KENTSEL BİR PATOLOJİ: KAYIP MEKÂN - EWSAD PROJELERİ ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME Aslı ÖZBEK YÜKSEK LİSANS TEZİ MİMARLIK GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ŞUBAT 2012 ANKARA Aslı ÖZBEK tarafından hazırlanan KENTSEL BİR PATOLOJİ: KAYIP MEKÂN - EWSAD PROJELERİ ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME adlı bu tezin Yüksek Lisans olarak uygun olduğunu onaylarım. Prof. Dr. Nur ÇAĞLAR ……………..…………………. Tez Danışmanı, Mimarlık Anabilim Dalı Bu çalışma, jürimiz tarafından oy birliği ile Mimarlık Anabilim Dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir. Doç. Dr. Zeynep ULUDAĞ …………………………. Mimari Tasarım, Gazi Ünv. Prof. Dr. T. Nur ÇAĞLAR …………………………. Mimari Tasarım, TOBB Ünv. Doç. Dr. Figen GÜL Mimari Tasarım, TOBB Ünv. …………………………. Tarih: 10/02/2012 Bu tez ile G.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu Yüksek Lisans derecesini onamıştır. Prof. Dr. Bilal TOKLU Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü ………………………………. TEZ BİLDİRİMİ Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm. Aslı ÖZBEK iv KENTSEL BİR PATOLOJİ: KAYIP MEKÂN - EWSAD PROJELERİ ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME (Yüksek Lisans Tezi) Aslı ÖZBEK GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ŞUBAT 2012 ÖZET Kentler sürekli olarak değişen ve dönüşen dinamik varlıklardır. Değişim ve dönüşüm süreçleri kent içinde, ya yapısal bozulma, ya işlevselliğini yitirme ya da yapı ve işlevini bir arada kaybeden mekânları ortaya çıkarmıştır. Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışma, kentlerde değişim ve dönüşüm sürecinde ortaya çıkan kayıp mekânı tanımlamaya çalışmıştır. Çalışmanın kuramsal çerçevesi, yapısal-işlevsel ve sistem yaklaşımlarından meydana gelmektedir. Bu yaklaşımlar kullanılarak kent ve kayıp mekân arasındaki ilişki gerek yapısal-işlevsel gerekse sitem yaklaşımı açısından anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Bu kuramsal modele göre “kayıp mekân” anomi içinde bulunan yer olarak tanımlanmıştır. Kayıp mekân, Ankara kentinden seçilen örnek alanlar (AKM, Zafer Meydanı ve İskitler Sanayi Bölgesi) aracılığıyla analiz edilmeye çalışılmış, seçilen örnek kentsel mekânlar, Gazi Üniversitesi’nde 2007, 2008 ve 2009 yıllarında yapılan kış okullarının ortaya koyduğu projeler ışığında tartışılmıştır. v Bilim Kodu :802.1.100 Anahtar Kelimeler :Kent, Mekân, Kayıp Mekân, Anomi, EWSAD, AKM: Hipodrom Alanı, Zafer Meydanı, İskitler Büyük Sanayi Bölgesi Sayfa Adedi :151 Tez Yöneticisi :Prof. Dr. Nur ÇAĞLAR vi AN URBAN PATHOLOGY: LOST SPACE – AN EVALUATION OVER EWSAD PROJECTS (M.Sc. Thesis) Aslı ÖZBEK GAZİ UNIVERSITY INSTITUTE OF SCIENCE AND TECHNOLOGY FEBRUARY 2011 ABSTRACT Cities are continuously changing and transforming dynamic entities. The process of change and transformation has created in the cities either structural deformation or loss of function or spaces that are losing both their structure and function. This study, prepared as a graduate study, is an attempt to define the lost space that emerged during the change and transformation processes in the cities. The theoretical framework of the study is composed of the structuralfunctional and the system approaches. Based on these approaches the relationship between city and lost space has been explained from the perspectives of the both structure-function and system approaches. According to this theoretical model “lost space” is defined as the area existing in the anomy. The lost space has been analyzed through the example areas chosen from the Ankara city (AKM, Zafer Square and Iskitler Industrial Area), the chosen example areas have been debated through the projects put forward by the winter schools of 2007, 2008 and 2009 at Gazi University. vii Science Code :802.1.100 Keywords :City, Space, Lost Space, Anomie, EWSAD, AKM: Hippodrome Area, Victory Square, İskitler Industrial Area Page Number :151 Adviser :Prof. Dr. Nur ÇAĞLAR viii TEŞEKKÜR Öncelikle konumun belirlenmesinden çalışmamın sonuçlanmasına kadar her aşamada çok değerli yardımlarıyla beni yönlendirerek destek olan danışmanın Prof. Dr. T. Nur Çağlar’a, çalışma süreci boyunca kıymetli görüşleri ve yorumlarıyla çalışmamın ilerlemesine yardımcı olan Öğr. Gör. Dr. Adnan Aksu’ya, değerli jüri üyelerim Doç. Dr. Zeynep Uludağ ve Doç. Dr. Figen Gül’e, yapmış oldukları katkılardan ötürü teşekkürlerimi sunarım. Çalışmam boyunca hiçbir yardımı benden esirgemeyen ve arkamda olduklarını hissederek güç aldığım ablam Kevser Özbek Demircan ve ağabeyim Koray Demircan’a, tüm zor ve sıkıntılı zamanlarda yanımda olarak bana destek olan neşe kaynağım Nihat Eyce’ye, bilgisini, zamanını, sevgisini benden esirgemeyen ve hayatımda olduğu için kendimi şanslı hissettiğim Yrd. Doç. Dr. Berrin Eyce’ye, yalnız bu çalışmada değil hayatım boyunca bana hep destek olan ve varlıklarıyla yaşamımı anlamlı kılan annem Sabiha Özbek ve babam Osman Özbek’e, beni yüreklendiren adını sayamadığım tüm ailem ve dostlarıma en içten teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim. ix İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET .............................................................................................................iv ABSTRACT .................................................................................................... vi TEŞEKKÜR………………………………………………………………...……...viii İÇİNDEKİLER…………………………….………………………………………...ix ŞEKİLLERİN LİSTESİ…………………………………………………………….xii RESİMLERİN LİSTESİ……………………………………………………….......xv HARİTALARIN LİSTESİ…………………………………………………………xvii 1. GİRİŞ ......................................................................................................... 1 2. KENT / MEKÂN / KAYIP MEKÂN .............................................................. 7 2.1. Kent İçinde Mekân .............................................................................. 7 2.2. Mekân : Yaşayan Yer ……….…………………………………………...10 2.3. Mekândan Kayıp Mekâna ……….………………………………….......14 2.3.1. Roger Trancik: Kayıp mekân (Lost space) ………………........18 2.3.2. Elizabeth Grosz: Aradaki mekân (in-between).………..……….23 2.4. Kayıp Mekâna Kuramsal Bakış ………………….………………….......25 3. KENTTEN MEKÂNA / MEKÂNDAN KENTE ….…………………………....32 3.1. Kent ve Mekân Etkileşim İçindedir ………………..……………….......32 3.2. Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom Alanı: Yapı-Sabit, İşlev-Belirsiz…..34 3.2.1. AKM’nin konumu ……….…………………………………………34 3.2.2. Alanın oluşum süreci………………………………………..….....38 3.2.3. Hipodrom alanının inşa süreci ve toplumsal anlamı……….......41 x Sayfa 3.2.4. Alanın gelişim ve dönüşüm süreci ………………..……………..45 3.2.5. AKM hipodrom alanı: kayıp mekânın izini sürmek……………..52 3.3. Zafer Meydanı: Ölçeğin Değişmesi / İşlev Sabit, Araçlar Yok….….....54 3.3.1. Zafer Meydanı’nın konumu.……………………………………....54 3.3.2. Zafer Meydanı’nın oluşumu ve tarihsel gelişimi………………...55 3.3.3. Zafer Meydanı’nın siyasi anlamı………………………………….65 3.3.4. Kayıp mekân: Ölçek sorun mudur?………………………………67 3.4. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi: Yapı ve İşlev Dönüşümü…….…........69 3.4.1. İskitler büyük sanayi bölgesinin konumu………………………..69 3.4.2. İskitler büyük sanayi bölgesi kentsel gelişim süreci…..………..71 3.4.3. İskitler büyük sanayi bölgesi mevcut arazi kullanım analizi…...79 3.4.4.Kentsel mekândaki anomi……………………………….………...79 4. KAYIP MEKÂNIN POTANSİYELİNİ OKUMAK ...………………………......81 4.1. EWSAD / Kış Okulu Projeleri ………………………….………………...81 4.2. AKM I. Bölge: Hipodrom Alanı (EWSAD 2007).………………….……82 4.2.1. Kentin yeşil alanlarıyla birlikte tanımlanan bütüncül yaklaşım…….……………………………………………………...84 4.2.2. Kentsel dönüştürücüler ……………..……………………...……87 4.2.3. Kayıp mekândan kentsel park ve kentsel dönüştürücü mekânlara..………………………………………………………...87 4.3. Zafer Meydanı (EWSAD 2008) ……………….………………………..95 4.3.1. Alanları fiziksel ve algısal olarak bütünleştirmeye çalışan yaklaşım ……………………..…………………….......................97 4.3.2. Alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım ………….………99 xi Sayfa 4.3.3. Meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşım.………………………..102 4.4. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi (EWSAD 2009)....……………………..104 4.4.1. Sürdürülebilir kentsel dönüşüm yaklaşımı...…………………..107 4.4.2. İçe dönük tasarım yaklaşımı.………….………………………...111 4.5.EWSAD: Kayıp Mekân İçin Çözüm(ler)..………………………………116 4.5.1. AKM (EWSAD 2007): dönüşüm.……………………………….118 4.5.2. Zafer Meydanı (EWSAD 2008): zamanın yansıması.………..123 4.5.3. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi (EWSAD 2009): yenide başlamak………………………………………………………….129 5. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME…………………………………………...134 KAYNAKLAR……………………………………………………………………..140 EKLER…………………………………………………………………………….147 EK-1 EWSAD 2007 Posteri…………………………………………………….148 EK-2 EWSAD 2008 Posteri..…………..……………………………………….149 EK-2 EWSAD 2009 Posteri..…………..……………………………………….150 ÖZGEÇMİŞ……………………………...……………………………………….151 xii ŞEKİLLERİN LİSTESİ Şekil Sayfa Şekil 3.1. Seçilen Alanların Kent İçerisindeki Konumları ............................ ..33 Şekil 3.2. AKM Alanının Konumu ............................................................... ..35 Şekil 3.3. AKM Alanının Bölümleri ............................................................. ..35 Şekil 3.4. Hipodrom Alanının Yakın Çevre Kullanımı ................................. ..36 Şekil 3.5. Von Vincke Haritası Üzerinde AKM Alanının Konumlandırılması..38 Şekil 3.6. Lörcher Planı ve Mevcut Durumun Çakıştırılması ...................... ..39 Şekil 3.7. Lörcher Planında Şehir Parkı ve Spor Alanlarının Konumu........ ..40 Şekil 3.8. Jansen Planı ile Mevcut Durumun Çakıştırılması…..……………...41 Şekil 3.9.1957 Yücel-Uybadin Planı’nda Kenti İkiye Bölen Yeşil Kuşak Aksı ........................................................................................... ..45 Şekil 3.10. Jansen Planı’yla Yücel-Uybadin Planı’nın Karşılaştırılması….....47 Şekil 3.11. Günümüzdeki Planla Yücel-Uybadin Planı’nın Çakıştırılması .. ..47 Şekil 3.12. Filiz ve Coşkun Erkal’ın Uygulanan AKM Projesi ..................... ..51 Şekil 3.13. Zafer Meydanı’nın Konumu ...................................................... ..54 Şekil 3.14. Atatürk Bulvarı Üzerindeki Meydanlar Dizisi ............................. ..61 Şekil 3.15. İskitler Büyük Sanayi Bölgesinin Konumu ................................ ..70 Şekil 3.16. İskitler Çevresindeki Arazi Kullanımı ........................................ ..71 Şekil 3.17. Lörcher Planı ve Alanın Günümüzdeki Halinin Karşılaştırılması ....................................................................... ..72 Şekil 3.18. Jansen Planı ile Alanın Günümüzdeki Halinin Karşılaştırılması..73 Şekil 3.19. Yücel-Uybadin Planı ile Alanın Mevcut Durumunun Karşılaştırılması……………………………………………………. ..76 xiii Şekil Sayfa Şekil 3.20. Alanın Kullanımı ....................................................................... ..78 Şekil 4.1. 6. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..85 Şekil 4.2. 3. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..86 Şekil 4.3. 1. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..88 Şekil 4.4. 1. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..89 Şekil 4.5. 2. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..90 Şekil 4.6. 4. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..92 Şekil 4.7. 5. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..93 Şekil 4.8. 7. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..94 Şekil 4.9. 8. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007)...………………………...95 Şekil 4.10. 3. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008)………………...……….97 Şekil 4.11. 3. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ………………………...98 Şekil 4.12. 5. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ................................. ..99 Şekil 4.13. 1. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008)………………………..100 Şekil 4.14. 4. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008)………………………..101 Şekil 4.15. 6. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008)………………………..101 Şekil 4.16. 6. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ................................. 102 Şekil 4.17. 7. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ................................. 103 Şekil 4.18. 2. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ................................ 104 Şekil 4.19. 5. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 108 Şekil 4.20. 5. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 109 Şekil 4.21. 4. ve 8. Atölyelerin Çalışmaları (EWSAD 2009) ...................... 110 Şekil 4.22. 3. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 111 xiv Şekil Sayfa Şekil 4.23. 1. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 112 Şekil 4.24. 2. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 113 Şekil 4.25. 6. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 114 Şekil 4.26. 7. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 115 Şekil 4.27. 7. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 116 xv RESİMLERİN LİSTESİ Resim Sayfa Resim 3.1. Hipodrom Alanı İçindeki Atatürk Kültür Merkezi ....................... ..36 Resim 3.2. AKM 1. Bölge ........................................................................... ..37 Resim 3.3. Şehir Parkı ve Sergi Bahçesi, Lörcher Kuş Bakışı Perspektif Çizimi ...................................................................................... ..40 Resim 3.4. Yarışmayı Kazanan Paolo Vietti Violi’nin Hipodrom Tasarımı; Cumhurbaşkanı Tribününü İnşa Edilmiş Hali …………………….43 Resim 3.5. 29.10.1933 Cumhuriyet Bayramı, Hipodrom Alanı ................... ..44 Resim 3.6. Turgut Cansever’in Uygulanmamış AKM Tasarımı ................. ..49 Resim 3.7. Zafer Anıtı ................................................................................ ..58 Resim 3.8. Zafer Park ve Hale Gazinosu ................................................... ..58 Resim 3.9. Zafer Anıtı, Ordu Evi ve Devlet Şurası Yapıları ........................ ..59 Resim 3.10. Zafer Anıtı ve Çevresi ............................................................ ..60 Resim 3.11. Zafer Meydanı Çevresinin Dönüşümü.................................... ..62 Resim 3.12.Yapıların Yıkılması ve Ağaçların Kesilmesiyle Oluşan Durum…63 Resim 3.13. Zafer Meydanı Çevresinin Kat Artırım Kararları Sonucunda Dönüşümü .............................................................................. ..64 Resim 3.14. Bugün Zafer Çarşısı Olan Bölgenin Dönüşümü ..................... ..64 Resim 3.15. Zafer Meydanı Dönüşümü ..................................................... ..65 Resim 3.16. Zafer Park’ın Mevcut Durumu ................................................ ..66 Resim 3.17. 1963 Zafer Meydanı'nda Gösteriler ........................................ ..66 Resim 3.18. Milli Bayramlar Zamanı Zafer Anıtı……………………………….67 Resim 3.19. Zafer Meydanına Danıştay Yapısından Bakış ........................ ..68 xvi Resim Sayfa Resim 3.20. İskitler Bölgesinden Görünüş ................................................. ..70 xvii HARİTALARIN LİSTESİ Harita Sayfa Harita 3.1. Jansen Planında Hipodrom Alanının Konumu 1932.…….….......42 Harita 3.2. Milli Komitenin Sınırlarını Belirlediği AKM Alanı…………..….......50 Harita 3.3. Lörcher Planında Zafer Meydanı’nın Konumu .......................... ..57 Harita 3.4. Zafer Meydanı’nın Konumu ...................................................... ..57 1 1.GİRİŞ Mimarlık, insan ve kültür ihtiyaçlarına, isteklerine çözüm arayan ve öneren bir mekân tasarlama sanatıdır [Güvenç, 2008]. Mimarlık daha çok kentin fiziksel ve yapısal özelliklerini vurgulayan çalışmalar yaparken, düzenlenmiş, konumlandırılmış, büyük boşlukların içini dolduran olarak değerlendirilebilir. Mimarlığın nesnesi olan mekân, soyut varlığı, algılanması, kültürel ve toplumsal boyutu ile bütünsel bir sistem olarak ortaya çıkar [Tunalı,2004]. Bir başka değişle kendisi de bir sistem olan kentin belli bir amaç için sınırlandırılmış bir parçasıdır. Keleş’e göre kent soyut bir kavramdır. Ancak kent içindeki yapılar ve tüm kentsel mekânlar somut bir gerçekliktir. Kenti sadece fiziksel ya da işlevsel açıdan değil sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan da tanımlamak mümkündür. Kent, sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan ve toplumun, yerleşme, barınma, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, nüfus yönünden yoğun olan yerleşme birimi olarak tanımlanabilir [Keleş, 1998]. Kent için bir başka tanım yapılacak olursa; üretimin denetlendiği, dağıtım düzeninin sağlandığı ve belli bir büyüklük, yoğunluk, heterojenlik ve bütünleşme düzeyine varmış veya bu düzeyi aşmış, belirli bir teknolojiyi de beraberinde getirmiş yerleşmelerdir denilebilir [Mimarlar Odası, 1971]. Kent ve kentleşme, endüstrinin ortaya çıkması ve sanayileşmenin gelişimiyle beraber biçim, yoğunluk, işlevsel farklılaşma ve ilişkiler sisteminde köklü değişiklikler yaratmıştır 1 . Böylece mimarlar için nasıl bir mekân ve kent tasarlan malı? Sorusuna yanıt aranır. 1928 yılında kurulan CIAM (Uluslararası Modern Mimari Kongresi) da yapılan toplantılarda mimarlar ve plancılar, tasarımda ve planlamada modern hareketin temellerini atarak yeni duruma ilişkin ilkeler belirlemeye girişmişlerdir. Bu süreçte belirlenen 1 Geleneksel kentlerin sorunlu hale gelmeleri, sanayi devriminin sonucu olan nüfus yoğunluğu ve onları bir kentten beklenecek işlevleri karşılayamayacak duruma getirmesinden sonra gerçekleşmiştir. 2 ilkelerden biri bölgeleme olmuştur. Şehirciliğin anahtarı olarak tanımlanan barınma, çalışma ve dinlenme alanları ulaşım ağlarıyla sınırlandırılmıştır. Yapılar göğe doğru yükselerek geniş kentsel yeşil alanlar veya otopark alanları belirlenmiş, trafik kentin başta gelen işlevi olarak tanımlanmıştır 1 [Ragon, 2010; Trancik, 1986]. Avrupa’da modern hareket uzun yıllar devam etmişse de, günümüzde bu sistem artık terk edilmiş ve yerini yeni kentleşme hareketleri almıştır. Terk edilen bu hareketin yansımaları ise, kentsel mekânlarda hala etkisini sürdürmektedir. Kent ve mekân tasarlamalarında beklenen ile gelişen değişim süreçlerindeki farklılıklar, kent içinde, ya yapısal bozulma, ya işlevselliğini yitirme ya da yapı ve işlevini bir arada kaybeden mekânları ortaya çıkarmıştır. Bu mekânlar, literatürde kayıp, atıl ve köhneme gibi özelliklerine bağlı olarak faklı kavramlaştırmalarla yer alıp incelenmektedir. Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmanın konusunu, Ankara kentinde, gelişim ve dönüşüm sürecinde ortaya çıkan kayıp mekân(lar)ı örnekler (Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom alanı, Zafer Meydanı ve İskitler Sanayi Bölgesi) eşliğinde inceleme oluşturmaktadır. Örnekler önce kuramsal düzlemde, sonra EWSAD projelerinin (Gazi Üniversitesi’nde yapılmış olan “Lost Space” projeleri) çözümleri ışığında analiz edilmiştir. Bu çalışmada, değişim sürecinde ortaya çıkan (değişim sürecinin kendisi bu çalışmanın kapsamı içinde olmadığından, değişim, nedenleri ve kent üzerindeki etkileri ile değişimin yönü ve boyutu inceleme nesnesi değildir) kayıp mekânı, yapısal işlevsel 2 model çerçevesinde sistem yaklaşımı ile birlikte oluşturulan kavramsal ve kuramsal modele göre analiz ve açıklamaya 1 Konu hakkında daha geniş bilgi “Atina Anlaşmasına” bakılabilir [Corbusier, 2009]. Yapısal-işlevselcilik, işlevselci kavramların daha öncekilere göre daha iç-bütünlüklü ve ayrıntılı eklemlenişini sağladı ve taraftarlarının çoğunluğu da, şu ya da bu şekliyle, bu anlayışın sosyal-bilimsel açıklamanın kendine özgü görevlerini saptamak için gerekli kuramsal temeli oluşturduğunu iddia ettiler [Giddens, 2001]. 2 3 yönelinmiştir. Yapısal-işlevsel ve sistem yaklaşımları kullanılarak bir kuramsal model oluşturulmasının sebebi; bu yaklaşımların, kavramların makro ölçekten mikro ölçeğe kadar geniş bir aralıkta tanımlanmasına ve incelenmesine olanak sağlamasından ötürüdür. Bu kuramsal modele göre “kayıp mekân” (ki değişim süreci içinde geçici bir duruma işaret eder) anomi içinde bulunan yerdir. Anominin kelime anlamı normsuzluktur. Sosyal kontroller zayıfladığında, ahlaki ve siyasal kısıtlamalar ortadan kalktığında ortaya çıkmaktadır. Özellikle sanayileşme ve kentleşme gibi hızlı sosyal değişme dönemlerinde geleneksel normların işlemediği veya ortadan kalktığı durumlarda yaygın olarak görülmektedir [Slattery, 2007]. Düzensizlik ve kuralsızlığı ifade den bir kavram olan anomi, bu çalışma açısından mekânın anomiye düşmesi olarak değerlendirilmiştir. Bu anlamda mekânın anomik olması, belli amaçlardan (ona içkin işlevinden), kurallardan ve kent sistemiyle olan ilişkisinden geçici olarak kopması anlaşılmaktadır. Trancik (1986) kayıp mekânları çevrelerine veya kullanıcılarına olumlu katkı sağlamayan, yeniden tasarlanması gereken, tercih edilmeyen, terk edilmiş kentsel alanlar olarak ifade etmektedir. Kayıp mekân, yeniden, kendi iç ve dış dinamiklerine sahip bir yer olarak çözüme kavuşamaz 1 ise denge bozulmasının (anomi), sistemin bütünsel (kent) yapı ve işlevleri üstünde bozucu etkiler yaratması kaçınılmazdır. Sistemin geribildirim mekanizmalarında tıkanmalar oluşunca entropiye düşmek çeşitli türden bunalımların (fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik vb.) doğmasına sebep olabilmektedir. 1 Basit sistemlerde (geleneksel/kırsal), sistem kendi iç ve/ve ya dış dinamikleriyle kendini tekrar dengeye getirme yollarını bulabilir. Karmaşık sistemlerde (modern/endüstriyel) ise dış dinamikler iç dinamiklere göre daha belirleyici olabilir. 4 Çalışmanın kuramsal çerçevesi, yapısal-işlevsel ve sistem yaklaşımlarından meydana gelmektedir. Bu yaklaşımlar kullanılarak mekân tanımlanmaya/analiz edilmeye ve bunun sonucunda kent ve mekân arasındaki ilişki gerek yapısal-işlevsel gerekse sitem açısından anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Mekân hangi durumlarda kayıp mekân olarak nitelendirilebilir? Sorusu yanıtlanmaya ve kayıp mekânın özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Kayıp mekân, Durkheim ve Merton’ın kullandıkları anomi kavramı ve iç/dış dinamik ile açık/kapalı işlev çerçevesinde, sistem yaklaşımının geribesleme ve entropi kavramlarıyla bir arada Trancik’in (Lost Space) ve Grosz’un (in-between) çalışmalarından yola çıkılan kuramsal modele göre açıklanmaya çalışılmıştır. Örneklerin (Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom alanı, Zafer Meydanı ve İskitler Büyük Sanayi Bölgesi) seçilmesinde üç faktör rol oynamıştır. Birincisi her üç alanında kent merkezinde bulunmalarından ötürü konumlarının kent içerisindeki önemleri, ikincisi Ankara kenti için tarihsel/kültürel önem taşımalarına karşın kent planlarının öngörüsü ile kentleşme hızının örtüşmemesi nedeniyle bir sorun olarak kentsel mekânda ortaya çıkmaları, üçüncüsü ise Gazi Üniversitesi’nde yapılmış olan EWSAD kış okullarında uluslararası “Lost Space” (kayıp mekân) projelerinin ortaya koyduğu çözümlerini uygulama örneği olarak değerlendirilmek amacıyladır. Çalışmaya başlarken öncelikle teorik çerçeve çizilmeye çalışılarak, kuramsal model oluşturulmaya çalışılmıştır. Araştırmacı, belirlenen alanları, tezin çerçevesinde mimar bakış açısı ile ziyaret ederek, kuramsal olarak tartışıldıktan sonra, EWSAD projeleri incelenerek, kuramsal model ışığında karşılaştırmaya yönelinmiştir. Kayıp mekân günümüzde kentlerin önemli bir sorunu haline gelmiştir. Hemen hemen her çağdaş kentte kayıp mekân çeşitli nedenlerle (iç ve dış dinamikler nedeniyle oluşan beklenen ile gelişen süreçler arasındaki farklılıklar nedeniyle) oluşmaktadır. Ancak kendisi de bir sistem olan kentte, kentsel 5 mekânda ortaya çıkan kayıp mekânlar iç ve dış dinamiklerin etkisiyle dönüşerek anomiden kurtulmaktadırlar. Bu nedenle kayıp mekânı tanımlamanın öneminin yanı sıra, kayıp mekâna farklı bakış açıları ile bakmanın yollarını aramak, öneriler geliştirmek de ayrıca önem kazanmaktadır. Bu nedenle kayıp mekânlar kent planlaması ve mimarlığın da ilgi alanına giren önemli bir kentsel durumdur. Bu noktada konuya girdi oluşturacak olan kaynaklar farklı akademik çalışmalar yaparak yeni perspektifler sunan üniversitelerden sağlanmalıdır. Bu nedenle çalışmada Gazi Üniversitesi’nde yapılmış olan EWSAD kış okullarında uluslararası “Lost Space” (kayıp mekân) projelerinin ortaya koyduğu çözümler uygulama örneği olarak değerlendirilmiştir. Uluslararası yapılan kış okullarında birçok farklı ülkeden akademisyen ve öğrencinin katılımları sonucu gerek kavramsal gerekse alanlara dair ortaya koyulan farklı yaklaşımların incelenebilmesi, kış okullarının değerlendirme örneği olarak seçilmesinin bir başka nedenini oluşturmaktadır. Kayıp mekânın kenti fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik vb. (yapısal ve işlevsel) açılardan etkilediği bir gerçektir. Bu nedenle, yapılan çalışma ile kayıp mekân kavramının tanımlanması, Ankara bağlamında seçilen kentsel mekânlar geliştirilen yaklaşımlarla incelenerek akademik tartışmalara ve benzer kentsel alanların gelişimine katkı sağlamak amaçlanmaktadır. Bu Yüksek Lisans Tezi beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde giriş yer almaktadır. Çalışmanın konusu, amacı ve öneminin yanı sıra, kavramsal ve kuramsal model ile modelin kullanılacağı örnek mekânlar belirtilerek, bölüm içerikleri anlatılmıştır. İkinci bölümde kavramsal ve kuramsal model çerçevesinde kayıp mekân nedir? Sorusu çalışılmıştır. yanıtlanırken düşünürlerin bakış açıları irdelenmeye 6 Üçüncü bölümde ise oluşturulan kuramsal çerçeve ışığında, Ankara kent merkezindeki örnek mekânlar; AKM:birinci bölge Hipodrom alanı, Zafer Meydanı ve İskitler Büyük Sanayi Bölgesi’nin kurulan metodolojik çerçeve bağlamında kayıp mekân olarak nitelendirilip nitelendirilemeyecekleri tartışılmaya çalışılmıştır. Bu sebeple seçilmiş alanların konumları, mevcut kullanımları gelişim ve dönüşüm süreçleri genel bilgi olarak verilmiştir. Dördüncü bölümde tartışılan mekânların, kayıp mekân olması potansiyeli, EWSAD Kış Okulu Projeleri özelinde değerlendirilmiştir. Kuramsal çerçeve ışığında her proje kendi içinde gruplandırılarak (AKM:birinci bölge Hipodrom alanı iki grup, Zafer Meydanı üç grup ve İskitler Sanayi Bölgesi iki grup olmak üzere), kayıp mekân tartışmalarının yanı sıra mekânın dönüştürülmesine ilişkin çözüm öneri ve projeleri incelenmiştir. Beşinci bölümü oluşturan sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme yapılmıştır. 7 2.KENT / MEKÂN / KAYIP MEKÂN 2.1.Kent İçinde Mekân Endüstrileşme, sanayileşme ve kentleşme gibi süreçlerin ortaya çıkardığı hızlı değişme, kentlerin yapı ve işlevlerinde değişim meydana getirirken, mekân için de benzer değişimler ortaya çıkmaktadır 1 . Endüstri öncesi toplumlar için mekân; toplanılan merkez, yaşanılan alanın otorite ve güç merkezi [Weber, 2003], siyasal, sosyal, ekonomik işaretlerin ve mimari özelliklerin “o yere ait”lik göstergesi demektir. Bu dönemde tüm yaşantı tek bir mekân üzerinde örgütlenmektedir. Buna karşın endüstrileşme, sanayileşme ve kentleşme gibi süreçlerle, anılan özelliklerde köklü değişimler meydana geldiği gibi yaşantının örgütlenmesi tek mekândan çeşitli mekânlara doğru gelişim göstermektedir [Harris ve Ullman, 2002]. Bir başka anlatımla kent (site) devletlerinden, çok kentli ulus devlet sitemine geçilince, siyasal, sosyal, ekonomik, bilimsel, mimari, vb. gibi farklı alanlarda ortaya çıkan değişimler, mekân anlayışının da değişmesini ve çeşitlenmesini beraberinde getirmişlerdir. Bu bağlamda kent çeşitli mekânların yer aldığı büyük mekân olarak değerlendirilebilir. Gordon V. Childe’a göre kent uygarlığın çekirdeğidir ve ilk kentler yeni bir organizasyon biçimi olarak değerlendirilmelidir [Childe, 1996]. L.Wirth, N. Anderson, W.S. Thompson, F. Cottrell gibi düşünürler kentlerin gelişimini 1 İki yüzyılı aşkın süredir, dünya nüfusu yoğun bir şekilde artmıştır, artmaya devam etmektedir. Bu konudaki istatistikler üzerinde durulmaya değer niteliktedir. Bugün dünya nüfusu 100.000’den fazla olan yaklaşık 1.700 kent bulunmaktadır. Tarihte, son zamanlara kadar bilinen en büyük kentlerin nüfusundan daha fazla nüfusa -500.000 kişiden fazla- sahip olan 250 civarında kent vardır. En kalabalık nüfuslu kentlerde yaklaşık 14 milyon kişi yaşamaktadır [Giddens, 2005]. 20 yıl içerisinde Logos 2-7’den 12-15 milyona kadar, İstanbul 6’dan 12’ye kadar büyümüştür. Çin daha da şaşırtıcı bir şekilde büyümeye hazırlanıyor [Koolhaas ve Mau, 1995]. Bugün bakıldığında dünya nüfusunun yarısı kentlerde yaşamaktadır. 2050 yılına gelindiğinde bu oranın yüzde yetmişe ulaşacak olması “kentsel” olarak nitelenen alanların insanların büyük çoğunluğunun yaşadığı yerler olacağı anlamına gelmektedir. Bu durum kent ve kentsel mekânlar üzerine daha önemle düşünülmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır [Birsel, 2010]. 8 tarımla uğraşan nüfustan, yönetim, ticaret ve imalatta yoğunlaşmış nüfusa geçiş olarak değerlendirmektedirler [Tatlıdil, 1998]. Kıray’a göre, medeniyet tarihinin incelenmesi aslında kentlerin tarihinin incelenmesidir [Kıray, 1982b]. Tolan, patriyarkal toplulukların akrabalık ilişkilerinin yerine, siyasal nitelikte sosyal kontrol ve statüye dayanan hukukun yerine sözleşmeye dayanan bir hukuk düzeninin yer aldığı biçimi kentleşme1 olarak tanımlamaktadır [Tolan, 1978]. İsbir için kent; insan ilişkileri açısından sadece belirli nüfusa sahip toplumlarda karşılanması mümkün olan fiziksel, ekonomik, sosyal ve kültürel taleplerin belirli düzeylerde karşılandığı, her ülkenin kendi yapısal ve işlevsel özelliklerine göre ölçütlerini belirlediği yerleşme alanlarıdır [İsbir, 1991]. Kent; ekonomik gelişmeler, sanayileşme, siyasal değişimler, yeni değerler ve tutumlar, özgürlükler, işlevsel farklılaşma, kültürel çeşitlilik, kozmopoliteşme, teknolojik gelişmeler gibi farklı parametreleri içeren bir olgudur [Hatt ve ark., 2002]. Bu nedenle, farklı bileşenlerin oluşturduğu kent olgusu, anlamının ve işlevlerinin tarihin hemen her döneminde değişikliğe uğradığı dinamik bir kavramdır. Özellikle sanayi devrimi ile birlikte kent 2 ve kentsel mekânların biçim ve işlevlerinin değişmesi kent kavramının içeriğini bütünüyle değiştirmiştir. Artık kentler farklı ölçülerde özerk ve kendi kendini yöneten kurumsal birlikler biçimine dönüşmüştür [Weber, 2003]. Her tanım, kente ilişkin gerçekliğin belli bir kısmına işaret etmektedir [Keleş, 1998; Kıray, 1998; Özer, 1997; Wirth, 2002]. Yapısal-işlevsel yaklaşımın bakış açısı içinde geniş bir kent tanımlamasına gidilirse kent; belli bir 1 Bu tanımda kentleşme “kent” anlamında kullanılmıştır. Kentleşme dar anlamda kentlerin sayısının ve kent nüfusunun artması anlamına gelmektedir. Kentleşme zaman içinde meydana gelen bir değişim ve devinimdir [Keleş, 1983]. Kısaca, kentleşme zaman içindeki bir değişmeyi, bir süreci anlatan devingen bir özellik taşımaktadır. Kentleşmenin her dönemi, farklı zaman ve mekân ufukları olan ve farklı güçler arasında güç dengesini yansıtan ayrı bir sosyo-mekânsal katman yaratır. Kentleşme basitçe katılaşmış bir birimler toplamı değil, her şeyden önce bir süreçtir [Şengül, 2009]. 2 Wirth, endüstrileşme ile birlikte kentsel hayatta üç temel faktörün belirleyici olduğunu ileri sürmüştür. Bunlar; büyüklük, yoğunluk ve heterojenliktir [Slattery, 2007]. 