Türk Dünyası Analizleri KAZAKİSTAN AZERBAYCAN Ankara TÜRKİYE Baku ÖZBEKİSTAN Taşkent Alma-ata Bişkek KIRGIZİSTAN Aşkabad TÜRKMENİSTAN KKTC FERİDUN YILDIZ ÇAĞRI KÜRŞAD YÜCE Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları Feridun Yıldız (*) 1. AVRUPA BİRLİĞİ Uzun yıllar kıta hâkimiyeti için birbirleri ile savaşan Avrupa ülkeleri “Ortak Pazar” anlaşmasının ardından 1993'de yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması sonrasında AB'nin “Ortak Dış ve Savunma Politikası” adı altında dünyanın dört bir tarafı için politikalar geliştirmeye başladıklarını ilân etmişlerdi. Bu ortak beyandan sonra AB dünyanın her bölgesi için “ortak dış politika” geliştirmeye çalıştıysa da Birlik devletlerinin kendi stratejik fayda ve zararları AB'nin “küresel bir dış politika” geliştirmelerine engel oldu. En son olarak, ABD'nin Irak'ı işgal hareketinde ve sonrasında AB ülkeleri bölünmüş, ortak bir tavır alamamışlardır. Almanya, Fransa ve İngiltere gibi büyük devletlerin arasındaki geleneksel rekabet AB'nin ortak ve etkin bir dış politika geliştirmesinde en büyük engeli oluşturmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında uluslararası alanda milli hedef ve çıkarların tekrar ön plâna çıkması, beraberinde yeniden güçlü bir Almanya, istikrarsız bir Rusya, küçük devletlerin varlığıyla Alman gücünü 1 dengeleme çalışan Fransa ve İngiltere'yi gündeme getirmiştir. Öte yandan, AB içindeki küçüklü büyüklü ülkelerin her birinin milli çıkarları değişik tarihsel tecrübelerden, farklı coğrafî yerleşimlerinden, dünyanın diğer kesimleriyle olan farklı ekonomik, siyasal ve kültürel ilişkilerinden etkilenmektedir. Diğer bir görüşe göre de, AB'nin uluslararası arenadaki zayıflığı aslında Avrupa kurumlarının zayıflığından kaynaklanmaktadır. Bunun yanında, kavramsal karışıklık ve modern demokrasideki kriz de açıklayıcı olarak kullanılmaktadır ki bu açıklamaların birçoğunun kesişim noktasında esasen, ulusüstü “Avrupalı” kimliğinin oluşumunun henüz başarılamamış olmasının yer aldığı görülmektedir.2 (*) 21. Yüzyıl Dergisi Editörü (Em. Subay, Bilim Uzmanı) 1 ZIELONKA, Jan “Explaining Euro-Paralysis : Why Europe Is Unable to Act in International Politics?”, Basingstoke, Macmillan, 1998 2 SMITH, Anthony “National Identity and the Idea of European Unity”, International Affairs, Cilt 68; No 1, 1992, s. 55-76 [151] Feridun Yıldız AB'nin başını çeken güçlü devletler kendi stratejik hesaplarını gözeterek Birlik içerisinde bloklar oluşturarak diğer ülkelerin de dış politikalarını etkileyebilmektedirler. Bu bloklaşmaları şu şekilde kategorize edebiliriz: 1. Fransa, İtalya ve Almanya'nın başını çektiği güç ekseni AB'nin Akdeniz bölgesine yönelik politikalarını; 2. Almanya'nın başını çektiği güç ekseni AB'nin Orta ve Doğu Avrupa'ya yönelik politikalarını; 3. İngiltere, bölgede ABD'nin çıkarlarına uygun bir politika eksenini; 4. İngitere ve Fransa ile Almanya rakip güçler olarak AB'nin Orta Asya 3 ve Avrasya'ya yönelik politikalarını belirlemektedir. Özellikle Almanya'nın Asya derinliğine yönelik politikalarının ve Almanya-Rusya ilişkilerinin bölgesel gereklilik ve önemi aşacak nitelik kazanmakta oluşuna dikkat edilmelidir. Bu çerçevede, AB'nin üretim kapasitesi ile Birliğin 'pazar ve doğal kaynak ihtiyacı arasındaki uçurum Almanya'yı ister istemez AB şemsiyesi altında ya da kendi ulusal stratejisinin bir parçası olarak, diğer ekonomik havzalara ve hammadde kaynakları açısından zengin bölgelere yöneltecektir. Orta Asya bu açıdan hem bir doğal kaynak havzası, 4 hem de bir bağlantı ve geçiş bölgesi olarak büyük bir önem taşımaktadır. AB Avrasya jeopolitiğine ilgili olmakla birlikte etkili olamamaktadır. Günümüz Almanya'sında Avrasya jeopolitiği üzerinde Alman dışişleri politikasında etkili olan uzmanlar Heinz Kramer5 ve Friedemann Müler bu konuda şu gerçeği dillendirmektedirler: “şüphesiz bu bölge klasik jeopolitiğin en son oyun sahalarından biri olarak düşünülebilir. Rusya bu bölgeyle ilgili istekleri konusunda karışık sinyaller gönderiyor; İran ve Türkiye hâlâ 3 Bu konuda bknz.. BAUN, Michael J “A Wider Europe, Builder”, Rowman&Littlefield Publishers, 2000; DAVUTOĞLU, Ahmet “Stratejik Derinlik”, İstanbul, Küre Yayınları, 2001; USUL, Ali Resul “Avrupa Birliği'nin Orta Asya Politikaları: Sessiz ve Derinden”, “Küresel Politikada Orta Asya”, Ankara, 2005 4 DAVUTOĞLU, Ahmet, “a.g.e..”, s. 475-476 5 1945 yılında Lübeck' te doğan Heinz Kramer, Hamburg Üniversitesi'nde başladığı eğitimini 1969 yılında Ekonomi ve Politika konularında Saarland Üniversitesi'nde tamamladı. Doktora çalışmalarına yine Saarland Üniversitesi'nde devam etti ve tezini Euratom üzerine hazırladı. 19771983 yılları arasında Ludwig-Maximilians Üniversitesi' nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1990 yılında Bilkent Üniversitesi' nde uluslararası ilişkiler dersleri verdi. 1996 yılında, Almanya Dışişleri Bakanlığı' nda geçici olarak Politik Planlama heyetinde görev yaptı. Avrupa Politikaları, Avrupa Birliği'nin Dış ilişkileri, Türkiye- Almanya İlişkileri, Türkiye' nin Dış ve Güvenlik politikaları üzerine çeşitli araştırmalar yaptı. 1973 yılından bu yana Berlin Deutsches Institut für Internationale Politik und Sicherheit of Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP)'de araştırmalarına devam etmektedir. Kramer'in Türkçe basılan eseri: “Amerika Ve Avrupa Karşısında Değişen Türkiye”, Timaş Yayınları, İstanbul 2001 [152] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları belirgin rakip durumundalar; Pakistan pastadan pay almayı arzuluyor; Suudi Arabistan buraya sessiz diplomasiyle dâhil olmuştur. Birleşik Devletler... oyunu bütünüyle anlayan tek güç olarak gözüküyor. Avrupa'nın ilgisi var 6 ama politikası yok”. Avrasya bölgesi ile ilgili çalışmalar yapan Roy Allison ve Lena Johson 7 da AB'nin bu bölgede tutarlı bir politika geliştiremediği görüşündedirler. Alman hükümetine Rusya konusunda danışmanlık yapan, KörberZentrum Program Müdürü, ABD'li düşünce kuruluşu Rand danışmanı ve Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Üniversitesi Onursal Profesörü Alexander Rahr, “ABD politikasının tersine, ne Avrupa hükümetleri ne de bir bütün olarak Avrupa Birliği şimdiye kadar bu politik ve ekonomik olarak hızlı değişen bölgeye yönelik kapsamlı bir gündem geliştirmiş” oldukları gö8 rüşündedir. 1994'te yapılan Korfu Zirvesi'nden Hazi- AB ülkelerinin Avrasya ran 2003'deki Selanik Zirvesi'ne kadar topla- jeopolitiği ile ilgilenmenan 28 Avrupa Birliği zirvesi sonuç belgeleri in- leri Soğuk Savaş'ın sona celendiğinde, Orta Asya'nın AB'nin öncelikli ermesi ile belli bir şekil gündemine girememiş olduğu rahatlıkla görülebilir. Sadece 11 Aralık 1998'de yapılan Viyana almıştır. Avrupa Birliği Konseyi'nde “Yeni Bağımsız Olmuş Ülkeler” başlığı altında bölgede kötüleşen ekonomik durum AB'nin dikkatini çekmiştir.9 AB ülkelerinin Avrasya jeopolitiği ile ilgilenmeleri Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile belli bir şekil almıştır. AB'nin bu bölgeye yönelik projelerinin 10 11 temelini INOGATE ve TRACECA programları oluşturmuştur. Bu 6 KRAMER, Heinz ve MÜLLER, Friedeman “Relations with Turkey and the Caspian Basin Countries”, D. BLACKWILL Robert ve STÜRMER, Michael (der.), “Allies Divided. Translatiantic Policies for the Greater Middle East”, Cambridge, MİT Press, 1997, s. 192 7 Bu konuda bknz.: ALLISON, Roy ve JONSON, Lena(der.), “Central Asian Securify. The New International Context”, Washington, Brooking Institution Press, 2001 8 RAHR, Alexander “Europe in the New Central Asia”, GARNETT, Sherman W. RAHR, Alexander ve WATARABE, Koji(der.), “The New Central Asia in Search ofStability”, New York, The Trilateral Commission, 2000, s. 50 9 Vienna European Council (11-12 December 1998) Presidency Conclusions, SN 300/98, 1998, s. 33 10 Interstate Oil and Gas Transport to Europe (INOGATE) = Avrupa'ya Devletlerarası Petrol ve Gaz Nakli 11 Transport Corridor Europe Caucasus Asia (TRACECA) = Avrupa, Kafkasya, Asya Taşıma Koridoru. 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [153] Feridun Yıldız program veya proje Soğuk Savaş sonrasının ilk yıllarına dayanır. 1990'ların başlarından bugüne kadar geçen zaman dilimi içinde AB'nin Orta Asya'ya yönelik politikasının üç temel ayakta geliştiği ileri sürülebilir. 1) Orta Asya bölgesinin yeraltı zenginlikleri: Çok sözü edilen petrol ve doğal gaza, bölgedeki mevcut diğer yeraltı zenginliklerini de eklemek gereklidir. AB ülkeleri bu zenginlikleri güvenli bir şekilde Avrupa kıtasına ulaştırmayı hedeflemekte ve bu amaca yönelik politikalar geliştirmektedir. Nitekim, Avrupa Komisyonu'nun 1997'de hazırladığı enerji raporu bu bölgeye yönelik bakışı önemli ölçüde değiştirmiştir. 