GENEL BİLGİLER

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR. SADİ KONUK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA
HASTANESİ
UZUN SÜRE RIA KULLANAN OLGULARDA SERVİKAL
SİTOLOJİK VE KOLPOSKOPİK DEĞİŞİKLİKLER
Klinik Şefi: Doç. Dr. Kadir SAVAN
DR. MEHTAP ŞENTÜRK
(UZMANLIK TEZİ)
İstanbul – 2005
ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimim süresince 8 ay boyunca çalıştığım Kocaeli Üniversitesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İzzet YÜCESOY’a ve
kıymetli hocalarıma ve değerli asistan arkadaşlarıma,
Eğitimimde son noktayı koyduğum Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’ndeki Klinik Şefi değerli hocam
Doç. Dr. Can Tüfekçi’ye,
Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kliniği’ne, eğitimimin son iki yılında katılan saygı sevgi hoşgörü ile bizleri
yetiştirmek için fedakarlıktan kaçınmayan bizleri sürekli motive ederek bizlerden
engin bilgi ve deneyimlerini esirgemeyen, yetişmemizde büyük katkıları olan saygı
değer hocam
Sayın
Doç. Dr. Kadir SAVAN’a ,
Tezimin
hazırlanmasındaki
katkılarından
ve
hoşgörüsünden
dolayı
danışmanım Op. Dr. Senem ARAS’a,
Tez çalışmalarım esnasında bilgi ve yardımlarını paylaştığım Op. Dr. Levent
YAŞAR’a ,
Asistanlığım süresince bilgi ve yardımlarını esirgemeyen Op Dr. Hale
İpekcan
,Op Dr. Dilek KÜPELİOĞLU, Op.Dr. Hakan KARALÖK Op. Dr. Hürkan
AKYOL, Op. Dr. Osman BATUR’a,
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yapmış olduğum
rotasyonlar
esnasında
emeği geçen tüm hocalarıma ve asistan arkadaşlarıma,
İstatistiklerin yapımındaki katkılarından dolayı Prof. Dr. Ahmet DİRİCAN’a,
Tez aşamasında teknik konudaki yardımlarından dolayı Metehan AYSEL’ e,
Uzmanlık eğitimim sırasındaki desteklerinden ve fedarkarlıklarından dolayı
sevgili anne ve babama,
‘’İyiki varsın’’ dediğim dünya tatlısı kızım Yelda ÜNAL’a,
Sonsuz Teşekkürler….
Dr. Mehtap Şentürk
İstanbul 2005
2
İÇİNDEKİLER
Sayfa
KISALTMALAR
4
GİRİŞ
5
GENEL BİLGİLER
10
MATERYAL METOT
35
BULGULAR
37
TARTIŞMA
43
SONUÇ
47
KAYNAKLAR
48
3
KISALTMALAR
1 AA
:
Asetik Asit
2 ABD
:
Amerika Birleşik Devletleri
3 AGC
:
Atipik Glandular Hücre
4 AIS
:
Adenokarsinoma İn Situ
5 ASCUS
:
Atipic Squamous Cells of Undetermined Significance
6 CIGN
:
Servikal İntraepitelyal Glandular Neoplazi
7 CIN
:
Servikal İntraepitelyal Neoplazi
8 CIS
:
İnsitu Karsinom
9
:
High Grade Squamous Intraepithelial Lesions
10 HPV
:
Human Papilloma Virus
11 IARC
:
International Agency for Research on Cancer
12 LGSIL
:
Low Grade Squamous Intraephitelial Lesions
13 RIA
:
Rahim İçi Araç
14 SCJ
:
Squamocolumnar Juntions
15 TZ
:
Transformasyon Zone
16 YEH
:
Yassı Epitel Hücreli Karsinom
HGSIL
4
GİRİŞ
Rahim içi araçlar, dünyada en yaygın olarak kullanılan geri
dönüşümlü, uzun süre etkili doğum kontrol yöntemidir(1,2).
Sadece Çin’de 60 milyon kadın bu yöntemi kullanmaktadır. İlk
olarak 1909’da Richter tarafından uygulanan RIA, ipek böceği
bağırsağından yapılmış halka şeklinde bir araçtı(3).
Günümüzde dünya çapında kullanılan üç tip RIA vardır;
•
Katkısız (inert) RIA’lar
•
Bakırlı RIA’lar
•
Hormonlu
RIA’lar
progestasert,
;
gövdede
Levonorgesterol
progesteron
içeren
Levo
içeren
Nova
,
Mirena
Ülkemizde en çok kullanılan RIA’lar Lippes Loop , Copper
T, multiload ve Nova T’dir(2,3).
RIA’ların nasıl etki gösterdiği tam olarak bilinmemektedir.
Sperm,
üzerine
ovum,
fertilizasyon,
çeşitli
etkileri
implantasyon
olduğu
ve
endometrium
düşünülmektedir(3).
Endometrium’da atipik inflamasyona yol açarlar. Endometrial
sıvı, mukoza ve daha az ölçüde stroma ile miyometriumda
lokositler birikir. Lokositlerin fertilize ovuma zararlı bir ortam
yarattıkları öne sürülmüştür(1). Bu arada bakırın ,östrojenin
endometrium üzerindeki etkilerini engellediği düşünülmektedir.
RIA’lar lokal olarak prostaglandin yapımını arttırarak tubalarda
motilite artışına yol açar ve ayrıca implantasyonu engeller(3).
RIA kullanımının ileride primer ve sekonder tubal infertiliteye
yol
açıp
açmadığı,
1985’te
Daling
incelenmiştir. Risk, bakır içermeyen
ve
Crome
tarafından
RIA kullanan nullipar
kadınlarda, bakırlı RIA kullanan multipar kadınlara göre daha
yüksek bulunmakla birlikte her iki gruptada kontrol grubu ile
kıyaslandığında anlamlı fark bulunamamıştır(3).
RIA’ nın yerleştirilmesi için en uygun zaman mensturasyon
zamanıdır(1,2,3).
Çünkü
bu
dönemde
servikal
kanal
iyice
genişlemiştir ve yerleştirme esnasında hastanın gebe olma
5
olasılığı en azdır. Bununla birlikte, hasta tarafından istenirse
veya o hasta için daha güvenili olduğu düşünülürse yerleştirme,
siklusun başka bir döneminde de gerçekleştirilebilir. Postpartum
RIA yerleştirilmesi , postpartum kontrol ziyaretinde , doğumdan
4-8 hafta sonra yapılabilir(2,4). Postpartum 8.haftadan sonra
uygulanan RIA’lar ile
karşılaştırıldığında olumsuz etki oranının
yükselmediği tespit edilmiştir(4).
RIA oldukça etkin ve düşük yan etkili yöntemler olarak tüm
dünyada
yaygın
olarak kullanılmaktadır.
RIA uygulanımının
kontraindikasyonları ;
•
Gebelik
•
Dış gebelik anamnezi
•
Ağır servisit
•
Genital organların malign lezyonları
•
Kesin tanısı konmamış positif veya şüpheli vajinal
smear
•
Sebebi bilinmeyen vajinal kanamalar
•
RIA’nın
yerleştirilmesine
engel
genital
organ
malformasyonları
•
Servikal kanal stenozu
•
Akut veya subakut salpenjitis (3)
Relatif kontraindikasyonlar;
•
Multiple seksual partner
•
Orta veya şiddetli dismenore
•
Nulliparite
•
Cinsel yolla bulaşan hastalık anamnezi
•
25 yaşından genç olması
•
Valvular kalp kapak hastalığı
•
Demir eksikliği anemisi (1)
25 yaşından genç olması, Klamidya enfeksiyonuna yatkınlık
oluşturması
açısından
relatif
kontraindikasyonlar
içinde
yer
almaktadır(1).
RIA kullanımına bağlı olarak izlenen komplikasyonlar;
gebelik,
RIA’nın
çıkması
(expulsion),
kanama,
ağrı,
pelvik
enfeksiyonlar sayılabilir (1).
6
Yapılan çalışmalarda, RIA’ların normal populasyona göre
pelvik enfeksiyon riskini arttırdığı ve dış gebeliğe yol açtığı
ispatlanamamıştır.
RIA
uterus
içerisinde
kadınların bebeklerinde kongenital
iken
gebe
kalmış
anomali sıklığında artış
görülmemektedir(1,3). Normal olarak gebelikte düşük oranı %12
dir. Ancak RIA yerinde bırakılırsa spontan düşük olma olasılığı
%50 civarındadır(3). İntrauterin gebelik eğer küçük ise
RİA
ultrason kılavuzluğunda gebeliği bozmadan çıkarılabilmektedir.
RİA yerinde iken devam eden gebeliklerin %30’una yakın bir
kısmında abort, erken membran rüptürü ve preterm doğum gibi
komplikasyonlar görülebilmektedir(2).
RIA
kullanımı
arttırmamaktadır(1,3).
normalde
Ancak
pek
dış
çok
gebelik
çalışma,
sıklığını
eğer
RIA
kullanımı sırasında gebelik olursa, bunun dış gebelik olma
olasılığının
yaklaşık
2
katına
çıktığı
sonucuna
bağlanmıştır(1,2,3). Bu nedenle daha önce dış gebelik geçirmiş
olma, RIA uygulanması için kesin kontraindikasyon olarak kabul
edilmelidir. Ancak bazı çalışmacılar ise RIA ‘nın dış gebelik riskini
arttırmadığı yalnızca dış gebeliği engellemediği için normal
populasyondaki dış gebelik riskinin RIA uygulananlarda mevcut
olduğunu iddia etmektedirler(3).
Senkop
reaksiyonları oluşabilir, bu servikal kanalın
dilitasyonu ve endometrial kavitenin gerilmesine bağlıdır.
Spontan olarak RIA’nın çıkması, sıklıkla RIA uygulanımından
birkaç ay sonra çoğunlukla da menstrasyon esnasında olur(1).
7
Başarısızlık oranı; RIA’nın şekli ve boyutu ile ilgidir.
Hastalar RIA kullanımı konusunda bilgilendirilmeli, hastalar her
mensturasyon sonrasında rutin olarak RIA’nın ipinin yerinde olup
olmadığını
kontrol etmelidirler. İpin olmadığı tespit ettikleri
takdirde, herhangi bir hekime başvurmalılar ve tekrar
RIA
taktırana kadar başka bir Kontraseptif metod kullanmalıdırlar.
Uterusa histerometri ile girildiğinde veya RIA’nın yerleştirilmesi
sırasında bir miktar rahatsızlık veya ağrı olabilir. Uterusun
parsiyal veya tam perforasyonu RIA yerleştirilmesinin nadir bir
komplikasyonudur. RIA’nın uterin kaviteyi delip pelvise yerleşme
olasılığı 1/1000 ‘den azdır(1).
Bu tip hastalarda jinekolojik muayene ve gerekirse ayakta
direk
karın
grafileri
istenip,
yeri
tam
olarak
tespit
edilmelidir(1,2).
RIA’ya bağlı ağrı ve kanama RIA’nın çıkarılması için sıkça
rastlanan
nedenler
arasındadır(1,4).
Kanamayı
açıklayan
herhangi bir patoloji tespit edilmediği taktirde Mirena kullanılarak
RIA’ya bağlı oluşan kanama engellenebilir(1).
RIA uygulanımı pelvik enfeksiyonu riskini 3-4 kat arttırır.
Asıl mekanizma endometrium içinde yabancı bir cismin kaviteyi
kontamine etmesi ile açıklanır. RIA kullanan hastalarda çok
eşlilik söz konusu ise bu oran daha da artar. RIA kullanan
kadınlarda, gram + anaerob bakteri Aktinomiçes İsraile’nin
neden olduğu bakteriyal enfeksiyon bildirilmiştir. PAP Smear’da
A. İsraile tespit edildiği taktirde
medikal tedavi uygulanmalıdır
(ampisilin , 250 mg 4x1 14 gün boyunca uygulanmalıdır). Tedavi
sonrası tekrar edilen PAP smear sonuçlarında da A.israile tespit
edilirse RIA çekilmelidir (1).
RIA kullanan hastalarda RIA’nın çıkarılması için gerekli
indikasyonlar;
•
RIA’nın yerleştirilmesi sırasında uterus perforasyonu
•
Kontrol sırasında RIA’nın servikal kanalda bulunması
•
Şiddetli uterus krampları veya alt kadran ağrısı
•
4 aydan sonra devam eden menoraji ve metroraji
•
İntrauterin gebelik
8
•
Kullanım sırasında pelvik enfeksiyon gelişimi(3)
RIA uygulanımı için en uygun hasta grubu ; Multipar, cinsel
yolla geçen hastalık ve salpinjit anamnezi olmayan, hormanal
kontrasepsiyon yöntemi kullanamayan hasta grubudur. Diabetik
hastalarda
RIA
kullanımının
pelvik
enfeksiyon
riskini
arttırmadığı belirtilmiştir(1).
Serviks kanseri, uzun yıllar kadın genital organ kanserleri
içinde dünyada en çok görülen kanser olmuştur. Servikal kanser
40
yaş
altındaki
sebeplerinden
kadınlarda,
biri
olup,
en
tüm
sık
kanserden
dünyada
genç
ölüm
kadın
popülasyonunda insidans giderek artmaktadır(5).
Servikal kanser halk sağlığının iyi olduğu gelişmiş ülkelerde
daha az görülürken, az gelişmiş ülkelerde daha sıktır(6). İsrail en
gelişmiş ülke olmamakla birlikte en az insidansa sahiptir. Çünkü
seksüel davranışlar, sünnet ve hijyenik alışkanlıklar, etiyolojik
nedenler arasında önemli bir yer tutmaktadır(5,7).
Serviks kanseri, birden bire ortaya çıkmayıp uzunca bir süre
prekanseröz
lezyonlar
halinde
bulunmaktadır.
Bu
durum,
hastalığın sitolojik ve klinik bir takım tanı metodları ile daha
erken
dönemde
teşhisini
ve
küratif
tedavisini
mümkün
kılmaktadır(5,6,8).
Sitoloji ve kolposkopi, serviks kanseri ve preinvazif lezyonların
tanısında
en
avantajlı
tekniktir(5).
Ancak
sitoloji
mevcut
hastalığın en son bulgusu değil, sadece diğer yöntemlerle
(Kolposkopi, histo-patoloji) irdelenmesi gereken bir tarama
metodudur.
