Büyüme - GSU İktisat

advertisement
Büyüme
Büyüme, belirli bir dönem ve bölgede gerçekleşen üretimin artışıdır.
Büyüme rakamları aylara ve mevsimlere göre değişim gösteriyor olsa bile
genellikle yıllık veriler baz alınır. Ekonomik büyüme hesaplanırken
genellikle GSYİH hesaba katılsa da ülkeler farklı etmenler dahil
edebilir. Bunun yanında ekonomideki daralmalar da eksi büyüme olarak
açıklanır. Büyüme genel anlamda bir ülkenin yatırım yapılana
bilirliğini arttıran pozitif bi göstergedir.
Bir Ekonomik Büyüme Nasıl Gerçekleşir?
1-Üretim Faktörlerinin Prodüktivitesi artmalı
2-Üretim faktörlerinin stoku artmalı
* Emek girdisinin artması
* Yeni doğal kaynakların bulunması
* Ek sermaye malları tedariki
3-Teknolojik bir değişme yaşanmalı
Türkiye’de Büyüme
 Sermaye
hareketlerinin
serbest
bırakıldığı
1980’li yılların
sonundan itibaren
Türkiye
ekonomisinin
yapısal olarak
cari işlemler
açığı verdiği ve
bunun 2002
sonrasında önemli
miktarda
yükseldiği
gözükmektedir.
90lı yıllar
sonrasında cari
işlemler dengesi
ve büyüme arasında
ters yönlü bir
ilişki olduğunu
Türkiye ekonomisi yalnızca daralma dönemlerinde
fazla verebilmiş ve yurtiçi tasarrufların
gerçekleşen ekonomik büyümeyi finanse edecek
düzeyde olmaması nedeniyle sürekli dış kaynak
ihtiyacı doğmuştur. Bu veriler düşük tasarruf
oranlarında büyümenin ancak cari açıkla
sağlandığını göstermiştir.
Konjonktür
Bir ülke ekonomisinin ree
üretim hacminde ortaya
çıkan iniş ve çıkışların
oluşturduğu görünüme
konjonktür dalgaları adı
verilir. Bu
dalgalanmaların sebebi
örneğin 2001 krizi
öncesinde enflasyona bağl
parasal genişlemenin
etkisi olmuştur, sonraki
çıkışlarda ise özel kesi
ve hane halklarının kredi
kullanımındaki artışları
talepte yarattığı canlanm
önemli ölçüde etkili
olmuştur. 2. Resesyon
büyük ölçüde küresel
krizin sonucudur. Son
dönemdeki düşüşte kürese
krizin etkisi olmakla
Cumhuriyetin ilan edildiği 1923 yılından bu yana 88 yıllık süre boyunca
Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 5 oranında büyüme
gerçekleştirmiş bulunuyor. Bu oranı Türkiye'nin potansiyel büyüme oran
olarak düşünüyorum. Yani Türkiye, bu oranın altında büyüdüğünde
potansiyelinin altında büyümüş, üzerinde büyüdüğünde potansiyelini
zorlamış demektir. Yapısal değişim yapılmadan bu oranın üzerine ne
kadar çıkılırsa büyüme potansiyeli o denli aşırı zorlamayla
karşılaşmış oluyor. Potansiyelin aşırı zorlandığı hallerde eğer
yapısal değişim gerçekleştirilmemişse genellikle sorun çıkar. O nedenl
geçmişte yüzde 7 - 8 gibi büyüme oranları bütçe açığının artmasıyla
sonuçlanıyor ve sorunlar çıkarıyordu. 2000'lerde ise büyüme
potansiyelinin aşırı zorlanması cari açığın yükselmesiyle sonuçlanıyor
ve yine sorunlar çıkarıyor.
Büyüme ve Sanayi
 Bu grafiğe göre
Türkiye uzun
dönemler boyunca
Sanayi üretimi ile
büyümesini beraber
ilerletmişken son
dönemde ayrılmıştır.
Türkiye’nin Büyümede Diğer
Ülkeler arasındaki yeri
Büyümenin Finansman
Yolları
Büyümenin 3 farklı finansman yolu vardır.
