölçümü
KKY tanısında ve akut koroner sendromlarda kullanılan prognostik bir belirteçtir.
Hasta başı testi olarak kullanılabilmesi, klinik kolaylık sağlar. Acil servise dispne
yakınması ile başvuran kalp yetmezliği olan 250 hastada yapılmış bir çalışmada,
hastaların yatak başı hızlı BNP düzeyleri ölçülmüş, klinik ve laboratuvar bulguları ile
kalp yetmezliği tanısı konan hastalarda BNP düzeyi 1076 pg/ml, kalp yetmezliği
olmayanlarda 38 pg/ml, kalp yetmezliği alevlenmesi olmayan ancak ventrikül
disfonksiyonu gelişmiş hastalarda 141 pg/ml, kronik obstrüktif akciğer hastalığı
(KOAH) tanısı alanlarda ise 86 pg/ml saptamıştır (45). Bu sayede acil servise dispne
yakınması ile gelen hastalarda kalp yetmezliği ve KOAH ayırıcı tanısı daha kolay
22
yapılmış olacaktır. Ayrıca aynı çalışmada NYHA sınıflamasında Sınıf 1’ den Sınıf 4’ e
doğru gidildikçe BNP düzeyleri yükselmektedir. Bu araştırmanın sonuçlarına göre
BNP düzeyi için 80 pg/ml sınır alındığında kalp yetmezliği tanısında BNP %98
sensitivite, %92 spesifite göstermiştir. BNP, ekokardiyografi ve klinik olarak saptanan
kalp yetmezliği ile yüksek derecede korelasyon göstermesi üzerine, ACC/AHA ve
Avrupa Kardiyoloji Derneği kılavuzlarında kalp yetmezliği tanısında değerli bir yöntem
olarak yerini almıştır (46, 47). Bettencourt ve arkadaşları ise 139 kalp yetmezliği olan
hastada BNP seviyelerini ölçmüş ve elektrokardiyografik, yürüyüş testi, klinik belirtiler
ile
karşılaştırarak,
tanısı
konan
kalp
yetmezliğine
sahip
hastalarda
BNP
konsantrasyonlarının bağımsız olarak yükseldiğini göstermişlerdir. Bu ve benzeri
çalışmalar, BNP’ nin kalp yetmezliğine sahip hastaların değerlendirilmesinde
kullanılabileceğini göstermektedir (48).
Kalp yetersizliği tanısı için BNP sınır değeri 100 pg/ml olarak önerilmektedir. Bu
değer KKY tanısı için %95 özgüldür ve tüm KKY olguları için %82, NYHA’ ya göre
Sınıf IV olanlarda ise %99’ un üzerinde duyarlılık göstermektedir. Yapılan
çalışmalarda bu değer diğer tüm parametrelerden daha güvenilir bulunmuştur (49).
23
C. MATERYAL VE METOD
Çalışma Ocak-Mayıs 2009 tarihleri arasında Haydarpaşa Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi genel ameliyathanesinde gerçekletirildi. Hasta grubumuz 45 ile
80 yaş arasında, ASA 2-3, NYHA 2-3, 5 dakika yürüme testi sonunda efor dispnesi
tarifleyen, hipovolemi beklenmeyen küçük cerrahi (inguinal herni, üriner inkontinans,
rektosel, sistosel vb.) girişim planlanan, 15 kadın ve 29 erkek, toplam 44 hastadan
oluşturuldu.
Serum kreatinin seviyesi 2 mg/dl üzerinde olması, tanı konmuş dekompanse
kalp yetmezliği, kardiyomiyopati, yeni geçirilmiş myokard infarküsü, morbid obezite,
norömüsküler hastalık varlığı, gebelik ve spinal anestezinin kontrendike olduğu veya
uygulamayı kabul etmeyen hastalar ile operasyon süresi 110 dakikadan fazla olanlar
çalışma dışı kriterleri olarak belirlendi.
Hastalara ameliyattan 45 dakika önce premedikasyon olarak 0,5 mg atropin ve
5 mg diazem intramüsküler yolla yapıldı. Preoperatif vizit esnasında bütün hastalara
çalışma ile ilgili bilgi verildi, yazılı onayları alındı.
Hastalardan amelyattan 30 dakika önce, anestezinin uygulanmasını takiben 25.
dakikada ve ameliyat sonrası 8. saatte olmak üzere üç kez EDTA’ lı tüplere 5 ml
venöz kan alındı ve BNP ölçümleri, Beckman Coulter Accees 2 cihazında,
immunassey yöntemiyle, Centaur BNP kitleri kullanılarak yapıldı.
Ameliyathane hazırlık odasına alınan hastalara 20 G intravenöz kanül
kullanılarak damar yolu açıldı. Hastalar Petaş Monitor NOKMA 265 R ile monitorize
edilerek Sistolik Arter Basıncı (SAB), Diastolik Arter Basıncı (DAB), Ortalama Arter
Basıncı (OAB), Kalp Atım Hızı (KAH) ve Oksijen Satürasyonu (SpO2) ölçümleri
noninvaziv olarak yapıldı ve kaydedildi. Hastalara 15 ml/kg/saat infüzyon hızında
24
olacak şekilde kristaloid %0,9 NaCl başlandı ve operasyon bitimine kadar devam
edildi.
Hastalar genel anestezi ve spinal anestezi uygulanmak üzere rastgele 2 gruba
ayrıldı.
Spinal anestezi uygulanacak olan hastalar oturur pozisyona getirildi. Spinal
anestezi girişimi yapılacak bölgeye steril şartlarda cilt temizliği yapıldı. Uygun bir
intervertebral aralık (L3-4 veya L4-5) tespit edilerek 25 G veya 26 G spinal iğne
kullanılarak, orta hattan yaklaşım tekniği ile spinal aralığa girildi. Berrak BOS akışı
gözlendikten sonra %0.5 hiperbarik bupivakain 3 ml (5 mg/ml) intratekal aralığa
yavaş olarak yapıldı. Hastalar supin pozisyona getirilerek baş tarafları 30 derece
yukarı kaldırıldı. Hastaların duysal blok seviyeleri iğne batırma yöntemi (pinprick testi)
ile dermatom düzeyi olarak değerlendirildi. Seviyenin T8-T6 dermatom alanında
olması planlandı. Anestezi uygulaması sonrası 1, 5, 10, 25, 45, 60. dakikalardaki ve
postoperatif hemodinamik parametreler (SAB, DAB, OAB, SPO2, KAH) kaydedildi.
Genel anestezi uygulanacak olan hastalara 3-5 dakika süre ile %100 oksijen ile
preoksijenizasyon uygulandı. Anestezi indüksiyonunda 1 mcgr/kg fentanil, 5 mg/kg
tiopental, 0,1 mg/kg veküronyum uygulandı. Kas gevşemesi sağlandıktan sonra
endotrakeal entübasyon gerçekleştirildi. Olgularda tidal volüm 8-10 ml/kg, solunum
frekansı 10-12 dk.ayarlanarak kontrollü ventilasyon sağlandı. Anestezi idamesi %50
O2 ve %50 N2O içinde %1 MAC sevofluran ile sağlandı. Gereğinde kas gevşlemesi
0,01 mg/kg veküronyum ile sağlandı. İndüksiyon sonrası 1, 5, 10, 25, 45, 60. dk.
lardaki ve postoeratif hemodinamik parametreler (SAB, DAB, OAB, SPO2, KAH)
kaydedildi. Cerrahi bitiminde kas gevşeticiler antagonize edilip aspirasyon riskini
azaltmak için hastalar uyanık ekstübe edildi.
