analiz larda gebe kalma süresi daha uzun sürmekte ve bu süre tüketilen sigara miktarına bağlı olarak %10–40 oranında artmaktadır. Sigara içen kadınlarda infertilite olasılığı içmeyenlere göre yaklaşık 10 kat daha fazladır. Sigarada var olan maddelerin, overler üzerine toksik etkileri bulunmaktadır. Aktif olarak sigara içen ya da sigara dumanına pasif olarak maruz kalan kadınlarda yumurtaların fertilizasyon yeteneği azalmaktadır. Sigara içme, folikül stimüle edici hormon (FSH) düzeylerindeki artış ve estrojen düzeylerindeki azalma ile bağlantılıdır. YAŞAM TARZINIZ ÇOCUK SAHİBİ OLMA ŞANSINIZI BELİRLİYOR Prof. Dr. Erol TAVMERGEN SİGARA Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Sigaranın olumsuz etkileri üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, sigara içiminin doğurganlık üzerinde olumsuz etkileri olduğunu ortaya koyuyor. Kadınlarda ve erkeklerde üreme sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan sigara, kadınların yumurtalıklarına olumsuz yönde etki ediyor. Sigaranın yumurtalıklar üzerinde yarattığı zarar sigara içme süresiyle doğru orantılı. Sigara tütününde bulunan nikotin maddesi, yumurtalık hücrelerinin kadınlık hormonu salgılamasını azaltıyor ve yumurta hücrelerinde genetik anormallikler yaratıyor. Ayrıca, yumurtalıklarda depolanan yumurta hücreleri sigara içimine bağlı olarak hızla azalırken bu durum kadınlarda erken menopoz yaşanma riskini ortaya çıkarıyor. Yaşam tarzı, kişinin sosyal sınıfı veya kişilik özelliklerinden daha fazlasını kapsayan, bir “bütün olarak” çevresi ile etkileşim halindeki insanı betimlemektedir. Sağlık ise, bireylerin yaşam tarzı içinde önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü yaşam tarzı sağlığı direk ya da endirekt olarak etkilemektedir. Olumlu yaşam tarzı sağlığı koruyup geliştirirken olumsuz yaşam tarzı ise sağlığı bozmaktadır. Bireyler kendi yaşam tarzını belirleyerek kendi sağlıklarının sorumluluklarını da üstlenmiş olurlar. Yaşam biçimi ve alışkanlıkların üreme sağlığına etkileri birkaç ana başlık altında incelenebilir. 60 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2016 Sigara kadın üreme sağlığı ve fonksiyonlarını %39 düşük, %30 oste- oporoz, %27 ektopik gebelik, %22 infertilite ve %17 erken menopoza neden olarak olumsuz yönde etkilemektedir. Herhangi bir korunma yöntemi kullanmayan ve düzenli cinsel ilişkide bulunan 10 çiftten 8’i 12 ay, 9’u ise 18 ay içinde gebe kalabilmektedir. Buna karşılık, sigara içen kadın- Günde bir paketten fazla sigara içen erkeklerin sperm sayısı ve hareketliliğinde azalma görülürken, sperm şekillerinde bozulmalar ortaya çıkıyor. Sigaranın erkekler üzerinde de kısırlığa yol açtığı yapılan araştırmalarla da ortaya konuyor. Britanya’da 120 bin erkek üzerinde yapılan bir araştırma sigaranın erkekler üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koydu. Araştırmaya göre; sigara erkeklerde kısırlığa yol açıyor. Sigara Tüp bebek tedavisini olumsuz etkiliyor Tüp bebek tedavisi sırasında sigara içmeye devam eden kadınların döllenmede kullanılacak yumurta sayısı azalıyor. Sigara içmeye devam etmek gebelik ve doğum şansını olumsuz yönde etkiliyor ve düşük riskini artırıyor. Tüp bebek tedavisine başlamadan 2 ay önce sigarayı bırakmak gebelik şansını artırıyor. Her ne kadar uzun süreli sigara içilmesi kadın yumurta hücrelerinde kalıcı hasara neden olsa da, tedaviye başlamadan sigaranın bırakılması başarı şansını olumlu yönde etkilemektedir. Gebeliği süresince sigara kullanan kadınlarda, düşük yapma ve prematür bebek doğurma riski de artmaktadır. OBEZİTE Prof. Dr. Erol