9 coğrafya içinde, yoğun nüfusa sahip, belirlenmiş sınırları içinde siyasi ve idari yönetimi mevcut olan, çok sayıda bina ve ulaşımı mümkün kılan yolları bulunan, iş bölümü ve mesleki çeşitliliğe sahip demografik özellikler içeren, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerin olduğu alandır denilebilir. Bir kentin yapısını, içinde bulunduğu coğrafya, nüfusun sayısal büyüklüğü, siyasi ve idari örgütlenmesi, binalarının ve yollarının kapasitesi oluşturmaktadır. Kentin işlevlerini meydana getiren süreçler ise; nüfusun cinsiyet, yaş, eğitim, meslek, gelir, yaşam düzeyi gibi özelliklerin yanı sıra sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik faktörlerin, ilişkilerin özelliklerini içermektedir. Kentler yapısal ve/veya işlevsel farklılaşma ve çeşitlenme yolu ile birbirlerine benzeşirler ya da farklılaşırlar. Kent kimliği; temelde kenti farklılaştırmaya yardımcı olan ve böylece diğerlerinden ayırt edilmesini sağlayan nitelikler, kente özgü olan unsurlar olarak tanımlandığında [Lynch ve Rodwin,1958], kentlerdeki yapısal ve işlevsel farklılaşmaların kentin kimliğini oluşturduğu söylenebilir. Başka bir değişle bu farklılaşmalar yoluyla oluşan kimlik, kenti diğer kentlerden ayırarak bir varlık olarak kabul edilmesine yardımcı olur. Bu durum o kentin tekliğini ve tekilliğini ifade eder [Lynch, 1965]. Siyasi ve idari yapılanmadan kaynaklı olan yapısal benzeşmeler (devletin örgütsel yapılanmasını içerdiğinden) bir tarafa bırakılırsa, coğrafyasal özellikler (İstanbul’da boğaz olması, Amasya’da nehrin kenti ikiye bölmesi), sanayinin yoğun olarak bulunması (Adapazarı, Sakarya), tarım ağırlıklı sanayinin (Adana) ya da teknolojinin küçük işletmelerde yoğunlaştığı (Konya) kentler, turizm odaklı –sanat, kültür, tabiat- (Antalya, Muğla) kentler, üniversite kentleri (Eskişehir) gibi sıralanacak başka faktörlerle birleşen yapılar (mimarileri, büyüklükleri, kullanıldığı alanlar), yollar (genişlikleri, uzunlukları, kullanılan malzemesi gibi) oranın kendine ait kimliğinin olup olmadığına işaret ettiği söylenebilir. 10 Kent/kentler, nüfusun geleneksel mesleklerde (esnaf, zanaata dayalı iş kolları), teknoloji ağırlıklı hizmet sektörlerinde ve endüstriyel üretimde yoğunlaşmasıyla işlevlerine göre ayırt edilebilir. Ya da sosyo-demografik ve sosyo-kültürel gelişme (eğitim olanaklarının çeşitlenerek artması ve niteliklerinin yükselmesi, mesleki çeşitlilik ve iş bölümünün çoğalması, kültürel ilişki ve faaliyetlerin çeşitlenmesi ve nitelikli olması) mekân olarak kent yaşantısını belirleyebildiği gibi, kentin çeşitli mekânlarındaki yaşantısı olarak da işlevsel değerlendirilme yapılabilir. Bu çalışma için bir kent tanımlaması yapılacak olursa; kent, mekânların yapı ve işlevleriyle birbirlerine karşılıklı bağımlı, farklılaşmış birimlerin oluşturduğu bütünsel sistemdir. 2.2. Mekân: Yaşayan Yer Mekân, koordinatlarla belirlenen iki ya da üç boyut içerisinde tanımlanan bir kavramdır. Ancak mekân, belli koordinatlara sahip doğrusal yönelmelerin, ölçülebilir ve hesaplanabilir özelliklerinin yanı sıra, yaşanan bir yer olma özelliğiyle birlikte bütüncül olarak açıklanabilir [Aydınlı, 2004]. Cassirer mekân hakkında genel bir görüş geliştirmiş ve buna göre üç temel mekân deneyimi kategorisi tanımlamıştır. İlki genetik olarak aktarılıyormuş gibi görünen, yani biyolojik olarak belirlenen mekânsal deneyimle ilgili olan “organik mekân”dır. İkincisi, her türlü duyu deneyiminin -görme, dokunma, duyma ve hareket- nörolojik senteziyle ilgili olan “algısal mekân”dır. Cassirer üçüncü mekânsal deneyimi ise soyut olarak tanımlamış ve “simgesel mekân” olarak adlandırmıştır. Burada, mekânsal boyutları olmayan simgesel betimlemeler yoluyla mekân, dolaylı olarak yaşanmaktadır [Harvey, 2009]. 11 Vidler’e göre ise mekân, mimari formun özellikleri arasında en zor kavranandır 1 . Strüktür, işlev ve kompozisyon her zaman elle tutulabilir olmasalar da, fiziksel betimleme, çizim veya üç boyutlu modelleme gibi yöntemlerden biriyle anlatılabilirler. Ancak mekânı dönüştüren sosyal, düşünsel ve algısal faktörler göz önüne alındığında mekânın bu yöntemlerle tam olarak açıklanamayacağı bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında bir yapı ya da kent mekânı tek başına fiziksel olarak betimlenemez [Vidler,1998]. Mekân bir yapı ya da yapılar toplamı olmanın dışında özelliklere sahiptir. Mekân olgusu fiziksel gerçekliğinin yanı sıra birçok karmaşık durum barındırır. İçinde yaşanılan, üretimin, tüketimin, sosyal ilişkilerin bağlamı olmasının yanında etkileşim süreçlerinin oluştuğu, ortaya çıktığı yerdir. Mekân fiziksel gerçekliğinin yanı sıra toplumsal olayların içinde geçtiği sosyal bir olgudur [Yırtıcı, 2005]. Bu bağlamda mekân, fiziksel özelliğinin yanı sıra soyut ilişkilerin anlatıldığı n-boyutlu soyut mekân2 olarak da değerlendirilebilir [Şenyapılı, 1978]. Soyut mekânlar, elemanlar arasındaki ilişkilerin yapılaştığı mekânlar olarak, fiziksel mekânın açıklanmasına ve kent ile bağlantısının kurulmasına aracılık ederler. “Modern zamanlar”a 3 gelindiğinde, mekân kendine özgü kapsayıcı anlama sahiptir. Mekân yaşam pratiklerinde insanı kuşatan/teslim alan özelliğe sahip olmasına karşın 4 , özgün olarak imal edilen değil, seri üretime dönüşmüş olarak ortaya çıkmaktadır [Nalbantoğlu,2008]. Değişen koşullara bağlı olarak 1 Ne zaman mekân, ne zaman yer ne zaman da mekânsallık oluşur. Mekân bir yapı mıdır? Yoksa zamanla mı ortaya çıkar? Ya da yapı ve zaman etkileşimiyle midir? Fiziksel, sosyal, ekonomik, düşünsel, tinsel, algısal gibi faktörlerin hepsi midir? 2 Soyut mekân, sosyal ilişkilerin yer aldığı sosyal mekâna işaret etmektedir. 3 Geleneksel toplumun modernleşmesi ile ortaya çıkan değişmeler bu çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. Ancak bir fikir vermesi için Tekeli’nin bakış açısına bakılabilir. O’na göre gelenekselden modernliğe geçince toplumda yaşanan değişmeler dört boyutta toplanabilir:1- Ekonomik 2- Bilgi, ahlak ve sanat 3-Geleneksel toplum bağlarından kopma 4-kurumsal boyut [Tekeli, 2009d]. 4 Mekân grup bireylerinin etkinliklerini düzenlemenin en temel yollarından biridir. Maddi oluşumlar kadar, insanın yeryüzündeki davranışlarını yöneten gizil içsel ilişkileri de içermektedir. Mekânlar, sabit durum modellerinin bir şekli olarak karakteristik şekillerde gruplanmaktan başka, kültürce belirlenen şekillerde de içsel olarak (sociofugal-toplumkaç, sociopetal-toplumcul) bölünmektedir [Hall, 1985]. Bu bağlamda kayıp mekânlar toplumkaç alanlar olarak da değerlendirilebilir. 12 mekân; yeniden tanımlanmakta, örgütlenmekte, gerektiğinde tümden yok edilerek yerine yeni ilişkilerin yer alabileceği ortamlar yaratılmaktadır [Yırtıcı ve Uluoğlu, 2004]. Mekân barınma gereksinimlerinin dışında, içinde konumlandığımız, yaşadığımız sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik çevrenin izlerini taşıyan, insana bağlı bir gerçeklik olarak varlık kazanırken, sosyal tarihin izdüşümlerinin bulunduğu, kısaca fiziksel yapılanmanın gerçekleştiği ve toplumsal olayların yaşandığı yerdir. İkisi arasındaki etkileşim, mekânın sürekliliğini devam ettirdiği sürece işaret eder. Bu bağlamda mekânın açıklanması, yalnızca fiziksel yapının analiziyle ile sınırlı tutulamaz. Mekânın açıklanması; sosyal ilişkilerle ortaya çıkan anlam çeşitliliklerinin ve bunların mekânı etkileme, değiştirme ve çeşitlendirme sürecinin de analiziyle mümkündür. Bu bakış açısıyla mekânın, toplumların kurmuş oldukları yapıların ve ilişkilerin belirleyeni değil bir ürünü olduğu söylenebilir [Işık, 1994]. Simmel’e göre toplum kendisine özgü mekânları üretir. Simmel bir mekâna anlam kazandıran toplumsal etkileşimlerdeki mekânsal biçimlerin temel niteliklerini çözümlemeye çalışmıştır. Bu çözümlemeler ışığında toplumsal bir pratik olarak tanımladığı mekânın, toplumsal örgütlenmenin mekândan koparılması nedeniyle giderek önemini yitirdiğini ifade etmiştir. “Mekânsal temsiliyetler toplumsal örgütlenmenin egemen örüntülerini yansıtmaktadır” diyen Durkheim 1 da mekânın, başat toplumsal örgütlenmeye göre belirlendiğini ileri sürmüştür [Urry, 1999]. Örneğin toplumda ekonomi belirleyici ise, mekânların yapı ve işlevleri ekonomiye göre belirlenir. Böylece 1 Durkheim (15 Nisan 1858, Epinal - 15 Kasım 1917, Paris); Fransız sosyolog, sosyolojinin kurucularından sayılmaktadır. Modern sosyolojideki temel perspektiflerden birinin, yapısal işlevselciliğin kurulmasına katkıda bulunmuştur. 1906 yılında Sorbonne Eğitimbilim Profesörlüğüne getirilmiştir. [Slattery, 2007; Kızılçelik, 1992]. 13 mekân ve mekânlar arası ilişkiler kentsel bütünsel sistemi 1 meydana getirerek, sistemin ve öğelerinin dengede kalmasını sağlar. Kent ve mekân etkileşim süreci içinde, iç ve/veya dış dinamiklerin etkisiyle dengede kalarak yapı ve işlevlerinde meydana gelen değişimler yolu ile yeni durumlara evrilir. Değişim sürecinde, süreci engelleyici problemlerin ortaya çıkması sistemi anomiye sürükleyerek, sistemde bozulmalara sebep olur. Sistem2 geçici süreyle problematik olacağı gibi, geribesleme mekanizmalarını kullanamayarak entropiye düşebilir. Mekân, içinde bulunduğu kentle birlikte tanımlandığında, sadece kentin mekân üstündeki etkisi değil aynı zamanda mekânın da kent üstündeki etkisini içerir. Mimari açıdan kent, genellikle kent planlama sorunları, mekân ise, bina ve bina yapım süreci içinde ele alına gelse de, sosyal değişme sürecinde ortaya çıkan problemlere ilişkin mimari çözüm arayışları3, bu iki olgunun ele alınma biçimlerinde farklı ögeleri de dikkate almaya yöneltmektedir. 1 Sistem parçaların toplamından daha fazlasını içerir. Mekânların toplamı kenti meydana getirmez, aralarındaki ilişkilerle sistem oluşur. Bu N+1 kuralı olarak da literatürde yer alır. 2 Sistem yaklaşımında, sistemin işleyişinde yer alan geribesleme ve entropi kavramları, sonraki alt bölümde kavramsal olarak açıklanacaktır. 3 “Çağdaş Kenti” anlamak/tanımlamak açısından tartışmalara farklı bir bakış açısı getiren Rem Kololhaas bu noktada faydalı bir başlangıç noktası sunmaktadır. Koolhaas demografik nüfus artışının gittikçe yükselen oranı, çağdaş politikalar, ekonomi ve teknolojinin hızla gelişmesine bağlı metropolitan dinamiklerin istikrarsızlıklarına/ belirsizliklerine dikkat çeker ve kente mimarlık aracılığıyla katı, belirleyici ve sabit bir program dayatılamayacağını savunmaktadır. Bununla birlikte Koolhaas gerici tarihselliği de ticari popülizmi de reddeder. Onun önerisinde “çağdaş kentleşme”; ne “bağlamsal-gelenekçi”, ne de “kentsel yenileme-modern” olacaktır [Nesbitt,1996]. Rem Koolhaas’ın teorisi, çağdaş kentin yeni tanımı ile doğrudan ilişkili mimari unsurları, ilkeleri ve süreçleri anlamayı ve yeniden tanımlamayı amaçlamaktadır. 14 Mimari açıdan mekân; içinde yayılan maddi kütleyi aşan bir varlık olarak 1, bir yandan maddesel, diğer yandan tinsel/kültürel bir varlıktır. Bütün bunlardan hareket ederek denilebilir ki; Mekân eylem bağlantısına göre nesnel olarak oluşan, insanın içinde konumlandığı ve yaşanmışlıkların izlerini de taşıyan yerdir. 2.3.Mekândan Kayıp Mekâna Mekân (sosyal) objelerin birbirlerine göre konumlanışı sonucunda ortaya çıkıyorsa, bu oluşumun anlaşılması bu objeler ve objeler arasındaki ilişkinin açıklanmasıyla mümkündür. Bu bağlamda mekânsal farklılaşmaların, sosyal objelerin farklılaşması tarafından yaratıldığı ileri sürülebilir. Buradan hareket edersek, mekânın, sosyal ilişkilerin farklı ve eşitsiz gelişmesi sonucunda yaratılmakta olduğu söylenebilir. Bu durum karşımıza mekânsal farklılaşma olarak çıkmaktadır [Şengül, 2009]. Bölgesel farklılıklar, barındırdığı çeşitlilikler, zamana karşı direnme (değişme) gibi özellikler ile birleşen sosyal ilişkiler mekânsal farklılaşmada belirleyici faktör olarak değerlendirildiğinde; kenti bir sistem olarak, mekânı da bir yandan kendi içinde bir sistem diğer yandan da kentin bir alt sistemi olarak 1 “Mekânın ontolojik statüsü ve bu çerçevede sosyal süreçlerin mekânla etkileşimine ilişkin olarak, üç temel yaklaşımdan söz etmek mümkündür. Bu yaklaşımlardan ilki mekânla sosyal nesneler arasındaki etkileşimi dışsal bir ilişki olarak gören anlayıştır. Bu anlayışa göre, mekân ve sosyal ilişkiler birbirinden bağımsız oluşlardır. Mekân sosyal olguların gerçekleştiği bir sahnedir. Nesneler mekânın içinde yer alırlar. “Görece mekân anlayışı” mutlak mekân yaklaşımı”na bir tepki olarak ortaya çıkmıştır ve mekânın sosyal olandan bağımsız olamayacağını, tersine, (sosyal) birimlerin birbirine göre konumlanışlarının mekânı oluşturduğunu savunur. Bu anlayış, “mutlak mekân anlayışı”na göre daha sağlıklı bir başlangıç noktası sağlamakla birlikte, sonuçta mekânı kendisini oluşturan sosyal birimlere indirgenmekte, yani mekânı sosyal olanın içinde eritip etkisizleştirmektedir. “İlişkisel yaklaşım” olarak adlandırılan üçüncü bakış açısı, mekân ve özelde “yerellik” kavramlarını anlayabilmek açısından daha sağlıklı bir çerçeve sunmaktadır. Sosyal olgularla mekânın ilişkisini diyalektik biçimde gören bu anlayışın öncülüğünü ilişkiyi realist bir perspektiften irdeleyenler yapmışlardır. “İlişkisel yaklaşım”, mekânı sosyal birimler arası ilişki olarak kavramakla birlikte, bir kez bu ilişki ortaya çıktığında, kendisini oluşturan nesneler üzerinde de etki yaratabilmektedir. “Realist bilgi kuramına” göre, sadece belli bir nedensel güce sahip nesneler bir süreci başlatıp değişime yol açabilirler. Bu anlamda, mutlak mekân anlayışının tersine, mekân, bir nesne olmadığı için, kendisi nedensel bir güce sahip olamaz ve süreci başlatamaz. Ancak sosyal olan etkisiyle bir süreç başladığında, mekân bu süreç üzerinde kazayi bir etki ve sosyal süreçlerin sonuçlarına etkileyebilecek bir fark yaratabilecektir”. [Şengül, 2009]. 15 ele almak kayıp mekân(lar)ı açıklamada etkin bir model olarak ortaya çıkmaktadır. Sanayi devriminin bir sonucu olarak ortaya çıkan kentlerin hızlı ve kontrolsüz bir şekilde büyümesi, sanayileşmenin getirdiği olanaklar ve çekim gücü1 ile birleşince kentleşme sürecinde giderek artan büyümenin [Trancik, 1986] yanı sıra çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Artık kentler sadece büyüme değil, endüstrileşmenin kentlerde bu süreç içerisinde yarattığı sorunlarla da yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Bu bağlamda kayıp mekân, endüstrileşme sürecinin yarattığı bir sorun olarak da görülmektedir. Kayıp mekân endüstrileşmenin yanı sıra kentleşme süreci ile de ortaya çıkmaktadır. Ancak kayıp mekân(lar) kentsel mekânlarda gözlenen değişim ve dönüşüm süreçlerinin bir sonucu olarak meydana gelirken2, diğer taraftan kentleşme ve kent mekânın oluşum sürecini de etkileyen bir faktör olarak kabul edilebilir3 Kentleşmenin yarattığı sorun olarak değerlendirildiğinde kayıp mekân, Morgan Pasco için, yalnızca boş ya da ölü alanlar değil daha çok bağlantısız, kopuk mekândır. Dahası kayıp mekân sadece mekansallıkla ilgili bir sorun 1 Kentlerin büyümesinde doğal nüfus artışından ziyade, göçlerin etkisi daha büyüktür. Köylerin iticiliği ve kentlerin sunduğu imkânlardan dolayı ortaya çıkan çekicilik, kentin büyüme hızına etki etmektedir [Kıray, 1982a; Akkayan, 1979; Şenyapılı,1981; Keleş,1984; Tatlıdil, 1989]. 2 Kent, kentsel mekân ve kayıp mekâna ilişkin değişim ve dönüşümün Marksist anlayışla incelenmesi, bu olgulara ilişkin gerçekliğin diğer yüzünü meydana getirdiğinden kısaca değinmek gerekirse, Marksist anlayışa göre, farklı sınıf, grup ve bireylerin farklı amaç ve çıkarlarının ortaya çıkardığı çelişki ve mücadeleler sosyo-mekânsal değişmenin maddi temelini oluşturur. Kayıp mekânın ortaya çıktığı koşullar (kentsel çelişki), kentsel mekânın dönüşümü ve değişime ilişkin olarak, üç temel öğe merkezi konumdadır: toplumsal sınıflar, sermaye birikim süreci ve devlet. Sermaye, sınıf ve devlet merkezli yaklaşımların kentsel çalışmalar alanındaki uzantıları oldukça belirgindir. Sermaye mantığı görüşünü Harvey; sınıf (toplumsal hareket) temelli bakış açısını Castells’in çalışmalarına ve devlet-merkezli görüşü Pahl’ın çalışmalarını referansla verile gelir [Şengül, 2009] (kentsel mekânın yapısındaki değişiklikleri farklı bakış açılarını merkeze oturtarak temellendiren bu çalışmalar “kayıp mekânın oluşum süreçleri ve dinamikleri” hakkında bir dayanak noktası oluşturduğu düşünülerek - diğer çalışmalar göz ardı edilmeksizin- seçilmiştir). 3 Yapı ve işlevler arasında karşılıklı etkileşim nedeniyle, birbirlerini dönüştürücü etkiler göstererek, değişimin iç dinamiklerini meydana getirirler. 16 değil aynı zamanda bir kimlik sorunudur. Bu açıdan bakıldığında kayıp mekân kendi başına var olmak için yeterli kimliğe sahip olmayan mekândır. Bu nedenle kayıp mekân kopukluk ve kimliksizleşme aracılığıyla kentteki girift ilişkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Peter Gabrijelcic kayıp mekânı çağdaş kentin ne olduğu sorusuyla birlikte ele almaktadır. Çağdaş kent unsurları hem dinamik hem de karmaşıktır. Bu nedenle gelişme ve çürüme/yıpranma aynı anda meydana gelmektedir. Canlı kentler çürümüş/yıpranmış boşlukları hızla yeni içeriklerle doldururlar. Ancak çürümüş/yıpranmış boşlukların yol açtığı hasar çok büyük ise kent mekânında program boşlukları ortaya çıkmaktadır. Bu boşluklar sembolik bir imge olarak kentin kör noktalarıdır. Böylece bu alanlar kentlerin kayıp mekânları haline gelirler. Peter Gabrijelcic’e göre çağdaş kentlerdeki kayıp mekân oluşumlarının en önemli sebebi kentleşme sürecinde yapılan (kamusal-özel alanların kentin gelişim eksenleri ve ulaştırma altyapısına bağlanmasıyla oluşturulan) iddialı ve karmaşık programların başarısızlıklarıdır. Pieter Brossens ise çağdaş kenti karmaşık ilişkilerin bütünü olarak tanımlamaktadır. Kütle ve boşluklar bu dolaşmış ilişkilerin fiziksel sonuçlarıdır. Bu karmaşa, kent sakinleri tarafından kullanılan/hırpalanan, geçmiş/tarih ve zaman tarafından belirlenen yapılar ve malzemeler ile şekillenmektedir. Kayıp mekân da bu sürtüşmelerin maddileşmesidir. Kayıp mekân kimliği olmayan fakat bulunabilecek birçok niteliği olan boşluktur 1 . Pieter Brossens çağdaş kentlerdeki kayıp mekân oluşumunun ana sebebinin kentleşme sürecinde ortaya çıkan yeni çekirdek ve çevresiyle etkileşimi arasındaki kopukluk olduğunu ileri sürmektedir. 1 Kentte meydana gelen boşluklar her zaman olumsuzluk olarak değerlendirilmez. Kentsel yenileme uygulamalarına olanak sağlar [Özden ve ark, 2010]. Örneğin Jacobs’a göre bu alanlar kurtarma projeleri aracılığı ile kentlerde zamanın koşullarını da dikkate alan yenileşmelere ve yeni ihtiyaçlara göre yapılacak düzenlemelere fırsat sağlar [Jacobs, 2011]. 17 Giorgio Gasco 1 için kayıp mekân, kentleşme sürecinde ortaya çıkan kullanılmayan, kaçınılan ancak boş olmayan alan demektir. O’na göre kayıp mekân işaretler, izler parçalar/kırıntılarla dolu olan yerdir. Bu yer(ler) yeniden tasarlanması ve geleceğe ilişkin senaryolar çerçevesinde ele alınması gereken alanlar olarak, mimar/mimari için fırsatlar yaratan boşluğun sihirli gücü anlamında düşünülmelidir. Bir başka anlatımla kayıp mekân, yeni yollar düşündüren ya da açığa vuran yer olarak değerlendirilmelidir. Trancik’e göre de kayıp mekânlar gelişim için fırsatlara dönüştürülerek geri kazanılması gereken mekânlardır. Doldurma ve geri dönüşüm kentin tarihi dokusunun içine böyle artık alanları dâhil edebilir [Trancik, 1986]. Modern kent, değişen çıkarlara bağlı olarak farklılaşmış alanlara sahip bir sistemdir. Bu farklılaşmalar farklı yapıların ve işlevlerin uzmanlaştığı, kent içinde kentin devamlılığına katkıda bulunan varlıklar olarak bulunurlar. Mekân sadece mekân olarak değil, artık kent mekânı olarak, bu farklılaşmalara sahne ve konu olurken, sosyal güçler (iç/dış dinamikler), bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde mekânı dönüştürürler [Şengül, 2009]. Kentsel mekânda çeşitli nedenlerle meydana gelen değişimler ve dönüşümler mekânın yapısında, işlevinde ve toplumsal anlamında temel değişikliklere neden olmaktadırlar2. Dolayısıyla mekânın kullanımı, kullanılabilirliği ve anlamı da değişime uğramaktadır. Mekânın işlevsel özelliği farklı bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, işlevlerinin her zaman açık (manifest) işlev olmadığı kapalı (latent) işlev(lere)3 de sahip olduğunu gözlemlenebilir [Kongar, 1981; Kızılçelik, 1992a]. Sistemin 1 Morgan Pasco, Peter Gabrijelcic, Pieter Brossens, Giorgio Gasco Gazi Üniversitesi kış okullarında atölye yürütücülüğü yapmışlardır. Kayıp mekân kavramı için yaptıkları tanımlamalar, 2007 kış okulu boyunca yapılan sunumlar ve röportajlar derlenerek yazılmıştır. 2 Ağır bombardıman sonrası yeniden kurulan Rotterdam kenti, modern kasaba görünümünden uzaklaşırken, Valencia kenti de eski ve yeninin uyumsuzluklarının yer aldığı hem yapısal hem de işlevsel değişimlerin izlerini taşırlar [Timuçin, 2004]. 3 Örneğin acıkan kişi yemek yerken açık işlev (karnını doyurma) söz konusu iken yaptığı tercihler kapalı işleve işaret eder. 18 değişme ve bütünleşmesinde, kayıp mekânın kapalı işlevlerinin açıklanması açık işleve nazaran daha açıklayıcıdır. Roger Trancik, kentsel bir sorun olarak gördüğü “kayıp mekân” kavramını ilk kez “Finding Lost Space” adlı kitabında; yeniden tasarlanmaya ihtiyaç duyan ve unsurlarını tutarlı bir şekilde birleştirmekte başarısız olan, katı bir sınırı olmayan artık kent parçaları olarak, diğer bir adıyla karşıt(anti) mekânlar olarak ortaya koymuştur. Onlar birçok nedenle terkedilmiş ve asla yeniden geliştirilmemiş kent kalıntıları, karmaşa alanlarıdır [Trancik, 1986]. Kent içinde etkin kullanılmayan ve/veya erişilebilirliği kısıtlı mekânlar da kayıp mekân olarak tanımlanabilir. Kenti fiziksel ve/veya sosyal açıdan bölen hatta parçalayan mekânlar, örneğin karayolu veya demiryolu ağları, otoparklar veya birbirinden kopuk çalışan kentsel sistemler; büyük, izole ve kendi içine kapalı konut/çalışma bölgeleri ve/veya kent içinde kalmış kullanılmayan veya terk edilmiş sanayi alanları kayıp mekânlar olarak kabul edilebilir. 2.3.1 Roger Trancik1: Kayıp Mekân (Lost Space) Trancik’ in “kayıp mekân” tanımlaması kullanımlarını yitiren, kullanıcılarına olumlu katkı sağlamayan ve çevrelerini de sorunlu alanlar olarak dönüşmeye sevk eden, tercih edilmeyen, terk edilmiş mekânların yitirdikleri “toplumsal anlam” ve “kullanım değerlerine/ işlevselliğine2” ilişkindir. 1 Kentsel tasarımcı ve peyzaj mimarı olan Roger Trancik, kentsel mekân, çevresel planlama ve mekânsal tasarım kuramı ve çözümlemesi konularında söylem üretmektedir. Açık mekânların tasarlanmamış olması, sokağın ölümü, kentsel ölçeğin yitmesi gibi sorunsallara, Roger Trancik’in 1986’da yayınlanan “Finding Lost Space” adlı kitabındaki söylemi yoluyla yanıt bulmak olanaklı görülmektedir. Roger Trancik 1970’den 1982’ye kadar Harvard Üniversitesi kentsel tasarım bölümünde profesörlük yapmış, 1982 yılında Cornell Üniversitesine geçmiş ve halen burada bulunmaktadır. 2 Kent mekânına yönelik olarak birbiriyle çelişen iki tür bakıştan söz edilebilir. İlki kent mekânını bir yaşam mekânı olarak tanımlayan ve bu anlamda da kenti kullanım değeri etrafında kavrayan anlayıştır. İkincisi ise, kenti sermaye birikiminin ve rant sağlamanın bir aracı olarak görerek, kent mekânını değişim değeri etrafında algılar. İlk bakış açısı için, kent somut bir yaşam mekânı iken; ikincisi için, alınıp satılan soyut bir mekândır [Şengül, 2009]. 19 Trancik bu nitelikteki kentsel mekânları çağdaş kent ve yaşantı sorunu olarak tanımlamış; baskın bir mekânsal tipoloji olarak kayıp mekân kavramının anlaşılmasının, çağdaş kentsel mekân pratiğinde oldukça önemli olduğunu vurgulayarak üzerine düşünülmesi gerekliliğini ortaya koymuştur [Trancik, 1986]. Trancik kayıp mekân, tam olarak nedir ve hangi ayırt edici özelliklere açıklanabilir? Olumlu kentsel mekândan ya da “bulunmuş” mekândan nasıl bir farklılık gösterir? Soruları ile kayıp mekânı tanımlamaya yönelir. O’na göre kayıp mekân, kentteki yaya akışından uzak, kullanılmayan alanlar ya da gökdelenlerin zeminlerindeki terk edilmiş, yapılandırılmamış peyzajdır. Kayıp mekânlar hemen her Amerikan kentinin kent merkezini çevreleyen ve ticari alanla konut alanı arasındaki bağlantıyı koparan otopark alanlarıdır. Onlar hiç kimsenin kullanmak şöyle dursun sürdürülmesini, korunmasını düşünmediği otoyol kenarı boyunca uzanan “hiç kimsenin alanları”dır. Kayıp mekânlar terk edilmiş kıyı kenarları, tren istasyonları, boşaltılmış askeri alanlar ve daha kolay ulaşım ve belki de daha az vergi için dışarıya/banliyölere taşınmış endüstriyel tesisler/alanlardır. Aynı zamanda amaçlarına hizmet etmemelerinden ötürü yeniden inşa edilmesi gereken marjinal konut projeleri ve kötüleşmiş park alanlarıdır. Kent merkezinde işlevini yitiren mekânlar (sanayi, depolama, geleneksel küçük ve toptan ticaret vb.) ile bunları çevreleyen semtlerin bir planlamaya göre oluşturulmamış konut alanları, düzensiz depo alanları ve örgütsüz küçük üretim alanlarına dönüşen kesimler de “kayıp mekân” olarak tanımlanabilmektedirler [Otaner ve Keskin, 2005]. Trancik her modern kentin merkezinde kayıp alanların olduğunu dikkat çekmektedir. Ellili ve altmışlı yıllardaki banliyö hareketinin endüstriyi ve insanları kentin çeperine çekmesiyle, daha önce canlı ve yaşayan kent merkezleri canlılığını yitirmeye başlamış; geçtiğimiz yıllar içerisinde 20 ekonomik, endüstriyel ve istihdam modellerinin radikal bir şekilde değişmesiyle de kayıp mekân sorunu daha da derinleşmiştir [Trancik, 1986]. Trancik kayıp mekânların oluşumuna neden olan gelişmeleri; Otomobile olan bağımlılığın artması, Modern mimari akımların kamusal alan/ açık alan anlayışları, Kentsel yenileme döneminin bölgeleme ve arazi kullanım politikalarının yol açtığı kent bölünmesi, Çağdaş kurumlar (kamu ve özel) tarafından kamusal kentsel çevre sorumluluğunu üstlenmekteki isteksizlik. (Bireysel çıkarların kamusal yararların önüne geçmiş olması), Kent merkezindeki mekân kullanımının değişmesi olarak sıralamaktadır [Trancik, 1986]. Bu nedenlere kısaca değinmek gerekirse; Trancik Amerikan yaşam tarzında derinden kökleşmesi nedeniyle “otomobile olan bağımlılık durumu” tüm bu faktörler içerisinde başa çıkması en zor olanı olarak tanımlar. Kentler, otomobil kullanımına göre şekillenmiş; bu durum otoyolların, caddelerin ve otopark alanlarının açık mekânların baskın türü olduğu bir kentsel çevreyle sonuçlanmıştır. Hareketlilik ve iletişim, kültürel anlamının ve insani amaçlarının çoğunu kaybetmiş olan kamusal alana giderek egemen olmaktadır. Trancik modern kentlerde kentsel arazinin şaşırtıcı bir yüzdesinin otomobillerin hareketi ve saklanması/korunması için ayrılmış olduğuna dikkat çekerek, yapıların sosyal amacı olmayan geniş açık alanlarla(otopark ve otoyol vb) çevrelenerek yapıların iletişiminin koparıldığını vurgulamaktadır. Sokaklar artık yaya kullanımı için gerekli kentsel mekânlar değil, sosyal maliyeti ne olursa olsun en hızlı otomobil bağlantısı olarak işlev görmekte ve çok amaçlı bir mekân olarak sokak sosyal anlamını yitirmektedir. Hareket ve otomobil tecridin araçları haline gelmiş, kentsel kamusal hayatın çeşitliliği ve zenginliği bu yolla azaltmıştır. 21 İkinci neden olarak 1930’lu yıllardan itibaren yaklaşık 1960’lı yıllara kadar zirvede olan modern mimarlık hareketinin idealleri gösterilmiştir. Trancik modern hareketi yapıları bağımsız olarak tasarlayan, sokak mekânlarını, kent meydanlarını, yeşil alanları ve diğer önemli açık alanların önemsemeyen bir hareket olarak tanımlamakta, geçmişteki kentlerin kentsel tasarımlarındaki açık alanların insani boyutlarını ve şehircilik prensiplerini terk ettiğini vurgulamaktadır. Trancik’in üstünde durduğu üçüncü neden; bölgeleme ve kentsel yenilemedir. Trancik kent mekânının geleneksel niteliklerinin kaybını 1950’li ve 1960’lı yıllarda uygulanan imar politikaları ve kentsel yenileme projelerine bağlar ve bu yaklaşımların, yanlış yönlendirildiklerinde, kentsel çürümenin nedeni olduğunu söyler. Kentsel yenileme projeleri mekânsal strüktür içerisinde yeri değiştirilen toplumsal dokuyla nadiren örtüşmekte ve dahası toplum varlığına anlam veren sosyal ilişkilere yanıt verememektedir. Bölgeleme de ise genellikle entegre edilen işlevler (çalışma, barınma, ticaret ve dinlenme alanları) ayrılmakta; homojen, izole ve içe dönük alanlar tasarlanmaktadır. Trancik uyumlu kullanımların soyut fikirlerinin artık fiziksel ve sosyal çeşitlilik üretmeyen ve bu yüzden artık gerçekten kentsel olmayan kentsel alanlar yarattığına dikkat çekerek, mekânsal düzenin sosyal işlevinin öneminin anlaşılamadığını ifade etmiştir. Trancik kayıp mekânı oluşturan dördüncü neden olarak kamusal alanın özelleştirilmesi üzerinde durmuştur. Bir kentin ekonomik refahının kent merkezlerini güçlendirirken yanı zamanda merkezdeki zemin katlar için yoğun talep oluşturduğunda dikkat çekerek, kamusal alan tahsisinin ikinci derecede önemli bir yan ürün haline geldiğini belirtmiştir. Kentteki her mekân şirketlerin potansiyel “imge” yapıları için yer olarak görülmektedir. Kolektif mekânın kenti, özel simgelerin kenti haline getirilmiştir. Sokak süreklilikleri; kötü yerleştirilmiş yapılar, sık sık ihlal edilen yükseklik yönetmelikleri ve dikkat çekmek için (tiz sesleriyle) yarışan çeşitli malzeme ve cephe stilleri ile 22 parçalanmakta/ bölünmektedir. Bu nedenlerle kent kamusal alan pahasına şahsi ego için bir gösteri mekânı haline getirilmektedir. Son neden olarak Trancik kent merkezindeki son yıllarda yaygın olarak görülen arazi kullanımında gözlenen değişik olarak tanımlamıştır. Sanayinin taşınması, eskimiş ulaşım tesisleri, terk edilmiş askeri alanlar ve boşalan ticari ve konut alanları birçok kent merkezinde boş ya da pek az kullanılan geniş alanlar yaratmıştır [Trancik, 1986]. Trancik’e göre kayıp alanlar kente sosyal, fiziksel ve ekonomik açıdan etki etmektedirler. Bu unsurlar üst ölçekte birbirlerini tamamlamakta ve hepsi bir bütün olarak çalıştığında kentsel mekân etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Fiziksel açıdan bakıldığında kayıp alan kentin sürekliliğini kesintiye uğratan mekândır. Bu durum özellikle karayolları, demiryolu hatları, sahil kenarları ve kullanılmayan ya da etkin biçimde kullanılmayan ya da büyük ve izole kentsel mekânlarda geçerlidir. Kayıp mekânlar kentsel yaşama yön ve süreklilik veren fiziksel bağlantıları koparır, çevre alanlarla olan iletişime izin vermeyerek mekânsal alanları ayırır. Bu alanlar da genellikle yaya bağlantıları kopuk ve yürüyüş çoğunlukla bağlantısız ve kafa karıştırıcı bir deneyimdir [Trancik, 1986]. Bu etkenler, kentin erişilebilirliğini kısıtlamakta ve kentsel bütünlüğü etkilemektedir. Kayıp mekânların kentlerdeki sosyal etkisi; geliştirilen kentsel stratejilerin oluşturduğu mekânsal düzenin sosyal anlamda işlevini yerine getirememesinden ötürü yaşayan bir sosyal çevrenin oluşturulamaması olarak tanımlanabilir. Bu nedenle içine kapalı, parçalı gelişen kentsel alanlar ya da etkin biçimde kullanılmayan, işlevsiz mekânlar sosyal anlamlarını yitirmekte ve kullanım yoğunluğu sağlanamamaktadır. Bunun sonucunda alan kayıp mekân kentsel bütündeki kullanım/işlev sürekliliğini kesintiye uğratmaktadır. Kayıp mekânda kolektif hafıza üretilememekte ve bilgi paylaşımı gerçekleştirilememektedir. Bu da kentsel yaşamı etkilemektedir. 23 Kayıp mekânın kente bir diğer etkisi ekonomiktir. Kent merkezlerindeki kayıp mekânlar kullanım yoğunluğu olmadığı için ekonomik olarak kente bir katma değer kazandırmazlar. Özellikle kent merkezlerindeki terkedilmiş sanayi bölgeleri, ulaşım tesisleri ve askeri alanlarının kullanım ve değişim değerleri ve kamusal yarar dikkate alınarak alanlar ekonomik getirisi olan işlevlerle yenilenebilir ve böylece kent bütününe katılabilirler [Trancik, 1986]. Trancik için önemli olan öncelikle mekânsal süreklilik içerisindeki bu boşlukları tanımlamak, ardından bu alanları yeni yatırımı üretecek olan birbirine bağlı açık alan fırsatları ve bir yapı sistemiyle doldurmaktır [Trancik, 1986]. Kayıp mekânın işlevsel/kullanılır hale gelmesi öncelikle bu mekânların tercih olanağı olan nüfusu çekme kabiliyeti göstermesine bağlıdır. Bir başka anlatımla kent yaşantısına katılabilecek işlevlere gereksinimi vardır [Jacobs, 2009]. Bunlar sayesinde kentsel kamusal hayatın çeşitliliği ve zenginliği sağlanabilecektir. Trancik; yeniden tasarlanmaya ihtiyaç duyan, ölçülebilir sınırları olmayan, kötü tanımlanmış, unsurlarını tutarlı bir şekilde bağlamakta başarısız olan ve etkin şekilde kullanılmayan kent parçalarına kayıp mekân demektedir. Öte yandan kayıp mekân kent içindeki rezerv alanlardır ve kentin yeniden gelişimi, yaratıcı şekilde doldurulması ve kentteki birçok gizli kaynağı yeniden keşfetmek için büyük fırsatlar sunmaktadır [Trancik, 1986]. 2.3.2 Elizabeth Grosz1: Aradaki Mekân (in-between) Kayıp mekânı bir potansiyel olarak yorumlayan Trancik’in bu düşüncesini tamamlayan ise Elizabeth Grosz’u bahsettiği “in-between”(aradaki) kavramıdır. Grosz “aradaki mekândan” tuhaf bir mekân olarak bahseder ve 1 Elizabeth A. Grosz Bergen, Norveç ve Sydney Üniversitelerinde toplumsal cinsiyet çalışmaları ve mimarlık üzerine dersler vermektedir. Grosz yaygın olarak beden, cinsellik, mekân, zaman ve materyalizm hakkında çalışmalar yapmaktadır [http://womens-studies.rutgers.edu/faculty/corefaculty/133-elizabeth-grosz]. 