25
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,
Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım
gösteren parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Student t test, normal
dağılım göstermeyen parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında ise Mann
Whitney U test kullanıldı. Normal dağılım gösteren parametrelerin grup içi
karşılaştırmalarında
paired
sample
t
testi
kullanıldı.
Niteliksel
verilerin
karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı. Parametreler arasındaki ilişkilerin
incelenmesinde Spearman’ s Rho korelasyon testi kullanıldı. Sonuçlar %95’ lik güven
aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
26
D. BULGULAR
Çalışma Ocak-Mayıs 2009 tarihleri arasında yaşları 45 ile 80 arasında
değişmekte olan, 29’ u (%65.9) erkek ve 15’ i (%34.1) kadın olmak üzere toplam 44
olgu üzerinde yapılmıştır. Olguların ortalama yaşları 59.48±9.98’ dir. Verilen anestezi
tipine göre olgular; Genel Anestezi (n=22) ve Spinal Anestezi (n=22) olmak üzere iki
gruba ayrılmıştır. Ameliyat süreleri 40 dk ile 110 dk arasında değişmekte olup;
ortalaması 64.52±14.59 dk’ dır.
Tablo 5: Gruplara göre genel özelliklerin değerlendirilmesi
Genel Anestezi
Spinal Anestezi
Ort±SD
Ort±SD
p
+
Yaş
56,95±9,78
62,00±9,73
0,094
+
BMI
24,33±3,88
26,59±4,26
0,073
+
Ameliyat Süresi
66,55±15,32
62,50±13,86
0,364
n (%)
n (%)
Erkek
15 (%68,2)
14 (%63,6)
Kadın
7 (%31,8)
8 (%36,4)
++
Cinsiyet
+
++
Student t test
0,750
Ki-kare test
Gruplara göre olguların yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Gruplara göre olguların BMI düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Gruplara göre olguların ameliyat süreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
27
Gruplara göre olguların cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 6: Yaş ve BNP Yüzde Değişim Düzeylerinin Korelasyonu
Yaş
Preop’a göre 25. dk
BNP yüzde değişimi
Preop’a göre 8. saat
BNP yüzde değişimi
25. dk’ya göre 8. saat
BNP yüzde değişimi
Genel Anestezi
Spinal Anestezi
r
p
r
p
0,164
0,466
0,075
0,740
0,218
0,329
-0,093
0,682
-0,021
0,926
-0,102
0,652
Spearman’s Rho test kullanıldı.
Genel Anestezi uygulanan grupta;
Yaş ile preop’ a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
Yaş ile preop’ a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
Yaş ile 25. dk’ ya göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
Spinal Anestezi uygulanan grupta;
Yaş ile preop’ a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
Yaş ile preop’ a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
28
Yaş ile 25. dk’ ya göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 7: Cinsiyete Göre BNP Yüzde Değişim Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Erkek
Kadın
Ort±SD
Ort±SD
(Medyan)
(Medyan)
Preop’a göre 25. dk
-0,97±23,73
-7,70±30,61
BNP yüzde değişimi
(-2,40)
(-3,59)
Preop’a göre 8. saat
90,36±89,08
68,09±80,97
BNP yüzde değişimi
(66,10)
(35,45)
25. dk’ya göre 8. saat
94,04±74,56
111,89±131,67
BNP yüzde değişimi
(88,37)
(68,00)
p
0,814
0,250
0,629
Mann Whitney U test.
Cinsiyete göre preop’ a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen yüzde değişim
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Cinsiyete göre preop’ a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Cinsiyete göre 25. dk’ ya göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim
düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 8: Cinsiyete Göre Preop BNP Değerlendirilmesi
Preop BNP
Erkek
Kadın
Ort±SD
Ort±SD
89,48±35,95
105,13±42,25
p
0,814
Student t test
Cinsiyete göre preop BNP düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamaktadır (p>0.05).
29
Tablo 9: BMI ve BNP Yüzde Değişim Düzeylerinin Korelasyonu
BMI
Preop’a göre 25. dk
BNP yüzde değişimi
Preop’a göre 8. saat
BNP yüzde değişimi
25. dk’ya göre 8. saat
BNP yüzde değişimi
Spearman’s Rho test kullanıldı.
Genel Anestezi
Spinal Anestezi
r
p
r
P
-0,098
0,665
-0,070
0,757
-0,420
0,049*
0,368
0,092
-0,211
0,345
0,364
0,096
* p<0.05
Genel Anestezi uygulanan grupta;
BMI ile preop’ a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
BMI ile preop’ a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında negatif yönde, %42 düzeyinde ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmaktadır (p<0.05).
BMI ile 25. dk’ ya göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
30
Genel Anestezi
35,00
BMI
30,00
25,00
20,00
-100,00
0,00
100,00
200,00
300,00
400,00
500,00
BNP 8. saat % degisim
Şekil 4: Genel Anestezi uygulanan grupta BMI ile BNP 8. saat yüzde değişim
düzeyi korelasyon grafiği
Spinal Anestezi uygulanan grupta;
BMI ile preop’ a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05).
BMI ile preop’ a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında pozitif yönde, %36,8 düzeyinde bir ilişki bulunmakla beraber, bu ilişki
anlamlılığa yakın ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
BMI ile 25. dakikaya göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi
arasında pozitif yönde, %36,4 düzeyinde bir ilişki bulunmakla beraber, bu ilişki
anlamlılığa yakın ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
31
Tablo 10: Gruplara Göre Kreatinin Değerlendirilmesi
Kreatinin
Spinal
Genel Anestezi
Anestezi
+
p
Ort±SD
Ort±SD
Preop
0,78±0,22
0,89±0,29
0,179
8. saat
0,87±0,19
1,00±0,30
0,103
Preop-8.saat ++p
0,032*
0,003**
+
++
Student t test
* p<0.05
Paired sample t test
**p<0.01
Preoperatif dönemdeki ve 8. saatteki kreatinin düzeylerine göre gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Genel Anestezi uygulanan grupta;
Preoperatif dönemdeki kreatinin düzeyine göre 8. saat kreatinin düzeyinde
görülen artış istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05).
Spinal Anestezi uygulanan grupta;
Preoperatif dönemdeki kreatinin düzeyine göre 8. saat kreatinin düzeyinde
görülen artış istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
Kreatinin
1,2
1
0,8
0,6
0,4
0,2
0
Preop
8. saat
Genel Anestezi
Spinal Anestezi
Şekil 5: Kreatinin grafiği
32
Tablo 11: BNP ve Kreatinin Yüzde Değişim Düzeylerinin Korelasyonu
Kreatinin Yüzde Değişimi
Preop’a göre 25. dk
BNP yüzde değişimi
Preop’a göre 8. saat
BNP yüzde değişimi
25. dk’ya göre 8. saat
BNP yüzde değişimi
Genel Anestezi
Spinal Anestezi
r
p
r
p
-0,069
0,759
-0,161
0,474
0,122
0,589
0,100
0,658
0,363
0,097
0,272
0,221
Spearman’s Rho test kullanıldı.
Genel Anestezi uygulanan grupta;
Kreatinin yüzde değişim düzeyi ile preop’ a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen
yüzde değişim düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır
(p>0.05).