TAVMERGEN Obezite sıklıkla uygun olmayan diyet ve egzersizin yetersizliği sonucu ortaya çıkmakta ve gebe kalma süresinde uzama ile sonuçlanabilmektedir. Obezite kadınlarda yumurtalık üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, adet düzensizliği, adet görmeme, yumurtlama ile ilgili sorunlar, erkeklik hormon düzeylerinde artış, kız çocuklarında ilk âdetin erken olması, polikistik over sendromu, düşük riskinde artış, yardımcı üreme tekniklerinde düşük gebelik oranları gibi sorunlara neden olarak doğurganlık şansını düşürmektedir. Gebelik öncesi kilosu 80 kg ve üzeri ya da (Beden Kitle İndeksi- BKİ >25) olanlarda gebelik için beklenen zamanın iki kat fazla olduğu bildirilmektedir. Obez erkeklerde ise sperm sayısı %20 daha az olduğu ve sperm kalitesinin bozulduğu belirtilmektedir. Obezitenin yardımcı üreme teknikleri tedavisi üzerinde de olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir. Yumurtalıklarda yumurta gelişiminin uyarılması için daha fazla dozda ilaca gereksinim vardır. Yetersiz folikül gelişimi nedeniyle daha sık siklus iptali olabilir (normalde %5; obezlerde %25). Daha az sayıda yumurta elde edilir. Gebelik için denenen siklus sayısı artar. İlk siklustan canlı doğum oranı BKİ > 27 ise yaklaşık % 33 azalır. Bu kişilerin %50’sinde ilk 3-6 siklusta, %75’inde ilk 9 siklusta gebelik oluşur. Bel/kalça oranındaki her 0.1’lik artışın siklus başına gebelik oranını % 30 azalttığı bildiren araştırmalar bulunmaktadır. Fazla kilolar kadar aşırı zayıflığın da doğurganlık üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır. BKİ <19 olan kadınlarda gebelik için beklenen zamanın 4 kat daha fazla olduğu ve gebelik için ortalama 29 ay bekledikleri bildirilmiştir. Gebelik için beklenen bu süre normal BKİ’li kadınlarda 6,8 aydır. Erkekte ise BKİ < 20 olduğunda sperm kalitesinin azaldığı bulunmuştur. Aynı zamanda kadınlarda zayıflığın gebelikte bebekte gelişim geriliği ve gebelik kayıpları ile ilişkili olduğu görülmüştür. BESLENME Uygun bileşimleri ve yeterli kaloriyi içeren sağlıklı bir diyetin tüketilmesi; fiziksel ve psikolojik sağlığın optimum düzeyde sürdürülmesi ve üreme fonksiyonlarının devam ettirilmesi için gereklidir. Kısırlık ile beslenme arasındaki ilişkiyi netleştirmek için bir beslenme kontrol listesi değerlendirilmelidir. Eğer bu beslenme kontrol listesinde birçok faktöre sahipseniz kısır olma riskiniz artmaktadır. Beslenme kontrol listesi neleri içermektedir: 1. Çok zayıf veya şişmanlığa sahipseniz 2. Yemek yeme davranış bozukluğuna sahipseniz 3. Vejetaryen iseniz 4. Besin gruplarından en az bir grubu beslenmenizden elimine ediyorsanız 5. Aşırı egzersiz yapıyorsanız 6. Öğün atlıyorsanız 7. Çok fazla stresli bir hayata sahipseniz 8. Popüler diyetleri sık uyguluyor ve aşırı kilo verip yeniden fazlasını alıyorsanız, kısırlık görülme riskiniz fazla olmaktadır. 2006 yılında yapılan önemli bir çalışmada 300 kısır kadın; beslenme kontrol listesine göre değerlendirildiğinde çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Değerlendirme sonuçlarına göre kısır kadınların beslenme özgeçmişlerinde; % 26 sının katı vejetaryen olduğu, % 41’inin düşük yağlı ve kolesterollü diyet uyguladığı, % 21 inin sebze ve meyveden kısıtlı diyet uyguladığı, % 31 inin kahvaltıyı atladığı, % 19 unun çok hızlı yemek yeme davranışına sahip olduğu, % 27 sinin beslenmesinde kesinlikle hiç yağ almadığı, % 24 ünün beslenmesinde kırmızı etten uzak durduğu, % 12 sinin süt tüketmediği, % 10 unun balık ve deniz ürünlerini kesinlikle beslenmelerine eklemediği, % 7 sinde yumurtayı beslenmesinden