Kolposkopi
ve
sitolojinin
birbirini
tamamlayan
metodlar olduğu kabul edilmiştir(9).
Sitoloji laboratuar, kolposkopi ise klinik bir uygulamadır. Her
bir metod neoplazinin farklı bir yönünü inceler. Sitoloji dökülen
hücreleri, kolposkopi serviksin vasküler yapısındaki değişiklikleri
inceler(10).
Bazı araştırmalara göre anormal sitolojik bulguların olduğu
her
olguda
rutin
olarak
endoservikal
küretaj
(ECC)
uygulanmalıdır(11,12). Kolposkopik muayenenin yetersiz olduğu
9
veya kolposkopik muayenede anormal sitolojiyi izah edecek bir
bulgu saptanmayan olgularda, ECC uygulanmaktadır(12).
Anormal olarak değerlendirilmiş pap smear sonuçları yada pap
smear (-) olmasına karşın şüpheli görünümlü servikse sahip
hastalar, kolposkopi ve kolposkopi eşliğinde alınan biyopsi ile
değerlendirilmelidir(13,14,15).
Pap
smearın
yanlış
negatiflik
oranı %20-%40 civarında çıkabilmektedir.Bu normal bir sitolojiyi
takiben kısa bir süre sonra serviks kanseri saptanan hastalarıda
kapsamaktadır(16).
10
GENEL BİLGİLER
ANATOMİ ve HİSTOLOJİ
Erişkinde uterusun alt 1/3’nü meydana getiren serviks uteri,
yaklaşık 2-4 cm’dir(ŞEKİL 1). Serviks,
uterusun endometrial
kaviteyle vajen arasındaki bağlantısını sağlayan bir kısımdır. Çapı
apexte 2,5 cm, tabanda 3 cm’dir ve silindir şeklindedir. Orifisyum
externum denilen dış deliği ile vajina’ya, orifisyum internum
denilen iç deliği ile uterus kavitesine açılan bir lümeni vardır. Os
internum histolojikum ile osinternum anatomikum arasında kalan
bölgeye istmus denir ve uterus korpusunda ayrıldığı noktayı
belirler. Serviks önde mesaneden yağlı bir doku ile ayrılmaktadır.
Yanlarda ise serviks’in damar ve
lenfatiklerinin bulunduğu
ligamentum kardinale ve parametriumlar bulunur. Parametrium
içinde seyreden üreterlerle yakın komşuluğu vardır(3,17).
Şekil 1
11
Kadın alt genital yolları, orta hatta füzyon yapan Müller
kanallarının ürogenital sinuse invaginasyon yaparak bağlanması
sonucu oluşmaktadır. Bu evrede vajinanın üst kısmını ve Müller
kanallarını örten epitel, tek katlı silindirik epiteldir, vajinanın orta
ve alt kısmı ise, çok katlı yassı epitel ile örtülüdür. Fetal hayatın
4. ayında vajinanının üst kısmını ve ektoserviksi örten tek katlı
silindirik epitelin yerini çok katlı epitel alır.
Erişkinde, endoserviks mukus salgılayan kriptalardan zengin
stroma üzerinde yer alan tek katlı silindirik epitel ile (Porsiyo
supravajinalis), ektoserviks ise yoğun fibröz stromo üzerinde yer
alan çok katlı yassı epitel ile örtülüdür (Porsiyo vajinalis). Bu iki
epitelin karşılaştığı sınırda histolojik bir geçiş bölgesi vardır(4).Bu
bölgeye SQJ adı verilir. Bu bölge, üreme çağındaki kadında
çoğunlukla ekzoservikal olarak izlenebilir. SQJ ideal olarak
servikste
os
gösterebilir;
eksternumdadır.
%30
servikal
SQJ
kanal
değişik
içinde,
lokalizasyonlar
%66
serviks
os
eksternumda ve %4 vajina forniks’lerinde yer alır(17,18,19).
Hormonal
stimülasyonlarla
serviks
volümünün
belirgin
şekilde arttığı, püberte ve ilk gebelik dönemlerinde silindirik
epitel os eksternumun dışına çıkarak ektoserviksi örter. Bu olaya
ektropion denir. Birkaç yıl içinde silindirik epitelin yerini yeniden
çok katlı yassı epitel almaktadır. Bu fizyolojik olaya metaplazi
denilmektedir(17).
Metaplazi tamamlandıktan sonra yeni oluşan SQJ ile orijinal
SQJ arasında kalan bölgeye TZ denir. Bu bölge de mitotik
aktiviteler fazla olduğu için, mutajenik ve karsinojenik etkilere
çok hassastır(4).
TZ’deki epitel, çeşitli endojen ve eksojen faktörler nedeniyle
bazı değişikliklere uğrar. Bu faktörler doğum, inflamasyon,
hormon, sperm ve diğer bazı faktörlere karşı immünolojik
hassasiyet olarak sıralanabilir. Epiteldeki bu değişiklikler basit
kornifikasyondan metaplaziye, servikal intraepitelyal neoplazi ve
invasif karsinomaya kadar uzanabilir(20,21).
12
PREKANSERÖZ LEZYONLAR VE SERVİKS KANSERİ
Serviksin malign lezyonları üzerinde uzun yıllardan beri
sitolojik,
histolojik
ve
fiziksel
tanı
yöntemleri
ile
yoğun
araştırmalar yapılmıştır.
Bugün serviks kanserinin aniden ortaya çıkmadığını,CIN ve
invasif kanseri aynı hastalığın sadece birbirinden farklı iki ayrı
evresini oluşturduğunu, preinvasiv lezyonların, kişiden kişiye
farklılık göstermesine rağmen, belirli bir zaman süre sonucunda
invasif bir hale dönüştüğünü, hatta preinvasiv lezyonların belli bir
ölçüde gerilediklerini bilmekteyiz(4).
Servikal kanser, displazi ve servikal intraepitelyal
neoplazi
(CIN) olarak adlandırılan epitelyal anormalliklerin sonucu oluşur.
Hafif ve şiddetli displazi tanısı, nükleer atipi ve yetersiz selüler
differansiyasyonunun özellikle yüzeyel epitelde yer alması olarak
belirlenirken; tüm epitelde yer alması durumunda, Karsinoma in
situ olarak değerlendirilir(22).
Pek
çok
SIL
vakasında
spontan
remisyon
izlenmesine
rağmen zamanla progresyon eğilim vardır. CIN 1 vakalarının %
60 ‘ ında regresyon, % 30 ‘unda persistans, % 10’unda CIN 3’e,
% 1’inde ise invasif kansere dönüşüm oranları bildirilmiştir(22).
Aynı oranlar sırası ile CIN 2 için % 40, % 20, % 5 olarak
belirtilir(22,23,24). CIN 3 için regresyon olasılığı % 13 iken
invasif forma dönme oranı %12’den fazladır. Dolayısıyla, atipik
epitelin invasif forma dönüşme olasılığı atipi derecesine bağlı
olarak artar, fakat her vakada izlenmez. Bununla birlikte yüksek
dereceli atipili bir çok vakada regresyonda izlenebilir(22).
Exfoliatif sitoloji veya pap smear servikal kanser teşhisinde
sensetif ve pahalı olmayan bir metodtur(22).Servikal
sitoloji ,
PAP smear veya PAP test bir tanı yöntemi değildir, tanı doku
biopsisi ile koyulur(4).
Prekürsör lezyonların eridikasyonu ile , servikal kanser
insidansı ve mortalite oranları düşme eğilimindedir(4,22).
13
HPV
enfeksiyonunun
patolojik
ve
klinik
çeşitliliğinin
araştırılmasına bağlı olarak alt genital traktüsün preinvasiv
lezyonları artış göstermiştir(25).
ALT GENTİTAL TRAKTUSUN PREİNVASİV LEZYONLARININ
SINIFLANDIRILMASI
1988 yılında Ulusal Kanser Enstitüsü’nün Bethesda, Marylan’da
yaptığı
toplantı
sonucunda,
preinvasif
lezyonların
sitolojik
sınıflandırılması için Bethesta sistemi getirilmiştir(2,23,26). 2001
yılında
bu
sınıflama
değiştirilerek
Bethesda
3
sistemi
getirilmiştir(Tablo 1) ve bu sisteme göre premalign skuamoz
lezyonlar 3 kategoriye ayrılmıştır: ASCUS,
LGSIL ve HGSIL
(Tablo 1),(12,14). Daha önce kullanılan sitolojik sınıflandırma
sistemlerinin
karşılaştırılması
Tablo
2’
de
sunulmuştur.
Serviksin preinvasif lezyonlarının biyolojik olarak anlaşılması
akıllara
servikal
kanser
prekürsorleri
için
terminolojinin
değişmesi gerekliliğini getirdi.İleri sürülen terminoloji bu 3
klasifikasyonu (CIN I,II,III) içerdi ve 2 klasifikasyon olarak
belirlendi(27,78,79,80).
HGSIL ve LGSIL içeren sitolojik diagnoza dayalı BETHESDA
sistemi getirildi.
Bu ileri sürülen klasifikasyon sisteminde, daha
önceleri hafif displazi, koilositik atipi, koilositoz ,düz kondilom ve
CIN I, LGSIL olarak adlandırıldı. CIN II ve CIN III , HGSIL olarak
ifade edildi. HGSIL olarak adlandırılan histolojik antitenin çoğu
kanser ilişkili HPV tiplerini içerir(81).
1994’de WHO ( World Health Organization ) CIN 1 , CIN 2 ,
CIN 3 VE Karsinoma İnsitu terminolojisini içeren ‘DİSPLASİ’
terimini kullanmaya devam etti(81).
14
Tablo1
15
Tablo 2
Hastaların hikayesi, HPV tiplerinin dağılımı ve bu lezyonların
sitolojik özelliklerinin benzer olmasından dolayı HPV ile ilişkili
hücresel
değişiklikler
(Koilositoz
ve
CIN I) LG SIL kategorisinde incelenirler(23,27).
Uzun dönem çalışmaların sonucunda koilositoz olarak
tanımlanan lezyonların % 14’ünde HG SIL
gelişirken,
hafif
%16’sında
displazi
displazi
veya
diye
sınıflanan
karsinoma
lezyonların
insitu
gelişmiştir(14,23,28).
Başlangıçta koilositoza, HPV 6 ve 11 gibi düşük riskli HPV
tiplerinin, CIN I ‘ide içeren gerçek neoplazilerde ise HPV 16 ve 18
gibi yüksek riskli HPV tiplerinin neden olduğu düşünülüyordu.
Fakat
histopatolojik
ve
moleküler
incelemeler
sonucunda
koilositoz ve CIN I ‘ de HPV tiplerinin heterojen bir dağılım
gösterdiği
tespit
edilmiştir(23,29).
Yapılan
terminoloji, incelemeyi yapan kişiye göre
sınıflamadaki
hatta aynı kişi
16
tarafından
sitolojik
inceleme
değişebilmektedir(23,30).
tekrar
Koilositoz
ve
edildiği
CIN
I
taktirde
birbirleri
ile
karışabilmektedir. Klinik davranış, moleküler biyolojik bulgular ve
morfolojik özelliklere göre HPV değişikleri ve CIN I aynı
hastalıkmış gibi görülmektedir. CIN II ve III’ü de HG SIL
kategorisinde
beraber
sınıflamamızın
nedeni
de
benzerdir,
ayırımı bize klinik bir fayda sağlamaz. (23,30,31).
RiSK FAKTÖRLERİ VE PATOGENEZ
Serviks kanserinde bir çok risk faktörü tanımlanmıştır.
Bunların en önemlilerini şöyle sıralıyabiliriz;
•
Erken yaşta cinsel ilişki
•
Partner sayısının birden fazla olması
•
Başta HPV olmak üzere seksüel yolla bulaşan hastalık
anamnezi
•
Yüksek
riskli
erkek
partner
(Daha
önceki
eşinde
Servikal kanser olan veya penil kondilom hikayesi olanlar)
•
Düşük sosyoekonomik düzey, çevresel faktörler.
•
İmmunnesupresyon
•
Sigara
•
NSD sayısı
•
Kontraseptif metodlar ve OKS
•
Vit C ve folik asit eksikliği(16,22,32,33,34,35).
Bilinen tüm seksüel geçiş gösteren hastalıkların servikal kanser
için etiolojik faktör olduğu ileri sürülmüştür ve son zamanlarda
servikal kanser prekursörü olarak kabul görmüştür. Bu listede;
•
Trepanema Pallidum
•
Trikomanas Vaginalis
•
Candida Albicans
•
Chlamydia Trachomalis
•
HSV
•
HPV
bulunmaktadır.
17
HPV
Son
15
yıldır
HPV
enfeksiyonunun
servikal
kanser
patogenezinde ve preinvasiv prekursör lezyonlar için önemli bir
rol oynadığı kabul görmüştür(25).
HPV’nın tespit edildiği lezyonlarda hücreler irregular nuklear
çizgilenme içeren genişleme (enlargement), hiperkromisiti ve
perinuklear halo varlığı ile karakterizedir; bu özelliklerinden
dolayı KOİLOSİTOZ olarak adlandırılır(25).
Daha sonra yapılan araştırmalar sonucunda, HPV’nin kapsid
antijeni için antibodi geliştirildi ve servikal lezyonlarda HPV
tespiti için bu antibodi immunehistokimyasal method olarak
kullandı. Zurhauzen’in Moleküler teknoloji kullanılarak HPV-DNA
hidridizasyon teknolojisi ile HPV nin neden olduğu lezyonlar
araştırılmıştır.
Bunun
sonucunda
HPV
–
DNA
high-grade
lezyonlar ve servikal kanserlerin büyük bir kısmında tespit
edilmiş ve female anogenital traktüsün neoplazi patogenezinde
önemli bir role sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu çalışmaların
sonucunda HPV-DNA spesifik tipleri ile servikal kanser prekursör
lezyonları ve invasiv servikal kanser arasında kuvvetli bir
bağlantı olduğu belirtilmiştir. Bu bulgular ; seksüel kontakt
sonrası oluşan HPV enfeksiyonunun , hem SIL hemde
invasiv servikal kanser gelişimi için gerekli olduğunu
göstermiştir(10).
Bu bilgilere dayanarak IARC tarafından, HPV TİP 16 ve 18
‘in insanda karsinojen olduğu kabul edildi(10).