İç Kaynaklarla finansman
Dış Kaynaklarla finansman
Enflasyon
Son yıllardaki enflasyondaki azalmayı düşündüğümüzde enflasyoni
finansmanın artık bir finansman kaynağı olarak görülmediği ve
kullanılmadığı açık.
İç kaynaklarla finansman sağlanması için yüksek tasarruf
oranlarına sahip olmak gerekir. Böylece büyüme için gerekli
yatırımlar, yurt içi tasarruflarla finanse edilebilir. Türkiye’d
tasarruf oranlarının düşük olması bu seçeneğin kullanılamamasın
neden oluyor.
Bu nedenle Türkiye’de dış kaynaklarla finansman kullanılmakta.
Sermaye hesabı fazlalığına sahip olmamızın anlamı diğer ülkeler
Düşük Tasarrufların Büyüme
Üzerindeki Etkisi
Türkiye’de düşük
tasarruflar yüksek
büyümeinn
sürdürülebilirliğini
tehlikeye atmaktadır.
tasarrufun büyüme
üzerindeki etkisi
direkt olarak yatırım
ile ilgilidir. Ve
tabii yurtiçi
kaynakların büyümeyi
finanse etmesi de
dışa bağımlılığı
azaltacağından önemli
bi role sahiptir.
2000lerde ise yurtiçi
tasarruflardaki düşüş
cari işlemlerle
kapanmıştı.cari açık
1990da %1 Iken, 2008de
3.4e yükseldi ve 2001
krizinden sonra
artmaya devam
etmiştir.
Düşük yurtiçi tasarruf oranları, gelişmekte olan bir ülke için
yatırımların daha fazla dış finansmanla gerçekleştirilmesi anlamına
gelmektedir ve bu durum büyümenin sürdürülebilirliği açısından önemli
riskler yaratmaktadır.
2000lerde yatırımGSYH rasyoları daha
yüksek ve cari
işlemler dengesi
daha küçük ülkeler
daha hızlı
büyümüşlerdir.
Cari işlemler
dengesi büyük ve
yatırım rasyoları
medyan
değerin altında
olan ülkeler 20002008 döneminde
kişi başına
düşen ortalama
GSYH büyümesi
bakımından en
düşük
performansı
göstermişlerdir.
Cari Açık
Cari denge, bir
ekonominin başka
ekonomilerle
giriştiği
karşılıklı
işlemleri
gösteren
ödemeler
dengesinin en
önemli alt
dengesidir.
İhracat, ithalat
farkıyla turizm,
taşımacılık gibi
diğer döviz
kazandırıcı veya
Tasarruflar
 Kamu tasarruflarının ve
özel tasarrufların
toplamı olan toplam
yurtiçi tasarruflar,
1988’den itibaren
azalma eğiliminde
olmuştur. Yurtiçi
tararruflar, 1980 ve
1988 yılları arasında
politika belirsizlikleri
ve yüksek enflasyona
bağlı olarak keskin bir
şekilde arttıktan sonra
1988’den bugüne
azalmıştır. 1988
sonrası dönemde
başlayan
düşüş20m00’li
yıllarda daha da
hızlanmış, 2010
yılında tasarruf oranı
yüzde 12,7’e
inmiştir. Bu oran
1980’den bugüne ve daha
öncesinde 1975’ten
bugüne en düşük
tasarruf oranı olmuştur
Kamu Tasarrufları
Kamu Tasarruf Açığı
Türkiye’de tam Rikardocu eşdeğerliliği olmaması sebebiyle
(kamu tasarrufları artarken özel tasarrufların bire birden
daha az oranda azalması) kamu sektörü yurtiçi
tasarrufların artırılmasına katkı sağlama potansiyeline
sahiptir. Bu noktada kamu harcamalarının kalitesi ve kamu
iktisadi teşekküllerinin reformu önem kazanmaktadır.
Bilhassa OECD ülke deneyimlerinin kanıtladığı kadarıyla
öncelikli olarak vergi artışına ve kamu yatırımlarında
kesintiye dayanan mali konsolidasyonun sürdürülebilir
niteliği yoktur; zira daha yüksek vergi gelirleri eninde
sonunda harcamaları artıracaktır ve altyapı bakım
maliyetleri ve harcamalarının sonsuza kadar ertelenmesi
mümkün değildir. Yapısal kamu harcamalarında kesintilerle
– kamu istihdamında ve ücret ödemelerinde küçülme ve
Ayrıca; doğrudan vergileri daha fazla esas alarak
– gelir vergisi ve kurumlar vergisi gibi ekonominin kayıt altına alınması da vergi
tahsilatını daha etkin hale getirmek ve vergi
kaçakçılığını azaltmak suretiyle tasarrufları
geliştirebilir.