çıkardığı, % 6 sının ise buğday ve ürünlerini yemediği bulunmuştur. Ayrıca daha acı olan ise beslenme destekleyicileri kullanarak kilo verenlerin kısırlık risklerinin arttığını gösteren kanıtlara rastlamaları beslenmede vitamin ve mineral eksikliklerinin olduğu kadar uygun olmayan veya gereksiz olduğu halde dışarıdan bir destekleyici alan bireylerde de görüleceği gerçeğidir. Araştırmada, kısır olan bireyleri değerlendirdiğinde % 81 inin düzenli diyet destekleyicisi kullandığı, % 10 unun herbal diye adlandırılan destekleyicilerden SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2016 61 kullandığı, % 14 ünün folik asit desteği almadığı, % 36 sının özel tıbbi bir nedene bağlı ilaç kullandığı, ve % 24 ünün besin alerjisi olduğunu bulmuştur. Düşük kalorili beslenmek kısırlık için risk faktörüdür. Özellikle erkeklerin düşük kalorili beslendiklerinde sperm hareketliliğinde düşüklük olduğu yönünde çalışmalar bulunmaktadır. Özellikle popüler diyetlerde birçok besin grubunun diyetten çıkarılmasının bu fiziksel oluşumu yapabileceği yönünde bilim uzmanları ortak görüş belirtmektedirler. Kilo kaybı nedeniyle yada yaşam tarzı olarak düşük kalorili beslenmeyi felsefe edinen erkekleri bekleyen en önemli sorunlardan biri kısırlıktır. Kalitesiz kilo kaybı ile erkeklerde testosteron kadınlarda östrojen hormonu düzeyinde düşüklük olurken, erkeklerde % 25 oranında kilo vermeye bağlı sperm sayısında ve kalitesinde düşüklük görülmektedir. Özellikle aneroksiya nevroza ve bilumiya nevroza düzensiz adet görme, adetten kesilme ve kısırlık için en önemli risk faktörüdür. Bu vakalara yapılan hormon tedavilerinin bile etkisiz olduğu bildirilmektedir. EGZERSİZ Düzenli egzersiz programları, fiziksel olarak zindelik kazandırmasının yanı sıra fiziksel ve ruhsal açıdan kendini iyi hissetmeye de neden olmaktadır. Egzersiz, insüline duyarlılığını arttırarak ovaryan fonksiyonu ve gebe kalma şansını arttırmaktadır. Beden kitle indeksine yönelik yapılan düzenlemeden sonra her hafta yoğun egzersiz programının ovulatuar in- fertilite riskini %5 oranında azaltabilmektedir. Bu durum, Beden kitle indeksinden bağımsız olarak fiziksel aktivitenin ovarian fonksiyonlarını koruyabileceğine dair bulgular olduğunu göstermektedir. Obez ve infertil kadınlarla yapılan bir çalışmada; kilo vermenin, fiziksel zindeliği geliştirmenin ve psikolojik iyi olma halinin ovulasyon ve gebelik oranlarını artırdığı belirlenmiştir. Orta seviyedeki egzersiz ve iyi ayarlanmış bir diyet tüketiminin genel sağlık yararlarının aynı zamanda fertiliteyi de olumlu etkileyeceği düşünülmektedir. Öte yandan aşırı egzersiz özellikle kadınlarda FSH (foliküle stimule edici hormon), LH (lutein hormon) ve östrojen düzeyinde azalmaya neden olurken, erkeklerde testosteron düzeyinde baskılayarak sperm üretimini azaltmaktadır. Yoga günde 30 ile 60 dakika arasında yapılırsa endorfin hormonunu arttırarak kısırlıktan koruduğu bildirilmiştir. Bu nedenle günde 50 dk yapılacak olan yoga yaşam kalitenizi yükseltecek ve üreme fonksiyonlarının devamlılığına olumlu etki gösterecektir. STRES Psikolojik stres hem erkek hem de kadınlarda idiyopatik infertilite nedeni olarak gösterilmektedir. Psikolojik stresi ölçme ve tanılama açısından ortak bir fikir birliğine ulaşılamamıştır. Psikolojik stres, kadının üreme performansını merkezi sinir sistemi, endokrin ve immün sistemi etkileyerek azaltabilir. Stresin yüksek olduğu sikluslarda gebelik oranlarında azalma olabilmektedir. Stresin toplanan yumurta sayısını ve gebelik oranı azalttığı gösterilmiştir. Yumurta toplama ve embriyo transferi