Kreatinin yüzde değişim düzeyi ile preop’ a göre 8. saat
BNP düzeyinde
görülen yüzde değişim düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0.05).
Kreatinin yüzde değişim düzeyi ile 25. dk’ ya göre 8. saat BNP düzeyinde
görülen yüzde değişim düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0.05).
Spinal Anestezi uygulanan grupta;
Kreatinin yüzde değişim düzeyi ile preop’ a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen
yüzde değişim düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır
(p>0.05).
33
Kreatinin yüzde değişim düzeyi ile preop’ a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen
yüzde değişim düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır
(p>0.05).
Kreatinin yüzde değişim düzeyi ile 25. dk’ ya göre 8. saat BNP düzeyinde
görülen yüzde değişim düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 12: Gruplara Göre Ortalama Arter Basıncı Değerlendirilmesi
OAB
Genel Anestezi
Spinal
Anestezi
+
p
Ort±SD
Ort±SD
Preop
102,64±18,99
106,23±13,30
0,472
5. dk
107,00±18,49
95,45±12,30
0,019*
25. dk
101,95±17,42
88,18±10,99
0,003**
40. dk
106,73±15,88
89,36±13,69
0,001**
Postop
100,95±14,05
87,14±13,64
0,002**
Preop-5. dk ++p
0,457
0,001**
Preop-25. dk ++p
0,882
0,001**
Preop-40. dk ++p
0,287
0,001**
Preop-postop ++p
0,603
+
Student t test
* p<0.05
0,001**
++
Paired sample t test
**p<0.01
Preoperatif dönemdeki ortalama arter basıncı düzeylerine göre gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Genel anestezi uygulanan olguların 5. dakikadaki OAB düzeyleri, Spinal
anestezi uygulanan olgulardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
34
Genel anestezi uygulanan olguların 25. dakikadaki OAB düzeyleri, Spinal
anestezi uygulanan olgulardan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir
(p<0.01).
Genel anestezi uygulanan olguların 40. dakikadaki OAB düzeyleri, Spinal
anestezi uygulanan olgulardan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir
(p<0.01).
Genel anestezi uygulanan olguların postop dönemdeki OAB düzeyleri, Spinal
anestezi uygulanan olgulardan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir
(p<0.01).
Genel Anestezi uygulanan grupta;
Preoperatif dönemdeki OAB düzeyine göre 5. dk, 25. dk, 40. dk ve postop OAB
düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
Spinal Anestezi uygulanan grupta;
Preoperatif dönemdeki OAB düzeyine göre 5. dk, 25. dk, 40. dk ve postop OAB
düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
OAB
120
100
80
60
40
20
0
Preop
5. dk
25. dk
Genel Anestezi
Şekil 6: OAB grafiği
35
40. dk
Spinal Anestezi
Postop
Tablo 13: Gruplara Göre Nabız Değerlendirilmesi
Spinal
Genel Anestezi
Nabız
Anestezi
+
p
Ort±SD
Ort±SD
Preop
75,14±13,89
77,95±13,46
0,498
5. dk
79,09±16,28
78,36±12,68
0,869
25. dk
71,41±12,76
74,32±15,33
0,498
40. dk
71,41±12,19
74,64±15,12
0,440
Postop
70,86±11,26
73,00±14,30
0,585
Preop-5. dk ++p
0,205
0,802
++
p
0,240
0,112
Preop-40. dk ++p
0,211
0,135
Preop-postop ++p
0,122
0,028*
Preop-25. dk
+
Student t test
++
Paired sample t test
* p<0.05
Preoperatif dönemdeki nabız ortalamasına göre gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
5. dakikadaki nabız ortalamasına göre gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
25. dakikadaki nabız ortalamasına göre gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
40. dakikadaki nabız ortalamasına göre gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Postop dönemdeki nabız ortalamasına göre gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Genel Anestezi uygulanan grupta;
Preoperatif dönemdeki nabız ortalamasına göre 5. dk, 25. dk, 40. dk ve postop
nabız ortalamalarında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
36
Spinal Anestezi uygulanan grupta;
Preoperatif dönemdeki nabız ortalamasına göre 5. dk, 25. dk ve 40. dk’ lardaki
nabız ortalamalarında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim gözlenmezken
(p>0.05); preop nabız ortalamasına göre postop nabız ortalamasında görülen
düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Nabız
80
78
76
74
72
70
68
66
Preop
5. dk
25. dk
Genel Anestezi
40. dk
Postop
Spinal Anestezi
Şekil 7: Nabız grafiği
Tablo 14: Gruplara Göre BNP Değerlendirilmesi
BNP
Spinal
Genel Anestezi
+
Anestezi
p
Ort±SD
Ort±SD
Preop
100,14±42,82
89,50±33,70
0,365
25. dk
95,50±49,48
89,36±44,35
0,667
8. saat
145,45±58,02
165,59±61,42
0,270
Preop-25.dk ++p
0,275
0,979
Preop-8.saat ++p
0,001**
0,001**
+
Student t test
++
Paired sample t test
**p<0.01
Preoperatif dönemdeki BNP ortalamasına göre gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
37
25. dakikadaki BNP ortalamasına göre gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
8. saatteki BNP ortalamasına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Genel Anestezi uygulanan grupta;
Preoperatif dönemdeki BNP düzeyine göre 25. dk BNP düzeyinde anlamlı bir
değişim görülmezken (p>0.05); 8. saat BNP düzeyinde görülen artış istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
Spinal Anestezi uygulanan grupta;
Preoperatif dönemdeki BNP düzeyine göre 25. dk BNP düzeyinde anlamlı bir
değişim görülmezken (p>0.05); 8. saat BNP düzeyinde görülen artış istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
BNP
180
160
140
120
100
80
60
40
20
0
Preop
25. dk
Genel Anestezi
Şekil 8: BNP grafiği
38
8. saat
Spinal Anestezi
Tablo 15: Gruplara Göre BNP Yüzde Değişim Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Genel Anestezi
Spinal Anestezi
Ort±SD
Ort±SD
(Medyan)
(Medyan)
Preop’a göre 25. dk
-5,99±23,76
-0,53±28,59
BNP yüzde değişimi
(-3,72)
(-0,82)
Preop’a göre 8. saat
63,60±94,14
101,94±74,51
BNP yüzde değişimi
(50,39)
(85,75)
25. dk’ya göre 8. saat
85,65±102,46
114,61±90,46
BNP yüzde değişimi
(57,62)
(94,41)
Mann Whitney U test
P
0,656
0,044*
0,091
* p<0.05
Gruplar arasında preop’a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen yüzde değişim
düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
Spinal anestezi grubunun preop’a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde
değişim düzeyi, Genel anestezi grubundan anlamlı şekilde yüksektir (p<0.05).
Gruplar arasında 25. dk’ ya göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim
düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0.05).
39
E. TARTIŞMA
Nonkardiyak cerrahiye aday kalp hastalarında veya kalp hastalığı şüphesi
olanlarda girişim öncesi risk sınıflamasını içeren dikkatli bir değerlendirme, uygun
anestezi yöntemi ile uygulanacak anestezik ajanların seçimi için büyük önem taşır.
Seçilen anestezi yöntemi ve ajanı hastanın ve cerrahi girişimin tolere edebileceği
uygunlukta ve sınırlarda olmalıdır.