2) Avrupa kıtasının güvenliği: Burada Merkezi ve Doğu Avru- bahsedilmesi gereken sadece askeri anlamda güpa ülkelerinin AB üyesi venlik sorunu değil, Avrupa devletlerinin daha olmalarıyla birlikte, Birlik ciddi tehdit olarak algılamaya başladıkları Avrupa ülkelerine yasa dışı insan göçü, uyuşturucu Orta Asya ve Kafkasya'- nakliyatı ve artan radikalizm gibi bazı yazarların ya çok daha yakınlaşacak “soft security” olarak nitelendirdikleri hususve bu bölgelerdeki siyasî lardır. Özellikle Afganistan ve “Altın Boynuz” istikrarsızlık AB'yi eski- olarak adlandırılan bölge Batı'ya giden uyuşturucunun önemli bir kısmını üretmektedir. Ayrısinden çok daha fazla ca, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB etkilemeye başlayacaktır. üyesi olmalarıyla birlikte, Birlik Orta Asya ve Kafkasya'ya çok daha yakınlaşacak ve bu bölgelerdeki siyasî istikrarsızlık AB'yi eskisinden çok daha fazla etkilemeye başlayacaktır. Genel olarak AB'nin “güvenlik” politikasına bakıldığında, AB politikasının niteliğine karar verenlerin Avrupa kıtasını çevreleyen bölgelerde belli bir ekonomik ve siyasal istikrarın oluşmasını Avrupa güvenliği açısından gerekli gördükleri anlaşılmaktadır. Avrupa kıtasına en yakın pozisyonda olan Kuzey Afrika, Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya'ya yönelik uyguladığı politikalarda Avrupa'nın etrafında bir tür güvenlik şeridi oluşturma fikri önemli bir yer tutmaktadır. 3) Diğer yandan, Orta Asya bölgesi Avrupa ülkeleri için her şeyden önce “Pazar” olarak değer kazanmaktadır. Bu bölgenin “kapitalist” dünya ekonomisine entegre edilmesi ve bu şekilde Avrupa mallarının satıldığı bir pazar haline getirilmesi arzusu AB'nin bu gölgeye yönelik geliştirdiği politikaları ciddî ölçüde etkilemektedir. Aşağıda detaylı olarak anlatılacağı gibi, özellikle TRACECA programının bir hedefi de, Orta Asya ve Kafkas ülkelerinin küresel ekonomiye Avrupa üzerinden entegre edilmeleridir. AB'nin bu bölgede uyguladığı projeleri birbirleriyle ilişkili üç ana başlık [154] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları altında toplamak mümkündür: Technical Assistance to the Commenıvealth of Independent States (TACIS, Bağımsız Devletler Topluluğu'na Teknik Yardım); resmi olarak TACIS'in imkânlarından faydalanarak hayata geçirilmeye çalışılan INOGATE ve TRACECA. Ayrıca, 1999'dan beri yürürlükte olan Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları(Partnership and Cooparation Agreement - PCA) da Orta Asya cumhuriyetleri(Türkmenistan hariç) ile AB ara12 sındaki siyasal çatıyı oluşturmaktadır. AB'nin Kafkasya politikası “geçiş ülkesi” anlayışına dayanmıştır. Bu çerçevede AB'nin Kafkasya cumhuriyetleri ile ilişkileri söz konusu dönüşümün başarılı bir biçimde gerçekleşmesi için teknik ve malî yardım sağlama biçiminde şekillenmiştir. TACIS(Technical Assistance to CIS), FEOGA (Fonds Europeen d'Orientation et de Garantie Agricole), ECHO (European Commission Humanitarian Office) ve Gıda Güvenliği Programı gibi programlar da bu politikanın temel araçlarını oluşturmuştur. Bu programlar içinde sürekliliği, görev alanının genişliği ve bütçesinin büyüklüğü sebebiyle TACIS öne çıkmaktadır. 1991'den itibaren yürütülen program üç temel hedefe yönelmiştir: Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin piyasa ekonomisine ve demokrasiye geçişlerine yardımcı olunması, dünya ekonomisiyle bütünleşmelerinin desteklenmesi ve AB'yle bu cumhuriyetler arasında ortaklığın ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi. Aralık 1999'da kabul edilen yeni yönetmelikle TACIS'in görev alanı genişletilerek yeniden düzenlenmiştir. TACIS çerçevesinde AB'nin bölgeye ilişkin stratejik çıkarlarını gözeten iki program uygulamaya konulmuştur. Bunlar TRACECA(Transport Corridor Europe Caucasus Asia) ve INOGATE(Interstate Oil and Gas Transport to Europe) programlarıdır. Tarihî İpek Yolu'nun yeniden canlandırılması olarak da değerlendirilen TRACECA, Avrupa'dan Asya'nın içlerine doğru Karadeniz, Kafkasya, Hazar ve Orta Asya çizgisinde bir ulaşım koridorunun geliştirilmesini öngörmüştür. Asya ile Avrupa arasında en kısa, en hızlı ve en ucuz güzergâhı oluşturan söz konusu koridorun amacı, ulaşımdaki Rus tekelinin kırılması idi. Rus tekelinin kırılması bir taraftan Kafkasya cumhuriyetlerinin siyasî ve ekonomik bağımsızlığını pekiştirecek, öte yandan AB'nin Moskova'ya bağımlı kalmadan Uzak Doğu'ya kadar erişimini sağlayacaktı. INOGATE ise TRACECA'daki amacın daha spesifik alanda, Hazar Havzası enerji kaynakları için gerçekleştirilmesini hedeflemiştir. Bu açıdan 12 USUL Ali Resul, “Avrupa Birliği'nin Orta Asya Politikaları: Sessiz ve Derinden”, s.194-196 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [155] Feridun Yıldız TRACECA'nın bir alt programı olarak da görülebilir. Bölgedeki petrol ve doğal gaz taşımacılığının yeniden yapılandırılması, geliştirilmesi, modernizasyonu ve alternatif güzergâhlarının ortaya çıkarılması ve desteklenmesi programın odak noktası olmuştur.13 a) Bağımsız Devletler Topluluğu'na Teknik Yardım (TACIS) TACIS Aralık İ990'da Roma'da toplanan Avrupa Birliği Konseyi toplantısından sonra oluşturulmuştur. Amacı, Sovyet tipi sosyalizmden Batı tipi serbest pazar ekonomisine dayanan liberal demokratik rejime geçmeye çalışan Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine bu çabalarında malî ve teknik açılardan destek vermek, bu coğrafyada AB'nin etkisini daha da artırmak ve bu suretle Tarihî İpek Yolu'nun yede Avrupa'nın uzun süreli güvenliğini sağlaniden canlandırılması maktır.14 olarak da değerlendirilen 1991 yılında uygulamaya koyulan ve ErmeTRACECA, Avrupa'dan nistan, Azerbaycan, Belarus, Gürcistan, KazaAsya'nın içlerine doğru kistan, Kırgızistan, Moldavya, Moğolistan, Rusya, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna ile ÖzKaradeniz, Kafkasya, bekistan'dan oluşan 13 Doğu Avrupa ve Orta Hazar ve Orta Asya Asya ülkesinde serbest ekonomiye geçişe yöneçizgisinde bir ulaşım ko- lik hibeler sağlayan bir teknik yardım programı ridorunun geliştirilmesini olan TACIS çerçevesinde, 2000-2006 yıllarını kapsayan dönem için toplam 3,138 milyon Euro öngörmüştür. tutarında bütçe ayrılmıştır. TACIS çerçevesinde malî destek alan alanlar şöyledir: kurumsal, yasal ve kamusal reformlar, özel sektör ve ekonominin gelişmesi, toplumsal değişimin sonuçları, ağ altyapısının oluşturulması, çevre koruma, kırsal ekonomi, nükleer güvenlik. TACIS Programı kapsamında yardımlar ulusal ülke programları, bölgesel programlar ve küçük projeler çerçevesinde gerçekleşmektedir. Ulusal ülke programları, 3 ila 4 yıl süren işbirliği alanlarının önceliklerini tanımlayan belirleyici programlar ile mevcut fonları ve desteklenecek projeleri saptayan faaliyet programlarından oluşmakta ve ülkenin öncelikli alanlarına yönelik uygulanmaktadır. 13 AĞACAN, Kamil “AB'nin Güney Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz, ASAM yn., Ocak'07, s.2 14 http://europa.eu.int/comm/external_relations/ceeca/tacis/ [156] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları Bölgesel programlar, çevre koruma ve ulaşım ağlarının iyileştirilmesi gibi alanlara yönelik çok ülkeli programlardır. Bu çerçevede, değişik ülkelerdeki komşu topluluklar arasında bağlantıları güçlendirmek ve işbirliğini geliştirmek amacıyla sınır ötesi programlar da uygulamaya koyulmuştur. Küçük proje programları son derece kısıtlı sayıda olup, ticaret, yüksek öğretimde işbirliği, ortak ülkelerde AB yatırımının teşviki gibi bazı alanlarda hükümet danışmanlığı şeklindeki spesifik görevleri kapsamaktadır. TACIS Programı çerçevesinde finanse edilen projelerden bazılar şunlardır: Urallarda özelleştirme ve ekonominin yeniden yapılanmasının sosyal etkileri; Batı Sibirya'da özelleştirme ve ekonomik yeniden yapılanmanın sosyal etkileri; Karelia Cumhuriyeti'nde sağlık sektörü reformunun uygulanması; Rusya'da 14 şehirde şehir içi ulaşım sisteminin kurulmasına destek; kadınların iş piyasası koşullarına uyumunu kolaylaştırmaya destek; Baykal Gölü bölgesinin kamu idaresini güçlendirmeye destek.15 Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası(EBRD) nükleer güvenlik konularına önemli miktarda para ayırmaktadır. 1992 yılında Avrupa Birliği, SSCB sonrası yeni bağımsız olan devletlerinin, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin üyelerinden oluşan NRWG kurulmuştur. Bu grup daha sonra Litvanya, Slovakya ve Bulgaristan'daki yenilenmesi mümkün olmayan nükleer tesislerin kapatılmasına karar vermişlerdir. Bundan başka, Çernobil nükleer tesisindeki problemlerle uğraşmış ve 15 Aralık 2000 tarihinde kapatılmasına katkı sağlamıştır. Bundan başka Ukrayna, Slovakya ve Rusya'daki nükleer tesislerin güvenliğinin arttırılmasına çalışmaktadır. Daha çok Doğu Avrupa ve Orta Avrupa'daki problem oluşturan “nükleer atıkların yönetimine” ve “çevre problemine” odaklanmaktadır. Avrupa Birliği 1991-92 tarihleri arasında “nükleer güvenlik” politikası 16 için 913 (PHARE için 192, TACIS için 712) milyon Euro harcamıştır. Şu ana kadar 950 projenin finansmanı sağlanmış ve 450 proje devam etmekte ve 250 proje de hazırlık aşamasındadır. Avrupa Birliği, “nükleer tehdidin” önemini kavradığından ve Çernobil'dekine benzer kazalara sebebiyet ver17 memek için muazzam paralar ödemektedir. 