gibi stresli anlarda, adrenalin düzeyi fazla olan kişilerde gebelik oranının azaldığı ve gevşeme/stresle baş etme programlarının gebelik oranlarını yükselttiği şeklinde araştırma sonuçları mevcuttur. Stres, kişinin kendisi için bir tehdit unsuru ya da zararlı olarak gördüğü herhangi bir durum olarak tanımlanmaktadır. Stres vücuttaki birçok organda artış gösteren bir uyarılmaya neden olabilmektedir. Organlardaki bu artış gösteren aktivite, adrenal bezlerden salgılanan hormonlar tarafından ve merkezi sinir sistemi yoluyla salgılanır. Akut stres, nabızda ve kan basıncında bir artışla, solumanın sıklaşmasıyla, ayrıca avuç içlerinin terlemesi ve ani üşüme hissiyle sonuçlanabilir. Kronik stresin ise depresyona yol açtığından, bağışıklık sistemine zarar verdiğinden ve uyku problemleri yarattığından söz edebiliriz. KAFEİN TÜKETİMİ Kafeinin fertilite üzerine etkisi son zamanlarda çok araştırılan konulardan biridir ancak sonuçları tartışmalıdır. Normal, sağlıklı bir yetişkinde orta düzeyde kafein alımının risk oluşturmadığı belirtilmektedir. Ancak, doğurgan çağdaki kadınlar risk grubu kabul edilmekte ve günde 300 mg’dan fazlası önerilmemektedir. Günde 7 fincan kahve ya da çay tüketiminin doğurganlığı olumsuz yönde etkilediği bildirilmektedir. Kafein tüketimi (kahve, çay, alkolsüz içkiler, çikolata) gebe kalma süresini uzatmaktadır. Buna ilişkin mekaniz- ma açık olmamakla birlikte, kafeinin, hormon düzeyini değiştirebilen korpus luteum ve ovulasyon fonksiyonlarını hedef alarak üremeyi olumsuz etkilediği düşünülmektedir. Aynı zamanda kafein kadınlarda foliküler E2 düzeyinin erken dönemde yükselmesi ile de ilişkilidir. Avrupa’nın beş ülkesinde yürütülen çok merkezli bir çalışmada günde 500mg’dan fazla kafein tüketen kadınlarda üreme yetersizliği riskinin arttığı belirlenmiştir. Kafein tüketiminin, spontan abortus, endometriozis ve tubal yetersizlikler ile ilişkili olduğu saptanmıştır. ALKOL TÜKETİMİ Mekanizması kesin olarak bilinmemekle birlikte, alkolün östrojen düzeyinde artışa neden olarak FSH sekresyonunu azalttığı, folikülogenezis ve ovulasyonun baskılanmasına neden olabildiği belirtilmektedir. Alkolün gebeliğe zarar verebileceği mekanizmalar belirgin değildir fakat folikülogenezis ve ovulasyonu baskılayan, FSH salınımını azaltan, estrojenin artışını tetikleyen bir mekanizmaya neden olduğu düşünülmektedir. Haftada 7-8 bardak alkolün doğurganlığı belirgin şekilde azalttığı, hatta haftada bir bardak alkol alındığında bile alkol içmeyenlere göre döllenme şansının azaldığı bildirilmiştir. Yumurtalık fonksiyonunun olumsuz etkilendiği ve bebekte kromozom anomali riskini yükselttiği belirtilmektedir. Yapılan bir araştırmada haftada 1-5 bardak alkolün fertiliteyi %100’den % 61’e, haftada >10 bardak ve üzerinin fertiliteyi %34’e düşürdüğü bulunmuştur. Ayrıca alkolün düşük riskini arttırdığı düşünülmektedir. ÇEVRESEL TOKSİNLER Kimyasal maddelerin çoğunluğu günlük yaşamımızda kullanılmakla birlikte bunlardan çok azının üreme sağlığına olan etkileri konusunda bilgi sahibiyiz. Çevresel toksinler ve kimyasal maddeler fertileyi olumsuz etkilemektedir. Örneğin; radyasyonun kadın ve erkek üremesi üzerine olan olumsuz etkileri insanların yanı sıra birçok hayvan türü içinde ortaya konmuştur. Kadınlar ve erkeklerdeki 62 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2016 üreme sistemi radyasyona çok duyarlıdır. Çünkü radyasyona maruz kalınan doz ve süreye bağlı olarak geçici ya da kalıcı sterilite gelişebilmektedir. Çevremizde sıklıkla bulunan birçok kimyasal maddenin doğurganlık, gebelik kayıpları ve