Genel ve spinal anestezinin bilinen kardiyovasküler etkilerinin hangi oranlarda
olduğunu değerlendirmek için birçok parametre vardır. Biz çalışmamızda hastaların
preoperatif, perioperatif ve postoperatif BNP değerlerine bakarak anestezik
yöntemlerin kardiyovasküler etkilerini değerlendirmeyi amaçladık. BNP miyosit
gerilimine yanıt olarak kardiyak ventriküllerden salınan 32 aminoasitten oluşan bir
proteindir. Sol ventrikül disfonksiyonunun en güçlü hormonal belirleyicisi ve plazma
seviyeleri sol ventrikül dolum basınçları ile koreledir. Bu nedenlerden dolayı seçilen
anestezi yönteminin kardiyoasküler etkileri ile BNP düzeyleri arasında bir ilişki
olabileceğini öngörerek çalışmamızı planladık.
Çalışmamızda, spinal ve genel anestezi uygulanan gruplar arasında, yaş, BMI
(body mass index), operasyon süresi ve cinsiyet dağılımları açısından anlamlı bir fark
yoktu (Tablo 5). Bunun önemi, ölçülen BNP düzeylerinin kardiyak performansın
yanında, yaş, BMI, cinsiyetten de etkilenmesidir. Sadece seçilen anestezi yönteminin
BNP üzerine olan etkisini değerlendirmek için, BNP’ yi etkileyen diğer parametrelerin
aynı düzeylerde olmasını amaçladık.
M.Redield ve arkadaşları 2042 hastayla yaptıkları çalışmada BNP’ nin
kadınlarda ve ileri yaşlarda daha yüksek düzeylerde bulunduğunu göstermişlerdir.
Çalışmaya alınan hasta grubunun kardiyak, renal, pulmoner fonksiyon bozukluğu
40
olmamasına özen gösterilmiştir. Ancak yine de BNP’ nin klinikte tanı ve tedavi yanıtı
açısından kullanımının önemi vurgulanmıştır (50). Çalışmamızda yaş ve cinsiyete
göre, BNP yüzde değişim düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
korelasyon yoktu ( Tablo 6, 7, 8). Çalışma grubunun sayı açısından yetersiz
olmasından dolayı böyle bir sonuç çıktığını düşünmekteyiz.
J.Peter ve arkadaşları, kalp yetmezliği ve böbrek yetmezliği olmayan 204 obez
hastayı incelemişler ve hipertansiyon, Tip 2 DM (Diyabetes Mellitus), gastrik bypass
ameliyatı hikayesi olanlarda BNP değerlerini daha yüksek bulmuşlar. BMI düşük
olanlarda BNP değerlerinin daha yüksek seyrettiğini ortaya koymuşlardır (51). Taylor
J.A. ve arkadaşları da 203 hasta ile yaptıkları çalışmada obez olmayanlarda BNP
düzeylerinin daha yüksek seyrettiğini göstermişlerdir (52). R.Sarzani ve arkadaşları
787 erkek katılımcıyla yaptıkları araştırmada, natriüretik peptidleri yok eden
reseptörlerin adipoz dokuda çok daha fazla olduğunu ortaya koymuşlardır (53). Bizim
çalışmamızda da genel anestezi uygulanan grupta, BMI ile preop’ a göre 8. saat BNP
düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi arasında negatif yönde (%42 azalma)
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (Tablo 9, Şekil 4). Bu sonuç daha
önce yapılan çalışmalarla benzer niteliktedir.
Genel anestezikler, özellikle de inhalasyon anestezikleri, çok yönlü etkileri
sonucunda
böbrek
fonksiyonlarında
bozulmaya
neden
olabilirler.
Buna
kardiyovasküler ve/veya nöroendokrin sistemde yaptıkları değişikliklerin böbrek
üzerindeki dolaylı etkisi de eklenebilir. Rejyonel anestezi (spinal veya epidural) ye
eşlik eden sempatik blokaj benzer olarak artmış venöz kapasite ve arteryal
vazodilatasyona bağlı hipotansiyona yol açabilir. Ancak genel anestezideki kadar ağır
değildir ve sempatik blokajın büyüklüğüyle paralellik gösterir. Bu mekanizmalarla
otoregülasyon limitinin altına kadar düşen kan basıncının renal kan akımını,
41
glomeruler filtrasyon hızını ve sodyum atılımını azaltması beklenir. İntravenöz sıvı
replasmanı çoğu kez kısmen hipotansiyonu düzeltir ve renal fonksiyonlar üzerindeki
bu etkileri iyileştirir (54). Böbrek fonksiyon bozukluğu bulunan hastalarındaki yüksek
plazma BNP düzeyleri nedenleri; hücre dışı sıvı artışı, beraber seyreden kardiyak
hastalık, azalmış renal natriüretik peptid klirensi olarak sayılabilir (55).
Ölçülen BNP değerlerinin böbrek yetmezliğinde arttığını göz önüne alarak,
kreatinin düzeyleri 2 mg/dl’ nin üstünde olan hastaları çalışma dışı bıraktık. KBY’ nde
kardiyak fonksiyon ve volüm yükünün değerlendirilmesinde BNP ölçümünün
yararlılığına ilişkin çalışmalarda böbrek yetmezliği bulunan hastalardaki BNP
düzeyleri,
bulunmayanlara
oranla
daha
yüksek
bulunmuştur
(56).
Bizim
çalışmamızda da hem spinal hem de genel anetezi uygulanan hastalarda preoperatif
dönemdeki kreatinin düzeyine göre 8. saat kreatinin düzeyinde görülen artış
istatistiksel olarak anlamlı bulundu (Tablo 10, Şekil 5). Bu anlamlı artışın perioperatif
genel ve spinal anesteziye sekonder gelişen hipotansiyona ve buna bağlı gelişen
böbrek perfüzyon bozukluğundan kaynaklandığı düşünüldü. Hastaların kreatinin
yüzde değişim düzeyi ile preop’ a göre 25. dk ve 8. saat BNP düzeylerinde görülen
yüzde değişim düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamadı (Tablo
11).
BNP düzeylerinin yaş, cinsiyet, BMI, renal fonksiyonlardan etkileniyor olması tek
başına kardiyak fonksiyon bozukluğunu göstermede yanılgıya sebep olabilir.
Değerlendirmenin fizik muayene, diğer biyokimyasal belirteçler ve kardiyak testlerle
desteklenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Hastalar
gruplara
göre
ortalama
arter
basınç
düzeyleri
açısından
karşılaştırıldığında, preoperatif dönemdeki ortalama arter basıncı düzeylerine göre
gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Genel anestezi uygulanan
42
olguların 5. dk, 25. dk, 40. dakikalardaki ve postoperatif OAB düzeyleri, spinal
anestezi uygulanan olgulardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu.