15 http://www.gaziantepeic.org/index.php?sf=13 PHARE= AB tarafından Polonya ve Macaristan'a yardım etmek için 1989 yılında oluşturulmuştur. Bugün ise bu program Orta ve Doğu Avrupa'nın 10 ülkesini kapsamaktadır. Bu ülkeler Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovakya, Slovenya ve Romanya'dır. Bu ülkelerden başka Kıbrıs, Malta ve Türkiye de katılım öncesi fonlarından yararlan(mış)aktadır. Bunlara ek olarak, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Makedonya da PHARE programından faydalanmaktadır. 17 http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=3&yazi=461 16 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [157] Feridun Yıldız TACIS programı dâhilinde Orta Asya cumhuriyetleri için ayrılan yardım miktarları Tablo l'de gösterilmiştir. b) Avrupa'ya Devletlerarası Petrol ve Gaz Nakli (INOGATE) AB gelişmişlik ve refah düzeyini korumak amacıyla, sürekli ve güvenli enerji kaynaklarına ihtiyaç duyacaktır. Bunu karşılayabilmek hem enerji kaynaklarını çeşitlendirmek hem de Avrupa Enerji Şartı gibi bazı anlaşmalar yaparak üçüncü ülkeler ile uluslararası enerji işbirliğini güçlendirmeye çalışmaktadır. Ayrıca stok tutma sistemlerinde değişiklik yapılmakta, enerjinin güvenli taşımacılığını sağlamak amacıyla özel projeler uygulamaktadır. AB, konvansiyonel ve doğal enerji kaynakları kıt olan kaynaklara sahiptir. Bu nedenle ithalata bağımlıdır. AB kullanmış olduğu petrolün yaklaşık % 76'sını doğalgazın da %40'ını dışardan ithal etmektedir. Son genişleme ile birlikte 2020 yılında petrol de %90 doğalgazda ise %70'e varan bir bağımlılık söz konusu olacaktır.19 18 Commission of the European Communities, The TACIS Programme Annual Report 1999, COM(2000) 835 final. Brüksel. 20 Aralık 2000 19 http:// europa.eu.int \comm\energy \index_en htlm s 39 [158] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları Avrupa'nın artan enerji ihtiyacı ve bu alanda dışa bağımlılığının Birliği derinden endişelendirmekte olduğu, Avrupa Komisyonu'nun 29 Kasım 2000'de açıkladığı ve AB'nin kısa, orta ve uzun dönemde yürütmesi gereken enerji politikalarını ele alan “Green Paper(Yeşil Rapor)”da açık bir şekilde görülmektedir.20 Genel çerçevede TACIS'in bölgesel programları içinde değerlendirilen INOGATE programı 22 Temmuz 1999'da Kiev'de gerçekleşen I. INOGATE(Interstate Oil and Gas Transport to Europe) Zirvesi'nde imzaya açılan Şemsiye Anlaşması ile yürürlüğe girmiştir. 21 Aralık 1999'da yürürlüğe giren Şemsiye Anlaşması, Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Bulgaristan, Hırvatistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Makedonya, Moldavya, Romanya, Tacikistan, Ukrayna, Türkmenistan ve Özbekistan'ın katılımıyla gerçekleşti. Yunanistan, Litvanya, Sırbistan 21 Karadağ, Slovakya ve Türkiye sonradan anlaşmaya dahil oldular. 20 European Commission, Green Paper: Towards a European Strategy for the Security of Energy Supply, Lüksemburg: Office for Official Publications of the European Communities, 2001 21 http://www.inogate.org/inogate/en/participating 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [159] Feridun Yıldız INOGATE projesinin dayandığı bazı öncelikler şunlardır: 1. Mevcut petrol ve doğal gaz ağlarının durumlarının tespit edilmesi; 2. Yeni nakil sistemleri geliştirme ihtimallerinin incelenmesi; 3. Hidrokarbonların devletlerarası taşınması ve ticaretinin geliştirilmesi amacına matuf kurumsal altyapının geliştirilmesi; 4. Boru hatları ve kaynakların yönetimi konusunda üretici ülkelere bilgi transferi sağlamak.22 22 Temmuz 1999'da Kiev'de gerçekleşen I. 22 Temmuz 1999'da INOGATE Zirvesi'nde imzaya açılan Şemsiye Anlaşması'na Türkiye 30 Mart 2000 tarihinde Kiev'de gerçekleşen I. INOGATE Zirvesi'nde taraf olmuştur. AB, Türkiye ve Yunanistan arasında 7 Temmuz 2000 tarihinde Brüksel'de üçlü imzaya açılan Şemsiye bir toplantı gerçekleştirilmiş, Hazar, Ortadoğu Anlaşması'na Türkiye 30 ve Güney Akdeniz ülkelerinde üretilen doğal gazın Türkiye üzerinden Yunanistan ve AvruMart 2000 tarihinde pa'ya iletimi konusu Sonuç Bildirgesi'ne girerek taraf olmuştur. imzalanmıştır. 18 Ocak 2001 tarihinde Yunanistan Doğal Gaz Şirketi DEPA ve BOTAŞ arasında bir İşbirliği Zaptı imzalanmış ve bu kapsamda, Güney Avrupa Gaz Ringi'nin geliştirilmesi ve iki ülkenin gaz sistemlerinin enterkoneksiyonunun gerçekleştirilmesi amacıyla oluşturulan teknik çalışma grubu çalışmalarına başlamıştır. Uluslararası önemli araştırma kuruluşları ve enerji şirketlerinin yaptığı projeksiyonlara göre Türkiye üzerinden Avrupa'ya artan miktarlarda Hazar ve Ortadoğu gazı taşınacak, 2010'lu yıllardan başlamak üzere özellikle 2020'lerde oldukça büyük miktarlara ulaşacaktır. Bu olgu, Avrupa'ya gaz taşıma stratejisi kapsamında birden fazla açılım üzerinde durulması gerektirmektedir. Bu kapsamda, diğer bir güzergâh üzerinde de çalışmalar başlatılmış durumdadır. Yunanistan Projesi'nin ardından Avrupa'ya açılan ikinci kapımız olma niteliğindeki bu güzergâh, Bulgaristan'dan başlayıp Romanya, Macaristan muhtemel güzergahını izleyerek Avusturya'ya ulaşacak, Kıta'ya diğer bir yönden girişimiz olacaktır. Bu kapsamda, Romanya, Bulgaristan ve Avusturya yetkilileri ile Orta Avrupa'ya gaz taşınabilmesi için görüşmeler sürdürülmektedir.23 22 23 http://www.inogate.org/html/resource/resource7.htm http://www.botas.gov.tr/hakkimizda.asp [160] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları c) Avrupa, Kafkasya, Asya Taşıma Koridoru (TRACECA) TRACECA programı, Mayıs 1993'de Brüksel'de AB yetkililerinin yanı sıra Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan'dan ulaştırma ve ticaret bakanlarının katıldığı toplantıyla başladı. Bu konferansta AB'nin malî ve teknik desteğiyle Karadeniz, Kafkaslar ve Hazar Denizi'nden Orta Asya bozkırlarına ulaşacak bir BatıDoğu ulaştırma koridorunun hayata geçirilmesi ele alındı. Bu şekilde AB'nin Soğuk Savaş'ın bitmesinden hemen sonra Orta Asya ve Kafkasları Avrupa'ya bağlama projesine başladığını görmekteyiz. TRACECA programında 1995-1999 arasında bu bölgede ticareti geliştirme ile kara, demir ve 24 deniz yolları konusunda dört çalışma grubu oluşturuldu. “Yeni İpek Yolu” da denilen TRACECA Ulaşım Ağı Anlaşması'na dâhil olan ülkeler şunlardır: Moldovya, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Ermenistan, Özbekistan, Bulgaristan, Ukrayna, Gürcistan, Romanya, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan. Bugünlerde 13 devlet Avrupa-Kafkasya-Asya Koridorunda ticarette ve ulaştırmada gelişimi aşağıdakileri esas alarak amaçlamaktadır: 1. Bölgedeki ticareti geliştirmek için üye ülkeler arasındaki işbirliğinin teşvik edilmesi, 2. Uluslararası ulaştırma koridoru Avrupa-Kafkasya-Asya (TRACECA)'nın Trans-Avrupa Networks (TENs)'e dönüştürülmesindeki en uygun entegrasyonu teşvik etmek, 3. Ticaret ve ulaştırma sistemlerinin gelişimini sağlayan faktörleri tanımlamak, 4. TRACECA projelerini ve özel yatırımcıların kredilerini etkilemek için teşvik etmek. TRACECA Avrupa-Kafkasya-Asya Koridorundaki uluslararası ulaştırma için 1998 yılında Bakü Zirvesinde imzalanan ve bugün 12 ülke tarafından aşağıdaki amaçlar doğrultusunda resmi olarak kabul edilen UN-kayıtlı Temel Çok taraflı Anlaşması (MLA) ile Hükümetlerarası Komisyondur. Çok taraflı Temel Anlaşma(MLA) 1998 yılında Bakü/Azarbeycan'da düzenlenen TRACECA Zirvesi- Tarihi İpek Yolu Restorasyonu'nda imza25 lanmış ve Hükümetlerarası Komisyon(IGC) 2000 yılında Tiflis/Gürcis- 24 25 USUL, Ali Resul “Avrupa Birliği'nin Orta Asya Politikaları: Sessiz ve Derinden”, s.205 Bu konuda bknz.: http://www.traceca.org/marco.htm 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [161] Feridun Yıldız tan'da oluşturulmuştur. Aşağıdaki ülkeler EU Tacis TRACECA Hükümetlerarası-Programına ve MLA'ya üyedirler: Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Romanya, Türkiye, Ukrayna, Özbekistan, Tacikistan. Türkmenistan TACIS TRACECA Programına katılımcı olmakla birlikte, MLA'ya taraf değildir. Nisan 2005 tarihinden bu yana bütün üye ülkelerin kararı ile MLA'ya taraf olacak iki yeni ülke kararlaştırılmıştır; Afganistan ve İran. Bu ülkeler hala MLA prosedürlerine uyum sürecindedirler. Ulaştırma koridorunun organizasyonu şunlardan oluşmaktadır: IGC TRACECA Hükümetlerarası Komisyonu, IGC TRACECA Daimi Sekreterliği, Ulusal Komisyonlar, IGC TRACECA Daimi Sekreterliği Daimi Temsilcileri (Ulusal Sekreterler) ve çalışma grupları. IGC yürütme organı Bakü'de yer alan Daimi Sekreterlik (PS) olmakla birlikte Ulusal Sekreterler tarafından yürütülen Daimi Temsilcileri her üye ülkede bulunmaktadır. Başlangıçta, TRACECA kurumsal yapıları AB tarafından finanse edilmekteydi. 2004 yılından itibaren finansman aşama aşama üye ülkeler tarafından yapılmaktadır. 2006 yılında PS IGC TRACECA'nın bütçesinin %75'den fazlası üye ülkelerin katkıları tarafından karşılanmış ve 2007 yılında organizasyon tamamen kendisi finansman kaynağı olacaktır. Bu üye ülkeler tarafından üstlenilen kesin bir karardır. 