Servikal kanser etiolojisindeki
seksüel faktörlerin baskın
rolünün anlaşılmasından ötürü, seksüel geçiş gösteren ajanların
primer neden olabileceği belirtilmiştir.
Bu
ajanlar
arasında
en
çok
dikkati
çeken
HPV
enfeksiyonudur. HPV transformasyon geninin protein içeriğindeki
ürünleri (E6 – E7) nin, insan hücrelerindeki P53 – PRB ki büyüme
regülasyonunu etkilediği ve HPV’nin onkojenik etkisinin buna
bağlı olduğu belirtilmiştir. HPV’nin
‘malign transformasyon’
potansiyelinin olduğu kabul edilmiştir(14).
18
Son zamanlarda HPV Enfeksiyonu servikal kanser riski için
major prediktör olarak gösterilir. HPV, çift sarmal DNA virüsüdür,
bilinen 80 tipi mevcuttur. HPV2 ve 4 esasen ciltle siğil yaparken,
tip 6 ve 11 cinsel ilişki ile bulaşır ve kondiloma akuminata ve
laringeal polip etkenidir(39).
Yapılan uluslararası bir çalışmada
toplam 22 ülkeden
alınan verilere göre, 1000 servikal kanser biyopsisinden % 93 ‘
ünde HPV DNA’sı bulunmuş, bunlarında
yarısının HPV tip 16
olduğu gösterilmiştir. HPV tip 18 % 10 – 15 oranında bulunurken,
servikal adenokarsinomaların % 40 – 50 ‘sinde var olduğu
gösterilmiştir. Tip 45 ve 59 bu vakalarda % 5 ile % 10 oranında
bulunmuştur .
Son dönemdeki HPV ve servikal kanser ilişkisi,
biyomarkerler
kullanılarak
yapılmış
ve
çok
sıkı
ilişkiler
gösterilmiştir(39). HPV enfeksiyonu, servikal neoplazi oluşturma
eğilimindedir. Erken dönemde şikayeti olmayan kadınlardan
yapılan sitolojik incelemeler ile ilgili
prospektif
çalışmalarda,
viral DNA tespiti sonucunda bu kişilerde birkaç yıl içinde CIN
gelişme ve HPV ile ilgili kanser gelişme rölatif riskinin % 10’dan
fazla, kesin riskin ise % 50 ‘den fazla olduğu gösterilmiştir ve de
HPV enfeksiyonunun, Servikal Neoplazi için epidemiolojik
risk faktörü olduğu kesinleşmiştir(40,41).
Birçok
HPV
enfeksiyonunun
geçici
olmasına
rağmen
virüsün tamamen elimine olup olmadığı veya latent kaldığı
bilinmemektedir. HPV enfeksiyonuna maruz kalmış kadınların az
bir kısmında belki de immune cevabın yetersiz olması nedeniyle
persistans
izlenmektedir.
Yüksek
riskli
onkojenik
HPV
enfeksiyonunun persiste etmesi durumunda HGSIL oluşabilir ki
bu da 25 ile 35 yaş arasında tespit edilir. Aşırı sigara içimi, OKS
kullanımı,
multiparite
veya
cinsel
yolla bulaşan
enfeksiyon
varlığının bu progresyondan sorumlu olduğu belirtilmiştir. Aynı
faktörler veya HPV DNA’nın human genomuna entegre olmasını
sağlayan
faktörler
sonucunda
invasiv
forma
geçişi
sağlanır(42,43,44,45).
Vaka kontrollü çalışmalarda, riskin ilk cinsel ilişki yaşı ile ters
orantılı olduğu anlaşılmıştır. 16 yaşın altındaki ilk cinsel ilişki ve
19
20 yaşın üstündeki ilk cinsel ilişki oranlarında iki kat farklılıklar
mevcuttur
ve
bu
oran
seksuel
partner
sayısı
ile
orantılıdır(4,46,47,48).
Pek çok araştırmacı servikal kanserin
enfeksiyonlar
servikovajinal
sonucunda
multiple, rekürran
oluşabildiğini,
enfeksiyonunun
HPV
nin
hatta
kronik
onkojenik
özelliğini
arttırdığını göstermiştir(49,50).
Servikal kanser nedeni olarak seksüel faktörlerin rol
oynadığının belirtilmesine rağmen erkek faktör etkisinin fazla
olmadığı ifade edilir. Ancak , servikal ve penil kanserlerin coğrafik
kümelenmesi ve penil kanser teşhisi alan erkeklerin eşlerinde
servikal
kanser
oranının
desteklememektedir.
hastaların
Pek
eşlerinde
çok
genital
artması
çalışmada
siğil,
gonorea,
bu
düşünceyi
servikal
kanserli
herpes
hikayesi
bulunmuştur(51,52,53,54).
Menarş ve menopoz yaşının, mensturasyon karakterinin
servikal kanser gelişimi riski için bağlantısının az olduğu
tespit
edilmiştir(55,56).
Bununla birlikte parite sayısının yüksek olduğu kişiler ile
yapılan araştırmalar sonucunda servikal kanser riskinin arttığı
fikri
kuvvetlenmiştir.
Ancak
HPV
enfeksiyon
insidansının
multiparite ile bağlantısı yoktur. Bu konuda yapılan iki çalışmada;
multiparitenin servikal kanser ile ilişkisinin HPV enjeksiyonundan
bağımsız olduğu gösterilmiştir. Multiparite ile servikal kanser
arasındaki ilişkinin,
doğum
esnasındaki servikal travma ve
gebelik esnasındaki hormonal durum veya beslenme alışkanlıkları
ile ilgili olabileceği ileri sürülmüştür(4,42,43,57,58).
20
Son yıllarda, sigaranın servikal kanser gelişiminde önemli
bir
etiyolojik
faktör
olduğu
düşünülüyor.
Farklı
tipteki
epidemiolojik araştırmalar sonucunda, preinvasiv ve invasiv
servikal kanser oranının sigara içenlerde
daha büyük risk
oluşturduğu anlaşılmıştır. HPV’ yi göz önüne almadan yapılan pek
çok çalışmada, uzun süre veya fazla miktarda sigara içiminin riski
iki kat arttırdığı ifade edilmiştir(59). Sigara, skuamöz hücreli
tümör ile sınırlandırılmıştır, adenokarsinom veya adenoskuamöz
kanser ile ilişkisi tespit edilememiştir (60).
İlk zamanlarda, yapılan çalışmalarda OKS’nin servikal kanser
riskini
arttırmadığı
düşünülüyordu,
fakat
çalışmalarda, uzun süreli OKS kullanımının
edilmiştir(61).
kullanımının
son
yapılan
riski arttığı tespit
5 yıl veya 5 yıldan fazla bir süre, OKS
servikal
kanser
riskini
2
kat
arttırdığı
kabul
edilir(62,63,64,65). Fakat hiçbir araştırmacı HPV yi bu araştırma
grubuna dahil etmemiştir. HPV ve OKS ‘nin birlikte invitro
değerlendirilmesi sonucunda viral DNA’nın hormanal etki ile
transformasyonu tespit edilmiştir. Son zamanlarda yapılan bir çok
çalışmada OKS kullanımı ile adenokarsinoma riskinin yüksek
olduğu ifade
edilmiştir. Kontraseptif metod olarak kondom
kullanımı ile servikal kanser riskinin düşük olduğu,
bunun da
serviksin enfeksiyöz ajanlarla daha az temasından kaynaklandığı
görüşüne varılmıştır(66). Spermisit kullanımının da, antiviral
etkisinden dolayı riski azalttığı belirtilmiştir(67).
Beslenmenin, servikal neoplazi gelişimindeki etkisi pek çok
kez
araştırılmıştır.
Pek
çok
farklı
diet
alışkanlıklarının
araştırılmasına rağmen çalışmalar HPV verilerini de almadığı için,
sınırlı kalmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda Vitamin A alınımı
ile servikal lezyonlar arasında bir ilişki bulunamamıştır(19).
Vitamin C, iyileşmedeki rolü immun sistem ve sigaraya karşı
antioksidan özelliği nedeniyle dikkat çekmiş ve araştırılmıştır. Pek
çok çalışmada yüksek seviyede vitamin C alımının, displazi ve
invasiv kanser oranı için riski azalttığı gösterilmiştir(68,69). Son
dönemlerde yapılan bir çalışmada, düşük folat alınımın ve düşük
serolojik folatın preinvasiv servikal lezyonlar ile ilişkili
olduğu
21
belirtildi. Özellikle gebelik döneminde folat eksikliğinin oluştuğu
ve
multipar
nedeninin
kadınlarda
de
folat
daha
sık
eksikliğinden
servikal
kanser
kaynaklanmış
görülme
olabileceği
belirtildi(70,71,72). Folik asit’in , C ve A vitaminini, Betakarotenin
serviks
kanserine
karşı
koruyucu
rol
oynadıklarına
dair
çalışmalar bulunmaktadır(4).
Bazı araştırmacılar ailesel faktörlerin , servikal kanser
gelişimi için risk oluşturduğuna inanmaktadır(73).
SERVİKS – SKUAMÖZ LEZYONLAR
Karsinoma insitu , 1961’ de ilkkez yapılan Exfoliyatif
Sitoloji konferansında serviksin tüm kalınlığı boyunca farklılaşma
göstermeyen ve invazyon tesbit edilmeyen epitelyal lezyonlar
olarak ifade edilmiştir(74).
Exfoliyatif Sitoloji , servikal kanser ve karsinoma insitu
tespitinde kabul gören bir metod oldu ve servikste var olan tüm
epitelyal anormallikleri içerdi. Normal servikal epitel özelliği
içeren
lezyonlardan
karsinoma
insitu
özelliği
içeren
hücreler arasında yeralan servikal lezyonlar Reagen ve
Homonic
tarafından
1956’larda
‘
DİSPLAZİ
‘
olarak
tanımlanmıştır. Epitel değişikliklerin derecesine ve kalınlığına
bağlı olarak ‘Displazi ‘ hafif, orta ve ciddi forma ayrılır. Bu
guruplandırma,
lezyonun
invasiv
karsinomaya
dönüşüm
potansiyelini de gösterir. Histolojik olarak Displazi epitelin
tüm kalınlığı boyunca hücrelerin izlenmemesi veya bazal
membranı aşmamasıdır.
Displazi
terimine
ek
olarak,
bu
sitolojik özellikteki hücreler Bazal – Cell hiperaktivitesi ve atipik
hiperplazi olarak da adlandırıldı. Klinik açıdan displazinin önemi;
normal yapıya dönüşebilen hücreleri içermesidir(75).
22
CIN terminolojisi servikal kanser lezyonlarını, 3 guruba ve
dereceye ayırdı. CIN I hafif displazi, CIN II orta displazi,
patologların karsinoma insitu ve ağır displazi ayırımını net olarak
yapmamaları nedeniyle CIN III, bu iki lezyonuda içerdi. CIN
terminolojisi;
tüm
servikal
kanser
prekursörlerinin
devamlılık gösterdiğini ve tedavi edilmediği durumda tüm
lezyonların invasif kansere dönüşebildiğini savunur(76).
Hangi tip lezyonların progresyon gösterdiğinin bilinmemesi
nedeniyle, CIN Terminolojisi her prekursör lezyonun tedavi
edilmesi gereğini vurgulamıştır. Bunun sonucunda tüm prekursör
lezyonların eridikasyonu ve tedavisinin invasiv servikal kanser
gelişme riskini anlamlı bir şekilde düşüreceği belirtilmiştir(76). Bu
neoplazi
veya
gerçek
prekursörler
istisna
göstermeksizin
monoklonaldir ve kanser ilişkili HPV tip 16-18-31-33-35-39-4551-56’ yı içermektedir. Bu lezyonlar sıklıkla aneoploididir(77).
ASCUS
Klinisyenler ve sitologlar için sorun teşkil eden hasta gurubu ,
pap smear’da atipik hücre tespit edilen guruptur. Benign atipi
veya inflamatuar değişiklikler içeren pap smear sonuçları ‘ Benign
sellüler değişiklikler’ olarak klasifiye edilir , ASCUS ‘un önemi,
belirgin oranda ASCUS tanısı alan hastaların SIL tanısı almış
olması ve pek çoğunda HGSIL hatta bazılarında invasiv servikal
kanser tespit edilmiş olmasıdır. Yapılan araştırmalar sonucunda
ASCUS tespit edilen hastaların % 25’inde LG SIL, % 6’sında HG
SIL izlenmiştir(82).
SERVİKS – GLANDULAR LEZYONLAR
İnvasif kanser teşhisi konan kadınlar ile yapılan araştırmalar
sonucunda , son üç dekatta adenokarsinomanın skuamöz hücreli
karsinomaya oranla artış gösterdiği tespit edilmiştir.
Son 30 yılda endoserviks adenokarsinoma oranı % 5 ‘den
%20’lere yükseldi. Bunun en önemli sebebi, HPV 16, HPV 18
virüsünün tespitindeki artıştır. Freidell ve Mc Kay, benzer
histolojik bulgularla izlenen hastalara, iki hasta grubu daha ilave
23
etti. Histolojik olarak yüksek oranda atipi içeren fakat invazyon
göstermeyen
AIS
terimini
gündeme
getirdi(87).
Pek
çok
çalışmada; AGC sitolojisi tespit edilen hastalarda, yüksek oranda
HG SIL tespit edildiği ve premenapoz kadınlarda tespit edilen AIS
ile endometriyal hiperplazi ve postmenapozal kadınlarda tespit
edilen AIS ile de endoservikal\endometriyal kanser oranında
artışın izlendiği belirtilmiştir(83,84,85,86). Daha sonra AIS
terimi invasiv adenokarsinoma prekursörü olarak kabul
gördü.
Adenokarsinoma
insituya
oranla
daha
az
derecede
histolojik bulgular gösteren glandular lezyonlar da tespit edildi.
Bu düşük dereceli (low grade) glandular hücreler endoservikal
displazi ve atipik hiperplazi olarak ifade edildi. Servikal
squamöz lezyonlara benzer şekilde bazı otörler CIGN terimini
tüm noninvasiv glandular lezyonlar için önerdiler. CIGN teriminin
kullanılması ile birlikte sitolojik atipi derecesine ve mitotik
aktivitesinin bulunmasına göre CIGN’ın grade 1 veya grade 2
olarak, adenokarsinoma insitu terimi de grade 3 CIGN olarak
sınıflandırıldı(88).