kusurlu bebek doğurma ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Pestisit (tarım zehiri) ve solventlere (temizlik ve yağ çözücü maddeler, boya ve boya çıkarıcılar, yapıştırıcılar ve kozmetikler vb maddelerde bulunur) maruz kalmanın sperm sayısını %40 azalttığı belirtilmektedir. Yüksek ısı maruziyeti nedeniyle kaynakçılık, sperm sayısında azalma için risk oluşturmaktadır. CEP TELEFONLARI Cep telefonları günlük yaşamımızın vazgeçilmez cihazları haline gelmiştir. Bu telefonlar 400 MHZ ve 2000 MHZ frekans bandı arasında çalışmaktadır ve elektromagnetik dalgalar (EMW) yaymaktadır. Cep telefonu şirketleri, insanların mobil telefon kullanmalarının tamamen güvenli olduğuna ilişkin yıllardır güvence vermektedir. Ancak cep telefonlarındaki elektromanyetik dalgalar 3 mekanizma ile üreme fonksiyonunu etkilemektedir; • Elektromanyetik dalgaların spesifik etkisi, • Termal moleküler etkisi • Her iki maddenin kombinasyonudur. Radyasyona karşı hassas olan kadın ve erkek üreme sisteminde radyasyonun dozu, süresi ve dozun debisine bağlı olarak geçici ya da kalıcı sterilite meydana gelmektedir. Dizüstü bilgisayarı diz üstünde ve cep telefonunu da cepte kullandığınız takdirde belli bir saat içerisinde kullanım yoğunluğuna bağlı olarak yaydığı ısı 72 dereceye kadar yükseliyor. Diz üstündeki bilgisayarın, oldukça yakın olduğu yumurtalık ısısını artırarak, sperm hareketini bozduğu belirlenmiş ve hatta bazı vakalarda yumurtalıklarda yanıklar bile bildirilmiştir. Kısırlık şikayet yaşı giderek aşağı doğru çekiliyor. Üstelik rahatsızlık, masa başında çalışan, bilgisayar ve cep telefonunu aktif olarak kullanan, beyaz yakalı diye tabir edilen meslek gruplarında daha sık görülüyor. Teknolojiden vazgeçilemeyeceğine göre bunların zararlı etkilerinden korunmak için önlemler alınmalıdır. Dizüstü bilgisayarı mümkün olduğunca masa üstünde kullanılmalı. Kablosuz yerine kablolu internet tercih edilmeli. Cep telefonunu ön ve arka cepte değil, ceket cebi ya da çantada taşınmalıdır. CİNSEL YOLLA BULAŞAN ENFEKSİYONLAR Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, tüplerde yapışıklıklara neden olarak infertiliteye yol açabilir. Hazneyi yıkama (vaginal duş) alışkanlığının da enfeksiyon, dış gebelik ve infertiliteye neden olabildiği gösterilmiştir. VAJİNAL DUŞ Vajinal duş pek çok ülkedeki kadınlar tarafından yapılan geleneksel bir uygulamadır. Vajinal duşun, ektopik gebelik, klamidya enfeksiyonu ve pelvik inflamatuar hastalıkların artışı ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Kadının yaşı ile vajinal duş uygulaması ve fertilitenin azalması arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmaktadır. Ayrıca vajinal duşun, vajinal ve servikal kanser riskini artırdığına ilişkin de sonuçlar bulunmaktadır. Yukarıda sıralandığı gibi doğurgan çağdaki kadın ve erkeklerde fertiliteyi olumsuz etkileyen birçok değiştirilebilir davranışsal risk faktörleri bulunmaktadır. Bireyler fertilite ile ilgili bu risk faktörlerinin, özellikle de yaşam biçimlerine bağlı olan ve değişime uygun olan bu faktörlerin farkında olmalıdır. Çoğu kadın bu risklerin farkında olmayabilir ya da yanlış bilgi sahibi olabilir. Çiftler, sigarayı bırakma, alkol içmeme, kafeini azaltma, stresle başa çıkma, kilo verme gibi önlemlerle tedavi sonucunu olumlu yönde etkileyebilir. Sonuç olarak, yaşam tarzının üreme performansı üzerine olumsuz etkilerine dair oldukça fazla kanıt bulunmaktadır. Ancak bireyleri yaşam tarzını değiştirmeye yönlendirmek oldukça zor ve uğraştırıcı bir süreçtir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2016 63