2003 yılında, AB koruması altında, TRACECA koridoru Afgan Ekonomisinin restorasyonu için insanî yardım kararı almıştır. TRACECA tekrar yeni İpek Yolu'nda çekiciliğini ve yeterliliğini sergilemiştir. MLA'ya üye olan ülkeler güçlerini birleştirip coğrafî konumlarının avantajlarını tamamıyla kullanmak ve ekonomik imkânlarını Avrupa ve Asya arasındaki doğal transit köprülerinden biri olan TRACECA koridoru ile güçlendirmek için bir strateji geliştirmişlerdir. Bu strateji 2015 yılında ulaşılabilmek üzere değişiklikleri ve amaçları ifade etmektedir. Bu sürdürülebilir, yeterli ve bütünleşmiş çok modlu ulaştırma sistemi kurmayı amaçlamaktadır. Strateji TRACECA ülkelerinin özel ihtiyaçlarını karşılayacak içerikde olup, bölgesel ulaştırma sistemindeki merkezi sorunları aşmak üzere tasarlanmıştır. Strateji içerik olarak çok yönlü olarak bölgesel taşımacılığa ait diğer önemli girişimlerin, tecrübelerin ve projelerin sonuçlarını ve önerilerini içine almaktadır. Stratejinin üzerinde durduğu ana amaçlar, ulaştırmanın kurumsal bölünmelerini güçlendirmek ve modernize etmek; altyapı ağları için entegras[162] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları yon ve birleşmeyi sağlamak, güvenilir çok modlu yük taşımacılığı zincirlerini sağlamak için çabalamak, hava taşımacılığında güvenilir fonlar bulunmasına yardım etmek, ehemmiyetli, güvenli ve sürdürebilir ulaştırma yöntemleri sağlamaktır. AB, TRACECA'nın bu amaçlara ulaşmasında güçlü bir ortaktır. Bu stratejinin uygulanması TRACECA ülkelerinin çalışmaları arasında verimli bir işbirliğini sağlamak amacıyla TRACECA'nın kurumsallaşması girişiminde bulunmuştur.26 Nisan 1997'de Tiflis'te TRACECA programı ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği teşkilatı arasında düzenlenen ve AB'nin organize ettiği konferansta bu iki ayrı oluşum arasında nasıl bir işbirliğine gidilebileceği tartışılarak, Karadeniz Bölgesi ile TRACECA güzergâhı arasında bağlantı kurulma ihtimallerinin araştırılmasına karar verildi. Ayrıca, konferansa katılan ülkelere TRACECA ve Karadeniz ülkelerinin Trans-European Networks'e (Avrupa Ötesi Ağlar) katılımın gerekliliği hususunda fikir birliğine varıldı. Sonuçta, Haziran 1997'de toplanan Pan-European Transport Conference (Tüm-Avrupa Taşımacılık Konferansı) Karadeniz bölgesini Pan European Transport Haziran 1997'de toplaArea (Tüm-Avrupa Taşımacılık Alanı) içinde nan Pan-European tanımladı. Transport Conference TRACECA projesiyle açılan Doğu-Batı koridoru Karadeniz, Kafkaslar ve Hazar Denizi (Tüm-Avrupa Taşımacıüzerinden, örneğin Hamburg ve Rotterdam'ı lık Konferansı) KaradeÇin'e bağlayabilecektir. AB, 1993-2002 arasında niz bölgesini Pan 53 proje için toplam 110.005.000 Euro ayırmış- European Transport tı. Projelerin 14 tanesi bölgesel yatırımlar için elverişli ortamların oluşturulmasına yönelik Area (Tüm-Avrupa Taşı“yatırım projeleri” iken, 39 tanesi de “teknik macılık Alanı) içinde yardım” projeleriydi.27 tanımladı. d) Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları(PCAs) AB ile Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki ikili ilişkilerin resmi boyutu Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları ile gerçekleşmiştir. Aslında Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları, Sovyetler Birliği'yle 18 Aralık 1989'da imzalanan işbirliği anlaşmasının yerine geçecek bir anlaşma olarak düzenlenmişti. 26 27 http://www.traceca.org.tr/traceca_nedir.htm USUL, Ali Resul “Avrupa Birliği'nin Orta Asya Politikaları: Sessiz ve Derinden”, s.208 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [163] Feridun Yıldız Türkmenistan hariç Orta Asya cumhuriyetleriyle imzalan ve 1 Temmuz 1999'da yürürlüğe giren ortaklık anlaşmalarının içerikleri birbirlerine benzemektedir. Buna göre, anlaşmaların amacı birinci maddede şu şekilde ifade edilmektedir: Bir tarafı teşkil eden Topluluk ile diğer tarafı teşkil eden Kazakistan[veya diğer ülkeler] arasında bir Ortaklık kurulmuştur. Bu işbirliğinin amaçlan şunlardır: 1. Siyasal ilişkileri geliştirmeye müsaade AB pratikte Orta Asya edecek taraflar arası siyasal diyalogun uygun cumhuriyetlerindeki anti- çerçevesini sağlamak; 2. Kazakistan Cumhuriyeti'nin (veya diğer demokratik uygulamaları ülkelerin) demokrasisini pekiştirme ve pazar ve insan hakları ihlâlle- ekonomisine geçişini tamamlamak için ekorini görmezlikten gelnomisini geliştirme yönündeki gayretlerini desteklemek; mekte veya üzerlerine 3. Taraflar arasındaki uyumlu ekonomik fazla gitmemektedir. ilişkileri, ticaret ve yatırımı desteklemek ve böylelikle sürdürülebilir ekonomik gelişmeyi cesaretlendirmek; 4. Yasama ile ilgili, ekonomik, mali, sivil, bilimsel, teknolojik ve kültürel işbirliği için bir temel sağlamak. Bu anlaşmaların genel prensiplerini 2, 3 ve 4. maddeler teşkil etmektedir. İkinci maddeye göre: "Demokrasiye, özellikle Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Helsinki Nihaî Belgesi ve Yeni Avrupa için Paris Sözleşmesi ile tanımlanan uluslararası hukuk ve insan hakları ve pazar ekonomisi ilkelerine saygı... tarafların iç ve dış siyasetini ve bu Anlaşmanın ve işbirliğinin temel unsurlarını oluşturur." Fakat, genel olarak bakıldığında, AB pratikte Orta Asya cumhuriyetlerindeki anti-demokratik uygulamaları ve insan hakları ihlâllerini görmezlikten gelmekte veya üzerlerine fazla gitmemektedir. Bunun başlıca nedeni, AB'nin bölgedeki menfaatlerinin ve güvenlik endişesinin ahlâkî dış politikasının önüne geçmesidir.28 AB aşağıdaki bölge ülkeleri ile Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları imzala29 mıştır: Ermenistan(1 Temmuz 1999) 28 29 USUL, Ali Resul “Avrupa Birliği'nin Orta Asya Politikaları: Sessiz ve Derinden”, s.210 http://ec.europa.eu/external_relations/ceeca/pca/index.htm [164] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları Azerbaycan(1 Temmuz 1999) Belarus(Mart 1995'te imzalanmasına rağmen yürürlüğe girmemiştir. / Geçici anlaşma da yürürlükte değildir) Gürcistan(1 Temmuz 1999) Kazakistan(1 Temmuz 1999) Kırgızistan(1 Temmuz 1999) Moldova(1 Temmuz 1998) Moğolistan(Bir Ticaret ve Yardımlaşma Anlaşması Mart 1993'te yürürlüğe girmiştir.) Rusya(1 Aralık 1997) Türkmenistan(Mayıs 1998'te imzalanmasına rağmen yürürlüğe girmemiştir. / Geçici anlaşma da yürürlükte değildir) Ukrayna(1 Mart 1998) Özbekistan(1 Temmuz 1999) 1. AVRUPA ÜLKELERİ a) İngiltere İngiliz Jeopolitik Ekolü'nün temsilcisi Sir Halford Mackinder (18611947), dünya coğrafyasına politik ve özellikle dünya hâkimiyeti açısından değerlendirme çalışmasına girmiş ve bu çalışmaları ile “Kara Hâkimiyet Teorisi”ni geliştirmiştir. Mackinder, yeryüzünde bir tek büyük kara parçasının olduğunu kabul eder. “Dünya Adası-World Island” adını verdiği Avrupa-Asya-Afrika kıtalarıdır. Rusya'nın bulunduğu orta bölge “HeartlandKalpgâh”tır. Mackinder, üç aşamada hudutlarını geliştirdiği Heartland ile meşhur formülünü ifade eder. “Doğu Avrupa'yı elinde tutan kalpgâha egemen olur, Kalpgâhı elinde tutan Dünya Adasına egemen olur, dünyanın bu adasını elinde tutan dünyaya egemen olur.” Böyle bir kara parçasına sahip tek devlet Rusya'dır ve dünya hegemanyasını elde etmesine mani olunmak isteniyorsa onun açık denizlere çıkmasına müsaade edilmemelidir. Bu netice, Soğuk Savaş Dönemi boyunca aktüel kalmıştır. Bugün ise, Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu'nda istediği ölçülerde entegrasyon sağlayabildiği takdirde formülün aktüel kalmasını devam ettirebilir.30 30 CÖMERT, Servet “Jeopolitik ve Türkiye'nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam”, Jeopolitik Dergisi, Sayı 2) 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [165] Feridun Yıldız Kafkasya ve Orta Asya, 19. yüzyılda Rusya ile İngiltere arasında "Büyük Oyun" olarak adlandırılan çekişmelere sahne olmuştur. Kafkasya ve Orta Asya'nın Çarlık Rusya tarafından işgal edilmesini İngiltere, Hindistan sömürgesi için tehdit olarak görmüş; Rusya ise İngiltere'nin Müslüman kabileleri direnişçiler adı altında Rusya'ya karşı kışkırtmasından şüphe duymuştur. Dolayısıyla bölgede, Orta Asya ile Hindistan'ın kontrolü için 31 kanlı mücadeleler yani emperyalist savaşlar yaşanmıştır. İngiltere 1763'te Hindistan'ı ele geçirdikten “Doğu Avrupa'yı elinde sonra 1839'a kadar Çin'e Hindistan üzerinden tutan kalpgâha egemen afyon sattı. Çin'in İngiliz tüccarının gizlice Çin'e afyon sokmalarını yasaklaması üzerine 1839'da olur, Kalpgâhı elinde İngiltere ile Çin arasında Afyon Savaşları çıktı. tutan Dünya Adasına Üç yıl süren bu savaşta Çin mağlûp oldu. Avegemen olur, dünyanın rupalı ülkeler ile yaptığı anlaşmalar ile önce libu adasını elinde tutan manlarını, 1860'ta ise bütün Çin topraklarını dünyaya egemen olur.” Avrupalı tacirlerin serbest ticaretine açtı. XIX. yüzyıla gelindiğinde İngiltere, Orta Sir Halford Mackinder Doğu'da Arap Şeyhlikleri ile Uzak Doğu'da Singapur, Hong Kong, Yeni Zelanda, Kanada, Güney Afrika ve Hindistan gibi ülkeleri ele geçirmiştir.32 Özellikle İngilizlerin Hindistan'a hakim olmaları, Orta Doğu ile daha fazla ilgilenmelerine sebep olmuştur. Çeşitli özellikleri sebebiyle, Batılı sömürgeci devletler açısından oldukça önemli görülen Orta Doğu, hiç şüphe yok ki İngiltere'nin daha fazla önem verdiği bir bölge idi. Çünkü bölgenin, İngiltere açısından