SINIRLARINI ZORLA/ Sheryl Sandberg Kadınların sesinin hala erkeklerden daha az çıktığı bir dünya, günümüzün dünyası,bizim dünyamız… 2014 yılında bile karar verme organlarının çoğunun erkek olduğu bir dünyada yaşadığımız maalesef ki yadsınamaz bir gerçek. Dünyadaki 195 bağımsız ülkenin sadece 17’sinin kadınlar tarafından yönetilmekte olması ve kadınların parlementolarda bulunma oranının sadece %20 olması ise bu acı gerçeğin sessiz kanıtları. Sheryl Sandberg bir anne, bir eş ve dünyanın en başarılı kadınlarından biri olarak hayatını dengelemeye çalışırken karşılaştığı zorlukları ifade ettiği bu kitabı birçok farklı kültürden gelen kadın için ilham verici buldum. Bu kitapta Sheryl işyerinde daha çok kadının sesini duyurmak, onları yetkilendirmek adına, her kademedeki yaklaşımların değişmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Gerek kendi düşünceleri, gerek keskin gözlemleri ve tecrübelerinden yola çıkarak günümüz ve gelecek işkadınlarına aynı zamanda iş adamlarına önemli mesajlar veriyor. Geçen yaz okuduğum ve okurken büyük keyif aldığım bu kitap yalnızca bir feminist manifesto değil ya da Sheryl’in parlak kariyerinden kesitler sunan bir anı romanı. Bu kitap okuduğum her sayfada kendimden bir şeyler bulduğum ve farkındalığa yeterince erişemediğimi düşündüğüm noktalarda bir yol göstericidir. Okurken altını çizme ihtiyacı gördüğüm yerler yalnızca kuvvetli bilgiler içermemekte aynı zamanda yaşadığımız bu dünyada görülmeyenlerin gizli bir aynası olmuştur benim için. Sınırlarını Zorla kitabı benim gibi daha kariyerinin en alt basamaklarını tırmanmaya çalışan bir üniversite öğrencisinden, mesleğe ara verenlere ya da tekrar iş hayatına atılmak isteyenlere kadar herkese bir yol aydınlatıcı fener olabilme niteliğindedir. Bu kitap feminizmin artık günümüzde kalmadığını düşünen ve bu kelimeden korkan kadınlara cesaret verip onlara maalesef ki erkeklerin sesinin daha fazla duyulduğu profesyonel iş hayatında tutunmak için bir rehberdir. Feminizm erkeklerden nefret etmek değildir. Feminizm kadınların üstün ırkını savunan bir terim hiç değildir. Feminizm yalnızca eşit olmanın aksini yaşadığımız bir dünyada kadınların eşitlik haklarını aramasıdır. Bu kitabı bir iktisat öğrencisi, ileride belki CEO adayı, belki bir banka memuru olarak okudum ve 2014 yılında olmamıza rağmen hala kadın-erkek farkının bu denli derin olduğunu yeni yeni ve her geçen gün daha da belirgin bir şekilde gözlemledim.Fakat bu gözlelerimin hiçbiri beni bu adaletsiz yarışta söz sahibi olma cesaretimden yıldırmadı aksine bu eşitsizliğin dengeye gelmesi için gerekli olan sorumluluk bilincimi teşvik etti. Öğrencilik hayatım boyunca iyimser olmanın gücüne inandım ve bilinç ile doğru üslubu bir araya getirdiğimiz müddetçe birçok şeyi mümkün kılabileceğimizi savundum. Ailemde hiçbir zaman erkek kardeşime benden farklı davranıldığını ya da farklı bir rol beklendiğini hissetmedim. En az erkek kardeşim kadar benim de okulda başarılı olmam ve meslek sahibi olmam beklendi. Kendi tecrübemden ve bu kitapta gözlemlediklerimden yola çıkarak sadece birey olarak değil hep birlikte yapmamız gereken şeyler olduğunu düşünüyorum. Kadınlara iş hayatında yol gösterici olması gereken kurum ve kuruluşların ihtiyacını görüyorum. Kadınlara yalnızca bir doğurgan gözüyle değil aynı zamanda bir lider adayı gözüyle bakmanın vaktinin çoktan geldiğini düşünüyorum. Hükumet olarak kadınları desteklemek için atılan adımların gerçekçi ve nitelikli olması gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde çalışan kadınların çocuklarına kreş imkanı sunulduğu zannedilerek bu imkanın yarım günle sınırlı kalması maalesef ki birçok kadının evde çocuk bakma zorunluğunun önüne geçemiyor. İşte tüm bunları ülke olarak başarırsak belki biz de o zaman parlementoda daha çok kadın sesi duyabilir, üniversitemizin seminerlerine daha çok kadın girişimciler çağırabilir, okulumuzun başarı panolarında daha çok kadın yüzleri görebiliriz. Bütün bu bilinci ben de uyandıran bu kitabı kadın erkek tüm okuyuculara tavsiye ediyorum ve daha eşit bir dünya için umut ışığımızı kaybetmememiz gerektiğine inanıyorum. İPEK KORKMAZ