SERVİKSİN PREİNVASİV LEZYONLARININ PATOLOJİSİ
SIL LOKALİZASYONU (CIN LOKALİZASYONU)
Kolposkopi
sayesinde
ve
histolojik
düzeyde
SIL
lokalizasyonunun incelenmesi sonucunda; lezyonların büyük
kısmının
TRANSFORMASYON
ZONU
‘ndan
kaynaklandığı
anlaşılmıştır. Menarjla birlikte, pek çok kadında endoservikal tip
kolumnar epitel, serviks porsioda görülmeye başlar(Şekil 2).
Endoservikal tip epitel çıplak göz ile salman kırmızısı olarak
izlenir ve servikal erezyon, servikal ektopi veya olgun kolumnar
epitel olarak yorumlanır(89,90,91).
Düşük
PH,
travma,
hormonal
faktörler,
servikovajinal
enfeksiyonlar gibi pek çok uyarıya cevap olarak menarjdan
hemen sonra kolumnar epitel çok katlı squamöz epitel ile yer
değiştirir. Bu değişim iki farklı işlem sonucu oluşur;
1. Squamöz Metaplazi
2. Epidermidizasyon
24
Bu işlemler sonucunda çok katlı squamöz epitel ile endoservikal
tip kolumnar epitel arasındaki histolojik junction internal osa
doğru yer değiştirir. Kırk yaş civarında ise tüm porsio pek çok
kadında matur squamöz epitel ile örtülüdür(92).
TZ ; yeni squamo-kolumnar junction ile orginal squamokolumnar junction arasında yer alır(Şekil 2).
Şekil 2
25
Transformasyon zonu, yüksek mitotik aktivitesinden dolayı
CIN ve servikal karsinomların gelişmesi açısından kolposkopistler
için çok öneme sahip bir bölgedir.
SIL gelişimi için 3 potansiyel hücre mevcuttur.
1. Matur Squamöz epitelin bazal hücreleri
2. Squamöz metaplazik hücrelerin bazal tabakası
3. Endoservikal reserve hücreler
SIL ların büyük kısmının TZ ile aktif skuamo-kolumnar
junctiondan gelişmesi nedeniyle , büyük kısmında hücre orijini
squamöz metaplazinin oluştuğu bazal hücrelerdir(93)
SERVİKAL – İNTRAEPTELYAL LEZYONLARIN
MİKROSKOPİK ÖZELLİKLERİ – GÖRÜNÜMLERİ
Dereceleri göz önüne alınmadan, SIL ‘ların 2 histolojik
özelliği; nüklearatipi, belirgin stoplazmik
differensiasyon’
dur. Multinükleasyonlar sıklıkla oluşur.
Servikste squamöz epitel 3 tabakaya ayrılır; Bazal tabaka
basement membran ile bağlantı gösteren hücreler tabakasından
oluşur. Parabazal tabaka proliferatif komponenttir. Bu bölge
mitozun izlendiği normal serviks bölgesidir. Hücreler parabazal
tabakadan uzaklaştıkça maturite oranları artar(94).
CIN I, undifferansiye hücreler epitelin sadece 1/3’ünü, CIN
II’de
2/3’ünü , CIN III’de
ise 2/3 ‘ünden fazlasını içermesi ile
sınıflandırılır(94).
LGSIL (CIN I); HPV’nin sitopatik etkisi belirgin bir özelliğidir
ve immatür bazaloit hücreler epitelin alt 1/3’üne sınırlıdır.
HPV’nin
sitopatik
etkileri,
perinuklear
halo,
vakuolizasyondur(Şekil 3).
Nuklear atipi ve perinuklear halo bulunduğu hücreler Kass ve
Durfee tarafından , KOİLOSİTOZ olarak isimlendirilmiştir(95).
26
Şekil 3 (A); LG SIL (CIN I) perinuklear halo ve
nuklear atipi varlığı ile karakterizedir.
(B);
CIN
I
lezyonlarda
hidridizasyon
yöntemi
kullanılarak HPV 16\18 DNA virüsleri içeren hücreler
koyu renkli nukleus olarak izlenmiştir.
Elektronmikroskopik çalışmalar, koilositozda virüs varlığını
doğrulamıştır. Nuklear atipi olmaksızın perinuklear halo varlığı ,
HPV
enfeksiyonu
gibi
non-neoplastik
durumlarda
da
görülebilmektedir. Bu durumlar:
•
Trichomanas
•
Gardnella Vaginalis
•
Candida
Buna ek olarak perinuklear halo nadiren:
•
postmenopozal kadınlarda
•
immature squamöz metaplazi varlığında da
atrofik epitelyal değişikliklerin göstergesi olarak bulunur(96).
HGSIL (CIN II – CIN III) immature bazaloit ve üst 1/3’üne kadar
uzanan mitotoik figürler ile karakterizedir. Stoplazma, genellikle
yüksek nuklear – stoplazmik oran nedeniyle minimaldir. Bir
high-grade lezyon genellikle anormal mitotik figürler içerir(97),
(Şekil 4).
27
Şekil 4 (A) LG SIL; anormal mitotik figür
yokluğu ile karakterize
(B) HG SIL; anormal mitotik figürler içerir.
Anöploidi lezyonları için en iyi histolojik prediktör ; anormal mitotik figürlerin varlığıdır.
Anoploidi DNA paterni içeren SIL’ların %85’inde anormal mitotik figürler bulunur(98).
ATİPİK ENDOSERVİKAL HİPERPLAZİ VE
ADENOKARSİNOMA İNSUTU LEZYONLARINDAKİ
MİKROSKOPİK GÖRÜNÜM
Endoserviksin atipik endo- servikal hiperplazi ve adenokarsinoma insitu lezyonlarının her ikisi de, atipik glanduler
hücrelerle çevrili endoservikal glandlar bulunması ve stromal
invazyonun olmaması ile karakterizedir(Şekil 5). Her iki lezyonda
da endoservikal hücreler, invasiv adenokarsinomanın histolojik
ve sitolojik özelliklerini içerir. Her iki
atipik
endoservikal
hiperplazi
ve
adenokarsinoma insitunun karakteristik
özelliği
hücre
kabalaşması
ve
pseudostratifikasyondur(99).
Şekil 5 (A) Adenokarsinoma insitu; atipik
endoservikal hücrelerle çevrili glandlar ile
karakterize.
(B)
Yüksek
büyütmede
endoservikal
hücrelerde
pseudostratifikasyon izlenmektedir.
28
GEBELİKTE SERVİKS KANSERİ
Yaklaşık
olarak
2200
gebelikte
bir
servikal
kanser
görülmektedir.Tedavi seçenekleri primer tümör varlığına, gebeliğin
kaçıncı haftasında olduğuna ve hastanın isteğine bağlıdır.Servikal
konizasyon ile evre 1A hastalık tanısı konulduğunda doğuma kadar
beklenebilir ve primer tedavi doğum sonrası uygulanabilir.İnvasif
kanser tanısı konulan hastalarda, gebeliğin 20.haftasında fetus
dikkate alınmaz ve hastalık yaygınlığına bağlı olarak seçilen primer
tedavi yöntemi uygulanır(16).
SERVİKAL
KANSER
VE
PREKURSOR
HİSTOLOJİK ARAŞTIRILMASI
LEZYONLARIN
Serviksten elde edilen hücrelerin sitolojik incelenmesi, ilk
olarak Dr. George Papanicolow tarafından 1940’larda servikal
kanserlerin ve Prekursör lezyonların tespiti için dile getirildi. Bu
erken çalışmadan bu güne kadar servikal sitoloji kanser tarama
programı için en etkin ve en ucuz yöntem olarak ileri sürüldü (4).
Kanser taraması için Papsmear programlarının yaygın olarak
kullanılması ile birlikte, servikal kanser insidansı ve ölümlerinde
dramatik bir düşüş sağlandı.
Tüm
kadınların
%100
tarandığı
yerlerde
ulaşılamamıştır. Bu sitolojinin negatif sonuçlar
kaynaklanmaktadır. Yanlış negatif
sonuçların
bile
hedefe
vermesinden
pek çok nedeni
vardır; smear alma tekniğinde hata, fiksasyonda hata, smearın
aşırı kalın veya ince olması, çok sayıda eritrositlerin bulunması,
endoservikal hücrelerinin bulunmaması, boya hatası ve nihayet
sitoloğun
hatasıdır.
sanıldığından
Son
daha
yıllarda
yüksek
yanlış
olduğu
negatiflik
yönünde
oranının
görüşbirliği
bulunmaktadır(4,100).
Papsmear’ın önemi, LGSIL’den invasiv kanser gelişimi için
gereken sürenin ortalama 10 ila 17 yıl ve karsinoma insitu
gelişimi
için
5
–
10
yıl
olması
ve
tedavi
için
zaman
kazandırmasıdır(101,102).
29
Amerika Kanser Birliği’nden alınan son papsmear tavsiyeleri;
seksüel aktif olan tüm kadınların düzenli pap testi ve
pelvik muayene yapılmasının gereğidir. 3 veya daha fazla
normal sonuç alındıktan sonra pap testi, bir jinekolog gözlemi
altında olmak koşulu ile daha az sıklıkla yapılabilir(103).
Hastalar mutlaka papsmear öncesi bilgilendirilmelidirler. 24
saat öncesi cinsel ilişkinin olmaması, vajinal duş yapılmaması
söylenmelidir.
Papsmear
testi,
mensturasyon
esnasında
yapılmamalıdır. İntravajinal antibiyotik veya antifungal ajan
kullanımından
bir
hafta
sonra
alınmalıdır.
Papsmear
testi
bimanuel muayeneden önce alınmamalıdır. Smear alınmadan
önce servikse asitik asit uygulanmamış olması tercih edilir(104).
Son zamanlarda sıvı bazlı sitoloji servikal sitoloji taraması için
gündeme getirildi. Sıvı bazlı sitoloji kullanılarak SIL tespitinin
oranı % 15 ‘lerden % 100 ‘lere yükselmiştir. Bu metodla faklı
moleküler testler için kullanılabilecek materyaller elde edilir ki, bu
özellikle HPV DNA tespiti için önemlidir(105,106).
KOLPOSKOPİ
Kolposkop alt genital traktüsün epitelyal yüzeylerinin büyütme
altında
gözlenmesi
amacıyla
kullanılan
binoküler
bir
mikroskoptur. Kolposkop 1952’de Hans Hinsellmann tarafından
icat edilmiştir(4).
Kolposkopinin, özellikle HPV enfeksiyonlarının saptanmasında
sitolojiye büyük üstünlük gösterdiğine inanilmaktadır (4,19,107).
Kolposkopist dikkatsiz davranırsa, hata yapma olasılığı artar.
Hataların çoğu tekniğe, yorumlamaya ve rutin sıraya uymamaya
bağlı ortaya çıkar. Yorum hatalarından kaçınmanın en güzel yolu,
Pap smear, histopatolojik inceleme, kolposkopik yorum gibi
işlemlerin hemen hepsinin sonucunun birbirleriyle uyum içinde
olması gerekliliğidir(17).
30
TERMİNOLOJİ
Kolposkopinin
kadar
değişik
klinik
uygulamaya
terminolojiler
girmesinden
günümüze
kullanılmıştır(4,10,108).
Ancak
günümüze kadar henüz tüm dünyanın kabul ettiği bir sınıflama
oluşturulamamıştır
ve
onlarda
tartışmalıdır.’International
Terminoloji ‘denilen terminoloji 1990 yılında Roma’da Kolposkopi
ve Servikal Patoloji Kongres’inde bir takım düzeltmelerle değişik
bir şekilde sunulmuştur(Tablo 3).
I.
Normal Kolposkopi Bulguları
A. Orijinal Yassı Epitel
B. Silindirik Epitel
C. Normal (transformasyon zonu)
II. Anormal Kolposkopi Bulguları
A. Dönüşüm Bölgesi (Transformasyon zonu içerisinde)
1. Aseto-beyaz epitel*
a) düz
b) mikropapiler
2. Punktuasyon*
3. Mozaik*
4. Lökoplaki*
5. İyod Negatif Alanlar
6. Atipik Damarlanma
B. Dönüşüm Bölgesi (Transformasyon Zonu dışında)
(ör. Ektoserviks, vagina)
1. Aseto-Beyaz Epitel*
a)Düz
b)Mikropapiler
2. Puntuasyon*
3. Mozaik*
4. Lökoplaki*
5. İyod negatif alanlar
6. Atipik Damarlanma
31
III. Kolposkopi ile şüpheli invasiv karsinom
IV. Kolposkopinin yetersiz olması
A.Yassı-silindirik
epitel
(skuamokolumnar)
sınırının
görülememesi
B. Ağır enflamasyon veya ağır atrofi
C. Serviksin görülememesi
V. Diğer Bulgular
A. Non-aseto-beyaz mikropapiler yüzey
B. Ekzofitik Kondilom
C. Enflamasyon
D. Atrofi
E. Ülser
F. Diğer
* Minör ve Majör Değişiklikler
Minör Değişiklikler:
Major Değişiklikler
Aseto beyaz epitel
Yoğun aseto-beyaz epitel
İnce mozaik
Kötü mozaik
İnce puntuasyon
Kötü punktuasyon
İnce Lökoplaki
Kalın Lökoplaki
Atipik Damarlanma
Erezyon
TABLO 3
Bu
sınıflamada
aynı
kolposkopik
lezyonların
dönüşüm
bölgesinin hem içinde, hemde dışında bulunabileceği göz önüne
alınmıştır ve buna göre tüm kolposkopik lezyonların atipik
dönüşüm bölgesinden geliştiği kavramı iptal edilmiş ve yeni
terminolojide atipik dönüşüm bölgesi çıkartılmıştır. Aynı zamanda
mozaik, punktuasyon, aseto – beyaz epitel gibi bulgular minör ve
majör olmak üzere ayrılmışlardır (4)(Tablo 3).