Kamu tasarruflarının ve özel tasarrufların toplamı olan toplam
yurtiçi tasarruflar, 1988’den itibaren azalma eğiliminde
olmuştur. Yurtiçi tararruflar, 1980 ve 1988 yılları arasında
politika belirsizlikleri ve yüksek enflasyona bağlı olarak
keskin bir şekilde arttıktan sonra 1988’den bugüne azalmıştır.
1988 sonrası dönemde başlayan düşüş20m00’li yıllarda daha da
hızlanmış, 2010 yılında tasarruf oranı yüzde 12,7’e inmiştir.
Bu oran 1980’den bugüne ve daha öncesinde 1975’ten bugüne en
düşük tasarruf oranı olmuştur
Daha önceki dönemde (1988-2001) tasarruf oranındaki
düşüşün ardındaki temel faktör kamu sektörüydü.
1990’lar boyunca konsolide bütçedeki; bütçe dışı ve
döner sermaye fonlarındaki; sosyal güvenlik
kuruluşlarındaki ve KİT’lerdeki açıkların toplamı olan
kamu bütçe açıkları yükselmeye başlamıştır. Kamu bütçe
açığının GSYH’ya oranı 1990’da yüzde 5,5 iken, 1999
sonu itibariyle yüzde 11,7’e yükselmiştir. Kamu
tasarruflarının gayri safi milli harcanabilir gelire
oranı ise 1990’da yüzde 2,6 oranındayken, 2000 yılında
önce yüzde -3,4’e sonrasında 2001 yılında yüzde -7,2’ye
gerilemiştir.
Kamu kesimi dengesindeki iyileşmeye paralel olarak kamu
tasarruf oranları da önemli bir yükseliş yaşayarak,
2001’deki yüzde -7,2’lik orandan, 2006’da yüzde 4’ün
üstüne çıkmıştır. Bu dönem sonrasında, yine de bir
düşüş yaşanmıştır
2000’lerde özel tasarrufta yaşanan düşüşün
beraberinde, daha önce belirtildiği üzere, kamu
tasarrufu artmıştır. Geleneksel olarak kamu
sektörünün mali performansını değerlendirmek için
kamu sektörü açığı kullanılmaktadır. Ancak;
tasarrufları analiz etmek maksadıyla “kamu tasarrufu”
kavramını kullanmak daha uygun olacaktır. Kamu
tasarrufunun kamu sektörünün genel dengesiyle (açık)
yakından ilişkili olduğu açıkça ortadadır, ancak
kamu tasarrufları ile genel denge arasında yatırım
harcamaları ve sermaye transferleri miktarı kadar bir
fark bulunmaktadır (bkz. Kutu 2). 2000’lerde yaşanan
gelişmeleri değerlendirmeden önce daha önceki
dönemlere göz atmak faydalı olabilir (1975–2000).
1975-1989 döneminde kamu tasarrufu GSYH’nın yüzde
3’ü ila 6’sı aralığındayken, daha sonrasında düzenli
olarak düşmeye başlamıştır. Söz konusu dönem gerek
dış gerekse yurtiçi faktörlerin şekillendirdiği ani
yükseliş ve düşüş dönemiydi.
1980’lerde piyasa ekonomisine radikal bir geçiş
gerçekleşirken, kamu sektörünün ekonomideki rolü azalmış
ve önemli yapısal dönüşümler
gerçekleşmişti. Ancak bahse konu yeni ekonomik politikalar
kamu sektörünün boyutunu küçültmekte ya da özelleştirmeyi
artırmakta istenen etkiyi yaratmamıştır. Artan cari
harcamalar ve faiz maliyetlerinin gelir artışları
tarafından dengelenememesi neticesinde 1980’lerin sonunda
tasarruf oranları düşmeye başlamıştır. 1990’larda kamu
maliyesinde yaşanan bozulmanın ana nedenleri artan faiz
ödemeleri ve tarımsal destekler ve sosyal güvenlik
harcamaları nedeniyle artan konsolide bütçe transferleri
olmuştur.