Genel anestezi uygulanan hastalarda preoperatif dönemdeki OAB düzeyine göre 5.
dk, 25. dk, 40. dk ve postoperatif OAB düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir
değişim görülmemiştir. Spinal anestezi uygulanan hastalada preoperatif dönemdeki
OAB düzeyine göre 5. dk, 25. dk, 40. dk ve postop OAB düzeylerinde görülen
düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulundu (Tablo 12, Şekil 6). Dobson
ve arkadaşlarının Transüretral rezeksiyon-prostat (TURP)
olgularında spinal ve
genel anesteziyi hemodinamik yönden karşılaştırdıkları çalışmada, fentanil, etomidat,
veküronyum bromür ile yaptıkları genel anestezinin hiperbarik bupivakain kullanılarak
yapılan spinal anestezi grubuna göre daha fazla hemodinamik değişiklik yarattığını
saptamışlardır. Genel anestezi grubunda kardiyak atım hacmindeki azalmayı,
kontrole solunuma, sekonder venöz dönüşteki azalmaya ve kalp atım hızındaki
düşmeye bağlamışlardır (57). Bizim çalışmamızdaki spinal anestezi uygulanan
hastalardaki hipotansiyonun daha fazla olmasını sempatik blok seviyesinin yüksek
olmasından kaynaklandığını düşündük. Spinal anestezinin, dengeli bir genel anestezi
uygulamasına göre daha fazla hemodinamik değişiklik yaptığını ortaya koyduk.
İnguinal herni operasyonu yapılan bir hastamızda spinal anestezi uygulanması
sonrasında 25. dakikada ciddi hipotansiyon (70/50 mmHg) ve bradikardi (40/dk)
gelişti. Hastaya efedrin 5 mg İV yapıldı ve sıvı resusitasyonu hızlandırıldı. Tedaviye
yanıt alınan hastanın hemodinamik parametreleri toparladı, hasta postoperatif de
yakın takibe alındı. Klinik olarak kötüye gidiş olmadı. Hasta çalışma dışı bırakıldı.
Grupların nabız ortalamaları karşılaştırıldı. Genel anestezi uygulanan grupta
preoperatif dönemdeki nabız ortalamasına göre 5. dk, 25. dk, 40. dk ve postop nabız
ortalamalarında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir. Spinal anestezi
43
uygulanan grupta preop nabız ortalamasına göre postop nabız ortalamasında
görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (Tablo 13, Şekil 7). Bu
bulgularla spinal anestezideki hemodinamik değişikliklerin genel anesteziye göre
daha agresif seyrettiği söylenebilir. Hemodinamik farklılık, spinal anestezide ortaya
çıkan sempatik bloğun seviyesinin yüksek olmasına bağlanabilir.
Postoperatif mortalite ve morbiditeyi azaltmak için preoperatif yüksek riskli hasta
grubunu belirlemek önemlidir. Mortalite ve morbidite sebepleri arasında da
kardiyovasküler hastalıklar önemli yer tutmaktadır. BNP de kardiyovasküler riski
belirlemede kullanılan önemli bir biyokimyasal parametredir (58). J.Dernellis ve
M.Panaretou tarafından yapılan çalışmada nonkardiyak cerrahi planlanan 1590 hasta
değerlendirilmiş ve BNP’ nin tek başına yüksekliğinin kardiyak riski gösterdiği ortaya
konmuştur. Ayrıca bu çalışmada BNP’ nin noninvaziv ve kolay yapılabilen
biyokimyasal bir test olmasına rağmen sonuçlarının önemli değerler taşıdığı
vurgulanmıştır (59). S.C.Gibson ve arkadaşları da nonkardiyak cerrahi uygulanan 41
hasta ile yaptıkları araştırmada, preoperatif yüksek BNP düzeyleri olanların daha
yüksek kardiyak risk taşıdıklarını ve postoperatif kardiyak problemlere daha fazla
maruz kaldıklarını ortaya koymuşlardır (60). Çalışmamızdaki olguların ileri kardiyak
problemleri olmadığından preop yüksek BNP değerleri ile karşılaşılmadı. Preop BNP
değerleri içinde en yüksek 148 pg/ml düzeyi kaydedildi. Bu hastanın postop 8. saat
BNP değeri 324 pg/ml olarak ölçüldü. Hasta, preoperatif HT ve DM tanılarından
dolayı medikal tedavi alıyordu. Kontrollü bir tedavi altında olan hastada postoperatif
klinik takibinde olumsuz bir gelişme olmadı.
Hastaların maruz kaldığı her cerrahi işlemin, uygulanan anestezik yöntem ve
ilaçların da katkısıyla belli kardiyak riskler taşıdığı aşikardır. Risklerin anestezik
yöntemlerle olan ilişkisini ortaya koymak için birçok araştırma yapılmıştır. Bode ve
44
arkadaşları periferik vasküler cerrahi işlem uygulanan 423 hasta üzerinde yaptıkları
çalışmada epidural, spinal ve genel anestezi yöntemlerini karşılaştırmışlar. Gruplar
arasında küçük hemodinamik değişiklikler saptamakla birlikte, seçilen anestezi
yönteminin mortalite ve morbidite üzerine etkisi olmadığını göstermişlerdir (61).
N.D.Edwards ve arkadaşları Transüretral cerrahi uygulanacak olan 100 hasta
üzerinde yaptıkları çalışmada postoperatif miyokardiyal iskeminin görülme sıklığının
arttığını ortaya koymuşlardır. Ancak bu hastalara uygulanan genel ve spinal anestezi
yöntemleri karşılaştırıldığında miyokardiyal iskemi görülme sıklığı açısından anlamlı
bir fark bulunamamıştır (62). N.Şenoğlu ve arkadaşları kardiyak hastalığı olmayan 50
sezeryan olgusunda genel ve spinal anestezinin perioperatif dönemde maternal
kardiyak enzimler (CK-MB, Myoglobin, Troponin I, pro BNP) üzerine olan etkisini
incelemiş. Genel ve spinal anestezi uygulanan gruplarda miyokardiyal hasar ve
enzim düzeylerinde anlamlı artışa rastlamamışlar ve anestezi seçiminin hastanın
isteğine göre yapılması gerektiği kanaatine varmışlardır (63). Bizim çalışmamızda da
hem genel hem de spinal anestezi uygulanan hastalarda preoperatif dönemdeki BNP
düzeyine göre 8. saat BNP düzeyinde görülen artış istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı bulundu (Tablo 14, Şekil 8). Bu yüksekliğin sebebini hem genel hem de
spinal anestezi uygulanan hastalarda perioperatif oluşan periferik vazodilatasyon
sonrasında dolaşıma katılan volüme bağlı olabileceğini düşündük. Ayrıca hastalara
yapılan kristaloid sıvı replasmanının da buna katkısı olabileceği kanısına vardık.
Bunlar dikkate alınarak, belirgin kardiyovasküler hastalığı mevcut hastalarda anestezi
uygulamasına bağlı kardiyak problemlerin oluşabileceğini ve bunu saptamak için
BNP ‘nin önemli bir kardiyak belirteç olduğunu söyleyebiliriz.