Kolposkopi bulguları dört gruba ayrılır: Normal , anormal ,
yetersiz ve diğer.Normal kolposkopi bulguları ; Esas yassı
epitel , düzgün yüzeyli , pembe , özel çizgiler taşımayan , serviks
ve vajinada bulunan epiteldir. Mukus salgılayıcı
ağızlı veya Naboth kistleri
epitel, yarık
gibi, silindrik epitel kalıntıları
32
bulunmaz .Silindrik epitel , orijinal yassı epitel veya metaplastik
epitelden , endoservikse uzanan , tek katlı , yüksek mukussalgılayıcı
epiteldir.Silindrik
düzensizdir,burada
stroma
epitelin
kapladığı
papillaları
ve
alanın
derin
vardır.Asetik asit uygulamasından sonra , bu epitel
yüzeyi
yarıklar
tipik üzüm
benzeri bir görünüm alır.Silindirik epitel , porsiyoda bulunabilir
veya vajinaya uzanabilir(4). Transformasyon bölgesi, esas yassı
epitel ile silindrik epitel arasında kalan, içinde değişik olgunluk
derecelerinde metaplastik epitel görünebilen alanlardır. Normal
bir transformasyon bölgesinin içerikleri , metaplastik epitel ile
çevrili silindrik epitel adaları , bez ağızları ve Naboth kistleridir.
Normal
bir
transformasyon
bölgesinde,
servikal
neoplazileri
düşündürecek kolposkopik bulgulara rastlanmaz(4).
Anormal kolposkopi bulguları: Bir atipik transformasyon
bölgesi servikal neoplaziyi düşündürücü
bulgulardan biri veya bir kaçını içerir(2). Anormal Kolposkopik
bulgular Tablo 3’te belirtilmiştir(4).
Serviksin en iyi görünümü 10 ve 16 ‘lık büyütmede elde edilir.
Kolposkopi ünitesinde mavi ya da yeşil filtre eklenerek damarsal
yapılar daha iyi incelenebilir. Bu filtre, kırmızı rengi absorbe ettiği
için damarlar olduğundan daha koyu renkli görünerek etrafındaki
epitelle arasında bir kontrast oluşur. Mukus fazlalığı yumuşak bir
pamuk tampon ile alındıktan sonra, kolposkop ile tüm vajina
sistematik bir şekilde dikkatlice incelenmelidir. % 3 asetik asit
serviks ve tüm vajena uygulanır.
Asetik
asit
bir
kez
mukozaya
ulaştıktan
sonra
epitel
hücrelerinde şişme meydana getirerek, kolumnar epitelin üzüm
şeklinde bir görünüm almasını sağlar. Asetik asit aynı zamanda
hücreler arası epitelyal proteinlerin koagülasyonuna sebep olarak
anormal epitelin geçirgenliğini azaltıp karakteristik asetowhite
görünümü oluştururur. Bu etki transformasyon bölgesinde 40
saniyede oluşur. Fakat daha fazla keratinize olan bölgelerde bu
süre 60 – 90 saniyeye kadar uzayabilir. Asetowhite etkiyi devam
ettirebilmek için tekrar tekrar asetik asit uygulamak gerekebilir.
Noktalanma; stromadaki papillalarda bulunan kapillar halkaların
33
neden olduğu, noktalı damarlanma görünümü veren bir fokal
anormal kolposkopik lezyondur(4).
Mozaik görünümlü bir fokal anormal kolposkopik lezyonda
mozaik
alanını
andıran,
epiteli
kateden
kapillar
halkaların
oluşturduğu kırmızımtrak sınırlar bulunur(4).
Hiperkeratoz; hiperkeratoz veya parakeratozun, çevresinden
yüksek, beyaz plak görünümünde olduğu bir fokal kolposkopik
tablodur. Bu beyaz plak , asetik asit uygulanmasından önce de
belirgindir.Bazen
hiperkeratoza
transformasyon
bölgesinin
dışında da rastlanır(4).
Damarsal yapıyı incelemek için en uygun zaman , asetik asit
uygulanımından
öncedir.
Anormal
kan
damarları;
kan
damarlarının, noktalanma, mozaik veya ince damarlanmalar
göstermesi yerine, ani yön değiştiren, düzensiz , virgül , spiral
veya spagetti şekilleri alarak yüzeye paralel seyreden damarlar
biçiminde belirdiği, anormal kolposkopik görünümdür(4).
Yassı epitel-silindrik epitel birleşme bölgesinin gözlenemediği
durumlarda, yetersiz kolposkopik bulgulardan söz edilir(4).
Klasik kolposkopi tekniğinde asetik asit uygulanımından sonra
serviks ve üst vajinaya Schiller solüsyonu uygulanır. Glikojenden
zengin dokuları koyu renkte boyayan schiller solüsyonu (%1
İyodin solüsyonu), anormal epitel hücrelerini, glikojenden fakir
oldukları için açık renkli olarak gösterir. Normal ve selim
reaksiyonlar; İyodin pozitif: Koyu kahve , normal glikojen
içeren epitel , İyodin negatif :Renk yok , Silindirik epitel ,
immatür transformasyon zonu, inflamatuar lezyonlar. Anormal
ve şüpheli reaksiyonlar; İyodin-sarı sahalar; karakteristik
kanarya sarısı , mozaik punktuasyon , keskin sınırlardır(17).
Kolposkopi
ve
kolposkopi
eşliğinde
biyopsi
uygulanımı;
preinvasiv servikal lezyon tespit edilen hastalara yaklaşımı
kolaylaştırır çünkü klinisyenlere invasiv kanser ve preinvasiv
lezyonlar hakkında kesin veriler sunar.
Bir lezyonun varlığında kolposkopinin yanılması çok enderdir.
Kolposkopide en önemli hata invasif bir kanserin atlanılmasıdır.
34
Aynı inceleme hatası daha az önemli lezyonlarda da görülebilir.
Yanlış negatif sonuçlar ele alındığında, kolposkopik yorumda üç
zorluk vardır. Bunlardan biri lezyonun servikal içerisinde yüksekte
lokalizasyon göstermesi, ikincisi ise sıklıkla temas kanamasına
neden olan vasküleritede artıştır. Bu zorluklar kadınların ancak
küçük bir kısmında görülür. Üçüncü zorluk ise, postmenopozdaki
kadınlarda serviksin rijid ve elastikiyetinin kaybolması veya TZ
iyice servikal kanal içerisine çekildiği olgulardır. Kolposkopide
yanlış
pozitif
sonuçlar
grade’leme
sistemi
ile
minimale
indirgenmiştir(17).
Bazı araştırmacılara göre sitolojinin pozitif geldiği her olguda
rutin olarak ECC uygulanmalıdır. Ancak araştırmacıların büyük bir
kısmına göre yeterli kolposkopik muayene olduğu takdirde
ECC’ye
gereksinme
kalmamaktadır.
Kolposkopik
muayenin
yetersiz olduğu veya kolposkopik muayenede pozitif sitolojiyi izah
edecek bir bulgu saptanmayan olgularda ECC uygulanmaktadır.
Son yıllarda geliştirilen endoservikal fırçalar ECC’a alternatif
olarak uygulamaya girmiştir. Rutin olarak ECC özellikle tecrübesiz
jinekologlar tarafından uygulandığından avantajlar sağlamaktadır.
Ancak
tecrubeli
muayenede
içerisinde
ECC
bir
jinekologlar
için
gerekmemektedir.
lezyon
saptanması
yeterli
ECC
özellikle
bir
ile
kolposkopik
servikal
kanal
perimenopoz
ve
postmenopozdaki hastalarda daha sıklıkla görülmektedir. Zira bu
yaşlarda kanal fizyolojik olarak retraksiyona uğramakta ve
yetersiz kolposkopik muayene insidansını arttırmaktadır(17).
Servikste gözle görülen bir lezyon var ise o yerden mutlaka
biyopsi alınmalıdır. Eğer ortada gözle görülen bir lezyon yok ise
ve sitoloji pozitif ise, serviksin mutlaka kolposkopik olarak
araştırılması gereklidir. Kolposkopik muayene sırasında saptanan
şüpheli yerlerden kolposkopi altında biyopsi yapılır. Bu sayede
lüzumsuz konizasyan operasyonları yapılmadan, direk olarak
lezyondan
alınan
parçanın
histopatolojik
incelemesi
yapılır.
Biyopsi tek veya çok sayıda olabilir. Kanama minimaldir ve
sadece birkaç saatlik tampon ile durmaktadır. Monsel’s solusyonu
( ferik sülfat ), negatol gibi kanamayı durdurucu ajanlardan da
35
yaralanılabilir. Kolposkop altında alınan biyopsilerin güvenilirliği,
konizasyon
ile
karşılaştırıdığında
birbirleriyle
korelasyon
göstermektedirler(17).
Bu çalışmamızın amacı; Servikal epitelde ve transformasyon
zonunda uzun süreli RİA kullanımına bağlı oluşan , smear ve
kolposkopi
ile
saptanabilen
değişiklikler
olup
olmadığının
gösterilmesidir.
36
MATERYAL METOD
Haziran 2004 ile Nisan 2005 tarihleri arasında kliniğimize
başvuran, 188 olguyu içine alan cross sectional bir çalışmadır.
Çalışmaya dahil edilen olguların yaşları 22 - 58 yaşları arasında
idi ve başvuru sırasında herhangi
bir kontrasepsion yöntemi
kullanmıyorlardı. Çalışma grubuna (Grup 1) 5 yıl veya daha uzun
süre RIA kullanan tek eşli ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyon
hikayesi olmayan 62 olgu dahil edildi. Daha önce RIA kullanım
anamnezi
olmayana
ve
muayene
esnasında
RIA
tespit
edilmeyen, 126 hasta kontrol (Grup 2) olarak kabul edildi. Tüm
olgulara, tek bir uzman ve bir asistan tarafından
(LEICA CLS
150 XC MS5, Almanya) kolposkopik muayene yapıldı ve smear
alındı. HPV öyküsü olan kişiler çalışma dışında bırakıldı. Çalışma
ve kontrol gruplarının smear sonuçları ve kolposkopik muayene
bulguları karşılaştırıldı.
Elde edilen sonuçların istatistiksel analizi SPSS 11.0
(Chicago_USA) paket programı ile yapılmıştır. Gruplar arasında
sınıflandırılmış değişkenlerin karşılaştırılması için ki-kare testi,
devamlı değişkenlerin karşılaştırılması için bağımsız örneklerde t
testi kullanıldı. Varyansların farklı olması veya denek sayısının
düşük olduğu durumlarda alternatif olarak Mann – Whitney
U
testi uygulanmıştır. Olasılığın (p) < 0.05 olması istatistiksel
olarak anlamlı kabul edildi. Sınıflandırılmış veriler tabloda sayı
(n) ve yüzde (%) olarak sunuldu.
Olguların öykülerinden Gravida, Parite, Doğum sayısı, İlk
koit
yaşı
belirlendi.
uygulanmadan
önce
Muayene
servix
öncesi
çıplak
smear
gözle
alındı,
AA
değerlendirildi,
endoservikal epitelin yer değişikliği (Ektropion veya Ektopi)
varlığı not edildi. Ektropion ve/veya ektopi, servikste kapladığı
alana göre hafif (Periorifisiyel), orta ve geniş (Fornikse kadar
uzanan) olarak sınıflandırıldı. Daha önce serum fizyolojik ile
serviks silinerek, yeşil filtre eşliğinde atipik damarlanma olup
olmadığı not edildi. Bu işlemden sonra %3’lük AA solüsyonu ile
servikal mukus uzaklaştırılarak, yaklaşık bir dakika süre ile
37
beklendikten sonra SCJ, TZ gözlendi. Serviksin AA’e yanıtı
beyazlaşmanın
şiddetine
göre
hafif
ve
yoğun
olarak
değerlendirildi. Mozaik ve punktuasyon paterni kaba ve ince
olarak tanımlandı. Kolposkopik bulgular Uluslararası Kolposkopi
ve Servikal Patoloji Cemiyeti Roma 1990’ a göre tasnif edildi.
Son olarak %1 iodin (lugol) solüsyonu ile serviks
boyanarak Schiller test ile yapıldı. İyot ile siyaha yakın koyu
kahverengi boyanan alanlar iodin pozitif (Schiller test negatif),
açık kahverengi boyanan alanlar iodin zayıf, kanarya sarısı
boyanan veya iyot tutmayan alanlar ise iodin negatif (Schiller
test pozitif ) olarak değerlendirildi. SCJ’nin kesintisiz olarak ve
net bir şekilde izlenip TZ’nun ve varsa lezyonun tam olarak
görüldüğü olgularda kolposkopi yeterli olarak kabul edildi.
SCJ’nin net olarak izlenmediği, TZ’nin tamamen görülmediği
vakalar ve servikal kanal içine uzayıp üst sınırı net izlenemeyen
lezyon bulunan vakalarda kolposkopi yetersiz olarak kabul
edildi.
Yetersiz
kolposkopi
saptanan
hastalara
endoservikal
kanalın da incelenmesi ve tedavi protokollerinin belirlenmesi için
Novak küret ile ECC yapıldı. Hafif – yoğun AW alanı bulunan
ince veya kaba mozaik ve punktuasyon görünümü olan,
Shciller test pozitif olan alanlardan punch biyopsisi yapıldı.
Tüm hastalarda servikal biyopsi sonrası meydana gelen
kanamalar
için
vajinal
tampon
kullanıldı,
hiçbir
olguda
koterizasyon gerekmedi. Kanama kontolünün ardından vajen
serviks Biokadin ile yıkanarak hasta eve gönderildi.
Lezyon saptananlar dahil olmak üzere hiçbir olguda sitoloji
ve histopatoloji sonuçları alınmadan RIA çıkarılmadı.
Biyopsi ile alınan örnekler % 10 luk formol içinde fikse
edilerek patolojiye gönderildi. Doku örnekleri rutin histopatalojık
inceleme işlemine tabii tutulduktan sonra elde edilen 5 mikronluk
kesitler Hematoksilen Eosin ile boyanarak ışık mikroskobunda
40, 100 ve 400 büyütme ile incelendi.
38
BULGULAR
Grup 1 ‘ deki olguların yaş ortalaması 38,67 yıl iken Grup 2’deki
olguların yaş ortalaması 39,11 yıl idi. Grup 1’deki hastaların ilk
koit yaşı ortalaması 19,49 yıl iken Grup 2’de bu değer 18,95 yıl
idi. Gruplar arasında yaş ve ilk koit yaşı açısından anlamlı bir
farklılık bulunamamıştır(Yaş: t=0.36
p=0.72, Coit yaşı: t=0.91
p=0.36). Eldeki ölçümsel verilerde yaş ve ilk koit yaşı için hasta
ve kontrol grubu kıyaslamaları student’s T testi ile yapılmıştır. Bu
çalışmada yer alan tüm değişkenlere ait hasta ve kontrol
gruplarını tanımlayıcı istatistik ölçümlerini içeren değerler Tablo
4’de belirtilmiştir.