Faiz ödemeleri aniden artmış, on yıllık dönemin sonuna
doğru GSYH’nın yüzde 3’ünden yüzde 10’una fırlayarak,
kamu harcamalarının büyümesine ve negatif kamu
tasarruflarına yol açmıştır.
2001 sonrası dönemde kamu tasarrufundaki iyileşmenin ana nedeni mali
ayarlamaydı.
2000 ve 2008 yılları arasında faiz dışı fazlanın GSYH’ya oranı
ortalama yüzde 3,8 olmuştur (IMF program tanımı). Neticede 2001
krizi döneminde tavan yapan kamu borç stoku giderek azalmıştır. 2001
sonunda yüzde 78,9 olan gayri safi kamu borçlarının GSYH’ya oranı,
2008 sonunda yüzde 42,9’a gerilemiştir.Sıkı maliye politikaları
neticesinde risk algıları değişmiş, kamu borçlanma maliyetleri
önemli oranda azalmıştır. Faiz oranlarında da, kriz döneminde tavan
yapan yüzde 99,6’lık orandan, 2008 yılsonu itibariyle yüzde 19,2’ye
doğru gerçekleşen düşüşe bağlı olarak faiz harcamaları da önemli
oranda azalmıştır – 2001’de GSYH’nın yüzde 17,1’iyken (vergi
gelirlerinin yüzde 93,7’si), GSYH’nın yüzde 5,3’üne gerilemiştir
(vergi gelirlerinin yüzde 30,1’i). 2005 yılında kamu tasarrufları,
1997’den sonra ilk defa, pozitif değere ulaşmış ve özelleştirme
gelirleri ile bir defaya mahsus vergi gelirleri sayesinde 2006’da
tekrar yükselmiştir. Genel olarak bakıldığında gelirlerdeki artışla
(esasen tüketim vergileri) beraber faiz maliyetlerindeki azalma
sayesinde kamu tasarrufunda, 2007’de tekrar düşmeye başlamadan önce
artış yaşanmıştır. Kamu sektörü için ayarlama konsolide bütçede
gerçekleşmiş; KİT’lerin tasarrufu (yüzde 0,5) ve geri kalan kamu
Kamu Tasarrufu
Kamu tasarruflarının ve
özel tasarrufların
toplamı olan toplam
yurtiçi tasarruflar,
1988’den itibaren azalma
eğiliminde olmuştur.
Yurtiçi tararruflar, 1980
ve 1988 yılları arasında
politika belirsizlikleri
ve yüksek enflasyona
bağlı olarak keskin bir
şekilde arttıktan sonra
1988’den bugüne
azalmıştır. 1988 sonrası
dönemde başlayan düşüş
2000’li yıllarda daha da
hızlanmış, 2010 yılında
tasarruf oranı yüzde
12,7’e inmiştir. Bu oran
1980’den bugüne ve daha
öncesinde 1975’ten bugüne
en düşük tasarruf oranı
olmuştur
1990’lar boyunca konsolide
bütçedeki; bütçe dışı ve döner
sermaye fonlarındaki; sosyal
güvenlik kuruluşlarındaki
açıkların toplamı olan kamu
bütçe açıkları yükselmeye
başlamıştır. Kamu bütçe
açığının GSYH’ya oranı 1990’da
yüzde 5,5 iken, 1999 sonu
itibariyle yüzde 11,7’e
yükselmiştir. Kamu
tasarruflarının gayri safi milli
harcanabilir gelire oranı ise
1990’da yüzde 2,6 oranındayken,
2000 yılında önce yüzde -3,4’e
sonrasında 2001 yılında yüzde 7,2’ye gerilemiştir. Takip eden
dönemde (2001-2010), önceki
dönemin aksine, tasarruflardaki
düşüşün ana faktörü özel
tasarruflardaki azalma
olmuştur.