önemini arttıran farklı özellikleri bulunuyordu. Her şeyden önce Orta Doğu, İngiltere'nin Uzak Doğu'daki sömürgeleriyle bağlantısını sağlayan en kısa yolların geçtiği yerdi. Bunun yanında, bölgenin İngiltere tarafından da iyi bir sömürge 33 olarak görülmesi, onun İngiltere nezdinde önemini iki katına çıkıyordu. İngiltere Arap halkını Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmak için, özellikle Mekke Şerifi Hüseyin ile birtakım anlaşmalara girişmiş ve ona bir 31 YÜCE, Çağrı Kürşat “1990 Sonrası Oynanan Yeni Büyük Oyun ve Hazar Havzası'nın Önemi”, Gobal Strateji, Yaz 2006, Yıl2, Sayı 6, s.107 32 YAVUZ, Ünsal, "Atatürk İmparatorluktan Millî Devlete", TTK Basımevi, Ankara 1990, s.2 33 DÖNMEZ, Dr. Cengiz, “XX. Yüzyıl Başlarında İngiltere'nin Orta Doğu Politikası ve Bunun Millî Mücadeleye Etkileri”, http://w3.gazi.edu.tr/web/cdonmez/html/body_makale-6.html [166] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları Arap İmparatorluğu veya bir Arap Devletleri Federasyonu kurmayı vaad etmek suretiyle Arapların bağımsızlık duygularını kışkırtmıştı. İngiltere ile Fransa 7 Kasım 1918 de Orta Doğu hakkında bir ortak deklârasyon yayınladılar. “Uzun zamandan beri Türklerin zulmü altında yaşayan halkların kurtuluşu için” savaştıklarını belirten iki devlet, Orta Doğu memleketlerinde, halkların kendi serbest seçimlerine dayanan millî hükümet ve idareler kuracaklarını bildirdiler. 1920 Nisanında toplanan San Remo Konferansı'nda da İngiltere ve Fransa, Amerika'nın bu konferansa katılamamasından da yararlanarak, Orta Doğu'daki manda rejimlerini aralarında paylaştılar. Suriye ve Lübnan Fransız, Irak, Ürdün ve Filistin de İngiliz mandalarına verildi.34 Afganistan 1880 Temmuzunda İngiltere ile imzaladığı bir anlaşma ile bu devletin nüfuz ve himayesi altına girmişti, I. Dünya Sa35 vaşı'ndan sonra İngiliz himayesinden kurtulmayı başardı. İngiltere'nin hedeflerinden en önemlisi “Hasta Adam” diye adlandırdıkları Osmanlı Devleti'ni yıkmak ve Türkleri Anadolu'dan söküp atmaktı. İngiltere Dış İşleri Bakanı Lord Palmerston(1830-1841, 1846-1851) Akdeniz'in İngiliz çıkarları için savunulmasının İstanbul Boğazından başladığını ileri sürmüştür.36 Bu amaçla Çanakkale Boğazı'ndan geçip İstanbul'a ulaşmayı denemişler, Yunanlıları tahrik ederek Anadolu'nun içlerine kadar sürmüşlerdir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere, dünyanın bir numaralı devleti haline gelmiş ve Ortadoğu'da da en büyük payı almış olmakla, bölgenin egemen devleti olmuştu. Böylece İngiltere, Libya sınırından Hayfa'ya kadar uzanan bütün Akdeniz kıyısını, egemenliği altına almış oluyordu. Bu tarihe kadar Akdeniz'deki İngiliz egemenliği Cebelitarık, Malta ve Kıbrıs'a dayanıyordu. Bu nedenle de Doğu ticaret yolları sadece donanmayla korunuyordu. Ancak, bölgede elde ettikleriyle, bundan böyle Doğu Akdeniz'de çok büyük bir üs meydana getirmişti. Bu da, İngiltere için Ortadoğu politikasında yeni ve önemli bir faktör oldu. Ortadoğu'da kurulmuş olan bu düzen, İngiltere'ye ekonomik, politik, askeri alanlarda büyük 37 üstünlük ve yararlar sağlamaktaydı. Birinci Dünya Savaşı sonunda Ortadoğu'da büyük çıkarlara ve etkiye kavuşan İngiltere, böl-gede bu durumunu korumayı esas alan bir politika izlemiştir. Bunun için de egemenliği altındaki toprakları parçalamış ve bura34 ARMAOĞLU, Fahir “20. Yüzyıl Siyasi Tarihi”, 11. Baskı, Alkım Yayınevi, s. 197-198 ARMAOĞLU, Fahir “a.g.e.”, s. 210 36 KURAT, Yuluğ Tekin “Osmanlı İmparatorluğu'nun Paylaşılması”, Ankara 1986, s.10 37 UÇAROL, Rıfat “Siyasi Tarih”, İstanbul 1995, s.545 35 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [167] Feridun Yıldız larda yeni devletler kurmuş, gerektiğinde de bunları birbirlerine karşı kulla38 narak bölge varlığını sürdür-meye çalışmıştır. 1916 Sykes-Picot Anlaşması İngilizlerin Kürtlere olan ilgisini daha bir arttırdı. Çünkü bu anlaşma ile savaş sonrası düzenlemeler konusunda anlasan İngiltere, Fransa ve Rusya Kürtlerin yaşadıkları bölgeleri İngilizlere bırakıyorlardı. Böylece İngiltere bölge ile ilgili siyasî, askeri ve sosyal hazırlıklarını arttırdı. Bu çalışmalar için Van ve Musul merkez seçilirken, bölgesel dengeleri boz-mamaya özel bir gayret sarf edildi. Yani aşiret ve şeyhlik düzeni destek-lenirken İngiltere'ye bağlı kişilerin sayısı arttırılmaya çalışıldı. Bu dönemde bu teşviklerden ve dünyanın genel gidişatından da etkilenen Kürt beylerinden bir kısmı Kürt milliyetçiliği Birinci Dünya Savaşı so- yapmak istemişlerse de hayal dünyasında yaşanunda Ortadoğu'da bü- dıklarını, ortada bir birlik kurabilecek ne bir homojen kitlenin ne de halk arasında böyle bir yük çıkarlara ve etkiye niyetin olmadığını gördüler. Savaş boyunca kavuşan İngiltere, bölge- Kürtleri Türklere karşı kışkırttı. Amiral Webb, de bu durumunu koru- durumu Lord Curzon'a şöyle özet-liyordu: mayı esas alan bir poli“En önemli Kürt önderlerinden bazılarının Türklerle olan bağlarını kesinlikle koparmalatika izlemiştir. rını sağlamak kolay olacaktır, yeter ki çıkarlarının Ermeni çıkarlarına kurban edildiği korkusundan kurtarılsınlar. Öte yandan, eğer İngiliz hükümetinden ilgi görmezlerse her yerde olay çıkabilir ya da Türk İmparatorluğu'nu Kurtarma savaşı39 na katılabilirler.” İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemleri ve Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki Kürt isyanlarının arkasında olmuş, Kürtlere maddî ve manevî destek vermiştir. Misak-ı Millî sınırları içerisinde olan ve konumu Lozan'da sonuçlanmayan “Musul Vilâyeti”ni Türkiye'nin kaybetmesinin en önemli sebeplerinden birisi de aynı dönemlerde İngiltere desteğinde çıkan “Şeyh Sait” isyanıdır. İngiliz İmparatorluğu içinde bulunan bölgeler; dominyon, koloni, himaye, manda, koruma anlaşması gibi değişik hukukî bağlarla anayurda bağlıydı. İngiltere, zamanla sömürgelerinde meydana gelen gelişmeler üzerine, buraları daha yumuşak bağlarla kendisine bağlamak durumunda kalmıştı. 38 UÇAROL, Rıfat “Siyasi Tarih”, İstanbul 1995, s.551 SONYEL, Salahi R, "Türk Kurtuluş Savası ve Dış Politika", Ankara: TTK Basımevi, 1987, s. 29 39 [168] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları 1926'da, İmparatorluğun ve dominyonların meydana getirdiği bütüne "İngiliz Uluslar Topluluğu(Commonwealth)" adı verilerek, yeni bir statü kuruldu. Bunda esas olan, anayurt dışındaki bölgelerin İngiliz tacına sadakatiydi. Bu topluluk; 1931'de hukukî, 1932'de de eşitliğe dayanan ekonomik bir statüye kavuştu, ikinci Dünya Savaşı'nın getirdiği sonuçlar üzerine, 16 Ağustos 1947'de birbirleriyle ve Londra ile ilişkileri diplomatik yoldan düzenlendi. 1948'de İngiliz Uluslar Topluluğu üyeleriyle İngiltere eşit düzeye getirildi. Nisan 1949'da toplanan Dominyon Başkanları Konferansı da, İngiliz Uluslar Topluluğu'nun o günkü şeklini, İngiliz tacını sembol olarak kabul eden 40 özgür uluslar topluluğu olarak tanımladı. İngiltere bugün iki güç odağı ile birlikte hareket etmektedir. Bir ayağı üye olduğu Avrupa Birliği'nde, diğer ayağı ise ABD'dedir. İngiltere AB'de ABD'nin en güçlü ortağıdır. ABD'nin her iki Körfez Harekâtı'na da kuvvet vererek katılmış, İngiltere, Osmanlı İmpauluslar arası diplomaside hep ABD'nin yanında ratorluğu'nun son döyer almıştır. nemleri ve CumhuriyeGeçtiğimiz yıl ABD Silahlı Kuvvetler Der- t'in ilk yıllarındaki Kürt gisi'nde yayımlanan Yeni Ortadoğu haritasında isyanlarının arkasında İran, Pakistan ve Afganistan'ın bir bölümünü kapsayacak bir “Özgür Belucistan” tasarımı- olmuş, Kürtlere maddî nın da bulunduğu dikkatleri çekmişti. ABD açı- ve manevî destek sından bu bölgede kukla bir Belucistan devleti- vermiştir. nin kurulması; Çin'in Gwadar limanı ile perçinlenen “İnci Şeridi” stratejisini tersine çevirmeye, dolayısıyla Çin'in bölgedeki yükselişini engellemeye ve Çin'in enerji gereksinimini sağladığı stratejik tanker geçiş noktalarını denetim altına almaya, Pakistan Belucistan'ı üzerinden İran'a sızmaya, İran ile Pakistan arasına kukla bir Beluci devleti sokarak, İran-Çin ve İran-Hindistan arasında varolan boru hattı anlaşmalarını bertaraf etmeye ve ABD'nin bölgedeki askeri varlığını güvence altına almaya yarayacak. Zira sözkonusu boru hatları, Belucistan bölgesinden geçecek. Hedeflenen boru hatları, İran'ın yükselen Çin ve Hindistan ile bölgesel işbirliğini güçlendirmesi bakımından ABD'nin geleneksel Körfez stratejisine büyük bir meydan okuma anlamına geliyor. 40 UÇAROL, Rıfat “Siyasi Tarih”, İstanbul 1995, s.688 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [169] Feridun Yıldız Ancak esas tehdit, Çin'in Hint Okyanusu'nda varlığını güçlendirmesi ve Fars Körfezi'nin girişinin güvenliğini ele geçiriyor oluşu. Tüm bu gelişmeler, ABD ile Çin arasında güçlenen çelişmelerin derinleşeceği ön cephenin Belucistan olacağı düşüncesini güçlendiriyor. ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde Özgür Kürdistan ve Özgür Belucistan olarak ifade edilen kukla devletlerin anlamı daha da belirginleşiyor.41 Bu bölgede Pakistan Ordusu'na karşı silahlı saldırılarını hızlandıran Belucistan Kurtuluş Ordusu'na(BKO) ABD ve İngiltere tarafından destek verildiği ve sürecin özellikle 2006'dan bu yana hızlandırıldığı görülüyor. Belucistan'ın milliyetçi lideri Sardar Attaullah Mengal'ın açıklaması hem İran da hem de Pakistan'da Beluci ayrılıkçılığının Batı tarafından açık biçimde desteklenmeye başlandığını kanıtlıyor. Mengal, Pakistan gazetesi Daily Times'ta 22 Aralık 2006'da yayımlanan açıklamasında, “artık İngiltere de BKO'ya silah ambargosu uygulamasını kaldırdı. Doğru yolda ilerliyoruz.” diyor.42 ABD, İran'da Jundallah'ı güçlendirirken, İngiltere'nin de BKO'yu silahlandırdığı görülüyor. İngiltere'nin dış politika oluşturma sürecine büyük etkisi olan ve 1998'de Tony Blair tarafından kurdurulan Foreign Policy Centre (Dış Politika Merkezi) geçtiğimiz yıl bu yolda iki önemli toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantılara Beluci ayrılıkçılarının temsilcileri davet edildi. Hem 27 Haziran 2006 tarihinde gerçekleştirilen “Yol Ayrımındaki Belucistan”43 hem de 4 Aralık 2006'da gerçekleştirilen “Belucistan Neden Önemli?” başlıklı toplantı için bastırılan davet metninde Belucistan için şu ifade yer 44 alıyordu: “Orta Asya'nın Kürdistan'ı”. b) Almanya Çağdaş jeopolitiğin başlangıcı olarak Alman Coğrafyacı ve antropolog Friedrich Ratzel (18441-904)'in 1897'de yayınlanan “Politische Geograhie-Siyasi Coğrafya” adlı eserindeki fi-kir ve yorumları gösterilir. Ratzel'e göre coğraf-ya, siyasî ilimleri de yine kendi sahasında işleyerek 41 YALÇIN, Deniz, “Özgür Belucistan" - Orta Asya'nın Kürdistan'ı", Aydınlık, 25 Mart 2007 42 “Mengal Sees US, India-sponsored War For Free Balochistan”, Daily Times, 22 Aralık 2006 http://www.circassiancanada.com/tr/arastirma/0042_buyuk_ortadogu_projesinde_kafkasya.htm 43 http://fpc.org.uk/events/109 44 http://fpc.org.uk/events/117 [170] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları ancak Siyasî Coğrafyayı statik olmaktan kurtaracak ve ona bir hayat ve canlılık kazandıracaktır. Ratzel, mekân fikrinin tarihte kaybolmadığına işaret ederek, “vaktiyle bir birlik ifade eden mekân, parçalanmış olsa dahi, o mekân fikri yahut mekân duygusu asırlarca yaşar ve günün birinde siyasî bir fikir olarak tekrar hayat bulabilir” diyordu. Ratzel, “topluluklar az çok istidatlıdırlar, öyleyse komuta ve organize etmeye, yani idare “topluluklar az çok istietmeye ve diğerleri üzerinde hakkı olmaya az ve- datlıdırlar, öyleyse komuya çok tayin edilmişlerdir. Bu kabiliyetler zayıf- ta ve organize etmeye, layabilirler ve hatta kaybolabilirler, fakat yetişti- yani idare etmeye ve rilip kuvvetlendirilebilirler de....” demektedir. Görülüyor ki Ratzel ırkçılık anlayışından uzak diğerleri üzerinde hakkı değildir. Ratzel, devletin coğrafî ve politik yapı- olmaya az veya çok tayin larını biyolojik organizmalara benzeten fikirle- edilmişlerdir. Bu kabiliriyle kendisinden sonra “Hayat Alanı- yetler zayıflayabilirler ve Lebensraum” adıyla gelişecek Alman Jeopolihatta kaybolabilirler, fatik Ekolü'nün temellerini atmıştır. kat yetiştirilip kuvvetRatzel, devletlerarasındaki sınırlara geçici işaretler gözüyle bakıyordu. Sonunda dünya hâ- lendirilebilirler de....” kimiyeti için muazzam bir mücadeleye girecek Friedrich Ratzel olan birkaç güçlü devletin ortaya çıkmasına sebep olacak şekilde, küçük politik bölgeler, daha büyükleri tarafından eritilecektir. 1930'larda Ratzel'in fikirleri Nazi Almanyası'nın “Lebensraum”u ele geçirmesini, ilerlemelerini ve tabii kanunlara uygun olarak mukavemet edilemez genişlemesinin ilham kaynağı olmuştu. Rudolf Kjellen(18641922), 1916 yılında yazdığı “Bir Hayat Şekli Olarak Devlet” adlı eserinde, yaşayan bir organizmaya benzettiği devletin beş aktif unsurunu “Sosyopolitik, Ekonopolitik, Kratopolitik, Demopolitik ve Geopolitik” olarak adlandırmış ve böylece JEOPOLİTİK terimi doğmuştur. Kjellen, Ratzel'in fikirlerini ifrat derecesine götürerek ve 19. yüzyıl Alman filozoflarına karşı aynı şekilde hareket ederek Birinci Dünya Harbi sıralarında Alman ekolüne yeni bir hareket vermiştir. İlk defa “Jeopolitik” adı altında devleti bir şahsa benzeterek, her ikisinin de organlarını kıyaslamak suretiyle devletlere davranışlarında, insanlara benzer davranışlar vererek bir doktrin vazetmiştir. Nihayet Alman ırkının üstünlük ve “Raumsinn”e olan kabiliyet tezini kuvvetlendirdi ve böyle bir ekolün başına geçecek Karl 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [171] Feridun Yıldız Haushoffer'i buldu. General ve profesör, asker ve politikacı Haushoffer, milli çapta ve Nazi idareciler tarafından şevkle teyit edilen politik ve ilmi bir doktrin lanse etmek için gerekli niteliklere sahipti. Ratzel ve Kjellen'den daha ileri giderek yabancı referanslarla tezini kuvvetlendirme hünerini gösterdi. Mackinder'in “Kalpgâh”ını biraz daha batıya oynatarak onun fikirle45 rini Almanlar için kullandı. Bazı önde gelen Alman siyasî coğrafyacıları, başta Mac-Kinder'in kavramlarını Almanya'nın siyasî ihtiyaçlarına uyarlayan Kari Haushofer, ülkelerinin "Drang nach Osten(doğuya doğru yayılma)" politikasını haklı göstermek üzere jeopolitikaya da başvurdular. Bunun en kaba yankısı, Adolf Hitler'in Alman halkının gereksindiği "Lebensraum(Yaşama Alanı)" üzerine yaptığı vurguda duyuldu.46 "Halkın yaşama sahasının büyüklüğü dış güvenlik için vazgeçilmez bir faktördür. Halkın yaşadığı alan genişledikçe korunma da kolaylaşır" derken Karl Haushoffer'in “lebensraum” (yaşama sahası) tezinin etkisi altındaydı. Jeopolitiğin “devletin coğrafî vicdanı” olduğunu iddia eden Haushoffer'in yaşama sahası tezi devlete nüfusu için yeterli sahaya sahip olma hakkı vermekteydi. Haushoffer'e göre yaşama sahası içindeki tüm doğal kaynaklar dikkate alınmalı ve nüfusu artan, büyüyen bir ulus canlı bir organizma gibi doğal sınırlarına kadar genişlemeliydi. Karl Haushoffer'in jeopolitiği doğal kaynaklar için yayılmacılığı, genişleme için de gücün saldırgan bir biçimde kullanılmasını ön görüyordu. Karl Haushoffer'in jeopolitik tezi aynı zamanda bir propaganda aracı olmuştu. Hitler'in politikasında olduğu gibi Karl Haus-hoffer'in tezinde de ırkçılık temel unsuru oluşturuyordu. Hitler'in yayılmacı politikası Karl Haushoffer'in tezinin etkisi altında gelişti. Hitler'in ünlü “Kavgam” adlı kitabının "Doğu Siyaseti" adını taşıyan bölümünü Karl Haushoffer'in yazdığı iddia edilmiştir. Kitabın bu bölümünde yer alan şu satırlar Karl Haushoffer'in tezinin nasıl politikaya dönüştüğünün göstergesidir: "Irkçı devletin dış politikası, bir taraftan nüfusun adedi ile diğer taraftan toprağın genişliğine hizmeti arasında hayat kabiliyetini haiz tabii kanunlara uygun bir münasebet tesis ederek bu dünya üzerinde hayat şartlarını temin etmelidir... Yeryüzünde yeter bir saha, bir milletin yaşama hürriyetini temin eder... Kuvvet ve kudret onun coğrafî durumunun, askeri kıymetinin doğrudan doğruya neticesidir... Alman devleti kendi istikba45 CÖMERT, Servet “Jeopolitik ve Türkiye'nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam”, Jeopolitik Dergisi, Sayı 2 46 BRZEZINSKI, Zbigniew, “Büyük Satranç Tahtası”, İnkılâp Yn., İstanbul 2005, s. 161-62 [172] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları lini ancak bir bütün dünya devleti sıfatı ile düşünebilir... Milletlerin sınırları bir aptala granit gibi değişmez görünürse de hakikatte kuvvetle değiştirilebilir... Almanya ya bir dünya devleti olacaktır ya da ortadan kalkacaktır... Yüzölçümü tıpkı geçinme kaynakları gibi siyasî kuvvet ve kudretin istinat noktası telâkki edilir..."47 18 yy.'ın ortalarından itibaren Almanca konuşan milletlerin bir devlet altında toplanması fikri çok rağbet görüyordu. Çekce, Hollanda, Flemenkçe dilleri Almanca olarak kabul ediliyor, kültür ve ticaret bölgeleri haritaları yayınlıyorlardı. Karl Haushoffer dünyayı dört siyasi bölgeye ayırmıştı. Güney ve Kuzey Amerika'yı kapsayan “Pan Amerika”, İskandinav yarımadasının doğusundan Türkiye'nin doğusuna, oradan Basra körfezine oradan da güneye uzanan bir meridyen çizgisinin batısına “Eurafrika”, Moğolistan, Doğu Rusya ve Çin'i kapsayan doğu Asya'ya Büyük Doğu Asya “Refah Alanı”, Rusya, Orta Asya ve Hindistan'ı kapsayan alana da "Pan Rusya" adını vermişti.48 Karl Haushoffer'in düşünceleri ile beslenen Hitler'in yaşama sahası politikası Almanya'nın ve Avrupa'nın felâketine neden oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda hem Hitler hem de Karl Haushoffer intihar ederek öldüler.49 II. Wilhelm 1888 yılında imparator olduk-tan sonra Alman dış politikasında bazı değişik-likler oldu. II. Wilhelm karada en güçlü Pan-Cermen bloğunu kurup denizlerde güçlü İngil-tere ile ittifak yaparak Avrupa'da en güçlü bloğu oluşturmak istiyordu. Wilhelm, Birmarck'ın aksine, Almanya'nın büyük devlet olabilmesi için, diğer büyük devletler gibi onun da sömürgecilik yapması ve münasebetlerini dünya çapında genişleterek bir Dünya Politikası(Weltpolitik) takip etmesi gerektiğine inanıyordu.50 Brzezinsky'ye göre, “40'lı yıllar kadar yakın zamanlarda her biri küresel gücü elde etmeyi ümit eden Adolf Hitler ve Joseph Stalin (o yılın kasım ayındaki gizli