TABLO 4 : Hasta ve Kontrol grubu Tanımlayıcı değerleri ve
T-Test Sonuçları
Yaş*
İlk Koit
Yaşı*
Gravida
Grup I
Grup II
(No:62)
(No:126)
Ortalama
Ortalama
+ SD
+ SD
38.7 +
39.1 + 6.4
18.9 + 2.8
10.1
19.5 + 4.2
4,12
±
Parite±
3,016
NSD±
2,62
* : Student - T Test
T Değeri
P Değeri
0.36
0.72
0.91
0.36
3,59
0,03
2,74
2,61
0,15
0,14
± : Mann Whitney – U Test
Mann - Whitney U Test Gravida, Parite, NSD parametrelerinin
kıyaslanmaları için kullanılmıştır.
Eldeki ölçümsel verilerde yaş ve Coit yaşı için hasta ve kontrol grubu
kıyaslamaları student’s T testi ile yapılmıştır
39
Mann-Whitney U Test Gravida, Parite, NSD parametrelerinin
kıyaslanması için kullanılmıştır. (Tablo 5)
Tablo 5 : Non-Parametrik Mann-Whitney U Test
GRAVIDA
PARITE
NSD
Mann-Whitney U
3153,000
3417,500
3398,500
Z
-2,179
-1,440
-1,492
,029 *
,150
,136
P
(2-tailed)
Mann
-
Whitney
U
testi
sonucunda,
Gravida
kıyaslamasında anlamlı fark (P = 0.03), parite ve NSD
parametrelerinin ise anlamlı olmadığı saptanmıştır (P=0.15,
P=0.14).
Grup 1 ve Grup 2’ de tespit edilen Cross Table Ektopi
sonuçları; Hafif ektopi tespit edilme oranı Grup 1 ve Grup 2 için
sırasıyla: %25.8 %19.18 , Orta ektopi, %25.8 %28.6 Ağır
ektopi: %11.3 %23.8 olarak tespit edilmiştir. İki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır(Tablo 6).
EKTOPİ
Grup 1%
Yok
Min.
Orta
Geniş
37,10
25,80
25,80
11,30
Grup 2% 27,80
19,80
28,60
23,80
Tablo 6: Kolposkopi öncesinde çıplak gözle tespit edilen ektopi
oranları, Cross Table sonuçları
(Pearson Chi-Square x2 =5,27 ,
p:0,15)
40
Grup 1 ve Grup 2 de saptanan smear sonuçları sırası ile;
yetersiz smear; %1.6 , %0.0 ,
koilositoz; %4.9 , %1.6 ,
enflamasyon; %32.8 , %29.3 kronik servisit; %29.5 , %31.7 ,
ASCUS; %1.6 , %4.9 , LGSIL; %4.9 , %6.5, HGSIL; %0.0 ,
%1.6 , Skuamöz CA ; %0.0 , %2.4 olarak saptanmıştır. Hasta ve
kontrol grupları arasında smear sonuçları açısından anlamlı bir
fark bulunamamıştır(Pearson Chi-Square x2=7,77
p=0,46)
Grup 1 Grup 2
F
3
X²=3.74 P=
18(%14.3)
Mosaic (%4.8)
0.05
(Tablo7).
Smear
Normal
Yeteriz
Grup
Grup
1(%)
22
2(%)
24,60
Smear
Koilositoz
Enfeksiyon
Kronik
0,00
1,60
1,60
29,00
4,90
32,00
Servisit
ASCUS
LG SIL
HG SIL
Skuamöz
31,00
29,00
4,90
6,50
1,60
1,60
4,90
0,00
2,40
0,00
CA
Tablo7 : Smear sonuçları.
Pearson Chi – Square x² :7,77
p=0,46
Hastaların
kolposkopi
eşliğinde
incelenmesi
ile
elde
edilen Cross Table sonuçları; Grup 1’da polip tespiti %16.7 iken
grup 2’de %40.9 , Grup 1’da lokoplaki tespit oranı %8.3 iken
Grup 2’de %18.2 olarak bulundu, gruplar arasında istatistiksel
anlamlı bir fark saptanmadı(Tablo 8).
41
KOLPOSKOPİ
Grup 1(%) Grup 2(%)
Yetersiz Kolposkopi
33.2
18.2
Polip
16.7
40.9
Lökoplaki
8.3
18.2
Kondilom
25
0.0
Spesifik Enfeksiyon
8.3
0.0
Serviks CA
8.3
13.6
True Erezyon
0.0
9.1
Tablo 8: Kolposkopi Yorum Pearson Chi-Square x2:11,29
p:0,08
RIA kullananlarda F. Mosaic gözlenme oranı anlamlı
olarak düşük bulunmuştur (Pearson Chi – Square x² = 3.74
p= 0.05) (Tablo 9).
Tablo 9: F. Mosaic Biyoistatistik Sonuçları
Grup 1 ve Grup 2’ de tespit edilen ECC sonuçlarında; kronik
servisit ; RIA kullanan gruptaki rastlanma oranı %10 iken kontrol
grubunda bu oran %6.9 olarak tespit edildi. HG SIL tespit oranı
Grup 1’de %1.7 iken, Grup 2’de %3.4 olarak bulundu, .Gruplar
arasında istatistiksel anlamlı bir fark saptanamadı(Tablo 10).
ECC
Alınmadı
Normal
Kronik Servisit
Enflamasyon
LG SIL
HG SIL
Grup
Grup
1(%)
81.7
5
2(%)
84.5
4.3
10
6.9
1.7
1.7
0.9
3.4
Tablo 10: ECC, Pearson Chi-Square x2:1,23 , p:0,87
42
Grup 1 ve Grup 2 ‘de tespit edilen biopsi sonuçları sırasıyla;
LGSIL; %13.3 , %16.4, HGSIL; %0, %3.3,Skuamöz CA; %1.7 ,
%3.3, Koilositoz; %11.7 , %6.6 , endometriosis saptanma oranı
ise
%0.0,
%0.8,
olarak
hesaplandı.Her
iki
grup
arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanamamıştır(Tablo 11).
Grup
Grup
BIOPSI
1(%)
2(%)
Kronik Servisit
LG SIL
HG SIL
Skuamöz CA
Koilositoz
True Erezyon
Endometriyosiz
23.3
13.3
0,00
1.7
11.7
0,00
0,00
28.7
16.4
3.3
3.3
6.6
8
0.8
Tablo 11: Pearson Chi – Square x² :6,18 p=0,52
Grup içinde sigara kullanımı Grup 1 için %62.9 Grup 2 için % 73
idi. Hasta ve kontrol grupları arasında sigara içme oranları
açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır (Pearson ChiSquare x²= 2.36 p=0.12).
NTZ(p:0.68), ATZ(p:0.68), Asetowhite(p:0.45), C.
Mozaik(0.48), F. Punction(0.19), C. Punction(0.43), Atipik
Damarlanma(0.69),
Shciller(0.41)
saptanma
oranları
açısından anlamlı bir fark gösterilememiştir.
Frekanslar ve yüzdeler ise Pearson Chi-Square ve Fisher
kesin olasılık testleri ile yapılmıştır. Tablolara ait sıklık ve
yüzdeler sunularak test istatistikleri ve mutlak olmak üzere ‘P’
olasılıkları sunulmuştur.(Tablo 12)
43
Pearson ChiGravida
Parite
NSD
Ektopi
NTZ
ATZ
Asetowhite
F. Mozaik
F. Punction
Shciller
Smear
Biyopsi
ECC
Kolposkopi
Sigara
Square x²
11,18
12,13
7,65
5,27
0,17
0,17
1,60
3,74
1,76
0,68
7,77
6,18
1,23
11,29
2,36
P
0.67
0,14
0,47
0,15
0,68
0,68
0,45
0,05
0,19
0,41
0,46
0,52
0,87
0,08
0,12
Fisher Kesin Olasılık
C. Punction
Atipik
Testi
Fisher Kesin Olasılık
0,43
Damarlanma
Testi
Fisher Kesin Olasılık
0,69
C. Mozaik
Testi
0,48
Tablo 12
44
TARTIŞMA
Oral kontraseptiflerle servikal neoplaziler ilişkisine dair çok çeşitli
çalışmalar olduğu halde RIA ile servikal neoplazilerin ilişkisini
araştırmak kolposkopi yapanların aklına gelen en önemli unsurdur.
RIA kullanımı en kolay vede dikkatlice seçilen hasta grubunda
kontrasepsiyonda en etkili yöntemlerin başında gelmektedir(114).
RIA kullanımına bağlı olarak non-spesifik, non-enfeksiyöz yani
steril vaginit gelişmesi diğer kontraseptif methodlara oranla sıkça
rastlanmaktadır.
Jinekolojide
çalışmaların
maligniteler
sonucuna
göre
ve
RIA
arasında
RIA’nın
yapıla
muhtemel
gelmiş
karsinojenik
potansiyeli hakkında kesin bir kanaate ulaşılamamıştır(114).
RIA
kullanımı
sonucunda
serviksin
skuamöz
ve
kolumnar
epitelinde sitolojik atipiye sıkça rastlanır. Skuamöz epiteldeki nuklear
atipi genellikle hafif, kolumnar epiteldeki ise ciddi boyutlarda olabilir.
Hatta
bu
atipi
adenokarsinoma
insitu
ve
adenokarsinomayı
destekleyen ciddi atipiye kadar değişkenlik gösterir.
Fiore ve ark. (110) tarafından yapılan bir çalışmada; RIA kullanan
kadınlar
ile
kombine
oral
kontraseptif
kullanan
kadınlarda
kontraseptif methodlara bağlı olarak gelişen servikal patolojiler
açısından karşılaştırılmış, RIA kullanan kadınlardan alınan servikal
smearda hafif diskaryosis oranı %17,6 iken steroid OKS kullanan
kadınlarda ise bu oran %10,53 olarak saptanmıştır.
Howard ve ark. (111) nın yapmış olduğu diğer bir çalışmada da;
kontraseptif methodlar ile servikal displazi ve karsinoma insitu
arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bu çalışmada RIA kullanan grup ile
OKS
kullanan
grup
karşılaştırıldığında
OKS
kullanan
grupta
karsinoma insitu oranının 1,4 kat fazla olduğu ve bu oranın
istatistiksel olarak anlamlı olmadığı belirtilmiştir.
Son yıllarda uygulanan tarama testleri ile servikal preinvasiv
lezyonların erken tanı ve tedavisinin mümkün olması, jinekolojinin
bu alanında büyük başarı sağlanmıştır. Ancak tarama testlerinin
pozitif prediktif değerinin düşüklüğü sonucu gereksiz müdahalelerde
45
gündeme gelebilmektedir. Ayrıca tarama testlerinin yalancı negatiflik
oranlarının yüksek olması bu testlerin güvenilirliklerinide olumsuz
olarak etkilemekte ise de geniş kitlelerde uygulanabilecek en basit
ve yaygın test olmaları nedeniyle çok değerlidir.
Risse ve ark.(112) tafından yapılan bir çalışmada RIA kullanımına
bağlı olarak gelişen sitolojik ve histolojik bulgular araştırılmıştır. RIA
kullanan grupta; inflamatuar değişiklikler oranı %85.9, kontrol
grubunda ise %75.3 olarak tespit edilmiştir, ancak 5 yıllık RIA
kullanımına bağlı olarak tespit edilen enfeksiyon oranının kontrol
grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı bir fark bulunamamıştır.
Fahmy ve ark.(113) nın yapmış oldukları toplam 400 vakalık bir
serisinde RIA kullanılan grupta enfeksiyon oranının kontoll grubu ile
kıyaslandığında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur
(P<0,05).
Bizim çalışmamızda ise RIA kullanan kadınlarda tespit edilen
enfeksiyon
oranı
%29
kontrol
grubunda
ise
%32
olarak
bulunmuştur, bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır
(P=0,46).
Usha ve ark.(114) 5 yıllık RIA kullanan 2603 hasta üzerinde
yapmış oldukları bir çalışmada RIA uygulanımı öncesi ve 5 yıllık RIA
kullanımı sonrası elde edilen smear sonuçları karşılaştırılmış, RIA
uygulanımı öncesi alınan smear sonuçlarında displazi oranı %2,5
olarak tespit edilmiş ve 5 yıllık takiplerinde yıllık smear sonuçlarında
tespit edilen displazi oranları sırası ile %4,2 , %1,6 , %3,8 , %0,9 ve
%3 olarak saptanmıştır. RIA uygulanımı öncesi alınan smear
sonuçlarına göre negatif veya inflamatuar değişiklikler gösteren
kadınların 5 yıllık takiplerinde hiçbir değişiklik saptanmamıştır. RIA
uygulanımı öncesi displazi tespit edilen kadınların hiçbirinde de 5
yıllık takipleri boyunca karsinoma insitu gelişmemiştir. Bu çalışmanın
sonucunda, 5 yıllık RIA kullanımının servikal displazi veya kanser
gelişimi için bir risk oluşturmadığı belirtilmiştir.
Risse ve ark (112)nın yapmış oldukları çalışmada da uzun dönem
RIA kullanımının orta ve şiddetli displazi veya karsinoma insitu
gelişimi için bir risk teşkil etmediği,
atipik skuamöz metaplazi ve
hafif displazinin RIA kullanan grupta tespit edilebileceğini ancak RIA
46
nın çıkarılması ile atipik metaplazinin ve hafif displazinin zamanla
geriliyebileceğini ifade etmişlerdir.
H Su ve ark (115) yaptıkları uzun süreli RIA kullanımı ve uterin
malignensiler arasında kesinlikle bir ilişki olmadığını geniş serilerle
yayınlamıştır. Pike ve ark.(116) özellikle progesteron içeren RIA’ların
endometrial
kanser
için
insidansı
azaltıcı
yönde
etki
ettiğini
yayınlayarak RIA’ya güveni sağlamlaştırmıştır.