24 kendisi hiçbir mekâna sahip olmamasına rağmen, diğer mekânlarla ilişki kuran bir mekân, bir ilişki, bir pozisyon olarak aradakini tartışır. “Aradaki mekân”ı tüm maddi varlığın koşulu olarak ortaya çıkan garip bir mekân olarak tanımlayan Grosz; aslında aradaki mekânın Plato’nun Timaeus’da bahsettiği khöra (choric) mekândan pek farklı olmadığını belirtmektedir 1 . Plato Yunancada mekân, yer anlamına gelen khöra’yı; “olmanın haznesi, kabı”, bir yaratım alanı olarak tanımlar [Grosz, 2001]. Plato için kendine özgü maddenin ya da kimliğin eksikliği olan “khöra” (chora) ideal olanla maddi olanın arasına düşmektedir. Kısaca aradaki mekân iki durum arasındaki geçiş durumuna atıfta bulunmaktadır. Aradakinin konumu; içeri ve dışarı, orada ve burada, o taraf ya da bu taraf gibi iki olay veya çelişen mekânlar arasındaki konuma işaret eder. Aradaki kavramıyla bu ikilikler arasında, üçüncü bir fiziksel konumun ortaya çıkması tartışılmaktadır. Son yüzyılda ya da daha kısa bir süre için ayrıcalıklı bir kavram olarak öne çıkan aradaki (in-between) kavramı, sadece bir kalıntı ve diğer etkileşimlerin kaçınılmaz sonucundan daha fazla bir şey olarak anlaşılır [Grosz, 2001]. Aradakinin pozisyonu; temel kimlikten, biçimden yoksundur fakat o tüm kimliklerin, özlerin, maddelerin oluşumuna izin verir, olanak tanır. Koolhaas çağdaş kent mekânının farklı bir okumasını yaptığı “ Döküntü uzam” (Junkspace) [Koolhaas, 2002] 2 makalesinde kimlik eksikliğinin/yokluğunun bu mekânın gücü olarak ifade etmiştir. Bu yokluk her zaman doldurulmaya, yeniden ele alınmaya tekrar tanımlanmaya ve eldeki ihtiyaca karşılık yeni kimliği serbest bırakmak için yeniden tasarlamaya ihtiyaç duyan bir boşluktur [Gilbert, 2008:4]. Bu açıdan bakıldığında yalnızca 1 Derrida’ya göre Platonun Timaeus’ta sözünü ettiği khöra ikilik mantığına (evet ve hayır) meydan okumaktadır. Bu durum şu şekilde açıklanabilir; varoluşumuzun iki türü vardır; sonsuz ve değişmeyen eidos, duyumsanan olma hali/dünya. Plato khöra’nın ne duyumsanabildiğini ne de kavranabildiğini söyleyerek onun üçüncü bir türe ait olduğunu ifade eder [Derrida, 2008; Derrida ve Eisenman, 1997]. 2 Koolhaas makalesinde modernleşmenin inşa edilmiş ürününün modern mimarlık değil, döküntü uzam (Junkspace) olduğunu söyler. Döküntü uzam modernleşmeden sonra geriye kalan şey, ya da daha doğrusu modernleşme devam ederken onun artıklarını pıhtılaştıran şeydir [Koolhaas, 2002]. 25 özelliksiz, planlanmamış ve tanımsız bir hacim hiyerarşik olmayan bir heterojenlik için gerekli olan tarafsızlığı sağlayabilir ve özel (spesifik) fonksiyonun farklı katmanlarını içine alabilecek potansiyeli sağlayabilir [Klingmann ve Oswalt, 1999]. “Aradaki Mekân”ın bu çalışma için önemi Grosz’un aradaki mekân sosyal, kültürel ve doğal dönüşümler için bir odaktır” cümlesinde yatmaktadır. Aradaki mekân sadece hareketler/faaliyetler ve yeniden düzenlemeler için uygun bir mekân değil aynı zamanda aslında uyum ve birleştirmeyi sürdürmek için meydana gelen tek yerdir [Grosz, 2001]. Aynı zamanda aradaki mekân biçim, içerik, doğa ve kültürdeki ilerleme ve değişimin değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır. Bu nedenle aradaki mekân kent ve mimarlık çalışmaları içerisinde yeni olasılıklar için potansiyel bir tual, farklı tasarım düşünceleri için yeni bir yer olarak tartışılmalıdır. Bu bakış açısıyla kayıp mekân, çalışmanın bu kısmına temel teşkil eden Trancik ve Grosz’un görüşleri doğrultusunda mutlak bir potansiyel mekân olarak tanımlanmaktadır. 2.4. Kayıp Mekâna Kuramsal Bakış Yapısal-işlevsel ve sistem kuramının1 bakış açıları ile kayıp mekânı ele alıp irdeleyebilmek için öncelikle, yapısal-işlevselliğin 2 temel kabulleri ve sistem yaklaşımının genel ilkelerinin çerçevesi çizilmeye çalışılacaktır. 1 Yapısal-işlevselcilik ile sistem yaklaşımı bir arada kullanılmaya uygun kuramsal yaklaşımlardır. Sistem kavramı işlevselcilik içinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü sistem, sistemi oluşturucu parçalar ile bu parçalar arasındaki ilişkilerden oluşur, bir başka değişle n+1 kuralı işler [Abrahamson, 1990; Moore, 1990]. 2 Yapı görece durağan ve kalıplaşmış birimler sistemi iken, işlev yapı içinde dinamik süreci anlatır [Poloma, 1993] . Yapısalcı yöntemse [Kızılçelik, 1992b], ilk yapı nasıl ortaya çıkmıştır? Ya da yapının anlaşılması açıklama için yeterli midir? [Bottomore ve Nisbet, 1990; Burke, 2000] Sorularını yanıtlamada yetersiz kalınca bilim dünyası ilk köken ve yapı nasıl oluşur sorularını bırakıp açıklamaları işlevsellik ile yapmaya yönelmişlerdir [Kızılçelik, 1992b; Poloma,1993]. 1970’lere gelindiğinde yapı ve işlevin birbirinden ayrılmaz ve birbirini tamamlar nitelikte olduğu kabul edilince, yapısal-işlevsel bakış açısı kullanılmaya başlanmıştır [Moore, 1990]. 26 Yapısal-işlevselliğin temel sayıltılarını [Kinloch, 1977] mekân analizine uyarlayarak değerlendirdiğimizde, buna göre; 1. Mekân bağımsız bir varlığa sahiptir (Kentle bağlantılı/ilişkili ancak kendi içerisinde de bir bütün); 2. Mekân işleyen sistemin ihtiyaçlarına ya da işlevlerine dayanır; 3. Mekân sistem ve alt sistemlerden meydana gelir; 4. Sistem dengede ve bütünleşiktir; 5. Mekân çevresine göre uyum sağlamıştır; 6. Mekân kendini düzenleyecek iç ve dış dinamiklere sahiptir; 7. Mekân sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyona sahiptir. Yapısal işlevsel yaklaşım, mekânın bir sistem olarak uyumlu bir bütün halinde varlığını devam ettirdiğini; bu dengenin ve bütünleşmenin, mekânın temel bağlayıcı gücünü oluşturan değer yargısı ve norm sistemi üstünde uzlaşma ve birleşmeyle mümkün olduğunu kabul eder [Oskay, 1983]. Mevcut norm sistemine ters düşen durumlar kontrol altına alınarak, ya sistem dışı bırakılırlar 1 , ya baskı altına alınırlar 2 , ya da mevcut sisteme uyumlu hale getirilerek 3 sistemin devamlılığı sağlanır. Bunların dışında sistem geçici olarak kendini düzenleyemediği ve normsuzluğun yaşandığı durumlarda anomiye düşer. Mekânın anomik olması sadece kuralsızlığa değil, aynı zamanda kent sistemi ile yaşadığı problemlere de işaret eder. Sorun(lar) çözülünceye kadar, mekân kayıp mekân olarak değerlendirilebilir. Durkheim’e göre, iş bölümü dayanışma doğurmuyorsa ve organlar arasındaki ilişkiler düzenli değilse, bu durum anomi demektir [Tolan, 1981]. İş bölümü gereğince mekân kent sistemi içinde kendisinin yerine getirmesi gereken rolü oynayamıyor ise, hızlı değişim süreci içinde çelişen çıkarların ve farklılaşan 1 Çöküntü, atıl mekân oluşur. İç dinamikler harekete geçer. 3 Dış dinamikler kontrolü sağlar. 2 27 rollerin yarattığı dengesizlik durumu anomiyi doğurur. Durkheim, değişim sürecinin çok hızlı olması nedeniyle, belirli bir dengeye gelebilmek için sistemin yeterli zamanı henüz bulamadığını, zamanla dengenin kurulacağını ve anominin geçici bir durum olduğunu vurgular [Tolan, 1981]. Bu bağlamda kayıp mekânın, hızlı değişim süreci içinde oluşan anomik bir duruma işaret ettiğini, sistemin dengesini bulmasıyla beraber bu durumun kaybolacağını ileri sürebiliriz. Merton’ın 1 anlayışına göre ise yapı ve işlev arasında bir kopma meydana geliyorsa anomi ortaya çıkar [Polama,1993; Kongar,1981]. Merton tarafından dile getirilen işlevin bu özelliği, mekânın görünenin ötesinde de kent sistemine olumlu ya da olumsuz katkılarını irdeleyebilme olanağı sağlar. Açık işlevler, sistemde mekânın hedeflenen ve yönü bilinen, sisteme uyumu sağlayan, kapalı işlevler ise yönü bilinmeyen, amaçlanmayan ve bilinmeyenlerdir [Arda,2003]. Kayıp mekânlarında açık-kapalı işlevleri analiz edilmeden, kent sisteminin dengesi üstünde yarattığı olumlu-olumsuz etkileri, ötesi bu mekânların kayıp mekân olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin tespiti zora girer. Merton’un anomi göstergelerinin ışığında [Kongar, 1981], kayıp mekân şu biçimde kavramlaştırılabilir; 1. Kent sisteminin, mekânın istek ve ihtiyaçlarına kayıtsız kalması; 2. Düzensiz ve kuralsız görünen bir sistemde, dengenin kurulamayacağı anlayışı; 3. Sistem içinde çözümler bulma düşüncesinin kaybolması; 4. Boşluk ve hiçlik; 5. Destek sağlanacağına ilişkin güvensizlik. 1 Robert King Merton (5 Temmuz 1910 - 23 Şubat 2003) Amerikan sosyolojisinde yapısal-işlevselci yaklaşımın önde gelen temsilcilerinden biridir. 1947 yılında sosyoloji profesörü olmuştur. 1970 yılına kadar Columbia Üniversitesi’nin Uygulamalı Amerikan Sosyoloji Birliği’nin başkan yardımcılığını yapmıştır. Başlıca yapıtları: “Social Theory and Social Structure” (Sosyal Teori ve Sosyal Yapı); “Bilim Sosyolojisi” (The Sociology of Science); “Kuramsal Sosyoloji Üzerine” (On the Theoretical Sociology) dir [Kızılçelik, 1992a]. 28 Merton için sistemin denge kaybı, bir başka anlatımla yapı ve işlev arasındaki farklılaşma kapalı işlevlerde yatmaktadır. Bir sistemin önceden görülmeyen ve arzulanmayan işlevleri, süreç içinde sistemin dengesizliğe evrilmesini doğurur. Sistem yaklaşımı açısından mekânı ele aldığımızda, mekânın kent sisteminin bir alt sistemi ve ayrıca kendi başına da bir sistem ve diğer mekânlarla da(sistemlerle) ilişkide olduğu vurgulanmalıdır. Mekân (sistem) gerek birbirleriyle ve gerekse değişen çevreleriyle devamlı ilişkileri olan ve aralarında kuvvetli bir dayanışma bulunan unsurların birleşmesinden meydana gelen ve belirli bir kimliğe sahip bir bütündür. Sistem yaklaşımı ise, sistemlerin çalışmasına, açıklanmasına ve eylemlerine dair öngörüde bulunulmasına yardımcı, birbirine bağlı esaslar, prensipler ve varsayımların tümüdür [ Dicle ve Dicle, 1969]. Bütünsel bir sistemin, bir ve/veya birçok alt sistemi vardır. Bu alt sistemlerin sistemle olan bağlantısı veya bütünleşmesi, yine bu alt sistemlerin çalışma biçimlerini etkiler [ Katz ve Kahn, 1977]. Sistemin denge ve bütünleşmiş olarak işleyişinde iletişim mekanizmalarının etkisi vardır. Sistem kendisine ilişkin bilgi akışının sürekliliğini sağladığı süre içinde varlığını devam ettirir. Geribesleme sistemin bilgi akışını sağlayan mekanizmalardan biridir. Geribesleme mekanizması çalışmadığı zaman sistem entropiye düşer. Bu bağlamda geribesleme mekanizması sistemin bütünlüğünü, çalışma düzenini, ahengini kurmasını sağlar [Mouzelis,1969]. Belirlenmiş hedeflere ulaşmada ne ölçüde başarı sağlandığını gösterir. Geribesleme mekanizması negatif ve pozitif olmak üzere iki tanedir [Dereli, 1981]. Sistem bütün ve denge içinde iken ileriye doğru değişiyor ise pozitif geribesleme söz konusudur (dönüştürme). Aksi ise negatif geribeslemedir (sabit tutma) [ Dereli, 1981; Katz ve Kahn, 1977]. 29 Entropi termodinamiğin ikinci yasasından çıkarılan kaçınılmaz düşüş ve bozulmayı tanımlar [Fairchild, 1972]. Kapalı sistemler çevrelerinden enerji, madde veya bilgi alamazlar, bu nedenle de entropiye açıktırlar. Buna karşılık çevreden bilgi ve enerji alan sistemler ise açık sistemlerdir. Açık sistemler, sisteme çeşitli akışlar (fiziksel, kültürel, ticari, vb.) sağlayarak entropiden kaçınabilirler. İşte bu durumda negatif entropiden söz edilebilir. Bu bağlamda entropi kavramı, açık sistem yaklaşımında, sistemin, dağılmaya ve ölüme gideceği şeklindeki bir doğa yasası olarak nitelendirilmiştir [Katz ve Kahn, 1977]. Bu bilgilerin ışığında kayıp mekân, sistem yaklaşımına göre değerlendirildiğinde [Etzioni, 1964]; 1. Mekânın hem biçimsel hem de doğal unsurları ve bunların ilişkileri, 2. Mekân içindeki alt sistemler ve sistem içinde ve dışında bu sistemler arasındaki ilişkilerin hedefi, 3. Sosyal ve maddi kazanımlar ve her bir sistem üzerinde bunların etkisi, 4. Sistem ile çevresi arasındaki etkileşimi, 5. Sistemin kendisi ve çevresine ilişkin iletişimi dikkate almak gerekir. Kayıp mekânlar karmaşık sistemlerdir. Çünkü kayıp mekânları karmaşık bir sosyal sistem olarak görme gereği, aynı zamanda onları, alt sistemler, ya da üst sistemlerden oluşan bir bütün olarak ele almayı da gerektirir. Yapı ve karşılıklı bağımlılık sorunları ile ilgili olan sistem yaklaşımı [Katz ve Kahn, 1977], karışık sorunları sistematik bir şekilde ele almamıza yardım eden bir araç görevi üstlenir. Mekânı, yapı ve işlevleriyle mercek altına alarak, analiz ve açıklamaya yönelince, yaşayan bir varlık olduğu gözlenebilir. Mekân, kent sistemi içinde bir alt sistem olarak, kentten kopuk değil, ancak bir yandan kentin bazı 30 öğelerini bünyesinde barındırırken, diğer taraftan bazı öğeleri kentten bağımsız olarak ortaya çıkar. Mekân kendisi de işleyen bir sistem olarak çeşitli işlevlere sahiptir. Mekân bir yandan kent ile etkileşim içindeyken, diğer taraftan kendi içinde de yapı ve işlevleri arasında etkileşim mevcuttur. Yapı ve işlev arasındaki etkileşimde, etkileşim sekteye uğramadığı sürece mekân, yaşamasını ve gelişimini devam ettirir. Bu bağlamda mekân yaşayan dinamik bir yer olarak değerlendirilir. Mekân böylelikle kent ile dengede ve bütünleşmiş olarak varlığını devam ettirir. İç ya da dış faktörlerden biri ya da her ikisinin etkisiyle, değişme sürecinde yapı veya işlevde ortaya çıkabilecek problem(lerde), mekân aldığı -pozitifgeribeslemelerle sistem olarak kendini yenileyip kendi içinde ve kent ile bütün ve dengede kalabilir. Aksine problem çözme işlevi yetersiz kalıyorsa (negatif geribesleme) iki boyutta (kent ve kendi içinde) ya da boyutlardan birinde denge kaybı ortaya çıkar. Kendi içinde problemi çözemez ise, entropiye giderek yok olur. Kentle oluşan problemleri çözemez ise, öncelikle anomiye (var olan değerler sisteminin dışında kaldığı için) gider. Süreç içinde ya yeni değerler oluşturarak (tedrici değişme ya da aşama aşama değişme) kentle bir bütün olarak dengeye gelir, ya da oluşturduğu değerler sistemi ile kentle bütün ve dengeye gelemediği için kayıp mekân olarak (geçici süreyle ortaya çıkan denge ve bütünleşme kaybı1) ortaya çıkar. “Kayıp Mekân” kavramı, mekân üzerinde yapısal ve işlevsel olarak değişim süreci içerisinde, sosyal etkilerin belli eğilimleri doğrultusunda, kentsel mekânın geçirdiği farklılaşmalara bağlı olarak ortaya çıkan bir olgu 2 olarak ele alınabilir. Kayıp mekân nedir sorununa verilecek en genel yanıt; bu süreç 1 Söz konusu olan kent ve mekânın içinde bulunduğu değişim sürecinin yönü ve hızıyla ilintili olarak, değişimin tamamlanma zamanı değişiklik gösterir. 2 Kent sisteminde, değişim süreci içinde pek çok mekân kayıp mekân olarak ortaya çıkabilir. Sürece işaret ettiği için bahsedilen durum (kayıp mekân) “olgu”dur. Şayet işaret edilen tek bir mekân ise (örneğin İskitler) söz konusu olan artık “olay” ile karakterize edilir. 31 içerisinde toplumsal anlamını, yapısını, işlevini ya da işlevselliğini yitirerek kent sistemi içerisinde gündelik etkinliğe katılamayan ya da doğru biçimde katılamayan kentsel mekân olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla kayıp mekânlar bir şekilde işlevini ve toplumsal anlamını yitirerek geçici olarak sistem dışı kalmış, tanımsız, öteki mekânlardır. Aynı zamanda değişim süreci içinde geçici durum (kayıp mekân), kalıcı özellik göstererek, devamlılığını sürdürürse sistemin kendisini de etkileyip değiştirecektir 1 . Ancak endüstrileşme, sanayileşme ve kentleşme gibi süreçler sistemleri karmaşık ve çok boyutlu özelliklerle [sosyo-demografik (nüfus, meslek, gelir, eğitim gibi), sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özellikler] donattığından, kayıp mekânın topyekûn olarak sistemi, değiştirmesi ve dönüştürmesi beklenmeyeceği söylenebilir. Şayet sistem iç dinamiklerini kullanamıyor ise dış dinamikler (özellikle kent planlamaları ile kentsel dönüşüm projeleri) aracılığı ile problem çözümlenmeye çalışılır. 1 Değişimin ne yönde ve boyutlarının ne olacağı (bozulma, çökme) önceden kestirilememektedir. 32 3.KENTTEN MEKÂNA / MEKÂNDAN KENTE 3.1.Kent ve Mekân Etkileşim İçindedir Kentler sürekli devinim içerisindedir. Bu devinim sırasında kent mekânları kimi zaman nicel kimi zaman nitel farklılıklar gösterir. Yapısal-işlevsel yaklaşıma göre değişim sürecinde, bütün ögeler aynı hız ve tempoda değişmediği ve niceliksel özellikler daha hızlı, niteliksel özellikler ise daha yavaş değiştiğinden, süreç içinde kentin mekânsal değişimlerinde kayıp mekânların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Farklılaşma, farklı yoğunluk, doku ve oluşumların, farklı çeper ve formların açığa çıktığı, kendine özgü sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özelliklere sahip mekânlar oluşturur. Bu mekânlar ya kentle bütünleşmiş, ya da kentten kopmamış fakat kentle tam olarak bütünleşmemiş veya bütünleşme gerçekleşmemiş mekânlar olarak değerlendirilebilir. Kentle bütünleşmiş mekânlar, kentin bir alt sistemi olarak denge içinde homeostatiktir. Kentle tam olarak bütünleşip, alt sistem olarak kentin ne tam içinde ne de dışında kalan mekânlar ise, yeni işlevleri yüklenmiş ancak yapısal değişime cevap vermeyen mekânlar olarak değerlendirilebilir. Bir alt sistem olarak kentin oluş ve işleyişine katkıda bulunmayan, kentten kopmuş mekânlar ise anomiktir. Bütünsel sistemin ihtiyaçlarına cevap vermediği gibi sistemin işleyiş mekanizmaları üstünde bozucu etkiye sahiptir. Günümüz kentleri farklı sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özelliklere sahip, yaşama biçimi ve söylemlerine sahip grupların yer aldığı yerleşim yeri sistem- özelliği gösterirler [Harvey, 2002]. Bu gruplar arasında yalıtılmış ilişkilerin ortaya çıkması, kent içinde birbirleri ile etkileşime geçmeyen, içine kapanan, ya da sınırlı dolaşıma izin veren yapılar ve işlevlerin oluşmasını beraberinde getirir [Şentürer, 2008]. 33 Her mimari yapı (mekân), belli bir kültürün taşıyıcı elemanıdır. Zamana karşı direnen yapı taşı özelliği olarak da değerlendirilebilen mekânı, sadece ona yüklenen işlevlerle belirlemek eksik olur. Çünkü süreç içinde işlevlerde değişimler meydana gelse de; onun belli bir kültürün simgesi olması kalıcılık gösterir [Tunalı, 2004]. Günümüzdeki dönüşüm şekli kentin parçalarının nitelik değiştirmesine veya biriken dönüşümlerle kentin evrimsel bir oluşum geçirmesine dayanmaktadır. Ancak bu oluşumun nereye varacağı önceden kestirilerek amaçsal olarak belirlenmemiştir [Tekeli, 2003]. Bu bağlamda örnek mekânları (AKM: Hipodrom alanı, Zafer Meydanı, İskitler Büyük Sanayi Bölgesi) değerlendirmeden önce onların tarihsel gelişimleri anlatılarak ve kentle olan ilişkileri incelenerek kayıp mekân tartışması yapılacaktır. Şekil 3.1. Seçilen Alanların Kent İçerisindeki Konumları 34 Bu nedenle alanların ortaya çıkışı, konumu, mekânsal özellikleri, toplumsal anlamı ve tarihsel dönemler içerisinde nasıl kullanıldıklarının yanı sıra toplumsal açıdan nasıl anlamlandırıldığı da ele alınacaktır. 3.2.Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom Alanı: Yapı Sabit, İşlev Belirsiz 3.2.1 AKM’nin konumu AKM alanı, Altınsoy caddesinin çevrelediği ve Adalet Sarayının yanındaki alan ile Talatpaşa Bulvarı ve devamındaki Hipodrom Caddesi ile birbirine paralel olan İstanbul Caddesini kesen Mevlana Bulvarı ve Atatürk Bulvarı arasında kalan alana ek olarak Ulus eski kent merkezini de kapsayan bölgelerin hepsine birden verilen genel addır. AKM alanı eski kent ile yeni kent arasında kalan merkezi bir konumdadır. AKM alanı beş bölüme ayrılmıştır. Atatürk Kültür Merkez Binasının ve eski Hipodromun yer aldığı ilk bölüm özellikle kültürel etkinlikler için ayrılmıştır. İkinci bölüm 19 Mayıs Stadyumu, Kore Şehitliği, Paraşüt Kulesinin bulunduğu spor aktiviteleri için ayrılmış alandır; bazı önemli spor tesisleri bu bölüm içinde yer almaktadır. Üçüncü bölüm kentsel bir park olan Gençlik Parkıdır. Gençlik parkı, eğlenme ve dinlenme alanlarının bulunduğu Türkiye’de kentsel parkların ilk örneklerinden biridir ve 1930’ların başlarına uzanan politik bir geçmişi vardır. Dördüncü bölüm içerisinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının ve Ankara modern sanatlar müzesi CerModern'in bulunduğu, Adalet Sarayının hemen yanında konumlanan alandır ve kültürel aktivitelere ayrılmıştır. Beşinci bölüm kentteki en eski kamusal alan olan Ulus Meydanını kapsayan, içerisinde I. ve II. Meclisin, Ankara Palas’ın, Sayıştay Binalarının ve Atatürk Heykelinin bulunduğu Ankara’nın eski merkezi olan Ulustur. 35 Şekil 3.2. AKM Alanının Konumu Şekil 3.3. AKM Alanının Bölümleri 1 Çalışma alanı; AKM alanı içerisinde bulunan beş bölümden birincisini oluşturan ve Hipodrom alanı olarak bilinen bölgedir. Alan yoğun trafik akslarıyla çevrilidir. Kuzeyinde İstanbul caddesi ile, doğuda Kazım Karabekir caddesi ve güneyinde Talat Paşa bulvarı ve batısında Konya-Samsun karayolu ile sınırlandırılmış alandır. Kuzeyinde, farklı fonksiyonlara sahip 1 Bu çalışmada Prof. Dr. Güven Arif Sargın’ın Gazi Üniversitesinde 2007 EWSAD kapsamında alanının hem fiziksel hem de sosyal gelişimini tarihsel bağlamıyla anlattığı sunuşundan yararlanılmıştır. 36 olmakla birlikte, daha çok küçük sanayi üreticilerinin konumlandığı İskitler Büyük Sanayi Bölgesi bulunmaktadır. Güneyindeki alanda, büyükşehir belediyesine ait hizmet binaları ve otobüs-kamyon garajları bulunmaktadır. Batısında kamu kurumlarına ait binalar ve büyük ölçekli ticari kullanımlar yer almaktadır. Kuzeyinde ise AKM Alanının II. Bölümünü oluşturan ve spor aktivitelerine ayrılmış olan alan konumlanmaktadır. Şekil 3.4. Hipodrom Alanının Yakın Çevre Kullanımı Alan içerisinde 1981 yılında yarışma ile elde edilen Atatürk Kültür Merkezi Kompleksinin yanı sıra Tören Pisti, Şeref Tribünü, Eski Jokey Kulüp Binası, Belediyeler Park ve Bahçeler Müdürlüğü Binası bulunmaktadır. Resim 3.1. Hipodrom Alanı İçindeki Atatürk Kültür Merkezi 37 Atatürk Kültür Merkezi Bölgesini oluşturan diğer kısımlarla birlikte Hipodrom Alanı yüzyılın başından beri uzun ve tartışmalı bir geçmişe sahip olan önemli bir kentsel alandır. Bununla birlikte hem milli bayramların kutlandığı hem de 1980 yılında Türkiye Cumhuriyet’inin kurucusu olan Atatürk’ün doğumunun 100. Yıldönümü kutlamaları için programlanmış ve ayrılmış olmasından ötürü ideolojik bakımdan önemli bir anlama sahiptir. Alan 1980 tarihinde 2302 sayılı yasa ile kültür sanat ve rekreasyon alanı olarak koruma altına alınmıştır. 1980’den önce farklı bir yasal öyküsü olan bölge, 1980 den hemen sonra sadece Ankara için değil tüm ulus için önemli bir tartışma alanı haline gelmiştir. Resim 3.2. AKM 1. Bölge Bu çalışmada Hipodrom Alanı; oluşumu, işlevi ve toplumsal anlamı açısından bağlamından kopmaması amacıyla AKM Alanı bütünü içerisinde anlatılmaya çalışılacaktır. 38 3.2.2. Alanın oluşum süreci Beş bölgeden oluşan AKM alanının izleri bilinen ilk Ankara Haritası olan Von Vincke1 haritasında arandığında; AKM alanının kentin dışında, büyük, boş ve tarıma ayrılmış bir alan olduğu anlaşılmaktadır. Alanın günümüzdeki konumuna ve fonksiyonuna temel teşkil edecek süreç, 1920’den sonra yapılan Ankara kent planlaması ile başlamıştır. Şekil 3.5. Von Vincke Haritası [Cengizkan, 2004] Üzerinde AKM Alanının Konumlandırılması Cumhuriyet’in ilanı ve Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte yeni ideolojinin idealleri doğrultusunda modernlik ve medeniyet projesi başlamıştır. Ankara’nın başkent ilan edilmesiyle başlayan kentleşme öyküsü aynı zamanda yeni kurulan toplumsal düzen ve modern yaşantı biçiminin de öyküsüdür. Bu bağlamda Ankara Cumhuriyet ideolojisinin, ideallerinin ve modernleşme projesinin hem somutlaştığı yer hem de simgesi haline gelmiştir [Çağlar ve ark., 2006]. Ankara’nın başkent ilan edilmesinin ardından kentsel çevre standartlarının düşüklüğü ve yetersiz kentsel hizmetler gündeme gelmiştir. Bununla birlikte 1 Ankara’nın bilinen ilk haritasıdır. Baron Von Vincke tarafından 1838 yılında çizilmiştir [ Cengizkan, 2004] 39 kentin iyi imarının, rejimin başarısı ile özdeşleşeceğine inanılmıştır [Tankut, 1993]. Böylece Ankara’nın kentsel problemlerine çözüm bulmak ve bunun yanı sıra modern insanın/toplumun oluşması için gerekli olan modern kenti yaratmak amacıyla planlama çalışmalarına başlanmıştır. O zamandan bu yana Ankara’da üç önemli planlama süreci yaşanmıştır. Bunlardan birincisi 1924 yılında Lörcher’in eski Ankara için, ikincisi ise 1925 yılında Yeni Şehir için yapmış olduğu planlardır. Bu iki plan sonraki beş yıl boyunca Ankara’nın kentsel yerleşimini, gelişimini belirlemişler ve Ankara için üçüncü önemli planlama sürecini oluşturan Jansen Planı’nı sınırlayıp yönlendiren fiziksel unsurların ortaya çıkışını sağlamışlardır [Cengizkan, 2004]. Ancak Lörcher‘in her iki planında da AKM bölgesinin konumunu bulmak oldukça zordur. Lörcher’in önerisinde, Ankara’nın kentsel yapısı içinde bugünkü AKM bölgesini tanımlayan İstasyon Caddesi dışında bir kanıt bulmak güçtür. Şekil 3.6. Lörcher Planı 1924-1925 [Cengizkan, 2004] ve Mevcut Durumun Çakıştırılması. Bunun yanı sıra Lörcher Planı hipodrom alanının erken evreleri için önemli ipuçları vermesinden ötürü önemlidir. Lörcher Ankara’nın “modern bir kent” olması düşüncesinden yola çıkarak planlama çalışmaları yapmıştır. Bu amaç 40 doğrultusunda modernlik fikrinin bir yansıması olan meydanlar, dinlenme alanları, spor alanları ve parklar önermiştir. Lörcher’in birbiri ile ilişkili biçimde planladığı Şehir Parkı, Şehir Bahçesi ve Spor Alanları, hem kent estetiği hem de insan sağlığı açısından geliştirdiği önerilerdir. Şekil 3.7. Lörcher Planında Şehir Parkı (19a) ve Spor Alanlarının (20) Konumu1 Lörcher’in yaptığı çalışmalardan bu alanı önemsediği görülmektedir. Lörcher geniş bir kamusal açık alanın çevresinde küçük pavyonlardan ve bağımsız yapılardan oluşan düzenlemesiyle, “modern toplum bireylerinin” kendilerini ifade edebilecekleri bir kent mekânı önermiştir [Cengizkan, 2004]. Lörcher’in burada önerdiği park alanı bugün Hipodrom alanı içerisinde yer almaktadır. Resim 3.3. Şehir Parkı ve Sergi Bahçesi, Lörcher Kuş Bakışı Perspektif Çizimi [Cengizkan, 2004]. 1 Şekil 3.7 deki haritalar Cengizkan 2004’den değiştirilerek alınmıştır. 41 Şekil 3.8. Jansen Planı ile Mevcut Durumun Çakıştırılması Ankara için ikinci kırılma noktası ise Jansen Planı olmuştur. Lörcher gibi yeşil kentsel sağlığın sürdürülmesi prensibini kabul eden bir plancı olarak Jansen de eski kent ile Yenişehir arasında büyük parklar ve rekreasyon alanları tasarlamıştır. Atatürk Bulvarı’nın batısında ve İstasyon Caddesinin kuzeyinde geniş bir alan hipodrom, stadyum ve havuzun bulunduğu bir park inşaatı için ayrılmıştır. Kentsel yeşil sistemin en önemli parçası olan bu yeşil kuşak, bugün AKM alanı olarak belirlenen alanın temelini oluşturmuştur [Cırık, 2005]. Jansen planında bölgeler arasındaki kesin ayrımlar bulunmasada, temel olarak planın bugünkü AKM alanının sınırlarını çizdiği söylenebilir. 3.2.3. Hipodrom alanının inşa süreci ve toplumsal anlamı Jansen Ankara’da Avrupa örneklerinde olduğu gibi çağdaş tesislerin kurulması gerekliliğine inanmış ve bu doğrultuda modernist uzak görüşlülüğünün bir parçası olarak at yarışı alanı (hipodrom) fikrini ortaya koymuştur. Bu alan çalışmanın bu kısmına konu olan “AKM Alanının İlk Bölümünü” oluşturmaktadır. 42 Harita 3.1. Jansen Planında Hipodrom Alanının Konumu 1932 [Korkmaz, 2007] Cumhuriyet dönemi boyunca devletin idealilerinden biri, kurulan yeni rejimin ilkeleri doğrultusunda sağlıklı genç nesiller yetiştirmektir. 1930’lar boyunca birçok çağdaş Batılı ulus gibi Türkiye Cumhuriyeti devleti de sağlıklı genç nesli yetiştirmek için spor aktivitelerine öncelik vermiştir. Ankara hipodrom ve stadyum inşaası Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal ve uluslararası ortamda bedensel performaslara verdiği önemi ilan ettiği ilk çalışması olmuştur [Özdemir, 2004]. Hipodrom alanının inşasından önce, 1920’lerde Atatürk’ün özel emriyle alanda at yarışları düzenlenmeye başlanmıştır. Yukarıda bahsedilen sağlıklı toplum idealinin yanı sıra Atatürk’ün “At yarışları modern bir toplum için gereklidir” sözü at yarışlarının “Modern Türkiye” için önemini ifade etmektedir [Köstem, 200:74]. Ancak modern toplumun bir gereği olmasının yanı sıra bu dönemde düzenlenen at yarışlarının amacı kumar oynamak değil; daha çok insanları bir araya getirmek, halka güven vermek ve “milli dayanışma” amacıyla bir bayram pratiği olarak düzenlenmiştir [Özdemir, 2004]. 43 Hipodrom alanının anlamını toplumsal açıdan değiştiren bir diğer olay ise Eski T.B.M.M önünde yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının; yoldaki eğim, geçici olarak kurulan tribünlerin ekonomik olmaması ve her vatandaşın kutlamaları rahatça izleyememesi gibi sorunlar nedeniyle, iyi bir organizasyona izin vereceği düşünülerek kutlamaların Hipodrom Alanında yapılmasının önerilmesidir. Bu amaç dikkate alınarak 1933 yılında hipodrom alanı için açılan uluslararası yarışmayı İtalyan Mimar Paolo Vietti Violi kazanmıştır [Özdemir, 2004]. Yapılan tasarımda askeri geçit pisti, projenin en önemli kısımlarından birisini oluşturmuştur. Bunun yanısıra hipodromun tribünleri izleyicilere göre sınıflandırılmış, cumhurbaşkanı tribünü için özel bir tasarım yapılmıştır. Resim 3.4. Yarışmayı Kazanan Paolo Vietti-Violi’nin Hipodrom Tasarımı; Cumhurbaşkanı Tribününü [Vietti-Violi, 1937] Cumhuriyetin 10. Yılı kutlamalarına yaklaşılırken Hipodrom yarışması tamamlanmış fakat proje inşaatı henüz başlamamıştır 1 . Ancak belediye bayram öncesinde zeminin hazırlıklarını tamamlamış, seyirciler ve devlet adamları için geçici tribünler inşa etmiştir. Atatürk bu törende Cumhuriyetin onuncu yıldönümü vesilesiyle en bilinen konuşmasını yapmış ve ardından 1 İnşaatın ilk kısmı 1935 yılında diğer kısmı ise 1936 yılında bitirilmiştir. 44 onuncu yıl marşı söylenmiştir. Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamasıyla birlikte ulusal bayramların hipodromda kutlanması geleneği başlamıştır. Resim 3.5. 29.10.1933 Cumhuriyet Bayramı, Hipodrom Alanı Bir imparatorluğun parçalanması sırasında ortaya çıkan, ulus bilinci büyük ölçüde yeniden inşa edilecek bir ulus-devlettir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte ulus devlet siyasal olarak kurulmuş olsa da, toplumsal bilinç düzeyinde de yeniden oluşturulması gerekmektedir. Bu nedenle erken Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiyede ulusal bayram kutlamaları öncelikle milli birlik duygusu ve ulus-inşaası amacıyla düzenlenmiştir. Bunu sağlayabilmek için Cumhuriyet kadroları mekansal stratejilere de önemli roller vermiştir [Tekeli, 2010]. Cumhuriyete özgü idealleri yansıtan hipodrom alanı; toplum üzerinde yeni bir sosyal ve siyasal ideal oluşturmak için, mekânın kullanılarak anlamların iletilmesi ve kollektif bilincin oluşturulması fikrinin somutlaştığı bir mekân olmasından ötürü önemlidir. Ulusal bayram günlerinde Hipodrom alanı anma mekânı haline gelmiş, burada törenler düzenlenmiş ve toplumsal hafızanın siyasi boyutu bu şekilde deneyimlenmiştir. Bayramların törensel ve sembolik yönleri zaman içinde toplum hafızasında yer etmiş ve düzenli periyotlarda özel mekânlarda bu aktivitelerin yeniden sahnelenmesi bir mekân için toplumsal hafızayı oluşturmuştur. Kısaca bu dönemde ulusal bayramlar aracılığıyla toplumsal bir bellek oluşturmak için kentsel bir mekân olarak 45 Hipodrom alanı kullanılmıştır. Bu bilgiler ışığında bakıldığında, Ankara hipodromu inşasının arkasındaki ideolojik ve politik kararlar yanlızca bir at yarışı alanı yapmak için değil; aynı zamanda ulusal bayramların burada gerçekleşmesi ve “hayal edilen ulusu” meşru ve hayatta tutmak içindir [Özdemir, 2004]. 3.2.4. Alanın gelişim ve dönüşüm süreci 1950’lerin başına gelindiğinde başta hızla artan nüfus ve kentin yeni gelişiminden doğan diğer nedenler, yeni bir kentsel kalkınma planı yapılması gerekliliğini ortaya koymuştur. Bunun sonucunda 1954 yılında yapılan yarışmayla elde edilen Yücel-Uybadin planı 1957 yılında uygulama planı olarak onaylanmıştır 1 . En genel anlamda bugünkü AKM Bölgesi, hemen hemen kenti eski ve yeni olarak ikiye bölen bir yeşil kuşak düzenleyen bu uygulamanın bir parçası olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Şekil 3.9. 1957 Yücel-Uybadin Planı’nda Kenti İkiye Bölen Yeşil Kuşak Aksı 1 1975 plan kararlarıyla ilgili daha geniş bilgi için Ali Cengizkan’ın Modernin Saati kitabı içerisindeki “Nihat Yücel ile 1957 Ankara İmar Planı Üzerine” başlıklı yazısına bakılabilir [Cengizkan, 2002]. 