1991-2001 döneminde ortalama
yüzde 24 olan özel tasarruf
oranları, 2005-2010 döneminde
yüzde 13,4’e düşerek
nihayetinde toplam ortalamayı da
ÖZEL TASARRUFLAR
1. HANE HALKI TASARRUFLARI
2. ŞİRKET TASARRUFLARI
1.HANE HALKI TASARRUFLARI
 Tasarruf, yaygın olarak, gelir ve tüketim arasındaki
fark olarak tanımlanmaktadır (aşağıda S1 ile
belirtilmiştir)13. Daha kapsamlı tasarruf tanımında
ise dayanıklı tüketim mallarının alımı da bir
tasarruf
türü
olarak
değerlendirilmekte;
bu
malların
alımı
toplam
tüketimin
dışarısında
bırakılmaktadır (S2 ile belirtilmiştir). Kavramsal
olarak
ele
alındığında
tasarruf
tüketimin
gelecekteki
bir
tarihe
ertelenmesi
anlamını
taşımaktadır; bir başka deyişle şimdiki zaman
tüketiminin yerini gelecekteki tüketim almaktadır.
 Türkiye’de yüksek gelir grupları daha fazla
tasarruf yapmaktadır. Şekil 8’de beştebirlik
gelir gruplarına göre tasarruf oranları
gösterilmektedir. En alttaki yüzde 20’lik grupta
eksi tasarruf söz konusuyken, en yukarıdaki grup
için tasarruf oranları ortalamanın oldukça
üzerindedir. Küresel kriz kullanılabilir gelirin
küçülmesine paralel olarak tüm gelir gruplarında
tasarruf oranlarındaki düzelme trendini tersine
çevirmiştir.
2.ŞİRKET TASARRUFLARI
 Ulusal hesaplarda brüt şirket tasarrufu, tipik olarak,
işletmelerin dağıtılmamış karlarının ve sabit sermaye
amortismanın toplamı olarak tanımlanmaktadır.
Özel Tasarruf
Türkiye’deki özel tasarruf davranışını büyük oranda
açıklayan dört değişken söz konusudur: reel faiz oranı;
brüt özel kullanılabilir gelir; genç bağımlılık oranı ve
enflasyon oranı.
Ekonometrik analiz:
Türkiye’de özel tasarrufların belirleyicileri
ekonometrik bir analiz çerçevesinde incelenmiştir.
Nüfusun yaş dağılımı, bağımlılık oranı, yaşam
beklentisi, kadın işgücüne katılım oranı ve şehirleşme
hızı gibi demografik ve sosyolojik faktörlerin
etkilerinin yanında bir de faiz oranları, finansal
sektörün gelişmişliği ve derinliği, finansmana
erişimin kolaylığı gibi değişkenler de ele alınmıştır.
Elde edilen sonuçlar, kamu tasarruflarındaki artışın
özel tasarrufları düşürdüğünü, kişi başı milli
gelirin özel tasarrufları arttırdığını, nüfus
bağımlılık oranının ise özel tasarruf oranları olumsuz
etkilediği söylemektedir. Ayrıca daha önce de
belirtildiği gibi makroekonomik kırılganlıktaki
iyileşme ve banka kredilerinin GSYH’ye oranındaki
artışı tasarrufları olumsuz etkilemektedir.

Türkiye’de özel tasarrufların belirleyicilerini açıklayan Van Rijckeghem(2010), özel
tasarrufları etkilemede maliye politikası araçlarının sınırlı bir etkisi olacağını,
bu yüzden faiz gelirlerinden alınan vergilerin düşürülmesi gibi tedbirlerin istenen
etkiyi yasatmayabileceği tartışmaktadır. Üçer ve V. Rijckeghem ise özel tasarruf
oranlarının ekonomik konjonktüre duyarlı olabileceğini ve özel kesimin krizleri takip
eden dönemlerde ertelenmiş harcamalarını gerçekleştirdikleri için tasarruf
oranlarının son dönemde düşmüş olabileceğini belirtmektedir.

Bu çalışmada, 1920*2011 arasındaki dönem için özel tasarrufları etkileyebilecek
faktörler ekonometrik analizle incelenecektir. Analize kamu tasarrufları, bankaların
özel sektöre açtıkları kredilerin GSYH’ye oranı, tasarruf mevduat faiz oranı,
enflasyon, kişi başı milli gelir ve büyüme oranı, para arzındaki artış, nüfus
bağımlılık oranı ve kadın işgücüne katılım oranı değişkenleri dahil edilmiştir.