Methat ve ark. (117) tarafından yapılan bir çalışmada da servikal
epitelde de RIA ya bağlı olarak oluşacak histolojik değişiklikler
araştırılmış,
2
ile
13
yıl
RIA
kullanan
91
hasta
herhangi
kontrasepsiyon yöntemi kullanmayan aynı sayıdaki hasta grubu ile
karşılaştırılmıştır. Grub A, RIA kullanan Aile Planlaması Polikliniği’ne
başvuran 53 hasta, herhangi bir yöntem kullanmamış 53 kontrol
grubu hasta ile karşılaştırılmıştır. Bu hastaların önceki sitolojilerine
ilişkin herhangi bir bilgi mevcut değildir. Grub B, displazi polikliniğine
başvuran 2 yıldan uzun süredir RIA kullanan 38 hasta ile aynı
klinikte hiçbir kontraseptif yöntem kullanmayan 38 kontrol grubu ile
karşılaştırılmıştır. RIA kullanımının ortalama süresi grup A’da 5 yıl,
grup B’de ise 5,7 yıldır. RIA’ların %90’ı Lippes loop, %8’i bakırlı,
%2’si diğer grubtur. Grup A’da anormal smear sonuöları tespit etme
oranı %13 kontrol grubunda ise %4 olarak bulunmuş ve bu farkın
istatistiksel olarak anlamlı olmadığı gösterilmiştir (P>0,05). Hiçbir
hastada şiddetli displazi ve karsinoma insitu tespit edilmemiştir. RIA
kullanımının ağır displastik etkiler yaratmadığı fakat hafif displastik
etkiler yaratma olasılığının olabileceği vurgulanmıştır.
Bizim çalışmamızda da, RIA kullanan grupta ASCUS, LGSIL,
HGSIL tespit oranları sırası ile %1,6 , %4,9 , %0,0 olarak
saptanmıştır.
Bu
sonuçları
kontol
grubu
ile
kıyasladığımızda
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (P=0,46).
RIA
‘nın
kullanılmaya
başladığı
1900’lerden
buyana
ilk
kullanılmaya başlanan Lippes loop modelleri ve sonra geliştirilen
bakırlı modellerinden tutunda en son hormonlu RIA’lara varan
değişik spekturum içerisinde kanser için risk faktörü olup olmadığı
yıllar süren araştırmalara konu olmuştur.
47
Deborah L ve ark (118) yapmış oldukları multisentrik toplam
1268 hastayı içeren geniş seride RIA tipleri ve kullanım süreleri ile
servikal kanser ilişkisi araştırılmıştır. Bakır içeren RIA kullanımı ile
servikal kanser riskinin anlamlı bir şekilde azaldığı mekanik etkili RIA
kullanımının ise servikal kanser gelişiminde hiçbir etkisinin olmadığı
sonucuna varılmıştır. Uzun süreli RIA kullanımının invasiv servikal
kanser gelişiminde arzulanan boyutlardan pozitif koruyucu etkisininin
olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bizim çalışmamızda da RIA kullanan hasta grubunda skuamöz
kanser
vakasına
rastlanmadı.
Oysaki
rastgele
seçilen
grubunda ise %2,4 oranında skuamöz kanser saptanmıştır.
kontrol
Buda
tarama testi olarak kullanılan smear testinin önemini bir kez daha
ortaya koymuştur.
Fahmy ve ark(113) yapmış oldukları bir çalışmada; RIA kullanan
100 hasta spesifik enfeksiyon, diskaryozis ve CIN yönünden kontrol
grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı bir fark bulunmamıştır (P>0,05).
Bizim çalışmamızda ise RIA kullanan grupta, kontrol grubundaki
seriden
farklı
olarak
fine
mosaic
anlamlı
olarak
düşük
bulunmuştur(P=0,05). Diğer kolposkopik bulgular açısından anlamlı
bir
değişikliğe
rastlanmamıştır(P=0,08).
Fahmy
ve
ark.(113)
çalışmasında fine mosaic açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
bulgu tespit edilemiştir. Aseto White alanlar, lokoplaki, punktuasyon
ve atipik damarlanma açısından anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır
(P>0,05), oysaki inflamatuar kolposkopik değişiklikler hem Lippes
loop grubunda hemde Cu T200 (bakırlı) grubta anlamlı olarak
değişiklik göstermiştir(P<0,05).
Bizim çalışmamızda da; şimdiye kadar olan yapılmış diğer
çalışmalar gibi RIA ile artmış invasiv servikal kanser arasında hiçbir
ilişki tespit edilmemiştir. Ancak yapılan diğer çalışmalarda(119)
olduğu gibi bakırlı RIA kullanımının invasiv kanserde protektif etkisi
olduğunu söylememiz söz konusu değildir.
Engineer ve ark.(119) larının bakırlı RIA kullanan hastalarda
artmış displazi oranını tespit etmeleri bizim çalışmamız ile farklılık
göstermektedir.
48
SONUÇ
Rahim içi araçlar dünyada en yaygın olarak kullanılan uzun etkili,
geri dönüşümlü doğum kontrol yöntemidir. Servikal patolojilerin
tanısında ise Pap smear ve kolposkopik muayene halen alternatifleri
olmayan iki ayrı yöntemdir. RIA kullanan kadınların taranmasında
servikal smear kullanılarak, hangi hastaların kolposkopik muayeneye
gönderiliceğinin belirlenmesi en akılcı uygulamadır.
Biz çalışmamızda 5 yıldan uzun süreli RİA kullanan hastalara
smear sonuçları ile kolposkopi uyguladık.5 yıldan uzun süreli RİA
kullanımı
sonucu
Çalışmamızın
oluşabilecek
sonucunda:
servikal
NTZ,
ATZ,
değişiklikleri
araştırdık.
Asetowhite,
C.Mozaik,
F.Punction, C.Punction, Atipik Damarlanma,
Schiller saptanma
oranları arasında anlamlı bir fark gösterilememiştir.
Uzun süreli RIA kullanımına bağlı olarak gelişebilecek servikal
değişikliklerin tespiti, hala ileri araştırılması gereken bir konu olmaya
devam etmektedir.
Bize göre; RIA uygulanacak kadınlara RIA uygulanımı öncesi ve
sonrası, 1 yıl ara ile smear yaptırmalı, smear sonucu veya servikal
görünümü
nedeniyle
gerekli
görülürse
kolposkopik
muayene
uygulanmalıdır.
49
KAYNAKLAR
1. Sivin I, Schmidt F: Effectiveness of IUDs: A review.
Contraception 1987;36:55.
2. Kadın Hastalıkları Ve Doğum Bilgisi , Prof.Dr. M. Nedim
ÇİÇEK, Prof.Dr. Cemalettin AKYÜREK , Doç. Dr. Çetin
ÇELİK, Doç. Dr. Ali HABERAL, 2004, sf:566
3. Jinekoloji, Prof. Dr. Turgay ATASÜ, Prof Dr. Sezai ŞAHMAY,
2000 sf:689
4. Farley TMM, Rosenborg Mj, Rowe PJ, et al. Intrauterine
devices and pelvic inflammatory disease: an international
perspective. Lancet 1991; 330:785.
5. Di Saia, Creasman WJ: Clinical Gynecologic Oncology, ed
2, St. Lois Missouri CW Mosby 1984
6. Richart
RM:A
Modified
terminology
for
cervical
intraepithelial neoplasia , Obstet and Gynecol.75:1,1990
7. Spitzer M, Burton AK, Human papilloma virüs related
diserases in the female patient, urologic clinics of North
America 19: 1, 1992
8. Hall JE ,Walton L :Displasia of cervix,Am J Obstet and
Gynecol.100:3,1968
9. Kolstad P : Carcinoma of the cervix.Stage 0 : Diagnosis
and treatment ,Am J Obstet Gynecol.96:1986
10.Adolf Stafl. Richart F Wattingly:Colposcopic
diagnosis of
cervical neoplasia , obstet Gynecol , 41:2,1973
11. Kwikkel NJ , Benzemer PP , Helmerhorst TJ , Quaak MJ ,
Stolk JG :Predictive value of a positive endocervical
curretage in diagnosis and treatment of CIN .Gynecol
Oncol 24:162,1986
12.Spirtes NM Schlaerth JB, Dablaing G , Morrow CP ,A critical
evaluation of the endocervical curretage.Obstet.Gynecol
70:729,1987
13.Kolstad P: Carcinoma of the cervix.Stage 0 : Diagnosis and
treatment ,Am J Obstet Gynecol.96:1986
50
14.Wright
C:
Contemporary
Colposcopy,
Obstetrics
and
Gynecology Clinics of North America,20:1,1993
15.Frisch-LE: inflamatory atypia and the false-negative smear
in cervical intraepitelial neoplasia . Obstet Gynecology 2 /
96 , 1987
16. Jinekolojik Onkoloji Prof.Dr.Haldun GÜNER ,
3.Basım
sf:46, 2002
17. Atasu T, Aydınlı K, Servikal İntraepitelyal Neoplazi. In:
Jinekolojik Onkoloji 229,1996
18. Reid R, Preinvasive Disease .In : Practical Gynecologic
Oncology Edited by Berek Williams-Wilkins,6;194 , 1989
19. Wilkinson EJ: Pap smears & screening for cervikal
neoplasia .Clin.Obstet.Gynecol. 1990
20. Thomas C Wright, Ralph M Richart: Role of Human
Papilloma Virüs in the pathogenesis of genital tract warts
and cancer, Gynecologic oncology,37;151,1990
21. Keijser KGG, Kenemons P,Vander Zanden PHTC, et al:
Diathermy
loop excision in
the management of cervical
intraepitelial neoplasia: Diagnosis and treatment in one
procedure .Am J Obstet Gynecol 166;1281,1992
22.Gustafsson L, Ponten J, Zack M, et al. International
incidence
rates
introduction
of
of
invasive
cytological
cervical
screening.
cancer
Cancer
after
Causes
Control 1997;8:755.
23.National Cancer Institute Workshop. The 188 Bethestha
system
for
Reporting
Cervical\Vaginal
Cytological
Diagnoses. JAMA 1989; 262: 931-934
24. Oster
AG.
Naturel
history
of
cervical
intraepithelial
neoplasia:a critical review . Int J Gynecol Pathol 1993; 12
: 186-192
25.Meisels A, Roy M, Fortier M, Morin C. Condylomatous
lesions
of
the
cervix:
mophologic
and
colposcopic
diagnosis. Am J Diag Gynecol Obstet 1979; 1: 109.
51
26.Solomon D, Daveg D, Karman R, et al. Terminology for
reporting Results of cervical Cytology. JAMA 2002, 87:
2114 – 2119
27. Willett GD, Kurman RJ, Reid R, et al. Correlation of the
histologic appearance of intraepithelial neoplasia of the
cervix with human papilomavirus types: emphasis on the
low grade lesions including so-called flat condyloma. Int J
Gynecol Pathol 1989; 8: 18-25
28.Shiffman
MH.
Epidemiology
of
Recent
Progress
Human
in
Defining
The
infection
and
Papilomavirus
Cervical Cancer. J Natl Cancer Inst 1992; 84: 398 – 399.
29.Ismail SM, Colclough AB, Dinen JS, et al. Reporting
cervical
intraepithelial
neoplasia
interpathologist variation
and
(CIN):
factors
intra-
and
associated
with
diasaggreement. Histopathologhy 1990; 16:371-376
30.Herman ME, Schiffman MH, Erozan YS, at all. The
Bethesda system: a proposal for reporting abnormal
cervical
smears
cytopahtologic
based
diagnoses.
on
the
Arc
reproducibility
Pathol
Lab
of
Med
1992:116:1155-1158
31.Bauer H: Farbatlas der Kolpokopie. Schattuer, Stuttgart,
1976.
32. Herrero R, Potischman N, Brinton LA, et al. A case-control
study of nutrient status and invasive cervical cancer: 1.
Dietary indicators. Am J Epidemiol 1991; 134: 1335.
33.Romney SL, Duttagupta C, Basu J, et al. Plasma vitamin C
and uterine cercical dysplasia. AM J Obstet Gynecol 1985;
151:976
34.VanEenwyk J, Davis FG, Bowen PE. Dietary and serum
carotenoids and cervical intraepithelial neoplasia. Int J
Cancer 1991; 48: 34.
35. Wassertheil-Smoller S, Romney SL, Wylie- Rosset J, et al.
Dietary vitamin C and uterine cervical dysplasia. Am J
Epidemiol 1981; 114: 714.
52
36. IARC.
Human
papillomaviruses.
IARC
Monogr
Eval
Carcinog Risk Chem Hum 1995; 64:407.
37.Dyson N, Howley PM, Munger K, et al. The Human
papilloma virus 16E7 oncoprotein is able to bind to the
retinoblastoma gene product. Science 1989; 243: 934.
38.Werness BA, Levine AJ, Howley PM. Association of human
papillomavirus types 16 and 18 E6 proteins with p53.
Science 1990; 248: 76.
39.Bosch
FX,
Manos
MM,
Munoz
N,
et
al.
Human
papillomavirus in cervical cancer: a worldwide perspective.
J Natl Cancer Inst 1995; 87:796
40.Herbst AL, Ulfelder H, Poskanzer DC. Adenocarcinoma of
the vagina: association of maternal stilbestrol therapy with
tumor appearance in young women. N Engl J Med 1971;
284: 878.
41.Stellato
G,
Nieminen
papillomavirus
infection
P,
Aho
of
the
H,
et
female
al.
genital
Human
tract:
correlation of HPV DNA with cytologic, colposcopic, and
natural history findings. Eur J Gynaecol Oncol 1994; 13:
262
42.Bosch FX, Munox N, de Sanjose S, et al. Risk factors of
cervical cancer in Colombia and Spain. Int J Cancer
1992;52:750.
43.Eluf-Neto
J,
Booth
M,
Munoz
N,
et
al.
Human
papillomavirus and invasive cancer in Brazil. Br J Cancer
1994; 69: 114
44.Hildesheim A, Mann V, Brinton LA, et al. Herpes simplex
virus
type
2:
a
possbile
interaction
with
human
papillomavirus types 16\18 in the development of cervical
cancer. Int J Cancer 1991; 38:335.
45.Schiffman MH, Bauer HM, Hoover RN, et al. Epidemiologic
evidence showing that human papillomavirus infection
causes most cervical intraepithelial neoplasia. J Natl
Cancer Inst 1993; 85: 958.
53
46.Slattery ML, Overall JC Jr, Abbott TM, et al. Sexual activity,
contraception, genital infections, and cervical cancer:
support for a sexually transmitted disease hypothesis. Am
J Epidemiol 1989; 130: 248.