46 Yeni gelişim planında bir çok önemli noktanın yanı sıra, AKM bölgesi açısından önemli olan husus, yarışma raporunda istenilen yeni bir kültür merkezi önerisinin ortaya çıkmasıdır. Yarışma raporunda kültür merkezi kentin öncelikli ihtiyaçlarından biri olarak ifade edilmiş; kültür merkezinin mevcut eğitim ve bilim kurumları arasında var olan ilişkiler, bağlantılar ve ilgili ihtiyaç ve olanaklar dikkate alınarak Ankara gibi modern bir kente uygun olması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca bu merkezin Ankara ve çevresindeki üniversitelerin eğitim, öğretim ve sanatsal ihtiyaçlarını karşılayan tüm gerekli kurum ve tesisleri içermesi gerektiği ifade edilmiştir [Ankara Belediyesi, 1954]. Bunun yanı sıra kültür merkezine erişimin kolay olması ve mevcut kurumlarla ilişkili olması gerektiği belirtilmiştir. Gereksinimin de ötesinde bu fikir, Ankara’nın kendisini bir kültür merkezi ve modern bir başkent yapmak için düşünülmüştür [Saner, 2004]. Bu nedenlerle istenilenler raporda şu şekilde belirtilmiştir: “Bir milyon nüfuslu Ankara ve Türkiye için kültür merkezi; devlet operası, devlet tiyatrosu, büyük bir konser salonu veya evi, devlet konservatuarı, güzel sanatlar akademisi, ulusal ya da devlet resim heykel galerileri, büyük radyo merkezleriyle birlikte modern televizyon stüdyoları, gerekli tüm bölümleriyle birlikte Ulusal Müze, sağlık müzesi, büyük bir teknik müze, balmumu müzesi, açık ve kapalı soğuk ve sıcak yüzme havuzları, çocuklar için oyun parkları, hayvanat bahçesi ve botanik bahçeleri, eğlence ve sanatsal olanakları olan bir şehir gazinosu, teknik ve endüstriyel fuarlar için gösteri galerisiyle birlikte spor yapıları, kar amacı gütmeyen kuruluşlar için tesisler, restorantlar ve kent parkları ve benzer tesislere sahip olmalıdır” [Ankara Belediyesi, 1954]. Özetlemek gerekirse yapılacak planlamanın, kültür ve spor tesislerinin yanı sıra modern kentsel uygulamalar için gerekli olan diğer bütün gereksinimleri barındıran bir planlama olması istenmiştir. Ancak raporda açıkça ifade edilmesine karşın Yücel-Uybadin planı beklentileri tam olarak karşılayamamıştır. Tasarımcıların genel tutumu güzergahların tanımlanması üzerine odaklanmış bu nedenle kültür merkezi fikri arka planda kalmıştır. Gelişim planında alanı etkileyen en önemli şey hipodrom ve mevcut stadyum 47 arasında yeni bir ulaşım koridoru önerilmesidir. Bu ulaşım kararı hipodromu batıda, diğer spor tesislerini ise bölgenin doğu kısmında bırakarak alanı ikiye bölmüş ve sosyal alanların sürekliliğini kesmiştir. Şekil 3.10.Jansen Planı’yla Yücel-Uybadin Planı’nın Karşılaştırılması. Şekil 3.11. Günümüzdeki Planla Yücel-Uybadin Planı’nın Çakıştırılması 48 Ankara için hipodrom alanının önemi 1970’li yılların başlarından itibaren giderek artmıştır. Bölge için geliştirilen politikalar ve projeler, iki dönem olarak ele alınmalıdır: 1970-1980 ve 1980 sonrası. 1970’lerin başından 1980’e kadar bölgenin gelişimini tanımlayan aktörler Belediye ve Ankara Metropoliten Nazım Planlama Bürosu 1 ; 1980 sonrasında ise Milli Komite olmuştur. 1970-80 yılları arasında Ankara Metropoliten Nazım Planlama Bürosu, planların hazırlanması ve gerekli önerilerde bulunmakla görevliyken, bu önerilerin yürütmesi ise yerel otorite olan belediyenin görevi olarak belirlenmiştir. Aynı zaman diliminde ayrı ayrı çalışan bu iki kurum arasında kısa süre sonra güç mücadelesi ortaya çıkmış ve bu durum alanın planlanma sürecini önemli ölçüde etkilemiştir. Kuruluşundan kısa bir süre sonra, 1957 Yücel-Uybadin planında bir şekilde göz ardı edilen kültür merkezi yaratma fikri Ankara Metropoliten Nazım Planlama Bürosu tarafından tekrar gündeme getirilmiştir. Buna göre Ankara kentinin; ulusal kütüphane, ulusal müze, modern sanatlar müzesi, kongre ve sergi merkezi, tiyatro, opera, sinema, otel ve göreli hizmet tesisleri gibi ihtiyaçları dikkate alınarak bir kültür merkezi bölgesi ve bugünkü AKM bölgelerinden dördüncüsünü oluşturan alanda da bir kültür merkezi yapısı önermişlerdir [Kaymaz, 1995]. Ancak belediye yapılmış olan öneriyi uygulamak yerine kendisi, “Ankara Tarih/Yeşil/Kültür/Rekreasyon Aksı” olarak adlandırılan yeni bir proje hazırlamıştır. Hipodrom ve Sıhhiye arasındaki oldukça büyük bir alanı kapsayan proje ile; Ankara’nın tarihsel sürdürülebilirliği ve karakteristiği ortaya koyularak, kentin ihtiyaç duyduğu yeşil kuşağın oluşturulması ve aks üzerinde kültürel etkinliklerin yayılması amaçlanmıştır [Saner, 2003]. Bu ilkelerin referansları ile Hipodrom amatör spor, 1 gezi, eğlenme alanları ve su öğeleri ile donatılacak; içinde değişik 1960’ların sonlarında kentte önemli bir büyüme ve çok miktardaki nüfus artışı devam etti. Bu nedenle metropollerde oluşan bu beklenmedik gelişmeyi kontrol edebilecek yeni bir devlet dairesi (Ankara Metropoliten Nazım Planlama Bürosu) kurulmasına karar verildi. Metropoliten Nazım Planlama Bürosu göç, konut sıkıntısı, sosyal eşitsizlik ve ulaşım gibi kentsel sorunlarla başa çıkabilmek için 1969 yılında kurulmuştur. 49 hayvanların dolaşabildiği çocuklara yönelik bir hayvanat bahçesi oluşturulacaktır [Atabaş, 2004]. İki kurum arasında yaşanan uzun tartışmalardan sonra, 1978 de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in başkanlığında yapılan toplantıda yeni bir yaklaşım kabul edilmiştir. Büro tarafından önerilen kültür merkezinin, belediyenin önerdiği Hipodrom alanına yapılmasına karar verilmiştir [Atabaş, 2004]. Kısa bir süre sonra Hipodrom alanında ulusal müze projesi için ilk girişim belediyeden gelmiştir. Yapıyı tasarlaması için görevlendirilen Turgut Cansever, pist ve bozulmamış tarihi tribünler korunacak şekilde belirlenen bölüme kentsel park içerisinde bir müze tasarlamıştır. Ancak 12 Eylül 1980 tarihinde askerin idareye el koymasıyla, daha önceden başlatılan bir çok projeyle birlikte askeri hükümet bu projeye de son vermiştir. Resim 3.6. Turgut Cansever’in Uygulanmamış AKM Tasarımı1 1 Prof. Dr. Güven Arif Sargın’ın Gazi Üniversitesinde 2007 EWSAD kapsamında yaptığı sunuşundan alınmıştır. 50 Aynı yıl askeri hükümet, alanın Atatürk’ün doğumunun 100. Yılının kutlamaları için düzenlenmesi ve Atatürk Kültür Merkezi’nin kurulması amacına yönelik 2302 sayılı kanunu çıkarmıştır. Söz konusu kanunda belirtilen görevleri yerine getirmek üzere bir Millî Komite teşkil edilmiştir. Millî Komite, Kanun'da öngörülen amaca ulaşmak için hedefleri tespit etmek ve Kutlama Koordinasyon Kurulu'nun hazırlayacağı plan ve program tasarılarını onaylamak ve çalışmaların genel gözetimini yapmak üzere kurulmuştur. Daha sonra 23.4.1981 tarih ve 2450 sayılı "Atatürk'ün Doğumunun 100. Yılının Kutlanması ve Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" yürürlüğe girmiştir. Bu kanunda; 2302 sayılı kanunun 3. maddesi değiştirilerek Atatürk Kültür Merkezi Alanının sınırları belirlenmiş, alanın tasdikli krokisi kanunun ekinde yayımlanmıştır. Harita 3.2. Milli Komitenin Sınırlarını Belirlediği AKM Alanı1 1 Prof. Dr. Güven Arif Sargın’ın Gazi Üniversitesinde 2007 EWSAD kapsamında yaptığı sunuşundan alınmıştır. 51 2450 sayılı kanun, "Bu Alan içerisinde Millî Mücadele tarihini, Türk Halk Kültürünü ve sanatlarını tanıtan yerler ve çeşitli müzeler, çeşitli sahneler ve toplantı salonları, sergi alanları, arşiv ve kitaplıklar, atölyeler ve benzeri yerlerden meydana gelen Atatürk Kültür Merkezi ile Millî Komitece saptanacak tesis ve alanlar bulunur. Bunların dışında alana hiçbir yapı yapılamaz." İfadesiyle, alanın fonksiyonunu ve faaliyetlerin niteliğini belirlenerek beş bölüme ayrılmıştır. Buna göre İlk bölüm, kültürel tesisler için, ikinci bölüm spor tesisleri için ayrılacak; üçüncü bölüm kentsel park olarak tutulacak, dördüncü bölüm yine kültürel işlevlere ev sahipliği yapacak ve beşinci bölüm korunmuş tarihsel binalardan ve anıtlarından oluşacaktır. İlk bölüm için 1981 yılında Müze - Sergi - Folklor - Kütüphane bölümünü oluşturacak yapı için bir yarışma açılmıştır. Açılan yarışmayı mimar Filiz ve Coşkun Erkal kazanmış ve projeleri üç yıl içerisinde gerçekleştirilmiştir. Şekil 3.12. Filiz ve Coşkun Erkal’ın Uygulanan AKM Projesi Proje de Ulusal Komite tarafından özellikle tarihi açıdan çok önemli olarak tanımlanan piste ve tribüne dokunulmamıştır. Bu alan günümüzde de ulusal kutlamaların gerçekleştiği bir mekân olarak varlığını korumaktadır. 52 Komite kurulduğu tarihten bu yana toplantılar yaparak alan ile ilgili kararlar almaya devam etmiştir. 1993 tarihinde yapılan toplantıda mevcut Kültür Kompleksinin yanında çok amaçlı salon [opera, bale, tiyatro..] yapılması kararı alınmıştır. 1995 yılında “Ankara Kültür ve Kongre Merkezi” yapılarını elde etmek için ulusal bir yarışma düzenlemiş, Azize ve Özgür Ecevit yarışmayı kazanmıştır. Uygulama projeleri 1998 yılında tamamlanmış olmasına rağmen uygulamaya geçmemiştir . 2006 yılında yapılan toplantı da ise “AKM Alanı 1. Bölgede Atatürk Kültür Merkezi Türk Tarihi ve Kültür Parkı” oluşturulmasına karar verilmiş ancak son olarak 2008 yılında yapılan toplantıda Kültür ve Turizm Bakanlığının ; ‘AKM 1. Bölgeye Türkiye Büyük Uygarlık Müzesi projesi yaptırılması’ teklifiyle 2006 yılında benimsenen ‘Atatürk Kültür Merkezi Türk Tarihi ve Kültür Parkı’ projesi ile birlikte ele alınmasına karar verilmiştir. 3.2.5. AKM hipodrom alanı: kayıp mekânın izini sürmek Çağdaş kentin sunduğu dolaşım, ulaşım ve erişimle ortaya çıkan, iletişimin çok boyutlu biçimleri kentte yaşayan insanlara çeşitli imkânlar sunarken, bunun kentli için tasarım, üretim ve yaşamın kolaylaşması anlamına gelmesi beklenir [ Şentürer, 2008]. Mimari bir formu oluştururken yalnızca o kütlenin ve onun içine hapsettiği boşluğun değil, formun içinde yer aldığı ana mekânsal boşluğun da farkında olmak gerekmektedir. Bu bağlamda, bir yapının dış mekânla ilişkisi onun ikinci dereceden bir özelliği değil onun gelişmesinin ve varlığının tamamlayıcısıdır [Erdönmez ve Akı, 2005]. Kentsel mekân bir “boşluk” olarak ancak içindeki yaşantıyla vardır. Kentsel mekândaki yaşantı değişimin hızına çeşitli sebeplerle ayak uyduramadığında, kentsel mekân, kesintiye uğrar ve kent içindeki ve yaşam içindeki etkinliğini kaybederek kendisini dışarıda, boşa çıkmış olarak bulur. Yapı aynı kalmasına karşın değişim sürecinde yeni işlevler (iç/dış dinamikler) ortaya 53 çıkamadığında, sistem kendini yenileyemediğinden, Hipodrom kentsel bir mekân olarak, içinde yaşantısı olmayan kayıp mekândır. Trancik’in tanımladığı biçimde kentsel yaşantı ve kullanımla ilişkilendirilmemiş, yaşamayan alanlar kayıp mekân (artık alan - lost space), kayıp boşluk olarak nitelendirebilir ve bu alanları güncel kent ve yaşantı sorunu olarak gündeme getirilebilir. Sonuç olarak alanın gelişim süreci değerlendirildiğinde; siyasi aktörlerin uyum içinde çalışmaması ve 1980 sonrası Milli Komite yapısındaki problemler nedeniyle 1970’lerin başından bu yana bölge için hazırlanan projeler kapsamlı ve sağlıklı bir şekilde yürütülememiştir. AKM Kompleksi, alan için belirlenen fonksiyonların uygulanması adına bir girişim olmasına rağmen alan içindeki rekreasyon faliyetleri hayata geçirilmemiştir. Bunun yanı sıra inşa edilen Atatürk Kültür Merkezi ne kent ne de alan içerisinde kamusal yaşamın jeneratörü rolünü oynayamamıştır. Bununla birlikte alan eski ve yeni kent merkezlerinin ortasında yer almasına ve yapılan raylı sistemle alanın toplu taşım sorunu büyük oranda çözülmüş olmasına karşın, kısaca alanın araçları olmasına karşın, alan kentin ihtiyacı olan rolü oynayamamaktadır. Çevresinde Tren garı, Ulus tarihi ve ticari kent merkezi, konser salonu ve opera, ticari alanlar ve devlet kurumları bulunmasına rağmen, yine de günlük yaşama dahil olamamış, estetik ve işlevsel açıdan kente ne katkı sağlayabilmiş ne de ona entegre olabilmiştir/bütünleşebilmiştir. Bu nedenlerle hedeflenen işlevini yerine getiremeyen ve toplumsal anlamını yitiren alan; gelinen noktada, sistemin ihtiyaçlarını karşılayamayan, kendi sistemini ve alt sistemlerini koruyamamış, çevresine göre uyum sağlayamamış, kent ile bütünleşme problemleri yaşayan ve bu nedenle kentsel mekânı kesintiye uğratan, sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu kaybetmeğe gitmiş bir kentsel mekândır. Bu nedenle Hipodrom alanı “kayıp mekân” olarak adlandırılmaktadır. Hipodrom alanının kullanım biçimi resmi kurumlar tarafından belirlendiğinden, ortaya çıkan problemleri kendi sisteminin iç dinamikleri ile çözümlemesini 54 değil, kentsel bir mekân olarak içine düştüğü anomiden dış dinamiklerin çözümleriyle kurtulması beklenmektedir. Hipodromun çevresel özellikleri dikkate alınarak yapılacak çözümlemeler ile alanın entropiye düşmeden dönüştürülebileceği ileri sürülebilir. 3.3 Zafer Meydanı: Ölçeğin Değişmesi / İşlev Sabit, Araçlar Yok 3.3.1. Zafer Meydanı’nın konumu Zafer Meydanı, eski kent ile yeni kenti, Ulus ile Çankaya’yı birleştiren bugün açısından tarihsel bir yol ve aynı zamanda Ankara için hem mekânsal hem de toplumsal bir omurga olan Atatürk Bulvarı üzerinde tasarlanan önemli meydanlardan biridir. Zafer Meydanı Bulvar üzerindeki önemli iki meydan olan Kızılay Meydanı ile Sıhhiye Meydanı arasında konumlanan, Orduevi’ni geçtikten sonra Atatürk Anıtının bulunduğu ve heykelin iki yanında karşılıklı olarak konumlanmış açık alanlardan oluşan yerdir. Geçmişte Zafer Park ( ya da Zabitan Parkı) olarak adlandırılan bu alanlardan Ihlamur sokakağın çevrelediği alan, hala yeşil alan olarak kullanılırken; diğeri altında Zafer Çarşısı’nın bulunduğu sert zemin olarak kullanılmaktadır. Şekil 3.13. Zafer Meydanı’nın Konumu Cumhuriyet’in kurulması ve Ankara’nın başkent ilan edilmesinin ardından günümüze kadar geçen zaman içinde Atatürk Bulvarı ve onun 55 bileşenlerinden biri olan Zafer Meydanı önemli tartışmaların öznesi olan kentsel bir mekândır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni rejimin ideolojisini yansıtan bu mekân, yeni bir mekânsal ve sosyal deneyim oluşturması nedeniyle önemlidir. Zafer Meydanı yalnız fiziksel nitelikleri açısından değil aynı zamanda toplumsal anlamı bakımında da önemli bir mekândır. Bu bağlamda çalışmanın bu kısmında Zafer Meydanı’nın oluşum süreçleri, tarihsel gelişimi ve dönüşümü, değişen yapısal özelliklerinin yanı sıra değişen toplumsal anlamı da tartışılacaktır. 3.3.2. Zafer Meydanı’nın oluşumu ve tarihsel gelişimi Ankara’nın başkent ilan edilmesinin ardından yaşanan; nüfusun hızla artışı ve kentsel gereksinimler nedeniyle yeni bir planlama ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bütün bu gereksinimlerin yanı sıra, yeni yapılacak planlamayla oluşacak (kentsel) mekânların yeni kurulan devletin ideolojisini ve ulusun ideallerini yansıtması gerektiğine inanılmaktaydı. Bu ideal doğrultusunda 1925 yılında Ankara kentsel yerleşim alanının güneyinde, Cumhuriyet’in kurucu kadroları yepyeni bir şehir kurmaya girişmişlerdir. Başkentin odağı olarak tasarlanacak olan Yenişehir’in, yeni kurulan ulusun ideallerini temsil ederken aynı zamanda hem yeni idare şeklinin hem de yeni bir yaşam biçiminin mekânı olması amaçlanmıştır. Yeni bir kent kurma fikri, fiziksel gereksinimlerin yanı sıra kentsel mekânın topyekûn bir dönüşüm projesi olarak modernleşmeye karşı her türlü potansiyel direnci içerisinde barındırmasından kaynaklanmaktadır [Batuman, 2009; Lefebvre, 1993]. 1925 yılında yapılan Lörcher planı, Jansen planına kadar; Yenişehir’in tanımlanmasında, altyapı çalışmalarında ve dolayısıyla yerleşimin parsel ve ada büyüklükleri, kat yükseklikleri gibi imar koşullarını da belirleyen ilk plandır. Lörcher yeni şehrin, eskisinin dışında ve onu bozmadan, değiştirmeden kurulmasını önermekte bunun yanı sıra anlamsal açıdan onunla bütünleşmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu bağlamda eski kentte keşfettiği; kentin modern ulaşımla olan kurgusal çıkış noktasını, erkin kentsel 56 mekâna yansıtılması anlamında güncel iktidarı ve tarihten gelen eski kültürün iktidarını yansıtan İstasyon-Meclis-Kale aksı kentsel metaforunun bir değişiğini Yenişehir’in kurulmasında da kullanmıştır. Bu sefer Kale-İstasyon Meydanı iktidarını 1 -Parlamento kentsel metaforu; kalede geçmişin ve kültürün meydanlar yoluyla parlamentoya taşıyan bir eksenelliğe oturtulmuştur [Cengizkan, 2004]. Lörcher’in Millet Caddesi olarak adlandırdığı bu eksen bugün Atatürk Bulvarının ilk izlerini oluşturmuştur. Lörcher Millet Caddesini, tüm Yenişehir’i planlarken yaptığı gibi, çağdaş yaşama özgü görülen ölçü ve düzen içinde biçimlendirilmiştir. Buna göre Millet Caddesi üzerinde Cumhuriyet (Kurtuluş) Meydanı, Zafer Meydanı, Sıhhiye Meydanı, Millet (Ulus) Meydanı gibi kamusal meydanlar ve bunların çevresinde yeşil alanlar tasarlamıştır. Lörcher yeni ideoloji doğrultusunda modern toplumun gereği olarak tasarladığı bu kamusal mekânlara ideolojik anlamlar yüklemiş, anlamın mekâna yansıması aracılığıyla toplumsal bir hafıza oluşturmayı amaçlamıştır. Dolayısıyla hiyerarşik biçimde Ulus Meydanından başlanarak; toplumsal sağlığın modern devletin önemsediği yeni ve kaçınılmaz bir sosyal refah ön koşulu olduğunu Sıhhiye Meydanı ile vurgulanırken; devamında 30 Ağustos 1922 tarihsel bilgisi aracılığıyla toplumsal bellek Zafer Meydanı ile tazelenmekte; buradan Cumhuriyet Meydanı ile Cumhuriyet’i kuran ve geliştiren kişiler, sokak adlarıyla bir kez daha anımsanıp ölümsüzleştirilmektedir [Cengizkan, 2004]. Bu kurgunun bir parçası olan Zafer Meydanı “tiyatro ve sinemanın…, iki taraflı olarak toplandığı” alan olarak tanımlanmıştır. Meydanlarla birlikte bu noktanın Zafer Kapısı olarak davranacağı düşünülmüş ve bu niteliği güçlendiren bir anıta gereksinim duyulmuştur [Cengizkan,2004]. 1 Lörcher Sıhhiye Tren İstasyonu ile ilgili çizimler yapmış ve burayı İstasyon Meydanı olarak tanımlamıştır. 57 Harita 3.3. Lörcher Planında Zafer Meydanı’nın Konumu [Cengizkan, 2004]. Harita 3.4. Zafer Meydanı’nın Konumu [Cengizkan, 2004]. Meydana adını veren caddenin ortasındaki Zafer Anıtı, İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından 1927 yılında tamamlanmış, aynı yılın 4 Kasım günü açılışı yapılmıştır. Atatürk figürünü ayakta gösteren heykelin arkası Eskişehir’e dönüktür; figür yüzüyle Yenişehir’den gelenleri karşılamaktadır [Cengizkan, 2004]. 58 Resim 3.7. Zafer Anıtı [Keskinok, 2009]. Torino kentinde yapılmış olan heykelin iki metre yüksekliğinde dikdörtgen prizma şeklinde mermer bir kaidesi bulunmaktadır. Kaidenin alt bölümünde bronz zafer çelenkleri vardır. Bu kaide üzerinde de 1.70 m yüksekliğinde bir bronz heykel yer almaktadır. Meydanın ortasında konumlanan anıtta Atatürk askeri üniforma içerisinde ayakta durmuş ve kılıcına dayanarak uzaklara bakan zafer kazanmış bir komutan olarak tasvir edilmiştir [Memlük, 2009]. Heykelin iki yanında simetrik olarak tasarlanan yeşil alanlar ortasında fıskiyeli havuz olan ve ışınsal yollarla çevresine bağlanan yeşil adacıklardan oluşturulmuştur. Parkın batı parçasının kenarında kemerli cephesi ve içinde Hale Gazinosunun bulunduğu bir Pavyon-Sergi Binası bulunmaktadır. Resim 3.8. Zafer Park ve Hale Gazinosu [Keskinok, 2009]. 59 Bu yapı Holzmeister’in tasarladığı 1929-33 yılları arasında inşaatı tamamlanan Sıhhiye Orduevi yapılırken yıkılmıştır. Aynı parkın batı ucundaki Şur’a-yı Devlet yapısı ise 1970’li yıllarda çok katlı Danıştay yapısı olarak yenilenmiştir [Cengizkan,2004]. Orduevi, yıkılan Devlet Şurası Ankara’nın önemli modern mimarlık yapıtlarıdır. Bununla birlikte Zafer Meydanı ve Zafer Anıtı Millet Caddesi üzerindeki belirleyici kentsel öğelerdir. Bahsedilen yapıların tümü mimari nitelikleri ve özgünlüklerinin ötesinde Cumhuriyet’in yeni kurumları olarak, sonradan Atatürk Bulvarı olacak caddenin tarihselliğini ve estetiğini oluşturmuşlardır [Keskinok, 2009]. Resim 3.9. Zafer Anıtı, Ordu Evi ve Devlet Şurası Yapısı [ Keskinok, 2009]. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kentteki meydanların ve yeşil alanların modernleşme projesinde önemli bir yeri vardır. Çünkü bu alanlar sadece boş vakitlerde dinlenme ve gezme amacıyla kullanılacak yerlerden çok, modern yaşamın imgelerinin üretileceği mekânlardır [Yalım, 2009]. Bu yüzden Yenişehir ‘in fiziksel çevre olarak ortaya çıkışı sürecinde, Millet Caddesi üzerindeki parseller boş bırakılarak arka parsellerde villa inşaatı yürütülürken, Zafer Park, tıpkı bölgedeki diğer kamusal kullanım alanları gibi, daha baştan inşa edilmiştir. [Cengizkan, 2004]. 60 Resim 3.10. Zafer Anıtı ve Çevresi [Keskinok, 2009]. Ankara’nın başkent ilan edilmesiyle kente dair diğer sorunların yanı sıra konut ve kamu yapıları alanındaki eksiklik bir sıkışmaya yol açmıştır. Lörcher’in bu gereksinimleri gidermek için hazırladığı iki plandan ilki olan eski kent planı uygulama kabiliyeti olmadığı için reddedilirken, yeni kent için olanı ise konut sıkıntısı dolayısıyla kabul edilmiştir [Tekeli, 1982]. Millet Caddesi üzerindeki yapılar hariç, tek ve iki katlı evler Sıhhiye Meydanı’ndan, Zafer Meydanı’na, Millet Meydanı’ndan, Kurtuluş Meydanı’na, oradan da Koca Tepe’ye ve Kavaklı Dere yoluna kadar hızla ilerlemiştir [Cengizkan, 2004]. Ancak Lörcher Planı’nın yarattığı Yenişehir’in tek ve iki katlı bahçeli konutları olanaklı kılacak biçimde tasarlandığı, fazla geniş yolları ve küçük adaları ihtiva ettiği, tekil villaların kent mekânını çok boş bıraktığı, bireysel bahçe alanı fazlalığının böylesi bir merkez için gereksiz olduğu başından beri vurgulanmış; Yenişehir’deki villa ya da sayfiye havası, o dönemde eleştiri dozunun yükseltilmesi için yeterli olmuştur [Cengizkan, 2004]. Yirmili yıllarda Yenişehir’de nüfus hızla artmış, kentteki gelişmeler Lörcher Planı’nın öngörülerinin ötesine geçmiştir. 1927 yılında düzenlenen Ankara Planı Yarışması kentin daha kapsamlı bir planını elde etmeye yöneliktir ve Jansen ’in planı birinci seçilmiştir [Keskinok, 2009]. Jansen planının kente önemli etkilerinden biri eski kentle yeni kenti bağlayan Atatürk Bulvarını 61 oluşturmasıdır. Kısmen Lörcher Planı ortadan kaldırılarak, Sıhhiye ile Kızılay Meydanı arasındaki eksen 40 metreye çıkarılmış ve bugünkü TBMM kavşağına kadar bu genişlik kırılarak uzatılmıştır. Sonrasında Kızılay Meydanı’ndan gelen bu yol Sıhhiye Meydanı’nda kırılarak Opera Meydanı’na (bugünkü Kültür Bakanlığı) bağlanmıştır. Şekil 3.14. Atatürk Bulvarı Üzerindeki Meydanlar Dizisi [Keskinok,2009] Dolayısıyla Lörcher Planındaki Millet Caddesi eskisi gibi dümdüz devam ettirilerek Türk Ocağı ve Etnografya Müzesi arkasındaki bu günkü Ulus Hali civarında Eski Ankara ile birleştirileceğine, kavisli ve yan kaldırımları ve orta refüjü çınar ağaçlarıyla sınırlanan bir bulvar haline getirilmiştir [Cengizkan, 2004]. Bunun yanı sıra Jansen Planı, Lörcher Planı’nda eleştiri konusu olan Yenişehir ’in düşük yoğunluğunu yükseltmiş; tek ya da iki katlı olan bahçe içi yapılaşmasını, zemin+üç kat+çatı çekme kat hakkını vererek bitişik yapılaşma düzenine geçirmiştir. Oysaki Lörcher Planı’nın öngördüğü daha düşük yoğunluklu ve az katlı yerleşimin, yolları ve ardışık yeşil alanları, yoğunluğu yüksek kullanan yerleşime göre daha farklı kurgulanmıştır. 62 Sıhhiye Meydanı - Zafer Meydanı - Millet Meydanı - Cumhuriyet Meydanı sırası, aslında çok doğal bir açıklıklar düzenidir. Sonuç olarak verilen kararlar, kuşkusuz açık alanlar ardışık düzenini de değiştirmeyi zorunlu kılmıştır [Cengizkan, 2009]. Resim 3.11. Zafer Meydanı Çevresinin Dönüşümü [Keskinok, 2009] 1957 yılında kabul edilen Ankara’nın yeni imar planı uygulamalarının başlamasıyla Yenişehir ve Bulvarda yeniden yapılaşma dönemi başlamıştır. Yenişehir’in kuruluşunda yapılan tek ve iki katlı konut yapıları yıkılmış, yerlerine beş veya yedi katlı binalar yapılmaya başlanmıştır. Bulvardaki dört katlı apartmanlar ise dokuz katlı iş hanlarına dönüştürülmüştür. Bu süreç çok hızlı yaşanmış, artan ekonomik güç sayesinde imar planı değişiklikleri, kısa sürede gerçekleşmiştir [Dinçer, 2009]. 1959 yılında Bulvar boyunca başlatılan yol genişletme çalışmaları da Bulvarın yapısını değiştirmiştir. Yapılan yol çalışmaları sonunda Bulvarın ortasındaki yeşil refüj kaldırılmış, dar bir çift yol ayrımına dönüştürülmüştür. Bununla birlikte binaların önünden yola kadar olan mesafe kısaltılmış böylece bulvardaki apartmanların zemin katlarındaki iş yerlerince kullanılan apartman önleri yok edilmiştir. Böylece kamusal mekânları tehdit eden, Bulvarın 63 tasarlandığı günlerdeki ölçülerini, yapı-yol ilişkilerini yok eden bir gelişme ortaya çıkmıştır [Dinçer, 2009]. Jansen Dönemi planlanmasından çok sonra yaşama geçirilen gerek 1957 tarihli Plan (Yücel-Uybadin planı) ve sonrasında uygulamaya konan ve Bulvar üzerindeki kat yüksekliklerini artıran Kat Nizam Planı, Atatürk Bulvarının bir kentsel omurga olarak önemini azaltmasa da, Bulvar üzerindeki meydanlar ve yeşil alanlar dizisinin kullanımını farklılaştırmıştır. Bu kamusal mekânlar toplumsallaşmanın, sanatsal ve kültürel gelişmelerin mekânları olmaktan çıkarak taşıt trafiğinin düğüm noktalarına dönüşmüş, yeni oluşan ölçek içinde anlamlarını yitirmeye başlamışlardır. Kamusal alanlar dizisini oluşturan elemanlardan biri olarak Zafer Meydanı da bu gelişmelerden etkilenmiştir. Bulvardaki ölçeğin değişmesiyle iki yanda konumlanan açık alanlar yüksek blokların arasına sıkışmış, Zafer Anıtı ise yoğun trafiğin içine hapsolmuştur. Bununla birlikte Parkın batı ucundaki üç katlı Şur’a-yı Devlet yapısı yıkılarak 1970’li yıllarda çok katlı Danıştay yapısı yapılmıştır. Doğu yönünde ise parkın uç kısmına iki katlı bir gazino yapısı yapılmış ve daha sonra uzun yıllar Türk Hava Yolları Terminali olarak kullanılmıştır. Önündeki parkın altına ise Zafer Çarşısı inşa edilmiş ve 1980 sonrası büyük bir çarşı haline dönüştürülmüştür [Cengizkan, 2002]. Böylece parkın simetrik olarak kurgulanan yeşil alanlarından bir tanesi ağaçları kesilerek önce yeşil zemin, sonrasında da tamamen sert zemin haline getirilmiştir. Resim 3.12. Yapıların Yıkılması ve Ağaçların Kesilmesiyle Oluşan Durum 64 Resim 3.13. Zafer Meydanı Çevresinin Kat Artırım Kararları Sonucunda Dönüşümü [Keskinok, 2009]. Resim 3.14. Bugün Zafer Çarşısı Olan Bölgenin Dönüşümü [Keskinok, 2009] Bulvar üzerindeki bütün meydanlar gibi Zafer Meydanı da kenti ve kentsel yaşamı biçimlendirme kaygılarının bir ürünüdür. Ancak bu dönüşümlerden ötürü Zafer Meydanı insanların durakladığı, iletişim kurduğu, sosyalleştiği kısaca toplumsallaşmanın üretildiği bir kamusal alan olma özelliğini yitirmiştir. Mekânsal örüntüsünün fiziksel ve imgesel düzeyde yıkılmasıyla bağlamından kopan ve anlamını yitiren Zafer Meydanı işlevsizleşerek yığınların geçiş alanı haline gelmiştir. 65 Resim 3.15. Zafer Meydanın Dönüşümü [Keskinok, 2009] Zafer Meydanı’nı dönüştürmeye yönelik bir diğer girişim ise 1986 yılının mart ayında Zafer Parkı önündeki ağaçların kesilmesiyle başlamıştır. Bu çalışma Büyük Şehir Belediyesi’nin birinci bodrumu çarşı, ikinci ve üçünü bodrumları otopark olarak kullanılacak projesi için başlatılmıştır. Ancak parkın yanındaki Danıştay Binasında çalışanlar; plan değişikliğinin Ankara’nın zaten az olan yeşil alanını daha da daraltacağı, parkın yerinin otopark yapımına uygun olmadığı ve trafiği aksatacağı, Zafer Anıtı’nın karşısına yapılacak bir otoparkın anıtın bütünlüğünü bozacağını ileri sürerek yürütmeyi durdurma istemiyle idari mahkemeye başvurmuşlardır. Mahkeme bilirkişi incelemesi sonucunda kentin yeşil alanlarını daraltacağı, trafik açısından büyük sorun doğuracağı, önerilen mevzi imar planının makro ölçekte tutarlı kararlar ve bu kararlar doğrultusunda bir fiziksel plan bazından yoksun olduğu gerekçesiyle, mevzi imar planının iptaline karar vermiştir [Zafer Park Dosyası, 1988]. Zafer Park davası önemli bir hukuk mücadelesi olmasının yanı sıra kent sakinlerinin kendi yaşam çevreleri üzerindeki kararlarda söz hakkı talep etmeleri ve kamusal mekâna sahip çıkmaları açısından önem arz etmektedir. 3.3.3. Zafer Meydanı’nın siyasi anlamı Zafer Meydanı özellikle 1960’dan sonra örgütlü toplumsal muhalefet hareketlerinin odak noktalarından birisi olmuş, pek çok toplumsal protesto ve miting bu alanda gerçekleştirilmiştir. Merkezi Kızılay Meydanı olan bu eylemler yakınındaki Zafer Meydanına da sıçramış ve özellikle Zafer Anıtı 66 önü eylemcilerin kendilerini ifade ettikleri bir yer olarak ortaya çıkmıştır [İlkay, 2007]. Böylece mekân yalnız pratiklerin değil, kimliklerin ve temsil biçimlerinin de üretildiği bir araca dönüşmüştür. Resim 3.16. Zafer Park’ın Mevcut Durumu [Cengizkan, 2004] Resim 3.17 1963 Zafer Meydanı'nda Gösteriler [İlkay, 2007] 1960-64 yılları arasında özellikle üniversite öğrencilerinden oluşan göstericiler Zafer Meydanı’nda toplanıp heykelin önüne çelenk koyarak eylemlerini gerçekleştirmişlerdir. Zafer Anıtı önünde İstiklal marşı, saygı duruşu, okunan marşlar gibi ulus devlet simgeleriyle iktidar partisi karşıtı 67 mücadelenin ritüellerinin yaratılıp, tekrar tekrar deneyimlenmesi meydanın simgeselliğinin yeniden tanımlanmasında etkili olmuştur [İlkay, 2007]. Kızılay Meydanı’nın 1990’lardan bu yana toplumsal eylemlere kapatılması sonucu Zafer Meydanı yalnızca milli bayramlarda Anıta çelenk koyulan bir mekân haline dönüştürülmüştür. Bu nedenle toplumsal fonksiyonunu tam olarak yerine getiremeyecek hale gelmiş ve toplumsal bellekteki yeri giderek zayıflamıştır. Resim 3.18. Milli Bayramlar Zamanı Zafer Anıtı [Keskinok, 2009] 3.3.4 Kayıp Mekân: ölçek sorun mudur? Mekânın ölçeği belli bir sınırdan sonra nitelik değiştirerek, ölçek gibi niceliksel bir değer, belli bir sınırdan sonra mekânın niteliğini değiştirecek bir özellik kazanır. Ölçekle ilgili “oran”, “bir arada olma”, “bütün”, “parça”, “belirlilik”, “içdış” gibi kavramlar bu noktadan sonra geçerliliklerini yitirir. Mekân, büyüklüğünün getirdiği yeni davranışlar geliştirir [Yırtıcı, 2005]. Zafer Meydanı yeşil alanlarıyla birlikte modern kentteki yaşam pratiklerinin oluşumuna zemin sağlayan kamusal yaşamın önemli bir öğesi olmasının yanı sıra Cumhuriyet ideolojisinin somutlaşarak mekâna yansıdığı ve toplumsal 68 hareketlerin kendisini gösterdiği bir kentsel mekân olarak önemlidir. Ancak zaman içerisinde anıt, yükselen kat sayıları (baskın yapı) ile ölçeğini yitirmiş ve yoğun araç trafiğinin ortasında kalmış; park alanlarından biri korunamayarak sert zemine dönüştürülmüş ve bağlamından koparılmış; park alanı olarak korunmuş kısmın ise peyzajı değiştirilmiş, önündeki otobüs durakları ve akan yoğun trafik nedeniyle anıt ve diğer taraftaki sert zemin bütünlüğü neredeyse kalmamıştır. Resim 3.19. Zafer Meydanına Danıştay Yapısından Bakış [Cengizkan, 2004] Bu nedenlerden ötürü Zafer Meydanı kent içindeki görünürlüğünü, önemini yitirmiş, kamusal bellek potansiyelinin üstü örtülmüştür. Böylece Zafer Meydanı kentin kendisinden beklediği nitelikli kamusal alan olma işlevini yerine getiremez hale gelmiştir. Sonuç olarak işlevini yerine getiremeyen ve kentsel yaşama katılamayan bir kamusal alan olan Zafer Meydanı kayıp mekân olarak tanımlanabilir. Zafer Meydanı kamuya ait bir alan olmasından ötürü burada gerçekleştirilecek dönüşümün büyük ölçüde dış dinamikler tarafından yönetilmesi gerekmektedir. 69 Bir başka açıdan bakıldığında, zaman içerisinde işlevinin değişmediği göz önüne alınarak Zafer Meydanı, Ankara kentinin hızlı gelişen kent bölgesinde yer alan, ticaret ve çalışma alanlarının çeşitliliği içinde bulunan yer olarak değerlendirildiğinde, kayıp mekân olarak tanımlanamayacağı ileri sürülebilir. Bu bağlamda Zafer Meydanı işleyen sistemin ihtiyaçlarını işlevi bakımından karşılamaktadır ve aynı zamanda sistem olarak dengede ve bütünleşiktir; çevresini sorunlu alanlar haline getirme potansiyeli görülmemektedir. Mekânın hem yapısal hem de işlevsel unsurları ve bunların ilişkileri, sistem ile çevresi arasındaki etkileşimi, sistemin kendisi ve çevresine ilişkin iletişimi dikkate alındığında anomik olduğu ileri sürülemez. Bu açıdan Zafer Meydanı kentin gelişim sürecinde ortaya çıkan ve sistemin bütünlüğü ve dengesini bozan değil, yapısal ve işlevsel farklılaşmanın oluştuğu bir mekân olarak kabul edilebilir. Kentler değişik nedenlerle sürekli bir değişme ve dönüşme etkisi altındadır ve kentin değişen/dönüşen kesimleri arasında belli düzeyde bir iç bütünleşme vardır. Bu nedenle kuramsal açıdan gözlenen her dönüşümü, kayıp mekân olarak değil, belli ölçülerde ortaya çıkan işlevsel değişimin geçirdiği, uyum ve bütünleşmeye sahip yapısal değişim olduğu ileri sürülebilir. 