S.Roult ve arkadaşları da spinal anestezi yapılan 15 sezeryan olgusunda
maternal ve fetal enzim seviyelerine bakmışlar. Maternal ANP ve BNP seviyelerinde
45
akut olmayan bir yükselme saptamışlar ve bunu da hipotansiyonu önlemek için
yaptıkları kristaloid sıvı replasmanına bağlamışlardır (64). Yaptığımız çalışmada
spinal anestezi grubunun preop’ a göre 25. dk BNP düzeyinde görülen yüzde değişim
düzeyi genel anestezi grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır
(Tablo 15). Gruplar arasında 25. dakikadaki ortalama arter basıçları ve nabızlar
açısından da bir fark yoktu (Tablo 12, 13). BNP’ nin yarılanma ömrünün 20 dakika
olduğu göz önüne alındığında, 25. dakikadaki spinal anesteziye bağlı sempatik blokaj
sonrası ortaya çıkan hipotansiyon ve periferik göllenme ile genel anestezinin kardiyak
depresyon ve periferik vazodilatasyon etkisine bağlı oluşan periferik göllenme aynı
düzeylerde olduğu düşünüldüğünden BNP seviyelerinde de anlamlı bir fark olmadığı
görüldü. Ancak spinal anestezi grubunun preop’a göre 8. saat BNP düzeyinde
görülen yüzde değişim düzeyi, genel anestezi grubundan anlamlı şekilde yüksek
bulundu (Tablo 15). Postoperatif ortaya çıkan bu farklılık, gruplar arasında kardiyak
fonksiyonların farkı açısından da fikir vermekte, spinal anestezi uygulanan gruptaki
hastaların kardiyak performanslarının daha fazla etkilendiğini göstermektedir.
Hastalarda klinik olarak ve yapılan EKG kontrollerinde değişiklik gözlenmedi. Bunun
da seçtiğimiz hasta grubunun düşük kardiyak riske sahip hasta grubundan
oluşturulmasından
kaynaklandığını
düşünmekteyiz.
Spinal
anestezide
genel
anesteziye göre daha fazla volumun dolaşıma katılmasına bağlı BNP artış
düzeylerinin anlamlı bir farkı işaret ettiğini düşünmekteyiz. Ayrıca yapılan kristaloid
sıvı replasmanının da volüm artışına katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Spinal
anestezide sempatik blok seviyesinin yüksekliği ile hipotansiyon ve periferik
göllenmenin de genel anesteziye göre daha belirgin olması böyle bir sonucu
doğurmuştur.
R.Ohara ve arkadaşları yaptıkları çalışmada, spinal anestezi
uygulanan sezeryan olgularında BNP’ nin kan volümü hakkında önemli bir belirteç
olduğunu ve volüm arttıkça BNP’ nin de arttığını ortaya koymuşlardır (65).
46
Preoperatif
yüksek
BNP
düzeyleri
olan
hastalarda
perioperatif
derin
hipotansiyon görülmesinin postoperatif kardiyak riskleri de beraberinde getireceği
unutulmamalıdır. K.Terasako artroplasti yapılan ve sement konan hastalar üzerinde
yaptığı çalşmada, preoperatif yüksek BNP düzeyleri olan hastalarda, perioperatif
hipotansiyon ve sonrasında da kardiyak problemlerin daha fazla olduğunu
göstermiştir (66). Yüksek kardiyak riskle operasyona alınacak olan hastalarda
anestezi yöntemi seçimi ve perioperatif sıvı replasmanı rejimi çok daha önem
kazanmaktadır.
47
F. SONUÇ
Cerrahi girişim planlanan ve kardiyovasküler problemi bulunan hastaların
preoperatif kardiyak riskinin ortaya konmasında, BNP düzeyleri, günümüzde önemli
sayılacak biyokimyasal parametrelerinden biridir.
Çalışmamızda hem genel hem de spinal anestezi uygulanan hastalarda
postoperatif BNP artışı görülmüştür. Her iki anestezi tekniğinde de perioperatif
hipotansiyon,
periferik
vazodilatasyona
bağlı
periferik
göllenme
olması
ve
postoperatif bu volümün dolaşıma katılmasıyla beraber, yapılan kristaloid sıvı
replasmanının da BNP yükselmesinde etkili olduğunu düşünmekteyiz. Bu artış
istatistiksel olarak spinal anestezide daha anlamlı çıkmıştır. Bu farklılık spinal
anestezi uygulanan gruptaki hastaların kardiyak performanslarının daha fazla
etkilendiğini göstermektedir.
Çalışmamızın düşük sayıda olgu ile yapıldığı göz önüne alınarak, konuyla ilgili
daha geniş çaplı araştırmalar yapılması gerektiği kanaatindeyiz.
48
ÖZET
Genel veya spinal anestezi uygulanan hastalarda seçilen anestezi türüne göre
birçok hemodinamik parametre etkilenmektedir. Son yıllarda klinik izlemde sıklıkla
başvurulan BNP, kalp ventriküllerinden salınmakta olup, ventrikül genişlemesi ve
basınç yükü artışıyla doğru orantılı yükselerek, kardiyak performans hakkında fikir
vermektedir. Biz çalışmamızda hipovolemi beklenmeyen nonkardiyak küçük cerrahi
operasyonlarda genel ve spinal anestezinin kardiyak etkilerini BNP değerlerine
bakarak karşılaştırmayı amaçladık.
Çalışma Ocak-Mayıs 2009 tarihleri arasında Haydarpaşa Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi genel ameliyathanesinde gerçekletirildi. Hasta grubumuz 45 ile
80 yaş arasında, ASA 2-3, NYHA 2-3, 5 dakika yürüme testi sonunda efor dispnesi
tarifleyen, hipovolemi beklenmeyen küçük cerrahi ( inguinal herni, üriner inkontinans,
rektosel, sistosel vb.) girişim planlanan, 15 kadın ve 29 erkek, toplam 44 hastadan
oluşturuldu. Hastalar genel anestezi ve spinal anestezi uygulanmak üzere rastgele 2
gruba ayrıldı.
Hastalardan ameliyattan 30 dakika önce, anestezinin uygulanmasını takiben 25.
dakikada ve ameliyat sonrası 8. saatte olmak üzere üç kez venöz kan alındı ve BNP
ölçümleri yapıldı. Ameliyathane hazırlık odasına alınan hastaların Sistolik Arter
Basıncı (SAB), Diastolik Arter Basıncı (DAB), Ortalama Arter Basıncı (OAB), Kalp
Atım Hızı (KAH) ve Oksijen Satürasyonu (SpO2) ölçümleri noninvaziv olarak yapıldı
ve kaydedildi. Hastalara 15 ml/kg/saat infüzyon hızında olacak şekilde kristaloid
%0,9 NaCl başlandı ve operasyon bitimine kadar devam edildi.
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler yapıldı
sonuçlar %95 güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
49
Çalışmamızda yaş ve cinsiyete göre, BNP yüzde değişim düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon yoktu. Genel anestezi uygulanan grupta,
BMI ile preop’ a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi arasında
negatif yönde (%42 azalma) istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu. Hem spinal
hem de genel anestezi uygulanan hastalarda preoperatif dönemdeki kreatinin
düzeyine göre 8. saat kreatinin düzeyinde görülen artış istatistiksel olarak anlamlı
bulundu.
Spinal anestezi uygulanan hastalada preoperatif dönemdeki OAB düzeyine göre
5. dk, 25. dk, 40. dk ve postop OAB düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlı bulundu, genel anestezide anlamlı bir değişim yoktu. Spinal
anestezi
uygulanan
grupta
preop
nabız
ortalamasına
göre
postop
nabız
ortalamasında görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur, genel
anestezide anlamlı bir değişim yoktu.
Çalışmamızda hem genel hem de spinal anestezi uygulanan hastalarda
preoperatif dönemdeki BNP düzeyine göre 8. saat BNP düzeyinde görülen artış
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulundu. Ayrıca spinal anestezi grubunun
preop’ a göre 8. saat BNP düzeyinde görülen yüzde değişim düzeyi, genel anestezi
grubundan anlamlı şekilde yüksek bulundu.