47.La Vecchia C, Franceschi S, Decarli A, et al. Sexual factor,
venereal diseases, and the risk of intraepithelial and
invasive cervical neoplasia. Cancer 1986; 58: 935.
48.Harris RWC, Brinton LA, Cowdell RH, et al. Characteristics
of women with dysplasia or carcinoma in situ of the cervix
uteri. Br J Cancer 1980; 42: 359.
49.Greenberg MD, Reid R, Schiffman M, et al. A prospective
study
of
biopsy-confirmed
low
grade
squamous
intraepithelial lesions of the cervix. J Lower Genital Tract
Dis 1999; 3: 104
50.Schmauz R, Okong P, de Villers EM, et al. Multiple
infections in cases of cervical cancer from a high-incidence
area in tropical Africa. Int J Cancer 1989; 43: 805.
51.Franco EL, Filho NC, Villa LL, et al. Correlation patterns of
cancer relative frequencies with some socioeconomic and
demographic indicators in Brazil: an ecologic study. Int J
Cancer 1988; 41: 24.
52. Graham S, Prior R, Graham M, et all. Genital Cancer in
wives
of
the
penille
cancer
patients.
Cancer
1979;
44:1870.
53. Martinez I. Relationship of squamous cell carcinoma of
servix uteri to squamous cell carcinoma of the penis
among Puerto Rican wowen married to men in with penille
carsinoma Cancer. 1969; 24: 777
54.Smith PG, Kinlen LJ, White GC, et al. Mortality of wives of
men dying with cancer of penis. Br J Cancer 1980; 41: 442
55.Brinton LA, Hamman RF, Huggins GR, et al. Sexual and
reproductive
risk
factors
for
invasive
squamous
cell
cervical cancer. J Natl Cancer Inst. 1987; 79: 23.
54
56.Rotkin
ID.
Adolescent
coitus
and
cervical
cancer:
associations of related events with increased risk. Cancer
Res 1967; 27: 603.
57.Hildesheim A, Gravitt P, Schiffman MH, et al. Determinants
of genital human papillomavirus infection in low-income
wowen in Washington D.C. Sex Transm Dis 1993; 20: 279.
58.Schneider A, Hotz M, Gissmann L. Increased prevalence of
human papillomaviruses in the lower genital tract of
pregnant women. Int J Cancer 1987; 40: 198.
59. Winkelstein W Jr. Smoking and cervical cancer – current
status: a review. Am J Epidemiol 1990; 131: 945.
60.Brinton LA, Schairer C, Haenszel W, et al. Cigarette
smoking and invasive cervical cancer. JAMA 1986; 255:
3265.
61.Brinton LA. Oral contraceptives and cervical neoplasia.
Contraception 1991; 43: 581.
62. Beral V, Hannaford P, Kay C. Oral contraceptive use and
malignancies of the genital tract. Results from the Royal
College of General Practitioners’ Oral Contraception Study.
Lancet 1988; 2: 1331.
63.Brinton LA, Huggins GR, Lehman HF, et al. Long-term use
of oral contraceptives and risk of invasive cervical cancer.
Int J Cancer 1986; 38: 339
64.Kjaer SK, Engholm G, Dahl C, et al. Case-control study of
risk
factors
for
cervical
squamous-cell
neoplasia
in
Denmark. III. Role of oral contraceptive use. Cancer
Causes Control 1993; 4: 513
65.Thomas DB, Ray RM. Oral contraceptives and invasive
adenocarcinomas
uterine
cervix.
Collaborative
and
The
Study
adenosquamous
World
of
Health
neoplasia
carcinoma
of
Organization
and
Steroid
Contracepitives. Am J Epidemiol 1996; 144: 281
66.Wright NH, Vessey MP, Kenward B, et al. Neoplasia and
dysplasia of the cervix uteri and contraception: a possible
55
protective effect of the diaphragm. Br J Cancer 1978; 38:
273.
67.Hildesheim A, Brinton LA, K, et al. Barrier and spermicidal
contraceptive methods and risk of invasive cervical cancer.
Epidemiology 1990; 1:266.
68.Slattery ML, Abbott TM, Overall JC Jr, et al. Dietary
vitamin A,C, and E and selenium as risk factors for cervical
cancer. Epidemiology 1990; 1: 8.
69.Ziegler RG, Brinton LA, Hamman RF, et al. Diet and the
risk of invasive cervical cancer among white wowen in
USA. Am J Epidemiol 1990; 132: 432.
70.Butterworth CE Jr. Hatch KD, Gore H, et al. Improvement
in cervical dysplasia associated with folice acid therapy in
users of oral contraceptives. Am J Clin Nutr 1982; 35: 73.
71.Butterworth CE Jr. Hatch KD, Macaluso M, et al. Folate
deficiency and cervical dysplasia. JAMA 1992; 267: 528.
72.Whitehead N, Reyner F, Lindenbaum J. Megaloblastic
changes in the cervical epithelium: association with oral
contraceptive therapy and reversal with folic acid. JAMA
1973; 226: 1421.
73.Kelsey JL, Hildreth NG, eds. Breast and gynecologic cancer
epidemiology. Boca Raton, FL: CRC Pres, 1983.
74.Weid GL, Proceeding of the First International Congress on
Exfoliative Cytology. Philadelphia: JB Lippincott, 1961.
75.Reagan
JW,
Hamonic
MJ.
The
cellular
pathology
in
carcinoma in situ; a cytohistopathological correlation.
Cancer 1956; 9: 385.
76. Cocker J, Fox H, Langley FA. Consistency in the histological
diagnosis, of epithelial abnormalities of the cervix uteri. J
Clin Pathol 1968; 21: 67.
77.Fu YS, Reagan JW. Pathology of the uterine cervix, vagina,
and vulva. Philadelphia: WB Saunders, 1989:225.
78.Richart
RM.
A
modified
terminology
for
cervical
intraepithelial neoplasia. Obstet Gynocol 1990; 75: 131.
56
79.Wright TC, Ferenczy AF, Kurman RJ. Precancerous lesions
of the cervix. In: Kurman RJ, ed. Blaustein’s Pathology of
the female genital tract. 4th Ed. New York: SpringerVerlag, 1994:229.
80. Wright TC, Kurman RJ. A critical review of the morphologic
classification sy stems of preinvasive lesions of the cervix:
the scientific basis of the paradigm. Palliomavirus Rep.
1994; 5: 175.
81.Scully RE, Bongfiglio TA, Kurman RJ, Silverberg SG,
Wilkinson EJ. Histological typing of female genital trakt
tumors. Berlin: Springer-Verlag, 1994:189.
82.Manos MM, Kinney WK, Hurley LB, et al. Identifying wowen
with cervical neoplazi: Using human papillomavirus DNA
testing for equivocal Papanicolaou results. JAMA 1999;
281: 1605.
83.Anderson
GH,
Benedet
JL,
LeRiche
JC,
Matisic
JP,
Thompson JE. Invasive cancer of the cervix in British
Columbia: a review of the demopraphy and screening
hisroies of 437 cases seen from 1985-1988. Obstet
Gynecol 1992; 80: 1
84. Anton-Culver H, Bloss JD, Bringman D, Lee-Feldstein A,
DiSaia P, Manetta A. Comprasion of adenocarcinoma and
squamous cell carcinoma ıf the uterine cervix: a papulation
based epidemiologic study. Am J Obstet Gynecol. 1992;
166:15, 07.
85.Davis JR, Moon LB. Increased incidence of adenocarsinoma
of uterine cervix. Obstet Gynecol 1975; 45: 79.
86.Horowitz
IR,
Jacobson
LP,
Zucker
PK,
Currie
JL,
Rosenshein NB. Epidemiology of adenocarsinoma of the
cervix. Gynecol Oncol 1988; 31:25.
87.Friedell
GH,
McKay
DG.
Adenocarsinoma
in
situıf
endıservix. Cancer 1953; 6: 887.
88.Gloor E, Hurliman J. Cervical intraepithelial glandular
neoplasia
(adenocarsinoma
in
situ
and
glandular
dysplasia). A correlative study of 23 cases with histologic
57
grading,
histochemical
analysis
of
mucins
and
immunohistochemical determation of the affinity for four
lectins. Cancer 1986; 58: 1272.
89.Abdul-Karim
FW,
Fu
YS,
Reagan
JW,
Wentz
WB.
Morphometric study of intraepithelial neoplasia of the
uterine servix. Obstet Gynecol 1982, 60: 210.
90.Johnson LD, Easterday CL, Gore H. The histogenesis of
carsinoma in situ of the uterine cervix: a preliminary
report of the origin of carcinoma in situ in subcylindirical
cell anaplasia. Cancer 1964; 17: 213.
91.Saito K, Saito A, Fu YS, Smotkin D, Gupta J, Shah KV.
Topographic study of cervical condiloma and intraepithelial
neoplasia. Cancer. 1987; 59; 2064
92.Richart RM. Colpomicroscopic studies of the distribution of
displasia and carsinoma in situ on the exposed portion of
the human uterine cervix. Cancer 1965; 18: 950.
93.Evander M, Frazer IH, Payne E, Qi YM, Hengst K, McMillian
NA. Identification of the alpha-6 integrin as a candidate
receptor for papillomaviruses. J Virol 1997; 71: 2449.
94.Richart RM. Cervical intraepithelial neoplasia: a review. In:
Sommers SC, ed. Pathology annual. Vol. 8. East Norwalk,
CT: Appleton Century-Crofts, 1973:301.
95.Koss
L,
Durfee
GR,
Unusual
patterns
of
squamous
epithelium of uterine servix: cytologic and pathologic study
of koilocytotic atypia. Ann N Y Acan Sci 1956; 63: 1245.
96. Laverty CR, Russell P, Hills E, Booth N. The significance of
noncondylomatous wart virus infection of the cervical
transformation zone: A review with discussion of two
illustrative cases. Acta Cytol 1978; 22: 195.
97.Fu YS, Huang I, Beaudenon S, et al. Correlative study of
human
papillomavirus
DNA,
histopathology
and
morphometry in cervical condyloma and intraepithelial
neoplasia. Int J Gynecol Pathol 1988; 7: 287.
98.Winkler B, Crum CP, Fujii T, et al. Koilocytotic lesions of
the cervix: the relationship of mitotic abnormalities to the
58
presence of papilomavirus antigens and nuclear DNA
content. Cancer 1984; 53:1081.
99.Anderson MC, Hartley Rb. Cervical Crypt involvement by
intraepithelial neoplasi. Obstet Gynecol 1980; 55: 546.
100.Novak Jinekoloji,13. baskı 2004
101.Barron BA, Richart RM. A statistical model of the natural
history of cervical carsinoma based on a prospective study
of 557 cases. J Natl Cancer Inst 1968; 41: 1343
102.Barron BA, Richart RM. A statistical model of the natural
history of cervical carsinoma II. Estimates of the transition
from dysplasia to carsinoma in situ. J Natl Cancer Inst
1970; 45: 1025.
103.American College of Obstetrics and Gynecology. ACOG
committee opinion: recommendations on frequency of Pap
test screening. Int J Gynecol Obstet 1995; 49: 210.
104.Wilkinson EJ. Pap Smears and screening for cervical
neoplasia. Clin Obstet Gynecol 1990; 33: 817
105.Wright TC, Lorincz AT, Ferris DG, et al. Reflex HPV DNA
testing in women with abnormal papanicolaou smears. Am
J Obstet Gynecol 1998; 178.
106.Vassilakos P, Saurel J, Rondez R. Direct-to-vial use of
AutoCyte
PREP
liquid-based
preparation
for
cervical-
vaginal specimens in three European laboratories. Acta
Cytol 1999; 43: 65.
107.Burghard E, Histopathologic Basis Of Colposkopy, 1991
108.Burghardt E: Colposcopic Terminology. In:
Colposcopy
Cervical Pathology. Edited by Burghardt E Second ed.
Thieme Stuttgart – New York 10: 133,1991.
109.Obstetrics & Gynecology vol. 58:569, 1981,Cytologic and
Histolojik Findings in Women Using an IUD.
110.Fiore
N
(1986)
Epidemiological
data,
cytology
and
colposcopy in UID ( intrauterine device), E-P (estroprogestogens) and diaphram users. Study of cytological
changes of endometrium UID related. Clin EXP Obstet
Gynecol 13: 34-42
59
111.Dr. Howard Ory, Chief, Epidemiologic Studies Branch,
Family Plannig Evaluation Diviso, Bureau of Epidemiology,
Center for Diases Control, Public Health Service, U.S.
Department of Health, Education and Welfare, Atlanta,
Georgia 30333.
112.E. K. J. Risse, MD, R. J. C. M. Beerthuizen, MD PhD, AND
G. P. Vooijs, MD, PhD; From the Department of Pathology
Universty of Nijmegen, and the Department of Gynecology
and Obstetrics, Winterwijkse Ziekenhuizen, Winterswijk,
The Netherlands. Submitted for publication April 14, 1981
113.Fahmy K, Ismail H, Sammour M, el-Tawil A, Ibrahim
(1990) Cervical pathology with intrauterine contraceptive
devices- a cyto-colpo-pathological study. Contraception
41:317-322
114.Usha K. Luthra, M.D., F.I.A.C., A.B. Mitra, Ph. D. , A.K.
Prabhakar, M. Sc. S.S. Agarwal, M.Sc., P. Bhatnagar,
M.Sc. The International Acedemy of Cytology 1980.
115.Hsu Ct, Hsu ML, Hsieh TM, Lin CT, Wang TT, Lin YN
(1989) Uterine malignancy developing after long term use
of IUCD additional report. Asia J Obstet Gynaecol 15 :
237-243.
116.Pike MC (1990) Reducing Cancer risk in women through
lifestyle mediated changes in hormone levels. Cancer
Detect Prev 14:595-607.
117.Ibrahim Medhat, John Boyce, Frederic Sillman, Marion
Waxman and Rachel Fruchter. Departments of Obstetrics
and Gynecology and Pathology State University of New
York, Downstate Medical Center, Brooklyn New York, USA.
118.Deborah L Lassise, David A Savitz, Richard F Hamman,
Anna E Baron, Louise A Brinton and Robert S Levines:
International
Journal
Epidemiology,
International
Epidemiological Assocation 1991.
119.Engineer A. D, Misra J S, Tandon P. Comparative cervical
cytology in women using different types of copper IUDs,
Indian J Med Res 1981; 74:23-30
60
61
Download