Neden bu değişkenler? Kredilerin GSYH’ye oranı, faiz oranı ve kişi başı milli gelirin
özel tasarruflar üzerindeki etkisinden daha önce bahsetmiştik. Hane halkına sunulan
tüketici kredilerinde bir artış borçlanma kısıtını hafifleterek özellikle dayanıklı
tüketim mallarına olan talebi arttırıp, tasarrufları olumsuz etkileyebilmektedir.
Faiz oranlarında yaşanan bir artışın tasarrufları daha cazip hale getirirken kredi
maliyetlerini arttıracaktır. Ayrıca kişi başına milli gelirdeki bir artış da
harcanabilir geliri arttırarak tasarruflar üzerinde olumlu bir etki yapabilir. Kişi
başı milli gelir ve büyüme oranı aynı zamanda ekonomik konjonktür etkisini içerirken
enflasyon ve para arzındaki artış makroekonomik belirsizliği ölçmek için
kullanılmıştır. Demografik faktörler göz önüne alındığında nüfus bağımlılık
oranındaki artışın tasarrufları azaltması beklenirken, işgücü piyasası açısından
işgücüne katılım oranındaki artışın hane halkı gelirini arttıracağı için
tasarruflar üzerinde olumlu etki yaratacağı olasıdır.
Politika seçenekleri:
Yapılan analizler Türkiye’deki yurtiçi tasarrufların düşük
ve azalmakta olduğunu, dolayısıyla yüksek büyümenin
sürdürülebilirliği açısından birçok zorluk yarattığını
ortaya koymuştur. Düşük – ve azalan – tasarruflar yatırım
için daha az kaynak anlamına gelmektedir. Üstelik; düşük
yurtiçi tasarruf dış finansmana bağımlılığı artırmakta,
bu da cari işlem açığını yükselterek büyümenin
sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır. Son on yıl
içerisinde Türkiye’deki yatırımların önemli bir bölümü
çoğunlukla kısa vadeli dış tasarruflarla finanse
edilmiştir. Hanehalkı tasarruf oranlarında yakın zamanda
yaşanan düşüş ve yurtiçi tasarrufların düşük düzeyi
(2010’da gayri safi milli harcanabilir gelirin yüzde 12,7’si)
özelikle yakından ilgilenilmesi gereken hususlardır.
 Tasarruf oranlarını artırmak için istikrarlı ve kolaylaştırıcı ekonomik
ortam temel önem taşımaktadır
 Eğitim ve kadınların işgücüne daha fazla katılımı da artan özel
tasarruflarla yakından bağlantılıdır.
 Düşük ve azalmakta olan tasarruf oranı esasen hanehalkı
tasarruflarındaki hızlı düşüşten kaynaklanmaktadır.
 Özellikle uzun vadeli tasarrufların faydalarına dair farkındalığı artıran
ve hanelerin finansal okuryazarlık seviyesini yükselten politikaların
yüksek getirisi olabilir
 Türkiye’de yakın zamanda hayata geçirilen bireysel emeklilik
sistemleri önemli bir büyüme potansiyeline sahiptir. Hanehalkının
emekliliğini planlama farkındalığını artırmanın yanı sıra bireysel
emeklilik sisteminin daha cazip hale getirilmesi de, daha fazla ve
daha uzun vadeli tasarrufların yaratılmasına katkı sağlayabilir.
 Tasarrufları artırma çalışmaları, mali piyasaların genel
gelişmişlik düzeylerini artırmaya yönelik çabalarla
tamamlanması halinde daha etkili sonuçlar doğuracaktır.
 Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi, yurtiçi tasarruf oranlarını
belirleyen faktörlerden en önemlisi olabilir. Hanehalkı gelir
düzeyinin tasarruflar üzerindeki temel etkisi aşikardır.
 Son olarak verimsiz harcamaları azaltarak ekstra tasarruf
yaratılması sayesinde kamu sektörü tasarruflarının artırılması,
yurtiçi tasarrufları artırabilir ve ekonominin kayıt altına
alınması bu noktada son derece önemlidir.
Download