görüşmelerde), Amerika'nın Avrasya'dan dışlanması gerektiği konusunda açıkça anlaştılar. Her ikisi de Avrasya'nın dünyanın merkezi olduğu ve Avrasya'yı kontrol edenin dünyayı da kontrol edeceği varsayımını paylaşıyorlardı.”51 ABD emperyalizminin Avrasya ve Ortadoğu'ya (doğuya) dönük olarak 47 ESLEN, Nejat “Hitler'e bak Bush'u anla”, Radikal, 22/09/2003 GÜN, Suat “Karl Haushoffer”, Önce Vatan, 19/04/2006 49 ESLEN, Nejat “Hitler'e bak Bush'u anla”, Radikal, 22/09/2003 50 ARMAOĞLU, Fahir “20. Yüzyıl Siyasi Tarihi”, 11. Baskı, Alkım Yayınevi, s. 29 51 BRZEZINSKI, Zbigniew, “a.g.e.”, s. 14 48 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [173] Feridun Yıldız son yıllarda geliştirdiği ve kamuoyuna “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) adıyla sunulan “düşük yoğunluklu demokrasi plânı”, son yıllarda bölgenin jeopolitik önemi üzerinde yeniden tartışmalar yapılmasına sebep olmaktadır. Bu proje, jeopolitik terimleri ve kavramları birçok kişi tarafından çeşitli dönemlerde dile getirilmiş olan, ilk olarak Alman jeopolitika ve coğrafya düşünürü ve bu düşüncenin babası sayılan Friedrich Ratzel, (18441904) tarafından birinci dünya savaşından kısa bir süre önce öne sürülmüş 52 olan bir doktrindir. Batı Avrasya güç odağında Almanya, Doğu Avrasya güç odağında Çin belirleyici etkinlik sergilemektedir. Almanya; kendisi için ''Temiz toplum, Temiz ırk'' ilkesini uygulamaya devam ederken, AB'nin çıkardığı bölgesel ve azınlık dilleri Avrupa şartından yararlanarak, diğer ülkelerin bölünmesi politikası izlemektedir. Almanya; ll. Dünya Harbinde kaybettiği, Batı Avrasya güç odağın- Polonya'ya verilen topraklardan Soğuk Savaş da Almanya, Doğu Av- döneminde göç eden Almanları Polonya'daki rasya güç odağında Çin yerlerine geri göndermeyi, aynı tarihlerde Almanya'ya göçe zorlanan Südet Almanları'nı da belirleyici etkinlik sergi- Çek Cumhuriyeti'ne göndermeyi düşünüyor. lemektedir. Polonya ve Çek Cumhuri-yeti'ni, ayrıca Alman azınlıkların yaşadığı Macaristan'ı öncelikle AB üyesi yaparak Alman yerleşim alanını genişletmeyi hedeflemektedir. Alman egemenliği gün gün yayılıyor, kök salıyor. Almanya'nın nüfusu 90 milyon civarında, GSMH İngiltere ve Fransa'nın toplam düzeyinde (2.5 Trilyon dolar), İhracatı 730 milyon dolardır. Yarattığı birikimle AB içinde ve uluslararası çevrede etkinliğini artırıyor. Almanya insan haklarını azınlık haklarına dönüştürmüş, kendi amaçlarına uygun şekilde istismar ediyor. Diğer ülkelerdeki ''halk grupları'' üzerinde bölücü çalışmalar yapıyor. Almanya egemenliğini gün gün yaygınlaştırıp derinleştiriyor. AB ise bir bütün olarak çelişkili özelliklere sahip bulunuyor.53 Kırgızistan'daki Alman asıllı Hıristiyanlar 1988-1990 yılları arasında Almanya'ya götürülüp, buradaki Protestan misyoner okullarında yetiştirildikten sonra Kırgızistan'a geri gönderilmişlerdir.54 Alman asıllı misyonerler 52 DEMİR, Abu Şehmuz “Doğunun Keşfi ve İran'ın Önemi”, ARD TV. Panorama Programı (14.03.2006) 53 İLHAN, Suat “Şartlar Türkiye ve Rusya'yı yaklaştırıyor”, Yeniçağ, 19 Şubat 2003 54 TURAN, Yard. Doç. Dr. Ömer “Avrasya Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyetleri”, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=40&yazi=238 [174] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları ile bilhassa Yehova Şahitleri Kazakistan'da çalışmalar yapmaktadır.55 Almanya Kazakistan'da mevcut olan ciddî sayıda Alman nüfusu ile de Kazakistan politikalarında etkili olmaya çalışmaktadır. AB'nin Birlik olarak Avrasya bölgesinde ortak strateji belirleyememesinden yararlanan Almanya bilhassa Hazar Bölgesinde AB stratejilerini kendi çıkarlarına yönelik olarak manipüle etmektedir. Alman Dış Politika Kurumu (DGAP) tarafından hazırlanan raporda, Karadeniz'in yakın bir gelecekte Avrupa'nın bir iç denizi halini alabileceği belirtiliyor. Avrupa Birliği'nin Rusya ve çevresiyle ilişkilerini yeni bir düzleme taşıması gerektiğine dikkat çekilen bir raporda, gelişmelerin böyle devam etmesi durumunda Karadeniz'in yanı sıra Hazar Bölgesi'nde de yeni oluşumların gündeme geleceği kaydedilmektedir. Raporda, AB'nin güvenlik politikalarının ve ekonomisinin gereği olarak Avrasya yönünde genişleme göstereceği savunulurken, DGAP uzmanları, zengin petrol kaynaklarına sahip Hazar Denizi ve çevresinin de bir tür ''Doğu Avrupa'' halini alabileceğini belirtmişlerdir. Alman hükümetine Rusya konusunda danışmanlık yapan, KörberZentrum Program Müdürü, ABD düşünce kuruluşu RAND'ın danışmanı ve Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Üniversitesi Onursal Profesörü Alexander Rahr, Gürcistan ve Ukrayna'daki ayaklanmaların diğer ülkelere de sıçrayabileceğini belirtmiş; Batının eski Çarlık Rusyası'nın çekirdeği sayılan bölgelere kadar nüfuz edebileceğine, AB'nin Moldova ve Güney Kafkasya'daki etnik ve bölgesel çatışmaların çözümünde önemli bir rol üstlenebileceğine dikkat çekmişir. Alexander Rahr, AB'nin bu atılımları sonucunda, Karadeniz'in, birliğin bir iç denizi konumuna yükseleceğini savundu ve Hazar Bölgesi'nin ''ya bir tür Doğu Avrupa halini alacağı ya da Ortadoğu ile iç içe geçerek kaynaşacağı'' tespitinde bulundu. DGAP bünyesindeki bazı analizlerde de Kafkaslar ve Orta Asya'daki ülkelerin artık Rusya'nın etki alanı dışına çekilmesi ve AB'ye bağlanması önerildi.56 Almanya'nın AB politikalarını yönlendirdiği ikinci bölge de Ukrayna'dır. Avrupa açısından Ukrayna'nın jeopolitik konumunun ikili anlamı vardır. Ukrayna hem Rusya ve Avrupa arasında bir köprü olabilecek bir ülke, hem de Rusya ve Avrupa arasında bir tampon bölgedir. Her ikisinde de Avrupa 55 TURAN, Yard. Doç. Dr. Ömer “Avrasya Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyetleri”, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=40&yazi=238 56 http://mhanews.com/modules.php?name=News&file=article&sid=13572 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [175] Feridun Yıldız için Ukrayna'nın öneminin daha çok Rusya varlığından dolayı meydana geldiğini göstermektedir. Ukrayna'nın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkması ve Batı yanlısı politikayı izlemesi, Avrupa jeopolitiğini önemli ölçüde değiştirmiştir. Avrupa için Ukrayna'nın önemi her şeyden önce güvenlik boyutuyla açıklanmaktadır. Alexander Rahr'ın da belirttiği gibi, Ukrayna'nın 57 bağımsız olması Avrupa istikrarının en önemli garantilerindendir. Ukrayna bağımsız olunca, Avrupa'yı çok ilgilendiren husus, Ukrayna'da kalan nükleer silahların kaderiydi. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra muhtemel nükleer tehditten ABD olduğu gibi, Avrupa da çekinmiştir, bu yüzden Ukrayna'nın nükleer silahlarını Rusya'ya verme karşılığında ABD ile birlikte İngiltere de Ukrayna'ya güvenlik garantisini vermiştir.58 Bu muhtemel tehdit bu şekilde aşıldıktan sonra, Ukrayna'nın Avrupa nezrindeki öneminin göreceli olarak azaldığı görülmektedir. Şüphesiz Avrupa açısından Ukrayna'nın jeopolitik önemi devam etmektedir. Şöyle ki, Avrupa Birliği'nin muhtemel genişlemesinden sonra, UkrayUkrayna'nın bağımsız bir na, direkt olarak AB ve Rusya arasındaki bir devlet olarak ortaya çık- tampon bölge haline dönüşmektedir. Bugün ması ve Batı yanlısı poli- bile Ukrayna'nın kısmen bu konumda olduğu söylenebilir. Ancak bir tek jeopolitik konum Avtikayı izlemesi, Avrupa rupa için yeterli değildir. Rusya'nın daha güvenli jeopolitiğini önemli hale gelmesi için Rusya'nın demokratikleşmesiölçüde değiştirmiştir. ne önem verilmektedir. Bu açıdan demokratikleşen ve ekonomik reformlarda başarılı bir Ukrayna Avrupa için arzu edilen bir gelişme olurdu. Ancak son yıllarda Avrupa Ukrayna'nın iç siyasî gelişmelerinden, siyasî ve ekonomik geçişinden, yabancı yatırımlar için elverişli ortamın oluşmadığından memnun değildir. Diğer taraftan, Rusya ile ilişkilerine özel bir önem veren Avrupa ve özellikle Almanya, perspektifte Rusya'nın tehlikeli olabileceğinin düşüncesinden hareketle Ukrayna'ya dikkatli yaklaşmaktadır. Bu yüzden Ukrayna'nın AB'ye girme isteğine rağmen, Ukrayna'nın prensip olarak AB'ye girebileceği garantisini bile vermek iste-memiştir. Rusya ile gerilimi arttırmama yoluna giden Avrupa, Ukrayna'daki siyasî çevreler arasında hayal kırıklığına yol açmıştır. Avrupa Birliği'nin Ukrayna politikasında önemli rolü Almanya üstlenmektedir. Bunun sebebi hem genel olarak Almanya'nın AB içinde oynadığı 57 RAHR Alexander, “A West European Analysis”, in Albright D.E. and S.J.Appatov (Eds), “Ukraine and European Security”, London: MacMillan Press Ltd 1999: s.131-132 58 BILINSKY Y., “Ukraine, Russia and the West”, Problems of Post-Communism, Vol.44, Issue 1, Jan-Feb 1997: s.27 [176] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları rol hem de Almanya açısından Ukrayna jeopolitik konumunun önemidir. Doğu Avrupa'daki dönüşüme özellikle önem veren Almanya'nın menfaati buradaki istikrarı ve özellikle Polonya'nın istikrarını ve güvenliğini sağlamaktır. Bu yüzden Polonya'nın ancak bağımsız bir Ukrayna ile sınır olması Almanya'nın çıkarınadır. Yani Ukrayna ile ekonomik ilişkileri geliştiren Almanya, Ukrayna'nın Rusya'dan sonra ikinci büyük ticarî partneri haline gelmiştir. Rus tehlikesinin ne olduğunu daha iyi anlayan Polonya, Macaristan ve Romanya gibi eski Varşova bloğu ülkeleri de Avrupa nezdinde Ukrayna'nın jeopolitik ve jeostratejik önemini vurgulamaya çalışıyorlar. Özellikle Ukrayna ile tarihi bağlarla bağlı olan Polonya, Ukrayna'nın Avrupa tarafından destek görmesi için çalışmakta, uluslar arası konularda Ukrayna tarafını tutmaktadır. ABD'de Polonya ve Ukrayna diasporalarının birlikte hareket ettikleri bilinmektedir. Polonya devlet başkanı Aleksandr Kvasnevskiy 1999'da Ukrayna'nın AB, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarla işbirliği çabalarının destekleyeceğini açıklamıştır.59 Rusya'nın Ukrayna'yı devre dışı bırakan gaz boru hattının projesine karşı uzun süre direnen yine Polonya olmuştur. Ukrayna ile tarihi bağlarla derin bir şekilde bağlı olan, ileride Ukrayna'nın AB ile sınırı oluşturabilecek olan, Ukrayna'nın dönüşümü önünde bir örnek olarak gösterilen ülke olarak Polonya başlangıçta bu boru hattı projesinin hayata geçmesini engellemeye çalışıyordu. Ukrayna'nın zararına olan bu boru hattının yapılmaması gerektiğini savunan Polonya sonunda ra60 zı olmuştur.. 