3.4. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi: Yapı ve İşlev Dönüşümü 3.4.1. İskitler büyük sanayi bölgesinin konumu İskitler Büyük Sanayi Bölgesi’nin 1 büyük bir kısmını oluşturan proje alanı; İstanbul Caddesi, Turgut Özal Bulvarı, Etlik Caddesi ve Kazım Karabekir Caddesinin çevrelediği alan olarak tanımlanmaktadır. 1 İskitler Büyük Sanayi Bölgesi Kazım Karabekir Caddesi- Ankara Çayı ve Etlik Caddesi-İstanbul Caddesi’nin sınırladığı alan olarak tanımlanmaktadır. 70 Şekil 3.15. İskitler Büyük Sanayi Bölgesinin Konumu Proje alanı Ankara’nın tarihi kent merkezi ve eski merkezi iş alanı olan Ulus’un hemen yanı başında bulunmaktadır. Yoğun araç trafiğine açık yollarla çevrelenmiş olan alan kentin önemli odak noktalarına olan yakınlığı itibariyle kentte stratejik bir noktada yer almaktadır. Resim 3.20. İskitler Bölgesinden Görünüş 71 Proje Alanı farklı fonksiyonları barındırmakla birlikte günümüzde daha çok küçük sanayi üreticilerinin konumlandığı bir alandır. Bu yüzden “kayıp mekân” bağlamında ele alınan proje alanının geçirdiği dönüşümü ve kentsel dinamiklerini daha iyi anlayabilmek için alanın tarihsel gelişimine paralel olarak kentteki küçük sanayinin gelişim sürecindeki mekân seçimini de anlamaya çalışmak, alanın günümüzdeki kullanım biçimini de anlamak için faydalı olacaktır. Şekil 3.16. İskitler Çevresindeki Arazi Kullanımı1 3.4.2. İskitler büyük sanayi bölgesi kentsel gelişim süreci Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’un küçülmesi, buna karşılık Ankara’nın yeni merkez olarak askerler, memur adayları ve iş arayanların akınına 1 Harita Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 1993 yılında açmış olduğu yarışma için hazırlanan bilgi kitabından alınıp değiştirilerek kullanılmıştır. 72 uğraması sonucu kent nüfusunun hızla artması bilinen bir olgudur. Bu tür etkenler altında sıkışan Ankara, gelişmek ama bir yandan da gelişmesini disipline etmek, yönlendirmek, planlamak durumunda kalmıştır [Cengizkan, 2002]. Ankara’nın ilk planı olan Lörcher Planı yeni başkentin gereksindiği fiziki plan arayışı sonucu ortaya çıkmıştır. Lörcher Plan’ına bakıldığında proje alanın sebze bahçeleri olarak gösterildiği ve kent sakinlerinin toprakla ilişkilerini sürdürmeleri için önerildiği anlaşılmaktadır [Cengizkan, 2004]. Ankara kenti için atılan önemli adımlara karşın, kızla gelişen kentte gelişme belirli bir planlama disiplini içinde olmamıştır. Hissedilen ihtiyaçların karşılanması amacıyla bir plan hazırlatılması için 1928 yılında açılan yarışmayı Berlin kentinin imar planı yarışmasını da kazanan Jansen kazanmıştır [Tekeli, 1982]. 1932 yılında onaylanarak uygulamaya koyulan Jansen’ in Ankara planındaki çalışmalara göre halen İskitler konut alanının bulunduğu kısım “Amele Mahallesi” olarak ayrılmış, alanın diğer bölümlerine ilişkin olarak ise herhangi bir kullanım önerilmemiştir [A.B.B., 1993]. Şekil 3.17. Lörcher Planı [Cengizkan, 2004] ve Alanın Günümüzdeki Halinin Karşılaştırılması 73 Şekil 3.18. Jansen Planı ile Alanın Günümüzdeki Halinin Karşılaştırılması Jansen Planı’nın 1950’lere kadar Ankara’nın gelişmesini yönlendirdiği söylenebilir. Fakat sonuç olarak ortaya çıkan kent ile öngörülen plan tam olarak örtüşmemektedir. Yapılan birtakım değişiklikler ve planlanan fakat uygulamaya konulmayan mekânlarla birlikte Amele Mahallesi de pratiğe geçememiştir [Tekeli, 1982]. Bunun nedenlerinden bazıları şu şekilde açıklanabilir; Cumhuriyet rejimi nüfus artış hızı oldukça yüksek olan bu kente bir de sanayii çekerek yaşanan zorlukları arttırmak istememiştir. Bu nedenle Ankara’nın Başkent oluşu ve nüfus artış hızı bazı sanayi kuruluşlarının gelişmesine kaynaklık etmiş ve bazı tüketim sanayini de kente çekmişse de sanayinin gelişimi sınırlı olmuştur [Tekeli, 1994]. Bu yüzden kent 1923’ten bu yana, nüfusuyla oranlı bir sanayileşme düzenine ulaşamamış, kentsel iş gücü daha çok başkentlikle ilgili hizmet kesimlerine yığılmıştır [ABB, 1993]. Bu açıdan bakıldığında aslında Amele Mahallesi, topluma yabancıdır. Almanya’da her kentte bir amele mahallesine alışkın olan Jansen’in kendisi de Ankara da endüstrinin olamayacağını anlamış ancak plan üzerinde Amele Mahallesi kalmıştır [Tankut, 1993]. Buna karşın iki dış yol, Dışkapı-Etlik yolu ve Hergelen meydanı-İstanbul yolu, otoyolu oluşturmak için İskitler yolu ile 74 bağlanmış, bu yolun oluşumu ile bazı üretim evleri ve un fabrikaları bu alanda yer alma eğilimi göstermiştir. 1940 yılında ise alan içerisinde kısmi faaliyetler ve orta sınıf için yeni bir konut alanı planlanmıştır. Yerleşim bölgesindeki bu gelişmeyle, küçük ölçekli üretim yapan atölyeler bölgeye hareket etmeye başlamıştır [Çakan, 2004]. 1950 sonrasında Alemdağ Tereyağı Fabrikası ve Ankara Makarna Fabrikası gibi özel sektöre ait bazı küçük ölçekli sanayilerin bölgede yer alma eğilimi olduğu görülmektedir [ABB, 1993]. Aynı yıllarda sanayi özel girişim ile gelişmiş, ilk küçük sanayi sitesi İskitler Bölgesi ve çevresinde oluşmaya başlamıştır. Bunun temel nedeni küçük üreticilerin o zamanki çalışma alanlarındaki 1 kötü iş koşullarından, yangın tehlikelerinden kurtulmak ve kendi iş yerine sahip olmak istemeleridir. Bunun sonucu Yeni Sanayi Çarşısı 1950 yılında başlayan bir girişimle gelişmiştir. Çarşı Ulus’ta Roma Hamamı Harabelerinin bulunduğu alanla Kazım Karabekir Caddesi arasındaki alanda bulunmaktadır. O zamanki kent merkezin hemen yanındadır. Bu alanda yedek parça üreticileri, demir döküm işleri, çelik eşya, oto boya, inşaat makineleri, tarım aletleri, mobilya ve lastik ayakkabı üretimi ve boya atölyeleri yer almıştır. Büyük Sanayi Çarşısı girişimi ise 1953 yılında Yeni Sanayi Çarşısı’nda kuzeyinde, yer geride bulamayanlarca bir alanda, başlatılmıştır. bugünkü İstanbul İskitler Bölgesi Caddesi’nin içerisinde konumlanmıştır. Burada torna, kaynak, demir işleri, kalorifer kazanı, madeni eşya, oto boya, inşaat makineleri, çelik konstrüksiyon, akü imalatı, lastik eşya, oto yedek parça imalatı yer almıştır. Artan talep üzerine Ata Sanayi Çarşısı girişimi başlatılmış, ancak 1962 yılında kullanıma açılabilmiştir. Ata Çarşısı ise, Çubuk Çayı ile İskitler Caddesi arasında, itfaiyeye bitişik alanda 1 1923-1950 yılları arasında kentin eski merkezi olan Ulus içinde kent gereksinimlerine dönük çeşitli ve yeni üretim faaliyetleri yer almıştır. Bu durum geleneksel merkezden biri batıya diğeri kuzeye uzanan, İstanbul ve Çankırı Caddelerinin inşaat, tamir ve döküm vb. konularındaki çevreyi rahatsız edici özellikleri de olabilen imalathaneleri kendisine çekmesine neden olmuştur. Bu tür faaliyetler, söz konusu iki cadde arasında ve Bent deresi kıyısındaki Soğukkuyu’da, planlama kararları dışında kendiliğinden gelişen büyük bir kümelenme yaratmıştır. 75 yapılmıştır. Demirciler Sanayi Çarşısı da Ata Sanayi Çarşısı’nın yanında inşa edilmiştir. Kent merkezinde yer alma eğiliminde olan üreticiler için çekim merkezleri olan bu dört sanayi çarşısı, yalnız kendilerinin sağladığı işyerleriyle değil çevresindeki alanları da dönüştürerek işyeri haline getirmekte etkili olmuşlar ve Akköprü İskitler alanını bir “küçük üreticiler mekânına” dönüştürmüşlerdir [Tekeli, 1994]. Bu gelişmeler doğrultusunda alan günümüzdeki kullanım biçimine esas teşkil edecek şekilde bu yıllar içerisinde biçimlenmeye başlamıştır. 1950’lere varıldığında Ankara’nın nüfus artışı hızla devam etmiş ve 1980’lerden sonra ulaşılacağı tahmin edilen büyüklüğe 1951 yılı sonlarında ulaşmıştır. Ankara denetim dışı gelişerek hızlı bir şekilde büyümeye devam etmiş, yarım milyona yaklaşan nüfusuyla yeniden planlanması zorunlu bir kent haline gelmiştir. Yeni planın elde edilmesi için 1954 yılında uluslararası bir yarışma düzenmiş, yarışmayı Nihat Yücel ve Raşit Uybadin kazanmıştır. 1957 yılında onaylanarak yürürlüğe giren planda İskitler Bölgesi’nin hemen tamamı küçük sanayi kullanımına ayrılmış ve alan bu gelişmeyle birlikte planı bir dönüşüm sürecine girmiştir [A.B.B., 1993]. Alanın bugünkü yol ağı da bu plan ile belirlenmiştir. O dönem için çevre yolu niteliğindeki İskitler Caddesi Konya, Eskişehir, İstanbul, Havaalanı ve Samsun yollarının birleştiği bir ulaşım odağına dönüşmüş, bu niteliğiyle bugünkü küçük sanayi, depolama ve otomotiv hizmetlerinin yer aldığı geçiş bölgesinin 1 temelleri atılmıştır [A.B.B., 1993]. Böylece bölgedeki sanayi gelişiminin mekân seçimini etkileyen önemli faktörlerden biri olarak da YücelUybadin Planındaki çevre yolunun açılarak kent içindeki erişilebilirlik ilişkilerini değiştirmesi gösterilebilir. 1 Burgess’in 1925 de geliştirdiği ortak merkezli halkalar kuramında kent mekânı birbiri içine geçmiş halkalar halinde kavramsallaştırılmıştır. En merkezde kentin Merkezi İş Alanı bulunmaktadır. Bunun etrafındaki ilk halka ise geçiş bölgesi olarak adlandırılmıştır. Bu halkada kısmen iş ve küçük üretim ile çöküntü halindeki mesken alanları yer almaktadır. Yücel-Uybadin Planı kent merkezinin Ulus’taki odaklaşmasının süreceği varsayımı kabul edilerek oluşturulmuştur. Bu bağlamda Ulus, kent merkezi olarak tanımlandığında etrafındaki ilk halka içerisinde bulunan İskitler bölgesi de geçiş bölgesi olarak tanımlanabilir [ABB, 1993] 76 Şekil 3.19. Yücel-Uybadin Planı ile Alanın Mevcut Durumunun Karşılaştırılması Planın uygulaması sırasında çeşitli hukuki sorunlar nedeniyle gerekli bazı mülkiyet düzenlemelerinin yapılamaması ve gerekli kamulaştırmaların tamamlanamamasına rağmen bugün çoğunlukla bölgenin mevcut yapısı Yücel-Uybadin planının sonucudur [Çakan, 2004]. 1970’li yılların başına gelindiğinde bölgedeki küçük sanayi üreticilerinin mekân seçimindeki eğilimler değişiklik göstermeye başlamıştır. İlk kurulduklarında hizmet yönünden yeterli olan sanayi sitelerine yerleşen ve bölge kullanımını karakterize eden küçük oto sanayi üreticileri; şehrin gelişmesi, merkezin büyümesi ve kalabalıklaşması, faaliyetlerin yoğunlaşması ile bu alanları yetersiz bulmaya başlamıştır. İş hacminin artması iş yerlerinde sıkışmaya yol açmış, mevcut iş alanları hem iş yönünden rahat ve verimli çalışmayı engelleyici, hem de iş sağlığı yönünden sakıncalı hale gelmeye başlamıştır. Bölgenin konumu gereği işyerlerinin fiziki olarak büyüme imkânı bulunmaması sonucu üreticilerin bir kısmı kent dışında başka sitelere taşınma eğilimi gösterse de, iş potansiyelinin merkeze yakın olan İskitler bölgesinde daha çok olması nedeniyle alandaki bir kısım üreticinin gitmesine karşın bir kısmının kalması mevcut kullanımı devam etmiştir [Tekeli, 1994]. Böylece süreç içerisinde alandan yukarıda belirtilen 77 sebeplerden ötürü taşınan iş yerleri, kısmen terk edilmiş, kullanılmayan ya da yalnızca depo olarak kullanılan mekânların oluşumuna neden olmuştur. 1973 yılında Ankara Nazım Plan Bürosu tarafından başlatılan çalışmalarla kentin 1990’lardaki gelişme planı oluşturulmuştur. Ankara Nazım Planı’na göre İskitler Bölgesini de içerisine alan Kazıkiçi Bostanları bölgesi ‘merkez gelişme alanı’ olarak önerilmiştir. 1982 yılında onaylanan Ankara 1990 Nazım Planında, merkez olarak belirlenen alana ilişkin olarak ayrıntıda bir çalışma yapılmamış, Yücel-Uybadin planında belirlenen fiziksel dokuya bağlı kalarak alan içerisinde dönüşümler başlamıştır [ A.B.B., 1993; Çakan, 2004 ]. 1985-86 yıllarında yürütülen Ankara 2015 Makroform çalışmasında da 1990 Nazım Planının ilkeleri benimsenmiş, bölgenin merkezi iş alanının bir uzantısı olarak geliştirilmesi amaçlanmıştır. Ancak planlamalarda da alt ölçek çalışmaları yapılmadığı için alan kendi dinamikleri içinde dönüşümünü sürdürmeye devam etmiştir [A.B.B., 1993]. Devamında yapılan Ankara 2025 Metropoliten Alan Planlama çalışmalarında da Ankara’nın merkezi iş alanı gelişme problemleri tartışılmış, bu alanda merkez gelişimine dönüştürülebilecek alanların bulunduğu belirtilmiştir. Bu doğrultuda 1993 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi, kentin merkezi iş alanının bir parçası olarak geliştirilmesi düşünülen Akköprü, Kazıkiçi Bostanları ve İskitler’i kapsayan bölgede, merkezi iş alanı gelişimine yönelik dönüştürme-uygulama stratejilerini belirleyecek kararları üretmek üzere “Merkezi İş Alanı (Kuzey Kesimi) Planlama ve Geliştirme Yarışması”nı düzenlenmiştir [A.B.B.,1993]. Yarışmanın sonuçlanmasının ardından 1994 yılında yapılan yerel seçimler sonucunda belediye yönetimi değişmiş, yeni yönetim alanla ilişkili Kalkınma Planı çalışmalarını 1998 yılına kadar uzatmıştır. Aynı yıl içerisinde yarışmayı kazanan ekiple anlaşma yapılmış ve planın icra süreci başlatılmıştır. Ancak süreç içerisinde belediye kısmen projeye müdahale etmiş, alanı bir bütün olarak almayarak kısmi müdahalelerde bulunmuş, alandaki arsa sahibi vatandaşlara kısa vadeli 78 çözümler önerilmiştir. Bununla birlikte alana sınırı olan Yenimahalle Belediyesi iki yıl boyunca plan kararlarını kabul etmeyerek uygulamalara muhalefet etmiş, bunun yanı sıra alanın dönüşümü için yer yer boşaltılan ofisler başkaları tarafından doldurulmuştur [Çakan, 2004]. Bütün bu idari sorunlar, mülkiyet ve kamulaştırma sorunları süreç içerisinde devam etmiş, bunun sonucu olarak da alan içerisinde terk edilmiş alanların; boşaltılmış, kullanılmayan yapıların; kullanılmakta olan konut bölgesinin ve iş yerlerinin oluşturduğu bir kent dokusu meydana gelmiştir. Değişikliklerle birlikte dönüşüm süreci ve biçimi değişen alan tam olarak uygulanan bir plan olmaksızın kendi iç dinamikleri ile düzenlenmeye ve gelişmeye devam ederek günümüzdeki biçimini almıştır. Sonuç olarak alanın gelişim süreci değerlendirildiğinde; merkezi iş alanı olarak planlanan Kazıkiçi Bostanları bölgesinde amaçlanan hedeflere ulaşılamamış ve bölge düşük kaliteli bir kentsel alan olarak kalmıştır. Şekil.3.20. Alanın Kullanımı 79 3.4.3 İskitler büyük sanayi bölgesi mevcut arazi kullanım analizi Proje alanı farklı arazi kullanımlarını barındırmakla birlikte genel olarak bu kullanımlar beş ana başlık altında toplanabilir. 1. Konut Kullanımları: Proje alanı içerisinde İskitler Mahallesi olarak adlandırılan bir tane konut alanı bulunmaktadır. 2. Kısmen Boşaltılmış ve Plana Göre Gelişmemiş Alanlar: Bu alanların bir kısmı halen boş olup bahçe olarak kullanılmaktadır. Diğer kısım ise plana aykırı olarak gelişmiş konut, tamirhane alanları ve hurda depoları ile kaplıdır. 3. Ticaret Kullanımları: Ticaret kullanımlarını, küçük sanayi parselleri içinde dağınık olarak bulunanlar ile büyük iş hanlarında bulunanlar olarak ikiye ayırabiliriz. Birinci tür ticaret bölgedeki iş alanlarına (tamirci vb.) hizmet verirken, diğerleri tüm Ankara’ya ve bölgeye hizmet vermektedir. 4. Küçük Sanayi Alanları-Tamirhane, İmalathane ve Depo Kullanımları: Plana göre gelişmiş küçük sanayi alanları ile plansız bir şekilde oluşmuş ruhsatsız binalar yer almaktadırlar. 5. Resmi Kurum Kullanımları-Kamu Kullanımları: Bu kullanımlar geniş alanlar içinde yer almaktadır. Genellikle depo ve atölyelerin bulunduğu bu alanda esas olarak destek hizmetlerince kullanılan bürolar mevcuttur. Okullar, Camiiler ve askeri bölge bulunmaktadır. 3.4.4. Kentsel mekândaki anomi Değişim sürecinin ortaya koyduğu dinamik yapı içerisinde yeni işlevleri karşılamak amacıyla, var olan kent yapısının içindeki yer değiştirmeler, yeniden yerleştirmeler ve geliştirilen yeni bölgeler dengeleri değiştirmektedir. Bu nedenlerden ötürü kent içerisinde kendisini yaşamın dışına itilmiş olarak 80 bulan, içindeki yaşantının kesintiye uğramış olduğu, kent içindeki etkinliğini yitirmiş kentsel mekânlar ortaya çıkmaktadır. Resmi kurum, konut kullanımları, ticaret kullanımları, küçük sanayi alanları ve boş ya da hurda deposu olarak kullanılan alanları ile İskitler Bölgesi hem yapı hem de işlev açısından, kuruluşundan sonra köklü değişimlerle karşı karşıya kalmış, kayıp mekân olarak tanımlanabilecek bir yer olduğu söylenebilir. İskitler, işleyen sistemin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen ya da işlevlerini yerine getiremeyen; sistem ve alt sistemlerini kontrol edemeyen; sistem dengesinde ve bütünleşmesinde problem yaşayan, anominin ortaya çıktığı; çevreye uyumu bozulmuş; kendini düzenleyecek iç ve dış dinamikleri kullanamayan; sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu dejenere olmuş; düzensiz ve kuralsız görünen bir sistemde, dengeyi kuramayacağı gözlemlenen; sistem içinde çözümler bulma düşüncesinin kaybolduğu bir mekândır. Bu bakımdan İskitler Büyük Sanayi Bölgesi kentin hem yapısal hem de işlevsel unsurlarını ve bunların ilişkilerini bozmaktadır. Mekân içindeki alt sistemlerin ve sistem içinde ve dışında bu sistemler arasındaki ilişkilerin hedefi kalmamış, hedefe ulaşacak araçları kullanamayan İskitler’in kayıp mekân olarak, sosyal ve ekonomik kazanımları ve her bir sistem üzerinde bunların etkisi açısından değerlendirildiğinde de beklentileri karşılamaya dönük olmadığı da ileri sürülebilir. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi mülkiyet durumu bakımından karma bir nitelik göstermektedir. Alan içerisinde kamusal alanların bulunmasına karşın yoğunluklu olarak şahıs arazileri, mülkleri bulunmakta ve buna bağlı olarak alanın kullanımı konut ve ticari işlevler tarafından belirlenmektedir. Bu bağlamda alanda gerçekleşecek dönüşüm ya iç ya da hem iç hem de dış dinamiklerin ortak girişimi sonucu gerçekleştirilmelidir. 81 4. KAYIP MEKÂN’IN POTANSİYELİNİ OKUMAK 4.1. EWSAD / Kış Okulu Projeleri Gazi Üniversitesi kış okulu EWSAD ( European Winter School in Architectural Design /Avrupa Mimari Tasarım Kış Okulu) kapsamında yer alan kısa süreli (iki hafta) ve çok-ortaklı1 bir eğitim programıdır. Bu program kültürlerin tanışması, farklılıkların paylaşımı ve dinamik bir etkileşim içerisinde geleceği biçimlendirmeyi ana hedef haline getirmiştir. Eğitim alanındaki paylaşımların arttırılmasını sağlayan bu program, farklı ülkelerden gelen akademisyenler ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Bu sayede kültürleri, eğitim sistemleri ve dilleri farklı olan bir çok katılımcı çalışma konusu ve alanı için farklı bakış açılarını ortak bir platfromda ortaya koyabilmektedirler. Proje koordinatörlüğü Prof.Dr. Nur Çağlar’ın yaptığı ve ilk kez 2003’de birkaç Avrupa ülkesi ile imzalanan ikili anlaşmalar çerçevesinde uygulamasına başlanan Avrupa Mimari Tasarım Kış Okulu, 2007 de Avrupa Birliği Socrates Programı Erasmus Merkezi Projeler Yoğun Programlar (IPIntensive Program-Yoğun program) kapsamında desteklenmeye değer bulunmuş ve üç yıl süre ile (2007-2008-2009) uygulanmıştır. Çalışmaya konu olan kayıp mekân (lost space) teması üç kış okulunun da ortak teması olarak seçilmiştir. 2007’de Atatürk Kültür Merkezi hipodrom alanı, 2008’de Zafer Meydanı ve 2009’da İskitler Büyük Sanayi Bölgesi proje alanı olarak seçilmiş ve atölyelerde çalışılmıştır [Dinç, 2009]. 1 EWSAD2007-08-09 ortakları: Aristotle University of Thessaloniki, School of Architecture (Yunanistan); FH Bochum, University of Applied Sciences, Department of Architecture (Almanya); Higher Institute of Architectural Sciences Henry van de Velde (Belçika); Architectural Association School of Architecture (İngiltere); Politecnico di Milano (İtalya); Hochschule Liechtenstein (Liechtenstein); Escuela Técnica Superior de Arquitectura de Barcelona (İspanya); Politechnika Szczecinka (Polonya); University of Ljubljana, Faculty of Architecture (Ljubljana); University of Paris – La Sorbonne (Fransa); Gazi Üniversitesi-Müh.Mim.Fak.-Mimarlık Bölümü (Türkiye) , Eindhoven University of Technology (Hollanda), Lusofona University of Humanity and Technology (Portekiz) 82 Yapılan EWSAD’larda, seçilen proje alanlarının kayıp mekân olup olmadığı ve kayıp mekânı yeniden tasarlamak için farklı bakış açıları ile farklı çözüm önerileri tartışılmıştır. Buna karşın tüm atölyelerde kayıp mekânın sorunlarının yanlızca yapılacak tasarımlarla çözülemeyeceğine dikkat çekilerek, alanın sorunlarına çözüm getirebilmek ya da geliştirilen çözümleri uygulayabilmek için siyasi otorite, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının sorumluluklarından bahsedilmiş, ayrıca siyasi otorite, yerel yönetimler ve özel sektör arasındaki dengeye ve kent mekânında kamu yararının gözetilmesi gerekliliğine dikkat çekilmiştir. Bunun yanı sıra üniversiteler ve kamu kurumlarının problemin farkında olmaları ve yeni öneriler geliştirmelerinin önemi vurgulanmıştır. Tüm EWSAD’larda alanlara yönelik içerik ve program atölyelerdeki tasarım gruplarına bırakılmıştır. Atölyeler Bernard Tschumi’nin fikirlerini takip ederek “programsız, eylemsiz, olaysız mimarlık yoktur” [Tschumi, 1996] argümanıyla tartışmaya başlamış ve stratejilerini tasarım olaylarına genişleterek kendi tasarım argümanlarının odağına “kullanım”, “işlev”, “aktivite” ve “program” kavramlarını koymuşlardır. Çalışmanın bu bölümünde kayıp mekân olarak seçilen alanlara dair atölyelerde yapılan çalışmalar ve yaklaşımlar değerlendirilecek, sonrasında “kayıp mekân” olarak tanımlanan alanların potansiyeli ve kentin yeniden yapılanması sürecinde nasıl bir rol oynayabileceği projeler üzerinden tartışılacaktır. 4.2. AKM I. Bölge: Hipodrom Alanı (EWSAD 2007) Kentin yoğun gündelik yaşantısı içerisinde kamusal alanlarda oluşan eylemler, birliktelikler ve bunların sonucunda ortaya çıkan sosyal ilişkiler kent kültürünün ve bilincinin sürekliliği açısından büyük önem taşır. Kamusal hayatın gelişmesi yeni kamusal eylemlerin oluşması ve gündelik hayatın sıradan yaşam kalıplarının dönüşmesi bu sürekliliğe bağlıdır. Dolayısıyla kent 83 peyzajını oluşturan kamusal alanlarda sosyal ve mekânsal etkileşim sosyal ilişkilerin gelişmesi, yeniden üretilmesi ve kent kültürünün sürdürülebilirliği açısından hayati bir önem taşır. Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti ilan edildikten sonra yaşadığı kentleşme sürecinde en hızı gelişen kent olmuştur. Kentsel peyzajda yaşanan bu hızlı değişim ve dönüşüm süreci çoğu kez ardında kent merkezinde olmasına rağmen kullanılmayan ya da işlevini yitirmiş kayıp mekânlar bırakmıştır. Bu bağlamda kent peyzajını oluşturan kamusal bir alan olarak tasarlanan AKM alanı kayıp mekân olarak 2007 Kış Okulu’nun konusu olarak belirlenmiştir. Kayıp mekânın nasıl ele alınacağı, kentle olan sosyal, ekonomik ve fiziksel ilişkisinin nasıl kurulacağı ve kamusal yaşantıya nasıl kazandırılacağı sorularına atölyelerde yapılan çalışmalarda cevap aranmıştır. Sonuç ürünün elde edilme sürecinde, proje alanının gezilmesiyle başlanan çalışmalarda öncelikle alan anlaşılmaya ve tanımlanmaya çalışılmıştır. Yapılan geziler ve analizler sonucu atölyelerin bir kısmı alanı; kimliği olmayan, tanımlanmamış ve işlevini yerine getiremeyen/getirmeyen bir alan olarak yorumlarken; diğer atölyeler kentle olan karmaşık bağlantıların kopması ve kimliksizleşmenin bir sonucu olarak değerlendirmiştir. Tüm atölyelerde, alanın konumunun merkezi olmasına karşın yüksek yoğunluklu yollarla çevrelenmiş olması, toplumsal anlamını yitirmesinin yanı sıra yeterli kentsel donatıya (işleve) sahip olmaması ve çevresindeki diğer kentsel mekânlarla yeterince ilişki kuramadığı düşünceleri, alan için temel sorunlar olarak tespit edilmiştir. Var olan kentsel ve sosyal yapının analizi ve sorunların tespitiyle birlikte tüm atölyeler alanı; kentsel mekânın fiziksel, sosyal, ekonomik, ekolojik sürekliliğinin yanı sıra kentin dönüşümü ve gelişimine de katkı sağlayacak bir potansiyel alan, kayıp mekânı geri kazanmak için bir fırsat olarak değerlendirmişlerdir. Kentin bu parçasındaki kentsel dönüşümün/değişimin gelecekte devam edecek süreci başlatabileceği öngörülerek kayıp mekân 84 olarak nitelendirilen bu alanın taşıdığı potansiyele dikkat çekilmiştir. Yapılan analizler sonucunda; Ankara’nın yoğun kentsel strüktürü kamusal alan eksikliği ile nitelendirilmiştir. Bu bakımdan alanın kent içerisindeki rolü, farklı kesimlerin bir arada bulunabilecekleri ve birbirleri arasındaki iletişime izin verecek bir kamusal mekân olarak nitelendirilmiştir. Bu alan; çok çeşitli olayların ve fırsatların, yaşamın, kültürün, ticaretin, ulusal kutlamaların ve kamusal tezahürün mekânı olmalı anlayışı gelişerek; bu bakış açısı ile yapılan projelerde genel olarak iki tasarım fikri gözlenmiştir. Bu fikirlerden ilki alanı kentin diğer kamusal yeşil alanlarıyla birlikte tanımlayan bütüncül yaklaşım iken ikincisi kentsel dönüştürücüler ile kayıp mekândan, kent sistemiyle bütünleşmiş ve dengede kendisi de bir sistem olan mekânı ortaya çıkarmaktır. 4.2.1 Kentin yeşil alanlarıyla birlikte tanımlanan bütüncül yaklaşım Yapılan analizler ve okumalar sonucunda Prof. Manfredo Manfredini’nin yürütücülüğünü yaptığı 6. atölye ve Prof. Pieter Brossens’ın yürütücülüğünü yaptığı 3. atölyede alan için makro bir yaklaşım benimsenmiştir. Alanın gelişiminin çevresinden bağımsız düşünülemeyeceği vurgulanmıştır. Alanın da kentin mevcut yeşil strüktürün bir parçası olduğuna dikkat çekilerek kentteki kayıp yeşil strüktür ve alan çevresindeki diğer kayıp mekânların birleştirilmesini savunan bir yaklaşım geliştirilmiştir. Tasarlanan yeşil omurga içerisinde oluşturulan mekânların ilişkilendirilmesiyle de mekânın kendi bir sistem olarak ortaya konulmuştur. 6. atölyede proje alanının temel sorunları; yaya, bisiklet ve otomobil dolaşım akışkanlığının eksikliği, yetersiz erişilebilirlik ve yetersiz yeşil alan donanımı ve bunlar aralarındaki geçiş bölgelerinin eksikliği olarak belirlenmiştir. Alana genel yaklaşım ve belirlenen sorunlar doğrultusunda, AOÇ (Atatürk Orman Çiftliği), alan yakınındaki ticari bölgeyi, belediyeye ait otobüs tamir alanını ve AKM’nin diğer alanlarının da birleşmesiyle oluşturulan bölgenin tamamını 85 içine alan bir düzenlemeye gidilmesi önerilmiştir. Oldukça yoğun trafik akslarıyla çevrelenmiş olan alanların hem birbirini bağlayan hem de yaya kullanımı için sürekli bir kullanım sağlayabilecek, aynı zamanda parçalı peyzajı da birleştirerek sürdürülebilirliği sağlayan kentsel bir omurga olabileceği öngörülmüştür. Kurgulanan kentsel omurga içerisinde temel amaç kentsel çeşitliliğin yaratılarak bunlar arasındaki alışverişin arttırılması olarak belirlenmiştir. Omurga içerisinde başta kültürel olmak üzere ticari, yaya, yeşil ve bağlantı akışları belirlenmiş, tüm bu ilişkiler ve işlevlerin birleşmesiyle yeni bir sistem oluşturulmuştur. Oluşturulan bu sistemle amaçlanan, kent ile ileri düzeyde entegrasyonun sağlanması ve kentsel çeşitlilik arasındaki alışverişi arttırarak kentsel çevreyi zenginleştirmektir. Şekil. 4.1. 6. Atölyenin Çalışmaları 86 Prof. Pieter Brossens’ın yürütücülüğünü yaptığı 3. atölyede kayıp mekân için önerilen başlıca çözüm Ankara’daki parçalanmış kentsel yeşil strüktürü birleştirerek bir kuşak oluşturmak ve kentteki yeşil sürekliliğinin sağlanması olmuştur. Kentsel ölçekte alanın kentle olan ilişkisi kurulduktan sonra alan için temel amaç farklı kullanıcılar, farklı ihtiyaçlar ve farklı amaçlara cevap verebilecek, mekânlar tasarlanması olarak belirlenmiş ve alanın daha çok Ankara’nın eksiği olarak gördükleri kültürel ve sosyal aktivitelerin yoğunlaştığı bir odak olabileceği öngörülmüştür. Alana konumlandırılacak işlevlerin çevre ile ilişkili olması gerektiği belirtilerek; dış niteliklerin ithal edilirken iç niteliklerin de ihraç edilmesiyle yeni çekirdek ve çevresinin etkileşimi ile oluşacak birlikteliğin kentin diğer mekânlarını da etkileyerek dönüşümü sağlayabileceği öngörülmüştür. Şekil.4.2. 3. Atölyenin Çalışmaları 87 4.2.2. Kentsel dönüştürücüler “Kentsel Dönüştürücüler” 1 kent mekânının var olan statükosunu değiştiren her şeydir. Kent için rolü doğru tespit edilmiş olan kent dönüştürücüleri alan, bölge ve kent üzerinde olumlu katalizör etkisi yapacaklardır. Bu bağlamda kentsel dönüştürücü stratejik olmalı ve alanın gelişimini uzun süre sağlamalıdır. Bu bakış açısıyla Prof.P.G.Raman, Prof. Heiner Krumlinde, Prof. Peter Gabrijelcic, Prof. Morgane Pasco , Prof. Zbigniew Paszkowski, Prof. Giorgio Gasco’nun atölyeleri alan için bir çeşit kentsel dönüştürücü tasarlamışlardır. Tasarlanan kentsel dönüştürücünün bir diğer amacı kentin gelişim aksları ve ulaşım altyapısına daha etkin bir şekilde bağlanmaktır. Bu bakış açısıyla alan ve çevresi incelendiğinde alanın kentle bağının kurulması ve yaşayabilmesi için alanın her iki tarafındaki hem sosyal hem de ticari aktivitenin bu alana akması sağlanarak bu bağın kurulması amaçlanmıştır. Bu bakış açısıyla yapılmaya başlanan çalışmalarda alanın toplumsal anlamı/ kamusal bellek tasarımları yönlendirici bir etki yapmıştır. “Yerin” tarihi özelliklerinden ve mimari tipolojilerinden alanın bağlamını dikkate alan yaklaşımlar benimsenmiştir. Yer bağlamı konumu ve sembollerine istinaden kentin önemli bir parçasıdır. Çalışmalarda yerdeki hafıza ve kültürel yapılar oldukça önemli bulunmuş fakat bu unsurların kentle entegre olamaması sonucu alanı neredeyse ölü hale getirmesi eleştirilerek, bu hafızanın yaşayan bir kent mekânı olmasına çalışılmıştır. 4.2.3. Kayıp mekândan kentsel park ve kentsel dönüştürücü mekânlara Yapılan tasarımlar incelendiğinde proje alanı, park alanı ve kentsel dönüştürücünün konumlandığı alan olarak ikiye ayrıldığı söylenebilir. Kentsel 1 Kent Dönüştürücüleri kavramı Prof. Zbigniew Paszkowski tarafından tartışmalar sırasında kullanılmıştır. 88 dönüştürücünün konumu hem alanı tanımlı bir boşluk haline getirmek hem de yoğun trafik aksının negatif etkilerinden koruyarak kentsel bir iç mekân yaratmak düşüncesiyle belirlenmiştir. Bunun yanı sıra kentsel dönüştürücünün bir diğer önemli işlevi, alanın kentin diğer kısmıyla olan bağlantısını sağlarken, çok işlevli olarak tasarlanmasından ötürü alana farklı kullanıcıları çekerek farklı gruplar arasındaki iletişimin kurulmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Alanın diğer kısımını oluşturan park alanı kentin gelişim süreci içerisinde ihtiyaç duyulan peyzaj alanı olarak tanımlanmıştır. Bu kentsel peyzaj kent yaşantısı için gerekli olan sosyal aktivitelerin yapılabileceği alan, aynı zamanda kent içerisinde bir referans noktası olarak belirlenmiştir. Böylece alanın kent içindeki konumu ve işlevi daha kuvvetli şekilde vurgulanmıştır. Şekil. 4.3. 1. Atölyenin Çalışmaları Prof. P.G.Raman ve Dr. Adnan Aksu’nun yürütücülüğünü yaptığı 1. Atölye’nin yapmış olduğu projede eski tören yolu “kamusal düzlem” olarak tasarlanmıştır. Kamusal düzlem alanın içinden geçerek ve alanın iki ucunu ve diğer AKM alanlarıyla olan bağlantıyı sağlayan geniş bir yaya aksı 89 konumundadır. Bunun yanı sıra düzlem alanı işlevsel anlamda ikiye ayırmıştır. Kamusal düzlemin AKM tarafında kalan bölgede “kamusal odalar” bahçeler bulunmaktadır. Bu kamusal odalar kent yaşantısı için gerekli olan sosyal aktivitelerin yapılabileceği alan olarak belirlenmiştir. Kamusal düzlemin diğer tarafında kalan alan da ise ticari, kültürel ve sosyal işlevleri barındıran yapılar bulunmaktadır. Bu yapılar aynı zamanda kamusal odaları da besleyerek alanın kullanımını desteklemektedir. Ayrıca bu yapılar yolun karşı tarafına da sıçrayarak kentle daha aktif bir ilişki biçimi geliştirmeye çalışmaktadır. Şekil. 4.4. 1. Atölyenin Çalışmaları Prof. Heiner Krumlinde’nin yürütücülüğünü yaptığı 2. Atölye de kentsel peyzaj katlanarak mekânlar organize edilmiş ve alanın yaşayan bir mekân olabilmesi için farklı fonksiyonların bir araya getirildiği bir proje tasarlanmıştır. Alanı tanımlamak, bağlamıyla ilişki kurmak amacıyla ve aynı zamanda alan için gerekli aktivitelerin de yer alacağı uzun kenarlar boyunca konumlandırılmış 90 sınır yapıları tasarlanmıştır. Atölyenin temel amacı sosyal ve fiziksel bağlamın parçası olan bir mekân tasarlamaktır. Bu nedenle var olan tribünler sınır yapılarının sürekliliğinde açık hava müzesine dönüştürülmüş, AKM ve var olan kentsel bellek alanın bir parçası olarak tasarıma dâhil edilmiştir. Alanın çevresindeki sosyal-kültürel alanlar arasındaki sürekliliğin sağlanması önemsenirken; uzun sınır yapıların belli bölgelerinde sağlanan geçirgenlikle alanın farklı çevrelerle olan bağlantısı da sağlanmıştır. Şekil. 4.5. 2. Atölyenin Çalışmaları Prof. Peter Gabrijelcic’in yürütücülüğünü yaptığı 4. Atlöyede öncelikle alandaki parka dikkat çekilmiş ve bu parkın büyük kent parkı karakterinin korunması temel amaç olarak belirlenmiştir. Buradaki park hafızanın ve eğlencenin mekânı olarak tanımlanmış ve “anıt park” olarak adlandırılmış. 