Sonuç olarak; çalışmamızda hem genel hem de spinal anestezi uygulanan
hastalarda postoperatif BNP artışı görülmüştür. Bu artış istatistiksel olarak spinal
anestezide daha anlamlıdır. Bu farklılık spinal anestezi uygulanan gruptaki hastaların
kardiyak performanslarının daha fazla etkilendiğini göstermektedir. Çalışmamızın
düşük sayıda olgu ile yapıldığı göz önüne alınarak, konuyla ilgili daha geniş çaplı
araştırmalar yapılması gerektiği söylenebilir.
50
KAYNAKLAR
1.
Esener Z, Klinik Anestezi, 3. Baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 2004, sf 315-16.
2.
Braunwald's Heart Disease A textbook of cardiovascular medicine. B. Saunders
Company; 6 Sub edition sf: 2084-85, (February 15, 2001).
3.
Goldman L,Caldera DL, Nussbaum SR, et al: Multifactorial index of cardiac risk
in noncardiac surgical procedures. N Engl Med 297:845,1977.
4.
Detsky AS, Abrams HB, McLaughlin JR, et al: Predicting cardiac complications
in patients undergoing noncardiac surgery. J Gen Intern Med 1: 211, 1986.
5.
Eagle KA, Berger PB, Calkins H, Chaitman BR, Ewy GA, Fleischmann KE et al:
ACC/AHA
guideline
update
for
perioperative
cardiovascular
evaluation
for
noncardiac surgery-executive summary a report of the American College of
Cardiology/American Heart Association Task Force on Practice Guidelines
(Committee to Update the 1996 Guidelines on Perioperative Cardio- vascular
Evaluation for Noncardiac Surgery). Circulation 2002; 105:1257-67.
6.
ACC/AHA Task Force report: Guidelines for Perioperative Cardio- vascular
Evaluation for Noncardiac Surgery. J Am Coll Cardiol 93: 1278, 1996.
7.
Mangano DT. Perioperative cardiac morbidity. Anesthesiology 1990; 72:153-4.
8.
Ashton CM, Petersen NJ, Wray NP, et al. The incidence of perioperative
myocardial infarktion in men undergoing noncardiac surgery. Ann İntern Med 1993;
118: 504-10.
9.
Backer CL, et al. Myocardial reinfarktion following local anesthesia for ophtalmic
surgery. Anesth Analg 1980; 59: 257-62.
10.
Akıl A, Bilik Z, Kara AF, Alan S. Kalp dışı cerrahi hastalarda perioperatif
değerlendirme Tıp Araştırmaları Dergisi 2007: 5(3): 144-148.
11. Tulunay M, Demiralp S, Tezcan Ç. Turkiye Klinikleri J Med Sci 1988, 8: 225231.
51
12. S. Tarhan; E. A. Moffitt; W. F. Taylor; E. R. Giuliani Myocardial infarction after
general anesthesia JAMA, Vol. 220, Issue 11, 1451-1454, June 12, 1972.
13. ACC/AHA 2007 Perioperative Guidelines JACC Vol. 50, No. 17 Sf:213-14,
2007.
14. Goldman L, Caldera DL, Southwick FS, et al: Cardiac risk factors and
complications in noncardiac surgery. Medicine 57: 357, 1978.
15. Goldman L, Caldera DL: Risk of general anesthesia and elective operation in
hypertensive patient. Anesthesiology. 50: 285-292, 1979.
16. Braunwald's Heart Disease A textbook of cardiovascular medicine. B. Saunders
Company; 6 Sub edition sf: 2090-91 (February 15, 2001).
17. Esener Z, Klinik Anestezi, 3. Baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 2004, sf 313-14.
18. Esener Z, Klinik Anestezi, 3. Baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 2004, sf 81-94.
19. Morgan G.E, Maged S.M, Klinik Anesteziyoloji, Lange, Güneş Tıp Kitapevi,
Baskı:4, 2008, sf 155-75.
20. Esener Z, Klinik Anestezi, 3. Baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 2004, sf 99-103
21. Morgan G.E, Maged S.M, Klinik Anesteziyoloji, Lange, Güneş Tıp Kitapevi,
Baskı:4, 2008, sf 179-202.
22. Esener Z, Klinik Anestezi, 3. Baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 2004, sf 168-78.
23. Esener Z, Klinik Anestezi, 3. Baskı, Logos Yayıncılık, İstanbul, 2004, sf 565-66.
24. Vanhoutte F, Vereecke J, Verbeke N, Carmeliet E. Stereoselective effects of the
enantiomers of bupivacaine electrophysiological properties of the guinea-pig papillary
muscle. Br. J. Pharmacol. (1991), 103, 1275-1281.
25. Allen L. Sisk, DDS. Long-Acting Local Anestietics in Dentsty. Brief REVIEWS
Anesth Prog 39: 53-60 1992.
26. Eisenack JC, Tong C. Site of Hemodinamic Effects of Intrathecal Alpha 2Adrenalgic Agonist. Anesthesiology 1991; 74: 766-71.
52
27. Mair J, Friedl W, Thomas S, Puschendorf B. Natriuretic peptides in assessment
of left-ventricular dysfunction. Scand J Clin Lab Invest Suppl 1999; 230: 132-142.
28. Davidson NC, Naas AA, Hanson JK, Kennedy NS, Coutie WJ, Struthers AD.
Comparison of atrial natriuretic peptide B-type natriuretic peptide, and N-terminal
proatrial natriuretic peptide as indicators of left ventricular systolic dysfunction.
Am
J Cardiol. 1996; 77: 828-31.
29. Koller KJ, Goeddel DV. Molecular biology of the natriuretic peptides and their
receptors. Circulation. 1992; 86: 1081-8.
30. Raymond I, Groenning BA, Hildebrandt PR: The influence of age, sex and other
variables on the plasma level of N-terminal pro brain natriuretic peptide in a large
sample of the general population. Heart 2003; 89: 745-51.
31. Friedl W, Mair J, Thomas S, Pichler M. Natriuretic peptides and cyclic
guanosine 3’,5’-monophosphate in asymptomatic and symptomatic left ventricular
dysfunction. Heart 1996; 76: 129-136.
32. Leowattana W, Sirithunyanont C, Sukumalchantra Y: Serum N-terminal probrain
natriuretic peptide in normal Thai subjects. J Med Assoc Thai 2003; 86: Suppl 1: S46-51. 37.
33. Alan Maisel. B Type Natriuretic Peptide (BNP) Levels: A Potantial Novel White
Count’ for Congestive Heart Failure. Harrison’s Advence in Cardiology, Ed:
Braunwald E. Mc Graw Hill Conpanies 2003 page: 467-73.
34. Cowie MR, Struthers AD, Wood DA: Value of natriuretic peptides in assessment
of patients with possible new heart failure in primary care. Lancet 1997; 350: 13491353.
35. Yamamoto K, Burnett JC Jr, Jougasaki M: Superiority of brain natriuretic peptide
as a hormonal marker of ventricular systolic and diastolic dysfunction and ventricular
hypertrophy. Hypertension 1996; 28: 988-994.
53
36.
Omland T, Aakvaag A, Vik-Mo H. Plasma cardiac natriuretic peptide
determination as a screening test for the detection of patients with mild left ventricular
impairment. Heart 1996; 76: 232-7.
37.