2006 yılı Ocak ayında bir araya gelen Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in görüşmesinde daha çok ekonomik konular üzerinde duruldu. Ancak Angela Merkel, Çeçenistan meselesine, insan hakları ve Rusya'daki sivil toplum örgütlerinin durumuna da değindi. Merkel, bir süre önce kabul edilen tartışmalı bir yasayla faaliyetleri kısıtlanan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve Putin'in siyasî muhalifleriyle de biraraya geldi. Bu görüşmelerde Merkel'in selefi Almanya eski 61 Başbakanı Gerhard Schröder'in Putin ile olan yakın iliş-kisi eleştirildi. Geçtiğimiz günlerde Rusya'nın Samara kentinde yapılan Avrupa Birliği Rusya Zirvesi, tüm çabalara rağmen sorunlar çözülmeden sona erdi. Avru59 STRATFOR, “Central Europe Leaps to Supoprt Ukraine's Continued Relationship with the West”, 20.01.1999 60 LOBJAKAS, Ahto, “Ukraine: European Union Expected to Keep Kyiv on Hold”, http://www.rferl.org/nca/features/2001/02/13022001105430.asp 61 http://dwelle.de/turkish/politik/1.168209.1.html 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [177] Feridun Yıldız pa Birliği Dönem Başkanı Almanya'nın Başbakanı Angela Merkel ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, karşılıklı suçlamalarla Samara'dan ayrıldılar. Putin, Almanya'da G-8 Zirvesi öncesinde küreselleşme karşıtlarına yönelik yapılan polis baskınlarını gündeme getirdi. Putin, zirvede ortaklık anlaşması görüşmelerinin aksadığını, görüşmelere başlamadan önce Avrupa Birliği'62 nin kendi içindeki sorunları çözmesi gerektiğini söyledi. Almanya uzun süre PKK terör örgütü ve uzun süre Almanya'da serbest faaliyet gösteren radikal İslâmcı Cemalettin Kaplan'ın örgütüne destek vererek Türkiye'deki bölücü faaliyetlere katkıda bulunmuştur. Fransa, mandası altındaki yerlerde Arap birliğini parçalamak için, Fransa'ya tarihi bağlarla da bağlı bulunan Lübnan'ı, topraklarını Osmanlı İmparatorluğu dönemindekinin iki misline çıkartarak Suriye'den ayırdı. Geri kalan Suriye topraklarını da eyaletlere ayırarak bir federal düzen kurdu. c) Fransa Fransa'nın Napolyon'un, gerek Osmanlı'nın denetimindeki Mısır'a seferinin, gerekse Rusya'ya saldırısının hedefinde de aynı şey bulunuyordu. Hedef Doğu'nun fethi ve sömürülmesi.63 Fransa, orta çağın din fanatizminin tesiri ile 16. yüzyılda Hindiçini ile yakından ilgilenmiş ve bu topraklara birtakım misyonerler göndererek buralar halkını Katolik yapmaya çalışmıştı. Fakat araya 1789 Fransız İhtilâlinin girmesi ve bunu takip eden gelişmeler, sonraları Fransa'nın Hindiçini ile ilgilenmesini engellemişti. Günün gelişmelerine paralel olarak Fransa 1880'lerden itibaren Afrikada sömürgecilik faaliyetle-rini arttırmış, aynı zamanda tekrar Hindiçini ile de ilgilenmeye başladı. O zamanki Hindiçini denen topraklar, bugün Vietnam, Laos ve Kamboçya'yı ihtiva etmekte idi. 1896'da İngiltere ile yaptığı bir anlaşma ile Siyam'ın bir kısmını kontrolü altına aldı.64 Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla, Ortadoğu'da meydana gelen güçler dengesindeki boşluğu doldurmak isteyen diğer büyük devlet Fransa idi. 1920 San Remo Konferansı'nda Fransa da, İngiltere'nin yanında Ortadoğu'daki manda yönetimlerini paylaştı ve payına Suriye ile Lübnan düştü. Ayrıca Sevr Andlaşması ile Güneydoğu Anadolu bölgesini ve diğer İtilaf Devletleriyle birlikte Boğazları işgal etti. 62 http://www2.dw-world.de/turkish/nachrichten/3.249097.1.html DEMİR, Abu Şehmuz “ABD'nin Ortadoğu Ve Avrasya Stratejisi”, http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=3936 64 ARMAOĞLU, Fahir “a.g.e.”, s. 88 63 [178] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 Avrasya Jeopolitiğine AB ve AB Ülkelerinin Yaklaşımları Fransa, Suriye'ye tam olarak egemen olabilmek için, büyük kuvvetler getirdi. Büyük Suriye Kralı yapılmış bulunan Faysal'ı tahtından indirdi ve Suriye'yi çok sıkı bir askeri yönetim altına aldı. Fransa, mandası altındaki yerlerde Arap birliğini parçalamak için, Fransa'ya tarihi bağlarla da bağlı bulunan Lübnan'ı, topraklarını Osmanlı İmparatorluğu dönemindekinin iki misline çıkartarak Suriye'den ayırdı. Geri kalan Suriye topraklarını da eyalet65 lere ayırarak bir federal düzen kurdu. Fransa, II. Dünya Savaşı'ndan sonra, sömürgeleriyle ilişkilerini ve bağlarını gelişen koşullara göre yeniden düzenlemeyi zorunlu gördü. Bu amaçla, 1946 yılında, Fransa ile sömürgelerinden meydana gelen "Fransız Birliği" kuruldu. Fransız Birliği; denizaşırı illerden, denizaşırı topraklardan, himaye altındaki topraklardan ve vesayet altındaki bölgelerden oluşuyordu. Fransa, bundan sonra sömürgelerini kendisiyle kaynaştırma politikası gütmeye başladı. Buna rağmen, sömürgelerde ulusçuluk ve bağımsızlık hareketlerinin güçlenmesi, Doğu-Batı Blokları çatışması yüzünden sömürge anlaşmazlıklarının çıkması ve bunların uluslararası bir önem kazanması, Fransız Sömürge İmparatorluğu'nun dağılmasına yol açtı. İlk çözülme de 1952-1954'te Çinhindi'nde başladı. Bunları Fas ve Tunus izledi. Bunun üzerine Fransa; Fransız Batı Afrikası ile Ekvator Afrikası'nda yeni bir yönteme başvurarak, 1957'de bu bölgelere otonomi verdi. General de Gaulle'ün iktidara gelmesi üzerine de, Fransa'nın sömürge politikasında yeni bir döneme girildi. Bu defa; Fransa ile Fransız Birliği'ne dâhil olan Afrika devletlerinden isteyenlerin katılmasıyla, 1958'de "Fransız Topluluğu(Communaute)" kuruldu. Topluluğa üye olan devletler, otonomiden yararlanarak kendi kendilerini yönetecekler, isterlerse topluluktan ayrılabilecekler ve bağımsız da olabileceklerdi. 1960'da, üyelerin topluluktan ayrılmadan da bağımsız olabilecekleri kabul edildi. Bu değişiklik üzerine, aynı yılda Afrikalı üye devletlerden birçoğu bağımsızlık isteyerek Fransız Topluluğu'ndan ayrıldılar. Sonuçta da Topluluk, çok sayıda üyeyle bir isimden ibaret kaldı. Bu suretle de Fransız Sömürge İmparatorluğu yıkılmış oldu.66 19. yüzyılda “hasta adam” diyerek Osmanlı'nın parçalanmasında büyük rolleri olan Fransa bugün de Türkiye aleyhtarı Ermeni Diasporası'nın merkezi durumundadır. 65 66 UÇAROL, Rıfat “a.g.e.”, s.551 UÇAROL, Rıfat “a.g.e.”, s.689 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007 [179] Feridun Yıldız KAYNAKÇA: AĞACAN, Kamil “AB'nin Güney Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz, ASAM yn., Ocak'07, s.2 ALLISON, Roy ve JONSON, Lena(der.), “Central Asian Securify. The New International Context”, Washington, Brooking Institution Press, 2001 ARMAOĞLU, Fahir “20. Yüzyıl Siyasi Tarihi”, 11. Baskı, Alkım Yayınevi BAUN, Michael J “A Wider Europe, Builder”, Rowman&Littlefield Publishers, 2000 RZEZINSKI, Zbigniew, “Büyük Satranç Tahtası”, İnkılâp Yn., İstanbul 2005 DAVUTOĞLU, Ahmet “Stratejik Derinlik”, İstanbul, Küre Yayınları, 2001 KRAMER, Heinz ve MÜLLER, Friedeman “Relations with Turkey and the Caspian Basin Countries”, D. BLACKWILL Robert ve STÜRMER, Michael (der.), “Allies Divided. Translatiantic Policies for the Greater Middle East”, Cambridge, MİT Press, 1997 KURAT, Yuluğ Tekin “Osmanlı İmparatorluğu'nun Paylaşılması”, Ankara 1986 RAHR, Alexander “Europe in the New Central Asia”, GARNETT, Sherman W. RAHR, Alexander ve WATARABE, Koji(der.), “The New Central Asia in Search ofStability”, New York, The Trilateral Commission, 2000 SMITH, Anthony “National Identity and the Idea of European Unity”, International Affairs, Cilt 68; No 1, 1992 SONYEL, Salahi R, "Türk Kurtuluş Savası ve Dış Politika", Ankara: TTK Basımevi, 1987 UÇAROL, Rıfat “Siyasi Tarih”, İstanbul 1995 USUL, Ali Resul “Avrupa Birliği'nin Orta Asya Politikaları: Sessiz ve Derinden”, “Küresel Politikada Orta Asya”, Ankara, 2005 YAVUZ, Ünsal, "Atatürk İmparatorluktan Millî Devlete", TTK Basımevi, Ankara 1990 ZIELONKA, Jan “Explaining Euro-Paralysis : Why Europe Is Unable to Act in International Politics?”, Basingstoke, Macmillan, 1998 [180] 21. YÜZYIL Ekim / Kasım / Aralık 2007