91 Anıt parkın yaşam deneyimiyle bağlantılı olarak tarihten gelen kahramanlık olaylarının hafızası amaçlanmıştır. olan Yapılan yaşayan bir tasarımda kent anıt mekânı parkın haline kent gelmesi içerisinde tanımlanması/belirlenmesine yönelik bir tasarım benimsenmiştir. Tasarımda anıt parkla birlikte alanın kültürden ticarete, boş zaman aktivitelerinden (gündelik aktivitelerden) ikamet etmeye kadar farklı kent bağlamlarının yaşayan bir kombinasyonu haline gelmesi önerilmiştir. Bu yüzden alanın %60 konut alanlarını, %20 ticari alanları, %10 boş vakit alanları ve %10 kültürel aktiviteleri barındırması gerektiği düşünülmüştür. Bu karmaşık yapının popülasyon konsantrasyonunu gün boyunca düzenlemeye olanak sağlayacağı ve kentin bir parçası olarak yaşamamıza izin vereceği savunulmuştur. Bulvarın hemen yanında, anı platformu tasarlanmıştır. Bu paltform üzerindeki kamusal şemsiye olarak adlandırılan çatı park kullanıcılarını kötü hava şartlarından korumanın yanı sıra bir çok kamusal programı, sanat galerilerini ve restoranları da içerisinde barındırmaktadır. Bu kamusal çatıya paralel olarak 700 metre uzunluğunda park alanına sınır olacak bir konut yapısı önerilmiştir. Yapının konumlandırılışı ve boyutları anıt parkı trafiğin negatif etkilerinden ve gürültüden korurken, parkın sınırını çizmesi nedeniyle de anlanın tanımlanmasına yardımcı olmaktadır. Alanın kuzey ve güney köşelerine yapılan kent oteli ve çok amaçlı yüksek yapı ile istenilen program çeşitliliği sağlanırken, alanın kent mekânında işaretlenmesi sağlanmıştır. Bunun yanı sıra tasarımda önemsenen bir diğer nokta alanın gelişim ağlarına ve ulaşım altyapısına bağlanmasıdır. Bu nedenle metronun kuzey istasyonu kamusal çatının altında bulunan opera evine bir alt geçitle bağlanmış ve alt geçit var olan müze, kültürel programlar, park alanı ve Ankara için önemli bulunan tren istasyonuyla ilişkilendirilmiştir. 92 Şekil 4.6. 4. Atölyenin Çalışmaları Prof. Morgane Pasco’nun yürütücülüğünü yaptığı 5. atlöyede alanın kimliğini AKM, tören yolu ve tribünün oluşturduğu düşünülmüştür. Bu nedenle alanın ruhunu korumak için bu yapıların korunmasına karar verilmiştir. Ancak alanda tespit edilen sorunlardan birisi alandaki yapıların kentle ilişkisinin zayıf olması olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yapılar tasarımın bir parçası olarak ele alınmış ve gündelik yaşantıya katılmaları amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra kentsel dönüştürücü olarak alana Ankara için ihtiyaç olarak gördükleri ve aynı zamanda alanın tümünün gelişmesi için bir başlangıç noktası olabilecek bir kültür hattı/aksı tasarlamışlardır. Atölyede kayıp mekân yanlızca boş ya da ölü alan değil aynı zamanda bağlantısız, kopuk mekânlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle tasarlanan aksın temel hedefi çevredeki sosyal ve kültürel alanlarları birbirine bağlayarak alanın kentle olan bağlantısının kurmasının ve alandaki yaya akışının sürekliliğinin sağlaması olarak belirlenmiştir. Tasarımın bir başka hedefi tüm toplumsal düzeyde nüfusu, 93 devamlılığı olacak şekilde bu alana çekmektir. Bu amaçla kültür aksı farklı işlevleri (kültürel alanlar, çalışma, ticaret ve yaşama alanları) barındıracak şekilde tasarlanmıştır. Şekil 4.7. 5. Atölyenin Çalışmaları Prof. Zbigniew Paszkowski’nin yürütücülüğünü yaptığı 7. atlöyede alan çevresi ile birlikte incelendiğinde Ankara’nın kentsel strüktüründeki temel eksiklik kamusal alanların azlığı olarak belirtilmiştir. Bu durum alanın kent içerisindeki rolünün bu eksikliği giderecek şekilde belirlenmesi gerektiği düşüncesini doğurmuştur. Bu nedenle alan, kent parkı ve kentsel dönüştürücü adı verilen yapı olarak tasarlanmıştır. Park alanı kentlinin sosyal, kültürel ihtiyaçlarına cevap verecek açık kamusal alan olarak tasarlanmıştır. Kentsel dönüştürücü ise, alanın merkezi bir yerde olmasına karşın kentli tarafından kullanılmamasına dikkat çekilerek, farklı kullanıcıları alana çekilebilmek amacıyla çoklu kullanıma (kongre merkezi, otel, ofis ve ticari alanların olduğu) sahip bir yapı olarak tasarlanmıştır. Alan için belirlenen bir diğer sorun ise ulaşım sorunudur. Alanın çevresindeki yüksek 94 yoğunluklu yollar ve alana yaya olarak ulaşımın zorluğu nedeniyle alanın çevresi ve diğer AKM alanlarıyla iletişimi sınırlıdır. Bu yüzden tasarımda Ankamall yanındaki metro istasyonundan başlayarak alana ulaşan ve diğer AKM alanlarıyla da alanı bağlayan bir monoray sistemi önerilmiştir. Böylece alana ulaşım ve alandan diğer AKM alanlarına ulaşım sağlanmıştır. Tasarımın genel amacına bakacak olursak yapılmak istenen şey; verilen alanın işlevsel ve çekici yapılarla doldurmak değil, yakın çevre hakkında yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlamak ve kentin bu bölümündeki kentsel değişikliklerin gelecekte devam eden sürecini başlatmak olarak ifade edilmiştir. Şekil 4.8. 7. Atölyenin Çalışmaları Prof. Prof. Giorgio Gasco’nun yürütücülüğünü yaptığı 8. Atlöyede kayıp mekân çalışmayan/işlemeyen bir alan olarak tanımlanmıştır. Ancak kayıp mekândaki boşluğun gücüne vurgu yapılarak bu alanın yeni yollar düşündürmek için fırsatlar sunduğuna dikkat çekilmiştir. Bu bakış açısından hareketle alanın kent içinde bir sorun olmaktan çıkarılarak yaşayan, farklı kullanıcıların oluşturduğu bir sosyal çevreye dönüştürülmesi fikri benimsenmiştir. Bu bağlamda alan için yaşama, çalışma ve boş zaman aktiviteleri gibi kentsel fonksiyonları karmaşık bir bütünlük içinde yeniden birleştiren bir tasarım yapılmıştır. Alana yapılacak müdahale için gereken 95 referans semt ölçeği değil bölge ölçeği olarak belirlenmiş ve bir tür coğrafi yaklaşım benimsenmiştir. Bu bakış açısıyla alanda büyük kentsel formlar tasarlanmıştır. Alan program çeşitliliğini sağlayan, yapılaşmanın olduğu kısım ve kent parkı olarak tasarlanmış, bu iki alanın birbiriyle ve kentle olan ilişkileri kurularak alana erişim etkin biçimde sağlanmıştır. 4.9. 8. Atölyenin Çalışmaları 4.3. Zafer Meydanı (EWSAD 2008) Kentler, toplumların ve bireylerin bir arada bulundukları ve sosyalleştikleri, farklı özelliklere sahip (sosyal, kültürel, ekonomik vb. farklılıklar) insanların bir araya geldiği, bir başka değişle birbirinden farklı kesimler için toplanma, karşılaşma ve kendilerini ifade edecekleri bir alan rolü üstlenen mekânlardır. Bu açıdan bakıldığında kentlerdeki kamusal alanlar oldukça önemlidir. Birey, sosyo-kültürel yaşantısını, kentin fiziksel kurgusu içerisindeki açık mekânlar ve bu mekânlardaki yaşantıyla sürdürmektedir. Bu nedenle, toplumun yapılanması, bireyler ve toplum arasındaki iletişimin fiziksel çevre tarafından sağlandığı yerler olan açık kamusal alanlarda meydana gelmektedir [Erdönmez ve Akı, 2005]. Kentin bir parçası olarak kamusal alanlar fiziksel bir öğe olarak bir çok katmandan oluşmakta ve bu katmanların geçen zaman 96 içerisinde birbiri üstüne gelmesi ile şekillenmektedir. Bu bakış açısıyla kent mekânının parçası olan açık kamusal mekânlar ortak belleğin, politik kimliğin ve sembolik anlamların ortaya çıktığı yerdir [Çağlar ve ark., 2006]. Tanımlı kent boşlukları olarak işlev gören açık kamusal alanlar, birey ile toplum arasında iletişimin sağlanmasına yardımcı olmaları ve bir arada bulunmanın bilgi aktarımını sağladığından paylaşılan bilginin artması nedeniyle önemlidirler. Ankara’nın başkent olması süreciyle başlatılan kent planlama çalışmalarında açık kamusal bir mekân olarak tasarlanan Zafer Meydanı yaşadığı dönüşüm göz önüne alınarak 2008 Kış Okulu’nda kayıp mekân bağlamında ele alınacak çalışma alanı olarak belirlenmiştir. Çalışmalar sonucunda atölyeler alanın; farklı dönemlerin mimari ürünlerinin opak katmanlarının üst üste binmesi nedeniyle belleğini yitirmiş, yoğun trafik ve diğer çevresel etkenlerden ötürü kaotik ve bu nedenle biçimsel olarak netleştirilmesi gereken bir yer olarak tanımlamışlardır. Kısaca alan; çevresinde gelişen baskın yapı, değişen ölçek, alanı ikiye ayıran yoğun trafik, tarihi belleğinin yok olması sonucunda alanın anlamını yitirmesi ve böylece alandaki sosyal iletişimin azalması ve alanın tanımsızlaşması/kimliksizleşmesi nedeniyle kent içinde işlevini etkin biçimde yerine getiremeyen neredeyse bir geçiş alanı haline gelen bir mekân olarak tanımlanmıştır. Tüm atölye projelerinden okunan ortak sonuç, meydanın kimliğinin ve etkinliğinin/ çekiciliğinin arttırılması, alanın kent içerisinde görünür kılınarak bir referans noktası haline gelmesi, alanın kentsel hafızasına saygı duyulması, çeşitli aktivitelerin yer aldıgı sosyal atmosferin oluşmasını sağlayacak, kısaca Ankara’nın ihtiyacı olan kamusal alanı yaratmak olduğu düşüncesidir. Tasarlanacak olan yeni kamusal mekânın, yeni kullanım biçimleri ile daha çok sosyalleşmeye ve bireyler arası iletişime olanak tanıması amaçlanmıştır. 97 Bu amaçlar doğrultusunda, oldukça işlek bir bulvarın üzerinde olmasına karşın kent yaşamına nitelikli biçimde katılamayan alan için temelde tasarım fikri olarak üç yaklaşım geliştirilmiştir. 1. Alanları fiziksel ve algısal olarak bütünleştirmeye çalışan yaklaşım 2. Alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım 3. Meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşım 4.3.1. Alanları fiziksel ve algısal olarak bütünleştirmeye çalışan yaklaşım Prof. Irene Curulli’nin yürütücülüğünü yaptığı 3. Atlöyenin tasarladığı projede temel amaç, paylaşılan kamusal belleği yeniden oluşturmak için alan katmanlarının çoklu algısını birleştirmek olarak tanımlanmıştır. Bu bakış açısıyla alanın sınırları doğasına uygun şekilde yeniden tanımlanmıştır. Meydanı oluşturan iki alan; yüzeyler, zemin ve sınırlayıcı yapılarla birlikte bir hacim birliği oluşturularak tanımlı bir mekân yaratılmaya çalışılmıştır. Bu tanımlama yapılırken mimari çeviri kavramı ortaya atılmış ve alanların hem fiziksel hem de program açısından kısmen yer değiştirmeleri sağlanmıştır. Meydanı yeniden dengeye getirmek amacıyla Atatürk heykeli esas nokta/mafsal olarak alınmış ve her iki alanda döndürülerek işlevleri karşı alanlara uzatılmıştır. Şekil 4.10. 3. Atölyenin Çalışmaları 98 Karşılıklı alanlar arasındaki fiziksel bağlantı zemin altından kurulmaya çalışılmıştır. Bununla beraber alt zemindeki program döndürülerek üst zemine üst zemindeki programın da alt zemine taşınması sağlanmıştır. Böylece bu alanlarda hem zemin altı hem de üstünde katılımlara etkin bir ortam hazırladığı için sosyal organizasyonların kurulması ve alanların bir dizi deneyimi mümkün kılması amaçlanmıştır. Şekil 4.11. 3. Atölyenin Çalışmaları Prof. Heiner Krumlinde’nin yürütücülüğünü yaptığı 5. Atlöyenin tasarladığı projede alan tek ve bütün bir mekân olarak tanımlanmıştır. Meydanı oluşturan iki park kentsel odalar olarak düşünülmüş ve bu odalarda biri kültür merkezi diğeri ise eğlence merkezi olmak üzere farklı işlevlere sahip iki çekim noktası yaratılarak program çeşitliliği sağlanmıştır. Farklı işlevlere sahip iki alan yeraltı çarşılarıyla birleştirilerek iki alanın kullanımı yoğun trafik aksından etkilenmeyecek şekilde bütünleştirilmiş ve böylece kullanım ve erişim sürekliliği kesintisiz olarak sağlanmıştır. Alanın farklı zamanlardaki kullanım yoğunluğunu sağlamak amacıyla kültür merkezinin yan parselindeki yapı konut alanı olarak belirlenmiştir. 99 Şekil 4.12. 5. Atölyenin Çalışmaları 4.3.2. Alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım Prof. Tijl Eyckerman ve Prof. Pieter Brosens’ın yürütücülüğünü yaptığı 1. Atlöye alanın buluşma ve referans noktası, aktivite merkezi olabileceği düşüncesi üzerine projesini temellendirmiştir. Birbiriyle bağlantısı olmayan bu iki alan kullanılan materyaller, park alanına yapılan cam küp kafe ve karşı alana yapılan yeraltı çarşısının girişini oluşturan cam küp ve simgesel olarak iki alanı birleştirecek olan “kırmızı halı” imgesiyle algısal olarak birleştirilmiştir. Bunun yanı sıra iki alanın farklı atmosferlere sahip olduğuna dikkat çekilerek bu alanlarda farklı işlevlere sahip çekim merkezleri yaratılarak alanın kullanımı desteklenmiştir. 100 Şekil 4.13. 1. Atölyenin Çalışmaları Prof. Zibigniew Paszkowski’nin yürütücülüğünü yaptığı 4. Atlöyede alan bulvarın bir parçası, bulvar da kentin sürekliliğini sağlayan bir kentsel mekân olarak değerlendirilmiştir. Bu bakış açısıyla bulvardaki yeşil sürekliliğinin sağlanması için park alanı korunmuş, diğer açık alan ise kentin ihtiyacı olduğu düşünülen kültür yapısı ve onun önü olarak tanımlanmıştır. Meydanın bütünlüğü bulvar üzerinde kullanılan kent mobilyaları, yapılar üzerindeki tabelalar vb. kentsel donatıların bütüncül bir anlayışla tasarlanması ile sağlanmış ve mimari bir dil yaratılmaya çalışılmıştır. Oluşturulan bu mimari dil ile hem bulvarın ve meydanın görsel, sosyal ve işlevsel sürekliliğinin sağlanması hem de kullanılan mimari dilin bu alanların kimliklerine katkı yapması amaçlanmıştır. Böylece alanın oluşturulan yeni mimari dille daha tanımlı, alana yerleştirilen işlevlerle de kent yaşantısına daha aktif biçimde katılacak yaşayan bir mekân olacağı öngörülmüştür. 101 Şekil 4.14. 4. Atölyenin Çalışmaları Prof. Ado Franchini ve Emilio Caravatti’nin yürütücülüğünü yaptığı 6. Atlöyede alanın konumu, tarihi ve içerdiği sosyal ilişkiler bakımından girift ilişkilere sahip olmasına dikkat çekilmiş, bu nedenle tasarımda, yeni ve var olan işlevlerin çevredeki kentsel yaşantı için gerçekçi şekilde geliştirilmesi uygun görülmüştür. Böylece park alanı yüksek duvarlarla çevrelenerek bulvarın olumsuz etkilerinden korunan bir iç park olarak geliştirilmiştir. Karşısındaki alanda ise farklı kullanıcıları alana çekerek alandaki kentsel yaşantıyı geliştirmek amacıyla hacim arttırılmış ve bu alanlara yeme-içme, kültürel ve ticari işlevler yüklenmiştir. Bunun yanı sıra alan, çevresindeki yaya sürekliliği ve potansiyeli açısından ele alınmıştır. Bu bağlamda alanın çevresindeki yaya yolları analiz edilmiş, yaya kullanımının yüksek olduğu İzmir Caddesi ve Sakarya Caddesi’yle alanın ilişkisi kurularak alana yaya akışı sağlanmıştır. Şekil 4.15. 6. Atölyenin Çalışmaları 102 Ayrıca alan için bir sorun olarak tespit edilen yoğun bulvar trafiğini yavaşlatmak ve gürültüyü azaltmak için zemin malzemelerinin değiştirilmesi önerilmiştir. Şekil 4.16. 6. Atölyenin Çalışmaları 4.3.3. Meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşım Prof. Pedro Garcia ve Prof. Ana Paola Rainha’nın yürütücülüğünü yaptığı 7. Atlöyede alan analizlerinden sonra “tüm insanlarla ilişki kuran ve entegre eden yeni açık mekân” konseptli bir proje geliştirilmiştir. Öncelikle alana kentsel ölçekte yaklaşılmıştır. Park alanının kentteki diğer yeşil alanların bir parçası olduğu göz önüne alınarak proje alanı, “yeşil yol” olarak kavramsallaştırılmıştır. Yeşil yolun kentin yeşil alanlarının sürekliliğini sağlaması amaçlanmıştır. Alan ölçeğine gelindiğinde park alanı ile karşısındaki sert zeminin birleştirilmesi/ilişki kurması gerektiğine karar verilmiş ve bu yapılırken alanın insanların buluşma noktası olması ve orada kalarak vakit geçirmesi için mekânlar oluşturulması ana hedef olarak belirlenmiştir. Bu bakış açısıyla zemin plakalar halinde, büyük bir rampa gibi, yükseltilerek iki alan üst kottan bağlanmıştır. Böylece zaman içerisinde 103 değişen ölçeğin baskısıyla kentteki varlığı neredeyse görünmez hale gelen meydan kendi ölçeğini dönüştürerek hem kent ölçeğinde görünür kılınmış hem de kentsel hafızada yeniden bir referans noktası haline getirilmiştir. Bunun yanı sıra yükseltilen zeminlerin alt kotlarına kültürel, sosyal ve ticari işlevler konumlandırılarak kentsel yaşantının bu alanda canlı tutulması hedeflenmiştir. Şekil 4.17. 7. Atölyenin Çalışmaları Prof. Giorgio Gasco ve Nur Çağlar’ın yürütücülüğünü yaptığı 2. Atlöye “kent koridoru” adlı tasarımlarını sunmuşlardır. Atölyede öncelikle alanın kent içerisindeki konumuna ve tarihine vurgu yapılmış ve Ankara’nın kentsel gelişim sürecinde değişen ölçek nedeniyle artık neredeyse farkına dahi varılamayan alanın yeniden kentsel bir kent simgesi haline getirilmesi fikri üzerinde durulmuştur. Alan özelinde ise park ve diğer alanın kopukluğuna dikkat çekilerek alanların kent koridoru adı verilen bir köprü yapı ile birleştirilmesi sağlanmıştır. Önerilen köprü yapı iki alanı fiziksel olarak birleştiren bir geçiş alanı değil, alan içerisindeki yoğunluğu arttırmak için sosyal, kültürel ve ticari aktiviteleri de barındıran bir kent mekânı olarak 104 tasarlanmıştır. Sonuç olarak tasarlanan yapı ile farklı kullanıcıları alana çekerek gündelik yaşantının canlılığı ve sürekliliği sağlanırken; meydanın ölçeği değiştirilerek alanın kent ölçeğinde görünür kılınması ve bir referans noktası haline gelmesi amaçlanmıştır. Şekil 4.18. 2. Atölyenin Çalışmaları 4.4 İskitler Büyük Sanayi Bölgesi (EWSAD 2009) Kentler, süreklilik ve değişim diyalektiğinin belirlediği çeşitli olaylarla gelişmektedir/dönüşmektedir. Bu dönüşüm süreci içerisinde kentsel mekânlarda zaman içinde fiziksel, sosyal ve ekonomik bakımdan anomiler ortaya çıkmaktadır. Kent içindeki kullanımı durdurulmuş, kısmen ya da tamamen boşaltılmış sanayi yapıları ve alanları da kentin gelişim ve dönüşüm sürecinde benzer eğilimler göstererek kent mekânında anomiye neden olmaktadırlar. Ankara’nın ilk planlama çalışmalarıyla birlikte oluşmaya başlayan İskitler Sanayi Bölgesi yıllar içerisinde hızlı kentleşme ve yapılan imar çalışmaları 105 başta olmak üzere birçok nedenle dönüşüm süreci yaşayan ve böylece fiziksel yapısıyla birlikte, tarihsel, sosyal ve mekânsal değişime uğrayan kentsel bir mekândır. Dönüşüm süreci içerisinde mevcut durumu göz önüne alınarak 2009 Kış Okulu’unda İskitler Büyük Sanayi Bölgesi kayıp mekân bağlamında çalışma alanı olarak belirlenmiştir. Proje alanının gezilmesiyle başlanan çalışmalarda öncelikle alan analiz edilmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda atölyeler tarafından çalışma alanı; heterojen bir yapıya sahip, farklılıkları barındıran, kullanılmayan ve tanımsız alanların ve yapıların bulunduğu, buna karşın kent için önemli konuma sahip bir alan olarak tarif edilmiştir. Yapılan analizler ve gözlemler sonucunda alanın çok fonksiyonlu olduğu fakat bir organizasyona sahip olmadığı, değerli fakat ihmal edilmiş ve tanımsız olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun yanı sıra alanın kentle çok kısıtlı bir ilişkisi olduğuna dikkat çekilmiştir. Oldukça merkezi bir konumda olmasına rağmen çevresindeki yüksek yoğunluklu araç yolları ve kentlinin kullanımı için yeterli donatıyı sağlamaması nedeniyle alanın, çevresindeki kentsel mekânlarla zayıf bir ilişki içinde olduğu tespitine varılmıştır. Alanın tanımlanması ve sorunların tespitiyle birlikte ortak karar olarak alanın konumu, potansiyeli ve kamu yararı göz önüne alınarak yeniden ele alınması sonucunda kent bütününe yeniden kazandırılmasının yanı sıra; çevresindeki kent mekânlarını hem sosyal, hem fiziksel hem de ekonomik açıdan dönüştürebileceği ve böylece kentin kendini inşa etme sürecine katkı sağlayacağı kanısına varılmıştır. Ayrıca küreselleşmenin etkisiyle her şeyin aynılaştığı ve farklılıkların ortadan kalktığı savı göz önüne alınarak 1, alanın tanımsızlığı, kimlik eksikliği gibi durumların sorun olarak görülmesinden ziyade farklı bir bakış açısıyla ele alınması gerekliliği ortaya koyulmuş; alan, yeni bir kimlik yaratmak, anomik yapısından ötürü çeşitliliğin mekânda 1 Konuyla ilgili olarak Rem Kollhaas’ın S,M,L,XL kitabındaki “Generic City” makalesine bakılabilir [Koolhaas ve Mau, 1995]. 106 üretilebilmesi ve nitelikli yaşam çevreleri yaratılabilmesi için bir fırsat olarak görülmüştür. Yapılan projelerde alanın kullanımına yönelik çalışmalar yapılmış, mevcut kullanımlar göz önünde bulundurularak stratejiler geliştirilmiştir. Alanın kullanım biçimi ve mevcut işlevlerin sınırlı olmasından ötürü alanın burada yaşayan ya da çalışanlar dışında kentin geri kalan kullanıcıları tarafından kullanılmaması, alanın günlük hayata yeterli ölçüde katılamamasında büyük rol oynadığı tespitine varılmıştır. Tüm projelerde alan içerisinde bu sorunu aşmak için kentlinin gündelik yaşantısında kullanacağı işlevler alana eklemlenerek kullanılan yapıların iyileştirilmesi ve yeni yapılacak yapılar aracılığıyla alanın fiziksel dönüşümü gerçekleşirken bu işlevler aracılığıyla alanın sosyal dönüşümüne katkı sağlanması amaçlanmıştır. Tüm atölyelerde alanın potansiyeli değerlendirilirken, “yaratıcı yıkım 1 ” yaklaşımı yerine, mevcut dokunun öncelikle iyileştirilmesi ve düzenlenmesi gibi planlama ilkeleri benimsenmiş, alanda yaşayan insanların yersizleştirilmesinin aksine koşullarının iyileştirilmesinin katılımcı planlama 2 ile gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu yüzden iyi durumda olan konut dokusundaki yapılar korunmuştur. Bununla birlikte alanın kullanımını belirleyen küçük sanayi üreticileri ve oto tamircilerinin alanda sıkışması ve sağlıklı iş koşullarının sağlanamaması nedeniyle kentin dış bölgelerinde kurulmuş olan yeni sanayi sitelerinde konumlandırılması önerilmiştir. Bunun sonucunda oluşan iyi durumdaki yapı stoku ise alana kullanıcıyı çekebilecek farklı işlevlerle yeniden düzenlenmiştir. Alanın kullanımına yönelik alınan kararların ardından, bir diğer sorun olarak alan içindeki ulaşım ele alınmıştır. Alanın farklı bölümlerinin olmasına karşın, 1 Bu yaklaşımda yıkma eylemi, yeniyi üretmek için bir itici güç olarak iş görülmektedir. Fakat yıkılanın yerine geçen yeninin nasıl olacağı ve yıkılan yapıyla birlikte yıkılan değerlerin ve anlamsal ilişkilerin yerinin nasıl doldurulacağı önemli bir tartışma konusudur. 2 Konu ile ilgili karar alma sürecinde söz konusu kararlardan etkilenecek tüm sosyal unsurların sürece katılımını öngören planlama anlayışıdır. Bu yaklaşıma göre, örneğin bir bölgede yapılacak olan dönüşüm projesi için o bölgedeki halkın, belediyenin, siyasi otoritenin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin ve meslek odalarının birlikte tartışarak uzlaşmaya çalışmalarıdır. 107 gerek işlevler arasındaki bağlantıların kurulamayışı, gerekse alan içerisinde kullanılmayan alanların kurulabilecek ilişkileri engellemesi nedeniyle oluşan sirkülasyon sorununa dikkat çekilmiş, alan içerisindeki trafiğin düzenlenmesi, yeterli erişebilirliğin ve dolaşımın sağlanması için yeni bir ulaşım ağı geliştirilmiştir. Projelerde önemsenen bir diğer nokta ise, kentsel hafızanın korunmasına yöneliktir. Bu noktada alanda bulunan eski endüstri yapılarının kentin tarihsel sürecindeki yeri göz önüne alınarak iyileştirilmesi, farklı işlevlerle kullanıma sunularak kente kazandırılması uygun görülmüştür. Bunun yanı sıra bazı projelerde alanın uygun noktalardan kentin tarihi merkezi ve kale ile olan görsel bağlantıların kentsel hafıza bağlamında kurulmasına çalışılmıştır. Elde edilen projeler kamu yararını göz önüne alarak çalışma alanını ekonomik, sosyal ve fiziksel olarak dönüştürmeyi hedeflemektedir. Kent ve kent mekânı arasında birbirini etkileyen, karşılıklı bir ilişkinin olduğu fikrine yaslanarak kayıp mekânın bu dönüşümünün, kentin gelişim sürecini de etkileyeceği sonucuna varılmıştır. Böylece kayıp mekânın dönüşümü yalnızca alanın mekânsal sınırları içerisine hapsolacak bir dönüşüm değil aksine diğer kentsel çevrelere de sıçrayarak kentin inşa sürecine katkı sağlayacak bir dönüşüm sürecidir. Bu bakış açılarını temel alan çalışmalarda genel olarak iki tasarım yaklaşımı geliştirilmiştir: 1. Sürdürülebilir Kentsel Dönüşüm Anlayışı 2. İçe Dönük Tasarım Anlayışı 4.4.1. Sürdürülebilir kentsel dönüşüm yaklaşımı Prof. Dr. Waldemar Marzecki ve Prof. Dr. Zbigniew Paszkowski’nin yürütücülüğünü yaptığı 5. Atölye, yapılan analizler ve değerlendirmeler 108 sonucunda üst başlığı “farklılıklar arasında köprü kurmak” olan bir proje elde etmiştir. Alan için bir tasarım stratejisi geliştirilmeden önce, alanın önemli yollarla çevrelenmiş olması, metro ve tren istasyonuna yakınlığı ve kent içindeki büyük yeşil alanlara olan ilişkisi, kentle olan ilişkisinin kurulmasında önemli fiziksel veriler olarak ortaya konmuştur. Yapılan çalışmalar sonucunda tasarımın ana fikrinde, kentin ve yeşil alanların sürekliliğinin alan üzerinden sağlanmasıyla hem kent hem de alan için yeni bir strüktür oluşturulması hedeflenmiştir. Bu yeni strüktür, alan içerisinde fonksiyonları tekrar organize etmek için gerekli bir seçim olarak da görülmüştür. Oluşturulmak istenen yeşil strüktürün kentsel mekânları birbirine bağlayan bir harç niteliği görmesiyle kentsel çevre birbiriyle ilişki kurarken, kayıp mekânın kentte meydana getirmiş olduğu kesinti/süreksizlik durumunun bu sayede önüne geçilmesi ikinci bir amaç olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak alan içerisinde daha çok illegal yapılaşmanın, çeşitli nedenlerle boşaltılmış, kullanılmayan, harabe alanların yoğunlukta olduğu bölge, Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk Kültür Merkezi ve Ankara Üniversitesi yerleşkelerini içine alan bölgeler yeşil strüktürün oluşturulması için uygun alanlar olarak belirlenmiştir. Şekil 4.19. 5. Atölyenin Çalışmaları Oluşturmuş olan yeşil strüktür, alanın kentle süreklilik ilişkisini kurmasının yanı sıra alandaki fonksiyonları organize etmek için de kullanılmıştır. Yeşil 109 alan içerisine eklemlenecek olan fonksiyonlarla bölge için gerekli donatıların oluşturulması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda yeşil alan içerisinde; güneye doğru genişleyen konut alanları, kültürel yapılar, ofisler ve ticaret alanları konumlandırılmış, program çeşitliliği sağlanarak gün içerisinde farklı kullanıcıların alanı kullanması amaçlanmıştır. Bu sayede alanın kentle dinamik bir ilişki kuracağı ve gündelik yaşantıya etkin bir şekilde dâhil olabileceği öngörülmüştür. Şekil 4.20. 5. Atölyenin Çalışmaları 4. atölyenin yürütücülüğünü yapan Prof. Françoise PY Mokrane ve 8. atölyenin yürütücülüğünü yapan Prof. Emilio Caravatti’nin ortak çalışması sonucunda ise AKM alanını tasarım alanının bir ön yüzü, bahçesi olarak kullanan ve çevresindeki yoğun trafik aksları sebebiyle kente etkin şekilde bağlanamayan alanın güçlü bir yaya bağlantısıyla kente bağlanarak alan ve kent arasındaki kamusal alan bağlantısının da sağlanabileceği bir proje tasarlanmıştır. Alana makro ölçekte yaklaşan bu tasarım kararının ardından alan kendi iç dinamikleri doğrultusunda değerlendirilmiş ve alanın homojen olarak ikiye bölünmüş olduğu tespitine varılmış ve bu durum alandaki temel sorun olarak tariflenmiştir. Bu nedenle çalışma grubu bir tarafta düzgün gridal sistemli konut bölgesi diğer tarafta boş alanlar, spontane gelişmiş mekânlar ve yıkılmış alanların olduğu bu iki kutbun uzlaştırılarak birleştirilmesi 110 gerektiğini savunmuşlardır. Bu bakış açısıyla alanda kullanılabilir durumdaki yapılar korunarak geri kalan kısım için stratejiler geliştirilmiştir. Alan içerisinde iki kamusal odak noktası belirlenmiştir. Bu odak noktalarında biri pazar alanıdır. Bu alan, gerekli ticari aktivitenin yapıldığı merkez olarak belirlenmiştir. Diğer odak noktası ise kültürel aktivitelerin gerçekleştiği oditoryum alanıdır. Bu odak noktası ise kamusal yeşil alanların ağırlıklı olarak kullanıldığı ve alandaki sosyal ve kültürel etkinliklerin yoğunlaştığı bölge olarak tanımlanmıştır. Bu iki kamusal alan öncelikle birbirlerine sonrasında AKM alanına ve böylece kente bağlanarak tasarımın omurgasını oluşturmaktadır. Alan için düşünülen bir başka strateji ise yıkılmış olan ya da işlevini yerine getiremez durumda olduğu için yıkılan bölgelere farklı konut tipolojilerinde, farklı gelir gruplarına ait konut birimlerinin önerilmesidir. Bu amaçla alana düşük, orta ve yüksek yoğunluklu konut bölgeleri önerilmiştir. Böylece farklı kesimlerden insanların aynı alanda yaşayarak kültürel çeşitliliğin artması amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra alana karma kullanım ve sosyal aktiviteler için açık ve kapalı kamusal alanlar önerilerek bunların alan içerisinde dengeli bir şekilde konumlandırılmasına çalışılmıştır. Şekil 4.21. 4. ve 8. Atölyelerin Çalışmaları 111 4.4.2. İçe dönük tasarım yaklaşımı Prof. Henier Krumlinde‘nin yürütücülüğünü yaptığı 3. Atölye çalışması sonucunda “yeniden canlandırılmış mekân” başlıklı bir proje tasarlamıştır. Yapılan analizlerde alan içerisinde üç tip yaşam bölgesi olduğunu tespit edilmiştir. Bunlardan ilki en dıştaki ticari yapıların olduğu alan, ikincisi oldukça fakir insanların bulunduğu ve neredeyse tamamı yıkık olan alan, üçüncüsü de düzgün planlanmış konut bölgesidir. Tasarımın temel amacı bu üç alanın birbiri ile ilişki kurmasını sağlamak olarak belirlenmiştir. Bu amaç doğrultusunda alan içerisindeki bulvar bir eksen olarak belirlenmiş ve bu eksen alan içerisindeki ulaşım ve iletişimin omurgası olarak tanımlanmıştır. Alanda iyi durumdaki konut bölgesi korunmuş, işlevsiz fakat kullanılabilir durumdaki yapı stoğu ise alan için kullanım yoğunluğunu sağlayacak şekilde işlevlendirilerek yenilenmiştir. Terkedilmiş ve yıkık/harabe alanda ise düşük gelir grubundaki kullanıcılar için yeni bir konut bölgesi tasarlanmıştır. Yeni tasarlanan yapılarda karma kullanım öngörülmüş, üst katlarda yaşam alanları kurgulanırken alt katlarda çalışma alanları ve atölyeler tasarlanmıştır. Alan içerisindeki farklı bölgeler arasındaki iletişim belirlenen sosyal odaklarla sağlanırken, alanın tamamının kentle bağlantısı ise tasarlanan belli aksların çevresindeki ana yollar ve bağlantılarla ilişkilendirilmesiyle sağlanmıştır. Şekil 4.22. 3. Atölyenin Çalışmaları 112 Prof. Georgio Gasco’nun yürütücülüğünü yaptığı 1. atölye sonuç ürün olarak “Sınırları Tasarlamak” başlıklı bir proje elde etmiştir. Alandaki temel sorun, alan içerisinde farklı niteliklere sahip iki bölge bulunması ve bu iki alanın iletişim kuramaması nedeniyle alanda meydana gelen gerilim olarak tanımlamışlardır. Bu tespitle birlikte iki farklı alan arasındaki mevcut ana bulvar önem kazanmıştır. Bulvar ve çeperinin iki alan arasındaki çatışmanın geçiş bölgesi, çatlağı birleştirmek için kullanılan bir harç rolünü üstlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, yaya yolları etkinleştirilmiş, bulvar boyunca boşluklar örgütlenmiş, farklı işlevler ve özellikle kamusal eylemler için mekânlar tasarlanmıştır. Bulvar farklı fonksiyonlarla donatılmış ve böylece farklı toplumsal aktivitelere olanak sağlaması amaçlanmıştır. Şekil 4.23. 1. Atölyenin Çalışmaları Prof. Pieter Brosens ve Prof. Tijl Eyckerman’ın yürütücülüğünü yaptığı 2. atölye alanın kentle bağlantısının kurulmasını önemserken konumu gereği (yüksek yoğunluklu trafik akslarıyla çevrelenmiş olduğundan) alanın, içe dönük bir yapılanma göstererek çevrenin negatif etkilerinden korunmasını temel amaç olarak benimsemiştir. Bu bağlamda alan için içe dönük tasarım açısından külliyeler model olarak alınmıştır. Bu modele göre alanın 113 sınırlarındaki yapılar bir iç oluşturacak ve çevresel faktörlerden iç mekânı koruyacak şekilde tasarlanmıştır. Oluşturulan iç alandaki bulvar önemli bir aks olarak belirlenmiş ve potansiyeli güçlendirilmiştir. Alanın kentle olan ana bağlantısının, alanın yeni önü/cephesi olarak tanımladıkları AKM üzerinden sağlanması önerilmiştir. birbiriyle bağlanmasıyla Alan içerisinde oluşturulan kamusal alanların da alan içerisindeki sosyal ağın kurulması amaçlanmıştır. Alan içerisindeki yapılaşma kararları verilmeden önce iyi durumdaki yapı stoğu belirlenmiş, işlevini sürdürenler aynen korunurken (konut bölgesi gibi), kullanılmayan yapılar yeniden işlevlendirilerek korunmuştur. Yeni yapılaşma daha çok yıkık alanlar üzerine kurgulanmıştır. Alanın kullanımı karma kullanım olarak belirlenmiştir. İçe dönük olarak tasarlanan alanda gerekli olan tüm işlevler (ticari, sosyal, kültürel, eğitim, spor vb ) alan içerisine yerleştirilmiş ve bu işlevler yaratılmış olan kamusal alanlarla birbirlerine bağlanarak alanda süreklilik sağlanmaya çalışılmıştır. Şekil 4.24. 