Mizuno Y, Yoshimura M, Harada E, et al. Plasma levels of A- and B-type
natriuretic peptides in patients with hypertrophic cardiomyopathy or idiopathic dilated
cardiomyopathy. Am J Cardiol 2000;86:1036-40.
38. Qi W, Mathisen P, Kjekshus J, et al. Natriuretic peptides in patients with aortic
stenosis. Am Heart J 2001; 142: 725-32.
39. Munagala VK, Burnett JC Jr, Redfield MM. The natriuretic peptides in
cardiovascular medicine. Curr Probl Cardiol. 2004; 29: 707-69.
40.
Nagaya N, N ishikimi T, Goto Y, et al. Plasma brain natriuretic peptide is a
biochemical marker for the prediction of progressive ventricular remodeling after
myocardial infarction. Am Heart J 1998; 135: 21-8.
41. Richards AM, Nicholls MG, Yandle TG, et al. Plasma N-terminal pro-brain
natriuretic peptide and adrenomedullin: new neurohormonal predictors of left
ventricular function and prognosis after myocardial infarction. Circulation 1998; 97:
1921-9.
42. Morison LK, Harrison A, Krishnaswamy P, et al. Utility of a rapid beta natriuretic
peptide assay in differentiating congestive heart failure from lung disease in patients
presenting with dyspnea. J Am Coll Cardiol, 2002; 39: 202-9.
43. Talwer S, Downie PF, Squire IB, et al. Plasma N terminal pro BNP and
cardiotrophin-1 are elavated in aortic stenosis. Eur J Hear Fail. 2001;107:1884-90.
44. Prasad N, Bridges AB, Lang CC, et al. Brain natriuretic petide concantrations in
patients with aortic stenosis. Am Heart J. 1997;133:477-9.
45. Maisel A. B type natriuretic peptide in the diagnosis and management of
congestive heart failure. Cardiol Clinics 2001; 19: 557-71.
54
46. Guidelines for the evalution and management of chronic heart faliure. J Am Coll
Cardiol 2001; 38: 2101-13.
47. Remme WJ, Swedberg K: Guidelines for diagnosis and treatment of heart
failure. Eur Heart J 2001; 22: 1527-60.
48.
Bettencourt P, Ferriera A, Dias P, at al. Predictors of diagnosis in patients with
stable mild to moderate heart faliure: J Card Faliure 2000; 6:306-13.
49. Duygu H, Türk U, Zoghi M,
Nalbantgil S. Plazma B-tipi natriüretik peptid
düzeylerinin kardiyovasküler hastalıklardaki yeri ve önemi. Anadolu Kardiyol Derg
2005; 5: 305-11.
50. Redfield M.M, Rodeheffer J.R, MD, Jacobsen S.J, Mahoney D.W, Bailey K.R,
Burnett J.C. Plasma Brain Natriuretic Peptide Concentration: Impact of Age and
Gender. Journal of the American College of Cardiology Vol. 40, No. 5, 2002.
51. John V.St. Peter, Guılford G.Hartley, MarryAnn M.Murakami, Fred S.Apple. BType Natriuretic Peptide (BNP)and N-Terminal Pro-BNP in Obese Patients without
Heart Failure: Relationship to Body Mass İndex and Gastric Bypass Surgery, Clinical
Chemistry 52: 4 680-5 2006.
52. Taylor JA, Christenson RH, Rao K, et al. B-type natriuretic peptide and Nterminal pro B-type natriuretic peptide are depressed in obesity despite higher left
ventricular end diastolic pressures. Am Heart J 2006; 152:1071-1076.
53. Sarzani R, Strazzullo P, Salvi F, Iacone R ,Pietrucci F, Siani A ,Barba G ,Gerardi
M.C et al. Natriuretic Peptide Clearance Receptor Alleles and Susceptibility to
Abdominal Adiposity. Obesity Research (2004) 12, 351–356; doi: 10. 1038/oby.2004,
44.
54. Morgan G.E, Maged S.M, Klinik Anesteziyoloji, Lange, Güneş Tıp Kitapevi,
Baskı:4, 2008, sf 734-36.
55
55. Zoccali C, Mallamaci F, Benedetto FA, Tripepi G, Parlongo S, Cutrupi S.
Cardiac natriuretic peptides are related to left ventricular mass and function and
predict mortality in dialysis patients. J Am Soc Nephrol 2001; 12: 1508-1515.
56. McCullough PA, Joseph K, Mathur MS. Diagnotic and therapeutic utility of BNP
in patients with renal insufficiency and decompensated heart failure. Rev Card Med
2003: 4; 3-11.
57. Dobson
P.M.S,
Caldicott
L.D, Gerrish
S.P,
Cole
J.R, Channer
K.S
Changes in haemodynamic variables duringtransurethral resection of theprostate:
comparison of general and spinal anaesthesia. Br. J. Anaesth. 1994; 72: 267–271
58. J.W.Sear, G.Howard-Alpe: Preoperative plasma brain natriuretic peptide
concentrations: do they improve our care of high-risk non-cardiac surgical patients?
British journal of Anaesthesia volume 99, number:2, 151-4(2007)
59. Dernellis J, Panaretou M
Assessment of cardiac risk before non-cardiac
surgery: brain natriuretic peptide in 1590 patients. Heart. 2006 Nov; 92 (11): 1645-50.
Epub 2006.
60. S. C.Gibson, C. J. Payne, D. S. Byrne, C. Berry, H. J. Dargie andD. B.
Kingsmore B-type natriuretic peptide predicts cardiac morbidity and mortality after
major surgery British Journal of Surgery 2007; 94: 903–909.
61. Bode R.H, Lewis K.P, Zarich S.W, Pierce E.T, Roberts M, Kowalchuk G.J,
Satwicz P.R, Gibbons G.W, Hunter J.A, Espanola C.C, Nesto R.W. Cardiac Outcome
after Peripheral Vascular Surgery: Comparison of General and Regional Anesthesia
ACC Current Journal Review, Volume 5, Number 6, November 1996, pp. 52-52(1).
62. Edwars N.D, Callaghan L.C, White T, Reilly C.S Perioperative myocardial
ischaemia in patients undergoing transurethral surgery: a pilot study comparing
general with spinal anaesthesia British Journal of Anaesthesia 1995; 74: 368-372.
56
63. Şenoğlu N, Zincirci B,Ezberci M, Öksüz H, Bozkurt K, Sökmen A.Kardiyak
Hastalığı Olmayan Sezaryen Olgularında Genel Anestezi ve Spinal Anestezinin
Perioperatif Dönemde Maternal Kardiyak Enzim Düzeyleri Üzerine Etkileri Türk Anest
Rean Der Dergisi 2007; 35(4):235-240.
64.
Rault S, Fulla Y, Tsatsaris V, Vassilieff N, Mignon A. Maternal and Fetal BNP
and ANP during Cesarean Section Performed under Spinal Anesthesia. American
Society of Anesthesiologists October 18-22 2008.
65.
Ohara R, Kawamoto M, Okada K, Yuge O. Serial changes of atrial natriuretic
peptide and brain natriuretic peptide during cesarean section under spinal
anesthesia. Masui. 1996 Oct; 45 (10): 1209-11.
66.
Terasako K. Perioperative plasma concentrations of atrial and brain natriuatic
peptides in patients undergoing hip arthroplasty. Anaesth Intensive Care 2002 oct;
30(5): 588-90.
57
Download