2. Atölyenin Çalışmaları 114 Prof. Irene Curulli ve Atılgan Algan’ın yürütücülüğünü yaptğı 6. atölyede ise diğer kent kullanıcılarının da alana dahil olmasını, sağlamakla birlikte temel amaç kendi kendine yeten, mekânsal ve işlevsel bütünlüğü olan bir çevre oluşturmaktır. Bu bağlamda alanın dönüşümünün kendi iç dinamiklerinin dönüştürülmesiyle gerçekleştirilebileceği savunulmaktadır. Tasarlanan proje üç kısımdan oluşmaktadır; iyi durumda olan konut alanı, pazar olarak tasarlanan mevcut bulvar ve “mozaik ada”. Konut alanının mevcut durumu iyi bulunmakla birlikte kendi içerisinde ve alanın diğer kısımlarıyla iletişiminin kısıtlı olmasına dikkat çekilmiş ve bu sorunun alan içerisinde tasarlanan organik sürdürülebilir peyzajla birlikte tasarlanan yürüyüş yolları ile çözülebileceği öngörülmüştür. Ticaretin ve sosyal etkinliklerin gerçekleştiği bir çarşı alanı olarak tasarlanan bulvar projede iki alanı birleştirecek bir unsur olarak tanımlanmıştır. Mozaik ada olarak kavramsallaştırılan alan ise; alanın ihtiyaçlarına uygun temelde dönüşüm odaklı (alandaki mevcut malzemelerin dönüştürülmesi gibi), farklı işlevlerin biraraya getirilmesiyle oluşturulmuş, karma kullanımlı bir alan olarak tasarlanmıştır. Şekil 4.25. 6. Atölyenin Çalışmaları 115 Prof. Vasco Pinheiro ve Joao Sequeira yürütücülüğünü yaptığı 7. atölye “canlandırma yoluyla dönüşüm” başlıklı bir proje sunmuşlardır. Yapılan analizler ve geziler sonucunda alan, atölye tarafından karakteri olmayan, morfolojik ve sosyal kimliği eksik bir alan olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle alan için mimari bir strateji geliştirilmiş ve bunun araçları olarak bağlantılar ve katmanlar kullanılmıştır. Bağlantılar çizgiler ve noktaların kullanılmasıyla oluşturulurken; katmanların senkronik bir analizde bazı zamansal sınırların bulunması yoluyla tanımlanacağı belirtilerek, ortak bir zamansal anlamla birlikte düzlemler ya da bölgeler aracılığıyla oluşturulmaktadır. Bu bakışla projede öncelikle alandaki bağlantı noktaları belirlenmiştir. Sonrasında alan içerisinde iyi durumdaki yapılar geliştirilirken, tamamen yıkılmış olan bölge yapılaşma alanı olarak tanımlanmış ve alandaki tarihsel ayak izleri belirlenmiştir. Belirlenen bu katmanlarla önerilen katmanın üst üste çakıştırılmasıyla yeni yapı tipolojileri elde edilmiştir. Bu sayede eski ve yeni arasında bir ilişki geliştirilirken alanın geçmişi ile bağlantısı da kurulmuştur. Şekil 4.26. 7. Atölyenin Çalışmaları Tasarlanan alan merkezi kamusal alanlar olarak tanımlanmış ve içerisine ticaret ve spor alanları, kültürel alanlar, kamusal alan gibi kullanımlar yerleştirilerek, bölgenin ihtiyacı olan kamusal alan çeşitliliği arttırılmıştır. Bunun yanı sıra projede yeni yerleşim sokak aksı, ikincil trafik aksı 116 oluşturulmuş, alandaki organik yapı ve çevre alanlarla olan bağlantıları kurularak alan bütününde bir kentsel sistem geliştirilmiştir. Şekil 4.27. 7. Atölyenin Çalışmaları 4.5 EWSAD: Kayıp Mekân İçin Çözüm(ler) Tekeli’ye göre dönüşüm, yapısal bir değişikliktir ve iki şekilde gerçekleşebilir. İlki, önceden tahmin edilebilen ve planlanabilen amaçsal nitelikli dönüşüm; ikincisi ise önceden tahmin edilemeyen değişimin ortaya çıkardığı koşullara bağlı dönüşümdür [Tekeli, 2003]. Kentlerin değişik evrelerden geçerek geliştiğini kabul eden Sjoberg’in kuramında, sanayi öncesi kent, süreç içerisinde sanayi dönüşmektedir kentine, [Sjoberg, sanayi 2002]. kenti de, Günümüzdeki sanayi sonrası dönüşüm ise, kente kent parçalarının nitelik değiştirmesine veya biriken dönüşümlerle kentin evrimsel bir oluşum geçirmesine dayanmaktadır [Tekeli, 2003]. Kentsel dönüşüm, mekânın sadece fiziksel niteliklerini dönüştürmeyi amaçlayan kentsel yenileme kavramıyla bir tutulmamalıdır. Dönüşümün gerçekleştirileceği alanda yenileme ile birlikte koruma, sağlıklaştırma, yeniden canlandırma gibi birçok kavramı kapsayan dönüşüm uygulamalarının belirlenmesinin yanı sıra; alandaki sosyal, kültürel ve ekonomik etkenlerin de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Kentsel dönüşüm, her alan için farklı yöntem ve stratejiler gerektiren çok değişkenli bir süreçtir. Bu bağlamda her ülkenin kendi yerel, ekonomik, politik, sosyal gerekmektedir [Görgülü, 2005]. donatıları çerçevesinde değerlendirilmesi 117 Çağdaş kenti anlamak, tanımlamak ya da bir anlamda okumak önemlidir. Çünkü çağdaş kenti tanımlamak, her anlamda çevresinden bağımsız düşünemeyeceğimiz, her şeyden önce, yeni kültürel duyarlılıkların biçimlenmesi açısından hayati bir pota olan karmaşık kent yaşamının unsurlarından biri olan mimari çevreyi/kentsel mekânı; anlamlandırmaya, geleceğine dair çıkarımlar yapmaya ve müdahalede bulunmaya yardımcı olmaktadır. Kenti tanımlama ya da anlama biçimi, kentsel mekânın kullanım ve kentsel mekânı dönüştürme biçimine de yön vermektedir. Bu yüzden neye müdahale edilebileceği ve neyin anlamlandırılacağını bilmek konusunda yeterli bakış açısını yakalayabilmek, değişim süreci içinde ortaya çıkabilecek kayıp mekânların yeniden düzenlenmesinde kestirimlerde bulunma imkânı sağlayabilir. Ancak tanımlanan koşulları iyileştirebilir, yönetebilir ve bunun için bir strateji geliştirilebilir. EWSAD projeleri bu bağlamda değerlendirildiğinde önemli bir çalışma ve çözüm önerileri getiren çaba olarak değerlendirilebilir. EWSAD projelerini değerlendirdiğimizde; AKM Hipodrom alanı kayıp mekân olarak değerlendirilmiş fakat barındırdığı potansiyele dikkat çekilerek, Ankara kenti için başta sosyal ve kültürel olmak üzere çeşitli işlevlerin yer aldığı, mevcut genişliğin kent için nefes alınan bir kamusal mekân olarak değerlendirildiği ve mekânın taşıdığı anlamın canlandırılmasına yönelik projeler üretildiği sonucuna varılmıştır. Zafer Meydanı ise, kentin doğal büyüme sürecinin bir sonucu olarak, ölçek bağlamında değerlendirilmiştir. Ölçeğin değişmesi Zafer Meydanı’nı kayıp mekân olduğuna işaret etmemektedir. Ancak meydanın taşıdığı anlamı canlandıracak, kullanıcıların ilgisini çekecek düzenlemelere gidilmiştir. Bu çalışma çerçevesinde kayıp mekâna en yakın yer olarak İskitler Sanayi Bölgesi görülmektedir. İskitler Bölgesi birçok şeyin çarpıştığı ve kaosun/düzensizliğin hâkim olduğu bir alan olarak nitelendirilmiş ve çözüm önerilerinde kendi içerisinde ve kent bütününde dengeye ulaşmasını hedefleyen projeler hazırlanmıştır. 118 4.5.1 AKM (EWSAD 2007): dönüşüm Bütüncül Yaklaşım: Mekânın İşlevselliği AKM hipodrom alanı için EWSAD projeleri çerçevesinde alanı, kentin diğer kamusal yeşil alanlarıyla birlikte tanımlayan bütüncül yaklaşımı benimseyen Manfredo Manfredini ve Pieter Brossens’in çalışmaları kısaca şu şekildedir; Manfredo Manfredini‘nin yürtücülüğünde yapılan tasarım, proje alanının çevresindeki yoğun trafik akslarıyla çevrili kayıp yeşil alanlar ve diğer kayıp mekânların birleştirilmesi üzerine temellenmektedir. Alanların birleştirilmesiyle oluşturulan kentsel omurga içerisinde yaya, ticaret, kültür, bağlantı ve yeşil akışlar belirlenerek yeni bir kentsel sistem önerilmiş, böylece alanların kent bütününe etkin bir şekilde bağlanması hedeflenmiştir. Manfredo Manfredini bağlantıları kurgulayarak (yaya, kültürel, ticari) kentsel işleyişi kuran ve alanı bütünleştiren hatta kent içindeki boşluğu (yırtığı) yama yaparcasına (örerek) yok etmeyi hedefleyen, işlevi, yapıya nazaran baskın görünen bir tasarım gerçekleştirmiş olduğu ileri sürülebilir. Pieter Brossens’in ekibinin projesi, üst ölçekte kentin parçalı yeşil alanlarının birleştirilmesiyle kent sistemiyle bütünleşme fikri üzerine şekillenmiştir. Bununla birlikte alan için temel hedef farklı kullanıcılara ve farklı ihtiyaçlara cevap verebilecek mekânlar tasarlanmasıdır. Alanın kent içerisindeki rolü kültür katalizörü olarak belirlenmiş ve alanın işlevi ile çevre alanların işlevinin etkileşimiyle, alanın kentsel mekândaki dönüşümün başlangıç noktası olabileceği öngörülmüştür. Pieter Brossens’ın ekibinin projesi incelendiğinde, alanı tasarlamak için bütün topografyayı biçimlendiren bir tasarım diliyle alanın düzenlemesi ilk olarak göze çarpmaktadır. Biçim ve strüktürün vurgulandığı, sirkülasyon akslarıyla parçalanarak biçimlendirilen ve işlevlerin parçalara doldurulduğu kullanım 119 alanları yoluyla, alanın kentin bir parçası haline getirilmek istenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bütüncül bakış açısı içinde, AKM Hipodrom alanının, çevresini saran diğer mekânlarla bir arada düşünülmüş olduğu görülmektedir. Ankara kenti için fırsat yaratabilecek, kentin nefes alacağı yeşil bir kuşak ve kültürel aktivitelerin çeşitlendiği alan olarak değerlendirilerek, çözüm içeren projeler ortaya konmuştur. Proje yürütücüleri için proje alanı, kayıp mekân olarak dönüştürülmesi ve etkin biçimde kullanılması gereken alan olarak tanımlanmıştır. Kent içinde –ki merkezi konumu dikkate alındığında- kentin nefes alabileceği, kentlinin dinlenme, eğlenme ve çeşitli türden etkinliklere katılabileceği bir alan yaratma fırsatı yaratması bağlamında değerlendirilmiştir. Bu bağlamda çalışmanın kuramsal tartışmasında tespit edilen özelliklerin, proje yürütücüleri tarafından da tespit edilmesi ile AKM’nin kayıp mekân olarak dış dinamiklerin etkisiyle kendini dönüştüremeyen bir alan olduğu ve yine dış dinamikleri aracılığıyla açık işlevlerini çevresiyle beraber yerine getirmesi beklenen kentsel mekândır anlayışı kabul edilmektedir. Dönüşüm: Mekânın yapısallaşması Kayıp mekândan kentsel park ve kentsel dönüştürücü mekânlara anlayışı çerçevesinde altı proje ortaya çıkmıştır. Bunlardan P.G.Raman ve Adnan Aksu’nun ekibi, alan içerisinde kentin ihtiyaç duyduğu kamusal –yarı kamusal alanlar yaratarak, bunlar arasında geçişler sağlayan bir proje yapmışlardır. Açık alan olarak tasarlanan kamusal odaların kent yaşantısı için gerekli aktivitelerin mekânı olabileceği öngörülmüştür. Alanın kentle bağlantısı ise kent hafızasını da koruyarak oluşturdukları kamusal düzlemin, alanı diğer alanlarla bağlamasıyla sağlanmıştır. Aksu ve ekibi tarafından gerçekleştirilen tasarım incelendiğinde işlevlerin homojen olarak dağıtılması yerine zonlanarak yerleştirmenin yapıldığı bir 120 proje olduğu tespit edilmektedir. İşlev, alanı biçimlendirmek için kullanılan bir araç olarak ortaya çıkmaktadır. Prof. Heiner Krumlinde ise, proje de öncelikle alanı tanımlayıp, AKM’nin kentle olan bağlantılarını kurarak, yaşayan bir mekân olarak kent yaşantısına katılmasını sağlamayı temel amaç olarak belirlemiştir. Alanı tanımlamak için kullanılan sınır yapıları alandaki mevcut yapılarla ilişkilendirilerek alanın sosyal ve fiziksel bağlamıyla ilişki kurulması sağlanmıştır. Alana yerleştirilen farklı fonksiyonlarla istenilen işlevsel çeşitlilik sağlanmış ve böylece alanın gündelik kent yaşantısına katılması amaçlanmıştır. Krumlinde’nin ekibinin yapmış olduğu tasarım genel olarak, alanın iki tarafında biçimlenen çizgisel hat ile arasında tanımlanan bölgenin peyzaj ile düzenlenmesi şeklinde gelişen bir proje olduğu tespiti yapılabilir. İki kenarında bulunan çizgisel kütle ile alan sınırlandırılmış bu sayede orta alana doğru yarı geçirgen yüzeyler oluşturularak yapının öncelendiği ileri sürülebilir. Prof. Peter Gabrijelcic ekibinin proje fikri; alandaki parkın kent için gerekli olan “büyük kent parkı” niteliğini kazanması, alanın farklı kent bağlamlarının yaşayan bir kombinasyonu haline gelmesi ve gelişim ağlarına ve ulaşım altyapısına etkin şekilde bağlanması olarak tanımlanabilir. Bu amaç doğrultusunda, alana konut ve çalışma alanları, sosyal, kültürel ve ticari alanlar yerleştirilmiş ve bu alanlar metro istasyonu, tren istasyonu ve birbirlerine alt geçitlerle bağlanmıştır. Bunun yanı sıra yapıların alan içerisindeki konumlanması ile kent parkı tanımlanmış ve kent bütününde referans noktası olarak belirlenmiştir. Gabrijelcic ve ekibinin tasarımının, diğer tasarımlardan farklılığı (sosyal, kültürel, ulaşım, yeşil alan gibi özelliklerin dışında) AKM’yi konut alanı olarak da görmüş olmasıdır. Mevcut alanın büyük bir kısmı işlevi değiştirilmeksizin anıt park olarak aynen bırakılmıştır. Eski hipodrom tribünlerinin sürekliliğindeki alanı ise yarı kamusal fonksiyonları barındıran yapı kütlesi ve 121 konut alanlarını oluşturan yapı kütlesi ile biçimlenmiştir. Bu alan programın yapısal olarak da yoğunlaştığı bir alandır. Prof. Morgane Pasco’nun yürütücülüğü yaptığı ekibin tasarımı; alanın çevresindeki kültürel ve sosyal alanlarla birbirine ve (bu sayede) kente bağlanması, aynı zamanda çevresinin gelişimi için de bir başlangıç noktası olabilmesi fikri üzerine geliştirilmiştir. Bu bakış açısıyla alanda Ankara’da ihtiyaç duyulan, alandaki mevcut tarihi yapıları da tasarımın bir parçası haline getiren bir kültür hattı/aksı tasarlanmıştır. Kültür aksıyla amaçlanan bir diğer şey ise toplumun her kesiminin alandaki sürekliliğinin sağlanmasıdır. Bu nedenle aks çok işlevli olarak tasarlanmıştır. Alanın kimliğini burada bulunan yapıların oluşturduğu düşünülmüş ve yapıların korunmasına karar verilmiştir. Tören alanı aksında tasarlanan yaya aksı ve çevresinde biçimlenmesine yön toplanan program vermektedir. Yaya projenin aksı, yapısal, programı strüktürel çevresinde barındırmasının yanı sıra kentin iki noktasını ve tasarımın kendisini kente bağlayıcı özelliktedir. Kültür Merkezi alanı ise mevcut haliyle bırakılmıştır. Prof. Prof. Zbigniew Paszkowski proje alanını iki kısım olarak tanımlanmıştır. İlki AKM ve kent parkı, ikincisi ise kentsel dönüştürücüdür. Kentsel dönüştürücünün temel hedefi alanın yakın çevresine yönelik yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlarken, kentin bu kısmındaki dönüşüm sürecini başlatılabilmesi olarak tanımlanabilir. Tasarımın alan bağlamında önerisi ise, kentli tarafından neredeyse hiç kullanılmayan bu alanın çoklu kullanıma sahip kentsel dönüştürücü ile kentsel yaşantıya gerektiği ölçüde katılmasını sağlamaktır. Alanın kullanılması (canlandırılması) için gerekli olan karma işlevlerin tamamını hipodrom alanında toplamış olan Zbigniew Paszkowski ekibinin tasarımı değişim ve dönüşümü odak noktası yaparak, kentsel değişimi de hedefleyen geniş bir çerçeve oluşturmuşlardır. Tasarlanan yapılar hipodrom 122 alandaki işlevleri barındırmaktadır. Proje alanının büyüklüğünün doğal bir sonucu olan kent içinde oluşan tıkanıklık, tasarımın ana problemlerinden biri olarak görülmüş alanın çeperlerini birbirine bağlayan bağlantı yolları tasarlanmıştır. Bu bağlamda proje alanının büyük bir bölümünü oluşturan Atatürk Kültür Merkezi ve çevresi, peyzaj düzenlemesi ile alanın ve kentin parçası haline gelmesi hedeflenmiştir. Yapısal dönüşüm ve buna bağlı yeni işlevsel yüklemeler ile AKM’nin çevresiyle beraber kentsel bir mekâna dönüşmeye gideceğine ileri sürebiliriz. Prof. Prof. Giorgio Gasco ve ekibi kayıp mekânın yaşayan, sosyal bir çevreye dönüştürülmesi fikrini benimsemiştir. Oluşturulmak istenen sosyal çevrenin bir aracı olarak park alanı korunurken, bir diğer araç olarak alanın program çeşitliliğini sağlayan yapılaşmanın olduğu ikinci bir alan tanımlanmıştır. Bu alanda farklı kentsel işlevler karmaşık bir bütünlük içerisinde yeniden birleştirilmiş, alanın ve parkla kentle olan ilişkisi mevcut tören yolu ve yeni geliştirilen ulaşım ağlarıyla kurulmuştur. Giorgio Gasco’nun başkanlığına gerçekleştirilen tasarımın odak noktası AKM alanının sosyal etkinliklerin ortaya çıktığı, kentlinin çeşitli türden sosyal faaliyetlere katılabileceği bir kentsel alan oluşturmaktır. Proje alanı tasarlanırken kent ölçeği göz önünde bulundurularak kentsel ölçeğe dair büyüklükler tasarımın biçimlenmesine yön vermektedir. Bu bağlamda Alan iki bölüm halinde ele alınmış; program çeşitliliğini sağlayan, yapılaşmanın bulunduğu Hipodrom alanı ve Atatürk Kültür Merkezinin bulunduğu Kent parkı alanı olarak gösterilmektedir. Belirtilen iki alanın birbiriyle ve kentle olan ulaşım ilişkilerin kurulmasıyla kent parçasının, kent ile bağlanması hedeflenmiş olduğunu ileri sürebiliriz. Kuramsal değerlendirme AKM yapısal-işlevsel yaklaşıma göre değerlendirdiğimizde, yapısını (yapı görece durağan ve kalıplaşmış birimler sistemi olduğu hatırlanırsa) muhafaza 123 ederken, işlevini (işlev yapı içinde dinamik süreci) dış dinamiklerin etkisiyle yitirdiği tespitinde bulunarak, alanın kayıp mekân olduğu sonucu elde edilmişti. AKM kentsel yaşantı ve kullanımdan uzak kaldığı için, EWSAD projeleri çerçevesinde, bu uzaklığı ortadan kaldırmaya ve kent yaşantısına dahil etmeye çalışan tasarımlar ortaya çıkmıştır. AKM alanı eski ve yeni kent merkezlerinin ortasında yer alan ve yapılan raylı sistemle alanın toplu taşım sorunu büyük oranda çözülmüş olan, çevresinde Tren garı, Ulus tarihi ve ticari kent merkezi, konser salonu ve opera, ticari alanlar ve devlet kurumları bulunan, kentsel planlama açısından fırsat alanı olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenlerle işlevini yerine getiremeyen ve toplumsal anlamını yitiren alan; sistemin ihtiyaçlarını karşılayacak, kendi sistemini ve alt sistemlerini oluşturacak, çevresine göre uyum sağlamış, kent ile bütünleşen, sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu kurmuş bir kentsel mekâna dönüştürülebilir. Bu bağlamda “kayıp mekân” olarak değerlendirilen, genelde AKM alanı özelde de Hipodrom alanı dış dinamiklerin çalışması ile Ankara kentine kazandırılabilir (anomiden kurtulma/entropiye düşmeme). AKM tarihsel sürecinin (kentsel hafıza) yanı sıra, sosyal, kültürel, ekonomik katkılarıyla beraber; mimari olarakta sanatsal, estetik ve çağın zamansal özelliklerini taşıyan kapsamlı bir projeyle (sistemin işlemesi)kayıp mekân olmaktan çıkarılabilir. 4.5.2 Zafer Meydanı (EWSAD 2008): zamanın yansıması Zafer Meydanını kayıp mekân odağında ele alan 2008 yılı EWSAD projeleri, üç grupta toplanabilir. Bunlar alanları fiziksel ve algısal olarak bütünleştirmeye çalışan yaklaşım, alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım ve meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşımdır. 124 Fizikse ve algısal bütünleştirici yaklaşım: Yapı ve işlev birbirini bütünler Prof. Irene Curulli ve Prof. Heiner Krumlinde Meydanı hem fiziksel hem de algısal anlamda bir bütün haline getirmeye çalışan yaklaşım çerçevesinde tasarımlarını yapmışlardır. Prof. Irene Curulli’nin ekibi, iki alanın hacim birliği sağlanarak tanımlı bir mekân oluşturmasına çalışmışlardır. Alanların hacim birliği her iki alandaki fonksiyonların karşı alana uzatılması ile sağlanmış, karşılıklı alanlar arasındaki fiziksel bağlantı ise zemin altından kurulmuştur. Zemin altındaki mevcut fonksiyonların zemin üstüne de taşınmasıyla sosyal aktivitelerin kurulması için mekânlar yaratılmıştır. Irene Curulli’nin tasarımında Atatürk bulvarının iki tarafında ortaya çıkan işlevsel ve biçimsel farklılığı eşitlemek (dengeye getirmek) amacıyla bulvar ekseni bir ayna gibi kullanılmış, işlev ve biçimin yer üzerinde eşitlenerek karşılık bulması amaçlanmıştır. Bu sayede meydanın biçimsel bütünlüğü sağlanmıştır. Kent zemini bir alt kota çoğaltılarak kentsel kamusal zemin arttırılmış aynı zamanda meydanın işlevsel bütünlüğü bir alt kotta sağlanarak, alanın genişletilmesi yoluna gidildiğini söyleyebiliriz. Prof. Heiner Krumlinde grubunda ise, alan kentsel bir oda olarak tariflenmiş; zemin üzerinden yapıların ve malzemelerin sürekliliği sağlanarak algısal, zemin altından ise fiziksel olarak birleştirilmiştir. Alanın yaşayan kentsel bir mekan olabilmesi için kullanım yoğunluğunu sağlamak amacıyla alana çeşitli işlevler (eğlence merkezi, kültür merkezi, alışveriş alanları ve konut alanı) yerleştirilmiştir. Heiner Krumlinde ekibinin projesinde, alanın bütünlüğünü sağlamak amacıyla karşılıklı iki farklı işlev (iki farklı çekim noktası) yüklenmiştir. Kültür merkezi ve Eğlence merkezi olarak tanımlanan bu iki işlev yer altı çarşıları ile birleştirilmiş bu sayede bulvarın parçaladığı meydanın alt kotta bütüncül bir 125 kullanım alanı sunması hedeflenmiştir. Alanın sürekli yaşaması için çeperlerindeki yapıların fonksiyonlarının değiştirilmesi önerilmektedir. Bu tasarım işleve odaklanarak, işlevin taşınacağı biçimleri oluşturmaya yönelmiş ve çoklu yaşam alanı (konut, ticaret, kültür ve eğlence) içeren bir proje tasarlamışlardır denilebilir. İki alan algısal olarak bütünleşir: Yapı ve işlev farklı alanlar Alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım çerçevesinde Prof. Tijl Eyckerman meydanda bulunan iki alanın farklı atmosferlere sahip olduğunu ileri sürerek, iki alan için farklı kullanımlar önermiş ve alandaki kullanım çeşitliliğini arttırabilecek tasarım ortaya koymuşlardır. Alanın bütünlüğü ise kullanılan materyaller ve imgelerle algısal olarak kurulmuştur. Yapılan proje değerlendirildiğinde birbirinden kopuk olan iki meydan parçasının “kırmızı halı” (işlevsel değil tamamen biçimsel – renk ve malzeme) ile algısal olarak bütünleşmesinin amaçlandığını görüyoruz. İki tarafta kullanılan malzemelerin, büyüklüklerin uyumu ile birlikte farklı işlevlere sahip alanların “tek bir meydanın iki parçası” etkisini yaratması hedeflenmiştir. Buna karşın iki parçanın kendine ait atmosferini kaybetmemesi de ayrıca amaçlanmıştır. Bu bağlamda işlevin öncelenerek, işlevi yerine getirecek yapısal çözümlere gidildiğini söyleyebiliriz. Prof. Zibigniew Paszkowski grubunda ise, alan bulvarın ve kentin bir parçası olarak değerlendirilmiş, bu bakış açısıyla alan ve bulvarın bütünlüğü için yeni bir mimari dil oluşturulmaya çalışılmıştır. Oluşturulan bu mimari dil ile algısal, fiziksel ve işlevsel bir sürekliliğin sağlanması ve kentsel kimliğe katkda bulunulması amaçlanmıştır. Bu bütünlük içerisinde park alanı kentin yeşil alanlarının sürekliliği göz önüne alınarak korunmuş, karşı alan ise kentin ihtiyacı olduğu düşülen kültür merkezi yapısı olarak tasarlanmıştır. 126 Atatürk Bulvarını kentin sürekliliğini sağlayan önemli bir kentsel mekan olarak tanımlayan ekip, proje alanını Atatürk Bulvarına tutunan ve onun bir parçası olarak görmüşlerdir. Bu sürekliliğin kentsel kimliğede katkı sağlayacak yeni bir mimari dille sürdürülerek, alanlar meydanla, meyda da bulvarla bütünleştirmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda projenin yapıdan hareketle işlevi tanımlayarak çözüm ürettiği söylenebilir. Prof. Ado Franchini ekibinin projesinde, alanın kentsel unsurlarının karmaşık ilişkisi dikkate alınmış ve alandaki mevcut ve yeni işlevlerin gerçekçi şekilde geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle park alanı çevresel faktörlerden etkilenmeyecek şekilde korunurken, karşı alanda ise kullanım yoğunluğunu arttırmak amacıyla farklı işlevleri barındıran bir yapı tasarlanmıştır. Proje incelendiğinde; park alanını duvarlarla çevreleyerek, yeşil alanın kent merkezinde dinlenme olanakları sunması açısından önemli gören bir tasarım olduğunu söyleyebiliriz. Karşı tarafa ise kullanım yoğunluğunu arttırmak için bir yapı tasarlanarak, kent merkezine gelen kentlinin olanaklardan yararlanma fırsatını arttırmanın hedeflendiğini ileri sürebiliriz. Bu bağlamda tasarımın çözüm için yapı ve işlevi aynı oranda kullandığını söyleyebiliriz. Ölçek: Meydanın ölçeği değişebilir mi? Meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşım çerçevesinde Prof. Pedro - Prof. Paula ve Prof. Giorgio Gasco’nun çalışmaları yer almaktadır. Prof. Pedro ve Prof. Paula’nın çalışmaları şu şekildedir; tasarım alanının kentsel ölçekte yeşil strüktürün bir parçası olması, alan ölçeğinde ise iki alan arasında fiziksel ve işlevsel bağlantının kurulması fikri üzerine geliştirilmiştir. Tasarımda amaçlanan alanın bir buluşma noktası/referans noktası ve insanların yanlızca gelip geçtikleri değil aynı zamanda vakit geçirecekleri bir alan haline gelmesidir. Bu nedenle iki alan arasındaki bağlantı zeminin plakalar halinde yükseltilerek üst kottan bağlanması şekilde sağlanırken, 127 yükseltilen zeminlerin alt kotlarında oluşturulan işlev çeşitliliğiyle alanın kullanım yoğunluğu arttırılmıştır. Ekip, alanı rampalarla yükselterek bütüncül bir biçim ve kullanım alanı oluşturmanın yanı sıra, alanın varlığını kent ölçeğinde görünür kılmayı amaçlamışlardır. Rampalarla yükselen zeminin özelleşmesi ve aynı zamanda kentsel yeşil alanlarla bütünleşmesi amaçlanmaktadır. Ölçeği değiştirerek Zafer Meydanı’nda büyüme yaratmaya yönelik bu tasarım, yapıya odaklanarak işlevi oluşturma çabasına yönelmiştir denilebilir. Prof. Giorgio Gasco; Alanlar kent koridoru adı verilen köprü yapı ile birleştirilmiş ve alan içerisindeki yoğunluğun arttırılması amacıyla sosyal, kültürel ve ticari işlevler yapı içerisinde konumlandırılmıştır. Tasarımdaki temel amaç; alanın köprü yapı ile kentsel yaşantısın canlılığı sağlanırken, alanın kent ölçeğinde bir referans noktası haline gelmesidir. Bu bağlamda köprü yapı ile meydanın kent içerisinde görünür kılınması amaçlanmış, yani yapı kullanılarak işlev oluşturulmaya çalışılmıştır denilebilir. Zafer Meydanını ölçek bağlamında yeniden düzenlemeye çalışan bu iki tasarımı oluşturan ekipler, meydanı kayıp mekan olarak değil de, kent içinde kalmış bu kentsel mekanı farklı işlevleri taşıyacak, yoğun yaşama alanı olarak yeniden yapılandırmayı içeren biçim olarak değerlendirmişlerdir. Kuramsal değerlendirme Zafer Meydanı, kentsel gelişim ve dönüşümden dolayı çevresindeki yapıların ölçeklerinin değişmesi, araç ve yaya trafiğindeki düzenlemelerle birlikte kent içindeki görünürlüğünü/önemini yitirmiş, kamusal bellek potansiyelinin üstü örtülmüştür. Böylece Zafer Meydanı, strüktürü aynı kalmasına karşın, kentin kendisinden beklediği işlevi yerine getiremez hale gelmiştir. Yapısal-işlevsel yaklaşımın merceğinden Zafer Meydanı’na baktığımızda, kendi iç dinamiklerini kullanma potansiyeli bulunmayan, dış dinamikler etkisiyle 128 yapısal-işlevsel değişme ve dönüşme yaşayan bir mekân ile karşı karşıya olduğumuzu gözlemleriz. Bu bağlamda Zafer Meydanı kamuya ait bir alan olmasından ötürü burada gerçekleştirilecek dönüşümün büyük ölçüde dış dinamikler tarafından yönetilmesi gerekmektedir. Oysa Zafer Meydanı, Ankara kentinin en hızlı gelişen kent bölgesinde, ticaret ve çalışma alanlarının çeşitliliğinin içinde kalan kentsel mekân/yer olarak değerlendirildiğinde, kayıp mekân olarak tanımlanamayacağı ileri sürülebilir. Bu bağlamda Zafer Meydanı işleyen sistemin ihtiyaçlarını işlevi bakımından karşılamaktadır ve aynı zamanda sistem olarak dengede ve bütünleşiktir; çevresini sorunlu alanlar haline getirme potansiyeli görülmemektedir. EWSAD projeleri çerçevesinde gerçekleştirilen tasarımlarda da Zafer Meydanı’nın kent içinde bulunduğu yerin özel koşulları dikkate alınarak, tasarımların yapıldığı tespit edilmektedir. Kuramsal tartışma bağlamında mekânın hem yapısal hem de işlevsel unsurları ve bunların ilişkileri, sistem ile çevresi arasındaki etkileşimi, sistemin kendisi ve çevresine ilişkin iletişimi dikkate alındığında, Zafer Meydanı’nın anomik olduğunun ileri sürülemeyeceğini, aksine kentin gelişim sürecinde ortaya çıkan ve sistemin bütünlüğü ve dengesini bozan değil, yapısal ve işlevsel farklılaşmanın oluştuğu bir mekân olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle kuramsal açıdan gözlenen her dönüşümü, kayıp mekân olarak değil, belli ölçülerde ortaya çıkan işlevsel değişimin geçirdiği, uyum ve bütünleşmeye sahip yapısal değişim olduğu EWSAD projelerinde getirilen çözüm önerileriyle de ortaya konduğu ileri sürülebilir. Kentler değişik nedenlerle sürekli bir değişme ve dönüşme etkisi altında kalarak her zaman anomik olmayan yeni biçim ve formlara ulaşabilirler. Bu süreç içinde ölçek değişimleri yaşansa da kentin değişen/dönüşen kesimleri arasında belli düzeyde bir iç bütünleşme korunabilir. EWSAD projeleri bu 129 alanın yer olma özelliğini tekrar işlevsel hale getirebilmek için iki alanın birleştirilmesi ya da yükseltilmesi ya da yer altında oluşturulacak mekânlar aracılığıyla genişleme yaratma eğilimini benimsemişlerdir. 4.5.3 İskitler Büyük Sanayi Bölgesi (EWSAD 2009): yeniden başlamak İskitler Sanayi Bölgesi için sürdürülebilir kentsel dönüşüm yaklaşımı ve içe dönük tasarım değerlendirilerek yaklaşımı kuramsal olarak model gruplandırılabilecek ışığında elde çalışmalar edilen bulgularla karşılaştırılarak, kentsel dönüşüm bakımından bölgenin önemi tartışılacaktır. Kentsel dönüşüm: Yapı ve işlev değişimi Sürdürülebilir kentsel dönüşüm yaklaşımı çerçevesinde, iki tasarım yapılmıştır. Bunlardan Prof. Dr. Zbigniew Paszkowski ve ekibi, alanın kentle olan ilişkisini kentsel ölçekte değerlendirilmiş ve kentteki yeşil aksın alan üzerinden devam ettirilerek yeni bir kentsel yeşil strüktür oluşturulması önerilmiştir. Böylece kentle alan arasındaki ilişki kurulurken, alanın kentte yaratmış olduğu amaçlanmıştır. süreksizlik/kesinti Yeşil strüktürün durumunun ortadan devam edeceği alan; kaldırılması kullanılmayan, terkedilmiş yapıların yoğunlukta olduğu bölge olarak belirlenmiştir. Yeşil strüktür içerisine bölge için gerekli işlevler yüklenmiş ve alan içerisinde oluşturulmak istenilen çeşitlilik sağlanmıştır. Yapılan tasarımla; yeşil aks ile alanın birleştirilmesi yeşil sürekliliğin alan üzerinde sağlanması amaçlanmaktadır. Kayıp mekân olarak değerlendirilen İskitler, eski halinden radikal olarak kopartılıp, yepyeni bir kentsel mekâna dönüştürülmüştür. Bu tasarımla kent içinde yeşil alan yaratma fırsatının değerlendirilmesiyle birlikte tasarımın kent kimliğine katkı sağlayacağı da ileri sürülebilir. 130 Prof. Françoise Mokrane ve Prof. Emilio Caravatti ise, alanın kentle olan ilişkisini AKM alanı üzerinden sağlamıştır. AKM alanı tasarım alanının ön yüzü, bahçesi olarak kullanılmış ve alanın kentle olan yaya ve kamusal alan ilişkileri bu alan üzerinden geliştirilmiştir. Alan içerisinde daha çok harabe, yıkık, terk edilmiş ve iyi durumda olmayan yapı stoğu alanları müdahale alanı olarak belirlenmiştir. Müdahale alanı içerisinde iki kamusal odak noktası (ticari, sosyal ve kültürel aktivitelerin yoğunlaştığı) belirlenmiş ve bu odakların birbirleri ve AKM alanı ile ilişkileri kurularak bir ulaşım omurgası oluşturulmuştur. Bunun yanı sıra alana yüksek, orta ve düşük gelir grupları için konutlar tasarlanmış bu sayede farklı kesimlerden insanların aynı yerde yaşayarak kültürel çeşitliliğin arttırılması amaçlanmıştır. Mokrane ve Caravatti ekibi, İskitler’i değerlendirirken, oranın kayıp mekân olduğu kabulü ile işe başlamalarına karşın, Zbigniew Paszkowski’nin ekibinden farklı çözümler oluşturmuşlardır. Zbigniew Paszkowski ekibi burayı yeşil bir strüktür olarak tasarlayarak, kent içinde ekolojik bir durum yaratırken; Mokrane ve Caravatti ise İskitler ile AKM alanını ilişkilendirerek, konut alanlarının yanı sıra sosyal, kültürel, ticari alanlar oluşturulma yolu ile daha çok işlevsel çözümlerle İskitlerin anomik durumu ortadan kaldırılmaya çalışılmış olduğu ileri sürülebilir. Çevresel etkenler: Anomiden düzene İçe dönük tasarım yaklaşımı çerçevesinde beş ekibin ortaya çıkardığı projelerden ilki Prof. Henier Krumlinde ve ekibinin ortaya çıkardığı çalışmadır. Bu ekibin yaptığı tasarımın amacı alanda bulunan farklı nitelikteki çevrelerin birbiri ile iletişiminin sağlanması üzerine kurulmuştur. Bu nedenle alandaki bulvarın potansiyeli kullanılmış, bulvar iletişim ve ulaşımın omurgası olarak tanımlanmıştır. Alandaki mevcut konut yapısı korunmuş, iyi durumda fakat işlevsiz yapılar yeniden işlevlendirilmiş, yıkılmış ve terkedilmiş alan ise bölgedeki düşük gelir grupları için karma kullanımlı (alt tarafı çalışma alanı, üstü konut) yapılar olarak tasarlanmıştır. 131 Ekip proje alanını bölgelere ayrılarak tanımlamış ve her bölge için farklı dönüşüm planları yapılmıştır. Bir kısım bölgeler aynen korunmakta, diğer bölgeler yeniden işlevlendirilerek kullanılmaktadır. Alanın kent ile olan bağlantısı şematik olarak belirlenen yaya akslarıyla sağlanmaktadır. Tasarımında İskitler kayıp mekân olarak değerlendirilip, yapı ve işlev açısından yeniden organize edildiği söylenebilir. Prof. Georgio Gasco’nun başkanlığında üretilen proje alandaki farklı iki niteliğe sahip bölgeler arasındaki gerilime odaklanmıştır. Bu nedenle iki alan arasındaki bulvar ve çeperleri önem kazanmış. Yapılan tasarımla bulvar; alandaki kopukluğu giderecek bir harç niteliği taşıyan rol üstlenmiştir. Georgio Gasco ekibinin tasarımına göre, iki farklı fonksiyona sahip, çatışma içerisindeki alanları ayıran bulvar, iki alanı birleştiren çatışmanın geçiş noktası haline gelen bir alan olarak tasarlanmaktadır. Bulvar kılcal hatlarla iki alana sıkıca tutunmakta ve iki alanın birlikteliğini sağlamaktadır. Bu projede yapısal değişimle beraber işlevsel değişimin ortaya çıkacağı varsayımının gözetildiği ileri sürülebilir. Prof. Pieter Brosens ise, alanın konumu ve çevresel etkenlerini dikkate alarak içe dönük bir tasarım anlayışı geliştirmiştir. Çeperdeki yapılar bir iç yaratacak şekilde tasarlanmış, alanın kentle olan ana bağlantısı ise AKM alanı üzerinden kurulmuştur. Alandaki yeni yapılaşma daha çok harabe/yıkık bölgelerde geliştirilmiştir. İskitler Büyük Sanayi Bölgesinin yaşayan bir kent mekânına dönüşmesi için gerekli olan program çeşitliliğinin sağlanması, alan içerisine farklı işlevlerin yerleştirilmesiyle yakalanmıştır. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi için yapılan diğer projelerde olduğu gibi bu tasarımda da alan, kayıp mekân olarak değerlendirilmektedir. Kente yeniden kazandırılması ve kent ile bağlantısının kurulmasını hedefleyen çözümler oluşturulmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda tasarımda, alanı çevredeki araç trafiğinin olumsuz etkilerinden korumak için çevreleyen, 132 içeriye dönük bir yapı grubunun kurgulandığını ve bu şekilde projenin ana hedefinin de belirlenmiş olduğunu görmekteyiz. Projede yapı öncelenerek sistemin işleyen bir bütün haline dönüştürülmesi hedeflenmiş ve işlevlerini yerine getirmesi beklenmiştir. Prof. Irene Curulli’nin ekibinin gerçekleştirdiği tasarım, alanın iç dinamiklerinin dönüştürülmesi ve yeniden kullanılması üzerine kurulmuştur. Bu bağlamda proje üç kısımda ele alınmıştır; yeşil öğelerle birlikte tasarlanmış yaya yolları, mozaik ada ve çarşı alanı. İyi durumdaki konut bölgesinin kendi içerisinde ve diğer kısımlarla iletişim eksikliğine dikkat çekilmiş ve bunun için organik bir kentsel peyzajla birlikte tasarlanan yaya yolları önerilmiştir. Mozaik ada kısmında ise mevcut malzemelerin dönüşümü üzerine odaklanılmış ve ihtiyaca uygun karma kullanımlı bir alan tasarlanmıştır. Mevcut bulvar bu iki alanı birbirine bağlayacak, ticaretin ve sosyal aktivitelerin gerçekleştiği bir çarşı olarak yeniden tasarlanmıştır. Kayıp mekân olarak görülen İskitler’e ilişkin bu çalışmanın tasarımı ile kendi iç dinamikleriyle kendi kendine yetebilen bir alan olması düşüncesini projenin ana fikri olarak kabul edildiği söylenebilir. Bu bağlamda alanda bulunan yapılar yeniden işlevlendirilmektedir. Oluşturulan tasarımla, karma kullanımlı alanın, kentsel dönüşümün bir örneği olarak önermektedirler. Pinheiro ve ekibi, alana kimlik kazandırmak için geliştirilen stratejide katmanlar ve noktalar kullanılmaktadır. Alandaki bağlantı noktaları, yapılaşma alanları ve tarihi izler ayrı katmanlar olarak belirlenmiştir. Eldeki katmanların çakıştırılmasıyla kentsel bir strüktür oluşturulmuştur. Tasarlanan strüktürler karma kamusal alanları içerisinde barındırmaktadır. Alanın çevre ile ilişkisi yaya ve trafik akslarıyla kurgulanmıştır. Kentsel kullanıma bu strateji ile yeniden dahil edilen İskitler’in kayıp mekân olmaktan çıkacağı kabul edilebilir. 133 Kuramsal Değerlendirme İskitler Bölgesi hem yapı hem de işlev açısından; resmi kurum, konut kullanımları, ticaret kullanımları, küçük sanayi alanları ve boş ya da hurda deposu olarak kullanılan alanlarıyla, yapısal-işlevsel yaklaşıma göre kayıp mekân olarak tanımlanabilen bir yer olarak kabul edilebilir. EWSAD projeleri incelendiğinde, kuramsal bakış ile yapılan tespitlerle uyum gösteren bakış açılarına bağlı tasarımların ortaya konduğunu söyleyebiliriz. Hem kuramsal tartışma hem de EWSAD proje çalışmalarında İskitler; işleyen sistemin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen ya da işlevlerini yerine getiremeyen, işleyen bütün olmanın dışında, dengede ve bütünleşmesinde problem yaşayan (anomi), çevreyle uyumu bozularak kent içinde görünür erozyon ve dejenerasyon yaşayan (sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu dejenere olmuş), kendini düzenleyecek iç ve dış dinamikleri kullanamayan, düzensiz ve kuralsız görünen bir sistemde, dengeyi kuramayacağı gözlemlenen mekândır. İskitler kayıp mekân olarak, sosyal, kültürel, ekonomik, çevresel, ekolojik (yeşil alan), ulaşım, konut, iletişim ve çevresinde bulunan mekânlarla yeniden tasarlanmış, kültürel çeşitliliğin ve yeşil kuşak özelliğinin yanı sıra eğlenme ve dinlenme açısından, Ankara kentinin kentsel dönüşümü için fırsat alanı olarak ortaya çıkmaktadır. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi mülkiyet durumu bakımından karma bir nitelik göstermektedir. Alan içerisinde kamusal alanların bulunmasına karşın yoğunluklu olarak şahıs arazileri, mülkleri bulunmakta olduğundan, alanda gerçekleşecek dönüşüm ya iç ya da hem iç hem de dış dinamiklerin ortak girişimi sonucu gerçekleştirilmelidir. 134 5.SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Mimari yapılar (mekânlar) sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik yaşamın içine katıldıklarında, pratik yaşamda egemen olan nedenselliğe ve zorunluluğa da katılmış olurlar. Bu ampirik nedensel nesneler dünyası sürekli değişimin, varoluş ve yok oluşun dünyasıdır. Yapılar/mekânlar pratik yaşamın içine girdikçe, pratik yaşamın diğer nesneleri gibi değişime maruz kalarak, ya var olurlar, ya var oluşları geçici olarak problemli hale gelir ya da çeşitli nedenlerin etkisiyle yok olurlar [Tunalı, 2002]. Bir sistem olarak kent ve onun parçası olan kentsel mekân karmaşık bir oluşum olarak, üzerlerinde çalışılırken çeşitli sorunlarla/zorluklarla yüz yüze kalınabilir. Karşılaşılan zorlukların bir kısmı onların kendine özgü karmaşıklıklarına bağlıdır. Ama bu sorunlar aynı zamanda durumu doğru kavramsallaştırmaktaki başarısızlığa da bağlanabilir. Eğer kavramlar yetersiz ya da tutarsız iseler, sorunların tanımlanması ve uygun çözüm politikaların oluşturulması da beklenemez [Harvey, 2009]. Bir kentin neye benzediğine, mekânlarının nasıl örgütlendiğine ve dönüştüğüne bağlı olarak kent bize, toplumsal pratiğe ilişkin düşünmek, değerlendirme yapmak ve bunlara erişmek açısından maddi bir zemin sağlar. [Harvey, 2006]. Bu noktada hızlı kentleşme başta olmak üzere, nüfus artışının gittikçe yükselen oranı, çağdaş politikalar, ekonomi ve teknolojinin hızla gelişmesine bağlı kentsel dinamiklerin istikrarsızlıkları/ belirsizlikleri gibi faktörlerin etkisi altında değişen/dönüşen “kent mekânı” ile ilgili yeniden bir değerlendirme yapma gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Değişim ve dönüşüm sürecinde mekânı kavramsal düzlemde olgusal olarak tanımlamanın yanı sıra, olay olarak da gözlemlediğimiz durum “kayıp mekân”ın kentler için, kent bütünlüğü ve sistemin işlemesi açısından olduğu gibi kentsel tasarımda fırsatlar sunan alanlar olarak gittikçe önemi artmaktadır. Bu bağlamda bu çalışmada gelişim ve dönüşüm süreci 135 içerisinde birçok çağdaş kentte meydana gelen “kayıp mekân” Ankara kenti nezdinde seçilen örnek alanlar (AKM, Zafer Meydanı ve İskitler Sanayi Bölgesi) aracılığıyla, yapısal-işlevsel ve sistem yaklaşımlarının kuramsal modeli çerçevesinde tanımlanmaya çalışılmıştır. Bir şeyi tanımlama ya da anlama biçimi ona müdahale etme ya da kullanma biçimine de yön verebileceğinden, örnek alanlar uygulama biçimlerini göstermesi açısından EWSAD projelerinin ortaya koyduğu tasarımlarla irdelenmeye çalışılmıştır. 20. yüzyılın başından itibaren kentsel dönüşüm projeleri yaygın olarak yapılmaktadır. Kentsel dönüşüm projelerinin bir kısmı uzun süre anomiden kurtulamayan kayıp mekânları, anomiden kurtarmak ve sistemi dengeye ulaştırmak için dış dinamiklerin öncülüğünü yaptığı çalışmalardır. Bu bağlamda alanın kayıp mekân olup olmadığının tespiti önem kazanmaktadır. Bununla birlikte çalışmada önemsenen bir başka husus; kayıp mekân olarak tanımlanan alanı, farklı bir bakış açısıyla okunmanın yeni açılımlar geliştirebileceği düşüncesiyle kentsel dönüşüm projelerine farklı açılımlar sağlayabileceği fikridir. Bu noktadan hareketle tartışmalara farklı bir bakış açısı getirmenin faydalı olacağı düşünülmüştür. Kayıp mekân tanımı, gerek kelime anlamı gerekse mevcut durumu göz önüne alındığında; kente olan sosyal, ekonomik, fiziksel vb etkileri nedeniyle negatif bir çağrışımda bulunmaktadır. Kayıp mekân tanımlaması, işlevlerini ya da işlevselliklerini yitirerek çevrelerini de problem alanlar olarak dönüştürmeye yol açan alanlar olarak açıklanabilir. Ancak yapılan okumalar sonucunda anlaşılmıştır ki kayıp mekân, tanımındaki bütün bu olumsuzluklara karşın kentlerin nitelikli dönüşümü için kullanılabilecek önemli rezerv alanlardır. Bu açıdan bakıldığında kentler için önemli fırsatlar sunabileceği açıktır. Ayrıca bu bakış açısıyla değerlendirilecek kayıp mekânın, sistemin bütününü birden dönüştürmesi beklenmese de gelecekte devam edecek dönüşüm süreçlerini başlatabilecek potansiyeli olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra kayıp mekânın açılımlarından bir diğerinin de kent kimliği üzerine olduğu söylenebilir. Koolhaas çağdaş kent üzerine 136 yaptığı okuması “Jenerik Kent” (The Generic City 1 ) yazısında, kentler arasında algılanabilir bir fark olmadığına söyleyerek; kültürel farklılıkların ve malzeme fazlalığının farklılaşmış bir durum yaratmadığına dikkat çekmiştir [Koolhaas ve Mau, 1995]. Bu nedenle kimliği olmayan, birbirinin aynı kendi deyimiyle “jenerik kent”lerin ortaya çıktığını ifade etmiş ve onların esas cazibesinin anomileri olduğunu vurgulamıştır [Koolhaas ve Mau, 1995]. Bu bağlamda hemen hemen tüm çağdaş kentlerin değişim/dönüşüm sürecinde ortaya çıkan kayıp mekânın -özellikleri ve potansiyeli düşünüldüğünde- kent kimliğine katkı sağlayabilecek önemli bir kentsel mekân olduğu söylenebilir. Kentsel mekânda değişim farklı hız ve süreçlerde ortaya çıkmaktadır. Değişim çok yavaş ve uzun sürede gerçekleştiğinde, mekân kendisini içinde bulunduğu kentle bütünleşmiş ve dengede olarak değişim süreci içinde tutar. Değişim tedricen belli bir hız ve tempoda devam ediyor ise, yine kent içinde kentle bütünleşik ve dengede, ancak değişimin gözlenebilir özellikte olduğu görülür. Değişim çok hızlı olmasına karşılık, kent ile bütünlük ve denge bozulmadan meydana gelen değişmeler, mekânın işlevsel olduğuna işaret eder. Değişim sürecinde sistem yeterli geribildirim mekanizmalarını kullanabildiği süre içinde kendini yenileyerek, değişimi problem yaşamadan sürdürebilir. Kenti bütünsel bir sistem, mekânı ise bu bütünsel sistemin alt sistemi olarak ele aldığımızda, sistemin kendini yenileyerek, ortaya çıkan problemleri çözerek ilerleyebilmesi geri bildirim mekanizmaları aracılığıyla olası görülmektedir. Geribildirim mekanizmaları (pozitif ve negatif), çalıştığı sürece sistem problem çözücü işleve sahip olur. Aksi sistemin entropiye/ölüşüme düşmesi demektir. 1 “Generic” kelimesi –cinsin anlamı ya da cinsle ilgili- biyoloji terminolojisinden türetilirken, çağdaş kullanımdaki yaygın anlamı marka ürün olmayandır. Tabi ki “generic” niteliksiz değildir. Çoğu ürün açısından örneğin, ille de kalitesiz olduğunu kastetmez. Sadece bir markayı çağrıştırabilecek bir tür kimliğe sahip olmadığını ima eder: “Çağdaş bir kent –hepsi aynı olan- çağdaş bir hava alanına mı benzer?” derken aslında hepsi birbirine benzeyen ve içindeyken kişini nerede olduğunu belirtecek o mekâna içkin bir kimliğinin olmamasını kastetmektedir. 137 Kayıp mekân, işleyiş özelliği nedeniyle sistemin dengesinin bozulmasına neden olur. Sistemde kentin parçalarının meydana getiren mekân/mekânlar, gerek kendi aralarında gerekse bütünsel sistemi meydana getiren kent ile etkileşimleri devam etmiyorsa entropi oluşur. Sistem pozitif geribesleme mekanizmalarını kullandığı ölçüde değişimini sancısız gerçekleştirir. Aksi halde mekânın problematik olduğu kabul edilir. Problem süreci ise anominin yaşandığı zamanlara, bir başka anlatımla kayıp mekâna işaret eder. Anomi çerçevesinde kayıp mekânı analiz etmek; normların etkisinin azaldığı veya karışıklıkların yaşandığı yapısal durumda, hedef ve araçların uyuşmaması ile ortaya çıkan mekânsal problemlerin incelenmesidir. Kayıp mekân, diğer mekânlar ile çeşitli türden mesafeleri (ekonomik, sosyal, kültürel) ortaya çıkaran yapı ve işlevlere sahip oldukça kentle bütünleşme ve işlevsel olma yollarını tıkayarak, kentin içinde ya kaybolur ya büyük kütle olarak kenti kesintiye uğratır (görsel ve niteliksel bozulma yaratır) ya da kargaşa (keşmekeşlik) oluşturur. Buna karşın kent sisteminin bir alt sistemi olan mekânın (ev, fabrika, taşıma ve ulaştırma bağlantı noktaları ve benzerlerinin konumları) yapısını değiştirmek için devreye giren iç/dış dinamikler (sistemin kendi içinden çıkabileceği gibi, siyasi erk aracılığı ile), işlevlerin sistem içinde ortaya çıkış ve çeşitlenme süreçleri (ister bireysel düzlemde –kişiden kişiye-, ister bireyin kurumla, isterse kurumun bireyle ilişkisi bağlamında, istihdam, gelir, meslek gibi özellikler, kent süreçlerinde aldığı rol/ler), kent içinde açık ya da gizli olsun işlevsel öneme sahip ise, bu mekân kayıp mekân olarak tanımlanamaz. Ankara kent dokusu ve mekânlaşma açısından rahat izlenebilen bir kenttir 1. Ankara’nın başkent olmasıyla, kent planları çerçevesinde Cumhuriyet ideolojisini taşıyan modern bir kent yaratılmıştır. Ancak hızlı gelişme ve büyüme ile mekânda meydana gelen değişimler, kent içerisinde kayıp mekânlar oluşturmuştur. 1 Ankara kentinin planlama çalışmalarına Ankara’nın başkent olması ile başlamıştır. Bu açıdan kentin gelişim ve dönüşüm süreçleri günümüze kadar izlenebilmektedir. 138 Kayıp mekân olarak örnekleri meydana getiren Hipodrom Alanı, Zafer Meydanı ve İskitler Büyük Sanayi Bölgesi’nin incelenmesi ve açıklanması sonucunda, kayıp mekân olarak yapılacak kavramlaştırmalarda farklı öğelerin/dinamiklerin etkisinin gözlemlendiği söylenebilir. Hipodrom mekân olarak, gelinen noktada, bağımsız bir varlık değil, sistemin ihtiyaçlarını karşılayamayan, kendi sistemini ve alt sistemlerini koruyamamış, çevresine göre uyum sağlayamamış, kent ile bütünleşme problemleri yaşayan, sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu kaybetmeye gitmiştir. Kent de, sistem olarak, Hipodromun istek ve ihtiyaçlarına cevap verememiş, kendi dinamikleriyle çözüm bulma isteğini kaybetmiş, boşluğa dönüşmüş mekâna destek sağlamaya ilişkin güven sarsılmıştır. Gelinen noktada sistemin gerek kendisiyle, gerekse çevresiyle kısıtlı çerçevede (metro için bir durak, özel günler için fuar gibi) iletişim kurmaktadır. Büyük kütlesel yapı, yanından geçenlerin görmediği, fark etmediği, kentten kopmaya giden düşük yoğunluklu alanlarının yeridir. Hipodrom alanı, farklı alanlara kaçan işlevlerinin yerine yeni işlevler koyamadığı ve toplumsal anlamını yitirdiğinden, yapısı aynı kalmasına karşın kent merkezinde büyük bir kütle/yüzey olarak kalmıştır. Mevcut durumda kent sistemini bozucu değil fakat kesintiye uğratan bir etkiye sahiptir. Hipodrom alanı dış dinamikler aracılığı ile (siyasi erk tarafından yaptırılacak projeler ve planlama ile) tekrar kent yaşamına dahil edilebilir. Yapılan EWSAD projelerinden de anlaşıldığı üzere alan kent için gerekli olan kültür/sanat/spor gibi faaliyetler için gerekli araçlara/yapısal özelliklere sahip bir mekândır. Zafer Meydanı, kentin hızla büyümesi ile değişen ölçek nedeniyle açık işlevini sürdürmeyen bir yer olarak değerlendirilmektedir. Bunun dışında kentin doğal dönüşüm süreci, meydan açısından bir problem olarak değerlendirilebilir. Fakat Zafer Meydanı kent içinde yaşayan ve farklılaşmış işlevleri taşıyan bir mekândır. Bu bağlamda EWSAD projeleri incelendiğinde alana işlevsel 139 olarak yapıların eklendiği ve bu sayede alanın canlılığının arttırılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi ise yapı ve işlevlerinde problem yaşayan anomik mekândır. Farklı kullanımların bir arada bulunduğu alanın bir kısmında düzensizlik ve kuralsızlık olup bu durum tüm alanı etkilemektedir. Yapılan EWSAD projeleri incelendiğinde alanın hem kendi iç sistemi hem de bir üst sistem olan kent sistemi için önemli bir kentsel dönüşüm alanı olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin fiziki mekândaki dokunun oluşumu, mekânın işlevi ile ortaya çıkar. Şayet ekonomik işlev söz konusu ise, fiziki mekân ekonomik özelliklere göre oluşur. Ucuzluk, gelişim esnekliğinin olmaması alanı belirler. Ucuz iş gücü de kayıp mekânın yaşamasına imkân verir. Toprak rantı/toprağın değerlenmesi (İskitler) bina sahiplerinin, buraları mümkün olduğunca uzun süre değişim yapmaksızın ellerinde bekletmeleri sonucunu ortaya çıkarır. Problemin çözümünde iç dinamiklerin önemli olmakla birlikte dış dinamiklerin de büyük ölçüde önemli olduğunu ileri sürebiliriz. Yapılan okumalar ve tartışmalar sonucunda; kentin nitelikli dönüşümü için bir başlangıç noktası sağlaması, dönüşümüyle birlikte oluşturulabilecek yeni kimlik potansiyelleri, yeni ekolojik değerler ve bu esnada yenilikçi yaklaşımların ortaya çıkabileceği göz önüne alındığında birçok çağdaş kentte ortaya çıkan kayıp mekanın önemli bir kentsel dönüşüm alanı olarak görülmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Kayıp mekân iç ve dış dinamiklerin etkisiyle anomiden kurtularak kentsel sistemle bütünleşirken aynı zamanda kentin kendisini yeni değerler sistemiyle tekrar strüktüre edebilme sürecine katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda bu olanakları sağlayabilen kayıp mekân üzerine düşünülmesi büyük önem taşımaktadır. 140 KAYNAKLAR Abrahamson, M., İşlevselcilik, (çev.) Nilgün Çelebi, Sebat Matbaası, Konya, 1 (1990). A.B.B., “Merkezi İş Alanı (Kuzey Kesimi) Planlama Ve Geliştirme Yarışması Bilgi Kitabı Ve Alan Tanımı”, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara, 1, 12, 14-16, 19, 32 (1993). Ankara Belediyesi, “Ankara Şehri Yeni İmar Planına Ait İmar Komisyonu Raporu”, Doğuş Matbaası, Ankara, 119 (1954). Akarsu, B., “Çağdaş Felsefe, Kant’tan Günümüze Felsefe Akımları”, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 12, 82 (1994). Akkayan, T., “Göç ve Değişme”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 20, 21 (1979). Arda, E., “Sosyal Bilimler El Sözlüğü”, Alfa Yayınları, İstanbul, 3, 220 (2003). Atabaş, M.K., “1977-80 Yıllarında Bir Kentsel Ütopya”, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Bülteni, 24: 15 (2004). Aydınlı, S., “Epistomolojik Açıdan Mekân Yorumu”, Mimarlık ve Felsefe, Yapı Yayınları, İstanbul, 41-49 (2004). Batuman, B., “Mekân, Kimlik ve Sosyal Çatışma: Cumhuriyet’in Kamusal Mekânı Olarak Kızılay Meydanı”, Başkent Üzerine Mekân-Politik Tezler Ankara’nın Kamusal Yüzleri, (ed.) Güven Arif Sargın, İletişim Yayınları, İstanbul, 43, 44 (2009). Birsel, C., “Kent Tasarımı Ve Çevre Estetiği”, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Dosya, 23: 6 (2010). Bottomore, T., Nisbet, R., “Yapısalcılık”, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, (çev.) Binnaz Toprak, (ed.) Tom Bottomore ve Robert Nisbet, Verso Yayıncılık, Ankara, 572, 573 (1990). Burke, P., “Tarih ve Toplumsal Kuram”, (çev.) Mete Tunçay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,107-111 (2000). Cengizkan, A., “Modernin Saati”, Boyut Yayın Grubu, Ankara, 38, 51, 197-209 (2002). Cengizkan, A., “Ankara’nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı”, Arkadaş Yayıncılık, Ankara, 20, 39, 46, 62, 63, 71-78, 94, 96, 113-117, 122 (2004). Cengizkan, A., “Kurgu, Tasarım ve Kullanım: Cumhuriyet Dönemi Kamusal Mekânları için Bir Çalışma Programı”, Başkent Üzerine Mek ân-Politik Tezler Ankara’nın Kamusal Yüzleri, (ed.) Güven Arif Sargın, İletişim Yayınları, İstanbul, 230 (2009). 141 Childe, G. V., “Kendini Yaratan İnsan”, (çev.) Filiz Ofluoğlu, Varlık Yayınları, İstanbul, 146 (1996). Cırık, U., “A Design Problem Of Under-Utilized Space: The Case Of Ankara-Old Industrial District”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 10 (2005). Çakan, A., “Central Business District Problems In Ankara: Transformations In Kazıkiçi Bostanları”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 49-51, 75, 92-95 (2004). Çağlar, N., Uludağ, Z., Aksu, A., “Hürriyet Meydanı: Bir Kentsel Mekânın Yenilik Ve Dönüşüm Öyküsü”, Gazi Ünv.Müh.Mim.Fak.Der., 21 (1): 178, 181 (2006). Dereli, T., “Organizasyonlarda Davranış”, Ar Yayın Dağıtım, İstanbul, 5,104 (1981). Derrida, J., Eisenman, P., “Chora L Works”, (ed.) Jeffrey Kipnis ve Thomas Leeser, The Monacelli Press, New York, 9, 10 (1997). Derrida, J., “Khöra”, (çev.) Didem Eryar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 13 (2008). Dicle, İ., Dicle, Ü., “Sistem Kuramı ve Toplumsal Örgütlere Uygulanışı”, TODAİE Dergisi, 2 (4): 86-98 (1969). Dinç, P., “ Avrupa Mimari Tasarım Kış Okulu Projesi: Erasmus/Sokrates IP-Gazi Üniversitesi Etkinlik Ve Başarı Değerlendirmesi”, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Dosya, 15: 15-25 (2009). Dinçer, G., “Ankara Atatürk Bulvarı’nın Öyküsü”, Cumhuriyet Devrimi’nin Yolu Atatürk Bulvarı, (ed.) H.Çağatay Keskinok, Rekmay Reklam, Ankara, 33, 34 (2009). Sjoberg G., “Sanayi Öncesi Kent”, 20. Yüzyıl Kenti, (ed.-çev.) Bülent Duru ve Ayten Alkan, İmge Kitabevi, İstanbul, 37-54 (2002). Erdönmez, M.E., Akı, A., “Açık Kamusal Kent Mekânlarının Toplum İlişkilerindeki Etkileri”, Megaron Yıldız Teknink Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1 (1): 67 (2005). Etzioni, A., “Modern Organizations”, Englewood Cliffs, Prentice-Hall, New Jersey, 49 (1964). Fairchild, H. P., “Dictionary Of Sociology”, Adams & Co, New Jersey, 282 (1972). Giddens, A., “İşlevselcilik: Toz Duman Dağıldıktan Sonra”, (çev.) Ümit Tatlıcan, Sosyoloji Dergisi, 8-9: 163 (2001). Giddens, A., “Sosyoloji: Kısa Fakat Eleştirel Bir Giriş”, Phoenix Yayınevi, Ankara, 90 (2005). Gilbert. M., “On Beyond Koolhaas: İdentity, Sameness And The Crisis of City Planning”, Umbau, 20: 4-9 (2003). 142 Görgülü, Z., “Planlamada Bir Araç: Kentsel Dönüşüm”, Mimarlık, 322: 26, 27 (2005). Grosz, E., “Architecture From The Outside: Essays on Virtual and Real Space”, The MIT Cambridge, London, 90-105 (2001). Güvenç, B., “Mimarlık: Zaman, Mekân ve Değişim”, Zaman-Mekân, Yem Yayınları, İstanbul, 108 (2008). Hall, E.T., “Mekân Antropolojisi: Bir Düzenleme Modeli”, (çev.) Işık Gürşimşek, Seminer Dergisi, 4: 182, 186 (1985). Harris, C.D., Ullman, L.E., “Kentin Doğası”, 20. Yüzyıl Kenti, (ed.-çev.) Bülent Duru ve Ayten Alkan, İmge Kitabevi, Ankara, 55-65 (2002). Harvey, D., “Postmodernliğin Durumu”, Metis Yayınları, İstanbul, 32, 33, 85 (2006). Harvey, D., “Sosyal Adalet ve Şehir”, Metis Yayınları, İstanbul, 27-33 (2009). Harvey, D., “Sınıfsal Yapı ve Mekânsal Farklılaşma Kuramı”, 20. Yüzyıl Kenti, (ed.çev.) Bülent Duru ve Ayten Alkan, İmge Kitabevi, Ankara, 147-150 (2002). Hatt, P., Reiss, K., Albert, J., “Kentsel Yaşam Toplumbilimi 1946-1956”, 20. Yüzyıl Kenti, (ed.-çev.) Bülent Duru ve Ayten Alkan, İmge Kitabevi, Ankara,125-146 (2002). İlkay, Y., “The Political Struggle On And At Public Space: The Case Of Kızılay Square”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 118, 140-142 (2007). İnternet: Rutgers Üniversitesi http://womens-studies.rutgers.edu/faculty/core-faculty/133-elizabeth-grosz (2012). Işık, O., “Değişen Toplum/Mekan Kavrayışları: Mekanın Politikleşmesi, Politikanın Mekansallaşması”, Toplum ve Bilim Dergisi, 64-65: 18 (1994). İsbir, E., “Şehirleşme ve Meseleleri”, Gazi Büro Yayınları, Ankara, 8 (1991). Jacobs, J., “The Death and Life of Great American Cities”, NY: Random House, New York, 400-420 (1961). Katz, D., Kahn, R., “Örgütlerin Toplumsal Psikolojisi”, TODAİE Dergisi, 19:24, 63 (1977). Kaymaz, E.D., “Evaluation Of The Lost Space Problem: The Atatürk Cultural Center Area in Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 92 (1995). Keleş, R., “Türkiye’de Şehirleşme, Konut ve Gecekondu”, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 75 (1983). 143 Keleş, R., “Kentleşme ve Konut Politikası”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 30-33 (1984). Keleş, R., “Kentbilim Terimleri Sözlüğü”, İmge Kitabevi, Ankara, 75 (1998). Keskinok, H.Ç., “Ankara Kentinin Planlaması Ve Atatürk Bulvarının Oluşumu”, Cumhuriyet Devrimi’nin Yolu Atatürk Bulvarı, (der.) H.Çağatay Keskinok, Rekmay Reklam, Ankara, 42, 47, 61, 177, 179, 221-223 (2009). Kıray, B.M., “Gecekondu: Azgelişmiş Ülkelerde Hızlı Topraktan Kopma ve Kentsel Bütünleşme”, Toplumbilim Yazıları, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayını, Ankara, 339-352 (1982a). Kıray, Mübeccel Belik, “Modern Şehirlerin Gelişmesi ve Türkiye’ye Has Bazı Eğilimler”, Toplumbilim Yazıları, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayını, Ankara, 265 (1982b). Kıray, B.M., “Örgütleşemeyen Kent: İzmir”, Bağlam Yayınları, İstanbul, 5-40 (1998). Kinloch, G., “Sociological Theory: Development and Majör Paradigms”, Mc GrawHill Book Company, New York, 215 (1977). Kızılçelik, S., “Sosyoloji Teorileri 1”, Mimoza Yayınları, Konya, 93-95, 303-305 (1992a). Kızılçelik, S., “ Sosyoloji Teorileri 2”, Mimoza Yayınları, Konya, 55-69, 161, 162(1992b). Klingmann, A., Oswalt, P., “Formlessness”, Arch+, 140: 142-145 (1998). Kongar, E., “Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği”, Remzi Kitabevi, Ankara, 154,155 (1981). Koolhaas, R., Mau, B., “S,M,L,XL”, The Monacelli Press, New York, 961, 12481264 (1995). Koolhaas, R., “Junk Space”, October Magazine, The MIT Press, 100:175-190 (2002). Korkmaz, Z., “Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nu (Ankara Milli Stadı’nı) Okumak: Erken Cumhuriyet Döneminde Mekan, Toplumsal Yaşantı ve İdeoloji İlişkisi”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 38, 39 (2007). Köstem, R., “Tarihsel Sürecinde Atçılığımızın Yapısı ve Yarışçılığımızın Oluşumu”, Türkiye Jokey Kulübü Yayınları, Ankara, 74 (2000). Le Corbusier., “Atina Antlaşması”, (çev.) Ayda Yörükan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 43, 99 (2009). Lefebvre, H., “The Production Of Space”, Blackwell, Oxford&Cambridge, 129 (1991). 144 Lynch, K., Rodwin, L.,“A Theory Of Urban Form”, Journal of the American Institute of Planners, 24 (4): 201-214 (1958). Lynch, K., “The Image Of The City”, The MIT Press, Cambridge, 8 (1965). Memlük, Y., “Bulvarın Yeşil Parçaları”, Cumhuriyet Devrimi’nin Yolu Atatürk Bulvarı, (der.) H.Çağatay Keskinok, Rekmay Reklam, Ankara, 83 (2009). Mimarlar Odası, “Türkiye’de Kentleşme”, Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını, Ankara, 8 (1971). Moore, W.E., “İşlevselcilik”, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, (çev.) Şirin Tekeli, (ed.) Tom Bottomore ve Robert Nisbet, Verso Yayıncılık, Ankara, 342, 350, 358 (1990). Mouzelis, N.P., “Organization and Bureaucracy: Analysis Of Modern Theories”, Aldine Publishing Co., Chicago, 131 (1969). Nalbantoğlu, H.Ü., “Nedir Mekân Dedikleri ?”, Zaman-Mekân, (ed.) Ayşe Şentürer, Şafak Ural, Özlem Berber ve Funda Uz Sönmez, Yem Yayınları, İstanbul, 89 (2008). Nesbitt, K., “Theorizing A New Agenda For Architecture”, Princeton Architectural Press, New York, 326 (1996). Oskay, Ü., “Geçiş Dönemi Tipi Olarak Zonguldak Kömür Havzası Maden İşçisi”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 18 (1983). Otaner, Z.F., Keskin, A., “Kentsel Geliştirmede Kamusal Alanların Kullanımı”, İTÜ Dergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, 4 (1): 111, 112 (2005). Özdemir, D., “Ankara Hippodrome: The National Celebrations Of Early Republican Turkey 1923-1938”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 20, 28-33, 41-55, 73, 104, (2004). Özen, S., “Kentleşme-Kırdan Kente Göç Modelleri”, Seminer Dergisi, 4:45-56 (1985). Özden, P.P., “Kentsel Yenilemenin Unutulan Öğesi: Toplumsal Yenilenme”, Türkiye Perspektifinden Kent Sosyolojisi Çalışmaları, (ed.) Ö. Andaç Uğurlu, Örgün Yayınevi, İstanbul, 267-305 (2010). Poloma, M., “Çağdaş Sosyoloji Kuramları”, Gündoğan Yayınları, Ankara, 35-47 (1993). Ragon, M., “Modern Mimarlık ve Şehircilik Tarihi”, (çev.) Murat Aykaç Erginöz, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 437, 441 (2010). Saner, M., “Ankara’da Eski Sanayi Bölgesinin Dönüşümü ve Politik Aktörler”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu Bildirileri, Yıldız Teknik Üniversitesi Basım-Yayın Merkezi, İstanbul, 21, 23, 31, 375 (2003). 145 Slattery, M., “Sosyolojide Temel Fikirler”, Sentez Yayınları, İstanbul, 33-35, 51, 286, 287 (2007). Şengül, H.T., “Kentsel Çelişki ve Siyaset”, İmge Kitapevi, İstanbul, 15-43, 234, 235 (2009). Şentürer, A., “Zaman ve Mekânın Genişleme Aralığı Olarak Sınır Boyları”, ZamanMekân, (ed.) Ayşe Şentürer, Şafak Ural, Özlem Berber ve Funda Uz Sönmez, Yem Yayınları, İstanbul, 187 (2008). Şenyapılı, Ö., “Kentleşemeyen Ülke Kentlileşen Köylüler”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, 64, 128 (1981). Şenyapılı, T., “Bütünleşmemiş Kentli Nüfus Sorunu”, Orta Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2 (1978). Doğu Teknik Tankut, G., “Bir Başkentin İmarı”, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 49, 114 (1993). Tatlıdil, E., “Kentleşme ve Gecekondu”, Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir, 4 (1998). Tekeli, İ., “Başkent Ankara’nın Öyküsü”, Türkiye’de Kentleşme Yazıları, (ed.) İlhan Tekeli, Turhan Kitabevi, Ankara, 60-64 (1982). Tekeli, İ., “Ankara’da Tarih İçinde Sanayinin Gelişimi Ve Mekânsal Farklılaşması”, Ankara Ankara İçinde, (ed.) Enis Batur, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 171, 177, 184, 185, 191 (1994). Tekeli, İ., “Modernite Asılırken Kent Planlaması”, İmge Kitabevi, İstanbul, 279 (2001). Tekeli, İ., “Kentleri Dönüşüm Mekânı Olarak Düşünmek”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu Bildirisi, Yıldız Teknik Üniversitesi Basım-Yayın Merkezi, İstanbul, 425 (2003). Tekeli, İ., “Modernizm Modernite ve Türkiye’nin Kent Planlama Tarihi”, Türk Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 5, 173-175 (2009). Tekeli, İ., “Bir Modernleşme Projesi Olarak Türkiye’de Kent Planlaması”, Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik, (ed.) Sibel Bozdoğan ve Reşat Kasaba, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 165 (2010). Timuçin, Afşar, “Karmaşık Bütünde Güzelin Aranışı”, Etik-Estetik, (ed.) Ayşe Şentürer, Şafak Ural, Özlem Berber ve Funda Uz Sönmez, Yapı Yayınları, İstanbul, 144 (2004). Tolan, B., “Toplum Bilimlerine Giriş”, AİTİA, Ankara,150-153 (1978). Tolan, B., “Çağdaş Toplumun Bunalımı Anomi ve Yabancılaşma”, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları, Ankara, 27-34 (1981). Trancik, R., “Finding Lost Space”, Van Nostrand Reinhold, New York, 1-20 (1986). 146 Tschumi, B., “Architecture and Disjunction”, MIT Press, Cambridge, 113, 146, 204, 205 (1996). Tunalı, İ., “Tasarım Felsefesine Giriş”, Yem Yayınları, İstanbul, 5-30 (2002). Tunalı, İ., “Bir Tasarım Olarak Mimarlık”, Etik-Estetik, (ed.) Ayşe Şentürer, Funda Uz Sönmez ve Şafak Ural, Yem Yayınları, İstanbul, 111 (2004). Urry, J., “Mekanı Tüketmek”, (çev.) Rahmi G. Öğdül, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2, 19-22, 32 (1999). Vidler, A., “The Tectonics of Space”, Lotus İnternational, 98: 52-55 (1998). Vietti-Violi P., “Il Centro Sportivo di Ankara, L’Ippodromo di Maia Merano”, Rassegna di Architettura, Milano, 3-10 (1937). Weber, M., “Şehir Modern Kentin Oluşumu”, (çev.) Musa Ceylan, Bakış Yayınları, İstanbul, 137, 138 (2003). Wirth, L., “Urbanism as a Way of Life”, American Journal of Sociology, 44 (1):124 (1938). Yalım, İ., “Ulus Devletin Kamusal Alanda Meşruiyet Aracı: Toplumsal Belleğin Ulus Meydanı Üzerinden Kurgulanma Çabası” , Başkent Üzerine Mekân-Politik Tezler Ankara’nın Kamusal Yüzleri, (ed.) Güven Arif Sargın, İletişim Yayınları, İstanbul, 195 (2009). Yırtıcı, H., Uluoğlu, B., “Mekânın altyapısal dönüşümü”, İTÜ Dergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, 3 (1): 43-52 (2004). Yırtıcı, H., “Çağdaş Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi”, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1, 121, 162 (2005). “Zafer Park Dosyası”, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara,1-64 (1988). 147 EKLER 148 Ek 1. EWSAD 2007 Posteri 149 Ek 2. EWSAD 2008 Posteri 150 Ek 3. EWSAD 2009 Posteri 151 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : Özbek, Aslı Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri : 25.05.1984, Ankara Medeni hali : Bekâr Telefon : 0 (312) 480 22 15 e-mail : [email protected] Eğitim Derece Eğitim Birimi Mezuniyet tarihi Lisans Gazi Üniversitesi/Mimarlık Bölümü 2008 Lise F.K.M Anadolu Lisesi 2002 İş Deneyimi Yıl Yer 2005 Mesa Grup 2008 A&Z Aksu Mimarlık Yabancı Dil İngilizce Görev S.Mimar Mimar